FEODAL SİSTEMİN SOSYAL HAYAT ÜZERİNE ETKİSİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "FEODAL SİSTEMİN SOSYAL HAYAT ÜZERİNE ETKİSİ"

Transkript

1 FEODAL SİSTEMİN SOSYAL HAYAT ÜZERİNE ETKİSİ Hazırlayan Ebru EREZ Tar h Anab l m Dalı Ortaçağ Tar h B l m Dalı

2

3 T.C. KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ FEODAL SĠSTEMĠN SOSYAL HAYAT ÜZERĠNE ETKĠSĠ Hazırlayan Ebru EREZ Tarih Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi KARAMAN-2017

4

5 i ÖN SÖZ Ortaçağ Avrupası nda V. yy. ve IX. yy. dönemleri arasında temeli atılan, zamanla Avrupa nın birçok bölgesinde uygulanan feodalite sisteminin iktisadî yapısı toprak eksenli gelişme kaydetmiştir. İktisadî yapının sürdürülebilmesi amacıyla toplumsal hiyerarşi içinde karşılıklı güven ve sadakat ilişkisi bağlamında, ekonomik sözleşmeler yapılmıştır. Dolayısıyla feodal sistem yapısında toprağın sürekli üretim faaliyetleri içinde bulunması hayatî önem taşımaktadır. Avrupa da merkezî krallıkların zayıflamasıyla birlikte iktidarda toprak beylerin söz sahibi olmaları, toprağın; iktisadî hayatın yanında iktidarı belirleyen tek güç olmasına neden olmuştur. Sistem içinde toprağın bu dönemde son derece önemli bir özelliğe sahip olması Avrupa nın feodal dönem boyunca; toplumsal, siyasal ve ekonomik açıdan yeniden yapılanmasına ortam hazırlamıştır. Feodal sistemin ekonomik yapısı üzerinde birçok çalışmanın yapıldığını ancak feodal sistem esnasında şekillenen sınıfsal yapı ve sosyal hayat üzerinde yeterince durulmadığı araştırmalarımız sonucunda gördük. İşte bu eksiklik tez konumuzu belirleyen en önemli etken oldu. Feodal Sistemin Sosyal Hayat Üzerine Etkisi adlı çalışmamızı üç bölümde inceledik. Çalışmamızın I. Bölümünde; Ortaçağ Avrupası nda feodal sistemin tarihsel süreçleri hakkında analizlerde bulunduk. II. Bölümünde; feodal sistem esnasında oluşan sınıfsal hiyerarşik düzende hangi unsurların etkili olduğu ayrıca bu hiyerarşik yapı içinde ekonomik özelliklerin tek başına yeterli bir etki midir, yoksa bireylerin ekonomik özelliklerinin yanında başka özelliklere sahip olma şartı var mıdır? sorularına tarihî bulgular ışığında yanıtlar vererek çalışmamızın son bölümüne geçtik. Çalışmamızın III. Bölümünde; Ortaçağ Avrupası nda feodal sistemin sosyal hayat üzerindeki etkinliği, bu etkinlik sebebiyle Avrupa toplumunun sosyal hayatını, gündelik yaşamını ve hukukî özellikleri hakkında ne gibi sorunlarla karşılaştığını açıkladık. Ayrıca feodalite esnasında, Kilise kurumunun ve ruhban

6 ii sınıfının; Avrupa nın ekonomik ve kültürel faaliyetleriyle birlikte toplum üzerinde etkinliği hakkında analizlerde bulunarak, Avrupa da kentlerin kurulmasıyla sistemin geçirdiği değişimleri anlattık. Çalışma kapsamında araştırılan yabancı ve yerli kaynakların elde edilmesinde önemli bir zorlukla karşılaşmadık. Ancak feodal sistemin ekonomik özellikleri hakkında yapılmış olan çalışmaların sayısının, feodal sistemin sınıfsal yapısı ve sosyal hayatıyla ilgili çalışmaların sayısından fazla olması çalışmamızın ikinci ve üçüncü bölümünde daha az sayıda kaynak kullanmamızı etkilemiştir. Bu çalışmamda, başta yüksek lisans tez döneminde bilgi ve tecrübelerinden yararlanma konusunda desteğini esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Mehmet ŞİMŞİR e ve bu araştırmanın planlanmasında, desteğini esirgemeyen danışman hocam Doç. Dr. Ahmet GÜZEL e teşekkürlerimi sunarım. Ebru EREZ 2017

7 iii ÖZET Roma Ġmparatorluğu nun yıkılmasının ardından Avrupa da devam eden Barbar istilâları sonunda, Ortaçağ Avrupası nda köklü değiģimler yaģanmıģ ve bu değiģimler sonucunda Avrupa nın temel yapısı meydana gelmiģtir. Bu değiģim unsurlarının kanaatimizce en önemlisi V. yy. ile IX. yy. arasında feodal sistemin temel yapısının oluģmasıdır. Bu tarihlerden itibaren Avrupa nın iktisadî, siyasî, hukukî yapısıyla birlikte toplumsal ve kültürel hayatı, feodal sistem çerçevesinde ĢekillenmiĢtir. Feodal sistemin sınıfsal hiyerarģi yapısı her ne kadar ekonomik özelliklere göre sınıflandırılmıģ olsa da, bu yapının ana hatlarının Ģekillenmesi için kan bağı gibi bazı özel Ģartlar belirleyici unsur olmuģtur. Ortaçağ da yaģanan istilâ hareketleri, Avrupa nın hukukî ve kültürel yapısı üzerinde önemli sonuçlar doğurmuģ, bu durum da feodal sistemin, Avrupa bölgesinde parçalanmıģ küçük yönetim birimleriyle birlikte feodal beylerin, sözlü ve yazılı hukuk kurallarını uygulamalarını sağlamıģtır. Bu hususlar neticesinde, Ortaçağ Avrupası nda çoğulcu hukuk sistemi meydana gelmiģtir. Kilise kurumunun Avrupa da sosyal hayat ve siyasal yapı üzerindeki etkisi, feodal sistemin Ortaçağ ın sonuna kadar devam etmesini sağlamıģtır. Ortaçağ ın son dönemlerinde Kilise ye olan itibarın azalması feodal sistemin sonunu hazırlamıģtır. Bu durumun sonucu olarak Avrupa da eğitim ve bilimsel alanlarda olumlu geliģmeler yaģanmıģtır. Anahtar Kelimeler: Ortaçağ, Feodalite, Avrupa, Roma, Kilise, Hukuk, Kültür.

8 iv ABSTRACT THE INFULUENCE OF FEODAL SYSTEM ON SOCIAL LIFE IN MEDIEVAL EUROPE It is known that after the demolition of the Roman Empire, with the ongoing Barbarian invasions in the European region, radical changes took place in medieval Europe, and as a result of these changes, the basic structure of today's European region is formed. Perhaps the most important of these elements of change is the 5th century with 9th century The subdivision of the feudal system occurs. From these dates it has been seen that the economic, political, legal structure and social and cultural life in the European region are shaped within the framework of the feudal system. Although the class hierarchy of the feudal system has been classified according to economic characteristics, it is explained in historical sources that certain special conditions such as blood ties have established the formation of this structure. Moreover, the effect of the Church institution on the social life and political structure of Medieval Europe has allowed the feudal system to continue until the end of the Middle Ages, with the gradual decline of the church's reputation in the late Middle Ages and the subsequent shaking of the feudal system. In this case it opened the door of the development of educational and scientific activities under the control of the church in Europe. Moreover, the invasion movements in the European region have had important consequences on the legal and cultural structure of Europe, with the feudal system and the different administrative systems in each principality and feudal kingdom, together with the small administrative units fragmented in the European territory. In this case, it enabled the pluralistic legal system in the European region to come to fruition. Keywords: Medieval, Feudalism, Europe, Rome, Church, Law, Culture.

9 v ĠÇĠNDEKĠLER ÖN SÖZ... i ÖZET... iii ABSTRACT... iv THE INFULUENCE OF FEODAL SYSTEM ON SOCIAL LIFE IN MEDIEVAL EUROPE... iv ġekġller VE HARĠTALAR LĠSTESĠ... vii KISALTMALAR LĠSTESĠ... viii GĠRĠġ... 1 A. KAVRAMSAL AÇIDAN FEODALĠTE... 3 B. FEODALĠTE SĠSTEMĠNĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ... 5 I. BÖLÜM I. ORTAÇAĞ AVRUPASI NDA FEODAL SĠSTEMĠN TARĠHSEL SÜREÇLERĠ I. 1. Erken Ortaçağ Avrupası nda I. Feodal Çağın OluĢmasını Etkileyen Durumlar I.1.1. Frank Krallıkları Döneminde Feodaliteye GeçiĢ AĢamaları I Merovenj Hanedanlığı I Karolenj Hanedanlığı I.1.2. I. Feodal Çağda Avrupa nın Uğradığı Ġstilâlar I Slav Ġstilâsı I Müslüman Fetihleri I Macar Ġstilâsı I Norman Ġstilâsı I Ġngiltere Bölgesinde Ġskandinav Ġstilâları I Fransa Bölgesinde Ġskandinav Ġstilâları I Ortaçağ Avrupası nda YaĢanan Ġstilâların Genel Sonuçları I.2. Geç Ortaçağ Avrupası nda II. Feodal Çağın OluĢmasını Etkileyen Durumlar I.2.1. Geç Ortaçağ Avrupası nda II. Feodal Çağda YaĢanan DıĢ Yayılmalar I.2.2. Geç Ortaçağ Avrupası nda II. Feodal Çağda YaĢanan Ġç Yayılmalar II. BÖLÜM II. ORTAÇAĞ AVRUPASI FEODAL SĠSTEMĠNDE SINIFSAL YAPI VE ARALARINDAKĠ ĠLĠġKĠLER II.1.Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Sınıfsal Yapı II.1.1. Soylu Sınıfı... 44

10 II.1.2. Ruhban Sınıfı II.1.3. Köylü Sınıfı II.2. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Sınıfsal Yapılar Arası ĠliĢkiler II.2.1. Feodal Sisteminde Vassal-Süzeren ĠliĢkisi Feodal SözleĢme II.2.2. Feodal Sisteminde Lord-Vassal ĠliĢkisi II.2.3. Feodal Sisteminde Senyör-Serf ĠliĢkisi: Malikâne Yapısı III. BÖLÜM III. ORTAÇAĞ AVRUPASI NDA FEODAL SĠSTEMĠN SOSYAL HAYAT ÜZERĠNDEKĠ ETKĠSĠ III.1. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Kilise III.2. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Hukuk III. 3. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Bilim ve Kültür Hayatı III. 4. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Kentler SONUÇ KAYNAKÇA EKLER... i vi

11 vii ġekġller VE HARĠTALAR LĠSTESĠ ġekil 1. Soylu Sınıfının HiyerarĢik Yapısı Ek. 1. ĠS 362 Avrupa Ek. 2. ĠS 528 Avrupa Ek. 3. ĠS 528 Hıristiyanlık Ek. 4. ĠS 528 Kentler ve Ticaret Yolları Ek. 5. ĠS 737 Hıristiyanlık Ek. 6. ĠS 737 Kentler ve Ticaret Yolları Ek. 6. ĠS 830 Avrupa Ek. 7. ĠS 888 Avrupa Ek. 8. ĠS 1000 Hıristiyanlık

12 viii KISALTMALAR LĠSTESĠ Bkz. : Bakınız C. : Cilt C.Ü. Çev. : Cumhuriyet Üniversitesi : Çevirmen DEÜ : Dokuz Eylül Üniversitesi DĠA : Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi DTCF : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi H.Ü. : Hacettepe Üniversitesi ĠS. : Ġsa dan Sonra s. : Sayfa Sayısı S. : Sayı SBE T.C. yy. : Sosyal Bilimler Enstitüsü : Türkiye Cumhuriyeti : Yüzyıl

13 1 GĠRĠġ Feodalite kavramı; feud 1, feodum 2 veya feudum 3 sözcüklerinden türeyen Lâtince bir kelimedir. Bununla birlikte Cermence kökenli fief 4 sözcüğünden türediği de söylenmektedir. Feodalite ile ilgili tüm hukukî ve toplumsal bir takım tanımlar fief sözcüğüne göre; bir üst yöneticinin egemenliği altında arazi veya toprak üstünde feodal mülkiyetin oluşması olarak açıklanmıģtır. 5 Fakat feodalite Ortaçağ Avrupası nda yaģayan insanların kendi siyasî yapısı için kullandıkları bir kavram olmamıģtır. 6 Feodalite sisteminin ne olduğu hususunda zaman zaman çeģitli araģtırmalar yapılmıģtır. Örneğin; feodal sistem için önemli çalıģmalar gerçekleģtiren Belçikalı tarihçi François Louis Ganshof feodal sistemi; aristokratlara ait bir sistem olduğu ve çoğunlukla alt tabakada yer alan kesimi ilgilendirmediği gibi aristokratların arasında gelişen asker ve toprak eksenli oluşan bir sistem olarak belirtmiģtir. 7 Ancak feodal sistemin zamanla toplumun her tabakasını etkilemesi, yapılan bu açıklamayı yetersiz hale getirmiģtir. Neticede feodaliteyi oluģturan ekonomik özelliklerin yanında sınıfsal ve sosyal bazı hususların göz ardı edilmesi bize göre gerçekçi bir yaklaģım değildir. Feodal sistem içinde bulunan ve alt tabaka olarak bilinen köylü sınıfının toprak üzerinde üretim faaliyetlerini gerçekleģtirmesi, feodal ekonomik düzenin sistemli bir Ģekilde ilerlemesini sağlamıģtır. Köylü sınıfının, feodal beylerin topraklarıyla birlikte alınıp satılması, Ganshof un feodalite sistemi hakkındaki bahsettiğimiz görüģünü çürütmektedir. Ortaçağ Avrupası nda feodal sistemin meydana gelmesiyle ortaya çıkan sınıfsal yapı, bireylerin 1 Araziyi kira veya ürün karģılığında birisine bırakmak. Bkz.: Somçağ (1994:9-10). 2 Hizmet karģılığında bağıģlanmıģ mülk. Bkz.: Somçağ (1994: 9-10). 3 Ortaçağ Avrupası nda toprak sahibi olmak. Bkz.: Somçağ (1994: 9-10). 4 Fief sözcüğü Merovenj döneminde kullanılan, askerî hizmet karģılığında verilen topraktır. Bkz.: Somçağ (1994: 9-10). 5 Aydın ve Berge (1995: 117). 6 Tekin ve Sipahî (2014: 203). 7 Ganshof (1964: 50).

14 2 ekonomik ve sosyal hayattaki statülerine göre ĢekillenmiĢtir. Bu durum feodal sistemin, toplumun her kademesinde bulunan bireyleri ilgilendirdiğinin göstergesi olmuģtur. Ortaçağ Avrupası nda Roma Ġmparatorluğu nun yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkan hususlar, feodal sistemin temel yapısını meydana getirmiģtir. Nitekim Avrupa da yaģanan Barbar istilâları sonucunda merkezî krallıkların zamanla güç kaybetmesi, bölgesel feodal beylerin güçlenmesine ortam hazırlamıģtır. YaĢanan bu tür geliģmelerin ardından, Avrupa da bulunan toplulukların, parçalanmıģ olan küçük krallıkların egemenlikleri altına girmeleri, toprak eksenli geliģen feodal sistemin, Avrupa da uzun yıllar devam etmesini sağlamıģtır. Bizim bu çalıģmadaki amacımız; Ortaçağ Avrupası nda V. yy. dan itibaren feodalite esnasında ortaya çıkan karmaģık sosyal hayatın meydana gelmesinde, hangi faktörlerin etkili olduğuna yönelik tarihi belge ve bulgular kullanarak açıklamaya çalıģmaktır. Ayrıca feodal dönem boyunca Ortaçağ Avrupası nda meydana gelen toplumsal bir takım geliģmelerin hangi sorunları ortaya çıkardığı hakkında analizlerde bulunarak konumuz açısından önemli gördüğümüz hususlar değerlendirilecektir. ÇalıĢmamıza ilave olarak bu bölümde feodalitenin kavramsal olarak hangi aģamalardan geçtiği ve feodal sistemin genel özellikleri üzerinde bir takım hususlara değinilecektir.

15 3 A. KAVRAMSAL AÇIDAN FEODALĠTE Feodalite tabiri; XVIII. yy. ın ikinci yarısında Ortaçağ Avrupası nın siyasî ve iktisadî özelliklerini anlatmak için ilk olarak feodal sistemin, soylular sınıfının siyasî özgürlüğün koruyucusu olduğunu savunan Fransız tarihçi Henri de Boulainviliers tarafından kullanılmıģtır. 8 Bu tabirden yola çıkarak önce Adam Smith 9 tarafından Ġngiltere de, daha sonra da Kıta Avrupası nda kullanılmaya baģlanmıģtır. Bu süre içinde Montesquieu 10, XVIII. yy. da feodalite sisteminin özelliklerini, Fransız politik sisteminin temel unsuru olarak kabul etmiģtir. 11 Zaman ilerledikçe tarih bilimi içerisinde gittikçe geliģmekte olan feodalite kavramı, farklı fikirlerin ortaya çıkmasının ardından günümüzdeki Ģeklini almıģtır. Bir döneme damgasını vurmuģ olan feodalite hakkındaki en önemli yapıtların yazarları olan François Louis Ganshof 12 ile Marc Bloch un 13 XX. yy. ın ortalarında öne sürdükleri düģünceler, feodalite kavramı hakkında yeni fikirlerin oluģmasına zemin hazırlamıģtır. XIX. yy. ın ikinci yarısına baktığımızda Avrupa daki ulusal değiģmeler, Ortaçağ Avrupası nda önemli bir yeri olan feodalitenin, Avrupa tarihi açısından tek bir tanım ile açıklanamayacağını ortaya çıkarmıģtır. Ulusal feodalizm sorununun belirlenmesinin ardından farklı milletlerde uygulanan feodal sistem hakkında çeģitli tanımlar yapılmıģtır. Bu tanımlar; Ġngiliz feodalizmi, Fransız feodalizmi ve Alman feodalizmi gibi ulusal tabirler kullanılarak açıklanmıģtır. 14 Tanımların bu denli çok sayıda ortaya çıkmasının bize göre nedeni; Ortaçağ Avrupası nda feodal sistemin Avrupa uluslarının kendilerine has bir takım özelliklere sahip olmasıyla ilgilidir. Feodal 8 Kılıçbay (2010: 154). 9 Smith (2006: 102). 10 Fransız politikacı ve düģünürdür. Kuvvetler ayrımı esasını ortaya atarak De l'esprit des lois adlı kitabında; yasama, yürütme ve yargı unsurlarını birbirlerinden ayırmanın önemini vurgulamıģtır. Bkz.: Gürkan (1988: 9 31). 11 Aydoğdu (2016: 3). 12 Ganshof (1964: 78). 13 Bloch (2014: 105). 14 GümüĢ (2010: 41-42).

16 4 sistemin bir gereği olan Avrupa nın toplumsal yapısı, feodalite kavramının ne Ģekilde açıklanacağı hususunda çeģitli fikirlerin ortaya çıkmasını sağlamıģtır. Tanımların farklı olmasında Ortaçağ Avrupası nın kendi yapısına uygun aile, miras ve aristokratik yapıların çeģitli özellikler göstermesi ve coğrafî konumların ortaya çıkardığı etkenler büyük ölçüde etkilemiģtir. Henri Pirenne; yalnızca soylu bir bireyin, toprağın bir bölümüne sahip olduğu ve bu güç sebebiyle kendilerine devredilen otoriteyi miras hakkı olarak bırakabildiği ve bu kazanımlar doğrultusunda kamusal otoritenin dağılışını tasarlayan kişilerin oluşturduğu ekonomik, siyasal ve sosyal bir yapıdır. 15 Bu tabirle birlikte Henri Pirenne, feodalite sistemini ortaya çıkaran en büyük etkenin, soylu sınıfının sahip olduğu geniģ toprak arazileri olduğu görüģündedir. Gordon Kerr ise feodalite sistemini; bir kişinin daha kuvvetlinin vassalı olduğu bir hiyerarşik sistemdir. Bu sistemde; kral, imparatorun vassalı, aristokratlar kendi vassalları olan şövalyenin vassalı, onların altında, kümenin dibinde de tarım işçileri ya da Serfler yer almakta Ģeklinde açıklamıģtır. 16 Feodalite hakkında bahsettiğimiz görüģler, feodal sistemin bir sonucu olarak ortaya çıkan sınıfsal yapı içinde yaģayan bireylerin, nasıl yaģamaları gerektiği hakkında birçok kural ve kanunun, yönetici sınıfın çıkarları doğrultusunda oluģtuğunun göstergesidir. Feodalite; V. yy. dan baģlayarak IX. yy. a kadar süren ilk döneminde, kendi bünyesinde oluģturduğu bir toplum Ģeklinin yanında, yeni bir üretim mekanizmasını da ortaya çıkarmıģtır. Feodal toplum tipi; dönemindeki toplumsal koģulların temel noktası olan Batı Roma Ġmparatorluğu nda yer alan köleci sistemin bir sonucu olarak meydana gelmiģtir. Bu nedenle feodalite kavramı daha çok Batı toplumlarına özgü bir sistem olarak varlığını devam ettirmiģtir. Feodalite; köle sınıfının varlığından beslenmesi sebebiyle, kölelerin özgürlüğüne dayalı bir sistem olma özelliğinden uzaktır. Bu durum da, feodalitenin toprak mülkiyeti 15 Pirenne (2005: 16). 16 Kerr (2011: 30).

17 5 üzerinde geliģen, toplumsal bir yönetim ve ekonomik bir özelliğe sahip olmasını sağlamıģtır. Sistem sosyal bir unsur olarak temel yapısını IX. yy. ve X. yy. da gerçekleģtirmiģ, Ortaçağın sonuna yaklaģtıkça sistemde bir takım geliģmeler meydana gelmiģtir. Ortaya çıkan geliģmelerin belki de en önemlisi malikâne sisteminin, feodalitenin bir parçası olarak ortaya çıkmasıdır. Sistem ile feodal beylik düzeninin toplumsal modelini, köylü nüfusu üzerindeki egemenliğini, Senyörlerin egemenliğine devretmesi aģaması izlemiģtir. 17 Feodal toplumda bireysel mülkiyet malikâneler altında oluģarak, malikânelerin özerk bir yapıya dönüģmesini sağlamıģtır. Özerk yapı sayesinde toprak üzerinde yaģayan ve onu iģleten serf ile toprağın asıl sahibi olan Senyör arasında hiyerarģik bir yapı söz konusu olmuģtur. 18 YaĢanan dönemsel geliģmeler doğrultusunda feodalite kavramının yeni ve farklı tanımlarla açıklandığı ve bu sistemin evrensel nitelik ölçeğinde tanımlanmasının güç olduğu tarihi veriler doğrultusunda anlaģılmaktadır. Sistemi kavramsal çerçevede incelediğimizde, uygulandığı dönemlerde hem toplumsal, hem iktisadî, hem de siyasî alanda çeģitli tabirlerle açıklanmıģtır. B. FEODALĠTE SĠSTEMĠNĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ V. ve IX. yy. da özel mülkiyete bağlı bir üretim tarzıyla bu üretim tarzı sonucunda oluģan iktisadî ve toplumsal özellikleri kendi bünyesinde barındırmıģ olan feodalite sistemi ortaya çıkmıģtır. 19 Sistemin zamanla oluģmasında etkili olan unsurların; toplumsal, siyasî ve iktisadî açıdan değerlendirdiğimizde feodalitenin kendine has bir takım özelliklere sahip olduğu, uzun süre devam ettiği ve Ortaçağ Avrupası nda ortaya çıkan olaylarda etkileyici bir rol üstlendiği ortaya çıkmaktadır. Feodal sistemin alt yapısının oluģması, Roma Ġmparatorluğu nun yıkılıģ evresinde baģlamıģtır. Bu süreçte yaģanan Barbar istilâları olarak adlandırılan Kuzey kavimlerinin Avrupa ya istilâ giriģimleri ve yerleģmeye baģlamalarıyla birlikte, Batı Avrupa toplumlarının 17 Goff (2005: 45). 18 Yavuz(2013: 146). 19 Ülgen (2010: 5).

18 sosyal ve ekonomik hayatları üzerinde köklü değiģimler meydana getirecek olan feodalite 6 sisteminin temelleri atılmıģtır. 20 Roma Ġmparatorluğu, Kuzey den gelen istilâ hareketleri sonucunda askerî ve siyasî niteliklerini kaybetmiģtir. Bu hususların neticesinde yaģanan bir takım geliģmeler, feodal sistemin Avrupa da daha hızlı bir Ģekilde yayılmasının yolunu açmıģtır. 21 KarĢılaĢılan toplumsal ve ekonomik değiģiklikler, feodalitenin etkisine girmeye baģlayan Batı Avrupa da çeģitli çözülmeleri de beraberinde getirmiģtir. Sürekli tekrarlanan istilâ ve yerleģme hareketlerinin yanında, iç savaģların baģlaması, özgür olan köylü sınıfının yok oluģu, bu karmaģık ortamda krallıkların giderek zayıflaması, korunmaya muhtaç bir toplumun ortaya çıkmasına neden olmuģtur. Köylülerin; soylu sınıfının ve Kilisenin koruması altına girmesiyle birlikte toprağa bağlı bir ekonomik sistemin yanında, özgür köylü statüsünden uzak olan feodal sistemin Ortaçağ Avrupası nda ortaya çıkmasını etkilemiģtir. Feodal sistemde toprağın üretimi hayatî önem taģıdığından, ekonomik faaliyetlerin ve bunun yanında toplumsal, hukukî, siyasî unsurların toprak temeline bağlı bir takım özellikler doğrultusunda oluģturulması kaçınılmaz olmuģtur. Üretim faaliyetleri, Serf diye adlandırılan köylülerle senyörler arasında oluģan iliģkiler doğrultusunda gerçekleģmiģtir. Ġki taraf arasında devam eden iktisadî iliģkiler, örfî kanunlarla korunarak Ortaçağ ın son bulmasına kadar devam etmiģtir. 22 Zaman ilerledikçe toprağa bağlı üretimin ve mülkiyet iliģkilerinin geliģmesiyle, bireysel bağımlılıklar ortaya çıkarmıģtır. Soylu sınıfının toprak üzerinde mülkiyet hakkına sahip olması, serfler üzerinde belirgin bir egemenlik kurmalarına neden olmuģtur. Krallıkların zayıflaması da devlet egemenliğinin yok olmasını beraberinde getirmiģ ve bireysel yönetimin yolunu açmıģtır. 23 Feodalitenin belki de en belirgin özelliği, sistemin dıģarıya kapalı bir üretim ekonomisine sahip olmasıdır. Bu kapalı üretim ekonomisinin 20 Demirçelik ve Kılıç (2011: 182). 21 Tuna (1989:199). 22 Bloch (2014: 544). 23 Tuna (1989: 203).

19 7 nedeni; kırsal kesimlerde yoğun bir Ģekilde üretim yapılmasıyla ilgilidir. Kırsal üretim örgütlenmeleri az sayıda nüfusla seyrek alanlarda yapılmaktadır. Bu durum iģ bölümünü etkilemiģ, dolayısıyla elde edilen ürünün fazla üretilmemesi problemini ortaya çıkarmıģtır. Böylelikle feodal sistem, içerisinde sınırlı sayıda ekonomik düzeyi yüksek bireylerin yanında çok sayıda ekonomik düzeyi düģük toplulukları ortaya çıkarmıģtır. Bu durum, feodalitenin sonucu olarak Ortaçağ Avrupası nda sınıfsal bir yapının oluģmasını hızlandırmıģtır. Avrupa da uygulanan feodal sistemin özelliklerinden söz ederken, sistemin iģleyiģini kavramak açısından Kilise nin faaliyetleri hakkında da bilgi vermemiz gerekmektedir. Ortaçağ ekonomisinin büyük bir bölümünün tarıma yönelik olması, toplumun önemli bir kesiminin Serf (köle) hâline dönüģmesine sebebiyet vermiģtir. Tarım arazilerinden elde edilen ürünün önemli bir kısmına Kilise tarafından el konulmuģ, bu da feodal sistemin geliģmesine en büyük katkının Kilise tarafından verilmesine neden olmuģtur. Büyük toprak arazilerinin mülkiyeti Kilise senyörlerine ait olduğu gibi, dinsel ve ideolojik bir takım hususlar neticesinde Kilise, feodal sistemin varlığını desteklemiģtir. Zamanla Kilise nin sahip olduğu toprakların sayısı arttıkça, Kilise Ortaçağ Avrupası nda toprak baronlarının en büyüğü hâline dönüģerek, feodal sistemin sınıfsal hiyerarģisi içinde önemli bir yere yerleģmesine neden olmuģtur. 24 Tüm bu özelliklerle birlikte feodalite iki ana sisteme dayanmaktadır. Bunlar; toprak ve bireysel iliģkiler olarak belirlenmiģtir. Feodal yapı içinde bireysel iliģkiler; soylu sınıfının temsil ettiği toplumsal yapının üst kademesinde yer alan birimin korunmasına yöneliktir. Alt kademedeki Senyör ve vassal bir üst kademede yer alan Senyöre sadakatle bağlıdır. Bunun sonucunda üst kademedeki Senyörler, onun Vassal ını korumakla mükelleftir. Bu hiyerarģik yapı feodalitenin temel yapı taģını oluģturmaktadır Güriz (1969: ); Bloch (2014: ). 25 Goff (2005: 46).

20 8 Feodalite; Lord ve Vassal arasında gerçekleģen karģılıklı güven ve sadakat iliģkisine dayanmaktadır. Ġki tarafın da karģılıklı olarak birbirleri üzerinde görevleri vardır. Lord, vassalı korumakla yükümlüyken, aynı zamanda Vassallar arasında çıkabilecek toprak problemlerini çözerek, adaleti sağlamaktadır. Bunun üzerine vassallar; daha önce belirlenmiģ kurallar doğrultusunda savaģlarda senyöre hizmet etmesinin yanında, önceden belirlenmiģ olan vergiyi ödemekle yükümlü tutulmuģtur. Vergiler üç önemli kural doğrultusunda ödenmektedir. Birincisi; Lordun çocuklarının evlenmesiyle alınırken, diğeri; Vassalların savaģta esir düģtüğü zaman, fidyesinin ödenmesi hâlinde verilirdi. Üçüncü olarak da; Vassalın toprak üzerinde miras elde etmesi sonucunda Vassal, Lorda vergi vermekle yükümlü tutulmuģtur. 26 Feodal üretimin önem verdiği iki husus dikkati çekmektedir. Bunlar; emek ve toprak tır. Fakat Avrupa da emek gücünün yüksekliği, toprak sayısının fazla olmasından daha önemlidir. Çünkü Avrupa da feodal sistemin düzenli bir Ģekilde iģleyebilmesi toprak üzerinde emek veren kiģi sayısının çokluğuna bağlı olmuģtur. Nitekim bu durum aynı zamanda Senyörlerin kudretini önemli ölçüde etkilemiģtir. Bunun sonucunda, Senyörler arasında rekabet ortamı oluģmuģtur. 27 Feodal sistemde Senyörler arasındaki rekabetin yönü; genellikle topraktan çok üzerinde çalıģan Serflerin sayısına yönelik olmuģtur. Dolayısıyla feodal sistemde toprak üzerinde çalıģacak Serflerin olmaması, toprağı değersizleģtirmiģ, bu da topraktan ziyade Serflerin sayısının önemini ortaya çıkarmıģtır. 28 Feodalitenin önemli bir birimi olan manor 29 sözcüğü senyörün malikânesiyle birlikte o malikâne içinde yer alan toprakları ifade ederdi. Senyörün koruması altındaki kiracılar, kendilerini korumaları karģılığında, topraklardan elde edilen gelirlerin belirli bir bölümünü 26 Sander (2016: 74). 27 Engels (1975: 305). 28 Kılıçbay (2005: 72). 29 Ortaçağ Avrupası nda uygulanan ekonomik sistem gereği kendi kendine yeterlilik özelliğidir. Bkz.: Ülgen (2010: 10).

21 9 Senyöre vermek zorundadır. Bunun yanında mülkiyeti Senyöre ait topraklarda karģılıksız çalıģarak, senyörün himayesi altında yaģamıģlardır. 30 Sonuç olarak feodal sistemin hiyerarģik bir toplum yapısının yanında, her alanda eģitsiz bir takım kurumların oluģmasıyla Ortaçağ Avrupası nı bir dönem önemli ölçüde etkilemiģtir. Feodalite; uygulama aģamalarının ilk döneminden itibaren sürekli azınlıkta olan bir üst sınıfın çıkarları doğrultusunda oluģan ve çoğunlukta bulunan alt sınıfın sömürülmesiyle devam eden bir sistem olarak karģımıza çıkmaktadır. Bunun yanında kendisine özgü bir ekonomik yapıyla yönetim Ģekli oluģturarak bu iki temel yapının kontrolü altında, kendine has hukukî ve toplumsal yapı meydana getirmiģtir. Bu toplumsal yapı kendi içerisinde çeģitli basamaklara bölünmüģ, toplum arasında alt-üst sınıf yapısı meydana gelerek, basamaklar arası geçiģleri imkânsızlaģtıracak hukukî kanunlar uygulanmıģtır. Toplumdaki alt tabaka üzerinde yönetici sınıfın yanında bir de kilise kurumunun dinî ve ideolojik yaklaģımları feodal sistemin Avrupa da geniģ sahalarda uygulanmasının yolunu açmıģtır. Sistemdeki uygulamalar aynı zamanda üst sınıf ve Kilise nin giderek zenginleģmesiyle birlikte alt sınıfın zamanla fakirleģmesini sağlamıģtır. Bahsettiğimiz özellikler neticesinde; feodalite sisteminin sosyal adaletten yoksun, bireysel çıkarların doğrultusunda bir takım uygulamaları gerçekleģtiren, Ortaçağ Avrupası na bir dönem damgasını vuran iktisadî, toplumsal ve hukukî bir sistem olarak karģımıza çıktığını söyleyebiliriz. 30 Demirçelik ve Kılıç (2011: 184).

22 10 I. BÖLÜM I. ORTAÇAĞ AVRUPASI NDA FEODAL SĠSTEMĠN TARĠHSEL SÜREÇLERĠ I. 1. Erken Ortaçağ Avrupası nda I. Feodal Çağın OluĢmasını Etkileyen Durumlar Ortaçağ Avrupası nda meydana gelen olaylar, Avrupa da çeģitli sorunların ortaya çıkmasına neden olmuģtur. Bu sorunların etkisiyle ekonomik, siyasal ve toplumsal faaliyetler zamanla Ģekillenerek feodalite adı altında yeni bir sistem ortaya çıkarmıģtır. Roma Ġmparatorluğu nun ikiye ayrılması ve XI. yy. a kadar Avrupa ya yapılan Barbar istilâları sonucunda Batı Roma Ġmparatorluğu nun yıkılmasıyla Avrupa nın temelini sarsacak olan olaylar yaģanmıģtır. 31 YaĢanan tüm bu hususlar doğrultusunda oluģan küçük krallıklar ve yeni kurulmuģ devletlerin faaliyetleri Avrupa nın kültürel, toplumsal ve coğrafî yapısı üzerinde bir takım köklü değiģimlerin ortaya çıkmasına neden olmuģtur. I.1.1. Frank Krallıkları Döneminde Feodaliteye GeçiĢ AĢamaları Ortaçağ Avrupası nda ortaya çıkan Barbar krallıklarından en önemlisi Frank Krallığıdır. Frank Krallığı, iki önemli hanedan tarafından yönetilmiģ ve bu dönemler Frank Krallığı nın en önemli zamanlarıdır. V. yy. dan itibaren Frank Krallığının tahtına Merovenj hanedanlığına mensup krallar geçmiģ, Marovenjlerin ilerleyen yıllarda zayıflamasının ardından Karolenj kökenli krallar tahta geçmiģtir. Bu dönemlerde kralların yürütmüģ olduğu bazı ekonomik ve siyasal faaliyetler feodal sistemin ortaya çıkıģını hızlandırmıģtır. 32 Frank krallarının gerçekleģtirdikleri ekonomik ve siyasal faaliyetler Avrupa nın birçok bölgesinin feodal sistemin etkisi altına girmesinin yolunu açmıģtır. ÇalıĢmamızın bu bölümünde; Frank Krallığı döneminde iktidarda bulunan Merovenj ve Karolenj hanedanlıklarının gerçekleģtirdikleri faaliyetler hakkında analizlerde bulunarak, Avrupa da feodal sistemin temel yapısının nasıl ve ne Ģekilde meydana geldiğini açıklayacağız. 31 Goff (2005: 15-16). 32 Goff (2005: 24-25).

23 11 I Merovenj Hanedanlığı Merovenj hanedanını kuran Skambrianlar V. yy. ın ilk döneminde gerçekleģen Hun iģgalinin ardından, günümüzdeki Belçika ve Kuzey Fransa da bulunan Ardennes e yerleģerek Galya bölgesine yayılmıģlar, 33 bu asırdan itibaren Romalılarla iliģkilerine devam etmiģlerdir. Merovenjler, Roma kurallarını öğrenerek, Roma ordusunda yüksek görevlere gelmiģler ayrıca Roma konsülü içerisinde önemli mevkilere sahip olmuģlardır. Roma Ġmparatorluğu nun çökmesinin ardından yönetime geçerek, eski Roma Ġmparatorluğu nun devlet özelliğine uygun bir Ģekilde yönetimi sürdürmüģlerdir. 34 Merovenj hanedanlığı zamanında yapılan bir takım değiģiklikler nedeniyle Avrupa nın Antik dönemden feodal sisteme geçiģ aģamasını temsil ettiği bir dönem yaģanmıģtır. Franklar tarafından kurulmuģ olan Merovenj hanedanlığı zamanında Roma merkezî otoritesi önemli ölçüde zayıflamıģ ve Roma Ġmparatorluğu nun son zamanlarından itibaren ortaya çıkan sorunlar, Ortaçağ Avrupası nda feodal sistemin geliģmesine neden olmuģtur. Fakat Batı Avrupa nın feodal sisteme tam olarak geçiģ aģaması Karolenj hanedanlığı döneminde gerçekleģmiģtir. 35 Merovenj hanedanlığı, Roma kurumlarını ortadan kaldırmak için bir takım faaliyetler içine giriģmiģlerdir. Fakat o dönemde Roma Ġmparatorluğu nun idarî teģkilâtının zayıflamasının etkisiyle topraktan vergi toplamak imkânsız bir hâl aldığından, krallar ticaret ve ulaģım vergilerine daha fazla önem vermiģlerdir. Bu durum zamanla merkezî otoritenin zayıflamasına neden olmuģtur. Nitekim büyük toprak sahipleri bu otorite boģluğu sebebiyle devlete vergi vermemeye baģlamıģlardır. Tüm bu hususlar doğrultusunda, feodalite sistemine geçiģte önemli bir basamak olan Beneficium 36 yöntemi ortaya çıkmıģtır. Bu kavramla birlikte Merovenj yöneticileri askerî ve idarî çalıģmalar karģılığında, toprakların bir bölümünü 33 Gül (2009: 44-45). 34 Goff (1999: 24). 35 Akyılmaz ve Cin (1995: 17). 36 Beneficium: Latince bir sözcük olan beneficum imtiyaz anlamına gelmektedir. Bkz. Umur (1975: 28).

