HAZAR'IN KURTLAR VADİSİ PETROL İMPARATORLUĞUNDAKİ GÜÇ SAVAŞLARI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "HAZAR'IN KURTLAR VADİSİ PETROL İMPARATORLUĞUNDAKİ GÜÇ SAVAŞLARI"

Transkript

1 HAZAR'IN KURTLAR VADİSİ PETROL İMPARATORLUĞUNDAKİ GÜÇ SAVAŞLARI Faruk Arslan 1

2 [Faruk Arslan] 12 Nisan 1969'de Ankara'da doğdu. Aslen Çorumludur. 3 yıllık GATA Sağlık Astsubay Hazırlama Okulu'ndan mezun oldu. Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü nü bitirdi. Hazar'ın Statüsü konusunda tez yazarak 1997'de Uluslararası Hukukçu unvanını kazandı. Kanada da Centennial College'den 2008 de Sosyal Toplumcu diplomasıyla mezun oldu. Toronto da York Üniversitesi nde Sosyoloji bölümünde yüksek eğitim gördü ve 2011 de tamamladı. Arslan, Karabağ, Çeçenistan ve Abhazya savaşlarını yakından takip etti. Hazar'ın enerji rezervleri ile ilgili yazdığı 3 binden fazla haber ve makale Türk ve yabancı basında yayımlandı. Azerbaycan Zaman gazetesinde muhabirlik, haber müdürlüğü ve köşe yazarlığı yaptı. CHA Azerbaycan temsilciliğini 3 yıl yürüttü. 2 yıl süresince Türkiye'de yayımlanan Zaman gazetesinde Bakü Mektubu adlı köşeyi yazdı. Azerbaycan'da yayımlanan ilk çocuk gazetesi Tomurcuk'un kurucularından oldu. Zaman gazetesinde 2000 yılı sonuna kadar Ankara'da diplomasi, dış politika ve enerji muhabirliğini yürüttü. 14 ülkede basılan Zaman gazetesine yönelik özel araştırma dosyaları hazırladı. Türk dünyası özel muhabirliği yaptı. Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Diplomasi Muhabirleri Derneği ve Kanada Etnik Gazeteciler Derneği üyesidir de Kanada da Zaman gazetesi temsilciliği görevini üstlenirken, Toronto muhabiri olarak çalıştı. Kanada Türkleri nin posta ile dağılan ücretsiz haber dergisi Sunrise'ı kurdu ve bir yıl boyunca editörlüğünü üstlendi periyodunda Ali Alperen mahlasıyla sırasıyla Gündüz, Muhalif, Gelecek gazetesi, Hür Gelecek gazetelerinde ve 2009 dan beri Milli Ocak ta köşe yazısı yazdı yılında Metafizik Magazin dergisinde yazıları yayımlandı den beri Kanada da beş bin tirajla yayımlanan ve ücretsiz dağıtılan Canada Türk te 2006 dan beri köşe yazısı yazıyor den beri ise, internet medyasında aralıksız köşe yazılarıyla haberciliğini sürdürüyor. Evli ve iki çocuk babası olan Arslan, Kanada ve Türkiye vatandaşı olarak Kanada da gazetecilik yaşamına devam ediyor. Arslan, iyi derecede İngilizce, Almanca ve Azerbaycan Türkçesi biliyor. Yayımlanmış Eserleri: Matrix in 11 Eylül Kurgusu Hazar ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğunda Güç Savaşları Net Kırılma: Evenjelik Harbin Kurgusu Petrol Satrancı Kanada ya Gelmenin Yolları-Kurtar Bizi Kanada Mesih in Hızır ı Barnaba: Hristiyanlığın Gizli Tarihi Keşmir de Hz. İsa Efsanesi September 11 Fiction of Matrix (English) Vadi nin Şifresi Çözülüyor Kurtlar Vadisi Fenomeni Karakutu Ergenekon un Karanlık İsmi: Tuncay Güney Mason Bektaşiler Eşekler Sınıfı: Askeri Okulda İrtica Paranoyası İlk Muhacirler Azerbaycan Kanadalı Müslümanlar, Mühtediler, Türkler Narratives on Canadian Muslims, Reverts, Turks (English) Tevhid Havarisi Barnaba Sociological Writings in the Canadian Perspective (English) Merchant Splitting and Processing Plant: Business Plan (English) 2

3 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ : AJANLAR VE GAZETECİLER! 1. BÖLÜM : KURTLARI İNİNDEN ÇIKARAN İLK PETROL 2. BÖLÜM : 1. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ve SONRASI KURTLARIN LEŞ SAVAŞI 3. BÖLÜM : SOVYETLER VE SONRASINDA KURTLARIN PETROL AVLARI 4. BÖLÜM : PETROLCÜ KLASİĞİ: ÖZAL'A SUİKAST, ELÇİBEY'E DARBE, ALİYEV E SUİKAST, DARBECİYE DARBE 5. BÖLÜM : KURT ALİYEV'E TÜRKİYE DARBELERİ VE RUS SUİKASTI 6. BÖLÜM : TÜRKİYE'NİN PETROL MACERASI 7. BÖLÜM : HAZAR'DA STATÜ SAVAŞI 8. BÖLÜM: TÜRKMEN GAZINDA MAVİ AKIM SKANDALI 9. BÖLÜM : ŞAHDENİZ ALTENATİFİ VE FİYAT OYUNU 10. BÖLÜM : PETROLCÜ KURTLARIN KÖRFEZ- HAZAR BALANSI SON SÖZ: TÜRKİYE NİN ENERJİ STRATEJİSİ KAYNAKÇA 3

4 ÖNSÖZ : AJANLAR VE GAZETECİLER! Eşim Bakülü bir Azeri olduğu için kendimi hep ' Odllar( Ateşler) Diyarı'nın bir parçası addetmişimdir. Azerbaycanla ünsiyetimin başlangıç tarihi 20 Ocak 1990 Bakü katliamıdır. Bu katliam olmasaydı hayatımın akışı başka türlü cereyan edecekti, belki de gazeteci olmayacaktım. Neden mi? Son 13 yılını Türk dünyasına vermiş biri için tuhaf olacak ama, bu olaydan önce böyle bir ülkenin varlığından habersiz idim. Resmi tarih onlardan bahsetmiyordu, Sovyet demirperdesine ek olarak dış Türkleri dışlayan rejimimiz gözümüzü perdelemişti. 27 Ocak 1990 Şadırvan/İzmir vaazında bu olayı anlatırken bayılan Fethullah Gülen kanımı dondurmuş, birden 'kardeşlerin zulüm görürken sen rahat içindesin' diyen vicdanımın sesine kulak vermiş, tüm dünyevi arzuları bir kalemde silerek beni hızla çeken bu ülkeye gitmenin yollarını aramaya başlamıştım. İstanbul'da ücret almadan Bulgaristan ve Romanya'dan gelen ilk öğrencilerin belletmenliğini yapmış, Moğolistan'dan gelmiş Kazak Türklerine ve yetişkinlerden oluşan Çeçenlere Türkçe öğretmiştim. 1991'in sonlarında İstanbul'a gelen bir Azeri heyet, ' Ne olur gel, size her türlü imkanı sağlarız' dediğinde bir saniye bile düşünmemiştim. Azerbaycan macerasına başlarken hayır-duasını eksik etmeyen Fethullah Gülen, Azerbaycan ve Orta Asya da yayımlanacak Zaman gazetelerini kurmaya giden 19 kişilik ekibimizden bekar olanlara orada akrabalık ilişkisi kurun demişti. 5 bekar gazeteci arkadaşım deneselerde yerli gelin bulamadılar, içlerinde akrabalık tavsiyesini yerine getiren tek kişiydim. Azerbaycan ın Eğitim Bakanı Mısır Merdanov ve suikasta kurban giden Prof. Dr. Ziya Bunyadov cinayetiyle ilgili 1998 de haksız yere görevden alınan İçişleri eski bakanı Nizani Gocayev yakın akrabalarım olmuştu. Azerbaycan Meclis Başkanı Murtuz Elaskerov, AMİP Lideri İtibar Memmedov ve SOCAR Başkan yardımcısı Salmanov ise uzak akrabalarımdı. Milli Küreken ( damat) olarak çağrılıyordum. Faruk ismi Azerbaycan da olmaması nedeniyle yeni ismim Ferruhtu yılı başında İstanbulda vize aldığımız Sovyet Konsolosluğu, bir haftalık vize vermişti, üstelik Bakü yerine Sibirya'daki kentlere giriş vizesi yazmıştı. Rüşvetle ilk tanışmamda o günlerde Hakkari otobüs terminaline benzeyen Bakü havaalanında bu sayede oldu. Rus polisi parayı seviyordu. 7 günlük vize ile geldiğim Azerbaycan'da tam 7 yıl kaldım. Savaş muhabirliği ve bölge gazete bürolarını kurma görevim nedeniyle Azerbaycan'ın her kentini en az 20 defa dolaştım, Bakü'nün her sokağı bana avucumun içi kadar yakındır. 8 değişik Azeri şivesini anlarım, en sevdiğim Şirvan lehçesini mükemmel kullanırım, Bakü'de Uluslararası İlişkiler okumam uluslararası hukuk masteri yapmam nedeniyle akademik ve edebi Azeri diline de hakimim. Azerbaycan'dan Türk medyasına 5 binden fazla haber yazdım, Televizyon ve radyolara konuştum; yerli Azeri basınında yazdığım Kril ve Azeri Latini alfabesinde haber ve makale sayısıda 3 bin civarındadır. 7 yıl boyunca hergün yayımlanan tüm gazeteleri okudum, en iyi haber ajansları Turan ve Şark'dan gelen bilgilerle gıdalandım. Röportaj yapmadığım siyasi lider ve politik fıgür yoktur diyebilirim. Azerbaycan'da girmediğim hiç bir delik, tanımadığım kimse, eski Sovyet ülkelerinde gezmediğim yer olmadığı kanısındayım. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'i arasında yurtiçi ve yurtdışında adım adım izledim. Bu nedenle sürekli Azeri televizyonunda görünmemden dolayı gittiğim heryerde Azeriler bana bizden biri şeklinde yaklaşmıştır yılı sonuna kadar Bakü'ye iki defa gittim. Aliyev, her Türkiye'ye geldiğinde beni arkasında buldu. Rahmetli Elçibeyle olan yakın ilişkilerim Aliyev tarafından hep şüphe ile karşılanmış, muhaliflerle yaptığım röportajlar kızgınlığını hep artırmıştı. Azeri mentalitesinde muhalif ses, hain demektir. ABD Başkanı Bush'un dediği gibi ' Ya bizdensin, ya onlardan' kuralı geçerlidir. Hiç kimseye siyasi olarak taraf olmamamın avantajını çok iyi kullandım. Türkiye'den Aliyev'i devirmenin moda olduğu dönemde ve devletin her kesiminin bulaştığının ortaya çıktığı bir sırada Azerbaycan'ın eski Dışişleri Bakanı Hasan Hasanov'in bir gün yüzüme şöyle haykırdı: ' Seni çok araştırdık, sen temizsin'. Azerbaycan dış politikasına vukufiyetim nedeniyle Hasanov un kendi adına sormadam demeç yazma izni verdiği tek gazeteciydim. Tüm bunlar doğruları yazmamı hiçbir zaman engellemedi. Çalıştığım medya organlarında sansür yediğim zaman yayımlatacak başka bir medya buldum, hakikatin gizli kalması, tersinden gösterilmesi okuyucuya hakarettir. 4

5 Biliyorum biraz tuhaf karşılanacak ama, nedense ajanlar ve petrol arasında bir bağ kurmaya çalışmış, ikisi arasındaki simetrik ve ters orantılı ilişkileri yakalamaya çalışmışımdır James Bond filmleri serisinin 19.'sunda Hazar'ın Kurlar Vadisi resmedilmişti. İngiliz Gizli Servisi'nin gözde ajanı Bond yine işbaşındaydı. Bond, ekonomik rant kaynakları üzerinde yapılan bir senaryonun baş kahramanıdır bu kez. Batının geleceği söz konusudur ve Bond, bunun için hayati öneme sahip olduğu bilinen Bakû-Ceyhan boru hattını terörist saldırıdan kurtarma rolüne soyunmuştur... Sanal mekanların abartılı kahramanı, senaryosu ve sonu iradi olarak hazırlanmış bu sanal yapımda "zafer"le çıkmış olsa bile, reel hayat için aynı şeyleri tekrarlamak takdir edilmelidir ki mümkün değildir. Hayat akışının dışarıdan müdahalelerle düzenlediği bu yapımlar sonuçta biraz da girift çıkar ilişkilerinin perde arkasını yansıttıkları için biz insanlar açısından 'realize" edilebilecek hususiyetler taşırlar. İsterseniz henüz çok fazla yol almadan ve konu bütünlüğünü bozmadan, biz yine filmdeki ana konu ve önemli sahnelerine dönelim ve projeksiyonlarımızı ortalama bir seyircinin dikkatlerinden kaçan 'kritik" noktalara çevirelim... Filmin aksiyon sahneleri. Bond'un Türkiye, ABD ve Batı dünyasının büyük çoğunluğunun petrol politikaları ile uyuşmayan İngiliz çıkarlarını koruduğunu fark edemiyor. Fark etmek için zaten petrol uzmanı olmak gerekli. Filmin içine sinen İngiliz kurnazlığı bu sorunu Bond'a İstanbul'u nükleer bir facia ile yok olmaktan kurtarmasını sağlayarak çözmüş. Ne gam. Oysa filmin çekildiği 1999 yazında Türkiye'de PKK intihar saldırıları olduğu için Bond ve kızları çekimler için İstanbul'a gelmeye korkmuştu. Biz Türkler Bond'un İstanbul'u kurtardığına ve film sayesinde İstanbul'un reklamının yapıldığına sevindik. Bu arada İngilizler, Bond ile Hazar petrolünün, yapımını sağladıkları Bakû-Supsa hattından tankerlerle boğazlardan naklini, yani İngiliz tezlerini kurtarmıştı. Gözbağcılığı konusunda uzman olduklarını bu kitabı okurken anlayacaksınız; ' vay canına ' nidaları ile diş bileyeceksiniz. Hazar bölgesinde 90'lı yılların petrol mücadelesi müthiş ayak oyunları ile doluydu. Kan, entrika, darbe, suikast sıradan olgular olarak karşımıza çıkıyordu. Gerçekler ve filmler arasında ince bir çizgi var. Kitabımızın konusu ile filmin konusu aslında aynı. Filmde isim verilmeden zikredilen Sovyet öncesi Bakû petrollerinde payı olan yabancı şirket Shell olması gerekirdi; bu aldatmacaya rağmen karşımızdaki şirket 1998'deki evliliğinden sonraki adıyla BP- Amoco. 1911'de bölünmek zorunda kalan Standart Oil'in yavrusu Exxon da oyunun figürlerinden. Bu şirket adeta Amerikan-İngiliz rekabetinin Anglo-Amerikan beraberliğine dönüştüğünü simgeliyordu. Amoco Standart Oil'in tekeli kaldırıldıktan sonra kurulmuştu. BP ise bağımsız olarak gelişti; ancak Standart'ın bölünen parçalarında bir kesim BP'nin Amerikan temsilciliğini sürekli yürüttü. Zaten işlerde bu noktada karışıyor. BP ve Amoco evlendikten sonra işler tamamen arapsaçına döndü. Tüm petrol devleri arka arkaya evlilikler yaptı. Hazarda paylaşım savaşını tamamlayan kurtlar, 11 eylül faciasını suistimal ederek önce Afganistandaki doğalgaz hattı çıkarlarını kutardı, sonra Saddam devrilerek Suudi Arabistan'a karşı Irak petrolüne ABD el koydu. Tekrar filme gelecek olursak; filmdeki Bond kızı şirketin başına babası yerine geçen Elektra rolündeki Sophie Marceau. Başrolü oynayan son Bond ise Pierce Brosnan. Gerçek hayatta da petrol şirketleri Amerikan, İngiliz ve Rus ajanları ile dolu; ülkeleri için bilgi topluyor, gerekirse operasyonlar yapıyor. Filmin gerçekçi yanı bu olgu. BP ve Amoco gerçekten casuslarla dolu iki şirket. Ancak işin ilginç tarafı filmde Rus KGB' si realitenin tersine Bakû-Ceyhan'ın tek alternatif kalması için İngiliz petrol şirketi ile kol kola çırpınıyor. Tilki kod adlı uluslararası terörist Rusya İç Güvenlik Teşkilatı'nın (FSB ) Atom Bölümü Özel Timi yöneticisi olarak karşımıza çıkıyor. İster istemez FSB'nin 1999 Ağustos ayına kadar başkanı olan Tilki kod adlı şimdiki Rusya devlet başkanı Vladimir Putin aklınıza geliyor. Bu tilki acaba o tilki mi? Çünkü film çevrildiği tarihte gerçektende o Rus istihbaratının içinde bulunuyordu. Gerçek hayatta tilkilerin gerçek planlarını okuyacaksınız; sahtesini değil. Filmde, İngiliz istihbarahatı MI 5 ve 6 ile organik bağı olan Bakû petrollerinde büyük payı olan İngiliz şirket BP, bir yandan kendi yaptığı boru hattına Rus özel timi ile birlikte sabotaj düzenleyerek hedef saptırırken, bir yandanda MI6'yı ve Bond'u aldatarak İstanbul'u yok etmek, boğazları tanker taşımacılığına kapatmak istiyor. Bu noktada kıl kapıyorum. Neden boğazları kurtarıyor? Petrol şirketinin sahibinin kaçırılan 5

6 kızı Elektra, babası fidyeyi göndermeyince Tilki ile anlaşıyor, kendisini kaçıran teröriste aşık oluyor ve kötüler safına geçiyor. Elektra, filmin başında nereden çıktığı bilinmeyen fidye paraları ile babasını öldürerek işin başına geçiyor. Tilkiye duyulan aşk ile birlikte hırsla entrikadan çorba yapılmış. Filmin kilit sözcüğü : " Yaşamaktan korkuyorsam canlı kalmamın ne yararı var. " Bond, Elektra ile Tilki arasındaki ilişkiyi bu sözcük ile çözüyor ve Elektra'nın kirli aşk teklifini, ' dünya yetmez ' diye geri çeviriyor. Senaryosunu yazanlar tam bir komplo teori uzmanı olmalı. Kafası karışan seyirci ayrıntılarıyla ilgilenemez hale geliyor. Gerçek hayatta İngilizler filmde yaptıklarını yaparak petrol kavgasını seyircilerin gözlerini boyayarak kazanmaya çalışıyor. Sadece kendi çıkarlarına yarayan politikaları ise bu arada tıkır tıkır yürüyor. Merhum Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev'i tam 5 yıl adım adım izlerken, Kurt politikacının Hazar'daki kurtların dansını nasıl idare ettiğini gözlemledim. Kitabın oluşmasına Aliyev'in yakınına bu kadar yaklaşabilmemde yardımcı oldu. Bu kitaba bugüne kadar yazılmamış, bilinmeyen petrol suikastlarını, darbe girişimlerini ve ayak oyunları oynayan doymaz aç kurtların ulumalarını aldım. Merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'a yapılan suikast ve merhum Azeri lider Haydar Aliyev'e yönelik petrol suikastlarını heyecanla okuyacaksınız. Derin konuları cesur yazılarıyla kaleme alan gazetecilerin kaderi ajanlıkla suçlanmaktı. Hele yurtdışında görev yapıyorsa şüpheci bakışlar üzerinde toplanırdı.' 007 Türk James Bond'u' lakabını bana 7 yıl Azerbaycan Zaman gazetesinde aynı haber merkezini paylaştığım Azeri meslekdaşım Aziz Mustafa takmıştı. Delili ise, 1998'de Amerikan Kongresi'nin Sovyetleri yıkmak için kurduğu Azatlık ( Liberty) Radyosu'nun beni Türkiye'de yayımlanan yukarıdaki haftalık Bakü Mektubu köşe yazımı esas göstererek ' Türk ajanı' olarak suçlamasıydı. Almanca ve İngilizce bilmem, koyu bir Türk milliyetçisi olmam nedeniyle emindi: Ben silah yerine kalemini kullanan 'Türk James Bond' idim. Diğer Azeri meslekdaşım İmran bey ise, Türkiye'nın petrol çıkarlarını amansızca savunduğum için adımı ' Baku-Ceyhan profesörü' olarak koymuştu. Ankara'daki Rus diplomatlara görede kesinlikle MİT hesabına çalışan biriydim; hatta bir ara CIA olduğumdan şüphelendiklerini hissettirdiler. 1994'den itibaren Azeri petrollerine yapılan yatırımlar ve Bakü-Ceyhan boru hattı ana haber kalemim haline gelmişti. Yazdığım 3000'e yakın petrol haberi ile Türkiye'de isim yaparken, yabancı basın tarafından bağımsız kaynak olarak kabul edilmeye başlandım. Azeri dostlarıma göre, bu projenin gerçekleşmesi benim takibim olmadan mümkün olmazdı. Hem İngilizlerin oyunları, hem Aliyev'in, hem Amerikalıların oyunlarını ortaya çıkarmak; Rusları ve İranlıları rezil etmek ve Türkiye'nin yaptığı hatalara zamanında müdahele etmek görevimdi. Bu arada haftada beş gün çıkan Zaman gazetesinin haber merkezini idare etmek, haftada Azerbaycan Zaman'a üç köşe yazısı sunmak, CHA temsilcisi olarak Türkiye'ye günde beş haber yazmak, haftada Türkiye Zaman'a bir köşe göndermek rutin işlerimdi. Başta BBC Azerice servisinin olmak üzere saygın yabancı haber ajanslarının haber doğrulayan bağımsız kaynağı haline gelmiştim. Tam bir ' Newsman', haber adamı, 'haber manyağı' olup çıkmıştım. Gürcistan, Ermenistan ve Rusya haberleri avucumun içi kadar yakındı. Türk televizyon ve radyolarına konuşan Türk gazeteci olmak aynı bir heyecan veriyordu. Azerbaycan Lideri Haydar Aliyev'in içerideki ve dışarıdaki temaslarını, programlarını izlemek kısa sürede Azerbaycan Cumhurbaşkanlığında kredi oluşturmuştu. Aliyev, yurt dışına götüreceği muhabirleri özenle seçerdi. Masraflar karşılandığı için bu tüm gazetecilerin arzusuydu. Yabancı gazeteci olarak Aliyev heyetindeki tek muhabirdim. Azeri meslekdaşlarıma göre, Aliyev heyetindeki tüm gazeteciler mutlaka ajandı. Azatlık Radyosu için çalışan rahmetli Elmira Ahmetli, Azeri istihbaratı, Elmira Akındov Rus istihbaratı, şu anda milletvekili olan Amerika'nın Sesi Radyosu temsilcisi Rafael Hüseynov güya CIA adına çalışıyordu. Geriye kalan bendenizde Azeri dostlarıma göre MİT adına çalışıyor olmalıydım ki, Aliyev beni de yanına yaklaştırıyordu. Aliyev, KGB'nin eski elemanı olarak hala Andrapov tarzı bir diktatör polisisthbarat rejimi yönetirken, yanına istihbaratçı olmayan birini almazdı onların mantığına göre. En yakın Azeri dostlarım bile' Bizim MİT dindar, milliyetçi birini eleman yapmaz' şeklinde kendimi savunmamı anlayamıyor, gerekçemi komik bularak bıyık altından gülüyordu. Azeri meslektaşlarım artık bana ' 007 Türk James Bond'u diyordu cumhurbaşkanlığı seçiminde Aliyev'in seçim fotoğraflarını ve aile albümü için özel fotoğraflarını çekmek için Zaman Gazetesi'nden Kemal Kazaz ve beni kullanması, iddialara tüy dikti. Aliyev'in 35 yıllık özel fotoğrafçısı bile beni kıskanmış, 6

7 özel fotolar için götürüldüğümüz özel yerlere kendisinin bile götürülmediğini söylemişti. Aliyev fotoları beğenmiş, Alman ve Rus fotoğrafçıların çektiklerini beğenmeyerek bizimkileri hem seçimde kullanmış hemde büyütürek her tarafda astırmıştı. Diktatör Aliyev'le ilişkileri korumak için belki bu gerekliydi, ama herşeyinde bir sınırı vardı. Aliyev'i en çok kızdıran Elçibey, İsa Kamber ve Azeri muhalefeti ile olan dostluklarım idi. 'Türk James Bond'u takılmalarını makaraya sararken, beni şok eden teklifi aldım. Aliyev'in sadece kendisine bağlı özel bir istihbarat teşkilatı daha vardı. Basını izlemekle görevli özel eleman bir gün beni odasına çağırdı. Aliyev, kendisine bağlı özel istihbarat elemanıı olmamı istiyor, düzenli rapor istiyordu. 2. Abdülhamit'in Yıldız İstihbaratı gibi sistem kuran Aliyev, sağlamalı istihbarat yapar, resmi istihbarat bilgilerini kendine bağlı, kimliği sadece kendince bilinen özel elemanlarına teyit ettirmeden inanmaz, çalıştığı adamlar hakkında kalın dosyalar tutardı. Benim tarafsız, dürüst, rüşvet yemiyen her olayı derinlemesine araştıran özelliklerim dikkatini çekmişti. İlk talep edilen raporlar, rüşvet alarak haber-şantaj yapan Azeri gazetecilerin listesi ve sivil toplum örgütü adı altında Hıristiyan misyonerlikte bulunan 38 den fazla yabancı kuruluşların rüşvetle satın aldığı yerel yöneticilerin isimleriydi. Azerbaycan'dan 'Gazeteci-Ajan' olmamak için Temmuz 1998'de süratle ayrıldım. Daha doğrusu, benim Aliyev e ajanlık yapmaya başladığım iftirasını atan idarecimin işgüzarlığı ile acilen tayinim çıkartıldı. Güya beni koruyorlardı. Bana iftira atan kardeşim 1999 yılına Ankara Zaman a gelip gözyaşları içinde helallık istemese, iftirayı fark edemiyecek kadar saftım. Kıskançlık, hırs ve kindarlık iyi insanlarda da bulunur. İnsanlar hakkında hüsnü zan eder, iyi düşünürüm. Bu bir hadistir ve müslümanın ibadetidir. O arkadaşımı afv ettim mi? Ben helal etsem bile ulvi heyetin kutsi şahsi maneviyesi afv etmiyebilir... Çünkü ben Azerbaycan a dönmeye değil ölmeye gelmiştim. Bu hakikatı samimiyetle bana tayin mektubumu uzatan Zaman Gazetesi Genel Müdürü Hüsyein Gülerce ve Ankara temsilcisi Hidayet Karaca nın yüzüne söyledim. Kaderinizden kaçamazsınız ama ihlaslı halis niyet sevabını ihmal etmemelisiniz... ' 007 Türk James Bond' lakabının Ankara'da üç yıl süren diplomasi muhabirliği yıllarımda beni gölge gibi takip ettiğini söylemeliyim. Diplomasi muhabirinin işi gücü Ankara'da diplomatik misyonlarda çalışan pek çok resmi ve diplomat gözüken gayriresmi yabancı ajanla lüks otel lobilerindeki resepsiyonlarda, büyükelçiliklerde, özel yemeklerde lak-lak etmektir. Öğretim görevlisi, Başbakanlık müşaviri, bürokrat, iş adamı, emekli büyükelçi, asker veya danışman görüntüsünde pek çok MİT elemanı kendileri ne kadar çaktırmasada haber kaynağımdı. Bu bilgileri kullanmak maharet ister. Spekülatif bilgi ile gerçek bilgiyi birbirinden ayırmak bazen çok güçleşir, yanılgılara düşer veya hedef saptırmaya yönelik politikalara alet olduğunuzu hissedersiniz. Ama sağlam muhakeme yaparak sizi yönlendirmeye çalışanları kendi silahları ile vurursunuz. Tersini yazarsınız. MİT, eleman olarak benim gibileri değil yüzde yüz emredileni yapanları seçer; kimi kullanacağını iyi bilir. Azeri dostlarıma göre, Sovyetler Birliği'nde yaşasam kesinlikle KGB tarafından keşfedilirdim. MİT'in KGB gibi olmadığı gerçeğine asla inanmadılar. Herşey Azeri istihbaratının kapılarını gazetecilere açması ile başlamıştı. '' Bütün gazeteci arkadaşlarımı devletimizin hesabına ajanlık yapmaya, istihbarahat birimlerimizle işbirliğine çağırıyorum '' diye gayet samimi ve ciddi bir teklifi bizatihi Azerbaycan Güvenlik Teşkilatı başkanın ağzından işittiğimde kulaklarıma inanamaştım doğrusu. Etrafıma şöyle bir bakındım; 60'a yakın meslekdaşımın istisnasız hepsi gülüyordu. Tarihler 5 Nisan 1998'i gösteriyordu. Tarihinde ilk defa Azeri istihbarat teşkilatı kapılarını gazetecilere açmıştı. İçlerindeki tek yabancı gazeteci bendim. 'Ajanlık kötü bir şey değildir ' diye devam eden yetkili ağız konuşmasını şöyle sürdürdü : '' Gazeteciler içtimai-siyasi devlet adamıdır. Siz heryere maşallah bizden daha hızlı giriyorsunuz; yazdıklarınızla kamuoyu oluşturuyor, devlet sırrı olması gereken hassas konuları bile irdeliyor, döküp saçıyorsunuz. Aynı vatan için çalışmıyor muyuz, o halde gelin yazılmaması gereken konuları tesbit ettiğinizde bize bilgi verin; ülkemizde iç barış ve istikrar bozulmasın,gereken önlemleri biz hemen yılanıçiyanı uyandırmadan alabilelim. Sansasyon için ülkenizi dağıtmayın. Siz yazıp çizdikten sonra kimseyi yerinde bulamıyoruz. Telefonları dinliyoruz, ama herkesin telefonunu dinlemeye kimsenin gücü yetmez. En vatansever gazeteci vatanı hesabına çalışandır. Unutmayın yazdıklarınızı okuyan yabancı istihbarahat birimleri aleyhimize planlar hazırlıyor. Gelin elele çalışalım.'' 7

8 Azerbaycan Güvenlik teşkilatını gezen Azeri meslekdaşlarıma yapılan ajanlık teklifini dinleyen tek yabancı, aslında kardeş, dost ülke olmamız itibarıyla yabancı olmayan tek Türkiyeli gazeteciydim. Demokrasi ve basınla şeffaflığın bu kadar ilerlediğine gerçektende şaşmamak elde değildi. Azeri meslekdaşlarımız cesurca, dudakları uçuklatan sivri sorularını çekinmeden Güvenlik Teşkilatının başkanı Namık Abbasov'a yöneltirken, tabii herkes eskiden olduğu gibi bir elin daha sonra kendilerini tutup, karanlık dehlizlerde işkenceye tabi tutmayacağından emindi. Aklıma birden ajan filmlerinin tartışılmaz gözdesi 007 James Bond geldi; acaba o da gazetecilik yapmış mıydı? Soğuk savaş döneminde KGB'yi modern teknolojiyi de kullanarak çevik zekasıyla atlatan, binbir tehlikeden sıyrılan, görevini hep başarıyla tamamlayarak İngiliz kraliçesine bağlılığını ifade eden meşhur ajanla gazetecilerin mesleki özellikleri arasında bağlantı kurmaya çalıştım. Amerikan çıkarlarını korumak için dünyanın dörtbir yanında özgür basını destekleyen ve önemli noktalarda bulundurduğu yerli, yabancı ve tabii ki Amerikalı gazetecileri bir nevi istihbarahat elemanı gibi kullanan, bazen onları operasyonlarının içine iten CIA'de acaba gazetecilere aktif ajanlık teklifinde bulunmuş muydu? Ya KGB; yabancı ülkelere gönderilen Tass ajansının muhabirleri aynı zamanda ajan mıydı acaba? Sovyetler döneminde içerde ve dışarda çalışan gazetecilerin acaba kaçta kaçı aynı zamanda ajandı? Peki, dünyadaki bu tecrübeden elbette yararlanan MİT, Türk basınında çalışan gazetecilerle nasıl bir işbirliği yapıyor; bilgi alışverişinde bulunulan gazeteciler hangi kıstaslarla seçiliyor; ajanlık yapan vatansever meslekdaşlarımız kimlerdi acaba? Acabalı sorularım tükenmedi. Dalgın, dalgın bu tip ilginç sorularıma kendi kendime cevap ararken yukarıdaki ifadelerin sahibi Namık Abbasov, kendisinin 20 yıl gazetecilik yaptığını, emekli oluncada yine gazeteci olacağını samimi duygularla mütebessüm bir çehreyle açıkladı. Gerçek bir vatansever olan Abbasov, Azeri meslekdaşlarımıza önemli bir hatırlatmada bulunmayı ihmal etmedi : '' KGB'de Sovyetlerle beraber gitti, şimdi içinde olduğunuz bina ve teşkilat bağımsız Azerbaycan için çalışıyor; hala KGB diye bize şüpheli bakanlar, lekelemeye çalışanlar uyanın. Ülkesi için ajanlık yapmak şereftir; provokotörlük yapmayın, vatanınız için çalışın.'' Doğrusu çok etkilendim, Abbasov'a hak verdim. Azerbaycan'ın bağımsızlığını korumasında önemli bir görevi başarıyla eda eden bu teşkilat artık tamamen Milli. Topraklarında Rus üssü ve askeri bulundurmayan tek BDT ülkesi olan Azerbaycan'ın istihbarahat alanındaki başarısında da kuşkusuz Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in rolü büyüktü. Teşkilatın müzesini gezerken Haydar Aliyev'le ilgili iki stand çok ilgimi çekti; zaten mihmandarımızda uzun uzun anlattı Aliyev'in istihbarahat alanındaki başarılarını. 1960'larda teşkilata Aliyev'in başkanlık etmesinden başlayarak 1985'e kadar ordu ve teşkilatda çalışan personelin Azerileştirilmesi zirveye ulaşmış, 1993'den itibaren ise tamamen milileşmişti. Çalışan Rus personel yolcu edilmiş teşkilat yüzde 70 oranında Azerileşmişti. Halen Kafkaslarda karışıklıklar sürererken Azerbaycan'da istikrar ve barışı bozmak isteyen güçler kötü emellerin bu nedenle hayata geçiremiyordu. Aliyev ülkesinin her noktasına hakim olması sayesinde, karşı istihbaratı anında elde ediyordu. Kafkas ve Orta Asya ülkelerinde Azerbaycan'da ki kadar gibi hür ve bağımsız yayın organları yok; anlayacağınız burada muhalif sesler düğer eski Sovyet ülkelerine nazaran susturulmuyor, demokratik bilinç ise süratle gelişiyordu. Türkiye'de olduğu gibi yazılmayan hiç bir şey kalmıyordu. Abbasov basın mensuplarına soruyordu : '' Herşeyi yazmanıza göz yumuyoruz, daha ne istiyorsunuz. Şok açıklamalar mı? '' Azerbaycan Güvenlik Teşkilatında geçirdiğim 5 saati inanın hiç unutamayacağım. Şok açıklamalar yapmayacağını söyleyen Abbasov, en azından beni şok etmişti. Gazetecilikle ajanlık arasında fazla bir fark olmadığını öğrendim o gün. Gazetecilere herkesin niye şüpheyle baktığını şimdi daha iyi anladım. Ajan olmak yada olmamak işte bütün mesele buydu! Sovyet anlayışına göre gazeteci ajan demekti. KGB'nin patrolu olmuş Yevgeni Primakov bir gazeteci değilmiydi? Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'dan yayın yapan Amerikan Kongresi'nin maliyeleştirdiği Azatlık ( Liberty ) radyosu, Namık Abbasov'un şok girişimine şok yaklaşımım üzerine ertesi gün Faruk Arslan'ı MİT ajanı ilan ediyordu. Sadece beni değil, Bakü'de Hürriyet gazetesinin temsilciliğini yapan İrfan Sapmaz'da güya MİT ajanıydı! İşin tuhaf tarafı bu duyuruyu yapan Azatlık radyosunun Azerbaycan masası şefi Mirza Hazar'dı. Mirza Hazar, Guba kentinden Bir Dağ Yahudi'siydi. Azerbaycan'da onun MOSSAD ve CIA'ya çalıştığı iddiaları ayyuka çıkmıştı. İpin ucu kaçırılmış haber bültenlerine haber veren haberciler, Aliyev aleyhtarı olduğu sürece ekmek yiyordu. Mirza Hazar, Bakü'de 8

9 muhalif görüşlere sahip 9 acar muhabire haber karşılığı yüksek ücretler ödeyerek Aliyev rejimini yıkmaya çalışıyordu. Tuhaf ama gerçek. İçlerinde tek tük Aliyevciler Elmira Ahmedova ve Rusça masasına çalışan Elmira Akındov ise Rus istihbaratına çalışıyordu. Oysa para kaynağı olan ABD ve Amerikan petrol şirketleri Aliyev'den petrol payları kopartabilmek için ülkelerinin dış politikasını bile değiştirmişti. Kim kimin adamıydı, kim kime çalışıyordu? Belli değildi. Neler oluyordu? Kafkaslarda oyunlar ve aktörler karmakarışıktı. Çünkü Kafkas politikaları petrole endeksliydi. Petrol çok can alan, ülkeleri karıştıran, darbelerin, suikastların gerekçesi olan kara bir nesneydi. O nesne Kafkasları fokur fokur kaynatıyordu. Acabalı sorularıma MİT eski müsteşarı Mehmet Eymür, azılı düşmanı ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın cumhurbaşkanı seçilmemesi için Şubat 2000'de ikamet ettiği ABD'den web sitesi açınca cevap bulabildim. Eymür "Genel Yayın Yönetmenleri" de dahil bazı gazetecilerin MİT'e çalıştıkları iddiasıyla birlikte "Daha 20 kadar Ajan Gazeteci var" sözleri, ajans gazetecilik mefhumunu ilk kez lügatımıza ciddi biçimde girdirdi. Eymür, Fatih Altaylı'nın MİT ajanı olduğunu ifşa ederken diğerlerinin isimlerini vermemeyi tercih etmişti. TGC Başkanı Nail Güreli'nin rahatsızlık duyduğuna dair MİT'e mektup göndermesinin ardından MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun nihayet beklenen tarzda açıklamasını yaptı. Atasağun'a göre, MİT'in kullandığı gazeteci yoktu! Atasagun'un bu açıklaması başında bulunduğu örgütün ajanlarını deşifre etmemeye yönelikti yılında ABD'de yaşanan benzer bir "ajan gazeteciler" tartışması CIA ile yakın ilişkiler içerisinde bulunan MİT'in uygulamalarına da ışık tutuyordu.tartışmanın kaynağını, Richardson&Murtha yasa tasarısı oluşturuyordu. Tasarı ile, CIA'nın gazetecileri kullanmasını tamamen yasaklaması hedefleniyordu. Dönemin CIA Başkanı John Deutch'un, istisnai hallerde kullanıma izin verilmesi için Dış İlişkiler Komisyonu'na başvurması ile durum değişti. Tasarıya, CIA'nın istisnai hallerde özel izinle gazetecilerin kullanabilmesi hakkı eklendi.14 bin üyeli Profesyonel Gazeteciler Derneği, CIA'nın gazetecileri kullanma isteğine, gazetecilerin güvenli çalışma ortamlarını zayıflattığı için büyük tepki gösterdi. Bu gerçeği somut örneklerle de ortaya koydular. Ancak, bütün bu itirazlar tasarının yeni haliyle 1997 yılında yasalaşmasını önleyemedi. Böylece CIA'nın ajan gazeteciler kullanması için, 19 yıl aradan sonra yasal kılıf da hazırlanmış oldu. Zira ABD de, CIA'nın gazetecileri "ajan" olarak kullanması, 1977 yılında Senato İstihbarat Komitesi'nin soruşturması ile yasaklanmıştı. Senatör Frank Church başkanlığındaki Komite, 1976 yılı itibariyle CIA'nin 50'yi aşkın gazeteciyi "ajan" olarak kullandığını ortaya çıkarmıştı. Komite soruşturması, CIA'nın kullandığı gazeteciler arasında, yayın yönetmenleri, editörler, muhabirler ve yurt dışı temsilciler olduğunu gösterdi. Ajan gazeteciler arasında, Watergate skandalı ile öne çıkan Washington Post muhabiri Ben Bradlee, Pulitzer ödüllü Miami News muhabiri Hal Hendrix, önde gelen basın sendikacısı Joseph Alsop da vardı. CIA'nın ajan yelpazesi, Radio Liberty, Washington Post, New York Times, Reuters, Associated Press, Newsweek, CBS gibi dünyaca tanınmış yayın kuruluşlarına kadar yayılmış durumdaydı. CIA, ajan gazetecileri bazen kamuoyu oluşturmakta, bazen de istihbarat toplamakta kullanmıştı. Üstelik sadece Watergate skandalında olduğu gibi yurt içinde değil, Musaddık darbesinde olduğu gibi yurt dışında da gazeteciler yaygın olarak kullanıldı. Basına sızan resmi belgelere göre CIA İran'da Musaddık'ı devirmişti; Dışişleri Bakanı Albrihgt bu nedenle geçte olsa Nisan 2000'de özür diliyordu. Musaddık olayı konusunda New York Times'ın yayınladığı resmi belgelerde, basının nasıl kullanıldığına dair de net bilgiler veriliyordu.cia, Musaddık hükümetinin azli için Şah Rıza Pehlevi'ye görevden alma yazısı yazdıramayınca, bunu kendisi Kraliyet tarafından yazılmış gibi kaleme aldı. Ardından da, Associated Press ve Newsweek dergilerini kullanarak yayınlattı. New York Times'ın Tahran muhabiri Kenneth Love'ın belgeyi yayınlarken kullandığı, "İran gazetelerinde ertesi gün yayınlanacak" ifadesi ise, işin oyun boyutunun en açık delili idi. Bu arada CIA'nın Musaddık darbesi sırasında bir İran gazetesinin patronunu, 45 bin dolar vererek satın aldığını da belirtmekte fayda var. CIA'nın "ajan" gazetecilere düşkünlüğü ortadaydı. Şüphesiz, gazetecileri kullanan tek örgüt de CIA değil. İngiliz MI6'nın yine kendi belgelerine dayanarak, Endonezya'daki Sukarno darbesi için Reuters, BBC ve Observer yayın kuruluşlarını kullandığı ortaya çıkmıştı. Hatta KGB'nin bir Türk gazeteciyi, Afganistan savaşı sırasında mücahitler hakkında bilgi toplamak için gönderdiği de, KGB arşivleri açılınca günyüzüne çıktı. Hele Türkiye'de 28 Şubat sürecinde yakından şahit olduğumuz, her gün gizli bir kaset veya 9

10 rapor yayınlayan "düğmeci" ve "tetikçi" gazetecilerden sonra, Atasağun'un"ajan gazeteci yok" iddiası biraz havada kalıyordu. Bu insanların deşifresi için yeni Mehmet Eymür'ler beklemek yerine, bir gün MİT'in de arşivlerini açmasını beklemek daha güvenli olabilir.. Kimbilir, belki MİT de bir gün açılır... Atasağun'un açıklamasından sonra www. atin.org ünvanlı web sayfasında yayımlanmasına rağmen yukarıdaki sözlerin kendisine ait olmadığını ileri süren Eymür, " Ne MİT'in elemanlarını açıklamak gibi bir misyona talibiz, ne de medyanın saygıdeğer emekçilerine dil uzatmak gibi anlamsız bir tavrın içine gireriz. Yazdıkarımız kimi rahatsız ediyor, kim üstüne alınıyorsa muhatabımız o dur. " ifadelerini kullanıyordu. Eymür'e göre, işbirliği ile satılmak arasındaki fark şuydu: " Daha önce de belirtmiştik. Biz her Türk vatandaşının ( basın mensupları dahil) Milli İstihbarat Teşkilatını sevmesini ve milli birlik ve bütünlük için ona hizmet vermesini arzuluyoruz. Gelişmiş toplumlarda basın-istihbarat işbirliğinin bir çok misali var. ABD'de büyük tartışmalardan sonra İstihbarat Teşkilatı'nın basın mensuplarını "faaliyet elemanı" olarak kullanması yıllar önce yasaklandı. Buna karşın, mesela sadece "Terör Konusunda" faaliyet gösteren "Haber Ajansları" var. Bunların mensupları, o konuda uzmanlaşmış kişiler. İstihbarat teşkilatları bu kişilerin bilgi ve belgelerinden, tecrübelerinden açık bir şekilde yararlanıyorlar. Bazen istihbarat teşkilatlarının ulaşamadığı bilgilere onlar ulaşıyorlar. Kimse bu işbirliğini onur kırıcı ve şerefsiz bir davranış olarak algılamıyor. İnsanlar istihbarat teşkilatlarının, devletin vazgeçilmez ve önemli bir unsuru olduğuna inanıyorlar. " Bu tartışmaları ilgi ile izleyen Azeri Büyükelçi Memmed Nevruzoğlu'de Atasağun'un ciddi olup olmadığnı merak ediyor ve ekliyordu: " Sovyet döneminde Itar Tass'ın tüm muhabirleri KGB ajanıydı. Önemli olan içte değil dışta istihbarat yapabilmek. Bunun içinde para lazım. " İstihbarat pahalı bir işti. Türk basınında elbette MİT ile birlikte çalışan ve servisleri emir telakki ederek spekülasyon, provakasyon yapan gazeteciler vardı. Bir istihbarat adına çalışmak gazetecinin tarafsızlığına, bağımsız düşünceye leke düşürürdü. MİT- gazeteci ilişkileri şeffaf olmalıydı; kapalı kapılar arasında gelip giden dosyalar varsa bunun adına gazetecilik değil Türkçe muhbirlik denirdi. (Azerice muhbirlik gazetecilik anlamına geliyor. ) Açık bilgiyi medyada yazmak istihbaratçılık değildi, yazmadan jurnallemek veya kasıtlı yönlendirme yazmak ise gazetecinin işi olamazdı. Gazetecilerin yolu ajanlarla kesiştiği için tehlikeli bir kavşakta duruyorlardı. Hiç bir zaman ' 007 Türk James Bond' olmadım, 'Azeri Bond'luğundanda kaçtım; sadece gerçekleri arayan, cesur, tarafsız, bağımsız bir gazeteci-yazardım. MİT'in 007 Türk James Bond'u Yeşil kod adlı şu anda Albay olması gereken Mahmut Yıldırım ve Susurlukta mefta olan Abdullah Çatlı gibilerdi. Burada itiraf etmek zorundayım ben hiç bir örgüt, şirket, devlet veya istihbarat hesabına çalışmayan, çalışmamış, çalışmayacak kadar özgür bir gazeteciyim. Bu nedenle bağımsız kaynak olarak yabancı ajanslar Bakü'de görev yaparken hep görüşüme başvurdu. BBC, hatta beni ajan ilan eden Azatlık radyosu. Azeri kardeşlerimin sandığı gibi MİT elemanı kesinlikle değilim. CIA' ya, Rus istihbaratına çalıştığımda iddia edildi. Şükür Allah'a bir tek MOSSAD ajanı diyen çıkmadı. Bu kitabı yazaken kaç defa beynimim kitlenip, rüyamda yazmaya devam ettiğimi hatırlamıyorum. Şimdi yerinize sıkıca yerleşin ve okumaya başlayın. Ama hatırlatmak zorundayım; bu film gerçek. 007 James Bond'un filminde gördüğünüz illüzyonlar ve aksiyon sahnelerinin bilinç altında oluşturduğu yanılsamalar bu kitapta yok!.. Aralık 1999 da İstanbul da yapılan AGİT Zirvesi, 62 hükümet ve devlet başkanını İstanbul'a topladı; ama gazeteciler korumalardan bir türlü liderlere yaklaşıp da bir çift laf alamadı. Zirveyi diplomasş muhabiri olarak izliyordum. Bir çeşit saklambaç oynanıyordu. Gazeteciler, liderleri adeta 'koklayarak, sıcaklığını hissederek' özel haber yapıyordu. 'İri gazete'nin 'büyük yazarı' Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'ın elini sıkmanın sıcaklığını bir köşe yazısına yayarken, kimisi liderlerle kazara çektirdiği bir fotoğrafın altını doldurdu. Kimisi de Clinton'la randevu alamamanın haberini tam yarım sayfa yaptı. Hem de büyük bir gazetecilik başarısı olarak lanse ederek! Ben onlardan geri mi kalacaktım? Çırağan Sarayı'nda asrın anlaşmaları imzalanıyordu. Bakü- Ceyhan'la ilgili yaptığım haber sayısı üç bini geçtiğinden gazetecilere '5 bin sayfalık anlaşmanın altında benim adım da yazılmalıdır' diyordum. Clinton ile aramızda üç metre vardı, tam karşı karşıyayız. O da ne? Bana, gözlerimin içine bakıyor. Fotoğrafını çekiyorum, yine bakıyor. Çok da sıcak, sempatik... Bakışıyoruz... Adeta, 'Faruk, bu kadar yazdın, anlaşmayı sonunda imzaladık, artık mutlu olabilirsin' diyor. Bu 10

11 arada gazeteciler Clinton'ın nereye baktığını görmek için gözlerini bana dikiyorlar. Bu bakışmalar çok uzayacak. Clinton'ı nereden tanıdığım konusunda spekülasyonlar yapılacak, diye göz kırpıyorum ona. Amacım bakışlarını benden uzaklaştırmasını istemekten öte bir şey değil. Clinton, sonunda gülümseyerek Demirel'e bir şeyler söylüyor ve bana bakmaktan vazgeçiyor. O gün diplomasi muhabşrlerşnin dilinde dolaşan espiri tarihe geçecek cinsten: Faruk Arslan Bill Clinton la keşişti ve Bakü-Ceyhan'la ilgili anlaşma imzalandı. Faruk unutma! Clinton Monica Lewinski ile de böyle keşişirdi!.. Taha Kıvanç köşesinde kitabımın reklamını Yeni Şafak gazetesinde yapan Fehmi Koru ya şu yorumundan dolayı teşekkür ederim. Bu sıcakta çekilir mi? yakınmanızı duymuyor değilim. Ancak, heybemize doldurduğumuz hafif tertip kitaplar yanında yaz mevsimini verimli geçirmeye yarayacak eserlere de ihtiyacımız var. Mehmet Barlas da Bodrum a ağır kitaplarla gitmiş, unutmayın. Bu sebeple, dünyamızın aldığı yeni biçimi daha iyi anlayıp algılamamıza yarayacak iki kitap tavsiyem olacak... Kadife devrim türü bir değişikliğin yeni adresinin Azerbaycan olacağı herkesin dilinde. Hatta bazılarına göre, Gürcistan ve Ukrayna bir girizgâhtı, esas hedef Orta Asya daki enerji kaynakları... Bugünlerde devreye giren Bakü-Ceyhan petrol hattı açısından da önemli bu beklenti. Kanada da yaşayan gazeteci Faruk Arslan ın Hazar ın Kurtlar Vadisi Petrol İmparatorluğundaki Güç Savaşları adlı eseri, sağda-solda okuyup zihninizin bir tarafına attığınız ucu açık bilgileri anlaşılır kılacak sizin için... Etrafındaki pek çok gelişmeye hazırlıksız yakalandı Türkiye; Azerbaycan la bir ara ilgilenilirdi, buna rağmen etkisi sınırlı kalmıştı. Bundan sonra yaşanacakları etkileyebilmek için de görünenin ötesini sorgulayan bilgilere ihtiyaç var. Azerbaycan ı avucunun içi gibi bilen, yönetici kadroyla hısımlık ilişkisi bulunan Faruk Arslan her sayfası bir roman heyecanıyla okunan kitabında işte bu imkânı sunuyor okuyucuya... (Karakutu Yayınları: Tel.: ; Faks: ). Bu eserin ilk üç baskısını yapan Karakutu Yayınevleri nin sahibi Rasih Yılmaz a şükranlarımı sunuyorum. Gazeteci Yazar Faruk Arslan Toronto, Kanada 15 Mayıs

12 1. BÖLÜM KURTLARI İNİNDEN ÇIKARAN İLK PETROL Azeri petrolünün tarihi serüveni, bugünkü ' Kurtlar Vadisi' perspektifini de çiziyor. Petrolün bulunması ve değerinin anlaşılmasıyla ' petrole hücum ' 1,5 asır öncesine dayanıyordu. Ateşler diyarı olan Azerbaycan ve o zamanlar küçük bir sahil kasabası olan Bakü Zerdüşt mezhebinden olanların taptıkları nesne; "ebedi ateş sütunu "topraklarıydı. Üç önemli ateşgah ateşe tapanlar tarafından ibadet yerine çevrilmişti. Bunlar Surahanı, Pirallahı (Artyom Adası ) ve Şubanı dağındaydı. Bu dağ Zerdüşiler'in en önemli tapınağıydı. Fakat daha sonra bu merkezler dağıldı. 19. asrın ortalarında Bakü'ye gelen Aleksandr Dumas ateşgahlardan çok etkilenmiş ve günlüğünde onlardan geniş biçimde bahsetmişti. Bakü'nün Muhammedi Köyü'nde binlerce yıldır hiç sönmeden devam edegelen ateş, suni değil, doğal kaynaklarda besleniyordu. Petrol kalıntılarını içeren ve kireç taşının yarıklarından kaçak yaparak gelmiş alev alan gaz, ateşperestliğin bu mekanda neden doğduğuna da bir bakıma açıklık getiriyordu. Türklerin eski dini Şamanistliğin merkezi Surahanı idi. Şark mitolojisine geçen hiç sönmeyen ateşin sırrı sızan anlatıldığı üzere bu gazdı. Bu topraklarda bol miktarda bulunan yağlı kara madde çok daha önceleri keşfedilmiş, ancak sanayi devrimi henüz gerçekleşmediği için mistik bir hüviyete büründürülmüştü. Tarihi seyri içinde uğruna kanlar döküldü, ülkelerin sınırlarını değiştirdi, kara altın denilen bu sıvı madde için. 20. yüzyılda ise, modern anlamda insanların birer ticarı '' Put '' haline getirdiği nesne haline geliverdi. Öyle ki bu maddeye daha doğrusu bu zengin sıvı maddesine sahip olan devletler, diğer ülkeler üzerinde söz sahibi oldu, onları hükümranlık sahasına aldı. Zenginlik kaynaklarının sağladığı yönetsel avantajları insanlar ve ülkeler üzerinde acımazca kullanan zenginlik sahibi ülkeler, bir insanlık dramı sendromunun da ilk ateşleyicisi oldular. Kara altın, kara bela haline gelmişti. Tarihçilere göre, Abşeron yarımadasında petrolün çıkartılmasının 2500 yılı aşkın yaşı var. Ünlü seyyah Marco Polo izlenimlerini yansıttığı seyahatnamede, 13. asırda Abşeron'da kazılmış kuyulardan çıkartılan ' kara madde' den halk evlerini aydınlatmak için faydalandığını yazıyordu. Askeri maksatlar için kullanıldığı gibi, şifa bulmak içinde yararlanılan türü mevcuttu. Kafkas dağlarının bir parçası olarak Hazar Denizi kıyılarına kadar uzanan Abşeron yarımadasındaki Bakü yakınlarında yağ çıkartıldığını kayıtlarına geçiren Polo, bu yağın yemekte kullanılmak için uygun olmadığını, yakma işinde kullanıldığını yazar. Ayrıca bu yağın develerde uyuz hastalığına iyi geldiğide Polo'nun seyahatnamesinde yer alır. Halen kullanılan Neftalan petrolü Polo'nun tanımlamasına tıpatıp uyuyor. M.Ö. yazılan eserlerde, eski seyyahlara ait bilgilerde geçmişte Bakü'den el kuyularından petrol çıkarıldığından, tuz imalatından bahsediliyordu. Yunan, Arap, Fars, Rus ve Türk seyyahları buradan develerle petrol taşındığını naklediyor. İçeri şehirde bulunan Buharalılar ve Hindistanlılar kervansarayları Bakü'nün asırlarda Orta Asya ve Hindistan'la ticaret yaptığının en bariz göstergesiydi. 1813'te Rusya ve İran arasında imzalanan '' Gülistan '' anlaşmasıyla Kuzey Azerbaycan Rusya tarafından resmen ilhak edildiğinde henüz petrolün değeri dünyada bilinmiyordu. Bakü, Rus Çarlığının bir dükalığının küçük bir parçasıydı. 1846'da Bakü'de 8120 kişi yaklaşık 1600 hanede yaşıyordu. Bakü küçük bir sahil kasabası görünümündeydi. ilk petrol bulununca, 1859'da Bakü Rus bölge valiliğinin merkezi yapıldı ve bir köy görüntüsünden kurutularak süratle büyümeye başladı. Şehir kalelerle çepeçevre sarılıydı. Kalenin etrafına derin hendekler kazılmış ve böylece şehrin emniyeti sağlanıyordu. Sokaklar dar ve eğri, evler tek katlıydı. Dikkate değer üç bina mevcuttu. Şirvanşahlar Sarayı, Çiftkale ( Goşakala) kapıları, Bakü Han Sarayı ve efsanevi Kız Kulesi. Kız kulesi hakkındaki rivayetler çeşitli. Bunlardan en tutarlı; " İlk adı Gözetci kulesiydi, daha sonra kısalarak Göz kulesi oldu. Muhabet, aşk ve metaneti temsil ettiği için temsil babından adı Kız Kulesine çevrilmişti. Bir rivayete göre adı Kuz kulesi idi. Eski Türkçede gücü temsil ediyordu. Kulenin altından üç yöne yolu vardı. Ramana kalesine, Bibi Heybet Mescidine ve Kurt kapısına. Dünya tarihinde ilk defa petrol, bu ünvanıyla Azerbaycan'da bulundu. İlk petrol endüstrisi Azerbaycan'da kuruldu. İlk bulunan petrol, Abşeron'da Surahanı kasabasında oldukça sığ, metrelik derinlikteydi. Bakü'de 1829 yılına kadar, elle kazılmış 82 petrol kuyusu bulunuyordu. O zamana kadar petrol 12

13 endüstrisi ilkelde olsa gelişmeye başlamıştı. İpdidai usüllerle petrol çıkartılan bu kuyulardan verim alınamıyordu. Çarlık hegomanyası altındaki Azerbaycan'da petrol endüstrisi devlet tekeli şeklinde idare ediliyordu. 1854'de bir Abşeron sakini, 35 metrede ilk petrol kuyusunu kazdı. Aslında ilk kuyular 1806'da 50, 1821'de 120 adet oldukça sığ olarak kazılmıştı. Ancak bu devirde petrol değişik amaçlarla evlerin ve şehirlerin yağ lambaları ile aydınlatılması için kullanılıyordu. 1848'de mühendis Marcus Semyonov, Azerbaycan toprağında dünyada ilk defa teknik üsulle petrol kuyusu kazdı. Bu kuyudan petrol 1847'de fışkırdı. Amerikalılar bu tarihte petrolü, kellik ilacı ve mide kramplarına şifa olarak kullanıyordu. Amerika kıtasını baştanbaşa gezen gezginler, küçük şişelere doldurdukları petrolü ilaç diye yutturuyordu. Azerbaycan ise petrolün değerini çoktan anlamış, kuyu üstüne kuyu kazıyordu. ABD'de ilk petrolü bulan Albay John Drake ilk petrol kuyusu sondajını Bakü'den 11 yıl sonra yapmıştı. Azerbaycan'da ise mekanik sondaj ve endüstriyel petrol üretimi çoktan başlamıştı. 1863'da Pirallahı adasında mekanik üsullu petrol kazma çalışmaları başarısızlıkla sonuçlandı. 1869'da Allahyar Balahanı'da yeni üsulle kuyu kazıldığında metreden gelen gürültü ve seslerden korkularak iş yarım bırakıldı. NOBEL KARDEŞLER 1847'de Bakü'nün Bibiheybet bölgesinde mekanik usüllerle ilk petrol kuyusu açıldı. Bu petrolü bulan ve işleten ünlü İsveçli Nobel kardeşlerden başkası değildi. Bakü'ye gelen ilk Nobel kimyager Robert Nobeldi. Nobel kardeşlerin babası Immanuel İsveçli bir mucitti. Rusya'ya göçmen olarak gelmiş baba Nobel sınai bir şirket kurmuş, daha sonra bu şirketin başına diğer oğlu Ludwig geçmişti. Silah imal eden bir şirket kuran Ludwig ayrıca harap durumundaki Rus topraklarına çok uyan ' Nobel tekerleği'ni icat etmişti. Kardeşlerden bir başkası Alfred hem kimya hemde maliye eğitimi almıştı, gayet yetenekliydi. St. Petersburg'daki öğretmenin de teşvikiyle, nitrogliserin üzerinde çalışmalar yapmış ve sonuçta, tüm dünyada tanınan ve kendisinin Paris'ten idare ettiği büyük bir dinamit imperatorluğu kurmuştu. Robert ise yaptığı işleri batırmış nihayetinde kardeşi Ludwig ile çalışmaya başlamıştı. Silah imali için Ruslarla anlaşmaz yapan Ludwig ihtiyaçı olan ceviz kerestesini almak üzere kardeşi Robert'i Kafkaslara, Bakü'ye gönderirken bunun Nobel kardeşlerini petrol macerasına sürükliyeceğini bilmiyordu. Bakü'nün petrol havasını koklayan Robert, kendisine verilmiş yirmibeş bin Ruble kereste parasını babası ve kardeşine sormadan rafineri işine yatırıyordu. Böyle Nobeller fiilen petrol işine giriyordu. Aldıı rafineriyi verimli hale getiren ve modernleştiren Robert çok geçmeden Bakü'nün en yetenekli rafinericisi olmuştu. 1876'da Robert, ilk ışıklandırma yağ sevkiyatını St. Petersburg'a yaparken kardeşi Ludwig olan bitenleri görmek için Bakü'ye geldi. Petrol işine merak saran Ludwig, kendi kişisel önderliğinide kullanarak kısa sürede Bakü'nün petrol kralı olmuştu. Bu tarihe kadar Amerikan petrolü Rus piyasasında pazarlanıyordu. bu petrol Standart Oil'e yani John Rockefeller'e aitdi. Nobellerin kontrolündeki Azeri petrolü Amerikan petrolünü köşeye sıkıştırmaya başlamıştı. Petrol ulaşımı sorununa bir çözüm bulan Ludwig fıçı yerine gemilerde yaptırdığı depoları kullanmayı başlatarak tanker taşımacılığının babası oluyordu. Zoroaster isimli dünyanın ilk tankerini ısmarlayan Ludwig, 1878'de bunu Hazar'da kullanmaya başladı. Atlantik'e kadar uzanan petrol nakliyeciliğinde bir devrim başlatan Ludwig, kurduğu büyük ve tam entegre petrol kombinesi ile Rus petrol ticaretini ele geçirmişti. Nobel kardeşlerin kurduğu Petroleum Producing Company tüm imperatorluğa yayılmış kuyuları, boru hatları, rafinerileri, tankerleri, mavnalarıla, stoklama depoları ve kendine ait demiryoluyla ve perakende dağıtım şebekesiyle bir dev haline gelmişti. Tüm 19 yıl boyunca 11 yıl içinde bu denli büyüyen bir şirket bulmak oldukça zordu. Ancak kardeşi Robert Ludwig'in yine gölgesinde kalmıştı, bir gün kardeşi ile kavga ederek İsveç'e döndü. Ludwig ise durup dinlenmeden büyüme peşindeydi. Kardeşlerden Alfred ise daha tedbirliydi, babasının aşırı genişlemeden dolayı nasıl iflas ettiğini unutmamıştı. Nobeller Rus imperatorluğu içinde petrol dağıtımına hakimdi, ancak Rus hudutların dışında ulaşım zorluğu nedeniyle piyasaya girememişti. Balatık denizindeki bir yere petrolü ulaştırması büyük maliyete ve ulaşım güçlüklerine takılıyordu. Bakü'ye 341 mil mesafedeki Tiflis'e gazyağı nakletmektense, 8000 mil uzaklıktaki ABD'ten ithal etmek daha ucuza mal oluyordu. Rusya ve Azerbaycan'daki tüketiciler henüz pahalı gazyağını alacak lükse 13

14 sahip değildi. Nobeller dışa açılmak zorundaydı. Bu nedenle Bakü'yü Tiflis'e Batum'a bağlayan bir demiryolu inşa etmeyi planlayan yerli üreticiler Bunge ve Palaskovsky, inşaat devam ederken petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle yapımı tamamlayamıyordu. Ancak bir kurtuluş çaresi bulmakta gecikmediler. Fransız vatandaşı bir Yahudi olan Rothschild ailesi aranan kandı. Petrol tesislerini ipotek eden iki girişimci istedikleri borç parayı bulmuştu. Rothschild kredisi sayesinde Bakü demiryolu 1883 yılında tamamlandı. Böylece Batum bir anda dünyanın en önemli petrol limanlarından biri oldu. 1886'da Rothschild'ler Hazar Denizi ve Karadeniz Petrol Şirketi'ni kurdular ve şirkete Rus dilindeki baş harfleriyle Bnito adını verdiler. Depolama ve pazarlama tesislerini Batum'da kurdular. Çok geçmeden Nobel kardeşlerde aynı akıma uydu. Dünya petrol pazarlarında 30 yıl sürecek savaşın başlaması Bakü-Batum demiryolunun açılması ile başlamış oluyordu. Batılı ve Rus sermayesinin Bakü'ye akın etmesinde Nobel kardeşler başrolü oynuyordu. Rothschild'in sahneye çıkmasıyla Nobel kardeşler birdenbire büyük bir rakiple karşı karşıya geliyordu. Bu rakip kısa sürede Rusya'nın en büyük ikinci petrol grubunu kuruyordu. İki rakip Avurpa'da Amerikan aydınlatla yağıyla yarışır haline gelince Standart Oil, petrol hakimeyiteni uzun süre devam edeceğini anlamıştı. Amerikan konsoloslukları Standart Oil hesabına istihbarat topluyor, raporlar hazırlıyordu. Standart Oil, Nobel kardeşlerin hisselerinden pay alarak Bakü petrolleri piyasasına girmek istiyordu. 1885'de Standart'ın üstdüzey diplomatı W.H. Libby St. Petersburg'da bu amaçla Ludwig Nobel'e teklif götürdü. Nobel kardeşleri bu öneriye evet demektense Avrupa'da satış teşkilatını güçlendirmeyi yeğledi. Rus ve Azeri petrolü üretiminin büyük artış göstermesi onları yeni pazarlar aramaya zorluyordu. Bakü'de hayret verici kaynaklara rastlanmış bunlara Kormilitza ( Islak Dadı ), Altın Pazar ve Şeytan Pazarı adı verilmişti. Bunlardan Drujba ( Dostluk ) adlı kuyu beş ay süresince kırküçbin varil petrol vermişti. 1886'ya gelindiğinde kaynak sayıbı onbiri bulmuştu. Tüm Rusya düzeyinde üretilen toplam petrol miktarı arası on katına çıkmış, 23 milyon varile erişmişti. Bu Amerika'daki üretimin beşte dördünden fazlasına eşitti. Standart Oil, 1885'de bu ilerlemeye önlem olarak petrol fiyatlarını düşürüyordu. Rus petrol ve gazyağının kalitesi ve güvenliği konusunda şüphe uyandıran söylentiler yayan Standart Oil, sabotajdan rüşvete kadar her yola başvuruyordu. 1888'de Rothschild'ler İngiltre'de kendilerina ait ithalat ve dağıtım şirketi vuruyor, hemen ardından Nobel kardeşler onları izleyerek aynı yolu deniyordu. Sonunda Standard Oil, ABD dışında ilk şirketi olan Anglo American Oil Company'yi kurdu. Bu şirket Rothschild'lerin Londra'da kurduğu şirketden 24 gün sonra kurulmuştu yılında ise Nobel kardeşler bölgede ilk boru hattını inşa ettiler. Yaklaşık 70 km'lik bu hattın yapılma amacı, Bakü-Batum demiryolunun dik yamaçlı dağlık bölgeden geçen kısmında lokomotiflerin 5-6 tanker vagonundan fazlasını çekememesi nedeniyle demiryolunun bu bölümünü by-pass etmekti. Nobel kardeşlerden Albert Nobel'in icadı olan dinamit de, boru hattının geçtiği kayalık bölgede güzergah açmak için ilk defa burada kullanıldı. Ludwif Nobel'in 1888'de 59 yaşında Fransız Riviera'sında tatilini geçirdiği bir sırada kalp krizi geçirerek hayata veda etmesi, yeni bir dönemin habercisiydi. Avrupa'da yayımlanan gazeteler bu arada yanlışlıkla Ludwig yerine Alfred'in öldüğünü yazmıştı. Daha kendisi hayattayken basılan bu ölüm ilanları karşısında Alfred üzüntü duymuş ve kendisinin bu ilanlarda savaş donanımcısı ' dinamit kralı ' olarak tanıtılması canını sıkmıştı. Gazeteler, Alfred'in insanları sakat yapmak ve öldürmek bahasına muhteşem servet kazanmış ' ölüm tüccarı ' olarak lanse ediyordu. Bu ölüm ilanları, biyografiler, ve suçlamalar üzerinde durup uzun uzun düşünme ihtiyacı duydu. ve oturup vasiyetnamesini yeniden yazdı. Yeni vasiyetnamesinde tüm parasını insanlığın gelişimine katkıda bulunan kişilere ödül olarak dağıtılmasını istiyor ve böylece Nobel ismi ölümsüzleşiyordu. Bakü'de petrol sanayisini geliştiren, yatırım yapan 6 petrol milyoneri mevcuttu. Hacı Zeynel Abidin Tağıyev, onların içinde tek Azerbaycan Türkü olanıydı. 1863'de Tağıyev'in davetiyle Bakü'ye gelen ünlü Rus kimyacısı Mendeliyev, diğer petrol zenginlerinin B.A. Kokoryev, Burmeystr, Lents, Kubanda ise Albay A. H. Noveseltsov olduğunu yazıyor. Bibiheybet'de deniz kenarında çok sayıda kuyu kazan Tağıyev'in, hemen yanında bir fabrika kurduğunu, Bakü'de pek çok bina inşa ettiğini ve Rusya ile ticaret yaparak, iç istikrarsızlıklara aldırış etmeden hatırı sayılır servet topladığını kaydeden Mendeliyev, sadece 1883'de Tağıyev'in kuyularından 217 bin ton petrol fışkırdığına dikkat çekiyor.1860'lara gelindiğinde 218 kuyudan 14

