EMK 2015 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI ABSTRACT BOOK

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "EMK 2015 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI ABSTRACT BOOK"

Transkript

1 22. Elektron Mikroskopi Kongresi 22 nd Electron Microscopy Congress EMK 2015 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI ABSTRACT BOOK Eylül/September 2015 emk2015.sabanciuniv.edu

2 Sponsorlar / Sponsors PLATIN SPONSORS GOLD SPONSORS SILVER SPONSORS BRONZ SPONSORS OTHER SPONSORS

3 Komiteler / Committees Organizing Committee Attila Alkan, Kocaeli Üniversitesi Serap Arbak, Acıbadem Üniversitesi Feray Bakan, Sabancı Üniversitesi Miran Ceh, Jožef Stefan Institute (Slovenya) Suzan Dağlıoğlu, Istanbul Üniversitesi Levent Demirel, Koç Üniversitesi Batu Erman, Sabancı Üniversitesi Oğuzhan Gürlü, Istanbul Teknik Üniversitesi Mehmet Ali Gülgün, Sabancı Üniversitesi Elif Güzel, İstanbul Üniversitesi Sevinç İnan, Celal Bayar Üniversitesi Eren Kalay, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ali Arslan Kaya, Muğla Üniversitesi Cleva Ow-Yang, Sabancı Üniversitesi Volkan Özgüz, Sabancı Üniversitesi Eugen Rabkin, Technion-Israel Institute of Technology Meltem Sezen, Sabancı Üniversitesi Sašo Sturm, Jožef Stefan Institute (Slovenya) Raşit Turan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Servet Turan, Anadolu Üniversitesi Selma Yılmazer, Istanbul Üniversitesi Scientific Committee (Materials Science) Attila Alkan, Kocaeli Üniversitesi Feray Bakan, Sabancı Üniversitesi Miran Ceh, Jožef Stefan Institute (Slovenia) Levent Demirel, Koç Üniversitesi Oğuzhan Gürlü, Istanbul Teknik Üniversitesi Mehmet Ali Gülgün, Sabancı Üniversitesi Eren Kalay, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ali Arslan Kaya, Muğla Üniversitesi Cleva Ow-Yang, Sabancı Üniversitesi Volkan Özgüz, Sabancı Üniversitesi Şeyda Polat, Kocaeli Üniversitesi Eugen Rabkin, Technion-Israel Institute of Technology Meltem Sezen, Sabancı Üniversitesi Sašo Sturm, Jožef Stefan Institute (Slovenia) Raşit Turan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Servet Turan, Anadolu Üniversitesi Cenk Yanık, Sabancı Üniversitesi Batu Erman, Sabancı Üniversitesi Mukaddes EŞREFOĞLU, Bezmialem Üniversitesi Nursel GÜL, Ankara Üniversitesi Zeynep KAHVECİ, Uludağ Üniversitesi Yusuf KALENDER, Gazi Üniversitesi Erdal KARAÖZ, Liv Hospital Figen KAYMAZ, Hacettepe Üniversitesi Mehmet Ertan KERVANCIOĞLU, İstanbul Üniversitesi Aydın KETANİ, Dicle Üniversitesi Emin Turkay KORGUN, Akdeniz Üniversitesi Petek KORKUSUZ, Hacettepe Üniversitesi Meral KOYUTÜRK, İstanbul Üniversitesi Leyla KUNTSAL, İstanbul Üniversitesi Mehtap KUTLU, Anadolu Üniversitesi Ayşe KÜKNER, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Stuart James Lucas, Sabanci Üniversitesi Ufuk Özgü METE, Çukurova Üniversitesi Sevda MÜFTÜOĞLU, Hacettepe Üniversitesi Yusuf NERGİZ, Dicle Üniversitesi Özlem Oral, Sabancı Üniversitesi Enver Ozan, Fırat Üniversitesi Gülperi ÖKTEM, Ege Üniversitesi Elvan ÖZBEK, Sakarya Üniversitesi Kemal ÖZBİLGİN, Celal Bayar Üniversitesi Çiler Çelik ÖZENÇİ, Akdeniz Üniversitesi Nesrin ÖZFİLİZ, Uludağ Üniversitesi Candan ÖZOĞUL, Gazi Üniversitesi Nesrin ÖZSOY, Ankara Üniversitesi Melek ÖZTÜRK, İstanbul Üniversitesi Sait POLAT, Çukurova Üniversitesi Bizden SABUNCUOĞLU, Ankara Üniversitesi İsmail SEÇKİN, İstanbul Üniversitesi Şahin SIRMALI, Uludağ Üniversitesi Seyhun SOLAKOĞLU, İstanbul Üniversitesi Zekiye SULUDERE, Gazi Üniversitesi Belgin SÜSLEYİCİ DUMAN, Marmara Üniversitesi İsmail ÜSTÜNEL, Akdeniz Üniversitesi İbrahim TUĞLU, Celal Bayar Üniversitesi Meral ÜNAL, Marmara Üniversitesi Filiz VARDAR, Marmara Üniversitesi Melda YARDIMOĞLU, Kocaeli Üniversitesi Engin YENİLMEZ, Karadeniz Teknik Üniversitesi Selma Yılmazer, İstanbul Üniversitesi Meral Yüce, Sabancı Üniversitesi Scientific Committee (Life Sciences) Bülent AHISHALI, İstanbul Üniversitesi Kadriye AKGÜN DAR, İstanbul Üniversitesi Serap Arbak, Acıbadem Üniversitesi Zeynep AYTEPE, İstanbul Üniversitesi Cengiz BAYÇU, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Şehnaz BOLKENT, İstanbul Üniversitesi Belgin CAN, Ankara Üniversitesi Nur ÇAKAR, Tobb Ekonomi ve Teknoloji Üniv. Demet ÇETİN, Gazi Üniversitesi Şule ÇETİNEL, Marmara Üniversitesi Hatice ÇÖLGEÇEN, Bülent Ecevit Üniversitesi Necdet DEMİR, Akdeniz Üniversitesi Cihan DEMİRCİ TANSEL, İstanbul Üniversitesi Ayşe Eser ELÇİN, Ankara Üniversitesi Feriha ERCAN, Marmara Üniversitesi Esra ERDEMLİ, Ankara Üniversitesi Local Organizing Committee Feray Bakan, Sabancı Üniversitesi Batu Erman, Sabancı Üniversitesi Turgay Gönül, Sabancı Üniversitesi Mehmet Ali Gülgün, SabancıÜniversitesi Stuart James Lucas, Sabancı Üniversitesi Özlem Oral, Sabanci Üniversitesi Cleva Ow-Yang, Sabancı Üniversitesi Volkan Özgüz, Sabancı Üniversitesi Meltem Sezen, Sabancı Üniversitesi Meltem Süngür, Sabancı Üniversitesi Meral Yüce, Sabancı Üniversitesi

4 22. Elektron Mikroskopi Kongresi 22 nd Electron Microscopy Congress EMK 2015 Program Programme Eylül/September 2015 emk2015.sabanciuniv.edu

5 Program Programme

6 LIFE SCIENCE 02 September 2015 FENS L077 PLENARY TALK 09:00-09:45 PL1 Quo Vadis, Transmission Electron Microscopy? (Past, Present, and Future of TEM) Manfred Ruehle, Max Planck Institute for Intelligent, Germany NEUROSCIENCE FENS L077 Chairs: Selma Yılmazer,Suzan Dağlıoğlu 10:20-10:50 LIT1 Sinir hücrelerini görüntülemenin geleceği: transparan beyinlerin içine yolculuk Ali Ertürk, University of Munich, Germany 10:50-11:20 LIT2 Yaşayanı Görüntüleme Gürkan Öztürk, Medipol University, Turkey 11:20-11:50 LIT3 Genetik olarak işaretlenen uzun menzinli sinaptik bağlantıların analizi Deniz Atasoy, Medipol University, Turkey CELLULAR DYNAMICS FENS L077 Chairs: Serap ARBAK, İsmail SEÇKİN 13:20-13:50 LIT4 C tipi natriüretik peptid sinyal yolağı: iskelet displazisi tedavisinde bir yaklaşım Çevik Tufan, Yıldırım Bezayıd University, Turkey 13:50-14:20 LIT5 Floresan Mikroskopi Teknikleri ile protein-protein Etkileşimlerinin Analizi Çağdaş Son, METU, Turkey 14:20-14:50 LIT6 Advanced imaging tools based on light sheet fluorescence microscopy for functional imaging and high throughput drugs screening Emilio J. Gualda, The Institute of Photonic Sciences Mediterranean Technology Park, Spain BIOMATERIALS &REGENERATIVE MEDICINE FENS L077 Chairs: Petek Korkusuz, Engin Yenilmez 15:10-15:40 LIT7 Hematopoetik ve endotel öncülü hücrelerin embriyolojik gelişim mekanizmaları Özge Vargel, European Molecular Biology Laboratories, Mouse Biology Unit, Italy 15:20-16:10 LIT8 Erişkinde kök hücre mikro çevresi ve rejenerasyon ilişkisi Petek Korkusuz, Hacettepe University, Turkey 16:10-16:40 LIT9 Mezenkimal kök hücreler ve biyomalzemelerle deneysel kemik rejenerasyonu Gamze Torun Köse, Yeditepe University, Turkey 16:40-17:10 LIT10 Vasküler stromal hücre fraksiyonunun klinikteki rejeneratif uygulamaları İbrahim Vargel, Hacettepe University, Turkey 03 September 2015 FENS L077 PLENARY TALK 09:00-09:45 PL1 Wolfgang Baumeister, Max Planck Institute of Biochemistry, Head of Department of Structural Biology

7 CELL DEATH FENSL077 Chairs: Melek Öztürk, Nejat Topçuoğlu 10:20-10:50 LIT11 The precious contribution of electron microscopy in cell death understanding Elisabetta Falcieri, University Of Urbino Carlo Bo, Italy 10:50-11:20 LIT12 Gaucher lizozomal depo hastalığında otofaji bozuklukları Devrim Gözüaçık, Sabancı University, Turkey 11:20-11:50 LIT13 ASC zerrelerinin oluşum dinamiği ve yeni bir fonksiyonu Nesrin Özören, Boğaziçi University, Turkey 11:50-12:00 LOT1 Possible role of apoptosis in pathogenesis of adenoid hypertrophy and chronic adenoiditis: Prospective case control study Merih Önal, Hacettepe University, Turkey Taner Yılmaz, Hacettepe University, Turkey Elif Bilgiç, Hacettepe University, Turkey Sevda F. Müftüoğlu, Hacettepe University, Turkey Tevfik Sözen, Hacettepe University, Turkey Münir Demir Bajin, Hacettepe University, Turkey 12:00-12:10 LOT2 Adolesan Dönemlerinde 900-MHz Elektromanyetik Alan Etkisine Maruz Kalan Erkek Sıçanların Kalbinde Meydana Gelen Değişikliklerin Morfolojik Yöntemlerle Değerlendirilmesi Gökçen Kerimoğlu, Karadeniz Technical University, Turkey Tolga Mercantepe, Recep Tayyip Erdoğan University, Turkey Haydar Kaya, Karadeniz Technical University, Turkey Ersan Odacı, Karadeniz Technical University, Turkey REPRODUCTIVE BIOLOGY FENS L077 Chairs: Yusuf Nergiz, Sevda Müftüoğlu 13:20-13:50 LIT14 Nasıl seçersin? Fertilizasyon yeteneği yüksek sperm seçimi Özgür Çınar, Ankara University, Turkey 13:50-14:20 LIT15 Nasıl izlersin? Embriyo görüntülemede güncel yaklaşımlar Başak Balaban, Amerikan Hospital, Turkey 14:20-14:30 LOT3 The Role of PI3K /AKT Pathway in Normal Pregnancy and Missed Abortion Tuna Önal, Celal Bayar University, Turkey Fatma Eskicioğlu, Manisa State Hospital, Turkey Melike Özgül, Celal Bayar University, Turkey Merve Temel, Celal Bayar University, Turkey Elgin T. Uluer, Celal Bayar University, Turkey Kemal Özbilgin, Celal Bayar University, Turkey 14:30-14:40 LOT4 Hiperglisemik Koşulların Fare Blastosistlerindeki Endoplazmik Retikulum Stresine Etkisinin Araştırılması Berna Sözen, Akdeniz University, Turkey Aslı Okan, Akdeniz University, Turkey Necdet Demir, Akdeniz University, Turkey 14:40-14:50 LOT5 İmplantasyon Sürecinde Eksprese Olan mirna lar Seda Vatansever, Celal Bayar University, Turkey Sevtap Gökalp, Celal Bayar University, Turkey Bünyamin Akgül, İzmir Institute of Technology, Turkey Tayfun Özçakır, Celal Bayar University, Turkey 14:50-15:00 LOT6 Oosit İn Vitro Maturasyonunda PACAP (Pituitary Adenylate Cyclase-Activating Polypeptide) İn Ve Reseptörlerinin Etkisi Merve Temel, Celal Bayar University, Turkey Tuna Önal, Celal Bayar University, Turkey Mustafa Öztatlıcı, Celal Bayar University, Turkey

8 Müge Bilgin, Celal Bayar University, Turkey Seda Vatansever, Celal Bayar University, Turkey STEM CELLS FENS L077 Chairs: Erdal Karaöz, İbrahim Tuğlu 15:10-15:40 LIT16 Uyarılmış pluripotent kök hücrelerin oluşum mekanizmaları ve uygulamaları Tamer Önder, Koç University, Turkey 15:40-16:10 LIT17 Nöral Kök Hücrelerinin Tedavi Taşıyıcısı Olarak Kullanılması Tuğba Bağcı Önder, Koç University, Turkey 16:10-16:40 LIT18 Kanser Kök Hücre İlişkisi Erdal Karaöz, Liv Hospital, Turkey 16:40-16:50 LOT7 Farklı Doku Kökenli Mezekimal Kök Hücreler ve Propolisin Diyabetik Sıçanlarda Oluşturulan Deneysel Yanık Modelinde Kullanılması Navid Hosseini Mansoub, Ege University, Turkey Hilal Kabadayı, Celal Bayar University, Turkey Müjde Kıvanç, Celal Bayar University, Turkey Gülinnaz Ercan, Ege University, Turkey H. Seda Vatansever, Celal Bayar University, Turkey 16:50-17:00 LOT8 Yönlendirilmiş Kök Hücrenin Diş Defektlerindeki Etkisi Feyzan Özdal Kurt, Celal Bayar University, Turkey Mahmud Özkut, Celal Bayar University, Turkey Fatma Fırat, Celal Bayar University, Turkey İbrahim Tuğlu, Celal Bayar University, Turkey 17:00-17:10 LOT9 Adenovirüs 36 ile İndüklenen İnsan Kökenli Adiposit Kök Hücrelerde Adipojenik ve İmmünojenik Parametrelerin Değerlendirilmesi Tamer Şanlıdağ, Celal Bayar University, Turkey Seda Vatansever, Celal Bayar University, Turkey Hasan Aydede, Celal Bayar University, Turkey Sevtap Gökalp, Celal Bayar University, Turkey Sinem Akçalı, Celal Bayar University, Turkey Mehtap Koçan, Celal Bayar University, Turkey Arzu D. Yalçın, Antalya State Hospital, Turkey 04 September 2015 FENS L077 PLENARY TALK 09:00-09:45 PL3 Chromatic aberration corrected TEM and applications in materials science Joachim Mayer, Rwth Aachen University, Germany ZOOLOGY FENSL077 Chairs: Zekiye Suludere, Turan Karaca 10:20-10:50 LIT19 Nanomateryaller ve Hücre Etkileşimi Zekiye Suludere, Gazi University, Turkey 10:50-11:20 LIT20 Böcek taksonomisinde elektron mikroskobu kullanımı Selami Candan, Gazi University, Turkey 11:20-11:50 LIT21 Palinolojide Elektron Mikroskobu kullanımı Nur Münevver Pınar, Ankara University, Turkey 11:50-12:00 LOF1 Gryllus campestris (Orthoptera, Gryllidae) in Malpighi Tübüllerinin İnce Yapısının Mikroskobik İncelemesi Irmak Polat, Gazi University, Turkey Nurcan Özyurt, Gazi University, Turkey Damla Amutkan, Gazi University, Turkey Zekiye Suludere, Gazi University, Turkey Selami Candan, Gazi University, Turkey 12:00-12:10 LOF2

9 Sepsis Modeli Oluşturulan Sıçanların Akciğer Dokusuna Pulslu Manyetik Alanın Tedavi Edici Etkisinin Araştırılması Fikret Gevrek, Gaziosmanpaşa Univeristy, Turkey Mustafa Küpeli, Gaziosmanpaşa Univeristy, Turkey Serkan Yelli, Gaziosmanpaşa Univeristy, Turkey Serkan Gürgür, Gaziosmanpaşa Univeristy, Turkey Hüseyin Aslan, Gaziosmanpaşa Univeristy, Turkey 12:10-12:20 LOF3 Cep Telefonu Elektro Manyetik Radyasyonuna Maruz Sıçanların Testis Dokularında EGB761 in Koruyucu Etkisi Fikret Gevrek, Gaziosmanpaşa Univeristy, Turkey Duygu Aydın, Turgut Özal University, Turkey Şeyma Özsoy, Gaziosmanpaşa University, Turkey Çiğdem Biçer, Gaziosmanpaşa University, Turkey Hatice Aygün, Gaziosmanpaşa University, Turkey Hüseyin Aslan, Gaziosmanpaşa Univeristy, Turkey CANCER FENS L077 Chairs: Gülperi Öktem, Emel Koptagel 13:20-13:50 LIT22 Kök Hücre ve Kanser Kök Hücresi Gülperi Öktem, Ege University, Turkey 13:50-14:20 LIT23 Hücreler arası nanotüpler ve kanser ilişkisi Seda Vatansever, Celal Bayar University, Turkey 14:20-14:30 LOF4 Synthesis of PEG-Hydrogel Microgels through Water-in-Water Emulsion for Targeting of Cancer Cells Aysu Okur, Koc University, Turkey Pelin Erkoç, Koc University, Turkey Seda Kızılel, Koc University, Turkey 14:30-14:40 LOF5 Ceranib-2 ye Maruz Bırakılan MCF7 Hücrelerinin 3 Boyutlu Elektron Tomografik İncelenmesi H. Mehtap Kutlu, Anadolu University, Turkey Djanan Vejselova, Anadolu University, Turkey 14:40-14:50 LOF6 Vanadil Sülfat ve Nano Formlarının Kanser Hücrelerindeki Etkilerinin İnce Yapı Düzeyinde Araştırılması Djanan Vejselova, Anadolu University, Turkey H. Mehtap Kutlu, Anadolu University, Turkey PLANT BIOLOGY FENS L077 Chairs: Meral Ünal, Mehtap Kutlu 15:10-15:40 LIT24 Bitkilerin eşey dünyasına mikroskopik yolculuk Meral Ünal, Marmara University, Turkey 15:40-15:50 Stem and Leaf Anatomy of Marrubium parviflorum ssp. oligodan (Lamiaceae) Meltem Tuylu, Süleyman Demirel University, Turkey H. Nurhan Büyükkartal, Ankara University, Turkey Gençay Akgül, Hacı Bektaş Veli University, Turkey Hasan Kalyoncu, Süleyman Demirel University, Turkey LIFE SCIENCE GENERAL FENS G032 Chairs: Sevinç İnan, Necdet Demir 15:10-15:20 LOF8 Nanosilisyum İçerikli Yağlama Maddelerinin Üretimi, Özelliklerinin Belirlenmesi Ve Deri Özellikleri Üzerine Etkilerinin Belirlenmesi Ayşe Erciyes, Dokuz Eylül University, Turkey Recep Yiğit, Dokuz Eylül University, Turkey Bahri Başaran, Ege University, Turkey Erdal Çelik, Dokuz Eylül University, Turkey 15:20-15:30 LOF11 Nanopartiküller ile İşaretli pgitrl Aktarılmış Mezenkimal Kök Hücrelerin Küçük Hücreli Akciğer Kanseri Hücreleriyle Görüntülenmesi Çağla Z. Köprü, Hacettepe University, Turkey Ayşen G. Özcan, Hacettepe University, Turkey Ilgın Çağnan, Hacettepe University, Turkey İrem Akar Soycan, Hacettepe University, Turkey Güneş Esendağlı, Hacettepe University, Turkey Petek Korkusuz, Hacettepe University, Turkey

10 15:30-15:40 LOF12 Histomorphometrical Evaluation Of The Effects Of Platelet Rich Plasma (PRP) Injection On Tooth Movement In Rats Ayşegül Güleç, Marmara University, Turkey Alev Cumbul, Yeditepe University, Turkey Ünal Uslu, Yeditepe University, Turkey Banu Ç. Bölükbaşı, Marmara University, Turkey 15:40-15:50 LOF13 Coiled-coil domain containing-124 (Ccdc124) is a novel human centrosome and midbody protein involved in cytokinesis Uygar H. Tazebay, Gebze Technical University, Turkey 15:50-16:00 LOF14 Testis Torsiyonunda Kan-Testis Bariyerinde CAPE nin Koruyucu Etkisinin Değerlendirilmesi Yağmur Sarıca, Şifa University, Turkey Mustafa Çelik, Celal Bayar University, Turkey Sevinç İnan, Celal Bayar University, Turkey

11 PHYSICAL SCIENCE 02 September 2015 FENS G077 PLENARY TALK 09:00-09:45 PL1 Quo Vadis, Transmission Electron Microscopy? (Past, Present, and Future of TEM) Manfred Ruehle, Max Planck Institute for Intelligent, Germany SESSION:P1 Chair: Servet Turan FENS L045 10:20-11:00 PIW1 Electron Microscopy of Materials and Processes in Water Frances Ross, IBM, USA 11:00-11:40 PIW2 Probing of water and ions at soft interfaces with AFM Kislon Voitchovsky, Durham University, UK 11:40-12:00 POW1 Atomic-Scale Investigations on La2CuO4 Bilayer Interfaces Eren Suyolcu, Max Planck Institute for Solid State Research, Germany Yi Wang, Max Planck Institute for Solid State Research, Germany Wilfried Sigle, Max Planck Institute for Solid State Research, Germany Gennady Logvenov, Max Planck Institute for Solid State Research, Germany Peter A. van Aken, Max Planck Institute for Solid State Research, Germany 12:00-12:20 POW2 Nanoscale Cathodoluminescence and STEM- EDX for Elucidating the Role of Boron in Long Persistence Strontium Aluminate Phosphors Güliz İ. Akmehmet, Sabancı University, Turkey Saso Šturm, Jozef Stefan Institute, Slovenia Laura Bocher, Laboratoire de Physique des Solides, CNRS, France Mathieu Kociak, Laboratoire de Physique des Solides, CNRS, France Cleva Ow-Yang, Sabancı University, Turkey SESSION:P2 Chair: Meltem Sezen FENS L045 13:20-14:00 PIW3 A scanning electron microscope based maskless direct-write /direct-erase nanotechnology platform: Focused Electron Beam Induced Processing Ivo Utke, EMPA, Switzerland 14:00-14:20 POW3 Nanostencil Lithography for Plasmonics and Applications on Systems Immunology Serap Aksu, ETH Zurich, Switzerland 14:20-14:40 IN1 Protochips in situ electron microscopy solutions: capabilities and applications Mathias O. Mosig, Protochips, Germany SESSION:P3 Chair: Feray Bakan FENS L045 15:00-15:20 POW4 Novel X-ray Lenses Enabled by Focused Ion Beams Kahraman Keskinbora, Max Planck Institute for Intelligent Systems, Germany Umut Tunca Şanlı, Max Planck Institute for Intelligent Systems, Germany Corinne Grévent, Max Planck Institute for Intelligent Systems, Germany Gisela Schütz, Max Planck Institute for Intelligent Systems, Germany

12 15:20-15:40 POW5 In-Field Magnetic Force Microscopy study of Magnetization Switching in Electroplated Co- Pt and Fe-Pd Nanowires Kristina Zuzek Rozman, Jozef Stefan Institute, Slovenia 15:40-16:00 POW6 Plasmonic Nanoengineering in 1D Hollow Nanostructures: AuAg nanotubes Aziz Genç, Institut Català de Nanociència i Nanotecnologia (ICN2), Spain Javier Patarroyo, Institut Català de Nanociència i Nanotecnologia (ICN2), Spain Raul Arenal, ARAID Fondation & Laboratorio de Microscopias Avanzadas(LMA), Instituto de Nanociencia de Aragon (INA), Universidad de Zaragoza, Spain Jordi Sancho-Parramon, Rudjer Boskovic Institute, Croatia Neus G. Bastus, Institut Català de Nanociència i Nanotecnologia (ICN2), Spain Victor F. Puntes, ICREA & Vall d Hebron Institut de Recerca (VHIR) & Institut Català de Nanociència i Nanotecnologia (ICN2), Spain Jordi Arbiol, ICREA & Institut Català de Nanociència i Nanotecnologia (ICN2), Spain 16:00-16:20 IN2 GeminiSEM 500: New Ultra High Resolution FE-SEM Koray Mızrak, Zeiss, Turkey ŞİŞECAM SESSION Chair: Mehmet Ali Gülgün FENS G035 13:20-14:00 PIW4 Atomic-level Characterization of Bi segregation in Cu by aberration-corrected analytical scanning transmission electron microscopy Masashi Watanabe, Lehigh University, USA 14:00-14:20 SS1 Şişecam opening talk 14:20-14:40 SS2 Characterization of heat-treated lowemissivity multilayer-coatings for architectural applications by using TEM, STEM/EDX and SIMS Lukas Simurka, Şişecam Science and Technology Center, Turkey Meltem Sezen, Sabanci University, Turkey Cleva Ow-Yang, Sabanci University, Turkey Mehmet Ali Gülgün, Sabanci University, Turkey Hasan İsmail, Trakya Glass Bulgaria EAD Float Glass Plant, Turkey İlkay Sökmen, Şişecam Science and Technology Center, Turkey 15:00-15:20 SS3 Microscopy Techniques Used in Flat Glass Research Melih Üstün, ŞİŞECAM Science and Technology Center, Turkey Tuncay Türütoğlu, ŞİŞECAM Science and Technology Center, Turkey Burak İzmirlioğlu, ŞİŞECAM Science and Technology Center, Turkey 15:20-15:40 SS4 Failure Mode Analysis in Glass Burak İzmirlioğlu, ŞİŞECAM Science and Technology Center, Turkey S. Yılmaz, ŞİŞECAM Science and Technology Center, Turkey Melih Üstün, ŞİŞECAM Science and Technology Center, Turkey 02 September 2015 FENS G077 PLENARY TALK 09:00-09:50 PL2 Electron-Cryomicroscopy: From Molecules to Cells Wolfgang Baumeister, Max Planck Institute of Biochemistry, Germany

13 SESSION:P4 Chair: Ali Arslan Kaya FENS L045 10:20-11:00 PIT1 Computer augmented electron microscopy for measuring fields and 3D atom positions Christoph Koch, Humboldt University of Berlin, Germany 11:00-11:40 PIT2 Imaging the atomic structure and chemistry of non-stoichiometric defects in mixed oxides Ian Maclaren, University of Glasgow, UK 11:40-12:00 POT1 Geçirimli Elektron Mikroskopisi İn-Situ Isıtma ve Devinimli elektron Difraksiyonu Teknikleri Umut Savacı, Anadolu University, Turkey Servet Turan, Anadolu University, Turkey 12:00-12:20 POT2 A Study on High Strength Low Alloy Steel Using Electron Backscatter Diffraction Analysis Gözde Karacalı, Ereğli Iron and Steel Works Co, Turkey Oktay Elkoca, Ereğli Iron and Steel Works Co, Turkey SESSION:P5 Chair: Eren Kalay FENS L045 13:20-14:00 PIT3 Simultaneous Correlative Electron and Fluorescence Microscopy of Samples in Liquid Nalan Liv, Delft University of Technology, Netherlands 14:00-14:20 POT3 Surface structure of layered lanthanum titanates grown in different alkali chloride fluxes Aslihan Örüm, Toyota Technological Institute,Japan Kazumasa Takatori, Toyata Central Research and Development Labs. Inc., Japan Shigeo Hori, Toyata Central Research and Development Labs. Inc., Japan Masamichi Yoshimura, Toyota Technological Institute, Japan Toshihiko Tani, Toyata Central Research and Development Labs. Inc., Japan 14:20-14:40 IN2 Latest innovations of in-situ quantitative nanomechnical material testing using the Hysitron PicoIndenter in SEM & TEM Electron Microscopes Rob Claassen, Hysitron, USA SESSION:P6 Chair: Levent Demirel FENS L045 15:00-15:20 IN3 Digital holographic microscopy: A novel approach for cellular dynamics in real time Vitezslav Ambroz, Tescan, Czech Repubric 15:20-15:40 IN5 JEOL: Latest developments of aberration corrected TEM Guillaume Brunetti, JEOL, France 15:40-16:00 POT4 Hunting for diamonds in the Eastern Alps: applying complementary analytical techniques Mirijam Vrabec, University of Ljubljana, Slovenia M. Janák, Slovak Academy of Sciences, Slovenia N. Froitzheim, Steinmann-Institut, Universität Bonn, Germany K. Yoshida, Kyoto University, Japan V. Sasinková, Slovak Academy of Sciences, Slovenia M. Nosko, Slovak Academy of Sciences, Slovenia T. Kobayashi, Nagoya Gakuin University, Japan T. Hirajima, Kyoto University, Japan

14 SESSION:P7 Chair: Cleva Ow-Yang FENS G035 13:20-14:00 PIT4 Advanced biomimetic surface functionalization by vacuum coatings for tribological protection of carbon fiber-reinforced polymers Jürgen M. Lackner, Joanneum Research, Austria 14:00-14:20 POT5 Determination of the Phase Structure in Pechini-Processed Long-Persistence Strontium Aluminate Phosphors Doped with Boron Güliz İnan Akmehmet, Sabanci University, Turkey Saso Šturm, Jozef Stefan Institute, Slovenia Miran Čeh, Jozef Stefan Institute, Slovenia Cleva Ow-Yang, Sabanci University, Turkey 14:20-14:40 POT7 Amorphous Polymer-Derived Ceramics investigated by means of Pair Distribution Function (PDF) from Electron Diffraction in TEM Stefania Hapis, Technical University of Darmstadt, Germany Hans-Joachim Kleebe, Technical University of Darmstadt, Germany Yan Gao, Technical University of Darmstadt, Institute for Materials Science, Spain Ralf Riedel, Technical University of Darmstadt, Institute for Materials Science, Spain Jochen Rohrer, Technical University of Darmstadt, Institute for Materials Science, Spain Xiaoke Mu, Max-Planck Institute for Intelligent Systems, Stuttgart Center for Electron Microscopy, Germany Peter van Aken, Max Planck Institute for Solid State Research, Germany SESSION:P8 Chair: Attila Alkan FENS L045 15:00-15:20 POT8 Development Of Rare-Earth Free Magnetic Mn-Al Alloys Ayşe M. Genç, METU,Turkey Özgün Acar, METU,Turkey Yunus Eren Kalay, METU,Turkey 15:20-15:40 POT9 Within and Beyond Solubility Limit: Structural Modifications of Li, K or Nb Doping on Anatase M. Mercan Yıldızhan, Sabanci University, Turkey Saso Šturm, Josef Stefan Institute, Slovenia Mehmet Ali Gülgün, Sabanci University, Turkey 15:40-16:00 POT10 HRTEM Image Simulations of the Crystallographic Defects in CZT Single Crystals Bengisu Yaşar, METU, Turkey Yasin Ergunt, METU, Turkey Merve Pınar Kabukcuoğlu, METU, Turkey Mehmet Parlak, METU, Turkey Rasit Turan, METU, Turkey Y.Eren Kalay, METU, Turkey 04 September 2015 FENS G077 PLENARY TALK 09:00-09:50 PL3 Chromatic aberration corrected TEM and applications in materials science Joachim Mayer, RWTH Aachen University, Germany SESSION:P7 Chair: Hilmi Yurdakul FENS L045 10:20-11:00 PIF1 Tracking the structural and chemical changes of nanostructured materials by in-situ TEM Zaoli Zhang, Austrian Academy of Sciences, Austria 11:00-11:20 POF1 An Overview of the Electron Holography Studies in Max Planck Institute for Solid State Research

15 Çiğdem Ö. Keskinbora, Max Planck Institute for Solid State Research, Germany Wouter Van den Broek, Ulm University, Germany Amin Parvizi, Ulm University, Germany Chris Boothroyd, Ernst Ruska Centre for Microscopy and Spectroscopy with Electrons, Germany Hans-Joachim Kleebe, TU Darmstadt, Germany Rafal Dunin-Borkowski, Ernst Ruska Centre for Microscopy and Spectroscopy with Electrons, Germany Peter van Aken, Max Planck Institute for Solid State Research, Germany Chirstoph T. Koch, Ulm University, Germany 11:20-11:40 POF2 Microstructural Characterization of AlN-Al based Ceramic- Metal Composites Pınar Kaya, Anadolu University, Turkey Alper Çınar, Anadolu University, Turkey Servet Turan, Anadolu University, Turkey 11:40-12:00 POF3 Abnormal Precipitation in ECAPed Al 2024 Güher Tan, Mersin University, Turkey Yunus Eren Kalay, METU, Turkey C. Hakan Gür, METU, Turkey 12:00-12:20 POF4 Probing the Local Structures in Metallic Glasses Using HRTEM and APT Mustafacan Kutsal, METU, Turkey Mert Ovun, METU, Turkey Bengisu Yaşar, METU, Turkey Yunus Eren Kalay, METU, Turkey SESSION:P8 Chair: Saso Šturm FENS L045 13:20-14:00 PIF2 Seeing the impurity atoms within ceramic lattices by atomic-resolved microscopy and spectroscopy Hilmi Yurdakul, Dumlupınar University, Turkey 14:00-14:20 POF5 Electron Microscopy Investigations of Rare- Earth Doped (Yb2+, Sm2+ and Ce3+) Novel β- SiAlON phosphors Pelin Ç. Tokat, Dumlupınar University, Turkey 14:20-14:40 POF6 Microstructure and Transport Properties of Pressureless Sintered AlN Ceramics Pınar Kaya, Anadolu University, Turkey Alper Çınar, Anadolu University, Turkey Servet Turan, Anadolu University, Turkey SESSION:P9 Chair: Mehmet Ali Gülgün FENS L045 15:00-15:20 POF7 Microstructure and Variable Chemistry of Flash Sintered K0.5Na0.5NbO3 Ceramics Gülcan Çorapçıoğlu, Sabanci University, Turkey Mehmet Ali Gülgün, Sabanci University, Turkey Saso Šturm, Jozef Stefan Institute, Slovenia Rishi Raj, Colorado University at Boulder, United States 15:20-15:40 PPOF8 Microstructural Investigation of Long- Persistence in Strontium Aluminate Phosphors by Atomic Resolution Imaging Güliz İ. Akmehmet, Sabanci University, Turkey Saso Šturm, Jozef Stefan Institute, Slovenia Meltem Sezen, Sabanci University, Turkey Miran Čeh, Jozef Stefan Institute, Slovenia Cleva Ow-Yang, Sabanci University, Turkey 15:40-16:00 PPOF9 Characterization of Amorphous and Partially Crystalline Cu-Zr-Al-Sm Metallic Glass Fatih Sıkan, METU, Turkey İlkay Kalay, Çankaya University, Turkey Yunus Eren Kalay, METU, Turkey

16 Submission ID 12 POSTER PRESENTATIONS 02 SEPTEMBER 2015-WEDNESDAY LIFE SCIENCE Title Trophoblast cell proliferation and apoptosis in placental development during early gestation period in rats Presenting Author Mustafa Erboğa Poster No 25 Rat embryo zona pellucida thickness changes after fertilization Gökhan Akkoyunlu LPW2 28 Deneysel Diyabet Oluşturulmuş Sıçanların Karaciğer Dokusunda Proantosiyanidinin Etkisi Gülnur Kızılay 29 Apoptosis in chronic tonsillitis and tonsillar hypertrophy Elif Bilgiç LPW4 32 Gestasyonel diyabet, HELLP sendromlu, preeklamptik ve normal gebelerde göbek kordonundaki histopatolojik değişiklikler Yusuf Nergiz LPW1 LPW3 LPW5 35 Effect Of Folic Acid Against Testicular Damage, Apoptosis, And Oxidative Stress Caused By Sulfasalazine Yeliz Bozdemir Dönmez LPW6 39 Yüksek Protein İçerikli Diyetin Sıçan Böbrek ve Karaciğer Dokularında Yaşa Bağlı Olası Etkilerinin Değerlendirilmesi Fatma Helvacioglu LPW7 40 Oksijen ile Endükte Retinopati İn Vivo Fare Modelinde İntravitreal ve İntraperitoneal Astaxanthin Enjeksiyonunun Retina İnce Yapısına Etkisi Fatma Helvacioglu LPW8 41 The Immunohıstochemıcal Analysıs Of Sparc And Tgfβ-1 In Uterıne and Placenta Tıssues of Hyperthyroıd Rats Rukiye Karabacak LPW9 47 Probiyotik Bakteri ve Yeşil Çay Ekstraktı Uygulamasının Lipit ve Karbonhidratça Zengin Diyetle Beslenen Erişkin Ratlarda İntestinal Mukozal İmmunite Üzerine Etkisi Turan Karaca LPW10 48 Effects of hyperthyroidism on expression of vascular endothelial growth factor (VEGF) and apoptosis in fetal adrenal glands Turan Karaca LPW11 49 Deneysel Diyabetik Sıçan Testis Dokularında Fas/FasL Sinyal Yolağının Rolü Şinasi Bayram LPW12 50 Piezo-Elektirik Ve Stronsiyum Metodlarının Oosit Aktivasyonu Üzerine Etkilerinin Ultrastrüktürel İncelenmesi Sıla Paltun LPW13 51 Farklı Dalga Boylarındaki Lazerlerin İnferior Alveolar Sinir Hasarında Rejenerasyon Üzerine Etkilerinin İnce Yapı Düzeyinde ve Histomorfometrik Olarak Değerlendirilmesi Fatma Helvacıoğlu LPW14 55 Immunohistochemical Analyses of the Oxidative Stress Parameters on Different Types of Cancer Cell Lines Treated with CAPE Melike Özgül LPW15 56 Serbest Kalvaryum Periostu ve Biyoaktif Cam Kullanılarak Yeni Kemik Yapıcı Yama Üretilmesi Nilgün Çabuş LPW16 57 Histomorphometric and Microtomographic Evaluation of the Effects of Hyperbaric Oxygen and Systemic Ozone, Used Alone and in Combination, on Calvarial Defect Healing in Rats Elham Bahador LPW17 58 Elektrik Alanın Dalak Ve Oksidatif Dna Hasarına Etkisi İle Resveratrolün Koruyucu Rolünün Araştırılması Rahime Aslankoç LPW18 62 Pulmonary Artery Perfusion Reduces Lung Injury Associated with Cardiopulmonary Bypass During Aortic Clamp Ünal Uslu LPW19

17 63 Tuba Uterina'da PI3K/Akt/mTOR Yolağı Moleküllerinin İmmunohistokimyasal Dağılımlarının Değerlendirilmesi Sevinç İnan LPW20 64 Role of nitric oxide synthase in acetaminophen induced liver necrosis Ünal Uslu LPW21 65 Pulmonary Artery Perfusion Prevents Lung Injury Associated with Cardiopulmonary Bypass During Aortic Clamp Ünal Uslu LPW22 66 Effect Of Melatonın On The Effıcacy Of Unıversıty Of Wısconsın Solutıon Durıng Kıdney Preservatıon Serap Arbak LPW23 67 Preventing Biofilmformation on Laser Treated Titanium Implants Arzu Erol LPW24 72 The Use of Platelet-Rich-Plasma for Storage of Surplus Harvested Skin Grafts İlknur Keskin LPW25 77 Tüp Bebek Merkezine Başvuran Erkek Hastanın Sperm Örneğinin Elektron Mikroskobik Olarak İncelenmesi ve Gebelikle İlişkilendirilmesi Jale Selli LPW26 80 Sisplatin İle Oluşturulan Testis Hasarına Karşı Resveratrolün Olası Koruyucu Rolünün Morfolojik Ve Biyokimyasal Olarak Değerlendirilmesi Nagehan Ö. Yay LPW27 82 Use of Electron Microscopy in Investigation of The Effects of Pentoxifylline on Sperm Quality of Asthenozoospermic Patients Elif Polat LPW28 87 İnsan Sperminde Endojen Retroviral Protein Syncytın 2 nin Varlığı Bikem Soygür LPW29 88 Postmenapozal Olgularda Raloksifenin Endometrium Üzerine Koruyucu Etkisi Remziye Kendirci LPW30 89 Fare Meme Kanseri Modeli Organ Metastazlarında CCM3 Ekspresyonunun Değerlendirilmesi Mansur Cici LPW31 89 Fare Meme Kanseri Modeli Organ Metastazlarında CCM3 Ekspresyonunun Değerlendirilmesi Mansur Cici LPW32 93 Yabanıl Tip ve Fkbp52 Geni Çıkarılmış 5. Gün Gebe Fare Uteruslarında Elektron Mikroskopik Gözlemler Nuray Acar LPW G Cep Telefonlarından Yayılan Elektromanyetik Radyasyonun Testis Seminifer Tübül Hücrelerinde Endoplazmik Retikulum Stres Yolağı Üzerine Etkisi Aslı Okan LPW34 98 Morphologıcal Analyses Of Sperms Causing Severe Male Infertility With Light Microscopy, Motile Sperm Organellar Morphology Examination And Electron Mıcroscopy Tecnics Ferhat Cengiz LPW35 99 Phagocytic Activation of Follicle Cells during Postnatal Ovarial Follicle Atresia Aylin Yaba Uçar LPW Expression of vascular markers in tetracycline-induced Ctcfl transgenic mice Leyla Sati LPW Sıçan Uterusunda Aquaporin, VCAM, E-Cadherin ve Claudin Dağılımlarının İncelenmesi Elgin Türköz Uluer LPW Radyoterapi İle Oluşan Kapsül Kontraktürlerinin Önlenmesinde Otolog Yağ Greftlerinin Etkinliğinin Araştırılması Pelin Ertürküner LPW Maküler Kornea Distrofisi Tanısında Elektron Mikroskopinin Yeri: Olgu Sunumu Hilal Göktürk LPW MCF-7 Kanser Hücre Hattında Amifostinin Apoptotik Aktivitesi Üzerine: İn- Vitro Ve Elektron mikroskobik Çalışma Erdem Toktay LPW41

18 108 Sinüs Elevasyonunda Lokal Bor Uygulamasının İyileşme Üzerine Etkisi SUNA Saygılı LPW Uterus Düz Kas Tümörlerinde Sıkı Bağlantı Kompleks Moleküllerinin Dağılımlarının İncelenmesi Oya Korkmaz LPW In Vitro Investigation of Effects of CAPE on Different Types of Cancer Cell Lines Fatma Fırat LPW Relation of Oxidatif Stres Parameters Between Biochemstry and Histochemistry in The Ischemic Rat Testis Dila Hatun Sal LPW Hiperbarik oksijen tedavisinin aorta etkisi Yusuf Nergiz LPW Sisplatin ile Oluşturulan Testis Hasarına Karşı Aposininin Olası Iyileştirici Etkisi: Morfolojik ve Biyokimyasal Değerlendirme Mustafa K. Köroğlu LPW Hiperbarik oksijen tedavisinin böbreklere etkisi Yusuf Nergiz LPW Sıçanlarda Methotrexate Kaynaklı Testis Hasarına Karşı Laurocerasus officinalis Roem. (Karayemiş) in Antiapoptotik ve Antioksidan Etkileri Engin Yenilmez LPW Meme Kanseri Fare Modeli Primer Tümor ve Metastazlarında s100a8 ve s100a9 Proteinlerinin Ekspresyonu Gamze Tanrıöver LPW Sıçanlarda Methotrexate Kaynaklı Testis Hasarına Karşı Camellia sinensis Kateşinlerinin Antioksidan ve Antiapoptotik Etkileri Engin Yenilmez LPW Safra Kanalı Bağlama Yöntemi İle Karaciğer Fibrozisi Oluşturulmuş Sıçanlarda Myrtus communis Ekstresinin Olası Koruyucu Etkileri: Morfolojik ve Biyokimyasal Değerlendirme Elif K. Demirci LPW Antibakteriyel Sterione Gümüş İyonu İçeren Kaplamalı İmplantların Kemik Doku Uyumluluğu Necdet Demir LPW Endemik Centaurea nerimaniae Özütünün MDA-MB-231 Hücre Soyunda Sitotoksik ve Apoptotik Etkileri Sera Kayacan LPW Lattis Distrofinin Işık Ve Elektron Mikroskobik Düzeylerde Değerlendirilmesi Başak Işıldar LPW Tuba Uterinadan Eksprese Olan Enos ve Inos un Ektopik Gebelikteki Rolü Melis Aylin Üner LPW Akromegali hastalarında ameliyat öncesi somatostain analoğu uygulamasının otofaji ve apoptoz üzerine etkisi Derya Metin LPW Deneysel Hipoksik İskemik Ratlarda Serebruma FGF-2 ve Ozon Uygulamalarının Etkileri Leyla Bahar LPW Erkek Sıçanlarda Poliklorlu Bifenillerin (Aroklor 1254) Neden Olduğu Reproduktif Hasara Karşı Tetrandrinin Koruyucu Etkilerinin Araştırılması Feride Karahan LPW Sıçanlarda Karbon Tetraklorür İle Oluşturulan Pankreas Hasarı Üzerine Melatonin Ve Resveratrolün Etkileri Birgül Yiğitcan LPW Metotreksatın Neden Olduğu Testis Hasarına Karşı Curcuminin Koruyucu Etkisinin İncelenmesi Leyla Kılınç LPW DPP4 inhibitörünün DDR1(+) progenitör hücreler ve beta hücre rejenerasyonu üzerine etkisi Melek Öztürk LPW62

19 Submission ID 02 SEPTEMBER 2015-WEDNESDAY PHYSICAL SCIENCE Title Presenting Author Poster No 83 Geri Yansıyan Elektronların Kırınımı (EBSD) İncelemelerinde Voltaj Etkisi Semih Engün PPW1 170 Development of Wafer Level Au-Sn Eutectic Bonding Techniques for MEMS Applications Serkan Yılmaz PPW2 20 İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Malzeme Araştırma Merkezi Elektron Mikroskop Olanakları Duygu Oğuz Kılıç PPW3 159 Image acquisition in Scanning Electron Microscope Using Drift Correction M. Selim Çöğenli PPW4 160 There's A Different World At The Bottom M. Selim Çöğenli PPW5 180 P06: Yüzey Görüntüleme Bahadır Karaduman PPW6 18 Imaging of Solid Lipid Nanoparticles Using SEM, TEM and AFM Gökhan Dikmen PPW7 181 Imaging NanoFlower Menekşe Sarıhan PPW8 153 Coating The LASER Surface Modified Titatium Alloys by Graphene and Hydroxyapetite Ertuğrul Bülbül PPW9 38 The Effect of Platinum Doping on the Morphology of Coatings on PEEK Serap Gümüş PPW A Comparative Study on Sample Preparation for Electron Backscatter Diffraction Analysis of High Strength Low Alloy Steel Dilara Çimen PPW Providing the Transfer Printing of Gold Nanoparticle Arrays Using Sirous Quantitative Analysis of Elecrtron Micrographs Khabbazabkenar PPW A Complementry Study of Forensic Glass Analysis Using XRF, SEM-EDS and Yester LA-ICP-MS Özmerinoğlu PPW13 Submission ID 03 SEPTEMBER 2015-THURSDAY LIFE SCIENCE Title Presenting Author Poster No 6 Probiyotiklerin İmmobilizasyonunda Hidrojel Kullanımı Bükay Y. Gürsu LPT1 8 Lathyrus gorgoni Parl. var. gorgoni (Fabaceae) de Tohum Kabuğu Yapısı H.Nurhan Büyükkartal LPT2 9 Senecio pseudo-orientalis Schischk. (Asteraceae : Senecio) de Aken yapısı ve Polen Morfolojisi H.Nurhan Büyükkartal LPT3 11 Treatment with Milk Thistle, Ursodeoxycholic Acid or Their Combination Attenuates Liver Injury and Stem cells in Bile Duct-Ligated Rats Serap Uslu LPT4 13 Dolycoris baccarum (Heteroptera: Pentatomidae) Rektumunun Ultrastrüktürü ve Bakterileri Demet Çetin LPT5 16 Fe ve Zn Ağır Metallerinin Karaciğer Dokusunda Oluşturduğu Etkilerin Histopatolojik Değerlendirilmesi Nurgül Şenol LPT6 17 Böbrek Dokusunda Demir (Fe) ve Çinko (Zn) Ağır Metallerinin Oluşturduğu Hasarın Juglon (5-hidroksi-1,4-naftokinon) nın Antioksidan Aktivitesi ile Önlenmesi Nurgül Şenol LPT7 19 Piezodorus lituratus (Fabricius, 1794) (Heteroptera: Pentatomidae)'ta Tükürük Bezlerinin Elektron Mikroskop İncelemesi Damla Amutkan LPT8 22 Piezodorus lituratus (Fabricius, 1794) (Heteroptera: Pentatomidae)'ta Malpighi Tübüllerinin Morfolojisi, Histolojisi ve Ultrastrüktürü Nurcan Özyurt LPT9 24 Gryllus campestris (Orthoptera, Gryllidae) in Rektumunun Histolojik Yapıs Irmak Polat LPT10

20 73 Membranoproliferative glomerulonephritis tip 2 (MPGN II) Ön Tanısıyla Gelen Biyopsi Örneklerinin Ultrastrüktürel Olarak İncelenmesi Tuğba Bal LPT11 74 İmmünoglobülin A (Iga) Nefropatisi Hastalığına Elektromikroskobik Yaklaşım Nurhan Akaras LPT12 75 Elektron Mikroskobik Olarak Minimal Change Hastalığı (MCD) nın İncelenmesi Hilal Atılay LPT13 78 Azospermi Nedeniyle Tese Yapılmış Erkek Hastanın Testis Dokusunun Elektromikroskobik Bulgularının Fertilizasyon Ile Ilişkisi Deniz Ünal LPT14 79 Varikoselli Azospermi Olgusunda Testis Örneğinin Elektron Mikroskobisiyle Araştırılması Deniz Ünal LPT15 85 Deneysel Sepsis Kaynaklı Sıçan Böbrek Dokusu Hasarlarına Pulslu Manyetik Alanın Tedavi Edici Etkisi Fikret Gevrek LPT16 97 Muhabbet Kuşu (Melopsittacus undulatus) ve Hint Bülbülü (Taeniopygia guttata) Yumurta Kabuğunun Elemental ve Ultrastructural Yapısının Taramalı Elektron Mikroskop ile Karşılaştırılması Buket Bakır LPT Yaşlanma ile Sıçan Kemik Dokusunda Aquaporin-1 ve Aquaporin-3 Ekspresyonunun Araştırılması Seda Ocaklı LPT Deneysel Kafa Travması Sonrası Sirkümventriküler Organ Kapiller Yapılarının İnce Yapı Düzeyinde İncelenmesi Deniz Billur LPT Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu İle Beslenmenin Sıçan Overlerinde Oluşturduğu Hasarda Yağ Dokusu Kaynaklı Kök Hücrelerin Etkisi Reyima Abulimiti LPT Metil-4-Nitrofenol (PNMC) Uygulanan Sıçan Dalak Dokusunda Noni (Morinda citrifolia) nin Plazma Hücre Sayısı, TNF-α, inos Üzerine Etkisi Funda Yiğit LPT Effect of Stem Cell Therapy on Valproic Acid Induced Neural Tube Damage Işıl Aydemir LPT Nöroblastoma Dizini ile Kök Hücreden Farklılaştırılmış Sinir Hücrelerinde Lokal Anestezik Toksik Etkisinin Karşılaştırılması Pınar Kılıçaslan Sönmez LPT Deneysel Alt Ekstremite İskemi/Reperfüzyonuna Bağlı Gelişen Akciğer Hasarında Milrinon un Etkinliğinin Araştırılması Esin Ak LPT Alternatif Tedavi Amaçlı Kullanılan Kırmızı Kantaron (Centaurium erythraea) ile Kudret Narının (Momordica charanti) Nöroblastoma Hücresi (Na2b) Üzerine Toksik Etkilerinin İncelenmesi Mahmud Mustafa Özkut LPT Japon Bıldırcın (Coturnix coturnix japonica) embriyolarında NGF nin Salınımı Hasan Asker LPT Deneysel Yaralı Tavşan Maksiller Sinüslerde Otolog Mukozal Greftin İyileştirici Etkileri Esma Konuk LPT Seed Micromorphology of five Onobrychis Adans. (Fabaceae) Taxa from Central Anatolia in Turkey Gülden Yılmaz LPT Characterization of DNA Purification Kits Senem Yetgin LPT Globularia trichosantha ssp. trichosantha da Üretilen Kallusların İnce Yapısı Hatice Çölgeçen LPT Deneysel Yara Modelinde Kök Hücresel Tedavi Feyzan Ö. Kurt LPT Dişi Sıçanlarda Kronik Tcdd (2,3,7,8 Tetrachlorodıbenzo-P-Dıoxın) Uygulamasının Oluşturduğu Ovaryum Hasarı Üzerine Melatoninin Koruyucu Etkileri Semir Gül LPT33

21 174 The Ultrastructural Changes in Lungs of Pregnant Rats Tuba Demirci LPT Light and Electron Microscopic Changes of The Livers During Pregnancy Tuba Demirci LPT Endemik Centaurea nerimaniae Ekstresinin MDA-MB-231 Hücre Soyunda Sitotoksik ve Apoptotik Etkileri Sera Kayacan LPT Absans Epilepside Gas6, Protein S ve TAM Reseptörlerinin Araştırılması Serap Şirvancı LPT Phosphodiesterase-5 Inhibitor Tadalafil s Positive Efect On Bone Healing In Rat Femur Ramin Hashemihesar LPT Erkek Sıçanlarda Poliklorlu Bifenillerin (Aroklor 1254) Neden Olduğu Reproduktif Hasara Karşı Tetrandrinin Koruyucu Etkilerinin Araştırılması Feride Karahan LPT Imaging Bone Growth Using Scanning Electron Microscopy Ulvad Ozad LPT Differentiating Between Mature And Immature Bone Using Scanning Electron Microscopy Uvad Ozad LPT Porosity Measurments Of Bone-Hydroxyapatite Bone Graft Interphase In Scanning Electron Mıcroscopy Uvad Ozad LPT42 03 SEPTEMBER 2015-THURSDAY PHYSICAL SCIENCE 156 SiAlON'un Mikroyapısına ve Özelliklerine Sc 2 O 3 İlavesinin Etkileri Yasemin Çetin PPT Yüzyıla Ait Osmanlı Sultan Kaftanlarındaki Metallerin SEM-EDX ile Karakterizasyonu Emine Torgan PPT2 52 Microstructural and electrical investigation of ZnO and ZnGa2O4 ceramics Shalima Shawuti PPT3 122 An Investigation on the Microstructure of Portland Cement Clinker Sorour Semsari Produced Using Alternative Fuels Parapari PPT4 131 Chemical and Microstructural Analysis of Spark Plasma Sintered CeB6 Sinem Başkut PPT5 132 Characterization of Functional Nano Coatings on Ceramic Tiles Umut Savacı PPT6 143 Microstructural characterization of spark plasma sintered boron carbidetungsten based composites Salih Çağrı Özer PPT7 165 Microstructure Development of Mullite Grains from Porous Kaolin Powder Compacts Nigar Özey PPT8 168 Influence of Sintering Temperature on the Microstructure and Thermal Properties of Y2O3, MgO, SiO2 Doped Si3N4 Ceramics Pınar Uyan PPT9 157 SEM and TEM Investigations of the Role of Sintering Additive on the Densification of Pressureless Sintered SiAlON Ceramics Ufuk Akkaşoğlu PPT Investigation of Cubic to Hexagonal Phase Transformation of c-bn Incorporated Ceramic Matrix Composites via FEG-SEM Ufuk Akkaşoğlu PPT Electron Tomography and FIB/SEM Nanostructuring of Human Enamel and Dentin Sina Sadighikia PPT Solution-processed LiF Interlayers for Polymer Photovoltaics Hasan Kurt PPT13

22 Bildiri Özetleri Abstracts

23 Yüzyıla Ait Osmanlı Sultan Kaftanlarındaki Metallerin SEM-EDX ile Karakterizasyonu E.Torgan 1, A.Alkan 2 ve R.Karadağ 1,3 1 Türk Kültür Vakfı ve Armaggan A.Ş., Kültürel Miras ve Doğal Boya Laboratuvarı, İstanbul-Türkiye, torganemine@gmail.com 2 Kocaeli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği, Kocaeli-Türkiye, aalkanstem@yahoo.com 3 Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Doğal Boya Laboratuvarı, İstanbul-Türkiye, rkaradag@marmara.edu.tr Kültürel mirasın korunması, gelecek nesillere aktarılması dünyada bilim insanlarının ve müzecilerin en önemli konularının başında yer almaktadır. Bu nedenle dünyada bir çok müzede ileri teknoloji gerektiren analiz laboratuvarları kurulmuştur. Bu tür analiz laboratuvarına sahip olmayan müzeler ise araştırma merkezleri, üniversitelerin ilgili fakülte veya bölümleri ile birlikte çalışmaktadırlar. Bu tür analizler, eserlerin restorasyon ve konservasyonunun dışında eserin kimliğinin belirlenmesinde de önemli bir rol oynamaktadır. Tekstil eserlerinin gerek elyaf yapılarının belirlenmesinde gerekse metal (klapdan) içeren tekstil eserlerinin yapılarının aydınlatılmasında rol oynamaktadır. Ayrıca SEM-EDX ile yapılan analizler yardımıyla klapdan örneklerinin zamana ve çevre koşullarına bağlı olarak eserdeki bozulma derecesinin belirlenmesi, bu bozulmalara neden olan etkenlerin ortaya çıkarılması ve bu eserler için uygulanacak restorasyon ve konservasyon yöntemlerinin ortaya konmasında son derece önemli veriler elde edilir. Tekstil eserindeki bozulmalara neden olan fiziksel ve kimyasal etkilerinin yanında zamana ve çevre koşullarına bağlı olarak oluşan toz, kir, is, yağ gibi yabancı maddeler ve bu maddelere neden olan yapıların belirlenmesi, bu tür eserlerin restorasyonu ve konservasyonu için teknik/yöntem belirlemede önemli rol oynamaktadır [1-2]. Bu çalışmada, Topkapı Sarayı Müzesi bazı Osmanlı Sultan kumaşlarından alınan metal örneklerinin analizleri TESCAN VEGA3 EasyProbe taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve buna bağlı olarak çalışan enerji dağılımlı X ışınları spektroskopisi (EDX, Bruker 410-M, yazılım: Esprit 1.9) ile yapılmıştır. Analizler sonunda 16.yüzyıl Osmanlı Sultan kumaşlarında bulunan metal (klapdan) örneklerinin 19.yüzyıl kumaşlarına göre daha fazla oranda altın veya gümüş metali içerdiği tespit edilmiştir. 16.yüzyıl Osmanlı Sultan kumaşlarında bulunan metal (klapdan) örneklerin kalınlık ve genişliklerinin 19.yüzyıl kumaşlarına nazaran daha ince olduğu belirlenmiştir. 16.yüzyıldan 19.yüzyıla gelindikçe örneklerde altın (Au) ve gümüş (Ag) metallerinin yanında bakır (Cu), çinko (Zn), kadmiyum (Cd), v.b. gibi metaller tespit edilmiştir. Ayrıca bu analizler sayesinde zaman içinde örnek yüzeyinde oluşan kirlilikler belirlenmiştir. Bu kirlilikleri oluşturan elementler karbon (C), oksijen (O), sodyum (Na), magnezyum (Mg), alüminyum (Al), sülfür (S), klor (Cl), v.b. gibidir. Tüm bu analiz sonuçları kültürel mirasın korunmasında, restorasyon ve konservasyon çalışmaları için büyük bir veri tabanı oluşturmaktadır. Aynı zamanda metal (klapdan) örneklerinin yüzyıllara göre içerikleri, kalınlıkları ve genişliklernin büyük oranda değiştiği sonucu bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: kültürel miras, restorasyon, metal analizi, SEM-EDX, karakterizasyon. Teşekkürler Bu çalışmada yardım ve desteklerini esirgemeyen Türk Kültür Vakfı (TCF) ve Armaggan Kültür Turizm Ticaret ve Sanayi A.Ş. ne teşekkür ederiz. Referanslar [1] R., Karadag, E. Torgan, T., Taşköprü and Y., Yildiz, Journal of Liquid Chrom. and Related Tech. 5, 38, [2] R., Karadag and E., Torgan, Textiles and Politices,1,3,

24 Probiyotiklerin İmmobilizasyonunda Hidrojel Kullanımı B.Y. Gürsu 1, İ. Dağ 1, Ş. Ceylan 2 ve V. Bütün 2 1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Merkezi Araştırma Laboratuvarı Araştırma ve Uygulama Merkezi,Türkiye bgursu@ogu.edu.tr 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, vbutun@ogu.edu.tr Probiyotikler, yeterli miktarda alındıklarında konakçısına olumlu etkileri olan canlı mikroorganizmalardır. Gastrointestinal alandaki mikrobiyal dengeyi geliştirerek yararlı etkiler oluştururlar. Hayvan beslenmesinde büyütme faktörü olarak yemlere katılmaları, antibiyotik kullanımını sınırlandırmaya ve güvenli besin kaynağı elde etmeye yardımcıdır. İnsanlarda ise kanserden korunmada, fizyolojik dengenin sağlanmasında ve enfeksiyonlara karşı dirençte yararlı etkileri gözlemlenmektedir. Probiyotiklerin yararlı etkiler göstermesi, vücuda canlı alınmalarıyla doğrudan ilişkilidir. Üretimleri sırasında ya da sindirim sisteminde karşılaştıkları asidik ortam, bakteri canlılığını etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Mikroenkapsülasyon ya da immobilizasyon teknikleri, aside duyarlı mikroorganizmaların korunmasında ya da sayılarının arttırılmasında büyük önem taşır. Hidrojeller yüksek su içerikli ve sıvı-jel biyomateryaller sınıfında yer alırlar. Tipik olarak çapraz bağlı, üç boyutlu, ve hidrofilik yapıdaki polimer ağlarıdır. Biyouyumluluklarının iyi oluşu, esneklikleri ve çok farklı kompozisyonlarda kullanılabilmeleri hidrojellerin avantajlarındandır. Hidrojeller su emici olmalarının yanısıra, suda çözünmeden kolayca şişme özelliğine sahiptirler. Ayrıca salgılama, salınma, metobolik atıkların geçişi, oksijen ve besin transferine de olanak sağlayabilmektedirler. Bu çalışmada hidrojeller ile Lactobacillus cinsine ait bazı probiyotik bakterilerin immobilizasyonu geçekleştirilmiştir. Çalışmada kullanılan hidrojelin sentezinde monomer olarak 2-(N-dimetil amino)etil metakrilat (DMA); akrilik asit çapraz bağlayıcı olarak N,N -metilenbisakrilamid (MBA) ve başlatıcı olarak da amonyumpersulfat (APS) kullanılmıştır. Probiyotik mikroorganizmaların enkapsülasyonu, polimerleşme sırasında ve reaksiyon ısısı 40 C yi. aşmayacak şekilde sabit tutularak gerçekleştirimiştir. Mikroorganizmaların immobilizasyonu ise polimerleşmenin ardından gerçekleştirilmiştir. Hidrojelllerin yapısal olarak incelenebilmesi için, örnekler bir gece boyunca dondurularak kurutulmuş, ardından rutin elektron mikroskobik takibe alınmışlardır. Daha sonra da Taramalı Elektron mikroskobu (Jeol JSM 5600 LV) altında incelenmişlerdir. Bu çalışmada şimdiye kadar kullanılan jel sistemlerinden farklı bir polimer ile immobilizasyon gerçekleştirilmiştir. Elde edilen bulgular hidrojellerin probiyotik hücrelerin tutunabilmesi için uygun bir yüzey sağladığını desteklemiştir. Bu sonuçlar gelecekteki endüstriyel çalışmalar için de yol gösterici nitelikte olabilir Anahtar kelimeler: probiyotik, hidrojel, SEM. Referanslar [1] L:S.Cock and V. V.-Castillo African Journal of Microbiology Research Vol. 7(40), pp , 4 October,(2013) [2] Anna C. Jen, M. Conley Wake, and Antonios G. Mikos Biotechnology and Bioengineering, Vol. 50, Pp (1996) [3] M. R. Corbo, A. Bevilacqua, M. Gallo, B.Speranza, Milena Sinigaglia Innovative Food Science and Emerging Technologies (2013) [4] P. R. Rosa, E. M. Sá, U. C. Filho and V. L. Cardoso Brazilian Journal of Chemical Engineering 30-02, ,(2013 2

25 Lathyrus gorgoni Parl. var. gorgoni (Fabaceae) de Tohum Kabuğu Yapısı H. Nurhan BÜYÜKKARTAL¹, Hatice ÇÖLGEÇEN 2, A. Selçuk ERTEKİN 3 1 Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06100, Tandoğan, ANKARA 2 Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK 3 Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü DİYARBAKIR Türkiye de bulunan Lathyrus L. cinsinin Cicercula seksiyonu içinde yer alan Lathyrus gorgoni Parl. var. gorgoni de tohum kabuğu (testa) yapısı ışık mikroskobu ve geçirmeli elektron mikroskobu ile histolojik ve sitolojik olarak incelendi. L. gorgoni Parl. var. gorgoni de tohum kabuğunun en dışında kutikula bulunmaktadır. Çeperleri oldukça kalın 2-3 sıra makrosklereid hücre tabakasının altında hücre arası boşlukları fazla olan osteosklereid tabakası yer almaktadır. Birkaç sıra ezilmiş ara tabaka hücrelerinden sonra iç kısımda parankimatik hücrelerden oluşan endosperm hücreleri yer alır. Türkiye de bulunan Lathyrus L. cinsinin Cicercula seksiyonu içinde yer alan taksonlarından L. gorgoni Parl. var. gorgoni ve diğer türler üzerinde devam eden çalışmalarımızla taksonların akrabalık düzeylerinin belirlenmesine katkıda bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Cicercula, Fabaceae, Lathyrus, tohum kabuğu. 3

26 Senecio pseudo-orientalis Schischk. (Asteraceae : Senecio) de Aken yapısı ve Polen Morfolojisi H. Nurhan BÜYÜKKARTAL 1, Hatice ÇÖLGEÇEN 2, N. Münevver PINAR 3 Ümit BUDAK 4, Barış AŞCI Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06100, Tandogan, Ankara 2 Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 4 Bozok Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Yozgat 5 Hakkari Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu bkartal7@gmail.com Türkiye de bulunan Senecio cinsinin Crociserides seksiyonuna ait taksonlarından Senecio pseudo-orientalis de akeni (meyve çeperi + tohum) oluşturan tabakaların sitolojik yapısı ve polen morfolojisini ortaya koyarak cinsin taksonomik problemlerinin çözümlenmesine ve dolayısıyla revizyonuna katkı sağlamak amaçlanmıştır. Polen morfolojisi ışık mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu ile aken yapısı ise geçirmeli elektron mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu ile incelenmiştir. Crociserides seksiyonu taksonlarından Senecio pseudoorientalis de polen şekli oblat-sferoidal, ornamentasyon ekhinat-rugulattır. Akenin rengi açık kahverengi, şekli fusiform, ornamentasyon striat- retikulattır. Aken meyvede sklerankima demetleri ve ara tabaka hücrelerinde kristallere rastlanmıştır. Senecio cinsine ait taksonlarda polen ve aken yapısı Geçirmeli Elektron Mikroskobu (TEM) ve Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile incelenip morfolojik ve sitolojik farklılıklar ortaya çıkartılarak cinsin taksonomik ve filogenetik açıdan eğerlendirilmesine katkıda bulunulacaktır. Türkiye Florası nda cins içinde verilen 30 dan fazla sinonim ve 15 den fazla ilgili taksonun durumu yeniden değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Senecio, aken meyve, polen, TEM, SEM. Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: 107T510). 4

27 Stem and Leaf Anatomy of Marrubium parviflorum ssp. oligodan (Lamiaceae) Meltem Tuylu 1, H. Nurhan Büyükkartal 2, Gençay Akgül 3, Hasan Kalyoncu 1 1 Süleyman Demirel University, Turkey 2 Ankara University, Turkey 3 Hacı Bektaş Veli University In this study it was aimed to contribute to solve taxonomic problems of genus Marrubium by examining anatomy of stem and leaf in taxa of Marrubium parviflorum ssp. oligodan belonging to the genus. The samples of stem and leaf were put in Epoxy resin. After semithins were stained by Toluidine blue, they were examined by Light Microscopy and photographed. On the other hand, ultrathins were stained by Uranyl acetate and Lead citrate. They were examined by Transmission Electron Microscopy and photographed. The stem is quadrangular. It is surrounded by one sequenced epidermis having a thick cuticle layer. There are 2-3 sequenced lamellar collenchyma under epidermis in the corners of stem. Xylem is towards the center and phloem is towards epidermis. Stomatas were also observed in epidermis in cross sections of stem. Leaves are Ekvifacial (Isolatheral). The thickness of mesophyll is ± 0.78 μm and the thickness of cuticle is 1.73 ± 0.18 μm. Palisade parenchyma is formed by 1-2 sequenced cells. 2-3 sequenced collenchyma cells under the upper and lower epidermis in midrib region were observed. Small bundles are collateral and leaf is amphistomatic. There are glandular and non glandular hairs on the upper and lower surfaces of leaf. When this study performed in the taxa of Marrubium parviflorum ssp. oligodan belonging to genus Marrubium is expanded to include other taxa in the future it will supply significant data to determine the level of affinity of taxa. Key words: Lamiaceae, M. parviflorum ssp. oligodan, stem and leaf anatomy 5

28 Trophoblast cell proliferation and apoptosis in placental development during early gestation period in rats M.Erboğa 1, and M. Kanter 2 1 Namik Kemal University, Faculty of Medicine, Department of Histology and Embryology, Tekirdag, Turkey, mustafaerboga@hotmail.com 2 Istanbul Medeniyet University, Faculty of Medicine, Department of Histology and Embryology, Istanbul, Turkey, mkanter65@yahoo.com Aim: The present study aims to show apoptotic and mitotic activities in differentiation and proliferation of the trophoblast through the techniques of immunohistochemical and TUNEL, apart from achieving a morphological examination of placental development during early gestation in rats. Methods: Female rats were mated with males and vaginal smear was designated on the 1st day of pregnancy when spermatozoa were found in the morning. Animals were sacrificed on the 7th, 9th, 11th and 13th days of pregnancy. The placenta, uterus and the embryo were altogether removed from the pregnant rats that were anesthetised during the placental development on the 7th, 9th, 11th and 13th days of pregnancy. The samples cultivated from these rats were processed for purposes of microscopic analysis. Results: The decidual structure resulting from the differentiation of the endometrial stromal cells in the uterus on the 7th, 9th and 11th days of pregnancy was determined. Our observation was that the placenta with an increasing trophoblast proliferation and differentiation matures on the 13th day of pregnancy, after which the growth seems to be permanent. Number of proliferating cell nuclear antigen positive cells was observed to decrease in parallel with the age of pregnancy. The excessive amount of apoptotic cells that comes out during the early periods of pregnancy tends to diminish as the placenta matures. Conclusion: As a result, we speculate that the placenta matures enough on the 13th day of pregnancy considering apoptosis and the rise in proliferation in the placenta of the rats on the first days of pregnancy, both of which cases appear to slow down with the increasing age of pregnancy. Keywords: Placental development, trophoblast, apoptosis, PCNA, rat 6

29 Dolycoris baccarum (Heteroptera: Pentatomidae) Rektumunun Ultrastrüktürü ve Bakterileri T.Kocamaz 1, D.Çetin 2, D.Amutkan 1, N.Özyurt 1, I.Polat 1, S.Candan 1, Z.Suludere 1 1 Gazi Üniversitesi Fen Fak. Biyoloji Bölümü, Ankara, TÜRKİYE, zekiyes@gazi.edu.tr 2 Gazi Üniversitesi, Gazi Eğ. Fak. Fen Bil. Eğ. ABD, Ankara, TÜRKİYE, demetcetin@gazi.edu.tr Dolycoris baccarum (Linnaeus, 1758) Heteroptera takımının Pentatomidae familyasına ait bir türdür. Bitkilerin toprak üstü kısımları ile, olgunlaşmış veya henüz olgunlaşmamış tohumlarla beslenmeyi tercih etmektedir. Gelişmekte olan tohumlarla beslendiği zaman kalite ve miktarlarında olumsuz etkilerde bulunduğu, bu yolla önemli zararlara neden olduğu saptanmıştır [1-3]. Bu türün verdiği zararlarla ilgili birçok çalışma olmasına rağmen rektumun morfolojisi ve ultrastrüktürü ile ilgili bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu amaç doğrultusunda D. baccarum un rektumu taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve geçirmeli elektron mikroskobuyla (TEM) detaylı bir şekilde incelenmiştir. Stereomikroskop altında çıkartılan sindirim kanalının genel yapısı fotoğraflandıktan sonra %2,5 luk glutaraldehitte tespit edilmiş, yükselen alkol serilerinden geçirilip kritik noktada kurutma yapılarak taramalı elektron mikroskobu (SEM) unda incelenmiştir. TEM için ilk tespit %2,5 luk gluteraldehitte, ikinci tespit % 1 lik ozmiyum tetroksitte yapılmıştır. Yükselen alkol serilerinden geçirilen örnekler araldit gömme ortamında bloklanmıştır. Alınan ince kesitler boyandıktan sonra geçirmeli elektron mikroskobunda incelenmiştir. D. baccarum da arka bağırsağın son bölgesi olan rektum kese şeklindedir. Yüzeyi trake ve kaslarla çevrelenmiştir. Duvarı kübik-kısa silindirik epitelden meydana gelmiştir ve apikal plazma membranında bol miktarda mikrovilluslar görülmektedir. Hücrelerde çok sayıda granüllü endoplazmik retikulum, mitokondri, salgı granülleri ve lizozomlar bulunmaktadır Ayrıca, hücrelerin ve lümenin içinin çok sayıda bakterilerle dolu olduğu gözlenmiştir (Resim 1). Son bağırsaktan izole edilip saflaştırılan bu bakteriler 16S rrna dizi analizi yapılarak tanımlanmıştır. Elde edilen iki izolatın Staphylococcus cinsine ait türler, bir izolatın Corynebacterium cinsine ait bir tür, diğerinin de Serratia cinsine ait bir tür olduğu belirlenmiştir. Bu izolatların SEM de görülen morfolojileri de tanımlamaları doğrulamaktadır. Resim 1. D.baccarum rektumunun geçirmeli elektron mikroskobu görüntüsü. Bu çalışmada Tenay Kocamaz ın yüksek lisans tezinden kısmen yararlanılmıştır. Bu çalışma Gazi BAP 05/ nolu proje ile desteklenmiştir. Anahtar kelimeler: Dolycoris baccarum, rektum, taramalı elektron mikroskobu, geçirmeli elektron mikroskobu, bakteri Referanslar [1] İ. Özgen, C. Gözüaçık, Y. Karsavuran ve F. Fent, Türkiye Entomoloji Dergisi, 29, 61-68, [2] M. Kaya ve B. Kovancı, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, 41, , [3] Y. Karsavuran, Türkiye Bitki Koruma Dergisi, 10, ,

30 Gryllus campestris (Orthoptera, Gryllidae) in Malpighi Tübüllerinin İnce Yapısının Mikroskobik İncelemesi I. Polat, N. Özyurt, D. Amutkan, Z. Suludere ve S. Candan Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara, Turkey, Malpighi tüpleri böceklerde boşaltım ve ozmoregülasyondan sorumlu olan organlardır. Malpighi sistemi distal ucu kapalı olan ve orta bağırsak-son bağırsak bölgesinden uzanan tübüllerden oluşmaktadır [1-4]. Bu organlar, mineral tuzları gibi çözülebilen maddelerin ve suyun hemolenften emilimiyle filtre ederek iç çevrenin su ve elektrolit dengesini sağlamaktadırlar [3]. Atık madde ise son bağırsağa boşaltılmaktadır [1, 4]. Bu çalışmada bir Orthoptera türü olan Gryllus campestris in Malpighi tüplerinin histolojisi ışık, mikroskobu, taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve geçirmeli elektron mikroskobu (TEM) ile ayrıntılı olarak incelenmiştir. G. campestris in dişi ve erkek bireyleri 2014 Haziran-Temmuz aylarında Kazan, Ankara civarından toplanmış ve laboratuvar ortamında disekte edilerek Malpighi tübülleri alınmıştır. Disekte edilen Malpighi tübüllerinden bir kısmı ışık mikroskobu çalışmaları için Bouin fiksatifine, bir kısmı ise taramalı ve geçirmeli elektron mikroskobu çalışmaları için %2,5 luk gluteraldehite alınmışlardır. Fikse edilen örnekler uygun yöntemlerle ışık mikroskobu, taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve geçirmeli elektron mikroskobu (TEM) çalışmaları için ayrı ayrı hazırlanmıştır. G. campestris in, uzun ve kıvrımlı olan Malpighi tübüllerinin bir ucu vücut boşluğu içerisinde serbest uzanmakta, diğer uçları ise sindirim kanalına bağlanmaktadır. Tübüllerin enine kesitlerinde, lümeni tek sıra epitelin astarladığı görülmektedir (Resim 1). Epitel hücrelerini en dıştan kas doku sarmaktadır ve Malpighi tübülleri yoğun bir trake ağıyla kuşatılmıştır. Malpighi tübül hücrelerinde birer oval-yuvarlak çekirdek, granüllü endoplazmik retikulum, mitokondriler, lipit damlacıkları ve sferit yapıları gözlenmiştir. Hücrelerin apikal zarlarında ince ve dağınık mikrovilluslar bulunmaktadır. Yapılan çalışma sonucu G. campestris in Malpighi tübüllerinin yapısı Orthoptera takımına ait türlerle ve diğer böcek takımlarıyla karşılaştırılmış ve benzerlik ve farkları ortaya konmuştur. Anahtar kelimeler: Malpighi tübülleri, böcek, boşaltım sistemi, ışık mikroskobu, elektron mikroskobu Bu çalışmayı 05/ nolu proje ile kısmen destekleyen Gazi Üniversitesi BAP a teşekkür ederiz. Resim 1. Gryllus campestris in Malpighi tübülünün kesidi (SEM). Referanslar [1] S. L. Delakorda, I. Letofsky-Papst, T. Novak, F. Hofer ve M. A. Pabst, Arthropod Structure and Development, 38, , [2] N. M. Gautam ve M. G. Tapadia, Journal of Scientific Research of the Banaras Hindu University, 58, 87-98, [3] M. S. Jarial, Transactions of the American Microscopical Society, 109 (4), , [4] S. H. P. Maddrell, Philosophical Transactions of the Royal Society of London B, 262, , [5] P. J. Gullan ve P. S. Cranston, Böcekler: Entomolojinin Ana Hatları, Nobel Yayınevi, 82, 83,

31 Fe ve Zn Ağır Metallerinin Karaciğer Dokusunda Oluşturduğu Etkilerin Histopatolojik Değerlendirilmesi M. Azman 1 and N.Şenol 1 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Isparta, Türkiye, nurgulsenol@sdu.edu.tr Bu çalışmada Fe ve Zn ağır metallerinin karaciğerde oluşturduğu etkiler ve bu etkilerin Juglon (5-hidroksi-1,4-naftokinon) nın antioksidan aktivitesi ile önlenmesi amaçlandı. Çalışmada 35 Wistar-Albino cinsi erkek erişkin rat kullanıldı. Birinci gruba Fe (0.3 ml. stok çözeltiden Fe/600 ppm ml.su), İkinci gruba Zn (0.2 ml. stok çözeltiden Zn/ 400 ppm + 0.8ml.su), üçüncü gruba Fe (0.3 ml. stok çözeltiden Fe/600 ppm.) + Antioksidan (juglon (5-hidroksi-1,4-naftokinon)/200 ppm-0.7 ml.), dördüncü gruba Zn (0.2 ml. stok çözeltiden Zn/ 400 ppm.) + Antoksidan (juglon (5- hidroksi-1,4-naftokinon) /200ppm-0.7ml.+ 0.1ml. su) ve beşinci grup Kontrol (1 ml. Su) olup solusyonlar gavaj tekniği ile verildi. 30 günün sonunda disekte edilen dokular fikse edilip rutin doku takibi aşamalarından sonra genel histolojik yapının incelenebilmesi için doku kesitlerine hematoksilen-eosin (H&E) boyaması, apoptotik hücrelerin boyanması amacıyla da DNA fragmentasyonunun belirlendiği TUNEL metodu uygulandı. Kontrol grubunda bulunan ratların karaciğer dokularının histolojik yapısının normal bir görünüme sahip olduğu belirlendi. Demir ve çinko verilen ratların karaciğerinde hidropik vakuoler dejenerasyon, mononükleer hücre infilitrasyonu, sinüzoidlerde dilatasyon ve Fe grubunda odaksal nekrozlar gözlendi. Hasar şiddeti skorlanacak olursa Fe grubunda hasarın en fazla olduğu (+++), bunu Zn ve Zn/Juglon (++) grubunun orta hasarla ikinci sırada yer aldığı belirlendi. Zn/Juglon grubunda ise hasarın hafif derecede olduğu tespit edildi (Şekil 1). Apoptotik hücre sayısı açısındanda Fe grubunun ilk sırada, Zn grubunun ikinci sırada yer aldığı, Fe+Juglon, Zn+Juglon ve kontrol grubu arasında ise önemli bir farklılığın olmadığı sonucuna varıldı (Şekil 2). Anahtar Kelimeler: Fe, Zn, Karaciğer, Juglon a d Şekil 1. a) Fe Grubu H&E, X 40 b) Zn Grubu H&E, X 40, c) Kontrol Grubu H&E, X 40, d) Zn/Juglon Grubu H&E, X 40, e) Fe/Juglon Grubu H&E, X 40 a c c Şekil 2. a) Fe Grubu Tunel Yöntemi, X 40 b) Zn Grubu Tunel Yöntemi, X 40 c) Kontrol Grubu Tunel Yöntemi, X 40 Referanslar [1] A. Sezer, D. Memiş, U. Usta ve N. Süt, Ulus Travma Acil Cerrahi Derg. 16(2), , [1] H. Özden, K. Bildirici, D. Üstüner, C. Üstüner, B.P. Cengiz, A. Tülay and V. Yılmaz, Ulus Travma Türkiye Ekopatoloji Derg. 11(1), 9-15, b e b 9