24 imtiyazlı kiģilere vermiģlerdir. GerçekleĢtirilen uygulamalar doğrultusunda Avrupa da özel 12 mülkiyetin temelleri atılmıģtır. 37 Merovenj krallarının, Beneficium faaliyetini hayata geçirebilmesinde iki önemli neden ortaya çıkmaktadır. Ġlk olarak; egemenliği altında bulunan kiģileri ödüllendirerek, kendilerine olan bağlılıklarını sağlamlaģtırma amacının yanında, nakit maaģ ödemenin zor olduğu dönemde askerî ve idarî alanda çalıģtıracak kiģileri temin etme düģüncesi yer almaktadır. Ġkinci olarak da; büyük toprak sahiplerinin krala ve merkezî otoriteye karģı sadakatini güçlendirmek için Beneficium sisteminin uygulamalarını gerçekleģtirmiģlerdir. Frankların egemenlikleri altındaki Roma topraklarının bir kısmını, taraftarlarına ve Roma dönemindeki malikâne sahiplerine Commendation 38 sözleģmesiyle vermiģlerdir. Yapılan sözleģmeyle toprak alan kiģi, krala sadakatle bağlı bir Ģahsiyete dönüģmüģtür. Fakat Merovenj döneminde uygulanmıģ olan Beneficum uygulaması beklenilen sonuçları doğurmamıģtır. 39 Frank krallığı döneminde bağıģlanan topraklar, kralın gücünü giderek azalmasına, toprakları elde eden kiģilerin zamanla güçlenmelerine neden olmuģtur. Bu durum da ekonomik açıdan kudretlenmeye baģlayan toprak beylerinin krallara karģı bir takım faaliyetler gerçekleģtirerek, merkezî otoritenin zayıflamasını sağlamıģtır. Merkezî yönetimin zayıflaması sonucunda Avrupa da feodal sistemin temel yapısı meydana gelmiģtir. Merovenj kralları zamanında, Roma Ġmparatorluğu nda ortaya çıkmıģ olan malikâne sistemi devam etmiģtir. Fakat bu dönemde malikânelerin büyüklükleri bir takım değiģikliklere uğramıģtır. Köle sayısının bu tarihlerde azaltılmasıyla birlikte Colonus diye adlandırılan çiftçilerin sayısında artıģ meydana gelmiģtir. Böylece toprağın üretimi konusunda çeģitli 37 Kılıçbay (2010: 132). 38 Commendation: Latince bir sözcük olan Commendation taktir, övgü, ödüllendirme anlamındadır. Bkz.: Umur (1975: 41). 39 Akyılmaz ve Cin (1995: 18-19).

25 artıģlar görülmüģ bu durum colonusların hukukî açıdan bağımlı bir statü içine girmelerine sebep olmuģtur. 40 Merovenj hanedanlığı zamanında feodalite sistemine geçiģte önemli bir adım olan Ġmmunitas 41 uygulaması gerçekleģmiģtir. Anlamı bağıģıklık manasına gelen Ġmmunitas faaliyetlerinin III. yy. da Roma Ġmparatorluğu zamanında temelleri atılmıģtır. 614 yılında Merovenj Kralı Clothar, toprak sahipleri ve aristokratların Ģiddetli baskıları sonucunda bir kararname yayınlayarak, her türlü toprak sahibine Ġmmunitas uygulaması yapılacağını açıklamıģtır. Bu kararnameyle immunitas çalıģmaları, vergi ve yargı alanında uygulanmaya baģlamıģtır. Böylece Merovenj hanedanlığı zamanında yapılan bu ve buna benzer faaliyetler ile Ortaçağ Avrupası nda feodalite sistemine tam anlamıyla geçilmese de büyük ölçüde yaklaģılmıģtır. 42 Avrupa da yaģanan Barbar istilâlarıyla birlikte kurulmuģ olan bölgesel krallıkların hayata geçirdikleri bir takım faaliyetler, feodal sistemin temel yapısının oluģmasını sağlamıģtır. Bu temel yapı sonucunda giderek zayıflamaya baģlayan merkezî otorite beraberinde Avrupa nın birçok bölgesinde küçük yönetim birimleri meydana getirmiģtir. Bu yönetim birimleri sahip oldukları topraklar sayesinde zenginleģmiģ, egemenlikleri altında bulunan fakir halkı topraklarında düģük ücretler karģılığında çalıģtırmaya baģlamıģtır. Feodal sistemin sosyal adaletten uzak yapısı Ortaçağ Avrupası nda sınıfsal bir yapının ortaya çıkmasına neden olmuģtur. Nitekim Merovenj hanedanlığı zamanında commendation sözleģmesi sonucunda bazı yerel yöneticilere verilmiģ olan bir takım ayrıcalıkların zamanla önüne geçilmediği ve kralın otoritesini sarsacak niteliğe ulaģtığı görülmüģtür. Bu dönemde krala yapılan baskılarla ödenen vergiler de merkezî otoritenin aleyhine sonuçlar doğurmuģ, kralların güç kaybetmesiyle yeni güç dengelerini ortaya çıkarmıģtır. Kanaatimizce Avrupa da 40 Kılıçbay (2010: 136). 41 Ġmmunitas: Temeli daha çok Roma Ġmparatorluğu döneminde atılmıģtır. Roma da Ġmparatorun kendine ait toprakları özel bir statüye göre yönetilirdi. Bu topraklarda yaģayanlar vergi ödemez ve Ġmparatorluk memurlarının denetimleri dıģında tutulurdu. Bkz.: Kılıçbay (2010:134). 42 Akyılmaz ve Cin (1995: 20). 13

26 14 yaģanan bu karmaģık geliģmeler feodal sistemin geliģmesiyle birlikte Ortaçağ Avrupası nda, sosyal ve sınıfsal bir yapının ortaya çıkmasına neden olmuģtur. I Karolenj Hanedanlığı Merovenj hanedanlığının son zamanlarında, devletin en önemli gelir kaynağı olan ticarî vergilerin giderek azalmıģ, devlet ödeme güçlüğü içine düģmüģtü. Ekonomik sorunları gidermek amacıyla kral, askerî ve idarî görevlilerin maaģlarını ödemek yerine, Beneficium sistemiyle bazı imtiyaz sahibi kiģilere toprak vermeye baģlamıģtı. Uygulamanın bir sonucu olarak kralın otoritesi zamanla sarsılmıģtır. Bunun üzerine o dönemde saray nazırlığı sahibi olan Karolenj hanedanı iktidar koltuğuna oturmuģtur yılında Kral Charlemagne, Karolenj Kralı olarak tahta geçtikten sonra, Roma egemenlik anlayıģında köklü değiģimler meydana gelmiģtir. 44 Bu tarihten sonra iktidarın en büyük kaynağı toprak sahipleri olmuģtur. Bunun yanında her bölgede yer alan toprak beyleri o toprakların yöneticisi hâline dönüģmüģtür. Ortaçağ Avrupası nda merkezî otoritenin giderek zayıflamasının karģısında bölgesel otoritenin güçlendiği bir dönem yaģanmaya baģlamıģtır. 45 Merovenj hanedanlığı döneminde, feodalite için gerçekleģen çeģitli uygulamalar, Karolenj hanedanlığı döneminde son hâlini almıģtır. Merovenjler döneminde askerî hizmetler karģılığı olarak verilen beneficum sayısının, Karolenj krallığı zamanında giderek artıģ gösterdiği görülür. Bu dönem içinde feodal sistemin önemli bir unsuru olan malikâne sistemi geniģ sahalara intikal etmiģtir. 46 Kral Charlemagne nin, Beneficium uygulamasındaki tek amacı merkezî otoriteyi güçlendirmekti. Tüm bu Ģartlar içinde kral, idarî ve askerî yöneticilere toprak dağıtırken, merkezden atadığı Comes ve Ducs görevlileriyle toprakları denetlemiģtir. Topraklar sadece kayd-ı hayat 47 Ģartıyla verilmiģtir. Dönem içinde Vassalite diye adlandırılan kiģisel statü kavramıyla Beneficium uygulaması aynı sistem çerçevesinde 43 Berl (1999: 63-64). 44 Bauer (2014: ). 45 Akyılmaz ve Cin (1995: 22); Engels (2011: ). 46 Akyılmaz ve Cin (1995: 23). 47 Kayd-ı hayat: YaĢadığı müddetçe, ölünceye kadar anlamında kullanılır. Bkz.: Develioğlu (2007: 498).

27 değerlendirilerek birleģtirilmiģ, krallın uyguladığı sözleģmeye bağlı bir özellik kazanmıģtır. Böylece kamu otoritesi yok olma aģamasına gelerek, karģılıklı sözleģmelere yönelik 15 uygulamalar hayata geçirilmiģtir. 48 Ancak Kral Charlemagne ın, merkezî otoriteyi güçlendirmek için yaptığı uygulamalar aksi yönde geliģme göstermiģ sonuç olarak iktidar, toprak sahipleri arasında paylaģılmıģtır. Tüm bu hususlarla birlikte Avrupa da feodalite sisteminin alt yapısının temelleri atılmıģtır. Kral Charlemagne zamanında yapılan çeģitli uygulamalar sonucunda feodal sistemin proto-feodal olarak adlandırılan feodalitenin alt yapısını oluģturan bir takım özellikler karģımıza çıkmaktadır. Bu husus doğrultusunda Kral Charlemagne önemli kiģileri kendi Vassalı olarak temin altına alarak sadakatlerini güçlendirmeye çalıģmıģtır. Ancak yaptığı bu ve benzer uygulamalar kalıcı bir çözüm meydana getirmemiģtir. Kral Charlemagne döneminde gerçekleģtirilen bazı uygulamalar sonucunda kamu otoritesi güç kaybetse de genel anlamda feodaliteye geçiģ sağlanamamıģtır. Batı Avrupa da feodalite sistemine tam anlamıyla geçiģ, Kral Charlemagne nin ölümünden elli yıl sonra yaģanmıģtır. Vârisler, kral öldükten sonra kendi aralarında çatıģmaya girerek, mahallî yöneticilerin bağımsızlık kazanmalarına neden olmuģlardır. Bunun üzerine bağımsız olan yöneticiler, yönetimi altındaki toprakları mülkiyetlerine alarak, oğullarına miras bırakma hakkını elde etmiģler, bu faaliyetler sonucunda Batı Avrupa proto-feodal dönemden feodalite sistemine geçmiģtir. 49 Merovenj hanedanlığı döneminde merkezî otoriteyi güçlendirmek adına yapılan faaliyetlerin aksi yönde sonuçlar ortaya çıkarması, iktidardaki hanedanın sonunu getirmiģtir. Frank Krallığının tahtına oturan Karolenj kökenli krallar, zayıf olan otoriteyi güçlendirmek için yaptıkları faaliyetler kısa süreli olumlu sonuçlar vermiģ olsa da zaman ilerledikçe sorunların çözümünde baģarısız olmuģlardır. Bu baģarısız sonuçlar Avrupa nın alt feodal dönemden feodal sisteme geçiģini hızlandırmıģtır. Malikânelerin bu dönem içinde geniģlemeye baģlaması, bireyler arasında 48 Akyılmaz ve Cin (1995: 24-25). 49 Eco (2015: ).

28 16 karģılıklı sözleģmeler doğrultusunda faaliyetlerin yaģanmasına ortam hazırlamıģtır. Ortaya çıkan merkezî otoriteden yoksun çalıģmalar tıpkı Merovenj hanedanlığı gibi Karolenjlerin sonunu getirmiģ ve Avrupa toprak eksenli bir ekonomik sistemin yanında sınıfsal hiyerarģiye bağlı feodal sistemin etkisi altına girmiģtir. I.1.2. I. Feodal Çağda Avrupa nın Uğradığı Ġstilâlar Ortaçağ Avrupası nda ortaya çıkmıģ olan feodal sistemin oluģmasında bazı dıģ faktörler etkili olmuģtur. Bu faktörler ilk olarak Kavimler göçüyle birlikte Batı Hunların saldırıları sonucunda, Cermen kavimlerinin Avrupa yönüne hareket etmesiyle tesirini göstermiģtir. Ardından Avrupa nın coğrafî yapısı ve toplulukları üzerinde derin izler bırakacak olan Slav, Müslüman, Macar ve Ġskandinav kavimlerinin istilâ hareketleri I. Feodal Çağ ı meydana getiren dıģ faktörlerden en önemlileri olarak karģımıza çıkmaktadır. I Slav Ġstilâsı Elbe Nehri nden Asya ve Karadeniz bölgesine kadar uzanan kısımda Slavlar, Cermen Ģeflerinin idaresi altında yaģamıģlardır. Slav kabileleri, deniz yolunu kullanarak Ġsveç bölgesinden gelen ve Rus diye adlandırılan kiģiler tarafından birleģtirilmiģtir. Bu kabileler, Baltık ile Karadeniz arasında Novgorod ve Kiev Ģehirlerini kurarak, Ġstanbul a kadar yerleģmiģlerdir. 50 Slav toplulukları, VI. yy. dan itibaren Avrupa daki farklı bölgelere yerleģerek baģka Slav topluluklarıyla da komģu oldular. 51 Fakat Orta ve Doğu Avrupa da yer alan Slavlar, Ortodoks-Grek Kilise inancına, Balkanlar ile Batı Avrupa da kalan Slav toplulukları da Katolik inancına sahip olmuģlardır. 52 VII. yy. ın ilk döneminden itibaren Slav istilâsı, Batı Avrupa, Kuzey Avrupa ve Güney Avrupa ya kadar yayılmıģtır. Bu bölgeler Cermenler tarafından boģaltılan bölgelerdi ve Slavlar çoğunlukla Cermenlerin terk ettikleri bölgeleri istilâ etmiģlerdi. Fakat Slavlar, Roma 50 Kurat (1990: 48). 51 Aydın (2004: ). 52 Çağ (2008: 206).

29 17 Ġmparatorluğu na ait olan toprakların çok az kısmını istilâ giriģimlerinde bulunmuģlardır. Bunun sebebi; Slavların diğer Barbar kavimlere göre daha fakir ve daha zayıf bir topluluk olmasıdır. Nitekim Roma sınırlarına girebilen Slav toplulukları iyi silâhlanmıģ topluluklar olmadığı gibi, kendi Ģeflerine de sahip değillerdi. 53 Ancak Slav toplulukları, Karpatların Kuzeyi, Yukarı Vistül ve Dinyeper den Güney kısmına yerleģmiģlerdir. 627 yılında Güney Slavların Ġlirya ya kadar gelerek, Balkan yarımadasına doğru ilerleyip Mora nın ardından Bohemya ve Elbe ye kadar olan yerleri iģgal etmiģlerdir. 54 Kanaatimizce Slavların Avrupa ya yaptıkları akınlar diğer istilâ hareketlerine göre iki önemli hususla ön plana çıkmaktadır. Birincisi; Slavların diğer Barbar kavimlerine göre ekonomik açıdan fakir ve askerî nitelik bakımından zayıf olmaları istilâ hareketlerini Avrupa nın bazı bölgelerine ulaģmasını engellemiģtir. Genellikle Cermen topluluklarının terk ettikleri bölgelere yerleģtikleri ve ekonomik özellikler nedeniyle daha az çatıģma içine girdikleri dikkati çekmektedir. Ġkinci özellik ise; Slav topluluklarının Hristiyan dinin iki ana mezhebi arasında bölünmüģ olmasıyla ilgilidir. Slavların, tek çatı altında hareket eden istilâcılara karģı ikiye bölünmüģ olmaları, istilâ giriģimlerini zamanla sekteye uğratmıģtır. Neticede Avrupa nın bazı bölgelerine akınlar yapmaları iki mezhep arasında çatıģmalara neden olacağından, ekonomik ve askerî açısından Slavların karģılayabilecekleri bir durum değildi. Bu iki önemli özellik Slav istilâlarını, diğer istilâlardan ayıran temel hususlardır. I Müslüman Fetihleri VIII. ve IX. yy. da Ġslâm Halifeliğinin birliği yıkılmıģ olsa da, o birlik içinden çıkmıģ farklı Ġslâm devletleri, Avrupa devletlerini ürkütecek güce sahip topluluklar olmuģtur. Batı devletleri, Ġslâm devletleriyle ilk olarak Güney Ġtalya cephesinde savaģmıģlardır. ÇatıĢmaların ardından Müslümanlar, Sicilya bölgesiyle birlikte 902 yılında Taormine Ģehrini iģgal ederek Yarımada ya ayak basmıģlardır. XI. yy. da Müslüman akınları, Sabine dağlarına kadar 53 Gül (2009: 56). 54 Seignobos (1940: 85-86).

30 18 ilerlemiģ ve bu yüzyıla kadar Ġtalya bölgesinde Müslüman fetih hareketleri devam etmiģtir. 55 IX. yy. da baģlayan Ġtalya seferleri uzun yıllar devam ederek Müslümanların lehine sonuç doğurmuģtur. Ancak bu fetih giriģimleri sonucunda iki tarafta geniģ ölçekte toprak elde edememiģlerdir. 56 Ġkinci çatıģma merkezi ise; Ġspanya bölgesinde yaģanmıģtır. Bu bölgedeki fetih hareketleri Müslümanlar için yağmalama veya geçici iģgaller olarak görülmemiģtir. Hz. Muhammed e iman eden büyük bir topluluk bu bölgede yaģamıģ ve kurulmuģ olan devletlerin merkezleri, Ġspanya bölgesini de içine almıģtır. X. yy. da Müslümanlar, Pirene yolundan geçip Kuzey e kadar ilerleyerek yerleģmeye baģlamıģlardır. Müslümanlar XI. yy. da Douro bölgesine kadar gelerek 1085 yılında Tajo nehrine ulaģmıģlar ve Pirene de bulunan Ebre nehri boylarına kadar bölgeyi iģgal etmiģlerdir. Tüm bunlarla birlikte 1118 de Zaragoza bölgesi de Müslümanların eline geçmiģtir. Yapılan bu çatıģma kısa süreli ateģkeslerle sağlanmıģ ve Müslümanlar yürütmüģ oldukları barıģçıl politikaların sonucunda Ġspanyol toplumu üzerinde önemli bir etki bırakmıģtır. 57 Müslüman fetih hareketleri sonucunda Ġspanya nın Kuzeybatı bölgesinde yer alan bazı küçük krallıklar, XI. yy. da Müslümanlara karģı saldırılara geçmiģlerdir. Denizcilik faaliyetlerinde önemli derecede ileri olan Müslümanlar sahip oldukları filolarla Fransa nın Akdeniz sahilinde bulunan Provence bölgesini almalarının ardından fetih hareketlerini hızlıca iç kısımlara kadar ilerletmiģlerdir. 58 Böylece Avrupa da Müslüman yerleģmelerinin daha sağlam adımlarla gerçekleģmiģ ve zamanla imar faaliyetleriyle kalıcı eserler bırakılmıģtır. Avrupa da yapılan imar faaliyetleri, Müslüman fetih giriģimlerinin diğer istilâ giriģimlerinden farklı niteliklere sahip olduğunun göstergesidir. Örneğin; Macarların istilâ giriģimleriyle Müslüman fetih hareketlerini kıyaslayacak olursak Müslümanların Avrupa da yürütmüģ oldukları hoģgörülü politikaları sayesinde Avrupa 55 Hirst (2013: 75-84). 56 Bloch (2014: 36). 57 Bloch (2014: 37-38). 58 Gül (2009: 59).

31 19 toplulukları üzerinde Macarlara nispeten daha olumlu etkiler bıraktılar. Öyle ki Avrupa da yaģanan bilimsel geliģmelerin yaģanması, Müslümanlar tarafından Avrupa ya getirilen eserler sayesinde hız kazanmıģtır. Marc Bloch un da dediği gibi; Avrupa ya yapılan istilâların en az tehlikelisi Müslüman istilâsıydı. 59 Bu durumun en önemli sebebi; Müslümanların Avrupa daki birçok bölgeyi fethederek ele geçirme isteğiyle ilgilidir. Bununla birlikte diğer Barbar istilâcıların yapmıģ oldukları iģgallerle Müslümanların yaptığı fetih giriģimleri arasında belirgin farklılıklar gözlemlenmiģtir. Fetih yapılan bölgelerde yaģayan yerel halk, sadece vergi vermekle yükümlü tutulmuģtur. Bu da Müslümanların, önceki Avrupa devletlerinin uygulamalarını tekrar etmediklerinin göstergesidir. 60 Ayrıca Müslümanlar, Hıristiyan inancına saygı göstererek, egemenlikleri altında yaģayan Avrupa topluluklarının Müslüman olmaları için belirli bir yaptırım gerçekleģtirmemiģlerdir. Nitekim Müslüman fetih hareketlerinin baģladığı zamanlarda Galya ve Ġtalyan Ģehir devletleri, Bağdat ya da baģka Ġslâm Ģehirlerinin ihtiģamına yaklaģamamıģlardır. Bu durum, Ġslâm kültürünün, Avrupa kültüründen ileri bir seviyede olduğunun göstergesidir. 61 VIII. yy. ve IX. yy. da Ġslâm Halifeliğinin siyasî birliği bozulsa da, tekrar kurulan Ġslâm devletleri Avrupa devletleri açısından büyük ölçüde korku unsuru olmuģtur. Fakat Müslüman fetih hareketleri, Batı Avrupa dan daha çok Ġspanya ve kuzeyinde yer alan Akdeniz ile Adriyatik bölgelerinde sınır savaģları olarak devam etmiģ ve çoğunlukla Müslümanların üstünlükleriyle son bulmuģtur. 62 Kanaatimizce uzun yıllar devam eden Ġspanya ve çevresindeki Müslüman fetih hareketleri, Ġspanya da kurulacak olan Ġslâm devletlerinin temellerinin atılmasında önemli iģleve sahip olmuģtur. Müslüman yerleģmelerinin bölgede uzun sürmesinin en büyük nedeni; Müslüman fetih hareketlerinin, 59 Heaton (1995: 73); Bloch (2014: 40). 60 Kılıçbay (2010: 113). 61 Hopson (1995: 119). 62 Gül (2009: 60).

32 20 Avrupa ya yapılan diğer Barbar istilâ hareketlerine karģılık, ılımlı ve hoģgörülü bir Ģekilde sürdürülmüģ, bölgede kalıcı olmayı hedeflemiģtir. I Macar Ġstilâsı Avrupa yı derinden etkileyen bir diğer istilâ hareketi, 833 yılında Macar topluluklarının Hazar bölgesinde baģlattığı istilâ hareketleridir. Macarlar, 896 yılında Karpat bölgesinden geçerek, Orta Tuna bölgesine yerleģmiģlerdir. 899 yılında kendi adlarını koydukları Macaristan Ovası na gelerek bu bölgede hâkimiyet kurmuģlardır. Macarların Batı bölgesinde önemli bir kuvvet oluģturmasındaki en önemli neden; Avarların, ġarlman tarafından yok edilmesi sonucunda bölgede ortaya çıkan boģluğu doldurma isteğidir. Bunun yanında Bulgarların Güney bölgesinde devlet kurması, Macarların Batı bölgesine yönelmelerini sağlamıģtır. 63 Ġstilâ giriģimlerinin ardından 906 yılında Macarlar, Kuzeybatı bölgesinde yer alan Slav prensliğini yok ettiler. Macarların istilâ hareketleri toprak kazanmaktan çok girdikleri bölgeleri talan ederek, elde ettikleri ganimetlerle merkezlerine geri dönmelerinden ibaret olmuģtur. Ancak X. yy. dan itibaren kuzeyde Ren bölgesi, güneyden Otranto bölgesiyle batıda Loren ve kuzeydeki Galya ya kadar ilerlemiģlerdir. 64 Macarların yapmıģ oldukları istilâ giriģimlerinden en çok etkilenen bölgeler, Kuzey Ġtalya ve Bavyera olmuģtur. Bu istilâların sonucunda Bavyera ve Saksonya da bulunan topluluklar, Macarlara haraç ve vergi vermekle yükümlü tutulmuģlardır. Nitekim Macarların istilâ hareketlerinin bu bölgelerde büyük ölçüde baģarılı sonuçlar vermesinin en önemli sebebi, istilâlardan önce yaptıkları casusluk faaliyetleri ile iģgal edecekleri bölgelerin durumları hakkında önemli bilgileri önceden öğrenmeleriyle ilgilidir. 65 Macarların göçebe yaģam tarzlarını devam ettirmiģ olmaları, Batı da yaģayan yerleģik toplumlar üzerine yapılacak olan istilâ hareketlerinde önemli rol oynamıģtır. Macarlar, örgütlü 63 Grousset (1980: ). 64 Grousset (1989: 179). 65 Gül (2009: 62).

33 21 bir hayata dâhil olamadıkları için, toplulukları içinde bulunan kabileler bireysel olarak hareket etmiģlerdir. Bu durum Macar akınlarının komģu bölgelerden çok Fransa ve Ġspanya bölgelerine kadar ilerlemelerine sebebiyet vermiģtir. Ayrıca Macarların askerî donanımlarının hafif olması ve atlı güçlerinin seri bir Ģekilde manevra yapabilmesi, Macar istilâsının Avrupa ve çevresi için yıkıcı etkiler yapmasını sağlamıģtır. Avrupa ya 918 de yapılan Macar istilâlarıyla Bremen yıkılmıģ, 923 yılında Kuzey Ġtalya nın tümü Macarlar tarafından iģgal edilmiģtir. Ayrıca 924 te Pavia bölgesinde 44 kilise Macarlar tarafından yakılmıģtır yılında Macarların istilâ giriģimleri Fransa Kralı Büyük Otto tarafından durdurulmuģtur. Bu istilâ giriģimi Macarların Avrupa ya yaptığı son istilâ hareketi olmuģtur. Bu tarihten sonra çatıģmalar, sınır bölgelerinde devam etmiģtir. X. yy. ın ortalarından itibaren Macar istilâların giderek azalmasındaki sebepler sadece Fransa Kralı Büyük Otto nun faaliyetleriyle sınırlı kalmamıģtır. Bu istilâ hareketlerinin hızlı bir Ģekilde azalmasının sebepleri; istilâ giriģimleri sırasında elde ettikleri ganimet ve esirlerin taģımasında zorluk çekmeleri, Avrupa nın yollarının güvenli olmaması, akınların uzun yıllar devam etmesi, otlakların yetersiz gelmesinin yanında salgın hastalıkların yaģanması ve zamanla Avrupa da artıģ gösteren Ģato ve kentlerin varlığı Ģeklinde sıralanabilir. 67 Avrupa ya belki de en önemli ve yıkıcı istilâ giriģimleri Macarlar tarafından yapılmıģtır. Macarlar istilâları, diğer istilâ hareketlerinden belirgin nitelikteki farklılıklar dikkat çekicidir. Avrupa ya yapılan ilk dönem Macar istilâlarının tamamen yağma faaliyetleri doğrultusunda yapılmıģ olması, kalıcı nitelik gösteren diğer Barbar istilâlarından farklı olduğunun göstergesidir. Ġkinci dönem yapılan istilâ giriģimleri casusluk ve kabiliyetli süvarilerin faaliyetleri sonucunda, kalıcı özellik kazanmaya baģlamıģtır. Fakat göçebe yaģam tarzını bünyesinde barındıran ve dağınık bir Ģekilde kabilelere ayrılarak istilâ giriģimlerini sürdüren Macarların, bir süre sonra baģarısız olmaları Macar istilâlarının sonunu hazırlamıģtır. 66 Grenard (1970: 15). 67 Bloch (2014: 47-57).

34 22 Kanaatimizce bu duruma en belirgin neden; Macarların örgütlü bir birliktelikle yönetilmemesi, bünyesinde barındırdığı göçebe yaģam tarzından kopmayarak küçük kabileler Ģeklinde yer değiģtirmeleridir. Bu durum onların Avrupa da güçlü bir nitelik kazanmasını engellemiģtir. I Norman Ġstilâsı Normanlar, 912 yılından itibaren Normandiya bölgesine yerleģen Frenk ve Ġskandinav karıģımı bir topluluktur. Avrupa yı derinden etkileyen bir diğer istilâ hareketi Normanlar tarafından yapılmıģtır. Norman akınları, IX. yy. ile X. yy. ın ilk dönemlerine kadar devam etmiģtir. 68 Ġlk istilâ hareketleri 793 yılında baģlayarak, 845 te Paris Ģehrine kadar ulaģmıģtır. Paris halkının bu istilâlar sonucunda Ģehri terk etmesinin ardından, Normanlar, Paris i yakarak, talan etmiģlerdir. Norman istilâ hareketleri 860 yılında Kuzey Afrika kıyılarına kadar yayılmıģtır. 69 Macar akınlarının tersine Normanlar, istilâ ettikleri Ģehirleri yok ederek o bölgelerden ayrılmıģlardır. Avrupa nın en önemli ulaģım yolu olan Ren Nehri yakınında bulunan limanların çoğu da Normanlar tarafından yok edilmiģtir. 70 Ġstilâlar sonucunda yok edilen bölgeler sadece merkezdeki Ģehir ve limanlarla sınırlı kalmamıģ; kırsaldaki bölgeler Norman istilâları sonucunda daha fazla zarar görmüģtür. 71 Norman istilâcıları, Avrupa nın karmaģık nehir yolları içinden geçerek, Avrupa içlerine kadar ilerlemiģlerdir. Normanların, Avrupa daki korunaklı birçok Ģehri ve limanı istilâ etmeleri, Macarlardan daha üstün özelliklere sahip olduklarının göstergesidir. 72 Norman istilâları baģladığı ilk dönemlerde, Kuzey sahilleri ve Britanya adaları üzerine Vikingli gruplar tarafından yapılmıģtır. BaĢlangıçta gerçekleģtirilen bu dar kapsamlı istilâ 68 Kılıçbay (2010:145). 69 Bloch (2014: 70). 70 Aydemir ve GüneĢ (2006: 139). 71 Bloch (2014: 73). 72 Berl (1999: 75).

35 23 giriģimleri, zamanla daha geniģ sınırlara ulaģmıģtır. Ayrıca bu yayılmaların sadece Batı Avrupa yönüne yapılmadığı da dikkat çekmektedir. Nitekim Danimarka toplulukları ve Norveçliler; Ġngiltere üzerine akınlar düzenlerken, Ġsveçli topluluklar ise Rusya üzerine istilâ hareketleri yapmıģlardır. 73 Norman istilâları, Batı Ġspanya ve Akdeniz in Avrupa daki sahillerine kadar geniģleyerek devam etmiģtir. Fakat Akdeniz de bulunan kuvvetli Müslüman filoları, Normanların bu denizlerde baģarılı bir harekât yapmalarını engellemiģtir. Akdeniz deki bu baģarısız giriģimler, Norman akınlarının yönünü Ġngiltere nin iç kısımlarına kadar çevirmesine neden olmuģtur. Bu uzun vadeli istilâ hareketleri, eski istilâ giriģimlerinden farklı özelliklere sahiptir. Nitekim küçük Viking gruplarının, deniz krallarının etrafında birleģmesinin sonucunda büyük ordular kurulmuģtur. Buna benzer birçok ordunun kurulmasının ardından istilâ giriģimleri hem geniģ sahalara ulaģmıģ, hem de akınlar esnasında yapılan yağma faaliyetleri daha vahim sonuçları ortaya çıkarmıģtır. Zamanla yarı yerleģik korsanlara dönüģen Normanlar, istilâ ettikleri topraklarda kalıcı olmaya baģlamıģlardır. 870 yılında Norman istilâları, Ġzlanda topraklarında bazı kalıcı adımlar atmıģlardır. Bunun sonucunda bölgede Normanlara ait birçok koloni kurulmuģtur. Norman kolonileri IX. yy. da Avrupa nın her iki tarafında birer küçük prensliklere dönüģmüģ, egemenlikleri altındaki toplulukları yönetmeye baģlamıģlardır. Bu prenslikler XII. yy. a kadar bağımsızlıklarını sürdürmüģ ve bu süre içinde Ġskandinav, Kelt kültürleriyle kaynaģmıģlardır. 74 Ġstilâ faaliyetlerinin içinde en fazla yıkıcı etkiye sahip olan Norman istilâları, Avrupa daki birçok Ģehir ve ticaret merkezlerinin yağmalandığı ve talan edildiği istilâ giriģimleri olarak bilinmektedir. Normanların; Akdeniz deki limanlara yaptıkları akınlar, Akdeniz ticaretinde önemli bir güce sahip olan Müslüman denizcilerinin baģarılı faaliyetleri sonucunda, istila hareketlerinin yönünde değiģiklikler meydana gelmiģ ve Normanlar 73 Pirenne (2005: 38). 74 Gül (2009: 67).

36 24 Avrupa nın iç bölgelerine ilerlemek zorunda kalmıģlardır. Avrupa nın iç bölgelerine yapılan istilâ faaliyetleri sadece merkezdeki Ģehir ve ticaret bölgeleriyle sınırlı olmamıģ, zamanla kırsal alanlardaki ticaret ve Ģehirlere ulaģarak kalıcı niteliğe dönüģmüģtür. Normanların Avrupa nın farklı bölgelerinde kurdukları koloniler sayesinde, Norman kültür yapısının Avrupa daki diğer kültür yapılarıyla kaynaģmasıyla, Avrupa da ortak bir kültür yapısı ortaya çıkmıģtır. Avrupa daki birçok bölgeye yapılmıģ olan istilâ giriģimleri sadece ekonomik sonuçlar doğurmamıģ, toplumsal bazı sorunlara da neden olmuģtur. Avrupa nın temel yapısının sarsılmasıyla birlikte nüfus yapılarında değiģiklikler meydana gelmiģtir. Tüm bu hususlar sonucunda güçlü ve kudretli bölgesel feodal beylerin iktidarda söz sahibi oldukları bir dönem baģlamıģtır. I Ġngiltere Bölgesinde Ġskandinav Ġstilâları Ġskandinavları 822 yılında Britanya bölgesine yerleģmiģ ve bu yerleģmelerin genellikle çetelerin yağma faaliyetleriyle devam etmiģtir. 75 Ġskandinavlar, Anglo-Sakson krallıklarının bir kısmının ortadan kalkmasının ardından bölgeye gelmiģlerdir. Ġskandinav istilâcıların, Güney bölgesine kadar ilerlemelerinin ardından 880 yılından sonra Britanya nın Doğu bölgesine kadar geniģleyerek, Danimarkalıların egemenlik alanlarını da daraltmıģlardır. 76 Ġstilâların ardından bu kargaģa ortamında iki güçlü devlet olan Danimarka ve Norveç Krallıkları ortaya çıkmıģtır. Danimarka Krallığı, Ġngiltere Krallığıyla bir çatıģma içerisine girdi. YaĢanan savaģların ardından Danimarka Krallığı 1003 yılında Ġngiltere ye ait kentleri yakmıģtır yılında Wessek hanedanının son temsilcisinin ortadan kaldırılmasının ardından Ġngilizlerin yeni kralı Kral Knut olmuģtur. Kral Knut iktidara geldikten sonra, Norveç, Estonya, Baltık Finleri, Slav toplulukları ve Ġngiltere nin batısında kalan bölgelere hâkim olarak baģarılı bir yönetim sürdürmüģtür. Hıristiyanlığın, Ġngiltere nin geniģ bölgelerine yayılması için Hıristiyan din adamlarına görev veren Kral Knut, Cermen ve Lâtin 75 Bloch (2014: 63). 76 Gül (2009: 68); Gimpel (1996: 30-31).

37 25 olan Anglo-Sakson uygarlıklarıyla Ġskandinav topluluklarının kültürlerini kaynaģtırmıģtır. Ancak bu kuvvetli Ġmparatorluk, Kral Knut un ölümünün ardından parçalanmıģtır yılında Wessek hanedanından olan Edward, Ġngiltere nin yeni kralı olarak tahta geçmiģ, Ġngiltere nin parçalanmıģ bir Ģekilde yönetilmesi Normandiya da bulunan Fransız dükleriyle Kuzey Denizi nde yer alan Ġskandinav Krallarının dikkatini, Ġngiltere bölgesine çekmesine neden olmuģtur. 77 Kral Edward ın ölümüyle Ġngiltere nin içine düģtüğü karmaģayı fırsat bilen Normandiyalı Fransız ordularıyla, Ġskandinav asıllı Norveç ordusu birkaç hafta içinde Ġngiltere kıyılarına çıkarma yapmıģ, Norveç ordusu Stamford köprüsünde yenilgiye uğratılmıģtır. Bu savaģların ardından Ġskandinav istilâları zaman zaman yeniden baģladıysa da etkili olamamıģtır. 78 Ortaçağ da Ġngiltere ve çevresine yapılan istilâ giriģimleri çoğunlukla Ġngilizlerin iç karıģıklıkları esnasında gerçekleģmiģtir. Britanya ya yapılan Ġskandinav yerleģmeleri esnasında yapılan yağma faaliyetleri Avrupa nın Kuzey bölgesinde karmaģık bir ortamın oluģmasına sebebiyet vermiģ, ancak zamanla yeni kurulmuģ olan krallıkların Ġskandinav istilâcılara karģı birlikte hareket etmeleri Ġskandinavların yavaģlamasına neden olmuģtur. Neticede Avrupa bölgesine yapılan tüm istilâ hareketlerinin ortak bir özelliği olan kültürel etkileģimler Ġskandinavların, Ġngiltere bölgesindeki istilâ yerleģmelerinin ardından da yaģanmıģ, Ġskandinav kültürüyle diğer Avrupa topluluklarına ait kültürlerin kaynaģtığı ve zamanla ortak bir kültür meydana getirmiģlerdir. I Fransa Bölgesinde Ġskandinav Ġstilâları Ortaçağ Avrupa sında 850 yılında Frank devlet yapısına bağlı kalarak, Ren deltası bölgesinde iki Ġskandinav devleti kurulmuģ ve Frank kralları ise Norman çete Ģeflerini hizmetleri altına almıģlardır. X. yy. a gelindiğinde Normanlar, Batı Fransa bölgesine yerleģmeye baģlamıģlar. Frank krallıkları içinde yaģanan hanedan çatıģmaları, Normanlar için 77 Goff (1999: 38-39). 78 Bloch (2014: 69).

38 26 önemli bir fırsata dönüģmüģtür. Bu çatıģmalar XI. yy. a kadar devam eden istilâ hareketlerinin baģlangıcı olmuģtur. 79 Avrupa nın tüm Kuzey bölgeleri Hıristiyanlığın etkisi altına girmiģtir. Bu bölgelerde gerçekleģmiģ olan Norman istilâları, yerel topluluklar arasında ticarî iliģkilerin geliģmesinin yanında din değiģikliklerinin yaģanmasına da neden olmuģtur. Kuzey bölgelerinde kurulan Hıristiyan cemaatlerinin, ticaret Ģehirlerinde yoğunlaģması bu durumun bir göstergesidir yılında Vikingler, Ren ve Escaut nehirleri yakınlarında bulunan Loire ve Seine vadilerine istilâ hareketleri gerçekleģtirmiģler. 893 yılında Batı Fransa nın yeni kralı olarak tahta çıkan Kral Saf Charles, istilâcılarla bir antlaģma yapma düģüncesi içine girmiģtir. Norman istilâcıları 896 yılında, AĢağı Seine ve çevresini kalıcı yerleģim merkezi olarak seçmiģler. Ancak 911 yılında Burgonya da yer alan Chartres surlarının karģısında yenilgiye uğramıģlar. Bunun üzerine Kral Saf Charles 14 Mart 918 de bir kararname yayımlatmıģtır. Bu kararname gereğince, bazı kontlukların yanında Epte bölgesinden denize kadar uzanan Rouen Piskoposluk arazisinin bir bölümü Normanlara verilmiģtir. Fakat Normanlar aldıkları bir takım ayrıcalıklarla yetinmemiģ, yeni göçmen akınları Normanların topraklarını geniģletmesinde önemli rol üstlenmiģtir. Bunun üzerine krallıkta baģlayan hanedan savaģlarının tekrar çıkması, Normanlar bu süreç içinde yapacakları faaliyetleri paraya çevirmesine neden olmuģtur. 933 yılında Normanların yakaladıkları fırsatlar sonucunda hiç değiģmeyecek olan sınırlara ulaģmıģlardır. 81 AĢağı Loire bölgesinde yaģanan Norman istilâları esnasında batıda büyük bir komutan olan Kral Eudes in kardeģi Marki Robert, nehrin korsanlarına Nantes Kontluğu nu 921 yılında bırakmıģtır. Ġskandinav çeteleri diğer çetelere göre daha güçsüz bir topluluk olmasına rağmen, yaptıkları akınlar bu bölgede belirli bir anarģi ortamının çıkmasına neden olmuģtur Gül (2009: 70). 80 Bloch (2014: 71). 81 Bloch (2014: 73).