15 petrol çıkartılıyordu. 1873'e kadar geçen kısa sürede, 20'den fazla basit petrol rafinerisi kurulmuştu.1879'da Bakü'de 9 olan kuyu sayısı, 1900 yılında 1710'a kadar yükseldi. 1871'de Balahanı' da tekniki usüllerle kazılan ilk kuyu hizmete sokuldu. 1872'de petrol üretiminde '' Götürü '' usulüne son verildi. Tekel sistemi ortadan kaldırıldı. Böylece Bakü petrollerine yabancı sermaye akını başladı 'de 3.9 Pud olan petrol üretimi, 1895'te 348 milyon Pud'a yükseldi. 1859'da Surahanı'da ilk petrol üretim fabrikası hizmete sunuldu. 1873'den başlayarak, Bakü etrafında petrol üretim bölgesi '' Garaşeher '' oluşmaya başladı. Bundan kısa bir müddet sonra Keşle ve Ağşeher'de petrol üretim kuruluşlarının inşasına başlandı. Petrol sanayinin gelişmesine paralel olarak, diğer sanayi dallarıda gelişiyordu.19. asrın sonlarında 20.asrın başlarında Bakü'de petrol üretimi bir hayli arttı. 1901'de Bakü, dünyada üretilen petrolün yarısından çoğunu üretiyordu. Bu yıllarda, Bakü kötü şartlarda çalışan petrol işçilerinin istismar edildiği bir ihtilal hazırlık merkezi haline getirilmeye çalışılıyordu. Bakü petrol endüstrisi, Stalin, Voroşilov ve Kalinin gibi Bolşevik liderlerin eğitim merkezi oldu. Bakü, artık Hazar üzerinde kaynayan sıcak bir devrim yatağıydı. Bakü nüfusunun ancak dörtde biri Azeri Türküydü; geriye kalanların çoğunluğunu Ermeni ve Ruslar oluşturuyordu. Lenin çıkardığı ihtilalcı Iskra gazetesi işte bu muhitle yayılıyordu. Nina kod adıyla yayın faaliyeti sürdülüyor, dış dünya Bakü'den Lenin Iskra gazetesine ulaşıyordu. Bu yeraltı faaliyetine petrol endüstrisi bilmeden suç ortaklığı yapıyordu. Bolşevik liderleri yetiştiren bu muhit Sovyetlerin gelecekteki Maraşali Klementi Voroşilov da bulunuyordu. Asıl adı Josef Tuaşvili olan Koba kod adlı Stalin, bolşevik liderlerin en kanlısı olacaktı ve 1902 yılları arasında Batum'da en başarılı sosyalist organizatör olarak Stalin gösteriliyordu.1903 yılında, Bakü'de Stalin'in liderlik ettiği petrol işçilerinin grevi, Rus ülkesi genelinde bir greve dönüştü; bu kriz zorlukla atlatıldı. Stalin bu grevden sonra ilk defa tutuklandı, daha sonra yedi defa daha tutuklanacaktı. Onu Bakü hapishanesinden kaçıran isim 28 Mayıs 1918'de ilk Azerbaycan devletini kuracak Müsavat akımının önderi, Türk milliyetçisi Mehmet Emin Resulzade'den başkası değildi Ocak ayında Rus- Japon savaşı grevleri bastırıp ülkeyi bütünlüğünü korumak için Çar tarafından kesten çıkartılmıştı. Ancak Aralık ayında Bakü petrol işçileri yeni bir grev başlattılar. Çarlık hükümeti bunu silahla bastırdı Eylül- Ekim aylarında başlatılan grev isyana dönüştü. Ancak bu isyanda silahla bastırıldı. Lenin, Kanlı Pazar diye anılan bu grevi Büyük Prova olarak tanımlar. Rus hükümeti kriz içindeydi. Marcus Samuel, Rothschild'ler ve diğer petrolcüler petrol temini için Bakü pazarını seçtiklerine pişman olmuşlardı. Bu isyanları örgütleyen Stalin, adeta 1917 Bolşevik ihtilalinin provasını yapıyordu. Bu grevler petrol şçilerini örgütlenmeye sevketti.1906'da, Azerbaycan'da ilk Petrol İşçileri Sendikası kuruldu. Stalin, yılları arasında yine Bakü'de ihtilal provaları yaptı devriminin ilk ateş merkezi olarak kullanılan Bakü, dünya siyasetine etki edecek 70 yıllık sosyalist rüzgarının ekildiği bir mekan olmuştu. Bakü petrolü ve endüstrisi, daha asrın başına dünyayı böylesine sarsacak bir inkilabın ve inkilapçıların yetiştiği bir ortamı doğurmuştu. Bu olaylar gelişirken Bakü'de petrol üretimi milyon Pud'a yükselmişti yılları arasında Rus ekonomisini etkileyen kriz Azerbaycan petrol sanayiini de etkiledi. Şirketlerin çoğu, petrol üretimini durdurmak zorunda kaldı. Petrol ihrcaatı büyük ölçüde azaldı. Bakü'de olup bitenler dış dünyada derin yankılar uyandırıyordu. İlk defa korkunç birç ayaklanma yüzünden petrol akımı durduruluyor, büyük yatırımlar değersiz kalıyordu Rus-Japon savaşını Ruslar kaybetmiş, ülke içindeki hakimiyetini Çar artık yitirmişti. Çar'ın itirazlarına rağmen Duma adında anayasal düzene dayalı parlamento ilk defa kuruluyordu. Bakü'deki petrol işçileri Duma parlamentosuna üye olarak Bolşevikleri seçmişlerdi. Ayrıca Nobel'in Batum'daki temsilcisi de sokak ortasında öldürülmüştü. 1907'de bir kez daha grev dalgası Bakü'yü sarmış genel greve dönüşme sinyali veriyordu. Bolşevikler, petrol işçilerini Çar yönetimi aleyhine kışkırtmak için bir kez daha Bakü'ye gönderdiler. Çar bu arada anayasayı yok etmeye Duma'yı kapatmaya çalışıyordu. 1910'da Stalin bir grev hazırlığı daha yaparken yakalanıyor ve Rusya'nın kuzeyinde Sibirya'da terkedilmiş topraklarda sürgüne gönderiliyordu. Stalin ihtilalci kişiliğini ve fesat kurmada ustalığını, hırs ve alaycı tabiatını Bakü'deyken bilemiş ve geliştirmişti. Bu özellikleri, onu Sovyetlerin lideri yapacak, Komünizmi ısrarla yerleştiren Sovyet tipi model meydana getiren bir zalim şahsiyet olarak onu tarihe geçirecekti. Bunlara rağmen Bakü, Rusya'nın en önemli petrol üretim merkezi olarak kaldı. 1909'da Bakü'nün nüfusu 'de yükselmişti. 10 yıl içinde tüm Rusya'de petrol teknolojisi geri kalmış, üretim düşmüştü. Batı standartlarının geresinde kalınmıştı

16 1913 arasında Rusya'nın ve Bakü petrollerinin dünya petrol ihracatındaki hissesi yüzde 31'den yüzde 9'a düşmüştü. Nobel'ler, Rothschild'ler ve Marcus Samuel açısından bu petrol kendilerine heybetli bir servet ve güç katmıştı. Bu güç sadece petrolcüleri değil rakiplerini de etkilemişti. Nitekim Stalin 1920'lerde Bolşevik tahtına çıktığında şu sözleri söylemişti : " Büyük işçi kütlelerine liderlik yapmanın en anlama geldiğini ilk defa Bakü'de anladım. Bakü'deki ihtilal kavgasına katılmakla vaftiz edilmiş oldum. Orada ihtilalın bir yolcusu oldum. " 1913'de Bakü'de artık 3500 kuyu faaliyet gösteriyordu. Bu tarihlerde petrol madenlerinde yaklaşık 45 bin kişi çalışıyordu. 1898'de petrol üretimine göre Azerbaycan ilk sırada yer alıyordu. 1901'de ise dünyada çıkartılan petrolün yüzde 60'ı Azerbaycan'dan elde ediliyordu yıllarına kadar Abşeron'un sığ petrol yatakları, Balahanı, Sabuncu, Ramanı, Surahanı ve Bibi Heybet idi. Yıllık üretim 10 milyon tondu. Bu yılllarda Rusya ve Azerbaycan'da meydana gelen; Bolşevik ihtilalınden kaynaklanan olaylar nedeniyle petrol üretimi düştü. 1923'den başlayarak petrol üretimi her yıl artırıldı. PETROL HAYATI DEĞİŞTİRDİ Azerbaycan'ın sosyal hayatını petrol sanayisi ve geliri kısa sürede tamamen değiştirdi. Manaf Süleymanov, " Neft Milyoncusu " adlı kitabında şunları şunları yazıyordu. Bakü, eyalet merkezi olduktan sonra nüfusu hızla artmış, kalenin dışına taşmıştı. Kalenin deniz kısmı yıkılarak yapılmakta olan sahil yolunda kullanılmıştı. Kalenin geri kalan kısmının yıkılmasını Çar'ın Kafkas valisi engellemişti. Bundan dolayı kale bugünlere kadar yarım kaldı. Bakü'nün önde gelen ilk mimarlarından Kasımbey Hacıbabayev şehrin yerleşimini ve yollarını, mimar Mirza Kafar ise binaları çok dikkatli şekilde yapmışlardı. Mirza Kafar, ömrünün otuz yılını bu işlere harcadı. Bakü petrolünün sayesinde tüm Kafkasyada ekonomik canlanma meydana geldi. 520 km'lik Bakü-Tiflis demiryolu ve şehrin içinden petrol madenlerine giden 26 km'lik demiryolu çok kısa sürede tamamlandı. İçtimai ve inzibatı devlet dairelerinin sayısı artmış, önemli mahkemeler kurulmuştu. Ülke bir hukuk devleti olma yolunda ilerliyordu. Çarlıktaki tüm güçlü avukatlar Bakü'ye akın ediyordu. Bunlar arasında Makiniski, Bek, Karabey, Şatunovski başlıcaları idi. Avukat Karabey, tüm kanunları, yasaları, tüzükleri düzenlemeleri tarihi ile numarası ile ezbere biliyor; hiç bir davayı kaybetmiyordu yılında kanalizasyon yapımına başlanmış, polis şubelerinin sayısı artırılmıştı. Şehirde adresler masası tertip edilmiş ve sokaklar lambalar ile aydınlatılmıştı. Mahallelere çöpcüler tayin edildi. Ünlü Azeri zengin hayırsever Hacı Zeynel Abidin Tağıyev, 1886'da kendi parasıyla şehre yangın deposu yaptırdı ve itfaye kurdurdu yıllarında telefon istasyonu kurularak sokaklara taş töşenmeye başlandı. Birçok banka ve maliye kredi şirketleri kuruldu. İçtimai Bank, Volga-Kama Bankası, İran Bankası, Devlet Bankası bunlardan önemlileriydi. İngiltre, Almanya, Fransa, İran, Osmanlı, İsveç, Norveç Bakü'de konsolosluk açtı. 1884'te petrol sanayicileri " Sovet Siezd"i kurdu. Bu kurumla kendi haklarını devlete karşı koruyorlardı. Sovet Siezd aldığı petrol kararlarını " Petrol İşleri " adlı dergide yayınlıyordu. Kurum Çarlık Rusyası'nda burjuvazinin ilk ve en önemli kurumuydu. Aynı zamanda hastane, okul, kütüphane yaptırarak petrol işçilerinin kullanımına sunuyordu. İşçi tatillerini önlemek için her sene polise manat para ödeniyordu. Kurumun başkanlığını 6 yıl Ludwig Nobel, 26 yıl Kukasov yapmıştı.1887'de Tağıyev, 5 ortakla şehirde atlı tramvay yolu yaptırarak 1892'de hizmete soktu. Tramvay, Akşehir, Karaşehir ve Bayıla gidiyordu. Bakü'de zanaatkarlar ordusu oluşturulmaktaydı. Arabıcılar aralıksız olarak madenlerden fabrikalara petrol taşıyorlardı. 1800'lü yılların sonlarında Tagıyev'in tavsiyesiyle tanker sahipleri birleşerek şirket kurdular. Bakü hızla büyüyordu. 1906'da gaz lambaların yerini elektrikli lambalara bırakıyordu. 1907'de belediye trafik hakkında düzenlemelerde bulundu. Tağıyev, 19. asrın sonlarında petrol taşıyan gemilerin sahiplerini biraraya getirerek Kür-Hazar gemicilik şirketini kurdurdu. Amaç petrolün dışında yük ve yolcuların da Volga ve Kür çaylarında taşınmasıydı.yerli zenginlerden Çolak Ağabala Guliyev'i teşvik eden Tağıyev, Bakü-Batum boru petrol hattı şirketini inşaat için harakete geçirdi. Bakü'den başlayan, Kür çayı kenarından geçerek, Kafkas 16

17 dağlarının eteği ile Suram yaylasının eteğini aşan Reon yaylasından da geçen 800 kilometre uzunluğunda ki Hazar ile Karadeniz'i birleştiren petrol boru hattı sayesinde Azeri petrolü uluslararası piyasalara çıkacaktı. Ermenilerin engel olma çabalarına rağmen 1897'de başlayan hat inşaatı 1907'de tamamlandı. 1900'da Bakü'de 14 büyük odun anbarı, 106 petrol şirketi, 16 petrol hattı ve 56 modern atölye mevcuttu. 1906'da Ag neft ( gazyağı ) lambaları yerini elektirik lambalarına bırakıyordu. Gazyağı ticareti Yahudi kökenli Fransız Rothchild'in Mazot şirtketinin elinde tekelleşmişti. 1890'da İngiliz James Wishay, Bibiheybet'teki petrol madenleri ve Karaşehirde Şibayev şirketinin fabrikalarını aldı. Belçika, Almanya ve ABD'den temsilciler ve Bakü'deki şirketler bankalar kurmaya başladı. Petrol kuyalarından çıkarılan petrol anbarlarda depolanıyor. Maden sahipleri, tüccar ve Rus devleti arasında elde edilen büyük gelir bölüştürülüyordu. Petrol kuyularında, inşaat sektöründe yol yapımında ve tüm ağır işlerde çalışanlar Şah rejiminden kaçan İranlılardı. Tağıyev, Bakü'ye bir dokumacılık fabrikası kurmuş, İngiltre'den 2500 makine getirtmişti. Fabrikanın kapasitesi yılda 30 milyon metre bezdi. Fabrika Kafkasya'da ilk dokuma fabrikasıydı. Rusya'da da yapılan ilk 29 fabrika arasındaydı. Ürün genelde müsülaman memleketlerine satılıyordu. Müslamanlarda, hac, umre, Kerbela ve Meşhed ziyaretlerinde hep bu kumaşı tercih ederlerdi. Şimdide kullanılan belediye binasının temeli 1900 yılının mayıs ayında atılıyordu. Bina 400 bin Manat'a malolmuştu. Kafkas vilayetinin Tiflis belediye başkanının senede 4000 manat aldığı ile kıyas edilerse,bu büyük bir meblağdı. buna karşılık Bakü zenginleri belediye başkanlarına 20 bin Manat veriyordu. O zaman Çar'ın en iyi bakanları 15 bin Manat alıyorlardı. Belediye binasının karşısına " Nina " kız okulu yapılmıştı. Çok kısa zaman içinde Bakü'de kilise ve mescitler inşa edilmişti. Bunlardan Aleksandrü-Nevski kilisesi görkemli bir yapıttı. temel atma törenine III. Aleksandr'da katılmıştı. Çar, Bakü'ye geldiğinde ilginç bir olay yaşanmıştı. Çar trenden indiğinde Tağıyev dışında herkes başındaki fes veya şapkayı çıkarmıştı. Bu olay Çar'ın çok dikkatini çekmiş ve onu yanına çıkarak ' sen kimin tebasındansın 'diye sormuştu. Tağıyev, Rus imperatorluğunun deyince Çar, oldukça kızmıştı. Sonunda kilise bitmişti. Bitimine yakın toplanan 150 bin Manat sadakanın müslümanlar tarafından verilmesi oldukça manidardı. Kilise III. Aleksandr öldükten sonra tamamlandı. Fakat Stalin döneminde bir çok mescit gibi sırf Allah'ın anıldığı ibadet edildiği bir mekan olduğu için dinamitlerle havaya uçuruldu. O zamanlar sadece iki yerde asfalt vardı. Kilise ve emniyet binasının önünde. Her biri 500 metre idi. Kilisenin etrafından kiliseden daha yüksek bina yapılmasına izin verilmiyordu. Aslında kilisenin yeri daha önceden belediye tarafından cami yapımı için müslümanlara verilmişti. Fakat iş uzayınca kilise yapımına karar verilmişti. Bakü'nün içeri şehirdeki en önemli mescidi olan Tezepir'i Nabat hanım, kocası ve babasından kalan mirasıyla yaptırıyordu. Gök mescidi ise Ejder Bey yaptırmıştı. Bakü limanı çok önemliydi. Tüm ihracat ve ithalat buradan yapılıyordu. Onlarca köprü ve tersanenin yer aldığı liman üç bölümden oluşuyordu. Gemilere yükleme ve gümrükte yolcu bindirme Limanın orta kısmından Zığ'dan Şıh burnuna kadar uzanan bölümden yapılıyordu. Köprüler genelde ait olduğu kişi ve şirketin adını taşıyordu. Adamov köprüsü gibi. Limanın ikinci kısmı kara şehirden başlayarak Sultan burnuna oradanda Zığ'a kadar uzanıyordu. Bu kısımda 43 köprü vardı ve buradan gemilere petrol ve petrol mamülleri yükleniyordu. Fabrika ve atölyeler burada yer alıyordu. Limanın üçüncü kısmı yani doğu tarafı Bayıl burnundan başlayarak Naftalan-Bibi Heybet'e kadar devam ediyordu. Bu kısımdan gemilere ağaç ve ağaç ürünleri bununla beraber çimento, mazot yükleniyordu. Kış aylarında ise gemiler bakım ve tamire alınıyordu. Bakü'de deniz taşımacılığı o kadar ilerlemişti ki, burası Rusya'da ilkler arasındaydı. Bakü hızlı biçimde yapılanmaya başlıyordu. Oteller, lokantalar, pasajlar, büyük binalar, hamamlar, mağazalar, eğlence yerleri açılıyordu. Bunlardan sebze ve meyve pasajı, bugünde kullanılan Tağıyev adlı eski unvermag pasajı, Çanakkale lokantası, Ermitray hamamı ve kışkulübü başlıcaları arasında yer alıyordu. Balahanı köylüleri Bakü'de ve köylerinde en zengin sayılan insanlardı. Her bostan ve bahçede birkaç petrol kuyusu mevcuttu. Bu köyün erkekleri kendilerinden aşırı derecede emin ve havalı idiler. Öyleki, meyhanede sarhoş olan Balahanı'lı kapıdan çıkmak yerine duvarı tercih edince meyhaneciye duvarı yıktırarak masrafları öderdi. Silahı olan, bileği de güçlü kişilere 'Goçu' deniyordu. Diğer adıyla şehir eşkiyası. Gürcüler Bakü'ye 17

18 gelip zenginlerden para alıyor ve düşmanlarını öldürüyordu. Mafya işleri Bakü'de Gürcülerin elindeydi. Bir zamanlar çok alıştılar zenginleride tehdit etmeye başladılar. Bunun üzerine zenginler fakir çocuk ve gençlerden koruma timleri oluşturmaya başladı. Bu defada bu gençler para sahibi olunca Gürcüler gibi davranıyordu. Böylece Bakü'de Goçu adlı kabadayılar türedi. Bakü zengin olduğu için Goçu çoktu. Her zengin bir Goçu ekibi kurmuştu. Pazar ve dükkanları kendi aralarında paylaşarak haraç topluyorlardı. Özel giysi giyiyor, bellerinde hançer ve subay tabancası taşıyorlardı. Bakü petrol sanayisinin gelişmesiyle ilgili yayımlanan gazete ve dergilerde bu yıllarda gitgide artmaya başladı.ittifak, terakki, Seda, Seda-i Hak, Hayat, Teze Hayat, Tekamül, İkbal, İrşad, Yoldaş, Kaspi bu gazetelerden bazıları. Dergiler arasında ise, Fyuzat, Yeni Fyuzat, Arı, Baba-i Emir, Zenbur, Tuti, Mezeli, Şelale, Kelniyyet, Molla Nasreddin'i sayabiliriz. Kara altının gelirleri sayesinde dünkü arabacı, arpa-saman satan olmuştu; başında balçık çanağı taşıyanlar Avrupa başkentlerinde seyahat ediyor, dünyanın en meşhur kaplıca ve dinlenme merkezlerinde istirahat ediyordu. Servetlerine uygun saray, köşk tipli evler Bakü'de inşa edildiği gibi, Bakü'nün kasabalarında kenarında özellikle Merdakan ve Şuvelan'da bağ ve bahçeler yapılmaya başlandı. Baştan başa kayalık, susuz, yolsuz, demiryolunda uzak olan bu bölgede bağ, bahçe yapmak için ancak petrol zengini olunmalıydı. Tağıyev'in Surahanı'dan Merdekan'a çektirdiği yol nedeniyle Merdakan tarafına akın başladı. Bakü Belediyesi kurulduğu 90 yıldan beri onbir hektar ( 110 dönüm ) araziyi ağaçlandırmasına karşın, Tağıyev başkanlığında petrolcüler, 70 hektar araziyi yeşillendirmişler, kurdukları şatafatlı havuzlu bağ evlerinde arisokratik bir tabakanın zevkü sefa sürmesini de sağlamışlardı. 18. asır sonu 19. asır başında yabancı sermayenin petrol işletmeciliğini büyük ölçüde sahiplendiği Bakü'de yerli girişimcilerin de petrol piyasasında iş tutmaları Müslüman-Türk bir burjuvazinin teşekkül etmesine yol açtı. Kimi başında fesi, papağı, kimi şapkalı, zihni tümüyle batılı; cömert, cimri, hırslı, mütevekkil, hemen hepsi yoksulluktan gelen onca Müslüman ve Türk neft milyoneri geçmişlerini unutmadıkları gibi yoksul soydaşlarına yardım elini uzatmayı da ihmal etmezlerdi. Malikâneleri ise dünya malının sarayları gibi yükseldi. Bu malikânelerin her birinin hikâyesi var. Ölen oğlunun anısına acılı baba tarafından "dikilenler", düğün hediyesi olarak inşa ettirilenler vs. Fakat hikâye asıl 1920'de Kızıl Ordu Bakü'ye girdiği zaman tamamlandı. Sovyet yönetimi bütün işletmeler gibi emlâki de devletleştirildi ve neft milyonerleri kendilerini bir gecede yoksullaşmış buluverdiler. Kendisi için inşa edilen evin bodrum katında yaşamaya mecbur kalan nazenin hanımlar, son isteği evini bir kez daha görmek olan ölüm mahkûmları, intiharlar, sürgünler, firarlar, terk-i diyarlar. Büyük felâketin zenginle züğürdü eşitlediği, parıltılı hayatların daha çok keder sayfalarına bakan dokunaklı hikâyelerdir bunlar. Çocukluğunda hamallık yapan Tagiyev'in hayatı yoksulluktan zenginliğe tırmanışın ama tekrar yoksulluğa düşüşün öyküsüdür. O, neft milyonerlerinin dünya malıyla en zengini değildir belki ama en hayırseveridir. Tiyatrolar, hastaneler, camiler, hattâ kiliseler açtırır, Kafkas dağlarından seramik borular döşeterek Bakü'nün çözülmez sanılan su sorununu çözer. İçilen her yudum suda ona bu gün bile bir şükran vardır. İşçilerine sesini yükseltmez, hatalarını affeder, kendisine el uzatan öksüz, dul ve yetimleri geri çevirmez. Asıl yatırımı insan zihnine yapmak gerektiğinin farkında olan bu uyanık zekâ, soydaşlarının Rus işgali altındaki perişanlığının farkında, dönemi için çok büyük meblağları gözden çıkararak okullar açtırmıştı. Avrupa'ya öğrenci göndermiş, geleceğin onların zihinlerinde derlenip toparlanacağını sezmiş, en çok eğitime yatırım yapmıştı. Konağı sanatseverlerin, aydınların, Türkiye'den gelenlerin uğrak yeri olan Tagiyev işin ilginci gözünü açtığı andan itibaren çalışmak mecburiyetinde kaldığı için okuma yazma bilmezdi. 1920'de, anavatanını terk etmeyi reddeden 90'lı yaşlarının sonundaki bu mütevekkil adama bir istisna olarak, mülklerinden birini seçme ve orada yaşama hakkı verilir. Öldüğünde 101 yaşındadır ve Ahund Hacı Türab'ın ayakucuna gömülmeyi vasiyet etmiştir. Zenginlik ve yoksulluk bu şekilde sarmaşınca rivayetlerin de önü açılır. Rivayete göre bir gün Hacı Türab, Yasin Sûresi'nin 82. ayetini okur. "O isterse Ol der ve olur". Tagiyev merak eder: Şimdi ben bu kadar servete sahibim. Allah isterse bir anda yok olur, öyle mi? Öyle, der Ahund. Tagiyev bütün servetini kaybettiğinde, beni Ahund'un ayakucuna gömün, der, onun ayaklarının bildiğini benim başım bilmiyor. Tagiyev'in düşlenemez servetinden bahsetmek zenginin malı züğürdün çenesi meselinden başka bir şey. Çünkü onun servetüsâmânını nasıl kazandığı ve kaybettiği etkileyici bir roman. Ama Tagiyev'i Tagiyev yapan, onu nasıl harcadığı. Sadece zengin olduğu için 18

19 girmemişti fihristeye. Zenginlik son maharetiydi. O şimdi mezarında, mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi sırrına vâkıf, uyuyor. Ve bana öyle geliyor ki onun mezartaşında görünmez bir yazı var: Ben iki fakirlik arasında bir süre zengin olmuş biriyim. Hayatımın tamamı zannedilen servetüsâmânımla sadece bir parantez içiyim. İsmime Hacı Zeynelabidin Tagiyev derler. Aslında evvelim ve ahirim, ezelim ve ebedimle Muhibb-i âl-i âbâ, ümmet-i Muhammedî'yim. TARİHİ GELENEK: RUS BASKISI Batı sermayesinin Azerbaycan'ın petrol sanayisine 19. yüzyılın yıllardan başlayan yatırım geleneğine karşı Rus yönetiminin aldığı siyasi tavırı irdelemek, bugün izlediği politikaları anlamak açısından yararlıdır. Çünkü Rus baskısı içgüdüseldi adeta tarihi bir gelenekti. 21. yüzyılın yeni dünya düzeni, 19. ve 20. yüzyılın konjontürüne benzememesine rağmen bilinç altında Rus baskısı kabus olarak yaşamaya devam edecekti. Azeri petrolüne sermaye akışı eskiden beri sürekli Rus tehditi altındaydı. 1872'de 'iltizam sistemi '' nin kaldırılmasıyla Azerbaycan'ın petrol sanayisine yabancı sermaye konulması için elverişli bir zemin oluştu. İlk yabancı yatırımcılar, Rusya'nın Güney Kafkasya ve bazı valililerinin temsilcilerinden ibaret idi. 1875'den itibaren ise Batılı iş adamları Azeri petrolüne ilgi göstermeye başladı. ilk gelenler arasında meşhur olan İsveç uyruklu Nobel kardeşler, 1873'de küçük ağ petrol zavodunu elde ederek, Azerbaycan'ın petrol sanayisinde faaliyete başladılar. Daha önce ise işlerini müstakil değil ortak şirket hüviyetinde sürdürüyorardı. 1879'da Nobel kardeşler şirketi kurulurken tesisçiler arasında Nobel kardeşlerin yanı sıra İsveç vatandaşı Şegren ve Nellis ile Rusya vatandaşları P. Bilderling ve M. Belyamin'de bulunuyordu. 70'li yılların sonunda A. Selimhanov'un petrollü topraklarını kiralayan Avusturyalı Y. Doçar, 1880'li yılların ortalarında faaliyete başlamış Alman kapitalistleri O. Lens, K. Vayzer, O. Kvel Batılı petrolcülerin sayısını artırdılar, Ancak Nobel kardeşler dışında onlar büyük ölçüde yatırım yapmamaları nedeniyle dikkatleri çekmemiştir yılların ikinci yarısında, '' Hazar-Karadeniz '' cemiyetinin hisse senetlerinin Paris bankeri Rothchild tarafından satın alınması, Azeri petrol sanayisine Batı'lıların ilgisinin artmasına yol açtı. Petrol ile zengin toprakların o dönemde sadece Bakü etrafında bulunması, Batılılara ekonomik ve elverişli geliyordu. Çünkü petrol boru hattının olmaması ve Güney Kafkasya demir yolunun sınırlı taşıma imkanlarına sahip olması, Azeri petrolünün Avrupa piyasalarına ulaşmasını zorlaştırıyordu. Bu nedenle Abşeron'daki toprak arazilere ABD'deki petrol sahalarına nisbetle 10 kat daha ucuzdu. Bu durum Batılı yatırımcıların daha az sermaye ile daha çok gelir elde etmesini sağlıyordu. Petrol madenleriyle ilgili 1872'de çıkartılan kanunun yabancı yatırımcıları tanıdığı geniş haklar ve onlarında bu imkanlardan yararalanarak faaliyetlerini artırması, Rus hükümetinin memurlarını rahatsız etmeye başlamıştı. Nihayet 1887'de Hazar-Karadeniz petrol boru hattının yapımına ilişkin projeye Batılı işadamlarının katılımının sınırlandırılması konusunu Rus hükümeti ilk defa müzakere etmek için gündeme getirdi. Rusya Toprak ve Emlak Komitesi'nin konuyla ilgili raporunu görüşen Bakanlar Kurulu, 8 Nisan 1887'de, petrol boru hattıyla ilgili projenin sadece Rus sermayesiyle inşa edilmesinin mümkün olmadığı kararında birleşti. Buna göre batı sermayesinin celp edilmesinde bir beis görmeyen Bakanlar Kurulu, bir yandanda kontrolü elden bırakmamak maksadıyla Kafkas'da petrollü toprakların yabancı mülkiyetine geçmesini sınırlandırarak mülkiyet sınırlarını belirleyen karar kabul etti. Kanun taslağı halinde iken bu kararın gözden geçirmesi ve rey bildirilmesi için İçişleri, Maliye bakanlıkları ve Kafkas Mülkü İşler Başidaresine gönderildi. Taslak'da, '' Batılı iş adamı ve şirketlere Kafkas'da petrollü toprak almak, kiralamak hakkı hangi kanunla verilmiş olursa olsun lağvedilmelidir. '' ibaresi dikkati çekiyordu. Taslak, Kafkas'da boş topraklarda petrol araştırmaları yapmak ve petrol üretim hakkının ise yalnız Rusya ve tabi olanlarına verilmesini öngörüyordu. Batılara aman vermeyen sert önlemler kanun taslağını hararetle savunan Rusya Toprak ve Emlak bakanı M. N. Ostrovsky, Batılıların petrollü topraklarını ele geçirmesinin sadece ekonomik açıdan değil, hem de siyasi bakımdan Çar Rusya'sının Kafkasya'daki çıkarlarını iyileşmeyecek biçimde zedeleyebileceğini söylüyordu. Batılı sermayenin Azerbaycan'a akın etmesi siyasi ve stratejik açıdan bölgenin Rusya adına 19

20 kaybedilmesi anlamına geliyordu. Rus burjuvası ve Ruslaştırma politikasının geleceğinden endişe duyan Çar idaresinin bazı memurları, Batı kültür ve anlayışının hakim olması halinde, avuçları içinde hissettiği Kafkas'ın giderek elinden çıkacağından tedirgin idi. Petrollü topraklar tam sömürge ile yarı sömürge politikası izleyen iki yabancı arasında bulunuyordu. Rus yönetim kadroları arasında fikir ayrılıkları, taslak müzekelerinde gayet ilgi çekiciydi. Toprak ve Emlak bakanlığının hazırladığı taslak, İçişleri bakanı D. A. Tolstoy ve Kafkas Mülkü İdare Baş reisi A. M. Dondukov Korsakov, olumlu kanaat bildirirek, yabancılara petrollü topraklarda mülkiyet verilmemesini istedi. Rusya Maliye bakanı İ. A. Vışnegradsky, ülkenin mali çıkarlarını göz önüne alarak 3 Mart 1988 tarihli mektubunda kanun taslağına itiraz etti. Bakan, siyasi tavır sergileyen Rus politikacılarını uyararak '' Petrol zenginliğinden doğru ve başarılı biçimde yararlanılması için büyük sermaye gereklidir.yeterli sermaye yok iken böyle bir kanun kabul edilemez. '' diyordu. Bakana göre, ekonomik çıkarların yanı sıra siyasi açıdanda Batılı yatırımcıların sıkıştırılması, mülkiyet haklarının sınırlandırılması nihayet Azerbaycan'dan çıkartılması zararlı bir girişimdi. Azerbaycan'ın yerli Rus Burjuvası ve Ruslaştırma politikasının geleceği hiçte tehdit altında değildi. Bilakis Batılı yatırımcılar sayesinde güvente altında idi. Ayrıca yabancılara karşı girişilecek sınırlandırma operasyonu dünya borsasında kötü etki yapacak ve Rusya ile Batı ülkeleri arasındaki ilişkiler bozulacaktı yıllarında Çar Rusya'sının maliyeleştirilmesinde Paris bankeri Rotchild'in rolü dikkate alınırsa, Maliye bakanının temkinli tavrı daha iyi anlaşılır. Bakan, Batılı petrol şirketlerin ' kesin biçimde ' sınırlama vaktinin henüz gelmediğine dikkat çekiyor, taslaktaki sert önlemlerin yerine geçici olarak sıkı kontrol mekanizmasının getirilmesini teklif ediyordu. Buna göre, petrollü toprakları elde etmek isteyen Batılılar, İçişleri, Maliye Bakanlığı ile Kafkas Valiliğinden ' olur ' aldıktan sonra Toprak ve Emlak Bakanlığında izin alması zorunlu kılınmalıydı. Vışnegradsky, takiyye yapılmasını daha sert önlemlerin ertelenmesi gerektiğini tavsiye ediyordu. Maliye bakanının delilleri, diğer yetkililerin tavırlarına etki etti. Kafkas valisi, Toprak ve Emlak bakanına 31 Mayıs 1888'de gönderdiği mektupda, söz konusu taslağın şartlarının yumuşatılmasını ve ilk dönemde Batılıların petrol sanayisine yapacakları yatırımları, Maliye bakanının teklif ettiği biçimde sınırlandırmanın mümkün olabileceğini yazıyordu. Ancak, önlemlerin gecikmeden alınması için harakete geçilmeliydi. Devlet Toprak ve Emlak bakanlığı tüm teklifleri dinledikten sonra Bakanlar Kurulu'na 24 Agustos 1888'de yeni proje sundu. Bu taslakta'da Nobel ve Rotchild tarafından büyük toprak arazilerinin tekelleştirildiği vurgulanarak, yabancıların mülkiyet hakları elde etmesinin sınırlandırmanın ertelenmesinin doğru olmadığı savunuluyordu. Devlet toprak ve Emlak bakanı M. N. Ostrovsky, Maliye bakanının endişelerini haklı bulmuyor, sorunun petrol sanayisine yatırımda değil, petrol nakil yollarında ve bu tür ticareti yapanlarda yaşanacağını iddia ediyordu. Bu şirketler sınırlandırma kapsamı dışında tutulacaktı, asıl sınırlama mülkiyet edinenlere uygulanmalıydı. Ostrovsky, siyasi yönden Batılı petrolcülerin tamamen köşe sıkıştırılmaması düşüncesinde Maliye bakanının görüşleri paylaşıyor ve onun teklifini yerinde buluyordu. Bu teklife göre, Kafkaslarda petrollü arazileri satın almak veya kiralamak isteyen yabancı şirketler önce İçişleri, Maliye Bakanlığı ve Kafkas Valiliğinden ' olur ' alacak, daha sonra gerekli izni Devlet Toprak ve Emlak bakanlığı verecekti. Böylelikle Batı sermayesinin hukuklarının sınırlandırılmasıyla ilgili kanun taslağı, Maliye bakanının etkisiyle ciddi değişikliklere uğradı.3 Haziran 1892'de petrol madenleriyle ilgili kanunun 5. maddesine yerleştirilen izin prosüdürü, bürokratik engeller ortaya çıkarsada, daha sonraki yıllarda Batı sermayesininin akışında görülen hızlanma, Rus kanunun o dönemde gerçekleştirilme imkanı bulmadığını, engellemelerin başarıya ulaşamadığını gösteriyor. Buna rağmen bu kanun Rusya Bakanlar Kurulu'nda uzun süre tartışma konusu oldu yılları arasında 5 yıl sürmesine karşın Batı sermayesinin Azerbaycan'ın petrol-sanayisine dahil olma şartları oldukça yumuşak bir sınırlama ile kanunlaşmış oldu. Zaten mevcut kanunda yapılan değişikliklerin pratikte hiç bir etki göstermediği görüldü. 90. yılların ikinci yarısından itibaren Batılı sermayenin Azeri petrol sanayisine akını arttı. Bu dönemde Rus özel sektörünün azlığı, hatta hemen hemen hiç olmaması, yabancı yatırımın Rusya'ya nüfuz etmesine, yerleşmesine zemin hazırladı. Batılılar Çar idarecileri ve bakanlarından gerekli izinleri fazla zorlukla karşılaşmadan alabiliyorlardı. Hazineyi doldurmak için Çar yönetimi, petrollü toprakları bile açık 20

21 artırma ile satışa çıkardı. Ancak hükümetin bu politikaları özellikle Kafkas valiliği ve idarecilerinde rahatsızlığa yol açtı. Nisan 1897'da Kafkas valisi, Devlet toprak ve Emlak bakanlığına yazdığı mektupda, yabancı petrol şirketlerine sık sık izinler verilmesi yüzünden, yabancılara getirilen sınırlandırma kanununun delindiğini ve hiç bir öneminin kalmadığını belirtiyordu. Kafkas valisi Glotsin, yabancı petrolcülere keşfedilmiş petrol yataklarının satılması yerine, yeni yataklarda araştırma yapmalarına izin verme yoluna gidilmesiyle petrol sanayisinin gelişeceğine dikkat çekiyordu. İki yıl sonra vali, tutumunu biraz daha sertleştirirek, petrol alanında faaliyet göstermek isteyen şirketler kurulurken, onların yönetim kurullarında Hıristiyan Rus milliyetinde olanlardan bulundurulmasını şart olarak ileri sürülmesini teklif etti. Azerbaycan gibi strajetik ve jeopolitik bir mekanı kimseye vermek istemeyen Rusya, sadece Batılı yabancıları değil, yerli Azerbaycanlılarında petrol üretimiyle uğraşmaması, zenğinleşmemesi için elinden geleni yapıyordu. Petrolün sadece Rus kontrolünde olmasına çalışanlar bunu sadece devletlerinin çıkarları için değil, kendi şahsi kazançlarından dolayı istiyorlardı. Pek çok başvurudan sonra Çarın fermanı ile Mart 1898'de özel bir müşavere yapılması kararlaştırıldı. Bu toplantıda Devlet Toprak ve Emlak bakanı A. Yermolov'un teklifiyle Bakü petrol madenlerinin işletilmesiyle ilgili durumu gündeme getirdi. Petrol alanlarının ihalesiz istifadeye sunulması; Batılıların petrol madenlerini ele geçirmesi tartışıldı ve daha önce kabul edilen kanun gereği petrol şirketlerinin Rus uyruklu ortaklar edinmemesi halinde mülklerinin devlet tarafından el konulması teklif edildi. Rusya iki arada bir derede kalmıştı. Batılıların faaliyetini tamamen yasak edemediği gibi kontrolü ele geçirme girişimleri de başarılı olamıyordu. Rusya'dan petrol ve yan ürünlerinin ihracının gelişmesi için Batılı petrolcülerin Azeri petrolüne yatırım yapmasını şart gören Rusya Maliye Bakanı S. Y. Vitte, bu ticaretden Rusya'nın karlı çıktığını belirtiyordu. Toplantı sonucunda, Batılı petrolcülerin zararlı olmadığı gibi, mevcudiyetlerinin elzem olduğu kararına varıldı. 3 Haziran 1898'da alınan kararla yabancıların Kafkas'daki petrol madenlerinde ferdi ve şirket olarak yatırım yapmasında eski kuralların geçerliliğini korumasında uzlaşıldı.1 Mayıs 1899'da Rus imperatoru bu kararı onayladı. Böylece Rus yatırımcılarla Batılılar arasındaki petrol-hukuk savaşı, geçici olarak Batılıların lehine sonuçlandı. Özellikle İngiliz sermayesinin Azeri petrolüne akını ve yüksek petrol teknolojisinin transferi sayesinde Bakü 20. yüzyıl başlarında dünyanın en büyük petrol sanayi merkezlerinden birine çevrildi. 21

22 2. BÖLÜM 1. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ve SONRASI KURTLARIN LEŞ SAVAŞI Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce, İngilizler Bakü petrollerinde büyük hisselere sahip olmuşlardı. Shell şirketinin kurucusu Marcus Samunel'de ilk petrol yatırımını 1890'da Azerbaycan'a yapmıştı. Royal Dutch/Shell'in patronu Henry Deterding, Samuel'in Bakü petrollerine dolaylı yönden sahip olmuştu. Marcus ile Deterding ortak rakipleri Standart Oil'e karşı birlikte haraket ediyordu. Marcus ve Deterding, 20. yüzyılı sarsacak petrol imperatorluğunun temelini bu küçük Kafkas ülkesinde atıyordu. Petrol taşımacılığında ve pazarlanmasında Deterding'le Marcus ortaktı. Deterding, Bakü petrol piyasasına Avrupa'nın meşhur bankeri Yahudi asıllı Rotchild ile 1912'de yaptığı ortaklık anlaşmasının ardından, onun Bakü petrollerindeki gücüne de uzandı. Rotchild, Deterding'in desteğiyle kısa süre de Bakü petrolleri üzerinde mühim hisseler satın aldı. 1912'ye kadar petrol hisseleri Rotchild'in gözükmesine karşın, aslında bu hisseler Deterding'in idi. Bu tarihte hisseler resmen asıl sahibine devredildi, ama Rotchild'de bir nevi Deterding'in ortağı olarak kaldı. Bundan sonra Deterding, Rus şirketlerinden Koninlijke'ye ait şirketi tasfiye ederek hisselerini artırdı. Maykop ve Grozni petrollerine Deterding yatırımlar yaparak Rus petrolü üzerindeki gücünü de artırıyordu. Savaşı müteakip İngilizlerin Enzeli üzerinden Yarbay Destervil komutasında Bakü'yü işgali nedeniyle ürken petrol hissesi sahipleri, karanlık görünen istikbal endişesi ile hisselerini yok pahasına elden çıkarıyor, Deterding'in adamlarıda bunları topluyordu. İngilizler sadece bir ay Bakü'de kalmıştı. Ancak Bakü'de mühim hisselere sahip Mantaşeff ve Liyanozof şirketlerinin elinde bulunanan hisse senedlerinin büyük kısmını, Deterding, yine değerinden aşağı bir fiyata satın alıyordu. Aynı yıl içinde Deterding, sadece Shell adını kullanarak Kuzey Kafkasya'daki Nikopol-Morinpol petrol sahalarını da satın aldı. Bu suretle Bakü petrol sahasını Kuzeyden Güneye ve Doğudan Batıya içine alan bir daire çiziyor ve bu petrollerin hemen hemen yüzde 90'ına sahip çıkıyordu. Deterding, petrolü yapılacak bir boru hattı ile Batum'a ulaştırmak istiyordu. Standart Oil tröstünün patronu Yahudi asıllı Rockfeller Bakü 'de petrol hisseleri satın almakta geç kalmıştı. İki Yahudi petrol kralı, kafalarını Bakü kazanının içine sokunca kızılca kıyamet kopacaktı. ALMAN ve İNGİLİZLERİN PETROL HEVESİ Azeri petrol zengini Zeynel Abidin Tağıyev, Birinci Dünya savaşının ilan edildiği gün Almanya'da ailesiyle istirahat ediyordu. Derhal Berlin'e gelen Tağıyev'e Alman bankasındaki 100 bin Manat parası bloke edildiği söylendi; bu nedenle Tağıyev ülkesine dönemiyordu. Almanya, Rus tebalarını yakalayarak esir kamplarına gönderiyordu. Tağıyev, tek çare olarak Osmanlı Büyükelçisi' nden yardım istedi. Türk Büyükelçi'nin direkt Alman Kayzeri II. Wilhem'a başvurusu sonucu petrol milyoneri Tağıyev ve ailesinin Bakü'ye dönüşü için izin, gemi ve koruyucu verildi. Gence ve Gedebey kentlerinde daha 19. asrın ortalarından itibaren, bakır, altın ve gümüş çıkartan meşhur Alman sanayicisi Siemens kardeşlerin mevcudiyeti ve petrol zengini Bakü'nün önemi, II. Wilhem'in Tağıyev ailesine ayrıcalık tanımasına yol açmıştı. Bu izinde şüphesiz Osmanlı Büyükelçisinin nüfuzu da rol oynuyordu. Tağıyev, gemiyle 35 Rus, Ermeni, Gürcü ve Yahudi topluluğunu da Bakü'ye götürerek esir olmaktan kurtardı. O dönemde Rus ve İngiliz işbirliği sözkonusu idi. Almanya'nın, gelecekle bambaşka planları vardı. Bakü'nün tükenmez petrol zenginliğini ele geçirmek, Kafkas'ın madenlerini ülkelerine taşımak, İran, Ortadoğu, Uzak Doğu ve Hindistan'a Bakü üzerinden yol açmak istiyordu. Birinci Dünya Harbi'nde Romanya petrollerinden yararlanan Almanya'nın gözü Bakü petrollerindeydi. Almanlar Romen petrollerini yeniden işletmeye koyuldukları sırada, General Ludendorff, gözlerini daha büyük bir ödüle dikmişti. Bu ödül Bakü petrolleri idi. Savaş sırasında artık petrole muhtaç savaş aletlerini çalıştırmak için ne kadar çok petrole ihtiyacı olduğunu kavramıştı. Almanya, Osmanlı İmperatorluğu ile müttefik olarak dört cephe üzerinde ölüm kalım savaşı yapıyordu. 22

23 İşte bu sırada Rusya'da Kerensky'nin başlattığı Sosyal Demokrat İhtilali, kısa bir süre sonra Lenin'in Petrograd'a gelmesi ile Bolşevik ihtilali şeklinde gelişmiş ve ve 17 Ekim 1917'de Rusya'ya Komünistler hakim olmuştu. Çarlık İdaresi yıkılmış yerine Karl Marks'ın fikirlerini gerçekleştirmek amacıyla Proleter bir idare kurulmuştu. Almanlar Ruslarla Brest Litovsk muahedesini yaparken, Bakü petrollerini ele geçirmeyi hedefleyen kendi lehlerine gizli bir maddeyi ekletmeyi de unutmamışlardı. Gizli protokol maddesine göre, Almanlar ihtilal sonucu iç karışıklıklarla çalkalanan Rusya'yı rahat bırakacak, Ruslarda Kafkaslar üzerindeki Alman ilerleyişine gözyumacaktı. Ayrıca Almanlar, alacakları Bakü petrollerine karşılık bölgeye ilerleyen Türk kuvvetlerini durdurma teklifinde bulundular. Ruslar bu teklifden çok hoşnut olmuştu. Lenin bu olayı şu sözleriyle tanımlar: "Teklifi gayet tabi kabul ettik." Öte yandan o günlerde Bolşeviklerin ileri gelenlerinden biri olarak sahnede beliren Joseph Stalin, kenti kontrolü altında tutan Bolşevik Bakü Komünü'ne telgrag çekerek isteği uymasını ve yerine getirmesini emrediyordu. Ancak yerel Bolşevikler bu emre uyacak psikolojide değildi. Stalin'e şu yanıtı verdiler: " Ne zaferde ne yenilgide Alman çapulculara alın terimizle ürettiğimiz petrolden bir damla vermeyeceğiz. " Almanya bu anlaşmadan yararlanarak Rusya'nın da izniyle Mayıs 1918'de Von Kress kumandasında 3000 kişilik bir birlikle Karadenizde'ki Poti limanına Türk dostlarına hiç haber vermeden çıkarma yapmıştı. Bu birlik aynı tarihlerde Kafkas İslam Ordusu komutanı Nuri Paşa'nın Batum üzerinden Azerbaycan'a ilerleyişini de engelliyordu. Bakü'de Ermeni Şamuyan önderliğinde Azeri Türklerine katledilmesini önlemeye çalışan Türk ordusu bu nedenle Nahçıvan üzerinden Gence-Bakü güzergahına haraket etmek zorunda kalmıştı. Berlin'den gelen isteklere yan çizen Türk birlikleri petrol bölgelerine ilerlediler. Ağustos başlarında petrol üreten toprakları ele geçirmelerine karşın, Bakü'de yaşamakta olan Rus ve Ermeniler İngilizlerden yardım istiyordu Ağustos ortalarında İran yoluyla ilerleyen küçük bir birlikle İngiliz ordusu Bakü'ye kurtarmak ve ' düşmanı ' petrollerden uzat tutmak için olaya müdahale ediyordu. Askeri birlik gerektiğinde Romanya'da uygulanmış olan planın aynısını uygulamak ve, " Bakü pompalama istasyonunu, boru hattını ve petrol rezervlerini tahrip etmekle" yükümlüydü. 28 Mayıs 1918'de Gence'de Mehmet Emin Resulzade'nin banisi olduğu Müsavat hükümeti Fethelihan Foyinski başbakanlığında genç Azerbaycan'ın bağımsızlığını ilan ediyordu. Bakü Ermenilerin elinde idi. Şamuyan Bakü, Şamahı ve Guba'da 30 bine yakın Türkü katletmişti. Bu arada Ruslar, Almanların Bakü'yü almasına ses çıkarmamayı, ancak elde ettikleri petrol sahalarından hisse vermelerini zımmen kabul etmiş görünüyordu. Almanlar, petrol yüzünden kader birliği ettikleri Türkleri arkadan vurmuştu. Almanlar Batum ardından Bakü'yü de işgal etmekten çekinmedi. Ancak Sadrazam Yakup Şevki Paşa'nın Almanya nezdinde yaptığı sert müdahele netice vermiş, Alman birliği her iki şehri terke mecbur olmuştu. Osmanlıyı uçuruma sürekleyen Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki 15 bin kişilik Kafkas İslam Ordusu'nun Bakü'de bağımsız Azerbaycan'ı kurmasını ve bunu korumasını istiyordu. Enver paşa Bakü merkezli Türkistan destekli bir mücadele başlatmak istiyor, Azerbaycan'dan çok şeyler umuyordu. Bu arada Nuri Paşa Nahçıvan-Karabağ hattından Gence'ye ulaşmış Kürdemir-Göyçay- Şamahı savaşlarında Ermeni Taşnak çetecilere ve Rus işbirlikçilerine hakettikleri dersi vermiş, ama 1100 Mehmetçikte şehit olmuştu. Bu galibiyetle Azerbaycan'ın bağımsızlığı perçinlenmiş, Ermeni çeteciler temizleyen kurtarıcı, Nuri Paşa'ya 15 Eylül 1918'de Bakü'ye şaşalı bir karşılama töreni düzenlenmişti. Tağıyev, Musa Nağıyev gibi petrol zenginleri ve tüm halk Nuri Paşa'yı bir kurtarıcı olarak layık olduğu biçimde ağırlamıştı. Nuri Paşa, hükümetde azınlık konumunda olan Müsavatçılar ile gittikçe ağırlıkları artan Bolşevik taraftarları arasında dengeyi çok iyi ayarlamaya çalışıyordu. Bir yandanda ülkede asayişi sağlıyordu. Ancak bu sırada imzalanan Mondros Mütarakesinde yer alan şartlar üzerine İstanbul'dan derhal Bakü'yü boşaltmalarına dair talimat geldi. Nuri Paşa, bir süre bu emre uymayarak zaman kazanmaya çalıştı. Ancak İngiliz diplomatları İstanbul'a ültimatom vermiş, Bakü'nün hemen Osmanlı askerinden arındırılmasını istiyordu. Nuri Paşa, İstanbul'dan gelen ikinci sert emir üzerine ne yapacağını şaşırdı. Ancak Ankara'dan Mustafa Kemal'in ve Erzurum'dan Kazım Karabekir'in gönderdiği telgraflarda da ' geri dön ' yönünde talimatlar birleşince çaresiz Bakü'yü gözü arkada kalarak terketti. Azerbaycan kara altının başına açtığı kara kaderiyle başbaşa kalmıştı. İşte bu sıralarda Şubat 1918'de, Türk kuvvetleri bölgeden çekilirken, sözde Bakü'de yaşayan Ermeni 23

24 ve Rusların yardım talebiyle İngilizler Bakü'ye girdiler. İran'da bulunan İngiliz kuvvetlerinden bir birlik Yarbay Destervill kumandasında 40 vasıta ile Enzeli üzerinden Bakü'yü işgal etti. Osmanlı ve Rusya, bu tarihte ne İngilizlerle ne de petrolle uğraşacak durumda değildi. Osmanlı son savleti ile yine de yardım elini uzatmış, ancak imzalanan barış anlaşmaları uyarınca eli kolu bağlanmıştı. Aslında İngilizleri bu yola sevkeden petrol nazımı Deterding idi. İngiliz ordularını petrol emelleri için kullanıyor ve bunu Londra'ya İngiliz dış politikasının çıkarları ile eşgüdüm gösteriyordu. Bu arada 26 Bakü komiseri olarak bilinen, daha sonra Sovyet döneminde milli kahraman haline getirilen yerel Bolşeviklerde bu sırada idam edilmişti. Hazar Denizi'nin 140 mil doğusuna götürülen 26 Bakü komiserinin 24'ü Ermeni sadece ikisi Azeri Türkü idi. Aralarından bir kaçı kaçmayı başarmıştı. Bunlardan biri de Ermeni Anastas Mikoyan adlı bir gençti. Mikonyan nasılsa yolunu bulacak Moskova'ya giderek durumu Lenin'e anlatacaktı. Kritik bir dönemeçte Bakü petrollerinden yoksun bırakılmak Almanya için büyük bir darbeydi. Almanya'nın petrolle çalışan savaş endüstrisinin sadece iki aylık petrolü kalmıştı. Bu arada dünya konjonktüründeki dengelerde Azerbaycan'ın aleyhine çevrilmişti. Standart Oil tröstünün baskısı altında bulunan ABD Başkanı Harding, Bakü petrollerinin yüzde 90'ının İngilizlerin eline geçmesinden dolayı Azerbaycan'ın bağımsızlığını tanımayacağını açıklıyordu! Bakü petrolünü tamamen ele geçirmede kararlı olan İngilizler ise kukla bir Bakü yönetimli ile güya bağımsızlıktan yana tavır koyuyordu. Böylece Rus zulmünden kurtularak müstakil devlet olmak isteyen Azerbaycan'ın yanı sıra Gürcistan'ın bağımsızlık girişimi o tarihlerde İngilizlerden sonra ikinci büyük güç olan ABD'den veto yedi. Harding'in bizzat verdiği emirle Rusya'da Bolşevik kuvvetleri ile mücadele eden General Denikin nezdindeki Amerikan temsilcisi Amiral M.Cully, Denikin'e 23 Kasım 1920'de bir muhtıra vererek Azerbaycan devletini tanımayacaklarını kati suretle bildirdi. İngiltre'nin bu karardan 9 ay önce Azerbaycan ve Gürcistan'ı tanımasına inat ABD, Rusya'ya şirin gözükmeye çalışıyordu. Bolşevik ihtilali, iç savaşa yol açmış, günde binlerce insan öldürülüyor; Rus ve yerli aristokratların malikhaneleri, çiftlikleri, sarayları, konakları yağmalanıyordu. Proleter Kızılorduya karşı birlikte mücadele eden Çar taraftarları ve Rus aristokratları çetin harpler veriyordu. Bu arada Bakü'de de Zeynelabidin Tağıyev'in tüm mülküne el konmuş, sarayları konakları yağmalanmış, petrol zengini Tağıyev, her geçen gün zenginliğinden kan kaybediyordu. Bakü'yü İngiliz askerlerine işgal ettiren Sir Henry Deterding, bir yandan Azerbaycan'ın bağımsızlığını destekleyerek Rusya ile Azerbaycan arasında Gürcistan'ı tampon devlet olarak petrolün güvenliği için diriltirken, öbür yandan Bolşeviklerin kuyusunu kazıyordu. Deterding, Rusların birbirine düşmesinden yararlanarak Kızılorduya karşı Çar generalleri Kolçakoff, Donikin ve Vrangel'i umutsuz savaşlarında yenileceklerini bile bile desteklemişti. İngilizler, yine atik davranarak bu tarihlerde ağır haraket eden Amerikalılara ait Standart Oil'in Bakü'de Nobel kardeşlerden almaya çalıştığı yatakları da bir nevi işgal etmişti. Osmanlı, Mondros Mütarekesi ile savaş yenilgisini kabul etmişti. Ancak savaşın ve barış anlaşmalarının mimarı İngilizler, Ruslar kendilerine gelmeden, rejimlerini oturtmadan Uluslararası Petrol Konferansı toplayarak, petrol yatakları işgalleri altında iken petrol meselesini halletmek istiyordu. Ayrıca İngilizler 40 yıldır ABD ile sürdürdükleri petrol savaşında, üstünlüklerini bu konferans ile teyit ettirmeye gayret ediyordu. Petrol nehirleri üzerinde cereyan eden savaştan karlı çıkan ve kara bela petrolle çalışan ağır savaş aletlerini hizmete sokan İngiltere, dünya petrol hakimiyetini tescil ettirmek için sabırsızlanıyordu. 21 Kasım 1918'de toplanan konferansda, konferans üyelerine verdiği ziyafette İngiltre'nin müteveffa Dışişleri Bakanı Lord Gürzon, '' Müttefikler nihai zafere Petrol Dalgaları üzerinde geldiler. '' diyordu. Savaş sonunda İngiliz Avam Kamarasında petrol müzakeresi yapılıyordu. Petrol baronu Deterding'in müzakerelere gönderdiği Royal-Shell Grubu Yönetim Kurulu üyesi Eg. Prettymann sözleri arasında şu itirafda bulundu: '' Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmperatorluğu ile imza olan mütareke sayesinde tüm dünyada üretilen petrolün yüzde 50'si bilfiil İngilizlere geçti. Artık Büyük Britanya'nın bir petrol imperatorluğu haline geldiğini iftiharla söylemek isterim.'' Dünya haritası yeniden çiziliyordu. Fakat Rusya'da devam eden iç harbin ve İngilizlerin tahrik ettiği ulusçu ayaklanmaların haritada tadilatlar yapacağını İngilizler bile hesap edememişti. Bolşevikler, Rus Çarı Aleksandr ve ailesini katlederek bir devri sona erdirmişler, iç savaş sırasında Çar kuvvetlerine destek 24

25 verdiğini bildikleri İngiletre ve ABD'nin Moskova temsilciliklerine birer nota vermişlerdi. İngilizler fırsatdan istifade ederek karışıklık sırasında sadece Bakü petrollerine değil Türkistan petrollerine de el atmışlardı. Rusya, söz konusu nota ile yabancıların resmi ve gayri resmi tebalarını ve askeri güçlerini çekmesini istiyor, çetecilere yardımdan vazgeçmeleri için uyarıyordu. İngiliz ve Amerikalılar Rusya'nın bu ikazı üzerine Rusya'nın iç işlerine bilvasıta yaptıkları müdahaleleri durdurdular ve tüm vatandaşlarını çektiler. Yalnız İngilizler, Yarbay Destervill'in işgali altında bulundurduğu Bakü'den, yani petrol sahalarından daha bir müddet çıkmak istemediler. İngilizler petrol bölgelerinden çekilmekle beraber, petrol haklarından kolay vazgeçmediler. Petrol güvencesi almak için Ruslardan uluslararası konferans sözü aldılar. İngilizler, Bakü petrollerini ele geçirmek için askerleri ile gelmişlerdi. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Bolşevikler güçlenince İngilizler, petrol uğrunda bir savaşı daha gözle alamayarak bölgeyi terke mecbur oldular. BAY YÜZDE BEŞ Mezopotamya'da bulunan petrolün önemini kavrayan İngilizler, entrikaları ile Almanya'ya karşı mücadele ederken İngiltere hükümeti, 1912'de hiç beklenmedik bir oyuncuyu farketmişti. Petrol diplomasisi tarihine ' bay yüzde beş ' olarak geçecek bu oyuncu Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşı Kaluste Gülbekyan'dan başkası değildi. Irak petrolleri için kurulan Türkiye Petrol Şirketi, Deutsche Bank'ın bölgedeki petrol imtiyazlarını devralmıştı. Petrol hisselerinin yarısını devralan şirketin kuruluşunu milyoner Ermeni Gülbekyan yüzde beş komisyon alarak sağlamıştı. Birazda daha derin araştırma yapıldığında Gülbekyan'ın Türk Milli Bankası'nda yüzde 30 hissesi olduğu ve bunu sakladığı ortaya çıktı. Bankadaki yüzde 30'luk hisse petrol şirketindeki yüzde 15'lik hisse anlamına geliyordu. Bu Gülbekyan kimdi? Gülbekyan, petrolle uğraşan bir ailenin ikinci kuşağıydı. Varlıklı bir Ermeni petrolcü ve banker olan babası servetini Osmanlı İmperatorluğu'na Rus gazyağı ithal etme yoluyla edinmişti. Bu çabalarından dolayı Sultan tarafından ödüllendirilerek Karadeniz kıyısında bir kente vali atanmıştı. Londra'da King's College'de maden mühendisliğini eğitimi gören Gülbekyan tezini petrol mühendisliği teknolojisi üzerine hazırladı. Babası Klauste'yi aile gelirinin çoğunluğunun geldiği Bakü'ye gönderdi. Petrol işi ile ilk defa burada tanışan Gülbekyan adeta büyülenmişti. Gülbekyan, Bakü'de petrol fışkırmasına tanık olmuştu. Bakü'den Türkiye'ye dönerken dostlarına tekrar geleceğini söylüyordu; ama bir daha hiç dönemedi. Gülbekyan Rus petrolü hakkında yazılarını bir kitapda toplayarak yayınlıyor ve Osmanlı sultanı'nın dikkatini çekiyordu. Sultan, Gülbekyan'dan Orta Doğu petrolü konusunda bir araştırma yapmasını istedi. Bölgeye hiç gitmeden Alman demiryolu mühendislerinin hazırladığı raporları kullanarak Sultan'a rapor sunan Gülbekyan, bundan sonra 60 yıl sürecek ömründe artık kendini tamemen bu konuya adayacağını bilemezdi. İstanbul'daki günlerini halı ticareti ile geçiren Gülbekyan aslında fazla başarılı bir esnaf hiç olamadı. Gülbekyan'ın asıl işi istihbarat toplamaktı. Her zaman yanında kendisi için casusluk yapacak kişiler bulundururdu. Kesinlikle hiç bir zaman kimseye itimaz etmezdi yılında Gülbekyan vapurla Mısır'a kaçmıştı. Mısırda çok nüfuzlu iki Bakülü Ermeni petrol milyonere ile tanışmış, onların gözüne girmişti. Bu Nubar paşaydı. Bu tanışıklık sayesinde Gülbekyan Londra'da Bakü petrollerinin satış temsilciliğini kazanmıştı. Londra'da Samuel kardeşler ve Henry Deterding ile tanıştı onlara kendini kabul ettirip ittifak kurdu. Gülbekyan'ın oğlu olan Nubar bu ittifak konusunda daha sonra şunları yazmıştı : " Babam ve Deterding yirmi yılı aşkın bir süre gayet iyi anlaşan çok yakın iki dosttu. Acaba bu yirmi yıl içinde babam mı Deterding'i kullanmıştı, yoksa Deterding mi babamı? Bunu kimse bilemez. Ancak yanıtı ne olursa olsun aralarındaki ilişkinin her ikisi içinde hem kişisel açıdan, hem de genel olarak Hollanda kraliyet /Shell Grubu açısından son derece verimli olduğu bir gerçektir. Gülbekyan Shell'e yeni angajmanları ve öncelikle re müktesap haklar getiriyor ve mali işlerini düzenliyordu." 1907 yılında Samuel kardeşleri kendi yönetimi altında İstanbul'da bir büro açmaya ikna etmişti. Türk hükümetine müşavirlik yapan Gülbekyan, ayrıca Türkiye'nin Paris ve Londra sefaretlerinin mali müşavirliklerini yapıyordu. Türk Milli Bankasında pay sahibiydi. Tüm bu özelliklerini kullanarak rakip İngiliz ve Alman yatırımcılara daha sonra da Royal/Shell yatırımını Türkiye Petrol Şirketine bağlamayı 25

26 başardı. İngilizler, bu şirketin D'Arcy'a ait Anglo-Pers Şirketi ile ibrleşmesi için baskı yapıyordu. En sonunda İngiliz ve Almanlar birleşme stratejisinde anlaştılar. 19 Mayıs 1914 Dışişleri Bakanlığı anlaşmasına göre Anglo-Pers yüzde 50 hisse almış, yüzde 25'şer hisse ise Shell ile Deustche Bank arasında paylaştırılmıştı. Ancak arada Gülbekyan vardı onunda memnun edilmesi gerekiyordu. Shell ve Anglo-Pers kendi hisselerinden yüzde 2.5'u Gülbekyan'a ' bağış ' adı altında vererek sorunu çözümlüyordu. Gülbekyan, oy yüzdesine göre yönetimde hak sahibi olmayacak ancak tüm parasal gelirlerden yararlanacaktı. İşte ' Bay yüzde beş ' lakabı böyle doğmuştu. O günden sonra da Gülbekyan bu lakapla anılacaktı. Onyıllar devam eden rekabet sona ermişti. 28 Haziran 1914 tarihinde verilen diplomatik notayla Osmanlı Sadrazamı, Mezopotamya imtiyazının yeni kurulmuş olan Türkiye Petrol Şirketi'ne verileceğini resmen vaat ediyordu. Ne yazık ki bu tarih Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand'ın Saraybosna'da uğradığı suikasta rastlar. Bu itibarla da birinci dünya savaşını başlatan ilk kurşunun atıldığı tarihtir. Zamanlama böyle gelişince bir soru cevapsız kalmıştı. İmtiyaz gerçekten verilmiş miydi, yoksa verileceğine dair bağlayıcı olmayan bir sözden ibaret mi kalmıştı? O gün için savaş Anglo-Cermen işbirliğine son veriyordu. Bu durum Türkiye petrol Şirketi'ni de etkiliyordu. Savaş sonrası dağılan Osmanlı ve ardından kurulan Türkiye cumhuriyeti sürecinde petrol hak hesabı henüz görülmemişti. 1922'de toplanan taraflar Irak petrolünden kimin ne kadar pay alacağı konusunda anlaşamıyordu. Ağustos 1921'de Irak tahtına Kral Faysal geçiriliyordu. Deterding ile Gülbekyan'ın arası 1920'lerden sonra Irak petrol paylaşımındakı kıskançlıklar nedeniyle bozulmuştu. Bu kopmadan sonra Standart Oil'in New Jersey Başkanı Walter Teagle'de Irak'taki paylaşım mücadelesine ortak olmuştu. Gülbekyan, yüzde beşlik hakkı için ham petrol değil nakit para istiyordu. Bu nedenle paylaşım işi bir türlü bitirilemiyordu. Irak petrolünün miktarı konusunda yapılan araştırmalar hiç bir bölgenin bu kadar petrol zengini olmadığını gösteriyordu. Bu yöndeki raporlar Amerikalılara harakete geçirdi. Bu arada İngilizler Kuzey Irak (Musul-Kerkük) petrol yataklarını 1916'da yaptıkları Sykes-Picot anlaşması ile Fransızlar'a bırakmışlardı. İngilizler Bağdat'a girdikten sonra stratejilerini değiştirip Musul-Kerkük petrol yataklarının ele geçirilmesine yönlendiler. Ateşkes anlaşması imzalanır imzalanmaz Musul'a saldırıp ele geçirmişler ve yeni bir askeri statü yaratıp Musul-Kerkük petrolleri ile ilgili olarak Fransızlar'a karşı avantaj sağlamışlardı. Fransızlar bu oldu bittiyi sindirememişlerdi. Kuzey Irak petrolleri üzerine çıkmak üzere olan kavgalarını ancak ABD Başkanı Widrow Wilson önleyebilmiş ve tarafları yatıştırmıştı. Sonunda 1920' de yapılan gizli San Remo Anlaşması ile Fransızlar Musul-Kerkük petrol haklarini İngilizler'e kendilerine Turkish Petroleum Company'deki 25% Alman hisselerinin verilmesi kaydıyla devretmişlerdi. İlginçtir ki bütün bu kavgalar henüz bir gallon bile petrol çıkarılmadan verilmekteydi. Fransızlar petroldeki İngiliz hakimiyetinden rahatsız oldukları, Irak'taki haklarını kendileri işleyebilmek için 1924'te Compagnie Francaise des Petroles ismindeki petrol şirketlerini kurmuşlardı. ABD hükümeti ve Amerikan petrol şirketleri kendilerinin İngiliz-Fransız uzlaşmaları ile Irak petrollerinden tamamen uzaklaştırılmasından çok rahatsızdı. Amerikan hükümeti petrol şirketlerinin baskısıyla İngiliz-Fransız ortak hareketleri eski moda emperyalist davranışlar olarak niteleyip kınamışlardı. Daha da ileri gitmişler ve ABD Dışişleri Bakanlığı Hukuk Danışmanı Allen Dulles bir memorandum yazarak Turkish Petroleum Company (TPC) nin parçalanmış Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı petrol hakları anlaşmasının geçersiz olduğunu ve ABD'nin bunu tanımayacağını söylemişti. İngilizler ABD'den gelen baskıya boyun eğip onlara da adil bir pay vermeye razı olmuşlardı. Görüşmeler sonunda Amerikan Konsorsiyumuna da TPC içinde 25%'in altında bir pay verilmişti. Kerkük'te 1927'de ilk olarak petrolü bulan İngiliz uzman D'Arcy yaşamını fakirlik içinde bitirirken bütün bu olayların merkezine İngiliz hükümeti tarafından, bu bölgeyi ve insanlarını çok iyi bildiğinden, aracı (deal maker) olarak sokulan (sonradan İngiliz vatandaşı olan) Calouste Sarkis Gulbenkian kısa zamanda dünyanın en zengin insanı oluvermişti. Bütün çatışmalar ve anlaşmalar sonunda Irak petrolleri eşit 23.75% paylarla British Petroleum, Royal Dutch Shell, Compagnie Francaise des Petroles, Amerikan Petrol Şirketleri Konsorsiyumu ve de 5% Calouste Sarkis Gulbenkian hisseleri olarak paylaşılmıştı. İngiliz istihbaratının girişimiyle Şeyh Sait isyanı çıkartılarak Ankara köşe sıkıştırılıyordu. Türk milli misakının sınırları içinde yer alan Musul ve Kerkük kopartılırken Türkiye sesini çıkartamayacak kadar kaos 26

27 içinde olmalıydı. Orta Doğu haritası yeniden çiziliyordu. Tarihe ' Kızıl hat ' olarak geçen Orta Doğu'daki ülkelerin İran ve Kuveyt dışında petrole göre sınırlarını belirleyen anlaşma 31 Temmuz 1928'de imzalanıyordu. Sözleşmeye göre, Hollanda kraliyet/shell, Anglo-Pers ve Fransız şirketinin her biri petrolün yüzde 23.7'sini alıyordu. Amerikan çıkarlarını korumak için kurulan Yakındoğuyu Geliştirme Şirketi'de aynı oranda pay almıştı. Askıdaki tek konu Gülbekyan meselesiydi. Gülbekyan'ın yüzde beşi sözleşmeye göre petrol olarak ödeniyor, ancak petrolü derhal Fransız şirketine satabiliyordu. Gülbekyan parasına kavuşmuştu. Türkiye Petrol Şirketi'nin bölgede petrol arama ve çıkartmaya yetkili kılan özveri maddesi ise şirketlerin petrolün sadece kendilerinin çıkartabileceği maddesi ile yok ediliyordu. Gülbekyan, anlaşma imzalanırken eline bir kırmızı kalem alıyor, Orta Doğu haritasının başına geçiyor ve kırmızı çizgilerle sınırları çiziyordu. Bu çizilen sınır İngiltere ve Fransa Dışişleri Bakanlıkları'nın petrole göre belirlediği ' kırmızı sınır ' idi. Kızıl hat anlaşması Gülbekyan'ın zaferi idi. Türkiye'nin ise petrolden mahrum bırakıldığını, Musul ve Kerkük'ü kaybettiğini simgeliyordu. Türkiye Petrol Şirketi'nin adı daha sonra Irak Petrol Şirketi olarak değiştirilecek Irak petrolündeki Türk izleri silinecekti. AMERİKALILARA İNGİLİZ OYUNU İngiltere, Bakü petrollerinde Amerikalılara unutmayacakları bir kazık atmıştı. İngilizler, Rusya ile işbirliği yaparak Bakü petrolleri üzerindeki haklarını gizli olarak 1926'ya kadar sürdürdü. Amerikan şirketlerini usta bir oyunla safdışı eden İngilizleri ise Ruslar, daha sonra Bakü petrollerinde müthiş bir kazık atarak Amerikalıların intikamını aldı! Asıl kazık yiyen ise şüphesiz bağımsızlığını kaybederek köle muamelesi gören Azeri Türkleriydi. Royal/Shell'in patronu Deterding, Rusya'yı uluslararası bir konferans toplanması için ikna etmiş, konferansın 10 Nisan 1922'de Cenova'da toplanması kararlaştırılmıştı. Konferansın resmen ilan edilen maksadı, harbden yeni çıkmış ve iktisadi durumu berbat olan Avrupa milletlerini kalkındırma olarak gösterilmiş ise de, asıl müzakeler madalyonun öbür yüzünde Bakü petrolleri imtiyazı işi idi. Ve bu çok gizli tutuluyordu. Konferansa Bakü petrolleri üzerinde hakka sahip 160 şirketin temsilcisinin çağrılması ne demekti? Asıl paylaşım ise petrol hisselerini toplayan iki tröst arasında cereyan ediyordu. Konferansın, Birinci Dünya Harbi öncesinde kızışan Royal Dutch/Shell- Standart Oil tröstlerinin mücadelesi şeklinde nihayetleneceği aşikardı. Nitekim Standart Oil, konferansdan iki gün önce Nobel kardeşlerle Bakü petrol hisseleri üzerinde daha geçen yaz aylarında bir anlaşma imzalandığını açıklıyordu. A.S. Bedford, Nobel kardeşlerin elinde bulunan aksiyonların yüzde 51'inin Standart Oil'de olduğunu resmen duyuruyordu. Bedford,Deterding'e savaş ilan ediyor, üstelik ABD hükümeti adına konuşarak Bakü petrolleri üzerinde Sovyetler ile herhangi bir hükümet veya şirket arasında yapılan anlaşmayı asla tanımayacaklarını ilan ediyordu. Bu açıklamalar konferans katılımcılarını şok etti. Asıl önemli olanı bu beyanat Azerbaycan ve Gürcistan'ın bağımsızlığını kaybettiğinin göstergesi idi. Azeri milliyetçiler, İngiliz delegasyonuna tepki telgrafları çekerek, tarihi baba yurdları üzerinde oynanan oyunu protesto ediyordu. İngiliz Başbakanı Lloyd Georg ve Rus Dışişleri Bakanı Çiçerin, bu protestolar üzerine iyice asabileşmişti. Fakat asıl tedirgin olan, Cenova'da konferans yapılırken, perde arkasında Londra'da Bakü petrollerini masaya yatırmak için Bolşeviklerin selahiyet verdiği Rusya'nın Londra Büyükelçisi Krasin Yoldaş ile Henry Deterding idi. Aslında müzakere edilen Azerbaycan'ı kimin ne derece sömüreceği idi. Petrol nehirleri cesametinde oluşan kan nehirlerinde Azerilerin istiklal ve hürriyet aşkları boğuluyordu. Petrol memleketi üzerinde, uzun süren Moskof boyunduruğundan sonra 28 Mayıs 1918'de devlet kuran Azeri Türkleri hiç önemsenmiyordu. Cenova konferansı genç Azerbaycan devletinin ipinin çekildiği bir toplantı idi. Zaten bu konferanstan yaklaşık iki yıl önce, sözde Azeri Bolşeviklerin daveti üzerine 27 Nisan 1920'de Kirov komutasında Rus Kızılordusu, ülkeyi işgal etmiş ve Bolşevik Azerbaycan'ı kurulmuştu. Hatta Bolşevik Azerbaycan'ının ilk ve son Büyükelçisi İbrahim Abilov'u Ankara'ya atanmıştı. Bolşevik Azerbaycan'ın Devlet Başkanı Neriman Nerimanov'da Rus heyetinden ayrı olarak Cenova konferansına katılıyordu. Konferansda Birinci Dünya Harbinden sonra bağımsızlık kazanmış Azerilere istiklal vermek fikri değil, Bolşevik Azerbaycan'ından büyük petrol tröstlerini arkalarında gizleyen devletlerin, ne koparabileceği, 27