32 Böbrek Dokusunda Demir (Fe) ve Çinko (Zn) Ağır Metallerinin Oluşturduğu Hasarın Juglon (5-hidroksi-1,4-naftokinon) nın Antioksidan Aktivitesi ile Önlenmesi M. Azman 1 and N.Şenol 1 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Isparta, Türkiye, nurgulsenol@sdu.edu.tr Juglon (5-hidroksi-1,4-naftokinon) nın antioksidan aktivitesi ile ağır metallerin böbrek dokusunda oluşturacağı hasarların önlenmesi amaçlandı. Çalışmada 5 grup oluşturuldu. Birinci gruba Fe (0.3 ml. stok çözeltiden Fe/600 ppm ml.su), İkinci gruba Zn (0.2 ml. stok çözeltiden Zn/ 400 ppm + 0.8ml.su), üçüncü gruba Fe (0.3 ml. stok çözeltiden Fe/600 ppm.) + Antioksidan (juglon (5- hidroksi-1,4-naftokinon) /200 ppm- 0.7 ml.), dördüncü gruba Zn (0.2 ml. stok çözeltiden Zn/ 400 ppm.) + Antoksidan (juglon (5-hidroksi-1,4- naftokinon) /200ppm-0.7ml.+ 0.1ml. su) ve beşinci grup Kontrol (1 ml. Su) olup solusyonlar gavaj tekniği ile verildi. 30 günün sonunda anestezi altında böbrek dokusu çıkarılıp, histoptolojik değerlendirmeler için hematoksilen-eosin (H&E) boyaması, apoptotik hücrelerin boyanması amacıyla da TUNEL metodu uygulandı. Kontrol grubunda bulunan ratların böbrek dokularının histolojik yapısının normal bir görünüme sahip olduğu belirlendi.demir verilen ratların böbrek dokusunda tübüler dilatasyon, tübüler hücrelerde hidropikdejenerasyon, glomerüllerde büzülmeler ve konjesyon gözlendi. Çinko uygulanan grupta da Fe grubuna benzer bulgular elde edilirken farklılık olarak konjesyon gözlenmedi. Fe ve Zn ile birlikte juglon (5-hidroksi- 1,4-naftokinon) verilen gruplarda histopatolojik değişikliklerin biraz daha az olmasına rağmen yinede tübüler dilatasyon ve tübüler hücrelerde dejenerasyon hafif derecede saptandı. İmmunohistokimyasal incelemelerde apoptoza uğrayan hücre sayısının Fe grubunda ortalama 69.5±4.203, Zn grubunda ortalama 41.25±2.753, Fe-Juglon grubunda ortalama 43±3.559, Zn-Juglon grubunda ortalama 26.25±3.5, kontrol grubunda ortalama 14.75±2.5 olarak hesaplandı. Sonuç olarak juglonın koruyucu etkisinin olmasına rağmen kullanılan dozun tam olarak hasarları önlemediği ancak bu hasarları azalttığı saptandı. İmmunohistokimyasal incelemelerde apoptoza uğrayan hücre sayısının Fe grubunda ortalama 69.5±4.203, Zn grubunda ortalama 41.25±2.753, Fe-Juglon grubunda ortalama 43±3.559, Zn-Juglon grubunda ortalama 26.25±3.5, kontrol grubunda ortalama 14.75±2.5 olarak hesaplandı. Sonuç olarak juglonın koruyucu etkisinin olmasına rağmen kullanılan dozun tam olarak hasarları önlemediği ancak bu hasarları azalttığı saptandı. Anahtar Kelimeler: Fe, Zn, Juglon, Böbrek a c e Şekil 1. a) Fe Grubu H&E, X 40, b)zn Grubu H&E, X 40, c) Kontrol Grubu H&E, X 40, d)fe Grubu TUNEL, X 40, e) Fe-Juglon Grubu TUNEL, X 40, f) Zn GrubuTUNEL, X 40 Referanslar [1] M. Kaplan, İ.H. Atakan, N. Aydoğdu, T. Aktoz, F. Ö. Puyan, G. Şeren, B. Tokuç, O. İnci, Turkish J Urol. 35(2), , [2] Ş. Gülmen, D.K. Doğuç, B.G. Ceylan, N.K. Çetin, İ. Meteoğlu, H. Okutan, A. Öcal, Turkish J Thorac Cardiovasc Surg. 19(2), , d f b 10

33 Imaging of Solid Lipid Nanoparticles Using SEM, TEM and AFM G. Dikmen Eskisehir Osmangazi University Central Research Labratory, Eskisehir, Turkey Solid lipid nanoparticles (SLNs) represent a growing class of drug delivery system of considerable interest for pharmaceutical applications [1]. According to other systems such as liposomes, micelles, or polymeric nanospheres and nanocapsules, dedrimers, they have numerous advantages for example controlled drug release, drug targeting, increased drug stability, high drug loading capacity, incorporation of lipophilic and hydrophilic drugs[1]. Imaging of SLNs have considerable interest. In order to image of the SLN formulations, there are three types of high-resolution microscopy, scanning electron microscopy (SEM), transmission electron microscopy (TEM) and atomic force microscopy (AFM). These systems have some advantages and disadvantages. For example, AFM enables imaging under hydrated conditions without pre-treatment of the samples, but, point sample interactions can bring about image distortion and non-contact mode imaging has a maximum resolution of nearly 2 nm. SEM imaging has no source sample contacts and enables higher resolution, however, imaging is carried out in high vacuum and samples require pre-treatment. In order to image of SLN formulations, the use of transmission electron microscopy (TEM) and SEM has been previously reported by Sato [2]. AFM imaging of SLNs was firstly reported by zur Mulhen et al. [3]. Sample preparation for SEM, SLN formulations were deposited on a metallic probe then placed in liquid nitrogen during 10 min and evaporated under vacuum. SLNs were metallized with gold/palladium. For AFM, 10 ml of SLN formulations onto freshly cleaved mica plates, followed by drying during 24 hour at 80 o C. For TEM, only one drop of SLN formulation was dropped on the 300 mesh grid and then was waited at 4 hour under room temperature and it was examined. The main aim of this work was to formulate SLNs using hot homogenization method. Moreover, we present SEM, TEM and AFM imaging of SLN formulations, compare with each other and we determined advantages and disadvantages of these imaging systems. Keywords: SLN, SEM, TEM, AFM References [1] R.H. Muller, K. Mader, S. Gohla, Eur. J. Pharm. Biopharm. 50, 161, [2] K. Sato, in: N. Garli, K. Sato (Eds.), Basel, New York, NY, 1988, pp [3] A. zur Muhlen, E. zur Muhlen, H. Niehus, W. Mehnert, Pharm. Res. 13, 1411,

34 Piezodorus lituratus (Fabricius, 1794) (Heteroptera: Pentatomidae)'ta Tükürük Bezlerinin Elektron Mikroskop İncelemesi D. Amutkan 1, N. Özyurt 1, I. Polat 1, Z. Suludere 1 ve S. Candan 1 1 Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Ankara, Türkiye, damlamutkan@gazi.edu.tr Böceklerde tükürük bezleri, ağız boşluğuna açılan bezlerdir. Beslenme sırasında besinle karışan tükürük salgısını üretirler ve besinlerin mideye aktarılmasını kolaylaştırırlar. Türlere göre değişiklik göstermekle beraber böceklerde genel olarak esas ve yardımcı tükürük bezleri olmak üzere iki grupta incelenirler [1, 2]. Bu çalışmada Piezodorus lituratus (Fabricius, 1794)'un tükürük bezlerinin histolojik ve morfolojik yapısı detaylı olarak incelenmiştir. P. lituratus un dişi ve erkek bireyleri Ankara civarındaki çeşitli tarım alanları ve yabani bitkilerin bulunduğu alanlardan 2014 yılı Haziran ve Temmuz aylarında toplanmıştır. Toplanan bireylerden diseksiyonla tükürük bezleri çıkartılmış, ışık ve elektron mikroskobu için örnekler ayrı ayrı hazırlanmıştır. Hazırlanan örnekler ışık ve taramalı elektron mikroskobunda (SEM) incelenmiş ve dijital ortamda fotoğraflanmıştır. P. lituratus ta ön bağırsağın her iki tarafında dorsolateral uzanan çift halde esas tükürük bezi ve yardımcı tükürük bezi bulunur. Esas tükürük bezleri, sindirim kanalının başlangıcına açılan posteriyor bölge ve abdomene doğru uzanan anteriyor bölge olmak üzere iki kısımdan meydana gelmiştir. Anteriyor bölge posteriyor bölgeye göre daha ince ve uzundur (Resim 1). Yardımcı tükürük bezleri ise ince boru şeklindedir ve S harfine benzer şekilde çok sayıda kıvrım içerir (Resim 2). Yardımcı tükürük bezi kanalı ortada kutikula ile astarlanmış yuvarlak muntazam dar bir açıklıktan meydana gelmektedir. Hem esas tükürük bezinin hemde yardımcı tükürük bezinin yüzeyi trake ile çevrelenmiştir. Her iki bölge de tek tabakalı kübik epitelden oluşmaktadır. Lümen içerisinin çok sayıda salgı materyali ile dolu olduğu gözlenmiştir. Anahtar kelimeler: Piezodorus lituratus, tükürük bezi, ışık mikroskobu, taramalı elektron mikroskobu. Resim 1. Piezodorus lituratus'ta esas tükürük bezinin taramalı elektron mikroskop görüntüsü. Resim 2. Piezodorus lituratus'ta yardımcı tükürük bezinin taramalı elektron mikroskop görüntüsü. Referanslar [1] D. O. Azevedo, J. C. Zanuncio, J. S. Zanuncio Jr., G. F. Martins, S. Marques-Silva, M. F. Sossai, J. E. Serrão, Brazilian Archives of Biology and Technology, 50 (3), , [2] E. T. Haridass, T. N. Ananthakrishnan, Proceedings of the Indian Academy of Science, 90 (2), ,

35 İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Malzeme Araştırma Merkezi Elektron Mikroskop Olanakları D. Oğuz Kılıç, Z. S. Yılmaz, M. Bahçeci, U. Şentürk İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Malzeme Araştırma Merkezi (İYTEMAM), İzmir, Turkey, Aralık 2001 de kurulan Malzeme Araştırma Merkezi (İYTE-MAM), İYTE bünyesindeki ve enstitü dışı araştırmacıların malzeme bilimi alanında yaptıkları bilimsel ve teknoloji geliştirme çalışmalarına temel analiz amaçlı destek hizmeti vermektedir. Bu amaç doğrultusunda, uzman bir teknik personel kontrolünde, Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM-EDX, ESEM. STEM), X-Işını Kırınımı (XRD), Taramalı Uç Mikroskobu (SPM- AFM/STM), Mekanik Test Cihazı (MTC), Termal Analiz Sistemi (DTA/TGA), Yüzey Alanı Ölçüm Cihazı (BET), X-ışınları Flouresans Spektroskopisi (XRF),Tane Boyutu Ölçüm Cihazı (Sedigraf) ve Dilatometre analiz cihazları ile araştırmacıların analiz ihtiyaçları karşılanmaktadır. İYTE-MAM da mevcut olan SEM lerden ilki içinde EDAX EDS sistemi barındıran FEI XL 30 S FEG, ikincisi ise FEI QUANTA 250 FEG dir. Quanta serisi nemli veya iletken olmayan örneklere bakabilen, değişken basınç ESEM ( Pa) sistemini ve STEM dedektörü, Oxford Instruments AzTeck serisi EDX detektörünü içermektedir yılı içerisinde bağlanan WetSTEM, InColumn (ICD), Directional Back Scattered Detector (DBS) ile Quanta sistemi bölgede bulunan SEM sistemlerine farklılık getirerek örnek analizlemede çeşitliliği arttıracaktır. Sunumumuzda merkezimizin elektron mikroskopi alanındaki olanakları ve bu konuda uzmanlarımızın biriktirdiği analiz tekniklerinden derlenen bir özet verilecektir. Referanslar [1] 13

36 Piezodorus lituratus (Fabricius, 1794) (Heteroptera: Pentatomidae)'ta Malpighi Tübüllerinin Morfolojisi, Histolojisi ve Ultrastrüktürü N. Özyurt, D. Amutkan, I. Polat, S. Candan, Z. Suludere Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara,Türkiye, Piezodorus lituratus (Fabricius, 1794) un ergin ve nimfleri genellikle Leguminosae familyasına ait bitkilerin sürgün ve tohumları ile beslenmekte ve ürün kaybına neden olmaktadır [1,3]. Bu nedenle ekonomik açıdan önemli bir tarım zararlısı olan P. lituratus un Malpighi tübüllerinin ultrastrüktürü incelenmiştir. Böceklerde Malpighi tübülleri atıkların uzaklaştırılması ve ozmoregülasyondan sorumlu sistemdir [2]. Haziran 2014 te Kızılcahamam dan toplanan örnekler diseksiyon sonrasında ışık mikroskobu için Bouin de tespit edilmiş, Hematoksilen-Eozin ve Mallory 3 lü boyalarıyla boyanmıştır. Örnekler taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve geçirmeli elektron mikroskobu (TEM) için %2,5 luk gluteraldehitte tespit edilmiştir. Tespit edilen örnekler uygun prosedürlerle mikroskop çalışmaları için hazırlanmışlardır. Bu çalışma sonucunda P. lituratus un boşaltım sisteminde gastrik çekumla rektumun arasında bulunan ampulla denilen bölgeye bağlanan 2 çift Malpighi tüpçüğü görülmüştür. Stereomikroskopta yapılan incelemelerde Malpighi tüpçüklerinin ampullaya yakın kısımlarının daha düzgün, beyaz-krem renginde uç kısımlara doğru ilerledikçe boncuk dizileri gibi boğumlu ve sarı-koyu yeşil renklerde olduğu görülmüştür (Resim 1). Uç kısımlarının SEM görüntüleri yoğun bir trake ağı sebebiyle boncuk dizisi şeklindedir (Resim 2). Malpighi tübülleri içten tek katlı apikal yüzeyi mikrovillüslü kübik epitelle astarlıdır. Epitel hücrelerin sitoplazmasında ve tüpçük lümeninde yoğun halde irili ufaklı küresel granüller hem SEM hem de TEM de görülmektedir. Ayrıca TEM incelemelerinde hücrelerin bazal zar katlanmalarının arasında çok sayıda mitokondriler bulunmaktadır. Epitel hücrelerinin sitoplazmasında iyi gelişmiş granüllü endoplazmik retikulum, golgi, mitokondri, lipit damlacıkları ve salgı vezikülleri görülmektedir. Anahtar kelimeler: Piezodorus lituratus, Malpigi tüpçükleri, SEM, TEM, ışık mikroskobu. Resim 1. P. lituratus'ta boşaltım sistemi (I.M.) Resim 2. P. lituratus'ta boşaltım sistemi (SEM) Referanslar [1] N. Lodos, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, 580, [2] T. Pannabecker, Ann. Rev. Entom., 40: , [3] S. Candan,Turk. Entomol. Derg., 22 (4): , Bu çalışmayı 05/ nolu proje ile kısmen destekleyen Gazi Üniv. BAP'a teşekkür ederiz. 14

37 Histomorphometrical Evaluation Of The Effects Of Platelet Rich Plasma (PRP) Injection On Tooth Movement In Rats Ayşegül Güleç 1 Alev Cumbul 2 Ünal Uslu 2 Banu Çakırer Bakkalbaşı 1 1 Marmara University, Faculty of Dentistry, Department of Orthodontics, İstanbul, Turkey, ayseguldt@yahoo.com 2 Yeditepe University, Medical Faculty, Department of Histology and Embryology, İstanbul, Turkey, alev.cumbul@yeditepe.edu.tr In this study, we aimed to evaluate the effects of local platelet-rich plasma (PRP) injection during orthodontically induced tooth movement in an animal model. 32 Sprague-Dawley rats were used for this purpose. Rats were separated into experimental and control groups. PRP injection was done on the right side experimental (mprp-e) and the left side was kept as a splith-mouth orthodontic tooth movement control (mprp-c). Tooth movement was performed on the upper first molars using a 40-g nickel titanium closed coil spring that was placed across the span from the central incisors to the first molar on both sides of the rats [1]. Tooth displacements were measured on model casts which were prepared from impressions of the upper jaw taken before placement of the appliance, on day 3, 7, 21 and day 60. The tissue samples were dissected out and were fixed in 10% neutral formaldehyde in 0.1 M phosphate buffered saline (PBS; ph=7.4) and submitted to histological evaluation. Paraffin-embedded upper jaw tissues were sectioned to 10 μm. Physical fractionators and systematic sampling methods were used and stained with Trichrom Masson technique (TCM). Stereo Investigator Version 7.0, a light microscope Leica DM 4000B and the Cavalieri principle was used to estimate bone volume fraction using the previously described stereological workstation [2]. Ratio (%) of alveolar bone volume to the total volume between the roots of first molar was examined with a stereological method. The stereological evaluation revealed that ratio (%) of alveolar bone volume and total volume between the roots of upper first molar teeth of the experimental group (mprp-e) were statistically lower than the control groups on day 3 (p=0,0001), day 7 (p=0,001) and day 21 (p=0,001). On day 60, there was no statistically significant difference between alveolar bone volume density of mprp-e and mprp-c (Figure 1). The results suggested that injection of moderate concentration PRP procedure contributed favorably decreasing alveolar bone volume density on paradental tissues during orthodontic tooth movement. Keywords: Orthodontic tooth movement, Plateletrich plasma, Tartrate resistant acid phosphatase, Accelerated tooth movement Figure 1. Photomicrographs are demonstrated of experimental and control groups stained with TCM. Groups: 3E, 7E, 21E, 60E are experiment days 3, 7, 21 and 60. 3C, 7C, 21C and 60C; control days 3, 7, 21 and 60. New ossification and vascularization areas were demonstrated with arrow, dentin (D). Scale bars represent 200 µm. References [1] Meh A, Sprogar S, Vaupotic T, et al., Am J Orthod Dentofacial Orthop. 139(4), e323 9, [2] Dehoff, R.T., Image Analize Stereology, 19, 1-8,

38 Gryllus campestris (Orthoptera, Gryllidae) in Rektumunun Histolojik Yapısı Polat, D. Amutkan, N. Özyurt, S. Candan ve Z. Suludere Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara, Turkey, Böceklerde sindirim kanalı temel olarak ön bağırsak, orta bağırsak ve son bağırsak olmak üzere üç bölgeden oluşmaktadır [1, 2]. Son bağırsağın son bölgesi olan rektum birçok karasal böcekte suyun, çeşitli amino asitlerin ve tuzların sindirim kanalından geri emilmesinde görevlidir. Böylece rektum, yararlı maddelerin vücutta tutulmasını sağlarken, Malpighi tüpleriyle beraber vücudun homeostazisini korumuş olur [3]. Böcekte rektumun yapısı, göreviyle uyumluluk göstermektedir [4, 5]. Bu çalışmada bir Orthoptera türü olan Gryllus campestris in sindirim kanalının son parçası olan rektumun yapısı ışık mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile ayrıntılı olarak incelenmiştir. G. campestris in dişi ve erkek bireyleri 2014 Haziran-Temmuz aylarında Kazan, Ankara civarından toplanmıştır. Laboratuvar ortamında disekte edilerek sindirim kanalları alınmıştır. Disekte edilen rektum örneklerinin bir kısmı ışık mikroskobu çalışmaları için Bouin fiksatifine, bir kısmı ise taramalı elektron mikroskobu çalışmaları için %2,5 luk gluteraldehite alınmışlardır. Fiksasyon işlemi sonrasında örnekler ışık mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) çalışmaları için ayrı ayrı hazırlanmıştır. Sindirim kanalının anüsten önceki son parçası olan rektum, G. campestris te genişlemiş bir kese şeklindedir. Işık mikroskobu kesitlerinde rektumun tek katlı silindirik epitel dokudan oluştuğu ve epitel dokunun lümen içerisine doğru çok yoğun katlanmalar yaptığı görülmektedir. Hücrelerin lümene bakan kısmında kitinsi yapı bulunmaktadır. Epitel dokuyu en dıştan ise kalın bir düz kas dokusu sarmaktadır (Resim 1). Yapılan histolojik incelemeler sonucunda G. campestris in rektum yapısının, literatürde yer alan diğer Orthoptera türlerinin rektum yapılarıyla benzerlik gösterdiği gözlenmiştir. Anahtar kelimeler: Rektum, Orthoptera, ışık mikroskobu, taramalı elektron mikroskobu Resim 1. Gryllus campestris rektum (I.M. X100) Referanslar [1] C. Ayvalı, Common. Fac. Sci. Univ. Ank. Series C, 6, , [2] F. P. Biagio, Tamaki, F. K., Terra, W.R., Ribeiro, A. F., Journal of Insect Physiology, 55, , [3] S. Goh ve J. E. Phillips, The Journal of Experimental Biology, 72, 25-41, [4] W. S. Marshall, Annals of the Entomological Society of America, 38 (4), , [5] Ö. Çakıcı ve G. Ergen, German Journal of Zoology Research, 1, 1-6,

39 Rat embryo zona pellucida thickness changes after fertilization G. Akkoyunlu,2, İ. Üstünel 1 and R. Demir 1 1. Akdeniz University, Faculty of Medicine, Department of Histology and Embryology gokhan_akkoyunlu@hotmail.com 2. Akdeniz University, Faculty of Medicine, Electron Microscopy Image Analysis Unit (TEMGA) 07070, Antalya-TURKEY The zona pellucida (ZP) is an extracellular coat synthesized and secreted by the oocyte during follicular development which surrounds the plasma membrane of mammalian eggs. Ultrastructural data obtained with transmission electron microscopy (TEM) shows a microfibrillar architecture, and scanning electron microscopy (SEM) shows a spongy or smooth surface [1]. To improve the outcome of assisted reproductive technology (ART) for patients with ovulation problems, it is necessary to retrieve and select germinal vesicle (GV) stage oocytes with high developmental potential [2]. Comparing morphological traits of GV oocytes and fertilized embryos, including cumulus cell layer thickness, zona pellucida thickness, and perivitelline space width will enable us to outline objective criteria. We aimed to determine the ultrastructural changes in ZP thickness of oocytes and fertilized rat embryos and compare by using TEM. Unfertilized oocytes and fertilized embryos obtained from rats were routinely fixed and sectioned for TEM investigation. We have observed that the thickness of the ZP decreased significantly after fertilization. ZP thickness was not related to ooplasm diameter. The electron opacity is heterogeneous between and within the oocytes and embryos. The perivitelline space (PVS) is clearly visible between the ZP and the oolemma. This space is relatively small in immature oocytes, whereas it becomes asymmetrical and enlarged around the embryos. Microvilli projected from the oolemma towards the ZP are also present around the oocytes and embryos. In the present study, we observed that the ZP thickness is decreased after fertilization. A similar trait was reported in human in-vitro fertilization (IVF) trials performed with normal semen, that the ZP of fertilized oocytes was significantly thinner than the ZP of unfertilized oocytes [3]. In conclusion, ZP thickness appears to be an important factor that should be taken into account when interpreting the oocyte and embryo quality. Keywords: zona pellucida, fertilization, TEM References [1] Familiari G, Heyn R, Relucenti M, Sathananthan H. Structural changes of the zona pellucida during fertilization and embryo development. Front Biosci. 1;13: , [2] Zhou H-X, Ma Y-Z, Liu Y-L, Chen Y, Zhou C-J, Wu S-N, et al. Assessment of Mouse Germinal Vesicle Stage Oocyte Quality by Evaluating the Cumulus Layer, Zona Pellucida, and Perivitelline Space. PLoS ONE 9(8): e105812, [3] Bertrand E, Van den Bergh M, Englert Y. Does zona pellucida thickness influence the fertilization rate? Hum Reprod. 10(5): ,

40 THE ROLE OF PI3K/AKT PATHWAY IN NORMAL PREGNANCY AND MISSED ABORTION T. Önal 1, F. Eskicioğlu 2, M. Özgül 1, M. Temel 1, E. Türköz Uluer 1, K Özbilgin 1 1 Manisa Celal Bayar University, Faculty of Medicine, Depatment. of Histology-Embryology, Manisa, Turkey tunaonal_17@hotmail.com 2 Manisa Merkezefendi State Hospital, Department of Gynecology and Obstetrics, Manisa, Turkey fatmaeskicioglu@gmail.com Objective: Missed abortion, which is defined as a nonviable pregnancy that has been retained in the uterus without spontaneous passage for a number of weeks since the demise, implies that the uterus has missed recognizing the abnormal pregnancy [1].PTEN regulates cell growth, apoptosis, and proliferation [2]. PTEN might be one of the signaling proteins that estrogen and progesterone are acting to affect endometrial cell proliferation and/or apoptosis [3]. PI3K/AKT, In endometriotic stromal cells, overactivation of the phosphatidylinositol 3-kinase/AKT signaling pathway contributes to the reduced expression of the decidua-specific gene. Trophoblast invasion likely depends on complex cross talk between the fetal and maternal tissues and may involve the modulation of phosphatidylinositol 3-kinase (PI3K)/AKT signaling activity in maternal decidual cells [4]. Sex steroid hormones as well as many kinds of growth factors such as insulin-like growth factor-i (IGF-I) and epidermal growth factor affect decidualization and implantation [4]. IGFR1, Extravillous trophoblasts (EVT) of the human placenta invade the uterine decidua and its arteries to ensure successful placentation. The objective of this study aims to investigate a possible role of PTEN, PI3K/AKT and IGFR1 in normal pregnancy and missed abortion groups. Material and methods: Decidual and placental tissue samples were obtained from women with unwanted pregnancy as the control group and from women with missed abortions as the patient group. Immunohistochemistry was utilized to compare PTEN, PI3K, AKT, IGFR1 expression of normal pregnancy and missed abortion groups. Results: PTEN in missed abortion group was expressed more particularly in the decidual cells when compared to normal pregnancy group. In cytotrophoblast cells of placenta the expression of PTEN was observed higher. It was indicated that PI3K expression was more in decidual cells of missed abortion group compared to normal pregnancy group. The PTEN expression results were parallel with the results of PI3K expression. Also differences were observed in the placenta.the differences of AKT expression between missed abortion and normal pregnancy groups were detected. Similarly, the differences of IGFR1 expression between the groups were observed. Conclusion: It was concluded that the PTEN and PI3K/AKT signaling pathways could be important for the determining the differentiation between normal pregnancy and missed abortion. The molecules of these pathways might be use as biomarkers for early diagnosis of the risk for abortion and targeting PTEN and PI3K/AKT signaling pathways could be a solution for treatment of abortion. Missed Abortion, PTEN, PI3K, AKT, IGFR1 References [1] 1- M. A. Stenchever, W. Droegemueller, A. L. Herbst, D. R. Mishell, Comprehensive Gynecology. 4, [2] O. Gimm, A. Perren, L. P. Weng, D. J. Marsh, J. J. Yeh, U. Ziebold, E. Gil, R. Hinze, L. Delbridge, J. A. Lees, G. L. Mutter, B. G. Robinson, P. Komminoth, H. Dralle, C. Eng, Am J Pathol, 156, , [3]O. Guzeloglu-Kayisli, U. A. Kayisli, R. Al-Rejjal, W. Zheng, G. Luleci, A. Arici, J Clin Endocrinol Metab, 88, , [4] M. N. Laguë, J. Detmar, M. Paquet, A. Boyer, J. S. Richards, S. L. Adamson, D. Boerboom, Am J Physiol Endocrinol Metab, 299, ,

41 Deneysel Diyabet Oluşturulmuş Sıçanların Karaciğer Dokularında Proantosiyanidinin Etkisi G. Kızılay 1, O. Ersoy 1, S. Bayram 1, M. Sapmaz Metin 2, A. Çerkezkayabekir 3, T. Karaca 1 1 Trakya Üniversitesi,Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Edirne, Turkey, gulnurkizilay@trakya.edu.tr 2 Trakya Üniversitesi, Sağlık Meslek Yüksekokulu, Edirne, Turkey, melikesapmaz@yahoo.com 3 Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji Anabilim Dalı, Edirne, Turkey aysegul102@hotmail.com Proantosiyanidin; serbest radikalleri etkisiz hale getirme gücü ile son yıllarda oldukça dikkat çeken bir antioksidandır. Bu çalışmada, diyabetik nefropati, vaskülopati, nöropati ve oksidatif streste etkili olduğu bilinen proantosiyanidinin; diyabetik karaciğer dokusundaki proliferasyon ve inflamasyondaki etkilerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. 40 adet, gr ağırlığındaki, Wistar albino erkek sıçandan; 1.grup: kontrol grubu; sadece sitrat tamponu (ph sı 4,2 olan; 0,1M lık, intraperitoneal (i.p.)) + %0.9 luk serum fizyolojik i.p. verilen grup (n=6), 2.grup: 40 mg/kg/gün, ardışık 5 gün, streptozotosin (STZ) i.p. (ph sı 4,2 olan; 0,1M lık sitrat tamponunda çözülerek) verilen grup (n=6), 3.grup: 40 mg/kg/gün, 5 ardışık gün STZ i.p uygulamasını takiben, 250 mg/kg intragastrik (i.g.) proantosiyanidin (%0.9 luk serum fizyolojik içerisinde çözülerek), 6 hafta boyunca günde bir kez) verilen grup (n=6). 4.grup: 40 mg/kg/gün, 5 ardışık gün STZ i.p mg/kg i.g. proantosiyanidin (diyabet oluşturulduktan 15 gün sonra) gruplar oluşturulmuştur. Protokol süreleri tamamlanan deneklerden, anestezi altında karaciğer doku örnekleri alınarak, fiksasyon, dehidratasyon, parafin inklüzyonu işlemleri yapılmış ve parafin bloklar elde edilmiştir. Poli-L-lisin kaplı lamlara alınan 5 µm kalınlığındaki kesitlere, prolifere hücre nükleer antijeni (PCNA) ve indüklenebilir nitrik oksit sentaz (inos) immünohistokimyasal boyaları uygulanmıştır. Elde edilen preparatlarda mm 2 deki PCNA immunpozitif hücre sayısı değerlendirildiğinde, 1. gruba kıyasla, 2. grupta azalma (P<0,05) gözlenirken; 3. ve 4. gruplardaki PCNA immunpozitif hücre sayılarının, hem 1. gruba hem de 2. gruba göre istatistksel olarak anlamlı derecede arttığı (P<0.05) tespit edilmiştir (Tablo 1). Yine mm 2 deki inos immunpozitif hücre sayıları değerlendirildiğinde ise farklı zamanlarda proantosiyanidin uyguladığımız 3. ve 4. gruplarda, 2. gruba kıyasla anlamlı bir azalma (P<0.05) belirlenmiştir (Tablo 1). Tablo 1. 1.grup 2.grup 3.grup 4.grup PCNA 114±28 49±15 * 148±27 ** 169±38 * inos 63±29 169± 34 * 95±34 ** 89±26 *** *: P<0.05; 1.grup ile karşılaştırıldığında, **: P<0.05; 1. ve 2.grup ile karşılaştırıldığında, ***: P<0.05; 1., 2. ve 3.grup ile karşılaştırıldığında, Diyabetik karaciğer dokusunda koruyucu etkisini tespit etmeye çalıştığımız proantosiyanidinin, farklı metod, doz ve zaman aralıklarında araştırılması gerektiği düşüncesindeyiz. Referanslar [1] M. Romagnoli, M.C. Gomez-Cabrera, M.G. Perrelli, F.Biasi, F.V. Pallardó, J. Sastre et al, Free Radic Biol Med. 49, 171-7, [2] E. Mansouri, L. Khorsandi, H.A. Abedi, Iran J Basic Med Sci. 17, 460-4, Bu proje Tübitak 114S153 no'lu projeden alınan hibe dokular ile gerçekleştirilmiştir. 19

42 Apoptosis in chronic tonsillitis and tonsillar hypertrophy M. Önal 1, T. Yılmaz 1, E. Bilgiç 2, S. F. Müftüoğlu 2, O. Kuşcu 1, R. Ö. Günaydın 1 1 Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Otolaryngology-Head & Neck Surgery, Ankara, Turkey tyilmaz@hacettepe.edu.tr 2 Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Histology and Embryology, Ankara, Turkey elifbilgic8@gmail.com Chronic tonsillitis is the persistent inflammation of the tonsillar tissue that occurs due to recurrent, acute or subclinical infection. The recurrent and chronic inflammation of palatine tonsils sometimes results in hypertrophy. Apoptosis provides an important balance between lymphocytes in tonsillar lymphoid tissue. The aim of this study is to investigate the apoptosis in tonsillar diseases. 43 patients with chronic tonsilitis and tonsillar hypertrophy underwent tonsillectomy. The specimens were examined immunohistochemically for apoptosis. Tonsils were assembled into groups according to their size. We determined the apoptosis according to TdT-dUTP nick-endlabeling (TUNEL) method. Specimens were compared for their apoptotic cell count. The apoptosis difference between the tonsil size groups is not statistically significant (p>0.05). However, when the study group was divided into two at age 6, the difference was not statistically significant for patients at and below 6 years of age; but, the difference was statistically significant for patients above 6 years of age (p<0.05). The comparison of apoptosis in microcompartments of tonsil tissue (intrafollicular, interfollicular, subepithelial and intraepithelial regions) between tonsil size stages and between chronic tonsillitis and tonsillar hypertrophy groups revealed no statistical significance (p>0.05). There was a statistically significant positive correlation between intrafollicular and interfollicular, interfollicular and intraepithelial & subepithelial and intraepithelial areas (p<0.05). In the light of these findings, it was concluded that apoptosis played a role in the tonsillar hypertrophy and atrophy. Apoptosis functioned to balance lymphocyte proliferation in tonsil tissue. The association of apoptosis with tonsillar hypertrophy seemed to be age-dependent. Keywords: Apoptosis; In situ nick-end labeling; Palatine tonsil; Tonsillitis References: [1] A.Jime ńez,m.a.lo pez-gonza lez, F.Solano, A.Chadli,F.Delgado,E.Pintado,etal.,Hypomethylati on of DNA and resistance to apoptosis in tonsillar hypertrophy in children, Pediatr. Allergy Immunol. 17 (3) (2006) [2] N. Alatas, F. Baba, Proliferating active cells, lymphocyte subsets, and dendritic cells in recurrent tonsillitis: their effect on hypertrophy, Arch. Otolaryngol. Head Neck Surg. 134 (5) (2008)

43 Possible role of apoptosis in pathogenesis of adenoid hypertrophy and chronic adenoiditis: Prospective case control study M. Önal 1, T. Yılmaz 1 E. Bilgiç 2, S. Müftüoğlu 2, T. Sözen 1, M. Demir Bajin 1 1 Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Otolaryngology-Head & Neck Surgery, Ankara, Turkey tyilmaz@hacettepe.edu.tr 2 Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Histology and Embryology, Ankara, Turkey elifbilgic8@gmail.com Apoptosis is a programmed cell death; it provides an important balance between lymphocytes in adenoid tissue. The aim of this study is to investigate the role of apoptosis in chronic adenoiditis and adenoid hypertrophy. This is the first study in the literature about apoptosis in adenoid hypertrophy and chronic adenoiditis. 46 patients who had chronic adenoiditis and adenoid hypertrophy underwent adenoidectomy. Adenoids were evaluated for apoptosis and assembled into groups according to their size. Apoptotic cells were counted in three different microscopic fields and their average was taken for every microcompartment. As a result of immunohistochemical staining, specimens were compared for their apoptotic cell rate. The difference in apoptosis of chronic adenoiditis and adenoid hypertrophy groups is statistically significant (p < 0.05). The age 6 was used as a cut-off to compare apoptosis in adenoid tissue. The difference was not statistically significant for patients at and below 6 years of age; however, the difference was statistically significant for patients above 6 years of age. The comparison of apoptosis in microcompartments of adenoid tissue (intrafollicular, interfollicular, subepithelial and intraepithelial) between chronic adenoiditis and adenoid hypertrophy groups revealed significant differences for intrafollicular and intraepithelial areas, and insignificant differences for interfollicular and subepithelial areas. Apoptosis functions to limit adenoid hypertrophy. Adenoid apoptosis appears to be age-dependent. Although apoptosis could not totally explain the pathogenesis of chronic adenoiditis and adenoid hypertrophy, it appeared to play an important role in it. Key words: Adenoids, Nasal obstruction, Apoptosis, In situ nick-end labeling References: [1] Guicciardi ME, Gores GJ. Life and death by death receptors. FASEB J. 23: , [2] Sadeghi-Shabestari M, Jabbari Moghaddam Y, Ghaharri H. Is there any corre-lation between allergy and adenotonsillar tissue hypertrophy? Int J Pediatr Otorhinolaryngol. 75:589 91,

44 Gestasyonel diyabet, HELLP sendromlu, preeklamptik ve normal gebelerde göbek kordonundaki histopatolojik değişiklikler Y.Nergiz¹, S.Kaya¹, A.Turgut², U.Şeker¹ 1 Dicle üniversitesi tıp fakültesi histoloji ve embriyoloji anabilim dalı,diyarbakır,türkiye, yusufnergiz21@gmail.com 2 Dicle üniversitesi tıp fakültesi kadın hastalıkları ve doğum anabilim dalı,diyarbakır,türkiye, abdulkadirturgut@gmail.com Preeklampsi, HELLP sendromu ve gestasyonel diyabet gebelikte oldukça sık görülen komplikasyonlardır [1-5] Bu çalışmada; preeklampsi,hellp sendromu ve gestasyonel diyabet ile normal gebelerin göbek kordonunda endotel farklılıkları, damar duvar yapıları, mast hücre yoğunluklarının karşılaştırılarak herhangi bir farklılığın olup olmadığını morfometrik ölçümler yaparak, bazal laminanın yapısını ve kalınlığını karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada normal gebeler, preeklampsi, gestasyonel diyabet ve HELLP sendromu tanısı konulan gebelerden postpartum göbek kordonlarından örnekleme yapıldı.çalışma 4 grup 15 şerden toplam 60 olguda gerçekleştirildi.doğum sırasında alınan göbek kordonu örnekleri %10 luk nötral formalinde fikse edilerek rutin parafin takibine alındı. Parafin bloklardan elde edilen seri histolojik kesitlere Hematoksilen-Eozin, Masson trikrom, Periodik Asit Schiff ve toluidin mavisi boyaları uygulandı.elde edilen preparatlar Zeiss Imager 2 ışık mikroskobunda değerlendirilerek mikrografları alındı. Morfometrik ölçümler istatistiksel olarak SPSS programı ile değerlendirildi. Gestasyonel diyabet olgularında umblikal arter duvarında kollajen artışına bağlı aşırı kalınlaşma ve lümende daralma ile Wharton jelinde ayrışma görüldü. Mediyayı oluşturan düz kas hücrelerinde vakuolizasyon ve kas liflerinde ayrışmalar izlenirken, endotelde bombeleşme ve harabiyet izlendi. Preeklamptik gebelerde en belirgin yapısal değişiklik, endotel zedelenmesi ve göbek kordonu arteri mediyal tabakasında kollajen lif artışına bağlı olarak asimetrik kalınlaşma saptandı.hellp li olgularda mediyada kas lifleri arasında diffüz ödem ve kollajen artışı nedeniyle umblikal arter duvarında aşırı kalınlaşma ve lümen daralması çok belirgin olarak izlendi.hellp li olgularda diğer bir çarpıcı bulgu ise preeklampsi ve gestasyonel diyabet olgularında rastlanılmayan bulgu olarak umblikal arter duvarında intramüsküler hemorajiler izlendi.olguların pek çoğunda Wharton jelinde ayrışmalar, amniyotik epitelde metaplazik değişiklikler ve bazal laminada bariz kalınlaşma saptandı. Morfometrik ölçümler sonucu, gestasyonel diyabet, preeklapmsi ve HELLP gruplarının her üçünde arter duvarında kollajen artışına bağlı kalınlaşma ve lümende daralma ile ven mediasında kalınlaşma tespit edildi (p=0.000). Umblikal ven dilatasyonu sadece gestasyonel diyabette anlamlı görüldü (p=0.005). Umblikal kord total çevre ve çap artışı gestasyonel diyabet grubunda anlamlı bulundu (p=0.000). Gestasyonel diyabet,preeklampsi ve HELLP sendromu patogenezi üzerinde yoğun çalışmalar yapılmakla birlikte,kesin olarak ortaya konulmuş olan özellik endotelial hücre harabiyetidir. Umblikal arter medial tabakasındaki kollajen lif artışınında,göbek kordonu arteryel kan akımı üzerinde etkili olabileceği dolayısıyle azalmış umblikal kan akımı fetüste intrauterin gelişme geriliğine yol açabileceği kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Göbek kordonu,preeklampsi, gestasyonel diyabet, HELLP sendromu, Wharton jeli. [1] Singh SD. Gestational diabetes and its effect on the umbilical cord. Early Hum Dev; 4:89-98,1986. [2] KS Chakraborty, BM Yousuf Ali, AJ Banu, MK Shamim: A gross and histomorphological study of the umbilical cord in gestational diabetes mellitus. Bangladesh journal of Anatomy 1:21-25, 2011, [3] A Udainia, CD Metha: Study of umbilical cord in pregnancy induced hypertension.national Journal of Medical Research 1:66-69,2013. [4] S Erpek, A Kafkaslı, A Otlu,R Atmaca : Mast density of the human umbilical cord. Journal of Turgut Özal Medical Center,2:43-46,1998. [5] M Barnwal, SK Rathi, S Chhabra, S Nanda : Histomorphometry of umbilical cord and its vessels in pre-eclampsia as compared to normal pregnancies. NJOG 1:28-32,

45 Farklı Doku Kökenli Mezekimal Kök Hücreler ve Propolisin Diyabetik Sıçanlarda Oluşturulan Deneysel Yanık Modelinde Kullanılması Navid Hosseini Mansoub, Hilal Kabadayı, Müjde Kıvanç, Gülinnaz Ercan, Hafize Seda Vatansever 1 Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya A.D, İzmir, Türkiye n.h.mansoub@gmail.com 2 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji A.D, Manisa, Türkiye kabadayihilal@gmail.com 3 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji A.D, Manisa, Türkiye mjde_kvan@yahoo.com.tr 4 Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya A.D, İzmir, Türkiye gulinnazalper@yahoo.com 5 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji A.D, Manisa, Türkiye sedavatansever@yahoo.com Diyabetik hastaların yaklaşık % 15 i yaşamlarının bir döneminde kronik yara ve buna bağlı olarak iyileşme sürecindeki problemler ile karşılaşabilirler. Yara iyileşmesi süreci inflamasyon (1-4 gün), proliferasyon (2-22 gün) ve yeniden yapılanma (6-12 ay) fazlarından oluşur. İlk fazda keratinositlerin farklılaşması ön planda iken, erken ve geç dönemlerde hücre migrasyonu ve bağ doku rejenerasyonunu sağlayan büyüme faktörlerinin (TGF, EGF, FGF, VEGF vb) ekspresyonları önemlidir. Klinik kullanım açısından önemli olan mezenkimal kök hücreler otolog olarak farklı kaynaklardan (adipojenik, kemik iliği stroması vb) elde edilebilir. Bu çalışmada deneysel diyabetik sıçan modelinde 2. derece yanık bölgelerine sıçan adipoz (AMKH) veya kemik iliği stromal (Kİ-MKH) mezenkimal kök hücrelerinin saf yada lokal Propolis ile birlikte uygulanması sonrasında yara iyileşmesi üzerine etkilerinin 3.,7. ve 10. günlerde analizi amaçlanmıştır. Tüm deneklere sitrat tampon içinde çözülmüş (0.05 M sodium citrate, ph 4.5) 60 mg / kg streptozosin intra-peritoneal olarak enjekte edildi. İlk enjeksiyondan 4 hafta sonra kuyruk veninden striple alınan kan ile glukometrede kan glukozu ölçülerek 280 mg / dl den yüksek olan sıçanlar diyabetik olarak kabul edildi. Deneklere diyabet indüksiyonundan 4 hafta sonra 100 ºC ısılı 7mm çaplı bakır çubuğu 45sn süreyle temas ettirmek suretiyle sırt bölgesinde orta hattan 0.5 cm lateralde iki taraflı 4 simetrik 2.derece termal yanık bölgeleri oluşturuldu ve 4 gruba ayrıldı (n=10). AMKH ve Kİ-MKH kök hücreleri etik kurallar çerçevesinde 5 denekten uzun kemikler ve inguinal yağ dokusu örneklerinden elde edildi. AMKH için örnekler %5 penisilin-streptomisin içeren PBS ile yıkandıktan sonra %0.075 kollajenaz tip I içeren α-mem vasatında 370C ortamında 30 dakika inkübe edildi. Sentrifüj işleminden sonra hücreler kültür vasatında (α-mem, %20 FCS, %1 L-glutamin) kültüre edildi. Kİ-MKH için ise uzun kemikler yukarıda tarif edilen kültür vasatı ile medulla kısımları yıkandıktan sonra sentrifuj edilerek kültüre alındı. Kültürün 2. Haftasında her iki hücre toplanarak gruplara verildi. Grup 1:Yanık Modeli (tedavi yok) Grup 2: Yanık Modeli+AMKH) Grup 3: Yanık Modeli+AMKH+ Lokal Propolis Grup 4: Yanık Modeli+Kİ-MKH Grup 5: Yanık Modeli+Kİ-MKH + Lokal Propolis Hücre ve propolis uygulamasından sonraki 3.,7. ve 10. günlerde tüm denekler sakrifiye edilerek örnekler %10 formalin solüsyonuna alındı ve rutin parafin takip sonrası histolojik analizler için H-E, Sitokeratin-8, Sitokeratin-14, FGF2, TGFβ1, EGF ve VEGF dağılımları için indirekt immunoperoksidaz yöntemi kullanıldı. Sitokeratin-8 ve -14 immunoreaktivitelerinin Grup 2 ve 3 de diğer gruplara nazaran daha fazla olduğu, en az immunoreaktivitenin ise Grup 1 de olduğu saptandı. EGF immunoreaktivitesi ise Grup 2-5 de Grup 1 e nazaran daha fazla olduğu, fakat Grup 2 ve 3 deki immunoreaktivitelerin tüm dönemlerde görüldüğü izlendi. Bunun yanında FGF dağılımının Grup 4 ve 5 de daha fazla olduğu, TGFβ1 in ise Grup 3 de daha fazla olduğu saptandı. VEGF immunoreaktivitesininde Grup 2-5 de olduğu, fakat Grup 2 ve 3 de daha şiddetli boyandığı görüldü. AMKH uygulamasının Kİ-MKH uygulamasına oranla yara iyileşmesi moleküler mekanizmalarının 23

46 düzenlemesinde daha etkili olduğu, propolis uygulamasının da tedaviye desteklik sağladığı sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Deneysel diyabet, Deneysel yara modeli, Propolis. Referanslar 1-Metcalfe AD, Ferguson WJ. Tissue enginerring of replacement skin: the crossroads of biomaterilas, wound healing, embryonic development, stem cells and regenaratio, J.R.Soc. Inter., 2007: 4: Vatansever HS, Uluer ET, Aydede H, Ozbilgin MK. Analysis of transferred keratinocyte-like cells derived from mouse embryonic stem cells on experimental surgical skin wounds of mouse. Acta Histochem. 2013: 115(1) : Kim S-W, Zhang H-Z, Guo L, Kim J-M, Kim MH. Amniotic Mesenchymal Stem Cells Enhance Wound Healing in Diabetic NOD/SCID Mice through High Angiogenic and Engraftment Capabilities. journal pone. PLoS ONE 2012: 7(7). 24

47 Adenovirüs 36 ile İndüklenen İnsan Kökenli Adiposit Kök Hücrelerde Adipojenik ve İmmünojenik Parametrelerin Değerlendirilmesi T. Şanlıdağ 1, S. Vatansever 2, H. Aydede 3, S. Gökalp 2, S. Akçalı 1, M. Koçan 1, A. Yalçın 4 1 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye. trsanlidag@yahoo.com 2 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji Embriyoloji Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye. sevtap_gokalp90@hotmail.com 3 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye. hasanaydede@hotmail.com 4 Antalya Devlet Hastanesi, İmmünoloji Anabilim Dalı, Antalya, Türkiye. adidyal@yahoo.com Amaç: Son 20 yıl içerisinde obezitenin yetişkinlerde 2 kat çocuklarda ise 3 kat arttığı ve tüm dünyada epidemiye benzer bir yayılım gösterdiği gözlenmiştir. Epidemiyi açıklamada sadece diyet ve yaşam şeklindeki davranış değişiklikleri yeterli olmayıp epideminin enfeksiyöz nedenlerle özellikle de virüslerle ilişkili olabileceğini düşündürmüştür. Yapılan araştırmalar sonucunda 4 hayvan (Canin distemper virüs, Rous-associated virus-7, Borna diseases virüs, SMAM-1) ve 3 insan virüsünün (Adenovirus 5 (Ad-5), Ad-37, Ad-36) obeziteyle ilişkili olabileceği bildirilmiştir [1]. Yakın zamanda yayınlanan bir meta-analize göre Ad-36 nın insan obezitesiyle kesin olarak ilişkisi olduğu gösterilmiştir [2]. Adipositokinler; leptin, rezistin, adiponektin gibi moleküller ve tümör nekroz faktörü (TNF)-alfa, interlökin (IL)-6, IL-1 gibi proinflamatuvar sitokinlerden oluşmaktadır. Bu sitokinler, monosit-makrofajların yanı sıra adipoz dokudan da salınmakta ve direkt veya hipotalamus üzerinden etki ederek obeziteye neden olmaktadır. Ad-36 nın preadipositleri olgun adipositlere dönüştürdüğü pek çok araştırmayla gösterilmiş olmasına rağmen virüsle indüklenen obezitenin hücre içi mekanizmaları henüz aydınlatılabilmiş değildir. Sunulan bu çalışmamızda Ad-36 ile indüklenen insan kökenli adiposit kök hücrelerde adipojenik ve immünojenik parametrelerdeki değişimlerin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada insan etik kurulu alındıktan sonra cerrahi anabilim dalına batın operasyonu amacıyla gelen hasta örneklerinden omentum dokusu steril şartlarda adiopojenik kültür vasatı (%10 fötal sığır serumu, %1 Penisilin/streptomisin, %1 L-glutamin, %1 Gentamisin içeren DMEM-F12 vasatı) içerisine alındı. Örnekler kültür vasatı içinde küçük parçalara disseke edildikten sonra %0.075 kollejenaz tip 1 in olduğu DMEM-F12 vasatı içerisinde 30 dk 37 C de inkübe edildikten sonra %80 i konfluent oluncaya kadar kültüre edildi. Daha sonra hücreler 2 gruba ayrıldı; 1.grup Ad-36 (ATCC, VR-1610) standart suşu ile enfekte edilirken, 2. gruba ise virüs inokülasyonu yapılmadı ve kontrol grubu olarak kullanıldı. İnokülasyondan sonra 2, 5, 7, 9 ve 14. günlerde kültür vasatları toplandı ve hücreler %4 lük paraformaldehit ile fiske edildi. Elde edilen hücreler histokimyasal ve immünohistokimyasal yöntemlerle boyandı. Histokimyasal olarak oil red boyaması, immunohistokimyasal olarak ise TNFα, IL-8, IL-1β ve Leptin antikorları boyandı. Kültür vasatlarındaki virüs konsantrasyonu ise Real- Time PCR yöntemiyle ölçüldü. Bulgular ve Sonuç: İnsan adipojenik mezenkimal kök hücrelerin oil red boyama sonrasında kontrole göre Ad-36 ile indüklenen hücrelerde yağ birikiminin 2. Günden itibaren artmaya başladığı ve 9. Günde maksimum düzeye ulaştığı gözlendi. Bu hücrelerin olgun adipositlere dönüştüğü ve sayıca daha fazla olduğu saptandı. İmmunohistokimyasal boyama sonucunda kontrole göre Ad-36 ile indüklenen hücrelerde TNF-α, IL-8, IL-1β ve Leptinin eksprese olduğu gözlendi. Bu ekspresyonun 2. Günden itibaren başladığı 9. güne kadar devam ettiği saptandı. Real-Time PCR sonuçlarına göre kültür vasatlarındaki virüs miktarının 2. günden itibaren artmaya başladığı, bunu takiben 5. ve 7. günlerde Ad-36 miktarının azaldığı, 9. günden itibaren ise ölçülmeyecek düzeye indiği gözlemlendi. Sonuç olarak, Ad-36 indüksiyonu sonrasında insan adipojenik mezenkimal kök hücrelerin adipojenik hücrelere farklılaştığı, TNF-α ve IL-1β gibi proinfilamatuar sitokinler ile leptin gibi adipositokinlerin artmasıyla inflamatuar sürecin tetiklenebileceği ve obezitenin oluşmasında önemli olabileceği sonucuna varıldı. Anahtar Kelimeler: Ad-36, adiposit, kök hücre, adipojenik etki, immünojenik parametreler. 25

48 Referanslar: [1] Elcin Kal Cakmakliogullari, Tamer Sanlidag, Betul Ersoy, Sinem Akcali, Ahmet Var, Candan Cicek. Are human Adenovirus-5 and 36 associated with obesity in children? J Investig Med 2014;62: [2] Tomohide Yamada, Kazuo Hara, Takashi Kadowaki. Association of Adenovirus 36 Infection with Obesity and Metabolic Markers in Humans: A Meta-Analysis of Observational Studies. PLoS One. 2012; 7(7): e

49 Effect Of Folic Acid Against Testicular Damage, Apoptosis, And Oxidative Stress Caused By Sulfasalazine Yeliz Bozdemir Dönmez 1, Mustafa Erboğa1, Cevat Aktaş 1, Zeynep Fidanol Erboğa 1, Büşra Dalman 1, Ahmet Gürel 1 1 Namık Kemal University, Turkey AIM: Commonly described in texts of reproductive medicine is the adverse effect of sulfasalazine (SASP) on spermatogenesis and male reproductive potential. Folic acid (FA) observed role of supplementation in enhancing spermatogenesis and building up the antioxidant status against the oxidants in the present study. We aimed to examine the activation mechanisms of FA to contribute infertility cases which are emerged by important changes that are seen in SASP men like decreased testosterone levels and abnormal spermatogenesis. METHODS: We composed three groups from our male Sprague Dawley rat subjects which were kept under the same biological and phsiological conditions. The first Group I (control groups, n=6): The control groups was treated with only vehicle (0,5 ml daily dosages) for 30 days, Group II (Sülfasalazin, n=6): were received SASP orally by stomach tube with 600 ml/kg/day for 30 days. Group III (Sülfasalazin+Folik asit, n=6): The groups were treated orally by stomach tube SASP (600 ml/kg) and FA (10 mg/kg) either alone or in combination for 30 days. We collected testicular biopsy materials for 30 days and processed for our light and immunohistochemical observations. Morphometrically; we evaluated our subjects which Johnsen score. RESULTS: It is observed that, in the Groups II; Johnsen score are decreased, while the TUNEL positive cells are increased after SASP administration. Histological changes that are seen in testicular tissue are known findings of SASP. When Groups III are compared it is observed that Johnsen scors score is increased, TUNEL positive cells is significantly decreased in the groups II. CONCLUSION: SASP has been reported to cause infertility in men. However, to date the mechanism through which SASP could affect male reproductive system is not well elucidated. FA supplementation enhancement of spermatogenesis will be of major interest to be used as an adjuvant therapy. In conclusion, we think FA can protective roles in testicular damage caused by SASP. Keywords: Testes, SASP, FA, Oxidative Stress 27

50 İmplantasyon Sürecinde Eksprese Olan mirna lar S. Vatansever 1, S. Gökalp 1, B. Akgül 2 ve T. Özçakır 3 1 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji Embriyoloji Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye. sevtap_gokalp90@hotmail.com 2 İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, İzmir Türkiye. bunyaminakgul@iyte.edu.tr 3 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye. tayfunozçakir@hotmail.com Amaç: Başarılı bir implantasyon süreci için oosit ve sperm morfolojisi ile birlikte fertilizasyonun başarılı bir şekilde gerçekleşmesi ve sonunda endometriyumun kabulü gerekmektedir. İmplantasyon hem endometriyum hem de embriyodan salgılanan faktörler ile kontrol edilir [1]. Özellikle sebebi açıklanamayan infertil olgularda özellikle endometriyuma ait faktörler daha öncelikli olarak düşünülmelidir. MikroRNA (mirna'lar) transkripsiyon sonrası gen ekspresyonunu kontrol eden küçük kodlanmayan RNA lar olup hem normal hem de patolojik durumlarda hücre içi döngünün düzenlenmesinde önemli rol oynarlar [2]. Son yıllardaki çalışmalar kadın üreme sistemi organlarında farklı dönemlerde ve farklı patolojik durumlarda farklı mirna ların ekspresyonları olduğu gösterilmiş olmasına rağmen infertil olgularda mirna ekspresyonlarının döngüsel dağılımları açısından çalışma bulunmamaktadır [3]. Çalışmada fertil ve infertil olgularda endometriyal siklusun proliferasyon dönemindeki mirna ların ekspresyonları ile birlikte mirna yolağında rol oynayan moleküllerin dağılımlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Fertil ve infertil olgulardan alınan endometriyal biyopsi örneklerinin bir kısmı histolojik incelemeler için %10 luk formalin içerisine diğer kalan kısmı da mirna analizi için sıvı azot içerisine alındı. Örnekler rutin parafin takip işleminden sonra morfolojik analizi için hematoksilen-eozin (H-E) ile immunohistokimyasal analizi için ise anti-ago1 (eif2c), anti-dicer, anti-eif2 ve anti-drosha dağılımları indirekt immunoperosidaz yöntemi ile incelendi. mirna analizleri için örneklerde RNA ekstraksiyonu yapıldıktan sonra RNA izolasyonu ve kalitesinin ölçülmesi kantitatif real time polimeraz zincir reaksiyonu (qrt-pcr) yöntemi ile, mir-17-5p, mir-23a, mir-23b, mir-542-3p, mir-21, mir-199a*, mir-705, mir-20a, mir-26a, mir-125b, mir-200a/b/c dağılımları analiz edildi. Bulgular ve Sonuç: Dicer immunoreaktivitesinin fertil ve infertil gruplarda pozitif olduğu, fakat infertil gruplarda şiddetinin daha az olduğu izlendi. Drosha, elf2α ve elf2c immunoreaktivitelerinin ise fertil ve infertil gruplarda olmasına rağmen, infertil gruplarda daha fazla olduğu saptandı. mirna ekspresyonlarında da her iki grup arasında farklılıklar olduğu izlendi. Sonuç olarak fertil ve infertil endomatriyal örneklerde mirna ekspresyonlarındaki değişiklikler ile birlikte, mirna ekspresyonunu kontrol eden Dicer, Drosha, elf2α ve elf2c immunoreaktivitelerinde farklılıklar olması üzerine, endometriyal kontrolün infertil olgularda mirna ekspresyonları ile ilişkili olabileceği sonucuna varıldı. Anahtar Kelimeler: Fertilite, infertilite, implantasyon, mirna. Referanslar: [1] Warren B. Nothnick, The role of micro-rnas in the female reproductive tract, Reproduction (2012) [2] Creighton, C. J. et al., Discovery of Novel MicroRNAs in Female Reproductive Tract Using Next Generation Sequencing, PLoS ONE 5(3): e9637 (2010). doi: /journal.pone [3] M. Z. Carletti, L.K. Christenson, MicroRNA in the ovary and female reproductive tract, J Anim Sci April ; 87(14 Suppl): E29 E38. doi: /jas

51 Sepsis Modeli Oluşturulan Sıçanların Akciğer Dokusuna Pulslu Manyetik Alanın Tedavi Edici Etkisinin Araştırılması F. Gevrek 1, M. Küpeli 2, S. Yelli 1, S. Gürgül 3, H. Aslan 1 fikret.gevrek@gop.edu 1 Gaziosmanpaşa Üniveristesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD., Tokat, Turkey 2 Gaziosmanpaşa Üniveristesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD., Tokat, Turkey, 3 Gaziosmanpaşa Üniveristesi Tıp Fakültesi Biyofizik AD., Tokat, Turkey Giriş ve amaç: Sepsis, mikroorganizmalar ve toksinlerin kan akımının içine girmesi ve genel inflamasyonun konak yanıtı ile birlikte olması durumudur. Bu durumda organ fonksiyonu kaybından ölüme kadar varabilen ciddi durumlar ortaya çıkabilmektedir. En önemli etkileri böbrek karaciğer ve akciğer gibi hayati organlarda olmaktadır. Bu durumlar ile mücadelede için çeşitli ilaç tedavileri vardır [1]. Günümüzde pulslu manyetik alan (PMA) göstermiş olduğu tedavi edici etkileri ile çeşitli enfeksiyonlarda destek tedavi olarak kullanıldığı bilidrilmektedir [2]. Bu nedenle sepsisin neden olduğu doku hasarlanmalarında PMA nın tedavi edici etkisi beklenen bir durumdur [3,4]. Bu tedavi edici etkiyi sepsis modeli oluşturulan sıçanların akciğer dokularının histolojik olarak değerlendilmesi ile belirlemeyi amaçladık. Metod: 21 Wistar albino yetişkin sıçanlar her grupta 7 adet olacak şekilde 4 gruba ayrıldılar. Grup-I; şem kontrol, Grup-II; sepsis modeli, Grup- III; sepsis ve 7,5 Hz PMA tedavisi, GrupIV; sepsis ve 15Hz PMA tedavisi uygulaması yapıldı. Sıçanlar çekum bölgelerinden açılan bir delik ile oluşturulan çekal ligasyon yöntemi ile sepsis yapıldılar. PMA Faraday kafesine monte elimiş olan Helmholtz bobin sistemi vasıtası ile 24 saat süre ile uygulandı. Deney sonunda sıçanlardan alınan akciğer dokuları rutin histolojik doku tespiti ve takibi işlemlerine tabi tutuldu. Sonra toluidin blue ve ayrıca hematoksilen-eozin bayaması yapılarak ışık mikroskobunda mast hücre sayımları ve histolojik analizleri yapıldı. Bulgular: Spesis grubunda mast hücreleri şem grubuna göre belirgin olarak artımış idi. PMA uygulaması yapılan her iki grupta da mast hücre sayıları sepsise göre azalmış idi. Ancak her iki PMA grupların mast hücre sayıları arasında bir farklık görülmedi. Histopatolojik analizlerde Grup-II de yaygın ödem, konjesyon ve inmflamasyon görüldü. Grup-III ve IV te ise hafif ödem, konjesyon ve iltihabi reaksiyon görüldü. Grup-I ise preperasyon artefakları haricinde normal akciğer dokusu histolojik görünümundeydi. Sonuç: Elde edilen sonuçlar PMA uygulamasının sepsis modeli oluşturulan sıçan akciğer dokularının tedavisinde olumlu bir katkı yaptığını göstermiştir. Ancak daha ileri çalışmalar ile desteklendikten sonra kesin kararların verilmesi daha ugun olacaktır. Keywords: Akciğer, Sıçan, Sepsis, Mast hücresi, PMA, Referanslar [1] Mihmanlı, A. Tahoğlu, K. Şahin, İ. Ağca, B. Kalyoncu, A. Tuncer, F. Sakız D. Deneysel Sepsis Modelinde Akciğer Patolojisi ve Antibiyotiklerin Yeri Ulusal Travma Acil Cerrahi Derg.; 8, 3-5, 2002 [2]. Incerpi, EK. Oliveira, LM. Pereira EM. Soncini, R. Inhibition of endogenous glucocorticoid synthesis aggravates lung injury triggered by septic shock in rats. Int. J. Exp. Path. doi: /iep.12113, 2015 [3]. Mert, T. Ocal, I. Cinar, E. Yalcin, MS. Gunay I. Pain-relieving eff ects of pulsed magnetic fi elds in a rat model of carrageenan-induced hindpaw infl ammation International Journal of Radiation Biology, 90, , 2014; [4]. Mert T. Gunay I. Ocal I. Neurobiological eff ects of pulsed magnetic field on diabetes-induced neuropathy. Bioelectromagnetics, 31, 39-47, Şifre:9309 no:37 29

52 The Effect of Platinum Doping on the Morphology of Coatings on PEEK S. Gümüş* 1, Ş. Polat 1, J. M. Lackner 2, W. Waldhauser 2 1 Kocaeli University, Department of Metallurgical and Materials Engineering, Kocaeli-Turkey sgumus@kocaeli.edu.tr 2 Joanneum Research Forschungsges.m.b.H., Institute of Surface Technologies and Photonics, Functional Surfaces, Niklasdorf, Austria juergen.lackner@joanneum.at Biocompatibility is the major property of a material to evaluate it as biomaterial and depends on a series of biological responses occurring at the interface of the material's surface and biological system [1]. Polymeric materials provide most of the requirements for biomedical applications, however they are inadequate in many cases in terms of biocontact [2]. Surface engineering offers a multi- purpose approach for solving this problem by creating nanosized layer to control the chemical composition, topography and roughness, hydrophilic /hydrophobic balance on the surface. Polyether ether ketone (PEEK) is widely used in many industrial applications because of its good mechanical and chemical properties. Although PEEK is a good alternative for titanium implants, its surface properties are not sufficient in terms of osteoconductivity. Besides, suppressing bacterial infection at the implant site is an extremely high surgical demand. In this study, it is aimed to improve the surface of PEEK for osteoconductivity and antibacterial properties, using Ti, Mg and Ag nanostructured coatings deposited by vacuum coating technology. The coatings are deposited at room temperature by an industrially-scaled vacuum coating equipment and they differ in the architecture and composition. The surface morphologies are investigated by atomic force microscope (AFM, NanoMagnetics Instruments, ezafm) in tapping mode by choosing 2x2 µm scanning area. The AFM images of the coatings with and without Pt doping are given in Figure 1. The Pt doped coatings reveal finer structure and the effect is more dominant in monolayer (Fig. 1b) and layered coating (Fig 1d) due to the higher thickness of Ag layer. The finer structure for the Pt doped coatings is due to incorporation of Pt in the Ag grains. Such solid solution hardening is enabled by strong nonequilibrium conditions in room-temperature deposition. Figure 1: AFM topography images of; (a) monolayer Ag coating, (b) monolayer Pt doped Ag coating, (c) Ti, Mg, Ag layered coating, (d) Ti, Mg, Pt doped Ag layered coating, (e) Mg, Ag gradient layer on Ti coating, (f) Mg, Pt doped Ag gradient layer on Ti coating. Keywords: Biomaterials, PEEK, coating, AFM References [1] J. Black, G. W. Hasting, Handbook of Biomaterial Properties, Chapman & Hall, London, [2] S. Ramakrishna, J. Mayer, E. Wintermantel, K. W. Leong, Composites Science and Technology, 61, 1189,

53 Yüksek Protein İçerikli Diyetin Sıçan Böbrek ve Karaciğer Dokularında Yaşa Bağlı Olası Etkilerinin Değerlendirilmesi Fatma Helvacıoğlu 1,Sera Kılıç 2, Pınar Ülgen 2, Fırat Yıldırım 2, Deniz Can Başaran 2, Berk Yasin Ekenci 2, Caner Çetinoğlu 2, Attila Dağdeviren 1 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD 2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem IV Öğrencisi Giriş ve Amaç: Beslenme alışkanlıklarının değişmesi nedeniyle aşırı kilo ya da obezite sınıfına katılan insan sayısı hem dünya da hem de ülkemizde hızla artmaktadır. Bu noktada karşılaşılan bir diğer önemli konu kilo vermek isteyen insanların yüksek protein diyetleri gibi hızlı ve etkili olduğu düşünülen diyet yöntemlerine başvurmalarıdır [1]. Yüksek protein içerikli diyetlerin, karaciğerde yağlanmayı, böbreklerde glomerüler filtrasyon hızını arttırdığı, uzun süreli bu tarz beslenmede insülin direncine neden olduğu, kortizol salgılanmasını negatif etkilemesinin yanı sıra çok sayıda araştırmada kemik rezorbzisyonun tetiklediği, böbreklerde taş oluşumuna neden olduğu ayrıca oksidatif stresi de arttırdığı yapılan çalışmaların bulguları arasındadır [2,3,4,5,6]. Buna karşın yüksek protein içerikli diyetle beslenmenin karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında olumsuz bir etkiye neden olmadığını, vücuttaki Ca +2 metabolizmasını etkilemediğini savunan araştırmalarda bulunmaktadır [6]. Bu tür diyetlerin hızlı uzun süreli etkisi hala tartışma konusudur. Çalışmamızda yüksek protein diyetinin yaşa bağlı, karaciğer ve böbreklerde neden olabileceği olası etkileri ince yapı düzeyinde değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma Başkent Üniversitesi Hayvan Deneyleri Etik Kurulu tarafından onaylanmış (Proje no: DA14/05) ve Başkent Üniversitesi Araştırma fonunca desteklenmiştir. Çalışmamızda genç (6 aylık) ve yaşlı (18 aylık) 32 adet Wistar albino erkek sıçanlar kullanıldı. Sıçanlar; Grup 1: Genç Normal Diyet grubu(n=8), Grup 2: Genç Yüksek protein grubu(n=8), Grup 3: Yaşlı Normal Diyet grubu(n=8), Grup 4: Yaşlı Yüksek protein grubu(n=8) olmak üzere 4 grup oluşturuldu. Normal diyet grubundaki sıçanlara %20 oranında protein içeren diyet verilirken, yüksek protein gruplarına %47,5 protein içeren özel yem verildi. Bir aylık sürenin sonunda 150 mg /kg ketamin ile denekler sakrifiye edildikten sonra böbrek ve karaciğer dokuları %2,5 luk gluteraldehit solusyonunda tespit edildi. Daha sonra alışılagelen elektron mikroskobik takip yöntemleri uygulanarak hazırlanan bloklardan alınan kesitler Carl Zeiss Leo 906 E geçirimli elektron mikroskopta değerlendirildi. Bulgular ve Sonuç: Çalışmamızın sonucunda yapılan değerlendirmede genç ve yaşlı kontrol gruplarında karaciğer e böbrek dokuları doğal yapıları ile ayırt edildi. Yüksek protein diyeti uygulanan sıçanların karaciğerlerinde sinozoidlerde genişleme, hepatositlerde vakuolizasyon ve yer yer hücrelerde lipid damlacıkları görüldü. Yaşlı gruplarda karaciğer de görülen yapısal hasarların daha belirgin olarak izlendiği ayırt edildi. Böbrek dokularında yüksek protein uygulan gruplarda glomerüllerde ve tübüllerde ışık mikroskobik düzeyde hücrelerde yapısal dejenerasyonla birlikte peritübüler alanda artış saptandı. Sonuç olarak kısa süreli yüksek protein diyeti uygulamasında karaciğer ve böbrek dokularında izlenen yapısal hasarların yaşla birlikte artarak devam ettiği görüldü. Bu bulgular ışığında karaciğer ve böbrekte hücresel düzeyde belirgin hasara neden olduğu görülen bu tür diyetlerin uygulanmasının sağlık açısından oldukça sakıncalı olduğu kanısına varıldı. Anahtar kelimeler: Yüksek Protein Diyeti, Karaciğer, Böbrek, Elektron mikroskop Kaynaklar: [1]V.A. Aparicio1, E. Nebot1, R. García-del Moral, M. Machado-Vílchez, J. M. Porres1, C. Sánchez1 and P. Aranda High-protein diets and renal status in rats.. Nutr Hosp. 28(1), , [2]Hammond KA and Janes DN. The effects of increased protein intake on kidney size and function. J Exp Biol. 201, , [3]Morens C, Gaudichon C, Metges CC, Fromentin G, Baglieri A, Even PC, Huneau JF, and Tome D. A high-protein meal exceeds anabolic and catabolic capacities in rats adapted to a normal protein diet. J Nutr 130: , [4]Skov AR, Toubro S, Bulow J, Krabbe K, Parving HH, and Astrup A. Changes in renal function during weight loss induced by high vs lowprotein low-fat diets in overweight subjects. Int J Obes Relat Metab Disord 23, , [5]Woods LL. Mechanisms of renal hemodynamic regulation in response to protein feeding. Kidney Int 44, , [6]Linn T, Santosa B, Gronemeyer D, Aygen S, Scholz N, Busch M, and Bretzel RG. Effect of longterm dietary protein intake on glucose metabolism in humans. Diabetologia 43, ,

54 Oksijen ile Endükte Retinopati İn Vivo Fare Modelinde İntravitreal ve İntraperitoneal Astaxanthin Enjeksiyonunun Retina İnce Yapısına Etkisi Fatma Helvacıoğlu 1, Attila Dağdeviren 1, Ali Küçüködük 2, Didem Bacanlı 3, A.Nihan Haberal 4, Gürsel Yılmaz 2, İmren Akkoyun 2 1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD 2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları AD 3 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Deney Hayvanları Üretim ve Araştırma Merkezi 4 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji AD Giriş ve Amaç: Prematüre retinopati, diyabetik retinopati ve yaşa bağlı makula dejenerasyonu gibi neovasküler oküler hastalıklar görme kaybına neden olan tüm yaş gruplarında önemli sağlık sorunudur [1]. Neovasküler hastalıklarda tedavi, lazer fotokoagulasyon ile iskemik dokunun yok edilerek neovaskülarizasyonu tetikleyen etkenlerin azaltılması temeline dayanır. Doku hasarını en aza indirgeyerek, patolojik neovaskülarizasyonu engelleme amacına yönelik olarak bu tür hastalıkların tedavisinde anti-proliferatif ve antianjiojenik etkili ajanlar kullanılarak güvelinir tedavi yöntemleri denenmektedir[2,3]. Astaxanthin özellikle retina pigmet epitelinde ve koroid tabakalarında anti- proliferatif ve anti- inflamatuvar etkisi bilinen karetonoid familyasına ait bir etken maddedir [4]. Çalışmamızda farklı yollarla uygulanan Astaxanthin in in vivo retinopati fare modelinde retina üzerindeki etkilerinin ince yapı düzeyinde değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: İn vivo değerlendirmeler prematüre retinopatisi fare modeli kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Postnatal 7. güne normal koşullar altında yaşayan C57BL/J6 türü farelere postnatal 7. günden 12. güne kadar %75 oksijen uygulanmıştır. Denekler; Grup-1: Negatif kontrol grubu (n=5 (10 göz)), Grup-2 Kontrol grubu (hiperoksi) (n=10 (20 göz)), Grup-3: Hiperoksi+100μg Astaxantin intravitreal enjeksiyon (n=10 (10göz)) ve Grup-4: Hiperoksi+100μg Astaxantin intraperitoneal enjeksiyon grubu (n=10 (10göz)) olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır. Onikinci günde 10 farenin sağ gözüne (grup-3) 100μg Astaxanthin intravitreal yolla, 10 farenin sağ gözüne (grup-4) Astaxantin intraperitoneal olarak uygulanmış ve diğer gözlerine izotonik solüsyon enjeksiyonu uygulanmıştır. Deneyin 17. günü deneklerden genel anestezi altında gözleri alınarak %2,5 gluteraldehit solüsyonunda tespit edilmiştir. Daha sonra alışılagelen elektron mikroskop takip yöntemlerinden geçirilerek Carl Zeiss EM 906 E geçirimli elektron mikroskopta retina ince yapısı değerlendirilmiştir. Bu çalışma Türk Oftalmoloji Derneği tarafından desteklenmiştir. Bulgular ve Sonuç: Kontrol grubunda (grup 1) retina katmanlarının normal yapıda olduğu kabul edildi. Hiperoksi grubunda retina pigment epiteli ve fotoreseptör hücrelerin dış segmentinde ayrılmalar, lamellerde silinmeler ve genişlemeler görüldü. Fotoreseptör tabakasının iç segmentinde kontrol grubuna göre göreceli olarak artan mitokondriyal hasar görüldü. Mitokondriyonlarda otofagozomu düşündüren elektron yoğun intramitokondriyal yapılar izlendi. Grup 3 ve grup 4 de mitokondriyonların grup 2 ye göre korunduğu ancak bazı alanlarda yine intramitokondriyal elektron yoğun odakların varlığı belirlendi. İntravitreal ve intraperitoneal Astaxanthin uygulanan gruplarda retina nın farklı bölgelerinde tomurcuklanarak oluşan kapillerler gözlendi. Sonuç olarak intravitreal ve intraperitoneal Astaxanthin uygulamasının in vivo fare modelinde mitokondriyal hasarı kısmen baskıladığı ancak yeni damar oluşumunu engellemekte yetersiz kaldığı kanısına varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Astaxanthin, Hiperoksi, Retina, Elektron Mikroskop Kaynaklar [1] Frank RN. On the pathogenesis of diabetic retinopathy. A 1990 update. Ophthalmology. 98(5),586-93,1991. [2] Zimmer-Galler IE, Bressler NM, Bressler SB. Treatment of choroidal neovascularization: updated information from recent macular photocoagulation study group reports. Int Ophthalmol Clin. Fall. 35(4),37-57,1995. [3] Diabetic Retinopathy Study Resarch Group: Photocoagulation of treatment of proliferative diabetic retinopathy: the second report of Diabethic retinopathy Study Findings. Opthalmology 85,82-106,1978. [4] Protective effects of a dietary carotenoid, astaxanthin, against light-induced retinal damage.otsuka T, Shimazawa M, Nakanishi T, Ohno Y, Inoue Y, Tsuruma K, Ishibashi T, Hara H. J Pharmacol Sci.123(3),209-18,

55 THE IMMUNOHISTOCHEMICAL ANALYSIS OF SPARC AND TGFβ-1 IN UTERINE AND PLACENTA TISSUES OF HYPERTHYROID RATS R.Karabacak 1, T.Karaca 1 1 Trakya University Faculty of Medicine Department of Histology and Embryology, Edirne, Turkey, rukiyekarabacak@gmail.com Introduction: Hyperthyroid is a metabolic disease which thyroid gland produces high amount of thyroxine. It accelerates the body metabolism and many complications associate to the disease. As to reproductive system, it is known that hyperthyroidism causes various complications such as miscarriage, low birth-weight babies, stillbirths and pre-eclempsia. In addition, SPARC which is known as osteonectin, is a matricellular protein to regulate the organization of extracellular matrices and cellmatrix interactions[1]. It binds directly to transforming growth factor (TGFβ-1), in addition to various growth factors[2]. TGFβ-1 is a multifunctional cytokine which is essential for embryo and placenta development[3]. Aim: In our study, we aim to contribute to the underlying mechanism of the complications because of hyperthyroid during pregnancy in different stages. Material and Method: Twenty four female rat groups were divided into four which are assigned to control 5th day, control 20th day, hyperthyroid 5th day and hyperthyroid 20th day (n=6 for each). The animals are administered L-thyroxine for 21 days to establish hyperthyroid and mate with male rats to developed pregnancy. With smear analysis, the pregnancy were identified. In the 5th day and 20th day of pregnancy, the animals are sacrified; placenta and uterine tissues of rats are analysed for the immunoreactivity of SPARC and TGFβ-1 proteins. As a result, we observed the expression of SPARC and TGFβ-1 decrease in uterine 5th day tissue and 20th day tissues of hyperthyroid groups comparing to those of control groups. The results are statistically evaluated. Conclusion: In conclusion, SPARC and TGFβ-1 are two of underlying proteins of the complications of hyperthyroid in uterine and placenta tissues during pregnancy. As it is known that TGFβ-1 is essential for proper placenta development, decidualization of uterine and involved in the extracellular matrix regulation[4], the results show that SPARC and TGFβ-1 function in cohort. The interactions between them and u4nderstanding the downstream and upstream mechanisms of the interaction require further studies. These proteins are also candidate as marker proteins for treatments to prevent fertility dysfunctions because of hyperthyroid. Keywords: Hyperthyroid, SPARC, TGFβ-1, placenta, uterine. References [1] M.D. Gooden, R.B. Vernon, J.A. Bassuk and E.H. Sage, Journal of Cellular Biochemistry, 74, , 1999 [2]P.Lui, J.Lu, W.V.Cardoso and C.Vaziri, Molecular Biology of the Cell, 19, , [3]K.Y.Arai and T.Nishiyama, Biology of Reproduction, 77, , [4] C.J. Stoikos, C.A. Harrison, L.A. Salamonsen and E. Dimitriadis Human Reproduction, 23(6), , 2008 Acknowledgement We thank to the Trakya University Scientific Research Commitie and the supported by grant 2015/39. 33