39 27 yılında Utrecht Piskoposu, Fransa bölgesinde bulunan kenti ele geçirerek inģa etmeye baģlamıģ, bunun üzerine Elbe Kuzey Denizi kıyıları, istilâlara açık bir konum haline gelmiģtir yılında, Ġskandinavlar tarafından Waal üzerinde yer alan liman yağmalanarak Piskopos Utrecht tehdit edilmiģtir. Ġskandinavların bu faaliyetlerine karģılık Ģehirdeki halk, rıhtımda bulunan ve hiçbir sur tarafından korunmayan tüccar binalarını yakmıģtır. Bunun üzerine Fransa da yaģanan Ġskandinav akınları zaman zaman kentlerde ve ticaret merkezlerinde kargaģaların çıkmasına sebep olduğu gibi yağma ve yıkımların yaģanmasına ortam hazırlamıģlardır. 82 Fransa bölgesinde yapılan Ġskandinav yerleģmeleri, Ġngiltere bölgesinde yaģanan Ġskandinav yerleģmeleri gibi benzerlikler göstermektedir. Fransa da iktidar koltuğunda bulunan Frank Krallığı nın yaģadığı iç karıģıklıklar, Ġskandinav istilâ hareketlerine sebep olmuģtur. Bu istilâ hareketlerinin ardından Kuzey Avrupa da Hıristiyanlığın yayılması ve Ġskandinavlar tarafından inanılması aģaması yaģanmıģtır. Ġskandinavların istilâ hareketleri esnasında, Hıristiyanlığın Avrupa nın Kuzey bölgesi ve çevresinde hızla yayılmasıyla birlikte Kuzey Avrupa da yeni Hıristiyan cemaatleri kurulmuģ ve Hristiyanlığın Avrupa nın birçok bölgesinde ulaģılması için bazı geliģmeler yaģanmıģtır. Nitekim Kuzey Avrupa bölgesinde kurulan Hıristiyan cemaatleri, 1095 yılında baģlayan ve uzun yıllar devam eden Haçlı seferlerinde de etkili olmuģtur. Öyle ki Haçlı ordularına katılan toplulukların önemli bir kısmı Kuzey Avrupa bölgesinden temin edilmiģtir. Bu durum Kuzey Avrupa bölgesinde temelleri atılan Hıristiyan cemaatlerinin, zamanı geldiğinde bazı tarihi olayların yaģanmasında büyük ölçüde rol oynadığının göstergesidir. I Ortaçağ Avrupası nda YaĢanan Ġstilâların Genel Sonuçları Barbarlar tarafından Avrupa ya yapılan istilâ hareketleri sonucunda, Avrupa da yaģayan ve özellikle Lâtince konuģan toplulukların yaģam koģulları üzerinde belirgin 82 Bloch (2014: 74-75).

40 28 değiģiklikler meydana gelmiģtir. V. yy. dan itibaren barbar istilâlar sonucunda, Avrupa daki tiyatro ve okul binaları yok edilmiģtir. Bunun üzerine Avrupa medeniyetinde önemli bir yeri olan büyük Ģehirlerin, kapalı küçük kasabalara dönüģtüğü görülmüģ ve yaģanan bu süreç dört yüzyıl boyunca yeni kentlerin kurulmasına engel olmuģtur. 83 Akdeniz deki ticaret faaliyetlerini Suriyeli ve Yahudi tüccarlar yapmaya baģlamıģlardı. Ayrıca okuma bilmeyen istilâcılar tarafından Lâtinceyi kullanma aģaması gerçekleģmiģtir. Roma Ġmparatorluğu ndan kalan topluluklar, istilâcılar gibi Barbar bir topluma dönüģmüģler, buna karģılık istilâya maruz kalmayan bölgelerde eski medenî hayatın az da olsa devam ettiği görülmüģtür. 84 Ġstilâlar sırasında Güney Ġtalya ve Adriyatik sahilleri, Kilise ve Kostantinopol ile iliģkilerini sürdürmüģlerdir. Ġrlanda bölgesinde Kilise mensuplarının gerçekleģtirmiģ olduğu buna benzer iliģkiler yazı geleneğinin bu topraklara ulaģmasını sağlamıģtır. 85 Avrupa da yer alan kırsal alanlar istilâlar sonucunda merkezdeki bölgelere göre daha fazla etkilenmiģ ve kırsal alanların çöle dönüģmesine sebebiyet vermiģtir. Merkezden uzak alanların istilâlardan etkilenmeleri sonucunda, senyörler ve Kilise yöneticileri hızla fakirleģmeye baģlamıģlardır. Fakat Avrupa nın uğradığı zararlar sadece maddî yükümlülüklerle sınırlı olmamıģtır. Barbar istilâları sonucunda, Avrupa halklarının üzerinde psikolojik olarak derin travmalar yaģanmıģ ve Avrupa da oluģan bu karmaģık ortamın etkisiyle, halk sürekli korku içinde yaģamıģtır. Ġstilâların ardından Avrupa da büyük coğrafî hareketler yaģanmıģtır. Köyleri ve barındıkları bölgeleri istilâcılar tarafından yakılıp yıkılan köylüler, bulundukları yerlerden kaçarak, daha güvenli olarak gördükleri dağlık alanlara göç etmiģlerdir. Ayrıca bu kaçıģlar, köylülerle sınırlı kalmayarak, din adamları tarafından da yapılmıģtır. Bu göçlerin sonucunda Avrupa nın siyasal tablosundan en çok etkilenen bölge Ġngiltere olmuģtur. Kuzey ve Doğu 83 Duby (2004: 52-53). 84 Gül (2009: 71). 85 Seignobos (1940: 88).

41 29 bölgelerinin Barbarlar tarafından istilâ altına alınması ve Wessek Krallığı nın Güney bölgesine yönelmesi, Ġngiltere nin ekonomik ve siyasî yönetim alanının Güney bölgesine kaymasını sağlamıģtır. Ayrıca Vikingler in istilâ ve baskıları sonucunda, Anglo-Sakson topluluklarının dağlık alanlardaki yöneticilerin egemenlikleri altına girmelerinin ardından XI. yy. da Ġskoçya Krallığı kurulmuģtur. 86 Macar ve Müslüman istilâlarına karģılık; Ġskandinav istilâcıları, Ġngiltere ve Normandiya bölgesinin iç kısımlarına büyük toplulukların göç etmelerini gerektirecek istilâ hareketleri gerçekleģtirmiģlerdir. Ayrıca Ġngiltere bölgesine gelen Norman akıncıları, Anglo-Sakson dilini öğrenmiģ ve zamanla kendi dilleriyle harmanlayarak, Ġngilizce dilini meydana getirmiģlerdir. 87 Nitekim Ġngiltere ve Normandiya bölgesinde yer alan idare, hukuk ve sosyal hayat, deniz ötesinden gelen istilâcıların sahip oldukları, hukukî ve yönetim özelliklerine göre yeniden ĢekillenmiĢtir. 88 Avrupa ya yapılan tüm istilâ hareketlerine baktığımızda Barbar istilâcıların, Müslüman ve Ġskandinavlarda olduğu gibi denizcilik açısından, Avrupa topluluklarına göre daha üstün özelliklere sahip olduğunun göstergesidir. Ayrıca Macar ve Ġskandinav istilâcılarında bulunan göçebe ruhu ve cesareti de bu akınların baģarılı olmasını sağlamıģtır. Bunun yanında Müslümanların, Ġslâm inancını yayma düģüncesi ve maneviyatı bu istilâların, Avrupa toplulukları karģısında üstün bir baģarı kazanmalarını sağlamıģtır. Nitekim Müslümanlar, diğer istilâcılara göre köklü bir kültüre sahip oldukları için Avrupa kültürünün etkisi altına girmemiģlerdir. Fakat Macar, Cermen ve Ġskandinav istilâcıları zamanla, Avrupa kültürünü benimseyerek kendi öz kültürlerini yitirmiģlerdir. Bu karmaģık yapıdaki ve farklı kültür özelliğine sahip istilâcıların yaptıkları akınlar zamanla Avrupa da çeģitliliği fazla insan toplulukların yerleģik hayata geçmesine neden olmuģtur. Bu yerleģmeler sonucunda Avrupa da farklı semavî dinlerin inanıldığı ve etnik 86 Bloch (2014: 95). 87 Gül (2009: 72). 88 Bloch (2014: ).

42 30 yapıların çoğunlukta olduğu bir toplum tipi meydana gelmiģtir. Nitekim Kuzey Avrupa bölgesinde yayılmaya baģlayan Hıristiyan inancına karģılık Ġspanya bölgesinde Ġslâm inancının yayıldığı ve bu istilâların ardından Avrupa nın farklı bölgelerinde Hıristiyan ve Ġslâm Devletleri nin kurulmaya baģlaması istilâların baģka bir özelliğinin göstergesi olmuģtur. Roma Ġmparatorluğu nun yıkılmasının ardından Batı Avrupa, Cermen hanedanı tarafından parçalanmıģ krallıklar tarafından yönetilmiģtir. Bu parçalanmıģ krallıkların bir sonucu olarak Feodalite Krallıkları diye adlandırılan bir yönetim ortaya çıkmıģtır. Nitekim X. yy. da Wessek Kralları, Britanya veya Ġngilizlerin Kralı unvanıyla telâffuz edilmiģtir. Bunun yanında Galler ülkesinde bulunan Brötonlar, prenslikler hâlinde yönetilmiģ, ayrıca Ġber Yarımadası nda, Got soylularının meydana getirdikleri bağımlı ve bağımsız küçük krallıklar yer almıģtır. Bu Krallıklara; Got Krallığı, Kastilya Krallığı ve Aragon Krallıkları gibi isimler verilmiģtir. Avrupa ya yapılan istilâların en önemli sonuçlarından birisi de Kuzey Avrupa nın zamanla Hıristiyanlığın etkisi altına girmesidir. Ġstilâ hareketlerinin yaģandığı sıralarda Hıristiyan din adamları sıkı bir Ģekilde Hıristiyanlık inancını Kuzey bölgesinde yaymak için çeģitli faaliyetler yapmıģlar. Bu faaliyetlerin karģısında Ġskandinav putperestliği etkili bir giriģim içine girememiģ, bunun üzerine Hıristiyanlık dininin Kuzey Avrupa bölgesinde hızla yayılmasına engel olamamıģlardır. 89 Kuzey bölgesinde Hıristiyanlık dininin ilk görüldüğü bölgeler kıyı ve ticaret Ģehirleridir. Buna karģılık vadilerde ve dağlarda bulunan halk daha çok putperest idi. Hıristiyan inancının Kuzeyliler tarafından benimsenmesinin önemli bir sebebi de Karolenjlerin evrensel nitelikte, Hıristiyan devleti ideali ve bu düģünce çerçevesinde Kilise nin yürüttüğü misyoner faaliyetlerdir. 90 Hamburg da Kuzey bölgesinin, Hıristiyanlığın etkisine girmesi için bir piskoposluk kurulmuģ fakat Ġngilizler, Almanlara göre daha etkili faaliyetler yürütmüģlerdir. Kuzey bölgesinde, Hıristiyanlık dininin önemli bir zafer elde 89 Bloch (2014: 102). 90 Goff (1999: 36).

43 31 etmesi, kralların ve Ģeflerin gerçekleģtirdiği faaliyetler sayesinde olmuģtur. Avrupa coğrafyasında ilk kez bir dinî inancın Ģemsiyesi altında, ortak bir kültür oluģmuģtur. Bu birlik ortamını, Roma Ġmparatorluğu bile gerçekleģtirememiģtir. Ortaya çıkan birlik aynı Ģekilde, Roma Ġmparatorluğu döneminde var olan medenî Akdeniz Avrupası, Kuzey Afrika ve Yakın Doğu bölgesini de içine alarak, siyasî, iktisadî ve kültürel birliğin yerini almıģtır. Böylece Batı Roma Ġmparatorluğu nun yıkılmasının ardından oluģan Kuzey Birliği, Hıristiyan dininin etkisiyle kurulmuģ ve bu birlik Kuzey ve Güney Avrupa bölgelerinin farklı iki bölge olmasını engelleyerek tek bir iktisadî ve kültürel yapı altında birleģmesini sağlamıģtır. 91 Ortaçağ Avrupası nda yaģanan istilâ hareketlerinin ardından oluģan kaos ortamı, Avrupa nın kendi savunma sistemini ortaya çıkarmasına sebebiyet vermiģtir. Bu savunma sistemi feodalizm adı altında gerçekleģmiģtir. Fakat feodalitenin ortaya çıkıģı istilâlardan daha önceki tarihlere dayanmasının yanında, barbar istilâlarıyla birlikte hızla Avrupa da yayılmıģtır. 92 Avrupa daki istilâ hareketleri, Avrupa nın kültürel, iktisadî, idarî ve coğrafî yapısında çeģitli değiģimlerin yaģanmasına neden olmuģtur. Bu istilâ hareketleri sonucunda Avrupa nın Batı bölgesinde yaģanan Müslüman fetihleri sayesinde Ġslâmiyet inancı, bu topraklarla tanıģmıģtır. Akdeniz ticaret Ģehirleri ve limanları Müslüman ve Macarların kontrolü altına girmiģtir. Kuzey Avrupa bölgesinde, Roma Ġmparatorluğu nun bile baģaramadığı geliģmeler yaģanmıģtır. Bu geliģmeler Kuzey topraklarında Hıristiyanlığın daha geniģ sahalara ulaģmasını ve Avrupa nın Hıristiyanlığın çatısı altında birleģmesini sağlamıģtır. Ayrıca yaģanan istilâ hareketlerinin ardından Avrupa topluluklarının bir savunma sistemi olarak feodaliteyi ortaya çıkardığı görülmüģtür. ParçalanmıĢ krallıkların ve prensliklerin bir gereği olarak oluģan feodalite sistemi zamanla Ortaçağ Avrupası nın ekonomik, kültürel ve toplumsal yapısı üzerinde önemli değiģiklilere neden olmuģtur. Bu sistemle Avrupa da sınıfsal 91 Gül (2009: 5). 92 Zeytinoğlu (1976: 55-56).

44 32 bir yapı meydana gelmiģ, sınıfsal yapı sayesinde feodal sistem Avrupa da geniģ sahalara yayılmıģtır. I.2. Geç Ortaçağ Avrupası nda II. Feodal Çağın OluĢmasını Etkileyen Durumlar Ortaçağ Avrupa sında XI. yy. dan itibaren çeģitli olaylar meydana gelmiģtir. Batı Avrupası nda yaģanan istilâ hareketleri sonucunda parçalanmıģ hâlde yeni devletler ortaya çıkmıģ, bu yerel yönetimlerin gerçekleģtirdiği siyasî ve ekonomik faaliyetler Avrupa da II. Feodal Çağ ın yaģanmasına neden olmuģtur. Ayrıca Kuzey Avrupa bölgesine hızla yayılmaya baģlayan Hıristiyanlığın uygulamaya geçirdiği faaliyetler sonucunda ruhban sınıfı adı altında Hıristiyan din adamları, Avrupa da bulunan bazı yerel krallıklar üzerinde söz sahibi olmuģlardır. GerçekleĢmiĢ olan bu ve buna benzer uygulamalar Ortaçağ Avrupası nda iktisadî, siyasî ve toplumsal alanlarda köklü değiģimler meydana getirmiģtir. I.2.1. Geç Ortaçağ Avrupası nda II. Feodal Çağda YaĢanan DıĢ Yayılmalar XI. y.y. da Avrupa topluluklarının istilâ hareketlerinin ardından kendini toparlayıp, çeģitli faaliyetlere baģladığı bir dönem olmuģtur. Batı Avrupa daki olumlu geliģmeler, Lâtin- Hıristiyan dünyasının belirlenmiģ olan sınırları ve Ġskandinavlarla, Kelt ülkelerinin Batı bölgesinde kaynaģmasıyla ortak bir kültür meydana getirmeleri, XI. yy. da yaģanan geliģmelere örnek olarak verilebilir. 93 Galler ve Ġrlanda 1171 yılında Anglo-Norman Ģövalyeleri tarafından iģgal edilmiģtir. Ancak IX. yy. da ġarlman Krallığı nın çökmesinin ardından Avrupa nın bu köklü ülkesi, karmaģa içine düģmüģ ve bu durumun sonucunda farklı yönetim merkezleri kurulmuģtur. XI. yy. da Norman Guillaume, Ġngiltere bölgesine hâkim olmuģ ve Papa ya kral olarak kendisini tanıtmıģtır. Kral Guillaume, iktidarda olduğu süre içerisinde, Sakson ve Angle arazilerinde yer 93 Gül (1999: 119).

45 33 alan malikânelere el koyarak, Fransız savaģçılara dağıtmıģtır. Bunun sonucunda Fransa da bulunan feodalite sistemi, Ġngiltere ye hızlı bir Ģekilde yayılmıģtır. 94 Fransa Krallığı; Pirene in Kuzey bölgesinde yer alan Karolenjler tarafında kurulmuģ olan Barbar krallığı 843 ve 887 yılında ikiye ayrılmıģtır. Bu tarihlerden itibaren Ren nehrinin doğu kısmındaki Cermen toprakları, Almanya olarak adlandırılmıģtır. Bu zamandan önce Frank Ġmparatorluğu nun bu bölgesi için, Doğu Fransa ve günümüzdeki Fransa nın yer aldığı Batı bölgesi için, Batı Fransa diye telâffuz edilmiģtir. Bu yapı aslında Frankların ikili yönetim yapısını ortaya çıkarmıģtır. Fransa daki Karolenjler zamanı, 987 de V. Luis in ölümünün ardından, Hugues Capet in kral olmasını sağlamıģtır. Bu taht değiģikliğinden sonra Fransa da, Karolenjler iktidardaki yeni hanedanla çatıģma içine girmemiģ ve bu tarihlerde Fransa da genel bir barıģ ortamı yaģanmıģtır. 911 ve 1024 yılları arasında Saksonya hanedanının iktidar koltuğuna oturmasının ardından Cepet hanedanlığına geçmiģtir. Bu durumda Fransa daki krallıklar, hanedanlar üzerinden devam ederken, Almanya daki iktidarın seçimli monarģiyi sürdürmüģtür. 95 Almanya bölgesine baktığımızda; Kral Henrich in oğlu olan Büyük Otto Ġmparatorluk tahtına oturmuģtur. Gregorius döneminde Papalık ve Ġmparatorluk arasında Ģiddetli anlaģmazlıklar yaģanmıģtır. Büyük Otto döneminden itibaren Alman kralları ġarlman ın varisi olarak kendilerini ilân etmiģlerdir. Avrupa ya yapılan istilâlara karģılık vermek için, kuvvetli bir yönetime sahip olmak gerekiyordu ki bu da ancak Alman kralların, ġarlman ın irsî varisi olmasıyla sağlanmıģtır. 96 Karolenj Ġmparatorluğu nun yıkılmasının ardından, ortaya çıkan bölgesel prenslikler, iki evrensel güç olan Papalık ve Alman Ġmparatorluğu nun egemenliği altına girmiģ, zamanla bu iki güç arasında iktidar mücadelesi yaģanmıģtır. Bunun üzerine Seignobos (1940: 38-39). 95 Goff (1999: 40). 96 Bloch (2014: ).

46 34 yılında Doğu ve Batı krallıkları arasında Kuzey bölgesinden baģlayan, Roma ya kadar ulaģan Lothaire Krallığını, Doğu Fransa ortadan kaldırmıģtır. 97 Avrupa nın doğusunda Cermen Ģövalyeleri, Elbe nehrinin doğusunda yer alan toprakları istilâ ederek, bölgede koloniler kurmuģtur. Diğer istilâcılar ise; Baltık kıyısında bulunan, Prusya, Estonya, Litvanya bölgesini iģgal etmiģlerdir. Bu istilâ hareketlerinin Rusya nın içlerine kadar ulaģmasını engellemek için Macar ve Polonyalı Ģövalyeler birlik kurarak karģı koymuģlardır. Bunun üzerine Lâtin-Hıristiyanlık dünyasının, Doğu bölgesi sağlam bir Ģekilde Lâtin-Hıristiyanlık birliğine katılmıģtır. Lâtin-Hıristiyanlık birliği, yayılma faaliyetlerini Güney bölgesi boyunca devam ettirmiģ, ileriki dönemlerde yaģanacak olan Haçlı seferlerinin baģlaması için temeller atılmıģtır. 98 Bu dönemde Ġtalya Krallığı da Yarımada nın Kuzey bölgesiyle, merkez kısmında bulunmuģ, Venedik bölgesi ise Doğu Roma kısmında yer almıģtır. Ġtalya Krallığı nın talihi, papa tarafından taç giydirilen krallara bağlı olmuģtur. Güney Ġtalya ve Müslümanların istilâsı altında kalan Sicilya bölgesi, Normanlar tarafından alındıktan sonra kurulmuģ olan krallığın faaliyetlerinin ardından Lâtin-Hıristiyanlığın ve papalık yönetiminin egemenliği altına girmiģtir. Bu tarihlerin akabinde Güney bölgesinden baģlayan saldırılar, Müslümanlar üzerine yapılmıģtır. 99 Ġspanya bölgesinde bulunan Endülüs Emevî devleti bu dönemde iç karıģıklıklar yaģayarak Kurtuba ve Gırnata olmak üzere ikiye ayrılmıģtır. Ancak Kuzey de bulunan Hıristiyan krallıklar arasında siyasî birleģmeler meydana gelmiģtir. Ġber Yarımadası bölgesinde, Müslüman fetihlerinin ardından Got soyluları, içlerinden birisini kral ilân etmiģlerdir. Bunlardan birisi Leon Krallığı diğeri ise 1037 yılında Aragon Krallığı olarak ortaya çıkmıģtır. Ġspanya nın Batı bölgesinde bulunan Aragon Krallığı, aynı bölgede yer alan 97 Gül (1999: 121). 98 Bloch (2014: ). 99 Gül (2014: 122).

47 35 Kastel Krallığıyla 1139 yılında birleģerek Portekiz devletinin temellerini atmıģlardır yılına gelindiğinde bu krallıklara Navar ve Gırnata Krallığı da eklenmiģtir. Bu durumun ardından Ġspanya bölgesinde Portekiz Krallıkları, Yarımada ya egemen güç olmuģ, 1942 yılında Müslüman yönetimi altında bulunan Gırnata bölgesinin de düģmesiyle Endülüs Emevî devleti tarihe karıģmıģtır. Endülüs Emevî devletinin Ġspanya bölgesinden silinmesinin ardından, Hıristiyan savaģçılar, Müslüman topluluklarıyla birlikte Musevî toplulukları da yok etmiģlerdir. Bu savaģlar esnasında Gırnata bölgesinde bulunan 70 halk kütüphanesiyle, Ġspanya bölgesinde yer alan birçok cami ve medrese ortadan kaldırılmıģtır. 100 Ġstilâ hareketlerinin ardından yeniden Ģekillenen coğrafyalar üzerinde bir takım geliģmelerin yaģanmıģtır. Nitekim XI. yy. da baģlayan yaģanan nüfus değiģimleri sonucunda, yeni tarım tekniklerinin kullanımı baģlamıģtır. 101 Hıristiyanlığın egemenliği altına girmiģ olan göçebe toplulukların, yerleģik hayata geçiģi hızlanmıģ, bu faaliyetlerle birlikte Avrupa da üretim merkezlerinin koloniler tarafından yönetilmesi aģamasına geçilmiģtir. Bu durum, Avrupa da II. Feodal dönemin yaģanmasının yanında Avrupa nın geçirmiģ olduğu dıģ yayılmalar sonucunda çeģitli krallıkların ve yönetim birimlerinin kurulmasına ortam hazırlamıģtır. 102 II. Feodal dönemde yaģanan dıģ yayılma hareketleri zamanla Avrupa nın günümüzdeki coğrafik temel yapısını meydana getirmiģtir. Yapılan istilâların azalmasıyla birlikte Avrupa nın kendini toparlamaya çalıģtığı yeni bir dönem baģlamıģtır. Ġngiltere bölgesinde iktidardaki kralların yaptıkları bazı faaliyetler, Ġngiltere topraklarında feodal sisteme dair bir takım geliģmelerin yaģanmasına olanak sağlamıģtır. Kuzey Avrupa bölgesinde Hıristiyan dininin yayılması hızla devam etmiģ, Hıristiyanlığın dinî kurumu olan Kilise nin Avrupa daki birçok sosyal ve ekonomik yapı üzerinde etkili bir unsur olmuģtur. Kilise nin elde etmiģ olduğu güç zamanla kralların tahta geçmelerini etkileyecek niteliğe ulaģmıģtır. 100 UzunçarĢılı (1983: ). 101 Goff (1999: 47-49). 102 Goff (1999: 50).

48 36 Ġspanya bölgesinde yaģanan Müslüman fetihlerin ardından kurulan Endülüs Emevî devleti ilk zamanlarında sergilemiģ olduğu hoģgörülü politikalar sebebiyle uzun yıllar Avrupa da varlığını devam ettirmiģtir. Fakat zamanla Hıristiyanların bir birlik altında hareket etmeleri, Endülüs Emevî devletini yıkmıģ ve Ġspanya bölgesinde yaģayan birçok Müslüman topluluğun yok olmasına neden olmuģtur. Endülüs Emevî devletinin yıkılmasıyla birlikte özgüvenlerini kazanmıģ olan Latin-Hıristiyan birlikleri, Kudüs bölgesindeki Müslümanları yok etmek için Haçlı seferleri fikrini ortaya koymuģ ve bu faaliyetlerine 1095 yılında ulaģmıģlardır. Endülüs devletinin bir birlik altında yok edilmesi Avrupa daki Hıristiyan kralların Haçlı seferleri düģüncesine kapılmalarında önemli bir rol oynamıģtır. Ġstilâların yaģanmasıyla birlikte farklı üretim araçları Avrupa daki topluluklar tarafından öğrenilmiģ, bu yeniliklerin öğrenilmesinin ardından kurulan koloniler toprak merkezli bir ekonomik sistem meydana getirmiģtir. Feodal sistemin uygulanmaya baģlanmasıyla birlikte Avrupa nın ekonomik, sosyal ve idarî hayatında köklü değiģimler yaģanmıģtır. I.2.2. Geç Ortaçağ Avrupası nda II. Feodal Çağda YaĢanan Ġç Yayılmalar Ortaçağ Avrupası nda XI. yy. dan itibaren dıģ yayılmaların yanında bir takım iç birleģmelerin yaģandığı süreçler meydana gelmiģtir. Bu birleģmeler baģta Kuzey Avrupa olmak üzere zamanla tüm Avrupa da yaģanmıģtır. Avrupa daki iç yayılmaların ilk dönemlerinde, Hıristiyanlık inancını yaymak için çeģitli faaliyetler gerçekleģtirmiģlerdir. Bu amaç doğrultusunda Alman Ġmparatoru ve Alman piskoposlukları tarafından kurulması plânlanan Hıristiyan birliklerini, kendi denetimleri altına almayı hedeflemiģler. Ancak Fransa, Ġngiltere, Ġspanya, Ġskoçya, Ġskandinavya, Macaristan ve Polonya Krallıkları, bağımsız bir Ģekilde yönetildikleri için Hıristiyan birliği düģüncesi faaliyete geçememiģtir Gül (1999: 125).

49 1059 yılında meydana gelen Papalık mücadelesi Avrupa nın iç yayılmalarında bir takım geliģmelerin yaģanmasına ortam hazırlamıģtır. Bu geliģmelerin sebebi, Kilise kurumunun Almanya ve Ġtalya piskoposluklarının atama yetkisini elinde bulundurmasıyla ortaya çıkmıģtır. O dönemde papalık kurumu, Ġmparatorların askerî ve siyasî kuvvetini, Güney Ġtalya da bulunan Norman Krallığı ile Kuzey Ġtalya nın kentleriyle sağlamıģtır. Tüm bunların ardından XI. yy. da Alman Ġmparatoru olan IV. Henri ile o dönemde papa olan VII. Gregoire arasındaki mücadeleler baģlamıģ ve Alman prensleri Kral Henri ye karģı ayaklanmıģtır. Fakat IV. Henri isyana kalkıģan prensleri yenmiģ ve Roma bölgesini iģgal ederek papalık kurumunun baģına yeni bir papa atamıģtır. Bu ayaklanmanın bastırılmasının ardından yapılan antlaģma ile kral, Kilise yöneticilerinin sahip oldukları ayrıcalıkları kısıtlamıģtır. 104 XII. yy da Ġngiltere Kralı Richard ile Fransa Kralı Philippe-Auguste arasında bir takım mücadeleler baģlamıģtır. Krallar, karģılıklı olarak diğerinin vassallarını kıģkırtmıģ, Kral Richard ın ölümünden sonra imparator olan John döneminde isyana kalkıģan Ġngiliz senyörleri ile kral arasında Magna Charta 105 sözleģmesi imzalanmıģtır. Bu sözleģme gereğince; Ġngiliz hükümetine karģılık, Ġngiliz hukukunun varlığı kral tarafından teminat altına alınmıģtır yılında Ġmparatorluk çökme noktasına gelmiģ, bunun üzerine Lâtin-Hıristiyanlık dünyasının tek yönetim organı olarak papalık kurumu ayakta kalmıģtır. Bu tarihten itibaren papalık kurumu, milli monarģi sistemiyle yönetilen Fransa ve Ġngiltere çatıģma içine girmiģler. Fransa ve Papalık arasındaki iktidar mücadelesi XIV. yy. da yapılan anlaģmayla sonuçlanmıģtır. Bu antlaģma doğrultusunda; din adamlarının verdikleri vergilerin Papalar tarafından toplanması kararı alınmıģtır yılında Habsburg hanedanından Rudolf 104 Seignobos (1940: ). 105 Magna Charta: Türkçe karģılığı, Büyük SözleĢme anlamına gelmektedir. Diğer adı ise Carta Libertatum (Özgürlük SözleĢmesi) olarak da kullanılmaktadır. Latince yazılmıģ ve 15 Haziran 1215 yılında Kral John, Papa III. Innocentius ve Ġngiliz baronları arasında imzalanmıģtır. Bkz.: Humanitas (2009: 7-10). 106 Gül (1999: 126). 37

50 38 imparator olmuģ, bu dönemde kralın hâkimiyet alanları Avusturya ve Güneydoğu Almanya bölgelerine kadar geniģlemiģtir. Ġmparatorlukların yeniden güç kazanmalarına karģılık, papalık kurumu güç kaybetmiģtir. Bunun üzerine 1307 yılında Papalık, merkezlerini Güney Fransa bölgesinde yer alan Avignon Ģehrine taģıyarak, Fransa kralının egemenliği altına girmiģtir. Bu neticeler sonucunda Papalık kurumunu eski gücüne kavuģturmak isteseler de 1417 yılında Papalığı tek çatı altında birleģtirilmesi, kurumun monarģi özelliğini kaybetmesine sebebiyet vermiģtir. Papalık ve krallar arasındaki mücadeleler Avrupa da yaģanan Lâiklik 107 düģüncesinin temellerini oluģturmuģtur. 108 II. Feodal dönem olarak nitelendirdiğimiz zamanda Avrupa da yaģanan bir takım geliģmeler; Hıristiyan bölgesinde feodal krallıklarıyla Papalık arasında iç mücadeleler yaģanmıģtır. Bu mücadeleler esnasında yapılan savaģlar sonucunda, kıtlık ve salgın hastalıklar meydana gelmiģtir. Bunun yanında Papalık kurumunun yerel prenslikler ve imparatorluklar üzerinde egemenlik kurma düģüncesiyle hareket ettiği görülmüģ, fakat kralların yapmıģ oldukları baģarılı politikalar sayesinde Papalık, krallıklar üzerindeki egemenliklerini kaybetmiģtir. Bunun sonucunda Papalık kurumunun birleģtirilmesinin ardından kurumun tek bir Papa tarafında yönetilmesi aģamasına geçilmiģtir. Böylece bu dönemde Avrupa da yaģanan geliģmelerin çoğu Papalık ile kralların arasında gerçekleģmiģ olan iktidar mücadeleleriyle devam etmiģtir. 109 Avrupa da II. Feodal dönem boyunca yaģanan iç yayılmalar, krallıkların ya da bölgesel prenslerin faaliyetlerinden çok Papalık kurumunun gerçekleģtirdiği faaliyetler doğrultusunda geliģmiģtir. I.Feodal dönemde güçlenmeye baģlayan Hıristiyan din adamları, II. Feodal dönemde sahip oldukları kudretlerini eyleme dönüģtürme Ģansı yakalamıģlardır. Hıristiyan birliğini kurmayı amaçlayan Papalık, birlik düģüncesine sahip olmayan Avrupa daki bazı Hıristiyan kral ve prenslerle çatıģmalar yaģamıģ, birlik taraftarı krallarla 107 Lâiklik: Ortaçağ Avrupası nda Kilise ye veya örgün bir din içinde bulunmamak olan laiklik, geniģ anlamda din ve devlet iģlerinin ayrı bir kurum altında yönetilme iģidir. Bkz.: Göğer (2005: 3-5). 108 Vergin (1994: 16). 109 Gumilev (2003: ).

51 39 kurdukları ittifaklar sonucunda Papalık kurumu baģarılı sonuçlar elde etmiģtir. Papalık kurumunun giderek güçlenmesi, bazı feodal krallıkları rahatsız etmiģ, bunun üzerine feodal krallıklar ve Papalık arasında yaģanan yeni çatıģmalar Avrupa daki iç çatıģmalar baģlamıģtır. Nitekim yaģanan iç çatıģmalarda salgın hastalıkların ve kıtlığın ortaya çıkmasıyla Avrupa da bir iç karıģıklık dönem yaģanmıģtır. Bölgesel feodal beylerinin yaptıkları ittifaklarla, Papalık kurumu yenilmiģ, Papanın sahip olduğu bazı ayrıcalıkların azaltılmasıyla Avrupa toplumları üzerinde Papanın etkinliği azalmaya baģlamıģtır.

52 40 II. BÖLÜM II. ORTAÇAĞ AVRUPASI FEODAL SĠSTEMĠNDE SINIFSAL YAPI VE ARALARINDAKĠ ĠLĠġKĠLER Ortaçağ Avrupa sında yaģanan Ģartlar feodalite olarak nitelendirilen bir sistemi geliģtirmiģtir. Sistemin bir gereği olarak Avrupa toplulukları arasında belirli özellikler altında sınıfsal bir yapı oluģmuģ ve bu yapılar arasındaki iliģkiler feodal sistemin iģleyiģine büyük katkı sağlamıģtır. II.1.Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Sınıfsal Yapı X. yy. dönemi içinde feodalite sisteminin baģlıca özellikleri, Avrupa nın merkezleri olan Kuzey Loire ve Ren nehri bölgelerinde zaman zaman ortaya çıkmıģtır. Bu sistemin ilk dönemlerinde, farklı coğrafyalardan ve kültürlerden gelen bazı Karolenj kontları, yerel beyler, profesyonel askerler ve köylüler Avrupa nın önemli merkezlerine yerleģmiģlerdir. 110 Bu yerleģmelerin ardından Ortaçağ Avrupası nda feodal sistemin bir sonucu olarak toplumsal sınıflar ortaya çıkmıģtır. Bunlar; soylu sınıfı, ruhban sınıfı ve köylü sınıfı olarak üç bölüme ayrılmıģtır. 111 Feodal sistem de güçlü bir merkezî yapının olmayıģı, parçalanmıģ bir yönetim yapısının ortaya çıkmasına neden olmuģtur. Nitekim Ortaçağ Avrupası nda egemenlik hakkı kralın elinden alınarak, yasama, yürütme ve yargı yetkileri feodal beyler tarafından oluģturulan kurallar doğrultusunda ĢekillenmiĢtir. Ortaya çıkan kurallar gereği her senyör, kendi malikânesinin kralı konumundadır. Feodalitede kral, Senyör sıfatıyla feodal hiyerarģik yapının en üst kısmında yer almıģ ve Senyörlerin kralı hâline gelmiģtir. Feodalite içerisinde kralların, feodal örf ve âdet kuralları sebebiyle senyörlerin toprağında yer alan ve çalıģan halka müdahale etme yetkisinin olmadığı görülmüģtür. Kral sadece mülkiyeti kendisine ait olan topraklarda yaģayan ve çalıģan halka müdahale hakkına 110 Epstein (2014: 65). 111 Özçelik (1950: 332).

53 41 sahip olmuģtur. 112 Feodal dönem boyunca krallar, diğer feodal beylerle ortak kararlar alarak yeni kurallar çıkarmaya baģlamıģtır. Ayrıca kendi adına vergi toplamak ve savaģ çıkarmak gibi yetkiler de kralın elinden alınmıģ, idarî hususlar senyörler ve kralın ortak kararları doğrultusunda ĢekillenmiĢtir. 113 Feodal toplumda kral, vassal sahibi olan feodal beylerden auxilium (yardım) ve concilium (danıģma) adı altında iki tür hizmet görme hakkına sahiptir. Auxilium ilkesi; senyörlerin kral için yapmak zorunda olduğu askerî hususlarla, ekonomik yardımları kapsarken, concilium ilkesiyse; senyörlerin, krala her konuda danıģmanlık yapmakla yükümlü olduğu durumlardır. 114 Kralın ve vassalların bu tür amaçlar doğrultusunda bir araya gelerek oluģturdukları toplantı alanlarına curia veya concilium adı verilmiģtir. Yapılan bu tür toplantılarda feodal beyler, önemli gördükleri devlet meselelerinin çözümlenmesi için krala yardımcı olmuģlardır. 115 Feodal sistemde sınıfsal yapının en önemli bireyleri olan Senyörler, toplumsal yapıda aynı statü özelliğine sahip olmamıģlardır. Çünkü feodal hiyerarģi yapı içinde haklarla görevler, sosyal hayat ve bulundukları konum açısından farklılık göstermektedir. En üstte kral bulunurken, en alt kısımda Ģato sahibi olmayan Ģövalyeler yer almıģtır. 116 Nitekim kral ile Ģövalye sınıfı arasındaki farklılık, bu hiyerarģik yapı gereği her sınıfın kedisine ait hakların giderek azalmasıyla meydana gelmiģtir. 117 Bu hiyerarģik yapı aģağıda belirtiğimiz Ģekilde oluģmuģtur. 112 Sarıca (1969: 14). 113 Akyılmaz ve Cin (1995: 40). 114 Aydoğan (2006: 36). 115 Akyılmaz ve Cin (1995: 40-41). 116 Duby (2004: ). 117 Akyılmaz ve Cin (1995: 42).