28 petrol hisse ve gelirlerin taksimi, nasıl bölüşecekleri masaya yatırılıyordu. Konferans masasında, İngiliz Başbakanı Georg'un arkasındaki Deterding ve ABD Roma Büyükelçisi'nin arkasında duran Standart Oil'in Genel Müdürü A.S. Bedford hemen sırıtıyordu. Genç T.B.M.M.'den konferansa Celaleddin Arif bey çağrılmıştı. Konferans, hırslı delegelerin çetin bir mücadelesi şeklinde geçti. Konferans yapılırken Londra'da Krasin ile Deterding arasında gizli kapılar arasında müzakereler yapıldığı haberi ortalığı karıştırdı. Bu arada Deterding, güvendiği adamlarından biri olan Albay Boyle'u Bakü petrolleri konusunda İngiltre'nin ve şirketin yetkilisi olarak görevlendirmişti. Ruslar, Ameirikalılar ile İngilizler arasındaki rekabetden yararlanmak için iyi bir plan yaparak konferansa gelmişti. Sovyetlerin Londra büyükelçisi Krasin, Sovyetlerin büyük devletlere Bakü petrol arazisi üzerinde üçer bin hektarlık bir petrol imtiyazı vermeye hazır olduğunu konferansın ikinci gününde açıkladı. Oysa Sovyet heyet azalarından Litvinof, Çarlık Rusya'sının borçları, İngiltre-Fransa'nın Rusya'daki emlaklarına tasfiye için 99 yıllık bir imtiyaz anlaşmasını önermesine karşın, bunu reddederek, Sovyetlerin iki yüzlü bir politika izlediğinin işaretlerini veriyordu. Lloyr Georg, 99 yıllık imtiyaz verilmezse buna tekabül eden iki milyar altıyüz milyon sterlinin tazminat olarak verilmesini sinirli bir eda ile verilmesini talep eden ikinci önerisini gündeme getirdi. Buna karşılık Rusya'nın içişlerine karışılmaması gerektiğinin altını çizen Litvinof, İngiltre'nin Bolşevik karşıtı güçleri destekleyerek Sovyetleri beş milyar Sterlin zarar uğrattığını vurgulayarak İngilizleri kendi silahları ile vurdu. Litvinof, İngiliz başbakanının tazminat talibi üzerine uğradıkları zararın ödenmesi için tonferansa resmen teklif sunarak, İngilizleri fena faka bastırmıştı. Rus delegasyonunu Amerikalılar örgütlüyordu, İngilizler bu beklenmedik öneri karşısında deliye dönmüştü. İngilizler, Fransa, Belçika ve İtalya delegegasyonundan destek bulmaya çalışsada bu konuda Almanların bir oyunu nedeniyle hüsrana uğramıştı. Almanlar konferans öncesi Rapallo'da imza edilen gizli anlaşma ile Fransa ve Belçika'nın konferansı baltalaması konusunda anlaşmışlardı. Fransa ve Belçika'nın İngilizlerin karşısında yer almasının bir nedenide ABD'nin konferans öncesi bu ülkelere verdiği kredilerin tasfiyesini istemesiydi. Konferansda konuşulan tek şey petrol haline gelmiş, konferansın tıkanması için Fransa ve Belçika'nın çabaları sonuç vermişti. Fransa bu girişimi ile Bakü petrolleri üzerinde Standart Oil'den daha fazla hisse sahibi olmasına karşın, hisselerini tehlikeye atıyordu. Fransa, Bakü'deki petrol sahalarına 70 milyon, Belçika 21 milyon İngiltre ise 172 milyon Sterlin sermaye yatırmıştı. Fransa ve Belçika'nın Standart'ın himayesinde İngiltre'ye cephe alması, İngiliz başbakanı George'u kızdırdı, ama yapacağı hiçbirşey yoktu, çıkmaza sokulan petrol paylaşımına boyun eğdi. Ama Deterding'in boyun eğmeye niyeti yoktu. Konferans sonunda kabul edilen memarandum Sovyetlerin kabul edebileceği yumuşak bir ilsan ile yazılmıştı. Memarandum'da yer alan mülk sahipleri ile ilgili şu kısım daha sonra Amerikalıları şok edecekti. Bu bölümde : '' Malikler, Bolşeviklerin nasyonalizmi ilan etmelerinden evvel Rusya'da emvam sahipleri çolan fertler veya fertlerden müteşekkil grublardır.'' deniliyordu. Boşşevik İktisadi azasından Büyükelçi Krasin bu maddeyi şöyle izah ediyordu : '' Sovyet hükümeti Bakü petrol sahalarının dörte birinin kayıtsız şartsız sahibi olmalıdır. Dörtte üçü ise, dörde bölünmek suretiyle İngiltre-Fransa, ABD ve Belçika'ya eşit biçimde verilmelidir. Ecnebi tebaası olan mülk sahipleri de gözden uzak tutulmamalıdır. Büyük mülk sahipleri oluşturulacak konsorsiyumda yer almalıdır. Mülk sahipleri Bolşevizmin hakim olduğu 1918 öncesine aitdir.'' Standart Oil'e İngilizler mükemmel bir oyun oynamıştı. Çünkü Standart Nobel kardeşlerden petrol hisselerini 1920'de almıştı, Nobel kardeşlerin önceki haklarıda ortadan kaldırılmıştı. İngilizler, zaten petrol hisselerinin çoğnu satın almıştı, böylelikle diğer ülkelerin tümü Bakü petrollerinden tasfiye edilmiş oluyordu. İngilizler mizanseni hazırlarken, istikbalde Rusların da bir gün onları atlatabileceğini akıllarına getirmemişlerdi. Amerikalılar gibi Fransız ve Belçikalılarda, petrol hisselerini 1918'den sonra aldıkları için kurulacak konsorsiyumda iştirak haklarını kaybediyorlardı. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Puankare Paris'ten Cenova'ya memarandum'un imzalanmaması için talimat gönderdi. Belçika ve ABD'de sert tepki gösterdi. Amerikan Dışişleri, Amerikan vatandaşlarının hak ve hukuklarını müdafa prensibinden taviz vermeyeceğini haykırıyor, açıkca tehdit ediliyordu. 28

29 Konferans allak bullak olmuş, İngiliz ve Ruslar şaşkına dönmüştü. Avam kamarası Başbakan George'u topa tuttu. Amerikan hükümetinin aldığı sert karar kendisini gösterdi. Kısa müddet sonra Ruslar, Bakü petrollerini millileştirdiklerini ilan ettiler. Böylece Avrupa devletleri gibi ABD'de bu petrollerden mahrum kaldı. Konferansdan tek karlı çıkan Ruslar olmuştu. Deterding, Cenova konferansının intikamını Standart Oil'den ABD'de aldı. Standart'ın Amerika piyasasında sıkıştırılmış, en önemlisi ABD Başkanı Harding'in nazarında itibarının sıfıra indirilmesinde etkili olmuştu.. Bir yıl sonra Harding Standart'dan sıyrılmış, Standart'a karşı çıkmış, bir iddiaya bu durum şüpheli addedilen ölümünü de hazırlamıştı. Harding'in eşi kocasını Standart Oil'un öldürtüğünü ileri sürmüş, petrol cinayetlerine bir ABD başkanıda eklenmişti! Deterding, Fransa'da Rotchild ailesini kullanarak Fransa ve Belçika'nın katılımıyla yeni bir konferans düzenlenmesi için girişimde bulundu. İngiliz başbakan George, resmen devletlerarası temaslara başladı. İngilizler, ne olursa olsun Bolşevikler güçlenmeden petrol meselesini bitirmet istiyordu. George, Lahey'de toplanacak bu konferansa Versay anlaşmasını imza edenleri davet edecekti. Bunların zarasında yenilen Almanya ve Bolşevik hükümetide dahildi. İngilzler, Bolşeviklere, yeni rejimi Avrupa'ya tanıtma vaadiyle ikna etmişlerdi. Başbakan George, konferansın amacını gayet açık şekilde şöyle izah ediyordu : '' İngiltere Bolşevik rejimini Avrupa'ya tanıttır. Ancak Bolşevik idareside Bakü petrolleri üserinde imtiyaz sahibi olan herkese haklarını teslim etmelidir. '' Böylelikle Rotchild'in himmetiyle Lahey Konferansının 15 Hasiran 1922'de toplanmasına karar verildi. Konferansa Sevr muahedesini imzalamış devletlerin hepsi katılmıştı. İleride Sovyetlerin Dışişleri bakanı olacak Maksim Litvinof, konferansa Batılı devletlerin Rusya'ya yapacağı mali yardıma karşılık Bakü petrolleri üzerinde hat tanıyacaklarına dair bir öneri ile geldi. Ancak bütün mülk sahiplerinin haklarının iadesi prdensibi kabul edilmiyordu. Eşhasa ait mülkler Sovyet devletinin eline geçmeliydi. Bu öneriyle Nosel kardeşlerden pay alan Standart Oil ister istemez tasfiye oluyordu. Litvinof, 1918'den önce petrolz imtiyazı almış tek bir tröstle muhatap olmak istediklerini ifade ediyordu. Bu teklif Standart Oil'i çileden çıkardı. Rus heyeti, hangi sahaların bu çerçeve içine girdiğini gösteren bir haritayı ve karar suretini bile basında neşretmişlerdi. Bu durum konferansı tehlikele soktu. Ruslar hazırlıklı gelmişti, hemen yeni bir öneri sunarak, '' Rusya'ya vaki imtiyaz taleplerinin önceden moskova'da tetkik edilmesi. bundan sonra muvafık görülen şirket ve tröstlere imtiyaz verileceğini '' ortaya attı. Yeni teklifler konferansı ikiye böldü. Lahey'de mücadele sürerken İngiltre Dışişleri Batanlığı'nın evrak mahzenlerinde Sovyetlerin Londra Büyükelçisi Yoldaş Krasin, Deterding ile bir anlaşmaya imza attı. Buna göre İngilizler üç yıl boyunca Bakü petrollerinin alıcısı olmak şartıyla Rusya'ya içinde bulunduğu mali krizden kurtarmaya söz veriyor, buna karşılık Bakü petrolleri imtiyazını alıyordu. İki tarafta memnundu. Deterding zaten satıcısı olduğu Bakü petrollerini üç yıl boyunca satın alma hakkını çalıyor ve Standart Oil'i tamamen diskalifiye ediyordu. Lahey'de ingiliz diplolamatı Lloyd Brlam, mülklerin iade edilmesini estediklerini belirterek Avrupalıları aldatıyor, esasen ise çifte bahis oynuyor, çifte kazanıyordu. İngilizler, ayrıca Polonya ile Bolşevik rejimini anlaşmayı imzalamaya mecbur ediyordu. Henüz yeni doğmuş Rus rejimini, İngilizlerin silah ve lojistik destek sağladıkları Polonyalıların tarafından kolayca yıkabileceği korkusu Rusları, Bakü petrolleri konusunda taviz vermeye zorluyordu. Nitekim Polonya'nın istiklalinin temsilcisi Mareşal Pilsudsky, bir vuruşta Bolşevik ordusunu dağıtmış, Moskova'ya doğru yürüyordu. Bolşevizm doğmadan ölürken, bir mucize oldu. İngiltre Dışişleri Bakanı Lord Gürzon, Polonya ordularının durmasını için Mareşal Pilsudsky'e adeta emir gönderdi. Tarihe Gürzon hattı diye geçen çizgide Polanya ordularının durması talep ediliyordu. Polonyalılar çaresizce bu talimata uydular. İngilizler, Bakü petrollerinde imtiyaz alarak Standart'ı yenmek bahasına Bolşevikzmi himeye etmiş, 20 yüzyılın yüzkarası komünizmin insanlığın başına bela olmasına dolaylı olarak izin vermişlerdi. İngilizler, aslında bu haraketi sadece Bakü petrolleri için değil, dünya petrol imperatorluklarını perçinlemek için yapmışlardı. ABD'nin karşısına Bolşevik Rusya'sı çıkartılmalıydı. Ruslar, kendilerini Polanya çizmesinden kurtaran İngiltre'ye, perde arkasındaki Deterding'e minnetdarlık borcunu ödemek için Bakü petrollerinde imtiyaz haklarını tek bir tröste dağıtması için vereceğini basına sızdırıyordu. Deterding, İngiliz diplomasisini kullanarak Sovyetler'i kurtarmış bir 29

30 kahraman edasıyla rejimin kendisini hiçbir zaman gözardı etmeyeceğine inanıyordu. Deterding, Fransa ve Belçika'ya teklif göttürerek petrol hisseleri baki kalmak şartıyla bir konsorsiyum kurulmasını öneriyordu. Ancak konferansa çağrılmayan ABD, o yıllarda Avrupa ülkelerine açtığı 21 milyar dolar tutarındaki krediye şantaj aracı olarak kullanarak yine bu ülkelerin Deterding'e boyun eğmesini engelledi. 20 Temmuz 1922'de resmen Rus delege Litvinof tarafından sunulan Deterding in bu önerisine cevap verlmeleri için üç günlük süre öngörülmesine rağmen konferansa sürpriz biçimde ertesi gün son verildi. Bu kararda ABD'nin Fransa ve Belçika'ya yaptığı baskılar rol oynamıştı. Bir uluslar arası konferansda daha Deterding'e Rockfeller iyi bir ders vermişti. Gerçi Deterding, Krasin ile yaptığı anlaşma gereği Sovyet petrolü adıyla Bakü petrolünü üç yıllığına alacaktı, ama bu tüm Bakü petrollerine hakim olması anlamına gelmiyordu. Bu konferansdan çıkan sonuç, Shell grubu da dahiy Bakü petrollei üzerinde hak sahiib olan şirketler bunu unutmalıydı. Ruslarda, Deterding'de Amerikalılara ateş püsküyordu. Standart Oil, Rusya'dan hiç bir şekilde petrol alınmayacağına ilişkin bir karar çıkartarak, Sovyetlere bir ders vermek istiyordu. Ancak Deterding'in Ruslarla anlaşarak üç yıl Bakü petrolü pazarlayacağı Bakü petrolü pazarlayacağını henüz bilmiyordu. Deterding, Orta Doğu ve Uzak Doğu'da petrol üretimin kısarak Avrupa piyasalarını Bakü petrolü ile doyurmaya başladı. Bakü'de Deterding'inde hissesi olan Neft Sendikası'ın yıllarında ürettiği 80 milyon ton petrolün 34 milyon tonu İngiltere'ye, 8.5 milyon tonu Fransa, 14 milyon tonu İtalya, 5 milyon tonu Belçika ve diğer Avrupa ülkelerine Deterding aracılığıyla satılmıştı. İngilizlerin Avrupa piyasasına Ruslara bırakmış gözükerek Standar Oil'i milyonlarca dolar zarar ettirmiş, konferansların intikamını Rockfeller'den almıştı. İngilizlerin, Bakü petrollerinin Avrupa piyasalarında satılmasına müsamaha ve menfaatlerini Deterding'e vermesi 1926 yılına kadar sürdü. Ruslar, su tarihden sonra artık Deterding'e verdikleri hisseyi ödemeyeceklerini bildirdiler. Rusya artık ne Polanya'dan ne herhangi bir dış tehditden korkuyordu. İç savaştan yakasını sıyırmış, yeni rejimin estirdiği terör havası isyan ihtimalini tamamen ortadan kaldırmıştı. Bu karar Deterdin'i şoke etti. ABD ve Rockfeller de bu kararında Sovyetleri destekledi yılı ve 1927'nin Nisan ayına kadar Deterding, dünyanın dört bir yanındaki yüzlerce gazetesi ile Sovyetler aleyhine amansız bir kampanya başlattı. Rusların kurduğu rejik güven kaybına uğradı. Ama kararlıydılar. Deterding'in 15 ay süren medyatik savaşı durdurmasının tek sebebi Irak petrolleri idi. Musul petrollerini genç Türkiye'nin elinden bir dalavareç çevirerek alıveren Deterding, 1927 yılında yeni Irak devleti ile 75 yıllık bir imtiyaz anlaşması imza ediyordu.deterding, Bakü petrol sahalarında kaybettiğinden daha fazlasını ve sağlamını Irak'ta bulmuştu Deterding'in hedef tüm Arap petrolü idi. Bu arada Deterding'un Ruslara karşı açttığı savaşı bitirmesinden dört ay sonra Standart Oil ile Neft ( Petrol) Sendikası birbiri ile yakınlaşma sonucu 22 Nisan 1927 de aralarında bir anlaşma imzalanmıştı. Yapılan 5 yıllık anlaşmaya göre Ruslar Standart Of New York'a her yıl 100 bin ton petrol verecekti. Ruslar sattıkları petrolü kendi vasıtaları ile sevkedeceklerdi. Petrolü, İstanbul, Portsaid ve Kolombo limanlarında teslim edeceklerdi. İlk petrol sevk edilir edilmez Deterding, kontrolü altındaki medyayı harakete geçerdi. Sovyetlerin sattğı petrolün Avrupalılardan gaspedilmiş Bakü sahalarından elde edildiğini ileri sürüyorlardı. Başkasınının malına tecavüzü düpedüz hırsızlık olarak lanse eden Deterding, Standard Of New York'u kötü duruma düşürmüştü. Bakü petrol sahası üzerinde hakkı bulunan tüm şirketler bu kampanyaya katılarak Standart aleyhine birleştiler. Standart Oil ve Amerikan sermayesi tüm Avrupa pazarı ve dünylada büyük darbe yedi. Bundan sonra da Standart grubu ile Shell grubu pek çok defa karşı karşıya geldi. Azerbaycan'ın bağımsızlığına malolan bu petrol çekişmesi, Azerbaycan Meclisi nin Sovyetler Birliği nden ayrılma kararı aldığı 18 Ekim 1991'e kadar sürecek Rus zulmünü de beraberinde getirmiş, bu toprakların gerçek sahibinin servetine sahip çıkması için 70 yıl gerekmiştir. 3.BÖLÜM 30

31 SOVYETLER VE SONRASINDA KURTLARIN PETROL AVLARI Hazar Bölgesi ndeki petrol ve doğal gaz kaynaklarının keşfi ve bölge halkı tarafından kullanımının tarihçesi, milattan önceki devirlere rastlasa da, denizden petrol, ilk defa XVI. Yüzyılda çıkarılmıştır. Yani bölgedeki enerji kaynaklarının varlığı, çağlar öncesinden beri bilinmekte ve kullanılmaktadır. Bakü'de 2600 yıldır insanların yanan suyun değerini bildikleri ve insan yaşamının olmadığı Hazar Bölgesi nde elde edilen petrolle ateşler yakıldığı belirtilmektedir. Hatta petrol, Arapların kullandığı meşhur Rum ateşinin elementlerinden birisiydi (İşler, 1999: 55-56). Bakû nün yerleşik bulunduğu Abşeron Yarımadası ndaki petrol çıkarımına ilişkin olarak, ilk gerçekçi bilgiler, 7. ve 8. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bu dönemde petrolün, çok ilkel ve doğal yollarla elde edildiği kaynaklarda belirtilmektedir (Nevruzov, 2003: 13). Marco POLO, Seyahatler adlı kitabında, tarihlerinde ziyaret ettiği Kuzey İran ı anlatırken, neftin, Bakü de o zamanın koşullarına göre ticarî olarak işletilmekte olduğundan bahsetmiş ve Bakü deki bu ticaretin büyüklüğünden ne kadar etkilenmiş olduğunu kayda geçmiştir (İşler, 1999: 56). Bakü de üretilen petrol, doğal olarak ticari gelişimi de beraberinde getirmiş ve doğudan batıya, kuzeyden güneye Bakü nün çevresine kadar uzanmıştı. Büyük kaplarla yüklü deve kervanları, Bakü'de elde edilen petrolü uzun yıllar diğer ülkelere taşıdılar. Talebin artışı ile birlikte yeni petrol arama sahaları açılmıştır. O dönemde, kuyuların en eskileri elle kazılmıştır. Tarihi bilgilere göre, Abşeron'da 1594 yılında 35 metre derinliği olan birinci basit kuyu kazılmıştır yılında Abşeron Yarımadası nda 50 tane olan petrol kuyusu sayısı 1821 yılında 120 olmuştur. 19. Yüzyılın sonunda Bakü nün adı, dünya çapında siyah altın başkenti olarak yayılmıştı. Bu bölgede ilk petrol kuyusu 1847'de Bibi Eybat petrol bölgesinde, Rus mühendis Semenov tarafından sondajdanmıştır (Nevruzov, 2003: 13). Azerbaycan sahillerinde petrolün aktif bir şekilde üretilmesi ve dünya piyasalarına sürülmesiyle 19. Yüzyılda Batılı petrolcülerinin akınına uğrayan bölge, 1900 lü yılların başında tek başına dünya petrol tüketiminin yarısını karşılamaktaydı. Hazar Denizi nin Sovyetler Birliği nin işgaline uğramasından sonra, ilk petrol 1922 de Azerbaycan kıyılarında Bibi Heybet bölgesindeki İliç Körfezinde çıkarıldı. Ancak Hazar da asıl petrol macerası, 7 Kasım 1949 da, Azerbaycan ın neft taşları yatağının işletime açılmasıyla başladı (Gouliev, 1997: 37). Yeni keşfedilen bu yataklarla Hazar da en büyük üretici konumunda olan Azerbaycan, 1986 yılına kadar SSCB nin ürettiği petrolün % 60 ını tek başına karşılamıştır (Ogan, 2004: 2 ve Aras, 2001: 21). Son zamanlarda Rusya Federasyonu, İran, Kazakistan ve Türkmenistan ın kendi ulusal sektörlerinde petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına hız verdikleri gözlenmektedir. Azerbaycan, Sovyetler Birliği'ne katılmadan önce yalnıız Balahanı, Sabuncu- Ramana, Bibiheybet, Surahanı, Binegedi, Ateşgah ve Artyom yataklarından petrol çıkarılıyordu. Sovyet döneminde Puta, Garaçuhur, Zığ, Lökbatan, Buzovna- Meştaga, Garadağ, Zire petrol ve gaz yatakları işletmeye sunuldu. Azerbaycan'ın 26 Nisan 1920'de işgal eden Kızılordu'nun içinde Lenin tarafından Azerbaycan Petrol Sanayii'nin başına getirilmiş AleksandrSerebrovski'de bulunuyordu. Geniş yetkilerle atanan Serebovski, 2 gün içinde Bakü petrolünün Rusya'ya taşınmasını başlattı. 16 Mayıs'a kadar 5.3 milyon ton Bakü petrolü taşıınmıştı. Lenin, İngilizlerin Bakü petrolünü ellerinden almasına fena halde bozulmuş, petrolsüz demiryolu ve sanayiinin kurulamayacağını anlamıştı. 28 Mayıs 1918'de bağımsızlığımı ilan eden Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin tanınıp tanınmayacağı uzun zaman tartışılmıştı. Bakü petrolü Rus sanayisinin candamarı idi. İşgal bu tartışmaları bitirmişti. Ancak Azerbaycan'ın petrol sanayiisinde sorunlar mevcutdu. Bakü bir petrol mezarlığına dönmüştü. Tüm depo ve ambarlar hatta Petrol donanma gemileri bile petrolle dolup taşmıştı. Petrol teknolojisi eskimiş, 1913'de 45 bin işçi çalışırken bu rakam Eylül 1920'de 25 bine inmişti. Bakü'nün elden ele geçmesi yüzünden mühendisler ve kalifiye işçiler Bakü'yü terketmiş. sanayi felç olmuştu. Lenin, petrol konusunda Azerbaycan'a bazı tavizler verilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu konuda bir karar tasarısı hazırlatan Lenin, 1 Şubat 1921'de Halk Komiserleri Sovyet'inde bu tasarıyı geçirdi. Buna göre Bakü ve Grozni petrolleri için kiralama yoluna giderek, petrolün dış pazarlara pazarlanması planlanıyordu. Bu nedenle Serebovski, İstanbul'a giderek Bakü petrolüne müşteriler buldu. İstanbul'dan ucuz yiyicek ve giyim 31

32 eşyalarına karşılık petrol takası yapılacaktı. Bundan dolayı 1925'de Grozni-Bakü-Batum petrol boru hattı açıldı. Bu hatdan petrol nakli 1934'e kadar Rus menfaatleri için sürecekti. Eylül 1921'de Azerbaycan Petrol Komitesi, Azerneft şirketine dönüştürülmüş, Türkiye üzerinden Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İpnanya ve İtalya'ya petrol satıyordu. Serebovski, İstanbul'a geldiğinde siyasi faaliyetlerdede bulundu. Lenin'in izniyle İstanbul'da bulunan Brangel Ordusu'na bağlı askerler arasında propaganda yaparak bazılarını Bakü petrol sahasında çalışma şartıyla Bakü'ye döndürdü. En az iki yıl petrol işinde çalışan 5 binden fazla asker, daha sonra anlaşmaları bitince İstanbul'a dönmeyerek, Bakü'de yaşamayı tercih etti. Bakü'ye petrol ticaretinde serbestlik vermesi Lenin'i Moskova'da zor duruma düşürüyordu. Bakü petrol ihracatını 1925'de 1 milyon 650 bin tona çıkararak 1921'e göre beşe katladı. 1922'de Balahanı, Sabuncu ve Zagatala'da yeni petrol yatakları bulunmuştu. Aynıı yıl kurulan ve halen Bakü'de faaliyet gösteren '' Leytenant Şimit '' adlı fabrika, 1925'de önemli petrol aletleri üretmeye başladı. Böylece Azerbaycan'ın petrol sanayiisinde yenileşme dönemine girildi. 1921'de yılda 2 milyon 400 bin ton petrol üretilirken, 1925'de 4 milyon 600 bin ton petrol üretilmeye başlandı. Petrol üretimi, 1941'de en yüksek seviyeye 23 milyon tona ulaştırıldı. Bu rakamlar evveller Sovyetlerin yüzde 90 petrol ihtiyacını karşılarken daha sonra yüzde 71,5'lere kadar geriledi. 2. dünya savaşında Sovyetlerin petrol üretim hacmi olan 35 milyon tondan milyon tonuna Azerbaycan veriyordu. Petrole talebin sürekli artış göstermesi Bakü'ye petrol ve gaz ilimlerinin merkezine çevirdi. Sovyetlerin pek çok petrol uzmanı Bakü'den yetiştiği gibi, üçüncü dünya ülkelerinden gelen öğrencilerde Azerbaycan Petrol akademisinde yüksek öğrenim görüyor, master veya doktora yapıyordu yıllarında Azeri bilim adamları bölgedeki petrol ve gaz rezervlerinin tahmin edilenin çok üstünde olduğunu isbat ettiler. Aşağı Kür yaylasında Kurovdağ, Mışovdağ, Karabağlı ve denizde; Neft Taşları, Kum adası, Cenup gibi yataklar keşf edilip istifadeye sunuldu. Jeoteknotik açıdanda yapılan tesbitler sonucu, Bahar, Sengecal-deniz, bulla ve güneşli'de rezevlerin olduğu ortaya çıkarıldı. Azerbaycan Sovyetler Birliği'ne dahil olduktan sonra yöneten liderlerden yerli ve yabancı asıllı olanların hepsi merkezi idarenin bir dediğini iki etmiyordu. 60'lı yıllardan itibaren hızlı bir yükselişe geçen Haydar Aliyev 1969'da Komünist Parti Birinci Sekteri olduğunda 46 yaşında idi. Tarih 14 Temmuz 1969'u gösteriyordu. Azerbaycan'da bu dönemden itibaren bir sanayi devrimi başlatan Aliyev, iki petrol rafinerisinin Bakü'de kurulmasını sağlamakla kalmadı, petrol yan ürünleri nin işlendiği ve petrol teçhizatının yapıldığı dev bir petrol sanayisi kurdurdu. Azerbaycan'ın yıllık petrol üretimi 14 milyon ton iken rafinerilerin kapasitesi milyon tondu; diğer ülkelerden petrol alınıp işleniyordu. Ayrıca petrol makina sanayisinin ürünleri Sovyet ülkeleri ihtiyacının yüzde 70'ini karşılıyordu arasındaki döneme göre petrol üretimi 27.1 milyon tona ulaşmıştı ki, bu rakam en yüksek üretim yapılan 1941'deki rakamdan 3.5 milyon ton fazlaydı. 70. yıllarda petrol sanayisi hızlı bir gelişme grafiği çizdi. 1982'de Aliyev'in Moskova'da polütbüro üyesi olarak üst düzey göreve yükselmesi, Azerbaycan için bir dönem noktası oldu. Rusya'ın Azerbaycan'dan mümkün mertebe az petrol taşıması, rezervlerin düşük gösterilmesi, Azerbaycan'ın bugün sahibi olduğu bakir petrol alanlarını kaptırmaması açısından faydalı oldu.aliyev'in bu politikası sonucu, Ruslar, '' 60 yılda 1 milyar ton petrol çektik, kuruttuk '' diye başka petrol sahalarına yöneliyordu. Hazar'da daha pek çok yatak bulunmasına karşın 1980'lerden sonra izlenen politika gereği, petrol üretimi bu yataklarda donduruldu. Üretimi sürdürülen yatakların ise tekniki teçhizat ile donatılması ihmal edildiğinden gerekli onarım ve bakım yapılmadığından petrol üretimi tedricen azalmış 1990'de yılda milyon tona düşmüştü. Azerbaycan'ın petrol ve gaz üretiminde düşüş Hazar'daki rezervlerin tükenmesinden değil, Sovyetler'in petrol sanayisi ve politikasında olan değişikliklerden kaynaklanıyordu. Önce Tataristan ve Başkürdistan, daha sonra Batı ve Doğu Sibirya'da petrol rezevlerinin bulunması ve daha ucuza mal edilmesi, Azeri petrolüne olan talebi azalttı. Bakü'de bugün eski ve hantalda olsa büyük bir petrol sanayisi bulunuyordu. Büyük bir sanayi kompleksi haline gelen '' Azerneftdaş '' şirketi, Azerbaycan'ın çeşitli bölgelerinde kurulan 14 fabrikadan oluşuyordu. Bu kuruluşlarda tahminen 20 bin işçi çalışıyordu. En önemli petrol makinelerinden, kuyuların tetkik ve tamiri için kullanılan makinelere kadar 600 çeşit mal üretiliyordu. Sovyetler Birliği'nin dağılması bu fabrikaları olumsuz yönde etkiledi. Eski Sovyetlerde derinlik pompaları, 32

33 fiskiye armatürleri, ve mancılık tezgahları sadece Bakü'de üretiliyordu. Rusya, bu aletleri Bakü'den almamaya başladı. Halbuki Bakü, merkezi yönetim ve planlamalanın yardımıyla 25 ülkeye bu aletleri satıyordu. Dış ülkelerle geçici anlaşmalar yapan ve bu aletler karşılığında takas yoluyla gıda maddeleri alan merkezi yönetim çökünce, bu fabrikalar müşteri bulamaz hale geldi. Petrol sanayiinde büyük bir bunalım başladı. Zaten Moskova, Sovyetler dağılmadan Azerbaycan petrol sanayiisine üvey evlat muamelesi yapmaya başlamıştı. Merkezden yapılan yatırımların yüzde 85'inden çoğu Batı Sibirya, Ural ve Volgaboyu petrollerine ayrılmıştı. Azerbaycan'a ise ayrılan yatırım 1990 öncesi her yıl yüzde 15 azalıyordu. 1989'den itibaren petrol üretimi 2.5 milyon ton azalmıştı. Ayrıca Sovyet teknolojisi ile karada 400 metre, denizde ise 200 metre derinliğin ötesinde petrol çıkartılamaması nedeniyle Hazar'da ki Azeri petrol kuyularından verimli yararlanılması mümkün olmamıştı. Azerbaycan'ın bağımsızlığı kazanmasının ardından daha önce keşfedilmiş petrol yatakları üzerinde anlaşmalar yapmak ve konsorsiyumlar kurmak için Bakü'ye gelenler, alt yapının mevcut olmasından dolayı hiç eli boş dönmediler.yabancı petrol şirketleriyle Azerbaycan Devlet petrol şirketleri arasında petrol yatakları ile ilgili yapılan görüşmeler sonrasında imzalanan protokol ve memarandumlarla petrol şirketlerine öncelikle önceden ellerinde olan rapor ve fizibilite çalışmaları sunuluyordu. Şöyle bir süreç izleniyordu: Anlaşma uyarınca 3-6 ay veya belirlenen sürede kendi imkanlarını da kullanarak ilgilendikleri petrol yatağı veya bölgesinde araştırma yapan şirketler, bunun içinde ücret ödüyorlar. Rezervler eğer avantajlı ise anlaşma zemin oluşuyordu. Petrolün kalitesi ve bulunduğu derinliğe göre kategorilere ayrılır. A, B, C 1 kategorisindeki petrol rezervleri izin ancak kuyu kazılıp, deneme petrolü çıkartıldıktan sonra rezerv adını alır ve petrolün mevcutluğu kesinleşmiş olurdu. D, E gibi diğer kategorilerde yer alanlar için tahmin tabiri kullanılır. rezerv denemezdi. Tahminler büyük olabilirdi, ancak bunların rezerve dönüşmesi için yapılan araştırmalar kuyu kazmaya dönüşmeliydi. Karada ve denizde bulunan real yatakların bugüne kadar yüzde 35'i üretilmişti, diğer petrol ülkelerinde bu rakam yüzde 50-55'ı, hatta daha yukarı rakamları buluyordu. Yeni teknolojik imkanlardan yararlanarak halen çalışmakta olan petrol yataklarından Azerbaycan 340 milyon ton petrol daha elde edecekti. 120 yıldır Azerbaycan'da petrol sanayi üsulu ile çıkartılıyor. Bu dönemde 68 petrol va gaz yatağı bulundu ve yerin altından toplam 1 milyar 325 bin ton petrol çıkartıldı. Deniz yataklarından ise çıkartılan petrol hacmi 415 milyon ton, gaz hacmi ise 435 milyar metreküp olmuştu. 70 yılda petrolün fiyatını onun üreticisi ve sahibi değil Azerbaycan değil Moskova tayin etti. Moskova, Azerbaycan'ın bağımsız kazanmasından önce petrolün tonuna 35 Ruble ödüyordu, daha sonra son zamanlarda bu fiyat 65 Rubleye çıkartılmıştı. 1991'in başlarında bu rakam 120 Rubleye ulaştı. Buna karşılık doğalgazın metrekübü 35 Ruble'den 15 Rubleye indirildi. Halbuki petrolün tonu 130 Ruble 78 gepike, gazın 1000 metrekübü ise 115 Rubleye maloluyordu. 1991'de 120 Rubleye 4 kilo et alınıyordu. Moskova, Azeri petrolünü maliyetinden ucuza alıyordu. Üstelik petrol için ödenen para Azerbaycan'a ait fonlarda kalmıyordu. Petrol kuruluşlarının fonları Moskova'da toplanıyordu. Hazarneftgaz birliği'nin 1989'da elde ettiği 180 milyon Ruble gelirin 140 milyon Rublesi ittifak fonlarına gönderilmiş, Azerbaycan fonlarına ise sadece 3 milyon Rublesi aktarılmıştı. Azerbaycan, Moskova fonlarında kalan bu petrol dovizlerinin ülkeleri yararına nasıl döndüğünü bilmiyordu. Nitekim 1990'da Başbakan olan Hasan Hasanov, bu gerçeği, '' Bugüne kadar petrol ihracatımızdan elde edilen gelirin küçük bir kısmı ihtiyaçlarımız için ayrıldı. Moskova'da toplanan dövizin nasıl kullanıldığını bilmiyoruz. Fonlarda Azerbaycan'ın çıkarlarının nasıl korunduğu şüphe altındadır. '' şeklinde ifade ediyordu. Azerbaycan bu tarihte 600 milyon Ruble değerinde olan mal ihracatının yüzde 85' ini petrol, petro-kimya ürünleri ve petrol aletlerinden elde ediyordu. Azeri halkı, 70 yıl boyunca sömürülen petrollerine yanıyor, hepsinin ağızından ortak biçimde '' bu servettin geliri Azerbaycana'a aktarılsa idi ülkemizin toprak yüzölçümünü 7 cm altın ile kaplamak mümkün olurdu '' sitemleri dökülüyordu. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ( SOCAR ) Sovyet sisteminin ürünü bürokratik hantal bir yapıya sahipti. 1999'da SOCAR, 76 bin petrol işçisine maaşlarını veremiyordu. SOCAR yetkilileri, sorunun Sovyet döneminden kalan ' merkezi idare sistemi 'nden kaynaklandığını, 33

34 SOCAR'a devlet şirketlerinin 6 trilyon Manat ( yaklaşık 150 milyon ABD doları ) borcunu ödememesinden dolayı personele olan 100 milyar Manatlık ( yaklaşık 250 bin dolar ) maaş ödemesini yapamadıklarını savunuyorlardı ve 99 yıllarında petrol fiyatlarındaki düşüş Azeri petrol sanayisini de vurmuştu. Bu konuda Petrolcülerin Haklarını Savunma Komitesi Başkanı Mehdi Mediyev'le Petrol Sendikaları Birliği Başkanı Cevanşir Aliyev arasında sert söz düelloları yaşanıyordı. Azerbaycan'da sendikaların Sovyet sisteminden kalan yapıya göre devlet nezdinde kurulması nedeniyle devletin görüşlerini savunan Cevanşir Aliyev, SOCAR' da personel şişkinliği olduğunu, SOCAR'ın 76 bin personelle yılda 9 milyon ton petrol üretirken, Norveç'in Statoil şirketinin 25 bin işçi ile yılda 50 milyon ton petrol ürettiğine dikkat çekiyordu. Mehdi Mediyev ise personel çıkarmaların keyfi olduğunu belirterek, 1997'de işten çıkartılan 1161 kişinin yerine, 1998'de petrol işinden hiç anlamayan 547 kişinin işe alındığını, maaş ödenmemesinin personel şişkinliği veya petrol fiyatları ile ekonomik krizle hiç bir ilgisinin olmadığını savunuyordu.. HAZAR DENİZ İNDE PETROL 1980 lerin sonlarında, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa da yaşanan yapısal ve ideolojik bunalımlar, bölgede komünizm ve ona bağlı güç ilişkilerinin çökmesine neden olmuş ve birkaç yıl içerisinde bölgedeki jeopolitik görünüm köklü biçimde değişmiştir. Böylece İkinci Dünya Savaşı nın ardından ortaya çıkan Soğuk Savaş dönemi sona ermiş, Avrasya daki tehditler, yerini belirsizliklere dayalı potansiyel risklere bırakmıştır. Bu durum, Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinin jeopolitik önemlerinin günümüzde daha da artmasına yol açmıştır. Tarih boyunca Avrasya nın değişik bölgelerine yapılan kavim göçlerinin en önemli kavşak noktalarından birini oluşturan Kafkaslar, Anadolu-Akdeniz ve Step-Karadeniz nitelikli siyasi güçler arasındaki en önemli rekabet alanlarından birini oluşturmuştur. Osmanlıların Karadeniz in kuzey bölgelerine sarktığı dönemlerde iç alanlardaki dağınıklığa rağmen istikrarlı bir bütünlük arz eden bu bölge, Rusların kuzey-güney istikametinde Karadeniz e ulaşan su yollarını denetim altına almasından sonra, 200 yıl kadar süren bir hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştur (Berkok, 1958: 12). Kafkasya, 18. ve 19. Yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu, Çarlık Rusya sı ve İran ın nüfuz mücadelelerine sahne oldu. Osmanlıların savaşını kaybederek bölgeden çekilmesinin ardından, bu mücadele, Hindistan yolunu kesmek isteyen Rusya ile bu yolu açık tutmaya çalışan İngiltere arasında devam etti. SSCB nin dağılmasından sonra, bu durum, çok taraflı bir rekabet alanına dönüştü. Bugün bu rekabet içerisinde yer alan bölge devletleri arasında Türkiye, Rusya ve İran ın yanında, bölgede çıkarları olan ABD ve AB de yer almaktadır. Kafkasya, özellikle dört nedenden ötürü jeopolitik açıdan büyük önem taşımaktadır (Berkok, 1958: 332). Bunlar şu şekilde sıralanabilir; 1. Jeostratejik anlamda Orta Asya ya giriş kapısıdır. 2. Orta Asya bakımından bölge, dosdoğru Batı pazarına açılan bir geçittir. 3. Orta Asya ile bir bütün olarak ele alındığında bölge önemli miktarda petrol ve doğal gaz potansiyellerine sahiptir. 4. Bir Orta Doğu devleti olma niteliğini kaybeden Rusya Federasyonu açısından, Akdeniz ve Basra ya uzanan jeopolitik bağlantı hattıdır. Kafkasya, zengin enerji kaynaklarına sahip Hazar Havzası ile Batı yı birbirine bağlayan Doğu-Batı Koridoru özelliğindedir. Bugün, Kafkaslar üzerindeki mücadelenin asıl nedeni de bölgenin kendine has bu jeopolitik konumudur. Kafkaslar, Akdeniz e açılan birçok kapıya sahiptir. Orta Asya nın ticari zenginliğinin taşınması bakımından Avrupa ile Asya arasında Anadolu ya ulaşan bir köprü niteliğindedir (Berkok, 1958: 12). Ayrıca, Basra yı kontrol eden stratejik konuma da sahiptir. Öte yandan Kafkasya Hazar enerji kaynaklarının batıya ulaştırılmasında düşünülen muhtemel boru hatlarının üzerinde yer alması sebebiyle paha biçilmez değerdedir. Zira bölgede, petrol rafinerilerinin ve petrokimya tesislerinin yer alması stratejik ve ekonomik açıdan çok önem taşımaktadır (Tavkul, 2005: 3). Kafkasya gibi Orta Asya da, çok iyi incelenmesi gereken bir jeopolitik olgudur. Orta Asya, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, günümüzde de etrafına karşı tehdit oluşturan bir bölge değil, tehdit altında ve henüz istikrarını bulamamış bir bölgedir. Ayrıca Orta Asya, Rusya ve Batı güç odakları için Çin tehdidine karşı bir tampon bölgedir. Orta Asya, jeopolitik ve jeostratejik açıdan önemli bir bölgedir. Strateji Uzmanı Erol MÜTERCİMLER, Orta Asya nın jeopolitik önemini şu cümleler ile anlatmaktadır: Asya Kıtası içinde, Türkistan ı dikkate almayan politika düşünülemez. 34

35 Türkistan, Asya nın tamamını ilgilendiren politikalarda öncelikle dikkate alınması gereken bölgelerden birisidir (Mütercimler, 1997: 63). Orta Asya, 19. Yüzyılda Rusya ve İngiltere arasında süren zorlu rekabetin ayırım hattı olduğu gibi, 20. Yüzyılın ikinci yarısına egemen olan ABD-SSCB Soğuk Savaş rekabetinin ayrım hattını da oluşturmaktadır. Bu bölgenin, güney kuşağı üzerinde bulunması, bölgenin coğrafi özelliklerinden kaynaklanan jeopolitik önemini sürekli gündemde tutmuştur (Gubayduline, 2000 : 80). SSCB nin dağılmasıyla birlikte Orta Asya jeopolitiğinin önem kazanmasının ve bu bölge üzerinde küresel rekabet yaşanmasının başlıca nedeni, bölgenin zengin enerji kaynaklarına sahip olmasıdır (Ogan, 2004: 2). Özellikle petrol ve doğal gaz rezervlerinin çok fazla olması, bölge ve dünya devletlerinin dikkatini kısa zamanda bölgeye çekmiştir (Yüce, 2001: 24). Bölgede bulunan enerji kaynakları ile ilgili olarak, değerli araştırmacı Haktan BİRSEL ise şu tespiti yapmaktadır: Dünyanın en iyi stratejistlerinin, teorilerini oluştururken, birinci hedef olarak Orta Asya yı göz önüne almalarının en büyük sebebi, bu bölgenin sahip olduğu zengin enerji kaynaklarıdır (Birsel, 2005: 19).Bölgenin, ulaşım ve iletişim ağlarının kesişme noktasında bulunması da belirtilen önemini pekiştirmektedir. Çünkü Orta Asya nın petrol ve doğal gaz taşınan bölgelerinden güney ve doğu yönlerinde boru hatlarının inşası, kaçınılmaz olarak, ciddi jeoekonomik ve jeostratejik sonuçlara yol açacaktır. Hazar Havzası nın petrol ve doğal gaz boru hattı güzergâhları, 21. Yüzyılın jeopolitiğini belirleyecektir (Ogan, 2004: 1-2). Özetle, Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinin coğrafî konumları, geçmişten bugüne siyasi oluşumlara ve gelişmelere, tarihin akışına çok etkili olmuştur. Tarih boyunca önemlerini her devirde koruyan Kafkasya ve Orta Asya, jeopolitik ve jeostratejik önemlerini günümüzde de devam ettirmektedirler. Ayrıca Kafkasya da ve Orta Asya da küresel ve bölgesel dengelerin iç içe geçtiği ve karşılıklı olarak birbirlerini etkilediği son derece hareketli jeopolitik bir yeniden yapılanma süreci söz konusudur. Bu süreç, çok hızlı bir şekilde bugün de devam etmektedir. HAZAR BÖLGESİ NİN PETROL VE DOĞAL GAZ REZERVLERİ Hazar Havzası nda yer alan Türk Cumhuriyetleri ndeki enerji rezervlerinin miktarı ile ilgili tartışmalar hala sürmektedir. Değişik kaynaklarda farklı değerler ile karşılaşmamız mümkündür. Farklı değerlerin yanında, bazı araştırmacılar, bölgenin enerji potansiyelinin abartıldığını da ifade etmektedirler. Ancak bölgedeki arama çalışmalarının sürmesi ile enerji rezervlerinin sürekli değişeceği de unutulmamalıdır. Bölgedeki enerji kaynaklarının rezerv miktarlarının farklı kaynaklarda değişik oranlarda öne sürülmesinin bazı nedenleri vardır. Şöyle ki, rezervler konusunda farklı beklentisi olan oyuncuların, rezervleri, olduğundan yüksek ya da düşük gösterme çabaları, herkes tarafından bilinmektedir. Örneğin, ülkesine yabancı yatırımcı şirketleri çekebilmek ya da imzalanacak anlaşmalarda daha iyi şartlar sağlamak isteyen üretici ülkeler, sahalardaki rezervleri olduğundan çok daha yüksek gösterebilmektedirler. Bu durumun aksine, yatırımcı şirketler de, yine bu anlaşmalardan elde edebilecekleri karları maksimize edebilmek için rezervleri düşük gösterme ve yatırım gereksinimlerini çok yüksek çıkarma çabasına girebilmektedirler. Bölgedeki enerji potansiyelleri hakkında çok çeşitli referans kaynakları olmasına rağmen, bir fikir vermesi açısından, araştırmamızda güvenilir olan kaynaklara yer verilecektir. Bu kaynakların istatistikî verilerine genel olarak göz atacak olursak, karşımıza önemsenecek potansiyeller çıkacaktır. Şimdi bu kaynaklardan bazılarını vermeye çalışalım. Uluslararası Enerji Ajansı na göre, Orta Asya ve Trans-Kafkasya da yer alan Türk devletlerinin ispatlanmış petrol rezervleri milyar varil arasındadır. Olası rezervler ise 186 milyar varildir (Tablo 1) (EIA, 2006: 112). Bu rakamlar, ABD Ulusal Güvenlik (eski) Danışmanları ndan Rosemarie Forsythe ın çalışmasında, olası ve ispatlanmış petrol rezervleri toplamı olarak belirttiği 200 milyar varil rakamı ile iyimser tahmin aralığında paralellik arz etmektedir (Pamir, 2000: 2) yılında Uluslararası Enerji Ajansı tarafından yayınlanan bölge ile ilgili rapora göre, Hazar Bölgesi nde toplam (ispatlanmış+muhtemel) petrol rezervleri 200 milyar varilden fazladır (Tablo 1). Aynı kaynağa göre, Hazar Bölgesi ndeki doğal gaz 35

36 rezervlerinin toplam (ispatlanmış+muhtemel) 560 trilyon m 3 civarında olduğu belirtilmektedir (Tablo 3) (EIA, 2006: 112). PETROL Rezervler (milyar varil) Üretim (bin varil/gün) TABLO 1: Türk Cumhuriyetleri nin İspatlanmış, Olası ve Toplam Petrol Rezervleri ÜLKELER İspatlanmış Rezervler Olası Rezervler Toplam Düşük Yüksek Düşük Yüksek Azerbaycan Kazakistan Türkmenistan 0,55 1, ,55 39,7 Özbekistan 0,3 0,59 2 2,3 2,59 Toplam 17,2 49, ,2 235,7 ÜLKELER (düşük) (yüksek) Azerbaycan Kazakistan Türkmenistan Özbekistan Toplam Kaynak: EIA, Energy İnformation Administration, Caspian Sea Region: Key Oil and Gas Statistics, July AIOC nin ilk Başkanı olan Terrence (Terry) Adams ise, Azerbaycan ve Kazakistan ın (Hazar civarındaki) ispatlanmış rezervler toplamını 27,5 milyar varil, olası rezervler toplamını milyar varil olarak belirtmektedir (Pamir, 2000: 2). BP nin 2005 yılı verilerine göre, Kazakistan ın petrol rezervinin 39,6 milyar varil, Azerbaycan ın petrol rezervlerinin 7 milyar varil olduğu; Kazakistan ın doğal gaz rezervinin 3 trilyon m 3, Türkmenistan ın doğal gaz rezervinin 2,90 trilyon m 3 ve Özbekistan ın doğal gaz rezervinin ise 1,86 trilyon m 3 olduğu göz önüne alınırsa, bölgenin cazibesinin boyutları kendiliğinde ortaya çıkacaktır (Tablo 2) (BP, 2005: 78). TABLO 2: ABD Enerji Bakanlığı ve BP Verilerine Göre Türk Cumhuriyetleri nin Petrol Rezervleri ÜLKELER (Milyar varil) ABD ENERJİ BAKANLIĞI VERİLERİ(2005) BP VERİLERİ(2005) Düşük Yüksek AZERBAYCAN KAZAKİSTAN ,6 TÜRKMENİSTAN 0,5 1,7 0,5 ÖZBEKİSTAN 0,3 0,5 0,6 TOPLAM 16,8 44,2 47,7 Kaynak: ABD Enerji Bakanlığı; Caspian Sea Region Key Oil and Gas Statistics, Ağustos 2005-BP: Statistical Review of World Energy Haziran 2005 ( 1 ton=7,33 varil ) ABD Enerji Bakanlığı nın 2005 yılı verilerine göre ise, Hazar Dörtlüsü olarak da bilinen Türk devletlerinin toplam petrol rezervleri, milyar varil arasındadır. Gaz rezervlerinin ise toplam 6,57 36

37 trilyon m 3 ile 8,97 trilyon m 3 arasında olduğu belirtilmiştir (Tablo 2-4) (BP, 2005: 79). ABD Dışişleri Bakanlığı raporlarına göre, Hazar'da henüz keşfedilmemiş en az 163 milyar varil daha petrol var. Toplamı 179 milyar varili buluyor. Beklentiler, 200 milyar varile ulaşılması yönündedir (Arslan, 2005: 3). Ayrıca, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton'un Hazar Havzası Enerji Danışmanı John Wolf, Washington'ın politikalarında etkin bir yeri olan Stratejik ve Uluslararası Etüdler Merkezi'nin (CSIS), Hazar Bölgesi için hazırladığı olumsuz raporu eleştirerek şunları söylemiştir: "Hazar, petrol zenginidir. Bu kurum (CSIS), geçtiğimiz yıllarda da aynı raporları yayımladı ve yanıldığı ortaya çıktı. Yeni bulunan Kuzey Kashagan petrol yataklarının büyüklüğü, bu iddiaları geçersiz kılmaya yeter (Yüce, 2006: ). DOĞAL GAZ TABLO 3: Türk Cumhuriyetleri nin İspatlanmış, Olası ve Toplam Doğal Gaz Rezervleri İspatlan ÜLKELE mış Olası Toplam R Rezervle Rezervler Rezervler r Rezervler Azerbayca (trilyon metre n Kazakistan küp) Türkmenist an Özbekistan 66, Toplam DOĞAL ÜLKELE GAZ R Üretim Azerbayca 0,28 0,20 0,18 0,7 (trilyon metre n Kazakistan 0,29 0,31 0,84 1,24 küp/yıl) Türkmenist 2,02 1,89 2,08 3,50 an Özbekistan 1,51 1,99 1,97 3,20 Toplam 4,10 4,39 5,07 8,64 Kaynak: EIA, Energy İnformation Administration, Caspian Sea Region: Key Oil and Gas Statistics, July 2006 Hazar a kıyısı olan ülkelerinin sahip olduğu ham petrol rezervlerinin toplam 95,7 milyar ton olduğu hesaplanmıştır. Bu rezervlerin büyük bir kısmı, Kazakistan (60 milyar ton) ve Türkmenistan ın (16,5 milyar ton) payına düşmektedir. Rusya nın payı 2,2 5 milyar ton iken, İran ın payı 2 milyar ton civarındadır. Azerbaycan ın payı ise 5 12 milyar ton kadardır (Kaliaskarova, 2007: 7). Aşağıdaki tabloda ABD Enerji Bakanlığı ve BP verilerine göre Türk Cumhuriyetleri nin doğal gaz rezervleri verilmiştir (Tablo 4). TABLO 4: ABD Enerji Bakanlığı ve BP Verilerine Göre Türk Cumhuriyetleri nin Doğal Gaz Rezervleri ABD ENERJİ BP BAKANLIĞI VERİLERİ(2005) VERİLERİ(2005) Trilyon m 3 ÜLKELER (Tcf) (1 m 3 =35,31kübik fit) İspatlanmış Potansiyel (tcf) (tcf) AZERBAYCAN ,37 37

38 KAZAKİSTAN TÜRKMENİSTAN ,90 ÖZBEKİSTAN ,86 TOPLAM 232 tcf=6, ,13 trilyon m 3 trilyon m 3 tcf=8,97 trilyon m 3 Kaynak: ABD Enerji Bakanlığı; Caspian Sea Region Key Oil and Gas Statistics, Ağustos 2005, BP: Statistical Review of World Energy Haziran 2005 NOT: Tcf (Trilyon Kübik Fit) Doğal Gaz Sektöründe Kullanılan Bir Birimdir. Diğer bazı kaynaklarda ise, Hazar Bölgesi nde tahminen 40 milyar varil bir petrol rezervi vardır. Ancak önümüzdeki yıllarda sürdürülecek araştırmalar sonucunda keşfedilecek yeni enerji yatakları ile bu rakamın 100 ile 200 milyar varil civarında bir seviyeye çıkması beklenmektedir (Ogan, 2001: 155-Binay, 2003: 2). Bölgedeki devletlerin petrol ve doğal gaz rezervlerinin büyük kısmı henüz geliştirilememiş ve bölgenin önemli bir kısmında dahi rezerv tespiti halen yapılmamıştır. Hazar Havzası ndaki tahmini petrol rezervlerini, bazı ülkelerin zengin petrol rezervleri ile karşılaştıracak olursak, önemli sonuçlara ulaşabiliriz. Şöyle ki, Hazar daki petrol rezervi, Irak'taki belirlenmiş petrol rezervinden 100 milyar varil daha fazladır. Dünyanın bilinen en büyük petrol yatağına sahip Suudi Arabistan ın 261 milyar varillik petrol rezervinin üçte ikisi civarındadır (EİA, 2006: 119). Hazar Bölgesi nin kaynakları konusunda araştırmacılar tarafından telaffuz edilen en düşük rakam bile, ABD topraklarındaki (22 milyar varil) ve Kuzey Denizi ndeki (17 milyar varil) ispatlanmış petrol rezervlerinin büyüklüğü ile yarışabilir. Başka bir ifadeyle, Hazar ın petrol rezervlerinin Basra Körfezi bölgesindeki rezervlerin dörtte birine eşdeğer olduğu bilinmektedir (Kaliaskarova, 2007: 5 - Parlar, 2003: 619). Ayrıca, Hazar Bölgesi nin enerji kaynakları, bu bölgenin, 21. Yüzyılda ikinci bir Basra Körfezi (milyar varil petrol eşdeğeri) olabileceği düşüncesinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bunun nedeni, bölgedeki eski rezervlere ek olarak, zengin 20 yeni hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesidir. Bazı kaynaklarda ise, bu bölgede bulunan enerji 18 rezervlerinin 16 dünyada üçüncü sırada yer alacak potansiyele sahip olduğu belirtilmektedir (Borombaeva, : 12 14). Şekil 1 de Hazar Havzası nda bulunan enerji yataklarındaki bazı rezervlerin dünyadaki başka 10 yatakların 8 rezervleri ile kıyaslanması verilmiştir. Öte yandan, Hazar Denizi'nin büyük oranda keşfedilmemiş 6 enerji 4 rezervleri, uluslararası yatırımlara açılmış durumdadır. Ancak bölgedeki zengin enerji kaynakları, 2 milyarlarca 0 dolarlık geliştirme ve bunun ardından da taşıma yatırımlarının sonrasında gerçek anlamda bir değer ifade edecektir. Bölgedeki mevcut yatırımların sürdürülmesi, kesintisiz ihraç olanaklarının sağlanması gibi varsayımların gerçekleşmesi halinde; Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan ın petrol üretimleri toplamının 2010 yılında 194 milyon tona, ihracatının ise 117 milyon tona ulaşması beklenmektedir (Pamir, 2006: 2) ACG SD Kashagan Tengiz Karachaganak Prudhoe Bay Forties Kuparuk Sout Pars Şekil 1: Hazar Havzası Rezervlerinin Dünyanın Büyük Rezervleri İle Kıyaslanması Kaynak: DİMİTROF, Thomas: The İmplications of BTC, İEA Roundtable on Caspian Oil and Gaz Scenarios, Başka bir kaynakta ise, bu durum, şu şekilde ifade edilmektedir yılı itibariyle dünya petrol tüketiminin 4 milyar ton olacağı tahmin edilmektedir yılı itibariyle Hazar Bölgesi nden dünya piyasalarına her gün ortalama 4.12 milyon varil petrol arz edilebileceği ve günlük üretim hacminin ise 4,7 milyon varil olabileceği öngörülmektedir. Batılı uzmanların görüşlerine göre 2015 yılında Hazar Denizi nden üretilecek petrol miktarı, 1990 ların sonunda Kuzey Denizi nden üretilen petrol miktarına ulaşacaktır. Dolayısıyla Hazar, gelecekte büyük petrol üretim merkezlerinden birisi olacaktır (Kaliaskarova, 2007: 6). Kirkuk 38

39 Doğal gaz üretimi açısından bakıldığında, söz konusu 4 ülkenin 2010 yılı üretimlerinin (iyimser senaryo) 201 milyar m 3, ihraç potansiyellerinin ise 84 milyar m 3 olduğu tahmin edilmektedir. Kötümser senaryoda 2010 yılı ihraç değeri 71,6 milyar m 3 tür yılı için iyimser senaryoda 120 milyar m 3, kötümser senaryoda ise 115,9 milyar m 3 ihraç potansiyeli öngörülmektedir (Pamir, 2006: 2). Öte yandan, büyük güçlerin yanı sıra finans çevrelerinin de rol aldığı bölgedeki enerji rekabetinde, gerek kaynakların işletilmesinde ve gerekse taşınmasında kendi projelerini kabul ettirebilecek olan ülkenin, yeni yüzyılda uluslararası arenada büyük avantaj sağlayacağı aşikârdır. Bu yüzden enerjinin nakli ile ilgili çok çeşitli projeler de öne sürülmüş durumdadır. Hazar Bölgesi ndeki petrol ve doğal gaz boru hatlarının büyük bölümü Sovyetler Birliği döneminde inşa edilmiş olduğundan, çoğu Rusya içlerine dağıtım yapmak amacıyla planlanmış. Bu durum da, hatların ihracat amaçlı kullanımını kısıtlamaktadır. Eski hatların büyük bölümünde de bakımsızlıktan kaynaklanan sorunların artmaya başladığı belirtilmektedir. Bölge devletlerinin sahip oldukları enerjinin dünya pazarlarına ulaştırılabilmesi için, son yıllarda, çeşitli boru hatları gündeme gelmiştir. Bunlardan bir kısmının inşaatına başlanmış olup, bir kısmı ise halen proje aşamasındadır. Bunlardan bazıları şunlardır; (1) Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi. (2) Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı Projesi. (3) Türkmenistan-Türkiye-Avrupa (Hazar Geçişli) Projesi. (4) Türkiye-Yunanistan Doğal Gaz Boru Hattı Projesi. (5) Mavi Akım Doğal Gaz Boru Hattı Projesi. (6) Aktau (Kazakistan petrollerinin Bakü-Ceyhan a aktarılması) Projesi. (7) Orta Asya Doğal Gaz Boru Hattı (Centgaz) Projesi (Türkmenistan-Afganistan-Pakistan). (8) Türkmenistan-İran-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı. (9) Samsun-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı. (10) Türkmenistan-Çin Doğal Gaz Boru Hattı. (11) Kazakistan-Rusya (Atrau-Samara) Ham Petrol Boru Hattı Projesi. Son yıllarda petrol çıkartma çalışmalarının deniz dibinde yürütülmesi petrol uzmanlarının gözlerini Hazar'a çevirmesinin başka bir nedeni olarak görülüyordu. Jeologlar, Hazar Denizi tabanı jeolojisinin sismik görüntüsünü mükemmelleştirerek tahmini 200 milyan varil petrole ulaşabileceğinin hesaplarını yapıyor. Bu havza şimdiye kadar keşfedilen en büyük deniz tabanlı petrol yatağıydı. Petrol arama şirketleri insansız denizaltılardan yararlanarak bilimkurgu filmlerini aratmayacak devasa matkaplarla petrol arıyor. Denizaltılar, bu matkapları robot kolları ile yönlendirerek deniz tabanında delinmesi gereken nokta üzerine getiriyor. Teknolojik gelişmeler en elverişsiz koşullarda bile petrol aranmasına izin veriyor. İnsanlar hala petrol sanayiisini, 19, yüzyılın geri çalışma koşullarında işçilerin orada burada gelişigüzel delikler açtığı bir endüstri olarak düşünüyor. Petrol yerkabuğunun çatlakları ve boşluklara arasında kaldığı için tipik bir kuyudan elde edilen petrolün yüzde 70'i yeraltında sıkışıp kalmış bulunuyor. Bu nedenle en ufak bir teknolojik gelişme kuyunun verimini artırarak üretimde patlama yaptırıyor. Büyük petrol şirketleri, bugün 3- D sismik görüntüleme ve bilgisayar kontrollü sensor'lardan yararlanarak kuyunun içindeki petrol ceplerini tesbit ediyor. Meksika Körfezi'nde toplam olarak 15 milyar varil, Brezilya sahillerinde 30 milyar varil, Angola başta olmak üzere Batı Afrika sahilerinde 30 milyar varil petrol çıkartılıyor yılana kadar dünyada üretilen petrolün beşte birinin denizden elde edileceği ileri sürülüyor. 200 milyar varil petrol rezervi olan Suudi Arabistan'dan sonra denizdeki petrol rezervine göre Hazar havzasının ön planı çıkması iştahları kabartıyor. Tüketicinin kullanımına sunulan petrol miktarının artırmanın bir yoluda doğalgazı benzin ve motorine çevirmek. Doğalgaz yıllardan beri elektrik üretiminde ve evlerde ısıtma kazanlarında kullanılıyor. Alaska petrol havzasında ise kuyulardaki basıncı artırmak için doğalgaz gerisin geri toprağa pompalanıyor. Nijerya ve Ortadoğu'da ise ateşe verilip yakılıyor. Bu uygulamanın kısa süre iiçnde tarihe karışacağı düşünülüyor. Kimya mühendisleri yıllardan beri doğalgazı nasıl akaryakıt haline getireceklerini hesaplıyor. Ancak bu işlemin çok pahalı olması yatırımcıları düşündürüyor. Nazi'lerin ikinci dünya savaşının sonlarına doğru doğalgazı benzine çevirme çalışmaları başarısızlıklya sonuçlanmıştı. Güney Afirak'da bu yöntemi, ırk ayrımcılığı nedeniyle yabancı ülkelerin uyguladığı boykut nedeniyle başvurmak zorunda kaldı. Günde 100 bin varil akaryakıt kapasiteli böyle bir tesis, bundan 20 yıl önce 100 milyar dolara kurulurken bugün bu rakam 10 milyar dolara indi. Tahminlere göre dünyadaki doğalgaz rezervlerinden 1.6 trilyon varil akaryakıt üretilebilir. Bu gazın büyük kısmı akaryakıta çevrilemiyor. Denizaltındaki doğalgaz rezervlerinin 5 trilyon varillik akaryakıta eşit olduğu ileri sürülüyor. Hazar petrol ve doğalgaz rezervleri 21.yüzyılda enerji açlığını 39

40 giderecek olmasından dolayı, uzun süre iştah kabartmaya devam edecektir. REZERV RAKAMLARI ABARTILI MI? Azerbaycan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra petrol sanayisinde yeni ufuklar açıldı. Azeri kamuoyu, artık sahibi oldukları, Rusya'ya bedavaya akıtmadıkları petrolün ülke ekonomisini canlandırmasını, halkın refah seviyesine bu zenginliğin yansımasını bekliyordu. Ancak bir takım zorluklar ortaya çıktı. Petrol teknolojisi eskimiş,yeni teçhizat alınamaz olmuş, petrol üretimide hayli azalmıştı. 1990'a gelindiğinde yıllık üretim 12 milyon 512 bin tondu. Bu tarihden sonra yıllık petrol üretimini 9 milyon ton civarında tutan Azerbaycan ilginç bir durumla karşılaştı. Bakü'deki iki petrol rafinerisinin yıllık petrol işleme kapasitesi 21 milyon ton, yıllık üretim 9 milyon tondu. Yani rafineri olmasına rağmen üretim yetersiz hale geldi. Eski dönemde de Azerbaycan diğer Sovyet ülkelerinden petrol alarak işliyordu, ancak bu işlem durduruldu. Bu arada teknolojinin demode olmasıda rafinerilerin önemli bir handikabı haline geldi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Azeri petrolüne yatırım yapan yabancı şirketlerinden demode olmuş teknolojiyi değiştirmeleri, yenilemeleri için yararlanacak, Dede Korkut ve Shelf -5 gibi Hazar'da petrol sondaj yapabilen iki yüzer platformu tamir ettirmişti. Petrole ilgi gösteren ülkelerin ve şirketlerin yaklaşımlarını incelemeden önce, iştahları kabartan Hazar'ın petrol ve doğalgaz rezervlerinin hacmi konusunda bilgi vermek yerinde olur. Azerbaycan, bağımsızlığını ilan ettiği 18 Ekim 1991'den itibaren Batıl petrol şirketlerinin akınına uğradı. Azeri petrol uzmanı bilim adamlarının bazılarının iddiasına göre, karada 20 milyar ton, denizde ise 78 milyar ton petrolün sahibi oldu. ABD Enerji bakanlığı uzmanlarının hesaplamalarına göre ise, Hazar'ın Azerbaycan sektöründe tahmini 30 milyar ton petrol ( milyar varil ) mevcuttu. Bu rakamlar, bazılarına göre Basra körfezi ülkelerinin petrol rezervlerine eşitti. Hazar'ın dibinde olağanüstü bir petrol denizi bulunuyordu. Washington Uluslararası Araştırmalar Enstitüsünün yaptığı araştırma ise Azerbaycan'ın petrol servetine toplam 4 trilyon dolar fiyat biçiyordu. Bu meblağı " ABD iki defa depremle yıkılsa tamir edilse bu rakam masraflara yetecek büyüklüktedir. " diye izah ediyordu. Hazar rezervlerinin büyüklüğünü ancak Körfez ülkeleri le kıyaslayan uzmanlar, yine Hazar petrolünün Körfeze alternatif olmadığı yönünde birleşiyorlardı. Hazar petrolü, 20 yıl sonra bitecek Kuzey Buz Denizi petrolünün yerini alacak rezervler olarak görülüyordu. Hazar petrolünün uluslararası platforma nakil tarihi de bu nedenle sürekli erteleniyordu. OPEC üyelerinin Mart 1999'de üretimleri kısma kararı almasıyla 10 dolara gerileyen Brend Türü petrolün varili 2000'e girilirken dolara çıkıyordu. Üretim kısılırken Hazar petrolü büyük hacimde piyasa bırakılamazdı. Irak savaşının ardından Suudi Arabistan petrol üretimini kısma kararı almış, petrol fiyatları fırlamıştı. Hazar'la ilgili raporlar, araştırmalar, belgeler çelişkilerle dolu olması tam bir İngiliz oyunuydu. Bir takım siyasi mülahazalar, çıkarlar, petrol dengeleri belgelerin güvenirliğine gölge düşürüyordu. Örneğin Milletlerarası Uluslararası Strajetik Araştırmalar Enstitüsü ( IISS ) sahip olduğu petrol rezervleri nedeniyle dünyanın enerji kaynaklarından biri olarak nitelenen Hazar petrollerinin rezevlerinin yetersiz olduğunu savunuyordu. IISS Başkanı John Chipman, 1998 yılında ensititü tarafından yapılan araştırma sonucunda hazırlanan raporda, Hazar petrol rezervlerinin şişirtilmiş tahminlerden ibaret olduğunu, Hazar'ın tabi servetlerinin abartıldığını ileri sürüyordu. Enerji alanında saygın bir kurum olarak nitelendirilen IISS'nin yıllık raporunda, bir çok siyasi uzmanın görüşüne atfen '' petrol fiyatları düşerken, yeni petrol alanları geliştirmek ve petrol boru hatları inşa etmenin verimsiz ' olduğu iddiası esas kabul edilmişti. Raporda, ABD Enerji Bakanlığı'nın Hazar denizinde 200 milyar varil civarında rezerv olduğu yolundaki tahminlerin petrol sanayi çevreleri tarafından alayla karşılandığı vurgulanmış, Hazar'da henüz çıkartılmayanlar dahil milyar varil arasında petrol bulunduğu tahmini ağırlık kazandığı belirtilmişti.iiss, zaman zaman yaptığı açıklama ve araştırmalar ile dünya kamuoyunu yanlış yönlendiriyordu. Amerikan Enstitüleri ise ABD bakanlığın verilerini doğruluyordu. Wood Mackenzie danışmanlık şirketi tarafından hazırlanan rapora göre ise Hazar petrolü, Körfez petrolü ile aynı sınıfta değildi. Hazar'da tespit edilmiş rezervin 70 milyar varil olduğu ve bunun çoğunluğunun Kazakistan'da bulunan Kaşağı yatağında olduğu belirtilen raporda, Körfezden az olmakla birlikte bütün standartlar göz önüne alındığında 40