56 Ceranib-2 ye Maruz Bırakılan MCF7 Hücrelerinin 3 Boyutlu Elektron Tomografik İncelenmesi H. M. Kutlu 1, D. Vejselova 1 1 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir, Türkiye, hmkutlu@anadolu.edu.tr; cananveyselova@gmail.com Seramidler, hücre çoğalmasını baskılaması sebebiyle, kanser çalışmalarında en çok araştırılan ve tümör süpresör lipid olarak adlandırılan sfingolipidlerdir [1]. Vincristine, etoposide, paclitaxel gibi kemoterapötiklerin de hücrede seramid seviyesini artırarak hücrelerin büyümesini inhibe ettiği çalışmalarda gösterilmiştir [2]. Seramidazların hücrelerdeki seramidi hızla uzaklaştırarak tümör hücrelerinde büyümeye aracılık ettiği fibrokarsinoma [3], hepatoma [4] ve serviks kanserinde [5] araştırılarak gösterilmiştir. Bu çalışmada yeni bir insan seramidaz inhibitörü olan ceranib-2 nin insan meme kanseri hücreleri (MCF7) üzerindeki sitotoksik ve apoptotik etkileri araştırılmıştır. Sitotoksik etkilerin araştırılmasında MTT kolorimetrik yöntemi kullanılmıştır. IC 50 değeri 24 saat için 13 μm olarak tespit edilmiştir. IC 50 konsantrasyonunun MCF7 hücrelerine 24 saat uygulanmasından sonra hücrede meydana gelen ince yapısal değişiklikler geçirimli elektron mikroskobu (TEM) ile görüntülenmiş, morfolojik değişiklikler ise akridin oranj ve falloidin ile iki boyamayla konfokal mikroskopta incelenmiştir. Ceranib-2 nin etkili konsantrasyonunun uygulandığı MCF7 hücrelerinde meydana getirebileceği mitokondriyal membran potansiyeli değişikliği akış sitometride araştırılmıştır. Çalışmanın sonucunda ceranib-2 nin 24 saat sonunda insan meme kanseri hücrelerinde doza bağımlı olarak hücre büyümesini inhibe ettiği bulunmuştur. Hücre büyümesinin %50 inhibe edildiği konsantrasyon 13 μm olarak tespit edilmiştir. Bu konsantrasyonda 24 saatlik uygulama sonucunda MCF7 hücrelerinde belirgin ince yapısal değişiklikler meydana gelmiştir. Bu değişiklikler apoptotik belirteçler olarak belirlenmiştir. Çekirdek büzüşmesi, kromatin kondenzasyonu, hücre iskeletinde yırtık ve membranda meydana gelen parçalanmalar konfokal mikroskopta tespit edilmiş ve TEM sonuçlarıyla uyumlu bulunmuştur. Ayrıca mitokondri membran potansiyelinde meydana gelen değişiklik ceranib-2 nin 24 saat sonunda MCF7 hücrelerini mitokondrilerle bağlantılı olarak ölüme götürdüğünü göstermiştir. Elektron mikrograflardan ceranib-2 nin MCF7 hücrelerinde etkili olduğu mitokondrilerin elektron tomografileri yapılıp 3 boyutlu görüntüleri alınmıştır. Bu bulgular doğrultusunda yeni insan seramidaz inhibitörü olan ceranib-2 nin daha ileri araştırmalar yapıldıktan sonra kanser tedavisinde kullanılmak üzere yüksek etki potansiyeline sahip olduğu belirlenmiştir. Etkili bir kanser tedavi ilacı geliştirmede ceranib-2 nin diğer aday maddelerle yüksek rekabet kabiliyetinde olduğunu vurgulamakta ve bu konuda ceranib-2 yi önermekteyiz. Anahtar kelimeler: apoptoz, kanser, tem, sfingolipid, ceranib-2. Referanslar [1] TA. Taha, TD. Mullen and LM. Obeid, A house divided: ceramide, sphingosine and sphingosine-1- phosphate in programmed cell death, Biochim Biophys Acta, 12, , [2] CP. Reynolds, BJ. Maurer and RN. Kolesnick, Ceramide synthesis and metabolism as a target for cancer therapy, Cancer Lett., 206, , [3] A. Strelow, K. Bernardo, S. Adam and A. Klages, Overexpression of acid ceramidase protects from tumor necrosis factor induced cell death, J Exp Med, 192, , [4] D. Proksch, JJ. Klein and C. Arenz, Potent inhibition of acid ceramidase by novel B-13 analogues, Journal of Lipids, 2011: , [5] Y. Osawa, H. Uchinam, I. Bielawski, F. Schwabe, YA. Hannun and DA. Brenner, Roles of C ceramide and sphingosine 1 phosphate I regulating hepatocyte apoptosis in response to tumor necrosis factor, J Biol Chem, 280, ,

57 Vanadil Sülfat ve Nano Formlarının Kanser Hücrelerindeki Etkilerinin İnce Yapı Düzeyinde Araştırılması D. Vejselova 1, H. M. Kutlu 1 1 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir, Türkiye, cananveyselova@gmail.com; hmkutlu@anadolu.edu.tr Vanadyumun normal hücrelerden daha çok kanserli hücrelerde biriktiği ve normal meme dokusuna göre kanserli meme dokusunda vanadyum seviyesinin arttığı araştırmalarda gösterilmiştir [1]. Vanadyum bileşikleri antiproliferatif etki, sitotoksisite veya nekroz/apoptoz yoluyla sitostatik etki, invazyon ve metastazı azaltma, kanser hücrelerinde dirence neden olmama, gibi ideal kanser tedavi ajanı özelliklerini göstermektedir [2]. Bu nedenlerden yola çıkılarak son 20 yıldır vanadyumun antineoplastik ajan olarak kullanımına yönelim artmıştır ve başarılı bir kanser tedavisi için çok farklı vanadyum bileşikleri sentezlenmiştir [3]. Bu çalışmamızın amacı vanadil sülfat ve sentezlediğimiz vanadil sülfat yüklü katı lipid nano formulasyonun MCF7 kanser hücreleri üzerindeki sitotoksik ve apoptotik etkilerinin ince yapısal ve morfolojik düzeyde incelenmesidir. Bu amaçla öncelikle vanadil sülfat yüklü katı lipid nano partikül formu sentezlenmiştir. Vanadil sülfat ve katı lipid nano formulasyonunun MCF7 hücreleri üzerindeki sitotoksisitesi MTT kolorimetrik yöntemiyle test edilmiştir. Eliza sonuçlarından elde edilen %50 inhibisyon konsantrasyonları 24 saat boyunca MCF7 hücrelerine uygulanmış ve ince yapısal değişiklikler için geçirimli elektron mikroskobu (TEM) takibi ve morfolojik değişiklikler için de falloidin ve akridin oranjla ikili boyamadan sonra konfokal mikroskopta görüntüleme gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda vanadil sülfat ve vanadil sülfat yüklediğimiz katı lipid nano formulasyonun insan meme kanseri hücreleri üzerinde doza bağımlı olarak büyüme inhibisyonuna sebep olduğu ve IC 50 konsantrasyonunun her iki grup için de 85 µm olduğu tespit edilmiştir. Tespit edilen bu konsantrasyona 24 saat boyunca maruz bırakılan MCF7 hücrelerinin ince yapısal değerlendirilmesi sonucunda membran tomurcuklanması, çekirdek membranında ondülasyon, kromatin kondenzasyonu gibi ince yapısal değişiklikler bulunmuş ve apoptotik belirteçler olarak yorumlanmıştır. Konfokal mikroskobu ile inceleme sonucunda tespit edilen değişiklikler, hücre iskeletinde delik oluşumu, kromatin kondenzasyonu, hücrelerin büzüşmesi, hücre membranı ve iskeletinde parçalanmalardır. Bu sonuçlara dayanarak metal bir ajan olan vanadil sülfatın ve hücre içerisine daha kolay girmesi açısından katı lipid nano formulasyonunun kısa süre içerisinde düşük dozda kanser hücrelerini öldürdüğü ve katı lipid nano formulasyonunun da ileri kanser tedavisi için hedefli kemoterapötik sentezlenmesi yolunda umut verici olduğunu belirtmekteyiz. Anahtar kelimeler: meme kanseri, kanser tedavisi, tem, nanopartikül, vanadil sülfat. Referanslar [1] AM. Evangelou, Vanadium in cancer treatment, Critical Reviews in Oncology/Hematology, 42, , [2] LS. Capella, JS. Alcantara, V. Maura-Neto, AG. Lopes, MA. Capella, Vanadate is toxic to adherent-growing multidrug-resistant cells, Tumor Biol, 21, 54 62, [3] U. Hanauske, AR. Hanauske, MH. Marshal, VA. Muggia, DD. Von Hoff, Biphasic effects of vanadium salts on in vitro tumor colony growth, Int J Cell Cloning, 5, ,

58 Probiyotik Bakteri ve Yeşil Çay Ekstraktı Uygulamasının Lipit ve Karbonhidratça Zengin Diyetle Beslenen Erişkin Ratlarda İntestinal Mukozal İmmunite Üzerine Etkisi Turan Karaca 1, Fahri Bayiroglu 2 1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji ABD, 22030, Edirne, Türkiye turankaraca74@hotmail.com 2 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji ABD, Ankara, Türkiye fbayiroglu@yahoo.com Amaç: Sunulan bu çalışma, ratlarda lipit ve karbonhidratça zengin diyetle beslenmede probiyotik bakteri (Lactobacillus casei strain Shirota) ve yeşil çay ekstraktı (green tea) uygulanmasının intestinal immun sistem üzerine etkisinin belirlenmesi amacıyla planlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma için ortalama erişkin 56 adet Wistar albino rat kullanıldı, gruplar aşağıdaki gibi oluşturuldu: A: Kontrol, B: lipitçe zengin diyet, C: lipitçe zengin diyet + yeşil çay ekstraktı (GTE), D: lipitçe zengin diyet + probiyotik bakteri ilavesi, E: Karbonhidratça zengin diyet, F: karbonhidratça zengin diyet + GTE, G: karbonhidrat + probiyotik bakteri ilaveli grup. İnce bağırsak örnekleri %10 luk tamponlu formaldehit solusyonunda 48 saat süreyle tespit edildi ve rutin ışık mikroskopik takipleri yapıldı. Alınan 5 μm kalınlığındaki kesitlere Paneth hücre demostrasyonu için Phloxine-tartrazine ve lenfositler için de immun boyamalar (CD +3, CD +5 ve CD +45 ) yapıldı. Bulgular: Sunulan bu çalışmada, ince bağırsak mukozasında lenfosit sayısının yüksek kalorili diyet uygulanan gruplarda anlamlı derecede arttığı tespit edilirken, GTE uygulanan grup grupda ise azalma eğilimi görülmüştür. Bunun yanında probiotik uygulanmış gruplarda ise değişken bir görüntü tespit edildi. Paneth hücre sayısı özellikle jejunun ve ileumda GTE uygulanmış her iki grupda da önemli ölçüde artmıştır. Sonuç: Sonuç olarak, yüksek kalorili diyetlerin sindirim kanalında yangıya neden olduğu görülmüştür ve söz edilen uygulamalar intestinal mukozal immunitenin düzenlenmesi için kullanılabilir. Anahtar sözcükler: Yüksek kalorili diyet, yeşil çay, probiotik bakteri, mukozal immunite Teşekkürler Yapılan bu araştırmaya 2009-VF-B020 no.lu proje olarak maddi destek sağlayan YYÜ Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığı na teşekkür ederiz. 36

59 Effects of hyperthyroidism on expression of vascular endothelial growth factor (VEGF) and apoptosis in fetal adrenal glands Turan KARACA, Yeşim Hülya UZ, Rukiye KARABACAK, Ihsan KARABOGA, Selim DEMIRTAS, Ahmet Cagatay CICEK, University of Trakya, Faculty of Medicine, Department of Histology and Embryology, 22030, Balkan Campus, EDIRNE, TURKEY The present study was designed to investigate the expression of vascular endothelial growth factor (VEGF), vascular density and apoptosis in the rat fetal adrenal glands with hyperthyroidism in late gestation. Twelve mature female Wistar-albino rats with the same biological and physiological features were used for this study. Rats were divided into two groups: control and hyperthyroidism. Hyperthyroidism was induced by daily s.c. injection of L-thyroxine (250 μg/kg) for 21 days. The expression of VEGF, vascular density and apoptosis were analyzed in rat fetal adrenal glands. The maternal adrenocorticotropic hormone (ACTH) and thyroxine (T4) were measured by chemical immunoassay method. Serum levels of ACTH and free T4 were significantly higher in the hyperthyrodism group than the control group. Immunohistochemistry revealed that the number of VEGF positive cells and vessels density were significantly increased in the hyperthyroidism group compared to control group. Hyperthyroidism did not change fetal and placental weights, and number of fetus.this study demonstrates that hyperthyroidism may have an effect on the development of rat adrenal gland mediated by VEGF and apoptosis. Keywords: Hyperthyroidism, VEGF, CD31, Fetal adrenal, rat 37

60 Deneysel Diyabetik Sıçan Testis Dokularında Fas/FasL Sinyal Yolağının Rolü S. Bayram 1, G. Kızılay 1, Y. Topçu-Tarladaçalışır 1 1 Trakya Üniversitesi,Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Edirne, Turkey, sinasibayram1986@gmail.com Diyabetik erkek infertilitesi/subfertilitesi, son yıllarda diyabetin komplikasyonları arasında oldukça önem kazanmıştır. Son on yılda yapılan çalışmalar; diyabetik testis dokularında özellikle spermatogenik seri hücrelerinde tespit edilen ve apoptozise sebep olan, bazı proteinler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Çalışmamızda; apoptotik bir yolak olan Fas/FasL sinyal yolağının diyabetik testis dokusundaki rolünün değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada, gr ağırlığındaki 12 adet Wistar albino erkek sıçandan; 1.Kontrol grubu; sadece sitrat tamponu (ph sı 4,2 olan; 0,1M lık) intraperitoneal (i.p.) verilen grup (n=6), 2.Diyabet grubu; 60 mg/kg, tek doz, streptozotosin (ph sı 4,2 olan; 0,1M lık sitrat tamponunda çözülerek) i.p. verilen grup (n=6) oluşturulmuştur. Protokol süreleri tamamlanan deneklerden, anestezi altında testis doku örnekleri alınarak, fiksasyon, dehidratasyon, parafin inklüzyonu işlemleri yapılmış ve parafin bloklar elde edilmiştir. Poli-L-lisin kaplı lamlara alınan 5 µm kalınlığındaki kesitlere, öncelikle apoptozisin değerlendirilmesi amacıyla TUNEL tekniği (terminal deoxynucleotidyl transferase mediated in situ nick end-labelling) ve daha sonra kaspaz-3, kaspaz-8, Fas, FasL immünohistokimyasal boyalar uygulanmıştır. Elde edilen preparatlarda; apoptotik hücre (1000 hücredeki TUNEL pozitif hücre sayısı) ve apoptotik tübül (en az üç ve daha fazla apoptotik hücre içeren tübül) indeksleri değerlendirilmiştir. Apoptotik hücre ve apoptotik tübül indekslerinin, kontrol grubu ile kıyaslandığında, diyabet grubunda istatistiksel olarak anlamlı şekilde arttığı (P<0,001; Tablo 1) tespit edilmiştir. Fas/FasL sinyal yolağındaki kaspaz-3, kaspaz-8, Fas ve FasL proteinlerinin spermatogenez serisine ait 1000 hücredeki immunreaktiviteleri değerlendirildiğinde ise diyabet grubundaki kaspaz 3, kaspaz 8, Fas ve FasL immunpozitif hücre sayılarının, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı olarak arttığı gözlemlenmiştir (sırasıyla P<0,001; P<0,001; P<0,001; P<0,001; Tablo 1). Tablo 1. Kontrol Diyabet P Grubu Grubu Apoptotik 7.8 ± ± 4.9 <0,001 hücre indeksi Apoptotik 8.2 ± ± 11.5 <0,001 tübül indeksi Kaspaz ± ± 9.7 <0,001 Kaspaz ± ± 2.3 <0,001 Fas 4.1 ± ± 5.5 <0,001 FasL 14.2 ± ± 9.6 <0,001 Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında P<0,05 anlamlı kabul edilmiştir. Elde edilen sonuçlar bize, diyabetik erkek infertilitesinde Fas/FasL sinyal yolağının önemli rollerinin olabileceğini göstermektedir. Ancak bu yolağın rolünün kantitatif farklı metodlarla da araştırılması ve özellikle diğer apoptotik yolaklarla karşılaştırılarak, öneminin vurgulanması gerektiği düşüncesindeyiz. Anahtar Kelimeler: Diyabet, İnfertilite, Apoptozis, Fas, FasL Referanslar [1] P.O. Koh, J Vet Med Sci. 69(9), , [2] K. Rashid, P.C Sil, Biochim Biophys Acta. 1852(1), 70-82, 2015 [3] Y.J. Li, T.B. Song, Y.Y. Cai, J.S. Zhou, X. Song, X. Zhao, et al, Toxicol Sci. 108(2), , 2009 [4] J. Li, F. Chen, Y. Chen, Z. Wang, Toxicol Mech Methods. 24(9), ,

61 PİEZO-ELEKTİRİK VE STRONSİYUM METODLARININ OOSİT AKTİVASYONU ÜZERİNE ETKİLERİNİN ULTRASTRÜKTÜREL İNCELENMESİ S.Paltun 1, T.Kotil 2, E.Unsal 1,C.Hürdağ 1 1 İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı 2 İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı Amaç: Oosit aktivasyonu problemi olan olgularda oosit aktivasyonunu sağlamaya yönelik çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Oosit aktivasyonunda en önemli olay hücre içi Ca +2 konsantrasyonundaki geçici artıştır. Ca +2 artışı olmaması aktivasyonu önlediği için infertiliteye sebep olabilmektedir [1]. Piezoelektrik ve stronsiyum muamelesi bu yöntemler arasında yer almakta olup çalışmamızda da bu iki yöntemin hücre üzerindeki etkilerini ortaya koymak adına ele aldık. Piezoelektrik metodunda, mikroenjeksiyondan sonra Elektro Hücre Manipulatör cihazı ile hücrelere belirli düzeyde elektrik verilir. Bu işlem ile oosit aktivasyonu sağlanır [1]. Stronsiyum, fertilizasyon sonucu sperm ile uyarımı taklit ederek uzun süreli kalsiyum dalgalanmaları meydana getirmektedir. Sperm kaynaklı fosfolipaz C aktive edildiğinde, fosfotidilinositol 4,5-bifosfatı, ikinci mesajcı olan inositol 1, 4,5-trifosfata (InsP3) hidrolize eder [2,3]. InsP3, endoplazmik retikulum üzerindeki, kalsiyum kanalı ihtiva eden InsP3 reseptörleri (InsP3R) ile etkileşime girerek oositin hücre içi depolarından kalsiyum salınımını uyarır ve oosit aktivasyonunu sağlar [2,3]. Metod: Çalışmamızda 18 gönüllüden alınmış olan mikroenjeksiyon sonrası döllenme elde edilememiş artık oosit hücreleri kullanıldı. Bu intakt artık hücrelerden kontrol grubu olarak herhangi bir aktivasyon ajanının uygulanmadığı oosit örnekleri (n=6), Stronsiyum uygulanmış oosit örnekleri (n=6) ve Piezoelektrik uygulanmış oosit örnekleri (n=6) olmak üzere üç grup hücre değerlendirmeye alındı. Bu grupların ince yapısal özelliklerini incelemek amacıyla transmisyon elektron mikroskobunda (TEM) değerlendirmesi yapıldı. Sonuç: Piezoelektrik uygulanmış oositlerdeki mitokondriyumların membran yapısında tahribat gözlenirken krista yapıları kontrol grubuna (Resim 1) benzer bulunmuştur (Resim 2). Stronsiyum uygulanmış oositlerde ise mitokondriyumların hem membran yapılarında hem de kristalarında ciddi tahribatlar ve bunun dışında mitokondriumlarda şişme kaydedilmiştir (Resim 3). Resim 1: Kontrol grubu oositte (*) yıldız ile işaretli olanlar kortikal granül ( ) ok ile gösterilenler mitokondri Resim 2: Piezoelektrik grubu oositte (*) yıldız ile işaretli olanlar kortikal granül ( ) ok ile gösterilenler mitokondri Resim 3: Stronsiyum grubu oositlerde oositte (*) yıldız ile işaretli olanlar kortikal granül ( ) ok ile gösterilenler mitokondri Her üç grupta da kortikal granüllerde şişme gözlenmiş olup piezoelektrik ve stronsiyum gruplarındaki gözlenmiş olan kortikal granüllerin membranlarında tahribatlar saptanmıştır. Ancak piezoelektrik grubundaki oositlerin kortikal granüllerindeki tahribat ve yırtılmalar stronsiyum grubundakilere oranla daha az tahribatlı bulunmuştur. Sonuç olarak; piezoelektrik ve stronsiyum ile aktive edilmiş oositlerde kontrol grubu oositlere nazaran ultrastrüktürel farklılıklar saptanmıştır. Oosit aktivasyonunda kalsiyum osilasyonunu takiben pronükleer gelişimde hücre iskeletinin önemli bir rol oynadığı göz önünde bulundurulacak olursa piezoelektriğin stronsiyuma göre daha etkin olabileceği düşünülebilir. Anahtar kelimeler: Oosit, ICSI, piezoelektrik, stronsiyum, ince yapısı, infertilite Referanslar [1] Mansour R, Fahmy I, Tawab A.N, Kamal A, El- Demery Y, Aboulghar M, and Serour G, F.R.C.O.G, Electrical activation of oocytes after intracytoplasmic sperm injection: a controlled randomized study, American Society for Reproductive Medicine, [2] Zhang D, Pan L, Yang LH, He XK, Huang XY and Sun FZ. Strontium promotes calcium oscillations in mouse meiotic oocytes and early embryos through InsP3 receptors, and requires activation of phospholipase and the synergistic action of InsP3. Human Reproduction, [3] Matur İ., Fare Embriyoları ile Partenotlarının Gelişimsel Potansiyelleri ve Morfolojik Özelliklerinin Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana (2009). Teşekkür Çalışmamızı gerçekleştirebilmemiz için gerekli tüm imkanları sağlayan İstanbul Bilim Üniversitesi ve İstanbul Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı na teşekkür ederiz. 39

62 Farklı Dalga Boylarındaki Lazerlerin İnferior Alveolar Sinir Hasarında Rejenerasyon Üzerine Etkilerinin İnce Yapı Düzeyinde ve Histomorfometrik Olarak Değerlendirilmesi F. Helvacioglu 1, D. Yazicioglu 2, N. Diker 3, Y.Oguz 4 1- Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD 2- Özel Koru Hastanesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi Kliniği 3- Başkent Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi AD 4- Maktoum bin Hamdan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Cerrahisi ve İmplant Diş Hekimliği AD Giriş ve Amaç: İnferior Alveolar Sinir (İAS) mandibular kanal içerisindeki seyri ve morfolojisiyle oral bölgenin diğer duyusal sinirlerinden farklılıklar göstermektedir. İAS in bu yapısı oral cerrahi ve baş-boyun cerrahisi girişimleri sırasında bu sinirin sıklıkla hasara uğramasına neden olmaktadır[1,2,3]. Düşük enerji seviyeli lazer tedavisi, terapötik lazer tedavisi, lazer ile biyostimulasyon gibi farklı şekillerde adlandırılır. Bu tedavi şeklinin özelliği, invaziv olmamasının yanı sıra yara iyileşmesini hızlandırması, ödemi, inflamasyonu ve ağrıyı azaltması, sinir rejenerasyonunu hızlandırması gibi etkilerinin bulunmasıdır [4,5]. Bu tedavi yöntemi, özellikle inferior alveolar hasarının sıkça görülebildiği oral ve maksillofasiyal cerrahi alanında önem kazanmaktadır. Çalışmamızın amacı; inferior alveolar sinir hasarında erken dönem uygulanacak biyostimülan lazerin etkinliğinin histomorfometrik ve ince yapı düzeyinde değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmada 36 adet genç erişkin gram ağırlığında Sprague-Dawley erkek sıçan kullanılmıştır. Grup 1: Kontrol grubu, Grup 2: 660 nm dalga boylu Ga-Al-As lazer grubu (Atımlı-75 mw, 3 J/cm 2 ) ve Grup 3: 808 nm dalga boylu Ga-Al-As lazer grubu (Atımlı-75 mw,3 J/cm 2 ) olmak üzere üç grup oluşturulmuştur. Travma genel anestezi altında inferior alveolar sinirde düz klemple 10 sn sıkıştırılarak crush tipi sinir hasarı gerçekleştirilmiştir. 0., 3., 6., 9., 12., 15., 18., 21., 24., 27. günlerde sıçanlar elle tutularak 3 er dakika boyunca grup sınıflamasına göre farklı dalga boylu lazerler uygulanamıştır. 25. Günde deneklerden genel anestezi altında inferior alveolar sinirleri alınarak geçirimli elektron mikroskop ta incelenmek üzere tespit edilmiştir. Dokulardan alınan yarı ince kesitlerde aksonların hem yapısal hem de işlevsel etkinliği değerlendirmek için aksonların iç çapının sinir lifinin dış çapına oranlanması ile g oranları ölçülmüştür. G oranı (akson iç çapı/ dış çapı) bu çalışma için özel olarak yazılan Tantuna 76 programında değerlendirilmiştir. İnce kesitler ise Carl Zeiss Leo 906 E geçirimli elektron mikroskopta fotoğraflanarak yorumlanmıştır. Bulgular ve Sonuç: İnferior alveolar sinirde travma grubunda büyük çaplı liflerdeki belirgin dejenerasyon, poliaksonal Schwann hücreleri, akson içersindeki miyelin kılıf oluşum anomalileri, ara bağ dokusunda kollajen lif artışı ve ödem oluşumu saptandı. İnce kesit değerlendirmelerinde ve morfometrik analizlerde travma kaynaklı olarak görülen bu yapısal hasarların geri dönüştürülmesinde 660 nm biyostimülan lazer uygulamasının yetersiz kaldığı izlenirken, 808 nm biyostimülan lazer uygulamasının yeniden yapılanma sürecinde ara bağ dokusundaki ödem ve kollajen lif artışını göreceli olarak baskıladığı ve miyelinli ve miyelinsiz sinir liflerinin doğal yapısını korumasında daha etkili olduğu kanısına varıldı. Anahtar kelimeler: İnferior alveolar sinir, biyostimulan lazer, g oranı, elektron mikroskop Kaynaklar: [1] Robert RC, Bachetti P, Pogrel MA. Frequency of trigeminal nerve injuries following third molar removal. J Oral Maxillofac Surg. 63, , [2] Hillerup S, Jensen R. Nerve injury caused by mandibular block analgesia. Int J Oral Maxillofac Surg. 35, , [3] C. Pratt, H. Tippett, J. Barnard, D. Birnie. Labial sensory function following saggital split osteotomy. Br. J. Oral Maxillofac. Surg. 34, 75-81, [4] Sun, G., Tuner, J.: Low-Level Laser Therapy in Dentistry. Dent Clin N Am.48, , 2004 [5] Walsh, L.J.: The Current Status of Low Level Laser Therapy in Dentistry. Part I. Soft Tissue Applications. Austr Dent J. 42, ,

63 Microstructural and electrical investigation of ZnO and ZnGa 2 O 4 ceramics Shalima Shawuti 1*, Musa Mutlu Can 1, and Mehmet Ali Gülgün 2 1 Departmnet of Physics, Faculty of Science and Literatures, Istanbul University, 34314, İstanbul, Turkey 2 Faculty of Engineering and Natural Sciences, Sabancı University, 34956, İstanbul, Turkey Transparent conducting oxides, such as In 2 O 3 :Sn (ITO), ZnO, SnO 2, TiO 2 are intensively investigated structures in technological usages of flat panel displays, solar cells, organic light-emitting diodes and other transparent optoelectronic devices due to high carrier mobility and optical transparency in visible light region [1-3]. The wide band gap semiconductor are also good candidates in piezoelectric applications. ZnO is one of the extensively attracted piezoelectric material to generate rectifying current and potential under external mechanical energies [4]. This study is focused on widely used ZnO and promissing one, ZnGa 2 O 4, semiconductors to investigate the frequency dependent electrical properties. The particles were synthesized via solid state reaction, details were mentioned in previous studies [5,6]. The each powder was uniaxially pressed under 10 ton to form pellet; and then, annealed at 1400 C for 6 hours. The surfaces of each pellet were also demonstrated in Figure 1. Although having porosity on the surface, having clean grain boundaries assigned the pellets were formed without a secondary phase at the grain boundaries. The imaginary versus real impedances curves of each sample were presented in Figure-2a and 2c. The changes in the cole-cole plot for both samples assign the reduced resistivity by temperature (Figure-2a and 2c). Moreover, the frequency dependent imaginary resistivities are observed for ZnGa 2 O 4 above the 450 o C and for ZnO from 50 o C to 350 o C (Figure-2b and 2d). On the other hand, the Figure-3b and 3d present the shift at the maximum frequency toward the high frequencies by increasing temperature as indicated by arrow on the figures. That attributed the decrease of the capacitance values due to decline in relaxation time constant. (a) Figure-1: SEM pictures of (a) ZnGa 2 O 4 and (b) ZnO particles (Some poroses on the surface were labeled by red circules). (b) Figure-2: (a, c) The imaginary versus real impedances and (b,d) the frequency dependent imaginary resistivities of ZnO and ZnGa 2 O 4. 41

64 As a conclusion, at the room temperature ZnO behave as insulator, however above the 350 C begins to act as conductor. In comparation, the insulting properties are dominant for ZnGa 2 O 4 even at 700 C. The capacitance values also calculated for both pellets. The impedance studies prove that ZnGa 2 O 4 structure has higher activation energy than ZnO does. The shift of high frequency at the imaginary impedances were assigned an increase at the free charge carriers mobility. The merging of Z curves in the high frequency region may be attributed to release of space charge as a result of lowering of the barrier properties of the materials at higher temperatures in the high frequency region [7]. Over all, this high activation energy for ZnGa 2 O 4, compared to ZnO, indicate the relaxation time intervals of charge carriers are more practical for high temperature technological applications. References [1] T. Minami, Semicond. Sci. Technol. 20 (2005) S35 S44. [2] J. F. Wager, Science 300 (2003) 5623, [3] K. Nomura et al., Science, 300 (2003) 5623, [4] Mi.-Y. Choi et al., Adv. Mater., 21 (2009) [5] M. M. Can et al.journal of Material Science, 46 (2011) [6] M. M. Can et al., Journal of Alloys and Compounds, 549 (2013) [7] A. Kumar et. al., Journal of Alloys and Compounds, 394 (2005)

65 Testis Torsiyonunda Kan-Testis Bariyerinde CAPE nin Koruyucu Etkisinin Değerlendirilmesi Y.Sarıca 1, M. Çelik 2 ve S. İnan 2 1 Şifa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji A.D., İzmir, Türkiye, yagmur.sarica@sifa.edu.tr 2 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji A.D., Manisa, Türkiye, sevinc.inan@cbu.edu.tr Testis torsiyonu testis ve eklerinin kendi ekseni etrafında dönmesine bağlı kan akımının bozulması ile dokuda nekrotik değişikliklere neden olabilen ürolojik acil durumlar arasındadır [1]. Testis torsiyonu iskemi hasarına yol açarken, detorsiyon ise reperfüzyon hasarı oluşturmaktadır. Bu süreçte, serbest oksijen radikalleri aracılığı ile dokuda yapısal ve biyokimyasal değişiklikler ortaya çıkmaktadır [2]. Propolisin aktif bileşenlerinden olan Caffeic Acid Phenethyl Ester'in (CAPE) anti-mikrobiyal, anti-inflamatuvar, immüno-modülatör, anti-oksidan ve anti-proliferatif özellikleri tanımlanmıştır [3]. Bu çalışmada sıçanlarda testis torsiyonuna bağlı iskemi/reperfüzyon modelinde CAPE nin prooksidan ve anti-oksidan etkileri ile kan-testis bariyeri üzerindeki koruyucu etkilerinin immunohistokimyasal yöntemle değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada, Wistar Albino genç erişkin erkek sıçanlar kontrol, iskemi reperfüzyon (I/R), tek doz (TD) CAPE ve doyurma (DY) CAPE olmak üzere 4 gruba ayrıldı (n:28).i/r modeli, sıçanların sol testislerine 720º rotasyon ile 2 saat torsiyon, 4 saat detorsiyon yapılarak oluşturuldu. Cerrahi işlem sonrasında sıçanların testis dokuları çıkarılarak Bouin solüsyonunda 48 saat tespit edilerek, rutin parafin doku takibi ile parafine gömüldü. Ek kesitler anti-zo3, anti-claudin ve anti-e- Cadherin primer antikorları ile avidin-biyotin-peroksidaz yöntemiyle indirek immüno-histokimyasal olarak değerlendirildi. İmmunoreaktivite sonuçları hafif (1), orta (2) ve şiddetli (3) olarak belirlendi. Oneway ANOVA istatistik testi ile sonuçlar karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. Kontrol grubundan alınan testis örneklerinde, ZO3/ Claudin/E-Cadherin immunoreaktiviteleri sırasıyla şiddetli/hafif/orta şiddetli olarak izlendi. I/R grubunda tüm immunoreaktivitelerin azaldığı izlenirken, CAPE uygulanan gruplarda ZO3 immunoreaktivitesinin arttığı, E-Cadherin ve Claudin immüno-reaktivitelerinin kontrole yakın olduğu izlenmiştir. İstatistiksel olarak iskemi reperfüzyon hasarında testis doku örneklerinde kan-testis bariyerinde rol oynayan yan yüz bağlantı kompleksi proteinlerinin azaldığı ve CAPE uygulamaları ile immünreaktivitelerde anlamlı olarak artış olduğu belirlenmiştir (P<0.05) CAPE nin iskemi/reperfüzyon hasar öncesi prooksidan etki ile oksidatif stres durumunda hücreler arasında direnç sağlayarak hücre-hücre bağlantı komplekslerini güçlendirdiği, reperfüzyon öncesi uygulaması ile de reperfüzyon hasarından koruyarak antioksidan içeriği ile koruyucu etki yaptığı düşünülmüştür. KONTROL I/R TD CAPE DY CAPE Referanslar Z03 Claudin E-Cad [1] Cadenas E. Mechanisms of oxygen activation and reactive oxygen species detoxification. Oxidative stress and antioxidant defences in biology. New York, Chapman and Hall, p.4-47, 1995 [2] Akyol S, Ozturk G, Ginis Z, et.al. In Vivo and In Vitro Antıneoplastic Actions of Caffeic Acid Phenethyl Ester (CAPE),Therapeutic Perspectives. Nutrition and Cancer.volume 65,Issue 4,

66 Surface structure of layered lanthanum titanates grown in different alkali chloride fluxes A. Orum a, K. Takatori b, S. Hori b, M. Yoshimura a and T. Tani a,b a Toyota Technological Institute, Nagoya, , Japan, yoshi@toyota-ti.ac.jp b Toyata Central Research and Development Labs. Inc., Nagakute, , Japan, toshit@mosk.tytlabs.co.jp ABSTRACT Aim Surface structures of molten-salt-synthesized platelike La2Ti2O7 particles were investigated by AFM and the formation mechanisms of the structures were discussed in terms of atomic arrangement on each plane and interfacial energy with flux materials. Methods Plate-like La2Ti2O7 (LaT) particles were prepared from TiO2 and La2CO3 by molten salt synthesis method in different alkali chloride fluxes (KCl, NaCl and LiCl) at K. Morphology and crystal axes of the particles were determined by scanning electron microscopy (SEM), oriented particulate monolayer (OPML) X-ray diffraction (XRD) [1] and transmission electron microscopy (TEM; JEM- 2000EX) with selected area electron diffraction (SAED). Surface structures of developed planes were charactrized by atomic force microscopy (AFM; Bruker) with peak force tapping mode and Si tip. Results and Conclusion LaT particles have a plate-like morphology with a rectangular developed plane, reflecting the crystal structure (Fig.1) including an interlayer with the lowest surface energy, where Ti-O periodic bond chain (PBC) is terminated. OPML-XRD and TEM- SAED determined that the developed plane of a particle is parallel to {100} and its longer and shorter sides of the plane correspond to the c- and b-axes, respectively. Triangular prism structures parallel to the c-axis were observed with heights of tens to hundreds nanometer on the developed planes of KCl-grown LaT by SEM (Fig.2) whereas no such structures were detected on those of LiCl-grown LaT. AFM analysis revealed that the prism structures on KCl-grown LaT have a profile of isosceles triangle when line-scanned perpendicular to the c-axis (Fig.3). The facets of the prism is considered to be LaT {210} on which atomic arrangement is locally similar to {100} of a rock-salt structure. LaT {210} can be stable in KCl flux since K + can take twelve oxygen cordination in the perovskite phase and thus the {210} gives a low interfacial energy with rock-saltstructured KCl. On the other hand, the developed plane of LiCl-grown LaT has atomically flat terraces and steps with a height of d(100)-spacing (~1.3 nm), which evidenced that the terraces are LaT (200) along the interlayer. It is suggested that the difference in surface structure of developed plane regarding flux type is associated with difference in interfacial energy between LaT and molten flux. Fig.1. Crystal structure of La2Ti2O7. Fig.2. SEM image of plate-like LaT particles with a triangular prisms, grown in KCl at 1573 K. Fig.3. AFM image of prism structures on the developed plane of KCl-grown LaT particle. Keywords: atomic force microscopy, molten salt synthesis, layered perovskite, crystal facets. Reference [1] T. Sugimoto, et al., J. Colloids Interface Sci. 158, ,

67 Immunohistochemical Analyses of the Oxidative Stress Parameters on Different Types of Cancer Cell Lines Treated with CAPE M.Ozgul 1, F.Firat 2, E. T. Uluer 1, M. I. Tuglu 1 and S. Inan 1 1 Manisa Celal Bayar University, Faculty of Medicine, Department of Histology & Embryology, Turkey melikeeozgul@gmail.com drelginturkoz@gmail.com mituglu@yahoo.com sevincinan@yahoo.com 2 Manisa Celal Bayar University, Health Science Institute, Department of Histology & Embryology, Turkey fatmaozturk87@gmail.com The oxidative stress has an important role in cancer progression through the induction of cell death, senescence and cell cycle arrest. It also has controversial effects, unfortunately contributing to the spreading, proliferation, survival, and metastasis of cancer cells [1]. Caffeic Acid Phenethyl Ester (CAPE) is an effective component of propolis. It plays many roles as antioxidant, anti-inflammation and anti-cancer agent [2]. Under stress conditions cancer cells produce some important molecules such as vascular endothelial growth factor (VEGF), endothelial and inducible nitric oxide synthase (enos, inos) [3]. The pathways which are induced by CAPE as anticancer agent are not clearly unknown. Thus, clarifying mechanisms of oxidative stress on cancer cells induced by CAPE does have an importance. The aim of this study was to evaluate the time dependent oxidative stress parameters (VEGF, enos, inos) on different malignant cancer cell lines treated with CAPE by using indirect immunohistochemical method. Cancer cell lines; COLO 320 DM (colon carcinoma cell line), MDA-MB 231 (human breast cancer cell line) and NA2B (mouse neuroblastoma cell line) were produced in a proper medium with 10% fetal bovine serum, 2% L-Glutamine, 2% antibiotic and incubated with 5% CO2 in 37 C humid incubator. The CAPE was prepared as 200 μm/ml. The study was carried out as 3 groups; control, 24 hr CAPE treatment and 48 hr CAPE treatment for each cancer cell line. After fixation of cells with paraformaldehyde, avidin-biotin-peroxidase indirect immuno-histochemistry method was employed using anti-vegf, anti-inos and antienos primary antibodies. Intensities of immunoreactivities were scored as mild (1), moderate (2), strong (3) and very strong (4). H- score of each group was calculated using the formula: H-score= ΣPi (i+1) (i: intensity, Pi: percentage of stained cells for each intensity). H- score of each antibody for each group was analyzed comparatively by using the ANOVA statistical test. It was observed that immunoreactivities of VEGF, enos and inos were evaluated as moderate in the control groups. The immunoreactivities of antibodies were different on both exposure time dependent CAPE treatment and according to cancer cell types (Figure 1). While VEGF immunoreactivity was seen to have decreased after CAPE treatment in 24th and 48th hr in COLO cell line, enos and inos immunoreactivities were observed to have increased in 24th hr but decreased in 48th hr. VEGF immunoreactivity decreased for both MDA-MB 231 and NA2B cell lines and enos and inos immunoreactivities were observed to increase for both cell lines (p<0.05). The effects of CAPE was observed as variable on different cancer cell types. CAPE might be useful for cancer treatment as an anti-angiogenic factor which might cause decreasing VEGF-mediated angio-genesis on all malignant carcinomas. On malignant breast and brain cancers, it might play a crucial role as anti-angiogenic factor but as an anti-oxidative agent it might need to be involved in other signaling pathways and anti-apoptotic mechanisms for cancer treatment. On colon cancer, CAPE was also seen as an anti-oxidant agent. It was thought that the oxidative effect of CAPE on breast, colon and brain cancer cell lines cause the changing of these parameters exposure time-dependent manner. Keywords: CAPE, cancer, oxidative stress [1] Krstić J et al. TGF-β and Oxidative Stress Interplay: Implications in Tumorigenesis and Cancer Progression. Oxid Med Cell Longev. 2015;2015: [2] Rzepecka-Stojko A et al. CAPE and ethanol extract of propolis induce the complementary cytotoxic effect on triple-negative breast cancer cell lines. Molecules May 20;20(5): [3] Chung TW et al. CAPE suppresses VEGFR-2 activation, and tumor neovascularization and growth. J Mol Med Feb;91(2):

68 Serbest Kalvaryum Periostu ve Biyoaktif Cam Kullanılarak Yeni Kemik Yapıcı Yama Üretilmesi A. Aliyev 1, Ö. Ekin 1, O. Bitik 1, N. Çabuş 2, A. Vatansever 3, P. Korkusuz 2, H. H. Çelik 3, G. Tunçbilek 1 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi AbD, Ankara,06100 Türkiye, alialiyev@gmail.com 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AbD, Ankara,06100 Türkiye, nilguncabus@gmail.com 3 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi AbD, Ankara,06100 Türkiye, alpervatansever@yahoo.com Kemik dokusunun eksikliği ve yetersizliğine bağlı oluşan kontür ve fonksiyon bozukluklarının onarılmasında otojen doku en iyi malzeme olarak kabul edilmekle birlikte, özellikle çocukluk çağında doku alanının sınırlılığı ve şekillendirmedeki zorluk nedeniyle biyomalzemeler kemiğin yeniden yapılandırma cerrahisinde vazgeçilmez olmuştur [1, 2]. Çalışmanın amacı vücutta yeni bir kemik dokusu yaması oluşturmak ve bunu biyomalzeme ile beraber kullanarak yamaya daha fazla hacim ve direnç kazandırmaktır. Çalışmada Hacettepe Üniversitesi Deney Hayvanları Laboratuarı dan temin edilen 32 adet gr ağırlığında Wistar Albino sıçan kullanıldı. Yama üretiminde %53 silika dioksit, %23 sodyum oksit, %20 kalsiyum oksit ve %4 difosfopentaoksit içerikli biyoaktif cam [BonAlive Biomaterials, Turku, Finlandiya] kullanıldı. Deney hayvanları n=8 olacak şekilde 4 gruba ayrıldı. FP grubu yama üzerine periost, FPB grubu yama üzerine periost ve biyoaktif cam, FB grubu yama üzerine biyoaktif cam, F grubu ise sadece yama kontrol grubu olarak tasarlandktan sonra deri altı serbest yağ dokusu içerisine uygulandı. 8 haftalık takip sonunda hayvanlar feda edilerek mikrotomografi ve histoloji yöntemiyle değerlendirilmek üzere yamalar çıkarıldı ve oluşan yeni kemik miktarı kantitatif olarak değerlendirildi. Yapılan üç boyutlu mikrotomografi değerlendirmesinde FPB ile FB grupları arasında FPB grubu leyhine anlamlı artmış kemik yapımı saptandı [p<0,05]. Histolojik incelemede lamelli kemik oluşumuna bakıldığında % 62,5 ile en yüksek oranın FP grubunda, % 37,5 FPB grubunda ve %12,5 FB grubunda olmakla beraber FB grubunda % 25 kalsifikasyonunu tamamlanmamış osteoid kemiğin varlığı saptandı. Histolojik skorlar istatiksel olarak analiz edildiğinde FP, FPB ve FB gruplarının kontrol grubun anlamlı olarak yüksek olduğu görüldü [p<0,05].önceki çalışmalarda çeşitli biyoaktif cam türlerinin kemik yapımı ve yeni damar oluşumunu uyardığı; antibakteriyel etki gösterdiği bildirilmiştir [2]. Bu çalışmada kullandığımız biyoaktif cam malzeme, periost yamasını destekleyerak oluşturduğumuz in vivo sıçan modelinde yağ dokusu içinde kemik oluşumunu sağlaması açısından iyi bir seçenek oluşturmuştur Anahtar kelimeler: Biyoaktif cam, periost yaması, yeni kemik Referanslar [1] Z. Can, I Apaydin, AR Erçöçen, ME Demirseren, B Sabuncuoğlu, Prefabrication of a high-density porous polyethylene implant using a vascular induction technique, Ann Plast Surg, 41(3), 264-9, 1998 [2] OM. Ozdemir, S. Serel, S. Gökrem, A. Katircioğlu, Z. Can, Serin S, Three-dimensional orthotopic tissue reconstruction with a free prefabricated high-density porous polyethylene implant flap. Ulus Travma Derg,10, 75-82,

69 Histomorphometric and Microtomographic Evaluation of the Effects of Hyperbaric Oxygen and Systemic Ozone, Used Alone and in Combination, on Calvarial Defect Healing in Rats B.Kan 1, M. Sencimen 2 G. R. Bayar 2, P.Korkusuz 3, A. T. Coskun 2, A. Korkmaz 4, E. Bahador 3, T. Zerener 2 1 Kocaeli University Facutly of Dentistry Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Kocaeli, Turkey, bahadirkan@gmail.com 2 Gulhane Military Medical Academy Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Ankara, Turkey 3 Hacettepe University Faculty of Medicine Department of Histology and Embryology, Ankara, Turkey, elhambahador1969@gmail.com 4 Gulhane Military Medical Academy Department of Physiology, Ankara, Turkey Introduction:The aim of this study was to compare the efficacy of hyperbaric oxygen and systemic ozone, used separately and in combination, on the healing of bone defects. Materials and Method:Sixty male Wistar rats were divided into 4 groups (n = 15) according to treatment (control, hyperbaric oxygen [HBO], ozone [O], and HBO plus O [HBO-O]) and divided further into 3 subgroups according to day of sacrifice (postsurgical days 5, 15, and 30). Surgery was performed under general anesthesia to create a critical-size bone defect (5 mm in diameter) in the cranium. After sacrifice, microtomographic images of all samples were recorded, and histomorphometric analysis was performed. Results: Histologic and radiologic measurements showed that the values of all experimental groups were higher than those of the control group. Histologic scores for all experimental groups were statistically higher than those for the control group day 30 (O, P =.045; HBO, P =.049; HBO-O, P =.042). Histologic scores also were statistically higher for the HBO group on day 5 (P =.045) and day 15 (P =.009) compared with the control group. Microtomographic scores were higher for the experimental groups than for the control group, with statistically significant differences for group O on day 5 (P =.033) and day 30 (P =.0045) and for group HBO on day 15 (P =.005). Histologic and radiologic analyses showed positive correlations. Conclusion:Within the limitations of this study, the use of hyperbaric oxygen and ozone, separately and in combination, were shown to be effective in increasing bone healing. Combined usage was no more effective in stimulating bone healing than separate usage. References [1] K.T Pomini, J.C Andreo, C. Rodrigues Ade, et al, Effect of low-intensity pulsed ultrasound on bone regeneration: Biochemical and radiologic analyses, J Ultrasound Med., 33, 713, 2014 [2] B. Kan, F.Tasar, P. Korkusuz, et al, Histomorphometrical and radiological comparison of low-level laser therapy effects on distraction osteogenesis: Experimental study. Lasers Med Sci., 29, 213,

70 ELEKTRİK ALANIN DALAK VE OKSİDATİF DNA HASARINA ETKİSİ İLE RESVERATROLÜN KORUYUCU ROLÜNÜN ARAŞTIRILMASI R. Aslankoç 1, F.N. Cankara 2, N. Şenol 3, N. Gümral 1, O. Kavrık 1 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, Isparta, Türkiye, asrahime@hotmail.com 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji AD 3 Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Teknolojik aletlerin gelişimi insanların elektrik alana maruziyetini arttırmaktadır. Elektrik ve manyetik alanlarla ilgili yapılan çalışmalar bu maruziyetin insan sağlığı üzerine olumsuz etkilerinin olduğunu göstermektedir. 50 Hz elektrik alanın dalak ve oksidatif DNA hasarı üzerine etkisini gösteren mevcut bir çalışmaya litaratürde rastlanmamıştır. Bu çalışmada elektrik alan hasarına karşı resveratrolün etkilerini araştırmayı amaçladık. Çalışmada, 3-4 aylık 32 adet erkek Wistar Albino sıçan kullanıldı; kontrol, elektrik alan, elektrik alan+resveratrol (20mg/kg), resveratrol (20mg/kg) olmak üzere dört gruba ayrıldı. 30 gün boyunca sıçanlara 50 Hz (10 kv/m) elektrik alan [1] ve oral olarak resveratrol uygulandı. Deney sonunda sakrifiye edilen hayvanlardan alınan dalak dokusunda histopatolojik inceleme ve oksidatif stres parametrelerine (MDA, CAT, GPx) bakıldı. Kan dokusunda ise oksidatif DNA hasarı alkali comet tekniği tekniği kullanılarak sonuçlar floresans mikroskobunda görsel olarak analiz edildi [2]. Değerlendirme şekil 2 deki skorlamaya göre yapıldı. Dalak dokusundan alınan kesitlerin ışık mikroskobu altında incelenmesinde kontrol ve resveratrol grubunda normal histolojik yapı izlenirken, elektrik alan grubunda yapısal hasarın meydana geldiği, TUNEL pozitif hücre sayısının arttığı gözlendi. Resveratrol uygulaması ile dalak dokusundaki dejeneratif değişikliklerin gerilediği tespit edildi (Şekil 1). Elektrik alan grubundaki DNA hasarının kontrol grubuna göre daha fazla olduğu (p<0.001) tespit edildi. Resveratrol uygulaması ile hasarın azaldığı (p<0.05) görüldü. Elektrik alan uygulanan grupta MDA artarken GPx azalmıştır. Elektrik alan + resveratrol uygulanan grupta MDA azalırken GPX artmıştır (p<0.05). Elektrik alan dalak dokusunda yapısal değişikliklere, DNA yapısında bozulmalara neden olmaktadır. Resveratrol uygulaması ile bu dejeneratif değişikliklerde düzelmeler gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Elektrik alan, Dalak, DNA hasarı Şekil 1. a) Elektrik Alan, Masson trikrom, X 40; b) Elektrik Alan, Masson trikrom, X 40; c) Elektrik Alan+ Resveratrol, Masson trikrom, X 40; d) Elektrik Alan+Resveratrol, Masson trikrom, X 40; e) Kontrol, Masson trikrom, X 40; f) Resveratrol, Masson trikrom, X 40 Şekil 2. Hücreler kuyruk uzunlukları dikkate alınarak 5 kategoride değerlendirildi. 0; hasarsız hücre, 1; az hasarlı hücre, 2; orta hasarlı hücre, 3; çok hasarlı hücre, 4; ileri derecede hasarlı hücre Referanslar [1] Comlekci, S. Induced dielectric-force-effectby 50 Hz strong electric field on living tissue, Bio- Medical Materials and Engineering,16, , [2] Olive, PL, Banath JP and Durand RE. Heterogeneity in radiation induced DNA damage and repair in tumor and normal cells measured using the comet assay, Radiation Research,122:86-94,

71 Phosphodiesterase-5 Inhibitor Tadalafil s Positive Efect On Bone Healing In Rat Femur G. Toğral 1 ; M. Arıkan 1 P. Korkusuz 2 ; R. Hashemihesar 2 ; M. Eksioğlu 1 1 Department of Orthopaedics and Traumatology, Oncology Training and Research Hospital smuratark@yahoo.com 2 Department of Histology & Embryology Hacettepe University Faculty of Medicine ramin.hashemihesar@gmail.com Objectives: Sildenafil exerts angiogenic actions through up regulation of distinct proangiogenic growth factors(1,2) ; but essentially there is a complete lack of information about tadalafil. We have looked at the efficiency of these two PDE5 inhibitors, sildenafil and tadalafil at the fracture healing and we compared the altitudes of tadalafil. Materials and Methods: Bone healing was studied in a murine closed femur fracture model using radiological and histomorphometric analysis at 2 and 5 weeks after fracture. 48 male Wistar- Albino rats have divided to 6 equal groups and underwent femoral fractures. Sixteen mice received 5 mg/kg body weight sildenafil p.o. daily and sixteen mice received 1 mg/kg tadalafil p.o. daily. Controls (n 1/3 16) received equivalent amounts of saline. Fractured bone specimens were removed after sacrification at the end of Week 2 and 5 and quantitatively analysed by x-ray and histomorphometry for bone healing. Results: Sildenafil and tadalafil treatment significantly accelerated fracture healing in 2 and 5 weeks comparing to control both by histological and radiological analysis (p<0.05) Radiologic score of tadalafil group was significantly higher than those of the other two groups at Week 2 (p<0.05). A smaller callus area with a slightly reduced amount of cartilaginous tissue indicated an accelerated healing process in this group. Radiologic and histomorphometric data did not show significant correlation in 2 and 5 weeks unless the cartilage volume and the total radiologic score of saline group at second week. Discussion: We herein demonstrate for the first time that tadalafil treatment enhances bone healing by accelerating osseous fracture bridging. Sildenafil and tadalafil treatment; significantly accelerated bone formation in 2 and 5 weeks comparing to control. Long plasma half life time of tadalafil and lesser osseous callus percentage may be an advantage for the delayed fractures. Key words: Sildenafil, tadalafil, PDE5 inhibitors, fracture, angiogenesis. References (1) Hankenson, K. D., G. Zimmerman, and R. Marcucio. "Biological perspectives of delayed fracture healing." Injury 45 (2014): S8-S15. (2) Histing, Tina, et al. "Sildenafil accelerates fracture healing in mice." Journal of Orthopaedic Research 29.6 (2011):

72 Pulmonary Artery Perfusion Reduces Lung Injury Associated with Cardiopulmonary Bypass During Aortic Clamp M. Karacalilar 1, S. Gonca 2, I.S.Onan 1, O. Sen 1, S. Solakoglu 3, U. Uslu 4, A. Zeybek 5, and M. Yeniterzi 1 1 Department of Cardiovascular Surgery, Istanbul Mehmet Akif Ersoy Thoracic and Cardiovascular Surgery Training Hospital, Istanbul, Turkey, m.karacalilar@gmail.com 2 Department of Histology and Embryology, Kocaeli University Faculty of Medicine, Kocaeli, Turkey, suhgonca@gmail.com 3 Department of Histology and Embryology, Istanbul University İstanbul Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey, seyhunsolakoglu@gmail.com 4 Department of Histology and Embryology, Yeditepe University Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey unaluslu@gmail.com 5 Department of Anatomy, Kocaeli University Faculty of Medicine, Kocaeli, Turkey, alize_05@yahoo.com During aortic clamping of cardiopulmonary bypass (CPB), perfusion to the lungs is supplied by bronchial arteries. Bronchial artery blood flow decrease throughout CPB in experimental conditions. This situation result in ischemia reperfusion damage which finally causes postoperative pulmonary dysfunction. The purpose of the study was to investigate how pulmonary perfusion can minimize lung injury associated with CPB during aortic clamping [1]. Our study carried out at Mehmet Akif Ersoy Thoracic and Cardiovascular Surgery Training Research Hospital consisted of 24 cases of patients without pulmonary dysfunction, double or more vessels planned for CPB. Control group consisted of 12 cases of patients with standard CPB on pump while our study group consisted of 12 cases of patients whose pulmonary artery was perfused with isothermic oxygenated blood during aortic clamping period. Electron microscopic findings of left pulmonary biopsy in both groups were also evaluated. Electron microscopic findings in control group revealed a destruction of alveolar basal membrane while it was found intact in the study group. Electron microscopic findings demonstrated that CPB increases ischemic reperfusion damage while pulmonary perfusion decreases this damage (A and B). Our study shows that lung perfusion and postoperative gas exchange has positive effects on minimizing CPB associated lung injury. Keywords: Electon microscopy, Cardiopulmonary Bypass, Pulmonary Perfusion, Ischemia Reperfusion. References [1] T. Suzuki, Additional lung-protective perfusion techniques during cardiopulmonary bypass, Ann Thorac Cardiovasc Surgery, 16(3), 150-5,

73 Tuba Uterina'da PI3K/Akt/mTOR Yolağı Moleküllerinin İmmunohistokimyasal Dağılımlarının Değerlendirilmesi S. İnan 1, G. Ekizceli 2 ve K. Özbilgin 1 1 Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD, Manisa, Türkiye, sevincinan@yahoo.com 2 Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD, Bursa, Türkiye, gulcinevirgen@gmail.com Amaç: Tuba uterina'da menstrüel siklus boyunca hormonal etkilere bağlı olarak morfolojik değişiklikler gözlenmektedir. Sekonder oositin fertilizasyonu, zigotun yarıklanması, blastomerlerin oluşumu ve farklılaşması için gerekli moleküler faktörler tuba uterina epitel hücreleri tarafından sağlanmaktadır. Bu oluşturulan mikroçevre ile zigot implantasyona hazırlanmaktadır [1,2]. Çalışmada, farklı menstrüel evrelerinde sıçan tuba uterina örneklerinde PI3K/AKT/mTOR sinyal yolağında yer alan moleküllerin dağılımlarının immunohistokimyasal yöntem ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod: Giemsa boyalı vaginal sürüntülerinin incelenmesi ile belirlenen proöstrus, östrus, metöstrus, diöstrus evrelerinde tuba uterina örnekleri toplandı (n:28). %10 formalin solüsyonu ile tespit edilen örneklere rutin parafin doku takibi uygulandı. Kesitler anti-pi3k, anti-erk, anti-perk, anti-pakt, anti-igf, anti-mtorc1, anti-mtorc2 primer antikorları ile inkübe edildi. Avidin-biotin-peroksidaz yöntemine uygun olarak sekonder antikor uygulandı. DAB kromojeni ve Mayer s hematoksilen ile artalan boyaması yapılarak incelendi. İmmunoreaktivite skorları hafif (1), orta (2) ve şiddetli (3) olarak yarı kantitatif yöntemle yapıldı. Sonuçlar One-Way ANOVA istatistik testi ile karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. Bulgular: Grupların immunoreaktivite sonuçları Resim 1 ve Tablo 1' de gösterilmiştir. Tuba uterina'da PI3K/Akt/mTOR sinyal yolağında yer alan moleküllerin dağılımlarının menstrüel siklusun farklı evrelerinde işlevsel mekanizmaya uygun olarak değişiklik gösterdiği belirlendi. İmmunoreaktivitelerin en şiddetli gözlendiği evreler ERK, pakt ve mtorc1 için proöstrus evresi olarak belirlendi (p<0.05). Sonuç: Çalışmada, tuba uterinada, ovulasyon sürecini takiben sekonder oositin taşınması, fertilizasyon ve gelişen embriyonun çoğalma, farklılaşma ve erken gelişim süreçlerinin devamlılığının sağlanmasında PI3K/AKT/mTOR yolağı moleküllerinin menstrüel siklus sürecinde önemli rol oynadığı düşünülmüştür. Resim 1 Tablo 1 Anahtar Kelimeler: PI3K/AKT/mTOR sinyal yolağı, tuba uterina, immunohistokimya Referanslar [1] So KH et al. HCG stimulates spheroid attachment on fallopian tube epithelial cells through the MAPK pathway and down-regulation of olfactomedin-1. Fertil Steril May 18 [2] Lattuada D et al. Fimbrial cells exposure to catalytic iron mimics carcinogenic changes. Int J Gynecol Cancer Mar; 25 (3):

74 Role of nitric oxide synthase in acetaminophen induced liver necrosis Unal Uslu 1, Meltem Kolgazi 2, Alev Cumbul 1, Yağız Özdağ 1, Meral Yuksel 3, Ayliz Velioglu- Ogunc 3, Feriha Ercan 4, Inci Alican 5 1 Yeditepe University School of Medicine Department of Histology and Embryology, Istanbul, Turkey, unaluslu@gmail.com 2 Acibadem University School of Medicine Department of Physiology, Istanbul, Turkey 3 Marmara University Vocational School of Health Related Professions, Department of Biochemistry, Haydarpaşa, Istanbul, Turkey 4 Marmara University School of Medicine Department of Histology and Embryology, Istanbul, Turkey, 5 Marmara University School of Medicine Department of Physiology, Istanbul, Turkey Objectives: The aim of this study was investigate the mechanism of nitric oxide synthase (NOS) system s on inflammatory liver necrosis induced by acetaminophen (paracetamol N-acetyl-paminophenol; APAP) in rats. Method and Materials: 28 rats (Sprague-Dawley) were separated into 4 groups. Experimental animals were divided into the control group (C; n=7), acetaminophen control group (APAP; n=7), non-selective NOS inhibitors group (L-NAME; n=7), and selective inos inhibitors group (AG; n=7). The L-NAME group was received intraperitoneal with 20 mg/kg Nω-Nitro-L-arginine methyl ester hydrochloride; the AG group, and 8 mg/kg aminoguanidine. The C and APAP were treated saline and vehicles by the same route. Twenty-four hours after the treatment of acetaminophen, all animals were sacrificed in ethics. Their livers were removed and immunohistochemical detection were performed. The taken tissue samples were fixed in neutral formaldehyde and embedded in parafine wax. The samples of 5 µm in thickness were identified with inos and NF kappa B p65 by immunostaining. These samples were investigated with a Leica DM6000 B microscope and immunohistochemical index was achieved. Results: Expression of inos was increased in the APAP group compared to control (29.61 ± 2.82 vs ± 2.52, respectively; p<0.05). NOS staining in liver tissue decreased in all NOS treatment groups (Figure 1). Immunohistochemical index values show that the NF kappa B p65 was suppressed by L-NAME and AG by respectively (Figure 2). Figure 1: The left side image demonstrated immunohistochemical evaluation of inos showed liver samples; control (C), acetaminophen control (APAP), non-selective NOS inhibitors (L-NAME), and selective inos inhibitors (AG) groups. Scale bars: 90 µm for all images. Graph of the right side is presented as index of inos of the experimental groups. + P<0.05, compared to control group; * P<0.05 and ** P<0.01, compared to untreated APAP group The left side image depicts assays of inos showed in study tissues; control (C), acetaminophen control (APAP), non-selective NOS inhibitors (L-NAME), and selective inos inhibitors (AG) groups. Scale bars: 90 µm. Graph of the right side is showed as index of inos of the experimental groups. +++ P<0.001, according to control group; *** P<0.001, compared to untreated APAP group. Discussion: NOS inhibitors may prevent acetaminophen induced liver necrosis by preventing free oxygen radicals Keywords: Acetaminophen induced hepatotoxicity, Nitric oxide synthase, Immunohistochemistry. 52

75 Pulmonary Artery Perfusion Prevents Lung Injury Associated with Cardiopulmonary Bypass During Aortic Clamp M.Karacalılar 1, S. Gonca 2, I. S. Onan 1, U. Uslu 3, S. Solakoglu 4 and M. Yeniterzi 1 1 Department of Cardiovascular Surgery, Istanbul Mehmet Akif Ersoy Thoracic and Cardiovascular Surgery Training Hospital, Istanbul, Turkey, m.karacalilar@gmail.com 2 Department of Histology and Embryology, Kocaeli University Faculty of Medicine, Kocaeli, Turkey, suhgonca@gmail.com 3 Department of Histology and Embryology, Yeditepe University Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey, unaluslu@gmail.com 4 Department of Histology and Embryology, İstanbul University İstanbul Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey, seyhunsolakoglu@gmail.com During aortic clamping of cardiopulmonary bypass (CPB), perfusion to the lungs is supplied by bronchial arteries. Bronchial artery blood flow decrease throughout CPB in experimental conditions. This results to ischemic reperfusion damage which finally causes postoperative pulmonary dysfunction. This study is to predict how pulmonary perfusion can minimize lung injury associated with CPB during aortic clamping. Our study carried out at Mehmet Akif Ersoy Thoracic and Cardiovascular Surgery Training Research Hospital consisted of 24 cases of patients without pulmonary dysfunction, double or more vessels planned for CPB. Control group consisted of 12 cases of patients with standard CPB on pump while our study group consisted of 12 cases of patients whose pulmonary artery was perfused with isothermic oxygenated blood during aortic clamping period. TUNEL assay and NF Kappa β immunohistochemistry findings of left pulmonary biopsy in both groups were also studied. We counted the number of TUNEL + staining cells in several fields. The apoptosis rate in the control groups was 4,81%. In the study groups, a 5-fold decrease in the apoptosis rate was observed in pulmonary tissue (0,9%) (Figure 1). In addition, patients with perfusion of pulmonar artery showed an expression of active NF- B, as compared to controls (Figure 2). During aortic clamping period, perfusion of pulmonary artey protect pulmonary tissue from apoptosis. Our study shows that lung perfusion and postoperative gas exchange has positive effects on minimizing CPB associated lung injury. Figure 1: Photomicrographs are demonstrated TUNEL staining sections taken from lung tissue of control (C) and study (S) group. TUNEL positive cells were increased in control group. Apoptotic cells (TUNEL positive cells) were shown with arrow. The magnification is x20. Scale bar represents 90 μm. Figure 2: Immunohistochemical evaluation of NFK stained tissue samples: C (Control) and S (study). NFK staining intensity increased in vessels of Control lung tissue, but this result reduced in groups. The magnification is x20. Scale bar represents 90 μm Keywords: apoptosis, cardiopulmonary bypass, ischemia reperfusion. References [1] T. Suzuki, Additional lung-protective perfusion techniques during cardiopulmonary bypass, Ann Thorac Cardiovasc Surgery, 16(3), 150-5,

76 EFFECT OF MELATONIN ON THE EFFICACY OF UNIVERSITY OF WISCONSIN SOLUTION DURING KIDNEY PRESERVATION A. Coskun 1, C.Yegen 2, İ. Seçkin 3, Ö. Günal 2, W.Attaallah 2, S. Arbak 4, B.Çetiner 1, Z.Yıldırım 1, Y.Erdemgil 1, M. A. Elmas 4, S. Demirci 3 Ö. Can 5,, M. Serteser 1, A. Özpınar 1, G. Başdemir 6, A. Belce 7, İ. Ünsal 1 1 Acibadem University, Department of Medical Biochemistry, Istanbul, Turkey, coskun2002@gmail.com 2 Marmara University, School of medicine, Department of General Surgery, Istanbul, Turkey,omergunal@hotmail.com 3 Istanbul University, Cerrahpaşa School of Medicine, Department of Histology and Embryology, Istanbul, Turkey, isseckin@istanbul.edu.tr 4 Acibadem University Histology and Embryology, Istanbul, Turkey, serap.arbak@acibadem.edu.tr 5 Acibadem University,Medical Engineering, Istanbul, Turkey, ozge.can@acibadem.edu.tr 6 Memorial Hospital, Department of Pathology, Istanbul, Turkey,gulcinbasdemir@gmail.com 7 Bezmialem Vakıf University, School of Health Science, Istanbul, Turkey,ahmet.belce@yahoo.com The increasing use of organs for transplantation purposes necessitates the development of optimum preservation techniques. University of Wisconsin (UW) is the most preferred solution for the long lasting organ preservation.. However, the functional preservation time of the organs that was kept in UW, has not exceeded over 36 hours. The aim of the present study was to investigate timerelated morphological changes during preservation of rat kidneys in University of Wisconsin ( UW) (group I) and UW+melatonin (group II) solutions to investigate the putative effects of melatonin (30 mg/lt) to extend this time period of UW solution. Kidneys of Wistar albino rats were perfused via the abdominal aorta with respective solutions. Totally perfused kidneys were removed and placed either in physiological saline, UW or UW + melatonin solutions and stored for 2, 10, 24 and 72 h at 4 0 C. Kidney biopsies were taken at given time intervals and prepared for examination at the light microscopical level. Kidney tissue sections removed at 72 nd hour were investigated at transmission electron microscopical level. Renal injury, based on tubular and glomerular degeneration, inflammatory cell infiltration, and vasocongestion, has been scored light microscopically by using a scale ranging from 0 to 3 (0: none; 1: mild; 2: moderate; and 3:severe) for each criterion. For proteomics investigations, liquid samples (20 ml) were taken at 2,10, 24 and 72 h of intervals from the storage media and investigated for LDH activity which was measured using standard chemistry method (Siemens ADVIA 1800 chemistry System). Light and transmission electron microscopical examinations revealed good preservation of the kidney tissue in all time intervals of UW+melatonin group. Extremely severe degeneration of renal tissue has been noticed at 72 h of storage in UW group. Vacuolated tubular cells, as well as decreased PAS positivity of renal tubules and glomerular degeneration described a prominent tissue injury at 72 nd h of this group. LDH results were also parallel with morphological results of the study. We conclude that UW+MELATONİN solution at low temperature is a very effective and suitable preservative up to 72 h. Whereas serious tissue damage occurs after periods of preservation longer than 24 h in UW solution. Keywords: Microscopy, Kidney, Melatonin, University of Wisconsin Solution (UW) This study was financed by The Scientific and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK), project number 113S847 References [1] Goktas C, Coskun A, Bicik Z, Horuz R, Unsal I, Serteser M, Albayrak S, Sarica K. Evaluating ESWL-induced renal injury based on urinary TNFα, IL-1α, and IL-6 levels Urol Res40: [2] Gunal O, Coskun A, Aslaner A, Yildirim U. Does melatonin alleviate cold preservation injury of the liver Turk J Med Sci 40: [3] S Öner, F Ercan, S Arbak: time-dependent morphological alterations of cold-stored small bowel in Euro-Collins and Ringer s lactate solutions. Acta Histochemica, 10: ,

77 Preventing Biofilmformation on Laser Treated Titanium Implants Arzu EROL Saarland University, Germany Titanium alloys are mostly preferred materials for dental implants. Biocompatibility of titanium alloys have been proved in several implant applications. There are several approaches to increase the Osseo integration of such dental implants by patterning the surface. Etching, laser treatement, sand blasting and coating by a functional thin film are some of these preferred methods. While coating approach provides a broad spectrum of materials, the surface topography is limited by this approach. For improved Osseo integration, etching is accepted as golden standard. On the other hand increased roughens and porosity triggers the bacteria adhesion. It is known that the adsorption of bimolecular pellicles and the subsequent accumulation and metabolism of bacteria porous implant surfaces is the still main stimulus for the induction of inflammatory processes. A wide range of bacterialresistant surfaces have been proposed to inhibit biofilm. Typical strategies rely either on a release of biocidal compounds or on inhibiting adhesion. Different inorganic and organic compounds exhibit anti-bacterial activity. It is known at organic compounds such as carboxylic acids, alcohols and aldeydes lead to protein precipitation or disruption microbial cell-membrane. As consequence of these, such organic compounds are used as antibacterial agents. A wide range of bacterial-resistant surfaces have been proposed to inhibit biofilm. Typical strategies rely either on a release of biocidal compounds or on inhibiting adhesion []. Different inorganic and organic compounds exhibit anti-bacterial activity. It is known at organic compounds such as carboxylic acids, alcohols and aldeydes lead to protein precipitation or disruption microbial cellmembrane. As consequence of these, such organic compounds are used as anti-bacterial agents. Inorganic anti-bacterial agencies are mostly based on release of metal ions. Metallic ions such as Ag, Au, Pt, Pd, Ir (i.e. the noble metals), Cu, Sn, Sb, Bi and Zn exhibit anti-bacteria activity as Burrel et al. presented. Releasing of biocidal compounds for reduction of bacteria formation is explained by Capelli et al. US PATENT 4,993,178 and Burrel et al. US PATENT 6,017,553 in detail. Different than others, Epstein et al. explained a new approach using nanostructured surface to reduce the bacteria adhesion. Indeed explained surfaces are microstructure organic polymers and the structured surfaces exhibit a strong anisotropy in terms of anti-bacterial activity. It is mentioned that the key factor effects the bacterial adhesion is the geometry and mechanical properties of the nanostructres on the surface. In this current work we will study the bacteria adhesion and osseointegration on laser treated titanium surfaces. Previously it has been shown that TiN coatings decrease the bacteria adhesion. In this context, laser treatment will be carried under nitrogen atmosphere which leads to nitriding and surface patterning simultaneously. Such surfaces will be prepared in collaboration Leibniz Institute for New Materials (Saarbrücken) and my host institute (Prof. Hannig, Saarland University). Anahtar Kelimeler: SEM, Biomaterials, Biofilm, high magnification, edx, dental materials 55

78 Coiled-coil domain containing-124 (Ccdc124) is a novel human centrosome and midbody protein involved in cytokinesis Uygar H. Tazebay Department of Molecular Biology and Genetics, Gebze Technical University, Gebze Kocaeli Cytokinetic abscission is the cellular process leading to physical separation of two postmitotic sister cells by severing the intercellular bridge. The most noticeable structural component of the intercellular bridge is a transient organelle termed as midbody, localized at a central region marking the site of abscission. Despite its major role in completion of cytokinesis, our understanding of spatiotemporal regulation of midbody assembly is limited. In this talk, we report the characterization of coiled-coil domain-containing protein-124 (Ccdc124), a eukaryotic protein conserved from fungi-to-man, which we identified as a novel centrosomal and midbody protein. Knockdown of Ccdc124 by RNAi methods in human HeLa cells, or genomic deletions of the gene by CRISPR/Cas9 techniques in HEK-293 cells leads to accumulation of enlarged and multinucleated cells; however, centrosome maturation was not affected. Furthermore, we found that Ccdc124 interacts with the Ras-guanine nucleotide exchange factor 1B (RasGEF1B), establishing a functional link between cytokinesis and activation of localized Rap2 signaling at the midbody. We propose that Ccdc124 is a novel factor operating both for proper progression of late cytokinetic stages in eukaryotes, and for establishment of Rap2 signaling dependent cellular functions proximal to the abscission site. 56

79 Microstructure and Variable Chemistry of Flash Sintered K 0.5 Na 0.5 NbO 3 Ceramics Gulcan Corapcioglu 1, Mehmet Ali Gulgun 1, Saso Sturm 2, Rishi Raj 3 1 Faculty of Engineering and Natural Sciences., Sabanci University, Tuzla, Istanbul, TURKEY, m-gulgun@sabanciuniv.edu 2 Nanostructured Materials, Jozef Stefan Institute, Ljubljana, SLOVENIA, saso.sturm@jsi.si 3 Univesity of Colorado at Boulder, Department of Mechanical Engineering, Boulder, CO, USA, Rishi.Raj@colorado.edu Sodium Potassium Niobate ceramics abbreviated as KNN (K 1-x Na x NbO 3 ) is one of the high temperature candidates among the lead-free piezoelectric ceramics. KNN is the solid solution between ferroelectric KNbO 3 and anti-ferroelectric NaNbO 3. It has a perovskite crystal structure[1]. The obstacles in front of KNN in replacing PZT in most applications are related to the difficulties in the synthesis and sintering of KNN. Main problems are associated with the poor sintering ability of KNN because of narrow range of sintering temperatures, volatilization of alkali elements, and formation of secondary phases [1]. KNN ceramics were fabricated using flash sintering, a method that was recently initiated at the University of Colorado. By applying electric field to the sample via two electrodes, sample is sintered in a few seconds during the heating process. It was shown that sintering temperature was reduced depending on applied field about C compared to conventional sintering [2]. Microstructural and chemical investigation of the sample were done by transmission electron microscopy utilizing a STEM equipped with an EDS spectrometer. Grain boundaries were investigated by HRTEM. Neither an amorphous layer nor second phase was observed within grain boundary. TEM analysis showed that flash sintered sample was rich in planar defects concentrated in specific regions. STEM-EDX analysis showed that there was inhomogeneous Na, K distribution between and most importantly within grains. The compositional variations appeared to have been linked to the defects in the microstructure [3]. Key Words : Flash sintering, TEM, STEM- EDX a) b) Fig. 1: a) STEM ADF image b) STEM-EDX analysis, Na and K distribution (K:green, Na:red References [1]- J. Rödel, W. Jo, K.T.P. Seifert, E.M. Anton, T. Granzow, J.Am.Ceram. Soc., 92, 6, , 2009 [2]- R. Raj, M. Cologna, J.S.C. Francis, J. Am. Ceram. Soc.,94, 7, , 2011 [3]-S. Zhang, H. Jae Lee, C. Ma, X. Tan, J. Am. Ceram. Soc., 94, 11, ,

80 Nanostencil Lithography for Plasmonics and Applications on Systems Immunology S. Aksu 1 1 Department of Biosystems Science and Engineering, ETH Zurich, Basel, CH. serap.aksu@bsse.ethz.ch Development of low cost nanolithography tools generating high resolution nanostructures in a high- throughput fashion is crucial for transferring next generation biophotonic technologies in daily life. This talk will first introduce a patterning technique, Nanostencil Lithography (NSL), for fabrication of engineered metallic plasmonic nanoantennas and metamaterials operating at visible and infrared wavelengths. NSL enables fabrication of precisely engineered antenna arrays with optical qualities comparable to the ones fabricated by standard electron beam lithography. Furthermore, we demonstrate that NSL has the flexibility to create complex plasmonic nanostructure designs in precise arrays on the substrates that are difficult to work with e-beam and ion beam lithography tools(i.e. polymers). Mechanically tunable flexible optical materials and spectroscopy probes integrated on curved surfaces could be fabricated at 10 nm accuracy. As a versatile nanopatterning tool, NSL also has capability to pattern bioprobes with nanoscale features on biocompatible polymer substrate. Finally we present the first application of NSL fabricated low cost infrared nanoantenna arrays for plasmonically enhanced vibrational biospectroscopy. Using nanoantenna arrays fabricated with reusable stencils we demonstrate the detection of immunologically important protein monolayers with thickness as small as 3 nm, and perform antibody assays. Second part of the talk will introduce an opt fluidic platform for time dependent investigation of single immune cells. Quantitative analysis of dynamic input-output relationships in single-cells is crucial for building models of immune system. For highthroughput quantitative analysis we developed an automated microfluidic system that controllably delivers stimulants to individual cells and simultaneously measures the cell response. The proposed system can both employ nano-liter immunoassays or label-free localized surface plasmon resonance (LSPR) readout. PDMS membrane-valve based fluid control, isolated nano- liter sized chambers and video microscopy allows thousands of quantitative measurements. This system greatly improves the functionality and precision of single-cell analysis, and allows label free, in-situ, real-time investigation. Fig1. Comparison of NSL with electron beam lithography a) SEM images of plasmonic nanostructures fabricated with NSL and EBL. b) Optical responses of nanostructures shown at (a). Keywords: Nanofabrication, Plasmonics, Infrared Spectroscopy, Microfluidics, Fluorescence Microscopy. References [1] S. Aksu, A.A. Yanik, R. Adato, A. Artar, M. Huang, H. Altug, Nano Letters, 10 (7), pp , [2] S. Aksu, M. Huang, A. Artar, A. A. Yanik, S. Selvarasah, M. Dokmeci, H. Altug, Advanced Materials, 23, , [3] M. Junkin, S. Tay. Microfluidic single-cell analysis for systems immunology. Lab on a Chip, DOI: /C3LC51182K,