54 42 Kral Lord Marki Kont Vicont Baron Şövalye ġekil 1: Soylu Sınıfının HiyerarĢik Yapısı Feodal hiyerarģi yapısının alt kısmında yer alan Ģövalye sınıfı, ilk dönemlerinde soylu sınıfının içerisinde yer almıģtır. ġövalyeler, miles adı verilen bağımlı statüde yer alan kiģilerin çocuklarıydı ve askerî görevler altında çalıģmıģlardır. Fakat zaman ilerledikçe bu konumlarından uzaklaģmıģ ve aristokrasi içine dâhil olmaya baģlamıģlardır. 118 Feodal sistemde askerî vassallar ve onların Ģeflerinden oluģan profesyonel askerî sınıf ortaya çıkmıģtır. Bu politik-askerî sistem Avrupa da meydana gelen feodal ekonominin bir sonucu olarak oluģmuģtur. Avrupa da VIII. y.y. da hücum süvarileriyle oluģan yeni bir savaģ modeli meydana çıkmıģ, bu modelle birlikte feodal sistemin tamamlanmasının hızlandığı görülmüģtür. Bu durumun ortaya çıkmasında Orta Asya bölgesinden gelen üzenginin Avrupa da kullanılmaya baģlanması da etkili olmuģtur. Böylece yeni koģum takımları, demir nallar, üzengi ve hücum süvarileri Avrupa da soylu sınıfıyla birlikte ġövalyelerinde güçlenmesini etkilemiģ ve feodal sistemin bir sonucu olarak gerçekleģen sınıfsal yapının temeli atılmıģtır Duby (2004: 175). 119 Hopson (1995: ).

55 43 Ortaya çıkan sınıfsal düzende, ġövalye olabilmek için bir takım aģamalardan geçmek gerekmektedir. Bu aģamalar doğrultusunda ilk olarak bir tören yapılmıģ, ġövalye olacak kiģiye, beyaz bir kıyafetle kırmızı cübbesini giydikten sonra mihrabın karģısında 10 saat diz çökmek veya ayakta nöbet tutmak zorunlu kılınmıģtır. Bu nöbetin ardından Ģafak vaktinde, çoğunluğu soylu sınıfından oluģmuģ bir topluluk karģısında, ġövalyenin kefili olarak adlandırılan kiģi ġövalye adayını feodal Lord a sunmuģ ve Lord bunun üzerine ona kılıcını vererek dua aģamasına geçilmiģtir. Ardından yaģça büyük olan bir ġövalye, yeni Ģövalyeye bir yumruk vurarak ġövalyenin dayanıklık sınırı bu taktikle sınanmıģtır. Bu iģlemler bittikten sonra Ģövalye adayı, kılıcını iyilik için kullanacağına, Kiliseyi, dulları, yetimleri ve fakirleri kötülere karģı koruyacağına dair yemin ederek ġövalyelik unvanını almıģtır. 120 Ortaçağ Avrupası nda feodal hiyerarģinin oluģmasının ilk aģaması, alt feodalleģme olarak adlandırılan Subfeudation yönteminin ortaya çıkmasıyla gerçekleģmiģtir. Roma hukukuna göre önemli bir yeri olan ve dominium olarak adlandırılan sahiplik ilkesi, feodal sistem içinde önemli bir yer teģkil etmiģtir. Bu özellik doğrultusunda, toprağın mülkiyeti kendinde olan ve Dominium Directum olarak adlandırılan sahiple, feodal hizmet karģılığında toprakta üretimi gerçekleģtiren Dominium Utile diye adlandırılan Vassal arasındaki iliģki sonucunda feodal düzen oluģmuģtur. Bu düzende Lordun elinde bulundurduğu fief yani toprağıyla üzerinde çalıģtırdığı Vassalı, parçalara bölerek dağıtma hakkına sahiptir. Bunun ardından Lord Süzeren adını almıģ, toprak verdiği kiģiler onun vassalı olmuģ ve bunun üzerine feodal sistemde Vassal-Süzeren iliģkisi diye adlandırılan ekonomik bir iliģki ortaya çıkmıģtır. 121 Sınıflar arasında oluģan farklı özelliklerin yanında, feodal beylerin statülerinden dolayı sahip oldukları bir takım imtiyazların var olduğu bilinmektedir. Feodal sistemde soylu sınıfının sahip olduğu imtiyazlara immunity adı verilmiģtir. Ortaçağ da Ġngiltere bölgesinde 120 Martin (2009: 16-20). 121 Akyılmaz ve Cin (1995: 44).

56 44 imtiyazlar, kral tarafından verilmiģ ve bu verilen imtiyazlar yargının yanında polis kurumlarını da kapsamıģtır. Sistem çerçevesinde verilen imtiyazlar, Lordun malikâne toprakları üzerinde yargılama yetkisini elinde bulundurmasıyla birlikte, davalara hüküm verme ve topraktan elde edilen geliri toplamak olarak adlandırılan sac and aoc ifadesi doğrultusunda imtiyazlar elde etmiģtir. Bununla birlikte feodal Lord, malikânesinde ortaya çıkan problemler, kavgalar ve kralın ilgi alanına girmeyen borçlarla ilgili davalarda karar verme yetkisine sahip olmuģtur. 122 Ortaçağ Avrupası nda feodal sistem içerisinde gerçekleģmiģ olan sınıfsal yapılar hukukî, ekonomik ve bölgesel farklılıklar sonucunda geliģmiģtir. Ortaçağ toplulukların sahip oldukları sınıfsal statüleri sebebiyle, sınıflar arası geçiģler mümkün olmamıģtır. Bu nedenle meselenin daha iyi anlaģılabilmesi için, feodal sistemde ortaya çıkmıģ olan sınıfsal yapıları ayrı baģlıklar altında irdeleyerek, Avrupa da yaģayan toplulukların hangi koģullar altında yaģamlarını sürdürdükleri ve bu koģulların hangi amaç ve çıkarlar doğrultusunda oluģtuğunu belirli analizlerle açıklamaya çalıģacağız. II.1.1. Soylu Sınıfı I. Feodal Çağ da Roma dönemine ait soylu kiģilerin güçlerini kaybettiklerini görmekteyiz. Bunun yanında I. Feodal Çağ da soylu olabilmek için soyunda herhangi bir leke olamaması ve kölelik yapmaması Ģartı da bireylerin soyluluk statüsüne dâhil olmasını gerektiren önemli özelliklerin baģında gelmektedir. Nitekim bu dönemde bireysel hürriyet ile soyluluk kavramı aynı anlamda kullanılmaktadır. Fakat alt kısımda yer alan bir takım özgürlükler için öne sürülen soyluluk kavramı zamanla azalmıģ, Ortaçağ Avrupa toplumlarında yer alan kudretli ve güçlü aileler için kullanılan bir tabir olmaya baģlamıģtır. 122 Bloch (2014: ).

57 45 Bunun sonucunda soylu sınıfı tabiri, sınıfsal statüye dayanarak II. Feodal Çağ da geliģmiģtir. 123 II. Feodal Çağ da soylu sınıfına dâhil olabilmek için iki önemli Ģartın yerine getirilmesi zorunlu tutulmuģtur. Ġlk olarak; bireyin kendisine ait bir statü içinde olması ve sahip olduğu statünün, üstünlük ilkesi doğrultusunda gerçekleģmiģ olmasıdır. Ġkincisiyse; sahip olunan statünün kan bağıyla devam etmesinin gerekliliğidir. Böylece elde edilen toplumsal ayrıcalıkların irsî özelliklerden kaynaklanması, hukukî yönetim tarafından onaylanması manasına gelmekteydi. 124 Görülüyor ki sistemin bir gereği olarak ortaya çıkan sınıfsal yapıların oluģması için en önemli özellik, kan bağı diye adlandırılan soy dayanıģmasına bağlı bağın oluģmasıyla ilgili hususlardır. Bu hususlar neticesinde feodal yapının sınıfsal hiyerarģisi belirlenerek ekonomik ve sosyal ayrıcalıkların bazı temel kurallar doğrultusunda meydana geldiği görülmüģtür. Feodal yapı içinde en önemli basamağı oluģturan soylu sınıfına mensup üyeler bazı ayrıcalıklara sahiplerdi. Nitekim soylu sınıfının en üstünde yer alan senyörlerin, kendi sınıfı içinde bulunan kiģiler arasında da rütbe ve unvan ayrıcalıkları olmuģtur. 125 Senyörlerin en üstün kiģisi kraldır ve kraldan sonra ona bağlı olan vassallar gelmiģ, Vassalların en üstünde yer alan kiģiye ise Dük adı verilmiģtir. Dük ün ardından sırasıyla; Kontlar, Baronlar, Vikontlar ve ġövalyeler yer almıģlardır. Bu kiģiler doğdukları andan itibaren soylu sınıfına dâhil olmaları sebebiyle devlet ve askerlik görevlerinden baģka bir iģ yapmamıģlardır. 126 Bahsettiğimiz hususlar doğrultusunda feodal yapı içinde her bir bireyin kendine ait bir görevi vardı ve almıģ oldukları bu görev sonucunda bazı ayrıcalıklar elde etmiģlerdi. Örneğin; askeri görevler altında bulunan kiģiler, toprakta üretim faaliyetlerine katılmadıkları gibi sahip oldukları ekonomik imtiyazlar sebebiyle toprak sahibi olmuģlardır. Kanaatimizce feodal 123 Bloch (2014: ). 124 Bloch (2014: ). 125 Mcneill (2015: ). 126 Bedirhan (2012: 356).

58 46 sistem içerisindeki bu sınıfsal hiyerarģik yapı toprak eksenli geliģmesini etkilemiģ ve soylu sınıfı içindeki bireylerin sahip oldukları ayrıcalıklar sebebiyle belirli bir mesleki eğitim içine dâhil olmalarının yolunu kapatmıģtır. Feodalite sistemine göre, birey ve içinde yer aldığı grup birbirlerinden ayrı olarak düģünülemezdi. Nitekim bir üyenin yapmıģ olduğu olumlu ya da olumsuz olaylar, mensubu olduğu grubu da etkilemiģtir. Var olan kan bağı nedeniyle, ortada yaģanabilecek olumsuz bir durum sonucunda kan davaları ortaya çıkmıģtır. Ayrıca feodal sistem içinde tek baģına barınmaya çalıģan bireyin yapabilecekleri, çoğunlukla birlikte hareket eden bir kiģiye göre daha sınırlı olmuģtur. 127 Bu durum da bireyleri, kudret sahibi olan bir kiģinin himayesi altına girmeye zorlamıģ ve sonuç olarak feodal toplumun en belirgin özelliği olan himayeci yanının ortaya çıkmasına sebep olmuģtur. Nitekim himaye altına girmeyen kiģi, feodal sistem içinde bir takım haksızlıklara ve saldırılara maruz kalmıģ, hatta feodal hukuk kurallarına göre kanun dıģına itilmiģtir. Feodal sistemde vassal ile senyör arasında var olan iliģkiler önceki dönemlerde geleneksel bir takım kurallar doğrultusunda uygulanırken, zamanla verilen yükümlülükler yazılı metinler içine alınarak anlaģmaya yönelik bir hüviyet kazanmıģtır. Böylece vassalın, senyöre sadakat yemini ile güvenlik yemini beyan etmesi aģamasına geçilmiģtir. Vassal bu yeminlere uymaması durumunda feodal kanunlar gereği ağır yaptırımlara maruz kalmıģtır. Nitekim vassalın ilk görevi; savaģ anında Senyöre at üzerinde yardımcı olmaktır. Ayrıca barıģ zamanında ve dinî bayramlarda Senyör, sahibi olduğu bütün Vassallarını kurul altında toplamıģ, bu kurul toplantıları aynı zamanda danıģma meclisi özelliğine sahip olmuģtur. Bu toplantılarda devletin önemli olayları tartıģılarak ortak karar alınmıģtır. Vassalların bu toplantılarda olmasının nedeni; yapmıģ olduğu yemin sonucunda Senyöre yardım etmek zorunluluğunun olmasının yanında, Senyörün verdiği kararlar ıģığında hareket etmesiyle 127 Gül (2009:145).

59 47 ilgilidir. 128 Vassal ve Senyör arasındaki karģılıklı güven ve sadakat bağlamında gerçekleģtirilen iliģkiler sonucunda her iki taraf acısından belirli bireysel çıkarların hâkim olması önemli bir husustur. Nitekim Senyörün savaģ alanında gerçekleģtirmek istediği faaliyetlerin birçoğu vassallar vasıtasıyla oluģmuģtur. Buna karģılık Vassallar karmaģık bir yapı içinde bulunan Avrupa toplulukları arasındaki güvenliğini sağlayabilmesi için Senyörün kudretine ihtiyaç duymuģlardır. Bu durum da feodal sistem içerisinde bölgesel beylerin egemenliklerini güçlendirmiģtir. Feodal sistemde soylu sınıfına mensup olan bireyler bir takım derecelere sahiptir. Birinci derecede Lâtince rex sözcüğüyle nitelendirilen krallardır. Kralın ardından; Dük, Comte, Marquius ya da Lâtince bir sözcük olan Prensler bulunmuģlar, Prenslerden bir derece alt kısımda ise; Baronlar ya da sör diye adlandırılan kiģiler gelmiģlerdir. Bu kiģilerin ardından XII. yy. dan itibaren ġövalye sınıfı yer almıģtır. 129 Askerî ve ekonomik güce sahip olan feodal beylerin, hem toprağın, hem toprak üzerinde çalıģanların, hem de toprağın iģletilmesi için kullanılan araç ve gereçlerin tek sahibi olması, güçlerini büyük oranda artırmıģ ve Ortaçağ Avrupası nda yönetici güç hâline gelmelerini sağlamıģtır. 130 Soylu sınıfının feodal toplum içinde kültür ve eğitim faaliyetleri açısından oldukça geri bir durumda oldukları göz ardı edilemez bir gerçektir. Kral olarak tahta çıkmıģ olan Büyük Otto okumayı 30 yaģında öğrenebilmiģ, hatta isimlerinin harflerini bile bilmeyen krallar tahta çıkmıģlardır. Krallarla birlikte soylu sınıfı hiyerarģisi içinde sınıfsal basamaklardan aģağıya inildikçe, soyluların kültür ve eğitim düzeylerinin daha kötü bir durumda olduğu dikkat çekicidir. Soylular içinde eğitim düzeyinin bu kadar düģük olması ruhban sınıfı oluģturan kiģilerin, krallara göre daha bilgili kiģiler olması Ortaçağ Avrupası nda rahiplerin düģünceleri ve bilgileriyle hareket eden yönetici kesimin ortaya çıkmasını 128 Bloch (2014: ). 129 Aydoğdu (2016: 4). 130 ĠrmiĢ ve Gök (2008: 1-2).

60 48 sağlamıģtır. Yöneticilerin, çevrelerinde yer alan sivil görevlilere yaptırmak istedikleri bir takım faaliyetleri, ruhban sınıfına dâhil olan kiģilere yaptırmaya baģlamaları, Ortaçağ Avrupası nda VIII. yy. da Merovenj Krallığının uyguladığı ve Lâiklik olarak nitelendirilen sivil danıģma mercilerinin ortadan kalkmasına neden olmuģtur. 131 Feodal sınıf yapısında en üst kısımda bulunan soylu sınıfına mensup kiģilerin sahip oldukları bazı haklar, sistem içinde olumlu sonuçlar kazanmalarına neden olsa da, yönetici sınıfın bilgiden ve kültürel özellikten yoksun olmaları, ruhban sınıfının tekeli altında hareket etmelerini sağlamıģtır. Soylu yöneticilerin, din adamlarına verdikleri ayrıcalıklı bazı haklar zamanla iktidar koltuğundaki soyluların aleyhine yönelik sonuçlar doğurmuģ, bu durum da Avrupa da ruhban sınıfı ve soylu sınıfı arasında çıkması muhtemel savaģlara ortam hazırlamıģtır. Din adamlarının kontrolü altında iktidarlarını sürdürmeye çalıģan soylu yöneticiler, egemenlikleri altındaki toplulukları, Kilise nin koyduğu kurallar doğrultusunda yönetmiģ, bu da Avrupa nın idarî ve sosyal yapısını, Kilise eksenli değiģtirmiģtir. Soylu sınıfının ekonomik hayat üzerinde söz sahibi olması ve egemenlikleri altında yer alan toplulukları, topraklarıyla birlikte alıp-satması, Avrupa da sosyal adaletten uzak bir sınıfsal yapıyı ortaya çıkarmıģtır. Bu sınıfsal yapının en üst kısmında bulunan soyluların, kendi içinde bir hiyerarģik düzene sahip olmuģ, bu durum da her bir soylu bireyin altında bulunan soylu üzerinde belirli bir egemenlik kurmasına neden olmuģtur. Sınıfsal yapı nedeniyle birbirlerine kan bağı veya ekonomik sözleģmelerle bağımlı hale gelmeleri, feodal sistemin himayeci toplum yapısını ortaya çıkarmıģ, bu yapı sayesinde Ortaçağ da, Avrupa toplumunun; sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını etkileyen feodalite uzun yıllar sürmüģtür. 131 Seignobos (1940: ).

61 49 II.1.2. Ruhban Sınıfı Avrupa da Hıristiyanlık dini ilk olarak zanaatkârlar ve alt tabakada yer alan insanlar arasında yayılmaya baģlamıģtır. 132 Roma Ġmparatorluğu nun V. yy. da gerçekleģtirmiģ olduğu faaliyetler, Hıristiyanlığı önce Ģehirlerde, ardından Avrupa nın farklı birçok bölgesinde yaymıģtır. Ancak bu yayılma Kuzey ülkeleri ve Büyük Britanya bölgeleriyle birlikte göçebe hayat süren kavimlerde çok fazla görülmemiģtir. V. yy ile XI. yy. arasında Avrupa bölgesinde Hıristiyanlık, köylü sınıfıyla Barbar toplulukları arasında yayılmıģtır. Bu durum, Ģehir hayatından baģlayıp köylere kadar yayılan Kilise örgütlenmesinin tamamlandığının göstergesi niteliğindedir. 133 Bu aģamaların ardından ruhban sınıfı, Hristiyanlığın farklı coğrafyalara yaymak için gittikleri bölgelerdeki eski inanıģların kaldırılması için ağır yaptırımlar uygulamıģlardır. Hıristiyan inancını, barbar topluluklara kabul ettirebilmek amacıyla yaptıkları ibadetleri sadeleģtirip halkın kolay bir Ģekilde benimsemelerini sağlamıģlardır. 134 Kilise, Batı Roma Ġmparatorluğu nun yıkılmasının ardından gücünü korumuģ, zamanla Avrupa da meydana gelen merkezî yönetim boģluğundan faydalanarak Avrupa toplumları üzerinde etkileyici bir güç hâline dönüģmüģtür. Bununla birlikte Kilise hiyerarģisi, özel bir yasama-yargı ayrıcalıklarıyla korunmuģ bu da ruhban sınıfında tam anlamıyla hukukî bir yapı ortaya çıkarmıģtır. Papaz olarak adlandırılan kiģiler, Kilise içerisinde dünyevî yaģamdan uzak bir eğitim sürecinden geçmiģlerdir. Bunların yanında Manastır diye adlandırılan eğitim merkezlerinin kapıları, papaz olamayacak kiģilere kapalıdır. 135 Kilise örgütlenmesinin en alt kısmında, eğitimleri az ve gelirleri düģük papazlar yer almıģtır. Papa Gregorius döneminden önceki yıllarda papazların çoğu evlidir. Fakat Papa Gregorius döneminde ruhban sınıfı üyelerinin dünyevi hayat Ģartlarından etkilenmeleri ve Hıristiyan öğretilerinden uzaklaģmaları gerekçesiyle ruhban sınıfı üyelerinin evlilik yapması yasaklanmıģtır. Bunların yanında ruhban 132 Seignobos (1940: 99). 133 Seignobos (1940: 100). 134 Durmaz (2004: 33). 135 Toynbee (1991: 17).

62 50 hiyerarģisi içinde zirvede bulunan Kilise senyörleri olarak adlandırılan kiģiler bulunmuģ ve bir takım görevler almıģlardı. Kilise senyörlerinin görevleri arasında, baģrahiplik, piskoposluk, baģpiskoposluk ve kılıç baronluğu gibi üst düzey mevkiler yer almaktadır. Bu hiyerarģik yapı feodal toplumun bir sonucu olarak doğmuģ ve ortaya çıkan bu durum sonucunda kilise prenslikleri ortaya çıkarmıģtır. 136 Avrupa da feodal dönem boyunca Kilise piskoposları, mevkileri gereği dinî görevlerinin yanında dünyevî faaliyetler içerisinde de bulunmuģlardır. Bu faaliyetlerine krallar tarafından destek verilmiģtir. Çünkü onlar feodal dönem boyunca ruhban sınıfına mensup üyelerin çalıģtıkları bölgelerde, kralın temsilcisi sıfatıyla dünyevî iģleri yürütmüģlerdir. Piskoposlar bu görevleri yerine getirirken, çalıģmalarını yönetici sınıfın denetleyicisi konumunda gerçekleģtirmiģler, bu denetlenme çalıģmaları genellikle piskoposun görev alanı olan kırsal bölgelerde değil, katedrallerin yer aldığı büyük Ģehirlerde yapılmıģtır. Yaptıkları bu faaliyetlerin karģılığında, krallar tarafından din adamlarına belirli bir ücret ödenmiģ ya da görev yerlerinin idaresi piskoposluklara devredilmiģtir. Kralların bu bölgeleri piskoposlukların kontrolüne bırakmasındaki amacı; din adamlarının yönetimi altındaki toprakları, irsî olarak devretme olanaklarının bulunmamıģ olmasıyla ilgilidir. Böylece krallar, egemenliği altındaki toprakları bu yöntemle korumuģlardır. Ayrıca piskoposların atama iģlemlerinin kralın inisiyatifine bağlı olması, kırsal alanlara gönderilen piskoposların krala karģı sadakatli olmalarını sağlamıģtır. Bu hususlar sonucunda Frank bölgesinde, kralın yerli feodal beylere ve düklere karģı güvencesi, piskopos-kontlukları oluģmuģtur. 137 Ortaçağ da feodal toplum yapısı içinde soylu sınıfından sonra ikinci üstün sınıf olan ruhban sınıfı da kendi içinde iki bölüme ayrılmıģtır. Birinci kısımdakiler, sadece din iģleriyle ilgilenmiģ, yaģamları boyunca Manastırda dua etmiģ ve hayatlarını ibadet yaparak sürdüren piskoposları kapsamıģtır. Ġkinci kısım da; dünyevî iģlerle ilgilenen Ģehir ve köy rahipleri yer 136 Seignobos (1940: 98). 137 Bloch (2014: ).

63 51 almıģtır. Ruhban sınıfı içinde bulunan tüm din adamları Roma Ģehrinde bulunan papaya bağlı olmak zorunda kalmıģtır. 138 Feodal sistemin bir sonucu olarak Kilise üyelerinin üretim faaliyetlerine katılmaları bir yük olarak görüldüğü için toprakta çalıģmaları yasaklanmıģtır. Bunun yanında Kilise nin sahip olduğu mal varlığının asıl sahibi, ruhban sınıfına dâhil olan kiģilerin tekelindedir. Bu durumun sonucunda Kilise mensuplarının, eyalet büyüklüğünde toprak sahibi oldukları görülmüģtür. Bu toprak sahipleri komuta yetkilerini de ellerinde bulundurdukları için her tabakadan oluģan bağımlıların sahipleri hâline gelmiģlerdir. Bazı köylü ve serfler için; Kiliseye ait toprakta çalıģmak, soylu bir kiģinin toprağında çalıģmaktan daha avantajlı görünse de, bazen Kilise nin uyguladığı sert yaptırımlar bu durumu tersine çevirmiģtir. 139 Ortaçağ da Kilise üyelerinin aldıkları ücretler, halkın verdiği bağıģlarla birlikte senyörlerin onlar için topladıkları vergilerle sağlanmıģtır. Ödenen toprak bağıģları zaman ilerledikçe üstünde çok sayıda serf çalıģtıracak güce eriģmiģtir. Ayrıca Kilise nin uygulamıģ olduğu günah çıkarma, cennete gönderme, din uğruna savaģlar için toplanan bağıģlar kilise kurumuyla birlikte ruhban sınıfının giderek zenginleģmesine sebep olmuģtur. 140 Ortaçağ Avrupası nda, Hıristiyan inancının ana kaynağı olan Ġncil kitabının, yalnızca bu sınıf tarafından okunması ve hesaplama faaliyetlerini de sadece din adamlarının yapması, yönetim ve sosyal kurumlarda din adamlarının etkin rol oynamalarına neden olmuģtur. Öyle ki soylu sınıfı mensubu olan Kralların ve Baronların hizmetlerinde bulunan, okuma-yazma bilen ve noterlik faaliyetlerini gerçekleģtiren Kilise mensubuna dâhil kiģilerin bu alanlarda çalıģtıkları görülmüģtür. Kilise mensupları tarafından elde edilen bu ve buna benzer ekonomik kazanımları kaybetmemek için, feodaliteye en büyük desteğin, ruhban sınıfı tarafından verilmesi kaçınılmaz olmuģtur. Ayrıca Kilise, toprak eksenli geliģmiģ olan feodal 138 Bedirhan (1940: 356). 139 Bloch (2014: 612). 140 Altındal (2005: 32-33).

64 52 sistemin garantisi konumundadır. Bu yapının zarar görmesi hâlinde Kilise nin de bu durumdan etkileneceğini düģünen din adamları, feodal sistemi korumak için birçok önlem almıģlardır. Alınan önlemlerin bir sonucu olarak Avrupa da yaģayan toplulukların toplumsal, bilimsel ve kültürel yaģamlarını derinden sarsan skolâstik düģünce 141 yapısı meydana gelmiģtir. 142 Feodal sistemin bir gereği olarak senyörler ve vassallar arasındaki sadakat iliģkisi, Piskopos, BaĢrahip ve Papaz gibi ruhban sınıfı hiyerarģisi içindeki biat özelliğinin ortaya çıkmasına sebep olmuģtur. Feodal dönem içinde parçalanmıģ olan merkezî sistem sonuncunda Kilise atamaları, Kilisenin bulunduğu merkezlerden yapılmaya baģlamıģtır. Ayrıca Avrupa da ortaya çıkmıģ olan Cluny Tarikatı 143 adlı dinî topluluğun merkezi de feodal toplumun merkezinde yer almıģtır. Buna benzer tarikatlar geniģ ölçekte sahip oldukları toprakları parçalamıģlar, özerk senyörler tarafından iģletilmesine imkân sağlamıģlardır. Bu senyörlere Dekanlık adı verilmiģtir. Tarikatların olmadığı dönemlerde VIII. yy. da Fransa da bulunan toprakların 1/3 ü Kilise nin mülkiyetine geçmiģtir. Neticede Kilise ve din adamları Ortaçağ Avrupası nda giderek zenginleģmeye baģlamıģ ve bu zenginleģmenin sonucunda feodal sistemde yönetim üzerinde etkileyici bir güç hâline dönüģmüģtür. Nitekim Papa nın Ġtalya bölgesinde, tahıl, zeytin ve orman arazilerinden oluģan toplamda 5500 kilometrekarelik toprak sahibi olması önemli bir örnektir. Ayrıca Saksonya da bulunan rahibe manastırının kadar çiftliğe sahip olması feodal sistem içinde ruhban sınıfı üyelerinin sahip oldukları ekonomik ayrıcalıklarını ortaya koyan hususlardır. XI. yy. ile XII. yy. da Avrupa da bulunan 141 Skolâstik DüĢünce: Ortaçağ Avrupa sında Kilise yönetiminin etkili olduğu bir dönemde ortaya çıkan ve Kilise nin özgür düģünce ortamına karģılık tek gerçeğin Ġncil de olduğunu savunan, Ortaçağ toplumlarının bilim, kültür ve sosyal yaģamları üzerinde bir takım yaptırımlar uygulanmasının sonucunda ortaya çıkan düģünce yapısının genel adıdır. Bkz.: Evkuran (2003: 37-58). 142 Seignobos (1940:100). 143 Cluny Tarikatı: X. yüzyılda bütün Fransa ya yayıldıktan sonra Ġsviçre, Ġspanya, Ġngiltere, Almanya ve Macaristan a kadar geniģlemiģtir. Bu tarikattan olan rahipler, imparatorlar ve krallar üzerinde nüfuz kazanmıģlardır. Ayrıca Kilise ye de etki ederek din adamlarına ortaya atmıģ oldukları reform fikrini kabul ettirdiler. Ġçlerinden Papalığa kadar gelen kiģiler bile olmuģtur. Buna göre; Hıristiyan dinini savunmak, Ģövalyeliği din uğrunda yapmak, rahiplere hürmet etmek, Hristiyanlar arasında barıģı sağlamak, adaleti korumak, tarikata bağlı olanlar için hayatını vermek gibi hususlar Cluny tarikatının özellikleridir. Bkz.; Pirenne (1966: 155).

65 53 Manastırlar en fazla kredi veren kurumlara dönüģmüģler ve Ortaçağ da dünyevî hayatla ibadeti birleģtiren bir merkez hâline gelerek Avrupa topluluklarının ekonomik ve sosyal hayatları üzerinde egemen bir güç olmuģlardır. 144 Bahsettiğimiz hususlar doğrultusunda Kilise mensupları feodal sistem sayesinde kazanmıģ oldukları iktisadî ve idarî alanlardaki kazanımlarını kaybetmemek için bir takım çalıģmalar yapmıģlardır. Ruhban sınıfı üyelerinin arasındaki hiyerarģik yapı sayesinde bazı din adamları sahip oldukları ayrıcalıklar sonucunda Avrupa da etkin rol oynamıģlar ve bu kudret nedeniyle Ortaçağ Avrupası nın sosyal, siyasal ve ekonomik yapı üzerinde belirleyici niteliğe sahip olmuģlardır. Nitekim istilâ giriģimlerinin ardından savunma ihtiyacı içine giren toplulukların Kilise ve çevresinde bir araya gelmesi ve Kilise nin sahip olduğu topraklarda o kiģileri çalıģtırmaya baģlaması, feodal sistemin Kilise tarafından korunmasının yolunu açmıģtır. Din adamlarının belirlediği kanunlarla yönetilen fakir topluluklar, Kilise öğretileri sonucunda hayatlarını sürdürmüģlerdir. Hıristiyan din öğretilerini kendi çıkarları doğrultusunda açıklamaları, Avrupa da eğitim faaliyetlerini sadece bu sınıfa mensup kiģilerin yapabilmesi, feodal sistem içinde ruhban sınıfının giderek güçlenmesine neden olduğu gibi bölgesel piskopos prensliklerinin de kurulmasıyla birlikte feodal iktidar içinde söz sahibi olmalarını sağlamıģtır. Tâbiatıyla bu durum, feodal sistemin Kilise tarafından korunmasının yolunu açmıģ ve Avrupa daki sosyal adaletten yoksun bir yapının koruyuculuğunu üstlenen Kilise ve Papalık kurumunun zamanla Avrupa toplulukları gözünde itibarsız olmasına neden olmuģtur. Durumun farkına varan bazı din adamları, Hıristiyanlığın ve Kilise nin eski itibarını yeniden sağlamak amacıyla, Cluny tarikatını kurmuģlardır. Bu tarikatın faaliyetleri baģarılı sonuçlar doğurmuģ Papalık ve Kilise eski itibarını yeniden kazanmıģtır. 144 Goff (1999: 62-63).

66 54 Ruhban sınıfının Cluny tarikatının faaliyetleri sonucunda tekrar eski gücüne ulaģması, feodal yapı ve krallıklar üzerinde tekrar etkili bir güç olmasını sağlamıģ ve bu durum Avrupa da feodal sistemin yıkılmasına kadar devam etmiģtir. Tüm bu hususlar ve tarihi bilgiler feodal sistemi besleyen en önemli unsurun Kilise kurumuna mensup kiģilerin gerçekleģtirdiği politikalarla sağlandığının ve Kilise kurumunun zayıflamaya baģlaması da feodal sistemin ana damarlarından birisinin kopacağının kanıtı niteliğinde olmuģtur. II.1.3. Köylü Sınıfı Feodal toplum içinde en zor koģullar altında yaģamlarını sürdüren ve sistem hiyerarģisinde üçüncü sınıfta yer alan kesim, köylülerden oluģmuģtur. Bu sınıf kendi arasında iki bölüme ayrılmıģtır. Ġlk kısımdakiler; özgür olan köylülerdir. Ġkinci bölümde bulunan köylüler ise; Roma Ġmparatorluğu zamanından kalmıģ olan esir köylüler ve onların sahip olduğu çocukların oluģturduğu sınıfa dâhil olan ve Serf 145 olarak adlandırılan kiģilerdir. 146 Bununla birlikte o dönem içinde az da olsa özgür köylüler de vardır. Fakat kırsal alanda, feodal beylerin toprakları üzerinde çalıģan toplulukların çoğu bağımlı köylüler olan Serfler den oluģmaktadır. Serfler in özgür olan köylülerden faklı bir takım angarya ve hukukî kazanımları bulunmaktadır. Nitekim Serfler, Lord un kontrollü altında olmalarına karģı, ekonomik açıdan bağımsız üretici statüsüne sahiplerdir. Bunlarla birlikte Serfler; bağımlı olduğu lordun koymuģ olduğu kanunlar gereği, hakları ve özgürlükleri yüksek oranda azaltılmıģ kiģilerdir. 147 Feodal sistemin bir gereği olarak Serfler in, toprakla birlikte alınıp satılması ve angarya özelliklerinin olmasının yanında senyör statüsündeki soylu sınıfına mensup kiģilerin, Serfler üzerinde bir takım hakları ellerinde bulundurmaları, Serfler in köle olarak nitelendirilmelerine sebep olmuģtur. Fakat Serfler, kölelerin kazanamadığı bir takım 145 Serf: Lâtince servus kelimesinden türeyen sözcük, Ortaçağ Avrupa sında köle anlamında kullanılmıģtır. Bkz.; Akyılmaz ve Gül (1995:48); Locke (2010: 43-44). 146 Seignobos (1940: ). 147 Berktay (1983: ).

67 55 ayrıcalıklara sahiplerdir. 148 Ortaçağ Avrupası nda meydana gelen feodal sistem, soylu sınıfıyla köylü sınıfının doğdukları andan itibaren, ilâhi bir farklılık içinde dünyaya geldikleri ve bu farklılığın hayatları boyunca devam edeceği anlayıģına dikkat çekmektedir. Nitekim sistem gereği sınıflar arası geçiģler bu hususlar nedeniyle yasaklanmıģtır. Bununla birlikte Ortaçağ aristokratları arasında Serfler in, kan birlikteliğinin farklı özellikler taģıdığını düģünen soylular da olmuģtur. Feodal sistem gereği Serflere, malikânelerin Tenure diye adlandırılan yerlerinden topraklar verilmiģtir. Bu toprakların verildiği ölçüler, bulundukları ülkelere ve malikânelere göre değiģim göstermiģtir. Nitekim bu toprakların tek sahibi feodal beylerdi, ancak bu topraklar üzerinde üretimi gerçekleģtiren ve feodal bey adına çalıģan sınıf ise köylü sınıfı olmuģtur. Bunun yanında bu topraklarda bir bakıma kiracı olarak nitelendirilen Serfler aldıkları topraklara karģılık, toprağın asıl sahibi olan Senyöre karģı vazifeleri ve angaryaları bulunmuģtur. Feodal sistemde Serflerin birçoğu aynı statüye sahip değillerdir. Öyle ki Tenure topraklarında kendine ait toprakları olan Serflerin yanında, Demesne, Cotter ve Border denilen Serfler de yer almıģlardır. Bu Serfler den Demesne Serfleri; feodal beyin evinde yaģayan ve Lordun Demesne topraklarında çalıģan hizmetliler olup ayrıca kendisine ait toprakları bulunan kiģilerdir. Border Serfleri ise; köylerin sınırında 2-3 dönüm arası toprakları bulunan yoksul köylülerdir. Bu köylülerden, Border Serflerine göre daha az hizmet ve angarya istenmiģtir. Feodal Serflerin en alt sırasında yer alan Cotter Serfler ise; toprakları hiç olmayan ve malikâne arazileri üzerinde barındıkları küçük bir kulübeye sahip olan, karınlarını doyurmak için çalıģan köylüleridir. Nitekim Border ve Cotter Serfleri, emek verdikleri iģlerden çok düģük ücretler almıģlardır. Bu Serfler, inek ve domuz gibi hayvanları gütmelerinin yanında ekin harmanında da çalıģmıģlardır. Ayrıca hendek kazmak, tutuklulara 148 Akyılmaz ve Cin (1995: 49).

68 56 bekçilik yapmak gibi iģleri de yaparak Avrupa nın kırsal bölgelerinde çalıģan gündelikçi ve geçici iģçi statüsüne sahip olmuģlardır. 149 Avrupa da Serfler, toprağa ve o toprağın sahibi olan feodal beylere bağlı olan kimselerdir. Bu nedenle toprağı bırakıp gitmeleri yasaklanmıģtır. Ayrıca toprağın asıl sahibi olan Senyörün, toprağı bırakıp giden Serfi bulup cezalandırma hakkı vardır. Senyör kendisine sadakatle bağlı olan Serfi toprakla birlikte satma yetkisine de sahiptir. Fakat satılacak olan Serflerin toprakla birlikte satılması zorunludur. 150 Bunun yanında Serflerin sadece tek bir feodal beye bağlı olmadığı bir takım hususlar da vardır. Batı Avrupa nın bazı bölgelerinde Serfler, birden çok Senyörün toprağında hizmet vermiģler ve onlara bağlı olmuģlardır. Bunun yanında Avrupa nın bazı kısımlarında, Serflerin bir feodal beye, çalıģtığı topraktan elde ettiği ürünün bir bölümünü verdikleri görülürken, diğer feodal beyin de yargılama yetkisi altında kalmıģlardır. 151 Serflerin bir takım haklarının da olduğu bilinmektedir. Serflerin kontrolü altına bırakılan topraklardan elde edilen ürünün fazlası feodal beylere verilmiģtir. Fakat Serf ve ailesinin geçinebileceği ölçüde ürün Serfin elinde kalmıģ, Serfi zor duruma sokacak olan ürün miktarı asla Senyöre verilmemiģtir. 152 Serflerin sahip olduğu haklar sadece feodal beyler tarafından verilen bir takım ayrıcalıklar olmuģtur. Onların iģlettikleri bazı arazilerini miras olarak bırakmaları yasaklanmıģ, Senyöre ait topraktaki çalıģma haklarına ve kullandıkları bazı eģyalarına gerçek anlamda sahip olabilmek için Senyörlerine belirli bir ücret ödemek zorunda kalmıģlardır. Bunlarla birlikte medenî hayatlarına bazı kısıtlamalar getirilmiģ, istedikleri vakit istedikleri kiģilerle evlenmeleri de yasaklanmıģtır. Özgür insanlarla ve baģka bir malikânede çalıģan serflerle evlenmek istediklerinde onlardan ağır koģulları yerine getirmeleri istenmiģtir. 149 Huberman (2002: 15). 150 Huberman (2002: 16). 151 Akyılmaz ve Cin (1995: 50). 152 Kılıçbay (2010: 237).