41 gerçekten rezervlerin büyük olduğu sonucuna varılmıştı. OECD'de çalışan iktisatlarca hazırlanan " Enerji Jeopolitiğinin Değişen Yüzü " başlıklı rapor ise şunların altını çiziyordu : " Yeteri kadar büyük olmadıkları ve bunları pazara sunmada zorluklar yaşadıkları için Hazar rezervleri önümüzdeki 10 yıl içinde dünya enerji fiyatları üzerinde çok önemli bir etki yapmayacaklardır. Ne var ki, buna rağmen hükümetler ve ilgili sanayiler Orta Doğu'da istikrarsızlıktan endişe duydukları için Hazar'ı dikkatle izlemeye devam etmektedirler. Savaş yada başka bir karışıklık Orta Doğu petrol akışını inkitaya uğrattığı taktirde Hazar bölgesi, meydana gelecek farkı kapatabilir, doldurabilir. İran'a yakınlığından dolayı Hazar bölgesi hem coğrafi ve hemde siyasi anlamda daha da önem kazanmaktadır. Hazar bölgesi sadece dünya enerji pazarına yaptığı katkıdan dolayı önemli değildir, bölge potansiyel üretimi için mücadele eden çok geniş çaplı birbirine bağlı iç, dış, bölgesel ve global rekabet unsurlarından dolayı da önemlidir." Kanıtlanmış rezervler konusunda ki rakamlar ile potansiyel rezervler arasında çok farklı rakamlar ortaya konmaktaydı. Bazı kaynaklar, bölgedeki petrol rezervlerinin Basra Körfezi ülkeleri ile kıyaslanacak büyüklükte olduğunu iddia etmekteydi. Bu kaynaklara göre bölgedeki rezervler 200 milyar varilden (yaklaşık 27,4 milyar ton) aşağı değildi. Üstelik bölgenin jeolojik incelenmişlik düzeyi (özellikle de Hazar Denizi'nin altı) diğer petrol bölgeleri ile karşılaştırıldığında oldukça düşüktü. Hazar Denizi'nin 170 bin mil karalik bölümünde bugüne kadar petrol ve doğalgaz arama çalışmaları yapılmamıştı. Arama çalışmalarının artması ile bölgenin kanıtlanmış enerji rezervlerinde artış olması beklenmekteydi. Bir kısım uzmanlar ise yukarıda belirtilen rakamları oldukça abartılı bulmaktaydı. Bu görüşü savunanlara göre en evvel yabancı sermayeyi ülkelerine çekmek isteyen bölgedeki ülkeler petrol rezervleri ile ilgili verileri yüksek göstererek ülkelerini yabancı yatırımcıların gözünde daha cazip hale getirmeyi amaçlanmıştı. Bu, aynı zamanda kendi petrol şirketleri aracılığı ile bölgede bir etki alanı oluşturmak isteyen Batılı ülkelerin de çıkarlarına uymaktaydı. Azerbaycan, İran, Kazakistan ve Türkmenistan'daki enerji potansiyelini ortaya koyan (doğalgaz dahil) Amerikan verileri 51,2-57,1 milyar ton petrol eşdeğerini bulmaktaydı. Bu, neredeyse kanıtlanmış dünya petrol rezervlerinin % 40'na yakındı. Bu rakamlar aynı konudaki Rus verilerinden 4 kat fazlaydı (15,9 milyar ton). Bölgedeki petrol rezervlerinin miktarı konusunda sonu gelmez tartışmalar devam etmekte, bu süreçte enformasyon savaşı da hiç de azımsanmayacak bir rol oynamaktaydı. Maliyete etki eden diğer bir husus da hidrokarbonların çıkarma maliyetiydi. Örnek verecek olursak Orta Doğu ülkelerinde bir ton petrolün çıkarma maliyeti 2-5 dolar arasında değişirken, Kuzey Denizi petrolü için bu rakam 10 dolar civarındaydı. Azerbaycan petrolleri için ise bu rakamın (onshore) dolar civarında olduğu tahmin edilmekteydi. Bölge petrolün çıkarılması konusundaki iklim ve coğrafik koşullar yönünden de Orta Doğu, Kuzey Denizi ve Meksika Körfezi'ne göre daha fazla dezavantajlara sahipti. Bu bakımdan petrol çıkarmanın sadece Sibirya'da daha zor olmasından bahsedilebilirdi. Petrol ve doğalgazın maliyetini etkileyen diğer husus da nakliye konusundaki altyapı yetersizliğiydi. Petrol ve gazın uluslararası pazarlara ulaştırılması konusunda büyük ölçekli yatırımlara gidilmesi gerekmekteydi. Bu, kısa vadede maliyetlere etki edecek önemli bir unsurdu. Diğer taraftan boru hatlarının inşa edileceği güzergahlardaki politik istikrarsızlıklar da önemli problemler oluşturuyordu. Hazar'da halen bilinen 200 petrol yatağından 145'i Azerbaycan'a aitti. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ( SOCAR ) Jeofizika ve Mühendis Jeolojisi Üretim Birliği Başkanı Kerim Kerimov'a göre, Azerbaycan'a ait petrol rezervi 8 milyar tondu; her yıl milyon ton çıkartılsa 100 yılda tükenmezdi. Bu rezerv Kuveyt petrolünden yüzde 25 daha fazlaydı. Kerimov, karada ve denizde keşfedilen, perspektifli yatak sayısının ise 600 olduğunu belirtiyordu. Büyük ve küçük Kafkas dağları arasında yeraltında uzunluğu kilometre, denizde ise kilometreyi bulan yatakların bulunduğunu ifade eden Kerimov, sadece Şahdeniz yatağında 300 milyar metretüp gaz olduğunu Mega Proje'de yer alan Çırağ, Güneşli ve Azeri yataklarından elde edilecek petrolün 510 milyon ton değil en az bundan 100 milyon ton fazla olacağını 1992'de söylüyordu. Mega Proje'nin faaliyetlerini yürüten Uluslararası Konsorsiyum Başkanı ( AIOC ) Tery Adams, üç yıl sürdürdüğü görevini aralık 1997'de devrederken Kerimov'u doğrulamıştı. Yapılan sondajlar Mega Proje'de yer alan üç yatak'da; Azeri, Çırag ve Güneşli de petrol rezervinin beklenenin üstünde 650 milyon 41

42 ton olduğunu ortaya çıkarmıştı. SOCAR'da herkesin ağabey olarak tanıyıp saygı gösterdiği Kerimov, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'inde sevip saydığı yetkin ve güvenilir bir petrol uzmanıydı. Hazar rezervleri yeterliydi, ancak sepekülasyanlar bitmek bilmiyordu. Dünya petrol çevrelerinde Hazar petrol rezervlerinin 2700 km uzunluğunda Bakü-Ceyhan hattını inşa etmek için yetersiz olduğu yönündeki iddialara SOCAR Başkanı Natik Aliyev'i kızdırıyordu. Aliyev, Haziran 1999'da yapılan Neftgaz fuarında bu iddialar üzerine şu açıklamayı yapma gereği duyuyordu: " Hazar denizinde 379 bin km alanda petrol ortaya çıkarılmış, 386 yatakta petrol ve gaz olduğu ispatlanmıştır. Bu yataklarda 27.5 milyar ton petrol mevcuttur. Tahmini 100 milyar metreküpü ispatlanmış 2-3 trilyon metreküp gaz rezervimiz bulunmaktadır. Azerbaycan'da imzalanmış 19 petrol anlaşmasına 15 ülkeden 33 büyük petrol şirketi katılmış, Azerbaycan petrollerine toplam 60 milyar dolar yatırım yapılmıştır. Petrol rezervlerimizin büyüklüğü ana üretim hattı yapımını zorunlu kılmaktadır." Hazar petrollerinin uluslararası piyasalara çıkartılmasında ABD-Almanya çekişmesi yaşanırken, ABD'nin Hazar petrolünü kısa ve orta vadede piyasalara çıkartmak istemediği öne sürülüyordu İngilizlerin ise Hazar rezervlerini bilinçli olarak düşük göstermeye çalıştığı iddia edililiyordu. Hazar havzası petrollerini, Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına ulaştıracak Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının önüne engel olarak petrol rezervlerinin yetersizliğini çıkartan kurnaz İngilizlerdi. 26 Mart 2000 günkü nüshasında Los Angeles Times, Hazar petrol rezervlerinin verimlilik açısından asgari miktar olan 6 milyar yerine, sadece 4 milyar varil petrole sahip olduğunu iddia etti. Gazete, petrol fiyatlarının düşüklüğünün projeyi kurtarmaya yetmeyeceğini kaydetti. Haberini bölgede incelemelerde bulunan uzmanlara dayandıran gazeteye göre, bu son gelişme toplam maliyeti 2.5 milyar dolar olan projeyi tehlikeye attı. Oysa ABD destekli projeye ilişkin devletler arası anlaşma, 18 Kasım 1999'de İstanbul'daki AGİT zirvesinde imzalanmıştı. Projenin siyasi yönü Hazar petrollerini Rusya ve İran etkisinden kurtarmak ve petrol yatakları üzerinde Batı'nın denetimini sağlamaya yönelikti. Ancak enerji uzmanları yaptıkları kasıtlı araştırmalarla bölgede petrol şirketlerini tatmin edecek düzeyde petrol olmadığını ortaya atmaya hız verdi. Gazeteye konuşan Washington merkezli Petroleum Finance Co. adlı kuruluşun direktörü Julia Nanay, "Uluslararası piyasada yükselen petrol fiyatları, projeyi eskisinden cazip hale getirdi. Ancak buna rağmen bölgedeki rezervlerde proje için gerekli petrol yok" diyordu. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nde enerji uzmanı olan Robert Ebel de "Bu maliyet sorunu değildir. Boru hattından geçirmek için yeterli düzeyde petrolünüz olması gereklidir" diye hattın rantabl olmayacağına işaret ediyordu. ABD'nin 'Türkiye taşın eline altını koysun, artı maliyeti karşılaşın' politikası izlediğini kaydeden İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı, ABD'nin arz dengesizliği oluşturmamak için henüz Hazar petrolünü piyasalara çıkartmak istemediğini ileri süren Türk akademisyenlerdendi. Manisalı, "ABD, Hazar petrollerini elinde tutmak istiyor, ama kısa ve orta vadede piyasalara çıkarmak istemiyor. Çünkü ABD'nın hakim olduğu Orta Doğu petrol pazarında payı yüksek. Bu bölgedeki petrol üretici ülkelerde ABD'nın denetiminde. Buna rağmen Azerbaycan ve Rusya mali krize girmemek için orta vadede petrol rezervlerini ihraç etmek istiyor. Hatlar ve petrolün çıkartılma zamanı bakımından fikir ayrılıkları var." görüşünü savunuyordu. Manisalı, İngiliz petrol şirketlerinin kasıtlı olarak Hazar petrol rezervlerini düşük gösterme gayretinde olmasının gerekçesininde söz konusu zamanlama pazarlığı olduğunu belirtiyordu. Gerçektende Londra Strateji Araştırmalar Enstitüsü'nün, Bakü'de faaliyet gösteren yabancı petrol şirketlerine Hazar'ın petrol ve gaz rezervleri konusunda 'karamsar bir rapor' göndererek Hazar petrollerine yatırım yapılmasına engellemeyi çalıştığı ortaya çıkıyordu. Hazar ana üretim boru hattı kararı verilmesi için çok erken olduğu ileri sürülen raporda, Uluslararası Konsorsiyum'un (AIOC) BP'li başkanı David Woodword'unda bu kararın 1999 sonunda verilmesi için hazırlattığı rapordan yararlanıldığı kaydediliyordu. Kamuoyundan gizlenen raporda, Hazar'da iddia edildiği gibi 5 milyar ton petrol olmadığı iddia edilirken, tahmini rezervler için "fantastik" ifadesi kullanılıyordu. Raporda, Hazar'da birbirine yakın yataklarda imzalanan 17 konsorsiyumun hedeflediği petrol rezervlerini elde edemeyeceği savunuluyordu. Karabağ Konsorsiyumu'nun (CIPSO) feshedildiği hatırlatılan raporda, Kuzey Abşeron Konsorsiyumu'nun (NAOC) iflas etmek üzere olduğu, petrol şirketlerinin Bakü'yü terkettiği öne sürülüyordu. Petrol fiyatlarının sürekli düşüşüne dikkat çekilen raporda, o gün için "Varil başına petrol fiyatı 15 dolara çıkmadan Hazar 42

43 petrolü dış piyasalara çıkartılmamalı. Halbuki şuanda Hazar petrolünün varil fiyatı 7 dolar. Hazar petrolü uluslararası piyasalara çıkartılırsa petrol şirketleri büyük zarar görür." tesbitinde bulunulmuştu. Kazak petrolünün yanı sıra Azerbaycan'ın Abşeron yarımadasında karadaki petrol yataklarına 100 milyon dolardan fazla yatırım yapan ABD vatandaşı Türk işadamı Birleşmiş Milletler Birliği ( BMB) şirketi başkanı Ali Rıza Bozkurt, Hazar petrollerine bugüne kadar 40 milyar dolar yatırım yapıldığını, Amerikan raporlarına göre elde edilecek toplam gelirin 4 trilyon dolar olduğunu belirtiyordu. Bozkurt, petrol zengini Türk ülkelerinin bu zenginliği yerinde kullanacak vatansever, modern eğitim almış beyinlere gereksinim duyacağına dikkat çekiyordu. Azerbaycan'ın dünyanın önemli finans merkezlerinde itibarının çok yüksek olduğunu vurgulayan Bozkurt, Bakü-Ceyhan petrol boru hattının Rusya istese de istemesede mutlak gerçekleştirileceğini ifade ediyordu. Hazar'daki Azerbaycan'a ait petrol rezervleri konusunda farklı görüşlerin bulunması ve tahmini rakamlar arasındaki uçurum herkese şaşırtıcı geliyordu. Bu tamamen bir taktik savaşıydı tarihli KGB belgesinde Hazar'daki Azerbaycan'a ait petrol yataklarında rezervlerinin tahminden çok az olduğu ve yatırım yapmanın gereksizliği vurgulanıyordu. Bu dönemde Aliyev, sadece Azerbaycan Komünist Parti birinci sekreteri olarak ülkenin hakimi değil, KGB'ninde patronuydu. Tonu 35 Ruble gibi komik bir rakama Ruslara Azeri petrolünü satmak yerine Rusları KGB belgeleriyle yanıltmayı yeğlemişti. Azerbaycan, Sovyetler'den bir gün kopacağını anlamış olmalıydı ki, sahibi olduğu petrol rezervlerini Moskova'dan gizlemeye çalışıyordu. 1990'dan sonra Hazar'a, özellikle Azerbaycan'a akın eden yabancı petrol şirketlerin korkutan, endişelendiren bölgedeki Rus etkisininin yanı sıra söz konusu belgeydi. Halbuki bu belgenin sahte olduğu açıktı. Hazar'daki petrol rezervlerini uzman araştırmalarıyla tesbit edebilen ABD, tabii ki bu hilenin sebebini biliyordu. Ancak şunu da itiraf etmek gerekirdi : Ortada dolaşan tahmini rakamlar gerçekten abartılıydı. Ama küçük bir tekniki ayrıntı unutuluyordu. Tahmin rakamları büyük olabilirdi, çünkü bulunmamış değerdi; rezerv ise kuyusu kazılmış, petrol olduğu isbatlanmış gerçek değerdi. Ne olursa olsun ortada olan rakamlar Hazar'ın 21. yüzyılda dikkat merkezinde olacağını göstermekteydi. ŞEYTANIN BACAĞI KIRILDI Azerbaycan'da 12 Kasım 1995'de geçirilen ilk demokratik (!) parlemanto seçimleri ile birlikte hazırlanan yeni anayasada halkın onayına sunulmuş ve kabul görmüştü. AGİT'in seçimlerde sahtekarlık yapıldığına ilişkin raporuna rağmen bu gelişmeler dünya kamuoyunda Azerbaycan'da barış ve istikrarın oluştuğu yönünde olumlu bir imajın yerleşmesinde önemli etken oldu. Azerbaycan'ın hızlı bir yükseliş trendine geçmesinde Aliyev'in dış politikada izlediği aktif, kararlı tutum ve engin devlet tecrübesi, kariyeri önemli rol oynadı. Büyük devletler ve dev petrol şirketlerinin birbiri arkasına Bakü'ye akın etmesi, muhatap alabilecekleri ciddi, otoriter bir lideri karşılarında bulmalarından kaynaklanıyordu. Hantal ve felç durumda olan Sosyalist ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçen Azerbaycan'da herşey yeniden kurulması nedeniyle büyük sıkıntılar yaşanıyordu. Ülkenin yüzde 20'si Ermeni işgali altında olmasının yanı sıra ülke ekonomisinin toparlanması, canlanması için mevcut iç potansiyel ve imkanlar ya kullanılamayacak kadar kötü durumda veya eski sistemin tedrisatından ve devlet yönetiminden geçmiş insanların elinde, pusulasını şaşırmış, aksiyonunu yitirmiş bir pozisyonda idi. Geçim şartları iyice zorlaşmış, halk sosyal bir patlayışın eşiğine gelmiş, ülkenin toprak bütünlüğü bozulmuşdu. Devletler konjonktüründe Azerbaycan'ı çıkarları gereği bile olsa savunacak sözü geçen pek az devlet mevcuttu. Aliyev, ülkeyi içte ve dışta kötü durumdan kurtarmak için tüm kozlarını oynamalı, potansiyeli harakete geçirmeliydi. Ülkenin pamuk, üzüm, makina sanayi gibi alanları da yeni teknoloji ve kalkınma için kaynak bekliyordu. Aliyev, sosyal siyasi sorunları çözmek maksadıyla, Azerbycan'ın petrol kartını en mükemmel biçimde ortaya koymak maksadıyla seri politikalar izlemeye başladı. Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Rusya'nın asker yerleştirme tekliflerini savuştururken Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ( SOCAR ) ve Azerbaycan Uluslararası İşletme Şirketi ( AOIC ) 20 eylül 1994'te Hazar kıyısında üç petrol yatağı Azeri, Güneşli ve Çırag üzerinde 8 milyar dolar tutarında anlaşma Gülistan sarayında imzalayarak yeni bir sayfa 43

44 açtı ve petrolde şeytanın bacağını kırmayı başardı. Yüzyılın anlaşması denilen Mega Proje, Azerbaycan'a büyük bir petrol geliri ve Batı yatırımı getirmeyi vaad etmişti. Hem Aliyev, hem de ülke içindeki muhalefet bu anlaşmanın Azerbaycan'ın yararına olduğunu, egemenliklerini ve ülkelerinin Batı ile ilişkilerini güçlendireceğini iddia ediyordu. Anlaşmaya Türkiye adına Devlet Bakanı Necmeddin Cevheri ve TPAO Genel Müdürü Sıtkı Sancar imza koyuyordu. Petrolü işletecek konsorsiyumu oluşturan şirketler ve payları şöyleydi : " SOCAR( Azerbaycan ) yüzde 20, BP (İngiltre) yüzde 17.12, Amoco (ABD) yüzde 17.01, Unocal (ABD) yüzde 11.2, Lukoil(Rusya) yüzde 10, Penzoil (ABD) yüzde 9.81, Statoil (Norveç) yüzde 8.56, McDermott (ABD) yüzde 2.45, Ramco (İngiltre) yüzde 2.08, TPAO( Türkiye) yüzde 1.75, ( Daha sonra SOCAR ın yüzde 5 payını almasıyla 6,75 oldu) Delta Nimr ( Suudi Arabistan) yüzde Anlaşma'da Lukoil'in yüzde onluk payına rağmen Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Grigoriy Karasin hızla bakanlığının petrol anlaşmasını tanımadığını açıkladı ve 1940 yıllarında imzalanan Sovyet-İran anlaşmalarını hatırlatan Karasin, Hazar Denizi ve kaynaklarının denize kıyısı olan devletlerin ortak mülkiyetinde olduğunu iddia etti. Karasin, Azerbaycan'ın bütün kıyıdaş ülkelere danışmadan Hazar kıyısındaki petrol alanlarını işlemek için bir anlaşmayı sonuçlandırmayı yasal hakkının olmadığı,bu tür danışmalar yapılana ve Hazar'ın kaynaklarının kullanımını belirleyecek yeni anlaşmalar oluşturulana kadar Rusya'nın petrol anlaşmasını tanımayacağını böylece ilan etmiş oldu. Rusya Dışişleri bakanlığının tutumunun açıkca Rusya Yakıt ve Enerji Bakanlığı'nın tutumuyla çatışması, Rus hükümeti içinde petrol anlaşmasına katılarak kazanç sağlamayı arzulayan ve eski SSCB'de Batı nüfuzunun yayılmasını engellemeyi arzu edenler arasında bir ayrılığın varlığını gösteriyordu. Lukoil, elde ettiği yüzde 10'luk payla milyarlarca dolar kazanacak ve döviz sıkıntısı çeken Rus ekonomisine katkıda bulunacaktı. Ancak Dışişleri Bakanlığı'nın anlaşmayı tanımama tutumu Moskova'da hakim olan görüşün anlaşmanın maddelerinin gerçekleşmesini engelleme olduğunu gösteriyordu. Hazar kıyısındaki kaynakların geleceğinin herhangi bir kıyıdaş devlet tarafından tek taraflı olarak belirlenemeyeceğini iddia ederek Rusya, anlaşmanın uygulanacak maddeleri üzerinde bir tartışma açmayı ve böylece Transkafkasya'da Batı'nın ekonomik ve siyasi nüfuzunun yayılmasını durdurmayı hedefliyordu. Bu çabada Moskova'nın doğal müttefiki Batı'nın bölgedeki etkisini ortadan kaldırmaya çalışan ve Rusya'nın meşum bir strajetik ortaklığı gerçekleştirmeye çalıştığı İran'dı. Nitekim İran Dışişleri bakanı Ali Ekber Vilayeti, ABD'nin baskısı nedeniyle Mega Proje'ye İran'ın alınmayışını sert bir dille eleştirerek, '' Azerbaycan'ın bundan zararlı çıkacağı ' tehditini savurdu. Petrol anlaşmasının imzalanması ile sanki önceden fitili ateşlenmiş barut patlama noktazına gelmişti. Olaylar birbiri ardına gelişti. Henüz iki gün geçmişti. Şuşa ve Laçin'in 1992'de Ermeniler tarafından işgali ile ilgili açılan davadan tutuklu bulunan Azerbaycan Savunma Bakanı Rahim Gaziyev, Yardımcısı Baba Nezirli, Laçin Öz Savunma Birlikleri Komutanı Arif Paşayev ve Azerbaycan'dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Taliş-Mugan Cumhuriyeti'nin tutuklu sözde devlet başkanı Alikral Hümbetov; tutuklu bulundukları Ulusal Güvenlik Bakanlığı hücresinden kaçırılıyordu. Olay yüzünden Milli Tehlikesizlik Bakanı Neriman İmranov görevinden alınarak yerine yardımcısı Namık Abbasov getirildi. Aliyev, kaçırıylma olayı ile ilgili televizyondan halka hitaben yaptığı konuşmada, eski KGB'nin devamı olan Milli Güvenlik Bakanlığı'ndan tutukluların kaçırılmasını tarihte görülmemiş bir olay olarak değerlendirdi. Olayı Azerbaycan'ın bağımsızlığına ihanet olarak nitelendiren Aliyev şöyle diyordu : " Bunun petrol anlaşmasının imzalanmasının ertesi günü meydana gelmesi tesadüfi değil. Petrol anlaşması pek çok çevreleri rahatsız etti." 27 Eylül'de Beyaz Saray'da biraraya gelen Rus lider Boris Yeltsin ve ABD Başkanı Bill Clinton, Karabağ ve petrol konusunda fikir ayrılıklarının olduğunu açıklıyordu. Yeltsin'in Dış politika Danışmanı Sergey Karaganov, aynı tarihte bunu şöyle izah ediyordu: " Türklerle 100 yıldır oynadığımız nüfuz oyununa dönüyoruz. Eğer petrol boru hattının Türkiye üzerinden geçirilmesine karar verilirse biz buna kesinlikle engel oluruz. Çünkü petrol boru hattının bizim kontrolümüzde olması gerekmektedir. " Üç gün sonra BM Genel Kurul toplantısı için ABD'de bulunan Aliyev, iki sorunlu konuda ABD'den destek istiyordu. Bu isteğe karşı celalelenen Rus istihbaratı yine düğmeye bastı. 30 Eylül'de Azerbaycan Meclis Başkan Yardımcısı Afiyeddin Celilov ve Devlet Başkanlığı İstihbarat Başkanı Albay Şemsi Rahimov, iki ayrı saldırada 44

45 hayatlarını kaybediyordu. Afiyeddin Celilov, Aliyev'in evlilik dışı berüaberlikten doğan oğluydu. Bu gerçek halk tarafından bilinmesine rağmen resmi olarak hiç telaffuz edilmezdi. Ancak Rus istihbaratı Aliyev'i can evinden vurmuştu. Rahimov'un öldürülmesi ise mesaj niteliği taşıyordu. En yakınındaki insanı öldüren Rus istihbaratı Aliyev'e ' icap ederse senide öldürürüz, ayağını denk al' uyarısı yapıyordu. Bu arada Türk Enerji Bakanı Atasoy, Moskova'da gaz alanında başka bir protokolu Ruslarla imzalayıordu. 1 Kasım 1994 tarihini taşıyan bu anlaşmaya göre Türkiye, 6 milyar metreküp gaza ilaveten yılda 4.5 milyar mekreküp gaz alacaktı. denge kurulmuştu. Diğer denge İran'la kurulmalıydı. Nitekim 12 Kasım 1994'de İran Petrol Bakanı Gulamrıza Agazade, Bakü'ye yaptığı üç günlük ziyaretin ardından Azerbaycan'ın petrol konsorsiyumundaki yüzde 20'lik payından yüzde 25'inin İran'a verilmesine ilişkin anlaşmanın Bakü'de imzalandığını duyuruyordu. Ayrıca İran, zor günler yaşayan Nahçıvan'a yıllık 500 bin ton kapasiteili rafineri ve boru hattı kurararak petrol verecekti. Buna karşılık Azerbaycan yılda 1.5 milyon tonluk ürününü İran'a vermeyi tahhahüt ediyordu. Ne olursa olsun; bu tarihe kadar Hazar'da petrol anlaşmaları imzalanmaması için her türlü entrikaya başvuran Rus istihbarahatı yenilmişdi. Darbe, suikast, iç savaş, Karabağ savaşı kartları Aliyev'in başarı iç ve dış politikaları sayesinde kimi zaman sert, bazen de yumuşak operasyonlarla ekarte edildi. Mega Proje çerçevesinde faaliyetlerin yürütülmesi için Azerbaycan Uluslararası Operasyon Şirketi ( AIOC ) oluşturulurken, anlaşma petrol şirketlerinin pay bölgüsünün yanı sıra tüm tekniki, iktisadi meselelerde ayrıntılı biçimde kapsıyordu. 12 kasım 1994'de Azerbaycan Meclis'inde onaylanarak kanuni hale gelen, geçerlilik kazanan anlaşma 30 yıl için yabancı petrol şirketlerine ilğili petrol yataklarında haklar veriyordu. Anlaşma şartlarına göre Azerbaycan bu üç yatakda petrol ve gazda mülkiyet hukukunu koruyordu. Konsorsiyum toplam 8 milyar dolar yatırım yapılmasını öngörürken, yabancı ülkelerin yönetim tecrübesi ve modern teknolojisinden yararlanılması hedefleniyordu. Anlaşma, yabancı petrol şirketlerine yatırım karşılığı petrol payı hakkı tanıyordu. Petrol yataklarının işletilmesi için kurulan AIOC'nun ilk başkanlığına British Petrolium ( BP ) Azerbaycan temsilcisi Tery Adams getirildi. Her petrol şirketi yetkilisine 5'er yıllık arayla başkanlık hakkı tanındı. AIOC Yönetim Kurulu 11 petrol şirtketinin temsilcisi 11'de, Azerbaycan hükümeti ile SOCAR temsilcisinden oluşturulmuştu. AIOC'nun faaliyet programı, bütçe kontrolü ve önemli kararları 22 kişilik yönetim kurulu'nun zaman zaman yaptığı mutat toplantılardan çıkıyordu. Mega Proje'de yüzde 10 payı bulunan SOCAR ile AIOC arasındaki ilişki diğer yabancı şirketlerinden farksızdı. AIOC'nun görevi, Azeri, Çırag yataklarında ve Güneşli yatağının derinliklerinde yerleşen bölümünde petrol ve gazın işletilmesinden, petrolün Azerbaycan ve uluslararası piyasalara ulaştırılmasından ibaret idi. Anlaşma eski Sovyetler Birliği mekanında, çok uluslu Batılı sermayenini ilk büyük atılımı olması hasebiyle önem arzediyordu. Üç yatakda tahmini rezervin 540 milyon ton petrol olarak hesaplanması projenin uluslarası standartlara uygun olduğunu isbat ediyordu. Kuzey denizinde ve Meksika körfezindeki petrol yataklarına yaptıkları yatırımlar ve aldıkları başarılı sonuçlarla dikkat çeken petrol şirketlerinin Hazar'daki ilk petrol anlaşmasına büyük ilgisi, ihtiyaç duyulan yüksek teknoloji, mühendis, ekolojik güvenlik ve yönetim tecrübesinide bölgeye taşıması gibi etkenler, Mega Proje'nin ününü tüm dünyada duyurdu. Aliyev, modern Azerbaycan'ın petrolünü, dünya politikasında, bölgesel anlaşmazlıklarda, barış için işbiriliği yönünde altın bir anahtar biçimde kullanmaya bu anlaşma ile müthiş, görkemli bir başlangıç yaptı. Dünyanın süper devletleri, güç merkezleri bir anda dikkatlerini Azerbaycan'a çevirdi. Azeri petrol rezervlerine artan ilgiden Azerbaycan'ın çıkarları ve önemli sorunlarının çözümünde bir koz olarak yararlanmaya çalışan Aliyev'in yoğun diplomatik çabası meyvesini vermişti. Bu çabalar barış ve istikrar amacına yönelik olması nedeniyle uluslararası kamuoyundan büyük destek gördü. Bundan sonra Aliyev, uluslararası konsorsiyumların sayısını kısa zamanda artırmak için girişimlerde bulundu. Petrolün ortak çıkartılması ve uluslararası piyasalara nakledilmesiyle, Azerbaycan'ın milli ekonomisine büyük katkı sağlayacağı, refah seviyesini yükselteceği gibi, ülkenin bozulmuş toprak bütünlüğünün eski haline getirilecek ; uluslararası kamuoyunun çıkarları eksenine oturttukları petrol Azerbaycan'ı saygıdeğer bir konuma kavuşturacaktı. Aliyev, 20 yıl sonra petrolden ülkesinin 115 milyar dolar gelir elde edeceğini ümit ediyor, refah seviyesi yüksek bir toplum için ise çok uzağı değil 2005 yılını gösteriyordu. 45

46 Dünya'yı idare eden zenginler kulubü G-7 ülkelerine verilen petrol payları, ülkelerinin Azerbaycan politikasında dikkatli olmalarına yol açacak, ekonomik menfaatler siyasi alanda Azerbaycan'ın haklı davasında kamuoyunu ortak noktaya getirecekti. Nitekim Ermenistan bu baskıyı üzerinde hissetmeye başladı. Karabağ ihtilafında köşe sıkıştı. Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan, AGİT tarafından sunulan iki aşamalı planı 10 ekim 1997'de tam kabul etmişken 8 Şubat 19987e kadar Taşnak Sutyun destekli Robert Koçaryan çetesinin baskılarına dayanamayarak istifa etmek zorunda kaldı. Koçaryan 27 Mart 1998'de cumhurbaşkanı seçilir seçilmez, Aliyev'in petrol kartını kullanmaktan vazgeçmesini istedi, Batılı ülkeleri iki yüzlülükle suçladı. Uzun zamandır Çin, Japonya ve İsrail'de Azeri petrolüne ilgi gösteriyordu. 1994'de Aliyev Çin'e resmi bir ziyaret düzenlemiş, Çin parlemanto başkan yardımcısı Bakü'ye gelmişti. Temmuz 1997'de İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'da Asya gezisi sırasında aniden uçağının yönünü Bakü'ye çevirmişti. Netanyahu, Cumhurbaşkanı Aliyev'le Mayıs 1998'de Zagulba'daki bağ evinde geceyarısı bir görüşme gerçekleştirme gereği duydu. Ocak 1998'de Aliyev Japonya'ya ziyaret düzenledi. Burada da ABD'de olduğu gibi, '' petrol şeyhleri '' gibi görkemli karşılanmış, Japonya ile petrol anlaşması imzalanması törenine katılmıştı. Çin ve Japonya Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine o cümleden Azerbaycan'a büyük yatırımlar yapmak için atağa geçerken, iş adamları heyetleri arka arkaya ziyaretler düzenlemeye başladı. Tarihi İpek yolu üzerinde yer alan Azerbaycan büyük önem kazanmaya başladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi Çin'in Azerbaycan'a ilgisi siyasi dengeler açısından büyük önem arzediyordu. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olan Japonya, Azerbaycan petrolüne büyük yatırımlar yapmak için girişimlerde bulunmaya başladı. Her yıl 400 milyon ton petrol ithal eden bir damla bile petrol üretmeyen Japonya gibi dev bir sanayiye sahip, enerjiye muhtaç bir ülkenin Azerbaycan'a ilgisi, şüphesiz bölgesel dengelerde iktisadi çıkarların rol oynadığı Azerbaycan safında yerini alması anlamına geliyordu. Petrol zengini Azerbaycan Japonya'nın strajetik müttefiki olmakla, dünya konjonktüründe, şekillenen bölgesel ilişkilerde ağırlığını artırdı. Amerika'da da petrol şeyhleri gibi karşılanan Aliyev'in Agustos 1997'de ABD'ye yaptığı ziyaret sırasında imzalanan 10 milyar dolar değerinde 4 petrol anlaşması, dünyanın dikkatini tekrar Hazar' a çevirdi. ABD, Çin ve Japonya'ya göre Azeri petrolüne ilgi gösteren İsrail'in siyasi ve iktisadi maksatları değişik eksenli. İsrail, Arap ülkelerinin petrolünü ithal eden bir ülke. İsrail-Arap sorunu sayılan Filistin meselesinin çözümlenmesinin daha uzun süreceği, barış görüşmelerinin hızında ve bunca yıl alınan mesafeden belliydi. Arap ülkeleri nadirde olsa biraraya geldiklerinde ve Arap zirvelerinde sürekli İsrail'e bir takım yaptırımlar uygulanmasını gündeme getirmekte, bu durum İsrail yönetimi rahatsız etmekteydi. 1991'de Azerbaycan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden olan İsrail, gelecekte Hazar petrolünün tüketici olacağının hesabını yapması hasebiyle özellikle Azerbaycan'a olan ilgisini artırdı. İsrail petrol ihtiyacını dünya pazarından; Arap ülkelerinden, Venuzuella'dan kuzey denizinden görmekte, transfer ücretleri nedeniyle pahalıya mal olmaktaydı. İsrail'in Bakü büyükelçisi Arkadi Mil Man, Bakü - Ceyhan petrol boru hattının yapılmasını desteklediklerini şöyle izah ediyordu: Hayfa ve Aşkolon limanlarımız Ceyhan'a yakın; buradadaki petrol rafinerilerimiz petrolü yakın olan Ceyhan'dan almak varken niye Latin Amerika, Arap ülkeleri veya Avrupa'dan ithal etsin. Petrol hatlarının belirlenmesini pasif, sessiz bir seyirci konumunda izleyen İsrail, ABD'deki lobileri vasıtasıyla aslında aktif işler görmeye başladı. İsrail, petrol satın almak için yeni üreticiler arıyordu. Arap ülkeleri petrol satışını durdurduğunda İsrail'in alternatifi olmalıydı. Diğer tarafdan Azerbaycan'da yaşayan 25 bin Yahudi azınlık serbestçe, en güzel mevkiilerde hiçbir baskıya maruz kalmadan yaşıyordu. İsrail, Azeri petrolünün ithaline talip olduğu gibi, Bakü-Ceyhan petrol boru hattının yapımı konusunda da katılımcı olmak istiyordu. Çünkü bu hattı siyasi müttefikleri ABD ve Türkiye destekliyordu. Arap ülkeleri ile çevrili olan İsrail Türkiye ile ilişkileri daima sıcak tutmakta, Azerbaycan'da bölgede partneri olarak görmekte devam ediyordu. İsrail'in Türkiye ve Azerbaycan'la iktisadi-siyasi ilişkiye girmesinin çeşitli avantajları taraflar açısından bulunuyor. ABD'de yaşayan 6 milyon Yahudi topluluğu, maddi açıdan hem zengin hemde Amerikan Kongresinde alınan kararlarda, siyasi bakımdan etkin bir role sahipti. ABD'deki Taşnak görüşlü Ermeni lobisinin etkisini dengelemek için Yahudi lobisi ile Azerbaycan 46

47 ilişkilerini sıcak tutmalı. Azerbaycan cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Agustos 1997'de ABD'ye düzenlediği 10 günlük gezi sırasında ABD'deki Yahudi lobisiyle özel görüşmeler yapmış, Yahudi Kongre üyeleri ile temasa geçmişti. 1992'den beri Azerbaycan'ın ABD'deki lobicilik çalışmalarını Yahudiler yürütüyordu. Azerbaycan'ın Moskova Büyükelcisi Ramiz Rızayev ve Washington büyükelçisi Hafiz Paşayev'in girişimiyle ilk önce 1994'de Türkiye'ninde lobicilik faaliyetlerini üstlenen Genital Line şirketi ile yıllık 2,5 milyon dolar karşılığında anlaşma yapılmış, ancak bu şirketin istenilen performansı gösterememesi üzerine 1995'de bu şirket yine Yahudi lobi şirketi Global ile değiştirildi. ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Yahudi Eizen Stutart başta olmak üzere Beyas Saray ve Washinton yönetiminde üst görevlerde bulunan 50'ye yakın Yahudi diplomat, Yahudi sermayeli Ammerikan petrol şirketlerinin çıkarları için Azeri tarafında yerlerini almıştı. Ermeni ve Rum lobisi ise bu konuda Yahudi lobisinin karşısında bulunuyordu. Washıngton'ın resmi Hazar ve petrol politikalarında Yahudi lobisi etkin olması, Azerbaycan-İsrail, Türkiye-İsrail ilişkilerinin 1995'den sonra belirgin biçimde üst seviyeye çıkmasında etikili oluyordu. Ankara'da hükümetler değişiyor, İsrail politikası değişmiyordu. Bakü, ticari hayatını Yahudi iş adamlarının serencamına vermişti. Haftada beş gün Bakü-Tel Aviv uçak seferlerinin yüzde yüz doluluk oranı ile yapılması bunun en açık göstergesiydi. Asıl büyük handikap Rusya'nın, eski Sovyetler Birliği'nin tek varisi olarak kendisini görmesi ve Azerbaycan başta olmak üzere Türk Cumhuriyettlerini arka bahçesi kabul ettmesiydi. Okyanusun öbür ucundan ABD'nin Hazar'a müdahelesi Rusya'yı gıcıklandırıyordu. Soğuk savaş dönemini andıran bu nüfuz savaşı henüz sonuçlanmadı. Bağımsız ülkeler üzerinde ağırlığını hissetirmeye çalışan Rusya'nın tehlikeli jeopolitik siyaseti nedeniyle bağımsız çizgi izleyen Azerbaycan sürekli Rusya ile karşı karşıya kalıyordu. Haydar Aliyev'in '' Azerbaycan'n bağımsızlık yolundan hiç bir güç geri çeviremez ' çizgisine karşın Rusya Azerbaycan'da bağımsızlığını kazandığından beri bir takım oyunlar tertipleyerek Bakü'yü bu umutdan vazgeçirmeye, diz çöktürmeye çalışıyordu. Rusya, Tacikistan'da iç savaş çıkartarak 1993'de bu ülkeye barış gücü adı altında Rus askerini soktuğu gibi Azerbaycan ve Gürcistan'ı da karıştırmak istemiş, ama Azerbaycan üzerinde oynadığı oyunlar hep fiyasko ile sonuçlanmıştı. Tacikistan'a barış gücü diye soktuğu askeriyle bu ülkeyi aslında işgali altında bulunduran Rusya'nın Azerbaycan politikaları hep geri tepmişti. Moskova'nın hesabındaki yanlışlık petrol eksenliydi. Tacikistan'ın petrolü yoktu, ama Azerbaycan'ın vardı. Azerbaycan ABD için önemliydi, ama Tacikistan o denli önemli değildi. Moskova, bu nedenle Orta Asya'yı Tacikistan'a konuşlandırdığı 201. Rus ordusu ile kontrol etmeye çalışırken, Kafkasya'yı Ermenistn'a yerleştirilen resmi 30 bin gayri resmi 50 bin Rus askeri ile denetimi altında bulundurmayı tercih etmişti. PETROL ANLAŞMALARINDA REKOR ARTIŞ Azerbaycan, Mega Proje'nin ardından arka arkaya petrol anlaşmaları imzalamak isteyen yabancı şirketlerin akınına uğradı. Her yılın haziran ayında Bakü'de buluşan dünyanın petrol ve gaz devleri Hazargaz fuarlarında Hazar petrollerini yakından tanıdı, petrol kulislerinde bulunmaya başladı. Hazar petrol yatakları üzerinde kurulan 2. büyük konsorsiyum olan Karabağ projesine Türkiye katılmadı. 10 Kasım 1995'de Bakü'de imzalanan anlaşma ile Rusya'nın Lukoil petrol şirketi yüzde 32.5 ile en yüksek payı alırken, İtalya'nın Acip yüzde 30, ABD'nin Penzoil yüzde 30, Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR yüzde 7.5 'luk hisseyi aldı milyon ton petrol olduğu tahmin edilen yatağa Karabağ adlı 30 yıl süresince geçerli olmak üzere 1.7 milyar dolar yatırım yapılırken CİPCO adı verilen konsorsiyum başına üç yıllığına Lukoil başkanı Vahit Elekberov getirildi. Konsorsiyum, 14 Şubat 1996'da Azerbaycan Mecllis'inde onaylanarak hukuki statü kazandı. Mayıs 1996'da faaliyete başlayan CİPCO'nun başkan yardımcılığına ACİP ve Penzoil şirketlerinin başkanları getirildi. Bugüne kadar iki sondaj kuyusu kazılan Karabağ yatağında tam bir petrol şoku yaşandı. Petrol aranırken, gaz bulundu. Petrol rezerlerinin ise 6000 metre derinde olduğu ortaya çıktı. SOCAR yetkilileri CİPCO yöneticilerinin gösterdikleri yerde sondaj vurmamalarından kaynaklanan bir sorun olduğunu belirtiyordu. Azerbaycan'da büyük petrol rezervlerine sahip olduğu tahmin edilen, ancak yapılan keşif çalışmaları sonucu olumlu netice vermeyen Karabağ, Danyıldızı ve Eşrefi yataklarıyla ilgili projelerin 47

48 tekrar canlandırılması 1999'da tekrar gündeme getiriliyordu. Bu tür haberler Hazar petrolüne kan kaybettiriyordu. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) yetkilileri bölgelerde çalışmalarda bulunan bazı petrol şirketlerinin, projelerin tekrar hayata geçirilmesi için başvuruda bulunduğu bildiriyordu. Kanada'nın AEC International şirketininin konuyla ilgili olarak SOCAR ile temasa geçtiği ve imkanların değerlendirilebilmesi amacıyla görüşme talep ettiği belirtiliyordu. Keşif çalışmalarının istenilen sonucu vermediği Tanyıldızı ve Eşrefi yataklarında 150 milyon ton petrol rezervi bulunduğu tahmin ediliyordu. Yataklarla ilgili projede, SOCAR'ın yüzde 20, Amoco'nun yüzde 30, Unocal 25.5, Itacho yüzde 20, Delta yüzde 4.5 hisseye sahip bulunuyordu. Hazar'ın aynı adlı Şahdeniz petrol yataklarında petrolden ziyade doğalgaz çıkartılması amacıyla kurulan Şahdeniz Konsorsiyumu, 3. imzalanan anlaşma oldu. 25 yıl süresince geçerli olacak Konsorsiyuma İran'ın OİCD şirketinin de katılması nedeniyle Amerikan petrol şirketleri bu projeye iştirak etmedi. 100 milyon ton petrol, 400 milyar metreküp doğalgaz bulunduğu tahmin edilen Şahdeniz yatağında SOCAR'ın payı yüzde 10 olmasına karşın, kar marjinalı yüzde 60 biçiminde yüksek tutuldu. Diğer petrol şirketleri ise elde edilecek karın yüzde 40'ını bölüşmek zorunda kalacak.ingiltre'nin BP ve Norveç'in Statoil şirketi ortaklığının yüzde 51 pay aldığı konsorsiyumda, TPOA yüzde 9'luk payı ile en az hisseyi alan şirket oldu. Konsorsiyum'da Fransa'nın Elf Akiten şirketi, Rusya'nın Lukoil şirketi ve İran'ın OIEC şirketi ayrı ayrı yüzde 10'ar pay aldı. Şahdeniz yatağında yapılan ilk sondajlar ise TPOA'nın doğru yataga yatırım yaptığını ortaya koydu. Hazar'ın Azerbaycan sektöründe yer alan Eşrefi ve Danulduz petrol yatakları üzerinde kurulan NAOC adlı konsorsiyum, Bakü'de Gülistan sarayında Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in katılımıyla 14.Aralık.1996'da imzalandı. Türkiye'nin ve tüm çabalarına rağmen Rusya'nın giremediği konsorsiyum'da ABD'nin Amoco yüzde 30, Unocal yüzde 25.5, Japonya'nın Itacho Oil yüzde 20, Suudi Arabistan'ın Delta Nimr şirketi yüzde 4.5 pay alırken, SOCAR'ın pay oranı yüzde 20 şeklinde gerçekleşti. 30 yıl süresince geçerli olacak, 2 milyar dolar yatırım yapılacak petrol yataklarında 150 milyon ton petrol olduğu tahmin ediliyordu. Ocak 1997'de Paris'de imzalanan Lenkeran-Deniz, Talış-Deniz petrol yatakları üzerindeki konsorsiyum aynı zamanda Bakü dışında imzalanan ilk petrol anlaşması ünvanını taşıyordu. SOCAR'ın yüzde 25 pay aldığı anlaşmada Cumhurbaşkanı Aliyev bu anlaşma'da Fransa'nın Elf Akiten Şirketine yüzde 65, Total şirketine yüzde 10 pay vererek, Ermeni'lerin yakın dostu olan Fransa'yı yanına çekme çabası içine girdi. Çünkü bu tarihde Karabağ sorunun çözümünde görevlendirilen AGİT MİNSK Grubunda dengeler bozulmaya başlamış Rus ve ABD'li eşbaşkanı yeterli bulmayan Ermenistan üçüncü eşbaşkanın Fransız olması için başvuruda bulunmuştu. Paris'de Aliyev Fransız eşbaşkana karşı olduğunu açıklamasına karşın buna engel olamadı. AGİT dönem başkanı İsviçreli Flavvo Cotti, Fransız temsilci Georgh Bojye'yi atarken Bakü'ye hiç sormamış, geri adım atılması da imkansızlaşmıştı. Aliyev, Fransız petrol şirketlerine verdiği paylarla bu zararı nötralize etmeyi umdu. Ağustos 1997'de Aliyev'in ABD ziyareti sırasında 10 milyar dolar tutarında dört anlaşma imzalandı. Bu anlaşmalar Azerbaycan'ın petrol politikalarının değiştiğini gösteriyordu. Çünkü SOCAR artık anlaşmalarda yüzde 50 pay alıyordu. Exxon şirketi ile imzalanan Nahçıvan yatağı üzerindeki anlaşma'da yüzde 50'şer pay bölüştürülmüştü. 96 milyon ton petrol, 170 milyar metreküp gaz rezervi bulunduğu tahmin ediliyor. SOCAR, 220 milyon ton petrol ve 300 milyar metreküp gaz bulunduğu tahmin edilen Abşeron yatağı üzerinde anlaşıyordu. 70 milyon ton petrol 50 milyan metreküp gaz bulunan yatakda Mobil'le anlaşan SOCAR, Amaco ile de İnam yatağı için anlaşma imzalamıştı. İnam yatağındaki konsorsiyuma ABD'li Arco ve Rus Lukoil'unda katılım girişimleri sonuçsuz kalmıştı. SOCAR, küçük yataklarda olsa Hazar'daki Zeynelabidin Tağıyev, D-39, D8-9 yatakları üzerinde anlaşmalar imzaladı. Aliyev'in ocak 1998'de Japonya'ya yaptığı ziyaret sırasında başta Itacho ve Mitschubischi olmak üzere toplam 5 şirketin ortak konsorsiyumuyla SOCAR arasında Mugan, Ateşgah ve Tava yatakları üzerinde 2 milyar dolar tutarında anlaşma parafe edildi. Haziran 1998'de Bakü'de Gülistan sarayında üç petrol anlaşması daha bu kafileye katıldı. 48

49 TPAO'nın da yüzde 5 pay aldığı Kurdaşı yatağı üzerindeki konsorsiyumda, SOCAR yüzde 50, İtalyan Acip yüzde 25, Mitsui Şirketler Grubu yüzde 15 hisse aldı. 2.5 milyar dolar maliyetindeki yatakda 100 milyon ton petrol çıkartılması planlanıyor. Bakü'ye 150 kilometre uzaklıkta Salyan kentinde ki karadaki iki yatağa da 1.5 milyar dolar yatarım yapan şirketler ilk defa denizdeki yataklardan karaya kaymış oldu. GüneyBatı Gobustan'da yer alan 50 milyon ton petrol bulunan yatak üzerinde kurulan konsorsiyumda SOCAR yüzde 20, Britanya-Kanada şirketi Commonwealth and Gas yüzde 40, ABD'li Union Texas Petrolium yüzde 40 pay aldı. 100 milyon petrol bulunan Kursenki ve 52 milyon ton petrol bulunan Karabağlı yatağı üzerinde kurulan konsorsiyumda ise SOCAR yüzde 50, ABD'li Fronteira Recourses yüzde 30, ABD- Suudi Arabistan şirketi Delta- Ness yüzde 20 hisse aldı. 22 Temmuz 1998'de Aliyev'in Londra''ya ziyareti sırasında dört anlaşma daha imzalanarak Hazar'da ABD-İngiltre dengesi sağlanmış oldu. British Petrolium (BP) ve İngiliz devlet petrol şirketi State Oil Co ile imzalanan 5 milyon dolarlık yatırım anlaşmasında Norveç'e ait Statoil şirketi de yüzde 15 pay alırken, SOCAR'ın hissesi yüzde 40 şeklinde gerçekleşti. Ramco ile yüzde 50'şer pay esasına göre SOCAR, en az 5 milyar varil petrol çıkartma esasına göre yatakların rehabiltasyonu, araştırılması ve geliştirilmesiin öngören anlaşma imzadı. İnam yatağına yakın bir projede İngiliz şirketi Monument Oil and Gaz'ın yüzde 12.5, SOCAR'ın yüzde 50 pay alması konusunda anlaşıldı. Ayrıca Morrison Construction Group'un başkent Bakü'de Hilton oteli ve resmi bir konak evi kompleksi inşa etmesi kararlaştırıldı. ABD'li petrol şirketleri Azerbaycan petrol piyasasında paylarını artırarak, Hazar petrolleri için ana üretim petrol boru hatlarının belirlenmesi arafesinde yetkin bir konuma geldi. 26 Nisan 1999'da NATO zirvesi nedeniyle ABD'ye giden Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Amerikan petrol şirketlerine yeni petrol payları verdi. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ( SOCAR) ile Amerikan petrol devleri Mobil, Exxon ve Moncrief arasında Capitol'de 27 Nisan'da toplam yatırım maliyeti 10 milyar dolar olan üç ayrı anlaşma imzalandı. Anlaşmaların imza töreninde Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, ABD Ticaret Bakanı William Daily, Enerji Bakan yardımcısı John Hlotyer, Senatör Kay Baily Hatcington, Exxon Genel Müdürü Tery Kunts hazır bulundu. Cumhurbaşkanı Aliyev burada yaptığı konuşmada, Azeri petrollerine ilginin her geçen gün arttığını belirtirken, imzalanan çok sayıda anlaşmadan elde edilen petrol için ana üretim hattına ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekti. ABD, Azerbaycan ve Türkiye'nin ana üretim hattı olarak Bakü-Ceyhan'a destek verdiğini yineleyen Aliyev, Amerikan şirketlerini bu projeye destek vermeye çağırdı. Amerikan şirketlerinin büyük paylara sahip olarak önemli kararlar verilmesinde etkin konuma geldiğine işaret eden Aliyev, Bakü-Supsa hattınında artık açıldığını, Azeri petrolünün uluslararası platforma naklinde sorun yaşanmayacağını kaydetti. Bu aradan üç anlaşma daha imzalanmıştı. Exxon ile SOCAR arasında Bakü'nün 110 km güneydoğusu'ndaki "Zafer, Meşal " petrol yataklarının araştırılması, işletilmesi ve üretimi alanlarını kapsayan " Production Sharing " tipli anlaşma imzalandı. SOCAR'ın payı yüzde 50, Exxon'un yüzde 30. Geriye kalan yüzde 20'lik payı Fransa'nın Total şirketi almıkştı. " Lerik Deniz, Savalan " yataklarının işlenmesini kapsayan ikinci proje, SOCAR ile Mobil arasında imzalandı. Yataklar Hazar'ın güneyinde yer alıyor. SOCAR yüzde 50, Mobil yüzde 30 pay aldı. Kalan yüzde 20'lik pay için ise müşteri aranıyordu. Aşağı Kür eteklerinde yer alan üçüncü petrol alanı karada bulunuyordu. Bu anlaşmada Azeri piyasasına ilk defa giren ABD'li petrol şirketi Moncrief yüzde 64 pay alarak konsorsiyumun önderliğini üstlendi. SOCAR'ın yüzde 20 pay aldığı konsorsiyumda, ilk defa özel bir Azeri şirketi olan ISR yüzde 16 pay aldı. BEYAZ KURT Hazar ın Kurtlar Vadisinde Beyaz Kurt kesinlikle Rusya idi. Aç kurtlar ise Amerikan ve İngiliz şirketleriydi. Hazar petrollerinin reytingi yükseldikçe, imzalanan petrol anlaşması sayısı arttıkça, Bakü'de faaliyet gösteren petrol şirketi bürosuda mantar gibi çoğalmaya devam ediyordu. 90 dev petrol şirketi Bakü'de daimi büro bulunduruyor, pek çoğuda temsilcilik ve takip görevini işbirliği yaptığı bir Batılı şirkete vermişti. Manzara, kurtlar sofrasını andırıyordu. Paylaşılacak nesnenin sindirimi oldukça zor olsada, 'medeni olduğunu iddia eden' milletlerin temsilcileri Hazar sofrasındaki mücadelelerini henüz çok medeni biçimde 49

50 sürdürüyordu. Bakü'de her yıl geneleksel hale gelmiş Hazar Petrol-Gaz fuarı gerçekleştirilirken herkes' kurtları sürü halinde görebiliyordu.1994'de ilk defa açılan fuara 120 şirket, 1997 de 250 şirket temsil ederken, 1998'de bu defa 29 ülkeden 400 şirket katılmış, tüm becerilerini sirk gösterisine dönmüş Spor-fuar meydanda standları etrafında meraklı seyircilerine nümayiş ettiriyorlardı. Fuar çerçevesinde Avrupa Birliği'nden 9 ülkeyi temsilen gelmiş 40 konuşmacı, Hazar petrolleriyle ilgilenenlere ilginç bilgiler sundular. Hazar'da daha önce imzalanmış anlaşmalarla kurulmuş 9 uluslararası konsorsiyum'un başkanları, uzmanları, yetkilileri, işlerin nasıl yolunda gittiğini anlattılar, yeni konsorsiyum kurmak isteyen, petrol payı peşinde koşan şirketlerin iştahlarını hayli kabarttılar fuar süresince. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ( SOCAR ) Başkanı Natik Aliyev'in, Hazar'daki petrol yataklarını karış karış bilen SOCAR Başkan yardımcısı Ordünaryüs Profesör Hoşvakt Yusufzade'nin iyi bir tezgahtar gibi malını pazarlaması, kurt petrolcüleri çok duygulandırmıştı. SOCAR artık petrol anlaşmalarında eskisi gibi küçük paylar değil yüzde 50 gibi yüksek paylar alıyordu. Bu durum Azerbaycan'ın yeni petrol politikasını gösterdiği gibi, riskli ülke konumundanda süratli biçimde uzaklaştığını da kanıtlıyordu. Cumhurbaşkanı Aliyev'in bundan sonra, ekonomik projeler sunan, işimize gelenle anlaşma yapacağız diye bu düşünceyi açıkca ifade etmeside bunun deliliydi. Gülistan sarayında imzalanan Kurdaşı, Karabağlı, Kursenki, Gobustan yatağı üzerindeki üç petrol anlaşması ise tamamen şova dönüşmüştü. Böylece konsorsiyum sayısı 12'ye çıktı. Son iki konsorsiyum diğerlerinden farklı olarak Hazar'da değil, karada Bakü'ye 150 kilometre uzaklıkta Salyan kenti yakınlarında yer alıyordu. Azerbaycan'ın halen yüzde 70 petrol rezervi Hazar'da, ama karadaki petrolde hiçte küçümsenmeyecek ölçüde büyük gelir getirebilecek bakir sahalardan oluşuyordu. Üç yıllık uykudan sonra nihayet TPOA'nın yüzde 5'de olsa Kurdaşı konsorsiyumundan pay alması sevindirici bir gelişmeydi. 2 milyar dolar tutarındaki yatırım projesi olan anlaşma çerçevesinde milyon ton petrol üretimi bekleniyordu Projenin operatörlüğünü ise ACIP şirketi üstleniyordu. En az pay Türkiye'ninde olsa TPAO'yu kış uykusundan uyandırdığı için Enerji ve Tabi Kaynakları bakanımız Cumhur Ersümer'e teşekkür etmek gerekiyordu. Çünkü, son anda bu anlaşmaya katılan TPAO'nın çokta gönüllü olmadığı, pek istekli davranmadığı biliniyordu. Ersümer, Azerbaycan'da yıl sonuna kadar imzalanacak 5 petrol anlaşmasından bir kaçında pay elde etmek için girişimde bulunduklarını da haber verdi. Ancak Türkiye ekonomik krize girince bu hayal gerçekleşmedi. Mega Proje'de 6,75, Şahdeniz'de yüzde 9 pay alan TPOA'nın Kurdaşı'dan aldığı yüzde 5'lik payla Hazar ın Kurtlar Vadisine yavru kurt olarak katılmıştı. Bu anlaşmalar, 30 Temmuz 1998'de Azeri Meclis'inde onaylanarak yürürlüge girdi. Fuar döneminde Bakü'deki tüm oteller dolmuştu; ucuz otel bulunmadığı için gecesine dolar veriliyordu. Fuar, yeni petrol anlaşmalarına kapı açabilir, dev petrolcüleri buluşturabilir, Hazar petrollerine ilginin ne denli arttığınıda gösterebilir; ama esasen en büyük faydası katılımcı tüm yetkili ve şirketlerin ortak bir ağızla, '' Hazar petrollerinin sahiplerinden biri olan Azerbaycan'a güven duyduklarını haykırmaları ve petrolün uluslararası piyasalara naklinde endişe duymadıklarını ifade etmeleriydi '' Aynı gür edayla ana üretim hattı için '' Bakü-Ceyhan petrol hattının ' değişik konuşmacıların diliyle sık sık telaffuz edilmesi ve ABD Başkanı Bill Clinton'un Transhazar ve Bakü-Ceyhan'a desteğine ilişkin mektubun okunması, herhalde bazı odaklara gözdağı niteliği taşıyordu. Rus temsilci dışında zaten bir itiraz edende olmadı. Rusya Enerji ve Yakıt bakan yardımcısı Valeri Garipov, rahatsız edici tonla aynı mavalı okumuştu : '' Rusya'dan geçen petrol hatları ekonomik olduğuna göre birinci ve sonuncu hatlardır. '' Rusya'nın halen '' Beyaz Kurt '' benim havasında olması pek inandırıcı gözükmüyordu. Azerbaycan'ın kurtlar sofrasında petrolünün paylaşılması tabiri kulağa hoş gelmiyordu, ama acı gerçek buydu. Petrole saldıran aç kurtlar paylaşım operasyonunu 21. yüzyıl gelmeden tamamlamak istiyordu. Hazar petrollerine yabancı yatırım ne kadar çok yapılırsa, bölgedeki eski kurdun sesi o denli kısılıyordu. Sofranın sahibi, misafirlerini ağırlamayı başarırsa, asrın başında olduğu gibi bu defa belki yem olmayabilirdi yıla kadar 115 milyar dolar petrol gelirine kavuşacak Azerbaycan, kendi petrolünü modern teknolojiyi kurtların elinden kaparak, 21. yüzyılda daha verimli şekilde değerlendirebilirdi. Kurtlar vadisinde bu imkanısz bir hayaldi. Türkiye, ne aldığı petrol paylarında ne de Bakü-Ceyhan petrol hattı konusunda Azerbaycan'ı aşırı gelir kazanacağı bir sofra olarak görmüyordu. Sadece dünya konjonktüründe Azerbaycan'ın haklı yerini 50

51 almasında, petrol alanında da elele olmaya çalışıyordu. TPAO'nun 4. ve son defa imzaladığı petrol anlaşması Araz, Alev ve Şark petrol sahasında oldu. Bu proje 21 Temmuz 1998'de imzalanmış, 'de Azerbaycan parlamentosu tarafından onaylanarak yürürlüğe girmişti. Proje kapsamında 170 milyon ton hampetrol, 16 milyar metreküp doğalgaz üretilmesi bekleniyordu. Proje tutarı 9 milyar dolar olan anlaşmanın operatörlüğünü İngiltre ve Norveç şirketleri BP ve Statoil yürütecekti. Proje'de SOCAR yüzde 40, BP-Statoil yüzde 30, Exxon yüzde 15, TPAO yüzde 10, özel sektöre ait bir şirket olan AEC ise yüzde 5 pay almıştı Haziran'ında yapılan fuar ise oldukça sönük geçecekti. çünkü fuarların yıldızı Haydar Aliyev ülkede yoktu. By-pass ameliyatı olmasının ardından ABD de istirahat ediyordu. Yeni petrol anlaşmalarının imzalanmayacağını anlayan petrol kurtları, bu nedenle fuara iştirak etmiyordu. HAZAR'DA İLK FİYASKO Rusya'nın devlet petrol şirketi Lukoil, Hazar'da büyük yatırım yaptığı Karabağ yatağında şoke oldu. Karabağ yatağında kazılan üçüncü kuyununda kuru çıkmasının ardından konsorsiyum 20 Ocak 1999'da resmen feshedildi. Karabağ yatağından çıkaracağı petrolü Bakü- Novorasiskk'ten nakledeceklerini belirten Rus yetkililer, bu anlaşmayı Bakü-Ceyhan'a karşı koz olarak kullanıyordu. Azerbaycan'da dört petrol konsorsiyumuna katılan Lukoil, organizatörü ve en büyük paya sahip olduğu tek konsorsiyumda, ilk hesaplamalara göre 200 milyon doları aşkın sermaye yitirdi. Nisan 1997'da ilk defa Zaman gazetesi, Karabağ yatağında kazılan ilk kuyunun kuru çıktığını ortayı çıkarmış, ' Hazar 'da şok ' başlıklı haberi ile, petrol konsorsiyumun uzun süre yürümeyeceğini okuyucularına duyurmuştu. Konsorsiyumda kağıt üzerinde yüzde 35 hissesi olan Lukoil, Azeri şirketi SOCAR ve İtalyan Agip'le kurdukları ortak şiketler Azerilukoil ve Agiplukoil ile birlikte konsorsiyumdaki payını yüzde 52'ye ulaştırarak Mega Proje'den sonra ikinci büyük imzalanan petrol anlaşmasında, dünya uygulamasında ilk defa olarak projenin işletilme hakkını ele geçirmişti. Bu arada konsorsiyumda yüzde 30 payı olan ABD'li Pennzoil'de hüsrana uğradı. ABD Başkanı'nın Hazar Havzası'ndan sorumlu özel temsilcisi Richard Morningstar'da bu fiyasko üzerine yaptığı açıklama 'da kuzey denizinde de bu tür fiyaskoların yaşandığını belirtmiş, Hazar petrollerine ilgilerinin azalmadığını vurgulamıştı. Sahilden kilometre uzaklıktaki yatağın işletilmesi için öngörülen 1 milyar 700 milyarlık yatırımı büyük ölçüde üstlenen Lukoil, gerekli malzeme ve diğer makinaları da Rusya'dan getirmişti. Karabağ'dan çıkırtılması tahmin edilen milyon ton petrolü Bakü- Novorasisk'ten nakledeceklerini daha önce açıklayan Lukoil Başkanı Vahit Elekberov ve Rusya Enerji Bakanlığı yetkilileri bu anlaşmayı Rusya'nın siyasi ve diplomatik başarısı olarak nitelendiriyordu. 10 Kasım 1995'de imzalanan anlaşma 14 Şubat 1996'da Azerbaycan Parlemantosu'nda onaylanarak yürürlüğe girmişti. Azeri muhalefi bu anlaşmayı Rusya'yı verilen en büyük taviz olarak göstermişti. Bu gelişme ile Rusya, petrol boru hattı müzakerelerinde önemli bir kozunu yitirdi. Rusya Dışişleri, Enerji ve Yakıt Bakanlığı ve Dış Ekonomik İlişkiler Bakanlığı'nın desteğine sahip olan Lukoil, dünyanın en büyük şirketlerinen biriydi. 14 milyar 200 milyon varil petrol üzerinde söz sahibi olan Lukoil, 110 bin kişi çalıştırıyordu. Azeri kökenli başkanı Vahit Elekberov, 2.2 milyar dolarlık şahsi servetiyle Rusya'daki en zenginler listesinde ilk beşe giiyordu. Lukoil'un Azerbaycan'da kurulan konsorsiyumlardan Mega Proje'de yüzde 10, Şahdeniz'de yüzde 10 Yalama yatağında yüzde 50 payı bulunuyordu. Murathanlı yatağında ise Ramco sanki altın bulmuştu. 5 milyar varil petrol olduğu tahmin edilen bu yatakta bulunan rezervler Hazar'da yaşaşanan fiyaskoyu unutturdu. Gaz ile zengin Şahdeniz'de BP- Amoco'nun bulduğu tahminlerin üzerinde rezervlerde fiyaskoları unuttaran diğer projeydi. İngilizler kendi tezleri ile çelişir hale gelmişti. Hem Hazar'da yeterli petrol ve gaz yok diye yaygara yapıyor hemde fiyasko ile sonuçlanan projelerde şirketleri bulunmuyordu. Kazık yiyen şirketler Lukoil ve İtalyan AGİP'den başkası değildi. 2004'e girerken Hazar'da petrol paylaşım savaşı bitmişti. Hangi Kurtun hangi avı avladığı belliydi. Azerbaycan'da imzalanan 28 petrol anlaşmasında 9 milyar dolar, Kazakistan'da ise, 13 milyar dolar yatırım yapılmıştı. 51

52 4. BÖLÜM PETROLCÜ KLASİĞİ: ÖZAL'A SUİKAST, ELÇİBEY'E DARBE, ALİYEV E SUİKAST, DARBECİYE DARBE Yabancı petrol şirketleri arasında Azerbaycan'a yatırım yapmaktan, riske atılmaktan çekindi. Böylelikle petrol sanayisindeki kriz derinleşti. Büyük ümit beslenen petrol sanayisi kötü durumda iken Ermeni işgalinin getirdiği olumsuzluklar, iç savaş, hakimiyet mücadeleleri, silahlı grupların ülkeyi kasıp kavurması da eklenince yabancı petrol şirketlerinin çekinik tutumları uzun sürdü. Amoco, Pennzoil, BP gibi petrol şirketleri incelemelerine 1990 yılından başlamıştı, ancak gözlem yapıyor, yatırımı sürekli erteliyorlardı. 7 Haziran 1992'de cumhurbaşkanlığına seçilen Ebulfeyz Elçibey ve Başbakan Penah Hüseynov ile petrol şirketleri Mega Proje için ön çalışmalara başladı. Ancak yılları arasında Halk Cephesi hakimiyeti döneminde de istikrarsızlık sürdü. Elçibey'in Rus karşıtı politikası petrol şirketlerince endişe ile izleniyor, akılcı bulunmuyordu. Elçibey gelir gelmez Rusya ve İran'ı düşman diye kategorize etmiş, " Tüm Özbekler koyundur " ifadesine kızan Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov, Azerbaycan'la tüm diplomatik ilişkisini kesmiş, uçak seferlerini kaldırmıştı. Elçibey, politikacı değil, bir öğretmen ve bir ideologdu. Zaman onun hiç bir zaman siyasetçi olamayacağını gösterecekti. Vali tayin ettiği insanlar içinde hiç bir tahsili olmayan çoban, devlet yönetmeyi bilmeyen beden öğretmenleri, hatta dağdan getirdiği çobanlar bile vardı. Komünist damgası yemiş herkesi hükümetdışı bırakmıştı. Daha önce Sovyet döneminde kendi eliyle kadro yetiştirmediği için etrafını çıkar düşkünü insanlar çevirmişti. Elçibey dürüst, insani ve saf tavırları ile belirli çevrelerde sempati de topluyordu. Ancak Rusya'nın tamamen Hazar'dan dışlanmasına Batılı şirketlerde karşıydı. Ayrıca Halk Cephesi döneminde de rüşvet almış başını yürümüştü. Ceplerini Sovyet döneminde gizlice doldurmuş Komünistleri safdışı bırakan Elçibey, cepleri boş çobanları, elektirikçileri, öğretmenleri vali yaparak aç insanları fakir insanların üzerine farkında olmadan salmıştı. Elçibey, herkesi kendisi gibi sanıyordu. Halk içten içe kaynıyordu. Sovyet dönemi aranır olmuştu. ELÇİBEY'İN GÜVENDİGİ İKİ KGB'Lİ 7 Haziran 1992'de seçilen Ebulfeyz Elçibey aslında zoraki bir cumhurbaşkanıydı. Yakınlara kaç kez" Beni Cumhurbaşkanı yapmayın. Halk Cephesi olarak hazır değiliz. Yetişmiş kadrolarımız yok. İktidara gelirsek beni siz bir yıl içinde devirirsiniz. Düşmandan değil dostlarımın samimiyetinden korkuyorum " diye uyarmıştı. Ama dinletememişti. Başta İskender Hamidov olmak üzere Elçibey'e birazda silah zoruyla cumhurbaşkanı olacaksın dayatmasında bulunulmuştu. Bunun istenmesinin diğer nedenide Müsavat Partisini kuran İsa Kamber'in Halk Cephesi'nden ayrılma eğilimi göstermesiydi. Eğer Halk Cephesi iktidara gelmezse bir daha bağımsız ateşi ile yükselmiş bu haraketin birliği dirliği sağlanamazdı. Elçibey, tüm bu etkenler üzerine fedekarlıkta bulunarak cumhurbaşkanı olmayı kabul etmişti. Elçibey'in öngörüsünün gerçekleşmesi gerçekten bir yıl sürecekti. En yakın arkadaşları onu iflasa sürükleyecekti. Geçmiş sistemin alışkanlık, huy haline gelmiş 'rüşvet hastalığı' Elçibey'i can evinden vuracaktı. Atatürk ve Türkiye sevdalısı Elçibey, Azerbaycan'da ilk petrol anlaşmasının imzalanması için hazırlıkları başlatmış, Başbakan Penah Hüseynov'a tam yetki vermişti. Penahov'un petrol anlaşmasında 52

53 payının yükseltilmesi için İngiliz BP şirketinden 50 bin dolar rüşvet aldığı iddiası halk arasında dilden dile dolaşıyordu. Toplam dağıtılan rüşvet miktarının 350 bin dolar olduğu da iddia ediliyordu. Geçmiş petrol şirketi Başkanı Resul Guliyev'in yurtdışına kaçırdığı para miktarı milyar dolarlarla ölçüldüğüne göre Halk Cephesi yetkililerinin deyimiyle bu rüşvet rakamı devede kulaktı. Amoco, Pennzoil, BP ve TPAO'nın katılımıyla dev bir petrol anlaşması imzalanacak, Rus ve İran şirketleri dışlanacaktı. Elçibey, bu anlaşmada petrolün Bakü-Ceyhan hattıyla nakledilmesi için gerekli maddenin de yer alınmasını istiyordu. 7 Kasım 1992'de İzmir'de bir otel odasında Cumhurbaşkanı Turgut Özal'la buluşan Elçibey'in, Özal'a "Bakü'ye iki adamını gönder " demesiyle Ankara petrolle tanışıyordu. Özal, Hazar petrolünün taşınması projesini harita üzerinde Elçibey'e izah etmişti. Bakü-Ceyhan petrol hattının İran'dan geçtiğini görence bir an şaşırdı. Neden diye sordu. İran'daki Azerilerin özgürlüğünü destekleyecek boru hattı, ayrıca Ermenistan'ı da köşeye sıkıştıracaktı. İran'ın desteği ile ayakta duran Ermenistan boru hattı rüşveti ile saf değiştirecek, Karabağ ihtilafı tereyağdan kıl çeker gibi çözülecekti. Özal ın gizli planı buydu. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki bölge olan Zengezur ve Meğru koridoru bu projeyle işlerlik kazanıyordu. Ayrıca hat, İran'ın yanı sıra Nahçıvan'a da giriyordu. Bunları söyleyen Özal'ın kararlılığı ve babacan tavırları Elçibey'i etkilemişti. Ertesi gün TPAO ve BOTAŞ'dan iki yetkili soluğu hemde pasaportsuz giriş yaparak Bakü'de almıştı. Türkiye adına görüşmeler yapan iki yetkili, alelacele Bakü yönetimi ile anlaşma sağlıyor, Hazar petrolünün Bakü-Ceyhan'dan nakledilmesi kararlaştırılıyordu. Anlaşmada Türkiye'ye yüzde otuz verilecek, Bakü-Ceyhan güvence altına alınacaktı. Elçibey, Türkiye'ye çok güveniyordu. Bu anlaşmadan sonra Türkiye'nin Azerbaycan'ı Ermenistan'la yaptıkları savaşta kayıtsız şartsız destekleyeceğine inanıyordu. Rus karşıtı olması ile tanınan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey, Ocak ayı başında çalışmaları başlatmış 1993 sonbaharında Batılı petrol firmaları ve Türkiye ile bir anlaşmayı imzalanmaya hazır konuma getirilmesini talep ediyordu. Özal, Elçibey'den detayları görüşmeleri için güvendiği 4 adamını Ankara'ya göndermesini istemişti. Söz konusu anlaşmanın taslağında üç Azeri petrol yatağının keşfi ve petrolün Türkiye üzerinden Akdeniz'e taşınması amacıyla bir petrol boru hattı kurulması hükmü yeralmıştı. Ancak Elçibey, güvendiği dört adamdan ikisinin KGB'ye çalıştığını daha sonradan öğrenecekti. Özal ile Elçibey arasındaki petrol pazarlığı hemen Moskova'ya uçurulmuştu. Plan, proje hepsi artık Yeltsin'in ve Rus KGB'sinin cebindeydi. Ruslar telaşa düşmüştü. Bu anlaşma ne olursa olsun engellenmeliydi. Gerekirse Elçibey ve Özal öldürülmeli, bedenleri ortadan kaldırılmalıydı. Yaşlı Beyaz Kurt, çıldırmıştı. 9 Mart 1993'te Ankara'ya gelen Azerbaycan Petrol Şirketi Başkanı Sabit Bağırov, Bakü-Ceyhan boru hattı ile Hazar petrolünün Akdeniz'e indirileceğine ilişkin çerçeve anlaşmasını imzalıyordu. Başbakan Süleyman Demirel ve Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'in şahitliğinde imzalanan anlaşmanın töreninden önce Bağırov tereddüt ediyordu. Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçi Mehmet Nevruzoğlu'nun araya girmesiyle anlaşma parafe ediliyordu. Türkiye'den Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Ersin Faralyalı ile Azeri tarafından 6 bakanın protokolda imzası bulunuyordu. Türkiye'de iktidardaki DYP-SHP koalisyon hükümetinde BOTAŞ'ın başında Mete Göknel bulunuyordu. Göknel, Bakü-Ceyhan'ın İran üzerinden geçerek Ceyhan'da noktalacağını açıklıyor ve ekliyordu : "Bu yolu istemeyen yabancı şirketler istemezlerse yatırım yapmayabilirler. " Türkiye ile ilgili protokol imzalanması hem Rusya'yı hemde ABD'yi rahatsız ediyordu. ABD İran güzergahına karşıydı; Rusya ise proje ile by-pass edildiğini düşünüyordu. Petrolün avuçlarının içerisinden kaçırılması affedilemezdi. Elçibey, anlaşmanın imzalanmasından 4 ay sonra isyancı Albay Suret Hüseynov tarafından devrileceğini hesap etmemişti. Üstelik egemenliğini bitiren darbeci Albay Hüseynov'a kahramanlık madalyasını ve aldığı tüm rütbeleri o vermişti. Ruslar kukla Hüseynov vasıtasıyla kendi planlarını sahneye koydu. Peki bu nasıl olmuştu? Bakü'de sokaktaki çocuk bile gelişmelerin seyrinden işin nereye varacağını tahmin ederken Ankara ve Bakü yönetimlerini kim uyutmuştu? Elçibey tüm hesaplarını Türkiye'ye endeksli yaparken Rusya eli boş oturmuyordu. Rus istihbaratının eli uzundu ve Azerbaycan'da istediği manipülasyonu yapabilecek kabiliyetdeydi. Azerbaycan'a yönelik saldırılarını sürdüren Ermeni birlikleri 2 Nisan 1993'de Kelbecer'i işgal etmişti. Elçibey'in Clinton ve Yeltsin'e gönderdiği kurtarın bizi mesajlan netice vermemişti, Azeri Türkleri çaresizdi. Ermenistan'da 53