81 Probing Interferences of Optical Modes in Three-Dimensional Gold Tapers with Swift Relativistic Electrons P.A. van Aken 1, W. Sigle 1, S. Guo 1, R. Vogelgesang 2, M. Esmann 2, S.F. Becker 2, C. Lienau 2, and N. Talebi 1 1 Stuttgart Center for Electron Microscopy, Max Planck Institute for Solid State Research, Stuttgart, Germany p.vanaken@fkf.mpg.de 2 Institute of Physics and Center of Interface Science, Carl von Ossietzky University, Oldenburg, Germany Coherent control over the propagation of light well beyond the diffraction limit has been so far realized using metallic nanostructures which sustain surface plasmons. Besides the ability to control the light propagation at nanoscales, localization of light in volumes which can be theoretically as small as a few atoms via localized surface plasmon resonances has found a large variety of applications in harmonic generation and optical circuitry. A critical point of field localization at nanoscales is, however, the coupling efficiency of the optical farfield radiation into the volume fraction of interest. It has been proposed that tapered metallic waveguides can offer a highly efficient control over the delivery of energy at their apex through an adiabatic reduction of the plasmon velocity, which asymptotically leads to field localization and stopping. As a model system we use single-crystalline gold tapers, whose particularly smooth surfaces eliminate surface plasmon localization and scattering losses along the taper shaft. We experimentally investigate the energy bands of these tapers as plasmonic light trappers by electron energy-loss spectroscopy (EELS) and energyfiltering transmission electron microscopy (EFTEM). The experiments were conducted at the Zeiss SESAM microscope operated at an accelerating voltage of 200 kv. The microscope is equipped with an electron monochromator and the MANDOLINE energy filter. The striking evidence is that plasmons are excited both at the apex and along the taper shaft. By moving the electron beam along the taper shaft, we probe the evolution of the optical modes versus the distance from the apex. At the very apex, we resolve an extremely broadband spectral feature covering the whole energy range from 0.5 ev to 2.0 ev. By moving the electron beam away from the apex, further resonances are excited by the electron beam. Using the finite-difference time-domain technique with an embedded electron probe, the experimental EELS patterns are perfectly reproduced in our simulations, including both the broadband spectrum at the apex and the occurrence of higher-order resonances. In summary, our results show higher-order angular momentum modes with unexpected resonance dispersions. These findings suggest that the three dimensional gold tapers can be used for an efficient coupling of the far-field to the near-field which makes them particularly interesting for future quantum-optical applications [1]. Keywords: surface plasmons, gold tapers, EELS, EFTEM, 3D-FDTD simulations References [1] N. Talebi, W. Sigle, R. Vogelgesang, M. Esmann, S.F. Becker, C. Lienau, and P.A. van Aken, ACS Nano, in print Acknowledgements NT gratefully acknowledges Alexander von Humboldt Foundation for the research scholarship. Financial support by the European Union project CRONOS (Grant number ), the Deutsche Forschungsgemeinschaft (SPP1391, DFGLi580/8-1, INST184/ 107-1) and the Korea Foundation for International Cooperation of Science and Technology (Global Research Laboratory project, K ) is gratefully acknowledged. The research leading to these results has received funding from the European Union Seventh Framework Program [FP/2007/2013] under grant agreement no (ESTEEM2). 59

82 Cilt Greftlerini Saklanmasında Trombositten Zengin Plazmanın Etkinliğinin Araştırılması Ilknur Keskin MD,PhD, Nilufer Ayturk MSc, Mustafa Sutcu MD, Mustafa Keskin MD, Tangul Mudok PhD Medipol Üniversitesi, İstanbul, Türkiye Otolog cilt greftlerin daha sonar kullanımı için saklanması için daha etkili solüsyonlara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu amaç doğrultusunda insan cilt greftlerinin fizyolojik serum içinde saklanması ile trombositten zengin plazma (PRP) içinde saklanması sonrası aralarındaki histolojik değişikliklerin farklılıkları incelenmiştir. Abdominoplasti ameliyatı olacak olan 5 farklı hastanın karın bölgesinden 8 yuvarlak 3 mm tam tabaka cilt greftleri punch biyopsi yöntemi ile alındı. Bu örneklerden 4 tanesi fizyolojik serum içinde diğer 4 tanesi ise PRP eklenmiş serum fizyolojik içinde saklandı. PRPler hastaların kendi venöz kanından hazırlandı. 5., 8., 11., ve 14. günlerde örneklerin mikroskopik görünümlerinden histolojik değerlendirmeler yapıldı. Epidermal-dermal bileşkenin bütünlüğü, perinükleeer halo içeren keratinosit sayısı, kollajen organizasyonu ve alan başına düşen fibroblast sayısı değerlendirildi. Aynı günlerde ayrıca hücre apoptosis oranları ölçüldü. 5. günde iki grup arasında anlamlı farklar tespit edildi (p < 0.05). Serum fizyolojik içinde saklanmış greftlerde erken hücresel ve nükleer şişme, pleomorfizim ve nükleer halo oluşumu gözlendi. 8. günde de iki grup arasında fark bariz idi. Fakat 11. günden sonar iki grup arasında fark azaldı ve iki grubun dermisleri benzer görüntü vermeye başladı. Hücre viabilite oranı 8. günde PRP grubunda anlamlı oranda fazla iken (p < 0.05), 11. güne gelindiğinde bu fark ortadan kalkmış idi. PRP sahip olduğu büyüme faktörleri ile greft viabilitesini korumada yardımçı olmaktadır fakat bu etki iki haftadan uzun sürmemektedir. Klinikte greft saklanılması düşünülüyor ise serum fizyoloji solüsyonunun içine hastanın kendi kanından hazırlana PRP eklenilmesi greft viabilitesinin daha uzun devam etmesini sağlayabilecektir. 60

83 Membranoproliferative glomerulonephritis tip 2 (MPGN II) Ön Tanısıyla Gelen Biyopsi Örneklerinin Ultrastrüktürel Olarak İncelenmesi T.Bal 1, N. Akaras 1, H. Atilay 1, Ö. Özgül Abuç 1, D. Ünal 1, B. Ünal 1 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji Ve Embriyoloji Anabilim Dalı (SUNUM), Erzurum, Turkey, tugbabal07@gmail.com MPGN-II böbrek anormallikleri ile ilişkili genelde böbrek yetmezliği ile sonuçlanan patolojik bir durumdur [1]. Bu hastalık tanısı 5 ila 15 yaş gurubu çocuklarda glomerular bazal membarnında orataya çıkan birikimlerle ifade edilir.. Bundan dolayı bu hastalık Dense Deposit Disease (DDD) olarakta adlandırılır [2]. Bu çalışmanın amacı yüksek risk altında olan hastaların ön tanısını elektomikroskobik olarak değerlendirerek tanı koymaya yardımcı olmaktır Çalışmamızda MPGN-II ön tanısı ile gelen hastaların böbrek biyopsi örneklerinin yarı ince kesitleri ışık mikroskobik, ince kesitleri ise elektromikroskobik olarak incelendi. Referanslar [1] D. Colville, R. Guymer, R.A. Sinclair, J. Savige, "Visual impairment caused by retinal abnormalities in mesangiocapillary (membranoproliferative) glomerulonephritis type II ( dense deposit disease )" American Journal of Kidney Diseases,1-4,2003 [2] E. Seif, E.A. Ibrahim, N.G. Elhefnawy, M.I. Salman "Dense deposit disease: a 29-years electron microscopy experience. ", Arab J Nephrol Transplant, 6, , 2013 Işık ve elektromikroskobik incelemeler sonucu böbrek bowman kapsül boşluğunun daraldığı bununla birlikte mezengial hücre proliferasyonu izlenmiştir. Ayrıca bu hücreler arasında elektron yoğun birikimler saptanmıştır. Bu hastalığın tanısının konmasına yardımcı olan elektron yoğun birikimlerin sadece endotel altı alanda sınırlı kalmayıp glomeruler bazal membranada nüfus etmesi asıl bulgularımız arasında dikkat çekmiştir. Tüm bu bulgular dikkate alındığında bulgularımızın MPGN-II hastalığının ön tanısı ile paralel olduğu görülmektedir. Anahtar Kelimeler: MPGN-II, Böbrek, Ultrastrüktüre 61

84 İmmünoglobülin A (Iga) Nefropatisi Hastalığına Elektromikroskobik Yaklaşım N. Akaras 1, T.Bal 1, Ö. Özgül 1, H. Atilay 1, D. Ünal 1 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji Ve Embriyoloji Anabilim Dalı (SUNUM), Erzurum, Turkey, oz_ozlemo@hotmail.com İmmünoglobülin A (IgA) nefropatisi son zamanlarda sıkça görülen böbrek yetmezliğinin majör sebeplerinden biridir [1]. Berger hastalığı olarakta bilinen bu hastalık glomeruler mezengiumda IgA içeren immün komplekslerin baskın olarak birikmesi ile karakterizedir. Bu hastalıkta ortaya konan kesin bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır [2]. Bu çalışmanın amacı klinikten gelen böbrek biyopsi örneklerini elektromikroskobik olarak incelemek ve IgA nefropatisi ön tanısını bulgularımız ile desteklemektir. Çocuk nefroloji kliniğinden gelen böbrek biyopsi örnekleri Jeol 200X marka elektron mikroskobu altında değerlendirildi.ayrıca nm kalınlığındaki kesitler ışık mikroskobu altında incelendi. İnceleme sonucu bazal membran ile bowman aralığı arasında elektron dens birikimler gözlendi. Ayrıca kapiller dilatasyonlar, kapiller duvarında fibrin birikimi ve kapiller duvarında düzensizlik görülmüştür. Bu hastalıkla ilgili yapılan çalışmalarda destekleyici bulgularla paralel olarak yer yer mezengial alanda hücre proliferasyonu görülmektedir. Mezengial hücrelerde hipertrofi izlenmektedir.bulgularımız IgA nefropatisi ön tanısına uygun olarak bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: İmmünoglobülin A (IgA) nefropatisi, Böbrek, Elektron mikroskobu Referanslar [1] D.D. Oygar, M.R. Altıparmak, S. Apaydın, M. Pekpak, R. Ataman, K. Serdengeçti, "İmmünoglobülin A Nefropatisinde Yaşam Süresi ve Yaşam Süresini Etkileyen Faktörler ", Türk Nefroloji, Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi, 1, , 2008 [2] N. Wang, R. Bu, Z. Duan, X. Zhang, P. Chen, Z. Li, J. Wu, G. Cai, X. Chen, " Profiling and initial validation of urinary micrornas as biomarkers in IgA nephropathy.", PeerJ, 3, 1-20,

85 Elektron Mikroskobik Olarak Minimal Change Hastalığı (MCD) nın İncelenmesi H. Atilay 1, T.Bal 1, N. Akaras 1, B. Ünal 1, D. Ünal 1 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı (SUNUM), Erzurum, Turkey, hilal.atilay@gmail.com Minimal Change hastalığı (MCD) genelde 2-3 yaş grubu çocuklarda görülen böbrekte nefropatik sendroma sebep olan böbrek rahatsızlığıdır [1]. MCD olgularının çoğu idiopatiktir ve patogenezi çok iyi anlaşılamamıştır. [2]. Çalışmamızda ki amaç; MCD hastalığının tanısına yardımcı olmak ve ultrastrukturel yapıların aydınlatılmasıdır. Klinikten Böbrek biyopsi örnekleri hem Işık hem de Elektron mikroskobik olarak görüntülemek üzere takip prosedürlerinden geçmiştir. Yarı ince kesitler toludun blue, ince kesitler uranyum asetat ve kurşun sitrat boyamasından sonra incelenmiştir. Yürütülen bu çalışmada elde edilen bulgulara göre biyopsi örneklerinde; Bowman kapsülü düzgün ve tipik kapillerler gözlemlendi. Parietal yaprak ve yassı epitel hücreler belirgindi. Yer yer pedisel varlığı izlense de podosit ayaklarında yapışmalar vardı. Özellikle belirlenen bu bulgu ile olgunun Minimal Change e uygun olduğu düşünüldü. Anahtar Kelimeler: Minimal Change hastalığı (MCD), Böbrek, Elektron mikroskobu Referanslar [1] V. Kumar, N. Fausto, A. Abbas, ed., Robbins & Cotran Pathologic Basis of Disease (7th ed.), ISBN , 981 2, 2003 [2] T.C. Saha, H. Singh, " Minimal change disease: a review.", South Med J, 99, ,

86 Plasmonic Nanoengineering in 1D Hollow Nanostructures: AuAg nanotubes Aziz Genç 1, Javier Patarroyo 1, Raul Arenal 2,3, Jordi Sancho-Parramon 4, Neus G. Bastus 1, Victor F. Puntes 1,5,6 and Jordi Arbiol 1,6 1 Institut Català de Nanociència i Nanotecnologia (ICN2), Bellaterra, Spain. aziz.genc@icn.cat 2 ARAID Fondation, Zaragoza, Spain. 3 Laboratorio de Microscopias Avanzadas(LMA), Instituto de Nanociencia de Aragon (INA), Universidad de Zaragoza, Zaragoza, Spain. 4 Rudjer Boskovic Institute, Zagreb, Croatia. 5 Vall d Hebron Institut de Recerca (VHIR), Barcelona, Spain. 6 Institucio Catalana de Recerca i Estudis Avançats (ICREA), Barcelona, Spain. Metallic nanostructures have received a great deal of interest due to their unique optical properties, termed as localized surface plasmon resonances (LSPRs), which are collective oscillations of conduction electrons of a material excited by an electromagnetic wave [1]. Among many different techniques such as UV-vis-NIR spectroscopy, dark field microscopy and near-field scanning optical microscopy (NSOM) used to characterize plasmonic properties, electron energy-loss spectroscopy (EELS) in a scanning transmission electron microscope (STEM) equipped with a monochromator comes into prominence with its high spatial (sub-nanometer scale) and high energy (below 0.2 ev) resolutions [2]. In this study, we have characterized the plasmonic properties of hollow 1D nanostructures by using EELS technique. Metal nanotubes are synthesized via galvanic replacement reaction where the Ag nanowires, which are used as a template, are transformed to AuAg nanotubes after the reaction with Au [3]. We have prepared two different samples consisting of completely hollow AuAg nanotubes and hybrid nanotubes, which is a sequence formation of solid Ag and hollow AuAg parts. The samples are deposited on 15 nm thick Si 3 N 4 grids and their plasmonic properties are investigated by means of EELS spectrum imaging (SI) [4] technique in a monochromated STEM operated at 80 kv. Processing of the EELS datasets are done by using two different techniques of (i) Gaussian fitting and (ii) spectral unmixing (SU) by vertex component analysis (VCA) algorithm [5, 6] and the differences among these techniques are discussed. Boundary element method (BEM) simulations, which are used to further elucidate experimental findings, reveal a perfect fit between the experiments and simulations. Keywords: localized surface plasmon resonances, electron energy-loss spectroscopy, hollow metal nanostructures References [1] W. Barnes, A. Dereux and T. Ebbesen, Nature 424, 824, [2] F. J. García de Abajo, Rev. Mod. Phys. 82, 209, [3] E. González, J. Arbiol and V.F. Puntes, Science 334, 1377, [4] C. Jeanguillaume and C. Colliex, Ultramicroscopy 28, 252, [5] N. Dobigeon and N. Brun, Ultramicroscopy 120, 25, [6] M. Duchamp et al. Appl. Phys. Lett. 102, , [7] The authors acknowledge financial support from the European Union under the Seventh Framework Programme under a contract for an Integrated Infrastructure Initiative, reference ESTEEM2. J.A. and A.G. acknowledge the funding from Generalitat de Catalunya 2014 SGR 1638 and Spanish MICINN project e-atom (MAT ERC). The authors thank to Dr. Martial Duchamp for the VCA code. 64

87 Tüp Bebek Merkezine Başvuran Erkek Hastanın Sperm Örneğinin Elektron Mikroskobik Olarak İncelenmesi ve Gebelikle İlişkilendirilmesi J. Selli 1, N. Akaras 1, T. Bal 1, R. Oğuz Kabayel 1 1 Atatürk Üniversitei, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı (SUNUM), Erzurum, Türkiye snmgn@hotmail.com İnfertilite çiftlerin korunmaksızın ilişki sonucu bir yıl boyunca çocuk sahibi olamama durumudur. İnfertilite için birçok sebep vardır ve bunların yarısını erkek faktörü oluşturur. Erkek infertilitesine sebep olan birçok neden vardır. Bunları yaklaşık % 40 nın sebebi tam olarak açıklanamamıştır.bu çalışmanın amacı erkek faktörlü bir hastadaki sperm örneğinin ultstructrial olarak incelenmesi ile elde edilen bulguların fertilizasyon ve gebelik ile ilişkilendirmektir Bu sebeple Atatürk üniversitesi tüp bebeğe başvuran 43 yaşındaki erkek hastadan alınan sperm örneğinin semen analizi yapılarak % 50 lik ve % 90 lık gradientler hazılanarak sperm yıkandı. Yıkanan sperm örnekleri elektron mikroskobik inceleme için takip edildi ve mikroskobik olarak incelendi. Total sperm Total Oosit 11 sayısı Sayısı PM %5 Metafaz 2 10 NPM %45 FERT 6 (2PN) IM %50 Grade A 3(Grade A) Referanslar [1] Tvrda, ED, Agarwal A and Alkuhaimi N. "Male reproductive cancers and infertility: a mutual relationship, Int J Mol Sci, 16, 230, [2] Katib, AA, Al-Hawsawi, K, Motair, W, Bawa, AM. "Secondary infertility and the aging male, overview, Cent European J Urol., 67, , Mikroskobik görüntüleme sonucu sperm akrozomlarında anomoliye rastlanmıştır. Genel olarak bakıldığında akrozon içerisinde vakuolizasyon gözlenmiştir. Vakuolizasyon sebebi ile nükleus daha eksentrik konumlu yerleşik olduğu yorumlanmıştır. Sperm baş kısmında membran bütütnlüğü bozulmuştur. Aksonem ve kuyruk yapısı normal gözlendi. Anahtar kelimeler: İnfertilite, Sperm,Elektron Mikroskobu. 65

88 Azospermi Nedeniyle Tese Yapılmış Erkek Hastanın Testis Dokusunun Elektromikroskobik Bulgularının Fertilizasyon Ile Ilişkisi D. Ünal 1, R. Oğuz Kabayel 1, T.Bal 1, N. Akaras 1, S. Yiğit 1 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji Ve Embriyoloji Anabilim Dalı (SUNUM), Erzurum, Turkey, nurhanakaras@hotmail.com Azospermi ejakülatta hiç sperm bulunmamasıdır ve erkeklerinin % 1 i ile infertil hastaların yaklaşık % 15 inde bulunmaktadır. Azospermi hastalarında testislerde spermatogenezin devam ettiği alanlardan spermin elde edilmesi bu hastalar için oldukça önemlidir. [1,2] Bu çalışmanın amacı testis dokusundaki hücresel değişimin elektromikroskobik olarak incelenmesidir. Bu hastalardan birinden gelen testis biyopsi örneği cerrahi yöntemle elde edildi. Hemen ardında elde edilen doku parçalanarak bir parçası elektro mikroskobik inceleme için takip edilmiştir. Daha sonra alınan ince kesitler resimlendirilmiş ve bulgular değerlendirilmiştir. Bulgularımızda damar endotel tabakasında kalınlaşma gözlendi. Sertoli hücrelerinin hasarlı olduğu ve hücrelerde vakuolleşme alanları görüldü. Mitokondriler normal gözlendi. Ayrıca hücreler arasındaki bağlantılarında koptuğu görülmüş ve tahminen bu bulgunun sperm dölleme yeteneğini etkilediği düşünülmüştür. Anahtar Kelimeler: Azospermi, Testis, Elektron mikroskobu Total sperm sayısı 0 Totol Oosit Sayısı 2 PM 0 Metafaz 2 2 NPM 0 FERT 0 IM 0 Grade A 0 Referanslar [1] P.N. Schlegel, " Causes of azoospermia and their management." Reprod Fertil Dev, , 2004 [2] G. Jedraszak, H. Copin, M. D ly, C. Quibel,T. Leclerc, M. Gallet, M. Benkhalifa, A. Receveur, " Azoospermia and trisomy 18p syndrome: a fortuitous association? A patient report and a review of the literature", Published online, 4, 15-41,

89 Varikoselli Azospermi Olgusunda Testis Örneğinin Elektron Mikroskobisiyle Araştırılması D. Ünal 1, N. Akaras 1, T. Bal 1, R. Oğuz Kabayel 1, TS. Karabıyık 1, B. Ünal 1 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı (SUNUM), Erzurum, Turkey, tugbabal07@gmail.com Azospermi sebeplerinden biri olan varikosel, testislerden gelen kanın venöz kan damarlarına akması sonucu, pampiniform pleksusun anormal genişlemesi durumudur. Varikosel toplumda % 15 civarında gözlenir ve bu olguların yaklaşık % 35 i infertildir [1,2] Bu çalışmanın amacı, bu teşhisle in vitro fertilizasyon merkezine başvuran Varikoselli Azospermik hastanın testis örneğinin, elektron mikroskobu ile hasarını tespit etmektir. Tüp bebeğe başvuran varikoselli azospermik hastadan testiküler sperm ekstraksiyonu yöntemi ile biyopsi alındı. Alınan örneğin yarı ince kesitleri ışık, ince kesit örnekleri ise elektronmikroskobik olarak incelendi. İnceleme sonucu bağ dokuda kollajen artımı saptanmıştır. Sertoli hücreleri içerisinde elektron dense birikimler mevcuttu. Doku genelinde hiyalinizasyon ve vakuoller sık şekilde bulunmaktaydı. Anahtar Kelimeler: Varikosel, Azospermi, Testis, Elektron Mikroskobu Referanslar [1] Kubilay, İ. ve Günay, LM. The role of varicocele treatment in the management of non-obstructive azoospermia, Clinics (Sao Paulo), 68: 89-98, [2] Youssef, T, Abd-Elaal E, Gaballah G, Elhanbly S and Eldosoky E. Varicocelectomy in men with nonobstructive azoospermia: Is it beneficial?. International Journal of Surgery, 4, ,

90 Sisplatin İle Oluşturulan Testis Hasarına Karşı Resveratrolün Olası Koruyucu Rolünün Morfolojik Ve Biyokimyasal Olarak Değerlendirilmesi Nagehan Özyılmaz Yay 1, Göksel Şener 2, Feriha Ercan 1 1Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Ab.D. İstanbul, nagehanozyilmaz@hotmail.com 2 Marmara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji Ab.D..İstanbul, gokselsener@hotmail.com Sisplatin birçok kanser türünün tedavisinde yaygın olarak kullanılan odukça geniş spektrumlu kemoterapötik bir ajandır 1. Sisplatin metabolizması sırasında oluşan reaktif oksijen metabolitlerinin toksisitesi nedeniyle dokularda harabiyet meydana getirdiği düşünülmektedir 2. Resveratrol polifenol yapıda bir fitoaleksindir ve güçlü bir antioksidan olduğu bilinmektedir. Resveratrolün serbest radikal süpürücü etkisi ile DNA hasarını ve lipid peroksidasyonunu azaltarak antioksidan etki gösterdiği düşünülmektedir 3. Bu çalışmada sisplatinin (SİS) sıçan testisi üzerine olan toksik etkilerine karşı, güçlü bir antioksidan olduğu bilinen resveratrolün (RES) olası koruyucu rolünün histolojik, histokimyasal, ultrastrüktürel ve biyokimyasal yöntemlerle gösterilmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda Spraque-Dawley ırkı sıçanlar kullanılmış ve 1) Kontrol, 2) RES, 3) SİS ve 4) SİS+RES olmak üzere 4 deney grubu (n=7) oluşturulmuştur. SİS gruplarına tek doz 7mg/kg i.p. sisplatin uygulanmıştır, sonrasında 5 gün boyunca SF ya da 10 mg/kg RES oral olarak uygulanmıştır. Kontrol gruplarına sadece serum fizyolojik (SF) ya da RES uygulanmıştır. Tüm deney gruplarındaki sıçanlar deneyin 5. gününde eter anestezisi altında dekapite edilerek testis dokuları alınmıştır. Rutin histolojik preparasyondan sonra seminifer tübül çapı ve alanı ölçümleri yapılmıştır. Proliferatif ve apoptotik hücrelerin varlığı değerlendirilmiştir. İnce yapısal değişiklikleri göstermek için geçirimli elektron mikroskopi tekniği uygulanmıştır. Biyokimyasal yöntemlerle dokudaki malondialdehit (MDA) ve glutatyon (GSH) düzeylerine ve miyeloperoksidaz (MPO) aktivitesine bakılmıştır. Tüm veriler istatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiştir. SİS grubunda, seminifer tübül çapı ve alanı, proliferatif indeks düşmüştür, SİS+RES grubunda ise artmıştır. SİS grubunda, apoptotik indeks artmış, SİS+RES grubunda ise düştüğü gözlenmiştir. Elektron mikroskopik incelemelerde, SİS grubunda çok sayıda ve büyük vakuoller gözlenmiş, SİS+RES grubunda hücreler arasında ve hücre içinde az sayıda küçük vakuoller görülmüştür. SİS grubunda MDA düzeyi ve MPO aktivitesi anlamlı şekilde artarken, GSH düzeyi anlamlı şekilde düşmüştür. SİS+RES grubunda MDA düzeyi ve MPO aktivitesi azalmışken, GSH düzeyi ise artmıştır. Sonuç olarak sisplatinin oksidatif stres oluşturarak testis dokusunda hasar meydana getirdiği seminifer tübüllerde spermatogenik hücre serilerinde azalmaya yol açtığı, spermatogenik hücrelerde apoptozu arttırdığı ve resveratrolün antioksidan etkileri ile oluşan hasarı önlediği gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: testis, sisplatin, resveratrol, apoptoz, hücre proliferasyonu Teşekkür: Bu çalışma Marmara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeler Birimi tarafından SAG- C-YLP numaralı proje ile desteklenmiştir. Referanslar 1 O. Kayaalp: Kanser kemoterapisinin esasları ve antineoplastik ilaçlar. Rasyonel tedavi yönünden tıbbi farmakoloji. 8. Baskı, Ankara, G Sener, H Satiroglu, L Kabasakal, S Arbak, S Oner, F Ercan, M Keyer-Uysal.The protective effect of melatonin on cisplatin nephrotoxicity.fundam Clin Pharmacol; 14(6):553-60, E Tatlidede, O Sehirli, A Velioğlu-Oğünc, S Cetinel, BC Yeğen, A Yarat, S Süleymanoğlu, G Sener. Resveratrol treatment protects against doxorubicin-induced cardiotoxicity by alleviating oxidative damage.free Radic Res; 43(3): ,

91 NANOSİLİSYUM İÇERİKLİ YAĞLAMA MADDELERİNİN ÜRETİMİ, ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ VE DERİ ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ Ayşe Erciyes 1*, Recep Yiğit 1, Bahri Başaran 2 and Erdal Çelik,3 1) Dokuz Eylül Üniversitesi, Fenbilimleri Enstitüsü, Nanobilim ve Nanomühendislik, 35397, Buca, Izmir, Türkiye. *erciyes.ayse@gmail.com, recep.yigit@deu.edu.tr 2 Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Deri Mühendisliği, Bornova, 35100, Izmir, Türkiye bahri.basaran@ege.edu.tr 3 Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Metalürji ve Malzeme Mühendisliği, Tinaztepe Yerleşkesi, 35397, Buca, Izmir, Türkiye. erdal.celik@deu.edu.tr Deri tüketici taleplerine erişilmesini gerekli kılan bir çok olumlu özellikleri veren lifli bir ağ yapısına sahiptir. Yağlama maddeleri sayesinde derinin hem ağ örgüsünün ayrık liflerini uyumlu hale getirir böylece derinin mekanik davranışını onarır hem de homojenlik, bütünlük, bir örneklik ve görünümüne ilişkin yapısını iyileştirir. Bundan dolayı yağlama maddelerinin önemli fonksiyonu derinin fizikomekanik özelliklerini iyileştirmek ve estetik değer katarak bir üst modele geçirmektir. Bunlara, derinin üç boyutlu örülmüş hiyerarşik (heliks) yapısı içindeki derin bir şekilde nüfuz edebilen yağlama emülsiyonlarının küçük tanecik boyutunun kullanımıyla erişilmektedir. Silika nanopartikülleri yağlayıcı bir özelliğe sahiptir, bu yüzden onların sertlik, aşınma dayanımı, korozyon önleyici ve ayrıca optik özellikleri nedeniyle yaygın bir şekilde fonksiyonel olarak kullanılmaktadırlar. Silika içeren nanopartikül yağlayıcıları yüksek sıcaklıkta bozulmamaları ve viskoz olmamaları nedeniyle arzu edilmektedirler. Çalışmamızda, SiO 2 nanopartikülleri sol-jel tekniği kullanılarak üretilmiş ve deri sanayiinde kullanılan kombine bir yağ ile karıştırılarak deri işlentisinin yağlama aşamasında kullanılmıştır. SiO 2 nanopartiküllerinin karakterizasyonu Fourier dönüşümlü kızıl ötesi (FTIR) kullanılarak karakterize edilmiştir ve ortalma nano partikül boyut dağılımı partikül boyut cihazıyla belirlenmiştir. Uygulamadan sonra nano SiO 2 li yüzeyler taramalı elektron mikroskopu (SEM) kullanılarak karakterize edilmiştir. Renk karşılaştırma, kopma dayanımı ve yüzde uzama ölçümü ve yırtılma dayanım testi kullanılarak derinin fiziksel özellikleri belirlenmiştir. Bu yağlama maddesinin yaşlandırma özellikleri içeren iyileşmeler karşılaştırmalı deneylerde ortaya çıkartılmıştır. Sonuçlar, yeni bir yağlama maddesi tasarım yaklaşımı kullanılarak isteğe özel nanosilika içerikli kompozitlerin üretilebileceğini ve onların deri özellikleri üzerine olumlu etkileri yapabileceğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Deri, yağlama madesi, silika nanopartiküller, nanosilika, sol-jel 69

92 Use of Electron Microscopy in Investigation of The Effects of Pentoxifylline on Sperm Quality of Asthenozoospermic Patients S. Yiğit 1, E. Polat 1 and T. N. S. Karabıyık 1 Ataturk University Medical Faculty Histology and Embryology, Erzurum, Turkey elifpol@gmail.com Objective: Approximately half of the causes of infertility are formed by male patients. The causes of infertility are not fully explained in 30-40% of infertile male patients[1]. There are many reasons that cause male infertility cases and one of them is astenoozospermmik cases. The aim of this study was to examine the effects of pentoxifylline on the motility of asthenozoospermic patients with electron microscope. Metaryal methods: Pentoxifylline is known to play an important role in sperm motility. Sperm specimens taken from volunteer patients in the study were kept for half an hour to have a liquefying. After gradient was prepared in 90% - 50% ratio and samples were washed with washing medium. Prepared sperm specimens were examined by electron microscopy. Results: In the examination by electron microscopy it was determined that there are mitochondrial matrix and cristae loss and vacuoles are formed in the control group patients. However, no damage was observed in the outer dense fibers of mitochondria. In sperm samples pentoxifylline applied, generally the head, neck and tail structure of spermatozoa was determined to be normal. Conclusion: In Asthenozoospermic patients the damage in the mitochondrial matrix and cristae was observed. Addittionally the results showed that there was an extension in the sperm plasma membrane. Keywords: Asthenozoospermi, Electron Microscope, Infertility, Pentoxifylline Reference: [1] M. Sigman, JP. Jarow, Male İnfertility. In: Walsh P, Retik AB, Vaughan ED, Wein AJ (eds). Campbell s Urology, 8th ed. Philadelpia, Saunders, 2004:

93 Geri Yansıyan Elektronların Kırınımı (EBSD) İncelemelerinde Voltaj Etkisi Semih Engün 1, Servet Turan 2 1 Bülent Ecevit University, Turkey 2 Anadolu University, Turkey Geri yansıyan elektronların kırınımı (EBSD) incelemelerinde farklı mikroyapıların ayırt edilebilmesi için kristlografik bilginin yetersiz kaldığı durumlarda görüntü kalitesi oldukça önem taşır. Görüntü kalitesinden yola çıkarak malzemelerdeki gerinme miktarı belirlenebilir, aynı nokta grubuna sahip faz bileşenleri ayırt edilebilir. Örneğin ferritt ve martenzit bileşenleri ele alındığında bu yapıların kristalografik olarak normal EBSD şartlarında ayırt edilmesi pek de mümkün olmamasına rağmen görüntü kalitesinden yola çıkılarak mikroyapılarının ayrıştırıldığı çalışmalar gerçekleşmiştir. EBSD tekniğinde görüntü kalitesini etkileyen en önemli faktörlerden biri de hızlandırma voltajıdır. Etkileşim hacminden dolayı hızlandırma voltajı arttıkça numunede daha derinden sinyal alınmaktadır. Bu durum görüntü kalitesini numunenin durumuna göre olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir. Bu çalışmada farklı parlatma metodları ile hazırlanmış ticari olarak elde edilen saf alüminyum folyoda farklı voltaj değerlerinin görüntü kalitesine olan etkileri incelenmiştir. 71

94 Deneysel Sepsis Kaynaklı Sıçan Böbrek Dokusu Hasarlarına Pulslu Manyetik Alanın Tedavi Edici Etkisi F. Gevrek 1, S. Yelli 1, S. Gürgül 2, Z.İ. Karaca 1 H. Aslan 1 1 Gaziosmanpaşa Üniveristesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AbD., Tokat, Turkey fikret.gevrek@gop.edu 2 Gaziosmanpaşa Üniveristesi Tıp Fakültesi Biyofizik AbD., Tokat, Turkey, Giriş ve amaç: Sepsis; organizmanın enfeksiyonlara karşı geliştirdiği zararlı sistemik inflamatuvar yanıtıdır. Çoklu organ fonksiyonu kaybından ölüme kadar varabilen yüksek mortalite ve morbitide insidansına sahiptir. Yoğun bakım ünitelerindeki ölümlerin büyük bir kısmı sepsis kaynaklıdır [1]. En önemli etkileri böbrek, karaciğer ve akciğer gibi hayati organlarda olmaktadır. Sepsiste mortaliteyi azaltabilmek için hızlı, uygun ve yoğun bir tedavi yaklaşımları uygulanmaktadır. Bu durumlar ile mücadelede için çeşitli ilaç tedavileri vardır [2]. Son zamanlarda pulslu manyetik alanın (PMA) göstermiş olduğu tedavi edici etkileri ile çeşitli enfeksiyonlarda destek tedavi olarak kullanıldığı bilidrilmektedir [3]. Bu nedenle sepsisin neden olduğu doku hasarlarında PMA nın tedavi edici etkisi beklenen bir durumdur [4,5]. Bu yüzden PMA uygulaması ile sepsisin böbrek dokularındaki hasarlarını tedavi etmeyi amaçladık. Metod: Wistar albino cinsi yetişkin sıçanlar 7 şerli 4 gruba ayrıldı. I.Grup (şem kontrol), II.Grup (sepsis modeli), III.Grup (sepsis+7,5hzpma), IV:Grup (sepsis+15hzpma). Kontrol grubu hariç sıçanlar çekal ligasyon ve perforasyon yöntemi ile sepsis yapıldılar. Tedavi etmek için Faraday kafesine monte elimiş olan Helmholtz bobin sistemi vasıtası ile 24 saat süre ile PMA uygulandı. Sonrasında sıçanlardan alınan böbrek dokuları rutin histolojik doku tespiti ve takibi işlemlerine tabi tutuldu. Hematoksilen-eozin bayaması ve tunel boyama işlemleri yapılarak histolojik ve apopitotik indeksleri bakımından değerlendirildiler. Bulgular: Mikroskopik analizler sonucunda kontrol grubunda preperasyon artefaktları haricinde normal böbrek dokusu görünümü hakimdi. Sepsis grubunda şiddetli bir şekilde artmış olan histolojik hasarın PMA uygulaması ile azalmış oluğunu tespit ettik. Ayrıca apopitoitk indekslerin de PMA uygulanan gruplarda sepsis grubuna göre belirgin olarak azalmış olduğu gözlemlendi. PMA uygulaması yapılan her iki grupta da sonuçlar birbirlerine benzer idi. Ancak 7,5HzPMA, 15HzPMA ya göre istatistiksel olarak anlamlı olmasa da daha etkiliydi. Sonuç: Mevcut histolojik ve apopitotik indeks sonuçlarımıza göre PMA uygulaması sepsis modeli oluşturulan sıçan böbrek dokularının tedavisinde faydalı olmuştur. Çalışmamız her ne kadar deney hayvanlarında yapılmış olsa da ileri çalışmalarla desteklendikten sonra PMA nın klinik uygulamada sepsiste adjuvan bir tedavi yöntemi olarak önerilebileceğini söyleyebiliriz. Keywords: Börek, PMA, Sepsis, Sıçan, Referanslar [1] Goerlich, CE. Wade, CE.. McCarthy, JJ. Holcomb, JB. Moore, LJ. Validation of sepsis screening tool using StO2 in emergency department patients. Journal of Surgical Research 190, , 2014) [2] Mihmanlı, A. Tahoğlu, K. Şahin, İ. Ağca, B. Kalyoncu, A. Tuncer, F. Sakız D. Deneysel Sepsis Modelinde Akciğer Patolojisi ve Antibiyotiklerin Yeri Ulusal Travma Acil Cerrahi Derg.; 8, 3-5, 2002 [3]. Incerpi, EK. Oliveira, LM. Pereira EM. Soncini, R. Inhibition of endogenous glucocorticoid synthesis aggravates lung injury triggered by septic shock in rats. Int. J. Exp. Path. doi: /iep.12113, 2015 [4]. Mert, T. Ocal, I. Cinar, E. Yalcin, MS. Gunay I. Pain-relieving eff ects of pulsed magnetic fi elds in a rat model of carrageenan-induced hindpaw inflammation. International Journal of Radiation Biology, 90, , 2014; [5]. Mert T. Gunay I. Ocal I. Neurobiological eff ects of pulsed magnetic field on diabetes-induced neuropathy. Bioelectromagnetics, 31, 39-47,

95 Adolesan Dönemlerinde 900-MHz Elektromanyetik Alan Etkisine Maruz Kalan Erkek Sıçanların Kalbinde Meydana Gelen Değişikliklerin Morfolojik Yöntemlerle Değerlendirilmesi * G. Kerimoğlu 1, T. Mercantepe 2, H. Kaya 3, E. Odacı 1 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Trabzon, Türkiye, eodaci@gmail.com 2 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Rize, Türkiye, tolgamercantepe@yahoo.com 3 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü, Trabzon, Türkiye, hkaya@ktu.edu.tr Yapılan çalışmalar adolesan dönemde elektromanyetik alan (EMA) etkisine maruz kalma sonucunda ortaya çıkabilecek etkilerin, erişkin dönemle kıyaslandığında çok daha fazla olabileceğini göstermektedir [1,2]. Bunun en önemli nedeni çocukluk ve ergenlik dönemlerinde çok daha fazla cep telefonu kullanılması ve bu dönemde henüz erişkin dönemdeki anatomik ve fizyolojik yapıya ulaşılamamasıdır [3]. Kaynaklarda adolesan dönemde maruz kalınan EMA etkisinin, erişkin dönemdeki sonuçları ile ilgili çalışmalar son derece yetersizdir. Bu nedenle çalışmamızda tüm adolesan dönemleri boyunca kesintisiz olarak uygulanan 900-MHz EMA nın erişkin dönemdeki sonuçlarının morfolojik yöntemlerle araştırılması amaçlandı. Bu amaç için 24 adet 21 günlük erkek sıçan, her grupta eşit sayıda olmak üzere kontrol (KG), sham (SG) ve EMA (EG) gruplarına ayrıldılar. EG sıçanlar postnatal 21 ve 59 günler arasında EMA kafesinde 1 saat süreyle, kesintisiz 900-MHz EMA etkisine maruz bırakıldılar. SG sıçanlar aynı şartlarda ve sürelerde EMA kafesi içerisine alındılar ancak EMA etkisine maruz bırakılmadılar. KG sıçanlara ise herhangi bir işlem yapılmadı. Tüm sıçanlar postnatal 60. günde sakrifiye edildi ve kalpleri çıkarıldı. Kalp dokularının bir kısmı TUNEL yöntemiyle boyanarak apopitozis açısından değerlendirildi. Bir bölümü ise elektron mikroskobik doku takibi yapıldıktan sonra geçirimli elektron mikroskobu ile değerlendirildi. Sonuçlarda TUNEL (+) apopitotik miyokardial hücre sayısı EG nda, SG ve KG na göre oldukça fazlaydı. Geçirimli elektron mikroskobik değerlendirmede ise, EG da Z bandlarının yapısal bütünlüğünde bozulmalar, miyofilamanlarda azalma ve bozulmalar ve myokardiyal hücrelerde vakuolizasyon mevcuttu. Çalışma sonuçları, adölesan dönem boyunca bir saat süreyle kesintisiz uygulanan 900-MHz EMA maruziyetinin erkek sıçan kalp dokusunda apoptozisi arttırdığını ve bunun da kalp dokusunda yapısal bozulmalara neden olduğunu ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler: Cep telefonu, adolesan dönem, erkek sıçan, kalp, elektron mikroskopi Şekil 1. KG da (A) ve SG da (B) az sayıda apopitotik hücre ( ) mevcuttu. EG de (C) ise apopitotik hücre ( ) sayısı normal hücre sayısına (*) göre oldukça fazlaydı. (TUNEL, X400). Şekil 2. KG (A) ve SG nda (B) normal yapıda Z bandları (ok başı), nükleus (n), miyofilamentler (ok) ve sarkomer (S) izlenmektedir. EG da (C,D) dejeneratif Z bandı (ok başı), vakuolller (yıldız), ödem (çarpı), dejeneratif miyofilamanlar (kıvrık ok) ve elektron yoğun partiküller (ok) görülmektedir. (Uranil asetat & kurşun sitrat, X8000). Referanslar [1] Odacı E ve Özyılmaz C, Int J Radiat Biol. 20, 1-8, 2015 May [2] Hancı H, Odacı E, Kaya H, Aliyazıcıoğlu Y, Turan İ, Demir S ve Çolakoğlu S. Reprod Toxicol. 42, 203-9, 2013 Dec. [3] Leitgeb N, Wien Med Wochenschr. 158, 36 41, * Bu çalışma KTÜ BAP koordinasyon birimince nolu proje ile desteklenmiştir. 73

96 İNSAN SPERMİNDE ENDOJEN RETROVİRAL PROTEİN SYNCYTIN 2 NİN VARLIĞI B. Soygur, N. Demir, L.Satı Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Antalya, Türkiye bikemsoygur@gmail.com Amaç: İnsan endojen retrovirüsler (HERV), insan genomunun yaklaşık %8 ini oluşturur. Bu virüslerin büyük bir kısmı, evrimsel süreç içerisinde delesyon ve mutasyonlar gibi nedenlerle elimine olsa da bazı üyeleri potansiyel translasyonel kapasitelerini korumaya devam etmiştir. Şu ana kadar hasara uğramamış endojen retrovirüs kılıf proteinleri ile yapılan sistematik bir çalışmada, HERV ailesi içerisinde 18 genin varlığı tanımlanmıştır. Bu genler içerisinde yer alan Syncytin lerin insan plasentasına özgü bir şekilde ekspre edildiği ve hücre-hücre füzyonunu indüklediği belirtilmiştir. Syncytin proteinlerinin sinsisyum oluşum sürecinde gerekli olan hücre füzyonunundaki rolleri sağlıklı bir plasentasyon için hayati önem taşımaktadır. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda hücre füzyonunun izlendiği çizgili kas (sinsisyum) ve tümörogenezde Syncytin 2 nin varlığı gösterilmiştir. Bu bilgiler, temelde dişi ve erkek gametlerin füzyonuna dayanan fertilizasyon olayında Syncytin 2 nin rol oynayabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Literatürde insan sperminde Syncytin 2 proteinin varlığı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle, mevcut çalışmamızda insan sperminde Syncytin 2 proteinin varlığı ve lokalizasyonunun araştırılması amaçlanmıştır. Metod: Semen örnekleri, densite gradiyent santrifügasyon yöntemi ile yıkandı. Yıkama işlemi sonrasında sperm yıkama medyumu ile resuspense edilen sperm örnekleri, poly-l-lizin ile kaplı lamlarda % 3.7 lik formalinle fikse edildi. Örneklere Anti-Syncytin 2 antikoru (Atlas Antibodies) kullanılarak immünofloresan immünositokimya tekniği uygulandı, Olympus BX61 marka floresan mikroskop kullanılarak görüntü elde edildi. Bulgular ve Yorum: Syncytin 2 proteininin spermatozanın başında, özellikle ekvatoryal segmentin etrafında lokalize olduğu gözlendi. Bazı sperm hücrelerinde akrozomal bölgede immün reaksiyon izlendi. Bununla birlikte bazı sperm hücrelerinin Syncytin 2 immünoreaksiyon göstermemesi dikkat çekici olmuştur. Çalışmamız Syncytin 2 proteininin insan sperm hücrelerinde varlığını ortaya koyan literatürdeki ilk çalışmadır. Bjerregaard ve ark., tarafından yapılan bir çalışmada Syncytin protein ailesine ait olan Syncytin 1'in insan gamet hücrelerinde varlığı ortaya konulmuştur [1]. Syncytin 1 ve Syncytin 2 proteinleri füzogenik aktiviteleri bulunmasına ve benzer sekansa sahip olmalarına rağmen, bazı noktalarda farklılık gösterir. Syncytin 1'den farklı olarak Syncytin 2 nin, immün baskılayıcı domeyne sahip olması nedeniyle, fetüsün maternal immün sisteme karşı korunmasında rol oynayabileceği düşünülmektedir [2]. Çalışmamızın bulgularına göre Syncytin 2 proteini spermin baş bölgesinde, özellikle oosit ile ilk temasın gerçekleştiği ekvatoryal segmentte lokalizedir. Bu bulgularımıza dayanarak Syncytin 2 nin fertilizasyon sürecinde gerçekleşen füzyonda etkili rol oynayabileceği ileri sürülebilir. Anahtar Kelimeler: İnsan Spermi, İnsan Endojen Retrovirus, Syncytin 2. Referanslar [1] B. Bjerregaard, J. G. Lemmen, M. R. Petersen, E. Ostrup, L. H. Iversen, K. Almstrup, L. I. Larsson, S. Ziebe, J Assist Reprod Genet, 31, , [2] S. Blaise, N. Parseval, L. Benit, T. Heidmann, PNAS, 100 (22), ,

97 Postmenapozal Olgularda Raloksifenin Endometrium Üzerine Koruyucu Etkisi Kendirci R. 1, Temel M. 1, Üner M.A. 1, Önal T. 1, Vatansever S. 1, Özbilgin K Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı Manisa, TÜRKİYE. adakendirci@gmail.com Postmenapozal kadınlarda osteoporoz tedavisi için kullanılan raloksifen; selektif östrojen reseptör modülatörüdür. Raloksifen; kemik dokuya, koagülasyon sistemine, lipit metabolizmasına ve deri kollegen sentezine agonistik etki ederken; meme dokusuna antagonist etki etmektedir [1]. Raloksifenin, tamoksifenin aksine endometrial dokuda displazi veya kanserlere neden olmadığı ileri sürülmektedir. Bununla beraber raloksifenin uterus üzerinde etkileri tam olarak bilinmemektedir. Bu çalışmada raloksifen uygulanan postmenapozal ratların uteruslarında; tümor supresör gen olan WAF1, ekstraselüler matrix döngüsünü düzenleyen MMP2, hücre yaşamını destekleyen sinyal yolağı düzenleyen ERK1/2 ve anjiogenezisde rol oynayan VEGF ekspresyonları incelenerek, endometrium üzerine olan etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Materyal Metod: 24 adet Wistar dişi rat dört gruba ayrıldı. Birinci grup kontrol grubu olarak ayrıldı, ikinci, üçüncü ve dördüncü grupların overektomi uygulandı. İki ay beklendikten sonra üçüncü gruba düşük doz raloksifen (3 mg/(kg gün, oral), dördüncü gruba yüksek doz raloksifen (6 mg/(kg gün, oral) uygulandı. Hayvanlar servikal dislokasyon ile dekapite edilerek uterusları çıkartıldı. Klasik doku takibi işlemlerinden sonra alınan kesitler histokimyasal teknik ile Hematoksilen-Eozin ile ve İmmünohistokimya teknik kullanılarak WAF1, MMP2, ERK1/2 ve VEGF primer antikorları ile boyandı. Bulgular: Uterusa ait doku örneklerinin immunohistokimyasal incelenmesi sonucunda; WAF1 ve VEGF ekspresyonunu overektomize grubun uterus stromasında kontrol grubuna göre anlamlı bir artış görüldü. Stromadaki WAF1 ve VEGF ekspresyonu, düşük ve yüksek doz raloksifen alan grupta overektomi grubuna göre azaldığı gözlendi. MMP2 nin uygulandığı overektomize grubun stroma ve bez epitelinde anlamlı bir etkisi olmadığı görülürken, epitel hücrelerinde düşüş olduğu gözlendi. ERK1/2 ekspresyonu overektomize grup stromasında artmış gözlenirken, düşük doz ve yüksek doz grupların stromasında bu artış belirgin olarak gözlendi. Gruplar arasında stromal MMP2 ekspresyonu arasında önemli bir fark bulunamadı. Sonuç: Raloksifenin endometrial östrojen reseptörleri üzerine parsiyel etkisi, östrojen ile reseptör ligant düzeyindeki yarışarak antogonist etki oluşturmaktadır yılında yapılan çalışmada, meme kanseri vakasında salpingoooferektomi öncesi raloksifen profilaktik olarak kullanılabileceği ileri sürülmüştür [2]. Bu çalışmada, ooferektomi yapılan grupta artmış olan WAF ve VEGF ekspresyonunun raloksifen uygulanan gruplarda azaldığı; overektomi grubunda azalmış olan ERK1/2 ekspresyonun ise raloksifen grubunda artmış olması, ralokisfenin endometrium üzerine olumlu etkisi olduğunu düşündürdü. Endometrial kanser vakalarında endometrial dokunun küçültülmesi veya prolifilaktik olarak raloksifen kullanılabileceği sonucuna varıldı. Bununla beraber raloksifenin uterus üzerine etkileri ilgili geniş klinik çalışmalar yapılmalıdır. Referans: [1] Gizzo S, Saccardi C, Patrelli TS, Berretta R, Capobianco G, Di Gangi S, et al. (2013). Update on raloxifene: mechanism of action, clinical efficacy, adverse effects, and contraindications. Obstet Gynecol Surv 68: [2] Gizzo S, Noventa M, Saccardi C, Litta P, D Antona D, Nardelli GB (2014). Proposal on Raloxifene use after prophylactic salpingo oophorectomy in BRCA1-2: hypothesis and rationale. Eur J Cancer Prev 23:

98 Fare Meme Kanseri Modeli Organ Metastazlarında CCM3 Ekspresyonunun Değerlendirilmesi M. Cici 1, S. Dilmaç 1, N. Erin 2, G. Tanrıöver 1 1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Antalya, Türkiye, gamzetanriover@akdeniz.edu.tr 2 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı, Antalya, Türkiye nerin@akdeniz.edu.tr Amaç: Kadınlarda sıklıkla rastalanan meme kanseri, lenf düğümü, akciğer, karaciğer ve beyine metastaz yapma kapasitesi yüksek bir kanser türüdür. Serebral kavernöz malformasyonlar (SKM); sporadik yada ilgili genlerinin fonksiyon kaybı yada mutasyonları sonucunda ortaya çıkan vasküler lezyonlardır [1]. Ccm1, Ccm2 ve Ccm3 olarak tanımlanan 3 gen SKM lar ile ilgili olarak belirlenmiştir. Bu genlerdeki fonksiyon kayıplarının, hücre-hücre bağlantılarında hatalara neden olurken; vasküler endotel hücrelerinin ayrılmalarına ve damar yapılarında bozulmalarına sebep oldukları bilinmektedir [2]. Vasküler sistemde meydana gelen bu sorunlar, damar duvarında sızıntılara sebep olmakta ve kan akımının dışarı sızmasına bağlı olarak malformasyonlar ortaya çıkmaktadır. CCM proteinleri, hücre-hücre bağlantılarının sitoplazmik kısmında üçlü bir kompleks oluşturmakta ve adezyonun devamlılığına katkı sağlamaktadırlar. Programlı hücre ölüm geni olarak bilinen Ccm3 ün hücre migrasyon ve apoptozunda etkin olduğu da bilinmektedir. Çalışmamızda, metastatik hücrelerin yeni yerleştikleri dokularda farklı karakteristik özellikler kazandıkları fikrinden yola çıkarak; CCM3 ün hem primer tümörlerde hemde metastatik dokulardaki ekspresyonlarını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda; 4THM (4Theart metastatic cell line) ve 4TLM (4T-liver metastatic cell line) [3] hücre hatları, 8-10 haftalık Balb/C dişi farelerin meme dokularına 1x10 5 hücre/fare olacak şekilde ortotopik olarak enjekte edildi. Enjeksiyondan 28 gün sonra fareler sakrifiye edilerek primer tümör ve karaciğer dokuları çıkartıldı. CM3 ekspresyonu immünohistokimyasal olarak hücre agresivitelerine ve dokuya göre değerlendirildi. Kontrol grubu olarak hiç tümör enjekte edilmeyen aynı yaşta normal Balb/c dişi fareler kullanıldı. hepatositlerde yoğun CCM3 ekspresyonu gözlendi. 4TLM hücre hattı 4THM ye kıyasla daha agresif olduğundan; 4TLM karaciğerlerde metastaz daha yoğun görünmektedir ve bu metastatik alanlarda CCM3 ekspresyonunun olmaması dikkat çekiciydi. Sonuç: CCM3 hücre adezyonunda da görevli olduğundan, metastatik alanlarda CCM3 ekspresyonunun olmayışı buraya yerleşen tümör hücrelerinin kendi mikroçevrelerini yaratırken adezif bağlatılarını değiştirdiğini ve hücre migrasyonunu kolaylaştırıp metastazı arttırmaya yönelik davrandığını düşündürmektedir. Bu konuda fonksiyonel çalışmaların planlanmasıyla CCM3'ün metastazdaki olası rollerinin aydınlatılması gerekmektedir. Anahtar kelimeler: Meme kanseri, metastaz, CCM3, immunohistokimya. Referanslar 1- Cavalcanti DD, Kalani MY, Martirosyan NL, Eales J, Spetzler RF, Preul MC. Cerebral cavernous malformations: from genes to proteins to disease. J Neurosurg, 116(1), , Fischer A, Zalvide J, Faurobert E, Albiges-Rizo C, Tournier-Lasserve E. Cerebral cavernous malformations: from CCM genes to endothelial cell homeostasis. Trends Mol Med, 19(5), 302-8, Erin N, Kale S, Tanrıöver G, Köksoy S, Duymuş O, Korcum AF. Differential characteristics of heart, liver, and brain metastatic subsets of murine breast carcinoma. Breast Cancer Res Treat. Jun;139(3),677-89, Bulgular: Primer tümörlerde, normal ve tümörün metastaz yaptığı karaciğer dokularında özellikle 76

99 On-demand Electron Microscopy of Live cells during in-situ Fluorescence Microscopy Nalan Liv 1, Daan S. B. van Oosten Slingeland 1, Jean-Pierre Baudoin 2, Pieter Kruit 1, Dave W. Piston 2, Jacob P. Hoogenboom 1 1 Imaging Physics, Faculty of Applied Sciences, Delft University of Technology, Delft, The Netherlands 2 Molecular Physiology and Biophysics, Vanderbilt University, Nashville, USA j.p.hoogenboom@tudelft.nl For the understanding of cellular processes, it is necessary to image the dynamics of biological molecules in a cell. The molecular dynamics in living cells is monitored with fluorescence microscopy (FM). However, the resolution in FM is limited and it does not show the underlying cellular ultrastructure. Cellular ultrastructure is traditionally imaged with electron microscopy (EM), where the samples are fixed and dehydrated. Even though EM of samples in a near-native environment has been recently shown possible by separating the liquid sample from the vacuum chamber of EM [1], these methods can only image fixed cells as the destructive nature of EM imaging precludes observing cellular dynamics. (a) We present a novel approach towards dynamic bio- imaging in which live-cell fluorescence microscopy is carried out in-situ in a scanning electron microscope (SEM) [2]. The FM observation of cellular dynamics allows the selection of region and time of interest capturing live-cell structural SEM snapshots. To illustrate this on-demand application of SEM, we study the uptake and retrograde transport of epidermal growth factor (EGF) conjugated quantum dots (QDots) in fibroblasts. The cells are cultured on a thin, electron-transparent substrate, which is placed in a light-transparent sample holder containing the EGF-QDot solution [3]. The on- demand SEM images reveal positions of individual QDots on the cytoskeleton transport tracks within filopodia from the position of uptake up to the docking region at the microtubules frontier where QDots accumulate before further transport in the cytoplasm. We believe our method can be the link between the live cell imaging FM and high resolution structural EM imaging. Keywords: Correlative light and electron microscopy, live-cell imaging, cellular uptake, EGF(R). (b) Figure 1: (a) Schematic for integrated live-cell FM in an SEM. The electron beam can be positioned and scanned anywhere within the FM field of view. (b) SEM snapshot revealing the accumulation of EGF-conjugated quantum dots (black spots) on the tip of a cellular extension. References [1] N. de Jonge, F. M. Ross, Nature Nanotechnology 6, (2011) [2] A. C. Zonnevylle, R. F. C. van Tol, N. Liv et al., J. Microscopy 252 (1), 58 (2013) [3] N. Liv, I. Lazic, P. Kruit, and J. P. Hoogenboom, Ultramicroscopy 143, (201 77

100 Simultaneous Correlative Electron and Fluorescence Microscopy of Samples in Liquid Nalan Liv, Ivan Lazić, Daan S. B. van Oosten Slingeland, Pieter Kruit, Jacob P. Hoogenboom Department of Imaging Science & Technology, Faculty of Applied Sciences Delft University of Technology Delft, The Netherlands Light microscopy and electron microscopy techniques have been widely used in microelectronics, nanophysics, mineralogy, microbiology, and biotechnology. Light microscopes are able to provide color contrast from dynamic imaging of samples in hydrated state, but are diffraction limited in means of resolution. On the other hand, electron microscopes can provide sub-nm resolution but only grey scale images of dehydrated and/or frozen samples. Recent advances in electron microscopy have brought investigation of hydrated samples into the electron microscope. Thin electron- transparent membranes facilitate electron microscopy of samples in liquid, which has mostly been applied in (scanning) transmission microscopy [1]. Lately, efforts have also been made to couple atmospheric EM techniques with light microscopy approaches, i.e. for correlative microscopy applications [2,3]. Those methods are very valuable as they propose a strategy to link functional information on cellular dynamics obtained with light microscopy to high resolution structural information in the native environment from atmospheric EM. We present the design of a holder for correlative light and electron microscopy of liquid samples. The holder comprises an electron transparent window on one side and a light transparent window on the other side. The electron transparent window consists of a thin membrane separating the hydrated sample from the vacuum of the electron microscope chamber. With the light transparent substrate, fluorescence microscopy is carried out from below, while the high- resolution electron microscopy can be done from above through the electron transparent window. [4] We also investigate SEM imaging of nanoparticles that can be used as biomarkers suspended below a thin membrane, with the ultimate goal of integrating functional fluorescence and structural SEM measurements of samples kept at ambient or hydrated conditions. In particular, we investigate how resolving power in liquid SEM is affected by the interaction of the electron beam with the membrane. Geant4-based Monte Carlo simulations are directly compared to experimental results with suspended nanoparticles. For 20nm and 50nm thin membranes, we find a beam broadening of 1.5nm and 3nm, respectively, with an excellent agreement between simulations and experiments. 15nm Au nanoparticles and bio-functionalized core- shell quantum dots can be individually resolved in denser clusters. We demonstrate the imaging of single EGF-conjugated quantum dots docked at filopodia during cellular uptake with both fluorescence microscopy and SEM simultaneously [4]. These results provide the first step to bridge live cell fluorescence microscopy with ultrastructural electron microscopy. Keywords: Atmospheric Electron Microscopy; Correlative Light and Electron Microscopy; Scanning Electron Microscopy; in-situ-sem a Figure 1: (a) SCLEM fluorescence image of EGFconjugated QDot labeled cells. (b) SCLEM electron image of the boxed area in (a) that represents the uptake of single Qdots at cellular filopodia. References [1] N. de Jonge, F. M. Ross. Nature nanotechnology 6.11 (2011): [2] Y. Maruyama, et al. Journal of structural biology (2012): [3], M. J. Dukes, D. B. Peckys, N. de Jonge. ACS nano 4.7 (2010): [4], N. Liv, I. Lazić, P. Kruit, J. P. Hoogenboom. Ultramicroscopy,143 (2014): b 78

101 Cep Telefonu Elektro Manyetik Radyasyonuna Maruz Sıçanların Testis Dokularında EGB761 in Koruyucu Etkisi F. Gevrek 1, D. Aydın 2, Ş. Özsoy 3, Ç. Biçer 1, H. Aygün 3, H. Aslan 1 1 Gaziosmanpaşa Üniveristesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AbD., Tokat fikret.gevrek@gop.edu 2 Turgut Özal Üniveristesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AbD., Ankara 3 Gaziosmanpaşa Üniveristesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AbD., Tokat Giriş: Cep telefonlarından yayılan elektro manyetik rasyasyon (EMR) dokulara penetre olarak ciddi sağlık sorunlarına neden olabilmektedirler [1,2,3]. Cep telefonlarından yayılan radyasyona karşılık olarak hücrelerde serbest radikal aktiviteleri arttar ve oksidatif sitres gelişir. Bu durum ROS üretimini arttırarak ya da antioksidan enzim aktivitelerini azaltarak ROS metabolizmasının bozulmasına neden olabilmektedir. Antioksidan moleküller EMR den kaynaklanan apoptozisi veya oksidatif stresi engellemektedir [4,5]. Amaç: İnsanlar telefonlarını genelde genital organlarına yakın ceplerinde veya ellerinde taşıdıklarında infertilitesi üzerindeki etkisinin araştırılması önem arz etmektedir [6]. Amacımız cep telefonundan yayılan EMR ye uzun süreli maruz sıçanlarda testis hasarına karşı anti inflamatuar ve antioksidan madde olan Gingko biloba extresi EGB761 in [7] koruyucu etkisini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Her grupta 7 olmak üzere 21 Wistar albino cinsi erkek yetişkin sıçanlar üzerinde çalışmalar gerçekleşti. Grup-I: kontrol, Grup-II: EMR-RF, Grup-III: EMR-RF+EGB761. Grup III teki sıçanlara deney süresince günlük EGB761 (100 mg/kg, ip) verildi. Kontrol grubundakiler hariç tüm sıçanlar kapalı alanda günlük öğleden öce ve sonra ikişer saat aktif cep telefonundan yayılan EMR (0,96 w/kg) ye 6 hafta boyunca maruz bırakıldılar. Sakrifikasyon işleminden sonra tüm hayvanların testisleri çıkarılarak histolojik ve apopitotik indeksleri bakımından değerlendirildiler. Bulgular: Mikroskobik analizler sonucunda seminifer tübül epitellerinin Johnsen skorlarının EMR-RF grubunda düşük olduğu tespit edildi. Kontrol grubunda ise preparasyon hatalarından kaynaklanan artefaktlar dışında normal testiküler doku görünümü hakimdi. EGB761 uygulanan grupta hasar skoru düşmüş olsa da kontrole yakındı. Seminifer tübül apopitotik hücre skorları da benzer şekilde EMR-RF ye maruz olan grupta kontrol ve tedaviye göre daha yüksel olarak tespit edildi. Tartışma ve sonuç: Bulgulara göre kronik EMR- RF ye maruz bireylerde sperm hücreleri olumsuz etkilenmiş olup EGB761 verilmesinin EMR-RF stresinin neden olduğu hasarı azaltmıştır. Uzun süreli EMD maruziyeti ile ortaya çıkan testiküler hasarları infertilite nedeni olabilir. Çalışmamız her ne kadar deney hayvanlarında gerçekleştirilmiş olsa da daha detaylı analizlerle desteklendikten sonra EGB761 nın klinik uygulamada EMR-RF ve benzeri nedenlerden kaynaklanan erkek reproduktif sorunların önlenmesinde alternatif bir tedavi yöntemi olarak önerilebileceğini söyleyebiliriz. Keywords: Apopitozis,EGB761,EMR,Sıçan,Testis Referanslar [1] Hossain, MI. Faruque, MRI. Islam, MT. Analysis on the effect of the distances and inclination angles between human head and mobile phone on SAR Progress in Biophysics and Molecular Biology xxx, 1-8, 2015 [2] Anguera et al., Effects of radiofrequency electromagnetic waves (RF-EMW) from cellular phones on human ejaculated semen: an in vitro pilot study 2013 [3]. Faruque, M.R.I., Islam, M.T., Misran, N., Analysis of electromagnetic absorption in mobile phones using metamaterials. Electromagnetics 31, , [4]. Anderson, V. Comparisons of peak SAR levels in concentric sphere head models of children and adults for irradiation by a dipole at 900 MHz. Phys. Med. Biol. 48, 3263, 2003 [5]. Desai et al., Pathophysiology of cell phone radiation: oxidative stress and carcinogenesis with focus on male reproductive system. Reproductive Biology and Endocrinology, 7: [6]. Mailankot et al., Radio frequency elec tromagne tic radiation (RF-EMR) from GSM (0.9/1.8GHz) mobile phones in duces oxidative stress and reduces spermmotility in rats CLINICS;64(6): [7]. Del Tredici, P. Ginkgos and people: A thousand years of interaction. Arnoldia, 51, 2-15,

102 Yabanıl Tip ve Fkbp52 Geni Çıkarılmış 5. Gün Gebe Fare Uteruslarında Elektron Mikroskopik Gözlemler Nuray Acar 1, Yasushi Hirota 2, Takiko Daikoku 2, S.K. Dey 2 ve İsmail Üstünel 1 1 Akdeniz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AbD, Antalya, nurayacar@akdeniz.edu.tr 2 Cincinnati Üniversitesi Tıp Fakültesi, Cincinnati Çocuk Hastanesi Tıp Merkezi, Üreme Bilimleri Bölümü, Cincinnati, Ohio, A.B.D, sk.dey@cchmc.org Amaç: En basit tanımıyla implantasyon, döllenmiş oositin uterusa gömülmesidir. İmplantasyon esnasında trofoblast hücrelerinin lümen ve bez epiteline tutunması, uterus stromal hucrelerinin fenotiplerini değiştirmeleri, endometriyumda vaskülaritenin artışı, anjiyogenez, progesteron ve östrojen reseptörlerinde değişiklikler vs. gerçekleşir. Farelerde uterus gebeliğin 1-3. günlerinde pre-reseptif fazdadır. İmplantasyon 4. günün gecesi ( ) başlar. Uterus, 5. gün öğleden sonra non-reseptif duruma geçer. FKBPler (FK506ya bağlanan proteinler) immün baskılayıcılara bağlanarak fonksiyonlarına aracılık eden immünofilin ailesidir. Bazı üyeleri steroid reseptör fonksiyonlarını düzenler. Bunlardan biri olan FKBP52, Progesteron (P 4 )-Progesteron Reseptörü (PR) sinyalini düzenler. FKBP52 ye bağlanan PR kompleksi P 4 a kuvvetli bir şekilde bağlanabilir, ancak FKBP52 olmadığı durumlarda da P 4 a karşı bazal PR yanıtı söz konusudur. Daha önce Fkbp52 geni knock-out edilmiş farelerde (Fkbp52-/-) azalan P 4 -PR sinyalinden dolayı implantasyonun gerçekleşmediği, farenin genetik zeminine bağlı olarak P 4 uygulamasının implantasyonda başarı sağladığı gösterilmiştir [1,2]. Çalışmamızın amacı, gebeliğin 5. günündeki yabanıl tip ve P 4 enjekte edilmiş Fkbp52-/- farelere ait uterusların endometriyum tabakasının ultrastrüktürel özelliklerini incelemekti. Metodlar: CD1 genetik zeminli erkek ve dişi fareler aynı kafeste gece boyu bir arada bırakıldı, ertesi sabah vajinal plağı olan dişiler gebeliğin 1. gününde kabul edildi. Kontrol grubunda yer alan yabanıl dişiler ile gebeliğin 2, 3 ve 4. günlerinde P 4 enjeksiyonu yapılan Fkbp52-/- fareler gebeliğin 5. gününde sakrifiye edildi. Sakrifikasyondan hemen önce farelere kuyruk veninden Chicago mavisi enjekte edilerek implantasyon bölgelerinin mavi bantlar şeklinde görünmesi sağlandı. İmplantasyon bölgeleri %4'lük glutaraldehite alınarak rutin elektron mikroskopi takibi yapıldı. Dokulardan önce kalın, sonra blastosist içeren endometriyum bölgelerinden ince kesitler alındı. Sonuçlar: İncelemelerimiz sonucunda yabanıl tip örneklerde lümen epiteli sitoplazmik uzantılarının mural trofoblast uzantıları ile yakın kontaktlar kurduğunu gözledik. İlginç bir şekilde lümen epiteli ile mural trofoblast arasında tutunmayı sağladığını düşündüğümüz halat benzeri ince yapılar bulunmaktaydı. Lümen epitelinin apikaline lokalize çok sayıda yuvarlak mitokondri bulunmaktaydı. Stromada desidua hücreleri poliploitti ve sitoplazmalarında çok sayıda glikojen birikimi vardı. P 4 enjekte edilen Fkbp52-/- farelerde implantasyon gerçekleşmekteydi. Bu grupta da lümen epiteli sitoplazmik uzantılarının mural trofoblast ile kontaktlar oluşturduğunu gözledik. Bu farelere ait örneklerde yabanıl gruptan farklı olarak lümen epiteli ile mural trofoblast arasındaki halat benzeri ince yapıları gözlemlemedik. P 4 verilen Fkbp52-/- grubun implantasyon başarısı göstermesini enjekte edilen P 4 sayesinde lümen epiteli ve stroma hücrelerinin yabanıl tiptekine benzer hale gelmesi olduğunu düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: fare, uterus, implantasyon, Fkbp52, progesteron Referanslar [1] Tranguch S. et al., J Clin Invest, 117, 1824, [2] Tranguch S. et al., Proc Natl Acad Sci U S A, 102, 14326,

103 Nanopartiküller ile İşaretli pgitrl Aktarılmış Mezenkimal Kök Hücrelerin Küçük Hücreli Akciğer Kanseri Hücreleriyle Görüntülenmesi* Ç. Z. Köprü 1, A. Günel-Özcan 2, I. Cagnan 2, İ. Akar-Soycan 2, G. Esendağlı 3, P. Korkusuz 4 1 Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nanoteknoloji ve Nanotıp Anabilim Dalı, Ankara Türkiye, biochayla@hotmail.com 2 Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Kök Hücre Bilimleri Anabilim Dalı, Kök Hücre Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara, Türkiye, agozcan@hacettepe.edu.tr 3 Hacettepe Üniversitesi, Onkoloji Enstitüsü, Temel Onkoloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye, gunese@hacettepe.edu.tr 4 Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Ankara Türkiye, petek@hacettepe.edu.tr Akciğer kanserleri halen ülkemizde ve dünyada tedavisi güçlük arz eden kötü prognozlu tümörler listesinde başta yer almaktadır. SCLC-21H, küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) hücre hattı olup, tümör nekrozis faktör reseptör (TNFR) ailesinden GITR molekülünü taşımaktadır. GITR, ligandı ile bağlandığında bazı tümör hücrelerini öldürücü etki göstermektedir [1]. Mezenkimal kök hücreler (MKH) allojenik uygulanabilme avantajları ve kanserlerde gen taşıyıcı olarak kullanılabilmeleri nedeniyle hücresel tedavilerde tercih edilmektedir [2]. Gen taşıyıcı olarak kullanıldıklarında MKH lerin kolay işaretlenebilmeleri ve uzun süre izlenebilmeleri gerekmektedir. Nanopartiküller (NP) kök hücre işaretlenmesi ve izlenmesinde sıkça çalışılmaktadır. Altın NP ler biyouyumlu, toksisiteleri az, optik olarak ayarlanabilir ve modifiye edilebilir olduğu için sıkça çalışılmaktadır [3]. Demir NP ler oksidatif olmalarına karşın manyetik rezonans görüntülenmeleri (MRI) mümkündür. Bu çalışmada pgitrl aktarılan MKH ler karşılaştırmalı olarak iki faklı büyüklükte (10 ve 30 nm) altın NP ile ve rhodamine demir NP ler (35 nm) ile işaretlendi. Bu amaçla ticari olarak satın alınan kemik iliği kaynaklı insan MKH leri çoğaltılıp karakterize edildikten sonra elektroporasyon yöntemiyle pgitrl aktarıldı. Hücrelerin besiyeri belirlenen oranlarda NP içeren besiyeri ile değiştirildi. 24 saat sonunda hücreler geçirimli elektron mikroskobunda (TEM) incelendi. Demir ile işaretli hücreler aynı zamanda prusya mavisi ile boyanarak demirin varlığı gösterildi. İşaretli hücreler transfeksiyon öncesi ve sonrası KHAK hücreleriyle ko-kültür yapıldıktan sonra ince yapı düzeyinde incelendiklerinde, altın NP lerin hücre içerisinde endozomal kompartmanlara alındığı, demir NP lerin hücre yüzeyinde tutunduğu saptandı. Farklı dozlarda işaretlenen altın NP lerin belirli bir dozda hücre proliferasyonunu arttırdığı gösterildi. Her iki NP MKH leri işaretleme performansları açısından karşılaştırıldığında altının hücre içine alınması ve demirin hücre yüzeyinde kalması nedeniyle altının daha kararlı işaretleme sağlayabileceği sonucuna varıldı. Ancak kullandığımız demir partikülünün rhodamine ile işaretli olması floresan mikroskounda da izlemeye olanak sağlaması açısından önemli bir avantajdır. Sonuç olarak toksik olmayan altın ya da demir NP lerin optimizasyon çalışmaları yapılarak pgitrl aktarmı öncesi ve sonrası görüntüleme yapılarak ileriye yönelik yapılacak in vivo tümör çalışmalarında kullanılabilme performansları gösterildi. Anahtar kelimeler: mezenkimal kök hücre, nanopartikül, KHAK, GITRL, TEM *Bu çalışma HÜBAB ( 011D ) ve TÜBİTAK ( 112T474) tarafından desteklenmiştir. Referanslar [1] J. Piao, Y. Kamimura, H. Iwai, Y. Cao, K. Kikuchi, M. Hashiguchi, T. Masunaga, H. Jiang, K. Tamura S. Sakaguchi and M. Azuma, Immunology, 127, , Aug [2] F. Rastegar, D. Shenaq, J. Huang, W. Zhang, B-Q. Zhang, B-C. He, L. Chen, G-W. Zou, Q. Luo, Q. Shi, E.R. Wagner, E. Huang, Y. Gao, J-L. Gao, S.H. Kim, J-Z. Zhou, Y. Bi, Y. Su, G. Zhu, J. Luo, X. Luo, J. Qin, R.R. Reid, H.H. Luu, R.C. Haydon, Z-L. Deng, T-C. He, World J Stem Cells 2(4): 67-80, [3] B. D. Chithrani, A. A. Ghazani, and W. C. Chan, Nano Lett, 6, 662-8, Apr

104 3G Cep Telefonlarından Yayılan Elektromanyetik Radyasyonun Testis Seminifer Tübül Hücrelerinde Endoplazmik Retikulum Stres Yolağı Üzerine Etkisi A.OKAN 1, E. KONUK 1, E. HİDİŞOĞLU 2, P.YARGIÇOĞLU 2 ve N. DEMİR 1 1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji, Anabilim Dalı, Antalya, Türkiye, 2 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı, Antalya, Türkiye, asliokan@akdeniz.edu.tr Amaç: Gelişen teknolojiyle birlikte cep telefonu gibi elektromanyetik radyasyon (EMR) yayan pek çok cihaz kullanımının insan sağlığına olan etkileri araştırılmaktadır [1]. EMR nin hücrede serbest radikal düzeyini artırdığı, oksidatif dengeyi bozarak lipid, DNA, protein ve karbonhidrat mekanizmalarını etkileyerek hücrede yapısal ve fonksiyonel hasara neden olduğu gösterilmiştir [2]. EMR nin hücrede yarattığı bu olumsuz etkiler endoplazmik retikulumda (ER) hücre dışına gönderilecek ya da membran yapısına katılacak olan proteinlerin ER nin lümeninde yanlış katlanmış ya da katlanmamış formlarda birikmesine yol açabilir. ER stresi olarak adlandırılan bu duruma Metod: Çalışma kapsamında, her grupta 10 adet 2 aylık erkek Wistar sıçan olacak şekilde 4 grup oluşturuldu. Grup 1 kontrol kısa süreli (1 hafta) ve Grup 2 kontrol uzun süreli (10 hafta) EMR uygulanmaksızın plesiglas tüplerde, belirtilen süreler boyunca günde iki saat bekletildi. Grup 3 kısa süreli (1 hafta) ve Grup 4 uzun süreli (10 hafta) deneklere 2150 MHz EMR günde iki saat boyunca uygulandı. Süre sonunda testis dokuları çıkarıldı. Rutin histolojik takiplerden sonra elde edilen parafin kesitlerde GRP78 ve CHOP proteinlerinin ekspresyonları immünohistokimyasal yöntem ile değerlendirildi. Ayrıca alınan total testis örneklerinden elde edilen lizatlarda Western Blot analizi yapılarak, bu proteinlerin semikantitatif değerlendirilmesi gerçekleştırıldi. Bulgular: EMR ye maruz kalan hayvanların seminifer tübül hücrelerinin tümünde sitoplazmik Boyanan GRP78 in ekspresyon şiddetinin arttığı gözlenmiştir. Özellikle CHOP ekspresyonu, uzayan spermatidlerde nükleer boyanma olarak gözlenmiştir. Western blot tekniği sonuçlarına göre kısa süreli (1 hafta) ve uzun süreli (10 hafta) 2150 karşılık hücresel dengeyi tekrar sağlamak için katlanmamış protein cevabı (unfolded protein response, UPR) aktive olur. Akut durumda fizyolojik bir yanıt olan UPR, kronik çözülmeyen ER stresi koşulları altında patolojilere yol açtığı gibi hücrenin ölümünede neden olabilir [3]. Akut ve kronik EMR ye maruz kalan sıçan testislerinde ER stresi ile ilişkili apoptozun artacağını düşünmekteyiz. Çalışmamızda, ER stresi sırasında arttığı bilinen UPR elemanlarından ER şaperonu GRP78 ve apoptoz yolağının aktive olmasında rol oynayan transkripsiyon faktörü CHOP ekspresyonları sıçan testis seminifer tübül hücrelerinde incelenmiştir. MHz EMR maruziyeti sham gruplarına kıyasla testiküler dokuda CHOP ve GRP78 ekspresyonunu artırmıştır. Sonuçlar: Uzun süreli EMR, testiküler hücrelerde ER stresini indükleyebilir ve CHOP yolağını aktive ederek spermatidleri apoptoza yönlendirebilir. Anahtar Kelimeler: Elektromanyetik radyasyon, endoplazmik retikulum, stres, testis. Referanslar [1]. Sepehrimanesh, M., et al., Analysis of rat testicular proteome following 30-day exposure to 900 MHz electromagnetic field radiation. Electrophoresis, (23): p [2]. Sokolovic, D., et al., Melatonin reduces oxidative stress induced by chronic exposure of microwave radiation from mobile phones in rat brain. J Radiat Res, (6): p [3]. Park, S.W. and U. Ozcan, Potential for therapeutic manipulation of the UPR in disease. Semin Immunopathol, (3): p