69 57 Ayrıca onların, Senyörlerine karģı bazı angaryaları gerçekleģtirerek, örf ve âdetlerin belirlediği ölçüde Senyörüne hediye ve ikramlarda bulunmak zorunluluğu da vardır. 153 Feodal sistem içinde Serfler, köleler gibi istedikleri vakit sahip oldukları statüden uzaklaģmamıģlardır. Çünkü sistem gereği soylu sınıfıyla, köylü sınıfı kesin hatlarla belirlenmiģ sınırlara sahiplerdi. Bunun yanında üretim araçlarına ve toprağa sahip olmamaları, Serflerin soyluların egemenliği altında yaģamasına sebep olmuģtur. Ayrıca Serfin dünyaya getirmiģ olduğu çocuğun Serf olarak doğmasıyla, toplumda daha doğmadan kazanılmıģ olan bir takım sınıfsal yapıların kolaylıkla bozulamayacağı gerçeği de ortaya çıkmıģtır. Serfler, yüksek ücretler karģılığında istediği kiģiyle evelenip, çalıģtığı malikâneden kaçarak, baģka bir Ģehirde veya kralın egemenliği altında bulunan bölgelerde bir yıl yaģamasının ardından özgürlük hakkını elde edebilirdi. Fakat bunları gerçekleģtirmek Ortaçağ Avrupası nın o zamanki koģulları nedeniyle oldukça zor ve imkânsızdı. 154 Avrupa nın içinde bulunduğu karmaģık toplumsal yapı egemen sistemin çıkarları doğrultusunda geliģmiģ, bu durum da alt tabakada bulunan bireylerin yaģamlarını sürdürebilmesini güçleģtirmiģtir. Feodal sistem sonucunda meydana gelen sınıfsal hiyerarģik yapının ekonomik temeller üzerine kurulması, köklü değiģimlerin yaģanmasını engellemiģtir. Neticede ekonomik ve toplumsal imtiyazlarını kaybetmek istemeyen soylu sınıfı ve ruhban sınıfı, köylü sınıfı üzerindeki iktidarını kaybetmemek amacıyla çeģitli yaptırımlar uygulayarak onları kendine bağımlı bir sınıfa dönüģtürmüģtür. Serflerin bulundukları malikâne alanları içinde yargılama yetkisi feodal beylerin tekelinde olduğundan, Serflerin herhangi bir suç iģlemesi hâlinde onu yargılama ve cezalandırma hakkı Senyöre verilmiģtir. Bu durum da Senyörün istediği Ģekilde ve zamanda Serfleri cezalandırmasının yanında Serfler üzerinde büyük baskılar kurmasını sağlamıģtır. Fakat Serflerin birbirleriyle ilgili sorunları ve Serfle Senyör arasındaki anlaģmazlıkları 153 Barkan (1956: 240). 154 Barkan (1956: ).

70 58 gidermek için malikâne mahkemesi kurulmuģ ancak bu mahkemelerin sonucunda kazanan taraf her zaman feodal beyler olmuģtur. 155 Feodal sistemde yargılama yetkisi, feodal beylerin kontrolü altında yapılmıģtır. Ancak zamanla krallık feodal mahkemeler üzerinde belirli bir denetim gerçekleģtirmiģ ve bu denetimler Serflerin yararına sonuçlar doğurmuģtur. Malikâne mahkemelerinde yapılan yargılamalar zaman ilerledikçe krallık mahkemelerinde yapılmaya baģlanmıģtır. Ġngiltere kralı olan II. Henry, feodal yargılamaların alanlarını kısıtlamak için geçici ve merkezî mahkemeler kurmuģtur. Böylece feodal beylerin haksız olarak yargılama yaptığını düģünen Serfler, bu mahkemelere de baģvuru yapabilmiģlerdir. 156 Avrupa da feodal sistem gereği meydana gelen sınıfsal yapının en alt basamağında yer alan köylü sınıfı, sistemin sosyal adaletsiz yapısı içinde en çok emek veren ancak vermiģ olduğu emeğin karģılığını sosyal ve ekonomik hayatta alamayan özelliğiyle dikkat çekmiģtir. Nitekim feodal yapı gereği, sınıflar arasında meydana gelmiģ olan hiyerarģik yapı diğer iki sınıfta olduğu gibi köylü sınıfında da bulunmuģtur. Köylü sınıfının ekonomik ve sosyal statüsünün, soylulardan aģağıda olması Senyörlerin, Serfleri topraklarla birlikte alınıp satmalarına olanak sağlamıģtır. Bu durum da feodal sistemin, sosyal yapısı içinde insanî hakların adaletsizce dağıtıldığının açık göstergesidir. Bu adaletsiz yapının hukuksal dayanağıysa soylu ve ruhban sınıfının oluģturdukları kurallar doğrultusunda meydana gelmiģ ve Avrupa nın birçok bölgesinde feodal beylerin belirlediği kurallar geçerli olmuģtur. Her bir toprak parçasında farklı niteliğe sahip olan hukukî kuralların tamamı, genel olarak o kuralları hazırlayan kiģilerin çıkarları doğrultusunda meydana gelmiģtir. Bu kurallar sebebiyle köylü sınıfının hukuksal yetkisi son derece kısıtlı bir özellik taģımıģtır. II.2. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Sınıfsal Yapılar Arası ĠliĢkiler Feodal sistem esnasında oluģan sınıflar, ekonomik ve askerî faaliyetlerini gerçekleģtirebilmeleri için kendilerinden üstün ya da aģağı statüye sahip olan bireylerle bir 155 Huberman (2002: 18). 156 Akyılmaz ve Cin (1995: 56).

71 59 takım iliģkilerde bulunmuģlardır. Bu iliģkiler zaman zaman karģılıklı anlaģmalar ve imtiyazlar verilerek gerçekleģmiģtir. ÇalıĢmamızın bu bölümünde konumuzun önemli ayrıntılarından olan Vassal-Süzeren, Lord-Vassal ve Senyör-Serf iliģkilerini üç ayrı baģlık altında anlatacağız. II.2.1. Feodal Sisteminde Vassal-Süzeren ĠliĢkisi Feodal SözleĢme Feodal toplum içinde, Vassal ile Süzeren arasında gerçekleģmiģ olan feodal sözleģme adı altında bir antlaģma yapılmaktadır. Yapılan sözleģme gereği, Ortaçağ Avrupa toplumları arasında karģılıklı olarak hak ve ödevlerin yazılı bir belgeyle belirtilmesi sağlanmıģtır. Bu sözleģme iki ana bölüm olan Hommage ve Investiture kısımlarından meydana gelmektedir. Vassal bu sözleģme gereği Curia diye adlandırılan Lord divanında, Lord un karģısında diz çöker ardından ellerini Lord un ellerine koyarak onun adamı olmak için bir süre bekledikten sonra ayağa kalkarak Lorduna karģı sadakatli olacağı üzerine dinî merasimle birlikte yemin etmeye baģlardı. Yapılan bu yemin töreni, Avrupa da yapılan eski Commendation sözleģmesinin benzer bir türüdür ve buna hommage adı verilirdi. Bu yeminin ardından Lord da Vassalı olarak belirlenen kiģiye Investiture ile birlikte; bir sancak, bir arsa, bir berat ve toprağını vererek feodal sözleģme gerçekleģmiģ olurdu. 157 Avrupa da feodal sözleģmeden sonra ortaya çıkan bağlılık olgusu karģılıklı sadakat ilkesiyle birlikte geliģmiģtir. Neticede Vassal, Senyörünün onu korumasının yanında Senyöre karģı sadakatli olacağına dair yemin etmiģtir. Vassalın Senyöre karģı olan görevleri Auxilium ve Concilium adı altında iki bölüme ayrılmıģtır. Auxilium ilkesi, askerî hizmetler ve malî yardımları kapsamıģtır. Bu doğrultuda toprak karģılığında Vassalın, belirlenen sayıda ġövalye beslemesi ve bir sene içinde 40 gün boyunca Senyör için savaģması ya da kalelerde muhafızlık hizmetinde bulunması gerekli görülmüģtür. Senyörler, feodal yasalar ıģığında Vassallardan dört amaç doğrultusunda yardım istemek zorunda bırakılmıģtır. 157 Akyılmaz ve Cin (1995: 44-45).

72 60 Senyörün en büyük kızının evlenmesi, büyük oğlunun ġövalye olması, Senyörün savaģa katılması ve esir olarak fidye ödenmesi gibi belirtilen esaslarda, Vassal Senyöre hizmet etmekle yükümlü tutulmuģtur. 158 Concilium ilkesine göre de; Vassal Senyöre karģı danıģman görevini yerine getirmek zorundadır. Vassal, bu görevini gerçekleģtirmek için lord divanına katılmıģ, önemli sorunları çözebilmek amacıyla Senyöre yardımcı olmaya çalıģmıģtır. 159 Feodal sistemde Senyörün Vassalına karģı görevi ise; Vassalını her türlü sıkıntıya karģı koruyarak, yaģamını sürdürebilmesi için gerekli görünen her ne varsa yerine getirmeye çalıģmakla yükümlü tutulmuģtur. Feodal sözleģmeyi gerçekleģtirmiģ olan her iki taraftan birinin ölümü neticesinde, feodal bağlılığın yenilendiği görülmüģtür. Bu aģamada ölen kiģi Senyör olursa, yerini alan mirasçısıyla Vassal arasında tekrar Hommage sözleģmesi yapılmıģtır. Fakat ölen kiģi Vassal olursa toprağın kayd-ı hayat Ģartıyla verilmesi neticesinde toprak Senyöre iade edilmiģtir. Bu toprağın, Vassalın mirası olarak oğluna kalabilmesi için ölmeden önce Vassalın Senyöre toprak karģılığında Relief diye adlandırılan tapu bedeli olarak belirlenmiģ olan ücreti vermesi zorunlu tutulmuģtur. Relief ücreti ise; satın alınan toprağın bir yıl boyunca kazandığı gelirin hesaplanmasıyla belirlenmiģtir. Vassalın mirasçısı olan kiģinin Senyöre heriot isminde bir ödeme daha yapması gerekli tutulmuģtur. Bu ödeme, ölmüģ olan Vassallın kullandığı; kılıç, zırh, kalkan, mızrak gibi askerî araç gereçleri satın almak için verilmiģtir. 160 SözleĢme gereği Vassal öldüğü vakit, toprağın mirasçısı küçük ya da hiç evlenmemiģ bir kadın ise belirli bir yaģa gelene kadar senyör onu kendi koruması altına almak zorundaydı. Senyörlerin egemenlikleri altında olan mirasçıların evliliklerine de müdahale etme yetkisi bulunmaktadır. Mirasçıların yapmayı plânladıkları evlilikler, Senyörün çıkarını karģılıyorsa Senyör bu evliliklere onay vermiģtir. Bununla birlikte Vassalın dul kalmıģ eģini de evlendirme yetkisine sahip olması, Senyörün egemenliği altında bulunan 158 Akyılmaz ve Cin (1995: 46). 159 Sarıca (1969: 14). 160 Akyılmaz ve Cin (1995: 47).

73 61 kiģilerin hak ve özgürlüklerini, kendi çıkarları doğrultusunda oluģturmalarına zemin hazırlamıģtır. 161 Kanaatimizce, feodal sistem içinde bireyler arası iliģkilerin bazı sözleģmeler doğrultusunda gerçekleģmesi, Avrupa da ortak bir hukukî yapının eksikliğinden kaynaklanmıģtır. Nitekim feodal yapı gereği bölgesel feodal beyler tarafından oluģturulan sözleģmelerin her bölgede farklı özelliklere sahip olması, Avrupa da ortak bir hukuk yapısının olmamasının yanında toplumun tek çatı altında idare edilmemesiyle ilgilidir. Merkezî krallıkların zamanla güç kaybetmeleri, bölgesel feodal beylerin istedikleri Ģekilde egemenlikleri altındaki bireylere sosyal ve ekonomik yaptırımlar uygulamalarının yolunu açmıģtır. Senyörlerin belirlediği kurallarla yapılan sözleģmeler daha çok Senyörlerin çıkarları doğrultusunda hazırlanmıģ ve feodal sistemin himayeci özelliği belirlenen hak ve ödevlerle korunması amaçlanmıģtır. Böylece Ortaçağ Avrupası nda parçalanmıģ toplumsal yapı gereği savunma ihtiyacının ön plana çıkmasıyla benzer feodal sözleģmeler yaģanmıģ ve sınıflar arası iliģkiler yapılan sözleģmelerle gerçekleģmiģtir. II.2.2. Feodal Sisteminde Lord-Vassal ĠliĢkisi Feodal sistemde Lord ile Vassal arasında gerçekleģmiģ olan iliģki Hommage adı altında gerçekleģmiģtir. Feodal sistemde kralın toprak verdiği Lordlar, Krala karģı görevlerini gerçekleģtirmek için almıģ oldukları toprakları parçalara bölerek, belirli imtiyazlar karģılığında dağıtmıģlardır. Neticede Lordlar bu iģlemle, Kralın vassalı hâline gelmiģlerdir. YapılmıĢ olan buna benzer uygulamalar, Ġngiltere bölgesinde alt-feodal dönemi baģlatmıģtır. Kralın vassalı konumunda bulunan Lordların, Krala karģı yerine getirmesi gereken bir takım hizmetler bulunmaktadır. Aynı Ģekilde Vassalların da, Lordlarına karģı yerine getirmeleri zorunlu hizmet ve görevler mevcuttur Huberman (2002: 20-22). 162 Bloch (2014: 343).

74 62 Avrupa da Vassalın, Lorda karģı temel görevleri Servitium Debitum adı altında askerî hizmetleri kapsamaktadır. Lordlar, Krala karģı olan borçlarını askerî hizmetlerle ödemek yolunu seçmiģlerdir. Fakat zaman ilerledikçe askerî hizmetler, belirlenen vergilerle karģılanmaya baģlanmıģtır. Bu durum da Lordların Vassallarından askerî hizmet yerine para istemelerine neden olmuģtur. Askerî hizmetlerin nakit ücrete çevrilmesi, feodal sistemin giderek daha zor bir sistem hâline dönüģmesini sağlamıģtır. Alt-feodal sistem gereği nakit ödemede zorluk çeken Lordların krala karģı borçları her geçen gün artmıģ, bunun üzerine XIII. yy. da Baronlar bazı Lordları ortadan kaldırarak Krala verilecek olan nakit paraları kendileri toplamaya baģlamıģlardır. 163 Lord ile Vassal arasındaki iliģki gereği, Vassalların, Lordun diğer soylu aileleriyle yaptığı özel savaģlarında, askerî hizmetlerde görev almaları sağlanmıģtır. Vassallar barıģ vakitlerinde, baģka bölgelere seyahat amacıyla giden Lordun yanında bulunarak onu korumuģ ve savaģ zamanlarında Lordun hizmeti altında görev almıģtır. Ancak askerî hizmetlerin zamanla paraya dönüģmesi, Vassal ile Lord arasındaki bağlılığın zayıflamasına neden olmuģtur. 164 Feodal sistem içinde Lord, ödemekte zorluk çekeceği bir borçla karģılaģtığında Vassaldan yardım istemiģtir. Bu yardım Aid adı altında bir takım vergi olarak alınmıģtır. Feodal hukukun koyduğu kurallara göre Lord üç amaç doğrultusunda Vassaldan aid toplama hakkına sahiptir. Bunlar, en büyük oğlu ġövalye olunca, en büyük kızı evlenirken ve esir düģtüğü vakitlerde toplanırdı. 165 Bunlarla birlikte feodal dönemde bir vassalın bir fiefi miras yoluyla elde edebilmesi için Lorduna Relief yani tapu bedeli ödemesi gerekli görülmüģtür. Relief ücretinin standart düzeyde verilmesi XII. y.y. dönemlerinin sonlarına doğru 163 Bloch (2014: 344). 164 Akyılmaz ve Cin (1995: 109). 165 Bloch (2014: ).

75 63 gerçekleģmiģtir. Bu tarihten sonra artık Relief ücretlerinin 100 Ģilin 166 değerinde olması kararlaģtırılmıģtır. 167 Lord ile Vassal arasındaki iliģkiler, Lordun Vassalın özel yaģamı üzerinde bir takım haklarının olmasını da sağlamıģtır. Nitekim ölen Vassalın toprağının mülkiyeti ve ailesinin bakımı belirli bir zamana kadar Lordun egemenliği altına alınmıģtır. Ayrıca feodal hukuk gereğince Lord evlilikleri üzerinden bir takım haklar elde etmiģ ve bu haklar doğrultusunda Lord ile Vassal arasındaki iliģkilerin korunarak devam etmiģtir. Bir vassal kızını evlendirmek istediğinde ilk olarak feodal beyinden izin almak zorunda tutulmuģtur. Lordun yapılacak olan evliliğe onay verip vermemesindeki ölçüt, evlenecek olan kızın eģinin fief arazileri üstünde belirli haklara sahip olmasıyla ilgilidir. Lord bu nedenle kendisi açısından uygun görmediği evlilikleri onaylamamıģtır. 168 Ayrıca Vassal kız çocuklarını mirasçısı olarak belirlerse, Lord kızların evleneceği vakit eģlerini belirleme hakkına sahip olmasının yanında, Vassalın dul karısı için de aynı durum geçerli olmuģtur. Ancak bunun yanında feodal hukuk gereği Lordun, Vassalın mirasçısı olan erkek çocuklarının evliliklerine müdahale hakkı olmadığı görülmüģtür. 169 Lord ve Vassal arasındaki iliģkiler genellikle Lordun bireysel çıkarları doğrultusunda geliģmiģ ve bu çıkarları koruyan bir feodal hukuk oluģmuģtur. Ayrıca sınıflar arasında gerçekleģmiģ olan ekonomik ve askerî iliģkiler, zamanla feodal sistemin bir sonucu olarak farklı uygulamalarla gerçekleģmiģtir. YaĢanan çeģitli uygulamalar beraberinde kanunî yaptırımları da meydana getirmiģtir. II.2.3. Feodal Sisteminde Senyör-Serf ĠliĢkisi: Malikâne Yapısı Ortaçağ Avrupası nda Fief olarak adlandırılan topraklar üzerinde yaģayan topluluklar karmaģık bir sosyal yapı içerisindedir. Bu topluluklar; Toprakta ÇalıĢan Köylüler, 166 ġilin: Ġngiliz lirasının yirmide biri değerindeki para miktarına denir. 167 Akyılmaz ve Cin (1995: 111). 168 Bloch (2014: 348). 169 Akyılmaz ve Cin (1995: 113).

76 64 Serfler, Özgür Köylüler ve Malikâne Lordlarıdır. Avrupa da kölelik sistemi devam etmiģ, malikâne diye adlandırılan topraklarda çalıģan kesimi Serfler ve Özgür Köylüler oluģturmuģtur. Malikânelerin alt yapısını ortaya çıkaran bu çalıģan sınıfın statüsü, malikâne Lorduna karģı görevleriyle değiģiklik göstermiģtir. Bu yükümlülüklerin en önemli boyutu angaryayla sağlanmıģtır. 170 Feodal sistemde fief arazilerinin aldığı fizikî yapı, malikâne olarak adlandırılmıģtır. Malikâneler verimli toprak arazilerinin yanında, mera, otlak, orman ve ekilmesi güç olan arazilerden meydana gelmiģtir. 171 Malikânelerin ekilebilir toprakları ikiye ayrılmıģtır. Bunlar doğrudan Senyöre ait olan tarlalar ve Serflere bırakılan toprak arazileridir. 172 Malikâne Senyörünün kendisi için ayırdığı ve Demesne olarak adlandırdığı topraklarda üretimi gerçekleģtiren genellikle köylü sınıfı olmuģtur. Topraklar üzerinde kullanılan araç ve gereçler ise Senyörün teminiyle sağlanmıģtır. Sistem gereği köylü sınıfı yarım iģletmeci statüsüne ulaģmıģ ve sahip oldukları bu statü sayesinde, diğer köylülere göre daha az yükümlü olduğu durumlar söz konusudur. 173 Arazilerde iģ gücüne duyulan ihtiyaçların artmasıyla, özgür olan köylü sınıfı da bu topraklarda çalıģmaya baģlamıģtır. Malikâne toprakları üzerinde çalıģan köylülere Vilen adı verilmiģ ve bu köylüler Serflere göre daha imtiyazlı bir sınıf olmuģlardır. Köylüler Mans ismiyle nitelendirilen tarlalarında, kendi ihtiyaçları için üretim yapmak ve ürettikleri ürünün belirli bir kısmını Senyöre vermek zorunda kalmıģlardır. Ayrıca bu köylüler, belirli vakitlerde, Senyörlerin belirlediği alanlarda çalıģarak, ürettikleri ürünlerin belirli bir kısmını vergi olarak vermekle yükümlü tutulmuģlardır. Bunların yanında malikâne halkının bir diğer sınıfına Franlar adı verilmiģtir. 170 Gül (2009: 100). 171 Huberman (2002: 12). 172 Akyılmaz ve Cin (1995: 62). 173 Ülgen (2013: 52-53).

77 65 Bunlar Senyörün çiftliğinde ve Ģatosunda hizmet veren kimselerdi ve diğer malikâne içinde çalıģan köylü sınıflarına göre daha fazla imtiyaz elde etmiģlerdir. 174 Feodal sistemin bir gereği olan malikânelerde çalıģan Serfler, angarya dıģında kümes hayvanı ve yumurta vermekle birlikte bazı farklı ödemeler de yapmıģlardır. Serfler, kızlarını evlendirmek için Senyöre belirli bir ücret verirlerken, öldükten sonra Serfin elindeki hayvanlara Senyör tarafından el konulmuģtur. Serfin, Lordun bilgisi olmadan toprağı bırakıp gitmesi, özgür bir kadınla ya da baģka bir malikânedeki kadınla evlenmesi yasaklanmıģtır. Buna karģılık Serfin malikâne içinde bulunan senyöre ait olan fırın, değirmen gibi âletleri kullanmasına karģılık, Senyöre vergi vermek zorunluluğu da vardır. Feodal sistem gereği Serfler; idarî, siyasî ve hukukî açıdan Senyöre bağımlı bir statüye sahip olmuģlardır. 175 Feodal malikânelerde demesne ve Serf topraklarının büyüklükleri eģittir. Bu durumda ekilen toprakların yarısı Senyöre ait olurken, diğer kısmı Serflere aittir. Serflerin demesne topraklarında haftada iki veya üç gün belirli bir ücret almadan çalıģtığı olmuģtur. ÇalıĢmalar sonucunda elde edilen ürünün hepsi Senyöre aitken, bu ürünlerin üzerinde Serfler hiçbir hak elde etmemiģlerdir. Avrupa da ticarî yaģamın olmadığı zamanlarda, demesne arazilerinden elde edilen ürünlerin çoğu malikâne içinde tüketilirken, ticaretin baģlamasıyla birlikte pazarlarda satılmaya baģlanan ürünler, Senyör açısından önemli bir gelir kaynağı haline gelmiģtir. 176 Malikâne sistemi hakkında bahsettiğimiz bilgilerden de anlaģıldığı gibi feodalitenin önemli bir sistemi olan ve bireylerin karģılıklı iliģkileri sonucunda gerçekleģmiģtir. Ancak malikâne toprakları üzerinde üretim faaliyetlerini yapan köylü sınıfının kazanımları vermiģ olduğu emeğe karģılık son derece az olmuģtur. Feodal yapının adaletsiz ekonomik ve sosyal dağılımı malikâne sisteminde de kendini hissettirmiģtir. Neticede malikâne toprakları üzerinde 174 Zeytinlioğlu (1976: 57). 175 Gül (2009:101). 176 Akyılmaz ve Cin (1995: 63).

78 66 yetiģtirilen ürünler köylü sınıfının emeğiyle oluģurken, ürünlerin pazarda satılmasıyla elde edilen kazancın malikâne Senyörüne kalması, sınıflar arası ekonomik farklılıkların yaģanmasına neden olmuģtur. Sistem gereği gerçekleģtirilen üretimin sürekli bir Ģekilde devam etmesi için malikâne sahipleri bazı yaptırımlar geliģtirmiģlerdir. Toprakları üzerinde çalıģtırdığı Serflerin sosyal yaģamları çoğunlukla Senyörün çıkarları doğrultusunda belirlenmiģ, bu durum Ortaçağ Avrupası nda malikâne sisteminin ekonomik yapıyla birlikte sosyal hayatın feodal hukuk düzeyinde oluģturulmasını sağlamıģtır. Kanaatimizce, feodal sistemin toplumsal ve sınıfsal yapı üzerindeki etkinliği, çağının gerisinde kalmıģ bir Avrupa toplumunu ortaya çıkarmıģtır. Bu sistemin sonucunda oluģan hiyerarģik yapı sayesinde sınıflar arası geçiģleri imkânsız kılan bir toplum tipi meydana gelmiģtir. Bu duruma, günümüzde halen varlığını sürdüren Hindistan daki kast sistemi 177 örnek gösterilebilir. Nitekim Hindu geleneğiyle oluģan kast sisteminde, tipik feodal hiyerarģi düzeni gibi sınıfsal bir yapı dikkati çekmektedir. Feodal sistemin üst tabakasında bulunan ruhban sınıfı, kast sisteminin en üst katındaki rahipler ve bilginler sınıfına karģılık gelmektedir. Bununla birlikte her iki sistemin alt tabakasında bulunan ve sistem gereği toplum içinde en ağır çalıģma koģullarında çalıģan ve verdiği emeğin karģılığında düģük ücretler alan bir tabaka da bulunmaktadır. Bu tabakalara feodalite de Serf adı verilirken kast sisteminde Sudras adı verilmektedir. Ayrıca her iki sistem içinde bireyin toplumdaki statüsü doğumla kazanılmıģ ve bireyler hayatları boyunca hangi sınıfa mensupsa o sınıf içinde yaģamlarına devam etmiģlerdir. Ayrıca her iki sistemde de sınıflar arası geçiģler imkânsız olmuģtur. 177 Kast Sistemi: Kast sözcüğü, Portekiz dilinden meydana gelmiģ, anlamı; soy, ırk manasına gelmektedir. Bu sisteme göre; Hindistan daki bireylerin sahip oldukları ayrıcalıklar sebebiyle, yukarıdan aģağıya doğru kesin hatlarla belirlenmiģ ve sınıflar arası geçiģlerin mümkün değildir. Bkz.; Büyükbahçeci (2016: 240).

79 67 III. BÖLÜM III. ORTAÇAĞ AVRUPASI NDA FEODAL SĠSTEMĠN SOSYAL HAYAT ÜZERĠNDEKĠ ETKĠSĠ V. yy. ile IX. yy. arasında Avrupa da feodal sistemin bir sonucu olarak belirli farklılıklara sahip bir toplum tipi oluģmuģtur. Avrupa da merkezî otorite, toplumsal statüsünü Ģato ve köy sahibi olan feodal beylerin kontrolü altına bırakmıģ, bu egemenlik hakkı, senyörün halk üzerinde toplumsal, ekonomik ve hukuksal olarak bir takım yaptırımlar uygulamasını sağlamıģtır. 178 Feodal düzenin aynı zamanda Kilise egemenliği altında uhrevî ve dünyevî iģlerin yürütüldüğü bir sistem olması, yerel krallıkların Kilise nin kontrolü altında yönetimlerini sürdürmelerine sebebiyet vermiģtir. 179 Ortaçağ da, Batı Avrupa bölgesinin Hıristiyan öğretilerinin egemenliği altında kalması Avrupa da kültür ve bilimsel ilerlemelerin önceki zamanlara nispeten daha az olmasına sebep olmuģtur. Ancak mimarî alandaki yapılar, antik dönemdeki gibi taģla yapılmamıģ, bunun yerine taģınması kolay olan ahģap malzemelerle inģa edilmiģtir. Bununla birlikte yerleģim merkezlerinin kırsal bölgelere taģınması, merkezdeki su yollarının kullanılmasını engellemiģ, bu da Ģehirlerdeki bataklıkların ve erozyona açık alanların ortaya çıkmasını sağlamıģtır. 180 Bilimsel hayatta yapılmıģ olan her bir yenilik yeni bir sorunu beraberinde getirmiģtir. Bu durumda Avrupa toplulukları üzerinde bilimsel ve kültürel deneyimlerin hızını artırmıģtır. Ortaçağ feodal dönem içinde günlük yaģam, ekonomik özelliklere göre ĢekillenmiĢ olsa da, bireyin toplumdaki saygınlığını; Ģan, Ģeref, dinî inanç, kahramanlık ve itibar gibi kavramlar belirlemiģtir. Feodal toplum yapısında dıģa kapalı ve kanaatkâr bir özellik hâkim olmuģtur. Bu yapının ortaya çıkmasını Ortaçağ Avrupası nda yaģanan istilâ hareketleri ve feodal sistemin meydana getirdiği uygulamalar etkilemiģtir. Toplum içinde yer alan; aileler, 178 Goff (2005: 45). 179 Çetin (2002: 80). 180 Eco (2015: ).

80 68 zanaat iģleriyle ilgilenen kiģiler ve dinî sınıfların arasındaki iliģkiler, belirli bir bağlılıkla sağlanmıģtır. 181 Feodal sistemin bireyler arasındaki bahsettiğimiz bağ örgüsü, sistemin uzun yıllar devam etmesini etkilediği gibi bireyler arasında oluģabilecek belirli toplumsal örgütlenmelerin kurulmasını da engellemiģtir. Kanaatimizce bu durumun en belirgin nedeni, bireyler arasında yapılan karģılıklı çıkarlar doğrultusunda hazırlanmıģ olan sözleģmelerin varlığıdır. X. yy. ve XI. yy. da Avrupa da ilk kentlerin kurulmasıyla birlikte, Ģehirlerde yaģayan insanlar toprağa dayalı olarak geliģen ekonomiye rağmen, ticaretle uğraģan bir toplum yapısı meydana getirmiģtir. ġehirlerde ticaret yapan ve aynı zamanda Avrupa nın birçok merkezlerinde kurulmaya baģlayan üniversitelerde eğitim alan Burjuva 182 sınıfı ortaya çıkmıģtır. 183 Burjuva sınıfının ortaya çıkmasıyla birlikte feodal sistemde çeģitli değiģimler meydana geldiği gibi aynı Ģekilde Avrupa topluluklarının sosyal, siyasal ve ekonomik hayatlarında bazı geliģmelerin yaģatmıģtır. ÇalıĢmamızın son bölümünde Ortaçağ Avrupası nda feodal sistemin sosyal hayat üzerindeki etkisini dört alt baģlık altında inceleyerek bahsettiğimiz hususlar üzerinde bazı değerlendirmelerde bulunacağız. III.1. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Kilise Kilise, sözcük anlamı; birini dıģarıya çağırmak, toplantıya davet etmek manasına gelen ve Grekçe ek-kaleo fiilinden türemiģ olan topluluk demektir. Hıristiyanlığı benimseyen, Hz. Ġsa nın havârisi Petrus ile diğer havâriler 184 tarafından kurulan, Hıristiyan inancına göre kutsal ruh tarafından onaylanan ve önderini Hz. Ġsa olarak kabul edip onun uygulamalarını örnek alarak gerçekleģtiren kiģilerin oluģturduğu topluluğa Kilise adı 181 Güriz (1993: 194). 182 Burjuva: Ortaçağ Avrupası nda feodal beylerin oturdukları Ģatoların çevresinde kurulmuģ olan kentler ile kasabalarda bulunan, ticaret ve sanat iģleriyle ilgilenen sınıftır. Bu sınıf zamanla feodal beylerden bir takım ayrıcalıklar elde etmiģ, senyörlere vergi vermiģlerdir. Feodal sistemin güç kaybetmesiyle birlikte burjuvalar, oturdukları kentleri senyörlerden satın alarak, bulundukları kentlerde yönetim sahibi oldular. Bu kentler Ortaçağ Avrupası nda Serbest Kentler olarak adlandırılır. Bkz.: Kerov (2016: 261). 183 Goff (2005: 45). 184 Havâri: Hz. Ġsa nın, Hıristiyan dinini yaymak üzere kendisine yardım etmek için oluģturduğu on iki kiģiden oluģan grubun adıdır. Bkz.: Cilacı (1997: ); Ulutürk (2010: 4).

81 69 verilmiģtir. 185 Hıristiyanlığın ilk yıllarında bu dine inanlar için ibadet yerlerinin olmamasının nedeni, ilk Hıristiyanların Roma Ġmparatorluğu döneminde büyük tepkilerle karģılaģmaları ve ibadetlerini gizleyerek gerçekleģtirmiģ olmalarıyla ilgilidir. Ancak Roma Ġmparatoru Constantine nin Hıristiyanlık dinini yasallaģtırmasıyla birlikte Kiliseler kurulmaya baģlanmıģtır. 186 Roma Ġmparatorluğu bölgelerinde, Hıristiyanlık ilk yayılmaya baģladığı dönemlerde hemen kabul edilmemiģ ve bu inancı kabul edenler büyük baskı altında kalmıģlardır. Roma Ġmparatoru Diocletian ( ) döneminde yapılan baskılar, toplu katliamlar halinde devam etmiģtir. Ancak 306 yılında tahta geçen Ġmparator Constantine zamanında yapılan bazı yeniliklerle Hıristiyanlara yapılan baskılar bitmiģtir. Ġmparator un 312 yılına kadar Hıristiyanlık için yaptığı çalıģmalarla Constantine nin Hıristiyan inancını kabul etmesiyle sonuçlanmıģ ve Hıristiyanlık dininin Avrupa bölgesinde yasal olarak tanınmasına neden olmuģtur. Ġmparator Constantine nin çıkardığı bazı kanunlarla Hıristiyan inancı, Roma Ġmparatorluğu topraklarında önde gelen inançlar arasında yerini almıģtır yılında Ġmparator olan Theodosius, 380 yılında Hıristiyan inancını Roma Ġmparatorluğu nun resmî inancı olarak kabul etmiģ ve Kilise kurumunun kendi mahkemelerini kurmasına izin vermiģtir. Din adamlarıyla ilgili sorunlar ve Hıristiyanlıkla ilgili bazı konularda ortaya çıkan anlaģmazlıkları Roma mahkemeleri yerine Kilise mahkemeleri karara bağlamıģtır. Bu mahkemelerle birlikte Kanonik Hukuk adı altında bir hukuk sistemi meydana gelmiģtir. Ġmparator Theodosius un ölümünün ardından, Kilise Roma Ġmparatorluğu ndan bağımsız hareket etmeye baģlamıģtır yılında Batı Roma Ġmparatorluğu nun Cermen istilâcılar tarafından yıkılmasının ardından, Ortaçağ Avrupası nda bölgesel yönetimler ortaya çıkmıģtır. Avrupa da yönetim 185 Aydın (2002: 11). 186 Bilgiç (2012: 233). 187 Gündüz (2010: 275). 188 Gönenç (2008: 270).

82 70 karıģıklığı içinde bulunan krallıklar, sosyal ve siyasî statülerini güçlendirmek için bazı faaliyetler gerçekleģtirmiģlerdir. 751 yılında Frank Krallığına Karolenj hanedanlığından I. Pepin in Kral olarak Papa tarafından onaylanması üzerine Ortaçağ Avrupası nda önemli geliģmeler yaģanmıģtır. I. Pepin in ölümünden sonra oğlu ġarlman ın Kral olmasıyla, Karolenjler VIII. yy. dan itibaren Orta ve Batı Avrupa nın en önemli merkezî gücü hâline gelmiģtir. Ancak Karolenj hanedanlığının yok olmasıyla, Avrupa da karıģıklığın çıktığı dönemler baģlamıģtır. Avrupa coğrafyası, feodal sistem gereği, bölgesel krallıklara ayrılarak yönetilmiģ, sistem XII. ve XIII. yy. dönemlerinde merkezî krallıkların tekrar güçlenip, Avrupa da yönetimi ellerine geçirmesiyle son bulmuģtur. 189 Avrupa da feodal sistem boyunca Kilise ve Papalık, Avrupa topluluklarının sosyal hayatları üzerinde önemli bir güç hâline gelmiģtir. Kilise nin bu gücü elinde bulundurmasında iki önemli husus etkili olmuģtur. Ġlk olarak; Avrupa da Kilise ve Krallar arasında meydana gelen iktidar mücadelesi; ruhban sınıfının yürüttüğü politikalar sonucunda, Kilise nin güçlenmesinin yanında, kralların zamanla güç kaybetmesine sebebiyet vermiģtir. Ortaya çıkan durumlar, iktidardaki kralların, Kilise yi yok sayarak hareket etmelerini engellemiģtir. Ortaçağ toplulukları için yapılacak tüm sosyal, ekonomik ve hukukî yaptırımlar, Kilise nin onayına sunulmuģtur. Ġkinci neden; Avrupa da feodal sistemle birlikte ortaya çıkan uygulamalarla ilgilidir. Feodal sisteme göre Kral aynı zamanda feodal bir Senyör özelliğine sahiptir. Feodal sistemde Senyörler, mülkiyetleri altında bulunan toplulukları yönetirler ve topraktan elde edilen ürünün de büyük oranına sahiptirler. Avrupa coğrafyasında ortaya çıkan bu parçalanmıģ yönetim Ģekli, zamanla diğer feodal beylerle savaģların yaģanmasına neden oluģtur. Bu da Kilise nin giderek daha fazla güç kazanmasını ve yönetim üzerinde ağırlığını artırmasını sağlamıģtır. Kilise nin Ortaçağ Avrupası nda iktidar kaynağı olarak algılanması, 189 Gönenç (2008: 271).

83 71 toplum üzerinde Hıristiyan inancına dayalı yeni kanunların çıkmasına neden olmuģ, dolayısıyla ruhban sınıfının, toplum üzerindeki etkisi hissedilmiģtir. 190 Avrupa da Kilise nin zamanla güçlenmesiyle birlikte, toplum üzerinde geliģmiģ bir davranıģ modeli ortaya çıkmıģtır. Bu husus, Avrupa toplumlarının ilerlemeleri ve reform hareketlerini engellemiģ, kültürel ve sosyal hayatın Kilise eksenli sürmesini sağlamıģtır. Kilise nin toplum üzerindeki egemenliği, sosyal hayat nasılsa o Ģekilde devam etmesi gerekliliğine dayanmıģ ve bireyin yaģadığı olumsuz yaģam koģulları dinsel açıdan değerlendirilmiģtir. Avrupa daki siyasal, toplumsal ve ahlâkî yaģam tarzı, Tanrı tarafından verildiğine ve bu durumun hiç değiģime uğratılmadan devam etmesi gerektiği inancı üzerine temellendirilmiģtir. Kilise ye göre, Tanrının insanlar için göndermiģ olduğu her Ģey doğal ve iyi niyetli olarak hazırlanmıģ, ancak insanların yanlıģ davranıģları, kurumların bozulmasına neden olmuģtur. Bu durumu düzeltmenin tek yolu da, din adamlarının toplum üzerinde uygulayacağı yaptırımlardır. 191 Böylece Avrupa da Kilise egemenliği sağlanmıģ, sosyal kurumlar Hıristiyanlık ekseninde oluģturulmuģtur. Örneğin; eğitim kurumları ruhban sınıfı üyelerinin belirlediği hususlar doğrultusunda faaliyetlerini gerçekleģtirmiģ, bu durumun etkisiyle bilimsel geliģmelere kapalı bir toplum meydana gelmiģtir. X. yy. dan itibaren Kilise nin Batı Avrupa bölgesinde ekonomik açıdan güçlenmesi, feodal sistemin imtiyazlı bir kurumu hâline dönüģmesini sağlamıģtır. Kilise nin, Avrupa nın birçok bölgesinde toprak ve üretim araçlarının tek sahibi olması, egemenliği altında bulunan ülkeleri, sosyal ve kültürel hayat üzerinde belirleyici bir konuma ulaģtırmıģtır. 192 Kilise nin Ġtalya nın tümüne hâkim olması, Ortaçağ Avrupası nda zengin bir kurum olduğunun açık kanıtıdır. Din adamlarının sayısız mülk sahibi olmasıyla birlikte bilgi ve kültür bakımından soylulardan daha üstün olmaları, krallıklar üzerinde belirli bir yaptırım gücüne ulaģmalarını 190 Gönenç (2008: ). 191 Oskay (2014: ). 192 Geanakoplos (2011: 175).