54 bulunan 7. Rus ordusu 26 Şubat 1992'de Hocalı'yı işgal edip 7 bin insanı katlettiği gibi Kelbecer işgalindede Ermeni ordusuna hava desteği sağlıyordu. İşte tam bu sırada sahneye hiç beklenmedik bir aktör çıkıyordu Nisan 1993 tarihleri arasında Orta Asya gezisine çıkan merhum cumhurbaşkanı Turgut Özal, ilk durağı olan Taşkent'de bir basın toplantısı düzenliyerek Karabağ ihtilafının artık Ermenistan'ın Azeri topraklarını işgale dönüştüğüne dikkat çekiyordu. Rusları uyaran Özal, ' Ermenistan'a destek olanlar bilsin Türkiye gereğini yapacaktır. ' diyordu. Kelbecer'in Ermeniler tarafından işgal edilmesi halkın Bakü yönetimine olan güvenini sarstı. Rusya'da zaten bunu istiyordu. Halkın güvendiği tüm dallar kesilmeli, yeni bir kurtarıcı aranmalıydı. İşgalden 6 saat önce Elçibey, Başbakan Süleyman Demirel'i telefonla arayarak kenteki 25 bin kişinin kurtarılması için helikopter istedi. Demirel'in cevabı olumsuzdu. Ermenistan ve İran helikopter geçişine izin vermiyordu. 25 bin kişi, 4 metre kar olan o gün Murov dağlarını yürüyerek aşmaya çalıştı. Donarak ölenler, gangren olup ayakları elleri kesilenler çoğunluktaydı. Kelbecer'in kadınlarını Ermeniler esir etmiş Ortadoğu da zengin Araplara satıyordu. Elçibey'in güvendiği dağlara kar yağmıştı. Türkiye en zor gününde kendisini yalnız bırakmıştı; ama o Türkiye'ye kızgınlığını yüksek sesle dile getirmeyecek kadar Türkiye aşığıydı. Tabii herkes onun gibi değildi. İçişleri Bakanı İskender Hamidov, iki helikopter göndermekten aciz başbakan Demirel'i baba değil ' nine ' diye nitelendirince kıyamet kopuyordu. Kelbecer faciası, Halk Cephesi ve Elçibey'in raytingini hiçe indirmişti. KGB kontrolündeki Rus söylenti yayıcıların etkisiyle halk bir anda iktidara karşı dönmüştü. Kelbecer işgal edilmeden bir gün önce Bakü'den üç gazeteci; Zaman'dan Cemil Yıldız, Amerikalı gazeteci Thamos Goltz ve Azertaç'dan Azer bir helikopterle şehre inmiş, işgal gecesini orada geçirmişti. Ermeniler telefonla komşu kentenden yarın işgale geleceklerini, herkesi kıtır kıtır keseceklerini bildiriyor, alay ediyorlardı. Kelbecer'de sadece bir tank vardı, onunda aküsü yoktu. Şehir giriş çıkışını kontrol eden asker sayısı sadece 15 idi. Ordu birlikleri Bakü'den gelen bir emirle geri çektirilmişti. Emri veren Gence'de isyan edecek güçlerin lideri Suret Hüseynov'dan başkası değildi. Bakü'nün olaydan haberi yoktu. Kelbecer iktidar hesapları için feda edilmişti. Ertesi gün dağın tepesinden ateş açan Ermeniler güle oynaya katliama doğru ilerlerken, ne yapacaklarını şaşıran üç muhabir bir pankarta Rusca " Pressa " basın yazmıştı. Amerikalı Goltz, arkadaşlarına yabancı gazeteci olduklarını söylemelerini Türk olduklarını gizlemelerini istiyordu. Durum vahimdi. Geldikleri helikoptere doğru koştular,halkta o tarafa doğru ilerlemiş, helikopter bir anda dolmuştu. 60 kişi ile kalkan helikopter Murov dağına çarparak infilak etti ve içindekilere mezar oldu. Bir helikopter daha vardı, gazeteciler oraya koştular, ancak Cemil Yıldız dışarıda kalmıştı. Sadece bir kolu içeri girmişti. Goltz'un içeridekileri itip yer açmasıyla Yıldız'da içeri girdi,yine 60 kişiyle helikopter havalandı. Murov dağına çarpmaktan kılpayı kurtularak Bakü'ye ulaştı. Ertesi gün tüm dünya katliamı fotolarıyla bu muhabirlerden öğreniyordu. Çok acı olaylar yaşanmıştı. Ermeniler de kurtarıyoruz diye helikopter kaldırmış, Azeri kadın ve kızlarını bu helikopterlere doldurarak Erivan'a götürmüştü. Bu kadınlar, kızlar önce kötü emeller için kullanılacak, daha sonra ise Orta Doğu kadın pazarına satılacaktı.bir çok Azeri kadın intahar ederek bu kötü kaderine son vermeye yeğledi. Erkekler gayretsiz olunca kadınlar namuslarını nasıl korusundu. Ertesi gün Cemil Yıldız ile birlikte Niva marka arabamla soluğu Bakü'ye 540 km uzaklıktaki Murov dağının eteklerinde aldım. Bir kişi kurtarabilirmiyim umuduyla karlı dağlardan gelen çıplak ayaklı Azerileri bekleyen gözüyaşlı iki Türk gazeteci, ayakları elleri donmuş birkaç kişi Gence hastanelerine yetiştirdi. Gence'de hastaneler dolmuştu. İki gazeteciyi kabul eden Gence Vali yardımcısı Ramiz Memmedov, ' herkesi kurtardık tam 24 bin 450 kişiyi sağsalim Gence'ye taşıdık ' diye yalan söyleyince iki Türk gazeteci dayanamamıştı: Başınıza gelenleri biliyoruz. Cemil, Kelbecer de idi. Gelin doğruları konuşalım. Eğer hemen kurtarma timleri kurmazsanız, yarın vatan haini olarak gazetelere çıkacaksınız. Ramiz Memedov çok korkmuştu. Kimdi bu kendisini tehdit eden gazeteciler? Bakü'den gelen yabancı gazeteci olmak, zaten korkması için yeterliydi. Ama böyle cesaretli bir çıkışı anlaşılan beklemiyordu. Birden gözleri doldu. Kapıları kapattı, odanın içindeki yardımcılarını dışarı çıkarttı. Ağlamaya başladı. ' Evet anlattıklarınız doğru, büyük bir katliam. Ne yapabilirdik? ' dedi, ellerini zonkluyan şakaklarına götürerek. ' İçimizdeki satkınlar, satılıklar halkımızı yine bu güne düşürdü' derken Memmedov artık gözlerimizin içine bakamıyordu. Kelbecer katliamı, Özal ın petrol planına karşı Rusların cevabıydı. 54

55 ÖZAL'A RUS SUİKASTI! Bu arada Özal Özbekistan Kırgızıstan'a giderken uçakta yaptığı açıklamada, " Karabağ meselesi artık büyük Ermenistan hayali haline geldi. Ermeni hududunda siz ciddi bir manevra yapsanız, iki üç merminiz oraya düşse ne olur? Mesele şu noktaya gelir: Sen fazla gidersen, ben buradayım. Ama bunu lafla değil fiilen söylemek lazım. " ifadelerini kullanıyordu. Başta Demirel olmak üzere hükümet üyeleri böyle bir şey söylemenin doğru olmadığını belirterek Özal'ı eleştirdiler. Ermeni saldırıları sürerken TSK 'a bağlı 3. ordu teyakkuza geçirilmişti. Bazı sbirlikler sefer görev emirlerini yerine getiriyor ve küçük manevralara başlıyordu. BM Güvenlik Konseyi 7 Nisan'da işgalci Ermenilerin Azeri topraklarını terketmesi isteğine ilişkin bir kınama kararı alıyordu. Bu arada Demirel, Diyarbakır'dan Ankara gelirken uçakta, ' Türkiye'nin Ermenistan'a müdahelesinin mümkün olmadığını açıklayınca Ruslar ve Ermeniler rahat bir nefes alıyordu. Elçibey, " Artık Türkiye'den hiç bir şey istemiyorum. Ben Türkiye'ye de İran a da başvurdum helikopter verinde kadınları çocukları kurtaralım dedim. İnsanlar ormanlara ve köylere kaçmışlar. Orada çocuklar öldü, kadınlar karın içinde dondu. Rusya, İran ve Türkiye helukopter vermedi. Şimdi ben Türkiye'den ne isteyeyim. " diye sitem ediyordu. Ermeniler Azerileri tehcir etmek için kimyasal silah kullanıyor kimse tınmıyordu. Özal gezisinin son durağı olan Bakü'ye 13 Nisan 1993'te adımı atmıştı. Elçibey'de görüşen Özal, Karabağ ihtilafı ve ve Ermeni saldırılarına ilişkin Özbekistan'da yaptığı açıklamayı tekrarlıyordu : " Doğu illerimizde tatbikat düzenleriz bir kaç kurşun da öte tarafa düşer. "Ermenilere gözdağı verilmişti. Ancak Demirel'in soğuk tutumu Ermenileri cesaretlendirmişti. Nitekim anamuhalefet parti başkanı ANAP lideri Mesut Yılmaz'da bu gerçeği dile getirerek Türkiye'nin Ermenileri caydırmak için elindeki imkanları kullanmadığı için Demirel'i suçluyordu. Elçibey'le düzenlediği ortak basın toplantısında Özal, "Ermenistan askeri tutumda ısrarı sürdürümez. Bu yolda vazgeçeceklerini umut ediyorum. yoksa bu yolun sonu onlar için hüsran olur. " diyordu. Azeri kamuoyu bir anda Özalcı oldu, onu bağırlarına bastı. Özal'ın 20 Ocak 1990 Bakü katliammına ilişkin ABD ziyareti sırasında yaptığı, "Azeriler Şii, biz Sünniyiz " gafını unuttturmuş, kendini sevdirmişti. Elçibey-Özal kapalı görüşmelerinde baş gündem maddesi Bakü-Ceyhan'dı. Henüz Türk kamuoyunun böyle bir projeden haberi yoktu. Elçibey, Özal'dan aldığı cesaretle petrol anlaşmasına hız verdi ve anlaşmanın yaz aylarında imzalanacağı açıklamasını yapma hatasında bulundu. Rus ve İran istihbaratı haberi hemen uçurmuştu. Elçibey, Özal'dan ordularını eğitmelerini istemiş, olumlu yanıt almıştı. 1992'de ilk defa Azerbaycan'dan Harp okullarında okutulmak üzere 500 öğrenci seçiliyordu. Özal, bu eğitim ilişkisini daha geniş zemine yayıyordu. Türk özel timi ve özel haraket birlikleri Karabağ'da operasyonlar yapması ve Ermenileri yıldırması için Bakü'ye gönderilmişti. Gönderilenler arasında ünlü ülkücü yiğitlerde vardı. Gözüpekliği ile tanınan İrfan Özcan, Atilla Kaya gibi lider savaşçılar Karabağ savaşında Azerileri yanlız bırakmamıştı. Şöhret gibi Aydın gibi Azeri özel tim elemanlarını bu ülkücü ekip yetiştirmişti. Ali Batman, Ramiz Ongun ve Musa Serdar Çelebi'nin organizesi ile savaşa giden ülkücülerin vurucu timi Rüzgar bölüğü büyük yararlılıklar göstermişti. Türk ekibinden Ermenilerin eline geçen esirlere Ruslar, çok işkence yapıyordu. Dişleri, tırnakları sökülüyor, bedenlerine elektrik veriliyordu. Bunlardan biride iki yıl esir kaldıktan sonra Kızılhaç'ın devreye girmesiyle 1997'de serbest bırakılan Atilla Yumak'tı. Yumak ferdi haraket eden biriydi. Bir Türk'ün tek başına dünyaya bedel olduğuna inanmıştı. İstanbul'da karısını ve çocuğunu bırakarak Azeri kardeşlerine yardım için cepheye koşmuştu. Gördüğü olaylar ne kadar hata yaptığını ispatlıyordu. Bunları anlatırken göz yaşlarını tutamıyor, kendisini reddeden ailesine artık dönemeyeceği için yardım etmemizi diliyordu. Türk subaylarında içlerinde savaştığı rüzgar bölüğü bir süre sonra arka cepheye çekildi. Türk ordusu subayları, Şamahı, Nasosi kasabası ve Sumgayt'da resmen Azeri gençlerine gerilla eğitimi vermeye başladı. Şahahıdaki üsse yanlışlıkla girmiş, Metin yüzbaşı ve üç astsubay arkadaşla konuşmuştum. Ancak burada olduklarına dair tek kelime yazmamamı rica ettiler. Bu timler Ermenileri çileden çıkarmıştı. Öyleki Haziran 1992 de 35 köyü teslim alarak Şuşa'ya kadar ilerlemişlerdi. Maalesef 55

56 Azerbaycan Savunma Bakanlığı içindeki gizli Ermeniler Türk ekibinin geri çekilmesi için talimat verdirmiş, Karabağ'da savaşı noktalayacak haraket geri püskürtülmüştü. Bu emri veren Savunma Bakan Yardımcısının Ermeni olduğu 1994 de Moskova ya kaçınca anlaşılacaktı. Bu olaydan sonra Türk ekipleri Karabağ'da önde savaşmak yerine geri cephede asker eğitmeyi tercih etmeye başlıyordu. Susurluk kahramanı Mehmez Özbay lakaplı Abdullah Çatlı, Azeri ordusunu eğiten elemanlardan biriydi. Ermeni kamplarıının yerleri MİT tarafından tesbit edilmiş Çatlı'nın eline 30 kamp krokisi verilerek Bakü'ye gönderilmişti. Karabağ'daki dağlık coğrafi şartlar gerilla savaşını gerektiriyordu. Düzenli ordunun başarılı olması zordu. Dağlık bölgenin koridorlarını, patikalarını bölge insanı Azeriler biliyordu. Azeri ordusu homojen değildi, kimin Ruslara, Ermenilere çalıştığını tesbit etmek hayli zordu. Ön saflarda çarpışırken, arkadan seni korumakla görevli asker hain bir kurşunla seni şehit edebilirdi! 15 Nisan'da Bakü'den dönüşünde Özal, Azerbaycan namına savaşmayacaklarını ancak maddi ve manevi destek vereceklerini ilan ediyordu. Özal'ın kastettiği resmi Türk ordusu birlikleriydi. Özel eğitimli, örtülü ödenekten destek alan Türk birlikleri her zaman Azeri birliklerin yanındaydı. Türkiye'nin Nahçıvan üzerindeki garantörlük anlaşmalarını hatırlatan Özal, " Gidip kucaklaşsak, korkmayın geldik buraya desek ne olur? Böyle yaparsak Batılılar meselenin çözümü için daha çabuk davranır. " diye konuşmaktan çekinmiyordu. Aynı gün TBMM Azerbaycan ile imzalanan Askeri eğitim ve konsolosluk anlaşmasını jet hızıyla geçiriyordu. Onaylanan savunma birliği anlaşmaya göre Türkiye ve Azerbaycan üçüncü ülkelerden gelecek saldırılara karşı koyabilecekti. Dışişleri sözcüsü Volkan Vural, bu konuda artık yeni bir savunma paktı yapılmasına gerek olmadığını duyuruyordu. Turgut Özal, Bakü'den dönüşünden sonra 11 günlük Orta Asya gezisini Azerbaycan'daki hassas durumu Başbakan Süleyman Demirel'e konutuna çağırarak anlatıyordu. 17 Nisan'da Çankaya Köşk'ünde sabah jimlastiğini yapan Özal kalp ve kroner yetmezliği gerekçesiyle tansiyon düşmesinden hastaneye kaldırılıyordu. Özal'ın yanında doktoru yoktu. İlk önce Hacettepe'ye kaldırılmış, GATA'ya götürülürken yolda Allah'a yürümüştü. Özal'ın şüpheli biçimde ölüşü Azeri kamuoyunda derin bir infial uyandırıyordu. Sabah jimlastiği sırasında kalp ve kroner yetmezliğine bağlı tansiyon düşmesine bağlı olara Hacettepe Üniversitesi hastanesine kaldırılan Özal bütün müdahelelere rağmen kurtarılamamıştı. Azeri istihbaratı Özal'ı Rus istihbaratının zehirleyerek öldürdüğü kanısındaydı. Konuya ilişkin sorularımı Bakü ofisime yaptığı ziyaretde cevaplayan Azeri İstihbaratı Basın müşaviri Mahir bey, Olabilir. Ancak sadece tahmin ediyoruz demişti. Bu konuda hazırlanan rapor, Elçibey'e iletilmişti. Özal a ilk zehirli bardak Taşkentde verilmişti. Bu zehir ölümcül değildi. Ancak Kazakistan ve Azerbaycan da verilen iki zehirli bardakla birleşince toksik zehirin kombinasyonu tamamlanmıştı. Zehirin saldırıya geçmesi için fünye görevi gören Özal ın o sabah içtiği portakal suyuydu. Kimyasal reaksiyona geçen zehir kalp hastası olan Özal da kalp krizi meydana getirmişti. Ancak kimse Özal'ın Bakü'de zehirlendiğini kabul etmek istemiyordu. Bu duyulursa bir skandal olurdu. Kulaktan kulağa yayılan bu dedikodu ' fısıltı gazetesi' nin manşetindeydi. Azeri halkı böyle bir infaza ev sahipliği yaptıkları için vicdan azabı çekiyordu. Gizli petrol pazarlığı ve Karabağ'da izlediği şahin politika Özal'ın başını yemişti. Ama ortada delil yoktu. Ankara'ya şüpheler bildirilmiş, ama gerekli cevap alınamamıştı. Azeri halkı sanki kurtarıcısını kaybetmişti, milyonların gözyaşı sel olmuştu. Oysa Özal'ın Azerbaycan'a yaptığı hizmet Türkiye'ye yaptığı hizmetlere göre deryada damlaydı. Protokol kurallarına göre bir devlet başkanın yemek yediği tabaklar, su içtiği bardak 45 gün muhafaza edilir, hemen yıkanmazdı. Özal'ın eşi Semra Özal, o günlerde Özal'ın saç örneğinin analiz edilmesini istiyordu. Oğlu Ahmet Özal'ın ifadelerine göre saç örneği alınmış, ancak tahlile gönderilememişti. Oğul Özal, bu sisperdesinin bir gür aralanacağını söylüyordu. Kardeşi Korkut Özal'da sırrı biliyor, ama saklıyordu. Bu sırrın açıklanması ülkeler arasındaki ilişkileri bozabilirdi. Önlerine bir duvar çıkarılmıştı : Devlet Sırrı... Ama hiç kimsenin aklına iki gün önce yemek yediği Azerbaycan'dan tabak, çanak kontrolü yapılmasını talep etmek gelmedi. Olay, böylece kapandı. MİT istihbarat yetkililerinin, Özal'ın ölümüyle ilgili yaptıkları diğer bir tahmin daha ilginçti. BU konuda görüşüne başvurduğun askeri istihbarat yetkilileri hiç şaşırmadan Özal ın Rus suiikastı ile öldürüldüğünü bildiklerini söylemişti. MİT e göre, Özal'ı öldürmek için talimat alan Rus istihbaratı, Özal'ın pilli kalp kullanmasından yararlanarak, o günlerde kullanıma giren 56

57 yeni bir suikast taktiğini uygulamıştı. Bu üsul Özal'a 20 metre kadar yakınlaşan birinin bir düğmeye basması ile yapılıyordu. Bu düğme manyetik bir şua yayıyor, yakında kalp hastası olan kişinin kalbi duruyordu. Rus istihbaratı istemediği diplomat veya politikacıları, özelliklede militanları bu yolla kuşku çekmeden ortadan kaldırıyordu.kalp hastası olmayan sağlak adamların bile kalbini bu usulde durdurmak mümkündü. Özal'ın ölümünün ardından otopside veya herhangi bir araştırmada, suikast usulü anlaşılamıyordu. Ölüm normal ölüm gibi rapor ediliyordu. Azeri ve Türk istihbaratlarının raporlarına yansıyan iki iddia da bugüne kadar karanlık kalmıştı. Bu iddiaları Türk kamuoyu hiç öğrenemedi. Ülkeler arasında bir krize yol açmaması için iddiası bile dillendirilmemişti. Özal'ı Rus istihbaratı öldürdüğü kanısı Azerbaycan'da yaygın bir görüş olarak kaldı. Bakü-Ceyhan ve Karabağ sorununa Özal'ın radikal yaklaşımı hayatına mal olmuştu. Özal'ın cenazesi Türkiye'de milyonları buluştururken, Türk cumhuriyetleri devlet başkanı ve Nahçıvan Meclis Başkanı Haydar Aliyev'de hazır bulundu. Elçibey, " Allah-u Teala Hazretleri Turgut Özal'ı çok sevdiği Turgut Özal'ı Türk dünyasına veda seferine gönderdi. Bu seferler ancak mukaddes insanlara nasip olur. " derken, Kazak lider Nazarbayev, " Kazak halkı artık öksüz kaldı. Türk dünyasının kendisindern ümit beslediği Özal'ı çok arayacağız. " diyordu. Kırgız lider Akayev üzüntüsünü, " Kırgız halkı için Özal Hızır gibiydi. Ne zaman başımız sıkışsak yardıma koşacağına inanıyorduk. Hızırımızı kaybettik " şeklinde dile getiriyordu. Özbek lider Kerimov,'da Özal'ın Türk dünyasbı için bir umut olduğunu, gelecekle ile ilgili çok güzel projeler var iken kaybettiklerini doğruluyordu. Türkmen lider Niyazov, Türkmen halkının tarif edilmez acılar içinde olduğunu belirtiyordu. Özal'ın cenazesine Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter Petrosyan'da gelmişti. Elçibey ile Petrosyan ilk defa Özal'ın cenazesinde buluşuyordu. Kurtlar Vadisi Gladio filmi 2010 da rahmetli eski cumhurbaşkanımız Turgut Özal ın zehirlenerek öldürüldüğü tezini yeniden gündeme getirdi. `Neden öldürüldü?` sorusuna verilen cevap tek değil. Yüzlerce senaryo içinden dikkate alınması gereken birbirinden farklı üç ayrı tez bulunuyor. En çok bilineni, şimdi İmralı`da bulunan Abdullah Öcalan`ın, Özal`ın vefatından hemen sonra, Kuzey Iraklı Kürt lider Celal Talabani`ye açtığı tezdir. Ordu elitini kızdırmış, hayli hiddetlendirmiştir. Tezin ilk yazarı Fehmi Koru dur. Film, bu konuyu işliyor. İkincisi, zehirlenmeyi ihbar eden bir Azeri ve Hacettepe'deki laborant hanım. Kan tahlili anormaldi, kan şişeleri kayboldu, olayın üstü örtüldü. Azerilerin çoğu, tıpkı eşi Semra Özal gibi, Özal ın "Büyük Türk Birliği"ni gerçekleştirme projesi nedeniyle öldürüldüğünü iddia ediyorlar. Üçüncü tezin müellifi benim. Özal ın ölmeden önce gizlice yaptığı petrol payı, erken Bakü Ceyhan hattı anlaşmaları ve Karabağ a radikal yaklaşımı nedeniyle öldürüldüğünü 1993 den beri savunuyorum. Bu günkü görüşüm de, uluslar arası bir konsorsiyumun konsensusa varıp infaz kararı aldıktan sonra Özal ı Ruslara zehirlettiği yönünde. Bu konsorsiyumda, ABD, İsrail, İngiltere, Rusya ve Almanya var. Alman ve Türk Gladioları, Rus ayakları ile birlikte ortak operasyon yaptılar. Özal, Orta Asya ziyaretinden dönüşte ayağının tozuyla Bulgar sanatçının sergisine gitmişti. Vefatından bir gece önce sefaretteki bu sergiye katılması için yorgun Turgut Bey'e anormal bir biçimde ısrar edildi. Nihayetinde, o gece içtiği (normalde hiç sevmediği) limonatadan zehirlendi. Kardeşi Korkut Özal, cinayet mahaline ilk yetişen isimdi. Dinleyelim: Ağzının kenarından sarımtırak bir sıvı geliyordu, orada ölmüştü. Özel doktoru Cengiz Aslan, ben, Semra hanım baş ucundaydık. Semra Hanım Cengiz Aslan`a `Turgut Bey`in saçından bir tutam kesip bana verir misin` dedi. Ben o anda herhalde hatıra için alıyor` diye düşündüm. Semra Hanım Turgut Özal`ın saçını ABD`deki bir kliniğe gönderdi. Tabi farklı bir isimle. Merakla sonucu bekliyorduk. Gelen sonuç hepimizi şok etmişti. Turgut Özal zehirlenmişti` Daha sonra evlerine giren gizemli bir hırsız, bu sonuçları, yedek kıl örneklerini götürdü ten bu yana yaşanan olaylara Gladio nun etkisinin anlatıldığı Kurtlar Vadisi filmi, Özal ın ölmediğini, öldürüldüğünü, İskender Büyük e mahkemede itiraf ettiriyor. 2 numara Fuat Aras, bir yandan İskender e Apo ya suikast talimatı verirken, bir yandan da Apo ya telefon açıyor: Orayı hemen terk et! Yani; tazıya tut, tavşana kaç taktiği! Apo, suikasttan, o telefon sayesinde kurtuluyor! (Gerçeği: Mesut Yılmaz, Ergenekon un strateji uzmanı Yalçın Küçük e suikast haberini uçurmuştu.) İskender, verilen talimatı yerine getiriyor! Gladio nun iddiasına göre; Özal, Kerkük ve Musul a girecek, bunun karşılığında Kürtlere federasyon verilecektir! Bu ise, kaçak uyuşturucu ekonomisini yöneten baron ve Gladio nun işine gelmiyor. 57

58 Yeni Şafak ta yazan Fehmi Koru 6 Mayıs 2002 tarihli köşesinde, Özal ın nasıl ve neden zehirlendiği tesbitimi tarihe şöyle geçirmişti: Azerbaycan`da çok yaygın kabul görmüş olan bir tez var: `Bölgede, Rusya`yı dışlayan, doğal zenginlikleri Türk-İslam cumhuriyetlerinin kendi kullanımına sunan bir düzen arayışı içerisindeydi Özal; bazı mutabakatları gizlice sağlamıştı da... Bu yüzden, Bakü`da konakladığı sırada, Azeri yönetiminden Rus casusları tarafından zehirlendi.` İlginç değil mi? Bu tezi bugüne kadar ısrarla savunan bir gazeteci arkadaşımız... Özal`ın Orta Asya gezisi sırasında ve sonrasında Bakü`de Zaman gazetesi muhabiri olarak çalışmış, Azeri yönetimi ve istihbarat kaynaklarından haber alabilen Faruk Arslan, bir süre Ankara`da da görev yaptı. Tezi, ilk kez, iki yıl önce yayımlanan `Petrol Kurdu` adlı kitabının `Petrol, darbe ve suikastlar` bölümünde dile getirmişti. Faruk Arslan, `Azeri istihbaratı Özal`ın ölümünde Rus istihbaratının rolü olduğuna inanıyor` diyor. Dediğine göre, istihbaratçılar, Özal`a gezinin iki ayrı durağında zehir verildiğini düşünüyorlarmış. Kazakistan ve Azerbaycan... Verilen zehir, belli bir süre sonra, vücuda alınan herhangi bir sıvıyla öldürücü hal alıyormuş... Rus istihbaratının, kalp ameliyatı geçirmiş insanlara karşı `ışınla suikast` düzenleme teknolojisi geliştirdiğini de yine ondan öğreniyoruz... Protokol gereği, konuk devlet başkanının kullandığı takıma 45 gün dokunulmazmış; bunu kaydettikten sonra, `Keşke, Özal Ailesi, Bakü`da kullandığı tabak ve bardakların tahlilini isteseydi` diyor Faruk Arslan... Ruslar`ın bir devlet başkanına suikast düşünme cür`etinin umutsuzluktan kaynaklandığını öğreniyoruz. Anlaşılan, Özal`ın, Balkanlar`dan sonra Orta Asya ve Azerbaycan gezisine çıkması bardağı taşıran damla olmuş... O günlerde, Ermenistan`ın, Azeri bölgesi Dağlık Karabağ`ı işgal ettiğini, savaşın Azeriler lehine seyretmediğini de hatırlayalım. Özal, Bakü`ya gelirken, `Ermenistan bizimle sınırdaş; karşı tarafa bizden bir-iki mermi düşse ne olur?` tehdidini savurmuştu... Başka ayrıntıları Faruk Arslan`ın satırlarından takip edelim: `Uzatılan şekerin ucunda petrol hakkı ve Bakü-Ceyhan olduğunu Ruslar iyi biliyordu. Özal, petrol hattını, Türk dünyasına bağlanan hayati bir damar olarak görüyor, güvenlik şeridi oluşturarak bölgeyi Rusya`dan kopartmak için adımını atıyordu; hem de Amerika`nın resmi politikasını belirlediği 1998`den tam beş yıl önce... Gezi öncesi (Şubat 1993), İzmir`de bir otelde, Azeri bakan Sabit Bağırov ve iki yardımcısı ile Özal`in güvendiği üç kişi gizli bir petrol protokoluna imza atıyordu. Bu haber ilk önce Moskova`ya ulaştı. Elçibey`in en güvendiğim adamlar diye gönderdiği üç kişiden ikisi Ruslar`a çalışıyordu. Bu anlaşmayı engellemek için Ruslar`ın önünde tek yol kalmıştı: Özal`ı sessizce öldürmek...` Şimdi Kanada`da serbest gazetecilik yapan Faruk Arslan`ın vardığı sonuç şu: `Özal`ı Rus istihbaratı öldürdüğü kanısı Azerbaycan`da yaygın bir görüş olarak kaldı; Bakü-Ceyhan ve Karabağ sorununa Özal`ın radikal yaklaşımı hayatına mal oldu.` Faruk`un bir iddiası da, Türkiye`de askerlerin bu tezi araştırdığı, ama sonucu açıklamadığı... `Özal öldürüldü` diyenlerin dillendirdiği makul tezlerden biri bu. Zehirlendi tezimin yıllar sonra film yapılmasından gurur duyuyorum. ELÇİBEY'E DARBE Rus istihbaratı artık düğmeye basmıştı. Elçibey ne olursa olsun devrilecek yerine Moskova'da bekletilen devrik, kaçak sabık cumhurhurbaşkanı Ayaz Muttalibov getirilecekti. Rus ve İran istihbaratı ortaklaşa çalışıyordu. 130 milyon dolarlık devirme bütçesi kilit adamların satın alınması için kullanılıyordu. Kelbecer'deki Rus oyununa karşı koyamayan Elçibey son ve tehlikeli kozunu oynamaya karar vermişti. 28 Mayıs 1993'te imzaladağı kararname Rusları deliye döndürdü. Elçibey, Gence'deki son Rus askeri Tugayın'ında ülkesini terketmesi için kararname imzalamıştı. Rus askerlerini bir yıllık iktidarı döneminde yıldırarak ve yerlerine Rusyalı Rusları sevmeyen Ukraynalı Rus askerlerini getirerek gönderen Elçibey, son noktayı koymuştu. Azerbaycan artık tam bağımsızdı. Bu kararı vermek için ise anlamlı bir tarih seçmişti. 28 Mayıs, 1918'de ilk defa Gence'de Mehmet Emin Resulzade tarafından kurulan bağımsız Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin bayrak yükselttiği tarihti. Resulzade, " Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez " demişti. Bu bayrak 28 Nisan 1920'de Kirov komutanlığında Azerbaycan'ı işgal eden 11. Kızılordu birlikleri tarafından indirilmişti. Ama şimdi yeniden dalgalanıyordu. Ayrıca Elçibey, imzaladığı ayrı bir kararname ile 28 Mayıs'ın Azerbaycan'ın bağımsız günü olarak kutlanmasını istiyordu. 58

59 Ancak Elçibey endişeliydi. 28 Mayıs günü odasına Başbakan Penah Hüseynov, Meclis Başkanı İsa Kamber ve İçişleri Bakanı İskender Hamidov'u çağırdı. Çok açık bir dille arkadaşlarına, " Artık Ruslar ve içerideki satkınlar beni bu ülkede iktidarda durdurmazlar. Kendi ölüm fermanımı imzaladım. Ama halkım için mutluyum. Yüzyıllar sonra topraklarımız ilk defa Rus askerlerinden arındırıldı. İktidarda 10 gün bile kalmam şüpheli " dedi. Rus askeri Gence'den çıkarken ve ülkeyi terkederken geride ağır silahları ve tankları Albay Suret Hüseynov'a bırakmıştı. Ayrıca Leningrad'tan sonra SSCB'nin en büyük gizli yeraltı uçak pisti ve havaalanının bulunduğu Kürdemir kenti büyük bir facianın eşiğinden dönmüştü. Yeralttı pistindeki 20 adett Mig-21 ve 2 adet Mig-29'u ve böylesine modern bir üssü Azerilere teslim etmek istemeyen Ruslar, üsten çıkarken tüm elektronik cihazları bozmakla kalmamış, tüm şehri havaya uçaracak bir tertibatı da ateşlemek istemişlerdi. 100 bin kişinin yaşadığı küçük bir taşra kenti olan Kürdemir'i uçak pilotlarından biri olan Ukraynalı bir Rus kurtarmış, son anda ateşlemeyi durdurmuştu. Olayı anlatan Azeri subay, " O gün sizde Kürdemir valisi Tevfik Kerimov ile görüşmek için şehirdeydiniz. Sizinde hayatınız kurtuldu. Geçmiş olsun." diyordu. Kürdemir'deki üst düzey dostlarımı ziyaretim sırasında olayın teyitini aldığımda artık anlamıştım: Ruslar için insan canı ile pire canı arasında fark yoktu. İsyancı komutan Albay Suret Hüseynov Elçibey rejiminin karşıtı olarak haraketa başladığı dönemde, 28 Mayıs 1993'de Gence şehrinde üstlenen Rus güçlerinin Azeri yetkililerle önceden yapılmış anlaşma çerçevesinde Azerbaycan'dan çekilmeye başlamış ve arkalarında önemli miktarda silah, mühimmat ve ekipman bırakmışlardı. Elçibey, Rus askerini ülkeden göndermesinin sonucu olarak kısa bir zamanda devrileceğini bilmesine rağmen, büyük büyük riske girişmeyi göze almıştı. Rus askerlerinin gidişinden sadece bir hafta geçmişti. Karabağ'da gösterdiği üstün cesaret ve kahramanlıklardan dolayı kendisine kahramanlık madalyası takılmış ve bölgedeki ordunun yetkin komutanı sayılmış Albay Hüseynov'u Ruslar çeşitli vaatlerde aldatmıştı. Rus istihbaratı, onu ülkenin kötü yönetildiği konusunda ikna etmiş, ülkeyi kaostan sadece kendisinin kurtaracağını söylemişlerdi. Albay Hüseynov, Rus istihbaratı tarafından satın alınmış, adeta beyni yıkanmıştı. Rus un yeni KGB'si yeni bir planı sahneye koyuyordu. 5 Haziran'da Karabağ'da toprak kayıpları nedeniyle görevinden Nisan ayında istifa etmek zorunda kalmış eski Savunma Bakanı Rahim Gaziyev'e bağlı bir grup silahlı asker Gence'de güvenlik güçleri ile çatışmaya girdi. İsyancılardan 100 kadarı tutuklandı. 5 haziran günü Cemil Yıldız ile birlikte arabamla Hüseynov'un karargahına girmiştim ve bu olayı sorguluyordum. Hüseynov kendinden emin biçimde ' Bakü'de hainler oturuyor, koymuyorlar bizi Karabağ kurtarmaya ' diye açıkça Elçibay iktidarını suçluyordu. Sizi kim koymuyor dediğimize kızan Hüseynov kapıyı bize gösterdi. Darbeci bir askerle uzun süre tartışmak zaten abesti. O bir askerdi. Dediği dedik çaldığı düdüktü! Kendi görüşünün haklılığına o denli inanmıştı ki, KGB tarafından kullanıldığını fark edemeyecek kadar şapşaldı! 6 Haziran 1993'de Gence isyanını başlatan Albay Suret Hüseynov, hükümet kuvvetlerini yenilgiye uğratarak Gence'yi ele geçirdi. Hükümet yetkililerini rehin alan asiler 69 kişinin ölümüne 150 kişininde yaralanmasına yol açmıştı. Rus istihbarahatı ile anlaşan Hüseynov, ülkeye Moskova'da barınan eski Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov'u getirilmesi için KGB ile pazarlık yapmıştı. Elçibey, Genelkurmay Başkanı Nureddin Sadıkov'u azlederek yerine Sefer Abiyev'i getirdi. İsyanın başladığını anlayan Bakü yönetimi duruma el koymak istesede çok geç kalmıştı. Çıkan çatışmada kardeş kanı dökülmüş Bakü'ye olan nefret artmıştı. Özel eğitimli kendisine ölesiye bağlı bin askeri ile tanklar eşliğinde Bakü'ye yürüyen Hüseynov Gobustan'a geldiğinde durdu ve Bakü yönetimine ültimatom gönderdi. O sırada Nıva marka aracımla Bakü'ye haber ulaştırmaya çalışırken Hüseynov'un adamlarını daha önceden tanımanın kazancı ile geçişime izin verildi. Topu topu 500 kişi, 5 tank ile Bakü kapısına dayanan Hüseynov'un adamları gözlerini karartmıştı. Gerekirse kardeş kanı dökülecekti. Hüseynov'un adamlarından kurtulmuştum ama Elçibey'in adamları beni bekliyordu. Türk bir gazeteci olmanın avantajı ile küçük bir sorgulamadan sonra onlarda Bakü'ye girmem için müsade ediyordu. Bir iç savaşın ortasında kalmıştım. Ne tuhaf! İki cenahta bana dostça davranıyordu. Elçibey, Meclis Başkanı İsa Kamber ve Başbakan Penah Hüseynov'un istifasını isteyen Hüseynov'a kardeş kanı dökülmemesi için boyun eğdi. Kardeş kanı döktürmük isteyen Rus oyununu bozdu. 59

60 Herkes Elçibey'i aşırı hümanist olmakla suçluyordu. 500 kişiyi tepelemek Elçibey için kolay bir işti. Ama o zoru seçmişti! Rusya'nın eli Haziran 1993 olaylarında açıkça belirgindi. Geri çekilen Rus askerleri, askeri teçhizatlarını bilerek Elçibey karşıtı isyancı lidere ve sabırsız ateşli taraftarlarına teslim etmişlerdi. Moskova'nın Hüseynov'u zimmi teşviki arzulanan etkiyi sağlamıştı. Mayıs'ın sonunda ayrılan Rus kuvvetlerince bırakılan silahlar ayaklanmacılar tarafından birkaç gün sonra başlatılan isyanda kullanılmıştı. Elçibey, Rus ordusunun son karargahı Gence'den onları ülke dışına çıkardıktan bir hafta sonra devrilmişti. İsyancı Hüseynov, bölgedeki silah ve narkotik ticaretini Rus mafyası ve askeri gücü ile birlikte yürütüyordu. Elçibey, bu zinciri bozmuş, kahraman (! ) Hüseynov'un tepkisini çekmişti. Hüseynova a göre, Elçibey, Kamberov ve Hamidov derhal istifa edecekti. Kamberov ve Hamidov birkaç gün sonra istifa etti. Elçibey, hemen istifa etmedi. Bir süre ne yapacağını düşündü. Kardeş kanı dökmek istemiyordu. Bakü'ye dayanmış bu silahlı gücü istese hemen boğardı. Ama ya sonra halka ne diyecekti? Hümanist, demokrat Elçibey, kardeşlerini nasıl öldürürdü? Elçibey'i asıl korkutan Moskova yanlısı Mutttalibov'un Bakü'ye getirilerek tekrar cumhurbaşkanı yapılması ve Azerbaycan'a yine Rus askerinin yerleşmesiydi. Bunu kim durdurabilirdi? Yukarı tükürse sakal aşağı tükürse bıyık; ne yapacaktı? Elçibey, Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinin Meclis Başkanı Haydar Aliyev'i Bakü'ye çağırmaya karar verdi. Ebulfeyz Elçibey'in bu kararına İskender Hamidov ve İsa Kamber sert bir dille karşı çıktı. Elçibey kesin kararını vermişti. Elçibey, Azerbaycan'ın bağımsızlığının tehlike olduğunu görüyordu. Halk Cephesinde Rusya'yı yola getirecek, Rus istahbaratı ile dans ederek onları alt edecek birini göremiyordu. Bu nedenle Rusların KGB ve Politbüro'sunda görevli iken '' İslam Kılıcı '' dediği, siyasi rakiplerini alt etmedeki mahareti nedeniyle Azerilerin ise '' Hacı Leylek '' lakabını taktıkları Aliyev, iyi bir seçimdi. Hiç olmazsa Hüseynov'un Rus aklına uyarak getirmek istediği Moskova yanlısı, eski Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov'dan kendisine göre '' Ehveni Şer ''di. Elçibey, Aliyev'in 1987'de Ruslardan kinli ayrıldığını biliyordu. Ayrıca Sovyet düşmanı diye idam edilecekken Elçibey i 1980 da KGB zindanlarından kurtaran Aliyevdi. ALİYEV' E SUİKAST VE PLANLI YÜKSELİŞİ! Son Sovyet Lideri Gorboçov, Ermeni yardımcısı Agabekyan'ın tavsiyesine uyarak Sovyet lideri olmaya namzet Aliyev'i bertaraf etmişti. Onu kalp hastası diye diskalifiye etmişler ve Moskova'da kimse ile görüştürmeyerek göz hapsinde tutmuşlardı. Eşi Zarife hanımı kaybedince Aliyev 1987'de vatana dönmeye karar verdi. Ancak Ruslar ona Bakü'yü de dar etti. Ayrıca Halp cephesi Aliyev i bunamış ihtiyar olarak görüyor, Bakü yü terketmesini istiyordu. Aliyev ancak 1990'da Nahçıvan milletvekili olarak yurduna dönerek Rus tahakkümünden kurtulabilmişti. Bir evi bile yoktu, bacısının evinde kalıyordu, tek koruması Beyler kapısında yatıyordu. Ruslar yinede Aliyev'in peşini bırakmamış Polütbüro'da görev yaparken işlediği suçları (!) ortaya çıkarmak için Rusya Başsavcısı Cudin'i görevlendirmişti. Cudin, Sovyetler için çeşitli rutin dışı işlerin altına da imza atmış Aliyev hakkında tam 116 ayrı dava açılacak biçimde soruşturma yapmıştı. Eğer Aliyev, Rusya'da kalıp iktidar mücadelesinde bulunsaydı, bu dosyalar bir bir ortaya çıkartılacak Aliyev'in siyasi karizması bitirilecekti. Aliyev, hem Ruslara duyduğu kini henüz boşaltamamıştı, intikamını almak için fırsat kolluyordu. Rus tilkisinin kafasında dolaşan 40 tilkinin ne olduğunu bilecek kadar kurnaz olan Aliyev, bu özellikleri nedeniyle tekrar ilgi odağı oluyordu. Rus ayısı ile ancak kurnaz tilki Aliyev başa çıkabilirdi. Üstelik ELçibey'in Aliyev'e Sovyet dönemiinden kalma bir diyet borcu vardı. Elçibey 70'li yıllarda üniversite hocası iken etrafına Turanizm idelojisini açıklamış, bu durum Moskova ve KGB'nin dikkatini çekmişti. Elçibey hapsi boylarken Aliyev Komünist Parti Birinci Sekreteri olarak Azeri lideriydi. Ayrıca KGB generalı olarak tüm Kafkas Aliyev'e bağlıydı. Aliyev, Elçibey 1.5 yıl cezasını çektikten sonra halkın yoğun teveccühünüde gözönüne alarak Moskova'nın Elçibey'i affetmesini sağlamış Bayıl hapishanesinden erken salınmasını temin etmişti. Elçibey, bu olaydan sonra 1990'da kadar 11 yıl Aliyev'in portresini başının üstüne asmış onu Türk büyüğü olarak saymıştı. Üniversite camiasının Elçibey'e desteği ve bir talabe fraksiyonu olan ve 80'li yılarda oluşan Yurt Hareketi, onu bir lider olarak ortaya çıkarmıştı. 60

61 Bu yıllarda Aliyev, Moskova idi ve Elçibey güçlerinin arasına ajanını sokmaya ihmal etmemişti. Ne olurdu ne olmazdı. ya gerçekten Elçibey'in 1972'de dediği gibi Sovyetler dağılır ve bu kuruluş yıkılırsa... Aliyev'in adamı Etibar Memmedov'dan başkası değildi. Moskova'da iken Azerbaycan'daki halk haraketini izlemiş Memmedov'u içine sokarak günü gününe bilgi almıştı. Halk Cephesi iktidar olurken Etibar'a çok istediği başbakanlık görevi verilmemiş, bir köşeye atılmıştı. Aliyev'in ajanı olduğunu biliyorlardı. Azerbaycan Milli İstiklal Partisi'ni kuran Memmedov, ikinci adam olmaya mahkum bir politikacı olarak kalmıştı. Kimseye yaramamıştı. Ona istediği kemiği kimse vermiyordu. Elçibey, bu kadar kurt arasında sakallı olması nedeniyle muhalifleri tarafından 'keçibey' diye anılıyordu. Ama o hiç bir zaman Abdurrahman Çelebi olarak görülmek istemedi. Aliyev'i Bakü'ye getirmek içn uçak gönderirken ' Keçibey'in yerini kolay kolay yerinden edilemeyecek bir 'Kurt'un alacağını pekala biliyordu. DARBE PLANI BP'DEN İDDİASI! Türk istihbaratının gizli belgelerine dayanan The Sunday Times Gazetesi, BP şirketinin daha fazla petrol elde edebilmek için Azerbaycan'da Haydar Aliyev'i iktidara getiren darbecilerle 'petrole karşı silah' anlaşması yaptığını 26 Mart 2000 günkü nüshasında iddia etti. Gazeteye göre, BP, Ermenistan'a karşı savaşan Azerileri silahla donattı. The Sunday Times Gazetesi'ne göre, 1993 yılında demokratik olarak seçilmiş Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey'e karşı gerçekleştirilen ve Haydar Aliyev'i iktidara taşıyan ayaklanmanın ardında, aralarında BP'nin bulunduğu 'petrol şirketleri' yer alıyordu. MİT'e göre, Azerbaycan'da 1993'teki Devlet Başkanı Elçibey'in devrildiği darbenin arkasında İngiliz petrol şirketi BP vardı. İngiliz Sunday Times gazetesi Türk Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Azerbaycan'da 1993 yılında Ebulfeyz Elçibey'e karşı yapılan darbenin arkasında dev petrol şirketlerinin olduğunu anlatan raporunu ele geçirdi. Rapora göre, bugünkü Devlet Başkanı Haydar Aliyev'i iktidara getiren darbenin perde arkasında İngiliz petrol şirketi BP ve Amerikan Amoco vardı. Ruslar kendi oyununu oynamıştı. MİT'in raporuna göre, komisyoncular seçimle işbaşına gelmiş Azeri hükümetinin önde gelen yetkililerine Elçibey'e karşı Aliyev'e desteklemeleri için rüşvet verdiler. Bir MİT yetkilisinin söylediğine göre, BP Azerbaycan ile çok iyi bir petrol anlaşması yapmak istiyordu yılında bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, sahip olduğu 200 milyar varil petrol rezervi ile uluslararası şirketlerin iştahını kabartıyordu. Azerbaycan pazarından pay kapmak isteyen petrol şirketleri kısa sürede Azeri mafyasıyla kol kola hareket etmeye başladılar. MİT belgelerine göre Azeri petrolünde daha fazla pay almak isteyen BP, 40 kişinin ölümüne yol açan darbenin ardından Ebulfeyz Elçibey'i indirerek KGB kökenli Haydar Aliyev'i iktidara geçirdi. Aliyev, iktidara gelince ilk iş olarak BP'nin başını çektiği konsorsiyumla "yüzyılın anlaşması" denilen 5 milyar sterlinlik anlaşmayı imzaladı. BP ve Amoco böylece Azeri petrolünü işletme hakkına sahip oldu. Eski bir MİT görevlisi, BP yöneticileriyle petrole karşılık silah konusunda pazarlıklar yaptığını anlatıyordu.. MİT görevlisi düzenlenen toplantıda aralarında BP'nin de bulunduğu petrol şirketlerinin Aliyev'e ve Azerbaycan başbakanına Ermenistan'a karşı destek önerdiklerini savunuyordu. BP'li yetkililer Kolombiya'dan getirtecekleri silahlar ve paralı askerler ile Azeriler'i Ermenistan'a karşı savaşında destekleyeceği sözü verdi. İddiaları BP de doğruladı. Sabah gazetesinde yayınlanan bu haber aynı gün içinde MİT tarafından yalanlansa da Sunday Times gazetesinde yayınlanan belgenin BP yetkilileri tarafından kabul edilmesi oldukça ilginçti darbesinin temelinde bağımsızlık yanlıları ile Moskova yanlıları arasındaki çatışmalardan yatıyordu. Bağımsız Azerbaycan'ın şair ruhlu devlet adamı Elçibey liderliğindeki bir grup ülkenin milli kaynaklarının dost ülkelerle özellikle Türkiye ile paylaşılmasını ve bu sayede uluslararası güçlere karşı bir denge oluşturulmasını savunuyordu. Moskova yanlısı diğer grup ise buna karşı çıkıyordu.18 Haziran 1993 günü Cumhurbaşkanlığı binasına baskın planları hazırlandı. Milli ordu kurulması konusunda Elçibey'le anlaşmazlık yaşayan Hüseyinov'un askerleri Gence'de isyan çıkardı. İsyanın üzerine çekilmeye zorlanan Elçibey, Bakü'yü terk etti. Ulusal Meclis Başkanı Aliyev Cumhurbaşkanı olurken Hüseyinov da başbakanlığa atandı. 11 Haziran'da Nahçıvan'a giden BP şirketinin yetkilisi Peter Welsy ve hemen ardından ABD'nin Bakü Büyükelçi vekili Robert Fin Aliyev'in yükselişini takdis etmek için, aynı gün Nahçıvan a gidiyordu. Fransız büyükeilçi Jan Perren'de Fin'le birlikte Aliyev'i Bakü'ye göreve çağırıyordu. Eliçey'den ayrılarak AMİP 61

62 partisini kurmuş Etibar Memedov'da aynı fikirdeydi; Aliyev'le görüştükten sonra aynı teklifi yapıyordu..memmedov vasıtasıyla Halk cephesine gizli destek veren Aliyev şimdi meyvelerini topluyordu. Sovyetlerin yıkılacağını fark eden Aliyev, geleceğe yatırımı yapmıştı. İşte Memmedov'da bu kritik günlerde Aliyev'e bağlılıklarını sunuyordu. Zaten Elçibey, ona istediği makamları bir türlü vermemişti. O'na ajan, gizli Aliyevci gözüyle bakmışlardı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'de çözümü Aliyev'in bulacağına inanıyordu. Nahçıvan'a 100 milyon dolarlık kredi açarak Aliyev'in konumunu güçlendirmişti. Zaten Elçibey'e hiç ısınamamıştı. Ayrı dünyaların insanlarıydılar. 12 Haziran'da Demirel'den mesaj getiren Azerbaycan Kültür Derneği temsilcileri Mehmet Genkerli, Yahya Taşdelen, Fahreddin Gülseven, Ahmet Karaca ve Mustafa Taşkın'ı kabul eden Aliyev artık kararını vermişti. 13 Haziran'da İsa Kamber'in Meclis başkanlığından istifası Aliyev'in dönüş yolunu açmıştı. Aliyev, Bakü'ye gelecek Meclis başkanı seçilecek ve ipleri eline alacaktı. Formül bulunmuştu. Ancak Azerbaycan Kültür Derneği temsilcileri hesaplarını Elçibey'in kalışı üzerine yapmıştı. Evdeki hesap çarşıya uymayacaktı. Kurt keçiyi yiyecekti! 1998 yılında Amoco ile evlendikten sonra dünyanın en büyük petrol şirketi olan BP, Aliyev tarafından petrol görüşmelerini yürütmek için atanan Azeri yetkilinin kendilerinden 360 milyon dolar rüşvet istediğini itiraf etmişti. The Sunday Times Gazetesi, Türk Hükümeti'nin Azerbaycan'daki darbeyle ilgili gizli belgelerini ele geçirdiğini iddia etmesi bir oyun muydu? Gazeteye göre üst düzey bir Türk güvenlik yetkilisi Bakü'deki darbeyi MİT Başkanı'na şöyle rapor etti; 'İstihbarat çalışmalarımız sonucunda iki petrol devi, BP ve Amoco'nun, darbenin ardında yer aldıkları anlaşılmıştır.' Türk istihbaratının gizli belgelerine dayanan İngiliz gazetesine göre aracılar, darbe öncesinde Azeri Hükümeti'nin demokratik bir şekilde seçilmiş yetkililerine para ödediler. Gazeteye açıklama yapan bir Türk istihbarat subayına göre BP, bu sayede daha iyi bir petrol anlaşması yapmayı umuyordu. Aracılarla yürütülen pazarlıklar sonucunda anlaşma, 'petrole karşılık silah' anlaşmasına dönüştü. Bu gizli anlaşmadan sadece birkaç ay sonra Batılı petrol konsorsiyumu ile Azerbaycan Yönetimi arasında imzalanan 5 milyar dolar değerindeki 'yüzyılın anlaşmasında' BP başı çekti. Anlaşmaya darbeyle iktidara gelen Azeri Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev imza attı. Azeri petrolünde stratejik çıkarları olan İngiltere ve ABD, Aliyev'in iktidara gelmesini memnuniyetle karşıladılar. 'Petrole karşılık silah anlaşmasının' görüşüldüğü toplantıya katıldığını belirten Türk askeri istihbarat yetkilisi şu bilgiyi veriyordu: 'Toplantıda anlaşıldığı kadarıyla BP, Exxon, Amoco, Mobil ve TPAO'nun üst düzey yetkilileri bulunuyordu. Konu her zamanki gibi petrol hakları ve Azerilere silah ve paralı asker sağlanmasıydı. Tüm petrol şirketi temsilcileri, BP dahil, Azeri Cumhurbaşkanı ve Başbakanı'na Ermenistan'a karşı yürütülen savaşta yardım teklif ettiler. Hazar petrollerini üretip ihraç etmeyi üstlenen AIOC konsorsiyumunun ana ortağı olan BP-Amaco'nun Türkiye Temsilcisi Peter Henshaw: "Başkan Elçibey görevden ayrıldığında BP ve ortaklarıyla Hazar petrolleri üzerine bir anlaşma imzalamak üzereydi. Onun görevi bırakmasından elde edebileğimiz ve elde ettiğimiz bir çıkar da yoktur." diye kendilerini savunuyordu. Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Mehmet Novruzoğlu ise "Haber doğru değil. Öncelikle Haydar Aliyev bir darbeyle işbaşına gelmedi. Elçibey, Nahcivan'a uçak gönderip üç kere davet etti. İkincisi, Elçibey sürgünde değil: Bakü'de, Halk Cephesi Partisi'nin başında. Üçüncüsü, Aliyev işbaşına gelmeden önce darbe girişiminde bulunan Suret Hüseyinov, Moskova'nın adamıydı. Önce Rusya'ya kaçtı, şimdiyse Bakü'de hapiste. Bu haber acaba MİT'i zor durumda bırakmak için mi yazıldı?" diye soruyordu. MİT yapması gereken şu açıklamayı yaptı: "Milli İstihbarat Teşkilatı'nın "The Sunday Times" gazetesince iddia edilen içerikte bir raporu kesinlikle yoktur. Bu tür haberlerin, sözde MİT raporlarına veya bir MİT yetkilisine atfen üretilmesinin ardında, halen çok iyi bir düzeyde olan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini bozmaya çalışmak amacının yattığı değerlendirilmektedir." Türk-Azeri ilişkilerinin bozulması en çok Bakü-Ceyhan hattının engellenmesini isteyenlerin işine yarayacaktı. Bakü-Ceyhan engellenirse, muhtemelen Hazar geçişli Türkmen doğal gaz hattı projesi de yatacaktı. Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetlerinin Türkiye üzerinden batıya açılması stratejisi ortadan kalkacaktı. Amerikan politikaları iflas edecekti. Nitekim Azerbaycan eski Meclis Başkanı Resul Guliyev'de BP'nin darbedeki rolünü değerlendirirken, " Petrol anlaşmaları için rüşvet verilip alınmış olabilir. Ancak 62

63 Aliyev'i getirmek için BP'nin Elçibey'i safdışı ettiği mantıksız " yorumunu yapıyordu. Çünkü BP ve Amoco zaten Elçibey-Özal pazarlığı ile çerçevesi belirlenen petrol anlaşmasında yüzde 30 pay alıyorlardı. Oysa daha sonra BP'nin alacağı pay yüzde 17 ile sınırlı kalacaktı. O halde iddiaları ortaya atan yine Rus istihbaratıydı. Bakü'deki İngiliz Büyükelçiside bu görüşü savunuyordu. ENKAZ DEVRALDI Tekrar Elçibey'den hemen sonrasına dönelim. Aliyev'e Elçibey, gerçekten berbat durumda bir ülke bırakmıştı. Aliyev 15 Haziran'da Bakü'ye gelirken yanında ne koruma ordusu ne de sonradan etrafını çevirecek çıkarcıların hiç biri yoktu. Bakü Bine havaalanı kurtarıcısını küçük bir halk topluluğu ile karşılamıştı. Aliyev'in arkasında sadece yanından hiç ayrılmayan gönüllü koruması, bir Yezidi Kürdü olan akrabası Beyler bulunuyordu. Aliyev'in gelişiyle gizli Rus darbesi oyunu tutmadı. Ruslar Elçibey'in Aliyev'i Bakü'ye davet etmesini hiç ama hiç beklemiyordu. Bir şeyi daha unutmuşlardı. Süleyman Demirel. Elçibey, ne yapacağını bilemez halde kıvranırken, Demirel'e akıl danışmıştı. Demirel'in Elçibey'e verdiği akıl Aliyev'in Nahçıvan'dan Bakü'ye getirtirilerek Meclis başkanı yapılmasından ibaretti. Demirel Aliyev ile 'lara dayanan dostluğunu hiç unutmamıştı. Aliyev, Türkiye'de görev yapan bir Sovyet elemanı iken Başbakan Süleyman Demirel ile tanışmıştı. Birlikte çektirdikleri o günü yansıtan fotoğraf KGB arşivlerinin tozlu raflarında günyüzüne çıkacağı günü bekliyordu. Elçibey ile Demirel'in frekans ayarları ise birbirini hiç tutmamıştı. Demirel'in verdiği tavsiye Elçibey'in son güvendiği mercii Türkiye'yi den gözden çıkarmasına yol açmıştı. Elçibey umutsuzdu, kırgındı, çaresizdi. Ankara bile ona güvenmiyordu. Bakü'ye gelen Aliyev, parlamentonun ilk oturumunda oybirliği ile hemen Meclis başkanı seçilmişti. Hüseynov, Aliyev'e ' olur ' vermişti, ancak hala Elçibey'in istifasını istiyordu. Elçibey, kararsızdı. Türkiye'ye mi sığınsındı, yoksa başka bir ülkeye mi bilemiyordu. Aliyev'le 8 saat süren uzun bir görüşme yaptı. Yanına kimseyi almamış, Aliyev ile başbaşa görüşmüştü. Bu görüşmenin sır perdesi hiç aralanmadı. Elçibey, 17 Haziran gece yarısı saat 03 : 00 'da kendisini bekleyen uçağa istikamet Nahçıvan emrini verdi. Sonra birden fikir değiştirdi. O gün ilk önce gizlice Ankara'ya gitti. Ancak liderler onla görüşmeye yanaşmıyordu. DYP Milletvekili Ayvaz Gökdemir'le konuyu bir gece tartıştı. Elçibey sürekli konyak içiyor, muhataplarına iyi bir lider izlenimi vermiyordu. Sürekli ' ben bitdim, ben tükendim ' diyor, muhataplarının gözünden iyice düşüyordu. Ona ülkesine dönmesi ve bir süre beklemesi tavsiye edildi. Elçibey tekrar Nahçıvan'a oradan Ordubat ilçesindeki dede baba yurdu Keleki'deki evine yerleşti. Bu arada Aliyev Hüseynov'u ikna etmiş, Gence'de kardeş kanı dökenlerin cezasız kalmayacağı güvencesini vermişti. Ayrıca Halk Cephesi dönemi de kapanacak, ülke yeni cumhurbaşkanını seçecekti. Ve Hüseynov Başbakan olacaktı. Elçibey'in gidişi ile Hüseynov'un şehre girişi bir olmuştu. Basının karşısına birlikte çıkan Aliyev ve Hüseynov alınan kararları çıklarken sorulara hep Aliyev'in cevap vermesi dikkat çekiyordu. Hüseynov'a sorulan sorulara bile Aliyev, sözü alarak kendisi cevap veriyordu. Hukuk fakültesini dışarıdan rüşvet vererek bitirmiş Hüseynov'un konuşma yeteneği zayıftı; iyi bir askerdi, ama asla politikacı değildi ve asla olamayacaktı. Elçibey, Meclis'in dön çağrılarına kulak vermeyip ülkeyi buradan yöneteceğim diye ısrar edince yetkileri elinden alındı. Elçibey'e Meclis oybirliği ile güvensizlik gösterdi. Haydar Aliyev, Cumhurbaşkanı'nın selahiyetlerini hayata geçirmeye başladı. Aliyev, akılcı davranarak isyancı Suret Hüseynov'u ve taraftarlarını yatıştırmak için onu başbakanlığın yanı sıra ordunun ve iç güvenlik teşkilatının başına getirdi. Çünkü Hüseynov milli kahraman ünvanına sahip, halk nazarında iyi bir imaja sahip iyi bir asker, ama kötü bir politikacıydı. Bunu kısa sürede kendisi de anlayacaktı. Ancak Elçibey istifa etmedi. Görev süresinin Eylül 1997'de biteceğini hep savundu; bu tarihe kadarda Bakü'ye dönmeyerek tezini savunacaktı. Elçibey, dünya diplomasi tarihine yeni bir başkanlık modeli kazandırdı! Elçibey döneminin Dışişleri Bakanı Tevfik Kasımov'da görevini üç ay dondurduğunu açıklayarak, diplomasiye yeni bir yöntem kattı. Aliyev şaşkına dönmüştü. Ruslar, Azerbaycan'ı parçalamak için bir yandan Ermeni işgaline askeri destek veriyor bir yandanda ülkeyi bölmek için azınlıkları tahrik ediyordu. Kuzeyde Lezgisiztan devleti kurulması için Rus istihbaratı açık prim vermişti. Lezgilerin bir kısmı Dağıstan'da bir kısmı Azerbaycan'ın 63

64 Kusar kentinde yaşıyordu. Ermeni istihbaratı ile Lezgi terör örgütü Sadval'ı işbirliği yaptıran Rus istihbaratı, bu bölgeyi Azeri topraklarından kopartmak için düğmeye basmıştı. Kuzeyde Lezgiler ayaklanıyordu. Güneyde Farslarla akraba Talışlar, Mugam-Talış Cumhuriyeti kurmak istediklerini açıkça ifade eder olmuşlardı. Başkanları Ali Kiram Hümbetov iyice gemiyi azıya almıştı. Zakatala, Balaken kentlerinde Avarlar bile özerk bölgeden bahsediyordu. Ülkenin eski Savunma Bakanı Rahim Gaziyev, Rus silah mafyası ile işbirliği halinde silah ticareti yaparak kendi cep çıkarları hesabına ülkeyi kazıklamıştı, toprakları Ermenilere silah atmadan hediye etmişti. Daha sonra Şuşa kentini Ermenilere hediye eden zatın olmayan Azeri ordusunun komutanı Gaziyev'in olduğu ortaya çkmıştı. Hergün yeni marifetleri belirlenen Gaziyev herkesi şaşırtıyordu. Herkesin kahraman sandığı Gaziyev hain çıkmıştı. Halk kime güveneceğini şaşırmıştı. Ülkenin başbakanı darbeci Albay Hüseynov, ordusu düzensiz, polis teşkilatı ise içeride bir çok parçaya bölünmüş değişik mafya gruplarına hizmet ediyordu. Aliyev, çok zor günler geçiren bir ülke teslim almıştı. Aliyev önce ülke içinde birliği sağlamalıydı. Azerbaycan'ı bu hale getiren Rus istihbaratı ve Rusya ile iyi geçinmeli, şahin politikalar izlemekten kaçınmalıydı. Ali Kiram Hümbetov, Gaziyev tutuklandı. Aliyev, azınlıklar tehditine karşı Azeri Türklüğü politikasından vazgeçerek, ' Azerbaycanlılık ' politikası başlattı. Türkçülükten geri adım atılışı, Türkiye'nin Azerbaycan politikasını belirleyen ' derin raportörleri' tedirgin etmişti. Türk medyasında ' Aliyev Moskova yanlısı ' furyası başlatılmış, yeni yönetim kuşku ile karşılanıyordu. Türk kamuoyunda 'Aliyev geldi, demokrasi bitti ' havası hakimdi. ' Derin Ankara ' bilirkişilerine göre resmi dili bile Türkçe yapan Elçibey geri getirilmeliydi. Azerbaycan'a yatırım yapmak isteyen petrolcüler de Türkçülüğü esas alan ' derin Ankaracılar ' gibi şaşkındı. Aliyev'in gelişiyle siyasi istikrar ve otorite arayışları son bulabilirdi. Ancak hukuki olarak bu önce bir temele oturmalıydı. Haydar Aliyev, 26 Haziran'da aldığı kararla Türkiye ile yapılan petrol anlaşmasını iptal etmiş, yabancılarla yapılan anlaşmalarıda askıya almıştı. Bir gün sonra Türk Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, isyancı Hüseynov'la temasa geçmediklerini belirterek, Türkiye'nin Elçibey'in yanında yer alacağını eşkiya yöntemleriyle Elçibey'in devrilmesini kabul etmiyecekleirni açıklıyordu. İki gün sonra ise Başbakan Tansu Çiller, Azerbaycan'la yapılan petrol anlaşması konusunda TPAO'dan yetkililerin konsorsiyumla bulunan firma yetkililerle birlikte Azerbaycan'daki yeni yönetimle görüşmek için Bakü'de olduğunu duyuruyordu. Ankara, tamamen şok halindeydi. Washington'da Elçibey'in cumhurbaşkanlığını tanıyordu. 19 Temmuz'da Keleki köyüne giden ABD Bakü Büyükelçi yardımcısı Filip Remle, Elçibey'e güven mektubunu sunuyordu. Bu arada petrolle ilgili Bakü ile yapılan görüşmeler Ankara'da tam bir soğuk duş etkisi meydana getirdi. Konsorsiyumdaki petrol şirketleri ve ülkeler, son gelişmeler üzerine petrolün Bakü-Ceyhan yerine Rusya'nın Novorasisk limanından Boğazlar vasıtasıyla Akdeniz'i çıkartılması konusunda görüş bildiriyordu. 9 Ağustos'da Aliyev başkanlığında petrolün kaderini belirleyecek toplantı Bakü'de başlıyordu. Toplantıya Azeri, Türk, Amerikan, İngiliz ve Norveçli petrol şirketlerinin temsilcileri katılıyordu. Aliyev, konuşmasında Elçibey döneminde yapılan anlaşmaların Azeri uzmanlar ve halkın dışlanarak yapıldığını öne sürüyordu. Aliyev diğer ülkelerle yanlış anlaşılmaların ortadan kaldrılması için kendi bilim adamlarının yeni süreçte aktif biçimde yer alacağını belirtiyor üstü örtülü olarak, ' Önceki anlaşmayı Türkiyeliler hazırladı ' demeye getiriyordu. Bu arada Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Albert Çernişev, Rus, Orta Asya ve Kafkas petrollerinin boğazlardan geçirilmesine dair isteklerini Başbakan Çiller'e iletiyor, olumsuz yanıt alıyordu. Çernişev, Ankara'yı Ermenistan'a tek başına müdahale etmemesi için uyarıyordu. 13 Ağustos'da biten Bakü toplantısından ise, Hazar petrollerinin İran ve Nahçıvan rotası üzerinden Bakü- Ceyhan güzergahında nakledilmesi konusunda ilke anlaşmasına varılıyordu. 29 Ağustos'ta Elçibey'in görevine dönüp dönmemesine ilişkin yapılan referandumda halkın yüzde 97.5'i güvensizlik oyu veriyordu. 9 Eylül'de Çiller'in Moskova ziyaretinde Çiller, Türkiye'nin teklif ettiği petrol boru hattının teknik çalışmalarında Rusya ile işbirliği yapılacağını ilk defa açıklıyordu. Ankara, Moskova ile ilişki kurma ihtiyacını duymaya başlıyordu. Ankara bir petrol bozgunu yaşamıştı; artık yoğurdu üflüyerek yiyiyordu! 1 Ekim'de kendisine yönelik bir suikast girişiminde bulunulduğunu açıklayan Aliyev, yakalanan üç kişiden birisinin üzerinde Türk pasaportu bulunduğunu seçimden bir gün önce duyuruyordu. Daha sonra yapılan soruşturmada Hasan Tok adlı bu Erzurumlu Türk vatandaşınının Elçibey'le Keleki'de görüştürüldüğü 64