105 Oosit İn Vitro Maturasyonunda PACAP (Pituitary Adenylate Cyclase- Activating Polypeptide) İn Ve Reseptörlerinin Etkisi M.Temel 1,T.Önal 1, M.Öztatlıcı 2, M.Bilgin 1, S.Vatansever 1,S.İnan 1,K.Özbilgin 1 1 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji Embriyoloji Anabilim Dalı, merveteml@gmail.com 2 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Amaç; İn vitro maturasyon, İnfertilite tedavilerinde son yıllarda uygulanan bir yöntem olup, ovaryan indüksiyon sonrasında alınan immatür oositlerin maturasyonu sağlanarak hastaların tedavilerini devam etmesini sağlamaktadır. Oositlerin İn vitro maturasyonu için yeni mediumlar geliştirilmiş olmasına rağmen, henüz tam bir başarı sağlanabilmiş değildir. Bu çalışmada oosit gelişiminde önemli rol oynadığı bilinen PACAP ın in vitro maturasyondaki rolünün araştırılması amaçlanmaktadır. PACAP ın ovaryumda varlığı ilk kez Arimura ve arkadaşları tarafından 1991 yılında tanımlanmıştır [1]. Daha sonra PACAP immünohistokimya teknikleri ile belirlenmiştir [2]. PACAP steridiogenesis, camp üretimi ve plazminojen aktivatör sentezinde rol oynamaktadır, aynı zamanda preovulatuvar apoptozisi de azaltması yönüyle dişi üreme sisteminde de önemli fonksiyon göstermektedir [3]. Kumulus hücreleri ile sarılı sıçan oositlerinde mayotik maturasyonu hızandırmaktadır [4]. PACAP/VIP reseptörleri folikülogenesisin ilk dalgalanması boyunca sıçan ovaryumunda eksprese edilmektedir [5]. PACAP ve reseptörlerinin in vitro maturasyon mediumu içinde düzenleyici rol oynayabileceğini ileri sürülebilir. Bu çalışmada, oosit in vitro maturasyonunu yaygın kültür mediumu, in vitro maturasyon mediumu ve PACAP ilave edilmiş in vitro maturasyon mediumu kullanılarak PACAP ın muhtemel düzenleyici fonksiyonlarını İmmunohistokimyasal ve RT-PCR tekniği ile değerlendirmeksi amaçlanmıştır. Materyal Metod; Çalışmamızda 21 ile 24 günlük 10 adet dişi fareye intraperitonel olarak 5IU pregnant mare s serum gonadotropin verilerek ovarian indüksiyon gerçekleştirildi. İnjeksiyondan 48 saat sonra hayvanlar servikal dislokasyon ile sakrifiye edilerek ovaryumları çıkarıldı. Folliküller toplandı ve oositler granüloza hücrelerinden ayrıldı. Germinal vezikül (GV) aşamasındaki oositler üç gruba ayrıldı. Kontrol grubu olarak DMEM kültür medyumu;deney grubu olarak in vitro maturasyon mediumu ve PACAP ilave edilmiş in vitro maturasyon medyumu içerisinde 24 saat kültüre edildi.. 24 Saatlik kültür sonrasında oositler GV, Metafaz I oosit, Metafaz 2 oosit olmak üzere morfolojik olarak değerlendirildi. Her grupta en az 20 adet oosit olmak üzere RT-PCR için ayrıldı. Her gruptan en az 10 adet oosit PACAP ve PACAP reseptörleri (VPAC1-R ve VPAC2-R) primer antikorları ile immünofloresan boyama tekniği ile boyandı. Bulgular; Oositlerin 24 saat kültür aşaması sonrasında DMEM grubunda toplamda 66 tane oositten 34 tanesinin metafaz II (%51), 26 tanesinin metafaz I ve 6 tanesinin de GV olarak kaldığı gözlemlendi. IVM grubunda ise toplamda 151 oosit üzerinden 81 tanesinin metafaz II (%53), 34 tanesinin metafaz I ve 36 tanesinin GV olarak kaldığı gözlemlendi. İn vitro maturasyon medyumu ile birlikte PACAP ın uygulandığı grupta toplam 91 tane oositten 52 tanesinin metafaz II (%57), 21 tanesinin metafaz I, 18 tanesinin de GV olarak kaldığı gözlemlendi. İmmünfloresan boyama ve RT-PCR incelemeler sonucunda PACAP ve reseptörlerinin deney gruplarında artmış olduğu gözlendi. Sonuç; Oosit maturasyonunda PACAP ve reseptörlerinin önemli rol oynadığı, IVF kliniklerinde oosit in vitro maturasyonu için için kullanılan in vitro maturasyon medyumlarına PACAP eklenmesinin maturasyon oranlarını arttırabileceği sonucuna varıldı. Anahtar Kelime: Oosit, PACAP, VPAC1-R, VPAC2-R, İn vitro maturasyon, İmmünofloresan, RT-PCR Referanslar [1] Arimura et al. 1991, Development 122, [2] Steenstrup et al. Pharmacol Rev 61: , 2009 [3] Marzia Barberi et al Molecular and Cellular Endocrinology 375 (2013) [4] Dora Reglodi et al. Front. Endocrinol., 11 December [5] Latini S et al. Mol Cell Endocrinol May 14;320(1-2) 83

106 Muhabbet Kuşu (Melopsittacus undulatus) ve Hint Bülbülü (Taeniopygia guttata) Yumurta Kabuğunun Elemental ve Ultrastructural Yapısının Taramalı Elektron Mikroskop ile Karşılaştırılması B. Bakır 1, E. Karadağ Sari 2 ve S.A. Bingöl 3 1 Namık Kemal Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD Tekirdağ, Türkiye, buhal@hotmail.com 2 Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD Kars, Türkiye, ekaradag84@hotmail.com 3 Kafkas Üniversitesi, Kars Sağlık Yüksekokulu Kars, Türkiye, seyitali@kafkas.edu.tr Bu çalışmada, muhabbet kuşu (Melopsittacus undulatus) yumurta kabukları ile hint bülbülü (Taeniopygia guttata) yumurta kabuklarının element düzeyleri ve yapısal farklılıkları taramalı elektron mikroskop kullanılarak karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada 10 adet muhabbet kuşu ve hint bülbülü yumurtaları kullanıldı. Yumurtalar kırıldıktan sonra kabuklar distile suya batırılarak yumurta kabuğu iç zarı elle sıyrıldı. Yumurta kabukları bir gece distile suda bekletildikten sonra kalan zarlar uzaklaştırıldı ve kabuklar oda ısısında 24 saat kurutulmaya bırakıldı. Sıyrılamayan zar kalıntıları için her bir kabuk bir gece boyunca %6 sodyum hipoklorit, %4,12 sodyum klorit, %0,15 sodyum hidroksid içinde tutuldu. Daha sonra kabuklar distile suya batırılıp çıkarıldıktan sonra 24 saat oda ısısında kurumaya bırakıldı. Her bir yumurta kabuğunun ekvator ve kutup kısımlarından yaklaşık 0,5 cm 2 ebatlarında örnekler alındı. Stublara yapıştırılmış bantların üzerine, hazırlanan yumurta kabuğu örnekleri iç, dış ve dikey olacak şekilde yapıştırıldı. Örnekler elektron mikroskobunda element oranı ve yapı bakımından incelendi. Muhabbet kuşu ve hint bülbülü yumurta kabuklarının kutup bölgelerinin dış kısmında yapılan element analizinde yüzdelik oranına göre büyükten küçüğe sırasıyla karbon, oksijen ve kalsiyum elementlerinin yer aldığı iç kısımda ise muhabbet kuşunda karbon, oksijen ve kalsiyum şeklinde bir sıralama yer alırken hint bülbülünde oksijen, karbon ve kalsiyum şeklinde olduğu tespit edildi. Ekvatoryal bölgenin iç kısmında her iki grupta istatistiksel olarak yumurta kabuklarındaki element miktarı yüzdeliklerinin sırasıyla karbon, oksijen, azot, kalsiyum ve kükürt şeklinde olduğu görüldü. Her iki gruptaki porların sayıca ekvatoryal bölgenin iç kısmında daha fazla olduğu belirlendi. Gruplar karşılaştırıldığında muhabbet kuşu yumurta kabuğunda yer alan porların hint bülbülünden daha fazla olduğu tespit edildi. Her iki tür mammalary ve palisida tabaka kalınlıkları bakımından karşılaştırıldığında ise muhabbet kuşlarında kutup bölgesinde mammalary tabaka kalınlığı ortalama palisida tabaka kalınlığı ise ortalama 61.05, ekvatoryal bölgede mammalary tabaka ortalama 75,24, palisida tabakası ortalama olarak ölçüldü. Hint bülbülünde ise mammalary tabaka kalınlığı ortalama pailsida tabakası ortalama 24.17, ekvatoryal bölgede mammalary tabaka kalınlığı ortalama palisida tabaka kalınlığı ortalama olarak ölçüldü. Yumurta kabuğu yapısı, içerdiği element düzeyi ve por sayısı kanatlılarda yumurta kalitesini ve kuluçka verimini etkilemektedir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda muhabbet kuşu yumurta kabuğunun hint bülbülüne göre tabaka kalınlıklarının daha fazla olması ve por sayısının daha fazla olması bakımından yumurta kalitesinin ve kuluçka veriminin daha fazla olabileceğini düşündürebilir. Anahtar kelimeler: Hint Bülbülü, Muhabbet Kuşu, Taramalı Elektron Mikroskobu, Yumurta Kabuğu 84

107 MORPHOLOGICAL ANALYSES OF SPERMS CAUSING SEVERE MALE INFERTILITY WITH LIGHT MICROSCOPY, MOTILE SPERM ORGANELLAR MORPHOLOGY EXAMINATION AND ELECTRON MICROSCOPY TECNICS Ferhat Cengiz, Mehmet Kanter 1 Medical Park Göztepe IVF lab.istanbul, Turkey ferhatcengiz@yahoo.com 2 Medeniyet Üniversitesi Histoloji ve Embriyoloji ABD Istanbul, Turkey, mkanter65@yahoo.com Male infertility is one of the most important factor to determine success of in vitro fertilization. In spite of good-quality sperm injection and advanced sperm preparation procedures, every injected sperm may not achieve fertilization. Fertilized embryos may show growth problems and in vitro fertilization success decreases significantly. In our study, overall assesment of abnormal sperm causing severe male infertility under a light microscope, real-time motile sperm organelle morphology assessment at 8050x high magnification and electron microscopic evaluation of the fine structure of sperm to determine degree of affect on this level is aimed. This is the first study to evaluate sperm morphology by these three different methods. In our study, in megalohead group, together with multi-flagellum structure, irregular and large sperm heads, pinhead sperm abnormalities have been found to be accompanied. In Globozoospermia type I group, sperm head were observed to be round and lacking acrosome, while in type II group, the cone-shaped nucleus and a small amount of acrosome were observed. In tail-stump group, sperm with short and blunt-shaped tail were also found to have scattered microtubules and 9+0 structure rather than 9+2. In pinhead group, some sperm with the head were seen, even it was rare, and 9+2 microtubule structure was striking. For the three evaluation methods, results were found to be supporting each other. As a result, we believe that, beside the light and electron microscopic techniques, the motile sperm organelle examination can offer information about sperm quality in a simple and quick way and by the intracytoplasmic morphologically selected sperm injection developed through the use of sperm selected by this technique can contribute to the success of in vitro fertilization centers. Anahtar Kelimeler: Male infertility, Sperm abnormalities, intracytoplasmic sperm injection, Transmission electron microscopy, motile sperm organelle examination 85

108 Phagocytic Activation of Follicle Cells during Postnatal Ovarial Follicle Atresia Aylin YABA Uçar 1, Berna Sozen Kaya 2, Necdet DEMIR 2 1 İstanbul Medipol University School of Medicine, Department of Histology and Embryology, İstanbul, Turkey aucar@medipol.edu.tr 2 Akdeniz University School of Medicine, Department of Histology and Embryology, Antalya, Turkey ndemir@akdeniz.edu.tr, bsozen@akdeniz.edu.tr The progression of folliculogenesis is a complex and dynamic process that is regulated by positive and negative factors (1). During folliculogenesis in the mammalian ovary, the primordial follicle pool is gradually reduced through successive waves of follicle growth and ovulation. A great majority of ovarian follicles are destined to degenerate through follicular atresia at various stages of their development (2). In this study we hypothesized that phagocytic granulosa cells may responsible the elimination of degenerated oocyte and apoptotic granulosa cells through atresia. The aim of the present study is to clarify more precisely the process of oocyte and granulosa cell elimination via phagocytic activity of granulosa cells in the atretic follicles in mouse ovary. For this purpose, Postnatal mouse ovaries were collected from female BALB/c mice at the ages of postnatal day 10 (PND10) (prepubertal), postnatal 3-week (pubertal) and postnatal 12-week (postpubertal) and we characterized the expression levels of the phagocytosis-related genes and the localizations of their proteins in the prepubertal, pubertal and postpubertal mouse ovaries. Immunoexpression of the CD36, SR-BI, MAPLC3 and CASPASE-3 proteins in mouse ovary were detected by immunohistochemistry. To evaluate cell death in ovarian follicles TUNEL analysis indicating latestage apoptosis were performed. The expression levels of CD36, SR-BI and MAPLC3 mrna were analysed by RT-PCR. Additionaly, interactions between granulosa cells and oocytes were also observed by ultrastructural microscopic analysis. This study demonstrates that CD36, SR-BI, MAPLC3 proteins may have important roles during folliculogenesis and intact healty granulosa cells may present phagocytic activity to eliminate the generated oocyte and granulosa cells during follicular atresia procedure in mouse ovary. We suggested that granulosa cells-mediated regulation of atresia mechanism may contribute to explain of the pathogenesis of ovarian disorders causing female infertility and reproductive aging. Keywords: Ovary, follicular atresia, mouse References: [1] Jiang, J.Y., et al., Regulation of cell death and cell survival gene expression during ovarian follicular development and atresia. Front Biosci. 8, , 2003 [2] Hughes, F.M., Jr. and W.C. Gorospe, Biochemical identification of apoptosis (programmed cell death) in granulosa cells: evidence for a potential mechanism underlying follicular atresia. Endocrinology 129, 5,

109 Development Of Rare-Earth Free Magnetic Mn-Al Alloys Ayse Merve Genc 1, Ozgun Acar 1 and Y. E. Kalay 1 1 Middle East Techincal University, Metallurgical and Materials Engineering, Turkey, aygenc@metu.edu.tr Magnetic materials play a critical role in devices for the conversion, transmission and storage of energy. There is a growing demand for permanent magnets with better coercivity and magnetic flux thereby, it is essential to improve the alloy design and processing of permanent magnets. The most powerful, strong permanent magnet commercialized so far are Nd-Fe-B and Sm-Co magnets both having rare-earth (RE) elements. Several factors of cost and limitation on RE supply have recently motivated a greatly augmented effort on development of RE-free permanent magnets by either minimizing or completely substituting the rare-earth elements. Mn-Al alloys serves as a promising permanent magnet candidate [1-4]. Magnetism of MnAl alloys derives from a metastable ferromagnetic τ-phase originated from a hexagonal epsilon phase with composition around Mn 46at%Al. The mechanism behind nucleation and growth of tau phase has not been completely determined up to date. Ideal microstructure and magnetic properties can be achieved only if nucleation and growth behavior is revealed and the transformation kinetics are well controlled. By increasing the amount of tau-phase and having a better understanding of the epsilonto-tau phase transformation, it is possible to improve the magnetic properties of the alloys. In this respect, we analyzed the epsilon to tau phase transformation in Mn72Al28 alloys by a combined study of differential scanning calorimetry(dsc), synchrotron X-ray diffraction and transmission electron microscopy. The Mn-Al alloys are heated from room temperature up to 500 C in both synchrotron X-ray source and DSC furnace. The critical temperatures were determined and interrupted quenching was conducted to maintain the structure at predetermined temperatures. The corresponding microstructures were investigated by a combined study of electron diffraction and microscopy. TEM specimens were prepared using focused-ion beam. Crystallographic analyses were carried out to identify the type and direction of the crystal defects and to determine the possible nucleation sites of the ferromagnetic tau phase. High resolution transmission electron micrographs were taken for the direct imaging of the atomic structure and the magnetic domains. Scanning transmission electron microscopy is used for high precision EDS analyses. The details of epsilon to tau phase transformation in Mn-Al alloy system will be presented and discussed in details. Figure 1. BF image and the corresponding SAED showing the defected regions in Mn-Al. Keywords: Re-free magnets, phase transformation, electron microscopy References [1] D. P. Hoydick and W.A. Soffa, Scripta Materialia, 36(2), , [2] C. Yanar, J.M.K. Wiezorek, V. Radmilovic and W.A. Soffa Metall Mater Trans A 33, 2413, [3] Y. Sakka, M. Nakamura, K. Hoshimoto, J Mater Sci 24, 4331, [4] Z. W. Liu, C. Chen, Z. G. Zheng, B. H. Tan, R. V. Ramanujan J Mater Sci 47 (2012)

110 Expression of vascular markers in tetracycline-induced Ctcfl transgenic mice L. Sati 1, B. Soygur 1, C. Zeiss 2 and J. McGrath 2 1 Akdeniz University, School of Medicine, Department of Histology and Embryology, Antalya, leylasati@yahoo.com 2 Yale University, School of Medicine, Department of Comparative Medicine,New Haven CT, USA, james.mcgrath@yale.edu Aim: CTCFL, a paralog of CTCF, also known as BORIS (Brother of Regulator of Imprinted Sites), is a testis expressed gene whose function is largely unknown [1]. CTCFL and CTCF share an identical central 11 zinc finger DNA binding domain but differ at their amino and carboxy termini [1, 2]. In normal tissues, the two paralogues are expressed in a mutually exclusive pattern: CTCF is expressed ubiquitously in somatic cells but CTCFL is expressed particularly in the testes, oocytes, embryonic stem cells. Besides, it is reactivated and expressed in many cancer cells [1, 3, 4]. To understand the function of Ctcfl we created tetracycline-inducible Ctcfl transgenic mice. Materials and Methods: The mouse Ctcfl gene was cloned into the Bidirectional Tet plasmid (ptre-tight-bl-acgfp1) that contains GFP and a tetracycline (Tet) responsive element (TET-ON) which permits expression of the Ctcfl transgene when doxycycline, a tetracycline analog, is present in the drinking water. This plasmid was injected into mouse zygotes to create the transgenic strains. Mice born from injected zygotes were screened by PCR to determine founder lines. These mice were then bred to transgenic strains that carry a testis-specific Cre recombinase transgene and a silent loxp flanked rtta transgene at the Rosa 26 locus. Upon expression of CRE recombinase in the spermatogenic lineage, loxp mediated excision at the Rosa 26 locus results in expression of the rtta transgene needed for doxycycline inducibility. Females bred to males with all three transgenes (triple transgenics) will conceive offspring that will inherit a transcriptionally active rtta transgene and a Ctcfl transgene that can be induced in all tissues of the embryo by maintaining the mother on doxycycline during the pregnancy. These pregnant females were allowed to give birth and the brain of offspring (n=6) were analyzed. Tissues were fixed for 24 hours in Bouin s fixative, cut along sagittal and coronal planes, and submitted for routine paraffin embedding. Fivemicron sections were used for histopathological analysis and immunostaining. Immunohistochemistry was performed using monoclonal antibodies against CD34 (Abcam) and VEGF (Dako) on a Dako autostainer, using Envision kits (Dako) according to the manufacturer s instructions. Sections were counterstained with hematoxylin. Results: Immunohistochemistry of vascular markers CD34 and VEGF revealed that vascular development of meninges and within the brain is poor even in the most normal regions. Ctcfl transgenics exhibit failure of midline ossification of skull, meningocoele and focal excessive vascular proliferation of meninges. The latter is accompanied by increased VEGF expression. Conclusion: Here, we show that Ctcfl overexpression during embryogenesis results in altered expression of vascular markers in brain. Thus, we believe that there is a potential relationship between vascular malformations and abnormal Ctcfl expression. Acknowledgements: This work was supported by The Scientific and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK) (SBAG 213S109). Keywords: Ctcfl, CD34, VEGF, transgenic mice, vascular anomalies. References: [1] Loukinov DI et al., Proc Natl Acad Sci U S A 99, ,2002. [2] Campbell AE, Martinez SR, Miranda JJ. Biochem Biophys Res Commun 396, , [3] Monk M, Hitchins M, Hawes S. Mol Hum Reprod 14, ,2008. [4] Klenova EM, Morse HC, 3rd, Ohlsson R, Lobanenkov VV. Semin Cancer Biol 12, ,

111 Sıçan Uterusunda Aquaporin, VCAM, E-Cadherin ve Claudin Dağılımlarının İncelenmesi E.T. Uluer 1, M. Özgül 1, O. Korkmaz 1, G. Ekizceli 2 ve S. İnan 1 1 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD, Manisa, Türkiye, drelginturkoz@gmail.com 2 Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD, Bursa, Türkiye, gulcinevirgen@gmail.com Amaç: Sıçanlarda, menstrüel siklus 14 gün aralıklarla olup 4 5 gün sürmektedir. Proöstrus, östrus, metöstrus ve diöstrus olarak dört evreden oluşmaktadır. Yan yüz bağlantı kompleksleri [1], su iletimini sağlayan integral membran proteini olan su kanalcıkları (aquaporin'ler-aqp) [2] ve vasküler hücre adezyon molekülleri'nin (VCAM) [3] kadın üreme sisteminde ekspresyonları bildirilmiştir. Çalışmada, sıçan uterus larında farklı menstrüel siklus evrelerinde AQP, VCAM, ve yan yüz bağlantı moleküllerinden E-Cadherin ve Claudin'in dağılımlarının indirek immunohistokimyasal yöntem ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod: Dişi sıçanlardan (n:28) Giemsa boyalı vaginal yayma preperatlarının incelenmesi ile belirlenen proöstrus, östrus, metöstrus, diöstrus evrelerinde uterus örnekleri toplandı. Elde edilen dokular %10 luk formalin ile tespit edilerek, rutin parafin doku takibi uygulanarak parafine gömüldü. Kesitler anti-aqp1, anti-vcam1, anti-e-cadherin ve anti-claudin primer antikorları ile inkübe edildi. Avidin-biotin-peroksidaz yöntemine göre sekonder antikor uygulandı. DAB kromojeni ve Mayer s hematoksilen ile boyama yapılarak incelendi. İmmunoreaktivite skorları hafif (1), orta (2) ve şiddetli (3) olarak yarı kantitatif yöntemle yapıldı. Sonuçlar One-Way ANOVA istatistik testi ile karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. invazyonunda yan yüz bağlantılarının, su kanallarının ve vasküler hücre adezyon molekülünün önemli rol oynadığı ve farklı dağılımlarının olduğu ortaya konmuştur. Bu moleküllerdeki herhangi bir mutasyonun infertiliteye neden olabileceği ve bunlara karşı geliştirilebilecek tedavi yöntemlerinin yardımla üreme tekniklerinde, klinikte başarı şansının arttırılmasına katkıda bulunabileceği düşünülmüştür. Anahtar Kelimeler: Menstrüel Siklus, AQP, VCAM, E-Cadherin, Claudin. Referanslar [1] C. A. Mendoza-Rodrıguez, Cell Tissue Res. 319, , [2] L. A. Lindsay, Reproduction 131, , [3] S. Defrere, Gynecol. Obstet. Invest. 65, , Resim 1: Menstrüel siklus evrelerinde AQP, VCAM, E-Cadherin ve Claudin primer antikorlarının immunoreaktivitelerinin dağılımı. X200. Bulgular: Tüm grupların immunoreaktivite sonuçları değerlendirildiğinde moleküllerin dağılımlarının menstrüel siklusun farklı evrelerinde işlevsel mekanizmaya uygun olarak değişiklik gösterdiği belirlendi. İmmunoreaktivitelerin en şiddetli gözlendiği evreler AQP ve E-Cadherin için diöstrus; VCAM için proöstrus; Claudin için metöstrus olarak izlendi. (p<0.05) (Resim 1). Sonuç: Çalışmada, ovulasyon ve implantasyon süreçlerinde embriyonun uterusa tutunmasında ve 89

112 Yaşlanma ile Sıçan Kemik Dokusunda Aquaporin-1 ve Aquaporin-3 Ekspresyonunun Araştırılması 1 Hilal Irmak Sapmaz, 2 Murat Zümrüt, 3 Seda Ocaklı, 1 Murat Uysal, 4 Kürşad Aytekin, 5 Sabiha Kübra Alıcı, 1 Ufuk Taş, 3 Hüseyin Aslan 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı, Tokat 2 Mevlana Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Konya 3 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Tokat 4 Giresun Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Giresun 5 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Tokat Giriş ve Amaç: Aquaporinler su ve iyon transportu sağlayan membran kanal proteinleridir. Canlılarda ondan fazla tipi tanımlanmıştır. Yaşlanma ile dokulardaki aquaporinlerin miktarı değişmektedir. Aquaporin-1(AQP1) ve aquaporin-3(aqp3) ün kıkırdak dokuda yaşlanma ile azaldığı gösterilmiştir. Ancak kemik dokuda yaşlanma ile aquaporinlerin miktarında değişim gösterilmemiştir. Bu çalışmada genç ve yaşlı hayvanların kemik dokularında AQP1, AQP3 ve tip I kollajen ekspresyonlarının immünohistokimyasal olarak araştırılması amaçlandı. Materyal ve Metod: Bu çalışmada 14 adet Wistar Albino cinsi sıçan kullanıldı. Hayvanlar rastgele iki gruba ayrıldı. Grup I (n=7) iki aylık genç sıçanlardan, Grup II (n=7) onsekiz aylık yaşlı sıçanlardan oluşmaktaydı. Kemik dokusu (femur) histopatolojik ve immunohistokimyasal değerlendirme için alındı. Rutin histolojik prosedürün ardından parafine gömülen dokulardan 4-5 µm kalınlığında kesitler alındı. İmmunohistokimyasal olarak AQP1, AQP3 ve tip I kollajen boyama ayrıca Hematoksilen-eozin boyama yapıldı. Bulgular: Genç ve yaşlı sıçanlarda immünohistokimyasal olarak AQP1, AQP3 ve tip I kollajen ekspresyonu gösterildi. Yaşlanma ile AQP1, AQP3 ve tip I kollajen miktarında azalma olduğu gözlendi. Sonuç: AQP1, AQP3 ve tip I kollajen miktarındaki azalmanın kemik dokuda yaşa bağlı değişikliklerle ilgili olabileceği kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Sıçan, kemik dokusu, yaşlanma, aquaporin 1, aquaporin 3 90

113 RADYOTERAPI I LE OLUS AN KAPSÜL KONTRAKTÜRLERI NI N ÖNLENMESI NDE OTOLOG YAG GREFTLERI NI N ETKI NLI G I NI N ARAS TIRILMASI Uğur Özdemir 1, Anıl Demiröz 1, Pelin Ertürküner 2, Elif Güzel 2 ve Oğuz Çetinkale 3 1 Mardin Devlet Hastanesi, Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Bölümü, Mardin doktorugurozdemir@yahoo.com.tr, ademiroz@gmail.com 2 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul drpelin@yahoo.com, elifguzelctf@yahoo.com 3 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul droguz@istanbul.edu.tr Giriş: Radyoterapi görmüş olan meme kanseri hastalarında protez ile yapılan meme onarımlardan sonra kapsül kontraktürü riski belirgin olarak artmaktadır [1,2]. Kapsül kontraktürünün günümüzde en etkili tedavisi cerrahidir. Amaç: Silikon bloklarla eş zamanlı yerleştirilen otolog yağ greftlerinin radyaterapi zemininde kapsül kontraktürüne olan etkisinin makroskopik, ultrastrüktürel ve histopatolojik olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 16 adet Sprague-Dawley cinsi dişi sıçan, deney ve kontrol grubu olmak üzere 2 eşit gruba ayrıldı. Tüm sıçanların sırt bölgelerinde pannikulus karnozus kası altında 1x1 cm lik cepler oluşturuldu. Kontrol grubundaki 8 sıçanda bu cepler içerisine 1x1x0.5 cm boyutlarında steril silikon bloklar yerleştirildi. Deney grubundaki 8 sıçanın sırt bölgesinde hazırlanan cepler içerisine eş zamanlı olarak silikon bloklar ile birlikte sıçanların kasıklarından elde edilen yağ greftleri yerleştirildi. Bu işlemden 10 gün sonra tüm sıçanların sırt bölgelerine 10 gray doz radyoterapi uygulandı. Radyoterapi sonrası tüm sıçanlar histopatolojik ve ultrastrüktürel inceleme amacı ile sakrifiye edildi. Immunohistokimyasal incelemelerde anti α-sma ve anti CD 34 antikorları kullanıldı. Bulgular: Her iki grubun kapsül üzerindeki deri dokusunda inflamatuvar yanıtın histolojik olarak incelenmesi sonucunda istatistiksel olarak belirgin bir farklılık bulunmadı (ki kare değeri 5.2; P=0.074). Deney grubunda, kapsül dokusundaki inflamasyon şiddetinde kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı azalma olduğu gözlendi (ki kare değeri 7.77 p=0.021). Her iki grubun kapsül dokusu anti α-sma tutulumu açısından istatistiksel olarak değerlendirildiğinde deney grubunda anlamlı azalma olduğu saptandı. (ki kare değeri=8.0 P=0.018) Her iki grubun kapsül dokusu anti CD 34 tutulumu açısından istatistiksel olarak değerlendirildiğinde anlamlı bir farklılık bulunmadı (ki kare değeri 4.8 P=0.91). Kontrol grubu sıçanlarının kapsül dokusunun elektron mikroskobik kesitlerinde birçok lizozom içeren çok sayıda doku makrofajlarına rastlandı, yeni oluşan dağınık yerleşimli ince kollajen fibrillere bir çok damarın eşlik ettiği ve kollajen fibrillerin organizasyonunun düzensiz olduğu, kalın kollajen lif demetleri oluşturmadıkları gözlendi. Kontrol grubunda, deney grubuna göre daha fazla miyofibroblastlara rastlandı. Deney grubu sıçanlarının kapsül dokusunun elektron mikroskobik kesitlerinde doku makrofajlarına daha az rastlandı. Bu durum bize enflamasyonun deney grubunda, kontrol grubuna kıyasla nispeten az olduğunu düşündürdü. Deney grubunda, damar kesitlerine daha az rastlandı, kollajen fibril organizasyonunun daha düzenli olduğu ve fibrillerin kalın kollajen lifler oluşturdukları gözlendi, düzenli kollajen lifler arasında GER leri belirgin olmayan heterokromatik çekirdekli fibroblastlar görüldü. Kaynaklar [1] Agrawal, A.; Sibbering, D. M.; Courtney, C. A. Skin sparing mastectomy and immediate breast reconstruction: A review. European Journal of Surgical Oncology (EJSO), [2] Fitzpatrick, Aisling M., et al. Cost and Outcome Analysis of Breast Reconstruction Paradigm Shift. Plastic and Reconstructive Surgery, 2012, 130.5S- 1: 75. Anahtar Kelimeler: Kapsül kontraktürü, radyoterapi, otolog yağ grefti, histopatoloji, ultrasütrüktür 91

114 Deneysel Kafa Travması Sonrası Sirkümventriküler Organ Kapiller Yapılarının İnce Yapı Düzeyinde İncelenmesi D. Billur 1, N. Edebali 2, P. Bayram 1, H. Göktürk 3, B. Can 1, B. Açıkgöz 2 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji ABD, Ankara, Türkiye billur@medicine.ankara.edu.tr 2 Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi ABD, Zonguldak, Türkiye acikgoz@karaelmas.edu.tr 3 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji ABD, Ankara, Türkiye hgokturk@ybu.edu.tr Giriş: Sirkümventriküler organlar 3. ve 4. ventrikül duvarlarında yerleşim gösteren ve kan-beyin bariyerinin bulunmadığı özel alanlardır. Kan-beyin bariyerinden geçemeyen maddelerin örneklenerek merkezi sinir sistemine aktarılmasıyla vücut sıvı dengesinin ayarlanması, büyüme, kan basıncı, biyolojik ritim, uyku, ısı, solunum, enerji dengesi, immun cevapta aracılık, ağrı düzenlenmesi gibi olaylarda görevlidirler. Sirkümventriküler organ kapillerleri, kan beyin bariyeri yapısına sahip diğer sinir sistemi yapılarının aksine, dolaşımdaki maddelerin dokuya ya da bu organlar tarafından salgılanan maddelerin kana geçişini kolaylaştıracak şekilde yoğun ve geçirgen bir yapıya sahiptir. Literatürde üç tip kapiller yapısı tanımlanmıştır 1. Ancak beyin hasarı gibi patolojik koşulların sirkümventriküler organ kapillerlerinde oluşturduğu değişiklikler tanımlanmamıştır. Çalışmamızda kafa travması sonrası oluşan kapiller değişikliklerinin ince yapı düzeyinde değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: Deneyde her biri altı adet Wistar albino sıçan içeren kontrol ve travma grupları kullanılmıştır. Travma modeli Marmarou ve ark. 2 tarafından tanımlandığı şekilde kalvaryuma yerleştirilen metal disk üzerine 90 cm yükseklikten düşürülen 450 gramlık kurşun ağırlık kullanılarak oluşturulmuş, 48 saat sonra travma ve kontrol grubundaki hayvanlara anestezi altında perfüzyon ile %3 paraformaldehit, %1 gluteraldehit karışımı ile fiksasyon uygulanmıştır. Üçüncü ventrikül duvarında yerleşim gösteren sirkümventriküler organlar olan subfornikal organ, lamina terminalis in organum vaskulozumu, median eminens ve dördüncü ventrikül tabanında bulunan area postrema Paxinos & Watson stereotaksik atlası kullanılarak çıkarılmıştır. Dokular rutin elektron mikroskobu takip yöntemlerinden geçirilerek CY212 araldit bloklara gömülmüştür. Alınan ince kesitler LEO 906 E transmisyon elektron mikroskobunda incelenerek görüntülenmiştir. kapiller duvarında kesintisiz bazal lamina üzerinde yerleşmiş, lümene girinti çıkıntı gösteren, sitoplazmalarında veziküller içeren endotel hücreleri gözlendi. Çevre doku ile bazal lamina arasında dar bir perivasküler aralık saptandı. Tip II olarak tanımlanan kapiller endotel hücrelerinin sitoplazmasında veziküller olduğu, bazal lamina ile çevresinde bulunan nöropilin yakın ilişkide olduğu ve perivasküler aralık içermediği görüldü. Tip III kapiller endotelinde fenestralar dikkat çekti. Bazal lamina kesintisiz olarak gözlendi. Geniş bir perivasküler aralık ve bu aralıkta yerleşen akson terminalleriyle dıştan bu aralığı çevreleyen eksternal lamina izlendi. Travma gruplarında Tip I ve Tip II kapiller endotelinin lümene bakan yüzeyinde düzleşme, sitoplazmadaki vezikül sayısında azalma, perivasküler alanda ödem dikkat çekti. Tip III kapiller duvarında fenestralarda kapanma, bazal lamina ile eksternal lamina arasındaki perivasküler alanda daralma izlenirken akson terminallerine raslanmadı. Sonuç: Kafa travması sonrası sirkümventriküler organlarda bulunan farklı tipteki kapiller damarların etkilendiği ince yapı düzeyinde gösterilmiştir. Anahtar kelimeler: sirkümventriküler organ kapillerleri, travmatik beyin hasarı Referanslar 1 Shaver SW, Sposito NM, Gross PM. Quantitative fine structure of capillaries in subregions of the rat subfornical organ. J Comp Neurol Apr 1;294(1): Marmarou A, Foda MA, Van den Brink W, Campbell J, Kita H, Demetriadou K. A new model of diffuse brain injury in rats.part I: Pathophysiology and biomechanics. J Neurosurg.80: ,1994. Bulgular: Kontrol grubuna ait sirkümventriküler organların incelemesinde literatürle uyumlu olarak Tip I, Tip II ve Tip III kapiller tipleri tanımlandı. Tip I 92

115 Maküler Kornea Distrofisi Tanısında Elektron Mikroskopinin Yeri: Olgu Sunumu H.Göktürk 1, S.Bilici 2, P.Bayram 3, D.Billur 3, N.Yalçındağ 2 ve B.Can 3 1 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji AD, Ankara, Türkiye, gokturkhilal@gmail.com 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları AD, Ankara, Türkiye, nil.yalcindag@gmail.com 3 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji AD, Ankara, Türkiye, pinars456@gmail.com Amaç: Nadir görülen bir kornea hastalığı olan maküler kornea distrofisi tanısı almış hastanın doku örneklerinin geçirimli elektron mikrsokobu (EM) ile incelenerek hastalık bulgularının ince yapı düzeyinde tanımlanmasına katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Genel Bilgi: Gözün kornea tabakasında epitel, stroma ve endotel olmak üzere üç bölgede distrofi gelişebilir [1]. Maküler distrofi, stroma distrofilerinin en nadir görülen grubudur [2]. Sistemik keratan sülfat yokluğu (tip 1) ya da yetmeliği (tip 2) ile karakterizedir [3]. Anormal proteoglikan sentezine bağlı gelişen bu distrofi otozomal resesif geçişlidir. Santral ve periferik korneada endotel ve stromayı etkileyen opasitelerle karakterizedir. Bilateral, simetrik olan bu distrofide başlangıçta ön stromada küçük, düzensiz olan opasitelerin yoğunluğu zamanla artar yaşlarında yüzey düzensizliği kornea opaklaşmaya bağlı olarak görüş kabiliyeti ileri derecede azalır [4]. Tedavide penetran veya lamellar keratoplasti yapılır. Greftte nüks görülebilir. Olgu Bilgi ve Bulguları: 62 yaşında erkek hasta 1990 yılında sağ gözden, 1999 da ise sol gözden penetran keratoplasti ameliyatı geçirmiştir den sonra önce sağ gözden başlamak üzere çift taraflı ilerleyici görme keskinliği kaybı şikayeti tekrar başlamıştır yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları AD da sağ göze parsiyel penetran keratoplasti ameliyatı yapılarak çıkarılan 8 mm çapındaki korneanın bir yarısı ince yapı düzeyinde araştırma yapılması amacı ile elektron mikroskobi için takip aşamalarına alınmıştır. Ameliyat öncesi el hareketleri farkındalığı düzeyinde olan görme keskinliği ameliyat sonrası 2/10 düzeyine yükselmiştir. Bulgular: Rutin EM tespit ve takip yöntemleri uygulanan materyalden alınan yarı-ince kesitler Toluidin Mavisi ile boyanmış ve ışık mikroskobuyla incelenmiştir. Alınan ince kesitler ise geçirimli elektron mikrsokobu (LEO 906E) ile incelenmiştir. Yarı-ince kesitlerde korneanın normale göre daha ince olduğu izlenmiştir. Epitel hücreleri arasında özellikle stromaya yakın komşuluktaki alanlarda birikimler dikkati çekmiştir. Stromada bulunan kollajen lamellerde düzensizlik ve granüler materyal birikimleri görülmüştür. EM incelemelerinde ise keratositler içerisinde elektronyoğun fibrogranüler materyal içeren zar ile çevrili vakuoller izlenmiştir. Stroma lamellerinde düzensizleşme ve yer yer elektron yoğun madde görünümleri dikkati çekmiştir. Sonuç: Çalışmamız ile oldukça nadir görülen bir kornea hastalığı olan maküler kornea distrofisinin ince yapı bulguları tanımlanmıştır. EM nin bu tip nadir ve genetik geçişli göz hastalıklarında ayırıcı tanıda kullanılabileceği düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: maküler kornea distrofisi, elektron mikroskopi, keratansülfat Referanslar [1] H.E. Kaufman, A.Bruce, B.Marqurite, The Cornea, McDonald Paperback/Butterworth- Heinemann, November [2] Y.K.Lee,D.J.Chang,S.K.Chung, "A Case of Korean Patient with Macular Corneal Dystrophy Associated with Novel Mutation in the CHST6 Gene," Korean J. Opthalmol,27(6), ,2013. [3] J.S. Weiss et all, The ICD^D Classification of the Corneal Dystrophies, Cornea, 27(Suppl 2) 81-83, 2008 [4] H.M.Leibowitz, G.O. Waring,R.Lampert, Corneal Disorders: Clinical Diagnosis and Management,Hardcover,Saunders WBCo., April

116 MCF-7 Kanser Hücre Hattında Amifostinin Apoptotik Aktivitesi Üzerine: İn-Vitro Ve Elektron mikroskobik Çalışma D. Ünal 1, T. Mercantepe 2, E. Toktay 1, A. Kara 1, B. Ünal 1 1 Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı, Erzurum, Türkiye, dunal@atauni.edu.tr 2 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı, Rize, Türkiye, tolgamercantepe@yahoo.com 3 Atatürk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı, Erzurum, Türkiye, ademkara_36@hotmail.com Amaç: Çalışmamızda amifostinin MCF-7 kanser hücre hattında apoptozisi indüklediğini elekron mikroskobik yöntemle göstermeyi amaçladık. Materyal ve Metot: Çalışmamız 3 gruptan oluşmaktadır. Bunlar sırasıyla Sağlıklı Meme Hücresi Grubu, MCF-7 (Meme Kanser Hücre Hattı) Grubu ve MCF-7 + Amifostin uygulanan Grubundan oluşmaktadır. Daha önceden flasklara ekilen MCF-7 hücrelerine 80 µm konsantrasyonda amifostin uygulandı. Uygulamayı takiben 24 saat beklenilerek hücreler fiksasyon yapıldı ve elektron mikroskobik takip protokolü takıp edilerek fotoğraflandı. Bulgular: Geçirmeli elektron mikroskobunda çekilen elektron mikrografları incelendiğinde sağlıklı meme hücrelerinin ince yapısının normal yapıda olduğu belirlendi. Mitokondrilerin normal ince yapıya sahip olduğunu ve mitokondrilerin kristalarının tübüler yapıdaki uzantıları belirgin olduğu endoplazmik retikulumlarının normal yapıda olduğunu gözledik. MCF + Amifostin uygulanmış grubun mikrografları incelendiğinde, genel olarak apoptotik MCF-7 hücreleri gözlendi. Özellikle MCF-7 hücrelerinde fragmente nukleus ve sitoplazmalarında çok sayıda otofagozomlar izlendi. Bununla birlikte mitokondriyal matriksin az yoğun yapıda olduğu ve mitokondriyal kristaların tübüler uzantıları sınırlarının bütünlüğünü kaybettiği saptandı. Ayrıca plazma membranın düzensiz sınırlı ve blebler (kesecikler) oluşturduğunu izledik. Sonuç: Sonuç olarak amifostinin MCF-7 kanser hücre hattında apoptozisi indüklediğini elektron mikrografik olarak gösterdik. Anahtar Kelimeler: MCF-7, Amifostin, Apoptozis. MCF-7 grubuna ait mikrograflar incelendiğinde MCF-7 hücrelerinin belirgin atipik çentikli ökromatik nukleusu izlendi. Mitokondri matriksinin yoğun yapıda olduğu ve iç ve dış membranın belirgin olduğu ve kristaların tübüler yapıda olduğu izlendi. Ayrıca plazma membranında çok sayıda blebler (kesecikler) gözlemledik. 94

117 Sinüs Elevasyonunda Lokal Bor Uygulamasının İyileşme Üzerine Etkisi M. Ulu 1, S Saygılı 2, N. Çelebi 3, M. F. Cıcık 1, S. Bilge 3, S. Kelebek 1, M Özkut 2, M.İ. Tuğlu 2, A. Alkan 3 1 Izmir Katip Çelebi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağiz,Diş, Çene Cerrahisi Anabilim Dali, Izmir, Türkiye 2 Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tip Fakültesi Histoloji Ve Embriyoloji Anabilim Dali, Manisa, Türkiye suna_saygili@hotmail.com 3 Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız,Diş, Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Kayseri,Türkiye Bor uygulaması son zamanlarda popülarite kazanan, tıpta yara iyileşmesi dahil bir çok patolojik durumda etkinliği kanıtlanmış ucuz ve etkili bir yöntemdir. Sinüs elevasyonu diş hekimliğinde implant yerleştirmede önemli bir faktör olup; bu aşamada yerleştirilen greft materyallerinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi oldukça önemlidir. Bu çalışmada sinüs elevasyonu yapılarak otojen kemik ve De-proteinize Sığır Kemiği ile oluşturulan grefte bor eklemesinin iyileşmeye olan etkileri histolojik olarak incelendi. Tavşanlar lokal bor ile greft uygulaması yapılan deney grubu ve sadece greft uygulaması yapılan kontrol grubu olmak üzere 2 gruba (n=5) ayrıldı. 5mmlik Trefan Frez kullanılarak kemik kaldırıldı. Yeterli alan oluşturulduktan sonra 1 cc sinüs elevasyonu yapılarak deney grubunda greftlere 3mg/kg Bor eklendi ve kollajen membran ile kaplanıp viktur sutür ile kapatıldı. Kontrol grubunda ise sadece greft kullanılarak aynı işlemler tekrarlandı. Tüm hayvanlar 4 hafta süre sonunda sakrifiye edildi. Alınan örneklerde histokimya ile yeni kemik oluşumu ve greft rezorbsiyonu parametreleri, oluşan yeni kemiğin immünohistokimya ile, Osteokalsin, Proliferatif Hücre Nükleer Antijeni, Alkalen fosfataz, Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü tanımlamaları bor uygulanmayan grefte göre istatistiksel olarak karşılaştırıldı. 4 haftalık süreç sonunda incelenen gruplarda yeni kemik oluşumu, yara iyileşmesi ve greft rezorbsiyonu üzerine bor uygulamasının anlamlı bir şekilde katkı sağladığı görüldü. İmmunohistokimyasal incelemede mineralizasyon açısından alkalen fosfatazın, osteoblast farklılaşması açısından osteokalsinin, hücrelerin çoğalması açısından proliferatif hücre nükleer antijeninin ve damarlanmanın gösterilmesi açısından Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörünün bor etkisiyle anlamlı bir şekilde arttığı görüldü. Bor uygulamasının sinüs elevasyonunda yararı ile ilgili çalışma oldukça az olup iyi bir örnek olabilecek tavşan örneklerinde anlamlı bir katkı sağladığı görülmüştür [1]. Bu etkiyi hücrelerin çoğalmasını, osteoblastik farklılaşmasını arttırması, mineralizasyon ve kalsifikasyonda kaliteyi atrttıması ve kemikleşmenin daha etkin oluşmasını yapması gibi mekanizmalarla gerçekleştirdiği görüldü. Bulgularımızın önceki çalışmalar ile uyumlu olduğu [2] ayrıca yeni mekanizmalara işaret ettiği bulundu. Bor uygulamasının sinüs elevasyonunda yara iyileşmesine deneysel biçimde anlamlı katkı sağladığı gösterilip klinikteki uıygulamalarda da daha kaliteli bir iyileşme için kullanılabileceğini düşündürdü. Anahtar Kelimeler: sinüs elevasyonu, bor, kemik iyileşmesi, çoğalma, osteoblast Referanslar: [1] Misch CM., Misch CE., Resnik RR., Ismail YH., Reconstruction of maxillary alveolar defects with mandibular symphysis grafts for dental implants: a preliminary procedural report, Int J Oral Maxillofac Implants, 7; 3, , (1992) [2] Galindo Moreno P, A vila G., Ferna ndez- Barbero JE., Aguilar M, Sa nchez-ferna ndez E., Cutando A., Wang HL., Evaluation of sinus floor elevation using a composite bone graft mixture, Clin Oral Impl Res, 18; 3, , (2007) [3] Uysal T., Ustdal A., Sonmez MF., Ozturk F., Stimulation of Bone Formation by Dietary Boron in an Orthopedically Expanded Suture in Rabbits, Angle Orthodontist, 79; 5, , (2009). [4] Nielsen FH., Hunt CD., Mullen LM., Hunt JR., Effect of dietary boron on mineral, estrogen and testosterone metabolism in postmenopasual women, FASEB J., 1; 5, , (1987). [5] Wilson, J.H. and Ruszler, P.L., Effects of boron on growing pullets, Biol. Tr. Elem. Res., 1997; 56:

118 Uterus Düz Kas Tümörlerinde Sıkı Bağlantı Kompleks Moleküllerinin Dağılımlarının İncelenmesi O. Korkmaz 1, E.T. Uluer 1, M. Özgül 1, N. Dicle 2, M. Sancı 3 ve S. İnan 1 1 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD, Manisa,Türkiye,oyakorkmaz45@gmail.com 2 Ege Doğumevi Kadın Hastalıkları ve Doğum Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü, İzmir 3 Ege Doğumevi Kadın Hastalıkları ve Doğum, Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Jinekolojik Onkoloji Bölümü, İzmir Amaç: Uterus düz kas tümörleri içerisinde, üreme dönemindeki kadınlarda en sık (% 20-40) bulunan leiomyomlar (LYM) solid pelvik tümörlerin en yaygın nedenidir [1]. Hücresel leiomyomlar (HLYM), tüm leiomyomların içinde % 5 den daha az görülmekte olup komşu miyometriyumdan daha fazla oranda hücre içermektedir [2]. Leiomyosarkomlar (LMS) post-menapozal kadınlarda meydana gelen nadir agresif malign uterin düz kas tümörleridir [3]. Sıkı bağlantı kompleksleri (SBK) hücreler arası bağlantıları sağlayan özel bölgelerdir. SBK de 40'tan fazla farklı protein belirlenmiştir. Bunlar arasında Occludin, Claudin, JAM-A ve Zonula Occludens proteinleri (ZO-1,2,3) bulunmaktadır. Kanserlerde invazyon ve metastazda SBK proteinlerinin dağılımlarının normal dokuya göre değişiklik göstermesi prognozu belirlemede önemlidir [4]. Çalışmada, LYM, HLYM ve LMS örnekleri üzerinde Occludin, Claudin, JAM-A ve ZO-3 moleküllerinin indirek immunohistokimyasal yöntem ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod: 30 hastadan alınan LYM, HLYM ve LMS örnekleri % 10'luk formalin ile tespit edilerek rutin parafin doku takibi uygulanarak parafine gömüldü. Kesitler anti-occludin, anti- Claudin, anti-jam-a ve anti-zo-3 primer antikorları ile boyandı. İmmunoreaktivite skorları hafif, orta ve şiddetli olarak yarı kantitatif yöntemle yapıldı, sonuçlar One- Way ANOVA istatistik testi ile karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. Bulgular: LYM, HLYM ve LMS örnekleri değerlendirildiğinde Occludin immunoreaktivitesi en şiddetli LYMS de, Claudin immunoreaktivitesi hafif şiddetli olarak LYM ve HLYM de, JAM-A immunoreaktivitesi şiddetli olarak HLYM de ve ZO- 3 immunoreaktivitesi tüm gruplarda orta şiddetli olarak izlendi. Anahtar Kelimeler: Uterus düz kas tümörleri, sıkı bağlantı kompleksi, immunohistokimya. Referanslar [1] Kaban I, Göztepe Tıp Dergisi 28, 19-24,2013. [2] Brölmann H, Gynecol Surg. 12, 3-15, [3] Amant F, 2015;2015: PMID: [4] Mendoza-Rodríguez CA, Cell Tissue Res. 319, , Resim 1: LYM, HLYM ve LMS örneklerinde Occludin, Claudin, JAM-A ve ZO-3 primer antikorlarının immunoreaktivitelerinin dağılımı. X400 ZO-3 JAM-A Claudin Occludin LYM HLYM LYM Sonuç: Bu çalışmada, uterus düz kas tümörlerinde SBK proteinlerinin farklı dağılımlarının olduğu ortaya konmuştur. İnvazyon ve m e t a s t a z d a önemli rol oynayabileceği düşünülen bu proteinlerin prognostik faktör olarak kullanılabileceği düşünülmüştür. 96

119 Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu İle Beslenmenin Sıçan Overlerinde Oluşturduğu Hasarda Yağ Dokusu Kaynaklı Kök Hücrelerin Etkisi Reyima ABULIMITI 1, Işıl AYDEMİR 1, Mahmud ÖZKUT 1, Dila Hatun SAL 1, Fatma FIRAT 1, Suna SAYGILI 1, M. İbrahim TUĞLU 1 1 Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tip Fakültesi Histoloji Ve Embriyoloji Anabilim Dali, Manisa, Türkiye rehime1203@yahoo.com Yüksek fruktozlu Mısır Şurubu (YFMŞ) eklenerek işlenmiş veya hazırlanmış yiyecek ve içeceklerin tüketiminin dramatik bir şekilde artması ile beraber obezite ve ona ilişkili metabolik bozukluklar da artmıştır. Bu bozuklukların kadın fertilitesini de etkilediği düşünülmektedir. Kök hücreler kendini yenilebilme ve özelleşmiş hücrelere farklılaşabilme özelliğine sahip hücrelerdir. Yağ doku kaynaklı kök hücreler (YDKH) erişebilirliğinin kolay, etik problemlerinden yoksun olması açısından avantajlıdır. Çalışmamızda YDKH nin YFMŞ ve/veya Streptozotosin (STZ) ile over dokusunda oluşan hasar sonrasında iyileşme periyoduna ve bu sırada gerçekleşen oogeneze etkisi incelenmiştir. Wistar dişi sıçanlar: 1.Grup: Kontrol grubu; 2.Grup: YFMŞ grubu; 3.Grup: YFMŞ+YDKH grubu; 4.Grup: Sham grubu; 5.Grup: STZ grup; 6.Grup: STZ + YDKH grubu olamak üzere 6 gruba ayrıldı. YFMŞ içme suyuna eklenerek ve 4. grup sıçanlara verildi. STZ bir kez 50mg/kg doz ile intraperitoneal olarak enjenkte edildi. YFMŞ ile birlikte başlanan YDKH haftada bir kez 1X10 6 /ml doz ile intraperitoneal olarak enjekte edildi. Sham grubuna besiyeri (BY) enjekte edildi. Deney sonrası alınan over dokularında histolojik, immünohistokimya değerlendirmeler sonrası istatistiksel analizler yapldı. Hayvanların açlık kan şekerinde de artış saptandı. YFMŞ un metabolik bozukluklara yol açtığı tespit edildi. YFMŞ ile beslenen sıçanların over dokularında fibrotik ve kistik yapıların artığı ve kök hücre ile tedavi sonucu bu patolojik değişikliklerin azaldığı saptandı. Önceki çalışmalarda STZ uygulanmış sıçanlarda over dokusunda oluşan ciddi patolojik değişikliklere benzer ve uyumlu histolojik bulgular görüldü [1, 2]. Bunu karşılık YFMŞ uygulanan grupta daha az belirgin olarak bulgular izlendi ve bu bulgular önceki çalışmalar ile uyumlu bulundu [3]. STZ uygulamasında YDKH verildiğinde görülen etki çok belirgin değilken YFMŞ uygulamasında oluşan ılımlı hasar nedeni ile daha etkin bir düzelmenin olduğu saptandı. Sonuç olarak aşırı düzeyde YFMŞ eklenen içeceklerin tüketimi over dokusunda patolojik bozukluklara yol açarak fertiliteyi etkileyebilir ve kök hücre tedavileri bu fertilitenin geri kazanılması için yeni bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilir. Anahtar kelimeler: Yüksek Fruktozlu Mısır Şrubu (YFMŞ), Ovaryum, Yağ Doku Kaynaklı Kök Hücre (YDKH), Oksidatif stres. Kaynaklar [1] Codner E, Merino PM, Tena-Sempere M. Female reproduction and type 1 diabetes:from mechanisms to clinical findings. Hum Reprod Update Sep-Oct;18(5): doi: /humupd/dms024. Epub 2012 Jun 17. Review. [2] Pala HG, Pala EE, Artunc Ulkumen B, Aktug H, Yavasoglu A, Korkmaz HA, Erbas O.The protective effect of granulocyte colony-stimulating factor on endometrium and ovary in a rat model of diabetes mellitus. Gynecol Obstet Invest. 2014;78(2): [3] Campbell BK, Kendall NR, Onions V, Scaramuzzi RJ. The effect of systemic and ovarian infusion of glucose, galactose and fructose on ovarian function in sheep. Reproduction Nov;140(5):

120 In Vitro Investigation of Effects of CAPE on Different Types of Cancer Cell Lines F. Fırat 1, M. Ozgül 2, M. I. Tuglu 2 and S. Inan 2 1Celal Bayar University Health Science Institute, Dept. of Histology & Embryology, Manisa, Turkey, fatmaozturk87@gmail.com 2Celal Bayar University Faculty of Medicine, Dept. of Histology & Embryology, Manisa, Turkey, melikeeozgul@gmail.com, mituglu@yahoo.com, sevincinan@yahoo.com Caffeic acid phenethyl ester (CAPE), an active component of propolis, has many biological and pharmacological activities including anti-oxidant, anti-inflammation, anti-viral and anti-cancer effects [1]. Previous studies have reported that CAPE was cytotoxic to tumor cells but not to normal cells whereas it has showed that CAPE exhibited significant apoptotic effects on many cancer types [2]. Apoptosis, controlled cell death characterized by a series of tightly regulated process, involves the cell number balancing in development and adult homeostasis. The major and the best characterized pathways showing to apoptotic cell death are intrinsic and extrinsic pathways. We aimed to compare time dependent apoptotic effects of CAPE in different cancer cell lines as MDA-MB321, COLO320DM and NA2B in vitro. We apply the indirect avidin-biotin-peroxidase technique using Caspase 3 and Caspase 9 primary antibodies. We used mouse neroblastoma cell line Neuro-2a (ATCC CCL-131 ), colon carcinoma cell line COLO 320 DM (ATCC CCL-220 ) and breast cancer cell line MDA-MB-231(ATCC HTB-26 ) cell lines. For COLO320 and MDA-MB-231 cells For treatment we used 200 μmol/ml CAPE and we incubated cells/well for 24 and 48 hours. After fixation, the cells were stain with Caspase 3 and 9 with primary antibodies. Immunoreactivity intensities and labelled cells were scored as no or weak staining with positive few cells (1) to very strong staining with many positive cells (5). H- Score and ANOVA statistical test were used to compare the immunorectivities. We observed (Figure 1) few positive cells with weak immunoreactivities of Caspase 3 and 9 in control groups both 24 and 48 hours. Application of CAPE made more positive cells with moderate immunoreactivities for Caspase 3 in the cells of Colo and MDA but not NA2B (p<0.05) wich was basal level at 24 hours. At 48 hours, the cells of Colo and MDA was reduced to Na2B level. Immunoreactivity of Caspase 9 was seen as moderate in all cancer cell types (Table 1). We evaluated that CAPE has apoptotic effects on different cancer cell lines with different way. The effects were time dependent. Embryological Origin of Colo and MDA cells is epithelial tissue whereas NA2b is neural tissue. The difference of origin could be the reason of different effects. Key words: CAPE, apoptosis, cancer, caspase 9, caspase 3. MDA COLO N2a Caspase 3 (24h) Caspase 3 (48h) Figure 1. The immunoreactivities of Caspase 9 in all groups. References: [1] E. Uzar, S. Varol and A. Acar. Eur Rev Med Pharmacol Sci 18 (19): ; 2014 [2] Mei Li, Xiu-Fang Wang and Juan-Juan Shi. World J Gastroenterol; 21(13): ;

121 3 Metil-4-Nitrofenol (PNMC) Uygulanan Sıçanların Dalağında Noni (Morinda citrifolia) nin TNF-α, inos ve Plazma Hücre Sayısı Üzerine Etkisi E.İ. Armutak 1, K. Sönmez 2, F. Yiğit 1, O.B.B Esener 1, E. Gürel-Gürevin 3, A. Aktaş 1, N Yılmazer 4 1 İstanbul Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye, fyigit@istanbul edu.tr 2 İstanbul Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul,Türkiye, kivilcim@istanbul.edu.tr 3 İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İstanbul,Türkiye, ebrugurel@yahoo.com 4 Namık Kemal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, nyilmazer@nku.edu.tr Noni (Morinda citrifolia), Pasifik, Hindistan ve Tropikal Asya da bol miktarda yetişen bir meyvedir. Bu meyve 2000 yıldan daha uzun süredir Polinezyalılar tarafından geleneksel tıpta kullanılmaktadır [1]. Noni nin antikanser, antienflamatuvar, antioksidan aktivitesi dahil, geniş terapötik etkilerinin olduğu bildirilmiştir [2]. 3 Metil- 4-Nitrofenol (4-nitro-m-cresol, PNMC), Dizel Egzos Partikülleri içerisinde bulunan maddelerden biridir, ayrıca insektisit olarak kullanılan Fenitrothion in metabolitidir [3]. Bu çalışmada, Noni nin PNMC uygulanan sıçanların dalak dokusunda plazma hücre sayısal dağılımı, TNF-α ve inos üzerine etkisinin immünohistokimyasal olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Genç erişkin gram ağırlığında 56 adet erkek Spraque- Dawley sıçan 8 eşit gruba dağıtıldı. Hayvanlara 5 gün boyunca 2 ml Noni (gavajla), 1, 10, 100 mg/kg PNMC (S.C) yalnız ve Noni ile kombine şekilde uygulandı. Çalışmanın sonunda hayvanlar sakrifiye edildi ve dalak dokuları tartılarak alındı. Rutin histolojik takiplerden sonra elde edilen parafin kesitlere, plazma hücrelerini belirlemek için metil green-pyronin boyası uygulandı. TNF-α ve inos ise immünohistokimyal yöntemle gösterilip, ışık mikroskobunda değerlendirildi. Noni verilen hayvanlarda dalak indekslerinin kontrol grubuna yaklaştığı görüldü. Ayrıca 1, 10 ve 100 mg/kg PNMC uygulanan hayvanlarda plazma hücre sayılarının oldukça azaldığı (P<0,001), Noni uygulanan gruplarda plazma hücre sayılarının kontrole yaklaştığı görüldü. TNF-α ve inos sonuçları değerlendirildiğinde, sadece Noni. uygulanan grubun değerleri kontrole benzerdi. PNMC uygulanan tüm gruplarda TNF-α ve inos düzeyleri artmıştı. Noni nin TNF-α üzerine bir etkisi görülmezken, Noni+1 mg/kg PNMC uygulanan grupta inos değerlerinin Noni'nin etkisiyle belirgin biçimde azaldığı belirlendi (P<0,001). Sonuç olarak, farklı dozlarda PNMC verilen sıçanların dalak dokusunda Noni, antioksidan özelliğinden dolayı plazma hücre sayısının korunmasını sağlamış ve 1 mg/kg PNMC uygulanan grupta inos değerlerini azaltmıştır. Anahtar Kelime: PNMC, Noni, Dalak, Plazma hücresi, inos Referanslar [1] A.R. Dixon, H. McMillen, N.L. Etkin, "Ferment this: the transformation of Noni, traditional Polynesian medicine (Morinda citrifolia, Rubiaceae)," Econ Bot. 53: 51-68,1999. [2] T. Akihisa, K. Matsumoto, H. Tokuda, K. Yasukawa, K. Seino, K. Nakamoto, H. Kuninaga, T. Suzuki, Y. Kimura, "Anti-inflammatory and potential cancer chemopreventive constituents of the fruits of Morinda citrifolia (Noni)," J Nat Prod. 70, , [3] B. Bhushan, S.K. Samanta, A. Chauhan, A.K. Chakraborti, R.K. Jain, "Chemotaxis and biodegradation of 3-methyl-4-nitrophenol by Ralstonia sp. SJ98," Biochem Biophys Res Commun. 275, ,

122 Effect of Stem Cell Therapy on Valproic Acid Induced Neural Tube Damage I.Aydemir 1, Ü.Ü. Ünsal 2, M. Mete 2, M.İ. Tuğlu 1 1 Celal Bayar University, Faculty of Medicine, Department of Histology and Embryology, Uncubozköy-Manisa master_isil@yahoo.com 2 Celal Bayar University, Faculty of Medicine, Department of Neurosurgary, Manisa dr.mmete@hotmail.com The aim of this study was to determine the inhibitory effect of bone marrow derived stromal stem cells (BMSCs) on valproic acid-induced chick embryos during neural tube development. Eggs were divided into three groups, control ( µl PBS), damage (0,72 mg/kg VA in 200 µl PBS) and treated (0,72 mg/kg VA in 200 µl PBS and 1x10 6 BMSCs in 200 µl PBS). At 30 hours of incubation (HH-stage-9) applications were performed using ppd shringe and embryos were harvested at 72 hours of incubation (HH-stage-18). Embryos were fixed in formaldehyde and embedded in parafine blocks. Parafine sections were stained with heamatoxylin-eosin, enos, inos and TUNEL assay. Stained sections were photographed and scored. The results were compared with statistical analysis. In control group it was obseved that development of brain and neural tube were completed whereas growth retardation and delayed the closure of the neural tube were observed and the neural crest cells seperated from the neuroepithelia were irregular space. In damaged samples was determined increase in oxidative stres and apoptosis, in treated group these parameters were decreased by the BMSCs application respectively. It was revealed that BMSCs have a therapeutic effects on oxidative damage and apoptosis in VA induced embryos. Our results were indicated that BMSCs could be used as a treatment agent in damaged embryos, and solved the clinical problems. With further research, utilities of these cells can be revelead [1, 2, 3]. Key words: Valproic acid, stem cell, chick embryo, neural tube. References [1] Meganathan K, Jagtap S, Srinivasan SP, Wagh V, Hescheler J, Hengstler J, Leist M, Sachinidis A. Neuronal developmental gene and mirna signatures induced by histone deacetylase inhibitors in human embryonic stem cells. Cell Death Dis.,7;6:e1756, [2] Ehashi T, Suzuki N, Ando S, Sumida K, Saito K. Effects of valproic acid on gene expression during human embryonic stem cell differentiation into neurons. J Toxicol Sci., 39(3):383-90, [3] Wang C, Luan Z, Yang Y, Wang Z, Cui Y, Gu G. Valproic acid induces apoptosis in differentiating hippocampal neurons by the release of tumor necrosis factor-α from activated astrocytes. Neurosci Lett., 22;497(2):122-7,

123 Relation of Oxidatif Stres Parameters Between Biochemstry and Histochemistry in The Ischemic Rat Testis Dila Hatun SAL 1, Işıl AYDEMIR 1, Mahmut ÖZKUT 1, Suna SAYGILI 1, Reyima ABULIMITI 1, Pınar.K. SÖNMEZ 1, M. İbrahim TUĞLU 1 1 Celal Bayar Univercity Faculty of Medicine Department of Histology and Embryology Manisa, Turkey Dilabkm@gmail.com Testicular torsion is a urological emergency and infertility is a common complication due to ischemic injury. Surgical reduction and orchiopexy is indicated, but to date there is no effective method for restoration of spermatogenesis. We investigate the biochemistry and histochemistry parameters in ischemic testis produced by either ligation or torsion to evaluate their relation. Sprague-Dawley rats received surgical 720 degree torsion for 3 hours, followed by detorsion on the left testis or ligation, Johnsen's score analysis, immunolabelling for e-nos, i-nos and terminal deoxynucleotidyl transferase dutp nick end labeling (TUNEL) assay for histochemistry and superoxide dismutase and malondialdehyde assay in testis and plasma by ELISA Kits were performed. Testis from 7 days after ischemia, the positive immunolabelled cells for i-nos, e-nos and TUNEL were significantly increased with histochemistry. Serum superoxide dismutase (SOD) activity decreased and methane dicarboxylic aldehyde (MDA) expression increased significantly in ischemic rats compared with the control group. There was relation in both parameters of histology and biochemistry. However, the relation of these parameters was different between ligation and torsion. Ligation of testis produced more damage compared to that of Torsion. This was similar to previous studies [1]. Parameters for histochemistry was clearly showed the differences in histological alterations for both Ligation and Torsion similar to previous studies [2, 3]. Unfortunately this was not true for biochemistry parameters. The results were similar in both Ligation and Torsion eventhough there is much more damage in Ligation. The results showed that histological parameters were more reliable to show the degree of damage to testis. This is a sign for the biochemistry parameters which should be more carefully accepte for realise the damage of the testis. Key Words: Testis, Ischemia, Histology, Biochemistry, Oxidative stress. Referance: [1] Erboga M, Aktas C, Kurt O, Uygur R, Caglar V, Turan BC, Topcu B, FidanolErboga Z, Gurel A, Ozen OA. Protective effects of thymoquinone on experimentaltesticular ischaemia-reperfusion injury: an apoptotic, proliferative and biochemical study. Andrologia May 25. [2] Özgür BC, Telli O, Yuceturk CN, Sarici H, Ozer E, Surer H, Kılınc AS,Hucumenoglu S, Eroglu M. The effect of sildenafil and udenafil on testicular damage following ischemia-reperfusion injury in rats. J Urol. 2014Oct;192(4): [3] Ayvaz S, Inan M, Aksu B, Karaca T, Cemek M, Ayaz A, Basaran UN, Pul M. Desferrioxamine effectively attenuates testicular tissue at the end of 3 h of ischemia but not in an equal period of reperfusion. J Pediatr Urol Jun;10(3):

124 Within and Beyond Solubility Limit: Structural Modifications of Li, K or Nb Doping on Anatase Melike Mercan Yildizhan 1, Saso Sturm 2, Mehmet Ali Gülgün 1, F.Bakan 1, M. Sezen 1 and M. A. Gülgün 2 1 Sabanci University, Istanbul, Turkey, myildizhan@sabanciuniv.edu 2 Josef Stefan Institute, Ljubljna, Slovenia, saso.sturm@ijs.si TiO 2 is one of the most crucial components of Dye Sensitized Solar Cells (DSSCs) which functions as both charge separation and electron transfer layer[1-4]. Therefore, manipulating the electronic, optical and structural properties of TiO 2 has attracted considerable attention. Undoped and Nb, K or Li doped TiO 2 nanopowders were synthesized using a buttom-up approach by sol-gel method. Structural changes in TiO 2 upon Nb, K or Li doping were followed with X-Ray Diffraciton (XRD) and Raman Spectroscopy techniques. XRD results have shown that anatase to rutile phase transition is suppressed by Potassium and Niobium incorporation whereas it was facilitated by Lithium incorporation. X-ray detectable secondary phases were not observed in any of the cases. Additional Raman lines were observed at 362cm -1, 323 cm - 1 and 242 cm -1 for K or Nb doped anatase, which were missing in both Li-doped and undoped anatase TiO 2. Those additional lines might be attributed to brookite phase or the distortion of Tioctahedra in anatase similar to Ti-octahedra of brookite. Solubility limits of the aforementioned cations were determined with depth profiling with surface etching. ICP-OES results of etched powders have shown that most of the K/Li was on the surface of the particles and only 0.2% at K and 0.7% at Li has been incorporated into bulk anatase. A wedge shaped specimen was utilized for chemical analysis of Nb-doped anatase. EDX measurements were carried out above and below solubility limit to discern the surface segregation. Keywords: Solubility limit, Lithium, TEM, EDX, ICP-OES. References [1] B. O Regan, M. Gratzel, Nature, 353,737, [2] B.H. Meekins, P.V. Kamat, ACS Nano, 3, 3437, 2009 [3] N. Kopidakis, K.D. Benkstein, J. van de Lagemaat, A.J. Frank, J. Phys. Chem. B, 107, 11307, [4] K.Y. Cheung, C.T. Yip, A.B. Djurišić, Y.H. Leung, W.K. Chan, Adv. Funct. Mater. 17, 555,

125 Nöroblastoma Dizini ile Kök Hücreden Farklılaştırılmış Sinir Hücrelerinde Lokal Anestezik Toksik Etkisinin Karşılaştırılması Pınar Kılıçaslan Sönmez 1, Merve Temel 1, Mahmud M. Özkut 1, Işıl Aydemir 1, Suna Saygılı 1, Fatma Fırat¹, Reyima Abulimiti¹, İbrahim Tuğlu 1 ¹ Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji Ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye klcsln.pnr@gmail.com Lokal anestezikler (LA) toksik etki gösterebilen etkenler olup benzeri etkenler ile beraber hasarın araştırılmasında dizin hücrelerinde hücrelerin yarısını öldüren dozları ile değerlendirilmektedir [1]. Kök hücre birçok farklı hücre ile birlikte sinir hücresine de farklılaşabilen bir yapıdadır. Bu çalışmada LA toksik etkisinin dizin hücrelerinde oluşturduğu değişiklikleri somatik hücre olan ve in vivo şartları daha iyi temsil eden hücrelerde MTT ve Nörotoksisite Tarama Testi ile karşılaştırmaktır. Fare Nöroblastoma Dizin Hücreleri (Na2B) ile Sıçan Kemik İliği Stromal Kök Hücreleri (KİSKH) farklılaştırılmak ve nörit üretmek üzere epidermal büyüme faktörü ve fibroblast büyüme faktörü eklenmiş besiyerinde uyarıldı. Nörit ölçümünden önce kültür medyumu uzaklaştırıldı ve LA olan prilokainin değişen dilüsyonlarının etkisine maruz bırakıldı. Hücre canlılığı MTT ve toksik etki nörit inhibisyonu (NTT) ile ölçüldü. Hücreler inos, enos ve apoptoz açısından immunohistokimyasal boyamalarla değerlendirildi. Skorlama ile istatistiksel analiz yapıldı. Sinir hücrelerinin hem dizin hem KH farklılaşması ile elde edilen tanımlamaları yapıldı. Prilokain toksisitesi belirgin olarak hem MTT hem de NTT ile ortaya kondu. Dizin hücrelerinde daha az belirgin olan bu etki KH uygulamalarında çok daha belirgin olarak saptandı. Hasardaki etki hem dizin hem de KH için inos ve enos üzerinden gerçekleştirildi. Oksidatif stresin oluşturduğu toksik etkinin apoptotik mekanizmayı kullandığı saptandı. Toksik etki her iki NOS formunu da aktiflemesine rağmen, inos' un daha etkin olduğu bulundu. Prilokain ile indüklenmiş apoptozisin NOS ile ilişkili olduğu gösterildi. Sonuçlarımızda dizin hücrelerinde gösterilen ve bu şekilde taramalarda kullanılan sistem yerine KH ile dönüştürülen sinir hücrelerinde toksisite tarama testinin yapılmasının daha doğru sonuç vereceği kanısına varıldı. Bu nedenle, lokal anesteziklerin hamilelikte kullanımlarında çok dikkatli olunması gerektiği ve bu olası toksik etkinin organel ve moleküler düzeyde araştırılması gerektiğine karar verildi. Anahtar Kelimeler: Prilokain, Kök hücre, Nörotoksik etki, Oksidatif stres, Apoptoz Referanslar: [1] Malet A, Faure MO, Deletage N, Pereira B, Haas J, Lambert G. The comparative cytotoxic effects of different local anesthetics on a human neuroblastoma cellline. Anesth Analg Mar;120(3): [2] Perez-Castro R, Patel S, Garavito-Aguilar ZV, Rosenberg A, Recio-Pinto E,Zhang J, Blanck TJ, Xu F. Cytotoxicity of local anesthetics in human neuronal cells. Anesth Analg Mar;108(3): [3] Malet A, Faure MO, Deletage N, Pereira B, Haas J, Lambert G. The comparative cytotoxic effects of different local anesthetics on a human neuroblastoma cell line. Anesth Analg Mar;120(3):

126 Abnormal Precipitation in ECAPed Al 2024 G.Tan 1,2, Y. E. Kalay 2 and C. H. Gür 2 1 Mersin University, Metallurgical and Materials Engineering, Mersin, Turkey guherkotan@mersin.edu.tr 2 Middle East Techincal University, Metallurgical and Materials Engineering, Turkey, guherkotan@mersin.edu.tr Equal channel angular pressing (ECAP) is an effective method to apply severe plastic deformation to enhance mechanical properties [1]. In the case of age hardenable alloys, it has been revealed that deformation was extremely effective on precipitation regarding several aspects such as kinetics of precipitation, size and distribution of precipitates [2-3]. On the other hand, the increased kinetics may be detrimental to the thermal stability of the alloy. The aim of the study is to investigate the annealing behavior of ECAPed Al 2024 during a 1000 hours of exposure to 150 C. A micro hardness profile, as shown in Figure 1, was generated during interrupted investigation of the samples accompanied with microstructural analysis. The precipitiate size variation was measured through transmission electron microscopy images as shown in Figure 2. Precipitation was found to be effective at the initial stages accompanied with recovery. Microstructural features of recrystallization could not be detected until 168 hours of annealing as represented in Figure 3. A secondary precipitate formation was detected after 500 hours and found to be effective to stop further recrystallization. The alloy preserved its hardness following the secondary precipitate formation. The precipiation kinetics along with microstructural evolution under isothermal annealing conditions will be presented and discussed in details. Figure 2. Pecipitate size variation during annealing. Figure 3. Recrystallized grains after 168 hours at 150 C. Keywords: Aluminium 2024, ECAP, precipitation, recovery, recrystallization References [1] R.Z. Valiev, T.G. Langdon, Progress in Materials Science, 51, , 2006 [2] Kotan G, Tan E, Kalay Y E, Gür C H,, Mater Sci Eng A, 559, , [3] W.J. Kim, J.Y. Wang, Materials Science and Engineering A, 464, 23 27, 2007 Figure 1. Annealing behavior of ECAPed Al 2024 at 150 C for 1000 hours. 104

127 Hiperbarik Oksijen Tedavisinin Aorta Etkisi Celal Yavuz¹, Oğuz Karahan¹,Orhan Tezcan¹, Sinan Demirtaş¹,Yusuf Nergiz² Ahmet Çalışkan¹, Şeyhmus Arı³, Binali Mavitaş¹ 1. Dicle üniversitesi tıp fakültesi kalp ve damar cerrahisi anabilim dalı, Diyarbakır,Türkiye, 2. Dicle üniversitesi tıp fakültesi histoloji ve embriyoloji anabilim dalı,diyarbakır,türkiye, 3. Dicle üniversitesi tıp fakültesi göz hastalıkları anabilim dalı,diyarbakır,türkiye, Hiperbarik oksijen tıpta ilk defa 1930 yılında Benhke tarafından uygulamaya sokulmuştur (1) Hiperbarik oksijen tedavisi sık kullanılan bir tedavi yöntemidir. Özellikle diyabetes mellitus komplikasyonlarının ve CO zehirlenmesinin tedavisi başta olmak üzere bir çok klinik durumda yıllardan beri kullanılmaktadır (2). Bu tedavinin uygulama biçimi kapalı bir ortamda deniz seviyesinden daha yüksek bir basınç oluşturularak oksijenin kullanılması esasına dayanır(3).bu çalışmada,uygulamada çok sık kullanılan hiperbarik oksijenin aorta etkisini ışık mikroskobu düzeyinde ortaya koymayı amaçlanmıştır. Çalışmada 7 si kontrol ve 7 si deney olmak üzere toplam 14 Yeni Zelanda beyaz tavşanı kullanıldı.kontrol grubuna hiçbir işlem uygulanmadı.deney grubuna ise 28 gün boyunca, her gün 90 dakika 2,5 ATA hiperbarik oksijen basıncına maruz bırakıldı. Basınç uygulanan ortam için %100 oksijenli çelik silindir kafes kullanıldı.kafeslere tek tek tavşanlar 90 dakika kalacak şekilde yerleştirildiler.tavşanlar yerleştirildikten sonra kademeli olarak basınç artırılıp 2,5 ATA lık bir basınca yükseltildi. Bu basınçta 90 dakika boyunca sabit bırakılıp yine kademeli olarak basıncı düşürülüp işlem sonlandırıldı.28 günlük deney bitiminden sonra alınan aort dokuları %10 luk nötral formalinde fikse edilerek rutin parafin takibine alındı. Parafin bloklardan elde edilen seri histolojik kesitlere Hematoksilen-Eozin (H-E) ve Periodik Asit Schiff (PAS) boyaları uygulandı.elde edilen preparatlar Zeiss imager2 ışık mikroskobunda değerlendirilerek mikrografları alındı Kontrol grubu aort kesitlerinde,aortun her üç tabakası normal histolojik yapıda izlendi. 28 gün süreyle hiperbarik oksijen alan tavşanların aort kesitlerinde ise,tunika intimada köpüksü hücreler ve kalınlaşma ile endotelde ondülasyon ve tunika medyada yer yer ayrışmalar saptandı. Çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan hiperbarik oksijen, aort intima ve media tabakalarında minimal düzeyde de olsa birtakım yapısal değişikliklere neden olabileceği kanaatine varıldı. Anahtar kelimeler: Aort,tavşan,ışık mikroskobu,hiperbarik oksijen tedavisi. Referanslar [1].Phillips JL. Air as medicine In: Phillips JL, editor. The Bends. New Haven: Yale University Press, ,1998. [2].Topal T, Korkmaz A. Hiperbarik Oksijen. Türkiye Klinikleri J Med Sci, 28:206-16,2008. [3]. Bertelli A, Cerrati A, Giovannini L, Mian M. Hyperbarik Oxygen End Ethanol İnduced İnfiltration Of Rat Hepatic Triglicerides And The Protective Action Of Coenzime A. İnt J Tiss Reac,12:359-62,