84 72 sağlamıģtır. Kilise nin bu etkinliği IX. yy. ve XII. yy. Ortaçağ Avrupası nda özellikle eğitim ve sanat üzerinde belirgin olarak görülmüģtür. 193 Kilise X. yy. dan itibaren feodal topluluklar üzerindeki faaliyetlerini, Cluny tarikatının da etkisiyle değiģtirme kararı almıģtır. Bu uygulamalar, Kilise nin bir tür arınma yoluna girmesiyle yapılmıģ, uygulamaların dıģında kalmak isteyen bazı ruhban sınıfı üyelerinin, dünyevî iģlerdeki etkinliği devam etmiģtir. Din adamlarının bu kadar fazla toplumsal hayatla ilgilenmiģ olmaları, bazı Hıristiyan çevreler tarafından hoģ karģılanmamıģtır. 194 Bu durumun oluģmasında en büyük neden, lâiklik düģüncesinin bazı din adamları üzerinde etkin olmasıyla ilgilidir. Cluny tarikatının faaliyetleri X. yy. ın ikinci yarısından baģlayarak, manastırlardan Papalara kadar sirayet etmiģtir. Hareketi baģlatan tarikatın temel amacı; havârilerin düģünce dünyalarına dönmek ve lâiklerle ruhban sınıfı arasında yaģanan iliģkileri, Hıristiyanlığın belirleyeceği ölçüde düzenlemektir. Cluny tarikatının gerçekleģtirmek istediği; yeniliklerle, Kilise nin feodal beylerle olan iliģkileri arasına keskin bir hat çizmeye yönelik aldığı karar olmuģtur. Bu amaç için; din adamlarına evlilik yasağı getirilmiģ, böylelikle ruhban sınıfı ve halk arasında oluģan bağ kesilmiģtir. Cluny tarikatının gerçekleģtirdiği bu çalıģmalar olumlu sonuçlar doğurmuģ, Roma Kilisesi nin azalan itibarı yeniden sağlanmıģtır. Neticede Kilisede bu tarihten itibaren yapılan uygulamalarla, Papalık kurumunun otoritesi güçlenmiģtir. 195 Feodal sistem içinde önemli bir gücü elinde bulunduran Kilise, Ortaçağ topluluklarının sosyal yaģamları üzerinde zamanla etkinliğini artırmıģtır. Kilise gerçekleģtirdiği uygulamalarla Avrupa toplumlarını antikçağ felsefesinden uzaklaģmıģtır. Antikçağ döneminde felsefeyle önemli bir bağı olan matematik ve doğa bilimleri, Ortaçağ Avrupası nda Kilise nin etkisiyle kaybolmuģtur. Edebiyat alanında yazılan eserler çoğunlukla Azizlerin Hayatları ile ilgili olmuģtur. Tarih bilimiyse sadece keģiģlerin günlükleri doğrultusunda kaydedilir hâle 193 Durmaz (2010: 94-95). 194 Martin (2009: 46-47). 195 Durmaz (2010: 97).

85 73 gelmiģtir. Bunların yanı sıra; Ģiir, müzik, resim gibi sanatsal faaliyetler, Kilise nin belirlediği ölçüde ve kontrolü altında yapılmıģtır. Eğitim, manastırlarda ve rahiplerin tekeli altında verilmiģ, Kilise nin sosyal hayat üzerindeki etkisi feodalitenin kazanımlarıyla sağlanmıģtır. Böylece Kilise nin ekonomik bakımdan önemli bir güç merkezi hâline gelmesi kaçınılmaz olmuģtur. 196 Kilise nin etkisi Avrupa da kurulmuģ olan üniversitelerde de hissedilmiģtir. Üniversitelerin baģına XII. yy. dan itibaren Piskoposlar tarafından görev verilen üniversite yöneticilerine Scolasticus denmiģ, bu yöneticiler zamanla ġansölye adıyla anılmaya baģlanmıģtır. 197 Kilise kurumunun üyeleri, Tanrı nın temsilcisi sıfatıyla kendilerini Ortaçağ Avrupası na kabul ettirerek zamanla krallıklar üzerinde egemen bir kuvvet olmuģlardır. Kilise bu kudreti sayesinde, feodal dönem boyunca sosyal hayatın her yerinde kendi idaresini kurmuģ, yargılama yetkisini de elde ederek, bireyler üzerinde din eksenli bir baskı oluģturmuģtur. 198 Bununla birlikte ekonomik hayatında Kilise nin yaptırımlarından payını almaya baģlamıģtır. Yapılan istilâlar sonucunda Avrupa nın Kuzey inde hızla yayılmaya baģlayan Hıristiyanlığın temsilcileri, feodal sistem gereği hızla toprak sahibi olmuģ, Ģehirlerde ve kasabalarda görevli Piskopos ve Senyörlerin sahip oldukları ekonomik imkân ve ayrıcalıklar, Kilise yi gün geçtikçe güçlendirmiģtir. 199 Kilise nin Ortaçağ Avrupası nda sosyal hayatı, kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemeye çalıģması, düģüncelerinden dolayı insanların yargılanması ve aforoz diye adlandırılan dinden çıkarma iģlemleriyle Avrupa da bir korku toplumu oluģturmuģtur. Ortaçağ insanı; bilimsel, sanatsal faaliyetlerini Kilise nin kurallarına uygun bir Ģekilde yapmaya çalıģmıģtır. Bu da Ortaçağ Avrupası nda tek tip insan ve tek tip sanat modelinin oluģmasının yanında, bilimsel geliģmelerin gerekçeleri; dogmalara dayandırılması anlayıģına sevk etmiģtir. 196 Kerov (2016: ). 197 Ülgen (2010: 357). 198 PaĢa (2011: 22). 199 Akalın (2013: ).

86 74 III.2. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Hukuk Roma Ġmparatorluğu nun yıkılmasının ardından, Barbar krallıkları dönemlerinden itibaren, yazılı hukuk kurallarıyla birlikte sözlü hukuk kuralları da ortaya çıkmıģtır. 200 Roma ve Barbar krallıkları yöneticilerinden, Karolenj hükümdarlarına kadar iktidar olan kiģiler, Avrupa da hukukî birliği sağlayamamıģlardır. Hatta kudretli bir Kral olan ġarlman dönemleri arasında gerçekleģtirdiği siyasî birliğe rağmen, hukukî bir birlik oluģturamamıģtır. ġarlman ın, döneminde yayımlatmıģ olduğu; ceza mahkemesi, idare ve din alanındaki çeģitli hukukî yaptırımlar, sadece imparatorun buyruğu altında geçerli olmuģ, yeni Kralın tahta geçmesiyle, geçmiģte uygulanmıģ olan yasaların çoğu uygulanmamıģtır. Bu durum da Avrupa da hukukî kuralların birliğini ve sürekliliğini yok etmiģtir. 201 Dönemsel hukuk kurallarının yaģanmıģ olduğu sistemin yanında, Ortaçağ Avrupası nda çoğulcu hukuk kuralları ortaya çıkmıģ ve bu bağlamda; soy yasaları, yerel âdetler, feodal haklar, kilise yasaları, imparatorluk yasaları gibi birden fazla hukuk kuralları meydana gelmiģtir. 202 Avrupa da bulunan karmaģık toplum yapısı, ortaya çıkmıģ olan çoğulcu hukuk kurallarını meydana getirmiģtir. Batı Roma Ġmparatorluğu na ait topraklarda egemenliğini ilân etmiģ olan Germen kavimleri, toplumsal hayatın birçok yerinde kendi kanunlarını uygulamamıģ, bununla birlikte kamusal alanlar ve bölgesel hâkimiyetleri altında kalan yerlerde kendi hukuk kurallarını uygulamıģlardır. Avrupa da meydana gelen istilâ hareketleri sonucunda, farklı bölgelerde parçalanmıģ yönetim birimleri kurulmuģ, bu da çeģitli etnik grupların üzerinde farklı hukuk kuralları ortaya çıkarmıģtır. Her bir yönetici, Roma hukuk kurallarını örnek alarak yeni yasaları hayata geçirmiģ aynı zamanda kendi kavimlerinin gelenek ve göreneklerine uygun hukuk kurallarını da sürdürmüģlerdir Gül (2009: 113). 201 Bloch (2014:187). 202 Eco (2015: ). 203 Eco (2015: 218).

87 75 Avrupa hukuk yapısının çoğulcu özellikleri, toplumsal değerlerin meydana getirmiģ olduğu örf ve âdetler sonucunda, sosyolojik koģullar doğrultusunda meydana gelmiģtir. Feodal dönemde uygulanmıģ olan hukukî kurallar, geleneklere göre ĢekillenmiĢ ve her feodal beyin mülkiyeti olan malikânelerde farklı hukuk kuralları uygulanmıģtır. Feodal hukuk sistemi, genel olarak bireyler arasındaki bağlılık yemini ve alt-üst sınıf arasındaki iliģkiler sonucunda geliģmiģtir. Feodal toplum yapısında meydana gelen hiyerarģik iliģkiler, genellikle nesneler ve insanlar arasındaki bağla sağlanmıģtır. Sistem in uygulamasında yaģanan yayılma, geliģme ve yargı özellikleri, toplumun idarî yapısının sergilemiģ olduğu faaliyetler sonucunda oluģmuģ, feodal hukuk yapısı da bu bağlamda geliģme kaydetmiģtir. X. yy. da Avrupa da Karolenj fermanları Ģeklinde olan Barbar kanunları, yazıya aktarılmaktan uzaklaģmıģ, Roma kanunları çerçevesinde oluģmaya baģlamıģtır. Kanunları yazıya aktarmak için Lâtince bilmek önemli olmuģtur. Ortaçağ da yazıyı ve Lâtinceyi bilen sınıfın din adamlarının olması, Kilise nin kendi hukuk kurallarını oluģturmasını sağlamıģtır. Ortaya çıkan dinî hukuk kuralları, Ortaçağ Avrupası nda kurulan ve sadece rahiplerin eğitim alabildiği okullarda öğretilmeye baģlanmıģtır. Zamanla kurulan mahkemelerde sadece yargıçlar görev yapmıģ, avukatların bu mahkemelere katılması yasaklanmıģtır. Yargı yetkisini elinde bulunduran kiģiler, feodal beylerden oluģmuģtur. Ancak Ortaçağ Avrupası nda soylu sınıfına dâhil olan feodal beyler, diğer tüm soylular gibi okuma-yazma bilmeyen kiģilerdir. Feodal hukuk içinde okuma-yazma bilmeyen yargıçların yargılama yetkilerini kullanması, Avrupa da hukuk sisteminin gerilemesine ve sözlü hukuk kurallarının geliģmesine neden olmuģtur. 204 Avrupa da örfî hukuk kanunlarının zamanla uygulanması, feodal hukuk sisteminde, parçalanmıģ bir yapıyı ortaya çıkarmıģtır. Kanunlar gereği, kiģi hangi bölgede ve hangi malikânede bulunuyorsa, feodal beylerin ve ruhban sınıfının koyduğu kurallara uymak 204 Bloch (2014:193).

88 zorundadır. Feodal hukuk yapısının parçalanmıģ yapısı, her topluluğun kendine ait hukuk kuralları koymasına ve bu kuralların Avrupa coğrafyasında farklılıklar yaratmasına sebep 76 olmuģtur. 205 Kanaatimizce, Kilise Avrupa nın parçalanmıģ hukuk yapısını etkilemiģ, dinî otoritenin faaliyetleri arasında toplum, ortaya çıkmıģ olan kanunlara zorunlu olarak itaat etmiģtir. Nitekim Kilise nin feodal hukuk kurallarında aktif olmasının nedeni; Kilise nin feodal toplum üzerindeki etkisi ve ekonomik yaptırımları, onun hukuk kanunları üzerinde belirli kudrete ulaģmasıyla ilgili husustur. Kilise nin feodal hukuk sistemindeki varlığı, ahlakî ve kültürel hâkimiyetiyle sınırlandırılmamıģ, ruhban sınıfı uygulamıģ olduğu çalıģmalar sonucunda, kendi değer yargısına ve çıkarına uygun bir hukuk sistemi ortaya çıkarmıģtır. Kilise kurumunun Kural manasında kullandığı ve Yunanca kelime yapısından türetilen Canonicus hukuk yapısı, Hıristiyanlığın ilk yıllarında temelleri atılmıģ ve IV. yy. ile V. yy. arasında Kilise bu hukuk sistemini, Avrupa toplulukları üzerinde evrensel ve bölgesel ölçekte uygulamıģtır. Din eksenli hukuksal yapı, ekümenik konsillerle yerel din adamlarının çalıģmalarıyla geliģmiģtir. Papaların V. yy. ın ikinci döneminde, mektuplar vasıtasıyla yolladığı hükümler de Kilise hukukunun temel kaynakları arasında yer almıģtır. Bu hukuk kuralları içinde örf ve âdetlerle birlikte, dinî hukuk kanunları da vardı. Din karģıtı kanunların hükümlerine genel anlamda karģı çıkılmıģ, sistemin sarsılmaması için sert tedbirler alınmıģtır. 206 Feodal toplum yapısı içinde geliģmekte olan hukuk kuralları, Roma hukuk kuralları dıģında geliģmiģ, soylu ve ruhban sınıfına dâhil olan kiģiler tarafından belirlenen kanunlar doğrultusunda ortaya çıkmıģtır. Ġngiltere bölgesindeki feodal sistem gereği, köylü sınıfı içinde bulunan Serflerin, Roma hukuk kurallarından mahrum bir Ģekilde sadece Senyörün belirlediği hukuk kurallarına tâbi olmuģlardır. Ġngiltere deki Serfler, belirlenen ayrıcalıklar karģısında, mülkiyeti Senyöre ait toprağı iģletme hakkına sahiplerdi. Feodal beylerin Serfler üzerinde 205 Goff (1999: 29). 206 Eco (2015: 222).

89 77 yaptığı haksız ve ağır uygulamalar, merkezî krallıkların kurduğu mahkemelerde görülen davalarda Serflerin lehine kararlar verilmeye baģlanmıģtır. Feodal Lordların, Serfi öldürmesi veya yaralaması yasaklanmıģ, Serfin de üzerinde silah taģımasına müsaade edilmemiģtir. Ġngiliz feodalizmine göre; özgür olan Serf bir erkekle, Serf statüsüne sahip özgür bir kadının evlenmesine izin verilmiģ, özgür olmayan ve özgür olan Serflerin birbirleriyle evlenmeleri kesinlikle yasaklanmıģtır. Buna benzer kanunların ortaya çıkmasındaki neden, bu tür bir evlilikten meydana gelecek olan çocukların statüsünün belirlenmesinde yaģanabilecek problemlerin ortaya çıkmasıyla ilgilidir. 207 Ortaçağ Avrupası nda yazılı hukuk kanunlarının geliģmesi XI. yy. da baģlamıģ, bu tarihlerde feodal yapının istikrarlı bir Ģekilde devam etmiģ, Norman bölgesel devletlerinin politik düzeni içinde geliģmiģtir. Ayrıca Kilise eksenli skolâstik düģüncenin sağlam bir Ģekilde ilerlemesi, Lombard eyaletlerinin siyasal ve ekonomik sistemde geliģme kaydetmesi Ortaçağ Avrupası nda hukuk alanında bir takım geliģmelerin yaģanmasına neden olmuģtur yılından itibaren Roma kökenli hukuk kanunları, dinî kanunlarla birlikte okullarda öğretilmiģ, Provence bölgesinde ruhban sınıfına dâhil olmayan kiģiler de bu okullarda eğitim görme hakkı kazanmıģlardır. XII. yy. ve XIII. yy. arasında Ġngiltere bölgesinde yazılı hukuk kanunlarıyla ilgili eğitimlerin verilmesi, XV. yy da Roma hukuk kanunlarının, Avrupa da geleneklerden doğmuģ olan hukuk kanunlarının yerine geçmesini sağlamıģtır. 208 Avrupa da uygulanan çoğulcu hukuk yapısı, feodal yapının parçalanmıģ olan yönetim ve ekonomik yapısına uygun bir Ģekilde geliģme kaydetmiģtir. Tâbiatıyla bu duruma sadece feodal sistemin etki ettiğini ileri sürmek gerçekçi bir yaklaģım değildir. Neticede Roma Ġmparatorluğu nun yıkılmasıyla baģlayan Barbar saldırıları, Avrupa nın toplumsal ve kültürel yapısında karmaģık bir yapının oluģmasına neden olmuģtur. Bu karmaģık toplulukların kendine özgü gelenek ve göreneklerini hukuk kurallarında uygulamaya baģlamaları, 207 Akyılmaz ve Cin (1995: ). 208 Vinogradoff (1997: 81-82).

90 78 Avrupa da çoğulcu bir hukuk sistemini ortaya çıkarmıģtır. Bu hukuk sisteminde yazılı ve sözlü kurallarıyla birlikte Roma hukuk kurallarının uygulanması, Avrupa nın temel hukuk yapısını oluģturmasını sağlamıģtır. III. 3. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Bilim ve Kültür Hayatı Ġstilâ hareketlerinin ardından Batı Roma Ġmparatorluğu yıkılınca, Avrupa da bilimsel ve kültürel yaģamın gerilemesine neden olan bir dönem yaģanmaya baģlamıģtır. Ortaçağ Avrupası nda Antikçağ eserlerini koruma altına alan Kilise kurumunun üyeleri zaman ilerledikçe Avrupa da yaģayan topluluklar içinde bilgi düzeyi yüksek bir sınıf hâline gelmiģtir. Ġstilâ hareketleriyle birlikte göçebe hayat süren topluluklar, Kilise nin öğretileri sonucunda Antik dönemin kültürel değerleri hakkında yeni bilgiler öğrenerek, Ortaçağ da farklı kültür yapılarıyla harmanlanmıģ olan ortak bir kültür meydana getirmiģlerdir. 209 Karolenj Kralı ġarlman ın, Avrupa nın geniģ sahalarında idarî üstünlüğünü elinde tutması, idaresi altında bulunan alanlarda saray bilginleriyle birlikte yeni reform hareketlerini yapması hızlandırmıģtır. Avrupa ya yapılan büyük göç dalgası onun döneminde azalmaya baģlamıģ, bu da ġarlman ın sosyal ve kültürel açıdan yeni uygulamaları hayata geçirmesine olanak sağlamıģtır. 210 Feodal dönem boyunca eğitim kurumları, Kilise nin egemenliği altında kalmıģ, bazı temel yazı teknikleriyle birlikte okumaya yönelik bilgiler, Kilise nin belirlediği ölçüde verilmiģtir. X. yy. ın ilk yıllarında ortaya çıkan geliģmelerle, bazı Katedral eğitim merkezlerinde, felsefe ve teoloji alanlarındaki eğitimler baģlamıģtır. Okulların bulundukları Avrupa Ģehirleriyse; Paris, Orleans, Chartres dir. 211 XII. yy. da Ġslam ve Grek eserleri, Avrupa toplulukları tarafından keģfedilmesinin ardından, XIII. yy. a kadar Ortaçağ Avrupası nda bilimsel ve kültürel hayat geliģmeye baģlamıģtır. 212 Roma Ġmparatorluğu döneminde Grekçe kaleme alınmıģ bilimsel eserler, 209 Gökberk (1980: ). 210 Erol (2005: 82). 211 Erol (2005: 83). 212 Ülgen ve Demir ve Serdar (2015:144).

91 79 Ortaçağ da yaģanan bilimsel geliģmelere önemli katkılar sağlamıģ, bu eserlerin Ortaçağ eğitim merkezlerinde öğretilen, matematik, tıp, biyoloji gibi bilim dallarının ana kaynakları oldukları kabul edilmiģtir. Kilise himayesi altına aldığı Antik dönem eserlerini, kendisi açısından uygun gördüğü Ģekilde kullanmaya baģlamıģtır. Eserlerin sadece ruhban sınıfı tarafından okunuyor olması, Kilise nin eserleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamasının yolunu açmıģ ve Ortaçağ Avrupası nda bulunan eğitim ve kültür hayatının, Hıristiyan dininin etkisi altına girmesine neden olmuģtur. 213 Avrupa da XI. yy. dan itibaren Manastır ve Katedral gibi merkezlerde eğitim faaliyetleri yapılmıģtır. Bu eğitim kurumlarında öncelikli olarak ruhban sınıfı üyeleri faydalanmıģtır. Onların aldıkları eğitimler genellikle Kilise reformları ve din adamlarının kültürel bilgi birikimlerini arttırmaya yönelik olmuģtur. XII. yy. dan itibaren Ortaçağ Avrupası nda eğitim kurumları derecelendirilmiģ ve yükseköğrenimin yanında doktora düzeyine kadar uzanan eğitim merkezleri açılmıģtır. Fakat bu eğitim kurumlarının tüm öğrencileri, genellikle rahiplerden oluģmuģtur. Lâtince gramer bilgisinin yanında, matematik alanındaki temel hesaplama bilgilerinin de ders olarak verilmesi, ruhban sınıfı üyelerinin bu eğitimleri öğrenmeleri, feodal dönemdeki bölgesel kralların iģlerinin, bu sınıf tarafından yapılmasının yolunu açmıģtır. 214 XII. yy. da Avrupa da, eğitim alanındaki bilgilerin sınırlandırıldığı bir dönem olmuģtur. Arap ve Antik Yunan eserlerindeki önemli bilgiler Ortaçağ insanının sınırları dıģına çıkmasını sağlamıģ, bu bilgilere ulaģabilmek için Lâtinceye çeviriler yapılmıģtır. Yapılan çeviri faaliyetleri, Avrupa nın kültürel bilgisini yükseltmiģtir. Avrupa ya yapılan Müslüman fetih hareketleri sonucunda, Ġspanya bölgesinde; Hıristiyan, Yahudi ve Ġslâm bilginlerinin birlikte yaģaması, Avrupa da kültürel anlamda bir ilerleme yaģanmasına neden olmuģtur. Bu bilim adamlarının ortaya koyduğu eserler, farklı toplulukların dillerine çevrilmiģ, bu da yeni 213 Grant (1986: 2); Dönmez, 2005, s Goff (1999: 30-31).

92 80 bir Avrupa kültürünün oluģmasını sağlamıģtır. Provence, Kuzey Ġtalya ve Sicilya nın önemli merkezlerinde kültürel faaliyetler yapılmıģ, Avrupa da hızla yapılan bu tür kültürel geliģmeler sonucunda, Aristoteles, Euclid, Batlamyus, Ġbn-i Sina, Hipokrat, Galen gibi önemli düģünürlerin eserleri, Ortaçağ Avrupa toplulukları tarafından keģfedilmiģtir. Bu eserlerle birlikte, felsefe, tıp, matematik alanlarında eski bilgilerle birlikte yeni bilgilerin kullanılması ve üniversitelerde ders olarak okutulmaya baģlanması, Avrupalı topluluklar arasında kültürel seviyesi yüksek bireylerin yetiģmelerine neden olmuģtur yılında Palencia bölgesinde Avrupa nın ilk üniversitesi kurulmuģ, bunu 1244 yılında Salamanca Üniversitesi takip etmiģtir. KurulmuĢ olan üniversitelerde, din, sanat, hukuk ve tıp alanlarında fakülteler açılmıģtır. Fakültelerde; gramer, lehçe, geometri, aritmetik, müzik ve astronomi gibi dersler verilmiģtir. 216 Özellikle kurulan üniversiteler içinde Paris üniversitesi, Ortaçağ Avrupası nda birçok öğrencinin ve öğretmenin bir araya geldiği ve eğitim alanında önemli faaliyetlerin yaģandığı bir merkez olmuģtur. Üniversiteler kendi içinde yapılanma faaliyetlerine girmiģler ve bu uygulamalar iki kola ayrılmıģtır. Bunlardan biri; öğretmenler tarafından; diğeriyse sadece öğrencilerin bir araya gelerek kurmuģ oldukları lonca teģkilatlarıdır. Bunlardan birincisine, Paris Üniversitesi diğerine ise; Bolongna Üniversitesi örnek olarak verilebilir. Avrupa da kurulmuģ üniversitelerin temelinde lâiklik olgusu hâkim olmuģ, ancak öğretmenlerinin ruhban sınıfının üyeleri arasından olması ve üniversitelerin denetiminin Kilise tarafından yapılması, Ortaçağ daki eğitim kurumlarının oluģmasında karmaģık bir yapının var olduğunun göstergesidir. Belirli bir süre sonra Avrupa da üniversitelerin iģleyiģi meslekî eğitim vermekle değiģmiģ, bu durum zanaatkâr bireylerin ortaya çıkmasına neden olmuģtur Erol (2005: 83). 216 Yener (2005: 217). 217 Erol (2005: 85-88).

93 81 Avrupa da feodalitenin etkisiyle ortaya çıkmıģ olan taģtan kaleler, Avrupa nın mimarî ve sanatsal özelliklerini de etkilemiģtir. XI. yy. ve XII. yy. arasında Ortaçağ Avrupası nda iki tür sanat akımları olan Romanesk ve Gotik sanat anlayıģları ortaya çıkmıģtır. Romanesk sanatı daha çok mimarî ve heykel alanlarında geliģmiģ, Gotik sanat anlayıģı barbar anlamında nitelenerek, Avrupa daki yeni yapıların daha yüksek olması ve sivri uçlu kemerler kullanılmasıyla mimarî alanında bir akımın ortaya çıkmasına öncülük etmiģtir. Ortaya çıkan sanat akımlarından Gotik sanat anlayıģı Avrupa da daha fazla geliģme kaydetmiģ, mimarî dıģında heykel, resim, mobilya, resim dokumalı duvar örtüleri, cam kaplar, seramik, nakıģla süslenmiģ eģyalar, metal iģlemeleri ve kaymaktaģı oymalarında da kullanılmıģtır. 218 Avrupa da yaģanan baģka geliģmelerse; görsel sanatlar ve edebiyat alanında olmuģtur. Resim alanında yapılmıģ olan büyük ve resimli tasvirlerle Hz. Ġsa nın ve azizlerin hayatlarında yaģadıkları olaylar betimlenmiģ, geçmiģteki önemli olaylar Ortaçağ topluluklarına resim sanatıyla anlatılmıģtır. 219 XII. yy. Batı Avrupa bölgesinde Romans edebiyat türü meydana gelmiģ, Romans edebiyat türünde çoğunlukla aģk konusu iģlenmiģtir. Bu tür ilk yıllarında Ģiir olarak yazılmıģ ancak XIII. yy. da nesir olarak da kaleme alınmıģtır. Düz yazı Ģeklinde iģlenen Romans eserlerinde genellikle ġövalyelerin hayatları, feodal kralların saray yaģamlarının yanında aģk ve maceraları da anlatılmıģtır. 220 Avrupa da feodal sistemin kazanımları sonucunda Kilise, bireylerin düģünceleri üzerinde etkin bir statü elde etmiģtir. Avrupa topluluklarının, Hıristiyan değerlerine göre hareket etmeleri ve bu bağlamda düģünmelerini sağlayan bir sistem hayata geçirilmiģ, bu sistemin kontrolü Kilise mensupları tarafından yapılmıģtır. Kilise nin yürüttüğü bu faaliyetler sonucunda Ortaçağ yaģayan kadın ve erkek bireylere eģitsiz haklar verilmesi Avrupa da erkek 218 Goff (2005: 58-59). 219 Yılmaz (2008: 38). 220 Goff (2005: 61).

94 82 egemen bir yapıyı meydana getirmiģtir. Böyle bir yapının oluģması Avrupa da kamusal ve sosyal alanlarda eģitsiz uygulamaların yolunu açmıģ ve Ortaçağ feodal topluluklar arasında, sınıfsal yapının yanında cinsiyetçi bir yapının ortaya çıkmasını sağlamıģtı. Ortaçağ ın toplumsal ve siyasal özellikleri sebebiyle halk arasında zaman zaman da olsa hürriyet düģünceleri var olmuģtur. Ancak bu düģüncelerin uygulama aģamasına geçirilmesi uzun yıllar sonra gerçekleģmiģtir. 221 Batı Avrupa Hıristiyan düģüncesindeki bazı değiģmeler, XII ve XIII. yy. da yaģanmıģ, Kilise nin yeni bir günah kavramını ortaya çıkarmasıyla, günahkâr olarak nitelendirilen kiģilerin yaptığı iģlevden çok, niyetlerinin hangi doğrultuda olduğu üzerinde durulmuģ ve ruhban sınıfının verdiği kararlar neticesinde yapılan faaliyetin günah olup olmadığı hakkında kararlar alınmıģtır. 222 Ortaçağ Avrupası nda kültürel özelliklerin yanında, farklı toplulukların Avrupa ya yerleģmeleriyle birlikte bazı bilimsel geliģmelerin yaģandığı zamanlar da olmuģtur. Feodal dönemin en önemli ekonomik birimi olan toprağın iģletilmesinde çeģitli yenilikler yaģanmıģtır. Topraktan alınan verimi yükseltmek amacıyla, yeģil gübreleme yoluna gidilmiģ, bunula birlikte anızın yakılması gibi yeni uygulamalar da yapılmaya baģlanmıģtır. 223 Avrupa da neredeyse her yerde kullanılan ağaçla birlikte, taģ ve demir de kullanılmıģ, XIII. yy. da demir, kurģun, bakır ve kömür gibi maddelerin kullanım alanları geniģlemiģtir. Enerji kaynaklarının çoğu su değirmenlerinden elde edilmiģ, XII. yy. dan itibaren yel değirmenleriyle sağlanan enerji Avrupa da endüstriyel faaliyetlerin yolunu açmıģtır. 224 Tüm bunlarla birlikte ulaģım faaliyetlerinde zamanla geliģme kaydedilmiģ, ticaret yapan kiģilerin ulaģım faaliyetleri korumalar yoluyla sağlanmıģtır. Ortaçağ Avrupası nda en önemli ilerleme denizcilik alanında yaģanmıģ bunun sonucunda gemilerin taģıma güçleri yükseltilmek amacıyla sağlam dümenler yapılmıģtır. 221 Goff (2005: 63). 222 Goff (2005: 65). 223 Eco (2015: 255). 224 Gimpel (1996: 1-2).

95 83 Tarım alanındaysa, saçula ile yapılan tekerlekli sabanın yerine, koģum takımları kullanılmıģ, bu koģum takımları sayesinde atların nefes almalarındaki güçlük giderilmiģtir. EkilmiĢ arazilerin daha geniģ alanlara yayılması için üretim araç ve gereçlerinde yeni buluģlar ortaya çıkmıģ, bu yenilikler sayesinde tarım alanında daha bilgili çiftçiler yetiģmeye baģlamıģtır. 225 XI. yy. da temel bilimlerinin yanında, çiftçilik, inģaatçılık, metal iģçilik, silâh ve zırh yapımı gibi alanlarda yeni teknikler keģfedilmiģ, Ortaçağ Avrupası nda mekanik bilimlerin ortaya çıkmasıyla, teknoloji alanında yeni geliģmelerin yaģandığı bir dönem baģlamıģtır. 226 Feodal dönemde hâkim olan skolastik düģünce yapısı, Avrupa nın bilimsel ve kültürel hayatını derinden etkileyecek hususlara neden olmuģtur. Nitekim feodal çağ boyunca Kilise kontrolü altında yürütülen eğitim çalıģmaları ve bu faaliyetlerden sadece ruhban sınıfının yararlanması, Ortaçağ Avrupası nda eğitimli bir sınıf olan ruhban sınıfını ortaya çıkarmıģtır. Bu eğitimli sınıfın, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, Avrupa da bilimsel ve kültürel hayatın bu çıkarlar ölçeğinde oluģmasının yolunu açmıģtır. Ġstilâlar esnasında Müslüman toplulukların, Avrupa bölgesine gelmeleri ve beraberinde getirdikleri Ġslâm eserlerinin, Avrupalı topluluklar tarafından öğrenilmesine sebep olmuģtur. Bunların yanında Grekçe yazılmıģ olan eserlerin Lâtinceye çevrilmesi, Avrupa da bilimsel ve kültürel hayatın geliģmesinde büyük oranda katkı sağlamıģ, Ortaçağ ın son dönemlerinde skolâstik düģüncenin zayıflamaya baģlamasıyla, Avrupa da uzun yıllar devam eden feodal sisteminin de zayıflamasına neden olmuģtur. Sistemin can damarlarından birisi olan Kilise nin itibarının zedelenmesi, aynı Ģekilde feodal sistemin yara almasını sağlamıģtır. Neticede Ġncil in farklı dillere çevrilmeye baģlanması, Kilise kurumunun kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini ortaya çıkarmıģ, bu durum da Hıristiyan topluluklarının gözünde Kilise nin itibarsız bir kurum olarak algılanmasını ve feodal Piskoposların bu olumsuz geliģmeler karģısında giderek güç kaybetmelerini sağlamıģtır. GerçekleĢmiĢ olan tüm 225 Goff (2005: 53). 226 Gimpel (1996: 8-10).

96 84 bu tarihî hususlar zaman zaman feodalitenin çıkarına yönelik kazanımlar sağlasa da, bilimsel ve kültürel hayatın farklı coğrafyalardaki geliģmeleri, Avrupa toplulukları tarafından keģfedilmiģ, feodal sistemi meydana getiren hususların güç kaybetmelerine neden olmuģtur. Bu durum da feodal sistemin zamanla sonunu hazırlamıģtır. III. 4. Ortaçağ Avrupası Feodal Sisteminde Kentler IX. yy. ın ardından baģlayan iç ve dıģ ticaretin zamanla gerilemesiyle birlikte Ģehirlerdeki nüfus sayısında belirli bir azalma meydana gelmiģtir. Feodal sistemin ilk yıllarında Ģehirlerin birçoğu Piskopos Ģehirleri yapısıyla oluģmuģtur. Bu yerleģim merkezlerinde, Manastır da görev yapan Rahipler, Kilise nin eğitim merkezlerinde çalıģan öğretmenler ve öğrencileri, ruhban sınıfının hizmetkârları ve bazı zanaatkâr kiģiler yaģamıģtır. ġehirlerde yaģayan insanların ihtiyaç duydukları ürünler, çevre köylerden Ģehir pazarlarına gelen köylüler tarafından karģılanmıģtır. Ayrıca bazı yıllarda Ģehir panayırları da kurulmuģtur. 227 ġehirlerle birlikte feodal dönem boyunca Borough 228 adı altında, olası saldırılara karģılık korunaklı kalelerle çevrilmiģtir. Bu yapıların tam orta kısmındaki son sığınak olarak nitelendirilen bölgede bir kuleyle birlikte burç bulunmuģ, yapıların içinde kale kumandanıyla ġövalye garnizonu yer almıģtır. Borough yapılarının sahipleri çoğunlukla Senyörler olmuģtur. Herhangi bir savaģ esnasında, Senyörün malikânesinden gelen ürünler burada bulunan ambarlarda saklanmıģtır. Borough kalelerin çevresinde; yerel halk, askerler, din adamları ve onların hizmetini yapan kiģiler bulunmuģtur. 229 Feodal dönemde Ģehirlerdeki topraklar, Senyörler ve Piskoposların mülkiyeti altında kalmıģtır. Bu kentlerdeki sosyal hayat feodal sistemin özellikleri doğrultusunda 227 Pirenne (2014: 54-55). 228 Borough: Ortaçağ Avrupası nda kale kent anlamında kullanılan yapılara verilen isimdir. Bkz.: Pirenne (2005: 61). 229 Pirenne (2005: 62).

97 85 yönetilmiģtir. 230 Kentler de yaģayan halkın bir bölümü meyve, sebze ve hububat ürünleri yetiģtirmiģ, üretime katkı sağlamıģlardır. Ortaçağ Avrupası nda X. yy. a kadar kentler de ticaret faaliyetleri neredeyse yok denecek kadar azalmıģtır. Ancak X. yy. dan sonra Ortaçağ kentlerinin yapısında belirgin değiģiklikler meydana gelmiģ, kentlerdeki ticaret faaliyetleri gözle görülür Ģekilde ivme kazanmıģtır. Bununla birlikte zanaatkârlar ve tüccarlar hızla kentlere yerleģmeye baģlamıģlardır. Kentlerde bulunan zanaatkârlar ve tüccarlar zamanla, Lonca olarak adlandırılan meslek örgütleri içinde yer almıģlardır. Meslek sahibi kiģilerin loncalar etrafında örgütlenme nedenleri; ticarette istikrar ve güvenliklerini sağlamakla birlikte, piyasadaki üretim faaliyetlerini denetleyerek belirli bir düzen içinde ticareti geliģtirmektir. Bu hususlarla birlikte lonca sisteminin, kentlerde bulunan meslek sahibi ve tüccarlar arasındaki dayanıģma faaliyetlerini artırması, örgütsel yapının oluģturulmasında önemli bir etkiye sahip olmuģtur. Kentlerde, Loncalar dıģında üretim ve ticaret yapmak yasaklanmıģ, üretimin ve ticaretin denetlenmesi Loncalar tarafından yapılmıģtır. 231 Kentlerde yaģayan farklı sosyal statüye sahip topluluklar, kırsalda yapılan ekonomik faaliyetlere da müdahale etmiģlerdir. Avrupa da kurulmuģ olan kentlerin ilk dönemlerinde, üretim çoğunlukla köylü sınıfının ihtiyaçlarını karģılamakla sınırlandırılmıģ, toprağı iģleyenler Senyöre hizmet etmekle sorumlu tutulmuģtur. Ancak kale kentlerinde bulunan pazarların zamanla canlılık kazanması, köylülerin bu pazarlara gelip ürünlerini sorunsuz satmalarına neden olmuģ, bu durum da köylerdeki toprakların daha fazla iģlenmesine sebep olmuģtur. Artan üretim faaliyetleri feodal beylerin kullanmadıkları arazilerini üretime açmasını sağlamıģtır. Böylelikle kırsalda kalmıģ olan bataklık arazileri ve orman arazileri üretim faaliyetleri içine dâhil edilmiģtir. Avrupa kentlerinde yaģanan ekonomik geliģmeler kentlerdeki nüfus artıģlarına neden olmuģtur. XI. yy. dan itibaren Manastırların ve Prenslerin 230 Pustu (2006: ). 231 Pamuk (2004: 55).