65 ortaya çıkacaktı. Talimatı veren Türkiye'deki derin devletti. Hasan Tok, savunmasında " Aliyev Moskova yanlısı Petrolü Türkiye'ye vermeyecek; Karabağ'ı da satacak diye öldürmek istedim. Beni Elçibey'in yanına götürdüler, ama onun suikastdan haberi yoktu. Beraber çalıştığım Azeriler suikast anında kaçıp beni tek başına bıraktıkları için teslim oldum. Bu dönekliği affedemedim. Yoksa Aliyev'i öldürmüştüm. ' diyecekti. Tok'un ülkücü kökenli olması Aliyev'de MHP antipatisi uyandırmıştı.mahkemede mertçe konuşmalar yapan Tok'un itirafları herkesi şaşırtmıştı. 3 Ekim 1993'te yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde Aliyev'in oyların yüzde 98'ini alması, onu halkın kurtarıcı olarak gördüğünü ispatlıyordu. Kral ölmüştü yaşasın yeni kraldı. Üstelik bu yeni kralı tanımak için tercüme-i halini okumak yeterliydi yılları arasında ülkeyi Komünist Parti Birinci Sekreteri sıfatıyla yönetmişti. Kafkasların KGB'sinin patronu olmuş 1987'ye kadar Komunist Polütbüro'nun 11 adamından biri, Başbakan Yardımcısı olarak SSCB'yi yönettmişti. Petrolcüler nihayet konuşup anlaşma yapabilecekleri bir siyaset adamı bulmuşlardı. Ancak İngiliz ve Amerikan şirketlerinin, Elçibey yönetimininin başbakanı Penah Hüseynov'a yapılacak ilk petrol anlaşması için verdiği 360 bin dolar şapka (rüşvet veya yerli tabirle hürmet ) boşa gitmişti..o dönemde bu para Azeriler için çok büyüktü. Devran değişmişti pazarlık tazelenmeliydi. Doğu geleneklerindeki adet olduğu üzere her yeni gelen yönetimle yeniden masaya silbaştan oturmak gerekiyordu. Sovyet bürokrasinin üst kadamesinden gelen Aliyev, petrolcü ve siyasilerin dilinden anlıyordu. Aliyev'in ilk işlerinden biri SOCAR'ın yönetim yapısını değiştirmek oldu. Petrol şirketinin başına Natik Aliyev'i getirdi. Natik Aliyev KGB'de uzun yıllar çalışmış bir isimdi. Aslen Resul Guliyev'e yakın bir isimdi. Ama Haydar Aliyev'in emirlerine harfiyen uymada gösteridiği üstün performans nedeniyle görevinde uzun süre kalmayı başaracaktı. Bilinmeyen gerçek Natik Aliyev in Aliyev i Ermeni metresinden olma gayrimeşru çocuğu olduğuydu. Natik in hiç bir akrabası Azerbaycan da yaşamıyordu, zira hepsi Rusya ve Ermenistan da bulunuyordu. SOCAR'ın ikinci başkanlığına Aliyev, Zarife den olma resmi oğlu İlham Aliyev'i getirdi. 1987'de ölen Yahudi asıllı Zarife adlı karısından olan İlham iyi bir eğitim almıştı. Resmi nikahlı bu karısından Sevil adlı birde kızı vardı. Sevil'in kocası olan Mirmahmud Guliyev Londra'ya büyükelçi olarak gönderilmişti. Moskova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler mezunuydu. Aliyev, Azeri bir hanımdan olma diğer gayrimeşru oğlu Afiyeddin Celilov'u ise Başbakan yardımcılığına getirdi. İmam nikahlı Nahçıvanlı ve Azeri kökenli anadan olan Celilov'un Aliyev'in oğlu olduğunu tüm kamuoyu biliyordu. Aliyev, ekonomiye kafası iyi çalışan kardeşi Celal Aliyev'ide ülkeye gelen yabancı iş adamlarını koordine etmek ve vali seçimi için kadroları belirlemek için aktif kadrosuna almıştı. Diğer kardeşi Akil Aliyev ise eğitim işleri ile ilgileniyordu. Aliyev yeni görevine başlar başlamaz ilk ziyaretçilerinden biri Rusya Dışişleri Bakan yardımcısı Anatoli Adamişin ve petrol şirketleri olmuştu. Bakü'de faaliyet gösteren Amoco, Pennzoil, BP, Statoil, TPAO, Macdermott, Chevron, Metallurg Aliyev'e güvenlerini bildiriyorlardı. 7 Ekim'de seçimi izlemek için gelen TBMM heyeti, Aliyev'i tebrik ziyaretinde Elçibey ve taraflarına siyasi af talebinde bulunuyordu. 5 Kasım'da Haydar Aliyev'in devlet başkanı olması nedeniyle boşalan meclis başkanlığına Resul Guliyev oy birliği ile seçiliyordu. Bir petrol kralı daha hakimiyete taşınmıştı. Guliyev, Sovyet döneminde SOCAR'ın yöneticiliğini yapmış, başbakan yardımcılığına kadar yükselmiş bir bürokrattı. Üstelik Nahçıvanlı'ydı. Ülkenin lider, müdür yetiştiren münbit toprağı Nahçıvan'dan olması onun yolunu da açmıştı. Henüz Sovyet döneminde dolar ile Ruble arasında kur farkı yok iken yurt dışına dolar depo etmeye başlamıştı. Uyanık bir ekonomist ve ılımlı bir politikacıydı. Aliyev'i Nahçıvan'dan Bakü'ye getiren kadro içinde yer alıyordu. 21 Kasım'da yayılan tuhaf bir haber ortalığı karıştırıyordu. Rusya ile Azerbaycan arasında, petrol alanında ayrıntıları ve niteliği açıklanmayan bir anlaşma imzalandığı ileri sürülüyordu. Anlaşma ile Hazar petrollerinin işletmesi ve Batı'ya nakli konusunun Rusya'nın kontrolüne girdiği savunuluyordu. 19 Aralık'ta Elçibey'in Nahçıvan'da yaptığı basın toplantısında Süleyman Demirel'i ' bugüne kadar Azerbaycan'la ilgili açık bir tutum oraya koymadı' diye suçlaması, Elçibey'in Ankara'yı suçladığını gösteriyordu Ocak'ta Bakü'de yapılması planlanan Türk zirvesinin Aliyev'in isteği üzerine ikinci defa iptal edilmesi Ankara-Bakü arasında işlerin pekte iyi gitmediğini ispatlıyordu. İlk zirve merhum cumhurbaşkanı 65

66 Özal'ın girişimi ile 1992'de Ankara'da yapılmıştı. Aradan geçen sürede ilişkiler kara renkli ' petrol kedi'si girmişti. 8 Şubat 1994 dealiyev, Ankara'ya giderken bu soğukluğu gidermeyi amaçlıyordu. Nitekim Türkiye ile Azerbaycan arasında " Dostluğun ve Çok Yönlü İşbirliği'nin Geliştirilmesi'ne ilişkin anlaşma Aliyev ve Demirel tarafından imzalandı. Anlaşmayla Azerbaycan petrollerinin Türkiye üzerinden dış pazarlara çıkarılması konusunda eski anlaşmaların geçerli olduğu onaylandı. Anlaşmada, iki ülkeden birisinin üçüncü bir ülke veya ülkeler tarafından saldırıya uğraması halinde, diğerinin saldırının ortadan kaldırılması maksadıyla gerekli tedbirleri alması ve gerekli savunma tertiplerinin alınmasına önem verilmesi hükmü yer alıyordu. DARBECİ HÜSEYNOVA DARBE Cumhurbaşkanı seçilen Haydar Aliyev'in 1993 sonbaharında Elçibey'in reddettiği Bağımsız Devletler Topluluğu'na Azerbaycan'ı üye yapması, 20 Eylül'de Azeri parlamentosunda kararın onaylanması Ankara'nın Bakü'nün hangi yöne gittiğine ilişkin endişelerini artırdı. Batılı gözlemcilerde tedirgindi. Azerbaycan yoksa tekrar Rusya'nın kucağına mı düşüyordu? Bu arada Ermeniler Rus askeri desteğiyle Azerbaycan'ın Agdam, Gubatlı, Zengilan, Fizuli, Cebrail'ı da işgal etmişti. Aliyev, orduya hakim değildi. Ordu kendi başına buyruk haraket eden dağınık çetelerden oluşuyordu. Çeteler kendi hesaplarına ganimet topluyordu. Katırcı Mehmet Birliği en çok korkulan gruplardandı. Azeri köylerini talan etmek için halkı Ermeniler geliyor diye boşaltıyor; sonra köyün zenginliğini ganimet diye topluyordu. Ayrıca esir ticareti yapıyorlardı. Ermeni esirler Ermenistan'daki ailelere, Ermenilerin elindeki Azeri esirler ise Azeri ailelerine para karşılığı satılıyordu. Savaş sırasında uygulanan abluka nedeniyle yakıtsız kalan Ermenilere benzin ihtiyacını da bu gruplar sağlıyordu. Bölgenin uyuşturucu trafiği de onlardan soruluyordu. Kim Ermenilere karşı savaşıyor, kim kendi halkını soyuyor belli değildi. Afganistan'dan Karabağ'da savaşmak için gelen ve Kürdemir'deki üste mevzilenen Afgan mücahitler şaşırmıştı. Afganlılarla görüşebilmek için askerlere moral gecesi adı altında bir konser düzenlemem gerekmişti. Kürdemirdeki komutan bu girişimimden dolayı teşekkür etmişti. Yanımde getirdiğim hafız askerlere Kuran ve ilahi ziyafeti sunarken Afganlılarla durumu konuştun. Ancak kaseti elimden alan Afgan lider, bana güvenememişti. Gülbeddin Hikmetyar'ın Hizbülİslam'ından gelen mücahit grup Cebrail kentinden kaçan Azerileri Ermenilere karşı savaşmak için ikna edememişti. Göçmenlerin canlarını kurtarmışlardı, ancak bu durum morallerini bozmuştu. Kısa süre sonra ise Azerileri kaderleri ile başbaşa bırakarak yurtlarına dönmüşlerdi. Tek düzenli askeri eğitim almış birlik Türk subay ve astsubaylarının eğittiği bir tugaydı. Bu birlik Elçibey'in ilk iktadara geldiği sıralarda Şuşa'ya kadar ilerlemiş 35 köyü geri almıştı. Ancak Rusya'ya satılmış Savunma Bakanı Gaziyev in Lezgi gözüken Ermeni kökenli yardımcısı, bu birliğe geri çekilme emri vererek mutlak galibiyetden alıkoymuştu. Orduda kimse kimseye güvenmiyordu. Savaşın başından beri Ermenistan'a istihbaratı bilgi sağlayan kişilerden birinin Azerbaycan Savunma Bakan yardımcısı çıkmıştı. Ermeni kökenli istihbaratçı kendini Lezgi diye gizlemişti. Azerbaycan'da kökenlerini gizlemiş 35 bin Ermeni kadını üst düzeylerde görev yapan Azerilerle evliydi. Birçoğu da Ermenistan'a çalışıyordu. Bu nedenle önce akan kan durdurulmalı, güç dengesi sağlanmalıydı. 12 Mayıs 1994'te Bişkek protokolu ile ateşkes anlaşmasının imzalanması, Azerbaycan'a bu imkanı tanıyordu. Aptal darbeci Başbakan Suret Hüseynov, tahminlerden fazla görevde kalmıştı. Siyasi gözlemciler, bu denli tecrübesiz başbakanı kurt politikacı Aliyev''in üç ay içinde ıskartaya çıkartacağından emindi. Hüseynov bir yılını tamamlamıştı. Aliyev, Hüseynov'un halen Ruslarla birlikte çalıştığı ve bölgedeki uyuşturucu ticaretini kontrol ettiği kanatindeydi. Aliyev, cumhurbaşkanı seçildiğinin birinci yılı Hüseynov'a bir sürpriz hazırlıyordu. 20 Eylül 1994'te imzalanan ilk büyük petrol anlaşmasında Rusya'nın istediği payı elde edemedi. Bu anlaşma Aliyev ile Hüseynov'un yollarının tamamen ayrılmasına neden oldu. Hüseynov bu petrol anlaşmasında Rus Lukoil şirketinin yüzde 20 pay almasında ısrar ederken Lukoil'e sadece yüzde 10 pay verilmişti. Aliyev'e göre Hüseynov kendisini devirmek için hazırlık yapıyordu. İçişleri Bakan Yardımcısı özel eğitimli OMON Birliği'nin komutanı Türk milliyetçisi Rövşen Cevadov'da onu destekliyordu. İşte tüm 66

67 bu sırada tekrar düğmeye basıldı. 30 Eylül 1994 de Azerbaycan Meclis başkan yardımcısı Afreddin Celilov ve Devlet Başkanlığı İstihbarat Daire Başkanı Albay Şemsi Rahimov, iki ayrı saldırıda hayatlarını kaybetti. O sırada New york'ta bulunan Aliyev, bu olayı ' bağımsızlığımıza kast ediyorlar ' diye değerlendirdi. Aliyev, cinayetlerin petrol anlaşmasından sonra imzalanmasına dikkat çekiyordu. 2 Ekim'de Bakü'de Başsavcılık binası OMON birlikleri tarafından işgal edilince işin rengi karıştı. Olaylar, Rovşen Cevadov'un kardeşi Hatai ilçe savcısı Mahir Cevadov'un ağabeyine bağılı özel OMON birliğinden bir grup askerle, polis merkezi ve başsavcılığı ele geçirmesi ve 40 kişiyi rehin alması ortamı birden daha da gerdi. Bir süre önce öldürülen Celilov ve Rahimov'un katil zanlısı diye OMON timinden iki kişinin tutuklanması, Cevadovları kızdırmıştı. Derhal bu iki kişinin serbest bırakılması isteniyordu. 4 Ekim'de Başbakan Suret Hüseynov'a bağlı birlikler Gence'yi işgal edince ortalık daha da karıştı. OMON birliklerinin yardımıyla bu isyanın geri püskürtülmesi de hayli ilginçti. Aliyev, 4 Ekim 1994 akşamüstü devlet televizyonundan halka seslenerek Hüseynov'un kendisini devirmek istediğini açıkladığında, nedense kimse şaşırmadı. Halkın arasında Aliyev'in izleyeceği politikaları yayan yerli istihbarat elemanları veya Rus istihbarat elemanları kulaklara önceden olacakları üflemişti: Darbe olacaktı. Aliyev, televizyondan yaptığı çağrıda Azerbaycan'ın bağımsızlıklarını korumalarını istedi ve herkesi cumhurbaşkanlığı sarayının önüne davet etti. Saatler 22 00'ı gösterdiğinde yüz bine yakın insan cumhurbaşkanlığı önüne toplanmış hararetli bir konuşma yapan Aliyev'i dinliyordu. Bu arada beklenmedik bir olay gerçekleşti. Hüseynov'un yanında yer aldığı iddia edilen Rövşen Cevadov Aliyev'in restine gördü ve alana geldi. Aliyev'in yanına çıkarak herkesin Aliyev'i desteklemesini istedi. Karabağ kahramanı, karate şampiyonu cesur ve sözünü kimseden esirgemeyen Cevadov'un bu girişimi Türkiye'nin dışında herkesi şaşırttı. Gecenin o saatinde Rovşen Cevadov'u ikna ederek Aliyev'e destek vermesini sağlayan Türkiye'nin Bakü MİT Müşaviri Ertuğrul Güven'den başkası değildi. Görevine başlıyacağı henüz altı ay olmuştu Güven'in. Ama Basın Müşaviri Turgut Er sayesinde Azerbaycan'ın iç siyasetinin kurdu olmuştu. Güven, daha sonra bu darbe girişimini şöyle anlatacaktı : " 4 Ekim 1994 günü Azerbaycan'da büyük bir darbeye teşebbüs olayı oldu. OMON komutanı Rovşen Cevadov ve dönemin başbakanı Suret Hüseynov Aliyev'i devireceklerdi. İktidarı ele geçirmek için bu iki güç birleşti. Aliyev'in bunlara karşı koyacak ne askeri nede silahlı gücü vardı. Hiçbirşeyi yoktu, tamamen teslim olmak veya kaçmak durumundaydı. Biz durumun vahametini anladık. Büyükelçi Altan Karamanoğlu ile oturup müzakere ettik, ne yapabiliriz diye. Benim bazı imkanlarım vardı. Ve tamamen MİT adına, kendi özel imkanlarımla darbeyi önledik. Bunun ayrıntısını varemem, yani isimler son derece kritik. Ferman Demirkol bu sırada oradaydı. TİKA'nın görevlisiydi. Oradaki Meclis'te danışmandı, müşavirdi. Eşi Türk kendisi Azeri kökenlidir. Iğdırlıdır, Alevi kökenlidir. " Güven, darbeyi önleme yöntemini, Aliyev'e muhalefet cephesini parçalamak olduğunu gizlemiyordu: " Cevadov'u Aliyev'in yanına çekmeyi teklif ettim, yani imkanlarımı sağladım. Karamanoğlu,' yapabilir miyiz? dedi. ' Yaparız' dedim. Aliyev'e telefon etti. Aliyev,' Cevadov'u benim yanıma getirin' dedi. Amacımız asıl güce sahip olan Cevadov'u Aliyev'in yanına götürüp barıştırıp Başbakan Hüseynov'dan koparmaktı. Cevadov'u Aliyev'in yanına çekmek darbeyi önlemek anlamına geliyordu. Bu şekilde darbeyi önledik. Aliyev çıktı televizyonlara halkı topladı, ortalık ayağa kalktı. Biz Hüseynov'un Moskova ile çok yakın ilişkisi olduğunu, o geldiği zaman Türkiye aliyhine olacağını değerlendirdiğimiz için bu müdaheleyi yapmak zorunda kaldık. Yahi bu müdahale ise müdahale. Aliyev'e yardımcı olduk ve onu bunu çok iyi biliyor. " Aliyev, ertesi gün herkesi Azatlık meydanında yapılacak Azerbaycan'ın bağımsızlığını koruma mitingine çağırdı. Müsavat partisi Başkanı İsa Kamber, bu olayları dış tezgah olarak değil, bazı güçler ile Cevadov kardeşler arasındaki anlaşmazlık olarak nitelendiriyordu. Rusya'nın Bakü Büyükelçisi Walter Sonya ise Aliyev'i Rusya'nın değil Türkiye'nin devirmeye çalıştığını iddia ediyordu. Ve tehdit ediyordu : Rusya'yı dışlamak Azerbaycan ve Türkiye'ye pahalıya mal olur. Ertesi gün Azatlık meydanı 20 Ocak katliamı sonrası biraraya gelen iki milyon Azeriden sonra ilk defa bu denli kalabalık bir topluluğu ağırlıyordu. Aliyev mitingde yaptığı ateşli konuşmada hemen yanı başında duran başbakan Suret Hüseynov'u halka şikayet ediyordu. Hüseynov, lal kesilmişti, ithamları dinliyor, halkın Aliyev için yaptığı yoğun tezahürata KGB usüllerini bilmediği için bir anlam veremiyordu. ' Ben zaten iktidarım kendi kendimi devirmek için nasıl 67

68 darbe düzenlerim? " diye soruyor, ama kimse onu dinlemek istemiyordu. Aliyev herkesin huzurunda Hüseynov'u başbakanlıktan azlettiğini açıkladığı zaman Hüseynov mitingi terketme akıllılığını gösterdi! Mitingde konuşan Nimet Penahlı'nın Aliyev'in politikalarını savunması Halk Cephesi'nhe vurulan son darbe oldu. Halk Cephesinin kurucularından ve 1988'de Azatlık Meydanında Ruslara karşı yapılan ilk özgürlük mitinglerinin ateşli hatibi saf değiştirmişti. Kısa bir süre sonra Aliyev'in danışmanlığına getirilecek; Aliyev'in kirli çamaşırlarını açıkca ortaya döktüğü için buradanda kovulacaktı. Danışman Penahlı, 12 Kasım 1995'te Azerbaycan'da yapılan ilk demokratik (!) parlamento seçiminden önce Aliyev'in seçilmesi istenen adayları belirlediği listeyi basına verince ipler kopacaktı. İşin tuhaf tarafı seçim sonrası karşılaştırma yapıldığında Penahlı'nın ortaya attığı liste yüzde 99 oranında hedefi vurmuştu. Bu arada Hüseynov başbakanlıktan kovulduğuna inanamıyordu. Ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi başbakanlık makamına oturdu. Başbakan yardımcıları uygun bir lisanla artık burada çalışamayacaklarını izah ettikleri an herşeyin bittiğini anladı. Vatan hainliği ile suçlanıyordu, tutuklanıp hapse konacaktı. Bir yıl önce darbe yapmıştı, kral olmuştu; şimdi zindan onu bekliyordu. Hüseynov, iktidar olunca muktedirde olacağını sanmıştı, ama fena halde yanılmıştı. Hüseynov yakalanacağını nihayet kavrayınca hemen helikopterle Moskova'ya kaçtı. Aliyev, pekte akıllı olmadığını bildiği Hüseynov'un kaçmak için bu kadar hızlı hareket edebileceğini hesap etmemişti. Uzun süre Hüseynov'u elinde tutarak Bakü'ye karşı bir gün tekrar koz olarak kullanma hesabı yapan Rusya bu fikrinden 1998'de Rus şirketi Lukoil'a Azeri petrol pastasından paylar verilmesi karşılığında vazgeçecek Hüseynov'u iade edecekti. Ancak Moskova, bir gün mutlaka kullanırım düşünçesiyle sabık cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov'u geri vermeye yanaşmıyordu. Ancak unuttuğu bir husus vardı. Aliyev, Muttalibov'un Azeri ekonomisinde pay sahibi Vahitbankla işbirliği yaptığını istihbaratdan gelen bilgiler sayesinde öğrenmiş ve Vahitbank'ın kapanmasına önayak olarak Muttalibov'un Azerbaycan'daki ayaklarını kesmişti. Moskova kullanmak için başka bir kukla bulmalı idi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Moskova Muttalibov'da hâlâ bir cevher görüyordu! Bu arada 11 Eylül 1994'de Elçibey'e karşı bir suikast girişimi ortaya çıkarıldı. Keleki köyünü kadar gelen, ancak Elçibey'in korumaları tarafından etkisiz hale getirilen tim 17 kişiden oluşuyordu. Timin kim tarafından görevlendirildiği ise hiç bir zaman açıklanmadı. Petrolcü kurtların 20. yüzyıl boyunca sürdürdükleri işlerine gelmeyince muhataplarını suikastla ortadan kaldırma, darbe ile iktidardan düşürme, iç savaş çıkartıp puslu havadan yararlanma oyunları Azerbaycan ı derinden etkilemişti. Hazar ın Kurtlar Vadisi nde kurtlar ulumaya devam ediyordu. Bakü Askeri Ateşiliği görevinde iken CIA nın operasyonlarına destek vererek Azerbaycan da Türkiye nin imajını mahvedecek Türkiye Bakü Büyükelçiliğindeki Engin Alan, devreye piyon olarak sokuldu. Alan hep CIA ile dirsek temasında çalıştı. PKK ya destek veren JİTEM birimine yıllarca özel eğitimli subay vermiş bir Özel Harpciydi. Faili meçhulleri çok iyi bilirdi. Azerbaycan da görev yaptığı 1990 lı yılların başlarında eski Azerbaycan cumhurbaşkanı Haydar Aliyev e karşı organize ettiği başarısız darbe ve suikast girişimlerinin mimarıydı. Bunlar aslında Gladyo ve CIA planlaması olan çakma girişimlerdi. Başarısızlığa mahkum darbeleri bilen az sayıda üst düzey yöneticiden biriydi Alan Paşamız. Başbakanlık örtülü ödeneğinden finanse ettiği darbe fiyaskolarını kimseye izah edemez. Türkiye nin mükemmel imajını bir hamlede yıktı. Türkleri sokağa çıkamaz hale getirdi. ABD nin imajını parlattı, Türkiye yi batırdı. 68

69 5.BÖLÜM KURT ALİYEV'E TÜRKİYE DARBELERİ VE RUS SUİKASTI Haydar Aliyev in Azerbaycan ın başına geçeceğini Türkiye de ilk farkeden Fethullah Gülendi. Zaman Gazetesi Müdürü İlhan İşbilen, Aliyev Nahçıvanda iken onun güvenini kazanmayı başarmıştı. Aslında herşey bir rüya ile başlamıştı. Uzun süre tesirinden kurtulamadığınız bir rüya-ı sadıka'yı bir dostunuz, yakınınızdan duymuş veya siz mutlaka görmüşsünüzdür; bazı rüyalar gerçekleşir. Tarihin canlı şahitleri olan gazeteci ve yazar takımı, Aliyev in potansiyelinden habersizken Gülen in haberdar oluşu gerçekleşen bir rüyaya dayanıyordu. Gülen, en değerli elemanlarını 17 Şubat 1992'de Nahçıvan'a göndererek bu küçük toprağa özel önem vermişti. 1993'ün soğuk bir kış günü Nahçıvan'da gaz, elektirik ve yanacağın olmadığı, temel gıda maddelerin bile bulunmadığı için paranızın da fayda etmediği, sıkıntılı, çileli bir atmosferde görülen rüya tarihi şekillendirecekti. Zaman gazetesinin Nahçıvan muhabiri Muhammed Üsame Gül, işte bu günlerde hergün teşviki mesai'de bulunduğu, sık sık biraraya geldiği dönemin Nahçıvan Meclis Başkanı Haydar Aliyev'i rüyasında gördü. Rüyasında Aliyev, Meclis binasında ablukada kalmış, kapılar ve pencereler demir sürgülerle kilitlenmiş olduğu içinde bir türlü sesini soluğunu dışarıya duyuramıyordu. Bu arada Meclis kapısının önünde beyaz renkli Tofaş Şahin marka Türkiye plakalı bir araba görüldü. Şoförü Üsame Gül'den başkası değildi. Üsame Aliyev'in Meclis'in penceresinden dışarıya çıkmasını sağlarken arabasına da bindiriyordu. Ancak Aliyev araba haraket ederken tam bineceği zaman yere düştü. Araba ikinci defa döndü, Aliyev'i aldı ve ablukayı yardı. Dünyaya doğru açıldı, önlerinde dünya elipsi bir daire şeklinde dönüyordu. Arabanın etrafında tur atan dünya'nın masmavi yuvarlak görüntüsü, Aliyev ve Üsame'yi çok etkilemişti. Rüya, Fethullah Gülen'e te'vil ettirildi. Yorumu gayet ilginçti: Aliyev Azerbaycan'ın Cumhurbaşkanı olacak, Türkiye ve Zaman gazetesi ve camiası ablukayı yarmasında ona yardımcı olacaktı. Aliyev Ankara'nında tam desteğini alacaktı. Aliyev'in ilk girişimi başarısız olacak, ama ikincisinde Azerbaycan'ın başına geçerek, ülkesini petrol kurtlarının dansettiği arenada yalnız bırakmayacaktı. Rüya ve yorumu Aliyev'e anlatıldığında gülümsedi '' İnşaallah '' dedi Zaman ın Nahçıvan temsilcisi Muharrem Menekşe ye. Rüyayı yorumlayan Gülen hocayı Aliyev çok merak etmişti. Onunla mutlaka görüşmek feyzinden yararlanmak istiyordu. Haydar Aliyev 10 Mayıs 1923 tarihinde Nahçıvan'da Ordubat'da, bazı iddialara göre Ermenistan'ın Sisiyan köyünde dünyaya geldi. Demiryolu işletmesinde çalışan Alirza (Alirıza) ile İzzet Hanım'ın 4. çocuğu olan Aliyev'in 4 erkek, 3 kızkardeşi vardı. Azerbaycan Sanayi Enstitüsü'nde sürdürdüğü mimarlık öğrenimini 1941'de, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle yarım bırakan Aliyev, ordudaki görevi sırasında tümgeneralliğe kadar yükseldi, yüksek öğrenimini ise daha sonra Azerbaycan Devlet Üniversitesi'nin Tarih bölümünü bitirerek, tamamladı.1944 yılında Nahçıvan KGB'sinin başına geçti. Azerbaycan Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) Başkan Yardımcılığına 1964'de getirilen Haydar Aliyev, 1967'de de bu kurumun başkanlığına yükseldi. Aliyev'in generallik rütbesini alması ve Azerbaycan KGB'sinde en üst düzeyde göreve getirilmesi, Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti'nde ilk kez bir Azeri Türkünün bu görevlere yükselmesi açısından önem taşıyordu arasında Azerbaycan KGB başkanı görevini general rütbesiyle yürüttü. Askerlik hayatına Temmuz 1969'da nokta koyan Aliyev, hemen ardından Azerbaycan Komünist Partisi Merkezi Komitesi Birinci Sekreterliğine seçildi yılında Sovyet usulü siyasi hayata başlayan Aliyev, Azerbaycan Komünist Partisi Birinci Sekreteri seçildi ve bu görevde 1982 yılına kadar Azerbaycan'ı yönetti. SSCB yöneticisi KGB'den meslektaşı Yuri Andropov ile arası çok iyi olan Aliyev 1982 yılından 1987'ye kadar 69

70 SSCB Politbüro üyesi ve Başbakan yardımcısı görevlerinde bulundu. Aliyev, Sovyetler Birliği tarihinde Politbüro'ya yükselen ilk Müslüman unvanını kazandı yılında Mihail Gorbaçov'un Perestroyka politikasına ayak uyduramayan Aliyev tüm üst düzey görevlerini yitirdi. Üç yıl siyasi sahneden silinen Aliyev 1991 tarihinde ikinci Aliyev dönemini başlattı. 15 Haziran 1993'te Azerbaycan Meclis Başkanı görevine gelen Aliyev 3 Ekim 1993 seçimleriyle Azerbaycan Devlet Başkanı oldu. Aliyev 11 Ekim 1998 de ikinci dönem Devlet Başkanı seçilmişti. Ermeniler işgale başlamadan önce Aliyev'i Mart 1992'de Bakü'ye getirme girişimi dönemin Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov ve işbirlikçilerinin oyunları ve siyasi rakiplerinin '' Aliyev yaş haddini aştı.65 yaşında, artık bunadı '' bahanesiyle savuşturulmuştu. Aliyev'i istemeyen Muttalibov, 8 Mayıs 1992'de Şuşa'nın işgalinden sonra çıkan halk isyanı üzerine 15 Mayıs'da kuşatılan Cumhurbaşkanlığı sarayından Ruslar tarafından helikopterle Rusya'ya kaçırıldı. Aliyev, bunun üzerine Bakü'ye gelmek istemişti ancak Cumhurbaşkanı yetkilerini kullanan Meclis Başkanı Yakup Memmedov, ölüm tehditi alınca buna izin vermedi. Daha doğrusu dönemin deli fişeki İskender Hamidov, açıkca Aliyev'in gelmesine oy verecek milletvekillerinin uzun yaşamayacağını belirterek Aliyev aleyhinde mitingler düzenletti. Elçibey'i zoraki cumhurbaşkanı seçtiren Hamidov, tam bir kovboydu. 7 Haziran 1992 seçiminin sürpriz ismi, halka ucuz ekmek, iş vaad eden cumhurbaşkanı adayı Nizami Süleymanovdu; Elçibey, salt çoğunluk barajını zor aşmıştı. Bu rüyanın görülmesinden üç ay sonra ise Albay Suret Hüseynov'un Gence isyanın ardından işin altından kalkamayan dönemin Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey Aliyev'i bizzat 15 haziran 1993'de Bakü'ye çağrarak, zoraki Meclis başkanı seçtirmişti. Aliyev, 3 Ekim 1993'de ise halkın yüzde 92'sinin oyunu alarak cumhurbaşkanı seçilmişti. Aliyev, Zaman'ı hiç unutmadı. Nahçıvan'da köşeye sıkıştırıldığı, evinin bile olmadığı dönemde, kara günlerinde kendisini hatırlayanlara vefalıydı. Nahçıvanda iken türlü türlü baskılara rağmen kendisiyle röportaj yapan Litaraturnaya Gazeta'nın muhabiri Elmira Akındov'la, Azatlık radyosunun muhabiri Elmira Ahmetkızı'na da vefalıydı. O günlerde kendisini yalnız bırakmayan herkese vefalıydı. Kendisine karşı daha sonra kötülük yapsalarda, o kara günlerde kendisini hatırlayanları hep affedecekti. Azerbaycan hakikatlarını dünyaya haykırmak için sık sık dış geziye çıkan Aliyev, ' eski dostlarını ' Zaman ve Samanyolu'nun elemanlarını, iki Elmira 'yı da hep özel uçağında hep yanına aldı. Bu ayrıcalığı başka kimseye tanımadı. Aliyev, henüz Nahçıvan'da iken tanıdığı Türk kolejlerine ve onların manevi rehberi, Azeri tabiriyle '' Aksakalı '' Fethullah Gülen Hocaefendi'ye karşıda vefalıydı. 5-8 Mayıs 1997'de Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyareti sırasında, Fatih üniversitesi'ne üniversitenin '' fahri doktora '' verdiği törende Fethullah Hocaefendi ile yapacağı özel görüşmede buluşma heyecanı ile gelen Aliyev, Hocaefendi'nin kalp,şeker ve yüksek tansiyon rahatsızlığı nedeniyle asıl maksadına ulaşamadı. Aslında bir gün önce, Yükseliş kolejini satın alma girişimi nedeniyle Sabah gazetesinin Gülen i eğitim imperatoru olarak tanımlamas ve 25 milyar dolara hükmettiğini ileri sürmesi Gülen in bguluşmayı iptal etmesine neden olmuştu. Ama o yine de vefalıydı. Bakü'ye dönerken, uçağına çıkma arafesinde dönemin Devlet bakanı Namık Kemal Zeybek ve İstanbul valisi Rıdvan Yenişen'in kulağına ' Fethullah Gülen Hocaefendi'ye selam söyleyin ' diye fısıldadı. Son sözü bu olmuştu. Aliyev, 26 Aralık 1997'de kabul ettiği Samanyolu, Zaman ve Azerbaycan'da 9 kolej ve bir üniversite açan Çağ Öğretim İşletmelerinin temsilcilerini görür-görmez '' eski dostlarım '' hitabıyla selamlıyor, sımsıcak duygularla ellerini sıkıyordu. Fethullah Hoca'nın mektubu okunduğunda ise vefalı bir dost gibi, '' Bu samimi duygular basında da yayımlanmalı '' diye sekreterine talimatı oracıkta veriyordu. Gülen hocadan gelen mektup Azeri medyasının o gün manşetlerine taşınıyordu. Sekreterin Hocaefendi'ye ' hangi makamın, işin sahibi yazalım ' sorusuna Aliyev'in verdiği cevap muhteşemdi : '' O, zaten meşhur, tanınmış bir insan.'' Hocaefendi mektubunda, " Kardeş Azerbaycan'ın çok değerli cumhurbaşkanı, çok muhterem Haydar Aliyev. Herkese belli ki, zat-ı devletleriniz üstün bir devlet hadimi olarak; bilgi, tecrübe ve kabiliyetlerinizle kardeş Azerbaycan'ın bugünü ve geleceği namına bir ümit çırağı olmakla, aynı zamanda yaşadığımız bölgenin de geleceği için de ço önemli bir mana ifade ediyorsunuz. Bu bakımdan Türkiye'den gelip Azerbaycan'da öz kardeşlik görevlerini yerine getiren, hizmet eden içtimai kurumların temsilcilerine gösterdiğiniz dikkat ve yardımlarda hakikaten şükrana layıktır. " diyordu. Hocaefendi, Aliyev'in Türkiye 70

71 ziyaretinde daha önceden planlanmasına rağmen biraraya gelemeyişlerinin nedeni şöyle izah etti: " Çok muhterem cumhurbaşkanı! Türkiye'ye ziyaretiniz sırasında siz Fatih üniversitesine teşrif ederken şeker, kalp ve yüksek tansiyon gibi ciddi hastalıklar yüzünden hekimlerin tavsiyesi ile haraket etmeye mecbur olduğum için zat-ı alillerinizle görüşebilmemiştim. Bununla beraber cismen ne kadar uzak mesafede olsamda kalben özümü her zaman sizin yanınızda hissediyorum. Kardeş Azerbaycan için mümkün ve zaruri olan herşeyi tamamiyle yerine getirdiğimizi söylüyemiyorum. Lakin içinde hala bundan sonrada uzun yılar kardeş Azerbaycan'a hizmet göstermeniz arzusu ile rica ederik ki, zat-ı alillerinize derin hürmetlerimi, cansağlığı ve saadet dileklerimi benden kabul ederseniz." Aliyev Türkiye ziyareti sırasında Türk kolojelerine açık destek vermiş, Fatih üniversitesindeki doktora töreninde Fethulluh Gülen'e ismi ile hitap ederek teşekkür etmişti. Aliyev e teşekkür etmesi için konuşması sıarsında bir kağıtla mesaj ileten İlhan İşbilendi. Türk medyasının Gülen acaba takiyye mi yapıyor sorusuna cevap aradığı günlerde Aliyev'den gelen yanıt tokat gibi yüzlerine inmişti. Aliyev eski bir KGB generalı olması hasebiyle Zaman ve Türk kolejleri ilk defa açıldığında araştırmasını yaptırmış, güven duygusu pekişmişti. İktidarı döneminde yaşanacak 3 darbe girişimi sırasında n eredeyse Türkiye hükümetinin tamamı darbenin içinde olduğu ortaya çıkmasına rağmen, darbeye tek karışmayan grub Gülencilerdi. Daha sonra Gülen hocadan gelen ona yakın mektubu Aliyev bir devlet başkanından gelir gibi kabul etmiş ve ona hususi bir yer vermişti. Elçibey döneminde Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dan daha sonra cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den Aliyev'e Fethullah Gülen'in Azerbaycan'daki hizmetlerini ve görev yapanlarını tavsiye eden mektuplar, Gülen'in temsilcileri tarafından getirilmişti. Türkiye'nin en üst düzey yetkilileri Gülen'i övüyordu. Ancak Aliyev, bunla yetinmemiş Gülen cemaatının faaliyetlerine ilişkin devletin istihbarat birimleri tarafından rapor hazırlatmıştı. Hepsinden temiz raporu alan Aliyev, Gülen'i büyük bir ' Aksakal ' olarak kabul ediyordu. İktidarı dönemde Gülen'den gelen 10'a yakın mektubu, Ahmet Yesevi'den Mevlana'dan gelen ulvi mesaj gibi dinledi. Hasan Tok adında bir Türk vatandaşı 1993'te kendisine suikast düzenlerken, 17 Mart 1995 darbesinde Türk vatandaşlarının eli darbe girişiminde olduğu bilinmesine rağmen Aliyev, '' Türkü Türk'den '' seçmesini biliyordu. Bu nedenle Aliyev, en yakın aile fertleriyle beraberken duyduğu rahatlık içinde, bu ' emin ' insanları kabul ederken, hiç adet edinmediği bir biçimde korumalarını dışarı çıkarıyor öz ailesiyle, bu güvenilir insanları denk tutuyordu. Öyleki aile fotoğraflarını Zaman muhabiri çekiyor, özel hayatına ilişkin en mahrem görüntüleri Samanyolu kameranı alıyordu. Ülkesinin ve insanların zarar değil fayda göreceği bu insanların getireceği hayırsever işlere ve yeni sunulan projelerin tamamına da Aliyev bu nedenle hiç düşünmeden ' Evet ' demişti. Aliyev bu tavırlarıyla, ' bu değirmenin suyu nereden geliyor, acaba takiyye mi yapıyorlar, rejimi yıkarlar mı? ' sorularını irdeleyen Türk kamuoyunun her kesimine de gönderme yapmıştı. Ömrünü sadece milletinin değil, insanlığın selametine adıyan Anadolu'nun bağrından çıkmış Hocaların Hocası ve Alperenlerine, menbası tertemiz hayırseverlerin kazançlarından maliyeleşen bu ' Kutsi harakete ' Aliyev, vefasını göstermişti. O, bazılara göre azılı, iflah olmaz bir Komünist idi. Kimilerine göre halkını ezen bir diktatördü; ülkede bir hanedanlık sistemi ve rüşvet çarkı kurmuştu. Aliyev tüm bu sıfatlandırmalara karşın Gülen Camiasının siyasetden uzak faydalı girişimlerini alkışlıyordu. Bu kutsi topluluk Azeri petrolünün peşinde değildi. Azerbaycan'ın gerçek madeni olan gençlerine yatırım yapıyordu. Aliyev, darbe olaylarına doğrudan karışan MİT yüzünden iki ülke arasındaki ilişkilerinin bozulma noktasına geldiği anda bunu Demirel ile olan diyaloğunun bunu engellediği savunuluyordu. Oysa gerçek neden Aliyev in Gülenle tanıdığı Türk insanına saygısıydı. Bu arada Türk okullarına, Türk iş adamlarına, ögrencilerine sınırlamalar getiren Özbek lider İslam Kerimov, Türkiye'deki öğrencilerini bile kendisine yönelik muhalefet hazırlandığı gerekçesiyle çekmişti. Erk Partisi lideri Muhammed Salih'e Ankara'nın verdiği zımmı destek bir bahaneden ibaretti. Kerimov'un, ülkesinde en ufak farklı bir harakete bile tahammülü yoktu. Onun rejimi Özbek komünizmi idi. Demirel ve Gülen Aliyev'den Özbekistan'la ilişkilerin düzeltilmesi için arabuluculuk yapmasını istemişti. Aliyev, sorunlara ilişkin devreye girilmesi kendisine önerildiğinde iyi tanıdığı Kerimov için " Ne yapalım aksi, huysuz bir adam." diyordu. Özel bir sohbetde Aliyev, Gülen in gönderdiği güvendiği Türk iş adamlarına, " Orayıda Azerbaycan'daki darbe olayı gibi MİT karıştırdı. ( Eski MİT'çi Enver Altaylı'nın girişimi ) Ben fazla kafaya takmadım, iki halkı düşündüm, ama 71

72 Kerimov benim gibi değil " tesbitlerinde bulunuyordu. BAŞARISIZLIĞA MAHKUM TÜRK DARBESİ! 17 Mart 1995'de OMON timi başkanı Rovşen Cevadov'un Cumhurbaşkanı Aliyev'e karşı düzenlediği darbe girişimine Türkiye'nin, MİT'in adı karıştı. 3 Kasım 1996'da Türkiye'yi sarsan Susurluk kamyonu, daha önce Azerbaycan'da çok çamlar devirmişti. Darbe girişimini Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in İslamabad gezisi sırasında Aliyev'e Kopenhag'da iken telefonla arayarak bildirmesi skandalın boyutlarını birazcık hafifletse de Türkiye'nin Azerbaycan'ın iç işlerine karıştığı gerçeği ortaya çıktı. Aliyev, Danimarka gezisini yarıda keserek hemen Bakü'ye döndü. Durum çok vahimdi ülke yeni bir iç savaşa sürükleniyordu. Aliyev'in kimseye güveni kalmamıştı. Nahçıvan'dan kendisine bağlı özel birlikleri uçakla hemen getirtti. Ülkenin polisi isyancı Cevadov'un tarafında gözüküyordu, ordudada güvenilir olmayan güçler her an ters dönebilirdi. Aliyev, kanlı bastırılan darbe girişimi sırasında darbeci Rovşen Cevadovla aralarında irtibatı sağlayan T.C. Bakü Büyükelçisi Altan Karamanoğlu'nun görevden alınması isteğini Cumhurbaşkanı Demirel'e ileterek buna muvaffak oldu. Azeri kamuoyunda Türkiye'nin adı artık darbeci ülke olarak geçmeye başladı. Darbe girişimi tamamen yabancı istihbaratlar savaşı şeklinde cereyan ediyordu. Temel sebebi petroldü. Türkiye bu duruma nasıl düşmüştü? Bir Türk diplomatının kardeş bir ülkede darbecilere destekle suçlanması ağır bir ithamdı. Aliyev, darbeden bir yıl önce Türk Büyükelçiliğini izlemeye almıştı. Büyükelçi Karamanoğlu, güven mektubunu ilk sunan büyükelçi olması nedeniyle aynı zamanda Bakü'deki büyükelçilerin duayeniydi. Olağanüstü durumlarda tüm büyükelçilerin adına konuşma yetkisine sahipti. Yönetim kadrolarında büyük bir prestij yakalamıştı, halk tarafından da çok seviliyordu. Özellikle Elçibey'in devrilmesinin ardından Ankara'nın ve Bakü'deki temsilcisinin yaptığı her haraket Aliyev'in verdiği talimat doğrultusunda Azeri istihbarat birimlerini tarafından adım adım takip ediliyordu. Darbecilerin arkasındaki gerçek isimler MİT de yıllardır onları besleyen Kaşif Kozinoğlu ve Levent Bektaş idi. Tam bir karakutu olan Kaşifoğlu, eski mafya babası Alaaddin Çakıcı ile derin devlet arasında irtibatı sağlayan ve Susurluk davasının bertaraf edilmesi için hakimlere şantaj yapan isimdi. Türkbank skandalında da kilit isimdi. O dönemde yakayı sıyırmayı başardı. Hepsinin güvendiği dağdı. Darbeden bir yıl önce 1994 yılı ortalarında Bakü'den kaçan iki Azeri rejim muhalifi, Ankara'da hükümet yetkilileriyle temasa geçip Azerbaycan'da Aliyev'e karşı darbe yapmak istediklerini bildiriyorlardı. Başbakanlık Danışmanları Yasin Aslan, asker kökenli Kamil Yüceoral ve Acar Okan yardımıyla Ankara'da bir kamu kuruluşu misafirhanesine yerleştirilen Fehmin ve Ali isimli Azeriler, Rusların kontrolündeki Ayaz Muttalibov'u da aralarına alıp darbe yapacaklarını, Nahçıvan'da sürgünde bulunan Elçibey'i ülkenin başına getireceklerini söylüyorlardı. Fehmin adındaki Azeri Albay, Elçibey döneminde İçişleri Bakanlığı kuvvetlerinin komutanı olduğunu ifade ediyordu. Ali isimli Azeri ise sürekli Avrupa ve ABD'ye giderek buralarda hükümet ve gizli servis yetkilileriyle görüştüğünü ileri sürüyordu. Türkiye'den para ve silah yardımı isteniyordu. Ali'de Fehmin gibi sürekli Türkiye'de( Alanya'da Türk Federasyonu eski Başkanı Fahri Yiğit'in himayesinde) yaşıyordu. Azeri darbeciler hazırladıkları bir raporu Başbakan Tansu Çiller'e de verdiklerini iddia ediyorlardı sayfayık raporda darbe planı ayrıntılarıyla yer alıyordu. Çiller ayrıldıktan sonra bu rapordan başka yetkililerinde haberi olacaktı. DYP milletvekili Ayvaz Gökdemir ile ilişki içinde olan darbeciler, Çilller'inde bulunduğu bir yemekte darbe planlarını konuşmuşlardı. Hükümet ve çevresinin bu ilişkisi devlet yetikilerinden saklanıyordu. Çiller, Aliyev'in telefonuna çıkmıyordu. Durumu Aliyev Demirel'e bildirince Demirel Çiller'i uyarmıştı. " Demirel'in sırlarına vakıf olan gazeteci Hulusi Turgut böyle yazıyordu.: Aynı tarihe ilişkin MİT raporları, Çiller'e bağlı olarak çalışan " Susurluk ekibinin" darbe girişimine üç ay kala Cevadov'un özel birliklerini eğitmek üzere Azerbaycan'a gittiğini kanıtladı. Raporda yer almayan bu satırların yazarının tesbit ettiği bir gerçek ise Uğur Mumcu'yu öldürmekten yargılanan MİT'in kullandığı tetikçilerden Abdullah Argun Çetin'inde bu eğitim ekibinden olduğuydu. Çetin, bu gerçeği Zaman'ın Ankara bürosunda yaptığımız, ancak yayınlanmayan röportajında söylemişti. Çetin, Yeşil gibi derin devletin bir tetikçisiydi, ancak asker kökenli olmaması itibarıyla daha çok Çatlı'ya benziyordu. Argun Çetin, Gence ve Kazak kamplarında OMON timi 72

73 elemanlarını eğitmişti. Uyuşturucu trafiğinin bölge sorumlusu olan Cevadovlarla Çatlı ekibinin birlikteliği Karabağ savaşı nedeniyle başlamış, uyuşturucu ticaretiyle sürmüştü. Azerbaycan'a giden Türk eğitmen kadro içinde o tarihte Emniyet Genel Müdürlüğü'nde danışman olarak çalışan Korkut Eken, adı Ömer Lütfi Topal cinayetine karışan ve İstanbul DGM'deki davada sanık olarak yargılanan Ayhan Çarkın'da vardı. Ekibin başı Abdullah Çatlı'ydı. Susurluk ekibinin darbe hareketinden tam üç ay önce 12 Aralık 1994 tarihinde Türkiye'den Bakü'ye giriş yaptığını Azeri istihbaratı daha sonraki araştırmalarında belirlemişti. Yeşil pasaportlu olan bu ekip vizesiz ülkeye girmişti. Eğitim çalışmalarında kullanılmak üzere yüklü miktarda silah ve cephaneninde sokulduğu biliniyordu. Silahlar, başbakanlık örtülü ödeneğinden sağlanan para ile alınmıştı. Hizbullah operasyonu sırasında ortaya çıkan kayıp silahlan muammasını bir ucu Azerbaycan'a dayanıyordu. Batman'da ortaya çıkan kayıp silahlar devlet tarafından alınmıştı. Tansu Çiller'in maliyetini örtülü ödenekten karşıladığı ileri sürülen bu silahlar darbe sırasında kullanılacaktı. Çiller'in ' açıklarsam bazı ülkelerle ilişkilerimiz bozulur ' dediği örtülü ödenek harcaması buydu. Ekip bir süre Azerbaycan'da kaldı ve 60 kişilik özel bir birliği eğitti. Eğitmenler grubunun darbe girişiminden önce döndüğü, darbe sırasında Azerbaycan'da olmadıkları Azeri istihbarat raporlarında belirlendi. Bu grubun Azerbaycan'a gidişinden bir süre sonra o tarihte Özel Haraket Daire Başkanı olan İbrahim Şahin'inde Cevadov'un özel davetlisi olarak Bakü'de temaslarda bulunduğu belirleyen Azeri güvenlik birimleri, bu görüşmelerin dökümanlarını birer birer ifşa edecekti. Darbe öncesi Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı makam odası, 9 Mart günü ilginç bir tasallut girişimine sahne oluyordu. Türk Büyükelçi Altan Karamanoğlu, Azerbaycan'ın bir sosyal bir patlama noktasına geldiğine inanıyordu. Karamanoğlu'nun yanında müsteşarı Vural Güven, MİT temsilcisi Ertuğrul Güven ve Türk askeri ateşesi Tuğgeneral Engin Alan'da vardı. ( Başarısızlığı uğrayan darbe olayından sonra Türkiye'ye tayin edildi. Rütbesi koreneralleğe yükseldi. Özel Haraketler Komutanlığına getirildi. 15 Şubat 1999'da PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ı Kenya'dan Türkiye'e getiren özel tim operasyonunu bizzat yönetti ) Karamanoğlu'nun ülkedeki hakimiyeti Aliyev'in hiç hoşuna gitmiyordu. Aliyev ile Karamanoğlu arasında şu diyalog geçti : --- Size darbe hazırlanıyor, bunu önlemek için Rovşen Cevadov'un sırtını okşayın,konuşun, sohbet edin, hoş tutun, bazı rahatsızlıkkları var. İtimat etsin size. --- Biz ona saygı gösterdik, biraz fazla da taviz verdik. Neden rahatsız? Benim yanıma gelsin. --- Tamam, onu kabul edin. --- Tamam, kabul edeyim. --- Benden ne istiyor? --- Onu anlamanızı ve İçişleri bakanı yapmanızı istiyor? --- İçişleri Bakan yardımcılığı az şey midir? Bu ona niye yetmiyor, neyin iddiasındadır? --- Onu dinlemenizi arzu ediyor? --- Ben devlet başkanıyım, ülkemde kimin bakan olacağına ben karar veririm. --- Halktan biraz koptunuz.; halk ekonomik sorunlar yaşıyor, bu nedenle karşı tarafa geçebilir. Bu atmosferde devam eden görüşme sona ermişti. Aliyev çok kızmıştı. Ülkesinin iç işlerine bir Türk diplomatın bu denli karışmasını içine sindirememişti. Ama halen ülkenin iplerini tamamen eline geçirememişti. Bu nedenle ' köprüyü geçene kadar ayıya dayı 'diyeceksin politikasını izliyordu. Türkiye kardeş ülkeydi, ama bakanlarını belirleyemezdi. Karamanoğlu, Cevadov'un bu makamı Hüseynov olayında gösterdiği sadakat nedeniyle hak ettiğini savunuyordu. Bu defa durum dahada vahimdi. Ancak Cevadov tayin edilen vakitte kabule gelmeyince Karamanoğlu yeniden telefonla Aliyev'i arayarak tasullutda bulunuyordu. Cevadov tam bir bunalım geçiriyordu. Karamanoğlu onu ikna ediyordu; ancak kardeşi Mahir Cevadov onu fikrinden caydırıyordu. Aliyev, 9 Mart saat 16: 00'u kabul için vakit tayin etmişti. Çünkü ertesi gün Kopenhag'a gidiyordu. Ancak yine Cevadov gelmemişti. Aliyev çok kızmıştı. Ülkenin İçişleri bakan yardımcısı devlet başkanını takmıyordu. Altan Karamanoğlu, Ankara'ya özel kripto ile darbe hazırlığını, içinde yer alanları isimleri ile bildiriyordu. Dışişleri Müsteşarı Özdem Sanberk'de durumu cumhurbaşkanı Demirel'e iletiyordu. Dışişleri 73

74 Bakanı Murat Karayalçın, darbe olayında Ferman Demirkol'un karışıp karışmayacağını Karamanoğlu'na telefonla arayarak sordu. O sırada ABD gezisindeydi. Karamanoğlu açıkça, ' Demirkol geldi. Aliyev'i düşürüyorlar, ihtilal yapıyorlar. Biz Türkiye olarak ne taraftayız. Darbe ile ilişkimiz var mı? diye sordu. İş pişkinliğe vurulmuştu. Aliyev'in karşısında darbe hazırlayan Demirkol, elbette ne tarafda durduğunu iyi biliyordu. Karayalçın, Türkiye'nin darbeye karşı olduğunu Aliyev'in desteklenmesi talimatını verdi. ABD'den dönerken Karayalçın 1 Mart 1995'de Brüksel'deki Türk büyükelçiliğinden dört maddelik bir telgraf mesajı geçti. Elçibey'in korunması ile ilgili gerekli önlemler alınacak, darbenin önlenmesi için gerekli işlemler yapılacak, darbecileri Türkiye'nin meşru hükümetin yanında olduğu bildirilecekti. Aliyev'e durum derhal iletilerek Türk hükümetinin yanında olduğu anlatılacaktı. Demirel, bu tarihten 12 gün sonra Aliyev'i Kopenhag gezisinde yakalayarak durumu anlatmış, Pakistan'da yapılacak ECO zirvesine katılmadan ülkesine dönmesini rica etmişti. Demirel neden bu kadar beklemişti? Rus istihbaratı durumu öğrenmiş, durumu Aliyev'e bildirmişti. Demirel'e sadece Aliyev in bildiği darbe girişimini bildirerek Türkiye'nin onurunu kurtarmak kalmıştı. Mart'ın 13'ünde gece yarısı benzin, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapan OMON timinin Kazak şubesi ordu birlikklerine hücum ederek 5 adet zırhlı aracı ele geçiriyor ve komşu Agstava kentinin yerli yöneticilerini devirmekle darbe girişimini resmen başlatıyordu. 13 mahkum serbest bırakılmış, 600 kalaşnikof isyancı grubun eline geçmişti; devlet otoritesi yerlebir olmuştu. Bu timin başında sorumluluk sahibi olarak İçişleri Bakan Yardımcısı Rovşen Cevadov bulunuyordu. 1992'den itibaren ülkede asayiş ve bilumum kanundışı işler onlardan sorulur olmuştu. Ancak yasadışı güçlere hükmeden ve kaçakçılık yaptıran asıl kişi kardeşi Mahir Cevadovdu. Bakü'nün Hatai ilçesinin eski savcısı olan Mahir Cevadov, bir nevi Azeri mafyasınnın lideri konumundaydı. Halkın sempatisini kazanmış Karabağ kahramanı Roşven Cevadov'un yiğitliğini kullanıyor; kirli işlerine onuda alet ediyordu. Ekim 1994'te yapılan soruşturma sonucu foyası ortaya çıkmış görevinden azledilmişti. Ama kirli işleri bırakmamıştı. Üstelik kendisini 25 kişilik OMON timi sürekli koruyordu. Azerbaycan İçişleri Bakanı Ramil Usubov'un bile 2 koruması varken Mahir Cevadov devlet başkanları gibi korunuyordu. İşin garip tarafı Türk Büyükelçi Altan Karamanoğlu, sokaktaki çocuğun bile bildiği bu durumdan sanki habersizdi.veya bir takım güçler tarafından yanlış yönlendiriliyordu. Daha sonra yapılacak araştırmalar Türk derin devletinin sakinlerini, Susurluk hortlaklarını adres olarak gösterecekti. Ancak sır devlet sırrıydı. Üstü örtülecek, sorumsuz sorumlular cezalandırılmayacak aksine mükafatlandırılacaktı! Kazak'tan başlayan isyanı durdurmak için Rovşen Cevadov'un görevlendirilmesi sanırım darbe sürecinin en ilginç kararıydı. Azerbaycan İçişleri Bakan yardımcısı Zahid Dünyamaliyev ve Savunma Bakanlığı'ndan İsa Sadıkovda görevlendirilenler arasındaydı. Ülkenin lideri yurt dışındaydı. İslamabad'da bulunan Cummhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Kopenhag'da bulunan Aliyev'i 13 martda telefonnla arayarak komployu haber vermesi herşeyi birden bire değiştiriyordu. Aliyev ziyaretini yarıda keserek hemen Bakü'ye dönmüştü. Aliyev'in bilmediğini Demirel nereden biliyordu? Yoksa Aliyev biliyordu da, oyun mu oynuyordu? Ortada çok komik ve acınaklı bir durum vardı. Eski KGB patronu kendisine yönelik darbeyi komşu ülkenin devlet başkanından mı öğrenmeliydi? Bu arada isyancı grup, 14 Mart'ta işi büyüterek Gence ve Tovuz'daki askeri birliklerede baskın düzenlemişti. Ülkenin darbeler tarihinde Gence'nin özel bir yeri vardı. Tüm isyan ve ayaklanmaların start aldığı mekan Genceydi. 1918'de Mehmet Emin Resulzade, Bakü yönetimine Gence'de başkaldırmış doğunun ilk demokratik halk cumhuriyettini burada ilan etmişti. 5 Haziran 1993'de Elçibey'e karşı ayaklanan Suret Hüseynov'un menzilide Gence'ydi. Ancak isyancıların baskını geri tepmişti bu defa. Baskıncılar ateşe ateşle karşılık verilince silahlarını gerilerinde bırakarak kaçmak zorunda kalmıştı. Gencede incelemede bulunan Cevadov daha sonra Agstava ve Kazak OMON karargahınna giderek isyanın gerekçelerini dinlemiş, oldukça öfkelenmişti. Aliyev, güçlerini sarsmak, gelir damarlarını kesmek istiyordu. Bu hırsla Kazak'tan Bakü'ye dönen Rovşen Cevadov, ne yapacağını şaşırmıştı. Meclis yakınlarında Baş Koruma İdaresi'nin başkanı Fahreddin Guliyev ve iki arkadaşının OMON elemanları tarafından 74

75 yaralanması bardağı taşıran son damla olmuştu. İçişleri Bakanı Ramil Usubov verdiği bir emirle OMON'ın kanuna aykırı davrandığı gerekcesiyle lagvedildiğini, Rovşen Cevadov'un ise görevden alındığını açıklıyordu.daha Mart'ın başında Nizami ilçesi polis karakolunu ele geçiren OMON birlikleri, iki polis memurunu da yaralamıştı. Bu arada Mahir Cevadov'un yakalanması için emir çıkartılmış, evi sarılmıştı. Evi koruyan 40 OMON elemanı polisle çatışmaya giriyor 8 kişi yaralanıyordu. Mahir Cevadov kendini koruyanlarla geri çekilirken kardeşi Rovşen Cevadov artı resmen darbe yaptıklarını cümle aleme duyuruyordu. Cevadov, kardeşinin oyununa gelmiş gerçek bşr Karabağ kahramanıydı. En büyük hatası Türkiye'ye fazla güvenmesiydi. Aliyev in hemen ülkesine dönmesi Aliyev'i havalimanında uçak yere inerken öldürmek isteyen darbecilerin planını bozmuştu. Daha doğrusu halkı darbede Aliyev in öldürüleceğine inandırmak için bu hikaye sonradan uydurulmuştu. Aliyev hemen televizyonun karşına çıktı. 15 Mart'da televizyondan halka seslenen Aliyev, Cevadovlara içeriden ve dışarıdan destek verenleri Azerbaycan'ı dağıtmaktan, kan döktürmekten vazgeçmeye çağırıyordu. Aliyev'i ilk arayan Türk Büyükelçi Karamanoğlu idi. Cevadov ile Aliyev arasında arabulucuk yapmak istiyordu. Hüseynov darbesinde (!) Cevadov ile Aliyev'in arasını bulan yine Karamanoğlu olmuştu. Aliyev, Cevadov üzerinde Karamanoğlu'nun büyük etkisi olduğunu biliyordu. Zaten Türk Dışişleri bu önemli görevi yine Karamanoğlu'na vermişti. Aliyev, Cevadov'un ne istediğini öğrenmek için huzuruna kabul etti. Önceleri Aliyev'in istifasını isteyen Cevadov sonra tavrını değiştirmiş Aliyev'den gücünün tanınmasını, yani makam istiyordu. Aliyev, bu istenileni yaparsa otoriteyi kaybedeceğini belirterek, taviz vermeye yanaşmıyor, bir yandan da Cumhurbaşkanı Demirel'le telefon mesaisini sürdürüyordu. Aliyev, Cevadov'un defterinin dürülmesi vaktinin geldiğini de anlamıştı. Ankara Türk milliyetçiliği ile tanınan Cevadov'u Elçibey'i geri getirmek için mi istiyordu? Bu şüphe Aliyev'in beynini kemiriyordu. Oysa Ankara, tam tersine ülkeye yine Moskova yanlısı Hüseynov ve Muttalibov'un getirilmesinden endişe ediyordu. Bu nedenle Cevadov'u kilit adam olarak görüyordu. Demirel- Karamanoğlu, Aliyev-Demirel görüşmelerine Tansu Çiller- Aliyev, Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın - Karamanoğlu görüşmeleri de ekleniyordu. Amerikan ve İngiliz büyükelçileri Karamanoğlu vasıtasıyla tavırlarını Aliyev'e ulaştırıyor; taraf olmak istemiyorlardı. Aliyev, isyancıların kayıtsız şartsız teslim olmaları için yaptığı çağrıyı televizyondan yinelerken, Nahçıvan'dan kendisine bağlı özel timi operasyon için getiriyordu. Karamanoğlu-Aliyev görüşmeleri artık telefonla yapılıyordu. Aliyev, isyancıların beyaz bayrak sallayarak çıkmaları isteğinin Cevadov'a ulaşmasını talep ediyordu. Darbecilerin telefonları kesilmişti, tek bağlantıyı Karamanoğlu kurabiliyordu! Bir sonraki telefon görüşmesinde Aliyev Karamanoğlu'na nasıl oluyor da Cevadov'la irtibat kurabildiklerini soruyordu. Cevadov'u destekleyen Türkiye, ona uydu telefonu vermişti. Aliyev bu noktada da otoritesini kaybetmiş, bir zavallı durumuna düşürülmüştü. Türkiye Aliyev'i koruyor muydu, yoksa darbeyi düzenleyen dolaylı olarak Türkiye miydi? Aliyev bunu anlamaya çalışıyordu. OMON elemanlarını silahlarını bırakıp teslim olmaları halinde af edileceklerini belirten Aliyev, 16 Mart'da bu vaatlerini yazılı hale getiriyordu. OMON komutanlarından Şahmuradov ve yardımcısı Ceferov'u kabul eden Aliyev, darbecileri ikna edemiyordu. Darbeciler ülkede tek gücün kendileri olduğunu vurguluyor ve ülkeyi yönetmek için Siyasi Konsey kurulmasını öneriyorlardı. Karamanoğlu'ya kızan Aliyev televizyon konuşmasında Türkiye'yi de yoğun biçimde eleştiriyordu. Büyükelçinin Cevadovla uydudan görüşerek arabuluculuk yaptığını Aliyev, televizyondam açıklayarak darbede Türkiye nin eli olduğunu resmen ima etti. Aliyev'e göre Ankara kendisini istemiyordu. Aliyev bu ikilem karşısında Türkiye'yi de yerin dibine vurmayı ihmal etmiyordu. Halkın etrafında toplanmasını isterken kullandığı argüman, ' Türkiye bile beni sattı ' idi. Aynı gün Cevadov kardeşlerin babası Bahtiyar Cevadov'un mektubu televizyondan okununca işin rengi ortaya çıkıyordu. Baba Cevadov, Rovşen Cevadov'a, " Ferman beyleri, Tevfik beyleri dinleme. Onların şahsi çıkarlarına uyma. Silahını bırak devlete tabi ol. " diyordu. Mektupda belirtilen bu Tevfik beyin eski Dışişleri Bakanı Tevfik Kasımov olduğu aşikardı. Peki bu Ferman bey kimdi? Ferman Demirkol'un Türk vatandaşı olduğunu bilmeyenler o gün öğrenecekti. Aliyev'in Cevadovlara destek veren dış güçler dediği ülkelerden biri Türkiye idi. Diğeri ise Rusya. Ayaz Muttalibov'un Azerbaycan'da henüz kesilemeyen ekonomik kolları darbeyi besliyordu. Rahim Gaziyev ve Suret 75

76 Hüseynov'un silah ve uyuşturucu parası darbecilere güç sunuyordu. Rus istihbaratı elini ateşe sokmayarak maşa kullanıyordu. Aliyev rejimini kendi muhalif vatandaşlarıyla devirme yolunu tercih ediyordu. Nitekim bu durum daha sonra OMON'cuların verdiği ifadelerde ortaya çıkacaktı. Anlaşılamayan Türkiye nasıl olurda kardeş ülkede kardeş kanı döktürürdü? Türk istiharatı MİT ve Rus istihbaratı aynı politika ve darbe çevresinde nasıl yuvalanırdı? Aliyev, bunu çözemiyordu. Aliyev sık sık televizyona çıkarak halkı bilgilendiriyor, destek istiyordu. Aliyev televizyon konuşmalarında Türk büyükelçisi ile yaptığı telefon konuşmalarına değiniyor, Türkiye'nin darbedeki rolünü ima ediyordu. Sanki Azerbaycan cumhurbaşkanlığı ile Türk büyükelçiliği arasında sürekli telefon irtibatı kurulmuştu. Bir telefon bağlantısıda Türk Büyükelçiliği ile isyancı Cevadov arasında işliyordu. Aliyev isyancı Cevadovla direk irtibat kuramıyor, bunu Karamanoğlu sağlıyordu. Rovşen Cevadov'un talimatı ile hareket eden OMON timi planlarını hayata geçirmek için dört parçaya bölünmüştü. Bu güçler, Azerbaycan Cummhurbaşkanlığını ele geçirerek Aliyev'i hapis etmekle görevlendirilmişti. Bir grup Meclis'i ele geçirerecek bir grup İçişleri Bakanlığı'nı, diğer grupta devlet televizyonunu tutarak halka açıklama yapacaktı. 20 kişiden oluşan OMON timleri evlerin çatısına çıkarak Rovşen Cevadov'un bulunduğu karakolu koruyordu. Darbecilerin teslim olmayacağı açığa çıkmıştı. OMON'cular, 17 Mart'ın gece yarısı Saat 2 :00'de ilk ateşi açan taraf oldu. 4 asker ölmüş 5 kişide yaralanmıştı. Saat 4 sularında ateşe gelen emir üzerine başlayan hükümet güçleri sabah 9 00'da karakoldan beyaz bayrak sallandırılması nedeniyle ateşi durduruyordu. Ancak daha sonra barış için gelen iki askeri OMON'cuların öldürmesi sinirleri iyice germişti. Rövşan Cevadov teslim olamayınca Azerbaycan'da tekrar kardeş kanı döküldü. Olayları yakından izleyen benimde can güvenliğim kalmamıştı. Yanımda duran Rus gazeteci bir kaza kurşununa kurban giderek mevta olurken, elimdeki fotoğraf makinesinin deklanşörüne halen basmam herhalde mesleki bir refleks idi. Bir yandan ölen gazetecinin fotoğraflarını çekerken, bir gözümde Cevadov'un kurşun yağmuruna tutulan karargahında idi. Bu sırada operasyon başlamış Cevadov'un kalesi teslim alınmış içeriden sağ çıkartılan OMON timi mensupları bir bir otobüse bindiriliyordu. Makinenin deklanşörüne basarken günün fotoğrafını yakalandığımı sanıyordum. Ancak bu sevincim kursağında kalacaktı. İki koluma giren iki Azeri askeri, olayı fotoğrafladığımı anlamıştı. Makine elimden alınırken, film anında yakılıyordu. Cevadov ağır yaralanmıştı. Hastaneye kaldırılan Cevadov resmi açıklamaya göre kan kaybından hayatını kaybediyordu. Ancak Cevadov'u taşıyan ambülans birden yön değiştirerek hastane yerine Gög Mescid'e yönelmesini fark eden tek kişiydim. Ambulansın tam arkasında olanları izlediğimden habersizdiler. Cevadov, ambulansda iğneyle öldürülmüştü. Göğ Mescid gasillhanesine götürülen cesedi son gören bendim. Fırsatdan istifade eden OMON 'cular yandaki okula sarkarak kaçmaya başladı, geriye kalanlar ise elleri havada saat 11 : 40'da teslim oluyordu. 400 kişi karakoldan ve Bozkurt Partisi karargahından o gün gözaltına alınmıştı. Aliyev, Cevadovları Ayaz Muttalibov, Suret Hüseynov ve Rahim Gaziyev'in desteklediğini söylüyor, Halk Cephesi ve Bozkurt Partisini suçluyordu. Aliyev, Moskova'da saklanan bu suçluları aralarındaki hukuk anlaşmasına göre iade edilmesini talep ediyor, ülkede olağanüstü hal ilan ederek darbecilere destek verenlerden tamamen ülkenin temizlenmesini istiyordu. Sivillerin yoğun biçimde yaşadığı bir mekanda geçen kardeş çatışmasının sivil mağdurlarıda vardı. 11 yaşında kaza kurşunu ile can veren Nubarda onlardan biriydi. Pencereden giren tek kurşun alnına isabet etmiş, oracıkta hayata gözlerini yummuştu. Nubar, 5 gün sonra ' bahar kız ' olacaktı. Her Nevruz bayramında her okuldan en başarılı bir kız öğrenci bahar kız seçilir, en güzel kıyafetlerini giyerek kutlamalar sırasında dansederdi. Nubar, bahar kız olamamıştı. Azerbaycan'ın baharıda kardeş kanıyla kararmıştı. Nevruz bayramı yasa dönüşmüştü, kimsenin içinden oynamak, eğlenmek, Nevruz oyunları ile şenlenmek gelmiyordu. Darbeden sonra ortalık sakinleşince Aliyev'i ilk ziyaret edenlerden biri Ankara'nın talimatı üzerine yine Türk Büyükelçisi Karamanoğlu idi. Darbeye Türkiye'nin ve MİT'in adının karışması Ankara'yı derinden yaralamıştı, Türk kamuoyu çalkalanıyordu. Cevadov karargahından çıkan belgeler, iki Türk vatandaşının darbe girişimine karıştığını gösteriyordu. Bu haber o sıralarda Ankara-Bakü arasında bomba etkisi meydana getiriyor, soğuk bir rüzgâr estiriyordu. Azerbaycan Parlamentosunun hukuk danışmanı Azeri kökenli Türk vatandaşı Doç. Dr. Ferman Demirkol aranmaya başlanmıştı. İlişkisi tesbit edilen Bakü'de Mercedes yedek 76

77 parça dükkanı çalıştıran iş adamı Kenan Gürel ise hemen tutuklanmıştı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Türkiye'den kaçıp Avusturya'ya yerleşen oranın vatandaşlığına geçen Gürel, daha sonra yerleştiği Antalya'da Elçibey'le tanışmış ve bir süre sonra Azerbaycan'a giderek buraya yerleşmişti. Gürel'e kızını veren Cevadov, bir Türkle akraba olmasının avantajını kullanmıştı. Türkiye'nin komployu nasıl Aliyev'den önce farkettiği de ortaya çıkmıştı. Demirkol, Bakü Devlet Üniversitesinde görünürde öğretim üyesi idi, ama asıl görevi MİT mensubu olarak TİKA diplomatik dokunulmazlığında Türkiye hesabına casusluk yapmaktı. Aliyev bu durum üzerine Türkiye ye küsmüştü. Demirkol'u polis Bakü'de bulamıyordu. Demirkol'un bir Türk diplomatın koruması altında olduğunu öğrenen Azeri güvenlik birimleri Türk Eğitim Müşavirliğiin kuşatmış ve içereyi izinsiz operasyon yapmıştı. Ortada büyük bir skandal söz konusu idi. Diplomatik kuralları aşan Azeri güvenlik birimleri elleri boş dönmüştü. Çünkü Demirkol başka yerdeydi. Demirkol, diplomatik dokunulmazlığı olan Bakü Büyükelçiliğinin Din Müşaviri Abdülkadir Sezgin'in evinde saklanıyordu. Sezgin ile Demirkol darbeden iki ay önce birlikte vakıf kurmuş 1000 Azeri öğrencisine ayda 10 dolar burs vererek kendilerine bağlamakla meşguldü. Ayrıca Din Müşavirliği odasında mukim stratejik araştırmalar merkezi kurmuşlardı. Bu merkez Azeri istihbaratının yaptığı soruşturmaya göre darbecilere akıl hocalığı yapıyordu. Aliyev, Türk Büyükelçiliğini arayarak suçlu olduğu ortaya çıkan Demirkol'u istiyordu. Karamanoğlu- Demirel görüşmesinin ardından Demirel Aliyev'i arayarak tarihi geçecek tasallut girişimi yapıyordu. " Demirkol'u sorgulamadan bize teslim edin, gerekeni yaparız. " Aliyev, Türk Büyükelçi Karamanoğlu'nu da artık istemiyordu. Demirkol ve darbe ile ilintili olduğu tesbit edilen Din Müşaviri Abdulkadir Sezgin'de kara listedeydi. Demirel'den Karamanoğlu'nun görevden alınma talebinde bulunmuş ve isteği Demirkol'un teslimi karşılığı yerine getirileceğine dair güvence alınmıştı yılında soğuk bir Mayıs günü Bakü Bine havalimanı pistine Gulfstream marka küçük bir uçak yanaşıyordu. Türkiye cumhurbaşkanına ayrılmış uçakta T.C. harfleri dikkat çekiyordu. Uçakta iki pilot ve bir yolcu vardı, önemli misafirleri götürmeye gelmişlerdi. Ankara'dan gelen dönemin Başbakan Müsteşarı Ali Naci Tuncer ve MİT Daire Başkanı Yalçın Ertan paketleri teslim almaya gelmişti. Uçağa binenlerden biri istenmeyen adam ilan edilen, bir gün önce Aliyev'le veda görüşmesini yapan Türk Büyükelçi Altan Karamanoğlu, diğeri darbe girişiminin Türk mimarı MİT mensubu Ferman Demirkol'dan başkası değildi. Gizli operasyon havalimanında bulunan Azerbaycan'ın ilk özel televizyonu Azerbaycan News Service'nin kameralarına yakalanınca acı gerçek kamuoyuna yansıyordu. Demirkol apar topar sorgulanmadan kaçırılmış, Aliyev kendisine yönelik darbe düzenleyen Türk istihbaratçının çok değerli bilgiler taşıdığını ve işin gerçek yüzünü aydınlatacağını bile bile teslim etmişti. Aliyev darbeden üç yıl sonra 26 Şubat 1998'de Kanal D'de yayımlanan Arena programında Uğur Dündar ve Haluk Şahin'in sorularını cevaplarken darbe girişimine de ışık tutuyordu. Bakü'ye sokulan uydu telefonlardan biri darbeye karışan Kenan Gürel'in elinde ele geçirilmişti. Bu uydular aslında Çeçen lider Cevher Dudayev e alınmış ve parası başbakanlık örtülü ödeneğinden tahsil edilmişti. Karamanoğlu nun Cevadov ile konuşma yaparken kullandığı uydu telefınlar Gürel in odasında yanında bulunmuştu. Darbecileren dönemin başbakanı Tansu Çiller ile irtibat halinde olduğunu öne süren Aliyev şunları söylüyordu: " Darbeci Cevadov Türkiye'den getirilen bir uydu telefonu ile sürekli haberleşti. O zamanlar ben daha uydu telefonunun ne olduğunu bilmiyordum. Bende bile uydu telefonu yoktu. OMON karargahındaki uydu telefonu ile Ferman Demirkol, Türkiye başbakanı ile danışıyordu. Darbeyi düzenleyenler Türkiye ile temas halindeydi. Türkiye para ve teçhizat yardımı yaptı. Türk elçi Karamanoğlu ve MİT görevlisi Ertuğrul Güven'de bu darbe girişimini destekledi. Demirkol'un darbe sonrası uygulanmak üzere bir anayasa hazarladığını ileri süren Aliyev, darbe başarılı olsayda Demirkol'un cumhurbaşkanı yardımcısı olacağını belirtiyordu. Demirkol'u Demirel'in ricası ile gönderdiğini, ancak pişman olduğunu belirten Aliyev, suçlu olan Demirkol'un sorgulanması halinde çok şeylerin öğrenilebileceğini ifade ediyordu. Ancak işin ilginç tarafı MİT Müsteşarı Şenkal Atasağun, daha sonra yaptığı açıklamada Ferman Demirkol diye bir elemanlarının olmadığını duyuracaktı! Klasik bir yalandı. Kutlu Savaş'ın meşhur Susurluk raporuna olay şöyle yansımıştı: "Darbe, Azerbaycan'ın karışıklığından kaynaklanmış, Ayvaz Gökdemir'in zımni desteği sağlanarak, Acar Okan, Kamil Yüceoral'ın 77