128 Sisplatin ile Oluşturulan Testis Hasarına Karşı Aposininin Olası Iyileştirici Etkisi: Morfolojik ve Biyokimyasal Değerlendirme M.K. Köroğlu 1, F. Ercan 1, Ö. Çevik 2 ve G. Şener 3 1 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AbD, İstanbul, Türkiye, kutaykoroglu@hotmail.com 2 Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Biyokimya AbD, ocevik@cumhuriyet.edu.tr 3 Marmara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Farmakoloji AbD, İstanbul, Türkiye, gsener@marmara.edu.tr Sisplatin çeşitli kanser türlerinde yaygın olarak kullanılan antineoplastik bir ajandır [1]. Sisplatin metabolizması sırasında oluşan reaktif oksijen metabolitleri gerek kan gerekse doku harabiyetine neden olmaktadır [2]. Sisplatinin testis toksisitesinde serbest radikallerin hasardaki rolü nedeniyle, antioksidan ajanlarla koruyucu tedavi protokolleri araştırılmaya devam etmektedir. Aposinin (4-hydroxy-3methoxy-acetophenone), doğal yolla metoksi ile yer değiştirmiş katekol meydana getiren, iyi bilinen bir NADPH oxidase (NOX) inhibitörüdür. Aposininin antioksidan aktivitesi sonucunda serumdaki testosteron seviyesini arttırdığı ve testisteki morfolojik ve biyokimyasal değişiklikleri engellemeye çalıştığı bildirilmiştir [3]. Bu çalışmada sisplatin ile oluşturulmuş testis hasarına karşı aposininin olası koruyucu rolü ışık ve elektron mikroskopik düzeyde morfolojik olarak ve oksidatif stres belirteçleri biyokimyasal olarak incelenmiştir. Spraque Dawley yetişkin erkek sıçanlar (n= 8) kullanılmıştır. Dört deney grubu oluşturulmuştur: 1) Kontrol grubu: Bu gruptaki sıçanlara sadece çözücü ajan, dimetilsülfoksit (DMSO) verilmiştir. 2) Aposinin Grubu: Bu gruptaki sıçanlara sadece aposinin (10 mg/kg) uygulanmıştır. 3) Sisplatin Grubu: Bu gruptaki sıçanlara tek doz 7mg/kg sisplatin i.p uygulanmış ve 5 gün boyunca DMSO verilmiştir. 4) Sisplatin + aposinin Grubu: Bu gruptaki sıçanlara tek doz 7mg/kg sisplatin i.p uygulanmasından sonra 5 gün boyunca eter anestezisi altında oral olarak gavaj ile 10 mg/kg aposinin uygulanmıştır. Dekapitasyon ile sıçanlar öldürüldükten sonra, ayrılan testis dokuları histopatolojik ve ince yapısal değişiklikleri inceleme, hücre proliferasyonu ve hücre ölümü değerlendirmesi için hazırlanmıştır. Malondialdehit (MDA), miyeloperoksidaz (MPO), glutatyon (GSH), süperoksitdismutaz (SOD) ve oksidan DNA hasarı için 8-hidroksi-2'-deooksiguanosin (8-OHDg) düzeylerine biyokimyasal teknikler ile bakılmıştır. Elde edilen veriler istatistiksel yöntemler ile değerlendirilmiştir. Sisplatin uygulanan grupta dejeneratif tübül sayısında ve apoptotik indekste artış, proliferatif indekste ise azalma gözlenmiştir. Sisplatin + aposinin uygulanan grupta ise dejeneratif tübül sayısı ve apoptotik indeks düşmüş, proliferatif indeks ise yükselmiştir. Sisplatin grubunda MDA düzeyi, MPO ve 8-OHDg aktivitesi artmış, GSH ve SOD düzeyi ise düşmüştür. Sisplatin + aposinin grubunda ise MDA düzeyi, MPO ve 8-OHDg aktivetelerinde düşüş, GSH ve SOD düzeylerinde ise artış gözlenmiştir. Sonuç olarak sisplatinin oksidatif stres oluşturarak testiste hasar meydana getirdiği, seminifer tübüllerde spermatogenik hücre serilerinde azalmaya yol açtığı, spermatogenik hücrelerde apoptozu arttırdığı ve aposininin ise antioksidan etkileri ile oluşan hasarı önlediği gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: testis, sisplatin, aposinin, apoptoz, hücre proliferasyonu Teşekkür: Bu çalışma Marmara.Üniversitesi, BAPKO (SAG-C-YLP ) tarafından desteklenmiştir. Referanslar [1] Osanto S, Bukman A, Van Hoek F, Sterk PJ, De Laat JA, Hermans J. Longterm effects of chemotherapy in patients with testicular cancer. J Clin Oncol.;10(4):574 9, [2] Rahman I, Biswas SK, Kirkham PA. Regulation of inflammation and redox signaling by dietary polyphenols. Biochem Pharmacol.;72(11): , 2006 [3] Guo-Lin Z, De-Zai D, Can Z, Yin D. Apocynin and raisanberine alleviate intermittent hypoxia induced abnormal StAR and 3β-HSD and low testosterone by suppressing endoplasmic reticulum stress and activated p66shc in rat testes. Reproductive Toxicology 36: 60 70,

129 Deneysel Sepsis Kaynaklı Sıçan Böbrek Dokusu Hasarlarına Pulslu Manyetik Alanın Tedavi Edici Etkisi F. Gevrek 1, S. Yelli 1, S. Gürgül 2, Z.İ. Karaca 1 H. Aslan 1 1 Gaziosmanpaşa Üniveristesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AbD., Tokat, Turkey 2 Gaziosmanpaşa Üniveristesi Tıp Fakültesi Biyofizik AbD., Tokat, Turkey, fikret.gevrek@gop.edu Giriş ve amaç: Sepsis; organizmanın enfeksiyonlara karşı geliştirdiği zararlı sistemik inflamatuvar yanıtıdır. Çoklu organ fonksiyonu kaybından ölüme kadar varabilen yüksek mortalite ve morbitide insidansına sahiptir. Yoğun bakım ünitelerindeki ölümlerin büyük bir kısmı sepsis kaynaklıdır [1]. En önemli etkileri böbrek, karaciğer ve akciğer gibi hayati organlarda olmaktadır. Sepsiste mortaliteyi azaltabilmek için hızlı, uygun ve yoğun bir tedavi yaklaşımları uygulanmaktadır. Bu durumlar ile mücadelede için çeşitli ilaç tedavileri vardır [2]. Son zamanlarda pulslu manyetik alanın (PMA) göstermiş olduğu tedavi edici etkileri ile çeşitli enfeksiyonlarda destek tedavi olarak kullanıldığı bilidrilmektedir [3]. Bu nedenle sepsisin neden olduğu doku hasarlarında PMA nın tedavi edici etkisi beklenen bir durumdur [4,5]. Bu yüzden PMA uygulaması ile sepsisin böbrek dokularındaki hasarlarını tedavi etmeyi amaçladık. Metod: Wistar albino cinsi yetişkin sıçanlar 7 şerli 4 gruba ayrıldı. I.Grup (şem kontrol), II.Grup (sepsis modeli), III.Grup (sepsis+7,5hzpma), IV:Grup (sepsis+15hzpma). Kontrol grubu hariç sıçanlar çekal ligasyon ve perforasyon yöntemi ile sepsis yapıldılar. Tedavi etmek için Faraday kafesine monte elimiş olan Helmholtz bobin sistemi vasıtası ile 24 saat süre ile PMA uygulandı. Sonrasında sıçanlardan alınan böbrek dokuları rutin histolojik doku tespiti ve takibi işlemlerine tabi tutuldu. Hematoksilen-eozin bayaması ve tunel boyama işlemleri yapılarak histolojik ve apopitotik indeksleri bakımından değerlendirildiler. Bulgular: Mikroskopik analizler sonucunda kontrol grubunda preperasyon artefaktları haricinde normal böbrek dokusu görünümü hakimdi. Sepsis grubunda şiddetli bir şekilde artmış olan histolojik hasarın PMA uygulaması ile azalmış oluğunu tespit ettik. Ayrıca apopitoitk indekslerin de PMA uygulanan gruplarda sepsis grubuna göre belirgin olarak azalmış olduğu gözlemlendi. PMA uygulaması yapılan her iki grupta da sonuçlar birbirlerine benzer idi. Ancak 7,5HzPMA, 15HzPMA ya göre istatistiksel olarak anlamlı olmasa da daha etkiliydi. Sonuç: Mevcut histolojik ve apopitotik indeks sonuçlarımıza göre PMA uygulaması sepsis modeli oluşturulan sıçan böbrek dokularının tedavisinde faydalı olmuştur. Çalışmamız her ne kadar deney hayvanlarında yapılmış olsa da ileri çalışmalarla desteklendikten sonra PMA nın klinik uygulamada sepsiste adjuvan bir tedavi yöntemi olarak önerilebileceğini söyleyebiliriz. Keywords: Böbrek, PMA, Sepsis, Sıçan, Referanslar [1] Goerlich, CE. Wade, CE.. McCarthy, JJ. Holcomb, JB. Moore, LJ. Validation of sepsis screening tool using StO2 in emergency department patients. Journal of Surgical Research 190, , 2014) [2] Mihmanlı, A. Tahoğlu, K. Şahin, İ. Ağca, B. Kalyoncu, A. Tuncer, F. Sakız D. Deneysel Sepsis Modelinde Akciğer Patolojisi ve Antibiyotiklerin Yeri Ulusal Travma Acil Cerrahi Derg.; 8, 3-5, 2002 [3]. Incerpi, EK. Oliveira, LM. Pereira EM. Soncini, R. Inhibition of endogenous glucocorticoid synthesis aggravates lung injury triggered by septic shock in rats. Int. J. Exp. Path. doi: /iep.12113, 2015 [4]. Mert, T. Ocal, I. Cinar, E. Yalcin, MS. Gunay I. Pain-relieving eff ects of pulsed magnetic fi elds in a rat model of carrageenan-induced hindpaw inflammation. International Journal of Radiation Biology, 90, , 2014; [5]. Mert T. Gunay I. Ocal I. Neurobiological eff ects of pulsed magnetic field on diabetes-induced neuropathy. Bioelectromagnetics, 31, 39-47,

130 An Investigation on the Microstructure of Portland Cement Clinker Produced Using Alternative Fuels S. Semsari Parapari 1, M. A. Gülgün 1 and M. Papila 1 1Sabancı University Faculty of Engineering and Natural Science, Istanbul, Turkey, sorour@sabanciuniv.edu Cement production is one of the most energyintensive processes consuming a high amount of thermal energy. As a help for providing this high energy amount, alternative fuels such as petrocoke, waste plastics, biomass and refusedderive fuels are used in the cement firing kilns. Besidesmany beneficial aspects, there are also a few disadvantagesofusing alternative fuels. It has been discussed that the incorporation of minor elements from the fuels can influence the phases and as a result the properties of hydrated cement [1, 2]. Electron microscopy is capable of investigating phase distibution and chemical composition, simultaneously. In this study, three different cement clinker batches were produced using different alternative fuels, including petrocoke, waste plastics and sewage sludge. Scanning Electron microscope (SEM) was used to investigate the microstructure in each clinker. Backscattered electron images (Fig. 1a, 1b and 1c) showed the phase distribution in each of the three clinker specimens. Four main phases of C 3 S (3 CaO SiO 2 ),C 2 S (2 CaO SiO 2 ), C 3 A (3 CaO Al 2 O 3 ) andc 4 AF (4 CaO Al 2 O 3. Fe 2 O 3 ) are recognizable because of their average atomic weight differences. It can be seen that the phase distribution has been changed enormously by using different fuels. A commercial software was utilized to calculate the main phase amounts through the SEM BSE images (Table1). Energy dispersive x-ray spectroscopy was utilized to perform the chemical analysis of the clinker phases. The amount of minor elements in clinker phases was analyzed and their relation to the alternative fuels was investigated. Keywords: cement clinker, microstructure, alternative fuels, SEM Fig.1. SEM images of the microstructure of clinkers produced with a)petrocoke, b)waste plastics and c)sewage sludge as fuel. Table1. Phase distribution of cement clinkers produced with different alternative fuels. References (a) (b) (c) Ferrite Alite Belite Aluminate Alternative Fuel C 3 S C 2 S C 3 A C 4 AF petrocoke waste plastics sewage sludge [1] M.P.M. Chinyama, M. Manzanera (Ed.), ISBN: , InTech, DOI: /22319, [2] K. Lin, et al.,journal of Hazardous Materials, 168(2 3), ,

131 DPP4 inhibitörünün DDR1(+) progenitör hücreler ve beta hücre rejenerasyonu üzerine etkisi G Argün-Kürüm, F Kaya-Dağıstanlı, M Öztürk İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İstanbul. mozturk@istanbul.edu.tr Tip 2 Diyabet tedavisi için geliştirilen yeni bir DPP- 4 inhitibörü olan Vildagliptin (VG), GLP-1 aracılığıyla glukoza bağımlı insülin salınımını arttırdığı, plazma glukoz seviyelerini kontrol ettiği ve adacık beta hücrelerinde replikasyonu uyardığı ileri sürülmüştür. DDR-1 (Discoidin Domain Receptor-1) adacık ve pankreas kanallarındaki progenitor hücrelerin belirteci olarak tespit edilmiştir. Bu çalışmada yeni doğan STZ-diyabetik sıçanlarda, VG in olası beta hücre rejenerasyonu apoptozu, adacık morfolojisi üzerine ayrıca endokrin progenitör hücreler ve olası beta hücrelerine dönüşümleri üzerine etkilerinin incelenmesi amaçlandı. Çalışmada yeni doğan sıçanlardan 4 grup oluşturuldu. 1.grup; sağlıklı kontrol, 2.grup; yd2-stz diyabetik (doğumun 2.günü 100mg/kg tek doz STZ), 3.grup; yd2- STZ+VG (VG:60 mg/kg/gün oral; 8 gün), 4.grup; VG (60 mg/kg/gün oral; 8 gün). Tüm gruplardan STZ enjeksiyonundan 8 gün sonra pankreas doku örnekleri %10 luk nötral formalin de tespit edilerek parafine gömüldü. Tüm grupların 3. ve 8. günlerde kan glukoz değerleri ölçüldü. Pankreas doku kesitlerine insülin, glukagon, somatostatin, PDX-1, DDR-1 ve PCNA antikorları kullanılarak immünohistokimya yöntemi, insülin/ddr1 antikorlarını birlikte kullanarak ikili immünohistokimya yöntemi, ayrıca apoptotik ölüm tespiti için TUNEL yöntemi kullanıldı. Elde edilen tüm veriler istatistiksel olarak değerlendirildi. Kan glukoz değerleri yd2-stz grubunda diğer gruplara kıyasla anlamlı olarak yüksek bulundu. yd2- STZ+VG grubunda, yd2-stz grubuna kıyasla hem adacık içinde hem de adacık dışında ekzokrin doku içerisinde ve pankreatik kanal epitel hücreleri arasında ayrıca kanal çevresinde tek tek ya da küçük kümeler halinde insülin (+) ve pdx1 (+) hücrelerin belirgin olarak artmış olduğu gözlendi. Ayrıca bu grupta adacık boyutlarının ve insülin (+) hücre sayılarının yd2-stz grubuna göre artarken apoptotik hücre sayılarının azaldığı saptandı. PCNA (+) adacıklar hücre sayısı, yd2-stz + VG grubunda diğer gruplara göre anlamlı derecede yüksek bulundu. Adacıklarda glukagon ve somatostatin pozitif hücreler, yd2-stz grubunda diğer gruba göre arttığı tespit edildi. yd2stz+vg grubunda, DDR-1 pozitif hücre sayısında bir artış saptandı. Ayrıca bu grupta insülin/ddr-1 (+) hücre sayısında yd2-stz grubuna göre artış (15%) saptandı. Bu çalışmada VG in, beta hücre neogenezini ve rejenerasyonunu arttırdığı, apoptozu azalttığı, endokrin hücre progenitör belirteci olan DDR-1 anlatımını uyardığı ve ayrıca endokrin progenitör hücrelerin beta hücrelerine dönüşümde rol aldığı sonucuna varıldı. Sonuçlar diyabet tedavisinde yeni bir yaklaşımın geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. Anahtar kelimeler: Deneysel diyabet, DPP4 inhibitörü, DDR1, beta hücre, rejenerasyon. apoptoz Kaynaklar: [1] Karla S ve ark. J Assoc Physicians India 59:237-45, 2011 [2] Duttaroy A ve ark. Eur J Pharmacol 15;650 (2-3):703-7, 2011 [3] Hald J ve ark. Diabetologia 55(1):154-65,

132 Endemik Centaurea nerimaniae Ekstresinin MDA-MB-231 Hücre Soyunda Sitotoksik ve Apoptotik Etkileri Sera KAYACAN 1, Gülay MELİKOĞLU 2, Leyla TÜRKER ŞENER 3, IŞIL ALBENİZ 3, Melek ÖZTÜRK 1 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji AD. İstanbul, Türkiye mozturk@istanbul.edu.tr 2 İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi AD İstanbul, Türkiye 3 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Biyofizik AD, İstanbul, Türkiye Bu çalışmada, Türkiye de endemik bir bitki türü olan Centaurea (C) nerimaniae Ş. Kültür den [1] elde edilen metanol özütünün MDA-MB-231 (insan meme adenokarsinom) hücre soyu üzerindeki sitotoksik ve apoptotik etkilerinin araştırılması amaçlandı. C. nerimaniae bitki özütünden hazırlanan 8 farklı konsantrasyonunun (0.001, 0.005, 0.01, 0.05, 0.1, 0.5, 1 ve 5 mg/ml) MDA- MB-231 hücreleri üzerindeki sitotoksik etkisi gerçek zamanlı hücre analiz yöntemi (xcelligence sistemi) kullanılarak araştırıldı. Hücre indeks değişimi 72 saat boyunca izlendi. Belirlenen etken dozun MDA-MB-231 hücrelerindeki apoptotik etkilerinin tespiti için TUNEL yöntemi, apoptotik indeks (Aİ) ve DAPI boyaması, ayrıca aktif kaspaz-3 immünhistokimyasal boyama uygulandı. Kontrol ve deney grubu arasındaki farklılıklar Mann-Whitney U ve tek yönlü ANOVA testleri ile değerlendirildi. C. nerimaniae bitki ekstresinin MDA-MB-231 hücreleri üzerindeki sitotoksik etken dozu 3,67 mg/ml olarak belirlendi. Etken doz uygulanan grupta hücre canlılığının kontrol grubuna göre anlamlı derecede azaldığı gözlendi (p<0,0001). Bu grupta, TUNEL yöntemi ile apoptotik indeksin kontrol grubuna göre önemli miktarda arttığı (p<0.0001) saptandı. Aktif kaspaz-3 immünpozitif hücre sayısının özütün etken dozunun uygulandığı grupta belirgin olarak artmış olduğu (p<0.001) tespit edildi. Ayrıca apoptotik veya apoptotik olmayan morfolojilere sahip hücrelerde, sadece nukleusta veya nukleus+sitoplazmada aktif kaspaz-3 immünpozitifliği saptandı. Bazı hücre gruplarında aktif kaspaz-3'ün sadece nukleusun çevresinde yerleştiği gözlendi. Bazı hücrelerde de TUNEL pozitifliğinin sadece nukleus periferinde yer aldığı gözlendi. Sonuç olarak, C. nerimaniae özütünün sitotoksik etkisinin MDA-MB-231 hücrelerinde apoptozun uyarılması ile yakın ilişkili olduğu tespit edildi. Ayrıca bu çalışmada ilk kez, metastatik özelliği güçlü olan MDA-MB-231 hücrelerinde saptanan nüklear aktif kaspaz-3 varlığının, hücre soyunun apoptotik yolaklardaki yanıtına bağlı olabileceği, nukleusta DNA parçalanmasını ve/veya hücre döngüsünü kontrol eden proteinlerin üzerinde rolü olabileceği düşünüldü. Anahtar kelimeler: MDA-MB-231, C. nerimaniae, Sitotoksisite, Apoptoz, aktif kaspaz-3 Referanslar: [1] Kültür, Ş.. Centaurea nerimaniae sp. nov. (Asteraceae) from South Anatolia, Turkey. Nordic Jl Botany, 28, ,

133 Deneysel Alt Ekstremite İskemi/Reperfüzyonuna Bağlı Gelişen Akciğer Hasarında Milrinon un Etkinliğinin Araştırılması E. Çalışkan-Ak 1, E. Kervancıoğlu-Demirci 2, Ü.V. Üstündağ 1, E. Emekli-Alturfan 1, K. Ak 3, Ş. Çetinel 2 1 Marmara Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Temel Tıp Bilimleri AbD, İstanbul, Türkiye, ecaliskan@marmara.edu.tr 2 Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AbD, İstanbul, Türkiye scetinel@marmara.edu.tr 3 Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kalp-Damar Cerrahisi AbD, İstanbul, Türkiye korayak@marmara.edu.tr Alt ekstremite iskemi/reperfüzyon (İ/R) hasarı sonrası görülen uzak organ hasarı önemli bir morbidite ve mortalite sebebidir. Akciğer dokusu, alt ekstremite İ/R hasarından etkilenen dokuların başında gelmekte olup günümüzde akciğer hasarının engellenmesi amacıyla kabul görmüş bir tedavi yöntemi yada ajan bulunamamıştır (1-3). Bu çalışmada amaç; bir fosfodiesteraz-3 (PDE-3) inhibitörü olan Milrinon un alt ekstremite İ/R hasarının yol açtığı akciğer hasarındaki etkinliğini araştırmaktır. Çalışmamızda 21 adet dişi Wistar sıçan 3 gruba ayrıldı: Kontrol grubu (K, n=7): Hiçbir işlem yapılmadı. İskemi/reperfüzyon grubu (İ/R, n:7): iskemiden hemen önce intraperitoneal olarak 1 cc dozunda tek doz serum fizyolojik uygulandı, abdominal aorta renal arterler ile aort bibürkasyon arasından 60 dakika süreyle klemplenerek iskemi oluşturuldu ve arkasından klemp kaldırılarak 60 dakika reperfüzyon yapıldı. Tedavi grubu (İ/R+M, n=7): iskemiden hemen önce intraperitoneal olarak 0.5 mg/kg dozunda tek doz Milrinon uygulandı, abdominal aorta renal arterler ile aort bibürkasyon arasından 60 dakika klemplenerek iskemi oluşturuldu ve arkasından klemp kaldırılarak 60 dakika reperfüzyon yapıldı. Deney sonunda dekapite edilen hayvanlardan alınan akciğer doku örnekleri, biyokimyasal, ışık ve geçirimli elektron mikroskobunda incelendi. Işık mikroskobik inceleme için Hematoksilen-Eozin ile boyanan akciğer doku kesitlerine (5µm) histopatolojik hasar değerlendirilmesi yapıldı. Akciğer dokusunun histopatolojik değerlendirilmesinde; konjesyon, interstisyel ödem, lökosit infiltrasyonu ve alveolar dejenerasyon skorlama kriterleri olarak seçildi. Her bir kriter 0:normal, 1:az, 2:orta ve 3:şiddetli olarak değerlendirildi ve maksimum skor 12 olarak hesaplandı. Biyokimyasal analiz için malondialdehid (MDA), Glutatyon (GSH) düzeylerine bakıldı. Tüm bulgular istatistiksel olarak değerlendirildi. Mikroskobik incelemede, İ/R grubunda akciğerlerde yaygın konjesyon, interstisyel ödem, lökosit infiltrasyonu ve alveollerde dejenerasyon izlendi. İskemi/reperfüzyondan önce Milrinon uygulanan grupta interstisyel ödemde ve lökosit infiltrasyonunda azalma, konjesyonda ve alveolar dejenerasyonda gerileme gözlendi. Histopatolojik skorlama sonucu tedavi grubundaki hasarın istatistiksel olarak anlamlı derecede azaldığı tespit edildi (p<0.05). Malondialdehid (MDA) ve GSH düzeyleri mikroskobik bulgularla korelasyon gösterdi. Bu çalışmada fosfodiesteraz-3 (PDE-3) inhibitörü olan Milrinon un alt ekstremite İ/R nun yol açtığı akciğer hasarında gerek histolojik gerek biyokimyasal inceleme sonucunda etkili olduğu gözlenmiştir. Anahtar kelimeler: Akciğer, İskemi/reperfüzyon, Milrinon, Uzak organ hasarı Referanslar: 1. I. Isbir et al., TGKDCD, 8, , A. Uysal et al.,turkish Thorac Cardiovasc Surg,14, , O. Gökalp et al., Vasc and Endovascular Surg,47, ,

134 Sıçanlarda Methotrexate Kaynaklı Testis Hasarına Karşı Laurocerasus officinalis Roem. (Karayemiş) in Antiapoptotik ve Antioksidan Etkileri G. Bayrak 1, N. Baltaş 2, E. Yenilmez 3*, E. Yuluğ 3, G. Kerimoğlu 3, G. D. Reis Köse 3, H. Hancı 3, S. Türedi 3, Z. Topal 3 1 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD, Mersin, Türkiye, gulsenyilmaz61@gmail.com 2 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Biyokimya AD, Rize, Türkiye, nimetaktas07@hotmail.com 3* Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD, Trabzon, Türkiye, yenilmez@ktu.edu.tr Bu çalışma Methotrexate (MTX) uygulandıktan sonra antioksidan olarak verilen Laurocerasus officinalis Roem. (Karayemiş=LO) in testisler üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla yapıldı. Araştırmada 12 haftalık gr ağırlığında 24 adet Sprague Dawley cinsi erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar dört gruba ayrıldı. Kontrol grubu sıçanlara deney süresince (5 gün) herhangi bir uygulama yapılmadı. MTX ve MTX+LO grubuna deneyin birinci günü tek doz MTX (30 mg/kg) enjekte edildi (ip) [1]. MTX+LO ve LO gruplarına 5 gün LO ekstraktı (10 gr/kg) gavaj ile verildi. 5. gün sonunda anestezi altında sıçanlardan, her iki testis ve epididimis çıkarıldı; kan alındı ve kansızlaştırma ile ötanazi yapıldı. Alınan kan ve testislerin biri biyokimyasal; diğer testis ise histolojik incelemeler için kullanıldı. Epididimisten alınan spermlerin motilite ve vitalite değerlendirmeleri yapıldı. Testis ve kan biyokimyasında malondialdehid, süperoksit dismütaz, katalaz, protein karbonil değerleri ölçüldü [2, 3]. Kontrol grubu sıçanların histolojik ve biyokimyasal değerleri normaldi. MTX grubuna ait seminifer tübüllerin lümenlerinde immatür germinal hücreler, bazal kompartmanında Sertoli hücreleri ile spermatogoniumlar arasında açılma ve seminifer epitelde vakuolizasyon izlendi. MTX grubu biyokimyasal değerlerinin arttığı, sperm canlılık ve hareketliliğinin azaldığı belirlendi. MTX+LO grubunda apoptoz indeksi ve biyokimyasal değerlerin MTX grubuna göre anlamlı olarak azaldığı; sperm canlılık ve hareketliliğinin ise arttığı gözlendi. MTX+LO grubunda MTX in oluşturduğu bozuklukların düzeldiği belirlendi. LO grubundaki tüm değerler kontrol grubu ile benzerlik göstermekteydi. Bulgularımız MTX in testiste bozukluklar oluşturduğunu ve sperm kalitesini azalttığını; LO nun antioksidan etkiyle, bu hasarı düzelttiğini göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Apoptoz, mikroskopi, oksidatif stres, Laurocerasus officinalis, sperm Referanslar [1] Gokce, A., Oktar, S., Koc, A., Yonden, Z Protective effects of thymoquinone against methotrexate-induced testicular injury, Human and Experimental Toxicology, [2] H. Aebi, "Catalase in vitro", Enzymol, 105, 121-6, [3] Y. Sun, L. Oberley, Y. Li, "A Simple Method For Clinical Assay of Superoxide Dismutase", Clin Chem, 34, , Bu proje TÜBİTAK (Proje No: 113S409) tarafından desteklenmiş ve yüksek lisans tezi olarak 2014 yılında yayımlanmıştır. 112

135 Meme Kanseri Fare Modeli Primer Tümor ve Metastazlarında s100a8 ve s100a9 Proteinlerinin Ekspresyonu G. Tanrıöver 1, S. Dilmaç 1, N.Erin 2 1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı gamzetanriover@akdeniz.edu.tr 2 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı nerin@akdeniz.edu.tr 20 den fazla üyesi bulunan s100 proteinleri farklı hedef proteinlerle etkileşimlere girerek, protein fosforilasyonu, immun cevap, büyüme, farklılaşma, hücre iskelet hareketi, enzim aktivitesi, Ca2+ homeostazisi gibi çeşitli fonksiyonlarda rol oynamaktadırlar [1]. Hücre dışında yer alan s100a8 ve s100a9 proteinleri myeloid hücreler tarafından salgılanıp inflamatuvar hücrelerin aktivitesini arttırarak pro-inflamatuvar yanıta neden olurlar [2,3]. Bu proteinlerin tümor hücre büyüme ve farklılaşmasındaki rolleri tam olarak bilinmemektedir. Siırlı sayıda kanser modelinde yapılan çalışmalarda metastazı arttırıcı özellikleri olduğu öne sürülmüştür. Bildiğimiz kadarıyla metastatik meme kanserindeki rollleri doğrudan araştırılmamıştır. Bu çalışmada metastatik potansiyelleri farklı olan fare meme kanseri hücre hatları kullanılarak, primer tümor ve uzak metastazın olduğu organlarda s100a8 ve s100a9 ekspresyonlarını değerlendirilmştir. Çalışmamızda; 4T1 fare meme kanseri hücre hattının karaciğer ve kalbe metastazları sonrasında elde edilen 4TLM ve 4THM hücreleri ile EMT6 ve 67NR benign meme kanseri hücreleri 8-10 haftalık dişi Balb-c farelerinin sağ üst meme bezi dokusuna (1x10 5 hücre/fare) enjekte edildi. Enjeksiyondan gün sonra hayvanlar sakrifiye edildi. Primer tümor, akciğer ve dalakları çıkartılıp immunohistokimyasal olarak s100a8 ve s100a9 proteinlerinin ekspresyonları hücre hatlarına ve dokulardaki ekspresyonlarına göre kıyaslandı. 4TLM, 4THM primer tümörlerindeki s100a8 ve s100a9 immunoreaktivitesi EMT6, 67NR tümörlerindekine kıyasla daha yoğun izlendi. Tümörlü farelerin akciğer parankiminde yer alan birçok hücre s100a8 ve s100a9 immunoreaktivitesine sahipken, 4TLM ve 4THM hücrelerinin metastaz yaptığı alanlardaki ekspresyon şiddetinin kaybolması dikkat çekiciydi. Bu alanlarda nadiren bazı hücrelerde ekspresyon gözlendi. Diğer taraftan metastatik olmayan EMT6 ve 67NR akciğerlerinde ekspresyon şiddetinin düştüğü görüldü. Dalakta yapılan immün boyanmalarda da kırmızı pulpanın yoğun ekspresyonuna karşın beyaz pulpada reaksiyon nadiren gözlenmekteydi. Sonuç olarak, agresif karakterli hücre hatlarındaki ekspresyon yoğunluğu, s100a8 ve s100a9 un inflamatuvar hücreleri uyararak pro-inflamatuvar bir etki yaratmaya çalıştığının bir göstergesi olabilir. Ayrıca dalakta kırmızı pulpada ve metastatik tümor kitlesinde bazı hücrelerdeki ekspresyonu; bu proteinlerin myeloid kökenli hücrelerle ilişkili olabileceğini bunun da yine inflamasyon etkisini arttırıcı role sahip olduğuna işaret etmektedir. Anahtar Kelimeler: Meme kanseri, metastaz, s100a8, s100a9, immunohistokimya. Referanslar [1] Marenholz, I., C.W. Heizmann, and G. Fritz, S100 proteins in mouse and man: from evolution to function and pathology, Biochem Biophys Res Commun, 322(4), , [2] Gabrilovich, D.I., ve ark. The terminology issue for myeloid-derived suppressor cells. Cancer Res, 67(1), 425, [3] Gabrilovich, D.I. ve S. Nagaraj, Myeloidderived suppressor cells as regulators of the immune system. Nat Rev Immunol, 9(3),162-74,

136 Sıçanlarda Methotrexate Kaynaklı Testis Hasarına Karşı Camellia sinensis Kateşinlerinin Antioksidan ve Antiapoptotik Etkileri M. Kılıç 1, G. Bayrak 2, E. Yenilmez 1*, A. Bodur 3, A. Alver 3, E. Demir 4, G. Kerimoğlu 1, M. Sökmen 4 1* Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD, Trabzon,Türkiye, yenilmez@ktu.edu.tr 2 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD, Mersin, Türkiye, gulsenyilmaz61@gmail.com 3 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD, Trabzon, Türkiye, alver@ktu.edu.tr 4 Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Trabzon, Türkiye, msokmen@ktu.edu.tr Çalışma methotrexate (MTX) ile oluşturulmuş testis hasarına karşı Camellia sinensis (yeşil çay) kateşinlerinin (KTŞ) antioksidan ve antiapoptotik etkilerini araştırmak amacıyla yapıldı. Ağırlıkları gr olan 24 adet erkek Sprague dawley cinsi erkek sıçan 4 gruba ayrıldı. Kontrol grubu sıçanlara deney süresince (5 gün) herhangi bir uygulama yapılmadı. MTX ve MTX+ KTŞ grubu sıçanlara çalışmanın ilk günü 25 mg/kg MTX (i.p.) uygulandı. KTŞ ve MTX+ KTŞ grubundaki sıçanlara 5 gün boyunca 500 mg/kg kateşin gavaj yoluyla verildi. Deney sonunda testisler çıkarıldı ve kansızlaştırma yöntemiyle ötanazi yapıldı. Testislerin yarısı histolojik işlemler için, diğer yarısı ve kan serumu ise biyokimyasal analizler için kullanıldı [1, 2]. Kontrol ve KTŞ gruplarına ait testis yapısı normaldi. MTX grubunda seminifer tübül lümeninde immatür germinal hücreler, bazal kompartmanda Sertoli hücreleri ile spermatogoniumlar arasında açılma ve germinal epitelde vakuolleşme görüldü. MTX+ KTŞ grubunda MTX grubuna göre lümendeki immatür germinal hücre sayısı ve vakuolleşme miktarında azalma belirlendi. Malondialdehid ve apoptoz miktarının, MTX grubunda arttığı, MTX+ KTŞ grubunda ise MTX grubuna göre azaldığı belirlendi. Bulgularımız MTX in testiste hasar oluşturduğunu, yeşil çay kateşinlerinin bu hasarı azalttığını göstermektedir. Anahtar Sözcükler: Testis, oksidatif stres, kateşin, antioksidan, malondialdehid Referanslar [1] Vardı N, Parlakpınar H, Ateş B, Çetin A, Otlu A. Antiapoptic and antioxidant effects of β-carotene against methotrexate-induced testicular injury. Fertil Steril 2009(92): [2] Dong JJ, Ye JH, Lu JL, Zheng XQ, Liang YR. Isolation of antioxidant catechins from green tea and its decaffeination. Food Bioprod Pro 2001(89): Bu çalışma KTÜ BAP (Proje Kod No: HDP ) tarafından desteklenmiş ve yüksek lisans tezi olarak 2014 yılında yayımlanmıştır. 114

137 Alternatif Tedavi Amaçlı Kullanılan Kırmızı Kantaron (Centaurium erythraea) ile Kudret Narının (Momordica charanti) Nöroblastoma Hücresi (Na2b) Üzerine Toksik Etkilerinin İncelenmesi M. M. Özkut 1, R. Ablumiti 1, I. Aydemir 1, F. Fırat 1, S. Saygılı 1, P. Sönmez 1, M.İ. Tuğlu 1 1 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD., Uncubozköy-Manisa, Turkey mahmudozkut@yahoo.com Kırmızı kantaron (KK) (Centaurium erythraea) Centaurium cinsi Gentianaceae familyasından olup dünyada yaklaşık 50 türü kapsamakta ve etken maddesi olan hiperisinindir. Kudret narı (KN) (Momordica charantia), Momordica cinsi Cucurbitaceae familyasından olduğu ve etken maddesinin chanterine olduğu bilinmektedir. Bu bitkiler kanser başta olmak üzere birçok hastalıkta antiseptik, yara iyileştirici ve çoğalmayı engelleyici olarak kullanılmaktadır [1]. Çalışmamız da Na2b nöroblastoma hücre hattında KK ve KN toksik etkileri için MTT yöntemi ile IC 50 değerleri bulundu [2]. Kontrol grubu olarak Yağ kökenli mezenkimal kök hücre kullanıldı. Na2b hücre hattı üzerine dibütüril-camp ekliyerek hücrelerin nörit uzatmaları sağlandı ve IC 50 değeri için nörotoksik etki nörit inhibisyonu ölçümü ile saptandı. Toksik etkinin oksidatif stress ile ilişkisi için e-nos, i-nos ve apoptoza giden hücreler ise TUNEL immun boyamaları ile gösterildi. IC50 dozunda verilen KK kontrol olan kök hücrelerde az miktarda hücre öldürürken kanserli hücrede çok miktarda hücre öldürmesi anlamlı ve önemli bulundu. KN kontrol grununda çok hücre öldürürken kanser grununda daha az hücre öldürdü. Bu ölüm gerçekleşirken çoğalma aşamasında ve nörit uzatmalı farklılaşma aşamasında oksidatif stress ve apoptoz mekanizmalarını kullandıkları saptandı. Boyamalarda e-nos için i-nos immunitesine göre daha fazla olduğu görüldü. Alternatif tedavi aracı olarak kullanılan bitki ekstraktlarından KK etkili bulunurken KN etkisiz olduğunun saptanması hem KK için tedavi edici etkiyi hem de bu tür ürünlerin nörit inhibisyonu işlemine etkilerinin doğru şekilde saptanabileceği anlaşıldı. Etkinin oksidatif stres ve apoptoz üzerinden gerçekleşmesinin anlaşılması diğer oksidatif hasarlarda da KK etkisinin araştırılmasını düşündürdü. Anahtarlar kelimeler: Apoptoz, Centaurium erythraea, Momordica charanti, oksidatif stres, sinir hücresi. Referanslar [1] Carraz M, Lavergne C, Jullian V, Wright M, Gairin JE, Gonzales de la Cruz M, Bourdy G. Antiproliferative activity and phenotypic odification induced by selected Peruvian medicinal plants on human hepatocellular carcinoma Hep3B cells. J Ethnopharmacol May 26;166: [2] Mete M, Aydemir I, Tuglu IM, Selcuki M. Neurotoxic effects of local anesthetics on the mouse neuroblastoma NB2a cell line. Biotech Histochem Apr;90(3):

138 Safra Kanalı Bağlama Yöntemi İle Karaciğer Fibrozisi Oluşturulmuş Sıçanlarda Myrtus communis Ekstresinin Olası Koruyucu Etkileri: Morfolojik ve Biyokimyasal Değerlendirme K. Recebova 1, E. Kervancıoğlu Demirci 2, F. Ercan 2, G. Şener 1 1 Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye, gokselsener@hotmail.com 2 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye, elifkervancioglu@gmail.com Safra kanalı tıkanmalarının etiyolojisinde en sık karşılaşılan patolojiler safra yolları taşları, daralmalar ve tümörlerdir. Karaciğer fibrozisi ekstrasellüler alanda fibriller kollajenlerden zengin ekstraselüler matriks proteinlerinin aşırı birikmesiyle oluşmakta ve ileri evrede siroza dönüşebilmektedir. Safra kanalı bağlama, sıçanlarda deneysel fibrozis tablosu oluşturmak için sıklıkla kullanılan bir yöntemdir 1. Karaciğer fibrozisinin gelişimini engellemek, durdurmak ve geri çevirmek için deneysel çalışmalar yapılmış ve antioksidan maddeler, antimitojenik faktörler ve bitki ekstratları kullanılmıştır 2. Myrtus communis (MC) eterik yağ, tannik maddeler gibi önemli bileşenleri bulunan, antioksidan ve potansiyel antienflamatuvar etkileri olan bir bitkidir 3. Bu çalışmanın amacı safra kanalı bağlama yöntemiyle karaciğer fibrozis modeli oluşturulmuş sıçanlarda, MC bitki ekstresinin, fibrozis gelişimini olası engelleyici etkilerini biyokimyasal ve histolojik tekniklerle göstermektir. Safra kanalı bağlama yöntemi 4 ile dişi Spraque Dawley sıçanlarda karaciğer fibrozisi modeli oluşturulmuştur. Kontrol grubu; Myrtus communis grubu; Deneysel Fibrozis grubu ve Deneysel Fibrozis+ MC grubu olmak üzere dört deney grubu (n=8) oluşturulmuştur. Deney gruplarına 28 gün boyunca serum fizyolojik (SF) ya da MC (50 mg/kg/gün) ekstresi oral yolla verilmiştir. Sıçanların dekapitasyonundan sonra biyokimyasal olarak kanda bilüribin, AST ve ALT düzeyleri, karaciğer dokularında oksidatif hasar parametreleri olan malondialdehit (MDA), fibrozis için kollagen incelemesi; glutatyon (GSH), luminol, lucigenin, TGF-beta, ve proinflamatuar sitokin (TNF-alfa ve IL-1 beta) tayinleri yapılmıştır. Sıçanların karaciğer dokuları ışık mikroskobik değerlendirme için histolojik doku takibine alınmış parafin bloklar hazırlanmıştır. Parafin kesitlere histopatolojik değerlendirme için hematoksilen ve eozin boyası ve fibrozisi değerlendirmek için de Gomori trikrom boyası uygulanmıştır. Kontrol ve MC grupları fizyolojik karaciğer morfolojisine sahipken, deneysel fibrozis grubunda hepatik kordların düzensiz olduğu ve hepatosit hasarının arttığı gözlenmiştir. Asinusların etrafında ve portal alanda bağ doku artışı gözlenirken deneysel fibrozis +MC grubunda ise histopatolojik hasarın ve fibrozisin gerilediği gözlenmiştir. Biyokimyasal değerlendirmeler de histopatolojik değerlendirmeler ile uyumlu bulunmuştur. Sonuç olarak, safra kanalı bağlama yöntemi ile oluşturulan deneysel fibrozisin sebep olduğu karaciğer hasarında oksidatif stresin rol oynadığı ve Myrtus communis ekstresinin antioksidan mekanizmalar üzerinden koruyucu etki yaptığı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: myrtus communis, karaciğer fibrozu, siroz, safra kanalı bağlama Referanslar 1 H. Eken, H. Öztürk, H. Öztürk, H. Büyükbayram, Dose-related effects of dexamethasone on liver damage due to bile duct ligation in rats World J Gastroenterol,12: , G. Tahan, O. Tarcin, V. Tahan, F. Eren, N. Gedik, E Sahan, et al., The effects of Nacetylcysteine on bile duct ligation induced liver fibrosis in rats Dig Dis Sci;52: , S. Serce, S. Ercisli, M. Sengu, K. Gunduz, E. Orhan, Antioxidant activities and fatty acid composition of wild grown myrtle (Myrtus communis L.) fruits, Pharmacogn Mag., 6(21): 9 12, M. Criado, O. Flores, MC. Ortiz, Elevated glomerular and blood mononuclear lymphocyte nitric oxide production in rats with chronic bile duct ligation: role ofinducible nitric oxide synthase activation Hepatology, 26:268-76,

139 Chemical and Microstructural Analysis of Spark Plasma Sintered CeB6 Sinem Başkut 1, Levent Köroğlu 1, Erhan Ayas 1, Servet Turan 1 1 Faculty of Engineering and Architecture, Department of Materials Science and Engineering, Anadolu University, Eskişehir, Turkey, skayhan@anadolu.edu.tr Cerium hexaborides (CeB6) has high electronic and magnetic performance. As an electron source, CeB6 has a lower work function (2.5eV), a lower operation temperature and a lower volatility which means a longer service life when used as a thermionic electron emitter. For the manufacture of CeB6 conventional solid state hot press sintering methods are not suitible due to powder characterisation of high plastic yield stress. Unlike the hot press sintering spark plasma sintering (SPS) enables the full densification of bulk polycrystalline CeB6 [1,2,3]. The aim of this work is to study the synthesis and densification of polycrystalline CeB6 using the SPS technique. For this purpose, cerium oxide (CeO2) and amorphous boron (B) powders were used as starting powders. Synthesis of CeB6 material was succesfully achieved by appliying a two-step heating schedule at varying temperatures ( C). After sintering, x-ray diffraction (Rigaku X-RAY DIFFRACTOMETER) technique is used to determine the phases formed in the sintered samples. Polished surfaces of composites were also examined by using scanning electron microscope (Zeiss, SUPRA 50 VP) attached with EDX (INCA ENERGY) and EBSD (INCA HKL NordlysS) detectors. The XRD analysis of the starting powder and the samples sintered at 1450 C, 1550 C and 1650 C was showed that CeB6 is the only crystalline phase independent of selected sintering temperature. Additionally, backscatter electron images are taken from the polished surfaces of the samples. Also, chemical analysis was performed to different phases on backscatter electron images to support the XRD results. In the images, grains with white bright contrast represent CeB6 particles, light gray colored areas located between CeB6 grains represents B and O containing glassy phase, dark gray colored phases represents in-situ formed B4C particles. Additionally, EBSD analysis were performed to polished samples to obtain phase and crystallographic information and also avarage grain size measurement. Figure 1. SEM images of the polished surface of the investigated samples sintered at (a) 1450 C, (b) 1550 C and (c) 1650 C. Keywords CeB6, SPS, EBSD References [1] Terzioglua C, Ozturk O, Kilic A, Goodrich R G, Fisk Z J. Magnetic and electronic measurements in CeB6. J. Magn. Magn. Mater., 2006, 298: 33. [2] Bogach A V, Glushkov V V, Demishev S V, Samarin N A, Paderno Y B, Dukhnenkoc A V, Shitsevalova N Y, Sluchanko N E. Magnetoresistance and magnetization anomalies in CeB6. J. Solid State Chem., 2006, 179: [3] BAO Lihong, ZHANG Jiuxing, ZHOU Shenlin. 'Effect of particle size on the polycrystalline CeB6 cathode prepared by spark plasma sintering.'journal of Rare Earths, Vol. 29, No. 6, Jun. 2011, P

140 Characterization of Functional Nano Coatings on Ceramic Tiles U. Savacı 1, S. Turan 1, E. K. Atan 2, A. Doğan 1, M. Sezen 3, and D. Bondioli 4 1 Anadolu University, Department of Materials Science and Engineering, Iki Eylul Campus, Eskisehir, Turkey, umutsavaci@anadolu.edu.tr 2 Ceramic Research Center,Anadolu University, Iki Eylul Campus, Eskisehir, Turkey, kucukoglueda@gmail.com 3 Sabancı University Faculty of Engineering and Natural Science, Istanbul, Turkey, meltemsezen@sabanciuniv.edu 4 Universita Degli Studi Di Parma, Dipartimento di Ingegneria Industriale, Parma, Italy, federica.bondioli@unipr.it Ceramic tiles have numerous application areas due to their aesthetical and technical properties. In the last decade, by the development in nanotechnology area, ceramic industries mainly focused on not only aesthetical and technical properties, but also fuctional properties of ceramic tiles [1]. Ceramic tiles could exhibit functional properties with application of coatings which are composed of nano particles. For the application of nanoparticles to the surfaces, sol-gel coating process is one of the most promising methods due to the ease of application and control of morphology [2]. The aim of this study is the application and characterization of composite coating on ceramic tiles in order to obtain anti-bacterial and selfcleaning hydrophobic surfaces with sol-gel method. Composite coating is produced by sol-gel method with TiO 2 (anatase phase) and tetraethyl orthosilicate (TEOS) in ethanol. Coating mixture is applied by airbrush to the glazed tiles and then heat treated for 1 hour to obtain better adhesion with the surface of tile. Produced samples were characterized by using atomic force microscope (AFM), scanning electron microscope (SEM) and transmission electron microscope (TEM). SEM investigations were carried out using a Zeiss Supra 50 VP microscope, and for TEM investigations 200kV field emission TEM (JEOL JEM-2100F) equipped with STEM high angle annular dark field (STEM-HAADF) detector (Model 3000, Fischione) and energy dispersive spectrometer (EDS) (JEOL JED-2300T) were used. Cross-section TEM samples were prepared by using focused ion beam (FIB) (JEOL JIB-4501) in-situ lift-out method at Sabancı University. Composite coating of "TiO 2 +TEOS" on ceramic tiles gained complete anti-bacterial function against S.aureus ATCC 6538 and E.Coli ATCC bacterias. Additionally, composite coating provides hydrophobic surface property which provides self-cleaning. Both anti-bacterial and hydrophobic surface functions are gained without any degradation on aesthetic properties thanks to the nano size particles that are used for coating (Figure 1). Figure 1. Describes the HAADF-STEM image of the sol-gel coated "TiO 2 +TEOS" nanocomposite on top of the amorphous glaze. Keywords: ceramic tile, anti-bacterial, photocatalytic, electron microscopy References [1] C. Leonelli, F. Bondioli, F. Veronesi, M. Romagnoli, T. Manfredini, G.C. Pellacani, V. Cannillo, Euro. Ceram. Soc., 21, , [2] I. Marino, R. Raschella, P. Lottici, D. Bersani, C. Razzetti, A. Lorenzi, Journal of Sol-Gel Science and Technology, 37, ,

141 HRTEM Image Simulations of the Crystallographic Defects in CZT Single Crystals Bengisu Yasar 1, Yasin Ergunt 2, Merve Pınar Kabukcuoğlu 3, Mehmet Parlak 4, Rasit Turan 5, Y.Eren Kalay 6 1 Middle East Technical University Department of Metallurgical and Materials Engineering, Ankara, Turkey, byasar@metu.edu.tr, 2 Middle East Technical University Crystal Growth Laboratory (CGL), Ankara, Turkey, ergunt@metu.edu.tr, 3 Middle East Technical University Crystal Growth Laboratory (CGL), Ankara, Turkey, mpinar@metu.edu.tr, 4 Middle East Technical University Department of Physics, Ankara, Turkey, parlak@metu.edu.tr, 5 Middle East Technical University Department of Physics, Ankara, Turkey, turanr@metu.edu.tr, 6 Middle East Technical University Department of Metallurgical and Materials Engineering, Ankara, Turkey, ekalay@metu.edu.tr Attributed primarily to its ability to operate at room temperature with better energy resolution, CdZnTe (CZT) single crystal is a highly prominent material for the fabrication of gamma ray/x-ray detectors. State-of-the-art bulk single crystal growth techniques have been developed since the first synthesis of CdZnTe in mid-1980s [3] but still CZT detectors suffer from various crystallographic defects during crystal growth and post-growth cooling processes. In this study the defects commonly observed in CZT single crystals were investigated using high-resolution electron microscopy (HRTEM) and corresponding image simulations. Single crystalline Cd1-x ZnxTe crystals, with x = 0.5, were grown using a threezone vertical Bridgman system. Electron backscattered diffraction (EBSD) studies identified single crystalline regions with sizes reaching to 5 x 5 mm2. High-resolution electron microscopy revealed linear defects along <211> directions embedded in single crystalline matrix. There is still no agreement on designating such defects as they were classified both as Te precipitate [1], twins [4] and stacking fault in the literature[2]. In this respect, we modelled coherent Te precipitates, twins and stacking faults and compared them with our experimental HRTEM. Figure 1 shows the simulation results for twins on the matrix. The quantitative interpretations of HRTEM along with corresponding simulations will be presented and discussed in details. Keywords: CZT, single crystal growth, HRTEM simulation Figure 1. The HRTEM image simulation results of twins in the CdZnTe matrix. References [1] G. Li, S. Shih, S. Mui, Y. Xu and W. Jie, Study of Te nanoprecipitates in CdZnTe crystals, Journal of Materials Research, , [2] J. Sun, L. Fu, Direct observation of extended dislocation in Cd0.9 Zn0.1 Te single crystals by HRTEM, Journal of Crystal Growth, , 2012 [3] P. Norton, "HgCdTe Infrared Detectors," Opto- Electronics Review, , [4] Z.B. Hea, I. Stolitchnova, N. Settera, M. Cantonib, T.Wojciechowski, G. Karczewski HREM studies of twins in Cd1 x ZnxTe (x 0.04) thin films grown by molecular beam epitaxy, Journal of Alloys and Compounds, ,

142 Synthesis of PEG-Hydrogel Microgels through Water-in-Water Emulsion for Targeting of Cancer Cells Aysu Ceren Okur 1, Pelin Erkoc 1, Seda Kizilel 1,2 1 Biomedical Sciences and Engineering, Koc University, Istanbul, Turkey aokur13@ku.edu.tr 2 Chemical and Biological Engineering, Koc University, Istanbul, Turkey skizilel@ku.edu.tr Targeting of drugs towards specific cell types via delivery vehicles is an attractive area in cancer research. These delivery vehicles may enhance bioavailability and therapeutic efficacy of drugs. In this study, our objective was to study the influence of multiple selective targeting ligands through the use of PEG hydrogel particles, to specifically target cancer cell surface and environment. PEG based drug delivery vehicles were prepared via water-in-water emulsion technique in aqueous dextran solution. RGDS, IKVAV and cysteine arginine glutamic acid lysine alanine (CREKA) small peptides and/or combinations were used as targeting ligands. These peptides were conjugated to PEG-acrylate, which was added to the prepolymer solution of PEG hydrogel particles. Peptide conjugates were analyzed through Fourier Transform Infrared Spectroscopy (FT-IR) and X-ray Fluorescence Spectroscopy (XRF). Size and morphology of composed gel particles were characterized via Scanning Electron Microscopy (SEM). SEM micrographs showed that the sizes of synthesized particles were within the range of 30 nm-1 µm (Figure 1). In vitro uptake of PEG hydrogels by human cervical cancer cells (HeLa) and human diploid foreskin fibroblasts (BJ cells) was investigated using bright field and confocal microscopy. For particle uptake experiments, particles were loaded with Doxorubicin (Dox) and cell nucleus was fluorescently stained with 4',6-diamidino-2- phenylindole (DAPI). After fixation of the cells, quantitative characterization of particle uptake was calculated from fluorescence intensities using ImageJ software. Morphological features of the cells incubated with gel particles with varying peptide contents were also investigated with SEM. Cell survival experiments carried out in the presence and absence of PEG hydrogels demonstrated higher viability for the cells treated with CREKA conjugated hydrogel particles. In addition, fibrin binding assay showed that CREKA conjugated particles can bind to fibrin with 96% binding affinity compared to particles in other groups, suggesting the targeting potential of PEG hydrogel particles through CREKA functionalization. This study is promising for the development of targeted delivery vehicles, and provides the foundation of CREKA and RGDS/IKVAV mediated targeting of cancer cells. Figure 1. SEM image of CREKA bound PEG particles 120

143 Japon Bıldırcın (Coturnix Coturnix Japonica) Embriyolarında Ngf nin Salınımı Buket BAKIR 1, Hasan ASKER 2, Ebru KARADAĞ SARI 3 Bu çalışma Japon bıldırcınlarının (Coturnix coturnix japonica) embriyonik gelişim süresi boyunca büyüme faktörlerinden NGF (Nerve Growth Factor) nin ekspresyonunun immunohistokimyasal yöntemle incelenmesi amacıyla yapıldı. Kafkas Üniversitesi Hayvan yetiştirme çiftliğinden temin edilen bıldırcın yumurtaları embriyonal gelişimin 9. gününden 16. gününe kadar günlük olarak toplandı. Embriyonik gelişim süresi boyunca NGF nin lokalizasyonu immunohistokimyasal yöntemle tespit edildi. Elde edilen sonuçlar ışık mikroskobunda semikantitatif yöntemle değerlendirildi. Değerlendirmeler sonucunda organ taslaklarının şekillenmeye başladığı 9, 10 ve 11. günlerde düz kas hücrelerinde, böbrek ve barsak taslağı ile akciğerin şekilleneceği alanda hafif, omurilik ve kıkırdak doku hücrelerinde ise reaksiyon olmadığı gözlendi. 12. günde kas, kıkırdak doku hücreleri ve omurilikte hafif reaksiyon görüldü. Böbrekte tubulus proksimalislerde yoğun, tubulus distalis ve glomeruluslarda hafif reaksiyon gözlendi. Barsaklarda ise özellikle villuslarda orta yoğunlukta reaksiyon tespit edildi. 13. Günde düz kas doku hücreleri, karaciğer hepatosit hücrelerinde orta derecede, kıkırdak doku ve omurilikte hafif reaksiyon görülürken kemikleşme merkezinde orta yoğunlukta reaksiyon görüldü. Barsakta villus ve kript epitel hücrelerinde orta yoğunlukta reaksiyon görülürken bağ dokuda hafif reaksiyonun varlığı tespit edildi. Böbrekte 12. gün ile benzer bulgular tespit edildi. 14, 15 ve 16. günlerde benzer reaksiyonlar tespit edildi. Kıkırdak doku hücreleri, omurilikte hafif reaksiyon görüldü. Böbrekte tubulus proksimaliste yoğun, tubulus distalis ve glomerulusta orta derecede reaksiyon tespit edildi. Barsaklarda villus ve kript epitel hücrelerinde yoğun bağ dokuda ise hafif derecede reaksiyon gözlendi. Karaciğer hepatositlerinde, düz kas hücrelerinde ve endokondral kemikleşmenin şekilleneceği alanda bulunan hücrelerde ve akciğerde bronş, bronşçuk ve alveollerde orta derecede reaksiyon tespit edildi. Kanatlılarda ve özellikle kanatlı embriyolarında NGF nin salınımı hakkında çok az literatür bilgiye rastlanılmıştır. Bu çalışma ile büyüme ailesinin bir üyesi olan ve başta sempatik ve duyu nöronlarının gelişiminde önemli rolü olan NGF nin bıldırcın embriyolarının gelişimlerinin 9. gününden 16. gününe kadar olan dönemlerinde organ taslaklarından salınımı hakkında az sayıda olan diğer çalışmalara destek olabilir. Anahtar kelimeler: Nerve growth factor, bıldırcın, immunohistokimya 121

144 DENEYSEL YARALI TAVŞAN MAKSİLLER SİNÜSLERDE OTOLOG MUKOZAL GREFTİN İYİLEŞTİRİCİ ETKİLERİ Esma KONUK 1, Ahmet KARA 2, Gürkan KESKİN 2, Mete İŞERİ 2, Necdet DEMİR 1, Murat TOPDAĞ 2 1- Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı 2- Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Giriş ve amaç: Sinüs cerrahisi sonrası paranazal sinüsler ve burunun iyileşme süreçleri, mukozal hücresel çeşitliliğin çok olması ve fonksiyonel bir yapı olması nedeniyle oldukça zor geçmektedir. Mukozal iyileşme sürecinin işleyişi henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Bu çalışmada, spontan yara iyileşmesi ile dejenere tavşan maksiller sinüs mukozasında mukozal otolog greft uygulamasının etkisini karşılaştırmayı amaçladık. Mukozal otolog greftlerde hücresel ve siliyer rejenerasyonun daha iyi gelişeceğini öngördük. Gereç ve Yöntemler: Çalışma protokolü ile ilgili etik onay Kocaeli Üniversitesi hayvan deneyleri etik kurulundan alınmıştır. Çalışmaya kg ağırlığındaki 10 tane dişi Yeni Zelanda tavşanı alındı. Deneklere transkutan olarak dış maksiller sinüs cerrahisi uygulandı.toplamda 20 maksiller sinus spontan iyileşme grubu ve otolog greft grubu olmak üzere eşit olarak ikiye bölündü. Deneklerin greftlenmeyen maksiller sinüsleri kendi kontrol grupları olarak kullanıldı. Hayvanlar ameliyattan 14 gün sonra sakrifiye edildi. Alınan mukozal örnekler tarama elektron mikroskobu (SEM) ve ışık mikroskobunda değerlendirmek üzere doku takibine alındı. Bulgular ve Sonuç: Çalışmamızın sonucunda greft grubunun hücresel bileşiminin kendiliğinden iyileşme grubuna göre daha iyi olduğu gözlemlendi. Greft grubunda bazal lamina üzerinde siliyer epitel ile örtülü alanların spontan iyileşme grubuna göre devamlılık gösteren daha geniş alanları kapladığı ve hücre çeşitliliğinin de daha fazla olduğu belirlendi. Spontan iyileşme grubunda anormal morfolojiye sahip genişlemiş siller ve daha fazla inflamasyon alanı dikkat çekiyordu. Greft grubunda SEM incelemelerimizin sonucunda daha fazla silyalı epitel bulunduğunu ve bu silyaların boylarının diğer gruba göre daha uzun olduğunu gözlemledik. Tüm bu veriler ışığında, sinüs ameliyatları sonrasında hasar görmüş alanlarda otolog greft uygulaması sonucunda yeniden epitel ve silya gelişiminin daha iyi gerçekleştiği belirlendi. Bulgularımızı değerlendirdiğimizde, sinus veya burun mukozası cerrahisinde erken komplikasyonları engellemede otolog greft uygulamasının yararlı olabileceği sonucuna varıldı. Referanslar [1] Watelet JB, Bachert C, Gevaert P, et al. Wound healing of the nasal and paranasal mucosa: a review. Am J Rhinol 2002;16:77 84 [2] Casteleyn C., Cornillie P., Hermens A., et al. Topography of the rabbit paranasal sinuses as a prerequisite to model human sinusitis. Rhinology 2010;48: [3] Köybaşıoğlu A., İleri F., Beder L., et al. Tavşan Maksiller Sinüs Anatomisi 1997;5:

145 Antibakteriyel Sterione Gümüş İyonu İçeren Kaplamalı İmplantların Kemik Doku Uyumluluğu Esma KONUK 1, Aslı Okan OFLAMAZ 1, Necdet DEMİR 1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Antalya ndemir@akdeniz.edu.tr Özet Araştırmada ortopedik protez ve implantların cerrahi uygulamaları sonrasında kronik enfeksiyon riskini ortadan kaldırmak için geliştirilmiş olan Antibakteriyel Sterione Gümüş İyon içeren Kaplama nın kemik doku üzerine etkileri ışık mikrokopik olarak araştırıldıı. Yöntem Çalışmada denek olarak erişkin, 16 haftalık Spraque-Dawley erkek sıçanlar kullanıldı. Çalışma Antibakteriyel Sterione Gümüş İyon kaplı implantların kemik doku üzerinde in vivo kronik etkilerini belirlemek amacıyla üç grup halinde planlanarak gerçekleştirildi. Grup I: Herhangi bir implant taşımayan normal sıçanların oluşturduğu kontrol grubu (n:10) Grup II: Kaplanmamış grup, Ag (-), (n:11). implantların uygulandığı Grup III: Antibakteriyel Sterione Gümüş İyonlu kaplamayla kaplı implantların uygulandığı grup, Ag(+) (n:11) Grup II ve Grup III deneklerini hazırlamak için steril ameliyahane ortamında genel anestezi (Xylazine (5 mg/kg vücut ağırlığı) + Ketamine (75 mg/kg vücut ağırlığı )) altında sağ koksa kemiği dikkatlice ortaya çıkarıldı. 5 mm boya 1.5 mm çapa sahip vidalar ilium bölgesine dorsalden vidalandı (Şekil 1). Grup III deneklerine uygulanan implant vidalar antibakteriyel Sterione gümüş iyonu içeren kaplamayla kaplanmışken, Grup II implantlara kaplama uygulanmamıştı. Denekler cerrahinin üçüncü ayında sakrifiye edilerek implant bölgelerinin histolojik özellikleri mikroskobik olarak incelendi. Bulgular Periosteum ve kemik yapı histopatolojik incelemede normal yapıda izlendi. İmplantın uygulandığı bölgede kıkırdak ve kemikleşme odakları izlendi. İmplant çevresinde veya perikondral olarak herhangi bir enfeksiyoz odak veya inflamasyon izlenmedi. Sonuç olarak Antibakteriyel Sterione Gümüş İyon içeren Kaplama nin kemik dokuyla uyumlu olduğu ve ortopedik protezlerde güvenilir bir şekilde kullanılabileceği kanaatine varıldı. Anahtar kelimeler: Kemik, protez, antibakterial, biyouyumluluk 123

146 Absans Epilepside Gas6, Protein S ve TAM Reseptörlerinin Araştırılması Özlem Bingöl Özakpınar 1, Özlem Tuğçe Çilingir 2, Zeynep Çağman 1, Serap Şirvancı 2, Filiz Onat 3, Fikriye Uras 1 1 Marmara Universitesi, Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye 2 Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye ssirvanci@marmara.edu.tr 3 Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye Growth arrest specific-6 (Gas6) ve Protein S, K vitaminine bağımlı protein ailesine mensup proteinlerdir. Bu proteinlerin üç reseptörü bilinmektedir; Tyro3, Axl ve Mer (TAM Reseptörleri) [1]. Gas6 nöronların büyümesinde etkilidir ve Protein S in nöronları koruyucu bir role sahip olduğu bildirilmiştir [2, 3]. Gas6/TAM ligand/reseptör yolağının sinir sistemiyle ilişkili olduğuna dair bazı çalışmalar vardır [4, 5]; ancak literatürde epilepsiyle ilişkisine dair bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı Gas6/TAM yolağı epilepsiyle ilişkili midir? sorusuna cevap aramaktır. Jeneralize absans epilepsili genetik hayvan modeli olarak erişkin GAERS [6] ve kontrol Wistar suşu hayvanlara derin anestezi altında %4 paraformaldehit ile transaortik perfüzyon uygulanarak elde edilen beyin dokuları, dehidratasyon, şeffaflandırma ve parafine gömme işlemlerine alındı. Doku bloklarından alınan kesitlere, Gas6, protein S ve TAM reseptörleri için immünhistokimyasal işaretlemeler uygulandı. Gas6, TAM reseptörleri ve Protein S genlerinin ekspresyonları gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (GZ-PZR) ile gerçekleştirildi. Sonuçlar rölatif mrna ekspresyonu olarak ifade edildi. İmmünhistokimyasal incelemelerde kortikal nöronlarda Gas6, Protein S, Tyro3 ve MerTK boyanma yoğunluklarının GAERS lerde Wistarlara göre daha fazla olduğu görüldü. GAERS kaudat putamen bölgesinde yapılan değerlendirmelerde, nöronlarda Gas6, Axl, Tyro3 ve MerTK işaretlenmelerinin daha yoğun olduğu; liflerde ise Protein S, Tyro3, Axl ve MerTK yönünden işaretlenmenin daha az olduğu gözlendi. Tüm antikorlar için boyanmaların genellikle dejenere nöronlarda daha yoğun olduğu görüldü. GZ-PZR sonuçları; Gas6, TAM reseptörleri ve Protein S ekspresyonları bakımından gruplar arasında anlamlı bir fark olmadığını gösterdi. Gas6 ve TAM reseptörlerinin nörodejeneratif hastalıklar ile ilişkisinin olduğu bilinmesine rağmen epilepsi mekanizmasındaki rollerini ortaya koyabilecek bir veri yoktur. Çalışmamızın Wistar kontrol ve epileptik GAERS hayvanlar arasındaki farkı belirleyen sonuçlarının literatürdeki bu eksikliğe katkı sağlayabileceğini düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Gas6, TAM reseptörleri, Protein S, epilepsi, GAERS Kaynaklar [1] Stitt TN, Conn G, Gore M. The anticoagulation factor protein S and its relative, Gas6, are ligands for the Tyro 3/Axl family of receptor tyrosine kinases. Cell; 80(4): , [2] Liu D, Guo H, Griffin JH, Fernández JA, Zlokovic BV. Protein S confers neuronal protection during ischemic/hypoxic injury in mice. Circulation; 107(13): , [3] Stitt TN, Conn G, Gore M. The anticoagulation factor protein S and its relative, Gas6, are ligands for the Tyro 3/Axl family of receptor tyrosine kinases. Cell; 80(4): , [4] Prieto AL, Weber JL, Tracy S, Heeb MJ, Lai C. Gas6, a ligand for the receptor protein-tyrosine kinase Tyro-3, is widely expressed in the central nervous system. Brain Res, 816(2): , [5] Prieto AL, Weber JL, Lai C. Expression of the receptor protein-tyrosine kinases Tyro-3, Axl, and Mer in the developing rat central nervous system. J Comp Neurol, 425(2): , [6] Marescaux C, Vergnes M, Depaulis A. Genetic absence epilepsy in rats from Strasbourg: A review. J Neural Transm Suppl, 35:37-69,

147 Atomic-Scale Investigations on La2CuO4 Bilayer Interfaces Y. Eren Suyolcu, Yi Wang, Wilfried Sigle, Gennady Logvenov, Peter A. van Aken Max Planck Institute for Solid State Research, Heisenbergstr.1, Stuttgart, Germany Complex oxide materials present a wide range of ionic and electronic phenomena. Highly adaptable crystal structures enable changes in composition and this compatibility provides the opportunity of synthesizing them in different forms. Oxide heterostructures exhibit remarkable electronic properties which do not exist in bulk forms and the emergent phenomena occurring at the interfaces are impressive. These interfaces are of great interest, because in many transition metal oxides the electrons are strongly correlated and thus show a variety of phenomena including metal-insulator transitions, multiferroicity, magnetism with high Curie temperatures and superconductivity with high transition temperatures [1]. The discovery of superconductivity at the interface of two nonsuperconducting materials is of great importance. In cuprate bilayers, the critical temperature can be enhanced remarkably in comparison to single phase systems [2]. In the present study, we show detailed investigations of cuprate bilayers using analytical scanning transmission electron microscopy (STEM) techniques. The bilayers, which consist of an overdoped metallic layer (e.g. La 2-XSr xcuo 4, LSCO) and a pure LCO layer, were grown on LaSrAlO 4 (LSAO) substrates by atomic layer-by-layer oxide molecular beam epitaxy (MBE). For the analyses, a JEOL ARM 200F STEM equipped with a cold field- emission electron source, a probe C s corrector (DCOR, CEOS GmbH), a large solidangle JEOL Centurio SDD-type EDX detector, and a Gatan GIF Quantum ERS spectrometer was used. High-angle annular dark-field (HAADF) imaging and electron energy-loss spectroscopy (EELS) were performed at probe semi-convergence angles of 20 mrad and 28 mrad, respectively. Collection angles for high- angle annular dark-field (HAADF) and annular bright-field (ABF) images were mrad and mrad, respectively. LSAO has a tetragonal structure with lattice parameters a = nm and c = nm. Neglecting the small orthorhombic distortion of the lattice, LCO exhibits a pseudo-tetragonal structure with lattice parameters of a = nm and c = nm. Atomically resolved ABF and HAADF images were simultaneously acquired. Through the ABF image the oxygen positions were determined. The HAADF image, whose contrast is related to the atomic number, reveals the high structural quality and the perfectly coherent interfaces (Fig. 1a). To determine the elemental distribution across the interface, EELS and EDX spectrum imaging were conducted. Figure 1b shows an atomic resolution EELS line-scan profile of LSCO/LCO bilayer. Sr profiles reveal a smooth transition from the LSAO substrate towards the bilayer and show the redistribution of Sr near the interface. Keywords: STEM, EELS, high-tc superconductivity, La 2CuO 4 bilayers, molecular beam epitaxy Figure 1. a) STEM HAADF image and b) EELS line- scan profile of LSCO/LCO bilayer. References [1] Hwang, H. Y. et al., Nature Materials,11, , [2] Gozar, A., et al., Nature, 455, , [3] The research leading to these results has received funding from the European Union Seventh Framework Programme [FP7/ ] under grant agreement n (ESTEEM2). 125

148 In-Field Magnetic Force Microscopy study of Magnetization Switching in Electroplated Co-Pt and Fe-Pd Nanowires K. Žužek Rožman, D. Pečko, M.S. Arshad, S. Šturm, S. Kobe Jozef Stefan Institute, Ljubljana, Slovenia, Ferromagnetic nanowires (NWs) have potential application in the (racetrack) memory devices in which the data is encoded in a single magnetic domain. Using electrodeposition into anodic aluminium oxide membranes fcc Fe 48+3 Pd 52+3 and fcc & hcp Co 65 Pt 35 NWs with diameters of 200 nm and lengths of 3.5 µm were synthesised. The magnetization distribution, and its reversal was studied via magnetic force microscopy (MFM) which is a suitable tool for the evaluation of magnetic domain structures, magnetization hysteresis loops on a local scale and for gaining an insight into the dipolar interactions between the nanowires. For the infield MFM measurements a home-made stage was used. The maximum external field applied to the NWs with a permanent magnet was H max ~240 ka/m which s direction was varied. Magnetic force microscopy on a single Fe-Pd NW revealed singledomain behaviour with the easy axis of magnetization along the long axis of the NW. The magnetization-switching behaviour of a single Fe- Pd NW studied with MFM suggested a squareshaped magnetization curve (M/M s =1) with H C 3.2 ka/m. By using in-field MFM technique, the effect of dipolar interactions in Fe-Pd array of NWs still embedded in the AAO was examined and found that the dipolar interactions greatly reduce the remanence and the switching-field distribution of the Fe-Pd NW array. In the case of the Co-Pt NWs the texturing of the hcp Co 3 Pt phase in the [00-1] direction and of the fcc CoPt 3 phase in the [111] direction was observed that resulted in a unique periodic domain structure observed with MFM (Figure 1). By using an adopted equation to calculate the period of the stripes or the domain width for the nanowires we estimated a domain width of W cal 250 nm to minimize the total energy, which is in excellent agreement with the present observations. Finite-element calculations have also shown that the transverse magnetization configuration in such a type of domain pattern is the state with the lowest energy that can be applicable in the newest version of race track memory devices with perpendicular anisotropy. Keywords: in-field MFM, ferromagnetic nanowires, electroplating, single domain, periodic magnetization modulation, race track memory Figure 1: (a) The MFM image of an individual Co- Pt nanowire. (b) Schematic picture of possible magnetization modulation in the nanowire. (c) Saturation magnetization state of an individual Co- Pt nanowire at applied field of H per 50 ka/m. (d) Remanent magnetization of an individual Co-Pt nanowire References [1] K.M. Lebecki, M. J. Donahue, Phys. Rev. B 82, ,

149 Determination of the Phase Structure in Pechini-Processed Long- Persistence Strontium Aluminate Phosphors Doped with Boron G. İnan Akmehmet 1, S. Šturm 3, M. Čeh 3 and C. W. Ow-Yang 1,2 1 Sabanci University Nanotechnology Research and Application Center (SUNUM), Istanbul, Turkey, cleva@sabanciuniv.edu 2 Sabancı University, Materials Science and Engineering, Istanbul, Turkey, gulizinan@sabanciuniv.edu 3 Jozef Stefan Institute, Department of Nanostructured Materials, Ljubljana, Slovenia, saso.sturm@ijs.si Representing an efficient ad stable source of short-term stored energy, strontium aluminate phosphor compounds of nominal stoichiometry (SrO) 4 (Al 2 O 3 ) 7 co-doped with 1 mol% Eu 2+ and 1mol% Dy 3+ (S 4 A 7 ED) exhibit long persistence that is even further extended by the incorporation of boron [1]. To elucidate the effect of boron on afterglow persistence, we synthesized compounds using a sol-gel (i.e., modified Pechini) method [2] and investigated the effect of the boron dopant/flux agent on microstructure by applying highresolution TEM imaging and selected area diffraction analysis. Diffraction patterns were indexed to aid in simulating the HRTEM images for interpretation of their phase and atomic structure. Specimen was tilted onto a low-index [0001] zone axis and imaged in both high resolution TEM and STEM, using a JEOL JEM-ARM 200CF, equipped with a cold field-emission tip and a probe-side Csaberration corrector. High angle annular dark field (HAADF) images were formed using an annular detector with an inner diameter of 70 mrad and an outer diameter of 135 mrad, while annular bright field (ABF) images were obtained from an annular detector of 11-mrad inner diameter and 23-mrad outer diameter. Energy dispersive x-ray spectra were collected using a JEOL Centurio Dry SD100GV SDD detector. Single crystal particles of the (SrO) 4 (Al2O3) 7 phase were allowed for tilting onto low-indexed zone axes for qualitative identification of the atomic columns in HAADF and ABF micrographs. Quantitative image simulations of the measured intensities were also carried out by QSTEM [3] image simulation program. Figure 1. a) HRTEM micrograph of S 4 A 7 ED single crystal tilted onto <010> ZA and (b) and its diffraction pattern. Comparison of (c) experimental and (d) simulated HRTEM micrographs of S 4 A 7 crystal on <010> ZA. Acknowledgement: The authors acknowledge financial support from the Scientific and Technological Research Council of Tur-key (TÜBITAK) from project #110M426, #112M360, and project #212T177. Keywords: long-persistence, boron, HAADF, ABF References [1] 1. A.V. Uluc, Sabanci University, M.Sc. Thesis, [2] M.G. Eskin, Sabanci University, M.Sc. Thesis, [3] C. T. Koch, PhD thesis, Arizona State University,

150 Endemik Centaurea nerimaniae Özütünün MDA-MB-231 Hücre Soyunda Sitotoksik ve Apoptotik Etkileri S KAYACAN 1, G MELİKOĞLU 2, L TÜRKER ŞENER 3, I ALBENİZ 3, M ÖZTÜRK 1 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji AD. İstanbul, mozturk@istanbul.edu.tr 2 İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi AD İstanbul, 3 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Biyofizik AD, İstanbul Bu çalışmada, Türkiye de endemik bir bitki türü olan Centaurea (C) nerimaniae Ş. Kültür den [1] elde edilen metanol özütünün MDA-MB-231 (insan meme adenokarsinom) hücre soyu üzerindeki sitotoksik ve apoptotik etkilerinin araştırılması amaçlandı. C. nerimaniae bitki ekstresinden hazırlanan 8 farklı konsantrasyonunun (0.001, 0.005, 0.01, 0.05, 0.1, 0.5, 1 ve 5 mg/ml) MDA-MB-231 hücreleri üzerindeki sitotoksik etkisi gerçek zamanlı hücre analiz yöntemi (xcelligence sistemi) kullanılarak araştırıldı. Hücre indeks değişimi 72 saat boyunca izlendi. Belirlenen etken dozun MDA-MB-231 hücrelerindeki apoptotik etkilerinin tespiti için TUNEL yöntemi, apoptotik indeks (Aİ) ve DAPI boyaması, ayrıca aktif kaspaz-3 immünhistokimyasal boyama uygulandı. Kontrol ve deney grubu arasındaki farklılıklar Mann-Whitney U ve tek yönlü ANOVA testleri ile değerlendirildi. C. nerimaniae bitki ekstresinin MDA-MB-231 hücreleri üzerindeki sitotoksik etken dozu 3,67 mg/ml olarak belirlendi. Etken doz uygulanan grupta hücre canlılığının kontrol grubuna göre anlamlı derecede azaldığı gözlendi (p<0,0001). Bu grupta, TUNEL yöntemi ile apoptotik indeksin kontrol grubuna göre önemli miktarda arttığı (p<0.0001) saptandı. Aktif kaspaz-3 immünpozitif hücre sayısının özütün etken dozunun uygulandığı grupta belirgin olarak artmış olduğu (p<0.001) tespit edildi. Ayrıca apoptotik veya apoptotik olmayan morfolojilere sahip hücrelerde, sadece nukleusta veya nukleus+sitoplazmada aktif kaspaz-3 immünpozitifliği saptandı. Bazı hücre gruplarında aktif kaspaz-3'ün sadece nukleusun çevresinde yerleştiği gözlendi. Bazı hücrelerde TUNEL pozitifliğinin sadece nukleus periferinde yer aldığı gözlendi. Sonuç olarak C. nerimaniae özütünün sitotoksik etkisinin MDA-MB-231 hücrelerinde apoptozun uyarılması ile yakın ilişkili olduğu tespit edildi. Ayrıca bu çalışmada ilk kez, metastatik özelliği güçlü olan MDA-MB-231 hücrelerinde saptanan nüklear aktif kaspaz-3 varlığının, hücre soyunun apoptotik yolaklardaki yanıtına bağlı olabileceği, nukleusta DNA parçalanmasını ve/veya hücre döngüsünü kontrol eden proteinlerin üzerinde rolü olabileceği düşünüldü. Anahtar kelimeler: MDA-MB-231, C. nerimaniae, Sitotoksisite, Apoptoz Referanslar: [1] Kültür, Ş. Centaurea nerimaniae sp. nov. (Asteraceae) from South Anatolia, Turkey. Nordic Jl Botany, 28, ,

151 In-lens SEM imaging of residual carbon in spark plasma sintered boron carbide-tungsten based composites S. Ç. Özer 1,2, F. Ç. Şahin 2 and S. Turan 1 1 Anadolu University Department of Materials Science and Engineering, Eskişehir, Turkey, sturan@anadolu.edu.tr 2 Istanbul Technical University Department of Metallurgical and Materials Engineering, Istanbul, Turkey, cinar@itu.edu.tr Boron carbide (B 4 C) is a material widely used in nuclear applications, due to its very high neutron absorption coefficient ( 600 barn) [1]. The purpose of this study is to add metallic tungsten to improve gamma attenuation properties of B 4 C as well as maintaining its neutron attenuation properties. B 4 C powders with 5, 10 and 15 vol.% metallic tungsten additive were consolidated by spark plasma sintering (SPS) method with sintering temperatures starting from 1500 C. Specimens with 95 to 100% relative densities were obtained [2]. Microstructures of sintered B 4 C composites were investigated by using scanning electron microscopy (SEM) techniques. During SPS, following reaction occurs between B 4 C and tungsten, according to X-ray diffraction (XRD) data investigation: 5B 4 C+8W 4W 2 B 5 +5C W 2 B 5 formation was clearly observed, but reaction product C was not detected when W was added in low quantities. This indicated that carbon content is below the detection limit of XRD. To observe whether C is really forming or not, and if it forms, to obtain the size and distribution backscatter electron (BSE) imaging was employed (Figure 1.a). However, BSE imaging did not yield any results. Therefore, In-lens imaging was employed in order to get results (Figure 1.b). As it can be seen in Figure 1.b, In-lens imaging is more suitable then BSE imaging for this type of observations. Keywords: boron carbide, tungsten, spark plasma sintering, SEM [2] Özer, S. Ç., et al. (2015). 14 th International Conference of the European Ceramic Society ECERS 2015, 25/06/2015 Toledo, Spain. Acknowledegment The authors would like to express their gratitude to TÜBİTAK for their financial support with the project 213M163. References [1] Thévenot, F. (1990). Journal of the European Ceramic Society, 6, Figure 1 : a) BSE and b) In Lens images of B 4 C tungsten based specimen. 129