98 86 mülkiyetleri altında boģ kalan topraklar üretim sahalarına dönüģtürülmeye baģlanmıģ, bu toprakların iģletilmesiyle birlikte kırsal alanlarda kasabalar kurulmuģtur. 232 Kentlerdeki faaliyetlerin geliģmesinin ardından, haftalık olarak yapılan pazar ve panayır alanlarında canlılık yaģanmıģtır. Önceki yıllarda sadece bir kez kurulan panayırların sayısı iki ve üçe çıkarılmıģ, haftalık pazarlardan panayırlara daha fazla önem verilmiģtir. Açılan panayırlara daha fazla önem verilmesinin nedeni; panayırlar için uzak kentlerden gelen tüccarların getirdikleri ürünlerin farklı olması ve pazarlara göre daha yüksek kazançlar elde edilmesiyle ilgilidir. Zaman ilerledikçe panayırların kendi yargı sistemlerini kurmaları ve uzak Ģehirlerden gelen zengin tüccarların yerel krallıklar tarafından korunmaları, panayır merkezlerinin önemini daha fazla artırmıģtır. 233 Ortaçağ Avrupası nda meydana gelen geliģmeler sonucunda kentlerin nüfusunda artıģlar baģlamıģ, tüccar ve zanaatkârlardan oluģan burjuva sınıfı ortaya çıkmıģtır. Avrupa kentlerinde uygulanan feodal kuralların, burjuva sınıfının ihtiyaçlarını karģılamaması sonucunda bazı iç mücadeleler yaģanmıģtır. 234 Kentlerde bulunan burjuvalar, Senyörlerden bağımsızlıklarını kazanmak ve kendi hukukî statülerini elde etmek için faaliyetlerde bulunmuģlardır. 235 Burjuva sınıfının istekleri ve faaliyetleri, zamanla ticaret karģıtı olan ruhban sınıfıyla sorunları ortaya çıkarmıģ, bu sorunların yaģanmasında burjuva sınıfının bireysel özgürlük yönündeki düģünceleri etkili olmuģtur. Nitekim özgürlüklerini elde edememiģ olan tüccarların, ürün satmaları ve Avrupa pazarlarına dâhil olmaları imkânsız görülmüģ, XII. yy. dan itibaren burjuva sınıfının faaliyetleri sonucunda, bazı halk ayaklanmaları yaģanmıģtır. Özgürlük kavramı burjuva sınıfı için sosyal bir statü olarak algılanmıģ, yapılan ayaklanmalar sonucunda, Ġngiltere bölgesinde Piepowder diye adlandırılan adliye mahkemeleri kurulmuģtur. Bu mahkemeleri soylu sınıfının yargılandığı ve 232 Pirenne (2005: ). 233 Pamuk (2004: 56). 234 Akyılmaz ve Cin (1995: 61). 235 Gombrich (1997: ).

99 Echevin olarak adlandırılan mahkemeler takip etmiģtir. Burjuva sınıfının özgürlük adına yaptığı çalıģmalar sonucunda, Ġtalya, Fransa, Almanya, Ġngiltere gibi yerlerde bağımsız yargı 87 yetkisine sahip özerk yönetim sahibi adalar meydana gelmiģtir. 236 Hukukî kazanımlar sonucunda, kentlerin güvenlik sorunlarını çözmek için bazı adımlar atılmıģtır. Nitekim kentlerin güvenli bir yer olması, ticaret alanında yapılacak olan faaliyetleri de etkilemiģ, bu amaçla burjuva sınıfı ilk olarak kentlerin güvenli bir merkez olması için çevrelerini kale duvarlarıyla kapatmıģlardır. 237 Avrupa da ekonomik amaçla kurulmuģ olan kentlerin zamanla hukuksal ve toplumsal anlamda bir takım geliģmeler yaģaması, feodalitenin egemenliği altında yaģayan toplulukların yaģam standartlarındaki değiģiklere neden olmuģtur. Nitekim kentlerde ortaya çıkmıģ olan burjuva sınıfının faaliyetleri Avrupa toplulukları arasında bireysel hak ve ödevler hakkındaki düģünceleri değiģtirmiģ, bu hususlar doğrultusunda Avrupa nın hukukî yapısında bir takım değiģimlerin alt yapısı oluģmuģtur. Böylece feodalitenin zamanla gücünü kaybettiği dönemler baģlamıģtır. Avrupa kentlerinde yaģanan geliģmelerin ardından X. yy. ve XII. yy. da Manastırların, tüccarlara kredi vermeye baģladıkları görülmüģtür. Kilise nin bu faaliyetleri hem ekonomik yönden, hem de dinsel yönden kentler üzerinde belirli bir kazanıma sebep olmuģtur. XI. yy da yoksulluğu yüceltmek adı altında politika geliģtiren Kilise nin kent toplumu üzerinde çeģitli denetimlerde bulunmasıyla kentlerde birçok tarikat ortaya çıkmıģtır. 238 Bunun üzerine Ortaçağ kentlerinde gerçekleģtirilen sanat ve kültürel faaliyetler üzerinde Kilise nin etkisi belirgin olarak hissedilmiģtir. XII. yy. dan itibaren Manastırlar tarafından, sanat ve kültürel aktiviteler yapılmaya baģlanmıģtır. Fakat zamanın ilerlemesiyle birlikte Manastırlar bu faaliyetleri, kentlerin kontrolü altına bırakmıģlardır. Kentlerdeki ekonomik düzenin belirli bir refah seviyesine ulaģması sonucunda, toplumda okuma-yazma 236 Pirenne (2005: 64). 237 Pirenne (2005: 66). 238 Goff (1999: 62).

100 88 bilenlerin sayısında artıģ olmuģ, kitapların çoğaltılarak daha fazla bölgelere ulaģması sonucunda Ortaçağ toplumu içinde entelektüel bir çevre ortaya çıkmıģtır. 239 Eğitim alanındaki ilerlemeler ve okuyan kesimin sayısındaki artıģ Ortaçağ Avrupa sında üniversitelerin kurulmasına neden olmuģtur. 240 Kentlerde meydana gelen geliģmeler sonucunda Avrupa nın bilimsel ve ekonomik hayatlarında olumlu sonuçlar ortaya çıkmıģtır. Kanaatimizce kentlerde yaģanan bahsettiğimiz geliģmeler olmasaydı, bu durum feodal sistem çerçevesinde yetiģen Avrupa topluluklarının çağın bir hayli gerisinde kalmalarına sebep olacaktı. Nitekim Ortaçağ zamanında Doğu da bulunan toplulukların bilimsel faaliyetlerinde Batı topluluklarına göre daha ileride olmaları öne sürdüğümüz düģünceyi kanıtlar niteliktedir. Bu bağlamda Avrupa nın bilimsel ve iktisadî açıdan kurtuluģu Ortaçağ da kurulmuģ olan kentler ile sağlanmıģ ve zamanla feodalitenin etkisinin azalmasıyla bilimsel ve ekonomik ilerlemeler hız kazanmıģtır. Kentlerde yapılan ticarî uygulamalar zamanla geliģerek, Avrupa daki sanayi yapısının temelini oluģturmuģtur. Ortaçağ kentlerinde yapılan ilk ticaret faaliyetleri, lüks ve pahalı ürünlerle baģlamıģtır. TaĢınması zor olan ürünler ileriki zamanlarda, kentlerdeki ticaret alanlarına getirilmiģtir. Almanya ve Ġtalya bölgesinde bulunan liman kentleri bu ticaret faaliyetlerinin baģında yer almıģlardır. Ardından bu ticaret limanlarını; Venedik, Ceneviz, Pisa, Amalfil, Milano, Siena gibi Ģehirler takip etmiģlerdir. Avrupa bölgesinde geliģmekte olan ticarî faaliyetler aynı zamanda para ekonomisinde belirli geliģmelerin yaģanmasını sağlamıģtır. 241 Para ekonomisinin kırsal sahalara kadar intikal etmesiyle feodal sistem içinde çeģitli değiģimler yaģanmıģtır. 242 X. yy. ve XIII. yy. dönemlerinde ortaya çıkan Ortaçağ kentleri, oluģtukları zamandan itibaren Batı Avrupa da sürekli bir ilerleme kaydetmiģtir. Bu dönemlerde iktisadî, ticarî ve 239 Goff (2006: 23). 240 Ülgen ve Bakır (2009: 134). 241 Ovan (1998: 48-49). 242 Ülgen ve Bakır (2009, s. 133).

101 89 zanaat faaliyetlerinde çeģitli yenilikler meydana gelmiģtir. Ancak bu geliģmelerden feodal beylerin pek de hoģlanmadığı anlaģılmıģ, bunun üzerine feodal beyler kentlere saldırılar düzenlemiģlerdir. 243 Fakat kentlerin örgütsel bir sistem sonucunda yapılanmıģ olması feodal beylerin saldırı faaliyetlerinde baģarısız sonuçlar elde etmelerine sebep olmuģtur. 244 Feodal beyler ve Kilise ye karģı, burjuva sınıfıyla krallar birlikte hareket etmiģ, bu ittifakın ardından zamanla feodalitenin güç kaybetmesiyle Avrupa da merkezî krallıklar tekrar güçlenerek yönetimde söz sahibi olmuģlardır. Merkezî krallıkların belirli bir güce ulaģmalarının ardından, Avrupa da ulus-devlet statüsüne sahip devletler kurulmaya baģlamıģtır. 245 Kentler zamanla toprak eksenli oluģan feodal sistemin Avrupa bölgesindeki; iktisadî, siyasal ve sosyal hayat üzerinde yer alan egemenliğini sarsmıģ, bu aģamada gerçekleģtirilen bir takım yenilikler Avrupa da tarım ekonomisinin etkinliğini azaltarak, ekonominin ticaret eksenli geliģmesine imkân sağlamıģtır. Bu amaçla gerçekleģtirilen faaliyetler sonucunda kurulmuģ olan lonca teģkilatları, Avrupa da zamanla önemli bir iktisadî kazanım olan sanayi faaliyetlerinin temel yapısını oluģturmuģtur. Böylece kentlerden baģlayan ve Avrupa nın tamamını kapsayan bir takım siyasî ve ekonomik değiģimler yaģanmıģtır. 243 KarakaĢ (2001: 126). 244 Goff (1999:137). 245 Saklı (2012: 1-19).

102 90 SONUÇ Batı Roma Ġmparatorluğu nun köleci toplum yapısı, Avrupa da feodal çağ boyunca meydana gelen sınıfsal hiyerarģik yapının temelini oluģturmaktadır. Bu sınıfsal yapının sadece ekonomik özellikler doğrultusunda sınıflandırıldığını düģünmek kanaatimizce gerçekçi bir yaklaģım değildir. Nitekim feodal sınıf katmanları sıralamasında bulunan bireylerin, ekonomik özelliklerinin yanında kan bağları ve soyunda herhangi bir alt tabakaya ait izin olmaması, feodal hiyerarģisinin önem verdiği özellikler arasında yer almaktadır. Bahsettiğimiz tüm bu hususlar feodal sınıf yapısının, sadece ekonomik özelliklere göre oluģmadığının açık kanıtıdır. Avrupa da yaģanan Barbar istilâları sonucunda karmaģık bir toplum ve kültür yapısıyla karģı karģıya kalan Avrupa topluluklarının bir nevi savunma stratejisi olarak feodal sistemi ortaya çıkarmıģtır. Neticede, istilâlar esnasında toplumsal ve ekonomik açıdan sarsılamaya baģlayan merkezî krallıkların zamanla kudretlerini kaybetmeleri, toprak sahibi olan feodal beylerin iktidarda söz sahibi olmalarını sağlamıģtır. Bu husus Ortaçağ da iktidar kaynağı olarak görünen toprağın önemini büyük ölçüde artırmıģtır. Ancak çalıģmamızda ulaģtığımız bulgular, üretim faaliyetlerini gerçekleģtiren köylü sınıfının, topraktan daha fazla önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Tarım ekonomisine bağlı bir sistem olarak geliģen feodal sistemin, üretim faaliyetlerinden geri kalması düģünülemez. Dolayısıyla toprağın ve toprak üzerindeki insanların sahibi olan feodal beyler için köylü sınıfının varlığı hayatî önem taģımıģtır. Feodal yapı içinde toprağa bağlı geliģen üretim ve mülkiyet iliģkilerinin ortaya çıkmasıyla, kiģisel bağlılıklar meydana gelmiģtir. Avrupa da feodal dönem boyunca, soylu sınıfının, Serfler üzerindeki etkinliği çeģitli bağlılıkların ve ekonomik sözleģmelerin yapılmasıyla devam etmiģtir. Bu sözleģmelerin karģılıklı güven ve sadakat iliģkisiyle birlikte sağlanması, Avrupa da bireyler arası iliģkilerin karģılıklı çıkarlar doğrultusunda oluģtuğunun

103 91 göstergesidir. Avrupa nın iktisadî koģulları ve güvensiz ortamı; kudret sahibi olan kiģilerin, zayıf olan kiģiler üzerinde belirli bir egemenlik kurmasını sağlamıģ, bununla birlikte sınıflar arası iliģkiler genellikle feodal beylerin belirlemiģ olduğu örfî hukuk kurallarıyla gerçekleģmiģtir. Bu durum; Avrupa da parçalanmıģ olan yönetim birimlerinde farklı hukuk kurallarının geçerli olduğu ve çoğunlukla kuralları belirleyenlerin çıkarları doğrultusunda hükümler veren, sosyal adaletten yoksun feodal hukuk sistemini geliģtirmiģtir. Feodal dönem boyunca uygulanmıģ olan sözlü ve yazılı hukuk kurallarının her bölgede farklı özellikler taģıması, Avrupa da çoğulcu hukuk sisteminin ortaya çıkmasına neden olmuģtur. Feodal sistem; bireyler arasında, farklı niteliklere sahip uygulamaların yaģanmasına neden olmuģtur. Bu durum, azınlıkta olan üst sınıfın siyasal, ekonomik ve toplumsal çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri, buna karģılık ekonomik alanda büyük emek harcayan ancak bu emeğin karģılığını bulunduğu statü sebebiyle alamayan alt sınıfın sömürülmesine yönelik bir yapının Avrupa da uzun yıllar devam etmesi sonucunu doğurmuģtur. Feodal sistemin sınıfsal yapısı içinde ikinci kademede yer alan ve sahip oldukları özellikler sebebiyle din adamlarının, zamanla Senyörler kadar toprak sahibi olmuģlardır. Kilise, Avrupa da en zengin kurum olması, buna karģılık vergilerden muaf tutulması, feodal sistem sayesinde elde etmiģ olduğu kazanımlarını kaybetmemek amacıyla çeģitli faaliyetler gerçekleģtirmiģtir. Ancak feodal yapı içinde Kilise nin dünyevî iģlerde büyük oranda belirleyici niteliğe sahip olması, Avrupa da eğitim ve bilimsel faaliyetlerin, Kilise nin belirlediği ölçütler doğrultusunda Ģekillenmesine neden olmuģtur. Ortaçağ Avrupası nda eğitim faaliyetlerinden sadece din adamlarının yararlanması, ruhban sınıfı üyelerinin ekonomik ve siyasal anlamda toplum içinde belirli bir statüye ulaģmalarını sağlamıģtır. Ġktidar koltuğunda bulunan soylu sınıf mensuplarının çoğunun eğitimsiz kiģilerden oluģması, eğitimli olan ruhban sınıfı mensuplarının devlet kurumlarında çalıģmalarının yolunu açmıģ, zamanla bu kurumlarda yüksek kademelere gelerek, krallara danıģmanlık yaptıkları da

104 92 olmuģtur. Ruhban sınıfı üyeleri, sahip oldukları kazanımları kaybetmemek amacıyla, Ortaçağ toplulukları üzerinde, iktidardaki kralları yönlendirerek sosyal ve siyasal yaptırımlar için faaliyetler gerçekleģtirmiģlerdir. Ruhban sınıfı üyelerinin, yapılan uygulamaların temelinde Ġncil i gerekçe olarak göstermeleri ve onlardan baģka hiçbir kimsenin Ġncil i okuyamaması, din adamlarının çıkarları doğrultusunda yapacakları faaliyetlerde Ġncil i kullanmalarını kolaylaģtırmıģtır. Kilise ve Papalık kurumunun sosyal adaletten yoksun, feodal sistemin yaptırımlarını desteklemesi, Avrupa toplulukları gözünde zamanla bu tür kurumların itibarsız olmalarına neden olmuģtur. Bu durumun farkına varan bazı din adamları; Hıristiyanlığın ve Kilise nin eski itibarını kazandırtmak amacıyla Cluny tarikatı adı altında bir birlik kurmuģlardır. Bu tarikatın gerçekleģtirdiği bazı faaliyetler Kilise ve Papalık kurumunun eski itibarını yeniden kazanmalarını sağlamıģtır. Kanaatimizce; Cluny tarikatının faaliyetleri bir baģka açıdan feodal sistemin güçlü bir Ģekilde devam etmesine de neden olmuģtur. Neticede eskisinden güçlü bir Kilise demek, eskisinden güçlü bir feodal sistem demektir. Her ne kadar Cluny tarikatının amaçları arasında din adamlarının dünyevî iģlerden uzak tutulması için bazı yaptırımlar uygulanmıģsa da, bu çalıģmaların ardından güçlenen Kilise nin etkinliği, zamanla her alanda hissedilmiģtir. Nitekim bu duruma en güzel örnek 1095 yılında baģlayan Haçlı seferleridir. Bu seferlerin örgütlenme aģamasında büyük rol oynayan Papalık ve Cluny tarikatının faaliyetleri, Ortaçağ tarihî kaynaklarında da geçmektedir. Ortaçağ Avrupası nda feodal sistemin bir sonucu olarak ortaya çıkmıģ olan kentlerin, toplumsal ve ekonomik yapı üzerinde zamanla etkinliği artmıģtır. Nitekim X. yy. dan sonra kentlerde ticaret ve zanaat faaliyetlerini gerçekleģtiren bir sınıfın ortaya çıkmasıyla, toprak eksenli devam eden feodalitenin ekonomik anlamda değiģim yaģamasına neden olduğu anlaģılmaktadır. Köylerden kente göç eden köylü sınıfının, kentlerdeki iktisadî faaliyetler

105 93 içine girmesi, kentlerde kurulan pazarlarda ve panayırlarda ürettiklerini satması, Avrupa da ekonomik açıdan yaģanan değiģmeler olmuģtur. Öte yandan kentlerde, zanaat ve ticaret iģleriyle uğraģan yeni bir sınıf olan Burjuva sınıfı ortaya çıkmıģtır. Burjuva sınıfının kentlerde gerçekleģtirdiği faaliyetlerin baģında Loncalar gelir. Kurulan Loncalar, kent içindeki esnafların örgütlenmelerini sağlarken, loncaların koydukları kurallar sonucunda kırsal alanlarda üretim yapılması yasaklanmıģtır. Bu durum kırsal alanlardaki feodal beylerin zamanla ekonomik sıkıntılar içine düģmelerine neden olmuģtur. Ekonomik anlamda fakirleģmeye baģlayan feodal beylerin, kentler üzerine istilâ giriģimlerinde bulunmaları, kentlerdeki esnaf örgütlerinin bu istilalara karģı birlikte hareket etmelerini sağlamıģtır. Bu istilalara karģı birlikte hareket edilmesinin ardından, feodal beylerin etkinliği Avrupa da azalmaya baģlamıģtır. Burjuva sınıfının bu baģarısı, kurulan esnaf örgütlerinin ekonomik birlikteliğinin yanında ortak düģmana karģı örgütlü bir Ģekilde hareket etmenin önemini kent topluluklarına öğretmiģtir. Nitekim feodal sistem içinde, feodal bir beyin koruması dıģına itilmiģ bir kiģinin nasıl ki sistemin zorluklarıyla tek baģına savaģmak zorunda kalmıģsa, aynı Ģekilde kentlerdeki esnaf örgütlerin dıģında kalan feodal beylerin eski kudretlerine ulaģmaları zamanla imkânsız bir hâl almıģtır. Ortaya çıkan neticeler sonucunda, Avrupa da egemen gücün merkezî krallıkların yanında burjuva sınıfının da etkili olduğu bir dönem baģlamıģtır. Bu çalıģmada; feodalitenin dönemsel koģullar sebebiyle ortaya çıktığı ve kendisini besleyen Kilise ve toprak beyleri sayesinde geliģme gösterdiği anlaģılmaktadır. Sistemle birlikte üst tabakada bulunan kiģiler ve kurumların iktisadî çıkarları sebebiyle Avrupa da sosyal adaletten yoksun, bilimsel geliģmelerde ve eğitim çalıģmalarında çağının gerisinde kalan bir toplum tipi meydana gelmiģtir. Bu toplum tipinin Kilise dogmaları sayesinde uzun süre devam eden çatıģmalara katıldığı ve birçok Avrupa tarihçisinin ki bize göre de doğru bir tabirle açıklamıģ oldukları; Avrupa nın karanlık çağının baģ aktörü olarak feodalite sistemiyle

106 94 karģılaģmaktayız. Feodal sistemin, her ne kadar ekonomik bir yapı olarak bilinse de zamanla Ortaçağ Avrupası nın sosyal ve sınıfsal yapısını Ģekillendirilmesinde de büyük ölçüde rol oynadığı anlaģılmaktadır.

107 95 KAYNAKÇA AKALIN, KürĢat H. (2013), Reform Sürecindeki Avrupa da Ticaret Yasağından KurtuluĢ, Kafkas Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Dergisi, C. IV, S. 5, s AKYILMAZ, Gül ve CĠN, Halil (1995), Tarihte Toplum ve Yönetim Tarzı Olarak Feodalite ve Osmanlı Düzeni, Selçuk Üniversitesi Basımevi Yayınları, Konya. ALTINDAL, Aytunç (2005), Yoksul Tanrı Tyanalı Apollonius, Alfa Yayınları, Ġstanbul. AYDOĞAN, Metin (2006), Batı ve Doğu Uygarlıkları, Umay Yayınları, Ġzmir. AYDOĞDU, Murat (2016), Ortaçağ Feodal Mülkiyet AnlayıĢı ve Osmanlı Hukukundaki Toprak Sisteminin Türk Hukukundaki Tarımsal ĠĢletmelerin Mirasçılara Özgülenmesine Etkileri, D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XVII, S. 2, s AYDEMĠR, Cahit ve GÜNEġ, H. HaĢimi (2006), Merkantilizmin Ortaya ÇıkıĢı, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, C. V, S. 1, s AYDIN, Mehmet (2002), Kilise, DİA, C. XXVI, S. 15, s AYDIN, Mithat (2004), 19. Yüzyıl Ortalarında Panslavizm ve Rusya, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 15, s AYDIN, Suavi ve BERGE, Metin (1995), Feodaliteye Giden Ġki Yol Avrupa ve Bizans, Kebikeç Dergisi, S. 1, s BARKAN, Ö. Lütfi (1956), Türkiye de (Servaj) Var mıydı?, Belleten Dergisi, C. XX, S. 76, s BAUER, Susan Wise (2014), Dünya Tarihi-II Ortaçağ, Çev.: Mihriban Doğan, Say Yayınları, Ġstanbul. BEDĠRHAN, YaĢar (2012), Ortaçağ Tarihi, Nobel Akademik Yayınları, Ankara. BERKTAY, Halil (1983), Kabileden Feodalizme, Kaynak Yayınları, Ġstanbul.

108 96 BERL, Emmanuel (1999), Atilla dan Timur a Avrupa ve Asya, Çev.: Gülseren Devrim, Doğan Kitapçılık Yayınları, Ġstanbul. BĠLGĠÇ, A. Timur (2012), Tarih Terimleri Sözlüğü, Toplumsal Yayınları, Ġstanbul. BLOCH, Marc (2014), Feodal Toplum, Çev.: Melek Fırat, Islık Yayınları, Ġstanbul. BÜYÜKBAHÇECĠ, Esra (2016), Hint te Kast Sisteminin Ġlk Ġzleri ve Hint Edebiyatındaki Yeri, DTCF Dergisi, S. 56, s CĠLACI, Osman (1997), Havâri, DİA, C. XVI, s ÇAĞ, Galip (2008), Panslavizm Fikri Temelleri ve Slav Birliği Çabaları, Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, S. 10, s ÇETĠN, Halis (2002), Liberalizmin Tarihsel Kökenleri, C.Ü. İktisadî ve İdarî Bilimler Dergisi, C. III, S. 1, s DEMĠRÇELĠK, Mine ve KILIÇ, Ramazan (2011), Mülkiyet Kavramının GeliĢimi Sürecinde Ortaçağ ve Reform Hareketi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.30, s DEVELĠOĞLU, Ferit (2007), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitapevi Yayınları, Ankara. DUBY, Georges (2004), Ortaçağ İnsanları ve Kültürü, Çev.: M. Ali Kılıçbay, Ġmge Kitapevi Yayınları, Ankara. DURMAZ, Sayime (2004), Haçlılar ve Doğu Hıristiyanlığı XI-XIII. Yüzyıllar, H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi). (2010), Yüksek Ortaçağ da Papa-Ġmparator ÇatıĢması: Kılıç ile Âsâ nın SavaĢı, Çankırı Karatekin Üniversitesi S.B.E. Dergisi, S. 1, s DÖNMEZ, Süleyman (2005), Skolastik Üzerine Kavramsal Bir Analiz, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. V, S. 2, s

109 ECO, Umberto (2015), Ortaçağ Barbarlar-Hıristiyanlar-Müslümanlar, Çev.: Leyla Tonguç Basmacı, Alfa Basım Yayınları, Ġstanbul. 97 ENGELS, Friedrich (1975), Anti-Dühring, Çev.: Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara. (2011), Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Çev.: Hasan Ġlhan, Sayfa Yayınları, Ġstanbul. EROL, Burçin (2005), Ortaçağ Avrupası ve Üniversiteler, Doğu-Batı Dergisi, S. 33, s EPSTEIN, Steven A. (2014), Geç Dönem Ortaçağ Avrupası Ekonomik ve Sosyal Tarihi , Çev.: Serap IĢık, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul. EVKURAN, Mehmet (2003), Ortaçağ Paradigması ve Siyasal DüĢüncenin Evrimi, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. II, S. 4, s GANSHOF, François Louis (1964), Feudalism, Çev.: Philip Grierson, New York. GEANAKOPLOS, Deno J. (2011), Bizans Ġmparatorluğu nda Kilise ve Devlet: Sezaropapizm Sorununu Yeniden DüĢünmek Çev.: Mustafa Alican, Tarih Okulu Dergisi, S.9, s GIMPEL, Jean (1996), Ortaçağda Endüstri Devrimi, Çev.: Nazım Özüaydın, Tübitak Yayınları, Ankara. GOFF, Jacques Le (1999),Ortaçağ Batı Uygarlığı, Çev.: Hanife Güven-Uğur Güven, Dokuz Eylül Yayınları, Ġzmir. (2005), Ortaçağda Batı Avrupa, Çev.: Nilüfer Uluç, Doğu-Batı Dergisi, S. 33, s (2006), Ortaçağda Entelektüeller, Çev.: Mehmet Ali Kılıçbay, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul.

110 98 GOMBRICH, Ernst H. (1997), Dünya Tarihi, Çev.: Ahmet Mumcu, Ġnkilâp Yayınları, Ankara. GÖKBERK, Macit (1980), Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi Yayınları, Ġstanbul. GÖNENÇ, Levent (2008), Ortaçağ Anayasacılığı, Yetkin Yayınları, Ankara. GÖĞER, Erdoğan (2005), Günümüzde Türk Devletinin Laiklik AnlayıĢı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. LIV, S. 4, s GRANT, Edward (1986), Ortaçağda Fizik Bilimleri, Çev. : Aykut Göker, V Yayınları, Ankara. GRENARD, Fernand (1970), Asya nın Yükselişi ve Düşüşü, Çev.: Orhan Yüksel, MEB Yayınları, Ġstanbul. GROUSSET, Rene (1980), Bozkır İmparatorluğu, Çev.: M. ReĢat Uzmen, Ötüken Yayınları, Ġstanbul. GUMILEV, L.N. (2003), Hazar Çevresinde Bin Yıl, Çev.: D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, Ġstanbul. GÜRAN, Tevfik (2011), İktisat Tarihi, Der Yayınları, Ġstanbul. GÜRKAN, Ülker (1988), Montesquieu ve Kanunlar Ruhu Hukuk Sosyolojisi Açısından Bir Değerlendirme, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XL, S. 1, s GÜRĠZ, Adnan (1989), Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara. (1993), Kapitalizm ve Hukuk, Anayasa Yargısı Dergisi, S. 10, s GÜL, Muammer (2009), Ortaçağ Avrupa Tarihi, Bilge Kültür Sanat Yayınları, Ġstanbul.

111 99 GÜMÜġ, Tolga (2010), Feodalizm: Avrupa Tarihinde Yeni YaklaĢımlar, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. XXIX, S. 47, s GÜNDÜZ, ġinasi (2010), YaĢanan Dünya Dinleri, Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı Dini Yayınları, Ankara. HEATON, Herbert (1995), Avrupa İktisat Tarihi, Çev.: M. Ali Kılıçbay, Ġmge Kitapevi Yayınları, Ankara. HIRST, John (2013), Kısa Avrupa Tarihi, Çev.: Mihriban Doğan, Say Yayınları, Ġstanbul. HOPSON, John M. (1995), Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri, Çev.: Esra Ermert, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul. HUBERMAN, Leo (2002), Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, Çev.: Murat Belge, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul. HUMANITAS (2009), Magna Charta (Büyük Sözleşme), Çev.: Çiğdem DürüĢken, Kabalcı Yayınları, Ġstanbul. ĠRMĠġ, AyĢe ve GÖK, E. Elvan (2008), AzgeliĢmiĢ Ülkelerde Fason Üretim ve Örgütsel VatandaĢlık Olgusu, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, s KARAKAġ, Mehmet (2001), Tarihsel GeliĢim Sürecinde Kent Kısıtlı Tarihsellik AnlayıĢı Üzerine EleĢtirel Bir YaklaĢım, Sosyal Bilimler Dergisi, C. III, S. 1, s KERR, Gordon (2011), Charlemagne dan Lizbon Antlaşmasına Avrupanın Kısa Tarihi, Çev.: Cumhur Atay, Kalkedon Yay., Ġstanbul. KEROV, Zubritski-Mitropolski(2016), İlkel Köleci Feodal Toplum, Çev.: Göksu Birol, Yason Yayınları, Ankara. KILIÇBAY, Mehmet-Ali (2005), Ortaçağ ın Orta Malı Olmadığına Dair, Doğu-Batı Dergisi, S. 33, s

112 (2010), Feodalite ve Klasik Dönem Osmanlı Üretim Tarzı, Efil Yayınları Ankara. 100 KURAT-AKDES, Nimet (1990), Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. LOCKE, John (2010), Hükümet Üstüne İkinci Tez, Çev.: Aysel Doğan, Ġlya Yayınları, Ġzmir. MARTIN, Sean (2009), Tüm Gizemleriyle Tapınak Şövalyeleri, Çev.: BarıĢ Baysal, Kalkedon Yayınları, Ġstanbul. (2009), Ortaçağ da Avrupa da Alevi Hareketleri Katharlar, Çev.: BarıĢ Baysal, Kalkedon Yayınları, Ġstanbul. MCEVEDY, Colin (2010), Ortaçağ Tarih Atlası, Çev.: AyĢen Anadol, Sabancı Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul. MCNEILL, William H. (2015), Dünya Tarihi, Çev.: Alâeddin ġenel, Ġmge Yayınları, Ankara. OSKAY, Ünsal (2014), Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım, Ġnkılap Kitapevi Yayınları, Ġstanbul. OVAN, Oğuz (1998), Feodalizm ve Osmanlı Tartışmaları, Ġmaj Yayıncılık, Ankara. ÖZÇELĠK, Selçuk (1950), Avrupa Feodalitesinin Siyasî ve Ġktisadî Mahiyeti, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. XVI, S. 1-2, s PAġA, Ziyâ (2011), Ortaçağ ın Karanlık Çehresi Engizisyon Mahkemeleri, Harf Yayınları, Ġstanbul. PAMUK, ġevket (2004), Osmanlı Türkiye İktisadî Tarihi , ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul. PIRENNE, Jacgues (1966), Büyük Dünya Tarihi, Çev.: Nihal Önal-Beslan Cankart- Refik Özbek, Meydan Yayınları, Ġstanbul.

113 101 PIRENNE, Henri (2005), Ortaçağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çev.: Uygur KocabaĢoğlu, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul. (2014), Ortaçağ Kentleri, Çev.: ġadan Karadeniz, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul. PUSTU, Yusuf (2016), KüreselleĢme Sürecinde Kent (Antik Siteden Dünya Kentine), T.C. Sayıştay Bakanlığı Dergisi, S. 60, s SAKLI, Ali-Rıza (2012), Fransa ve Almanya da UluslaĢma Süreci ve Ulus Bilincinin OluĢumu, Akademik Bakış Dergisi, S. 32, s SANDER, Oral (2016), İlkçağlardan 1918 e Siyasî Tarih, Ġmge Yayınları, Ankara. SARICA, Murat (1969), Fransa ve İngiltere de Emredici Vekâletten Yeni Temsil Anlayışına Geçiş, Ġstanbul Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul. SEIGNOBOS, Charles (1940), Avrupa Kavimlerinin Mukayeseli Tarihi I, Çev.: H. Cahit Yalçın, Kanaat Kitapevi, Ġstanbul. SMITH, Adam (2006), Milletlerin Zenginliği, Çev.: Haldun Derin, ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul. SĠPAHÎ, Esra-Banu ve TEKĠN, Segâh (2014), Kent, Yönetim, Din, Siyaset ve DüĢünce Bağlamında Ortaçağ Avrupasına ĠliĢkin Genel Bir Değerlendirme, Tarih Okulu Dergisi, C.XVII, S. 7, s SOMÇAĞ, Selim (1994), Avrupa Feodalizminin Evrimi, Bağlam Yayınları, Ġstanbul. TUNA, Korkut (1989), Feodalizm TartıĢmalarında Yeni Bir Ele AlıĢ Denemesi: Feodal Düzen ve ġehir Sosyoloji Dergisi, S. 3, s ULUTÜRK, Muammer (2010), Havarilik, Özel Yayınları, Konya. UMUR, Ziya (1975), Roma Hukuk Lügatı, Ġstanbul Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul. UZUNÇARġILI, Ġ. Hakkı (1983), Osmanlı Tarihi II, TTK Yayınları, Ankara.

114 102 ÜLGEN, Pınar (2010), Geç Ortaçağ da Avrupa daki Üniversiteler ve Eğitim, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. VII, S. 14, s (2010), Ortaçağ Avrupasında Feodal Sisteme Genel Bir BakıĢ, Mukaddime Dergisi, S. 1, s (2013), Ortaçağ Avrupasında Kölelik-Toplum ve Hukuk, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Ġstanbul. ÜLGEN, Pınar ve BAKIR, Abdulhalik (2009), Geç Ortaçağlarda Avrupa da Kent ve Kentsel YaĢam Hakkında Bir Değerlendirme, Celal Bayar Üniversitesi S.B.E. Sosyal Bilimler Dergisi, C. VII, S. 2, s ÜLGEN, Pınar ve DEMĠR, Alparslan ve SERDAR, Murat (2015), Münir Atalar Armağanı-Ortaçağ Tarihi Yazıları, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Ġstanbul. VERGĠN, Nur (1994), Din-Devlet ĠliĢkileri: DüĢüncenin Bitmeyen Senfonisi, Türkiye Günlüğü Dergisi, S. 29, s VINOGRADOFF, Paul (1997), Ortaçağ Avrupasında Roma Hukuku, Göçebe Yayınları, Ġstanbul. YAVUZ, Hilmi (2013), Avrupanın Zihin Tarihi, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul. YENER, Ebru (2005), Ortaçağ ın Aydınlık Yüzü: Endülüs, Doğu-Batı Dergisi, S. 33, s YILMAZ, Ensar (2008), Toplumsal DeğiĢme Ve Sanat ĠliĢkisi Üzerine Bir Deneme, Selçuklu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, S. 20, s ZEYTĠNOĞLU, Erol (1976), İktisat Tarihi, MET/ER Matbaası Yayınları, Ġstanbul.

115 EKLER Ek. 1. ĠS 362 Avrupa 246 Ek. 2. ĠS 528 Avrupa Mcevedy (2010: 9). 247 Mcevedy (2010: 19).

116 Ek. 3. ĠS 528 Hıristiyanlık 248 Ek. 4. ĠS 528 Kentler ve Ticaret Yolları Mcevedy (2010: 21). 249 Mcevedy (2010: 23).

117 Ek. 5. ĠS 737 Hıristiyanlık 250 Ek. 6. ĠS 737 Kentler ve Ticaret Yolları Mcevedy (2010: 35). 251 Mcevedy (2010: 39).

118 Ek. 7. ĠS 830 Avrupa 252 Ek. 8. ĠS. 888 Avrupa Mcevedy (2010: 43). 253 Mcevedy (2010: 45).

119 254 Mcevedy (2010: 49). Ek. 9.ĠS 1000 Hıristiyanlık 254

İktisat Tarihi II

İktisat Tarihi II İktisat Tarihi II 02.03.2018 Roma şehir devleti, başlangıcında aristokratik bir karakter arz ediyordu. Roma İmparatorluğu nun zirvede olduğu 1. ve 2. yüzyıllarda sınırları İskoçya dan Mısır a kadar uzanıyordu

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi Bilim Dalı öğrencisi Ahmet ÖZKAN tarafından hazırlanan Ġlkokul ve Ortaokul Yöneticilerinin

Detaylı

Türk Hazır Giyim ve Tekstil Sektörünün 2008 Yılı Rekabet Durumu (II)

Türk Hazır Giyim ve Tekstil Sektörünün 2008 Yılı Rekabet Durumu (II) Türk Hazır Giyim ve Tekstil Sektörünün 2008 Yılı Rekabet Durumu (II) 2- Tekstil ve Hazır Giyim Ticaretinde Kotalar ve Çin in Sektöre Etkisi Hande UZUNOĞLU Dünyada tekstil ve hazır giyim ticaretinde kota

Detaylı

AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere,

AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere, COĞRAFİ KEŞİFLER 1)YENİ ÇAĞ AVRUPASI AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere, Türklerden Müslüman

Detaylı

İktisat Tarihi II

İktisat Tarihi II İktisat Tarihi II 09.03.2018 Şimdi bir insanın durumu büyük mülkün çerçevesi içinde çok sayıda kiracıya dağıtılmış toprakla olan ilişkilerine göre belirleniyordu. Katı bir hiyerarşiye sahip olan toplumda

Detaylı

6098 SAYILI BORÇLAR KANUNU KAPSAMINDA. ADAM ÇALIġTIRANIN SORUMLULUĞU. Av. Mustafa Özgür KIRDAR ERYĠĞĠT HUKUK BÜROSU / ANKARA

6098 SAYILI BORÇLAR KANUNU KAPSAMINDA. ADAM ÇALIġTIRANIN SORUMLULUĞU. Av. Mustafa Özgür KIRDAR ERYĠĞĠT HUKUK BÜROSU / ANKARA 6098 SAYILI BORÇLAR KANUNU KAPSAMINDA ADAM ÇALIġTIRANIN SORUMLULUĞU Av. Mustafa Özgür KIRDAR ERYĠĞĠT HUKUK BÜROSU / ANKARA 14.09.2017 1-Genel Olarak Borçlar Kanunu nda kusursuz sorumluluk halleri, kusursuz

Detaylı

SINIFTA ÖĞRETĠM LĠDERLĠĞĠ

SINIFTA ÖĞRETĠM LĠDERLĠĞĠ SINIFTA ÖĞRETĠM LĠDERLĠĞĠ Doç. Dr. Yücel GELĠġLĠ G.Ü.MEF. EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ BÖLÜMÜ Öğretimde Liderlik 1 Liderlik kavramı Liderlik kavramı yöneticiyle eģ tutulan kavram olmakla beraber aralarında ciddi fark

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2010-31.12.2010 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

KENTLERE SU SAĞLANMASINDA ĠLBANK IN VĠZYON VE MĠSYONUNDAKĠ YENĠ YAKLAġIMLAR MEHMET TURGUT DEDEOĞLU GENEL MÜDÜR

KENTLERE SU SAĞLANMASINDA ĠLBANK IN VĠZYON VE MĠSYONUNDAKĠ YENĠ YAKLAġIMLAR MEHMET TURGUT DEDEOĞLU GENEL MÜDÜR KENTLERE SU SAĞLANMASINDA ĠLBANK IN VĠZYON VE MĠSYONUNDAKĠ YENĠ YAKLAġIMLAR MEHMET TURGUT DEDEOĞLU GENEL MÜDÜR Suyun insan hayatındaki önemi herkesçe bilinen bir konudur. Ġnsan yaģamı açısından oksijenden

Detaylı

02 Nisan 2012. MĠMARLIK BÖLÜM BAġKANLIĞINA,

02 Nisan 2012. MĠMARLIK BÖLÜM BAġKANLIĞINA, 02 Nisan 2012 MĠMARLIK BÖLÜM BAġKANLIĞINA, Amasra Teknik Gezisi 12-13 Mart 2012 tarihleri arasında, ARCH 222 - Arhitectural Design 4 dersi için Bir Sanatçı İçin Konut, ARCH 221 - Arhitectural Design 3

Detaylı

GÜNEġĠN EN GÜZEL DOĞDUĞU ġehġrden, ADIYAMAN DAN MERHABALAR

GÜNEġĠN EN GÜZEL DOĞDUĞU ġehġrden, ADIYAMAN DAN MERHABALAR GÜNEġĠN EN GÜZEL DOĞDUĞU ġehġrden, ADIYAMAN DAN MERHABALAR ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ BAġARILI YÖNETĠMDE ĠLETĠġĠM Hastane İletişim Platformu Hastane ĠletiĢim Platformu Nedir? Bu

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01/01/2010-30/06/2010 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders Dr. İsmail BAYTAK Orta Asya Tarihine Giriş Türk Adının Anlamı: Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı Türk adından ilk olarak Çin Yıllıklarında bahsedilmektedir. Çin kaynaklarında

Detaylı

Doç. Dr. MUSTAFA KĠBAROĞLU

Doç. Dr. MUSTAFA KĠBAROĞLU İran ın Nükleer Programı ve Türkiye nin Güvenliğine Etkileri Doç. Dr. MUSTAFA KĠBAROĞLU www.mustafakibaroglu.com Bilkent Üniversitesi Uluslararası ĠliĢkiler Bölümü 15 Ekim 2009 Atılım Üniversitesi Ankara

Detaylı

TOPLUMSAL CĠNSĠYETLE ĠLGĠLĠ KURAMLAR. İlknur M. Gönenç

TOPLUMSAL CĠNSĠYETLE ĠLGĠLĠ KURAMLAR. İlknur M. Gönenç TOPLUMSAL CĠNSĠYETLE ĠLGĠLĠ KURAMLAR İlknur M. Gönenç Erkek diģi sorulmaz, muhabbetin dilinde, Hak kın yarattığı her Ģey yerli yerinde. Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok, Noksanlıkla eksiklik, senin

Detaylı

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Sarı Irmak ın kuzeyi idi. Daha sonra Orhun ve Selenga ırmakları

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01/01/2010-30/09/2010 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi Bilim Dalı öğrencisi Feyzi ÖZMEN tarafından hazırlanan Aday Öğretmenlerin Öz Yeterlilikleri

Detaylı

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI SİYASAL DÜŞÜNCELER TARİHİ YARD. DOÇ. DR. MUSTAFA GÖRKEM DOĞAN 7. ERKEN MODEN DÖNEMDE SİYASAL DÜŞÜNCE 7 ERKEN MODEN DÖNEMDE

Detaylı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı III. ÜNİTE TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ ( BAŞLANGIÇTAN X. YÜZYILA KADAR ) A- TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI I-Türk Adının Anlamı

Detaylı

Tenure, fief, villein, precaride, precaria, beneficium, kapalı mülk ekonomisi, Commenda, jus mercatorum, hote

Tenure, fief, villein, precaride, precaria, beneficium, kapalı mülk ekonomisi, Commenda, jus mercatorum, hote 1- Aşağıdaki kavramları kısaca açıklayınız. Tenure, fief, villein, precaride, precaria, beneficium, kapalı mülk ekonomisi, Commenda, jus mercatorum, hote 2- Manoryal sistemde serfin yükümlülükleri ve sınıfsal

Detaylı

ASLAN ÇİMENTO A.Ş FAALİYET RAPORU

ASLAN ÇİMENTO A.Ş FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 ASLAN ÇİMENTO A.Ş. 01.01.2012-31.03.2012 FAALİYET RAPORU Sayfa No: 2 ĠÇĠNDEKĠLER SAYFA 1. Raporun Dönemi... 3 2. Ortaklığın Unvanı... 3 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri... 3 4. Üst Yönetim...