78 Türkiye'den katkısı ile Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov, eski Başbakanı Suret Hüseyinov, Omon birlikleri kumandanı Ruşen Cevadov ve Elçibey'in iştirakiyle yapılacak ihtilal, Azerbaycan'daki Türk görevlilerinden MİT Bakü Temsilcisi Ertuğrul Güven'in, TİKA görevlisi Ferman Demirkol'un ve Din Hizmetleri Müşaviri Abdülkadir Sezgin'in ihmali, kusuru veya tertibi ile oluşmuştur. MİT ise 10 mart 1995 de gelişmeleri haber almış, Sn. Cumhurbaşkanı vasıtasıyle Haydar Aliyev ikaz edilmiştir." GERÇEK NEDEN PETROL VE UYUŞTURUCU Azerbaycan güvenlik birimlerinin darbe ile ilgili Azerbaycan'daki tüm Türkler'i kapsayan çerçevede yaptığı araştırmalar ipuçları vermeye başlamıştı. Türkiye'de Susurluk kazasından sonra kurulan Susurluk Komisyonu raporu ve Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu yazan Kutlu Savaş, darbe ile ilgili bazı doğruları yakalamıştı. Ama ortada bir devlet sırrı vardı. Raporlardan ülkeler arasındaki ilişkileri zedeler gerekçesiyle Azerbaycan darbesine ilişkin bilgiler çıkartıldı. Tüm bilgi ve duyumlar Azerbaycan'daki darbeyi Mehmet Özbay kod adlı Abdullah Çatlı ve Emniyet Özel Tim Genel Müdürü İbrahim Şahin'in organize ettiğini gösteriyordu. Azeri Güvenlik birimlerini bu ikilinin ve MİT'e çalışan bazı isimlerin ülkeye yaptığı giriş çıkışları ve kimlerle görüştüklerini belgelemişti. İbrahim Şahin, 1994'den itibaren darbe amacıyla Bakü'ye vizesiz yeşil pasaportu ile gelmiş gitmişti. Çatlı'nın ise çeşitli zaman dilimlerinde defalarca Bakü'ye geldiğini belirtiliyordu. Ayrıca Abdullah Argun Çetin adlı tetikçi olarak kullanılan ve zaman zaman MİT'e çalışan kontr-gerilla elemanı Mahir Cevadov'un ekibi ile Gence'de askerleri eğitmişti. Bölgenin uyuşturucu ticaretinin denetimi ellerinde bulunduran Cevadov kardeşlerle Türk çete ve istihbaratçılarının kirli ilişkileri Azeri raporlarında bir bir ortaya çıkartılıyordu. Peki bu yetkiyi kimden alıyorlardı? Ankara'yı yönlendiren kimlerdi? Aysbergin yüzünde gözüken Çatlı ve Şahin'in arkasında kimler vardı? Azerbaycan'ın Tovuz eski emniyet müdürü yarbay Novruz Hasan Bozalganlı, "Şah-Mat" adlı kitabında Merhum MHP lideri Alparslan Türkeş'in talimatıyla gerilla savaşı vermek için özel bir komando eğitim kamp kurulduğunu açıklamıştı. Bu ekip, darbecilerle beraber çalışmıştı. Emekli yarbay Novruz Hasan Bozalganlı, kitabında darbeyle ilgili ilginç anekdotlara yer veriyordu. Bozalganlı, Azerbaycan'da askeri faaliyetlerde bulunan ülkücülerle ilişkilerini de anlatıyordu. Aliyev'e karşı darbe girişiminde bulunan Azerbaycan Özel Birlikler(OMON) Komutanı Ruşen Cevadov hakkında ilginç anekdotlara yer veren Bozalganlı, Türkiye'den gelen ülkücülerin kurdukları eğitim kamplarında yetiştirilen timlerin Ermenistan içlerinde gerçekleştirdikleri operasyonlara yer veriyordu. Operasyonlarda bazı ülkücülerin hayatını kaybettiğini belirtiyordu. Darbeden 1 yıl kadar önce Bakü'de Türkiye'den gelen İrfan Özcan, Mustafa Yenişeker ve Ülkü Ocakları Genel Başkanı Atila Kaya ile tanıştıklarını anlatan Bozalganlı, "Atilla ile biraz dolaştıktan sonra Gence'ye doğru yola çıktık. Onun kökeni de Genceli olduğu için maksadım ona Gence'yi göstermekti. Atilla, Alparslan Türkeşin talimatıyla Azerbaycana geldiğini, Karabağ savaşı için Azerbaycanlı ve Türk dünyasının çeşitli bölgelerinden gelecek gençleri savaşa eğitmek maksadıyla burada olduklarını söyledi. Konuşmamız esnasında onun iki üç aydır Azerbaycanda olduğunu anladık. Hatta Elçibey'le görüşerek maksatlarını anlatmış ve onayını almıştı. Yalnız bu geçen süre zarfında uygun bir eğitim alanı bulunamamış. Mustafa Yenişeker de "Biz buraya dinlenmeye değil savaşmaya geldik' diyerek Türkiye'ye dönmüş, onlar ise biraz daha beklemeyi kararlaştırmışlardı. Hemen arabayı ters yöne çevirdik. Atilla 'nereye gidiyoruz' dediğinde, 'İstediğiniz eğitim alanına, uygun bir yere' diyerek onu Tovuz'un kırk kilometre dışında dağların arasında, ormanlık arazinin içindeki Sovyetler döneminden kalma 'izcilik' kampına getirdim. Atilla arabadan inerek dağlara, ormana ve binaya bakarak, 'Ağabey burası ideal bir eğitim alanı' dedi. Binaları gezdik. Uzun süredir kullanılmadığı için çok yıpranmış ve kullanılamaz haldeydi. Atilla 'Yapılacak çok iş var' dediğinde, 'Siz kararınızı verin ben gereğini yaparım' dedim. Atilla kararını çoktan vermişti, yine de 'İrfan başkan gelip bir baksın' dedi. Bozalganlı, Tovuz'daki kampın kuruluşunu şöyle anlatıyordu: "Atilla Kaya Bakü'ye döndü ve birkaç gün sonra İrfan Beyle beraber geldiler. İrfan da bu kampı çok beğenmişti. Kamp Azerbaycan-Ermenistan sınırına çok yakın bir yerdeydi. Yani yürüyerek savaşın olduğu yere ulaşmak mümkündü. İrfan ve Atilla, Başbuğa bilgi vermek, bu kampa gençleri davet etmek için yeniden Bakü'ye döndüler. Birkaç gün içinde 78

79 kampın elektrik ve doğal gaz hattını mutfağını yatak odalarını ve başka işlerini tamamladım. Daha sonra İrfan ve Atilla beraberindeki arkadaşlar Tovuz'a geldiler. Yaklaşık 25 kişiydiler. Sekizi Azerbaycan Halk cephesi üyeleri, geri kalanlarsa Türkiye'den gelmişlerdi. Bu gençlerin sayısı yavaş yavaş artacak, eğitmen olarak görevli Hamit ve Yusuf Hocalar daha sonra kampa katılacaklardı. Kar yağmur demeden günlerce ormanlık arazide komando eğitimi yapıyorlar, ara sıra takviye güç olarak savaş bölgesine gidiyorlardı. Bense emniyet müdüründen daha çok gençlerin komutanı gibiydim." Bozulganlı, MHP lideri merhum Alpaslan Türkeş'in Karabağ sorununu çözümünde ciddi rol alabileceği gerekçesiyle Tovuz'da bir alayın kurulması için emekli tankçı binbaşı Seyfi ve üsteğmen Ahmet beyi görevlendirdiğini belirterek, Elçibey'in de bu fikri onayladığını ifade ediyordu. Ceyrangöl'de kurulan alay kampında eğitim görecek 2000 askerin 500'ünün Türkiyeli ülkücülerden teşkil edileceğini söyleyen Bozalgan,"1500'ü ise Halk Cephesi ve Müsavat partilerinden katılacak olan gençler olacaktı. Bu gençler teker teker seçilecek hem fiziken hem de fikren komando eğitimine uygun gençler olacaktı. Seyfi bana 'Bana 6 ay lazım, 6 aydan sonra Karabağı benden isteyebilirsin' dediğinde sanki dünyalar benim olmuştu" diyor. Kitapta ayrıca Bakü'de Şıhov Taburu'nun kurulmasından sonra eğitim için Türkiye'den Yusuf Arpacık'ın görevlendirildiğini de ekliyor Bozalganlı. Tovuz'daki kampın eğitmenlerinden Binbaşı Seyfi Bey'in hayatını kaybetmişti. Özel Birlik(OMON) komutanı Ruşen Cevadov ile Türkiye'de Özel Harekat Başkan Vekili İbrahim Şahin'i Hamit Bey'in tanıştırdığını belirten Bozalganlı, PKK'nın Azerbaycan'daki faaliyetlerini önlemek için işbirliği yaptıklarını da anlatıyordu. "Abdullah Çatlı'yı son kez Aksaray'daki Avrasya Restoran'da o meşhur sünnet düğününde gören Bozulgan şunları kaydedeiyordu: İbrahim Şahin masaya geldi, kucaklaştık. En son Bakü'de görüşmüştük. Fotoğrafçıyı çağırdı. Ellerimizi birbirimizin omuzuna atarak fotoğraf çektirdik. Sonradan bu fotoğraf bütün Türkiye yazılı ve görsel basınında yer alacak ve İbrahim Şahin'le fotoğrafı çekilen beni Çatlı diye takdim edeceklerdi. Bazı medya kuruluşları fotoğrafın altına 'İbrahim Şahin TBMM Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede Çatlı'yı tanımadığını söylüyor. Ancak fotofrafta Çatlı ile ne kadar samimi gözüküyor' diyeceklerdi. Bu fotoğrafımız bir gün sonra Akşam gazetesinde yayınlandı. Fotoğrafı çeken muhabir de yanılmıştı.fotoğrafımız Susurluk Olayı'ndan sonra basın organlarına dağıtılmıştı. İbrahim Bey beni oyuna davet ediyordu. Oynayanlardan tanıdık bir yüze tesadüf ettim. Benim için kahramanlık sembolü olan Çatlı'ydı. Salonda olduğumu gören Çatlı, Azeri oyun havaları çaldırmıştı. Dünyanın neresinde olursa olsun bir karış Türk toprağı için şehit olmaya hazır olan bu iki kahramanla oynamaktan gurur duyuyordum. Türk dünyasının bu iki dev ismi bu dava için başlarına geleceklerden habersizce oynuyorlardı. Pusuda bekleyen kötü niyetliler flaşlarını patlatıp resimleri değerli belge olarak saklayacaklardı. O geceden sonra Nevşehir'deki Türk bayrağına sarılı tabutunu gördüm Çatlı'nın. Susurlukçuların Azerbaycan macerası böyle başlamıştı. Darbe, DYP Başkanı Tansu Çiller'in başbakanlığı dönemine rastlıyordu. Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir'in operasyonu yönlendirdiğini raporlarına geçiren Azeri istihbaratçılar, Ankara'ya Elçibeyci, Türkçü raporlar vererek Aliyev'in devrilmesini tavsiye edenleri de bulmuşlardı. MİT içindeki ülkücü kanat Aliyev'in devrilmesinin Türkiye'nin petrol ve bölgedeki çıkarları gereği olduğunu belirtmiş, Moskova yanlısı Aliyev'in mutlaka siyasi mevta haline getirilmesini önermişti. Çiller'e rapor sunan eski asker ve istihbaratçı Kamil Yüceoral ve Başbakanlık Müşaviri Yasin Aslan, darbenin akıl hocası olarak görülüyordu. Çiller, bunun üzerine örtülü ödenekten darbe için bütçe ayırmış, koordineyi Ayvaz Gökdemir'e vermişti. 500 milyarlık örtülü ödenek harcamaları ile ilgili hesap vermekten kaçan Çiller, " Açıklarsam Türkiye'nin başı bölgede belaya girer. " diyordu. Azerbaycan'daki darbe sırasında kullanılacak teknik araç ve silahlar için ise Çeçen Lider Cevher Dudayev kullanılıyordu. Orta Asya ile çok yoğun politik ilişkilere giren, daha sonra Türk Federasyonu başkanlığına getirilecek Musa Serdar Çelebi, Çeçenlere örtülü ödenekten yapılan yardımı götürmekle vazifelendiriliyordu. Darbe için Aliyev'in petrolün Türkiye'den geçmesine karşı çıkması ve ilk petrol anlaşmasında TPAO'ya sadece yüzde 1.75 pay vermesi gerekçe gösteriliyordu. Aliyev'e darbe girişiminin gerçek nedeni petrolün yanı sıra uyuşturucuydu. Bölgedeki uyuşturucu ticaretinin Azerbaycan'daki radikal, muhalif OMON etrafındaki güçleri palazlandırması ve yönetimde kontrolün gittikçe bu güçlerin eline geçmesi Aliyev'i endişelendiriyordu. Bu güçlerin Türkiye'den eski milliyetçi. mafya ile ilişkili üstelik MİT'çi elemanlar tarafından desteklenmesi Aliyev'in ülkedeki otoritesini derinden 79

80 sarsıyordu. Aliyev, Elçibey döneminde Türk derin devletinin faaliyetlerinden haberdardı. 3 Kasım 1996'da meydana gelen Susurluk kazası sonrasında Türk kamuoyunda yapılan tartışmaları yakından takip ediyordu. Abdullah Çatlı'nın darbedeki rolünü ilk defa bu vesileyle öğreniyor, Ankara'dan bilgi istiyordu. Bu konudaki soruları Aliyev, ' bilmiyorum ' diye cevaplıyordu öncesi en kanlı eylemlerine karışan, 'Susurluk Çetesi'nin kilit ismi Haluk Kırcı, 9 Ocak'ta İstanbul Kurtköy'de yakalandıktan sonra, dört gün sorgulandığı Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şubesi'nde polise önemli bilgiler verince gözler Kırcı'ya çevrildi. Gözaltındayken 'ölüm orucuna' başladığını, susma hakkını kullanacağını söyleyen Kırcı son gece 'çözülmüştü'. Kırcı, vermiş olduğu ifade de, Abdullah Çatlı - Ebulfeyz İlişkisini de anlatmıştı. Kırcı, 'çözüldüğü' gecenin sabahında, 13 Ocak 1999 Çarşamba günü DGM savcısına ifade verdi, mahkemeye çıkarıldı ve gıyabi tutuklama kararı vicahiye çevrilerek cezaevine gönderildi. Şimdi Eskişehir Cezaevi'nde olan 'Susurluk'un karakutusu' Kırcı, başka hiçbir davadan ceza almasa bile 60 yıl hapis yatacaktı. Kırcı'nın 31 sayfalık polis ifadesinde 'çete' ilişkilerine ışık tutabilecek birbirinden ilginç bilgiler yer alıyordu. Kırcı'nın ifadelerinde yurtdışı operasyonları ve devlet adamları ile ilişkilerde irdeleniyordu. Haluk Kırcı'nın Emniyet'deki ifadesinde, Abdullah Çatlı - Ebulfeyz İlişkisi ile ilgili şunları anlattı: '' 1993 içerisinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey'in danışmanı eski MHP İstanbul il başkanlarından Nihat Çetinkaya, Çatlı ile iki defa görüştü. Elçibey'in etrafında bulunan gücün organize edilmesi için Çatlı'ya teklif getirdi. Elçibey, Türkiye'ye geldiğinde havaalanında Çatlı ile yüz yüze görüştü. Bir süre sonra Elçibey iktidardan uzaklaştırıldı. Çatlı, Azerbaycan'a gitmedi, bunun dışında Çatlı'nın Azerbaycan'a gidip gitmediğini bilmiyorum. '' Elçibey, daha önce yaptığı açıklama'da Çatlı ile Mehmet Özbay kimliği ile cumhurbaşkanlığında bir defa görüştüğünü, Çatlı'nın Karabağ savaşında döğüşmek istediğini, onunda Çatlı'ya ' ordumuzu eğitmeye yardımcı ol, daha iyi olur ' diye cevap verdiğini ifade etmişti. Aliyev, eski bir istihbaratçı olarak dünya ölçeğinde uyuşturucu ticaretinin CIA ve eski KBG mensuplarının denetiminde olduğunu biliyordu. Azerbaycan'ın iç işlerine karışan ve kendisini istemeyen Türk kontr-gerillası sadece taşerondu. Abdullah Çatlı'lar ABD'nin Türkiye'nin kriz bölgelerine müdahele etmesi için kullandığı bir güç aletinden başka bir şey değildi. Çatlı'nın yanı sıra Alaaddin Çakıcı'da bu uzantının bir parçasıydı. ABD'nin NATO üyesi ülkelerde kurdurduğu operasyon timleri Çatlılardan oluşuyordu. NATO yoksa Azerbaycan'da da etkinliğini artırmak için yerli bir Gladio örgütü kurdurmuştu. Doğrusu OMON timi bunun için biçilmiş kaftandı. OMON'un Türk milliyetçi kadrolarını Türk Gladiosu eğitiyordu. CIA, Aliyev'e darbe yaparken MİT'i taşeron olarak kullanmaktan çekinmemişti. Başarızsızlığa mahkum darbe MİT e ihale edilmiş ve sonuçta Türkiye gözden düşerek ABD nin yıldızı parlamıştı. Ankara'da Çatlıları, Çakıcıları Çiller gibi siyasetin kaymağını yiyenler ve perde arkasında Mehmet Ağar gibi derin devletin güçlü isimleri koruyordu. Kaybeden Türkiye olmuştu. Aliyev, birbirleri ile sürekli çelişen çatışma halinde bulunan Türkiye'nin derin devletinin kadrine uğramıştı. Cumhurbaşkanı Demirel, karşıt güçlerden bilgi alarak son anda komployu haber vermişti. Demirel, darbenin başarısızlığa mahkum edilmiş bir darbe olduğunu hemen anlayacak kadar tecrübe sahibiydi. Devletin tepesine çıkanlar, devletin yasa dışı operasyonlarda kullandığı kirli eller ile tanışıyor; ama hiç bir zaman engelleyemiyordu. Devlet sağ elle, sola karşı operasyonlar, sol el ile sağa karşı operasyonlar düzenliyordu. Türkiye, Azerbaycan darbesinde olduğu gibi küçülüyor, mafya ve gladio güçleniyordu. Cumhurbaşkanı Demirel, daha sonra üç defa başbakan olacak Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Aliyev'den böyle bir darbe girişimine Türkiye'nin fiilen karıştırıldığı için defalarca özür dileyeceklerdi. Aliyev, bu darbeyi hiç unutamayacak, her fırsatda gündeme getirerek siyasi rant haline getirecekti. Aslında Aliyev başından beri darbe olayına hakimdi, yakınındaki deneyimli istihbarat elemanlarından bilgiye zamanında almış, durumu kendi lehine ustalıkla çevirmişti. Bu tesbitlerde bulunan Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, darbe olayı için ' Bir Komedi ' tanımlamasını yapmıştı. İsmi geçen Türk yetkililerin hepsini bu olayda suçlu sandelyesine oturtan Savaş'ın verdiği rapora karşı kurumu MİTdi.. MİT Müsteşarı Şenkal Aatasağun, sadece ' Bir Komedi ' kelimesine itiraz ediyordu. Bakü darbesinde rezil olan Türk kadroları hiç bir zaman burunlarından kıl aldırmayarak büyük bir enaniyet örneği sergilemeyi sürdüreceklerdi. 80

81 Rus yanlısı Azeri odaklar, uzun süre Azerbaycan'da Türkiye'nin petrol için Aliyev'i devirmek istediğini ısıtıp ısıtıp temcit pilavı gibi dikkatlere sunacaktı. Türkiye aleyhine propaganda yapan Rus istihbaratı Ankara'nın bu gafını çok iyi kullanıyordu. Aliyev, Türkiye'nin Azeri halkı üzerindeki olumlu imajını bu darbe girişimini sık sık dile getirerek zedeleyecek, ülkesinde tam otorite kullanmak namına bir malzeme olarak kullanacaktı. Aliyev, halkına " Türkiye bile beni devirmek istedi " diyerek etrafında kenetlenmelerini isteyecek; Türk vatandaşları darbe düzenleyen bir ülkenin zanlıları olarak Azerbaycan'da başları önde dolaşacaktı. Aliyev aynı taktiği Rusya'ya karşı da kullandı. 16 Ağustos 1995'de Aliyev, kendisine yönelik başka bir darbe girişiminde bulunulduğunu açıklıyordu. Bu defa Rusya kaynaklı bir darbe planı yapılmıştı. Moskova yanlısı eski Azerbaycan cumhurbaşkanız Ayaz Muttalibov destekli yeni darbe teşebbüse Azeri ordusunda bir cunta tarafından desteklenmişti. Genelkurmay eski başkanı General Şahin Musayev, Savunma eski Bakan yardımcısı General Vahit Musayev ve diğer bakan yardımcısı Rafik Ağayev'den oluşan darbe ekibinin girişimini sonuçsuz kalmıştı. Ruslarda, Türkler gibi Aliyev ülkesinde darbeci olarak anılıyordu. İRAN DAN DARBE GİRİŞİMİ Diğer isyancı Mahir Cevadov ise yurt dışına kaçarak tehdit olmayı sürdürecekti. Avusturya'dan siyasi sığınma hakkı alan Cevadov 3 yıl sonra Tahran'a geçerek OPON partisini kuracak ve Aliyev'i devirmek için girişimlerini buradan sürdürecekti. İran istihbaratı SAVAMA kendisine açık destek veriyor ve İran'da bir kale tahsis ediyordu. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'e 17 Mart 1995'de darbe düzenleyen bazı Türk yetkililerinde içinde bulunduğu ekip, Aliyev'in ABD'de by-pass olmasından sonra fazla yaşamayacağı ümidine kapılmıştı. 1999'un yaz aylarında Aliyev'i askeri bir darbe ile indirme hazırlığı start almıştı. Türk tarafından yine işin organizesinde Başbakanlık Müşavirleri ve MİT'den malum bazı kesimlerin olduğu iddia ediliyordu. Hedefleri Aliyev'in yerine Elçibey'i getirmekti, sonrasını kendileri de bilmiyorlardı darbesinde öldürülen Rovşan Cevadov'un kaçmayı başaran kardeşi Mahir Cevadov, arasında yaklaşık bir yıl süresince Tahran'da askeri eğitimde dahil hazırlıklarını tamamladı. SAVAMA ile ortak hazırlanan senaryo şöyleydi : " Mahir Cevadov, ilk önce Ermeni işgali altındaki İran'la sınır Azeri topraklarına geçiş yaparak sözde buraya Ermeni işgalinden kurtaracak. Bu durum Azeri kamuoyuna, 'Topraklarımızı Aliyev kurtaramadı, Cevadov kurtardı ' propagandası ile yayılacaktı. Bundan sonra Aliyev'in sağlık durumu ortaya atılarak istifası için baskı yapılacaktı. Aliyev'in Karabağ için Ermenilere ortak devletin kabulu konusunda taviz verdiği tezi belgelerle gündeme getirilecekti. NATO'nun 1999 Nisan'ında yapılan Washington zirvesinde böyle bir iddia gündeme geldi. Böylece yaşantısından memnun olmayan halkın ve göçmenlerin galayana gelmesi sağlanacaktı. Cevadov'un Bakü'ye kahraman gibi çağrılacaktı. Gerekirse askerleri ile Bakü'ye yürüyecek, karşı konursa kan akıtılacaktı. Karabağ konusu Azerbaycan'da iktidar değişikliğinde sürekli kullanılan bir unsur haline gelmişti. Planın ileri aşamasında Elçibey'in, Aliyev'in istifa etmek zorunda bırakılmasından sonra yapılacak seçimle iktidara getirilmesinden sonra Cevadov'un safdışı edilmesi de bulunuyordu. Cevadov'un kafası fazla çalışmıyordu,, ama illegal amaçların yerine getirilmesi için kullanılmaya açık ideal bir isimdi. Bu darbe planı daha önce ABD'de yaşayan Aliyev'in dışladığı Azerbaycan Meclis Başkanı Resul Guliyev'le birlikte hazırlanmıştı, ancak Cevadov'la Guliyev anlaşamamıştı. Nisan 1996'da Meclis başkanlığı görevinden hasta olduğu gerekçesiyle ayrılan Guliyev Aliyevle el sıkışarak vedalaşmıştı. Guliyev'de Azeri temayüllerine göre lider topraktandı, yani Nahçıvanlıydı. Aliyev, onu gönderirken büyük hizmetleri olduğunu söylemeyi ihmal etmemişti. Guliyev'in Miami, Antalya, Roma ve New York'ta evleri olduğunu bilmeyen yoktu. Sovyet döneminden itibaren 2 milyar dolara yakın parayı yurt dışına kaçırabilmiş ender şahsiyetlerdendi. Guliyev iyi bir hırsızdı! Devletten soyduğu paralarla bir güç imperatorluğu kurmuş çevresini iyi beslemişti. Bu nedenle Azerbaycan Demokratlar Partisi Başkanı Serdar Celaloğlu, Guliyev hakkında 43 milyon dolar devlet malını zimmetine para geçirdiği için mahkumiyet kararı verildiği zaman bile desteklemişti. Guliyev, milletvekilliğinden çıkartılıp, ikamet etitiği ABD'den iadesi istenmişti. Ama bu oldukça zordu. Zaten Azatlık radyosunun Azeri bölümünden gün aşırı Azerbaycan'a yönelik konuşmalar 81

82 yapıyor, demeçler veriyor, Azeri basınında arzı endam ediyordu. Ancak Guliyev, Aliyev'in bedeni ortada iken darbelerin başarıya kavuşamıyacağını bilecek kadar akıllıydı. Guliyev, Bakü'ye döndüğünde Aliyev orada olmamalıydı. Halk onu kurtarıcı gibi karşılamalıydı. Ancak Ankara'dan destek arayan Guliyev, destek bulamamıştı. Planın çürük olduğu başındaki adamdan (Yasin Aslan) belliydi. Dikkate almadıkları realiteler şunlardı : 1- Azerbaycan'da muhalefet bu kadar güçlü değildi. Güçlü olan muhalefet grupta Elçibey'in başkanı olduğu AHCP değil, İsa Kamber'in başkanı olduğu Müsavat partisiydi. Esasen aynı çizgide olan iki parti zaten aralarında anlaşamıyordu. 2- Aliyev'in sağlık durumu sanılan kadar kötü değildi. Üstelik ne olursa olsun istifa etmezdi. Aliyev'in kendi kadrolarının ona ihanet edeceğini iddia edilmesine karşın, bu büyük oranda realite değildi. Halkta sesini çıkarmaz, sessiz kalırdı. 3- Bakü'deki Türk büyükelçiliği 1995'deki gafını yapmaz, hiç bir büyükelçilik ve Türk askeri personel bu girişime destek vermezdi. Yine de böyle bir teşebbüsde Türkiye'nin adını bu bir kaç isim kirletebilirdi. Veya bazı isimler karıştırılmak istenebilirdi. 1995'teki darbe, bir iddiaya göre CIA ürünüydü ve başarısızlığa mahkum olacak şekilde tasarlanmıştı; MİT e ihale edilmişti. Bu darbe olayından Türkiyeliler olarak en temiz çıkan Fethullah Gülen camiası olmuştu. Bu konuda Türkiye'den kimlerin temiz çıktığını eski Dışişleri Bakanı Hasan Hasanov, bakan iken Bakü Büyükelçisi Faruk Loğoğlu yanımda havaalnında Dışişleri Bakanı İsmail Cem i beklerken 1998 de yüzüme söylemişti. Azeri istihbaratı oldukça ayıktı ve her şeyin bilincinde idi. Türkler artık oyunu gelmezdi. 4- Mahir Cevadov'un askeri gücü çok büyük değildi. Azeri ordusuda eskiden olduğu gibi güçsüz vaziyetde bulunmuyordu. Kolayca bastırılabilecek böyle bir girişime Azeri ordusu, istihbaratı ve polisininde destek vermesi gerekirdi ki, bunun mümkün kılınması dıştan müdahale ile çok zor görülüyordu. 5- Daha önce kardeş kanı dökülmesine rıza göstermeyen Elçibey'in üstelik birinci düşman ilan ettiği İran istihbaratı ile birlikte askeri darbe yapacağını iddia etmek gülünç olmaktanda öte bir ütopya idi. Aliyev i devirme peşinde olan Türkiye ekibinin başındaki Başbakan Müşaviri Yasin Aslan'a darbe planına bana anlatınca bu gerekçeleri sıralayarak uyardım. Elçibey'i yeni bir maceraya sürükleyerek Türkjiye'nin adını batırmamasını istedim. Cevabı tam bir derin istihbaratçı niteliğinde pişkindi: Sen karışma. Gazetecisin gazeteciliğini yap. Elçibey güçleniyor. Halk, Aliyev'i istemiyor. Ülke bir sosyal patlamanın eşiğinde. Aliyev, Ermeni ve Yezidi Kürdü karışımı bir piçtir. Hele bir ölsün, 1978'de yazdığı Bolşevizm Uğrunda Mert Mübariz kitabını Türkçe yayınlatacağım. Herkes onun, Azerileri 1918'de katleden Ermeni Şamuyanı nasıl kahraman olarak gördüğünü görecek, Ermeni kanı taşıdığını itiraf ettiği satırları okuyacak. Hem sen Fethullahçısın değil mi? Göreceksin Fethullah Gülen'in defterini de nasıl düreceğiz. 28 Şubat sürecinde başbakanlık Kriz Merkezi Başkanı adı altında resmen başbakanın yetkilerini kullanan emekli generalin 6 ay yardımcılığını yapan Aslan, Deli Yürek dizisindeki istihbaratçı Turgay ın sanki kopyasıydı. Derin devletin darbe operatörü ile mantık kuralları çerçevesinde konuşmak imkansızdı. Ona sadece, ' defter dürmek Allah'a aittir; Allah'ın inayetiyle yürüyenlerin defterini dürmek istersen sizin gibilerin defteri dürülür' demekle yetindim. Bu restleşmemizi duyan biri Azeri, diğeri Türkmen kökenli Türk vatandaşı karı-koca, daha sonra beni uzun yaşamak istiyorsan, kendine dikkat et Faruk diyerek uyardı. Aslan, ABD Kongresi'nin Sovyetleri psikolojik olarak yıpratmak için kurduğu Azatlık Radyosunda 7 yıl çalışmıştı. Selçuk Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezunuydu, ancak hiç öğretmenlik yapmamış, tercüman olarak çalışmıştı. Azerbaycan darbelerini MİT adına mı, yoksa CIA adına mı organize ettiği meçhuldü. Iğdırlı Azeri kökenli bir milliyetçiydi. 10'dan fazla kitabın yazarıydı. Derin devletin darbe senaryolarını hazırlıyordu. Türk dünyasının tüm muhalif isimlerinin yakın dostuydu. Başbakana en fazla rapor sunan ender, çalışkan Başbakanlık müşavirlerinden biriydi. Çoğu emekli diplomat, asker 114 adet başbakanlık müşaviri bankomatik memurluğu yaparken Aslan, harıl harıl her konuda raporlar sunuyordu. Türk ordusu,, Aliyev'e sahip çıkıyor, derin darbecileri zararlı görüyordu. Eski darbe operatörü Kamil Yüceoral gibi askeriden gelen bir darbeci bu sıralarda Bülent Akarcalı'nın Türk Demokrasi Vakfı'ında Rusya Araştırmalar Enstitüsü başkanlığını yapıyordu. Akarcalı, Rusca bilen eşime sekreterlik önermeseydi bu eski darbecinin ne yaptığından habersiz kalacaktım. Diğer emekli darbeciler TRT Radyosu Azeri ve Farsca bölümü kadrosunda bankomatikten maaşlarını alarak kızakta bekliyordu. Bir kısmı ise 144 adetlik 82

83 başbakanlık müşaviri kadrosunda bankamatikten maaş almaya devam ediyordu. Darbeci Büyükelçi Karamanoğlu, merkezde kısa süre kızakta bekledikten sonra Litvanya büyükelçisi olarak ödüllendirilmişti. Engin Alan, Özel Kuvvetler Komutanı olmuş ve PKK elebaşısını Kenya'dan getiren operasyonu yöneterek epey sükse yapmıştı. Abdulkadir Sezgin, Diyanet İşleri Başkanlığı Başmüfettişi olarak mükafatlandırılmıştı. Ferman Demirkol ve Ertuğrul Güven ise MİT'den emekli edilmişti. Yoksa MİTciler emekli olmaz mıydı? Aliyev 29 Nisan'da Cleveland'da geçirdiği kalp ameliyatından 45 gün sonra Ankara üzerinden Bakü'ye dönerken oldukça sağlıklı gözüküyordu. 7 Haziran 1999'da coşkulu bir törenle karşılanan Aliyev için en az bir milyon insan Bina Hava limanından şehir merkezine kadar yollara dizilmişti. En az 1000 koyun Aliyev için kurban ediliyordu. Aliyev, iyi olduğunu göstermek için 7 defa arabasından iniyor, halkın arasına karışıyor, sohbet ediyor; suikastan korkmadığını sanki ilan ediyordu. Aliyev, ertesi gün Azerbaycan Güvenlik Konseyi'ni toplayarak bilgi alıyordu. Devlet televizyonundan olduğu gibi verilen toplantıda Aliyev'in konulara hakimiyeti herkesi şaşırtacak düzeydeydi. Öyleki daha önceki üç darbe girişimini ayrıntıları ile tekrar anlatan Aliyev, adeta, ' Ben ölmedim ' diyordu. Aslan ın darbe planını Elçibey kabul etmemişti. Bir defa daha Ankara nın oyununa gelmek niyetinde değildi. Ankara da yaptığımız görüşmede bu oyuna gelmeyeceğini bana teyit etmiş, merak etmememi istemişti. Cevadov-SAVAMA işbirliği Aliyev'i oldukça kızdırmıştı. Azeri istihbaratı tarafından İran'daki Azeri türklerine yönelik kurdurulan Bakü'de faaliyet gösteren 15 örgüt artık açıkça destekleniyordu. İran büyük bir hata içindeydi, bedelini pahalı ödeyecekti. CIA nin desteği ve Aliyev'in gizli talimatıyla daha önce CIA tarafından kurdurulmuş Sürgünde Azerbaycan Türkleri parlamantosu destekleniyordu. Başkanlığına Tebriz Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mahmudali Çehragani getirilmişti. 14 kişiden oluşturulan yönetimin amacı İran'ı bölmekti. Aliyev, Cevadov'a verilen bölücü desteğe böyle cevap vermeyi tercih etmişti. Aliyev'in unuttuğu bir husus vardı: Çehregani, İran istihbaratının Azeri muhalifleri ortaya çıkartmak için kullandığı bir figurdü. ABD'ye kaçan Çehregani'i kullanmak isteyen CIA, fena halde SAVAMA'nın oyununa geliyordu. İran daki Azerilerin gerçek lideri ile Tahran daki evinde 2000 Haziranında yaptığım röportajdan sonra SAVAMA peşime düşmüştü. Bu liderin ismini yazmama konusunda söz vermiştim. CIA dan pek çok teklifler aldığını, ancak kulak vermediğini söyleyen lider, İran bizimdir, onu yıkmayacağız, içeriden ele geçireceğiz ve kadife bir geçiş yapacağız diyordu. Çehragani, değişimi mollara sızdıracak İran ajanıydı. Bir hafta kaldığım Tahran da ECO zirvesini izlerken nüfus kağıdıma el koyan İran istihbaratı zirveden sonra beni sorguya çekmek için davet etmişti. İran dan yıldırım hızıyla kaçarken havaalanında her an enseleneceğim korkusunu yaşadım. Çünkü İran a gazeteci olarak girmemiştim. Zirveyi izlemek için yaptığım vize başvursunu İran Ankara büyükelçiliği kara listelerinde olan gazetecilerden olmam nedeniyle reddetmişti. İran, sadece Türk gazetecilere vize uyguluyordu, normal vatandaşlara giriş serbetti. Bana casus muamelesi yapmaları için ellerinde yeterince neden vardı. Zirveyi Azeri heyetinden bir diplomat gibi heyetlerine karışarak izlemiştim. Bir hafta içinde gazetem ile çalışacak bir İranlı muhabirle anlaşmıştım. Gazetesi kapatılan bir doktor-gazeteci olan muhabir, ben gittikten sonra gözaltına alınmış, haber geçmesine izin verilmemişti. Türkiye de nüfus kağıdı çıkartmak kolaydı, ama SAVAMA nın eline geçen bir Kanadalı gazeteciye neler yapıldığını dünya 2003 sonbaharında öğrenecekti: Dövülerek, işkence ile öldürülmek. ELÇİBEY İLE SON RÖPORTAJ 22 Ağustos 2000 da Ebulfeyz Elçibey Ankara da vefat etti. Ölmeden önce son röportajı bana verdi ve bu röportaj 23 Ağustos 2000 de Zaman gazetesinde yayımlandı. Sadece bir kısmı sansürlendi. Bu kısımda Elçibey, Fethullah Gülen ve Türk okullarına haksızlık yaptığını itiraf ediyor ve şunları söylüyordu: 35 ülkede 50 bin yabancı öğrencinin Türkçe öğrenmesine vesile olan bir aydının ancal eli ayağı öpülür. Bülent Ecevit iyi bir Atatürkçü olmasına rağmen Gülen i destekliyorum. Bende Atatürkçüyüm. Varsın bana da Fethullahçı desinler, Fethullah Gülen ı sonuna kadar destekliyorum. Hakkını helal etmesini ve beni afv etmesini diliyorum. Çünkü cumhurbaşkanı iken ona kulak asmadım ve hizmetine zararlar verdim. 83

84 Azerbaycan'ın eski Cumhurbaşkanı ve Azerbaycan Halk Cephesi Partisi (AHCP) Genel Başkanı Ebulfez Elçibey Zaman'a verdiği son röportajında, ülkesindeki ve bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi. 'Bunları birinin açıkça söylemesi gerek.' diyerek, her zamanki açık üslubunu sürdüren Elçibey, Türkiye ve Azerbaycan'ın sınırları kaldırarak konfederasyona gitmeleri gerktiğini söyledi. Azerbaycan Halk Cephesi liderliğiniz bir bağımsızlık hareketi olarak başladı. Amacına ulaştı, önce iktidar sonra parti oldu. İçinden birçok parti çıktı; aynı çizgideki bu partiler neden birleşemiyor? Bu tabii bir süreçtir. Azerbaycan için bir şeyler yapmak isteyen milliyetçi milyonlar bir araya toplanarak bağımsızlık için mücadele etti. Bağımsızlığımızı kazandıktan sonra devlet kurmak için iktidar olmak gerekliydi. Halk Partisi, eğer tek parti olarak kalsaydı buna izin vermezdim. O zaman yine Komünist Parti'nin yerine oturmuş olur, tek hakimiyetlik devam ederdi. Demokrasi, çok partililikten başlar. İnsanlar niye böyle bakıyor? Aynı çizgide birçok partinin çıkması, bunların birbiri arasındaki ihtilafları, tartışmaları gayet normaldir. ABD'de esasen 30'a yakın parti vardır; bunların ikisi öndedir. Rusya'da da 6'dan fazla Komünist parti var; niye birleşmiyorlar? Kim bilir, Azerbaycan'da da zaman gelecek iki parti kalacak. Toplumun tabii akışını kimse engelleyemez, kendisi hareket eder, içinden liderler çıkarır. İktidarınızın kısa sürmesini nasıl izah ediyorsunuz? Peşinizden koşan milyonlar siz yıkılırken neden arkanızda değildi? Ben yıkılacağımı biliyordum. Rus askerini Azerbaycan'dan çıkardığım gün arkadaşlarıma dedim ki, benim artık iktidarda kalacağıma inanmayın. Rus KGB'si bizi yıktı. Rus ve İran istihbaratı ortak çalıştı; 100 milyon dolarlık bütçeleri vardı. Azerbaycan'dan Rus askerini kovmaya muvaffak oldum. Evet, kovdum onları, 'çık git' dedim. Tam 75 bin Rus askeri vardı. Kafkasya'da Bakü, Rus askerî üslerinin merkeziydi. Gence'de hava komando tugayı vardı ki, bir günde Azerbaycan'ı işgal edebilirdi. Kolay olmadı. Hadi şimdi çıkartın Rus askerini bir yerden de görelim. Çıkmıyorlar. Ne Gürcistan'dan ne Tacikistan'dan. Bunun sistemi var. Rus ordusu karışık milletlerden oluşmuştu. Ordunun yüzde 60'ı Rus'tu, Bunların içinde birbiri ile geçinemeyen Ukraynalılar da vardı. Nahcivan'da sınırı koruyan Rus askerinin asıl görevi Türkiye'de casusluk yapmaktı. Operasyonlar yapıyor, Anadolu'da türlü türlü işler görüyorlardı. Rus askerini göndermekle Türkiye'yi de kurtardık. Gence isyanını bastırmak yerine neden Keleki'ye, köyünüze gittiniz; Türkiye neden sizi desteklemedi? İsyancı Albay Suret Hüseynov Bakü'ye yürüdüğünde kardeş kanı dökülmesini istemediğim için Keleki'ye gittim. Hüseynov, Karabağ'da savaşıyordu, başarılar kazanmıştı, askeri çevrelerin telkiniyle ona kahramanlık ünvanı verdim. Keleki'den iki gün önce Ankara'da ağırlandığım yalandır; bir ay sonra Türkiye'den maslahat almaya gittiğim de doğru değil. Bir halk, mücadelesini kendi yapmalıdır. Türkiye'nin başını niye buraya sokalım ki? Türkiye, diplomatik açıdan bizi desteklesin sağol deriz. Yeterli destek oldu, olmadı tartışması abestir; yeterli ifadesinin sınırı yoktur. Azerbaycan halen Rus tehdidi altında bulunuyor. Bakü-Ceyhan projesi bu riski artırıyor. Azerbaycan ile Türkiye arasında nasıl bir ilişki hayal ediyorsunuz? Bir kere Türkiye ile Azerbaycan arasında vize olmasını kabul edemiyorum. Vize kalkmalı. İki tarafta da çıkartılan bürokratik engeller nedeniyle ilişkilerimiz istediğimiz noktada değil. Türkiye ile Azerbaycan konfederasyona gitmeli, birleşmeli. Sınırları kaldırmalıyız. İki ülkenin vatandaşları serbestçe çalışabilmeli. Bakü-Ceyhan hattının yapılmasını Rusya hazmedemiyor. Azerbaycan'ın petrolü var, dışarı satamıyor. Biz kardeş Türkiye ile petrolümüzü paylaşmak isteriz. Türkiye ve Azerbaycan arasında askeri işbirliği Rusya ile Ermenistan arasında olan seviyeye çıkartılmalı. Saldırmazlık anlaşması, Rusya'nın Azerbaycan'a müdahale imkanlarını ortadan kaldırır. TSK ve NATO Azerbaycan'da askeri üslerini kurmalı. Azerbaycan NATO üyesi olmalı. Azeri ordusu en modern silahlarla donatılmalı. İki ülkenin halkı birdir, aynı duygu ve düşüncelere sahiptir. Türkiye'yi vatanım kabul ediyorum. Ben Atatürk'ün askeriyim. Karabağ sorununa nasıl çözüm bulunabilir? Kanla verilen toprak ancak kanla alınabilir. AGİT, yıllardır diplomatik oyunlarla bizi oyalıyor. Kadim toprağımız Karabağ'ın masada satılmasına gözyummayız. Bunun için 239 teşkilatı birleştirerek Milli Mukavamet Hareketi'ni kurduk. Bunun amacı halkımızı psikolojik olarak muhtemel bir savaşa hazırlamaktır, 84

85 siyasi bir maksadı yoktur. Kafkasya'da ikinci Ermeni devleti kurulmaya çalışılıyor. Ermenistan zaten Rusya'nın oyuncağı, maşası. Dünyada bir milletin yan yana iki devlet kurduğu görülmemiştir. Bu oyun tutmayacak. Ermenilere, Karabağ'da ancak kültürel özerklik verilebilir. Son dönemlerde İran'daki Azeri Türkleri için çalışmalarınızı hızlandırdınız? İran, 21. yüzyılda nasıl bir değişim geçirecek? Dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan 40 milyon Azeri Türkü'nün hiçbir yerde kaydı yok. Ne BM'de ne de İKÖ'de. Ortada bir vurdumduymazlık var, bunu ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Türk folklor ve kültürünü korumak benim görevimdir. Asimilasyon politikalarına rağmen İran'daki Türkler, Türklük şuurunu yitirmedi. Tahran rejiminin dışladığı çoğu entelektüel 4 milyon Türk, değişik ülkelere dağıldı. İran'da bir grup kültürel özerklikten yana. Bir kısmı ise bağımsızlık istiyor. Güney Azerbaycan hareketi geçtiğimiz yüzyılda üç defa kanlı biçimde bastırıldı. İran'da da bir çeşit KGB rejimi var. Rus sistemi nasıl çöktüyse insan fıtratı ile uyuşmayan bu baskı rejimi de son bulacaktır. ABD de İran'daki rejimi yıkmak değil yumuşatmak, liberalleştirmek istiyor. İranlılar da demokratik dünyanın dışında kalamayacaklarını anlamaya başladılar. Sovyetler Birliği dağılacak dediğimde bana deli gözüyle bakıyorlardı. Şimdi de İran'daki sistem liberalleşecek, Azeri Türkleri demokratik haklarını elde edecekler diyorum. ALİYEV'E RUS SUİKASTI Aliyev i devirmek yerine öldürme peşinde olan Rus istihbaratı 1998 in sonlarında onu zehirlemek için mutfağına ajanlarını sokmayaı başarmıştı. 18 Ocak 1999'da GATA'da Ankara'ya gelerek tedavi altına alınan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'e tüm testler ve muayeneler yapıldıktan sonra, söylendiği gibi bronşit, soğuk algınlığı teşhisi değil, kalp yetmezliği teşhisi kondu. GATA'da Aliyev'i hergün ziyaret ederek doktorlardan bilgi alan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e doktorlar, Aliyev'in kalbi 'nin yaşam için gerekli olan kanın yüzde 25'ini pompalayabildiğini söyledi. Bu durumdaki hastaların 1.5 ila 12 arasında yaşamlarını sürdürebildiğine dikkat çeken doktorlar, Aliyev'in tüm hayati fonksiyonlarının yaşına göre çok normal olduğunu belirterek şu tesbitde birleştiler : '' Aliyev'in bünyesi çok sağlam. Tıp ilmi ve istatistikler bu gibi kişilerin limitin alt seviyelerinde değil üst sınırda yaşama şansını sahip olduğunu söyler. '' Doktorlar, Aliyev'in bundan sonra yaşamına çok dikkat etmesi ve doktor kontrolünde olmasını da kararlaştırdı. Haydar Aliyev için GATA'daki tüm imkanlar seferber edildi. Azerbaycan'da döndükten sonra da Aliyev'in periyodik sağlık verileri Ankara'ya getirilerek incelenecek, Türk hekimler Bakü'ye giderek konsültasyonlar yapacaktı. Bütün veriler Cumhurbaşkanı Demirel'e anında bildirilecekti. Aliyev'i Ramazan bayramı sırasında GATA'da Başbakan Bülent Ecevit, Dışişleri Bakanı İsmail Cem de ziyaret etti. GATA'nın 7. katında devlet başkanlarına ayrılan özel donanımlı odada kalan Aliyev'in yanına basın mensupları bırakılmıyor, Aliyev zorunlu olmadıkça kimse ile görüşmüyordu. Oğlu İlham Aliyev ve Azerbaycan Ankara Büyükelçisi Memmed Nevruzoğlu, tüm büyükelçilik personeli ile birlikte Aliyev'in yanından hiç ayrılmıyordu. Aliyev'de GATA'da kendisine gösterilen üstün hizmetden çok memnun olduğunu belirtiyordu. Ankara'da üst düzey bir Azeri yetkili, Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev'e, NATO üssünün Azerbaycan'da konuşlandırılması ve Azerbaycan'ın NATO'ya üye olmasını benimsemesi üzerine Rus istihbarahatı tarafından zehirleme usulüyle suikast düzenlediğini öne sürmüştü. Bu iddia gizli GATA raporlarına da geçerek teyit edildi. Raporu elde eden gazeteci GATA daki kaynaklarını kullanan benden başkası değildi. Azeri Büyükelçi Nezruzoğlu ya elimde GATA belgesi olduğunu söylediğimde nutku tutuldu ve Sana bu suikast girişimi ne oldu diyebilirin ne olmadı diyebilirim. Beni anla diyordu. Bu hassas durum üzerine haberim sağlam olmasına rağmen sansür yedim ve yayınlatmadım. Ancak bir gün sonra beni öğle yemeğinde ağırlayan Rusya nın Ankara Büyükelçiliğinden diplomat Vlademir, yüzüme gülerek, Aliyev zehirlenmiş mi; ne zaman ölecek? diye sorunca irkildim. Ruslar, ya Azeri büyükelçiliğinin yada bizim telefonlarımızı dinliyorlardı. Rus ajana cevabım keskin oldu: Ben Aliyev in doktoru muyum, bana niye soruyorsun? Bilmenizi isterim Aliyev henüz ölmeyecek kadar iyi durumda. Ölse bile adamınız Ayaz Muttalibov u getiremeyeceksiniz. Aliyev, ölmeden oğlu İlham Aliyev i iktidara getirecektir. Sonra sırada 85

86 ABD nin adamı Resul Guliyev var. 10 yıl sonra İsa Kamber, sonra Ali Kerimov. Azerbaycan ı unutun, ABD size Azeri petrolünü bir daha kaptırmaz. Zehirlendiğini fark eden Aliyev hemen Demirel'i aramıştı. Apar topar Ankara'ya getirilen Aliyev'in kanı yıkanmış, zehrin Karaciğiri harap etmesi son anda önlenmişti. Aliyev kim öldürmek istiyordu? Bunu hangi gerekçe ile yapıyorlardı? Cumhurbaşkanı Aliyev'e NATO yüzünden bir suikast girişiminde bulunulduğu o sırada kamuoyunu sızdırılmadı. GATA'da yattığı 15 gün içinde tam 9 defa kendisini ziyaret eden Demirel'e ve Türkiye'ye Aliyev bir can borçluydu. GATA kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Aliyev resmi açıklamalarda ifade edildiği gibi bronşit değildi. Açıklanmayan gizli tutulan raporlarda Aliyev'e zehirlenme teşhisi konduğu, GATA'da kanının temizlenerek ölümden kılpayı kurtarıldığı belirtiliyordu. Bakü kaynaklarından edindiğim bilgiye göre, Aliyev, GATA'da tedavi için Türkiye'ye gelmeden önce Ukrayna, Gürcistan Savunma bakanlarının Bakü'de toplanması için girişimde bulundu. Geceyarısına kadar süren toplantıda üç ülke arasında işbirliğinin derinleştirilmesine ilişkin bir protokol imzalandı. Toplantıya Moldova Savunma bakanı da çağrılmış olmasına rağmen gelmedi. Resmi protokolda net bir karar yer almasada, üç ülke Savunma bakanlarının ortak bir barış gücü oluşturulması ve NATO'yü üyelik konusunda anlaştığı bilgisi, Moskova'ya ulaştı. Üstelik bu üç ülke NATO'ya üye olmak konusunda görüş birliğine varmıştı. Oluşturulacak barış gücü ve üs petrol boru hattını koruyacaktı. Rusya'nın kırmızı çizgileri çiğnenmişti. Aliyev'in üstü çizilmişti. Aliyev, artık Rusya'nın değil ABD ve Türkiye'nin adamıydı. Bunun üzerine Rus istihbaratı harakete geçti. Aliyev'in mutfağına sızan Ruslar, NATO projesinin mimarı ve organizatörü Aliyev'i, ' zehirleyin emrini ' verdi. Aliyev, zehirlenme korkusu nedeniyle yemeklerini önce başka birine taddırırdı. Dışarıda su dahi içmezdi. Bu nedenle zehirlenme işlemi bir ay süren zaman dilimine yayılmıştı. Zehirlenerek yavaş yavaş öldürülmek istendiğini farkeden Aliyev, bu olay üzerine Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i arayarak yardım istedi. Mutfaktaki Rus ajan bulundu ve öldürüldü. Aliyev'i muayene eden Demirel'in doktoru başkanlığındaki Türk doktorlar Aliyev'in hemen GATA'ya kaldırılmasını istedi. GATA'da 15 gün kalan Aliyev, tamamen iyileşerek bir kez daha Rus istihbaratının suikastından kurtulmuş oldu. Aliyev in GATA'da tedavi görürken sadece Rus gazetecilere kabul etmesi de hayli ilginçti. Aliyev, Rus NTV'ye yaptğı açıklama'da Azerbaycan'a NATO üssü istemediklerini ifade etti. Oysa Azerbaycan'ın Dış Politika Müşaviri Vefa Guluzade, tam bu sırada üç defa arka arkaya farklı haber kanallarına ısrarla NATO üslerini Abşeron'da görmek istediklerini açıkladı. Hatta İncirlik'teki üs gibi üs bile istedi. Aliyev, kendisinden habersiz konuşmayacağı bilinen Guluzade aracılığıyla Ruslara, '' Yıkılmadım, ayaktayım. '' diyordu. Ama az kalsın NATO ilgisi Aliyev'in ölümüne yol açıyordu. Daha sonra Türkiye'ye askeri üs verelim diye işi ileriye götüren Guluzade'nin bu fikrine, Azerbaycan Halk Cephesi Partisi(AHCP) de destek verdi. AHCP Genel Başkanı Ebulfez Elçibey,, "Bu fikri daha önce biz ortaya koymuştuk. Yeniden gündeme getirdiği için Vefa beye teşekkür ediyorum" diyordu. "Türk Devletleri Birliği"nin oluşturulmasını, hatta "Turkiye-Azerbaycan Konfedarasyonu"nun kurulmasının gerekli olduğunu dile getiren Elçibey'in bu önerisini değerlendiren Vefa Guluzade "Şu anda Azerbaycan'ın durumu o kadar ağır ki, biz konfederasyon değil, hatta Türkiye ile federasyon kurmaya da hazır olmalıyız. Çok sivri gelebilir ama, şimdiki durumda Türkiye ile birleşmeye bile gitmeliyiz" demekten çekinmedi. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Dış İlişkiler Şube Müdürü Novruz Memmedov, konfederasyon ve federasyon kurmanın realiteye uygun olmadığını bildirerek "Türkiye hala Kıbrıs'la konfederasyon kuramıyor, bizimle kurmaya razı olur mu? Ayrıca, dış güçler buna nasıl bakar? Biz bağımsız bir devletiz, bundan vazgeçemeyiz" diye Bakü'nün resmi olması gereken görüşünü ifade ediyordu. NATO'nun 50. yıldönümü kutlamalarına katılmak için gittiği Washington'da Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan ile biraraya gelen ve Ermenistan-Azerbaycan sorununun barış yoluyla çözümünde ''olumlu'' sinyaller veren Aliyev, bu süreçte ''açık kalp ameliyatı'' geçirdi. Aliyev, ABD'de geçirdiği operasyonun ardından uzun bir süre çalışmalarına ara vererek Antalya'da dinlendi. ALİYEV'İN SIR ÖLÜMÜ Azerbaycan eski cumhurbaşkanı Haydar Aliyev 80 yaşındaydı. Takvim 21 Nisan 2003 tarihini 86

87 gösteriyordu. Türk dostu Haydar Aliyev Bakü'deki Cumhuriyet Sarayı'nda halka hitaben konuşma yapıyordu. Canlı yayınlanan Aliyev'in sesi aniden kesildi. Aliyev'in yüzünde bir acı belirdi ve elini göğsüne götürdü. Hatta sendeler gibi oldu. Korumalar yanına koştu ve onların yardımıyla Aliyev kulis arkasına çekildi. Aradan 10 dakika geçti. Aliyev güler yüzle tekrar sahnede göründü; Birisi beni kötü sözle andı galiba şakası yaptıktan sonra konuşmasına devam etti. Ancak ikinci deneme de uzun sürmedi. Aliyev tekrar fenalaştı ve bu sefer korumalar yetişemeden yere yığıldı. Düşme esnasında başını da kötü çarptığı kameralar tarafından görüntülenmiş oldu. Cumhuriyet Sarayı'nı arabasına kendisi binerek terk eden Haydar Aliyev'i yakınları ve doktorları dışında bir daha kimse görmedi. 3 Mayıs günü Haydar Aliyev, Ankara'ya getirilerek GATA'ya yatırıldı. Aliyev, GATA'da yaklaşık bir hafta devam eden muayene ve tedaviden sonra Bakü'ye döndü. Aliyev, son olarak 8 Temmuz'da muayene olmak amacıyla GATA'ya gitti. GATA'dan iki ay boyunca çıt çıkmadı. Aliyev'in sağlık durumuyla ilgili resmi açıklamalar yetersiz gelince Bakü'de öldü dedikoduları başladı. Aliyev'in sağlığı ile ilgili çeşitli söylentiler de bu dönemden sonra hız kazandı. Yine aynı dönemde Rus internet gazetelerinde Aliyev'in yaşamını yitirdiğine dair çıkan haberler üzerine Gürcistan parlamentosunun ''yas ilan etmesi ve saygı duruşunda bulunması'', Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze'nin Aliyev'in tedavisi GATA'da sürdüğü sırada, 1 Ağustos'ta ''Aliyev için başsağlığı dilemesi'' bu konuda yaşanan ilginç gelişmeler arasında yerini aldı. İsrail'in devlet televizyonu 3 Ağustos 2003'de Aliyev'in GATA'da öldüğünü haber veriyordu. MOSSAD'ın bu bilgiye ulaşması mantıksız değildi. Dört gün önce aynı haberi Azeri muhalif basınından Müsavat gazetesi ileri sürmüştü. gazete toplattırılmıştı. Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Nevruzoğlu, iddiaları yalanlamıştı. 4 Ağustos 2003'de ise, Azeri muhalefet partilerinin tanımlamasıyla Azerbaycan'da ' devlet darbesi oldu. Aliyev'in oğlu İlham Aliyev'in cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanabilmesi için Azerbaycan Parlemantosu olağanüstü toplandı. 15 Ekim 2003'de yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçiminin kaderini değiştirecek bir tasarı parlemonta'da 101 oya karşılık bir oyla kabul edildi. Bu tasarı ile başbakana tayin edilecek İlham Aliyev'in önü açıldı. Seçim kanununda ki maddenin lağvedilmesi ile eski cumhurbaşkanları konusunda kanun tasarısının kabulu ve en önemlisi yeni başbakanla ilgili Cumhurbaşkanı kararının ilan edilmesi kararlaştırıldı. Bunun anlamı şuydu: 179. maddeye göre cumhurbaşkanı ölürse veya görevinden istifa ederse 3 ay içinde seçime gidilmesi öngörülüyordu. Seçim kanunu değiştirilerek 15 Ekimden önce seçime gidilmesi engellendiği gibi, bu durum yeni seçim tarihini de belirginsizleştiriyordu. Bu önlem kazara Aliyev'in öldüğü ortaya çıkarsa diye alınmıştı. Eski cumhurbaşkanları konusunda yapılan değişiklikle Haydar Aliyev'in Atatürk'ü Koruma Kanunu benzeri bir kanunla korunma zırhı altına alındığı anlaşılıyordu. Bu da, hiç bir kurum ve kişi Aliyev'i yargıyalamayacak anlamına geliyordu. Aleyhinde yazan, konuşan herkese zindan yolu görünüyordu! Ağustos 2002 yılında yapılan referandumdan önce Azerbaycan'da Cumhurbaşkanından sonra ikinci adam meclis başkanı idi. Bu referandum Haydar Aliyev in oğlu ile ilgili hazırlıklara erken başladığı anlamına geliyordu. Nitekim, Aliyev referandumdan sonra hastalanarak GATA turlarına başladı. Temmuz 2003'ün başından beri bir aydır GATA'da yatıyordu, fakat bu defa kimse ile görüştürülmüyordu. Azeri parlemantosunda alınan son kararla Aliyev'in daha önce yazdığı anlaşılan mektupla, başbakanlığa oğlu İlham Aliyev'in getirilişi bir nevi açıklanmış oldu. Etkisiz ve yetkisiz Başbakan Artur Resizade yerine oğul Aliyev'in cumhurbaşkanlığa vekalet etmesi anlamına gelen bu karar, ancak Haydar Aliyev'in ölümüne endekslenmişti. 59 milletvekilinin başvurusu ile toplanan Meclis, İlham Aliyev'i başbakanlığa getirerek bir ilki de gerçekleştirdi. İlham Aliyev, bir Rus Televizyonuna yaptığı açıklamada, Haydar Aliyev'in bir ay kadar önce kalp krizi geçirerek düştüğü platformda bir değil 7 kaburga kemiğinin kırıldığını açıkladı, bu yaşta kemiklerin iyileşmesinin kolay olmadığını zikretti, ancak öldüğünü söylemedi! İlham Aliyev, kamuoyunu babasının hayatta olduğuna inandırmak için 14 Ağustos'da bir açıklama yaptı. Azerbaycan Başbakanı İlham Aliyev, babası Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev ile birlikte aday olduklarını, ancak ''gerekirse adaylıktan Cumhurbaşkanı lehine çekilmeyi planladığını'' söylemişti. İlham Aliyev, Japon Mainhichi gazetesine yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Aliyev'in sağlık durumu nedeniyle kendisinin başbakanlığa atanmasıyla ilgili kararnameyi imzalayamayacağı'' yönündeki eleştiriler için, ''Bütün bu söylentileri şimdi en çirkin 87

88 yöntemlere başvuran muhalefet yayıyor'' diyordu. İlham Aliyev, babasıyla 2 Ağustos'ta GATA'da bu konuda görüştüğünü, daha sonra babasının sağlığının daha da iyiye gittiğini ifade ediyordu. Babasının dolaşabildiğini söyleyen İlham Aliyev, sağlık durumunu şöyle anlatıyordu: ''Ancak böbrekleri, daha doğrusu onlardan biriyle ilgili küçük sorunları var. Dolayısıyla tedavi, bu böbreğin tam olarak çalıştırılmasına yöneltilmiştir. Kalbi olması gerektiği gibidir. Babam konuşabiliyor, gezebiliyor, ama doktorlar onun tamamıyla iyileşene kadar tedavi bölümünde kalmasını tavsiye ediyor.'' İlham Aliyev, babasının ne zaman ülkesine döneceği konusundaki bir soru üzerine, doktorların bunun için kesin bir tarih veremediklerini ifade ederek, ''Ancak sağlık durumuna bakarak, bu belki iki haftadan sonra mümkün olabilir'' diye konuştu. Oysa Aliyev, 6 Ağustos günü Aliyev, Rusya'nın ambulans uçağıyla Ankara'dan ABD'nin Cleveland kentindeki kliniğe götür. Büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirilen nakil işlemlerinde, tek kare dahi fotoğraf çekilememişti. Azeri muhalefeti parlamentodaki İlham'ı başbakanlığa getiren girişimi Aliyev'in ölümünün kesinleşmesi ve Azerbaycan demokrasisine yapılan darbe olarak yorumladı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalafetin en güçlü adayı Müsavat partisi Başkanı İsa Kamber, daha çok onu destekleyenlerden oluşan 20 muhalif partiyi aynı çatı altında birleştiren 'Bizim Azerbaycan' bloku ile biraraya gelerek alınan kararları darbe olarak niteledi ve açlık grevine kadar varan karşıt eylemlere start vereceklerini açıkladı. AHCP Lideri ve miletvekili Ali Kerimov ile diğer muhalif milletvekili İkbal Ağazade, Kamber grubuna destek sözü vererek yönetimi antidemokratik darbe ile suçladı. Hükümet muhalefetin sokaklara dökülerek miting yapmasını engellemek için tüm polis ve özel güvenlik sayılan OMON birliklerini Bakü'ye toplamaya başladı. Sözkonusu değişiklikler konusunda ABD ve Türkiye ile Azeri yönetimin anlaştığı, veya en azından olanlara göz yumulacağı Azeri muhalefetince dillendiriliyordu. 15 Ekim seçiminde İlham Aliyev'e karşı yarışmak için hazırlık yapan İsa Kamber ve muhalif cephesi oğul Aliyev'in cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanabilen başbakan zırhına girmesi ile yine maça 3-0 yenik başlıyordu. Çünkü iktidarı bırakmaya niyetli olmayan Aliyev ailesi, yeni seçim takvimini uzatmakla kalmayacak muhalefete aman vermemek için devletin tüm imkanlarını lehlerine kullanacaktı. Normal bir seçimde genç Aliyev'i zorlayacak Kamber, seçimlerin hileli yapılacağından da endişe ediyordu. 4 trilyon dolarlık petrol servetine sahip Azerbaycan'da 1993 Haziran'ından beri ipleri elinde tutan Aliyev ailesi ile uzlaşmak Washington ve Ankara için daha kolay ve daha az riskliydi. Ancak muhalefete göre İlham Aliyev in liderlik kapasitesi zayıftı ve Azerbaycan'ı bir yıldan fazla idare edemeyecekti! Azerbaycan yeni kardeş kavgalarına, iç savaşa, darbe ve suikastlara gebeydi. Aliyev'in yaşadığına dair hiçbir iz yoktu. 2 Ekim 2003'de yine bir yazıyla oğlu lehine cumhurbaşkanlıktan çekildiğini açıkladı. İşte Azerbaycan muhalefetini kuşkulandıran da bu idi. "Aliyev öldü" iddiası kesinleşmişti. Baba Aliyev'in, oğlunu cumhurbaşkanı seçtireceği için "ölümümü gizleyin" vasiyetinde bulunmuştu. Seçimlerden önce bir Türk işadamı tam 60 dairesini satarak Azerbaycan'a gitmiş ve ve İsa Kamber için seçim kampanyasına katılmıştı. Türk dünyasına ilgisini yakından bildiğimiz bir emekli Tuğgeneral seçimler öncesinde Azarbaycan'daydı.Onun da gönlünden İsa Kamber'in kazanması geçiyordu. Seçimlerden sonra çıkan karışıklıklardan öğrenildi ki, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Atilla Kaya ve MHP MYK Üyesi Suat Başaran da oradaydı. Olaylardan sonra Musavat Partisi Genel Merkezi'ni basan Azeri Polisi, Atilla Kaya'yı başından ve kolundan yaralamıştı. Dayaktan nasibini Alan Suat Başaran'ı ise gözaltına almıştı. Ancak Başaran, Ankara'dan MHP Genel Merkezi'nin devreye girmesi ve Ülkü Ocakları'nın Azarbaycan'ın Ankara Büyükelçiliği önünde yaptığı gösterilerle serbest bırakıldı. Şurası bir gerçekti, Azeri yönetimi, bu baskınla Türkiye'deki çevrelere açık mesajını vermiş oldu. Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Alişan Satılmış'ın, "Ülkü Ocakları Genel Başkanına yönelik saldırı aynı şekilde cevaplandırıyacaktır." şeklindeki sözleri önümüzdeki dönemde taraflar arasında gerginliğin süreceğine işaret ediyordu. Sonuçta, Azarbaycan'da seçimleri yüzde 80 oyla oğul İlham Aliyev kazandı, İsa Kamber'in ise yüzde 12 oy aldığı açıklandı. İsa Kamber benim oylarım yüzde 60 diyor, bazı Batılı gözlemciler seçimlerin şeffaf olmadığını ileri sürüyordu. Azarbaycan, demokratik olmayan yollardan sahte bir seçimle bir süre daha İlham Aliyev'in cumhurbaşkanlığında yoluna devam edecekti. Susurluk Raporu'nda sansürlenen İlham Aliyev bölümü üzerine kızan Haydar Aliyev, oğlu için 88