152 Solution-processed LiF Interlayers for Polymer Photovoltaics H. Kurt 1 and C.W. Ow-Yang 1 1 Sabancı University Faculty of Engineering and Natural Science, Istanbul, Turkey, cleva@sabanciuniv.edu While the design of new materials and device architectures will lead to enhanced organic electronic device performance, the interfaces arising from adjacent layers offer an additional degree of engineering optimization. We present a study in which the charge collection of tin-doped indium oxide (ITO) is enhanced by a nanostructured layer of solution-processed lithium fluoride (sol-lif) nanoparticles in a bulk heterojunction of polymer, poly(3-hexylthiophene), and metallofullerene (P3HT:PC 60 BM) photovoltaic cell [1]. The sol-lif nanoparticles were synthesized using micelle nanoreactors [2], which yielded size-monodisperse colloids and enabled control over the surface coverage, when deposited onto ITO electrodes. Surface coverages investigated ranged from 2% up to 13.2%. The surface work function of the nanostructured ITO films increased linearly with surface coverage from 4.88 to 5.30 ev, as measured by photoelectron spectroscopy. Electron energy loss spectroscopy analysis of a cross-section in an aberrationcorrected scanning transmission electron microscope verified that some of the nanoparticles were LiF, while others were LiO x F y. Spatially resolved absorption spectroscopy analysis of sol- LiF interlayers revealed that LiF nanoparticles are covered with a LiF 1-x O x shell. This thin layer of oxygen rich layer facilitates the efficient collection of hole charge carriers to the ITO anode. When the ITO electrodes modified by sol-lif were incorporated into polymer solar cells of the architecture ITO/sol- LiF/PEDOT:PSS/P3HT:PCBM/ thermal-lif/al, a maximum power conversion efficiency (PCE) was recorded for a device with an ITO anode modified by 5.3% of sol-lif coverage, which corresponded to a measured work function of 5.07 ev. Figure 1. STEM micrograph of sol-lif nanoparticles on indium tin oxide thin film. Figure 2. EELS spectra of Li, F and O core losses collected from the indicated arrow in Figure 1. Keywords: polymer photovoltaics, interface engineering, ITO, charge collection efficiency, impedance spectroscopy [1] H. Kurt, J. Jia, Y. Shigesato, J. Mater. Sci. Mater. Electron. 2015, doi: /s z. [2] T. Aytun, A. Turak, I.D. Baikie, G. Halek, C.W. Ow-Yang, Nano Letters 12 (1), (2012) Acknowledgements: Marion Kelsch (Max-Planck- Institut für Festkörperforschung, STEM) for specimen preparation; The research leading to these results has received funding from the European Union Seventh Framework Programme [No. FP7/ ] under Grant Agreement No. n (ESTEEM2). 130

153 Seed Micromorphology of five Onobrychis Adans. (Fabaceae) Taxa from Central Anatolia in Turkey G.Yılmaz 1, M. Tekin 2 1 Trakya University, Faculty of Science, Department of Biology, Balkan Campus, 22030, Edirne, Turkey, guldenyilmaz2009@yahoo.com 2 Cumhuriyet University, Faculty of Pharmacy, Department of Pharmacoetical Botany, 58140, Sivas, Turkey, mtekin2280@gmail.com The genus Onobrychis is represented by 170 species in the world, and is densely distributed in the Anatolia-Iran-Caucasian triangle, South West Asia, Mediterranean region, temperate Europe and Asia [1-2]. In Turkey, the genera Onobrychis represented by 55 species under five different sections and 28 of them are endemic [3]. These species are an important source of nourishment for farm animals and soil fertility as they fix atmospheric nitrogen and have important potential for pasture and meadow improvement, land conservation, and rehabilitation; they can also serve as important genetic sources for breeding. The aim of the present study is to determine testa micromorphology of seeds of some Onobrychis taxa from Central Anatolia in Turkey (O. armena Boiss. et Huet, O. oxyodonta Boiss., O. viciifolia Scop., O. huetiana Boiss. & Huet and O. cappadocica Boiss.) Seeds were dried in a critical point dryer and were mounted on aluminum stubs. They were examined under Zeiss ESEM (Scanning Electron Microscope)in Trakya University Technological Research and Development Center (TUTAGEM) in Edirne. Seed surfaces were photographed at 8000 magnification for all samples. In conclusion, electron micrographs of seed surfaces of O. armena Boiss. et Huet, O. oxyodonta Boiss., O. viciifolia Scop. belonging Onobrychis section and O. huetiana Boiss. & Huet belonging Heliobrychis section and O. cappadocica Boiss. belonging Hymenobrychis section were given for the first time. (Fig. 1: a, b, c, d, e). Key words: Onobrychis, seed, SEM, Turkey a. b. c. d. Figure 1. SEM micrographs of seed surfaces of Onobrychis species: a. O. armena; b. O. cappadocica; c. O. oxyodonta; d. O. viciifolia; e. O. huetiana References [1] A. Cronquist, An Integrated System of Classification of Flowering Plants. Columbia University Press, New York, [2] M. Zohary, Onobrychis. Adans. in: Zohary M (Eds.). Flora Palaestina, Volume 2, p , Academic Science Human, Jerusalem, [3] I.C. Hedge (1970). Onobrychis Adans. In: Davis PH (ed.). Flora of Turkey and East Aegean Islands, Volume 3, p , Edinburgh Univ. Press., Edinburgh e. 131

154 Characterization of DNA Purification Kits S.Yetgin 1, and D. Balköse 2 1 Department of Food Engineering Kastomonu University, Kastomonu , Turkey, senemyetgin@gmail.com 2 Department of Chemical Engineering, Izmir Institute of Technology, Gülbahçe Köyü, Urla, Izmir 35430, Turkey devrimbalkose@iyte.edu.tr Aim :Nowadays DNA can be considered as a naturally occurring and highly specific useful biopolymer. Therefore DNA film and networks have possibility of serving as biomaterials for medical, engineering, environmental applications and recently nanowire or nanodevice applications. Knowing the structure of DNA gave scientists opportunity of approaching into how genetics works and made the improvement in molecular biology and DNA technology possible. Moreover, the structure of DNA had a huge advantage on our understanding of gene function and DNA replication in cells. For this purpose DNA should be highly purified after cell lysis. Since DNA isolation was first carried out by Swiss physician Friedrich Miescher in 1869 DNA purification system being developed [1], salting out, solvent extraction by phenol-chloroform [2], and binding of the DNA to a solid support by silica technology [3 ] are some of the methods used extensively. Commercially available DNA isolation kit based on silica technology is solid phase extraction method and nucleic acid binding to silica beads is the basis for many automated extraction systems. New and more efficient DNA purification kits can be developed by using the thermodynamic and kinetic data obtained on DNA adsorption. Before than this commersialy available DNA purification kit need to be characterized as in the present study. Materials and the methods: In present study commercially available DNA purification kit of Fermentas K0513 Silica Bead DNA Gel Extraction Kit and Fermantas K0503 GeneJET Spin Column were characterized by SEM,EDX, XRD and FTIR spectroscopy. Scanning electron microscope (SEM) images and EDX analysis were obtained by Philips SFEG 30S and FEI Qanta 250 FEG instruments. (a) (b) Figure 1. SEM images of (a) Spin column (b) silica bead Result and discussion Fermantas K0503 spin column is a kind of membrane consisted of fibers as seen in Figure 1.a. The silica bead has particulate structure as seen in Fig.1.b. The elemental analysis results indicates that spin column DNA extraction kit is consisted of mainly silica and oxygen elements together with sodium, Al, K, Ca and Ba. On the other hand the elemental analysis of the silica bead report indicates that that it is pure silica. The FTIR spectrum of the spin column adsorbent indicated that it was made out of borosilicate glass. Silica bead was quartz as shown by FTIR and XRD. Key words: DNA,,purification References [1] Dahm R., Friedrich Miescher and the Discovery of DNA,Developmental Biology 278, , (2005) [2] Platero M.M., Valdivia E., Maqueda M, Bueno M.B., Fast, Convenient, nd Economical Method for Isolating Genomic DNA From Lactic Acid Bacteria Using a Modification of the Protein Salting-Out Procedure Analytical Biochemistry, 366, , (2007) [3] Tan S.C.and.Yiap B.C., DNA, RNA, and Protein Extraction: The Past and The Present Journal of Biomedicine and Biotechnology, , (2009) 132

155 The rare-earth elements in Buchim mine wastes: The European prospects to establish stable supplies of critical elements Nastja Rogan Šmuc, Todor Serafimovski, Bojan Ambrožič, Goran Tasev, Matej Dolenec, Sašo Šturm 1 Department of Geology, Faculty of Natural Sciences and Engineering, University of Ljubljana, Aškerčeva 12, Ljubljana, nastja.rogan@guest.arnes.si 2 Faculty of Natural and Technical Sciences, University Goce Delčev, Štip, Republic of Macedonia, todor_s2000@yahoo.co.uk 3 Department for nanostructured materials, Jožef Stefan Institute, Jamova 39, Ljubljana, Slovenia, saso.sturm@ijs.si The rare-earth elements (REEs) are becoming very important in the area of green economy, due to their essential role in permanent magnets, lamp phosphors, catalysts, rechargeable batteries etc. [1]. Additionally, they have recently received much attention regarding the reliability and possibility of their supply [2]. With China controlling more than 90% of the global REE output, the rest of the world is unfortunately confronted with a REE supply risk, especially Europe. Mining companies are now actively seeking new exploitable REE deposits, while some old mines are being reopened. On the other hand, because of the absence of economical and/or operational primary deposits on their territory, many countries will have to rely on recycling and reprocessing of REEs products. A drastic improvement in the recycling of REEs is, therefore an absolute necessity [1]. Extremely large volumes of various mine wastes and tailings are usually disposed nearby mine sites. Consequently, mine waste and tailings represent the (1) risk to human and ecosystem health and (2) potential new mine areas in order to recycle and reprocess the disposed material. The Buchim porphyry copper deposit is located [3] in eastern central Macedonia, 10 km west from the town of Radovis. The mine started production in 1980 and is producing annually four million tones of ore with 0.25% Cu, 0.27% Au, and 1 g/t Ag. Also, several representative and rare mineral phases were determined in Buchim hosting rocks, gold-platinum as well as Cu-Bi-Se-Te-As group. Large volumes of Buchim mine wastes and tailings are stored in the nearby valley. They represent a large environmental impact for surrounding ecosystems and thus, the preliminary mineralogical and chemically characterization of seven randomly collected tailing samples were accomplished. Major mineral phases of tailing samples were analysed by X-ray powder diffraction (XRD), showing the presence of the following mineral association; quartz, K-feldspars, plagioclases, gypsum, chlorite, pyrite and titanite. Furthermore, the scanning electron microscope (SEM) equipped with energy dispersive x-ray spectroscopy (EDXS) was applied, first, to confirm the XRD results and, second, to check the existence of minor mineral phases that remained undetected by the XRD. As a result, two crystal grains containing high amounts of REEs were found in these samples. The elemental composition of 25 μm sized grain was as follows (wt%): O (15.27%), Al (0.47%), Si (0.87%), P (8.39%), S (0.17%), K (0.07%), Ca (0.43%), Ti (1.85%), Ag (0.22%), La (8.91%), Ce (19.83%) and Nd (8.72%). The matching mineral phases are consistent with the monazite (LaPO 4, CePO 4, NdPO 4 ) mineral group, which are the main hosts of the corresponding REEs. On the contrary, the 2.5 μm sized grain revealed high amounts of Y (20 wt%) associated with O and P, and a large number of REEs, such as Nd, Sm, Gd, Dy, Ho, Er, Tm and Yb, with their concentrations ranging between 1 to 3 wt%. This preliminary study showed the high potential of REEs exploitation from Buchim mine tailings, as they contain discrete mineral phases with REE s present as major elements. References [1] K. Binnemans, P. T. Jones, B. Blanpain, T. Van Gerven, Y. Yang, A. Walton and M. Buchert, Journal of Cleaner Production, 51, 22, [2] E. Alonso, A. M. Sherman, T. J. Wallington, M. P. Everson, F. R. Field, R. Roth and R. E. Kirchain, Environmental Science and Technology, 46, 8, [3] T. Serafimovski, PhD Thesis, 380, rare-earth elements (REEs), mine wastes, stable supplies, critical elements, SEM-EDX 133

156 LATTİS DİSTROFİNİN IŞIK VE ELEKTRON MİKROSKOBİK DÜZEYLERDE DEĞERLENDİRİLMESİ İ. Seçkin 1, M. E. Cicik 2, O. Ş. Arslan 2, B. Işıldar 1, C. Doğan 2, S. Hagverdiyeva 2, O. Burgazdere 2 1 İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye, basakisildar@gmail.com 2 İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye, osman.arslan@istanbul.edu.tr Kornea distofileri ilgili katmana göre; epitel, bağ dokusu ve endotel distrofileri olmak üzere sınıflandırılırlar. Lattis Distrofi, bağ dokusu tabakası distrofileri sınıfına girer ve bağ dokusu içerisinde bulunan amiloid birikintileri ile kendini gösterir [1, 2]. Biyomikroskobik inceleme sırasında şüphelenilen tanı, kornea nakli sonrası histopatolojik inceleme ile doğrulanır. Özel vakalar için genetik inceleme gerekebilir [1, 3]. Bu çalışmada; Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Kliniğine başvuran Lattis Distofili, üçü aynı aileye mensup dört hastanın kornealarının ışık ve elektron mikroskobik düzeylerde değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Hastaların ortak klinik özellikleri; parmaklık şeklinde, saydam, tipik kafes çizgi görünümlerine ek olarak yer yer epitel hasarlarının görülmesiydi. Gözde kanlanma ve yabancı cisim hissi hastaların ortak şikayetiydi. Nakil sonrası laboratuvara gelen hasta kornealarının bir parçası ışık mikroskobik incelemeler için; %10 luk formaldehitte tespit edildi ve sularının giderilmesi aşamasından sonra parafine gömüldü. Parafin bloklardan kesitler alındı ve bu kesitler hematoksilen- eozin boyaları ve periyodik asit- Schiff (PAS) belirteciyle boyandı. Korneaların diğer parçaları ise elektron mikroskobik incelemeler için; önce %2,5 luk gluteraldehit ile tespit edildikten sonra, %1'lik osmiyum tetroksit ile ikincil olarak tespit edildi. Sularının giderilmesi aşamasını takiben araldite gömülen örneklerden kesitler alındı. Bakır gridler üzerine alınan kesitler, incelenip fotoğraflandı. Işık mikroskobik düzeyde incelenen, hematoksilen/eozin ile boyanmış kornealarda; yer yer doğrusal, yer yer dairesel düzenlenmiş, asidik boyanan ve amiloid olduğu düşünülen birikintiler göze çarptı. Dört hastanın birinde bu birikintiler, yalnızca bağ doku tabakasında gözlendi. Aynı aileye mensup olan diğer üç hastada ise bağ doku tabakasının yanı sıra epitel altı bölgelerde de yaygın, doğrusal birikintiler görüldü ve epitelde belirgin bir hasar oluştuğu dikkat çekti. Örnekler periyodik asit/schiff belirteci (PAS) ile boyandığında, birikintilerin PAS (+) reaksiyon verdikleri gözlendi. Yapılan elektron mikroskobik inceleme ise, bu birikintilerin tipik amiloid lifçiklerine benzer, ince, dikensi yapılardan oluştuğunu ortaya çıkardı. Epitel altında ve bağ dokusu içinde görülen bu amiloid birikintilerine yakın sahalarda, oluşan hücre hasarlarına rağmen yangıyı düşündürecek bir bulguya rastlanmadı. Bulgularımız bize lattis distrofi olgularında görülen amiloid birikintilerinin; yakın sahalardaki hücrelerde fazlaca yapısal bozulmalara neden olduğunu ancak bu sahalarda yangı oluşturmadığını, birikintilerin epitele yakın sahaları tuttuğu olgularda ise özellikle tabandaki epitel hücrelerinde belirgin hasarlar oluşturarak incelme ve dökülmelere neden olduğunu düşündürdü. Anahtar Kelimler: Kornea, Lattis distrofi, Amiloid Referanslar [1] Abreu B, Noaves A, Fernandes F, Odashiro P, Arq Bras Oftamol., 75(6):390-3, [2] Huerva V, Soldevila J, Matias-Guiu X, Medical Hypothesis, Discovery & Innıvation Opthalmology Journal, 3(3), [3] Carrwik C and Stenevi U, Acta Opthalmologica, 87: ,

157 GLOBULARİA TRİCHOSANTHA SSP. TRİCHOSANTHA DA ÜRETİLEN KALLUSLARIN İNCE YAPISI Hatice Çölgeçen 1, Havva Atar 1, Gençay Akgül 2 1 Bülent Ecevit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Zonguldak haticecolgecen@gmail.com 2 Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü akgulgencay@gmail.com Bu çalışmada, Globularia trichosantha ssp. trichosantha bitkisinin tohumları çimlendirildikten sonra, bitki doku kültürü metoduyla aseptik fidelerinden alınan eksplantlar ile kallus üretilmesi, üretilen kallusların elektron mikroskobu preperasyonu ile ince kesitleri alınarak kallus hücrelerinin ince yapısının incelenmesi amaçlanmıştır. G. trichosantha ssp. trichosantha tohumları steril edilip. In vitro ortamda hormon içermeyen Murashige ve Skoog, 1962[1] ortamında çimlendirilmiştir. In vitro ortamda çimlenen 30 günlük aseptik fidelerden hipokotil, kotiledon, ilk yaprak, epikotil, apikal meristem ve kök eksplantları alınmıştır. Alınan eksplantlar kallus oluşumu için farklı konsantrasyonlarda 6- benzilaminopürin, indol asetik asit ve 2,4 diklorofenoksiasetik asit içeren Murashige ve Skoog, 1962 ortamına aktarılmıştır. İki tip kallus oluşumu gözlenmiştir: tip 1- sarı kallus, tip 2- renk ve görünüm bakımından siyahlaşma görülen fakat gelişim özelliklerini tekrar ettiren kara kalluslar. Her iki kallus tipi örneklerinin gluteraldehit ve osmiyumtetroksit ile tespit işleminden sonra etanol serisi ile dehidrasyonları yapılmıştır. Doyurma işleminden sonra epona örnekler gömülmüştür. Alınan ince kesitler kurşun boyaması yapıldıktan sonra geçirimli elektron mikroskobunda incelenmiştir. En iyi kallus üretimi IAA+BAP içeren MS ortamında görülürken en iyi kallus üreten kök eksplantları olmuştur. Tip 1 kalluslarda hücreler dairesel ve büyüktür. Kallus hücrelerinde genellikle bir tane nükleus ve nükleolus vardır. Aynı zamanda hücrelerde çok büyük bir vakuol, granüllü endoplazmik retikulum, golgi aygıtı, mitokondri, ribozomlar, plastidler gibi organeller vardır. Tip 2 kalluslarda dairesel hücreler ve şekil bozukluğu gösteren hücreler belirlenmiştir. Ayrıca hücre çeperleri içe doğru çökmüş görünmektedir. Tip 1 kalluslardan farklı olarak daha küçük vakuol ve daha çok sayıda mitokondri gözlenmiştir. Tip 1 ve Tip 2 kallusların mitokondrilerinin kristaları şişkindir. İki tip kallusda da vakuollerde elektron yoğun damlacıklar görülmüştür[2]. Anahtar Kelimeler: Globularia trichosantha ssp. trichosantha, bitki doku kültürü, kallus üretimi, inceyapı. Referanslar [1] T. Murashige, F. Skoog, A revised medium for rapid growth and bioassay with tobacco tissue cultures. Physiol. Plantarum, 15, , [2] HW Woolhouse, Senescence in plant cells. In: Cell ageing and death, (Eds.Davies I. and Sigee D.C.), Cambridge University press, Cambridge, , Teşekkür Çalışmamız Bülent Ecevit Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında nolu proje ile desteklenmiştir. 135

158 Yönlendirilmiş Kök Hücrenin Diş Defektlerindeki Etkisi F. Özdal Kurt 1, M. Özkut 2, F. Fırat 2, and M. İ. Tuğlu 2 1 Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, Manisa, Türkiye, feyzanozdalkurt@yahoo.com, 2 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı, Uncubozköy, Manisa, Türkiye, mahmudozkut@yahoo.com.tr, fatmaozturk87@gmail.com, mituglu@yahoo.com, Diş önemli bir doku olup kaybında ciddi fonksiyon bozuklukları meydana gelmektedir. Diş hekimliğinde dişin korunması asıl amaçtır. Doku mühendisliği hem ürettiği biyomateryaller hem de kök hücreyi olumlu yönde yönlendirmesi ile diş doku kayıplarında önemli tedavi olanakları sağlayacaktır [1]. Kök hücrenin odontoblast ve osteoblasta farklılaşması, çene ve uzun kemik kayıplarında implantasyon yolu ile deneysel olarak kullanılmış ve değişik ölçülerde başarılar elde edilmiştir [2]. Bu çalışmada sıçan dişinin pulpasından alınan kök hücreler odontoblasta farklılaştırılarak, hidroksi apatit ve laminin üzerinde aynı sıçanın simetrik dişinde oluşturulan defekte uygulandı. Çene kemiğini de içerecek şekildeki defekte kök hücre implantasyonu sonrasında yedi ve ondört günlük periyotlarda yara yerinde oluşan değişiklikler histolojik olarak incelendi. Kök hücreler sıçan diş pulpasından elde edildikten sonra kültür ortamında çoğaltılıp belirteçler olan STRO-1 ve CD105 pozitifliği ile CD45 negatifliği üzerinden karakterize edildi. Odontoblast farklılaşmasına yönlendirilen kök hücreler osteonektin ve dentin siyalofosfoprotein ile tanımlandı. Hücrelerin kültür ortamında hidroksi apatit ve laminin üzerindeki davranışları inverted faz kontrast ve taramalı elektron mikroskobu ile incelendi. Sıçan çenesinde dişten başlayan ve çeneye kadar uzanan defektlere odontoblasta farklılaştırılmış kök hücreler, matriks molekülü laminin, biyomateryal olarak hidroksi apatit ve laminin kaplanmış hidroksi apatit üzerinde uygulandı. Iyileşmenin üçüncü, yedinci ve ondördüncü günlerinde örnekler alınarak histokimyasal ve immunohistokimyasal yöntemler ile incelendi. Kök hücrenin pulpanın mezenkimal hücreleri olduğu belirteçleri ile tanımlandı. Odontoblasta farklılaşma ondört günlük kültür sürecinde osteonektin ve dentin siyalofosfoprotein immün işaretlemesi ile gösterildi. Laminin kaplı hidroksi apatit üzerinde daha belirgin bir şekilde odontoblasta farklılaştıkları izlendi. Hücrelerin laminin, hidroksi apatit ve laminin kaplı hidroksi apatit üzerindeki taramalı elektron mikroskobu gözlemlerinde belirginleşen lamella ve filopodiyaları ile laminin kaplı hidroksi apatit üzerinde daha adheziv oldukları saptandı. Farklılaşan hücrelerin defekt yerlerindeki yara iyileşmesi skorlama ile belirlendi. Yara iyileşmesine yeni kemik oluşumu, fibrosisin azaltılması ve daha etkin bir tedavinin daha hızlı bir şekilde gelişmesi gibi olumlu katkıları anlamlı bir şekilde ortaya kondu. Yönlendirilmiş kök hücrenin diş ve çenede oluşan defektin iyileşme sürecine kaliteli ve daha başarılı tedaviyi sağlayacak şekilde oldukça anlamlı katkılarının bulunduğu saptandı. Diş hekimliğinde dişin korunmasını sağlayacak bir araç olabileceğini önceki çalışmalar ile uyumlu bir şekilde düşündürdü [3,4]. Iyileşme sürecinde hücrelerin kullandıkları mekanizmaların anlaşılması, yakın gelecekte klinik anlamı önemli ölçüde artacak kök hücrenin daha etkin bir şekilde başarılı olmasını sağlayacaktır. Anahtar kelimeler: Kök hücre, hidroksi apatit, laminin, morfoloji, iyileşme. Kaynaklar [1] S.C. Miranda, G.A. Silva, R.M. Mendes, F.A. Abreu, M.V. Caliari, J.B. Alves, A.M. Goes, Mesenchymal stem cells associated with porous chitosan-gelatin scaffold: a potential strategy for alveolar bone regeneration, J Biomed Mater Res A. 100, , [2] C. Palumbo, A. Baldini, F. Cavani, P. Sena, M. Benincasa, M. Ferretti, D. Zaffe, Immunocytochemical and structural comparative study of committed versus multipotent stem cells cultured with different biomaterials, Micron. 47, 1-9, [3] E.L. Gotlieb, P.E. Murray, K.N. Namerow, S. Kuttler, F. Garcia-Godoy, An ultrastructural investigation of tissue-engineered pulp constructs implanted within endodontically treated teeth, J Am Dent Assoc. 139, , [4] M.C. Conde, L.A. Chisini, F.F. Demarco, J.E. Nör, L. Casagrande, S.B. Tarquinio, Stem Cell- Based Pulp Tissue Engineering: Variables enrolled in translation from the bench to the bedside, a systematic review of literature, Int Endod J. 22,

159 DENEYSEL YARA MODELİNDE KÖK HÜCRESEL TEDAVİ Işıl Aydemir 1, Rehime Ablumiti 1, Suna Saygılı 1, Dila Hatun Sal 1, Şamil Öztürk 2, Mahmud Özkut 1, Fatma Fırat 1, Pınar Kılıçarslan Sönmez 1 Feyzan Özdal Kurt 3 and İbrahim Tuğlu 1 1 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı, Uncubozköy, Manisa, Türkiye, master_isil@yahoo.com, rehime1203@yahoo.com, suna_saygili@hotmail.com, dilabkm@gmail.com, mahmudozkut@yahoo.com.tr, fatmaozturk87@gmail.com, mituglu@yahoo.com, 2 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Çanakkale, Türkiye, samilozturk@gmail.com, 3 Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, Manisa, Türkiye, feyzanozdalkurt@yahoo.com, Kök hücre son zamanlarda hemen her tür dokudan elde edilebilen, kolayca kültür ortamına alınıp istenildiği gibi yönlendirilebilen, doku mühendisliğinin yardımı ile geliştirilen biyomateryaller üzerinde lokai olarak uygulanabilen, sistemik olarak verildiğinde yara yerine gidip rejenerasyonu ve fonksiyonu düzeltebilen tibbi tedavilerde kaliteli iyileşmenin gerçekleşmesini sağlayabilecek bir araç olarak giderek önem kazanmaktadır [1,2]. Erişkin kaynaklı mezenkimal kök hücrenin önemli miktarda klinik uygulamasında herhangi bir problem ile karşılaşılmamış ve doku reddi dahil birçok hastalıkta tedavi amaçlı kullanımları başlamıştır. Önemli bir sorun kök hücresel tedavinin istenilen etkinlikte tedavi için yeterince olgunlaştırılamamasıdır. Bu soruna çözüm bulmak için deneysel modellerde mekanizmaları açıklayabilmek amaçlı çalışmalar yapılmaktadır. Benzer şekilde over, testis, kemik, diş, deri, göz, ve kalp dokularında oluşturulan yaralarda kök hücresel tedavinin etkinliği oksidatif stresi azaltması ile apoptoz önlenmesi açısından irdelendi [3]. Kök hücreler sıçan yağ dokusundan izole edilip kültür ortamında çoğaltılıp belirteçler ile karakterize edildi. Elde edilen kök hücreler biyopsi, iskemi, reperfüzyon ve kritik hacimli defekt modellerinde lokal ve sistemik olarak uygulanıp yara iyileşmesine olan katkıları skorlama ile yapılan morfometrik analiz ile ortaya kondu. Nitröz oksit sintaz ile oksidatif stres, TUNEL ile apoptoz immunohistokimyasal olarak incelendi. Iyileşmenin üçüncü, yedinci ve ondördüncü günlerinde örnekler alınarak histokimyasal ve immunohistokimyasal boyamalar morfometrik olarak analiz edilip istatistikleri çıkarıldı. Over dokusunda biyopsi ve yüksek fruktoz içeren mısır şurubu uygulamalarında overde oluşan hücresel değişikliklere ve bozulan morfolojiye kök hücrenin hasarı azaltıcı, enflamasyonu kaldırıcı ve bozulmakta olan hücrelere destek verici etkisi bulundu. Dokunun belirgin şekilde görülen artmış oksidatif stresi ve gelişen apoptotik süreci kök hücre ile önemli ölçüde geriletildi. Benzer şekilde testis dokusunda seminifer tübüllerde, gözde retinada, dişte, çenede, kemikte ve deride kritik hacimli iyileşmesi zor olan yaralarda ve kalpte iskemide kök hücrenin hızlı ve daha etkin bir iyileşmem sağladığı saptandı. Kök hücresel tedavinin deneysel yara modellerinde iyileşmeyi ortamın stresini azaltıp hücrenin ölmesini engelleyerek başardığı ve birçok farklı dokuda benzer şekilde etki ettiği gösterildi [4]. İyileşme sürecinde hızın ve kalitenin belirgin bir biçimde arttırıldığının bulunması diğer yara iyileşmelerinde de hücresel tedavinin önemli olacağına işaret etmektedir. Anahtar kelimeler: Kök hücre, hücresel tedavi, yara iyileşmesi, oksidatif stres, apoptoz Kaynaklar [1] O.E. Simonson, A. Domogatskaya, P. Volchkov, S. Rodin. The safety of humanpluripotent stem cells in clinical treatment, Ann Med. 3, 1-11, [2] A. Nowakowski, P. Walczak, M. Janowski, B. Lukomska, Genetic engineering of mesenchymal stem cells for regenerative medicine, Stem Cells Dev. Jul 3, [3] J. Cores, T.G. Caranasos, K. Cheng, Magnetically Targeted Stem Cell Delivery for Regenerative Medicine, J Funct Biomater. 6, 526-4, [4] D. Lauritano, A. Palmieri, R. Vinci, L. Azzi, A. Taglabue, F. Carinci, Adipose derived stem cells: basic science fundaments and clinical application. An update, Minerva Stomatol. 63, ,

160 Hiperglisemik Koşulların Fare Blastosistlerindeki Endoplazmik Retikulum Stresine Etkisinin Araştırılması B. Sözen, A. Okan, N. Demir Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Antalya, Preimplantasyon gelişim süreci, insan dahil tüm memelilerde özdeş olup, başarılı bir implantasyon ve gebeliğin devamlılığı için hayati bir önem taşımaktadır. Bu dönemde sırasıyla; fertilizasyon sonrası oluşan zigotun mitotik bölünmelere başlaması, kompaksiyon, kavitasyon ve blastosist oluşumu gibi önemli olaylar gerçekleşir. Blastosist evresine geçen embriyoda iki tip hücre soyu ortaya çıkar: Embriyonik tabakaları verecek olan iç hücre kitlesi (ICM) ve plasenta ile ekstraembriyonik membranların oluşumuna katılacak olan trofoektoderm (TE) tabakası [1]. Embriyo, bu gelişimini sürdürmek ve hayatta kalımını sağlamak için çok sayıda protein yapıda büyüme faktörü sentezler, salgılar ve bu proteinler endoplazmik retikulumda işlevselliğini kazanmak için uygun konformasyonda katlanır. Dolayısıyla, çeşitli çevresel ve fizyolojik etkenler embriyoda ER stresi meydana getirebilir [2]. Gebelik sürecinde diyabetes mellitus (DM), pre- ve postnatal morbiditenin ve doğum defektlerinin önde gelen nedenlerinden biridir [3]. Embriyonik malformasyonları indükleyen maternal hipergliseminin (DM un ana teratojenik faktörü) preimplantasyon dönem embriyolar üzerindeki etki mekanizması tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Bu çalışmada, her 200 gebelikten birinde gözlenen hiperglisemik uterin mikroçevrenin in vitro modellemeleri ile fare blastosisterinde gözlenen ER stres yanıtlarını değerlendirmek amaçlanmıştır. Metod: 5IU PMSG/hCG ile süperovule edilen 5 haftalık BALB/C ırkı dişi farelerden 2-hücreli embriyolar (0. saat) toplandı ve üç gruba ait kültür ortamlarına eşit sayıda aktarıldı: (1) Kontrol; KSOM + %0.4 BSA (3.2 nm fizyolojik glukoz) (2) Düşük doz hiperglisemi; KSOM + %0.4 BSA + 20 nm D-Glukoz (3) Yüksek doz hiperglisemi; KSOM + %0.4 BSA + 52 nm D-Glukoz 48 saatlik in vitro kültür sonrası blastosist aşamasındaki embriyolar %3'lük paraformaldehit ile fikse edildi. Blastosistlerdeki hücre ölümü TUNEL analizi ile; ER stres cevapları ise GRP78, p-perk, CHOP ve XBP1s proteinlerinin CDX2 ile birlikte yapılan çiftli immünfloresan boyama analizleri ile floresan mikroskopta değerlendirildi; gruplar arası morfolojik kıyaslamalar rölyef kontrast inverted mikroskopta yapıldı. Bulgular ve Yorum: Çalışma sonuçları değerlendirildiğinde, in vitro kültürün 48. saatinde kontrol grubunda normal blastosist gelişimi gözlenirken, yüksek doz hiperglisemiye maruz kalmış blastosist hücre soylarında kontrol grubuna göre hacimsel genişleme olduğu görüldü. Kültürün 48. saatinde hiperglisemiye maruz kalan blastosistlerde görülen TUNEL sinyali ile hücre ölüm sayısında artış tespit edilmiştir. Yapılan çiftli immünfloresan boyama analizlerinde, GRP78, p- PERK ve XBP1s proteinlerinin sitoplazmada ekspre olduğu ve hiperglisemiye maruz kalan blastosistlerde hem ICM hem TE tabakasında arttığı; CHOP proteininin nükleusta ekspre olduğu ve hiperglisemiye maruz kalan blastosistlerde ICM tabakasında arttığı gözlenmiştir. Sonuç olarak, bulgularımız, hiperglisemik mikroçevrenin embriyonik hücrelerdeki ER stres proteinlerini arttırdığını göstermiştir. Çalışmamızın, hiperglisemik koşullar ile indüklenen ER stres cevaplarının fare preimplantasyon embriyo gelişimi üzerindeki işlevsel rollerini aydınlatması bakımından literatüre önemli katkılar sağlayacağı düşüncesindeyiz. Ayrıca, her 200 gebelikten birinde gözlenen diyabet hastalığının erken embriyo gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerinin hücresel mekanizması hakkında literatüre önemli bilgiler sunacağına inanmaktayız. Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 214S556 proje numarası ile desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Hiperglisemi, UPR, Blastosist, Preimplantasyon Referanslar: [1] B. Sozen, A. Can, N. Nemir. Dev. Biol. 1;395(1): [2] M. Basar, I. Bozkurt, O. Guzeloglu-Kayisli, B. Sozen, I. Tekmen, F. Schatz, A. Arici, C.J. Lockwood, U.A. Kayisli. Fertil Steril. 102, [3] A. Wyman, A.B. Pinto, R. Sheridan, K.H. Moley. Endocrinology, 149, 466-9,

161 COATING THE LASER SURFACE MODIFIED TITANIUM ALLOYS BY GRAPHENE AND HYDROXYAPATITE Ertuğrul Bülbül, Prof. Dr. Bünyamin Aksakal 1 Yıldız Technical University, Faculty of Chemical and Metallurgy, Metallurgy and Material Engineering Department, Turkey Graphene is one of the carbon allotropes, form the two dimensional nano structure of honeycomb lattice structure, shows extra-ordinary mechanical, thermal and electrical properties. Due to having extra ordinary atomic structure and strong bond strength enables the material unique physical and chemical properties. Graphene s extra ordinary strength makes the material reinforcement phase for nanocomposite structures. Artificial bone materials exhibits low mechanical properties and for this reason they need to be improve. Graphene s high mechanical strentgh enables to improve the mechanical properties of artifical bone materials. Hydroxyapatite (HA), Ca 10 (PO 4 ) 6 (OH) 2, has been widely used in medical and dental applications due to its close similarity in chemical composition and high biocompatibility with natural bone tissue. In the concept of this thesis, graphene was used to reinforce the hydroxyapatite s mechanical properties. To achieve this aim, two dimensional graphene was produced with modified Hummer method, reduced with hydrazine hydrate assisted microwave irridation (MWI) and chracterized with Raman spectroscopy. Additionally, Ti6Al4V series substrate material were modified with high speed LASER to improve the substate material s surface area for better adhesion strength with different pattern length and depth. Afterwards, graphene reinforced hydroxyapatite were coated on these LASER modified substates via sol-gel coating technique. Obtained sample s were analyzed with XRD, XPS and surface morphologies were analyzed with scanning electron microscopy (SEM). Key Words: Graphene, Hydroxyapatite, Sol-Gel, LASER Surface Modification 139

162 Electron Microscopy Investigations of Rare-Earth Doped (Yb 2+, Sm 2+ and Ce 3+ ) Novel β-sialon phosphors P. C. Tokat 1, E. Ucak 1, M. Hacılar 1, A. Yurdakul 1, R. Ceylantekin 1, S. Turan 2 and H. Yurdakul 1 1 Dumlupinar University, Faculty of Engineering, Materials Science and Engineering, Kutahya, Turkey, pelincagim.tokat@dpu.edu.tr 2 Anadolu University, Faculty of Engineering, Materials Science and Engineering, Eskisehir, Turkey, sturan@anadolu.edu.tr SiAlON phosphor powders draw attention for last decade in light-emitting-diodes (LEDs) due to their magnificient properties exhibiting high cation absorption capacity at atomic-level. The main purpose of current research is to generate lightemitting SiAlONs from low-cost naturally abundant raw materials (kaolin) instead of high purity counter parts via carbothermal reduction and nitridation (CRN) route under following nitrogen (N 2 ) atmosphere. For this purpose, various doping rare-earth cations (Yb +2, Sm 2+ and Ce 3+ ) are utilized to obtain different type of emissions in [1, 2, 3]. electromagnetic spectrum β-sialon lattices were first examined in nonmicroscopic techniques by x-ray diffraction (XRD)- Rietveld refinement and photoluminescence spectroscopy. Afterwards, microstructural observations of β-sialon phosphors were investigated by scanning (SEM) and transmission electron microscopes (TEM) based imaging, diffraction and spectroscopic techniques e.g., EDX/WDX/EBSD, HRTEM. The results showed that the shape of β-sialon grains vary: some are elongated or needle-like shape, others are equiaxed nucleoid hexagonal shape or short grain. Combining the microscopic results with XRD and PL spectroscopy single phase Ce 3+, Yb 2+ and Sm 2+ doped β-sialons were produced. It was shown that novel blue, green and red emissions were generated by Ce 3+, Yb 2+ and Sm 2+ doping cations, respectively. To the best of authors knowledge, for the first time, electron microscopy observations explored the existence of rare-earth atoms into β- SiAlON grains, giving rise to novel observed emissions in present research. This research was supported by The Scientific and Technological Research Council of Turkey under the contract number: 113M254. Key words: PL (phosphorescence), luminescence, light emitting β-sialon, kaolen, carbothermal reduction and nitridation (CRN). 2. References [1] L. Liu, R. J. Xie, N Hirosaki, T. Takeda, C. Zhang, J. Li and X. Sun, Photoluminescence properties of β-sialon: Yb 2+, a novel greenemitting phosphor for white light-emitting diodes, Science and Technology of Advanced Materials, 12, , [2] Z. Yang, Z. Zhao, M. Que, Y. Wang, Photoluminescence and thermal stability of β-sialon:re (Re= Sm, Dy) phosphors, Optical Materials, 35, , [3] L. Gan, Z. Y. Mao, Y. Zhang, F. Xu, Y. Zhu, X. Liu, Effect of composition variation on phases and photoluminescence properties of β-sialon: Ce 3+ phoshor, Ceramics International, 39, ,

163 TUBA UTERİNADAN EKSPRESE OLAN enos ve inos UN EKTOPİK GEBELİKTEKİ ROLÜ M. A. Üner 1, K. Özbilgin 1, F. Eskicioğlu 2, T. Önal 1, S. Taşkend 2 ve T. Gökmen 3 1 Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı, Manisa, Türkiye, melisaylinuner@hotmail.com 2 Merkez Efendi Devlet Hastanesi, Jinekoloji ve Kadın Doğum Servisi, Manisa, Türkiye 3 Merkez Efendi Devlet Hastanesi, Patoloji Servisi, Manisa, Türkiye Amaç: Tuba uterina, gametler ile embriyonun maturasyonunun ve transportunun sağlandığı, fertilizasyon ve erken embriyonik gelişimin gerçekleştiği bir organdır. Ektopik gebeliklere; pelvik inflamasyonlar, enfeksiyonlar, yüksek yaş, sigara ve IVF uygulamaları neden olabilmektedir. Ektopik gebeliklerin yaklaşık %95,5 i tuba uterinada gerçekleşmektedir; tubal abortus ve rüptürler kadınların erken gebelikteki yüksek mortalite ve morbitidesinin ana nedenidir(1). NO fizyolojik koşullar altında salınan birçok organ ve doku yanı sıra üreme istemi organları içinde de bulunan önemli bir moleküldür. inos un tuba uterinalarda gerçekleşen ovulasyon, silya hareketi, kontraktilite ve embriyo transportunda rol aldığı bilinmektedir (2), ancak ektopik gebeliklerde NO salınımı tam olarak bilinmemektedir (3). Bu çalışmada, ektopik gebe, normal gebe ve sağlıklı kadınlardan alınan tuba uterina örenklerinde enos ve inos ekspresyonlarının immünohistokimyasal yöntemlerle incelenmesi ve ektopik gebeliklerdeki rolünün araştırılması amaçlanmıştır. Materyal Metod: Merkez Efendi Devlet Hastanesi Kadın Doğum servisine başvuran 30 hasta çalışmaya dahil edildi. 10 gebe olmayan sağlıklı, 10 gebe sağlıklı ve 10 ektopik gebe hastalara dilatasyon ve küretaj prosedürleri uygulanarak tuba uterinalarının istmus bölgeleri alındı. Alınan örnekler formalin ile fiske edildi, rutin takip işlemlerinden sonra enos ve inos primer antikorları kullanılarak avidin-biyotin-peroksidaz metodu ile boyandı. Bulgular: Tuba örneklerinin epitelyum, subepitelyal ve düz kas bölgelerinin immünohistokimyal teknikle ile incelenmesinde; gebe olmayan sağlıklı gruba ait tuba örenklerinde enos ve inos aktivitesinin oldukça düşük olduğu, buna karşılık sağlıklı gebe grubunda immünoreaktivitenin oldukça fazla olduğu gözlendi. Ektopik gebelik grubunda ise enos ve inos aktivitesi epitel, subepitelyal ve düz kas bölgelerinde diğer iki gruba göre daha fazla olması dikkat çekici bulundu. Sonuç: Normal sağlıklı grupta ve gebe grubunda enos ve inos aktivitesi varlığı, bu moleküllerin tuba uterina fonksiyonlarında yapısal rol oynadığının bir belirtisi olarak değerlendirildi. Ektopik gebelik grubunda enos ve inos aktivitesinin artmış olması ektopik gebeliklerde tubal fonksiyonların bozulduğunun bir göstergesi olarak değerlendirildi. enos ve inos aktivitesinin ektopik gebeliklerin tuba uterinalarında artmış olması tubal silyalar aktivitenin azalmasına, düz kas kontraksiyonunun artmasına ve dolayısı ile ektopik gebelik oluşumuna neden olabileceği sonucuna varıldı. Anahtar kelimeler: enos, inos, Tuba uterina, Ektopik gebelik Referanslar: [1] Fath Bayati, L., Ghaffari Novin, M., Fadaei Fathabadi, F., Piryaei, A., Heidari, M. H., Bandehpour, M., Norouzian, M., Alizadeh Parhizgar, M. and Shakooriyan Fard, M. Association between increased expression of endothelial isoform of nitric oxide synthase in the human fallopian tube and tubal ectopic pregnancy, Iran J Reprod Med., 12 (1), 19-28, [2] Hu, J., Ma, S., Zou, S., Li, X., Cui, P., Weijdegard, B., Wu, G., Shao, R., Billing, H. and Feng, Y. The regulation of nitric oxide synthase isoform expression in mouse and human fallopian tubes: potential insights for ectopic pregnancy, Int J Mol Sci., 23, 16 (1), 49-67, [3] Al-Azemi, M., Refaat, B., Amer, S., Ola, B., Chapman, N. and Ledger, W. The expression of inducible nitric oxide synthase in the human fallopian tube during the menstrual cycle and inectopic pregnancy, Fertility and Sterility, 94 (3), ,

164 SiAlON UN MİKROYAPISINA VE ÖZELLİKLERİNE Sc 2 O 3 İLAVESİNİN ETKİLERİ Y. Çetin, S. Kayhan ve S. Turan Anadolu University, Faculty of Engineering, Department of Material Science and Engineering, Eskişehir, Turkey sturan@anadolu.edu.tr Silisyum nitrür esaslı SiAlON seramikler, yüksek kesme hızları ve bunun sonucunda kısalan işleme süreleri, daha uzun takım ömrü, yüksek sıcaklıklarda mukavemetini koruması ve hassas yüzey işleme kabiliyetlerinden dolayı havacılık ve otomotiv endüstrisinde kesici uç olarak kullanılmaktadır. [1-2] Farklı kompozisyonların sinterleme sonrası SEM geri yansıyan elektron görüntüleri Şekil 1 de verilmiştir. SiAlON seramiklere skandiyum oksit ilavesiyle sertlik ve tokluğun geliştirilmesine yönelik [3] çalışmalar çok azdır. Bu çalışmada, şuan kullanılan sinterleme ilavelerinin yerine skandiyum oksit kullanılarak, bunun SiAlON seramiğinin sinterlenmesi üzerindeki etkileri, α/β-sialon faz oranları ile SiAlON seramiğinin mikro yapı ve mekanik özelliklerine olan etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Sinterlenen her bir kompozisyonun Arşimet prensibiyle yoğunluk ölçümlerinin yanı sıra, sertlik ve toklukları ölçülmüş, taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile mikro yapıları ve X ışınları difraktometresi (XRD) ile faz oranları belirlenmiştir. Sc 2 O 3 in β-sialon fazını α-sialon fazına göre daha kararlı hale getirdiği bunun sonucunda da sertliklerin düştüğü görülmüştür. Sc 2 O 3 in Sm 2 O 3 ve CaO ile birlikte kullanıldığı kompozisyonların mikro yapılarında uzamış tanelerin kararlı yapıya ulaştığı ve bu sayede yüksek tokluğa ulaşıldığı aynı zamanda da Sc 2 O 3 in yoğunlaşmayı çok az oranda etkilediği anlaşılmış olup bunların biraz daha yüksek sıcaklıklarda sinterlenmesiyle daha yüksek yoğunluklara ulaşabileceği anlaşılmıştır. Şekil o C de 2 saat sinterlenen numunelerin geri yansıyan elektron görüntüleri Anahtar kelimeler: SiAlON, SEM, skandiyum oksit, mikroyapı Kaynaklar [1] H.J. Jung, K.Y. Ahn, S.C. Choi, S.H. Lee and F. Aldinger, J. Cera Soc of JPN, 116, 130, 2008 [2] F. Ye, C. Liu, L. Liu, Y. Zhou and Q. Meng, J. Am. Ceram. Soc., 91, 1022, 2008 [3] R. Shuba, I.W. Chen, J. Am. Ceram. Soc., 89, 2860,

165 SEM and TEM Investigations of the Role of Sintering Additive on the Densification of Pressureless Sintered SiAlON Ceramics U.Akkaşoğlu 1,2, F. Kara 1, S.Turan 1, A. Kara 1, P.Kaya 1 and H.Mandal 3 1 Anadolu University Department of Materials Science and Engineering, Eskisehir, Turkey sturan@anadolu.edu.tr 2 MDA Advanced Ceramics LLC. Eskisehir, Turkey, uakkasoglu@mdaceramic.com 3 Sabancı University Faculty of Engineering and Natural Science, Istanbul, Turkey, hmandal@sabanciuniv.edu SiAlONs are ceramic materials with a range of technically important applications, from cutting tools to wear parts and the properties of SiAlONs can be tailored for specific applications. The main sintering method of SiAlON is gas pressure sintering (GPS) [1]. However, GPS is a rather costly method as a result of high investment and operation cost. Therefore, there is a need to develop pressureless sintering method of SiAlON ceramics to reduce their production cost and enable wider scale applications. Main drawback of pressureless sintering of SiAlON ceramics is the limitation of sintering temperature below 1800 C in order to avoid Si 3 N 4 decomposition [2]. Therefore, suitable additive combinations and good processing conditions for sintering below 1800 C is needed to be developed. In this study, dense SiAlON ceramics were attempted to be produced by pressureless sintering of dry pressed compacts. With this respect, additive composition and amount, granule character, sintering temperatures etc. have been investigated as a way to achieve sintered densities over 99% and resultant properties are discussed. Optical microscopy was used to characterize dry pressed compacts and granule character. Scanning electron microscope (SEM) was used to characterize the microstructure (porosity, grain size and shape etc.) of the pressureless sintered samples and scanning transmission electron microscope (STEM) was used to investigate the effect of sintering additive on the densification behaviour. STEM image shown Figure 1 demonstrates the pinning effect of a sintering addive which enhance the densification of the material. Black region seen at the grain boundary indicates sintering additive while the white areas indicate SiAlON grains. Figure 1. BF STEM image of a pressureless sintered sample Keywords: SiAlON, cutting tool, pressureless sintering, sintering additive References [1] S.K. Biswas and F.L. Riley, Materials Chemistry and Physics, 67, 175, 2001 [2] V. K. Lou, T. E. Mitchell and A. H. Heuer, J. Am. Ceram. Soc., 68, 49, 1985, 143

166 Investigation of Cubic to Hexagonal Phase Transformation of c-bn Incorporated Ceramic Matrix Composites via FEG-SEM U.Akkaşoğlu 1,2, F. Kara 1, S.Turan 1, A. Kara 1 and H.Mandal 3 1 Anadolu University Department of Materials Science and Engineering, Eskisehir, Turkey sturan@anadolu.edu.tr 2 MDA Advanced Ceramics LLC. Eskisehir, Turkey, uakkasoglu@mdaceramic.com 3 Sabancı University Faculty of Engineering and Natural Science, Istanbul, Turkey, hmandal@sabanciuniv.edu Cubic boron nitride (c-bn) has been widely used as cutting tools for high speed machining of cast iron due to its high hardness and low reactivity with iron [1]. Dense c-bn and c-bn based materials are produced by high pressure high temperature (HPHT) process due to its strong covalent nature and phase transformation to h-bn, which degrades mechanical properties, at moderate temperatures [2]. The addition of cbn particles to a ceramic matrix could increase the hardness, flexural strength and fracture toughness of the composites. However, it makes the densification very difficult [3]. In this study, cbn up to 50 vol% was added into ceramic matrix including SiAlON and the composites were fabricated by Spark Plasma Sintering. Densification, microstructure and the phase transformation of cbn to hbn were investigated. SiAlON is a solid solution of Al 2 O 3 and Si 3 N 4 and z value is the solubility of Al 2 O 3 inside Si 3 N 4. During XRD analysis, Si 3 N 4 peaks shifts to the left due to the formation of solid solution. Due to high z value (z=3) of the β SiAlON, even at lower scanning speed and narrower 2θ angles, it is hard to distinguish main hbn and β SiAlON peaks. In addition, cubic to hexagonal phase transformation starts at the edges of cubic BN grains and since the amount of the transformation is rather low, the amount of transformed hbn remains under the detection limit of XRD. Therefore, scanning electron microscopy (SEM) observations has to be carried out to show the existence of phase transformation. Both BSE and SE imaging methods used to characterize the composites. BSE images from cross-section of the composites is used to investigate microstructural characteristics (e.g. porosity, distribution of cbn in the matrix, etc.) and SE images is used to observe phase transformation. Microstructure investigations showed that transformation from cubic to hexagonal phase just started at the edges of cbn grain (Fig. 1). Densities and thus the mechanical properties of the composites were depended on the sintering temperature which was chosen to be between 1200 C 1650 C. c-bn to hbn transformation was followed with associated properties. Fig.1. SE image of a c-bn grain in the SiAlON 50 vol% c-bn composite Keywords: c-bn, SiAlON, mullite, SPS, cutting tool References [1] J. Angseryd, M. Elfwing, E. Olsson, H.-O. Andrén, J. Refrectory Metals and Hard Materials, 27, 249, 2009 [2] P. Klimczyk, P. Figiel, I. Petrusha, A. Olszyna, Journal of Achievements in Materials and Manufacturing Engineering 44, 198, [3] M.Hotta and T. Goto, J. Am. Ceram. Soc., 92, 1684,

167 Image acquisition in Scanning Electron Microscope Using Drift Correction M. S. Çögenli 1 and A. Bayrakçeken Yurtcan 1,2 1 Nanoscience and Nanoengineering Department, Atatürk University, Erzurum 25240, Turkey mselim.cogenli@gmail.com 2 Faculty of Engineering, Department of Chemical Engineering, Ataturk University, Erzurum 25240, Turkey ayse.bayrakceken@gmail.com Scanning electron microscopy (SEM) is a method for high-resolution imaging of micro and nano structures. SEM image quality and microanalysis results are strongly dependent on the size of the electron beam (spot), the accelerating voltage and the nature of the sample [1]. The SEM image acquisition process is heavily sensitive to time, especially at high magnifications. This is mainly due to the occurrence of drift in the images that can be characterized as the evolution of pixel positions from time to time. In order to perform accurate measurements or manipulations using SEM, this drift has to be compensated [2]. This study was performed in order to improve the SEM image quality related with the nature of the sample. Drift problem can be occurred because of the sample surface not being conductive enough to conduct the electrons impinging the surface of the sample for such a long period of time. On the normal scan the beam does not interact with any part of the sample long enough to build up charge (Figure 1a). On the high scan, more electrons sent to the surface quicker than they can dissipate because the beam does not move quickly enough. This speed could be increased, but at high scan speeds the image noise is getting more (Figure 1b). Another way to have best image would be to use a Drift Corrected frame integrate where integrates are automatically aligned over a user selectable number of integrates (Figure 1c). This relies on having a non-drifting sample. All tests are performed using SEM images with a size of 1024x884 pixels. The dwell time is set to 30 µs and 100 µs to get an image acquisition speed of 1.8 frames per second for high and normal scan, respectively. The dwell time is set to 300 ns to get an image acquisition for Drift Corrected frame integrate. In addition, both line integrates and integrates were selected to be 16 times. Keywords: SEM, Drift Correction b a c Figure 1. SEM images References [1]V. Kazmiruk, Scanning Electron Microscopy, 830, [2]N. Marturi, S. Dembele and N. Piat, IEEE International Conference on Automation Science and Engineering (CASE). 807,

168 There's A Different World At The Bottom M. S. Çögenli 1, Y. Hanedar 2 and A. Bayrakçeken Yurtcan 1,3 1 Nanoscience and Nanoengineering Department, Atatürk University, Erzurum 25240, Turkey mselim.cogenli@gmail.com 2 Department of Chemistry, Arts and Sciences Faculty, Atatürk University, Erzurum 25240, Turkey yesimhanedar@gmail.com 3 Faculty of Engineering, Department of Chemical Engineering, Ataturk University, Erzurum 25240, Turkey ayse.bayrakceken@gmail.com The material science is gained momentum depending either on the production and characterization techniques. The development in the micro and nanotechnology has created the need for new characterization techniques. The improvement in the characterization techniques opened a new window for the material science. Nano and micro structures can be visualised with improved devices. Scanning electron microscope (SEM) is an electron microscope that gives the images by detecting the secondary or back scattered electrons comes from the sample during the scanning of the sample surface with electrons. In this study, the mystery of the micro-world with some images (Figure 1) were exhibited by the SEM device. Figure 1. SEM images of a) pollen b) Fe 2 O 3 seems like micro-sliced blood vessel c) ZnO d) copper citrate appears as a ball of wool e) a lost star is found on the bottom f) dendritic Cu appear like the moss g) Fe 2 O 3 seems like fairy chimneys h) Pb is shining as chaff SEM is a very useful technique in order to highlight the different structural world of the microstructures at the bottom. Keywords: SEM, Microstructures Acknowledgement We would like to thank Ahmed Naim Çögenli for SEM images coloring, and Prof. Dr. Ümit Demir from Atatürk University, Associate Prof Dr. Ali Kandemir and Assistant Prof. Dr. Sibel Morkoç Karadeniz from Erzincan University giving permission for using their SEM images 146

169 Geçirimli Elektron Mikroskopisi İn-Situ Isıtma ve Devinimli elektron Difraksiyonu Teknikleri U. Savacı ve S. Turan Anadolu Üniversitesi, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümü, İki Eylül Kampüsü, Eskişehir, Türkiye Malzemelerin birçok fiziksel, elektriksel ve optik özellikleri, mikro ve nano seviyede; tane boyutu, taneler arası yönlenme, bulunan fazlar ve bu fazların dağılımı gibi yapısal özelliklere bağlı olarak değişmektedir. Mikro ve nano seviyedeki yapı unsurları ile özellikler arasındaki ilişkinin kurulması ile araştırmacıların yüksek performansa sahip ürünler geliştirebilmesi mümkün olmaktadır. Geçirimli elektron mikroskobu (TEM) teknikleri yüksek görüntüleme (Å-altı) ve spatial çözünürlük sağlamasına rağmen geleneksel TEM tekniklerinde (görüntüleme ve kimyasal analiz) örnekler ısıl süreçler gibi dinamik süreçlere maruz kaldıktan önce veya sonra incelenmektedir. Buna karşın, in-situ TEM tekniklerinin kullanılması ile malzemelerin üretimi veya kullanımı esnasında meydana gelen yapısal değişiklikler gerçek zamanlı olarak gözlemlenebilmekte ve bu sayede süreç boyunca meydana gelen değişimler anlaşılabilir olmaktadır. İn-situ TEM ısıtma deneyleri sayesinde, özel olarak geliştirilmiş numune tutucuların kullanılması ile birlikte ısı içeren sinterleme [1], tane büyümesi ve tane sınırı hareketi [2], kristalizasyon [3] ve faz dönüşümleri [4] gibi süreçler esnasında meydana gelen yapısal değişimler ve bu süreçlerin kinetikleri çözümlenebilir hale gelmiştir. Kullanılan ısıtıcı çeşidine göre, fırın tipi veya MEMS bazlı çeşitli tutucular mevcuttur. Isıtıcı eleman cinsi ve tasarımı; sıcaklık hassasiyetini, kararlılığını, numune kayma miktarını ve erişilebilir tepe sıcaklığını (en fazla 1500 C) etkilemektedir. Gerçek zamanlı karakterizasyon sonucunda elde edilebilecek bilginin öneminden dolayı in-situ ısıtma deneyleri ile yapılan araştırma sayısı da giderek artmaktadır. Malzeme özellikleri ayrıca taneler arası yönlenmeye, bulunan fazlara ve dağılımlarına bağlı olarak değişim göstermektedir. Geleneksel elektron kırınımı teknikleri, kristal yapı çözümlemeleri için kullanılmakta ancak, bu teknikler birden fazla (dinamik) kırınım etkisinden ötürü faz ve yönlenme çözümlemeleri için yeterli olamamaktadır. Devinimli elektron kırınımı (PED) tekniği, TEM ve taramalı TEM (STEM) tekniklerinde dinamik kırınım problemini ortadan kaldırarak tane yönlenmesi, faz dağılımı ve uzay grup tanımlamalarını mümkün hale gelmesini sağlamıştır. PED tekniği bir nokta üzerinde TEM yada tarama (STEM) hareketi ile belirli bir elektron demeti devinim açısında binlerce elektron kırınım görüntüsü oluşturmakta ve yüksek hızlı bir kamera ile kaydedilmektedir. Görüntü işleme ünitesi elde edilen kırınım görüntülerini birleştirerek kinematik kırınım görüntüsü oluşturmakta ve bu sayede çeşitli yapı unsurları çözümlenebilmektedir. PED tekniği ile yüksek hızlı karakterizasyon olanağı elektron hasarına hassas örneklerin herhangi bir bozunuma uğramadan incelenebilmesini mümkün kılmaktadır. Bu teknik yaşam bilimlerinden (ilaç teslimi [5]) malzeme bilimine (lityum iyon piller [6]) kadar oldukça geniş bir alanda uygulamaya sahiptir Bu çalışmada, ülkemizde ilk kez kurulumu yapılan 1500 C lik in-situ TEM numune tutucusu ve PED tekniği ile yapılan ve yapılabilecek çalışmalar anlatılacaktır. Anahtar Kelimeler: İn-situ Isıtma, Devinimli Elektron Kırınımı, TEM Kaynaklar [1] M. A. Asoro, D. Kovar, Y. Shao-Horn, L.F. Allard, P.J. Ferreira, Nanotechnology, 21, , [2] R. Dannenberg, E. Stach, J.R. Grozai B.J. Dresser, Thin Solid Films, 379, , [3] S.B. Lee, W. Sigle, F. Phillipp, D. Brunner, Acta Materialia, 53, , [4] P.W. Hawkes, J.C.H. Spence, Science of microscopy, [5] S. Rouvimov, R.F. Rauch, P. Moeck, S. Nicolopoulos, Microscopy and Microanalysis, 15, , [6] G. Brunetti, D. Robert, P. Bayle-Guillemaud, J.L. Ruviere, E.F. Rauch, J.F. Martin, J.F. Colin, F. Bertin, C. Cayron, Chemistry of Materials. 23, 20, ,

170 Microstructural Characterization of AlN-Al based Ceramic- Metal Composites P. Kaya 1, H. Yurdakul 2, A. Kalemtaş 3, G. Arslan 1,F.Kara 1, S. Turan 1 1 Anadolu University, Department of Material Science & Engineering, Eskisehir, Turkey 2 Dumlupinar University, Department of Materials Science & Engineering, Kutahya, Turkey 3 Bursa Technical University, Department of Material Science & Engineering, Bursa, Turkey AlN Al composites are preferable for either structural or electronic applications mainly due to their attractive electronic, thermal and mechanical properties [1-2]. Pressureless melt infiltration is generally considered to be a more attractive technique to produce ceramic-metal composites due to its cost effectiveness and easiness when compared with more conventional methods such casting and powder metallurgy [3]. The composite samples were characterized by employing XRD, SEM and TEM techniques. XRD patterns of the samples were recorded using a (Rigaku Rint 2200, Tokyo, Japan) was performed using monochromatic Cu Kα radiation (λ = ). Scanning electron microscope (SEM) investigations were carried out using a ZEISS SUPRA 50 VP microscope. For TEM investigations 200 kv field emission TEM (JEOL JEM-2100F) equipped with STEM high angle annular dark field (STEM-HAADF) detector (Model 3000, Fischione), parallel electron energy loss spectrometer (PEELS) and energy filter (Gatan GIF Tridiem), and energy dispersive spectrometer (EDS) (JEOL JED-2300T) were used. In the present study, highly dense ( 99% of the x- ray density) AlN based composites were produced by the reactive infiltration of Al alloy into porous ceramic (d 50 2 µm) preforms at infiltration temperature under an inert gas atmosphere. SEM investigations of these composites confirmed the fine (<1 µm) microstructure of these composites. Hence, ceramic-metal interface characterization and its detailed elemental analyses could not be carried out by SEM-related characterization techniques. Therefore, the ceramic-metal interfaces, as well as the size and distribution of the reaction products, were investigated by using Detailed chemical analyses of the specimens were carried out by using STEM-EDX, EFTEM and EELS techniques. EFTEM and EELS results demonstrate that the main reaction product is AlN, as suggested by XRD results. EFTEM maps confirmed that Al metal was consumed significantly during the reactive melt infiltration process (Fig. 1). It was also determined that the intergranular metallic phase is predominantly metallic Si. In this study SEM and detailed TEM results will be presented Keywords: AlN, ceramic-metal composites, TEM, reactive infiltration Figure 1. EFTEM three window overlapped maps of the Al-B-C-N-Si elements in the composite. Referanslar [1] Zhang G A, Wu Z G, Wang M X, Fan X Y, Wang J, Yan P X., Applied Surface Science, 253, 2007 [2] CHENG H, HING P. Surface and Coatings Technology, 2003, 167(2 3): [3] Akhtar F., GUOShi-Ju, Trans. Nonferrous Met. SOC. China 16, , (2006). 148

171 Microstructure and Transport Properties of Pressureles Sintered AlN Ceramics P.Kaya 1, A.Çınar 1, S.Turan 1 1 Anadolu University Department of Material Science & Engineering, Eskisehir, Turkey sturananadolu.edu.tr Aluminum nitride (AlN) ceramics are attractive materials for microelectronic packaging due to its high thermal conductivity, low dielectric constant and good matching of thermal expansion coefficient [1-3]. However, it is gruelling to sinter AlN due to its strong covalent bonding. Densification of AlN powder has been attempted by various techniques. For full densification, rareearth and/or alkaline earth oxides are often added as sintering aids during the fabrication of AlN ceramics [4]. To investigate the effect of microstructure on thermal properties and sintering behaviour, commercially available AlN powder (Grade H, Tokuyama Co.Ltd., Japan) was sintered pressuless by using commercially available Sm 2 O 3 and Yb 2 O 3 powders (purity >% 99, Treibacher Industrie, AG, Austria ) as sintering additives. The powder mixture was milled by plenatory ball mill in ethanol for 1,5 hours at 300 cycles / min. Then the ethanol in the slurry was evaporated. After drying, the powders were pressed by handpress at 50 MPa to obtain pellets. The pellets were cold isostatically pressed (CIP ed) under 200 MPa. The specimens were then placed into a BN crucible and sintered at C in a graphite furnace with a flowing nitrogen gas. The heat capacities of the samples were measured by DSC (NETZSCH STA 449F3) whereas the thermal diffusivities of the samples were measured by laser flash technique (Netzsch LFA 457). The sintered samples were characterized by employing XRD, SEM and TEM techniques. XRD patterns of the samples were recorded using a (Rigaku Rint 2200, Tokyo, Japan) monochromatic CuKα radiation (l = ). Scanning electron microscope (SEM) investigations were carried out using a ZEISS SUPRA 50 VP microscope. For TEM investigations 200 kv field emission TEM (JEOL JEM-2100F) equipped with STEM high angle annular dark field (STEM-HAADF) detector (Model 3000, Fischione), electron energy loss spectrometer (EELS) and energy filter (Gatan GIF Tridiem), and energy dispersive spectrometer (EDS) (JEOL JED-2300T) was used. Microstructural changes were found to disrupt the connectivity of the AlN grains, resulting in a decrease in the thermal conductivity of the materials with the addition of Yb 2 O 3 (Fig 1). In this study microstructural investigations and transport properties of the samples will be presented. Keyword: AlN,Thermal Conductivity, STEM, Pressureless sintering Figure 1. SEM-BSE image taken from the TEM sample of 96AlN3Sm1Yb References [1] R.R. Tummala, J. Am. Ceram. Soc. 74 (5) 895 /908 (1991). [2] L.M. Sheppard, Am. Ceram. Soc. Bull. 69 (11) 1801 /1812 (1990). [3] A.V. Virkar, J. Am. Ceram. Soc. 72 (11) 2031 /2042 (1989). [4] K. Komeya, H. Inoue, A. Tsuge, J. Am. Ceram. Soc (

172 Akromegali Hastalarinda Ameliyat Öncesi Somatostatin Analoğu Uygulamasinin Otofaji Ve Apoptoz Üzerine Etkisi F. Kaya Dağıstanlı 1, B. Küçükyörük 2, H. Biçeroğlu 2, D Metin 1, N. Gazioğlu 2, B. Öz 3, P. Kadıoğlu 4 M. Öztürk 1 İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, 1 Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, 2 Nöroşirürji Anabilim Dalı, 3 Pataloji Anabilim Dalı, 4 Endokrinoloji Anabilim Dalı, İstanbul Türkiye, mozturk@istanbul.edu.tr Akromegali hipofiz bezinin aşırı büyüme hormonu (BH) salgılaması ile ortaya çıkan bir hastalıktır ve tedavisi halen bir sorundur. Hastalığın tedavisinde kullanılan somatostatin analoğu Octreotide (OCT), BH ve IGF-1 düzeylerini düşürür, ayrıca tümörün küçülmesine neden olur [1]. OCT in tümörlerdeki hücresel etki mekanizması tartışmalıdır [2,3]. Endokrin tümörlerin tedavisinde otofajinin ve apoptozun uyarılması yeni hedefler olarak kabul edilmektedir. Apoptotik hücre ölümü ve otofajide rol alan bazı proteinlerin farklı proteinlerle etkileşerek hücrenin yaşamı veya ölümü üzerinde etkili olabildiği gösterilmiştir. Otofajinin esas proteinlerinden beclin-1 ve atg-5 in, aynı zamanda apoptozun uyarılmasında yer alabildikleri gösterilmiştir [4]. Survivin apoptozu inhibe eden proteindir ve hipofiz adenomlarında aşırı ekspresyonu gözlenir [5]. Bu çalışmada, cerrahi uygulama öncesinde OCT tedavisi yapılan akromegali hastalarında, ilacın hipofiz adenom dokularındaki olası apoptoz ve/veya otofaji üzerine etkilerinin incelenmesi amaçlandı. Oral glukoz tolerans testi sırasında en düşük GH düzeyi >1mcg/l yaş ve cinsiyete göre IGF-1 düzeyi yüksek tespit edilen 21 akromegali hastası, ameliyat öncesi OCT uygulanan (n:11) ve uygulanmayan (n:10) hasta gruplarına ayrıldı. Hipofiz adenom dokularından hazırlanan parafin kesitlere kaspaz-3, survivin, beclin-1 ve atg-5 antikorları kullanılarak immunhistokimyasal boyama yapıldı. Ayrıca apoptotik hücrelerin tespiti için TUNEL metodu uygulandı. Her iki gruba ait dokulardaki kaspaz-3, atg5, beclin-1 ve survivin immünpozitif hücrelerin dağılımları HSCORE analizi ile değerlendirildi. OCT tedavisi yapılan hasta grubunda, apoptotik hücre ölümü belirteci olan kaspaz-3 immünopozitif ve TUNEL pozitif alanların tedavi yapılmayanlara göre yüksek bulunurken (sırasıyla p<0,05 ve p<0,001), survivin ekspresyonunun azaldığı (p<0,05) saptandı. Otofaji belirteçlerinden beclin-1 immunpozitiflik değeri OCT uygulanan hastalarda (p<0,05) uygulanmayanlara kıyasla daha düşük bulunurken, atg-5 in tedavi uygulanan grupta anlamlı derecede yüksek olduğu (p<0,01) saptandı. Bu bulgulara göre, OCT in survivin ekspresyonunu baskıladığı, apoptozu indüklediği, kaspaz-3 aktivitesini arttırarak olası beclin-1 in kesilmesine (4) bağlı olarak beclin-1 seviyelerinde azalmaya neden oduğu, ayrıca atg-5 ekspresyonunu uyararak otofaji ve apoptoz arasında ilişki kurulmasında rol aldığı düşünüldü. Bu çalışmada, büyüme hormonu salgılayan hipofiz adenomlarında cerrahi uygulama öncesi OCT kullanımı ile otofaji ve apoptotik hücre ölümünde rol alan yolakların birlikte uyarıldığı gösterilmiştir. Bu çalışma OCT in akromegali tedavisindeki yeni hücresel etki mekanizmasının ortaya çıkarıldığı OCT uygulaması ile otofaji/apoptoz arasındaki ilişkiyi gösteren ilk çalışmadır. Anahtar kelimeler: Akromegali, Octreotide, Apoptoz, Otofaji, Hipofiz adenom Referanslar [1] Melmed S, J Clin Invest. 119(11), , [2] Ferrante E, Pellegrini C, Bondioni S ve ark. Endocr Relat Cancer. 13(3), , [3] Cap J, Cerman J, Nemecek S, ve ark. J Clin Neurosci. 10(4), 444-8, [4] Chen N, Karantza-Wadsworth V, Biochim Biophys Acta. 1793(9), , [5] Wasko R, Jankowska A, Waligorska-Stachura J, ve ark. Neuro Endocrinol Lett. 26(3), ,

173 Microstructure Development of Mullite Grains from Porous Kaolin Powder Compacts N. Özey 1, P. Uyan 2 and A. Kalemtaş 3 1 Bursa Technical University, Graduate School of Natural and Applied Sciences, Bursa, Turkey, nigarozey@gmail.com 2 Bilecik Şeyh Edebali University, Vocational School, Bilecik, Turkey, pinar.uyan@bilecik.edu.tr 3 Bursa Technical University, Faculty of Natural Sciences, Architecture and Engineering, Bursa, Turkey, ayse.kalemtas@btu.edu.tr Mullite (3Al 2 O 3 2SiO 2 ) ceramics have very good properties such as low thermal expansion coefficient, good thermal stability, good corrosion resistance and high creep resistance [1] and due to these properties it is an attractive materials for bulk and porous ceramic applications. Porous mullite ceramics can be used as ceramic filters for hot-gas separation and purification, supports for composite membranes and catalysis [2]. In this study, investigation of microstructure development of mullite ceramics by using kaolin raw material was carried out. Influence of heating rate (3 ve 5 C/min), dwell time (1 and 3 h) and sintering temperature ( C) on the mullite formation was examined. CC31 kaolin (Table 1) and natural pore forming agents were used to produce porous mullite ceramics. Prepared kaolin and pore forming agent containing mixtures were shaped by uniaxial pressing. Binder burn out was carried out at 1 C/min heating rate. Then 3 or 5 C/min heating rate was applied up to the sintering temperature. Table 1. Chemical composition of CC31 kaolin Constituent SiO 2 Al 2 O 3 K 2 O Fe 2 O 3 wt. % Constituent MgO Na 2 O CaO Ignition loss wt. % Phase analysis of the sintered porous samples indicated the formation of mullite phase at all selected temperatures. The microstructure investigations of the samples revealed the fine needle like mullite grain development (Fig. 1). It was determined that sintering time and temperature have a pronounced effect on the microstructure development of mullite grains. Figure 1. SEM micrograph of fractured porous mullite specimen produced at 1500 C for 1 h (heating rate: 3 C/min) Kaolin is one of the most commonly used raw material for the fabrication of traditional ceramic products. Porous mullite ceramic production by using kaolin raw material is a very challenging topic due to the advantage of using natural raw material as starting material, low mullite formation temperature (1100 C) and unique microstructure development. Keywords: Mullite, microstructure development, porous ceramics, kaolin References [1] A. Esharghawi, C. Penot, F. Nardou, ''Contribution to Porous Mullite Synthesis from Clays by Adding Al and Mg Powders'', Journal of the European Ceramic Society. 29, 31-38, [2] A.J. Pyzik, C.G. Li, ''New design of a ceramic filter for diesel emission control applications'' International Journal of Applied Ceramic Technology.2, ,

174 Deneysel Hipoksik İskemik Ratlarda Serebruma FGF-2 ve Ozon Uygulamalarının Etkileri L. Bahar 1, M. Gül 2, Y. Çelik 3, F. Yıldız 4, B. Reşitoğlu 1 1 Vocational School of Health Services, Mersin University, Mersin, Turkey, laylabahar@gmail.com 2 Department of Histology and Embryology, Faculty of Medicine, Inönü University, Malatya, Turkey, mehmegul@yahoo.com 3 Department of Pediatri, Faculty of Medicine, Mersin University, Mersin, Turkey, dryalcincelik@gmail.com 4Vocational S1 Vocational School of Health Services, Mersin University, Mersin, Turkey,chool of Health Services, Toros University, Mersin, Turkey,fatma--26@hotmail.com 1 Vocational School of Health Services, Mersin University, Mersin, Turkey, boraresitoglu@hotmail.com Amaç: Hipoksik iskemiyle (HI) oluşan inmenin fizyopatolojisinde iyon değişiklikleri, eksitotoksisite, serbest radikaller, nitrik oksit hasarı ve postiskemik inflamatuar reaksiyonlar rol almaktadır [1]. Çalışmamızda, deneysel serebral iskemireperfüzyon oluşturduğumuz ratlarda nöronlarda hasar oluşturan hipoksik-iskemiye karşı Fibroblast Growth Faktör-2 (FGF-2) ve ozon uygulamalarının nöroprotektif etkisinin olup olmadığını göstermek amaçlanmıştır. Gereç- Yöntemler: Her grupta 7 wistar cinsi erkek ratlardan oluşan 6 grup oluşturuldu. İlk grup; Sham grubu, boyun diseksiyonu yapılan ancak iskemi uygulanmayan gruptu. İkinci grubun, HI oluşturmak üzere karotid arterlerleri bağlandı ve hipoksi uygulandı, sham hariç her gruba da bu uygulama yapıldı. Diğer iki grup ise 10µl/ml ve 20µl/ml FGF-2 uygulanan gruplardı. Son iki grup ise 25mg/kg ve 50mg/kg ozon uygulanan gruplardı. Serebrum kortekslerinin incelenmesi için rutin doku takip işlemleri uygulanarak, Hemotoksilen-Eozin ile boyandı, 10 farklı alan x20 objektif büyütme ile sayıldı, enflamasyon, eozinofilik sitoplazma, serebral kortekste ödem, vasküler konjesyon ve nekrobiyotik-nekrotik değişiklikler skorlanarak değerlendirildi. Bulgular: Işık mikroskobik incelemede, özellikle sham ve diğer gruplardan 20µl/ml FGF ile karşılaştırıldığında, Hipoksik iskemi grubunda orta ve ciddi seviyelerde eozinofilik sitoplazma ve nekrobiyotik değişimler olduğu gözlendi. Aynı gruplar arasında enflamasyon, vasküler konjesyon ve serebral kortekste ödem kriterleri açısından da belirgin farklar olduğu tesbit edildi. SPSS 17.0 istatistik programında yapılan ve gruplar arası karşılaştırmada Kuruskal-Wallis testinin kullanıldığı istatistiki analiz sonucunda, tüm deney grupları arasında anlamlı bir fark elde edilmiştir (p < 0.05). Tartışma: Hipoksik iskemik beyin hasarı, fetal ve neonatal dönemde akut mortalite ve kronik nörolojik hasarın (epilepsi, mental-motor gerilik) en önemli nedenlerindendir. Hipoksik iskemik beyin hasarında iskemi çok önemli bir rol oynar [2]). Olgun olmayan beynin hipoksi ve iskemiye yanıtı erişkinlerden farklıdır. Hipoksinin başlangıçta oluşturduğu hasarın yanı sıra reperfüzyonun, glutamat ve nitrik oksit nörotoksisitesinin, serbest radikal formasyonunun, kalsiyum akümülasyonu ve nihayetinde gelişen apopitozisin beyinde geri dönüşümsüz hasara yol açtığı bilinmektedir [3]. Bizim çalışmamızda nöronların korunmasını sağlamak üzere kullanılan FGF-2 ve ozonun farklı dozlarına göre morfolojik açıdan iyleşme gözlenmiştir. Ve istatistiki olarak da gruplar arası farklılık anlamlı bulunmuştur. Anahtar kelimeler: Hipoksik-iskemi, ozon, FGF-2, nöroprotektif etki. Referanslar [1] J Bielewicz, J Kurzepa, M Łagowska-Lenard, H Bartosik-Psujek. The novel views on the patomechanism of ischemic stroke. Wiad Lek. 63, , [2] MV Jonston, WH Trescher, A Ishida, et. al. Neurobiology of hypoxic-ischemic injury in the devolping brain. Pediatr Res. 49, 735-4, [3] JL Daval, P Vert. Apoptosis and neurogenesis after transient hypoxia in the developing rat brain. Semin Perinatol. 28, ,

175 Influence of Sintering Temperature on the Microstructure and Thermal Properties of Y 2 O 3, MgO, SiO 2 Doped Si 3 N 4 Ceramics P. Uyan 1, S.Turan 2 1 Bilecik Şeyh Edebali University, Vocational School, Bilecik, Turkey, pinar.uyan@gmail.com 2 Anadolu University, Department of Materials Science and Engineering, 26480, Eskisehir, Turkey sturan@anadolu.edu.tr Si 3 N 4 ceramics are used in various technological applications such as electronic devices due to their low density, high strength and high thermal conductivity. Thermal conductivity of Si 3 N 4 has been enhanced as a result of the developments in sintering technologies, addition of effective sintering additives and starting powder properties [1-2]. The aim of the study is to develop a high thermal conductive material throught the control of microstructural features. For this purpose, Si 3 N 4 powders with Y 2 O 3, MgO, SiO 2 sintering additives were mixed and ball milled in isopropyl alcohol for 1.5 h and 300 rpm at planatery mill. The slurries were dried using a rotary evaporater. Powders were uniaxially pressed firstly at 25 MPa to form a green compact and then isostatically cold-pressed at 300 MPa. Pellets were sintered at different temperatures for 2 h under 0.5 MPa N 2 atmosphere. Bulk density of the samples was measured by using the Archimedes method. Thermal diffusivity measurements of the samples were carried out from room temperature to 1000K, using the laser-flash method. The characterization of existing phases and microstructure of the specimens were studied with XRD and SEM. (a) (b) (c) 2µm 2µm 2µm Phase analysis of the sintered samples indicated the formation of melilite crystalline phase at 2000 C. The microstructure investigations of the samples revealed the secondary phase development (Fig. 1). The results also showed that microstructure of Si 3 N 4 ceramics sintered at different temperatures had different grain size. The highest thermal conductivity was obtained at 2000 C with the biggest grain size. Keywords: Sintering temperature, Si3N4, microstructure Figure 1. SEM micrographs of specimens sintered at (a) 1775 C, (b) 1900 C and (c) 2000 C for 2 h References [1]. Watari K,.et.al. High Thermal Conductivity Non-Oxide Ceramics, J. Ceram.Soc. Japan, 109, 7-16, 2001 [2]. Watari, K., Brito, M. E., Toriyama, M., Ishizaki, K., Cao, S. ve Mori, K., Thermal conductivity of Y 2 O 3 -doped Si 3 N 4 ceramic at 4 to 1000 K, J. Mater. Sci. Lett., 18, ,