Detaylı

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir? DÜNYA GÜCÜ OSMANLI 1. Anadolu Selçuklu Devleti zamanında ve Osmanlı İmparatorluğu nun Yükselme döneminde Anadolu daki zanaatkarlar lonca denilen zanaat gruplarına ayrılarak yöneticilerini kendileri seçmişlerdir.

Detaylı

T. C. ORTA ANADOLU KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ İÇ KONTROL (İNTERNAL CONTROL) TANITIM SUNUMU

T. C. ORTA ANADOLU KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ İÇ KONTROL (İNTERNAL CONTROL) TANITIM SUNUMU T. C. ORTA ANADOLU KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ İÇ KONTROL (İNTERNAL CONTROL) TANITIM SUNUMU HAZIRLAYAN: MUSTAFA KARAKAYA İÇ DENETÇİ Eylül 2011 SUNUM PLANI GiriĢ 25 adet sunu bulunmaktadır. Kısaca

Detaylı

Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN:

Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN: Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN:2148-9963 www.asead.com 2008 KÜRESEL KRİZİ SONRASI DÖNEM TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Detaylı

4-TÜRKĠYE DE VE DÜNYA DA KĠMYASAL GÜBRE ÜRETĠMĠ VE TÜKETĠMĠ

4-TÜRKĠYE DE VE DÜNYA DA KĠMYASAL GÜBRE ÜRETĠMĠ VE TÜKETĠMĠ 4-TÜRKĠYE DE VE DÜNYA DA KĠMYASAL GÜBRE ÜRETĠMĠ VE TÜKETĠMĠ Yakın zamana kadar gübre üretimi ve tüketimine iliģkin değerlendirmelerde ÜRETĠLEN VEYA TÜKETĠLEN GÜBRELERĠN FĠZĠKSEL MĠKTARLARI dikkate alınmaktaydı

Detaylı

DERS ÖĞRETİM PLANI. Avrupa İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü

DERS ÖĞRETİM PLANI. Avrupa İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü DERS ÖĞRETİM PLANI Avrupa İktisat Tarihi Seçmeli Dersin Seviyesi Doktora ( iktisat ) Dersin AKTS Kredisi 8 Haftalık Ders Saati 3 Haftalık Uygulama Saati - Haftalık Laboratuar

Detaylı

AR&GE BÜLTEN 2010 ġubat EKONOMĠ ĠZMĠR FĠNANS ALTYAPISI VE TÜRKĠYE FĠNANS SĠSTEMĠ ĠÇĠNDEKĠ YERĠ

AR&GE BÜLTEN 2010 ġubat EKONOMĠ ĠZMĠR FĠNANS ALTYAPISI VE TÜRKĠYE FĠNANS SĠSTEMĠ ĠÇĠNDEKĠ YERĠ ĠZMĠR FĠNANS ALTYAPISI VE TÜRKĠYE FĠNANS SĠSTEMĠ ĠÇĠNDEKĠ YERĠ Erdem ALPTEKĠN Türk finans sistemi incelendiğinde en büyük payı bankaların, daha sonra ise sırasıyla menkul kıymet yatırım fonları, sigorta

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2011-30.06.2011 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

TÜRKİYE DE KOBİ UYGULAMALARI YMM. NAİL SANLI TÜRMOB GENEL BAŞKANI IFAC SMP (KOBİ UYGULAMARI) FORUMU İSTANBUL

TÜRKİYE DE KOBİ UYGULAMALARI YMM. NAİL SANLI TÜRMOB GENEL BAŞKANI IFAC SMP (KOBİ UYGULAMARI) FORUMU İSTANBUL TÜRKİYE DE KOBİ UYGULAMALARI YMM. NAİL SANLI TÜRMOB GENEL BAŞKANI IFAC SMP (KOBİ UYGULAMARI) FORUMU İSTANBUL 21 MART 2011 HOġ GELDĠNĠZ IFAC in Sayın Başkanı, Kurul Üyeleri, Dünyanın dört bir yanından gelmiş

Detaylı

1 OCAK- 30 HAZĠRAN 2009 DÖNEMĠNE AĠT KONSOLĠDE OLMAYAN FAALĠYET RAPORU

1 OCAK- 30 HAZĠRAN 2009 DÖNEMĠNE AĠT KONSOLĠDE OLMAYAN FAALĠYET RAPORU TURKISH BANK A.ġ. 1 OCAK- 30 HAZĠRAN 2009 DÖNEMĠNE AĠT KONSOLĠDE OLMAYAN FAALĠYET RAPORU A-BANKAMIZDAKĠ GELĠġMELER 1-ÖZET FĠNANSAL BĠLGĠLER Bankamızın 2008 yıl sonunda 823.201 bin TL. olan aktif büyüklüğü

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2011-30.09.2011 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 017-018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı 1. 1. XIV. yüzyıl başlarında

Detaylı

9. SINIF COĞRAFYA DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

9. SINIF COĞRAFYA DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM Ay Hafta Ders Saati KONULAR KAZANIMLAR 1 3 İnsan, Doğa ve Çevre A.9.1. Doğa ve insan etkileģimini anlamlandırır. A.9.2. Doğa ve insan etkileģimini ortaya koymada coğrafyanın rolünü algılar.

Detaylı

NĠHAĠ RAPOR, EYLÜL 2011

NĠHAĠ RAPOR, EYLÜL 2011 9. GENEL SONUÇLAR... 1 9.1. GĠRĠġ... 1 9.2. DEĞERLENDĠRME... 1 9.2.1. Ġlin Genel Ġçeriği... 1 9.2.2. Proje Bölgesinin Kapasiteleri... 1 9.2.3. Köylülerin ve Üreticilerin Kapasiteleri... 2 9.2.4. Kurumsal

Detaylı

TOPLANTI RAPORU II ATATÜRK ÜNĠVERSĠTESĠ NDE BOLOGNA SÜRECĠ VE PROGRAM YETERLĠLĠKLERĠ VE DERS ÖĞRENME ÇIKTILARI EĞĠTĠM TOPLANTISI

TOPLANTI RAPORU II ATATÜRK ÜNĠVERSĠTESĠ NDE BOLOGNA SÜRECĠ VE PROGRAM YETERLĠLĠKLERĠ VE DERS ÖĞRENME ÇIKTILARI EĞĠTĠM TOPLANTISI TOPLANTI RAPORU II ATATÜRK ÜNĠVERSĠTESĠ NDE BOLOGNA SÜRECĠ VE PROGRAM YETERLĠLĠKLERĠ VE DERS ÖĞRENME ÇIKTILARI EĞĠTĠM TOPLANTISI Uzm. Sertaç HOPOĞLU, BEK Üyesi Tarih: 02 Nisan 2010; Saat: 15.00 17.00;

Detaylı

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESĠ NDEN VERĠLEN GÖÇÜN AKIM YÖNÜ

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESĠ NDEN VERĠLEN GÖÇÜN AKIM YÖNÜ The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Volume 5 Issue 5, p. 105-127, October 2012 GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESĠ NDEN VERĠLEN GÖÇÜN AKIM YÖNÜ THE DIRECTION OF

Detaylı

ASLAN ÇİMENTO A.Ş FAALİYET RAPORU

ASLAN ÇİMENTO A.Ş FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 ASLAN ÇİMENTO A.Ş. 01.01.2013-31.03.2013 FAALİYET RAPORU Sayfa No: 2 İÇİNDEKİLER SAYFA 1. Raporun Dönemi... 3 2. Ortaklığın Unvanı... 3 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri... 3 4. Üst Yönetim...

Detaylı

TÜRKİYE DE TARIM EĞİTİMİ. Yrd. Doç. Dr. M. Kazım Kara

TÜRKİYE DE TARIM EĞİTİMİ. Yrd. Doç. Dr. M. Kazım Kara TÜRKİYE DE TARIM EĞİTİMİ Yrd. Doç. Dr. M. Kazım Kara 1. GiriĢ 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı da tarımın geliştirilmesi için çeģitli önlemler alınırken, Bunları uygulayacak ziraatçılara da ihtiyaç

Detaylı

ANKET ÇALIġMA ve SONUÇ RAPORU - 2013 ĠÇĠNDEKĠLER :

ANKET ÇALIġMA ve SONUÇ RAPORU - 2013 ĠÇĠNDEKĠLER : BALMED Ġ Z M Ġ R K O L E J Ġ V E B O R N O V A A N A D O L U L Ġ S E S Ġ M E Z U N L A R D E R N E Ğ Ġ ANKET ÇALIġMA VE SONUÇ RAPORU - 2013 YAYIMLANMA TARİHİ : 08.05.2013 1 ANKET ÇALIġMA ve SONUÇ RAPORU

Detaylı

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU Adı Soyadı : Doç. Dr. Mustafa GÜLER, Dilem KOÇAK DURAK, Fatih ÇATAL, Zeynep GÜRLER YILDIZLI, Özgür Özden YALÇIN ÇalıĢtığı Birim :

Detaylı

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği Balkan Yarımadasın da en eski halklarından olan İllirya kökenli bir halk olarak kabul edilen Arnavutlar,

Detaylı

ÜRETĠM TESĠSLERĠ BÖLGESEL BAĞLANTI KAPASĠTE RAPORU 2020-2025

ÜRETĠM TESĠSLERĠ BÖLGESEL BAĞLANTI KAPASĠTE RAPORU 2020-2025 ÜRETĠM TESĠSLERĠ BÖLGESEL BAĞLANTI KAPASĠTE RAPORU 2020-2025 31.07.2015 İçindekiler Ġçindekiler... 2 Amaç ve Kapsam... 7 1. Yöntem... 8 2. Bölgelerin Değerlendirmeleri ve Sonuçlar... 10 2.1. Akdeniz...

Detaylı

TEMAKTĠK YAKLAġIMDA FĠZĠKSEL ÇEVRE. Yrd. Doç. Dr. ġermin METĠN Hasan Kalyoncu Üniversitesi

TEMAKTĠK YAKLAġIMDA FĠZĠKSEL ÇEVRE. Yrd. Doç. Dr. ġermin METĠN Hasan Kalyoncu Üniversitesi TEMAKTĠK YAKLAġIMDA FĠZĠKSEL ÇEVRE Yrd. Doç. Dr. ġermin METĠN Hasan Kalyoncu Üniversitesi ÇOCUK ÇEVRE ĠLIġKISI Ġnsanı saran her Ģey olarak tanımlanan çevre insanı etkilerken, insanda çevreyi etkilemektedir.

Detaylı

MESLEKİ EMEKLİLİK PROGRAMLARININ TÜRKİYE DE UYGULANABİLİRLİĞİ

MESLEKİ EMEKLİLİK PROGRAMLARININ TÜRKİYE DE UYGULANABİLİRLİĞİ MESLEKİ EMEKLİLİK PROGRAMLARININ TÜRKİYE DE UYGULANABİLİRLİĞİ ġenay GÖKBAYRAK Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi senay.gokbayrak@politics.ankara.edu.tr Refah Devletinin Krizi ve Sosyal Güvenlik

Detaylı

Türkiye Ekonomisi : Dışa Açılma, Dış Ticaret, Büyüme, İşsizlik

Türkiye Ekonomisi : Dışa Açılma, Dış Ticaret, Büyüme, İşsizlik Türkiye Ekonomisi 1980-2010 : Dışa Açılma, Dış Ticaret, Büyüme, İşsizlik 1980 yılı ülkemizde ekonominin serbestleģtiği ve dıģa açıldığı dönemdir. Aynı zamanda dünya da küresel sermayeyi geniģletici politikalar

Detaylı

İzmir de Doğalgaz Paneli nin Ardından

İzmir de Doğalgaz Paneli nin Ardından İzmir de Doğalgaz Paneli nin Ardından Övgü PINAR Günümüzde ekonomik kalkınma açısından hayati öneme sahip sektörlerden biri de enerjidir. Tarihsel sürece baktığımızda enerji kaynakları nedeniyle çıkan

Detaylı

11.04.2014 CARİ İŞLEMLER DENGESİ

11.04.2014 CARİ İŞLEMLER DENGESİ 11.04.2014 CARİ İŞLEMLER DENGESİ ġubat ayı cari iģlemler açığı piyasa beklentisi olan -3,1 Milyar doların hafif üzerinde ve beklentilere yakın -3,19 milyar dolar olarak geldi. Ocak-ġubat cari iģlemler

Detaylı

Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Doç. Dr. S. EKER

Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Doç. Dr. S. EKER TÜRK DİLİ ÜZERİNE BİRKAÇ NOT Başkent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Doç. Dr. S. EKER 1 Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir Dilin millî ve zengin olması millî

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2012-30.06.2012 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

tarihi itibarı ile ġirketin sermayesi TL. olup tamamı ödenmiģtir. ġirketin ortaklık yapısı aģağıda gösterildiği gibidir:

tarihi itibarı ile ġirketin sermayesi TL. olup tamamı ödenmiģtir. ġirketin ortaklık yapısı aģağıda gösterildiği gibidir: A- Şirket Hakkında Şirketin Kuruluşu ve Tarihsel Gelişimi Endüstriyel ve ticari Ģirketlere faktoring hizmeti sunmak amacıyla 2 Haziran 2000 tarihinde kurulan Ekspo Faktoring A.ġ. yurtiçinde ve yurtdıģında

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI KASIM EKİM 07-08 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı TARİH VE TARİH YAZICILIĞI

Detaylı

T.C. FIRAT ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ EĞĠTĠM PROGRAMLARI VE ÖĞRETĠM ANABĠLĠM DALI YÜKSEK LİSANS TEZ ÖNERİSİ

T.C. FIRAT ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ EĞĠTĠM PROGRAMLARI VE ÖĞRETĠM ANABĠLĠM DALI YÜKSEK LİSANS TEZ ÖNERİSİ T.C. FIRAT ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ EĞĠTĠM PROGRAMLARI VE ÖĞRETĠM ANABĠLĠM DALI YÜKSEK LİSANS TEZ ÖNERİSİ ÖĞRENCĠNĠN ADI SOYADI: Seda AKTI DANIġMAN ADI SOYADI: Yrd. Doç. Dr. Aysun GÜROL GENEL

Detaylı

TACĠRLER YATIRIM HOLDĠNG A.ġ. 01.01.2014 31.03.2014 DÖNEMĠ YÖNETĠM KURULU FAALĠYET RAPORU (01.01.2014 31.03.2014)

TACĠRLER YATIRIM HOLDĠNG A.ġ. 01.01.2014 31.03.2014 DÖNEMĠ YÖNETĠM KURULU FAALĠYET RAPORU (01.01.2014 31.03.2014) TACĠRLER YATIRIM HOLDĠNG A.ġ. 01.01.2014 31.03.2014 DÖNEMĠ YÖNETĠM KURULU FAALĠYET RAPORU (01.01.2014 31.03.2014) I. GĠRĠġ 1. Raporun Dönemi : 01.01.2014 31.03.2014 2. Ortaklığın Ünvanı: Tacirler Yatırım

Detaylı

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017 İktisat Tarihi I 18 Ekim 2017 Kuruluş döneminin muhafazakar-milliyetçi bir yorumuna göre, İslam ı yaymak Osmanlı toplumunun en önemli esin kaynağını oluşturuyordu. Anadolu'ya göçler İran daki Büyük Selçuklu

Detaylı

T.C. B A ġ B A K A N L I K Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü. Sayı : B.02.0.PPG.0.12-010-06/14200 3 ARALIK 2009 GENELGE 2009/18

T.C. B A ġ B A K A N L I K Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü. Sayı : B.02.0.PPG.0.12-010-06/14200 3 ARALIK 2009 GENELGE 2009/18 I. GİRİŞ GENELGE 2009/18 2007-2013 döneminde Avrupa Birliğinden Ülkemize sağlanacak hibe niteliğindeki fonlar Avrupa Konseyinin 1085/2006 sayılı Katılım Öncesi Yardım Aracı Tüzüğü ve söz konusu Tüzüğün

Detaylı

27-28 MAYIS 2010, FEN, EDEBİYAT, FEN-EDEBİYAT, DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTELERİ DEKANLARI (FEFKON) V. TOPLANTISI SONUÇ RAPORU

27-28 MAYIS 2010, FEN, EDEBİYAT, FEN-EDEBİYAT, DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTELERİ DEKANLARI (FEFKON) V. TOPLANTISI SONUÇ RAPORU 27-28 MAYIS 2010, FEN, EDEBİYAT, FEN-EDEBİYAT, DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTELERİ DEKANLARI (FEFKON) V. TOPLANTISI SONUÇ RAPORU KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FEN VE EDEBİYAT FAKÜLTELERİ Kısaca FEFKON olarak

Detaylı

TACĠRLER YATIRIM ORTAKLIĞI A.ġ. 01.01.2013 30.06.2013 DÖNEMĠ YÖNETĠM KURULU FAALĠYET RAPORU (01.01.2013 31.06.2013)

TACĠRLER YATIRIM ORTAKLIĞI A.ġ. 01.01.2013 30.06.2013 DÖNEMĠ YÖNETĠM KURULU FAALĠYET RAPORU (01.01.2013 31.06.2013) TACĠRLER YATIRIM ORTAKLIĞI A.ġ. 01.01.2013 30.06.2013 DÖNEMĠ YÖNETĠM KURULU FAALĠYET RAPORU (01.01.2013 31.06.2013) I. GĠRĠġ 1. Raporun Dönemi : 01.01.2013 30.06.2013 2. Ortaklığın Ünvanı: Tacirler Yatırım

Detaylı

Konuyla ilgili kavramlar

Konuyla ilgili kavramlar Avrupa tarihi, Avrupa tarihi ders notları, ygs Avrupa tarihi, kpss Avrupa tarihi notları, Avrupa tarihi notu indir gibi konular aşağıda incelenecektir. İçindekiler 0.0.1 Konuyla ilgili kavramlar 1 ORTA

Detaylı

TEB PORTFÖY YÖNETİMİ A.Ş. 01 / 01 / 2010-30 / 09 / 2010 DÖNEMİNE AİT YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

TEB PORTFÖY YÖNETİMİ A.Ş. 01 / 01 / 2010-30 / 09 / 2010 DÖNEMİNE AİT YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU TEB PORTFÖY YÖNETİMİ A.Ş. 01 / 01 / 2010-30 / 09 / 2010 DÖNEMİNE AİT YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU 1 OCAK 2010 30 EYLÜL 2010 DÖNEMĠNE AĠT FAALĠYET RAPORU 1. Rapor Dönemi, Ortaklığın unvanı, yönetim ve

Detaylı

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı SANAT TARİHİ I Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı Gotik Sanat Ortaçağ: Antik Çağ ın sona ermesinden (6. yüzyılın ilk yarısından) Rönesans a kadar olan yaklaşık bin yıllık dönem - klasik çağ

Detaylı

EĞĠTĠM VE BĠLĠM. Ġġ GÖRENLERĠ SENDĠKASI

EĞĠTĠM VE BĠLĠM. Ġġ GÖRENLERĠ SENDĠKASI EĞĠTĠM VE BĠLĠM Ġġ GÖRENLERĠ SENDĠKASI ÖĞRETMENLERĠN EKONOMĠK DURUMLARINA ĠLĠġKĠN ÖĞRETMEN GÖRÜġLERĠ ARAġTIRMASI Kasım, 2015 EĞĠTĠM Ġġ (Eğitim ve Bilim ĠĢgörenleri Sendikası) ÖĞRETMENLERĠN EKONOMĠK DURUMLARINA

Detaylı

Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde Ekonomi Dersinin Önemi

Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde Ekonomi Dersinin Önemi 258 Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde Ekonomi Dersinin Önemi Ethem Tarhan 1 Özet Günümüzde öğretim üyeleri, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinde branģ dersleri olmayan ĠĢletme Yönetimi, Ekonomi, Pazarlama

Detaylı

Ekonomik Performans Ġçin Olmazsa Olmaz KoĢul: Finansal GeliĢme

Ekonomik Performans Ġçin Olmazsa Olmaz KoĢul: Finansal GeliĢme Ekonomik Performans Ġçin Olmazsa Olmaz KoĢul: Finansal GeliĢme Erdem ALPTEKĠN Finansal geliģme ile ekonomik geliģme arasında güçlü bir bağ olduğu, ülke ekonomilerinin geliģim süreci izlendiğinde açık bir

Detaylı

ASLAN ÇİMENTO A.Ş FAALİYET RAPORU

ASLAN ÇİMENTO A.Ş FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 ASLAN ÇİMENTO A.Ş. 01.01.2011-30.06.2011 FAALİYET RAPORU Sayfa No: 2 İÇİNDEKİLER SAYFA 1 Raporun Dönemi 3 2 Ortaklığın Ünvanı 3 3 Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri 3 4 Üst Yönetim 3-4 5 Kurumsal

Detaylı

İLLER ARASI GÖÇLERDE AFYONKARAHİSAR İLİ. Afyonkarahisar Province in Inter Provincial Migration

İLLER ARASI GÖÇLERDE AFYONKARAHİSAR İLİ. Afyonkarahisar Province in Inter Provincial Migration İLLER ARASI GÖÇLERDE AFYONKARAHİSAR İLİ Afyonkarahisar Province in Inter Provincial Migration Mustafa YAKAR * ÖZET Sosyo-ekonomik geliģmiģlik seviyesinin çeģitli ölçeklerde farklılaģması, iç göçler yoluyla

Detaylı

Yapı Denetim Kanunu Uygulamalarında Sivas Örneği

Yapı Denetim Kanunu Uygulamalarında Sivas Örneği 308 Yapı Denetim Kanunu Uygulamalarında Sivas Örneği Ġsmail Ġsa Atabey 1, Kanat Burak Bozdoğan 2 Özet Günlük yaģantımıza baktığımızda teknolojik ve sosyal geliģmelerin ihtiyaca binaen ortaya çıktığı görülmektedir.

Detaylı

REKABET KURULU (İHALE İTİRAZ MAKAMI) KARAR FORMU

REKABET KURULU (İHALE İTİRAZ MAKAMI) KARAR FORMU REKABET KURULU (İHALE İTİRAZ MAKAMI) KARAR FORMU Toplantı Tarihi : 19-09-2018 Karar Sayısı : 147/2018 Dosya No : 10-55/2018 Katılan ler : Selim ALTINCIK (BaĢkan) Doç. Dr. Figen YEġĠLADA (BaĢkan Yrd.) Kubilay

Detaylı

ÇALIŞMA EKONOMİSİ KISA ÖZET

ÇALIŞMA EKONOMİSİ KISA ÖZET DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETĠN ĠLK ÜNĠTESĠ SĠZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERĠLMĠġTĠR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNĠTELERĠ ĠÇĠNDEKĠLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBĠLĠRSĠNĠZ. ÇALIŞMA EKONOMİSİ KISA ÖZET WWW.KOLAYAOF.COM

Detaylı

Avrupa Tarihi. Konuyla ilgili kavramlar

Avrupa Tarihi. Konuyla ilgili kavramlar Avrupa Tarihi Konuyla ilgili kavramlar Aforoz: Katolik mezhebinde papa ve kiliseye karşı gelenlerin kilise tarafından dinden çıkarılmasıdır. Burjuva: Avrupa da soylular ve köylülerden farklı olarak ticaretle

Detaylı

Ġspanya da üniversite Sistemi

Ġspanya da üniversite Sistemi Ġspanya da üniversite Sistemi NEDEN ĠSPANYA DA YURT DIġI EĞĠTĠM? Avrupa ile Afrika arasında önemli bir geçiģ yolu olan Ġspanya, günümüzde geleneksel ve modern yaģam tarzlarını bir arada bulunduran önemli

Detaylı

SAĞLIK SERBEST BÖLGESĠ (SSB) ÇALIġMASI

SAĞLIK SERBEST BÖLGESĠ (SSB) ÇALIġMASI SAĞLIK SERBEST BÖLGESĠ (SSB) ÇALIġMASI T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI SAĞLIK HĠZMETLERĠ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ SAĞLIK TURĠZMĠ DAĠRE BAġKANLIĞI 20-11-2012-ANKARA 1 SERBEST BÖLGE TANIMI Genel olarak serbest bölge; ülkenin

Detaylı

ANKARA YILDIRIM BEYAZİT ÜNİVERSİTESİ SOSYALBİLİMLER ENSTİTÜSÜ Şarkiyat Araştırmaları Anabilim Dalı

ANKARA YILDIRIM BEYAZİT ÜNİVERSİTESİ SOSYALBİLİMLER ENSTİTÜSÜ Şarkiyat Araştırmaları Anabilim Dalı ANKARA YILDIRIM BEYAZİT ÜNİVERSİTESİ SOSYALBİLİMLER ENSTİTÜSÜ Şarkiyat Araştırmaları Anabilim Dalı Bölüm Hakkında: Ülkemiz, bulunduğu coğrafi konumu dolayısıyla tarihte pek çok medeniyete beģiklik etmiģtir.

Detaylı

ASLAN ÇİMENTO A.Ş FAALİYET RAPORU

ASLAN ÇİMENTO A.Ş FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 ASLAN ÇİMENTO A.Ş. 01.01.2011-31.03.2011 FAALİYET RAPORU Sayfa No: 2 İÇİNDEKİLER SAYFA 1 Raporun Dönemi 3 2 Ortaklığın Ünvanı 3 3 Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri 3 4 Üst Yönetim 3-4 5 Kurumsal

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01.01.2012-31.03.2012 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

Yakın Dönemde Türkiye ye GerçekleĢen Uluslararası Doğrudan Yatırımlar

Yakın Dönemde Türkiye ye GerçekleĢen Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Yakın Dönemde Türkiye ye GerçekleĢen Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Direct international investments recently in Turkey TaĢkın Deniz Karabük Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Karabük

Detaylı

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı SANAT TARİHİ I Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı Romanesk Sanat Tarihsel arka plan 375 yılındaki Kavimler Göçü'yle başlayan karışıklıklardan sonra Roma İmparatorluğu 395 yılında Doğu ve Batı

Detaylı

SAĞLIKTA DÖNÜġÜMÜN TIP EĞĠTĠMĠNE ETKĠSĠ

SAĞLIKTA DÖNÜġÜMÜN TIP EĞĠTĠMĠNE ETKĠSĠ SAĞLIKTA DÖNÜġÜMÜN TIP EĞĠTĠMĠNE ETKĠSĠ Sağlıkta yapılan dönüģümü değerlendirirken sadece sağlık alanının kendi dinamikleriyle değil aynı zamanda toplumsal süreçler, ideolojik konumlandırılmalar, sınıflararası

Detaylı

KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİNE UYUM RAPORU. 1. Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Beyanı

KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİNE UYUM RAPORU. 1. Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Beyanı KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİNE UYUM RAPORU 1. Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Beyanı Tacirler Yatırım Holding A.ġ. yönetimi ve ortakları, Ģirketin faaliyetleri sırasında, az gider, en düģük risk, en yüksek

Detaylı

TRAFĠK GÜVENLĠĞĠ PROJESĠ

TRAFĠK GÜVENLĠĞĠ PROJESĠ KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ĠLERLEME RAPORU ĠSVEÇ TRAFĠK ÇATIġMALARI TEKNĠĞĠNĠN TÜRKĠYE'DE KULLANILMASI (Pursaklar'daki önlemler öncesi ve sonrası araģtırmalar ve Çankırı'daki bir pilot araģtırma dahil)

Detaylı

AVUKATLIK HİZMETLERİNDE KARŞI TARAF VEKALET ÜCRETLERİNİN KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

AVUKATLIK HİZMETLERİNDE KARŞI TARAF VEKALET ÜCRETLERİNİN KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ AVUKATLIK HİZMETLERİNDE KARŞI TARAF VEKALET ÜCRETLERİNİN KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ I-GİRİŞ : Gelir Vergisi Kanunu yönünden, serbest meslek faaliyetlerinde vergiyi doğuran olay,

Detaylı

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI GÜZ DÖNEMİ DERSLERİ Kodu Dersin Adı Statüsü T P K AKTS TAE 600 Özel Konular Z 4 0 0 30 TAE 601 Türkiyat Araştırmalarına Giriş I Z

Detaylı

Türk Modernleşmesinde Ordunun Siyaset Üzerindeki Rolü

Türk Modernleşmesinde Ordunun Siyaset Üzerindeki Rolü Türk Modernleşmesinde Ordunun Siyaset Üzerindeki Rolü DEMET BOSTANCI Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Türkiye nin devlet geleneğinde ordu kurumunun hâkim bir konumu vardır. Görev tanımını ülkenin güvenliğini

Detaylı

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU

HEKTAŞ TİCARET T.A.Ş. Sayfa No: 1 SERİ:XI NO:29 SAYILI TEBLİĞE İSTİNADEN HAZIRLANMIŞ YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU Sayfa No: 1 1. Raporun Dönemi 01/01/2010-31/03/2010 2. Ortaklığın Unvanı HektaĢ Ticaret T.A.ġ. 3. Yönetim ve Denetleme Kurulu Üyeleri Türk Ticaret Kanunu ve ilgili düzenlemeler gereğince ġirketimiz Ana

Detaylı

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 9/12/2004 Sayı :25665

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 9/12/2004 Sayı :25665 AĠLE HEKĠMLĠĞĠ KANUNU(1) Kanun Numarası : 5258 Kabul Tarihi : 24/11/2004 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 9/12/2004 Sayı :25665 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44 Sayfa: Amaç ve kapsam Madde 1-

Detaylı

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 0. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI. OSMANLI DEVLETİ NİN KURULUŞU (00-5). XIV. yüzyıl başlarında Anadolu, Avrupa ve Yakın

Detaylı

HAYAT SĠGORTALARI VE BĠREYSEL EMEKLĠLĠK SĠSTEMĠ

HAYAT SĠGORTALARI VE BĠREYSEL EMEKLĠLĠK SĠSTEMĠ DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. HAYAT SĠGORTALARI VE BĠREYSEL EMEKLĠLĠK

Detaylı

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU Adı Soyadı : Emre ARSLANBAY Unvanı : Uzman Konu : Hollanda ÇalıĢma Ziyareti Görev Yeri : HOLLANDA Görev Tarihi : 05-10.03.2017 RAPOR

Detaylı

istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından sebepleri istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından gelişmesi istanbul'un fethinin türk

istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından sebepleri istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından gelişmesi istanbul'un fethinin türk , istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından sebepleri istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından gelişmesi istanbul'un fethinin türk ve dünya tarihi açısından sonuçları istanbul'un fethinin

Detaylı

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Hadrianopolis ten Edrine ye : Bizans Dönemi.......... 4 0.2 Hadrianopolis Önce Edrine

Detaylı

87 NO LU SENDİKA ÖZGÜRLÜĞÜ VE SENDİKALAŞMA HAKKININ KORUNMASI SÖZLEŞMESİ

87 NO LU SENDİKA ÖZGÜRLÜĞÜ VE SENDİKALAŞMA HAKKININ KORUNMASI SÖZLEŞMESİ 87 NO LU SENDİKA ÖZGÜRLÜĞÜ VE SENDİKALAŞMA HAKKININ KORUNMASI SÖZLEŞMESİ ILO Sözleşmesi 18 Haziran 2015 Perşembe ILO Kabul Tarihi: 17 Haziran 1948 Kanun Tarih ve Sayısı: 25 Kasım 1992 / 3847 Resmi Gazete

Detaylı

ÖĞR.GÖR.DR. FATĠH YILMAZ YILDIZ TEKNĠK ÜNĠVERSĠTESĠ MESLEK YÜKSEKOKULU Ġġ SAĞLIĞI VE GÜVENLĠĞĠ PROGRAMI

ÖĞR.GÖR.DR. FATĠH YILMAZ YILDIZ TEKNĠK ÜNĠVERSĠTESĠ MESLEK YÜKSEKOKULU Ġġ SAĞLIĞI VE GÜVENLĠĞĠ PROGRAMI ÖĞR.GÖR.DR. FATĠH YILMAZ YILDIZ TEKNĠK ÜNĠVERSĠTESĠ MESLEK YÜKSEKOKULU Ġġ SAĞLIĞI VE GÜVENLĠĞĠ PROGRAMI Dünya da her yıl 2 milyon kiģi iģle ilgili kaza ve hastalıklar sonucu ölmektedir. ĠĢle ilgili kaza

Detaylı

Helen Birliği/İskender İmparatorluğu

Helen Birliği/İskender İmparatorluğu Helen Birliği/İskender İmparatorluğu Makedonyalı İskender in tahta çıkışı = Per İmp. Aile kavgaları+yunan sitelerinin iflası Yunan Siteleri= Artan nüfus+işsizlik ve besin eksikliği+çiftçilerin sürekli

Detaylı

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER SOSYAL BİLGİLER KONU:ORTA ASYA TÜRK DEVLETLERİ (Büyük)Asya Hun Devleti (Köktürk) Göktürk Devleti 2.Göktürk (Kutluk) Devleti Uygur Devleti Hunlar önceleri

Detaylı

AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ

AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ ĠKĠNCĠ BÖLÜM KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR (BaĢvuru no. 63017/11) Namık Kemal BATAR ve Diğerleri / TÜRKİYE T.C. Adalet Bakanlığı, 2014. Bu gayriresmî çeviri, Adalet

Detaylı

SAĞLIK ORTAMINDA ÇALIġANLARDA GÜVENLĠĞĠ TEHDĠT EDEN STRES ETKENLERĠ VE BAġ ETME YÖNTEMLERĠ. MANĠSA ĠL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ HEMġĠRE AYLĠN AY

SAĞLIK ORTAMINDA ÇALIġANLARDA GÜVENLĠĞĠ TEHDĠT EDEN STRES ETKENLERĠ VE BAġ ETME YÖNTEMLERĠ. MANĠSA ĠL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ HEMġĠRE AYLĠN AY SAĞLIK ORTAMINDA ÇALIġANLARDA GÜVENLĠĞĠ TEHDĠT EDEN STRES ETKENLERĠ VE BAġ ETME YÖNTEMLERĠ MANĠSA ĠL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ HEMġĠRE AYLĠN AY GİRİŞ ÇalıĢmak yaģamın bir parçasıdır. YaĢamak nasıl bir insan hakkı

Detaylı

5951 Sayılı Torba Kanun Neler Getirdi?

5951 Sayılı Torba Kanun Neler Getirdi? 5951 Sayılı Torba Kanun Neler Getirdi? Ömer BENOKAN 05.02.2010 tarih ve 27484 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan, 28.1.2010 tarih ve 5951sayılı AMME ALACAKLARININ TAHSĠL USULÜ HAKKINDA KANUN ĠLE BAZI KANUNLARDA

Detaylı

T.C. BEŞİKTAŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARARI

T.C. BEŞİKTAŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARARI KONU : 2019 Mali Yılı Tahmini Bütçenin görüģülmesi. İNCELEME : Belediye Meclisimizin 01.10.2018 günlü birinci BirleĢiminde Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen Mali Hizmetler Müdürlüğünün 24.09.2018

Detaylı

DERS ÖĞRETİM PLANI. İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Doktora

DERS ÖĞRETİM PLANI. İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Doktora Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü DERS ÖĞRETİM PLANI Dersin Seviyesi Dersin AKTS Kredisi 8 Haftalık Ders Saati 3 Haftalık Uygulama Saati - Haftalık Laboratuar Saati - Dersin Verildiği Yıl Dersin Verildiği

Detaylı