89 Dışişleri Bakanı Hasan Hasanov'u günah keçisi seçip, görevden almıştı. İlham Aliyev'i paklamak için harcanan Hasanov, halen milletvekiliydi, ama konuşması yasaktı ve Hasanov Aliyev ailesine bağlılığı nedeniyle susma hakkını kullanmaktaydı. Bu olaydan sonra Aliyev, bu olaydan sonra Azerbaycan'daki tüm kumarhaneleri kapattırmakla kalmamış, İlham Aliyev'in özel hayatına da el koymuştu. İlham Aliyev, 1998 ile 2003 arası devlet başkanı olması için hazırlandı. Baba Aliyev, onu bu tür skandallardan uzak tuttu. İngilizce, Rusca ve Fransızcayı mükemmel konuşan Aliyev, konusunda CIA ile irtibatlı çalışan İstihbarat şirketi Stratfor raporunda şunları yazmıştı: İlham Aliyev, babasının karizmasına, politik becerilerine, ilişkilerine, tecrübesine, entelektüelliğine ve otoriteyi kullanma kabiliyetine sahip değil. Bunlara rağmen çok iyi bir cumhurbaşkanlığı yapacak. Bir think-tank kurumu olan Moskova Enstitüsü CIS Başkanı Konstantin Zatulin, İlham Aliyev'in iktidarı hiç mücadele etmeden babasından miras olarak devraldığını belirterek, 'Kolay gelen, kolay gider. Oğul Aliyev, uzun vadede Azerbaycan'ı idare edemez. Ülkenin tüm servetini kontrol altında tutan Aliyev ailesinin klanlarını idare etmek kolay olmayacak' diyordu. Zatulin, baba Aliyev'in kardeşi, gölge devlet başkanı Celal Aliyev'den bahsediyordu. Baba Aliyev, kumarı, içkiyi ve riski sevmezdi; oğul Aliyev onun tam tersi bir karaktere sahipti. Susurluk'un en erken beraat ettirilen gizli kahramanı ülkesini sorunsuz yönetecek kadar kurt değildi. Seçime hile karıştı" düşüncesiyle muhalefet ayağa kalktı. Azerbaycan büyük gösterilere sahne oldu. Sonunda ülkede sükunet sağlandı. Ancak iktidar "bir isyan çıkabilir" düşüncesiyle tedirgindi bu yüzden ülkeye daha da hakim olabilmek için seçimlerden sonra geçen 2 ayda da baba Aliyev'in ölümü açıklanmadı. Azerbaycan'ın eski cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in ölümü 13 Aralıkta, Saddam'ın yakalandığı haberi yayıldığı sırada açıklandı. Aliyev'in ölümüyle ilgili ilk açıklama Azerbaycan'ın Washington Büyükelçiliği 1. Kâtibi Tahir Tahizade tarafından yapıldı. Ancak bir süre ölüm haberinin resmen teyit edilmemesi tereddütlere yol açtı. Tahirzade'nin ardından Haydar Aliyev'in tedavi gördüğü Clevelend Kliniği'nden ölüm haberiyle ilgili açıklama yapılması tereddütleri ortadan kaldırırken, Bakü'nün saatlerce sessiz kalması dikkat çekti. Açıklamasını, "Aliyev bu (dün) sabah vefat etti, saatini tam olarak bilemiyoruz" şeklinde duyuran Tahirzade, Aliyev'in vefatını "elim bir olay" olarak nitelendirirken, Büyükelçilik'te bir taziye defteri açılacağını ve diplomatik nota yayımlanacağını kaydetti. Azerbaycan'da Haydar Aliyev dönemi resmen bitti. Ancak tartışmalar bitmek bilmiyordu. Azerbaycan'ın muhalif basını eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in ölümüyle ilgili attıkları manşetlerle, bu vefatın çok daha önce gerçekleştiği şüphelerini vurguladılar. Muhalefet yanlısı gazetelerden Azadlık, haberi "Haydar Aliyev resmen öldü" başlığıyla verdi. "Aliyev'in ölümü tasdiklendi" başlığını kullanan Yeni Müsavat gazetesi de, Aliyev'in hayatını daha önce kaybettiği yolundaki haberleri geçen 4 ay boyunca yayınladıklarını ancak bunun yeni itiraf edildiğini öne sürdü. Aliyev'in resmen vefat etmesi üzerine, resmi gazete niteliğindeki, iktidardaki Yeni Azerbaycan Partisi'nin (YAP) yayın organı Yeni Azerbaycan'ın sayfaları ise cenaze töreniyle ilgili açıklamalara ayrıldı. Express gazetesinde, ''Azerbaycan büyük kayıp verdi'' başlığıyla çıkan haberde, Haydar Aliyev'in hayatı ve çalışmalarının yanı sıra vefatıyla ilgili gelişmelere yer verilirken, ''büyük kayıp nedeniyle Azerbaycan halkının yanı sıra Türk dünyası ve Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e de başsağlığı dilekleri'' yayınlandı. ''Olaylar'' gibi iktidar yanlısı bazı gazetelerde, ''Bağımsız Azerbaycan'ın kurucusunun Haydar Aliyev olduğu'' belirtildi. Haberi, ''Haydar Aliyev resmen öldü'' başlığıyla veren muhalefet yanlısı gazetelerden Azadlık ise Aliyev'in vefat ettiği yolunda haberlerin daha önce de gündeme geldiğini, ancak resmi makamlar tarafından doğrulanmadığını kaydetti. ''Aliyev'in ölümü tasdiklendi'' başlığını kullanan Yeni Müsavat gazetesi de, Aliyev'in hayatını daha önce kaybettiği yolundaki haberleri geçen 4 ay boyunca yayınladıklarını, ancak bunun yeni itiraf edildiğini ileri sürdü. Haberde, Türk televizyonlarının Aliyev'in vefatını anında ve ilk haber olarak verdiği belirtilirken, Azerbaycan televizyonlarının ise uzun süre bu haberi duyurmadığı, ilk gelişmeleri de ANS televizyonunun TSİ 22.00'da yayınladığı belirtildi. ''Bakı Heber'' ise ''Haydar Aliyev'in ölümü açıklandı'' başlıklı haberinde, Aliyev'in daha önce hayatını kaybettiğini, iktidarın ise bu haberi şimdi açıklamak durumunda kaldığını ileri sürdü. Azerbaycan'ın eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in vefatı üzerine ülkede 7 günlük yas ilan edilirken, televizyonlarda eğlence programlarının yayınları da durduruldu. 89

90 Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, düzenlenen törenle 16 Aralıkta toprağa verildi. Respublica Sarayı'ndan kortej eşliğinde alınan Aliyev'in naaşı, yaklaşık 7 kilometrelik bir yürüyüşün ardından Fahri Hıyeban Mezarlığı'na getirildi. Burada Kuranıkerim okunmasının ardından Aliyev'in tabutu, Azerbaycan Milli Marşı ile dört pare top atışı eşliğinde eşi Zarife Aliyev'in mezarının yanında açılan mezara indirildi. Ardından bir din görevlisi Aliyev için dua okudu. Daha sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, cenaze törenine katılanların başsağlığı dileklerini kabul etti. Bu arada Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile bazı bakan ve milletvekilleri de İlham Aliyev ile yakınlarına başsağlığı dilediler. Eşi Zarife Aliyev'i 1985'de kaybeden Aliyev'in bir oğlu, bir kızı ve 6 torunu bulunuyordu. Azerbaycan içerisinde Aliyev'i ölümsüzleştirme çabaları tüm hızıyla devam ediyordu. Sokaklara, meydanlara onun büstü dikilmeye, paralara resmi basılmaya çalışılıyordu. Dış Dünya'da ise bütün bunlarla birlikte Haydar Aliyev ile ilgili gerçekler yazılıyordu. BBC'nin internet sitesi Haydar Aliyev hakkında bir tartışma başlattı. Dünya'nın bir çok yerinden Haydar Aliyev hakkında görüşler bildiriliyordu. Bu görüşlerin çoğunluğu ise Haydar Aliyev'in "Bir diktatör gibi yaşadığını, ülkesini bir diktatör gibi yönettiğini ve bir diktatör gibi de öldüğünü " bildiriyordu. Bazıları ise Aliyev'in ülkesine istikrar getirdiğini söylemekle yetiniyordu. Azerbaycan'da tatsız olayların arkası kesilmiyordu. Başkanlık seçimleri, uluslararası ölçülere göre, zaten seçimden başka her şeye benziyordu. Ama, onun ötesinde, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev iktidarını perçinlemek üzere, demokrasi dışı bir yana, artık insanlık dışı yöntemleri çekinmeden deniyordu. En önemli örnek İkbal Agazade. nin dramıydı. 35 yaşındaki Agazade Azerbaycan'da milletvekili. Ümit Partisi Genel Başkanıydı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde İlham Aliev'in karşısında yer alıyordu. Musavat Partisi Genel Başkanı İsa Kamber'i destekliyordu. Ne oluyorsa, bu destek sonrasında oluyordu.isa Kamber seçimi kaybedince, evinde göz hapsine alınıyordu. Kazansa Cumhurbaşkanıydı, kaybedince göz hapsine alınmıştı. Agazade'nin durumu ise, Kamber'e göre bin biterdi. Meclis'te dokunulmazlığı bir günde kaldırılıyordu halkı kışkırttığı gerekçesiyle. Aynı gün hapse atılıyordu. 17 Ekim'den bu yana hapiste çürüyordu. Bakü'de Bayıl Hapisanesi, 1 nolu tecrit hücresinde yatıyordu. Aylardır kimseyle görüştürülmüyordu. Hapisanedeki fiziki koşullar çok kötüydü. Manevi baskı ise, hiç bitmiyordu. İki kez komaya giriyor, buna rağmen, sağlık bakımı askıya alınıyordu, bir ayağı tutmuyordu. Ayrıca, yakınları ve ailesi baskı altındaydı. Azerbaycan muhalefetinin seçimlerden sonra ne kadar yıpratıldığının bir göstergesi de, Washington dan gelen bir umut ışığının yarattığı coşkuydu. Senatör John Makkeyn in girişimleri ile Azerbaycan daki seçimler sırasında yaşanan usulsüzlüklerin eleştirildiği bir madde Senato nun 2004 yılı dış maliye operasyonları kanununa eklendi ve bu madde ile ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanı na Azerbaycan hükümetini, seçimlerdeki Usulsüzlüklerin AGİT ve Avrupa Konseyi nin katılımı ile kurulacak bağımsız bir komisyon tarafından araştırılması konusunda ikna etmesi için tavsiyede bulunuldu. Ayrıca, Kongre nin Helsinki Komisyonu nda Azerbaycan daki seçimlerle ile ilgili 13 Kasım da düzenlenecek müzakerelere Azeri muhalifler Musavat partisi lideri İsa Gamber, Halk Cephesi Partisi Genel Başkanı Ali Kerimli ve Demokrat Partisi lideri Resul Guliyev de davet edildiler. Bu gelişmelerden az da olsa umutlanan muhalefet kanadından Ali Kerimli, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yeniden yapılması talebini tekrar gündeme getirdi. Ancak mevcut duruma Washington un yaklaşımının en net ifadesi Bakü de bulunan ABD Başkanı eski Milli Güvenlik Danışmanı, eski SSCB Cumhuriyetleri üzerine uzmanlaşan ünlü isimlerden Zbignev Bjezinski den geldi: Seçimlerdeki usulsüzlükler sonuçları etkilemiyor. Bana göre, seçim sonuçları belli: İlham Aliyev kazandı ve önemli olan bu Azerbaycan daki Cumhurbaşkanlığı seçimleri iç olaylarla birlikte ülkenin dış politikasında bazı gerginliklere yol açtı. ABD, Avrupa, uluslararası kuruluşlar gelişmelere sessiz kalırken, Norveç son derece farklı tavır sergiledi. Aslında Norveç in Azerbaycan daki gelişmelere yaklaşımı seçimlerden önce hissediliyordu. Norveç Başbakanı Kyel Magne Bondevik, 13 Eylül de Bakü ye resmi ziyareti daha 6 ay önceden planlanıyordu. Ağustos ayında Artur Rasizade nin istifası ve adından İlham Aliyev in bu göreve atanmasından sonra bu ziyaret ertelendi. Bunun nedeni konusunda hiçbir açıklama yapılmasa da, işin altında 90

91 nelerin yattığı Oslo nun seçim sonrası tutumundan belli oldu. İçişleri Bakanlığı nın başlattığı gözaltına kampanyası sırasında yönetim aleyhine yazıları ile tanınan Yeni Musavat gazetesinin genel yayın yönetmeni Rauf Arifoğlu ile Bakü deki bir Cami in imamı Norveç in Bakü Büyükelçiliği ne sığındılar. Bu gelişme Bakü nün tepkisine neden oldu ve Dışişleri Bakanı Vilayet Guliyev, Büyükelçi Steynar Gil i Azerbaycan ın iç işlerine karışmakla suçladı. Rauf Arifoğlu nun Büyükelçiliği terketmesi kendisine güvenlik garantisinin verilmesinin Norveç ve Azerbaycan hükümetleri düzeyinde sağlanmasından sonra mümkün oldu. Bu güvenlik garantisi Arifoğlu nun gözaltına alınıp alınmamasını değil, kendisine karşı yasadışı gruplar tarafından gelebilecek herhangi bir saldırının önlenmesini kapsıyordu. Norveç Büyükelçisi nin bu konulara aktif müdahelesi iktidarın sabrını taşırdı ve Yeni Azerbaycan Partisi İcra Sekreteri yardımcılarından milletvekili Siyavuş Nevruzov parlamentoda yaptığı konuşmada büyükelçinin sınırdışı edilmesini istedi. Bu arada, Norveç Dışişleri Bakanlığı Devlet Sekreteri (Müsteşar düzeyinde) Kim Traavik bölgeye ziyareti çerçevesinde Bakü ye geldi. Traavik, Azerbaycan dışişleri yetkilileri ile görüşmelerinin ardından sert açıklamalarda bulundu. Azerbaycan ı AGİT ve Avrupa Konseyi üyeliği ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçlayan Traavik, Norveç in seçimler ve polisin sert tutumu ile ilgili kaygılarını dile getirdi. Norveç yetkilisi Büyükelçi Gil in tavrına da tam destek verdi. Azerbaycan daki petrol ve doğalgaz projelerinde ciddi hisselere sahip olan Norveç in tutumunun arasında nelerin yattığına gelince: İktidar kanadı Oslo nun petrol ve doğalgaz projelerine daha cazip koşullarla katılmayı hedeflediğini öne sürürken, muhalefet de Norveç in demokrasinin gerçek dostu olduğunu savunuyordu. Bağımsız gözlemcilerden bazıları bunun Büyükelçi nin kişiliğinden kaynaklanabileceğini söylerken, bir çok ciddi dış politika uzmanı bile bu konuda yorum yapmakta zorlanıyordu. PETROL EKONOMİSİ Azerbaycan ın en büyük yeraltı zenginliği petroldür. Petrol ve doğalgaz üretimi diğer yeraltı zenginliklerine göre birinci sırada gelmektedir. Petrol 19. yüzyılla birlikte ekonomik hayata girmiştir. Gaz üretimi daha yavaş artmakta, petrol üretimi ise bağımsızlık sonrasında giderek artmaktadır yılında, 13.8 milyon ton petrol üretilmiştir (276,800 varil/ gün), bu miktarın büyük bir kısmı (üretimin % 89 u) kıyıdan uzak alanlardan gelmiştir yılı Ocak Mayıs döneminde petrol üretimi yıllık % 7.1 artışla 5.93 milyon tona ulaşmıştır. Bu dönem içerisinde gaz üretimi 2.4 milyar metreküp olmuş ve yıllık % 2.2 düşüş göstermiştir. Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) çoğunlukla kıyı alanlarını işletmekte, kıyıdan uzak alanlar ise Azerbaycan Uluslararası İşletim Şirketinin (AIOC) liderliğindeki konsorsiyumlar tarafından işletilmektedir. AIOC 1997 yılı sonlarında petrol üretimine başlamıştır. AIOC tarafından işletilen kıyıdan uzak alanlardan elde edilen üretim payı artmaktadır. Ekonomi, yabancı yatırımlarının büyük bir bölümü için AIOC ye bağlıdır; AIOC 1999 yılında yapılan 510 milyon ABD doları tutarındaki yabancı direkt yatırımın 341 milyon ABD doları tutarındaki bölümüne karşılık gelmektedir. Aralık 1999 ve Mayıs 2000 arasında, devletin AIOC den elde ettiği gelirin ödendiği Ulusal Petrol Fonu, 75 milyon ABD doları ( GSYİH nin % 1.9 u) kazanmıştır yılında petrol üretimi 14 milyon ton, 2001 yılında ise 14.9 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Rafine petrol ürünleri çıktısı, rafinerilerin yerel petrol üretimine daha fazla girmesiyle, artmaya devam etmektedir. Ürünlerin, BDT ya da İran a satışı ile ilgili olarak piyasaların geç ödeme yapması sorun teşkil etmektedir yılının ilk beş ayı içerisinde Ukrayna ya 12.9 milyon ABD doları değerinde 65,000 ton mazot satılmış, ancak ödeme olarak yalnızca 4.6 milyon ABD doları alınmıştır yılında gönderilmesi gereken 435,000 ton mazotun nakli, kalan 8.3 milyon ABD dolarının ödenmesine kadar askıya alınmıştır. 91

92 İran a mazot satışında bir azalma söz konusudur, bunun nedeni ise İran tarafından verilen düşük fiyat ve yüksek nakliye maliyetleridir. Azerbaycan tarafından orta ve uzun vade ticari olarak yaşayabilir petrol ihraç boru hatlarının inşa edilerek petrol sektörünün gelişmesine olanak verilmesi gerekmektedir. Bakü den Karadeniz deki Novorissiysk limanına ve Bakü den Gürcistan daki Supsa limanına iki petrol ihraç boru hattı vardır. Bu iki boru hattı benzer kapasitelere sahiptir ve toplam yaklaşık 230,000 v/g değerinde nakil yapabilmektedir. Azerbaycan ve Gürcistan Parlamentoları Bakü den Türk limanı Ceyhan a bir boru hattının inşası için gerekli yasal çerçeveyi Mayıs ve Haziran ayları içerisinde onaylamışlardır. Bu çerçeve Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye tarafından 18 Kasım 1999 tarihinde imzalanan İstanbul Anlaşmasını; 18 Kasım 1999 tarihinde Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Türkiye ve ABD tarafından imzalanan İstanbul Deklarasyonunu ve tarihinde imzalanan ve İstanbul anlaşmasını değiştiren protokolü içermektedir. Boru hattının uzunluğu km ve petrol akıtma gücü ise 50 milyon ton olacaktır. Petrol Kaynaklarının İşletilmesi yılları arasında Azerbaycan ın uluslararası ilişkileri ve ekonomisi açısından büyük önem taşıyan petrol kaynaklarının ortak işletilmesi amacıyla toplam 21 adet anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmalardan ABD nin BMB Oil şirketi ile yapılan Karabağ-Çerkez-Unbakü anlaşması iptal edilmiştir yılı sonuna kadar imzalanan 21 petrol anlaşmasında 15 farklı ülkeye ait 33 büyük petrol şirketinin ortaklığı bulunmaktadır. Söz konusu anlaşmalar kapsamında petrol yataklarındaki tahmini petrol rezervi 2-3 milyar ton ve tahmini yatırım miktarı 63 milyar $ civarındadır döneminde petrol sektöründe gerçekleşen yabancı yatırımların yıllar itibariyle görünümü aşağıdaki gibidir. Petrol Sektöründeki Yabancı Yatırımların dağılımı (Milyon Dolar) /99 AIOC - 139,8 416, , I.Konsorsiyum) Diğer ,1 296, Konsorsiyumlar Toplam ,8 417,4 780,1 894,

93 Azerbaycan da 2005 yılında toplam karbonhidrojen üretimi 41,12 milyon tona ulaşması (27,72 milyon ton petrol ve 13,4 milyar m3 gaz), 2010 yılında ise 66,16 milyon ton karbonihrojen üretimine (48,7 milyon ton petrol ve 17,5 milyar m3) ulaşılması beklenilmektedir. Enerji üretimi (Milyon ton, ayrıca belirtilmediği takdirde) Ürün a Toplam Petrol Üretimi SOCAR AIOC b Offshore Petrol Üretimi Toplam Petrol Üretimi ( 000 varil/gün) Gaz üretimi(milyar metreküp) n/a 4.7 SOCAR b n/a 0.9 AIOC Offshore Gaz Üretimi Rafine edilmiş petrol Mazot Benzin Fueloil Yağ Elektrik (milyar kwh) n/a - Termik enerji (milyon n/a n/a n/a - kcal) a 1999 Azerbaycan İstatistik Yıllığı b AIOC üretime geçtiği 1997 yılında küçük miktarlarda petrol ve doğal gaz üretmiştir. Kaynak: EIU Azerbaijan Country Profile 2000,2001,2002. Devamı: Azerbaycan Ekonomik Kalkınma Modeli İLHAM ALİYEV SONRASI TÜRKİYE DE AK PARTİ DÖNEMİ VE RUSYA İLİŞKİLERİ 93

94 İhsan Çomak Bigesamde 16 Eylül 2009 de Karabağ Sorununda Uluslararası Konjonktürün Önemi, adlı makalesinde petrole dayalı Azeri ekonomisini bekleyen şu tehlikeye dikkati çekiyordu: Petrol gelirleri, yöneticinin kişisel hâkimiyetine eşdeğer olan patrimoniyal sistemi kapsayan patron-müşteri ilişkiler ağı sayesinde temel kaynakların değişimini sağlar. Devlet, müşteri eksenli çalışır: Yani yönetici elit (patron) karı tedarik eder ve politik destek ve sadakat karşılığında destekçilerini (müşteri) kayırır. ( ) Siyaset bilimci Terry Lynn ve Michael L.Ross kaynak laneti diye kullandıkları ifadede, bir ülkenin tek bir kaynağa özellikle petrole bağımlılığının birçok negatif etkisini tanımlamışlardır. Bu tür ülkelerde doğal kaynaklar gelişim için bir şans olarak görülür. Devlet ulusal tekelcilik yoluyla, bir petrol şirketi gibi, petrol ve gaz endüstrisini kontrol eder. Yabancı sermayenin genişleyen kamu sektörüne girmesiyle birlikte devlet büyür ve daha güçlü duruma gelir. Hâlbuki özel işletmeler, genellikle politik destek ve sadakat karşılığında rejim işbirlikçilerine dağıtılan hükümet sözleşmelerine dayanır. Böylece hükümet yetkililerinin ekonomik ayrıcalıkları kişisel bağlantıda oldukları kişilere tanıması olarak anlaşılan eş-dost kapitalizmi gelişir. Bu sistem, petrol zengini hükümete ekonominin geri kalanını da kontrol etme ve kamu vergileri dışında kalan kararları da yürüterek kamudan özerklik kazanma fırsatını sağlar. Oktay Orhun Birikim dergisinin Aralık 2009 de yayımlanan 248. sayısında, bölgedeki son dönem enerji antlaşmaların doğurduğu yeni dengelere uyum sağlayamayan bir Azerbaycan kendini yıkıma sürüklemekte olduğunun altını çiziyordu. Zira petrole bağlı gelirlerin ciddi bir düşüşü rejim değişikliğinin basınçlarından biri haline gelebilir. Dahası, bugün, yeni dengelere uyum sağlamak için dahi bir demokratikleşme süreci şart gözükmekte. Azerbaycan için de, sözgelimi Karabağ sorununun çözümü, bu çerçevede ele alınabilir. Avrupa Birliği nde İsveç ve Polonya nın inisiyatifinde oluşturulan ve 6 eski Sovyet cumhuriyetine çeşitli konularda destek verilmesini amaçlayan Doğu İşbirliği politikası. Bu yaklaşım ile Ukrayna, Moldova, Belarus, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan a yönelik, devlet yapılarının ve ekonominin desteklenmesi ve sınır güvenliği gibi konularda yardım uygulanması planlanıyor. Yani her açıdan baktığımızda AB, bölgenin sorunlardan ve sıcak çatışmalardan arınmış olmasını tercih ediyor. Azerbaycan gazeteleri, ülkenin Sanayi ve Enerji Bakanı Natig Aliyev in Nabucco gerçekleşirse, Azerbaycan gazını Almanya ya dek taşımak mümkün olacak sözlerine değiniyordu. Elbette bu projelerin tümü aynı zamanda siyasi bir yeniden yapılanmayı da içermek durumunda.dahası, havuç sopasız olmaz, Azerbaycan ın Avrupa Konseyi nden çıkarılabileceği haberi Nabucco haberi ile aynı anda düştü basına. Ama işte sorun da tam da bu noktada. Bu haber yalnızca muhalefet yanlısı gazetelerde yer aldı, ki bunların sayısı çok ama çok az. Tüm bunları bir yana koyalım, Azerbaycan da rejimin (burjuva) demokratik bir genişlemesi, işçi sınıfının ekonomik ve siyasal mücadelesi için de hayati bir önem taşıyor. Zira kimlik karmaşası içinde, kendini dış politikasındaki salınımlara bırakmış bir Azerbaycan, bırakın demokratik muhalefeti yaratmayı, demokratik kurumları bile hayata geçiremediği için, içten içe çürüyor. Azerbaycanlılar, kendi öz güçlerine güvenmek durumundalar. Türkçüleri kapı dışarı etmek durumundalar. Kronikleşmiş tarihsel sorunların çözümünü, kendi iktidarlarının yitmesi olarak algılayan dar kafalıları da. Türkiyeli, Azerbaycanlı ya da Ermeni olduğu için değil, demokratik barış ortamında beraber yaşamayı ve müreffeh bir hayatı hak ettiği, sade insan olduğu için Kafkaslarda halkların barışması ve bu barışa engel olanlara karşı ortak mücadelesi şart! Bakü'deki Hyatt Regenc Oteli'nde 8 Haziran 2005 de düzenlenen ''12. Petrol ve Gaz Konferansı''nda konuşan Kerimov, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattı Projesi dahil bugüne kadar petrol ve gaz sektöründe 25 anlaşma imzalandığını ifade ederek, Azerbaycan'ın bu anlaşmaların tamamının uygulanmasıyla elde edeceği gelirin 100 milyar doları geçeceğini kaydetti. Kerimov, anlaşmalar kapsamında ülkesinde 60 milyon ton petrol, 20 milyar metreküp doğalgaz üretiminin planlandığını da dile getirdi. Hazar Havzası ndaki Azeri petrol yataklarında bulunan kesinleşmiş petrol miktarı 7 milyar varildir. Olası rezerv miktarı ise 32 milyar varildir. Azerbaycan ın petrol rezervlerinin % 58,3 ü Abşeron ve Hazar Denizi 94

95 şelfinde, % 26,2 si Kür-Aras ovasında, % 6,7 si Guba-Siyezen bölgesinde yer aldığı belirtilmektedir. Ülkenin 1990 yılındaki petrol üretimi 12,5 milyon tondan, 1992 yılında 11,2 milyon tona ve 1993 yılında ise 10,5 milyon tona kadar gerilemişti. Ancak 2000 yılına gelindiğinde petrol üretimi 14 milyon tona, 2001 yılında ise 14,9 milyon tona ulaşmıştır. Azerbaycan yönetimi, son yıllarda petrol sektöründe 17 milyar dolar yatırımda bulunmuş ve 2010 yılına kadar da yılda 50 milyon ton ham petrol elde etmeyi hedeflemektedir. Ayrıca yılları arasında Azerbaycan ın uluslararası ilişkileri ve ekonomisi açısından büyük önem taşıyan petrol kaynaklarının ortak işletilmesi amacıyla toplam 21 adet anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmalardan 2000 yılı sonuna kadar imzalanan 21 petrol anlaşmasında 15 farklı ülkeye ait 33 büyük petrol şirketinin ortaklığı bulunmaktadır. Söz konusu anlaşmalar kapsamında, petrol yataklarındaki tahmini petrol rezervi 2-3 milyar ton ve tahmini yatırım miktarı 63 milyar dolar civarındadır. Azerbaycan da 2005 yılı içinde (8 aylık dönemde) 5.79 milyon ton petrol, 2 milyar 598 milyon m3 doğal gaz üretilmiş ve aynı dönemdeki petrol ürünleri ihracatının ise 1 milyon 105 bin ton olduğu belirtilmiştir. Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR Başkanı Natıg ALİYEV; 2005 in SOCAR için başarılı bir yıl olduğunu belirterek, bu yıl içinde asıl görevlerinin petrol üretiminde istikrarı korumayı amaçladığını, sonuçların da tatmin edici düzeyde olduğunu söylemiştir. Azerbaycan, petrol ihracını ise üç ana güzergâh ile sağlamaktadır. Bunların en önemlisini yıllık 50 milyon ton kapasiteli, 21. yüzyılın projesi olan, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi oluşturmaktadır. Ayrıca sınırlı kapasiteli "erken petrol" ihraç hatlarından da enerji nakli gerçekleştirebilmektedir. Bunlardan biri Rusya Federasyonu topraklarından geçen Bakü-Novorossisk Hattı dır. Bu hattın kapasitesi (ya da anlaşmaya göre taahhüt edilen miktar) yılda 5 milyon tondur. Ancak, gerekli yatırımlar yapılırsa, hattın kapasitesinin 17 milyon tona kadar çıkartılması mümkündür. Diğer "erken petrol" ihraç hattı ise Bakü-Supsa Hattı dır. Bu hattın ilk kullanım kapasitesi de 5 milyon ton/yıl olup, daha sonra 6 milyon tona çıkarılmıştır. Az bir yatırımla 11 milyon ton petrolü taşıyabileceği hesaplanmaktadır. Kuzey hattı, kimi zaman Rus tarafının yarattığı teknik/ekonomik sorunlar nedeniyle, kimi zaman da Rus-Çeçen çatışmaları nedeniyle kesintili olarak çalışmaktadır. Doğal gaz rezervleri, gerek ABD Enerji Bakanlığı ve gerekse BP verilerine göre 30 trilyon kübik fit (0.85 trilyon m3) olarak verilmektedir yılı tüketimi 7,9 milyar m3, üretimi ise 4,8 milyar m3 tür. Bu rakamlar Azerbaycan ın doğal gaz açısından hangi noktada olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak doğal gaz yataklarındaki üretim kapasitesi zamanla artacak ve bu göstergeler hızla değişecektir. Azerbaycan, son yıllarda Şahdeniz gibi önemli bir doğal gaz sahası keşfetmiştir. Şahdeniz sahası, TPAO nun da ortak olduğu, operatörlüğünü BP nin yaptığı büyük bir yatırım projesidir. Sahanın üretilebilir doğal gaz rezervinin 625 milyar m3 olduğu konsorsiyum ortaklarınca belirtilmektedir. İlk gaz üretimine 2006 yılı sonunda geçilmiştir. Üretilecek gazın 6,7 milyar m3 lük büyük bölümü, BTC hattına paralel bir boru hattı ile (Güney Kafkasya Boru Hattı) Türkiye ye (Erzurum) ulaştırılacaktırılmıştır. Türkiye nin Mavi Akım a öncelik vermesi, aslında öngörülenden çok daha sınırlı olan Türkiye gaz pazarının Rus gazı ile doyuma ulaşmasına, Azerbaycan gazının ve diğer alternatif kaynakların ertelenmesine ve alınabilecek miktarların kısıtlanmasına neden olmuştur. Rusya ile Türkiye nin AK Parti döneminde ekonomi alanında ilişkileri üst düzeye taşıması, İlham Aliyev in ard arda cumhurbaşkanlığını kazandığı 2003 ile 2011 periyodunu da etkiledi. Türkiye ile Rusya arasındageçen süreç içerisindeki gelişme aşamasına göz attığımızda yılları arasında enerji, etnik, bölgesel rekabet alanlarının olması ve gergin süren ilişkiler olarak ele alınabilir. Ancak temel olarak bu konular dönemin istenilen seviyede ilerleyememesine neden olmuştur. Rekabet ve gergin ilişkilerin yer aldığı bu döneme daha geniş bir perspektifte bakıldığında, Rusya Federasyonu, Sovyet Rusya dan ona miras kalan bulunduğu bölgedeki coğrafi üstünlüğünü kaybetme endişesi içerisinde olduğu için Orta Doğu politikasında Stalin in yolunu izlemiştir. Bu yüzden de öncelikli olarak Türkiye ye rakip ülke gözüyle bakarak Kafkaslar 95

96 ve Orta Asya da Türkiye nin etkin bir güç olmasını istemediğinden buna engel olmak için gerekli önlemleri almıştır. Türkiye neden bu bölgelerde etkin güç olabilirdi? Çünkü insanları bir araya getiren en önemli unsurlarda bir tanesi de kültürel birliğin bir kaynağı olan ortak dildir. Orta Asya ülkeleri arasında Türk kökenli olan devletler de vardı. 31 Ekim 2010 da Bahar Ezgin, Caspian Weekly de kalene alınan 2007 ile 2010 dönemini inceledi. Ortaya çıkan sonuç, Rusya ile Türkiye nin Nisan 2011 de vizeyi karşılıklı olarak kaldırması ile bahar havasının yaşandığıydı. Aynı dönemde Azerbaycan ile Türkiye arasında vize kalkmaz iken Türklerin Azerbaycan da inşa ettiği camilerin kapatılması dile getirilmeyen soğuk rüzgarlar estirdi. Sovyetler Birliği nin dağılmasıyla sözde bağımsız ülkeler kalkınabilmek için bir aracıya ihtiyaç duymaktaydılar. Türkiye en azından ortak dile sahip olmalarından dolayı Türki Devletlerin ihtiyaç duydukları aracı olabilirdi. Turgut Özal durumun farkında olduğundan Orta Asya ya, Rusya ya ziyarette bulunmuştur. Keza Özal ın Orta Asya ülkelerini ziyaret amacında ticari ilişkilerin geliştirilmesi niyeti de vardı. Türkiye bu vesileyle bölgedeki petrol, doğalgaz vb. araçlardan faydalanabilir, böylelikle gücünü arttırabilirdi. Durum böyle olunca her şey RF nin aleyhine bir gidişata doğru yol alabilirdi. Yeni kurulan Rusya ilişkilerinde siyasi ve hukuki değerlere önem vererek adım atmaya başlasa da bu konu kendini yenileyememiştir. Rusya nın böyle bir yakınlaşmayı kendine tehdit unsuru olarak algılaması rekabeti beraberinde getirerek ilişkilerde yaşanan kopukluktan ötürü ülkeler arasındaki mesafenin artmasına neden olmuştur. Sonraki dönem içerisinde de Türkiye nin daha ılımlı olduğu bir ilişki dönemini görmek mümkündür. Türkiye nin ve Rusya nın yürüttüğü rekabet mücadelesinin taraflara verdiği zararın farkına varma ve bunun yanı sıra Rusya nın zaman içerisinde önceleri jeopolitik konumu korumak için aldığı önlemler aniden artış gösteren ekonomik ilişkilerin faydasının görülmesinin etkisiyle önemini kaybederek yerini hızla ilerleyecek yoğun ilişkiler sürecine bırakmıştır. Bu sayede ülkeler arası güven ilişkileri artmaya başlayarak arası dönemdeki zayıf ve sert politika sona erme aşamasına geçerek ülkeler arası ilişkiler daha iyiye giderek yumuşak güç politikasıyla gelişmeye başlamıştır. Taraflar arasında gelişen ekonomik ilişkilerin rekor seviyede yükselmesiyle görülen faydanın etkisiyle, rekabetin ilişkilere verdiği zararın farkına varılması ve Rusya nın bölgede jeopolitik konumunu korumak için aldığı önlemlerin önemini yitirmeye başlaması ikili ilişkiler açısından devam edecek yoğun bir dönemin başlangıcı için atılan önemli bir adıma aracı olmuştur de Türkiye Cumhuriyeti nin Rusya Federasyonu nun tanımasıyla tarafların etki ve ilgi alanlarının uyuştuğu noktalar olmasına rağmen ortak çatı altında işler yapmak için birbirlerine kuşkuyla yaklaşmalarına sebep olan etkenlerin varlığı münasebetlerin olması gerektiği gibi ilerlemesini engellemiştir. Bunlardan bir kısmı: -Rusya nın yakın çevre politikası -Türkiye nin Orta Asya da Türki Devletlerle ortak kültüre sahip olması - Rusya nın SSCB nin bölgedeki hakimiyetini kendinde devam ettirme düşüncesidir. Ancak bunların yanında daha ağır basan ortak hususlar tarafları geçmişte önlemlerle yol almaya başlayan ilişkilerini bugüne taşımaya aracı olduğu söylenebilir. Bunlar: - Rusya nın Avrasya da Türkiye gibi güçlü bir kökene sahip olması, -Tarih, kültür ve ortak coğrafyanın paylaşılıyor olması, -Her iki ülkenin de Avrupa ve Asya özelliklerini taşıması, -İmparatorluktan devlete doğru bir süreçten geçmeleri, 96

97 - İki tarafın da hem doğu hem de batı bölgesine dahil edilebilecek topraklara sahip olmaları, -Devletlerin ilişkilerin ilerlemesi için istikrarlı olmasıdır. Avrasya bölgesi 21. Yüzyılda küreselleşmenin etkisiyle günden güne değişen, gelişen bir dünyada en önemli bölgelerden birini oluşturmaktadır. Türk-Rus ilişkileri Turgut Özal, Süleyman Demirel döneminde yol almaya başlayarak 2002 yılında iktidara gelen AKP nin ikinci iktidar döneminde en üst seviyeye ulaşmıştır yılında İsmail Cem in Avrasya Eylem Planı nın oluşturulmasıyla ilişkilerde yakınlaşma süreci başlamıştır. Dış Politikadaki başarıların temeline inersek Türkiye Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu nun 2002'den beri ortaya koyduğu dış politika stratejisinin etkisi göze çarpmaktadır. Türkiye nin bugün dış politikada hedeflerine ulaşmak için attığı adımlarda Davutoğlu nun etkisi fazladır. Ayrıca 2002 yılında iktidara gelen AKP yönetiminin parti programında Türkiye nin Rusya Federasyonu ile Orta Asya ve Kafkasya daki rekabete değil işbirliğine dayanan dostça ilişkiler sürdürecektir. şeklindeki yaklaşımı ilişkilerin bugünkü statüsünü kazanmasının sinyallerini vermektedir.(2) Başkan Putin in Aralık 2004 teki Ankara ziyareti sırasında taraflar arasında derinleştirilmiş çok boyutlu işbirliği çerçeve anlaşması imzalanması ilişkilerin ilerlemesi için tarafların istekli olduğunu ve istenilen boyuta taşınması için bir adım daha atıldığının göstergesidir yılında mesafeli seviyeli ortaklık olarak yol almaya başlayan ikili ortaklık bugün stratejik ortaklık seviyesine gelmiştir. İlişkilerin önemli boyutunu ticari ilişkiler oluşturmaktadır. AKP iktidara geldiğinde Rusya, Türkiye'nin sekizinci en büyük ticaret ortağı durumundaydı ve o dönemde OECD ülkeleri Türkiye'nin ticaretinin üçte ikisine hâkimdi yılına gelindiğinde, ABD ve Avrupa'nın Türkiye'nin ticaretindeki toplam payı, ilk kez yüzde 50'ye düştü ve Rusya, Türkiye'nin en büyük ticari ortağı olarak Almanya'nın yerini aldı. Rusya lideri Vladimir Putin ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki sıcak ilişkiler, bu yeni yaklaşımın payandası oldu ve bu durum Türk-Rus ilişkilerini gözle görünenin ötesine taşıdı. İlişkilerdeki bu değişim olumlu olmasına karşın, asıl mesele, AKP'nin Rus dış politikasına karşı eleştirisiz bir tutum almasında yatıyor. Pax Americana ya Ortak Bakış: 2003 te başlayan Irak Savaşı na Türkiye nin 1 Mart Tezkeresi yle Irak taki işgale destek vermeyeceğini açıklaması, Türkiye nin aynı dönem içerisinde İsrail in Gazze ye yaşattığı kötü olayları göz ardı etmemesi, 11 Eylül olaylarında ABD tarafında olma yönüne ters düşecek bir politika izliyor olması ve 8 Ağustos 2008 de gerçekleşen Rusya-Gürcistan arasındaki Güney Osetya Savaşı nda NATO üyesi olan Türkiye nin Karadeniz den ABD nin Osetya daki mağlup halka yardım etme amaçlı gemilerini geçirmeye yanaşmaması -Montrö Boğazlar Sözleşmesi dahilindeki kararların ötesine geçilmemesine özen göstermesi- ABD yi koşulsuz olarak desteklemeyeceğinin göstergesidir. Rusya nın ABD ye yaklaşımı zaten hepimizin aşina olduğu bir konudur. Rusya Federasyonu SSCB nin yıkılışından önceki dönemde ABD ile iki büyük dünya gücü olma konusundaki rekabetleri bilinmektedir. Sovyetler in yıkılmasına rağmen Rusya bu havanın etkisinden kurtulamamıştır. Türkiye nin ABD ile olan ilişkilerinde kırılma noktalarının oluşması ve yukarıdaki konuların etkisiyle Rusya Türkiye ye daha da yakınlaşarak taraflar arası ilişkiler pekişmiştir. -Türkiye de büyük bir artışla kendini belli eden ABD aleyhtarlığı ile 90 döneminde yükselişe geçen Avrasyacılık, Ankara-Moskova yakınlaşmasına önayak olmuştur. - Ticaret koşulları da ilişkilerin siyaset dışında bir etkenle devam etmesi gerekliliğini, AKP nin Moskova ya yakınlaşmaya olan ihtiyacını gösteren bir araçtır. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu nun dile getirdiği Günümüzde Türk-Rus ilişkilerini Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi sınırlandıracak hiçbir engel kalmamıştır. Türkiye ve Rusya, geçmişte Almanya ve Fransa nın başardığını başarabilir şeklindeki sözler iki ülke ilişkilerinin gelişmesinde sınıfsal şartların da varlığına işarettir. TOBB dışında aralarında TÜSİAD üyelerinin de olduğu 200 ü aşkın şirket Rusya da büyük hacimli işler yapmaktadır.(3) 97

98 Diğer yandan AKP hükümeti, Moskova ile ilerleyen ilişkilerini AB ülkeleriyle, batıyla olan ilişkilerinde yer yer denge politikası yer yer bir koz olarak nitelendirmektedir. Tarafları Yakınlaştıran - Uzaklaştıran Alanlar Öncelikle tarafların uzlaşma-çatışma alanları ele alındığında, genellikle ülkelerin kendi milli güç unsurlarına ters düşmeyen yöndeki kararlarda uyum sağlandığını söylemek mümkündür. İki tarafı yakınlaştıran unsurlar ele alındığında, -Taraflar birbirlerini BM, AGİT, Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası kuruluşlarda aday seçiminde karşılıklı desteklemektedir.(4) -İslam konferansı Örgütü ne üyeliğine destekçi olan Türkiye 25 milyon Müslüman nüfüsa sahip Rusya nın 2005 yılında gözlemci ülke statüsünde İKÖ de yer almasını sağlaması vesilesiyle yılları arasında Putin in Arap dünyası liderleriyle yaptığı görüşmelerle ikili anlaşmalar imzalanmıştır. -Türkiye ayrıca Rusya nın Dünya Ticaret Örgütü ne üyeliğini desteklemektedir. 17 yıldır girmeye uğraşan Rusya Federasyonu nun 1 Ocak 2011 e kadar Dünya Ticaret Örgütü üyeliğini gerçekleştireceği beklenmektedir. -Rusya da Türkiye nin Şanghay İşbirliği Örgütü ne üye olmasını istemektedir. Bu örgüt ABD nin Orta Asya da baskın güç olma niyetini engelleme amaçlıdır. Şu an Afganistan işgal bölgesinin merkezi asker alanı olan Kırgızistan-Manas üssüne sahip olan Amerika burada Orta Asya yı eline geçirme niyetindedir. Ancak bölgede ŞİÖ nün üstünlüğü söz konusudur. Zaten Afganistan a asker gönderme konusunda geri planda duran NATO üyesi olan Türkiye nin bu işbirliğine üye olması ABD-Türkiye arasında gerginliğe neden olabilir. -Önceden bahsedildiği üzere Irak savaşı konusunda Türkiye de 1 Mart Tezkeresi kararı ile Irak a asker göndermemesi bölgedeki savaşı desteklemediğini ve bu konuda Türkiye nin Rusya gibi bir politika izlediği görülmüştür. - İsrail-Filistin Sorunu na barışçıl bir çözüm bulunması her iki tarafın da ortak isteğidir Mayıs 2010 da Medvedev in Türkiye yi ziyareti sırasında imzalanan protokoller arasında vize Muafiyeti konusu da vardı. Görüşmelerden önce Moskova metrosunda gerçekleşen terör olayına rağmen vize muafiyeti konusunda görüşmelerden vazgeçilmemiş olması Türkiye-Rusya arasında 90 larda hüküm süren güvensizlik durumunu ortadan kaldırdığını göstermektedir. Taraflar arasında imzalanan anlaşmayla hususi, hizmet ve umuma mahsus pasaport hamili Türk vatandaşları ile hizmet ve umuma mahsus pasaport hamili Rus vatandaşları birbirlerinin ülkelerinde 30 günden fazla kalmayacak şekilde vizesiz olarak seyahat yapabileceklerdir. Vize muafiyeti 180 gün içerisinde 90 günü aşmayacak şekilde geçerli olacaktır. (5) Ayrıca vize uygulaması dost Rus ve Türk halkı arasında sosyal ve kültürel bütünlüğü pekiştirme, işadamları arasındaki iletişimin artması sayesinde ekonomik ve ticari ilişkilere de katkısı olmaktadır. Rusya'nın en çok ihracat yaptığı on ülke arasında Türkiye dördüncü sırada yer alırken, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında da 14. sırada yer almaktadır.(6) Tarafları birbirinden uzaklaştıran ya da çatışma alanları diye değerlendirilebilecek konular incelendiğinde, 98

99 - Kosova nın bağımsızlığını tanıyan Türkiye nin aksine Rusya nın bu yönde zıt düşüncede olması ve bunu bölgenin güvenliğine tehdit olarak algılamasıdır. - NATO üyesi olan Türkiye, Gürcistan ve Ukrayna nın NATO üyeliği yönündeki girişimlerini desteklemekte, Rusya ise bu konuda tam aksine bir yol çizerek bölgedeki güvenlik alanını daraltmak istememektedir. Sonuçta NATO üyesi değildir ve NATO ABD lehine olan bir askeri sistemdir ki bu da Rusya için tehlike oluşturan bir etkendir. Yalnız bu durum aşılmaya başlanarak sorun olmaktan çıkmaktadır. - Güney Osetya sorunu taraflar için hem uzlaşma hem de çatışma konusu olarak değerlendirilebilir. Güney Osetya Savaşı nda Türkiye nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi ndeki maddelerden taviz vermemesi Rusya nın Türkiye ile olan ilişkilerinde bir diğer kırılma noktası olarak değerlendirilebilir. Yalnız Türkiye nin Kafkas İşbirliği ve Barış Platformu ile Kafkasya daki gerginliği azaltma niyetinde olması, Gürcistan ile olan ilişkilerinin iyiye doğru bir gidişatta olması Gürcistan ın toprak bütünlüğünün koruması düşüncesine aracı olarak Rusya ile bu konuda tezat fikirlere sahip olduğu görülmektedir. Taraflar Arasındaki Enerji, Kültürel, Ekonomik, Askeri, Sosyal Gündemi Değerlendirme Türkiye Doğu ve Batı ülkeleri arasında köprü oluşturan bir konuma sahiptir. Bu vesileyle Türkiye elinde doğalgaz kaynağı bulundurmasa da Orta Asya, Kafkasya gibi bölgelerin doğalgazını ihtiyaç sahibi Avrupa ya taşıma avantajına sahip olduğu için transit ülke görevindedir. Ancak bu durum yine de Türkiye nin doğalgazının %70 lik kısmını dışarıdan sağlama durumunu değiştirmemektedir. Türkiye nin Doğalgaz Aldığı Ülkeler Şekilde görüldüğü gibi doğalgaz örneği üzerinden hareket edersek Türkiye nin enerji konusunda temelde doğalgazda Rusya ya bağlılığı çarpıcı bir şekilde görülmekle beraber Türkiye nin en çok doğalgaz ithal ettiği ülke Rusya dır te hayata geçen Mavi Akım la beraber Türkiye, Almanya dan sonra Rusya nın 2. En büyük doğalgaz ithalatçısı olmuştur. Günümüzde ise Almanya ve Ukrayna dan sonra 3. sırada yer almaktadır. Büyüme oranının 2011 yılında %6,5, ilerleyen yıllarda ise %7,5 olması beklenmektedir. Doğalgaz ve petrol fiyatlarında oluşabilecek herhangi bir pürüz ya da dalgalanma Rusya için önem arz eden ve ekonomisini önemli ölçüde etkilemekle beraber bu olumsuz durum doğalgaz ve petrol konusunda ona bağımlı hale gelen devletleri, dünya petrol arzını da etkilemektedir. Bu yönüyle Rusya petrol ihracatı yaptığı ülkeleri ekonomik aynı zamanda siyasi açıdan da kontrol etme amacındadır. Ancak 1984 te imzalanan anlaşmayla 1987 yılında Rus gazını ithal etmeye başlayan Türkiye için aynı durum söz konusu olsa da bu (7) 99

Faruk Arslan - Hazarın Kurtlar Vadisi Petrol İmparatorluğundaki Güç Savaşları. www.cepsitesi.net

Faruk Arslan - Hazarın Kurtlar Vadisi Petrol İmparatorluğundaki Güç Savaşları. www.cepsitesi.net Faruk Arslan - Hazarın Kurtlar Vadisi Petrol İmparatorluğundaki Güç Savaşları www.cepsitesi.net [Faruk Arslan] 12 Nisan 1969de Ankarada doğdu. Aslen Çorumludur. 3 yıllık GATA Sağlık Astsubay Hazırlama

Detaylı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular hazır olun düşüyoruz diyor. Düşüyoruz ama ben dâhil

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

15 Ekim 2014 Genel Merkez ÇİN Yatırım Fırsatları Paneli 15 Ekim 2014 Genel Merkez İş Dünyamızın Saygıdeğer Mensupları, Değerli MÜSİAD üyeleri, Değerli Basın Mensupları, Toplantımıza katılımından dolayı teşekkür ediyor, Sizleri

Detaylı

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti Leyla Tavflano lu Çok sıklıkla Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan a gittiğim için olsa gerek beni bu oturuma konuşmacı koydular. Oraların koşullarını

Detaylı

Gurbetde. Aykırı. Konuşmalar. 15 Tarihi Röportaj FARUK ARSLAN

Gurbetde. Aykırı. Konuşmalar. 15 Tarihi Röportaj FARUK ARSLAN Gurbetde Aykırı Konuşmalar 15 Tarihi Röportaj FARUK ARSLAN 1 12 Nisan 1969'de Ankara'da doğdu. Aslen Çorumludur. 3 yıllık GATA Sağlık Astsubay Hazırlama Okulu'ndan mezun oldu. Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

Nedim Şener'den belgelerle Fetullah Gülen kitabı

Nedim Şener'den belgelerle Fetullah Gülen kitabı Nedim Şener'den belgelerle Fetullah Gülen kitabı Şener in yeni baskısı yapılan kitabı bu alana ilgi duyan okurlar için iyi bir seçim. Posta Gazetesi yazarı Gazeteci Nedim Şener in Ergenekon Belgelerinde

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı. MUSA TAKCI KİMDİR? İyi bir öğretmen, koruyucu bir ağabey, saygılı bir evlat, şefkatli bir baba, merhametli bir eş, çok aranan bir kardeş, güçlü bir şair, disiplinli bir yazar, hayırlı bir insan, güzel

Detaylı

Taliban Esaretinden İslam a

Taliban Esaretinden İslam a Taliban Esaretinden İslam a 1958 doğumlu İngiliz gazeteci ve savaş muhabiri Yvonne Ridley, İslam a giriş serüvenini şöyle anlatıyor: Eylül 2001 de, yani Birleşik Devletler e yapılan terörist saldırıdan

Detaylı

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014 Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye ile Kürdistan arasındaki ekonomik ilişkiler son yılların en önemli rakamlarına ulaşmış bulunuyor. Bugünlerde petrol anlaşmaları ön plana

Detaylı

AGRT DEN TARİHİMİ ÖĞRENİYOR, TABİATI SEVİYORUM SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ

AGRT DEN TARİHİMİ ÖĞRENİYOR, TABİATI SEVİYORUM SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ AGRT DEN TARİHİMİ ÖĞRENİYOR, TABİATI SEVİYORUM SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ İlim Kültür Tarih Araştırmaları Merkezi (İKTAV) Belgesel Yayıncılık, Devr- i Alem Belgesel Programı ve Avrasya Gazete Radyo Televizyon

Detaylı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı - 'Büyük haber gazetecinin ayağına gelmezse o büyük haberin ayağına nasıl gider? - Söz ağzınızdan bir kez kaçınca rica minnet yemin nasıl işe yaramaz? - Samimi bir itiraf nasıl harakiri ye dönüştü? - Evren

Detaylı

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL İSTANBUL 2015 YAYINLARI Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL Kapak ve Dizgi: Sertaç DURMAZ ISBN: 978-605-9963-09-1 Mecidiyeköy Yolu Caddesi (Trump Towers Yanı)

Detaylı

Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler. 15 Ekim 2015, İzmir. Sayın Bakanlarım, Valim. Sayın MV'lerim,

Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler. 15 Ekim 2015, İzmir. Sayın Bakanlarım, Valim. Sayın MV'lerim, Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler Sayın Bakanlarım, Valim 15 Ekim 2015, İzmir Sayın MV'lerim, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD Dostları, Değerli Basın Mensupları, MÜSİAD İzmir Şubemizin düzenlediği

Detaylı

Bir yalanı kaç kere tekrarlarsak gerçek olur?

Bir yalanı kaç kere tekrarlarsak gerçek olur? Bir yalanı kaç kere tekrarlarsak gerçek olur? Nazi Almanyası nın Propaganda Bakanı Josehp Goebbels ten beri bilinen şu ki bir yalan sürekli tekrarladığında gerçek gibi görünüyor. Nasıl mı? ABD nin yeni

Detaylı

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi Savaşın başından bu yana yedinci hac dönemi yaklaşırken hac ibadetini yerine getirmeyi çok isteyen, farklı şehirlerde yaşayan üç Suriyelinin hikayesi.

Detaylı

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktin soğuk geciktim kış geciktiniz kış mevsiminde uç, sınır, son, limit bulunuyor/bulunur

Detaylı

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır. Downloaded from: justpaste.it/11pk4 MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI 19 Aralık 2016 tarihinde, Rus Büyükelçi Karlov'un öldürülmesi üzerine, medyada Hareketimiz ile

Detaylı

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI Downloaded from: justpaste.it/11pk4 MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI 19 Aralık 2016 tarihinde, Rus Büyükelçi Karlov'un öldürülmesi üzerine, medyada Hareketimiz ile

Detaylı

Faruk Arslan - Gurbetde Aykırı Konuşmalar. www.cepsitesi.net

Faruk Arslan - Gurbetde Aykırı Konuşmalar. www.cepsitesi.net Faruk Arslan - Gurbetde Aykırı Konuşmalar www.cepsitesi.net 15 Tarihi Röportaj ÖNSÖZ Nasıl gazeteci oldum? 12 Nisan 2005 Eşim Bakülü bir Azeri olduğu için kendimi hep 'Odlar (Ateşler) Diyarı'nın bir parçası

Detaylı

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron Komple saldırı mı komplo tezgâh mı? -PARİS- İki devlet düşünün. Biri, güçlü ve etkili bazı devletler tarafından kuşatılmak istenirken, diğeri ise

Detaylı

Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu / 11:14

Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu / 11:14 Dünya Basınında OHAL Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu. 21.07.2016 / 11:14 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı 3 ay süreli OHAL kararı dünya

Detaylı

PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN

PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun olduktan (1972) sonra bir süre aynı bölümde kütüphane memurluğu yaptı (1974-1978). 1976 da Türk

Detaylı

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır. TÜRKİYE'DEKİ GÖÇLER VE GÖÇMENLER Göç güçtür.hem güç ve zor bir iştir hem de güç katan bir iştir. Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri

Detaylı

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki Gazeteciler Günü Trafo da Kutlandı Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle Bodrum da görev yapan gazetecilerle Trafo Bodrum

Detaylı

Eyicil: Kahramanmaraş ın Sevdalısıyım

Eyicil: Kahramanmaraş ın Sevdalısıyım Eyicil: Kahramanmaraş ın Sevdalısıyım Prof Dr. Ahmet Eyicil de AK Parti Saflarında Son zamanlarda, Yakın Çağda Kahramanmaraş ın Siyasi Tarihi üzerine yaptığı akademik araştırmalar ile sık sık gündeme gelen

Detaylı

Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik)

Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik) Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik) Uzun yıllar süren iç savaşlar ve dış müdahaleler sonucu istikrarsızlaşan Afganistan, dünya afyon üretiminin yaklaşık olarak yüzde 90'ını karşılıyor. 28.04.2016

Detaylı

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı? Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la Amerika Başkanı Donald Trump ilk kez Beyaz Saray'da biraraya geldi. 22.05.2017 / 10:49 Washington Türk-Amerikan

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

ABD Ordusu günde Türkiye'nin yarısı kadar yakıt tüketiyor.

ABD Ordusu günde Türkiye'nin yarısı kadar yakıt tüketiyor. ABD Ordusu günde Türkiye'nin yarısı kadar yakıt tüketiyor. ABD ordusu her iki günde Türkiye'nin tükettiği günlük toplam yakıtı tüketiyor 17 07 2013 topraksuenerji -ABD Savunma Bakanlığı'nın yakıt tüketimi

Detaylı

Oktay Ekşi Çetin Emeç'i anlattı : Suikast listesindeydi koruma istemedi

Oktay Ekşi Çetin Emeç'i anlattı : Suikast listesindeydi koruma istemedi Oktay Ekşi Çetin Emeç'i anlattı : Suikast listesindeydi koruma istemedi Oktay Ekşi, katledilişinin 28. yılında Çetin Emeç'i Aydınlık'a anlattı: Çetin Emeç, Erol Simavi ve ben suikast listesindeydik. Çetin,

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI...

CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI... CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI... Gazeteci Can Ataklı darbe gecesini aydınlatmaya kararlı. Ataklı yine flaş değerlendirmelerde bulundu. Habertürk TV'de Didem Arslan Yılmaz'ın sunduğu 'Türkiye'nin Nabzı'

Detaylı

FARELER VE İNSANLAR ADLI ROMAN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Fareler ve İnsanlar İnsan ilişkilerine ve alt tabaka insanların umut dolu

FARELER VE İNSANLAR ADLI ROMAN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Fareler ve İnsanlar İnsan ilişkilerine ve alt tabaka insanların umut dolu Sarıgül 1 Hasan Murathan SARIGÜL 21202808 TURK-102- Sec.13 Ahmet KAYA FARELER VE İNSANLAR ADLI ROMAN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Fareler ve İnsanlar İnsan ilişkilerine ve alt tabaka insanların umut dolu dünyasına

Detaylı

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20 Düğünlerde Takılan Sahte Paralar Yüksek eğitimini tamamlamış, babası ticaretle uğraşan, annesi ise bir bankada görevli bulunan bir ailenin tek kızıydı. Okul arkadaşı ile evlenmeye karar vermişlerdi. Damat

Detaylı

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE Aralık 03, 2006-12:00:00 BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANEY

Detaylı

KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI

KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI KIRGIZİSTAN DAKİ YABANCI DESTEKLİ ÜNİVERSİTELER VE DİĞER EĞİTİM KURUMLARI Yrd. Doç. Dr. Yaşar SARI Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Kırgızistan Giriş Kırgızistan Orta Asya bölgesindeki toprak ve

Detaylı

PETROL BORU HATLARININ ÇUKUROVA'YA KATKILARI VE ÇEVRESEL ETKİLERİ

PETROL BORU HATLARININ ÇUKUROVA'YA KATKILARI VE ÇEVRESEL ETKİLERİ Dosya PETROL BORU HATLARININ ÇUKUROVA'YA KATKILARI VE ÇEVRESEL ETKİLERİ Hüseyin ERKUL Yrd. Doç. Dr., İnönü Üniversitesi İ.İ.B.F. Kamu Yönetimi Bölümü herkul@inonu.edu.tr Yeliz AKTAŞ POLAT Arş. Gör., İnönü

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı 1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı 1979'da Mekke'de gerçekleşen ve günümüzde hala bazı yönleri gölgede kalan olaya ilişkin yeni görüntüler ortaya çıktı. 03.06.2017 / 11:26 20 Kasım 1979

Detaylı

Sahtekarlıkta tüm sınırlar aşıldı : Beyaz Miğferler'in Suriye'deki 'icraatları'

Sahtekarlıkta tüm sınırlar aşıldı : Beyaz Miğferler'in Suriye'deki 'icraatları' Sahtekarlıkta tüm sınırlar aşıldı : Beyaz Miğferler'in Suriye'deki 'icraatları' Şam'a bağlı Doğu Guta'nın Duma ilçesinde kimyasal saldırı mizanseni sahneleyerek ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye hükümetine

Detaylı

KAYIP KIZI BODRUM POLİSİ BULDU

KAYIP KIZI BODRUM POLİSİ BULDU KAYIP KIZI BODRUM POLİSİ BULDU İstanbul da bir süre önce evini terk eden genç kızı Bodrum polisi buldu. Ulusal televizyon kanallarında kızının eviden ayrıldıktan sonra bir daha geri dönmediğini açıkladığını

Detaylı

GAZETECİ YAZAR BÜLENT AKKURT BODRUM DA DEFNEDİLDİ

GAZETECİ YAZAR BÜLENT AKKURT BODRUM DA DEFNEDİLDİ GAZETECİ YAZAR BÜLENT AKKURT BODRUM DA DEFNEDİLDİ Önceki gün vefat eden gazeteci yazar Bülent Akkurt Bodrum da dostları, yakınlarının kollarında son yolculuğuna defnedildi. Bülent Akkurt un yazıları bir

Detaylı

Bu kitabın sahibi:...

Bu kitabın sahibi:... BİYOGRAFİ 1 3 Bu kitabın sahibi:... İçindekiler Bu Kitabın Konusu Benim, 9 Ben, Marie Curie, 13 Uçan Üniversite, 18 İlk Aşk, 23 Paris, 27 Aşk Göz Kırpıyor!, 31 Maddenin İçinden Geçen Işınlar, 35 Aşk,

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

FSB yöneticisi Mikhailov, devlet sırlarını ABD'ye sızdırmış

FSB yöneticisi Mikhailov, devlet sırlarını ABD'ye sızdırmış FSB yöneticisi Mikhailov, devlet sırlarını ABD'ye sızdırmış Obama yönetimi geçtiğimiz yıl Demokrat Parti sunucularına yapılan siber saldırıdan sorumlu tuttuğu Rusya'ya yönelik bir dizi yaptırım kararı

Detaylı

"Türkiye, Gürcistan'a ilham kaynağı olabilir"

Türkiye, Gürcistan'a ilham kaynağı olabilir Wider Black Sea: Perspectives for International and Regional Security Yerevan, 14-15.01.2008 гÛÏ³Ï³Ý ÙÇç³½ ³ÛÇÝ ïýï»ë³ï³ý ѻﳽáïáõÃÛáõÝÝ»ñÇ ËáõÙµ Turkish Media Reactions (In Turkish) "Türkiye, Gürcistan'a

Detaylı

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI 5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ Prof. Dr. Atilla SANDIKLI Karadeniz bölgesi; doğuda Kafkasya, güneyde Anadolu, batıda Balkanlar, kuzeyde Ukrayna ve Rusya bozkırları ile çevrili geniş bir havzadır.

Detaylı

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983 - Turgut Sunalp'e seçim kaybettiren medya kazası - Gaffur'a Vakit zulmü Ve - İki ayrı "KANATLI" kaza RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı * * * Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla

Detaylı

Tarihi karanlık bir aile: Rockefeller

Tarihi karanlık bir aile: Rockefeller Tarihi karanlık bir aile: Rockefeller Suikaste kurban gitme korkusuyla evlerinde dâhi onlarca koruma barındıran aile, Amerikan tarihine bir leke olarak düşen pek uygulamanın sahibi. 27.11.2016 / 11:59

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI! Türkiye nin gündemine damgasına vuran önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı

Detaylı

Başbakan Erdoğan'ın adaylığı dünya basınında

Başbakan Erdoğan'ın adaylığı dünya basınında On5yirmi5.com Başbakan Erdoğan'ın adaylığı dünya basınında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın AK Parti tarafından cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanması, uluslararası basında geniş yankı buldu. Yayın Tarihi

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te Mart 25, 2008-12:00:00 AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bölücü terör örgütüne yönelik

Detaylı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı Atatürk ün Kişisel Özellikleri Atatürk cesur ve iyi bir liderdir Atatürk iyi bir lider olmak için gerekli bütün özelliklere sahiptir. Dürüstlüğü ve davranışları ile her zaman örnek olmuştur. Gerek devlet

Detaylı

Orta Asya da Çin ve Rusya Enerji Rekabeti

Orta Asya da Çin ve Rusya Enerji Rekabeti Orta Asya da Çin ve Rusya Enerji Rekabeti 05.02.2013 Toplam 26.2 trilyon metreküp ispat edilen doğalgaz rezervleriyle dünyadaki ispat edilen doğalgaz kaynaklarının yüzde 11,7 sini elinde bulunduran Türkmenistan,

Detaylı

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS 2018 Afrika Ülkelerinin Değerli Büyükelçileri, Sayın Valim, Belediye Başkanım, İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

Türkiye, Boğazın altındaki demiryolu tünelini açtı

Türkiye, Boğazın altındaki demiryolu tünelini açtı 29.10.2013 Türkiye, Boğazın altındaki demiryolu tünelini açtı İstanbul (dpa) Türkiye bugün boğazın altındaki demiryolu tünelini açtı. 29.10.2013-02:20 Uhr dpa İstanbul (dpa) Türkiye bugün boğazın altındaki

Detaylı

ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu.

ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu. PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu. 1976 da Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi nin yayın kurulunda görev aldı. 1981 de doktorasını

Detaylı

Title of Presentation. Hazar Havzası nda Enerji Mücadelesi Dr. Azime TELLİ 2015 ISTANBUL

Title of Presentation. Hazar Havzası nda Enerji Mücadelesi Dr. Azime TELLİ 2015 ISTANBUL Title of Presentation Hazar Havzası nda Enerji Mücadelesi Dr. Azime TELLİ 2015 ISTANBUL İçindekiler 1- Yeni Büyük Oyun 2- Coğrafyanın Mahkumları 3- Hazar ın Statüsü Sorunu 4- Boru Hatları Rekabeti 5- Hazar

Detaylı

Sevgili dostum, Can dostum,

Sevgili dostum, Can dostum, Sevgili dostum, Her insanı hayatta tek ve yegâne yapan bir öz benliği, insanın kendine has bir kişiliği vardır. Buna edebiyatımızda, günlük yaşantımızda ve dini inançlarımızda çeşitli adlar vermişlerdir.

Detaylı

Duygusal birliktelikten stratejik ortaklığa Türkiye Azerbaycan ilişkileri

Duygusal birliktelikten stratejik ortaklığa Türkiye Azerbaycan ilişkileri 27.12.2012 Duygusal birliktelikten stratejik ortaklığa Türkiye Azerbaycan ilişkileri 000 Sinem KARADAĞ Gözde TOP Babasının denge siyasetini başarıyla yürüten İlham Aliyev, Azerbaycan ın bölgesel nitelikli

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

Hikayeye başlıyoruz...

Hikayeye başlıyoruz... Gouzenko olayı Ottowa büyükelçiliğinde çalışan bir şifre uzmanı düşünün, Sovyetler Birliği nin gizli bilgilerini batıya kaçırarak, Soğuk Savaş'ın resmen başlamasına neden olmuş biri; Igor Sergeyevich Gouzenko

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

AVRUPA ENERJİ BORU HATLARI

AVRUPA ENERJİ BORU HATLARI AVRUPA ENERJİ BORU HATLARI GÜNEY GAZ KORİDORU PROJELERİ ÇELİK BORU İMALATÇILARI DERNEĞİ 2012 AVRUPA ENERJİ BORU HATLARI GÜNEY GAZ KORİDORU PROJELERİ 1. Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP)

Detaylı

Bodrumlu seçmenden yoğun katılım

Bodrumlu seçmenden yoğun katılım Bodrumlu seçmenden yoğun katılım Kocadon ve CHP ye Demir, CHP ye katılan vatandaşlara rozet taktı CHP li Başkan Kocadon: Barışa en yakın parti CHP dir CHP li Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, CHP

Detaylı

Zorunlu ama takan yok

Zorunlu ama takan yok Zorunlu ama takan yok Trafik sigortası yapılması zorunlu olmasına rağmen sigortalı araç sayısı çok az. Kazalarda sigortasız araç sahipleri büyük maddi külfet yaşıyor. Ülkemizde trafiğe çıkan araçların

Detaylı

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 19.yy.sonlarına doğru Osmanlı parçalanma sürecine girmişti. Bu dönemde

Detaylı

İstihbarattan devlet başkanlığına uzanan yol Putin hakkında bilmedikleriniz

İstihbarattan devlet başkanlığına uzanan yol Putin hakkında bilmedikleriniz İstihbarattan devlet başkanlığına uzanan yol Putin hakkında bilmedikleriniz Rusya da bu ay gerçekleşecek seçimlere Putin de giriyor. Kazanması durumunda ülkeyi 4. kez yönetme hakkına sahip olacak. Bu da

Detaylı

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Cumhuriyetin kuruluşu Anadolu insanının iman, namus, bağımsızlık, özgürlük, vatan ve millete sevgi ile bağlılığının inancı ve iradesi ile kendisine önderlik yapan Mustafa

Detaylı

ACP Yapı Elemanları Şirket Müdürü Erhan Karabağ

ACP Yapı Elemanları Şirket Müdürü Erhan Karabağ ACP Yapı Elemanları Şirket Müdürü Erhan Karabağ ACP Yapı Elemanları Şirket Müdürü Erhan Karabağ dan, Röportaj Konumuz Olan 2014 Yılı Değerlendirmeleri ve 2015 Yılı Hedefleriyle İlgili Bilgiler Aldık. Firmanız

Detaylı

AKDENİZ İN KUCAĞINDAKİ TARİH ;MAMURE Kapıdaki gişeye yaklaşıp kaleye girmek için ücret ödemek istedim. O sırada gişede oturan hanım görevlinin

AKDENİZ İN KUCAĞINDAKİ TARİH ;MAMURE Kapıdaki gişeye yaklaşıp kaleye girmek için ücret ödemek istedim. O sırada gişede oturan hanım görevlinin AKDENİZ İN KUCAĞINDAKİ TARİH ;MAMURE Kapıdaki gişeye yaklaşıp kaleye girmek için ücret ödemek istedim. O sırada gişede oturan hanım görevlinin elindeki Posta Gazetesi ne takıldı gözüm.görevli hanımın gözü

Detaylı

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Herkese Bangkok tan merhabalar, Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak

Detaylı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı Çalışma hayatında barış egemen olmalı Ocak 19, 2012-3:31:16 olduğunu belirtti. olduğunu belirterek, ''Bu bakış açısı çerçevesinde diyalog merkezli çalışmalarımızı özellikle son 7 aydır yoğun bir şekilde

Detaylı

Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı

Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı On5yirmi5.com Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı Türkiye ve Rusya arasında son 16 yıldaki ilişkiler, bazı anlaşmazlıklara rağmen tarihin en iyi dönemi olarak kayıtlara geçti. Yayın Tarihi : 4 Aralık

Detaylı

yılları arasında Yeni Şafak Gazetesinin İnternet Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi.

yılları arasında Yeni Şafak Gazetesinin İnternet Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Ertuğrul Acar KISA ÖZGEÇMİŞ İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünden 2000 yılında mezun oldu. Medyanın çeşitli kademelerinde muhabirlik, editörlük, köşe yazarlığı ve yöneticilik

Detaylı

"Kentsel Dönüşümün Anahtarı Kooperatiflerde"

Kentsel Dönüşümün Anahtarı Kooperatiflerde "Kentsel Dönüşümün Anahtarı Kooperatiflerde" 16 Ağustos 2014 Haber Linki: http://www.egemetropolgazetesi.com/haber/kentsel-donusumun-anahtari-kooperatiflerde-17554.html S.S. Batı Anadolu Konut Yapı Kooperatifleri

Detaylı

Kimya Tarihinde Bugün

Kimya Tarihinde Bugün Kimya Tarihinde Bugün İngiliz kimyacı Francis William Aston 1919 yılında bu gün ilk kütle spektrometresi oluşturmayı tamamladı. Aston neon un izotoplarını keşfetmek (20 Ne ve 21 Ne) için bu yolu kullanmıştır,ve

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı Haziran 17, 2016-1:22:00 Başbakan Yıldırım, "Terör örgütünün telkinlerine gençlerimiz asla ve asla itibar etmesinler. Onlar bizim

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) DİNLEME İSTEKLER (9) Metinleri dinleyelim

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı. Masalsı bir giriş yapmak istiyoruz bu haftaki Medya Kaza Raporu na...

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı. Masalsı bir giriş yapmak istiyoruz bu haftaki Medya Kaza Raporu na... - Gökten üç medya kazası düşmüş. Biri ona, biri buna, biri şuna... - Bakandan çok bakancılık yüzüğe takıldı - Pahalı şarap, G20 zirvesinde buruk bir tad bıraktı - Özel jetler, CEO ların başına jet hızıyla

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Şubat 03, 2017-5:56:00 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi'nin ve yapımı tamamlanan

Detaylı

MB MMC BAKÜ. BAKÜ : Orxan İsmayilov. İSTANBUL: Orkide Bulut. İZMİR: Barış Bulut

MB MMC BAKÜ. BAKÜ : Orxan İsmayilov. İSTANBUL: Orkide Bulut. İZMİR: Barış Bulut MB MMC BAKÜ BAKÜ : +994 55 541 68 16 Orxan İsmayilov İSTANBUL: +90 544 971 06 77 Orkide Bulut İZMİR: +90 506 389 35 94 Barış Bulut www.fethiyetanitimgunleri.com info@fethiyetanitimgunleri.com Malumun İlanı

Detaylı

Sosyolinguistik Görüşme. 1) İsim:.. Cinsiyet: Meslek:.. Doğum Tarihiniz:.. Yaşınız:. Milliyetiniz:.

Sosyolinguistik Görüşme. 1) İsim:.. Cinsiyet: Meslek:.. Doğum Tarihiniz:.. Yaşınız:. Milliyetiniz:. Sosyolinguistik Görüşme 1) İsim:.. Cinsiyet: Meslek:.. Doğum Tarihiniz:.. Yaşınız:. Milliyetiniz:. 2) Nerede doğdunuz? Yer:. Bölge:. Eyalet: Ülke:... 3) İkamet (yaşadığınız) ettiğiniz şehir... yılından

Detaylı

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ i YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ ÖZKER YAŞIN NIN 1969-1972 YILLARI ARASINDAKİ SAVAŞ GAZETESİNDEKİ KÖŞE YAZILARI BEYTULLAH TOPALOĞLU 20082978 LEFKOŞA,

Detaylı

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti Türkiye Cumhuriyeti nin 9. Cumhurbaşkanı, 40 yılı aşkın siyasi hayatında kendi deyimiyle altı kez gittiği başbakanlığa yedi kez gelen parti lideri, Devlet Su İşleri nin

Detaylı

MADAM CURIE VE 2011 KİMYA YILI

MADAM CURIE VE 2011 KİMYA YILI MADAM CURIE VE 2011 KİMYA YILI Bu yıl, UNESCO tarafından, Kimya Yılı olarak ilan edildi. Madam Curie nin 1911 yılında ikinci Nobel ödülünü kimya alanında alışının 100. yılı onuruna, 2011 yılı boyunca kutlamalar

Detaylı

İsrailli casus Eli Cohen'in saati, Suriye'de idam edilmesinden yarım asır sonra ülkesine nasıl geri döndü?

İsrailli casus Eli Cohen'in saati, Suriye'de idam edilmesinden yarım asır sonra ülkesine nasıl geri döndü? İsrailli casus Eli Cohen'in saati, Suriye'de idam edilmesinden yarım asır sonra ülkesine nasıl geri döndü? İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, 1965'te Suriye'de idam edilen ünlü casus Eli Cohen'in kol

Detaylı