176 Sıçanlarda Karbon Tetraklorür İle Oluşturulan Pankreas Hasarı Üzerine Melatonin Ve Resveratrolün Etkileri Birgül Yiğitcan, Mehmet Gül, cemile ceren Gül *İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Malatya. Amaç: Çalışmamızda karbontetraklorür ile oluşturulan pankreas hasarı üzerine resveratrol ve melatonin in etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Karbontetraklorür (CCl 4 ), pankreasta serbest radikallerin üretimini arttırarak, antioksidan enzimlerin aktivitelerini azaltıp, hücre ve organellerin membranlarında lipid peroksidasyonu oluşturarak hasara neden olur. Resveratrol başlıca üzüm kabuğu ve çekirdeği olmak üzere, kiraz, yerfıstığı, dut gibi bitkilerde bulunan sitoprotektif, antioksidan ve antiinflamatuvar etkileri olduğu bilinen polifenolik bir bileşiktir. Epifiz bezinde sentezlenip salgılanan melatonin, antioksidan ve serbest radikal süpürücü olmasının yanında endokrin ve sirkadyen ritmin düzenlenmesi, bağışıklık fonksiyonlarının uyarılması gibi fizyolojik süreçlerde rol oynar. Gereç ve Yöntem: Çalışmada g ağırlığında 40 adet erkek Wistar albino sıçan kullanıldı. Sıçanlar 5 gruba ayrıldı (n=8). 1.grup: Serum fizyolojik, 0.5 ml 2.grup: Zeytinyağı, 0,5 ml 3.grup: Zeytinyağı-CCl 4, 1 ml/kg/gün (1/1) 4.grup: Zeytinyağı-CCl 4, 1 ml/kg+resveratrol 10 mg/kg 5.grup: Zeytinyağı-CCl 4, 1 ml/kg+melatonin 20 mg/kg Uygulamalar 20 gün süreyle günde bir kez intraperitoneal olarak yapıldı. Sıçanlar, 21. gün servikal dislokasyonla sakrifiye edildikten sonra pankreastan ışık ve elektron mikroskobik incelemeler için doku örnekleri alındı. Dokular rutin takip işlemlerinden sonra parafine gömüldü. Parafin bloklardan 3 µm kalınlığında kesitler alınarak Hematoksilen-eosin (H&E) boyama yöntemi uygulandı. Boyanan pankreas kesitleri Leica DFC 280 ışık mikroskobu ve Leica Q Win görüntü analiz sisteminde incelendi. Elektron mikroskobik inceleme için dokular Gluteraldehit ve Osmium tetroksit ile tespit edildi, aseton ile dehidratasyonu takiben araldite gömüldü. Araldit bloklarda ultramikrotom (Leica Ultracut R) ile 80 nm kalınlığında kesitler alındı. Kesitler uranil asetat ve kurşun sitrat ile kontrastlanarak Zeiss Libra 120 TEM ile incelendi. Bulgular: Karbontetraklorür gruplarındaki sıçanların pankreas kesitlerinde seröz asinus hücrelerde pignotik nukleus yapısı ve asinus dejenerasyonu, vakuolizasyon,perinükleer alanda şeffaf alanlar,asiner hücre nekrozu,ve hemoraji saptandı. resveratrol ve melatonin gruplarında ise hasar parametrelerinde belirgin bir azalma izlendi. Sonuç: Resveratrol ve melatonin CCl 4 ün neden olduğu pankreas hasarına karşı koruyucu etkileri olduğunu göstermektedir. 154

177 Development of Wafer Level Au-Sn Eutectic Bonding Techniques for MEMS Applications Serkan Yılmaz 1, Eyüp Can Demir 1,2, Oğuzhan Temel 2, Tayfun Akın 2 and Y. E. Kalay 1 1 Middle East Technical University, Metallurgical and Materials Engineering, Turkey, yserkan@metu.edu.tr 2 MEMS Research and Application Center, METU, Ankara, Turkey Wafer level hermetic encapsulation of MEMS is crucial from both commercial and scientific point on view. Demands for the MEMS packaging can be listed as packaging with reasonable cost, low temperature and hermeticity, compensation of the wafer topology before packaging, easy and appropriate application [1]. There is still an excessive effort to create effective wafer level packaging method for MEMS devices. Each fabrication of MEMS devices requires special bonding path. Accordingly, there are different packaging techniques including fusion, anodic, polymer, thermo-compression, eutectic, and TLP (transient liquid phase) bonding. Each packaging method needs special parameters and shows different bonding characteristic. In terms of hermetic encapsulation, metallic bonding is still the best alternative. There are mainly two metallic bonding; eutectic and TLP (transient liquid phase bonding). In eutectic bonding, generally solution of two materials with high melting temperature melts at lower temperatures at special composition which is the eutectic composition. Whenever this temperature is reached after bonding, remelting will start again. In TLP bonding, bonding material has higher remelt temperature after bonding. Therefore, device can outstand high temperature during service or any other process like getter activation and bonding quality would not break down. TLP is the advanced type of soldering by the diffusion mechanism in liquid phase. To perform TLP bonding, one metal should have low melting point and the other metal should have high melting point. There are many systems such as Cu-Sn, Au-Sn, Au-In available for TLP bonding. In this study, Au-Sn system is chosen due to its high oxidation resistance, excellent mechanical property, and fluxless bonding capability. It is known that interdiffusion of Au and Sn at solid state is rapid. Therefore, obtaining pure Sn until reaching the above of the melting temperature of the Sn is almost impossible for low thickness values such as lower than 1 µm. Even if, electroplating method is commonly used usually with relatively high thickness bondings (around 10 µm), we used thermal evaporation process due to its unique advantages over electroplating such as the ability of creating uniform coating with nonelectrical and dry process. By applying thermal evaporation process the aim is to obtain eutectic composition at the one pair of the Si wafers by applying proper heat treatment. The other pair of the Si wafers, contains pure gold which enables to get finally Au rich phase which has high melting temperature. Scanning transmission electron microscopy is used to analyze the interdiffusion area before and after the bonding process. The details Au-Sn eutectic formation by various heattreatment processes will be presented and discussed in details. Figure 1. BF image of the interdiffused region in Au-Sn bonding. Keywords: MEMS, electronic packaging, electron microscopy References [1] Welch W.C.,PhD Thesis, The University of Michigan,

178 Probing the Local Structures in Metallic Glasses Using HRTEM and APT Mustafacan Kutsal 1, Mert Ovun 1, Bengisu Yasar 1, Y. Eren Kalay 1 1 Middle East Technical University, Metallurgical and Materials Engineering, Turkey, mkutsal@metu.edu.tr Imaging of local structures and higher order atomic correlations in metallic amorphous materials have been a challenge to researchers through decades. Several examples of such studies have been published in the literature though a number of experimental and computational attempts but the direct imaging of short-range ordered (SRO) clusters and medium-range ordered (MRO) cluster networks is still missing. As such clusters and correlated structures are known to be the building blocks of the structure of metallic glasses, characterization via imaging of SRO and MRO structures is quite crucial to probe the local structures in disordered systems. Furthermore, it has been known that the number density and distribution of these structures play a critical role on the properties of metallic glass alloys. In this regard, HRTEM simulation analysis were performed on amorphous Al-RE metallic glass forming alloys using configurations obtained from ab-initio constrained Reverse Monte Carlo (RMC) atomic simulations. For probing the difference in the SRO and MRO structures, simulation boxes were prepared with two different constraints: partial pair distribution functions calculated from first principles and X-ray total structure factor. Although initial configurations are the same, two different atomic configurations are derived after completing RMC simulations. The difference revealed itself on simulated images and corresponding fast Fourier transforms (FFT) which show distinctly different microstructural features. These dissimilarities were attributed to the variance of MRO structures which was correlated with the previous experimental findings. The results will be compared and discussed with our previous experimental results with high resolution electron microscopy, atom probe tomography (APT) and high energy X-ray diffraction (HEXRD). Figure 1. HRTEM, APT data from Al-Tb metallic glass with corresponding RMC and HRTEM simulations. Keywords: Metallic glass, local structure, HRTEM, APT References [1] M. Ovun, M.J. Kramer, Y.E. Kalay, Structural modeling of liquid and amorphous Al91Tb9by Monte Carlo simulations, Journal of Non- Crystalline Solids, 405, 27-32, [2] T. Demirtas, Y.E. Kalay, Kinetics of fcc-al Nanocrystallization in Al90Tb10 Metallic Glass, Journal of Non-Crystalline Solids, 378, 71-78, [3] Y.E. Kalay, I. Kalay, J. Hwang, P.M. Voyles, M.J. Kramer, Local Chemical and Topological Order in Al-Tb and its Role in Controlling Nanocrystal Formation, Acta Materialia, 60(3), ,

179 Dişi sıçanlarda kronik tcdd (2,3,7,8tetrachlorodıbenzo-p-dıoxın) Uygulamasının oluşturduğu ovaryum hasarı üzerine Melatoninin koruyucu etkileri Semir Gül, Birgül Yiğitcan, Salih Aksanyar, Mehmet Gül *İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Malatya. AMAÇ: Çalışmanın amacı, çevresel toksik bir madde olan TCDD nin (2,3,7,8 Tetrachlorodibenzo-p-dioxin) kronik maruziyetle dişi sıçanların ovaryumlarında oluşturduğu histopatolojik ve biyokimyasal değişiklikler üzerine kuvvetli bir antioksidan olan melatoninin koruyucu etkilerinin araştırılmasıdır. GEREÇ VE YÖNTEM: 72 adet Wistar Albino cinsi sıçanlar aşağıdaki gibi gruplandırılmıştır. 1. Kontrol grubu 2. Yağ grubu (0,5 ml/kg/hafta x 16 hafta, g.g.) 3. Alkol grubu (0,5 ml/kg/gün x 115 gün i.p.) 4. Mel grubu (10 mg/kg/gün x 115 gün i.p.) 5. TCDD grubu (g.g. 1µg/kg/hafta x 16 hafta TCDD) 6. TCDD + Mel grubu ((g.g. 1µg/kg/hafta TCDD + i.p. 10mg/kg/gün mel) x 16 hafta). BULGULAR: TCDD nin ovaryum dokusunda primordiyal sonrası aşamalardaki folikül ve korpus luteum sayısını belirgin bir şekilde azalttığı saptandı. Korpus luteum ve granuloza hücre morfolojisini ve bütünlüğünü bozarak apoptoza ve nekroza neden olduğu gözlendi. Ayrıca, düz kas hücreleri, stromal hücreler, ve damar endotelinde de hasara neden olduğu izlendi. Histolojik bu bulguların yanısıra, biyokimyasal olarak TCDD nin ovaryum dokularında oksidatif stres oluşturduğu belirlendi. TCDD nin bu hasarlayıcı etkilerine karşılık, melatoninin histolojik, ultrastrüktürel ve biyokimyasal hasar parametrelerini önemli derecede düzeltici etkinliği olduğu yönünde bulgular elde edildi. SONUÇ: Melatoninin kronik TCDD maruziyetiyle oluşan ovaryum hasarına karşı koruyucu etkilerinin olduğu gösterilmiştir. Tüm deney gruplarındaki uygulama süresi 115 gün olup 116. günden sonra sıçanların, ketamin/ksilazin anestezi altında histolojik ve biyokimyasal incelemeler için ovaryumları alındı. Elde edilen ovaryum dokuları, rutin histolojik doku takip prosedürlerinden geçirildikten sonra parafin bloklara gömüldü. Hazırlanan parafin bloklardan mikrotomla 5 µm kalınlığında kesitler alındı. Hazırlanan kesitlere Hematoksilen-eosin (H&E) boyama yöntemi uygulandı. Boyanan ovaryum kesitleri Nikon Optip-Hot2 ışık mikroskobu, DS Fi2 kamera ve DS L3 görüntü analiz sistemi (Nikon, Tokyo, Japan) ile incelenerek fotoğraflar alındı. Elektron mikroskobik inceleme için sıçanların ovaryumlarından alınan yaklaşık 1 mm 3 hacmindeki doku örnekleri ilk olarak %2,5 luk gluteraldehit ve ikincil olarak da %1 Osmium tetraoksit (OsO 4 ) ile tespit edildi. Aseton ile dehidratasyonu takiben araldit içine gömüldü. Araldit bloklardan ultramikrotom (Leica Ultracut R) ile 80 nm kalınlığında ovaryum kesitleri bakır gridler üzerine alındı. Kesitler uranil asetat ve kurşun sitrat ile kontrastlandıktan sonra Zeiss Libra 120 TEM ile incelenerek fotoğraflar alındı. 157

180 Tracking the structural and chemical changes of nanostructured materials by in-situ TEM Zaoli Zhang Erich Schmid Institute of Materials Science, Austrian Academy of Science, Leoben, 8700, Autria, Bulk nanostructured materials show extremely high strength compared to bulk materials, and have received unprecedented attention in material research also due to its potential applications in industry [1]. However, the main issue is the thermal stability of nanostructured materials [2-4]. Here, the thermal stability of nanostructured Cr-Cu and Cu-Fe nanocomposites prepared by extreme deformation was explored at the atomic resolution using modern spherical aberration-corrected transmission electron microscopy (TEM) via simultaneous in-situ imaging and spectroscopy analysis. A TEM/STEM JEOL2100F operated at 200 kv and equipped with an image-side C S -corrector and an image filter (Tridiem) was used. We performed in-situ STEM experiments on several locations in thin regions combined with EELS measurements. Due to the different Z number (atomic number), the distinct grains are very clear with a strong bright contrast in Cu and a weak bright contrast in Cr (Fe). The grains show no regular shapes, and the grain size ranges from a few nanometers to tens of nanometers. The evolution of the structural and chemical composition in the nanostructured materials with temperature was tracked in real-time. It is found that the nanostructured materials are not only subjected to a structural change but also to an obvious chemical composition fluctuation upon annealing. The destabilization process in the nanostructured materials starts at a quite early stage. The dynamic process shows that atoms shift across the interface upon heating, which leads to rapid Cu and Cr grain separation at the intermixing zone, and a decrease of the averaged interface width. Real-time imaging and composition determining reveal the concentration changes with temperature, and allows further deriving the diffusion coefficients, and analyzing the dynamic behavior in nanocrystalline materials in details. An anomalous diffusion is found, driven by excess vacancy. A concrete relationship of excess vacancy and temperature is further established. Keywords: C S -corrected TEM, in-situ experiments, EELS, nanostructured materials. References [1] C.C. Koch, J.Mater.Sci. 42, 1403, [2] G.Wilde, J. Mater. Sci., 42,1772, [3] C.C.Koch, R.O.Scattergood, M.Saber, H.Kotan, J. Mater. Res., 28, 1785, [4] R. A. Andrievski, J. Mater. Sci., 49, 1449,

181 The Ultrastructural Changes in Lungs of Pregnant Rats T. Demirci 1, S. Parlak 1, E. Ozbek 2, E. Eroğlu 3 and H. Atilay 1 1 Atatürk University, School of Medicine, Histology and Embryology Department (SUNUM), Erzurum, Turkey drtubademirci@hotmail.com 2 Sakarya University, School of Medicine, Histology and Embryology Department, Sakarya, Turkey 3 Manuscript Institution of Turkey, Department of Manuscript Conservation and Archives, Istanbul, Turkey Pregnancy can cause pulmonary physiological and anatomic changes in the respiratory system, such as changes of the lung volume, ventilation and gas exchange that are important for health of the mother and fetus. It has been reported that it can also predispose the pregnant women with complications respiratory illness (1, 2). The aim of this study was to examine the ultrastructural changes of the lungs of 16 weeks pregnant rats at electronmicroscopic level. The 16 weeks twelve Sprague Dawley rats were divided into Control group (n=6) and Pregnant group (n=6). Vaginal plug formation was seen in female rats are considered to be in the first days of pregnancy in the pregnant group. In the 16th days of pregnancy they were decapited and their lungs were dissected. They were embedded in Araldite CY212 after %3 glutaraldehyde and %1 osmium tetroxide fixation. Semi-thin sections were dyed toluidine-blue and examined under a light microscope. Thin sections were mounted on 200- mesh copper grids, and stained 2% uranyl acetate and 0.4% lead citrate. Grids were visualized using a Jeol 100SX transmission electron microscope. The results revealed that in pregnant group the walls of many veins were dilated and some vein walls were disrupted and fibrinated blood was seen in those veins. Most of the capillaries were dilated. There was edema in perivascular and pericapillar areas. There were vacuolar degeneration zones in perivascular and peribronchial areas in that apoptotic cells, polymorphonuclear cells (PMNL), mast cells and basophiles were seen. The more alveolar macrophages were detected than control group. Especially, swallowed and degenerative type 2 cells were noticeable. The electron microscopic examinations showed that there were vacuolizations in Clara, columnar ciliated and smooth muscle cells in the bronchial walls. Additionally, the perinuclear vacuolizations and degenerated irregular lamellar bodies in type 2 cells were noticeable. The disrupted blood air barriers with neighboring alveolar macrophages and intravascular PMNL cells were distinguished. In conclusion it has been concluded these results may be related with the pathophysiological process that occurred in pregnant period. It has been requested further molecular and biochemical examinations. Keywords: pregnancy, lung, electron microscope References [1] MJ. Hegewald, RO. Crapo, "Respiratory physiology in pregnancy", Clin Chest Med, 32(1),1-13, [2] CC. Allred, A. Matías Esquinas, J. Caronia, R Mahdavi, BA. Mina, Successful use of noninvasive ventilation in pregnancy., Eur Respir Rev, 1;23(131):142-4,

182 Light and Electron Microscopic Changes of The Livers During Pregnancy T. Demirci 1, E. Ozbek 2, S. Parlak 1, E. Eroğlu 3 and H. Atilay 1 1 Atatürk University, School of Medicine, Histology and Embryology Department (SUNUM), Erzurum, Turkey drtubademirci@hotmail.com 2 Sakarya University, School of Medicine, Histology and Embryology Department, Sakarya, Turkey 3 Manuscript Institution of Turkey, Department of Manuscript Conservation and Archives, Istanbul, Turkey Some alterations in the results of standard liver tests can be seen in pregnants. And also, many liver dysfunction can occur, such as hyperemesis gravidarum, HELLP syndrome, acute fatty liver and intrahepatic cholestasis, in pregnancy. Making the correct diagnosis of these diseases is very important for mother and her fetus (1,2). The aim of the study was to examine the changes of the livers of 16 weeks pregnant rats at electronmicroscopic level. The study was designed to examine the livers of 16 weeks pregnant rats, histological at light and electron microscopic level. Two groups, control group (n=6) and pregnant group (n=6), were created from 12 Sprague Dawley rats. In the pregnant group, vaginal plug formation was seen and it has been considered to be in the first days of pregnancy. In the 16th days of pregnancy, the livers were dissected in both groups after rats were decapited. Tissue samples were fixed in 3% gluteraldehyde in 0,1 M PBS and in 0.1% buffered osmium tetroxide, and embedded in Araldit cy212. Semi-thin sections were dyed toluidine-blue and examined under a light microscope. Thin sections were stained with uranyl acetate and lead citrate. The ultrastructural examination was performed with a JEOL 100 SX electron microscope. The histological analysis showed that there were dilatations and fibrinated blood some of that were converted into granulation in central and portal veins. The endotel of those veins were disrupted. Some of the degenerative hepatocytes were detected with dense toluidine blue stain in their cytoplasms and heterochromatin nuclei. Additionally, some of apoptotic hepatocytes with swallowed cytoplasms, fragmented cytoplasms and nuclei. Electron microscopic examinations revealed that there were hepatocytes with pyknotic nuclei. Increased collagen depositions in presinusoidal areas were determined. There were degenerations in sinusoidal endotel nuclei and plasmalemma. In addition intra cytoplasmic and nuclear vacuolizations were detected in ITO cells. In conclusion it has been determined the effects of pregnancy may be associated with a pathophysiological process. further molecular and biochemical investigation has been requested. Keywords: pregnancy, liver histology, electron microscope References [1] JE. Hay, "Liver disease in pregnancy", Hepatology, 47(3): , 2008 [2] CA. Riely, "Liver disease in the pregnant patient in pregnancy", The American Journal Of Gastroenterology, Vol. 94, No. 7: ,

183 Novel X-ray Lenses Enabled by Focused Ion Beams K. Keskinbora, U. T. Sanli, C. Grévent and G. Schütz Max Planck Institute for Intelligent Systems, Heisenbergstrasse 3, 70569, Stuttgart, Germany, X-ray microscopy (XRM) is emerging as an important tool with a myriad of applications in biology, materials science, chemistry and physics [1]. The XRM presents a higher potential resolution than visible light due to shorter wavelengths of usually 1 to 0.01 nm. It also provides higher penetration depths than electrons. Attenuation lengths of a few hundred nm up to a few thousand µm are possible for soft and hard X-rays, respectively. Therefore, it is highly suitable for imaging of deep buried structures, as well as for in-situ experiments under extreme temperatures and pressures, especially in the hard X-ray energies. Various element specific contrast mechanisms make X-ray microscopy an ideal tool for studying almost all elements. X-ray absorption spectroscopy (XAS - X-ray counterpart of EELS) provides not only elemental contrast but is also highly sensitive to chemical environment. In addition, magnetic contrast due to X-ray circular magnetic dichroism (XMCD) lets imaging of magnetic structures with very high spatio-temporal resolution. In a synchrotron based XRM, one can take advantage of the time structure of the synchrotron radiation (SR), in the form of pump-and-probe experiments with a time resolution of sub-100 ps, especially suited for studying magnetic vortex dynamics, spin waves and domain wall motions [2]. All of the above mentioned X-ray spectromicroscopy applications usually require a source with high brightness, high monochromaticity and high coherence, energy and polarization tunability, and finally a focusing optic with high resolution and efficiency. Most of these requirements are met by third generation SR sources while fabrication of high performance focusing optics remains to be a challenging research area. High resolution micro- Fresnel zone plates (FZP) are utilized as the focusing or imaging optic in SR based XRM. FZPs are binary circular diffraction gratings, composed of concentric opaque and transparent rings following the zone plate law [3]. The width of the outermost zone (Δr), defines the Rayleigh resolution that can be achieved (1.22Δr). Therefore, higher resolution FZPs require smaller Δr and its focusing efficiency depends on the material, energy and the structural thickness as well as the FZP geometry. Here, we discuss alternative fabrication methods for FZPs and related quasi-three dimensional optics called kinoform lenses, using focused ion beam lithography (FIB-IBL). IBL provides a direct and fast fabrication route for micro optics, in contrast to more conventional e-beam lithography (EBL). IBL is a simple fabrication method but not a simplistic one. It means that there is a huge space of variables both material and process-wise that needs to be optimized for achieving the desired results. We have recently succeeded in rapid prototyping of high resolution FZPs [4] that approach the resolution of EBL counterparts. It was also shown that by using a gray-scale IBL approach, kinoform lenses with complex surface topographies can also be realized for the first time [5]. The fabrication details and X-ray testing of these optics will be presented and discussed in detail. Keywords: focused ion beams, X-ray lenses, X- ray microscopy, Fresnel zone plates, synchrotron radiation. References [1] Sakdinawat, A., and Attwood, D., Nat. Photonics, 4(12), , [2] Vansteenkiste, A., Chou, K. W., Weigand, M. et al., Nat. Phys., 5, , [3] Attwood, D., Soft X-rays and Extreme Ultraviolet Radiation Principles and Applications, Cambridge University Press, NY, [4] Keskinbora, K., Grévent, C., Eigenthaler, U. et al., ACS Nano, 7, , [5] Keskinbora, K., Grévent, C., Hirscher, M. et al., Adv. Optical Mater., 3,

184 An overview of the Electron Holography Studies in Max Planck Institute for Solid State Research Cigdem Ozsoy-Keskinbora 1, Wouter Van den Broek², Amin Parvizi², Chris Boothroyd 3, Rafal E. Dunin-Borkowski 3, Hans-Joachim Kleebe 4, Peter A. van Aken 1, Christoph T. Koch 2 1 Stuttgart Center for Electron Microscopy (StEM), MPI for Solid State Research, Stuttgart, Germany. 2 Institute for Experimental Physics, Ulm University, Ulm, Germany 3 Ernst Ruska Centre for Microscopy and Spectroscopy with Electrons, FZ Jülich, Jülich, Germany. 4 GeoScinces, Technical University of Darmstadt, Darmstadt, Germany. When electron (or photons or neutrons) pass through thin samples its exit wave provides information about the internal structure, refractive index, electric and magnetic field distribution and many other signals within and near the specimen. However, the phase component of the image is lost when it hits the detector during the conventional imaging process. Gabor s 1948 study showed for the first time a holography experiment with electrons which reconstruct the complete wave function [1]. Since then, many different complementary setups had been developed in many different branches [2] of optics, each faced with different problems [3,4]. In a first study, we show a model experiment which combines two different holography thecniques to overcome the weak points of one method with the other s advantage. As an example we show the combination of a setup similar to Gabor s first experiment to recover high spatial frequency information with high sensitivity and an off-axis setup to reliably recover low spatial frequencies [5]. The synergistic combination of the two very complimentary techniques was achieved by feeding the off-axis information as an initial guess into the inline reconstruction algorithm which then iteratively recovers the phase information. In the second study, we represent a reconstruction method which uses only the Fresnel fringes found in defocused images as a result of the interference of the wave scattered by the sample and the forward-transmitted wave can be used to reconstruct this phase information. Such Fresnel fringes are very efficient in retrieving high spatial frequency information. However, for reliably recovering lower spatial frequencies (within the lateral coherence length of the illumination), highly defocused images are needed. There exist many iterative reconstruction algorithms which are based on the transport of intensity equation (TIE), the weak phase object approximation, maximum likelihood optimization etc.. Although, all of these have their strengths, none of them are fully capable of reliably recovering very low spatial frequencies [6], especially in the case of limited spatial coherence. We present the results obtained by a modified flux-preserving focal series reconstruction algorithm [5]. References [1] Gabor, D., Nature 1948, 161, [2] Cowley, J. M., Ultramicroscopy 1992, 41, [3] Koch, C. T.; Lubk, A., Ultramicroscopy 2010, 110, [4] Latychevskaia, T.; Formanek, P.; Koch, C. T.; Lubk, Ultramicroscopy 2010, 110, [5] Ozsoy-Keskinbora, et. al., Sci. Rep. 2014, 4. [6] Koch, C. T., Micron, 63, 2014, [7] Koch, C.T., Ultramicroscopy 108, 2008,

185 Metotreksatın Neden Olduğu Testis Hasarına Karşı Curcuminin Koruyucu Etkisinin İncelenmesi L. Kılınç 1 ve Y.H. Uz 2 1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Bolu, Türkiye, leyla_aksut@hotmail.com 2 Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Edirne,Türkiye, yesimuz@yahoo.com Metotreksat (MTX), kemik iliği, bağırsak mukozası, gonadlar gibi yüksek çoğalma gücüne sahip dokular üzerine yan etkileri olan ve yaygın kullanılan kemoterapötik bir ajandır [1,2]. Bu çalışmada MTX in yol açtığı testis hasarına karşı curcuminin (CMN)'nin koruyucu etkisinin araştırılması amaçlandı. Onsekiz adet Wistar albino erkek sıçan herbirinde altı adet olacak şekilde 3 gruba ayrıldı. Kontrol grubuna intragastrik (ig.) yolla 14 gün boyunca dimetilsülfoksit (DMSO, CMN ile eşit hacimde); 2. gruba, intraperitoneal (ip.) olarak 11. gün tek doz MTX (20 mg/kg); 3. gruba, ig. yol ile 14 gün boyunca CMN (100 mg/kg/gün, DMSO içinde çözülerek) ve ek olarak yine 3. gruba, ip. olarak 11. günde tek doz MTX (20 mg/kg) verildi ve CMN son dozundan 24 saat sonra hayvanlar sakrifiye edilerek testis dokuları histolojik ve immünohistokimyasal olarak çalışıldı. İmmünohistokimyasal inceleme, nükleer faktörkappa B (NF-kB) ve fosfo (f) p38 MAPK antikorları uygulanarak sırasıyla histolojik skor (HSCORE) ve immün pozitif boyanma indeksi hesaplanarak değerlendirildi. İntrakardiak ponksiyon yoluyla kan örnekleri alınarak serumda total testosteron değerleri saptandı. Deneklerin vücut ve testis ağırlıkları ölçülerek testis ağırlığı/vücut ağırlığı oranı hesaplandı. Ek olarak, testis dokularında seminifer tübül çap ve epitel kalınlığı ile interstisyel alan genişliği ölçüldü. Hayvan ağırlıkları, serum testosteron seviyeleri, seminifer tübül çap ve epitel kalınlığının MTX grubunda kontrole göre anlamlı olarak azaldığı, testis ağırlıklarında ve testis ağırlığı/vücut ağırlığı oranında bir değişiklik olmadığı, histolojik olarak hasarlı seminifer tübül sayısının ve interstisyel alan genişliğinin anlamlı olarak arttığı görüldü. Buna ek olarak, NF-kB immünoreaktivitesi ve p38 MAPK immünopozitif hücre sayısında kontrole göre bir artış olduğu saptandı. Curcumin, MTX in neden olduğu vücut ağırlıkları, serum testosteron seviyeleri, seminifer tübül çap ve epitel kalınlığındaki azalmayı önlerken, histolojik olarak hasarlı seminifer tübül sayısı ve interstisyel alan genişlik artışını anlamlı olarak azalttı. Bundan başka, artmış olan NF-kB immünoreaktivitesi ve f- p38 MAPK immünopozitif hücre sayısında azalmaya neden oldu. Sonuç olarak, CMN nin MTX in neden olduğu testis hasarını NF-kB ve p38 MAPK yolu üzerinden etki göstererek azaltabileceği kanısındayız. Anahtar Kelimeler: metotreksat, curcumin, testis, nükleer faktör-kappa B, p38 Teşekkür Bu çalışma, no lu proje kapsamında Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (TÜBAP) tarafından desteklenmiştir. Referanslar [1] G. Sener, E. Ekşioğlu-Demiralp, M. Cetiner, F. Ercan, S. Şirvanci, N. Gedik ve B.C. Yeğen. Cell Biol Toxicol, 22(1):47-60, [2] A. Gökçe, S. Oktar, A. Koc ve Z. Yonden. Hum Exp Toxicol, 30(8): ,

186 Imaging Nanoflower M.Sarihan 1, M. Hancer 1,3 and I. Ocsoy 1,2 1 Erciyes University Nanotechnology Research Center (ERNAM), Kayseri, Turkey, meneksesarihan@erciyes.edu.tr 2 Erciyes University Department of Analytical Chemistry,Faculty of Pharmacy, Kayseri, Turkey, ismailocsoy@erciyes.edu.tr 3 Erciyes University Department of Materials Science and Engineering, Faculty of Engineering,Kayseri,Turkey mhancer@erciyes.edu.tr In this study, we report the preparation, catalytic activity and stability of a hybrid nanoflower (hnf) formed from horseradish peroxidase (HRP) enzyme and copper ions (Cu2+).In this synthesis strategy, Cu2+ ions were rationally and successfully combined with HRP to form flowerlike hybrid structures called "hybrid nanoflowers". The hnfs contain three major components: phosphate ions from the PBS solution, Cu2+ ions and HRP enzyme. The synthesis of hnfs involves three major successive steps: nucleation, growth process and formation. To generate uniform hnfs, it is first necessary to understand the nucleation step, in which Cu2+ ions react with phosphate to create primary copper phosphate complexes. The amine groups in the backbone of HRP preferentially coordinate to copper phosphate to initiate the nucleation of nanocrystals. In the growth process, the primary nanocrystals were continuously fed with HRP to produce large petals on the nanocrystals. The key feature of the growth process is the action of HRP as "glue" to form large assembled branches of HRP (connected to each other), resembling flower petals, on copper phosphate nanocrystals. In the formation, hierarchically and kinetically grown nanocrystals reached the saturation level to complete the growth process. As a consequence, the hnfs were efficiently produced at the end of the anisotropic growth process. Images exhibited correct distance closer and each one was taken with the Zeiss EVO LS10 on 25 kv. Internal structure of the nanoflower is seen very clearly. As shown structures were formed in flower shape formed from nanoscale sheet. Keywords: Nanoflower, Enzyme, SEM References [1] I. Ocsoy, E. Dogru and S. Usta, Enzyme and Microbial Technology, 75-76, 25-29, [2] B. Somturk, M. Hancer, I. Ocsoy and N. Ozdemir, Dalton Transactions, 44, ,

187 Amorphous Polymer-Derived Ceramics investigated by means of Pair Distribution Function (PDF) from Electron Diffraction in TEM Stefania Hapis 1, Hans-Joachim Kleebe 1, Yan Gao 2, Ralf Riedel 2, Jochen Rohrer 2, Xiaoke Mu 3, Peter van Aken 1 Technical University of Darmstadt, Institute for Applied Geosciences, Schnittspahnstraße 9, D Darmstadt hapis@geo.tu-darmstadt.de 2 Technical University of Darmstadt, Institute for Materials Science, Jovanka-Bontschits-Straße 2, D Darmstadt 3 Max-Planck Institute for Intelligent Systems, Stuttgart Center for Electron Microscopy, Heisenbergstraße 3, D Stuttgart This study is focused on the sensitivity of the final ceramic microstructure to the molecular structure of the precursor. Bulk ceramics with different polymers were synthesized and annealed at different temperatures [1-3]. Subsequent examinations were carried out with Transmission Electron Microscopy (TEM), including High Resolution Transmission Electron Microscopy (HRTEM) and the calculation of the Pair Distribution Function (PDF) from electron diffraction patterns of the predominantly amorphous matrix. Afterwards the experimental PDF are compared to calculated PDFs obtained from structure models determined via classical Molecular Dynamics simulation. The Pair Distribution Function is a powerful technique to investigate the short range order in disordered materials like the amorphous Polymer- Derived Ceramics up to ~1400 C. The PDF is already well established for example in X- ray or neutron diffraction but the advantage of the PDF from electron diffraction is that a very small sample volume can be analyzed in conjunction with the corresponding image information (HRTEM). Therefore, this technique is used for a better understanding of the crystallization behavior of these ceramics. By now, it is known that the onset of crystallization in boron-containing ceramics is shifted towards higher temperatures; however, the resulting crystal-size differs significantly and the amorphous matrix shows distinctly different features. The relationship between the molecular architecture and chemistry on the amorphous nature of the pre-ceramic and, in addition, its influence on the resulting crystallization behavior will be discussed. Keywords: polymer-derived ceramics, electron diffraction, pair distribution function References [1] P. Colombo, G. Mera, R. Riedel and G.D. Sorarú, J. Am. Ceram. Soc., 93, , [2] P. Colombo, R. Riedel, G.D. Sorarú and H.- J. Kleebe (ed.), Polymer-Derived Ceramics: From Nanostructure to Applications, DEStech Publications, Inc., Lancaster, USA, [3] Y. Gao, G. Mera, H. Nguyen, K. Morita, H.- J. Kleebe and R. Riedel, J. Eur. Ceram. Soc., 32, ,

188 Nanoscale Cathodoluminescence and STEM-EDX for Elucidating the Role of Boron in Long Persistence Strontium Aluminate Phosphors G. Inan Akmehmet,1 S. Šturm,2 L. Bocher,3 M. Kociak,3 B. Ambrožič,2 and C.W. Ow- Yang1,4 1 Sabancı University Materials Science and Engineering Program, Istanbul, Turkey, cleva@sabanciuniv.edu 2 Jožef Stefan Institute, Department of Nanostructured Materials, Ljubljana, Slovenia, 3 CNRS Laboratoire de Physique des Solides, Université de Paris-Sud, Orsay, France, 4 Sabancı University Nanotechnology Research and Application Center, Istanbul, Turkey. Boron is known to dramatically extend the afterglow persistence in strontium aluminatephosphors, which was discovered serendipitously when it was used to promote densification in the ceramic [1]. Previous attempts to understand the role of boron have largely neglected nanoscalerelated effects and have been inconclusive [2]. By analyzing, with unprecedented nanoscale spatial resolution, the chemistry, structure, and luminescence behavior in the long persistence phosphor Sr4Al14O25 co-doped with Eu2+, Dy3+, and B, it is shown in this work that the extremely long afterglow is due to the boron dopant via two key roles: 1) facilitating dominance of the long persistence phase during the microstructural evolution and 2) promoting more uniform distribution of the optically active, Eu2+ ion in the Sr2+ cation sub-lattice. Herein nanoscale-resolved cathodoluminescence is correlated with selected area electron diffraction and with energy dispersive x-ray spectroscopy analysis using a 2 Å-diameter probe. The salient aspect of this unique approach is that one can not only determine elemental distribution in the phosphor microstructure, but more importantly one can discriminate between the distributions of different divalent and trivalent luminescing ions [3]. Preparation of the stoichiometric Sr4Al14O25 compound doped with 1 mol% Eu2+ and 1 mol% Dy3+ by sol-gel processing (a modified Pechini method) produced a mixture of phases as revealed by x-ray diffraction analysis: Sr4Al14O25, SrAl12O19, SrAl4O7, and other non-equilibrium phases. However, the presence of boron (i.e., 0.5, 2, and 4.5 mol % B) results in a predominantly Sr4Al14O25 phase with a limited presence of SrAl12O19. We investigated the effect of B incorporation on thecrystallization kinetics, the microstructural evolution and on the correlation between structure and optical properties at two distinct size scales: 1) globally from the polycrystalline powder and 2) locally within a grain. Figure 1 (a) Cathodoluminescence (CL) emission spectra from both boron-doped and boron-free S4A7EDB specimen (from 2 different regions analyzed); Region 1 a plate-like grain; Region 2 equiaxed SA particles; (b) RGB image formed from CL emission from the spectral regions indicated: blue from nm, green from nm and red from nm; (c) corresponding annular dark field image of the entire region analyzed by CL spectrum imaging. Keywords: nanoscale cathodoluminescence, persistence, STEM-EDX, ceramic phosphor, structure-optical property relationships References [1] I. Chen and T.-M. Chen, J. Mater. Res., 16, , 2001; [2] A. Nag and T. R. N. Kutty, J. Alloys Compd.,354, , 2003; J. Niittykoski, T. Aitasalo, J. Holsa, H. Jungner, M. Lastusaari, M. Parkkinen and M. Tukia, J. Alloys Compd., 374, , [3] G. Inan Akmehmet, S. Sturm, L. Bocher, M. Kociak, B. Ambrozic, C.W. Ow-Yang, manuscript under review. 166

189 Microstructural Investigation of Long-Persistence in Strontium Aluminate Phosphors by Nano-scale Imaging G. İnan Akmehmet 1, S. Šturm 3, M. Čeh 3 and C. W. Ow-Yang 1,2 1 Sabanci University Nanotechnology Research and Application Center (SUNUM), Istanbul, Turkey, cleva@sabanciuniv.edu 2 Sabancı University, Materials Science and Engineering, Istanbul, Turkey, gulizinan@sabanciuniv.edu 3 Jozef Stefan Institute, Department of Nanostructured Materials, Ljubljana, Slovenia, saso.sturm@ijs.si Representing an efficient ad stable source of short-term stored energy, strontium aluminate phosphor compounds of nominal stoichiometry (SrO) 4 (Al 2 O 3 ) 7 co-doped with 1 mol% Eu 2+ and 1mol% Dy 3+ (S 4 A 7 ED) exhibit long persistence that is even further extended by the incorporation of boron [1]. To elucidate the effect of boron on afterglow persistence, we synthesized compounds using a sol-gel (i.e., modified Pechini) method [2] and investigated the effect of the boron dopant/flux agent on microstructure by applying highresolution S/TEM imaging and selected area diffraction analysis. Diffraction patterns were indexed to aid in simulating the HRTEM images for interpretation of their phase and atomic structure. Specimen was tilted onto a low-index zone axis and imaged in both high resolution TEM and STEM, using a JEOL JEM-ARM 200CF, equipped with a cold field-emission tip and a probe-side Csaberration corrector. High angle annular dark field (HAADF) images were formed using an annular detector with an inner diameter of 70 mrad and an outer diameter of 135 mrad, while annular bright field (ABF) images were obtained from an annular detector of 11-mrad inner diameter and 23-mrad outer diameter. Energy dispersive x-ray spectra were collected using a JEOL Centurio Dry SD100GV SDD detector. Single crystal particles of the (SrO) 4 (Al2O3) 7 phase were allowed for tilting onto low-indexed zone axes for qualitative identification of the atomic columns in HAADF and ABF micrographs. Image simulations of the measured intensities were also carried out by QSTEM [3] image simulation program in order to interpret the experimental results. Figure 1. HRTEM image of S 4 A 7 specimen (a) without B (b) its simulated structure with its diffraction pattern for the (c) <013>-zone axis. (d) B-containing S 4 A 7 specimen s HRTEM image, along the <012> zone axis, (e) its simulated structure and (f) diffraction pattern. Acknowledgement: The authors acknowledge financial support from the Scientific and Technological Research Council of Tur-key (TÜBITAK) from project #110M426, #112M360, and project #212T177. Keywords: long-persistence, boron, HAADF, ABF References [1] 1. A.V. Uluc, Sabanci University, M.Sc. Thesis, [2] M.G. Eskin, Sabanci University, M.Sc. Thesis, [3] C. T. Koch, PhD thesis, Arizona State University,

190 Hunting for diamonds in the Eastern Alps: applying complementary analytical techniques M. Vrabec 1, M. Janák 2, N. Froitzheim 3, K. Yoshida 4, V. Sasinková 5, M. Nosko 6, T. Kobayashi 7 and T. Hirajima 4 1 Department of Geology, University of Ljubljana, Ljubljana, Slovenia, mirijam.vrabec@ntf.uni-lj.si 2 Geological Institute, Slovak Academy of Sciences, Bratislava, Slovak Republic 3 Steinmann-Institut, Universität Bonn, Bonn, Germany 4 Department of Geology and Mineralogy, Graduate School of Science, Kyoto University, Kyoto, Japan 5 Institute of Chemistry, Slovak Academy of Sciences, Bratislava, Slovak Republic 6 Institute of Materials and Machine Mechanics, Slovak Academy of Sciences, Bratislava, Slovak Republic 7 Faculty of Health & Sports, Nagoya Gakuin University, Aichi, Japan Diamond is a form of elemental carbon stable at very high pressure conditions. Microdiamond grains can form during the orogenic events responsible for building of high mountain chains, when parts of the Eatrh's crust are dragged down (subducted) to the realm of the Earth's mantle at depths exceeding 100 km. So far, such processes were identifyed only in few places on Earth, and as such represent unique opportunity to study the evolution of Earth s deep interior. The latest discovery of diamonds was made in the Pohorje Mountains of Slovenia, where numerous microdiamonds were found in gneisses as single or polyphase inclusions within host garnet minerals [1]. Their presence demonstrates that this part of the Eastern Alps was subducted to extreme depths within the Earth's interior, and was subsequently exhumed back to the Earth's surface without complete breakdown of ultrahigh-pressure mineral phases, allowing a rear and exceptional opportunity to study them in-situ. To exclude possible contamination during polishing, specimens from Pohorje were prepared using carbon-free, i.e. Cr 2 O 3 and/or Al 2 O 3 polishing medium, thus replacing conventionally used diamond polishing paste. In the final stage of specimen preparation remnants of the polishing material was removed from the surface of thin sections by using an ultrasonic bath. To unembigousely determine the presence and type of minerals that contain carbon in these rocks several micro analytical tecniques were combined, allowing a complete microstrucutral and phase analysis at the sub-micron scale. Diamond inclusions in garnet minerals were first characterized by optical microscope in plane polarized transmitted light. Electron probe microanalysis (EPMA) with wavelength-dispersive x-ray spectrometry (WDS) and field-emission scanning microscope (FEG-SEM) equipped with energy-dispersive x-ray spectroscopy (EDS) were applied for analysis of diamond morphology and detailed elemental analysis of host garnet minerals. X-ray maps were used to determine the distribution of elements in the sub-micron sized inclusions within garnets. By Micro-Raman analysis, Raman spectra were obtained from polished thin sections. Diamonds are characterised by sharp Raman peaks mostly centered between 1332 and 1330 cm -1. The twodimensional Raman maps were made to analyse polyphase inclusions of diamond, moissanite, methane and carbon dioxide. Based on the above listed techniques we managed to undoubtly confirm that diamond inclusions in Pohorje rocks occur in-situ either as single crystal inclusions or as composed polyphase inclusions of diamond + moissanite (SiC) and diamond + carbon dioxide + methane. Furthermore, co-existence of diamond and moissanite as fluid-inclusion daughter minerals implies their crystallization from a supercritical COH-fluid at reducing conditions [1]. Discovery of diamonds in Pohorje mountains confirms that this unit represents the most deeply subducted part of the Eastern Alps. Keywords: diamond, moissanite, Electron probe microanalysis, Raman spectroscopy, Fieldemission scanning electron microscopy References [1] M. Janák, N. Froitzheim, K. Yoshida, V. Sasinková, M. Nosko, T. Kobayashi, T. Hirajima and M. Vrabec, Journal of metamorphic geology, 33/5, ,

191 Failure Mode Analysis in Glass B. Izmirlioglu 1, S. Yilmaz 1 and M. Üstün 1 1 Sisecam Science and Technology Center, Kocaeli, Turkey, bizmirlioglu@sisecam.com Glass is an amorphous solid which is often transparent and has widely spread usage areas. Many applications of glasses derive from their optical transparency, which gives rise to one of silicate glasses' primary usage as window panes. Because of the transparency, the quality expectations are very high and no defects are accepted. Unsuitable raw material properties, contamination, furnace materials (refractories and design) and daily operations are the primary causes of the defects. An undesired amorphous or crystalline inhomogeneity/impurity effects mechanical, chemical and optical properties of glass. These faults should be characterized and identified by analytical techniques for understanding the reason and the prevention of their formation. In this work some practical failure mode analysis of glass problems are presented. These investigations are carried out with stereo, optic and scanning electron microscopes and the results help to increase the yield of production. Keywords: glass, production, failure analysis 169

192 Microscopy Techniques Used in Flat Glass Research M. Üstün 1, T. Turutoğlu 1 and B. İzmirlioğlu 1 1 Şişecam Science and Technology Center, Kocaeli, Turkey, melustun@sisecam.com The usage of flat glass and processed flat glass products such as coated glasses, mirrors and automotive glasses increased continuously since the invention of float process. Recent developments in display and solar energy industries create more applications where glass is the integral part of the product. These applications include low-e coated glasses for IGUs, patterned glasses for PV panels which require high quality in their production. The microscopic investigation of glass, glass surface and coatings on glass plays important role in solving production problems for the satisfaction of high quality requirements and development of processed glass products. The purpose of this work is to show the various applications of microscopic and related analytical techniques used for the observation and characterization in Şişecam Science and Technology Center for the above mentioned studies. Keywords: flat glass, microscopy, analytical techniques, glass surface 170

193 JEOL: Latest developments of aberration corrected TEM G. Brunetti JEOL (EUROPE) SAS Espace Claude Monet 1 Allée de Giverny Croissy-sur-Seine (France) Tel: brunetti@jeol.fr The nanoworld: where individual atoms that constitute substances are directly observed. A TEM equipped with Cold-FEG (Cold Field Emission Gun) realizes this dream. With Cold-FEG, a superb high-quality electron beam is produced that achieved a narrower spread and forms a sharper probe with higher brightness than a conventional Schottky FEG. Many improvements have been developed for the conception of the ARM200F. The ARM200F receives a new design allowing the improvement of the mechanical, electrical stability and the protection against environmental disturbances. Furthermore, the base frame has been designed to the optimum geometry for the accommodation of double TEM/STEM Cs correctors totally integrated. The use of a spherical aberration corrector for electron optic system as standard, has achieved a scanning transmission image (STEM-HAADF) resolution of nm, the highest in the world among the commercial transmission electron microscopes. These improvements coupled with Cold-FEG allow the ARM to perform high level studies for all TEM techniques (HRTEM, HRTEM, EELS, EDS, Annular Bright Field, diffraction ). Furthermore, the ARM200F equipped with Cold-FEG and the new Centurio EDS detector (solid angle 1 sr) allows the acquisition of atomic resolution EDS mapping (Figure 1). Example of application: the use of a Cold-FEG dramatically improves EELS energy resolution. As seen figure 2, the energy resolution is about 0.3eV for a Cold-FEG. This very good energy resolution is a major factor for EELS studies; in particular ELNES (Energy Loss Near Edge Structure) exhibits a characteristic shape depending on the chemical bonding states in a substance. Figure 2 is an example of rutile and anatase analysis. JEOL offers Ultra-high resolution with this next generation of improved Cold-FEG Sr Lα Ti Kα O Kα Overlay Figure 1: Atomic resolution EDS mapping on SrTiO 3 sample. Rutile Rutile Anatase Ti-L 2,3 Anatase O-K Figure 2: EELS spectra of rutile and anatase type crystal, which show ELNES obtained from the O-K edge ans the Ti-L edge, reveal clear differences in chemical bonding states (indicated by arrows). The higher energy resolution of a Cold-FEG enables clear observation of these differences. 171

02 SEPTEMBER 2015-WEDNESDAY. Trophoblast cell proliferation and apoptosis in placental development during early gestation period in rats

02 SEPTEMBER 2015-WEDNESDAY. Trophoblast cell proliferation and apoptosis in placental development during early gestation period in rats 02 SEPTEMBER 2015-WEDNESDAY Submission ID Title Presenting Author Poster No 12 Trophoblast cell proliferation and apoptosis in placental development during early gestation period in rats Mustafa Erboğa

Detaylı

İBRAHİM ÖNAL ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ 2011 LYS SONUÇLARI

İBRAHİM ÖNAL ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ 2011 LYS SONUÇLARI İBRAHİM ÖNAL ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ 2011 LYS SONUÇLARI S. N. ADI SOYADI ÜNİVERSİTE ADI FAKÜLTE BÖLÜM 1 OĞUZCAN EREN FATİH ÜNİVERSİTESİ Tıp Fakültesi Tıp (Burslu) 2 ÖMER ÖZ DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ Tıp

Detaylı

TÜRK ELEKTRON MİKROSKOPİ DERNEĞİ 2012-2014 DÖNEMİ ETKİNLİKLERİ

TÜRK ELEKTRON MİKROSKOPİ DERNEĞİ 2012-2014 DÖNEMİ ETKİNLİKLERİ TÜRK ELEKTRON MİKROSKOPİ DERNEĞİ 2012-2014 DÖNEMİ ETKİNLİKLERİ Prof. Dr.Yurdagül CANBERK ONURSAL BAŞKAN Prof. Dr. Selma YILMAZER BAŞKAN Prof. Dr. Serap ARBAK İKİNCİ BAŞKAN Prof. Dr. Melek ÖZTÜRK SEZGİN

Detaylı

T.C. ZİRAAT BANKASI BALIKESİR FEN LİSESİ 2014 LYS YERLEŞTİRME SONUÇLARI

T.C. ZİRAAT BANKASI BALIKESİR FEN LİSESİ 2014 LYS YERLEŞTİRME SONUÇLARI ARDA KIRKAĞAÇ T.C. ZİRAAT BANKASI BALIKESİR FEN LİSESİ 2014 LYS YERLEŞTİRME SONUÇLARI OSMAN DOĞUHAN ÇİFTÇİ GÖKBERK ÖZSOY HİLAL DEMİR MEHMET YILDIRIM İLAYDA CUMA BUKET KAYA ARZU ALPAN EGE ERDEM ALİ SERHAT

Detaylı

İstanbul Medeniyet Üniversitesi. Fen Fakültesi Kimya Bölümü Akademik Kurul Toplantısı Aralık - 2013

İstanbul Medeniyet Üniversitesi. Fen Fakültesi Kimya Bölümü Akademik Kurul Toplantısı Aralık - 2013 İstanbul Medeniyet Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü Akademik Kurul Toplantısı Aralık - 2013 Akademik Personel Mesut Görür Arş. Gör. Ayşe Demir Uzman Dr. Kübra Demir Uzman Büşra Şennik Arş. Gör.

Detaylı

Mezuniye t Notu 100'lük. Mezuniye t Notu 100'lük. Kamu Yönetimi 77,13 15,426 68, , Mezuniye t Notu 100'lük

Mezuniye t Notu 100'lük. Mezuniye t Notu 100'lük. Kamu Yönetimi 77,13 15,426 68, , Mezuniye t Notu 100'lük T.C. Ad Soyad Fakülte Bölümü 1 Ahmet GÜNDÜZ 79,46 15,892 60,46898 30,234 61 18,3 64,42649 ASIL 2 68,03 13,606 63,50815 31,754 51 15,3 60,660075 ASIL 3 Gürkan AKSOY Gazi Üniversitesi 67,8 13,56 63,49614

Detaylı

38 SONER USLU FİZİK 2,43 MEZUN 39 İDRİS YAMAN TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 2,43 MEZUN 40 EMRE İŞSEVER MATEMATİK 2,42 MEZUN 41 GÖZDE GÖNÜL KUŞÇU TÜRK DİLİ

38 SONER USLU FİZİK 2,43 MEZUN 39 İDRİS YAMAN TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 2,43 MEZUN 40 EMRE İŞSEVER MATEMATİK 2,42 MEZUN 41 GÖZDE GÖNÜL KUŞÇU TÜRK DİLİ YEDEK LİSTE ** ASIL LİSTEDE İSMİ BULUNANLARDAN KESİN KAYITLARINI YAPMAYAN ÖĞRENCİLERİN SAYISI KADAR AŞAĞIDAKİ YEDEK LİSTEDEN GNO SIRALAMASINA GÖRE ÖĞRENCİ KABUL EDİLECEKTİR. ** YÖK KARARINA GÖRE TOPLAM

Detaylı

Kimya Grubu Asil Liste DEU. Kimya Grubu Asil Liste DEU Harici

Kimya Grubu Asil Liste DEU. Kimya Grubu Asil Liste DEU Harici Kimya Grubu Asil Liste DEU 1 DUYGU KAMIŞ DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FEN KİMYA 2.96 75.73 14.2.1992 2011 2016 2 NAGİHAN KAYA DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FEN KİMYA 2.89 74.1 17.2.1993 2011 2016 3 ZEKİ TOK DOKUZ

Detaylı

20. ENSTİTÜLERE GÖRE LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ SAYILARI NUMBER OF GRADUATE STUDENTS IN THE VARIOUS GRADUATE SCHOOLS

20. ENSTİTÜLERE GÖRE LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ SAYILARI NUMBER OF GRADUATE STUDENTS IN THE VARIOUS GRADUATE SCHOOLS 124 TÜRKİYE TOPLAMI T 20971 16738 4233 71398 50986 20412 10693 8329 2364 TOTAL FOR TURKEY K 6856 5444 1412 24797 17661 7136 3981 3173 808 E 14115 11294 2821 46601 33325 13276 6712 5156 1556 ÜNİVERSİTELER

Detaylı

DİDEM ÇELİK ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ (AYDIN)/Mühendislik Fakültesi/Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) MAHMUT UZUN ADNAN MENDERES

DİDEM ÇELİK ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ (AYDIN)/Mühendislik Fakültesi/Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) MAHMUT UZUN ADNAN MENDERES DİDEM ÇELİK ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ (AYDIN)/Mühendislik Fakültesi/Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce) MAHMUT UZUN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ (AYDIN)/Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme

Detaylı

ÖSYM YILI PUANI REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK SINIF ÖĞRETMENLİĞİ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖSYM YILI PUANI

ÖSYM YILI PUANI REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK SINIF ÖĞRETMENLİĞİ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ÖSYM YILI PUANI 2014-2015 GÜZ YARI MERKEZİ YERLEŞTİRME I İLE YATAY GEÇİŞ BAŞVURU SONUÇLARI SİNEM KAHRAMAN EMRE AKPINAR HİLAL ERDOĞAN ADEM BİLMEZ TUĞBA YILDIRIM HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ KOCAELİ ÜNİV.EĞİTİM

Detaylı

Fen - Edebiyat Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi Fen - Edebiyat Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi FİZİK 2.

Fen - Edebiyat Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi Fen - Edebiyat Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi FİZİK 2. Şube 5 - Fizik Grubu - Kontenjan: 25 Diğer Üniversiteler Kontenjan: 6 Sıra Adı Soyadı Üniversite Fakülte Bölüm 1 SERDAR BAKIR 2 GİZEM USLAN 3 NAFİZ NALBANTOĞLU 4 FATMA AYDOĞAR 5 MERVE GÖNÜLTAŞ 6 GÖZDE

Detaylı

XI. THM YUUP Çalıştayı Katılım Listesi

XI. THM YUUP Çalıştayı Katılım Listesi XI. THM YUUP Çalıştayı Katılım Listesi Adı Soyadı Üniversite/Kurum E-Mail Ömer YAVAŞ Ankara Üniversitesi yavas@ankara.edu.tr Orhan ÇAKIR Ankara Üniversitesi ocakir@science.ankara.edu.tr Ayşe HİÇSÖNMEZ

Detaylı

FEN BİLİMLERİ DERGİSİ

FEN BİLİMLERİ DERGİSİ T.C. CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ DERGİSİ CİLT: 8 SAYI: 1 YIL:2012 ISSN 1305 130X Flora of Üçpınar Town (Manisa-Turkey) Sinem CAVLAN, Levent ŞIK 1 16 Şalgam Suyu Üretimi ve Fonksiyonel Özellikleri

Detaylı

OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ SONUCU O.Ö.Ö 394,02348 ASİL MENDERES ÜNİ. AYŞE ARSLAN ADNAN MENDERS

OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ SONUCU O.Ö.Ö 394,02348 ASİL MENDERES ÜNİ. AYŞE ARSLAN ADNAN MENDERS ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ 2015-2016 EĞİTİM YILI TABAN PUANA GÖRE EK MADDE I YATAY GEÇİŞE HAK KAZANANAN ADAYLARIN LİSTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ Adı Soyadı ÖZGE ALÇI ADNAN O.Ö.Ö 394,02348

Detaylı

T.C. MERSİN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Yazı İşleri Şube Müdürlüğü DAĞITIM

T.C. MERSİN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Yazı İşleri Şube Müdürlüğü DAĞITIM T.C. MERSİN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Yazı İşleri Şube Müdürlüğü Sayı : 15302574 Konu : Tuje Dergi Tanıtımı DAĞITIM İlgi : 12.06.2017 tarihli ve 42220545-441200 sayılı yazı. Üniversitemiz

Detaylı

YILI MERKEZİ YERLEŞTİRME PUANINA GÖRE YATAY GEÇİŞ SONUÇLARI

YILI MERKEZİ YERLEŞTİRME PUANINA GÖRE YATAY GEÇİŞ SONUÇLARI ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ LİSTESİ Ç.Ü.Arkeoloji Türü/ Gülseven ATAŞLI Çukurova Ekonometri 1.sınıf/1.yarıyıl 2016 TM-3/ 305,20987 TM-3/ 258,05974 Binnur ÇABUK Dokuz Eylül Almanca Öğrt. 1.sınıf/1.yarıyıl 2016 TM-3/

Detaylı

KTÜ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜZ YARIYILI 2. YERLEŞTİRME SONUCU KAZANAN ADAY LİSTESİ ANABİLİM DALI PROGRAMI ADI SOYADI BAŞARI P.

KTÜ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜZ YARIYILI 2. YERLEŞTİRME SONUCU KAZANAN ADAY LİSTESİ ANABİLİM DALI PROGRAMI ADI SOYADI BAŞARI P. ANABİLİM DALI PROGRAMI ADI SOYADI BAŞARI P. ALAN Balıkçılık Teknolojisi Mühendisliği Tezli Y.Lisans YASİN BARUTCU 66,263859 Alan Dışı Bilgisayar Mühendisliği Tezli Y.Lisans SAFA AKBULUT 80,41065 Alan İçi

Detaylı

Fen Edebiyat Fakültesi ,700 ASiL 2 DUYGU ÖZTÜRK SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Fen Fakültesi KİMYA ,300 ASiL 3 SEVCAN ŞEFLEK

Fen Edebiyat Fakültesi ,700 ASiL 2 DUYGU ÖZTÜRK SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Fen Fakültesi KİMYA ,300 ASiL 3 SEVCAN ŞEFLEK Şube 3 - Kimya Grubu - Kontenjan: 25 Diger Universiteler Kontenjan: 6 Sıra Adı Soyadı Üniversite Fakülte Bölüm 1 BUKET GÖZLER Celal Bayar Üniversitesi Edebiyat Not Ortalaması Yüzde Karşılığı SONUÇ 3.43

Detaylı

ÇİNKO KATKILI ANTİBAKTERİYEL ÖZELLİKTE HİDROKSİAPATİT ÜRETİMİ VE KARAKTERİZASYONU

ÇİNKO KATKILI ANTİBAKTERİYEL ÖZELLİKTE HİDROKSİAPATİT ÜRETİMİ VE KARAKTERİZASYONU ÇİNKO KATKILI ANTİBAKTERİYEL ÖZELLİKTE HİDROKSİAPATİT ÜRETİMİ VE KARAKTERİZASYONU SÜLEYMAN ÇINAR ÇAĞAN MERSİN ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ ANA BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ

Detaylı

Fakülte/MY. Fakültesi. Mühendisliği. Fakültesi. Necatibey. Fakültesi DOKUZ EYLÜL. Fakültesi. Mühendislik. Fakültesi ORDU. Fakültesi.

Fakülte/MY. Fakültesi. Mühendisliği. Fakültesi. Necatibey. Fakültesi DOKUZ EYLÜL. Fakültesi. Mühendislik. Fakültesi ORDU. Fakültesi. Sayfa : 1-6 Adı 27566513768 BATUHAN SAMANTIR NORMAL 108710015 Sınıf RECEP TAYYİP ERDOĞAN (RİZE) 60589519508 AYŞE GÜRCAN NORMAL 108610273 Gıda Mühendisliği PAMUKKALE 45817614354 AYŞE EMRE NORMAL 101510241

Detaylı

T.C. GEDİZ ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ KADROSU ÖN BAŞVURU SONUÇLARI

T.C. GEDİZ ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ KADROSU ÖN BAŞVURU SONUÇLARI T.C. GEDİZ ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ KADROSU ÖN BAŞVURU SONUÇLARI SIRA AD-SOYAD MEZUNİYET BÖLÜM BELGELER ALES DİL PUANI PUAN* 1 TÜLİN TOLAY DUMLUPINAR

Detaylı

7/3/1992-2/10/2017 tarih aralığında kayıtlanan 1/1/2003-2/10/2017 tarih aralığında mezun olan öğrenciler Tekstil Tasarımı Bölümü (N.Ö.

7/3/1992-2/10/2017 tarih aralığında kayıtlanan 1/1/2003-2/10/2017 tarih aralığında mezun olan öğrenciler Tekstil Tasarımı Bölümü (N.Ö. 7/3/1992-2/10/2017 tarih aralığında kayıtlanan 1/1/2003-2/10/2017 tarih aralığında mezun olan öğrenciler Tekstil Tasarımı Bölümü (N.Ö.) Ad Soyad Kayıt Sebebi 1 Seher SÜLEYMANOĞLU 2 Seda UYSAL 3 Sibel ONUR

Detaylı

Eğitim ve Öğretim Yılı Doğancan ÖZCAN Bilgisayar Programcılığı İ.Ö Mert ÖZAY Bilgisayar Programcılığı U.E.

Eğitim ve Öğretim Yılı Doğancan ÖZCAN Bilgisayar Programcılığı İ.Ö Mert ÖZAY Bilgisayar Programcılığı U.E. SIRA NO ÖĞRENCİ NUMARASI 2014-2015 Eğitim ve Öğretim Yılı ADI SOYADI PROGRAMI 1. 12330304 Doğancan ÖZCAN Bilgisayar Programcılığı İ.Ö. 2. 12330303 Mert ÖZAY Bilgisayar Programcılığı U.E. 3. 12330178 Kardelen

Detaylı

12-16/05/2011 TARİHLERİ ARASINDA 50 ADET SOSYAL GÜVENLİK UZMAN YARDIMCISI KADROSU İÇİN YAPILAN GİRİŞ SINAVINDA BAŞARILI OLANLARI GÖSTERİR LİSTE

12-16/05/2011 TARİHLERİ ARASINDA 50 ADET SOSYAL GÜVENLİK UZMAN YARDIMCISI KADROSU İÇİN YAPILAN GİRİŞ SINAVINDA BAŞARILI OLANLARI GÖSTERİR LİSTE YAZILIM, ELEKTRONİK, ELEKTRİK VE ELEKTRONİK İLE BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ MEZUNLARI 1 ARAZ MEHMET ALİ ASİL 2 BÜTÜN ERTAN ASİL 3 DEMİRCİOĞLU HATİCE ZEHRA ASİL 4 DEMİREL AHMET ALPEREN ASİL 5 DİNCER (PERPİL)

Detaylı

5 ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ http://www.adiyaman.edu.tr/ 6 ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ http://www.adu.edu.tr

5 ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ http://www.adiyaman.edu.tr/ 6 ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ http://www.adu.edu.tr LIST OF UNIVERSITIES IN TURKEY No University name Web addresses 1 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ http://www.ibu.edu.tr 2 ABDULLAH GÜL ÜNİVERSİTESİ http://www.agu.edu.tr 3 ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ http://www.acibadem.edu.tr

Detaylı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE Sayı : 84093193-051.01- Konu : II. Uluslararası İnsan ve Toplum Bilimleri Kongresi UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE İlgi : 20/03/2018 tarihli ve 69392216-051.01-46290 sayılı yazı. Gazi Üniversitesi koordinatörlüğünde

Detaylı

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSİTİTÜSÜ 2014-2015 BAHAR YARIYILI LİSANSÜSTÜ BAŞVURU SONUÇLARI

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSİTİTÜSÜ 2014-2015 BAHAR YARIYILI LİSANSÜSTÜ BAŞVURU SONUÇLARI EĞİTİM BİLİMLERİ ENSİTİTÜSÜ 2014-2015 BAHAR YARIYILI LİSANSÜSTÜ BAŞVURU SONUÇLARI AFET EĞİTİMİ VE YÖNETİMİ (TEZLİ YÜKSEK LİSANS) 1 JALE YAZGAN BAŞARILI HAYIR 2 X FIRAT ORUÇ BAŞARILI EVET 3 X BÜLENT KAYA

Detaylı

MEZUNİYET PUANI YAZILI SINAV PUANI %30

MEZUNİYET PUANI YAZILI SINAV PUANI %30 30.12.2016 TARİHLİ İLANIMIZIN SONUÇLARI : Bilgisayar Mühendisliği DİL NOTU GİRİŞ I NOTU 1 Seda KUL 78,17134 62,50 89,030 65,000 23,451 6,250 26,709 19,500 75,9104 ASİL 2 Abdurrahman GÜN 78,51463 65,00

Detaylı

İLETİŞİM. Öğrenci / Mezun ÖĞRETMENLİK M EGE ÜNİVERSİTESİ 4 ASIL

İLETİŞİM. Öğrenci / Mezun ÖĞRETMENLİK M EGE ÜNİVERSİTESİ 4 ASIL İLETİŞİM ADI SOYADI ALANI MEZUNİYET HASAN ALİ ÖZDEMİR Öğrenci / Mezun Üniversite GANO Kayıt Durumu ÖĞRETMENLİK M EGE ÜNİVERSİTESİ 4 ASIL BÜŞRA TANRITANIR GAZETECİLİK GAZETECİLİK Ö AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

Detaylı

2013 sırası sırası

2013 sırası sırası ELEKTİRİK-ELEKTRONİK-KONTROL-HABERLEŞME MÜHENDİSLİKLERİ 2012-2016 YILI BAŞARI SIRALARI genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercih dönemi için hazırlanmıştır Üni Adı TÜRÜ PROGRA M KODU PROGRAM ADI 2017

Detaylı

ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ELEMANI ÖN DEĞERLENDİRME SONUÇLARI

ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ELEMANI ÖN DEĞERLENDİRME SONUÇLARI ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ELEMANI ÖN DEĞERLENDİRME SONUÇLARI SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ ODYOLOJİ BÖLÜMÜ ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ (KADRO SAYISI 2) (DERECE 7) (İLAN NUMARASI: 1012103 ) (ODYOLOJİ

Detaylı

BUCA ANADOLU LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ 2015 ÖSYS'DE ELEKTRİK ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMLERİNE YERLEŞENLERİN ORTALAMA NET SAYILARI

BUCA ANADOLU LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ 2015 ÖSYS'DE ELEKTRİK ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMLERİNE YERLEŞENLERİN ORTALAMA NET SAYILARI BUCA ANADOLU LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ 2015 ÖSYS'DE ELEKTRİK ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMLERİNE YERLEŞENLERİN ORTALAMA NET SAYILARI Üniversite Türü Diploma puanı Yerleşe n YGS Türkçe YGS Sosyal YGS Mat

Detaylı

2015BAŞARISIRALARIDEĞİŞİMİTAHMİNLERİ

2015BAŞARISIRALARIDEĞİŞİMİTAHMİNLERİ 2015BAŞARISIRALARIDEĞİŞİMİTAHMİNLERİ YÖNTEM Buçalışma,DoğruTercihAnalizEkibitarafındanhazırlanmışveKariyerPlanlamaDerneğiÜyelerilebirlikteyorumlanmıştır. Geçtiğimizyılardakontenjanartışveazalmalarınabakıldığında,çoğunluklaazalmanınbaşarısırasınınyükselmesine,artışlarındabaşarısırasındadüşüşe

Detaylı

SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU BAHAR YARIYILI ÖSYM YERLEŞTİRME PUANINA GÖRE YATAY GEÇİŞ SONUÇLARI

SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU BAHAR YARIYILI ÖSYM YERLEŞTİRME PUANINA GÖRE YATAY GEÇİŞ SONUÇLARI SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU 2015-2016 BAHAR YARI YERLEŞTİRME NA GÖRE YATAY GEÇİŞ SONUÇLARI AMELİYATHANE HİZMETLERİ 1 Esma BAYAM Selçuk Ünv. Lab. Vet.Sağlık 2015 407,900 382,550 ASIL 2 Zeynep PARLAK

Detaylı

YÜKSEKÖĞRETİM TEMEL GÖSTERGELERİ

YÜKSEKÖĞRETİM TEMEL GÖSTERGELERİ YÜKSEKÖĞRETİM TEMEL GÖSTERGELERİ 1 Nisan 2014 Tablo 1. Yükseköğretim Temel Göstergeler Temel Göstergeler Devlet Üniversiteleri Vakıf Üniversiteleri Vakıf MYO TOPLAM / ORAN Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde

Detaylı

T.C. GÜMÜŞHANE VALİLİĞİ Merkez Mareşal Çakmak Sosyal Bilimler Lisesi Müdürlüğü

T.C. GÜMÜŞHANE VALİLİĞİ Merkez Mareşal Çakmak Sosyal Bilimler Lisesi Müdürlüğü 2009-2010 AÖL - 12. Sınıf / A Şubesi FEN BİLİMLERİ ALANI DAL YOK 20101110 ZAFER BAYRAM 20101127 ERDİ ÖZTÜRK 20101161 METEHAN KAYA 20101173 SIRAT ÖZENER 20101189 ALİM ŞEKER 20101206 MUSTAFA ENES KARAMAN

Detaylı

SIRA NO PROJE NO AD SOYAD İKAMET İLİ ÜNİVERSİTE BÖLÜM

SIRA NO PROJE NO AD SOYAD İKAMET İLİ ÜNİVERSİTE BÖLÜM 1 2013-1-TR1-COM04-47097 Adem TOPRAK ZONGULDAK Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği 2 2013-1-TR1-COM04-46886 Adem CELEP MANİSA Anadolu Üniversitesi Almanca Öğretmenliği 3 2013-1-TR1-COM04-46419

Detaylı

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI 1 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU) Tıp Fakültesi MF-3 103 103 490,69 504,86 483,72 485,47 ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) Fizyoterapi ve Rehabilitasyon MF-3 36 36 397,16 444,53 ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ

Detaylı

GÜZEL SANATLAR. Öğrenci / Mezun ÖZLEM TOPUZ SANAT VE TASARIM GELENEKSEL TÜRK SANATLARI Ö AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ 3,82

GÜZEL SANATLAR. Öğrenci / Mezun ÖZLEM TOPUZ SANAT VE TASARIM GELENEKSEL TÜRK SANATLARI Ö AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ 3,82 GÜZEL SANATLAR ADI SOYADI ALANI MEZUNİYET Öğrenci / Mezun Üniversite GANO Kayıt Durumu ÖZLEM TOPUZ SANAT VE TASARIM GELENEKSEL TÜRK SANATLARI Ö AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ 3,82 MÜGE ŞİMŞEK GÖRSEL SANATLAR RESİM

Detaylı

Elektrik-Elektronik Mühendisliği (MF-4)

Elektrik-Elektronik Mühendisliği (MF-4) Elektrik-Elektronik Mühendisliği (MF-4) ÜNİVERSİTE D/Ö 2015 2014 2015 2014 2015 2015 2014 2014 B.SIRA B.SIRA T.PUAN T.PUAN KON. YER. KON. YER. BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL) (İngilizce) Devlet 372 440

Detaylı

MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK YILI FARABİ DEĞİŞİM PROGRAMI GİDEN ÖĞRENCİ BAŞVURULARI SONUÇ LİSTESİ

MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK YILI FARABİ DEĞİŞİM PROGRAMI GİDEN ÖĞRENCİ BAŞVURULARI SONUÇ LİSTESİ MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ 2019-2020 AKADEMİK YILI FARABİ DEĞİŞİM PROGRAMI GİDEN ÖĞRENCİ BAŞVURULARI SONUÇ LİSTESİ SIRA NO AD SOYAD ENSTİTÜ/FAKÜLTE/Y. O/M.Y.O 1 Fatıma Yıldız Sağlık Bilimleri Fak.

Detaylı

YABANCI DİL PUANI %60 DEĞERİ YABANCI DİL PUANI TOPLAM ALES PUANI %40 DEĞERİ BİRİMİ BÖLÜM UNVANI DER ADET İLAN NO ADI SOYADI

YABANCI DİL PUANI %60 DEĞERİ YABANCI DİL PUANI TOPLAM ALES PUANI %40 DEĞERİ BİRİMİ BÖLÜM UNVANI DER ADET İLAN NO ADI SOYADI BİRİMİ BÖLÜM UNVANI DER ADET İLAN NO ADI SOYADI ALES PUANI ALES PUANI %40 DEĞERİ YABANCI DİL PUANI YABANCI DİL PUANI %60 DEĞERİ TOPLAM Yüksekokulu Hazırlık Okutman 6 1 1018017 Ömer ŞAKAR 93,91 37,56 100,00

Detaylı

1 35 GÖKÇE BORA EGE ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ GIDA MÜHENDİSLİĞİ CANAN UĞURLU EGE ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK GIDA 1

1 35 GÖKÇE BORA EGE ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ GIDA MÜHENDİSLİĞİ CANAN UĞURLU EGE ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK GIDA 1 Şube 4 - Mühendislik Grubu Diger Mezun 35 GÖKÇE BORA EGE MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ GIDA 2 78 CANAN UĞURLU EGE MÜHENDİSLİK GIDA 3 20 SERPİL SEDEF ERDEM ESKİŞEHİR ANADOLU TASARIM VE MİMARLIK FAKÜLTESİ ENDÜSTRİYEL

Detaylı

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Sayı :11611387/051.04/ Konu :Sempozyum UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü tarafından Üniversitemizin ev sahipliğinde

Detaylı

ANİBAL ANADOLU LİSESİ 2015 LYS YERLEŞME SONUÇLARI

ANİBAL ANADOLU LİSESİ 2015 LYS YERLEŞME SONUÇLARI ANİBAL ANADOLU LİSESİ 2015 LYS YERLEŞME SONUÇLARI 1 ABDULLAH KASIM MUTLU YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL)/Sağlık Bilimleri Fakültesi/Fizyoterapi ve Rehabilitasyon (Ücretli) 2 ARMAĞAN DİLEK KÖSEOĞLU

Detaylı

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ BUCA EĞİTİM FAKÜLTESİ PEDAGOJİK FORMASYON ÖZEL ALAN KONTENJANI. Prof. Dr. Mustafa TOPRAK DEKAN

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ BUCA EĞİTİM FAKÜLTESİ PEDAGOJİK FORMASYON ÖZEL ALAN KONTENJANI. Prof. Dr. Mustafa TOPRAK DEKAN DOKUZ EYLÜL BUCA EĞİTİM FAKÜLTESİ PEDAGOJİK FORMASYON 1 11561 AYTÜL BÜYÜKSARAÇ DOKUZ EYLÜL DEVLET KONSERVATUVARI OPERA 95,48 95,480 2 1962 ORHAN ÖZDEMİR YAKIN DOĞU FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ İNGİLİZ DİLİ EDEBİYAT

Detaylı

GENEL SIRA Sıra No Öğrenci No Adı Soyadı Not Ort. Burs Oranı

GENEL SIRA Sıra No Öğrenci No Adı Soyadı Not Ort. Burs Oranı FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ GENEL SIRA Sıra No Öğrenci No Adı Soyadı Not Ort. Burs Oranı 1 1 1301.02049 PINAR ECE KIRAÇ 4 %100 2 2 1301.02028 DUYGU BAKIR 3,98 %100 3 3 1201.02066 YASEMİN GÜLER

Detaylı

2014-2015 Öğretim Yılı Güz Formasyon Grubu Ders Muafiyet Listesi

2014-2015 Öğretim Yılı Güz Formasyon Grubu Ders Muafiyet Listesi 2014-2015 Öğretim Yılı Güz Formasyon Grubu Ders Muafiyet Listesi Öğr enci Sıra No Öğrencinin Adı Öğrencinin Muaf Olmayı Talep Ettiği Dersler 1 Nimet Dolaş Hemşirelik Ölçme Değerlendirme Psikoloji 2 Hale

Detaylı

FEN BİLİMLERİ DERGİSİ

FEN BİLİMLERİ DERGİSİ T.C. CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ DERGİSİ ISSN 1305 130X CİLT:8 SAYI:2 YIL:2012 ISSN 1305 130X CİLT: 8 SAYI: 2 YIL:2012 Maldan Köyü (Manisa) Florası Yurdanur AKYOL, Yasin ALTAN Cam Elyaf Takviyeli

Detaylı

BES 451-01 Onkoloji EAH Cansu Dölek Sema Akyüz Hatice Kanıbir Merve Merter Merve İnel Öznur Aydın Tuğba Ekici Huriye Saygılı BES 451-01 Atatürk EAH

BES 451-01 Onkoloji EAH Cansu Dölek Sema Akyüz Hatice Kanıbir Merve Merter Merve İnel Öznur Aydın Tuğba Ekici Huriye Saygılı BES 451-01 Atatürk EAH BES 451 H.Ü. DIŞI HASTANE VE KURUM STAJI - GÜZ DÖNEMİ - BAHAR DÖNEMİ 14 EYLÜL 05 KASIM 08 ŞUBAT- 24 MART 2. GRUP 1. GRUP 4. GRUP 3. GRUP Onkoloji EAH Onkoloji EAH Onkoloji EAH Onkoloji EAH Cansu Dölek

Detaylı

2014 ŞEYDA ÖZMEN 107650045 MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ/Muğla Meslek Yüksekokulu/Çocuk Gelişimi

2014 ŞEYDA ÖZMEN 107650045 MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ/Muğla Meslek Yüksekokulu/Çocuk Gelişimi Yıl Adı Soyadı Program Kodu 2014 ŞEYDA ÖZMEN 107650045 MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ/Muğla Meslek Yüksekokulu/Çocuk Gelişimi 2014 KÜBRA SELCAN DEMİRBAŞ 103350396 DÜZCE ÜNİVERSİTESİ/Akçakoca Meslek Yüksekokulu/İşletme

Detaylı

YÜKSEKÖĞRETİM KURULU YÜKSEKÖĞRETİM BİLGİ YÖNETİM SİSTEMİ. 17 Mart 2014 Afyon

YÜKSEKÖĞRETİM KURULU YÜKSEKÖĞRETİM BİLGİ YÖNETİM SİSTEMİ. 17 Mart 2014 Afyon YÜKSEKÖĞRETİM KURULU YÜKSEKÖĞRETİM BİLGİ YÖNETİM SİSTEMİ (Temel İstatistikler) 17 Mart 2014 Afyon Tablo 1. Yükseköğretim Temel Göstergeler Temel Göstergeler Devlet Vakıf Vakıf TOPLAM/OR Üniversiteleri

Detaylı

Eğitim-Öğretim Güz Yarıyılında Enstitümüz Lisansüstü Programlarına Kesin Kayıt. Yaptıran Öğrencilerin Numaraları Aşağıdaki Gibidir.

Eğitim-Öğretim Güz Yarıyılında Enstitümüz Lisansüstü Programlarına Kesin Kayıt. Yaptıran Öğrencilerin Numaraları Aşağıdaki Gibidir. 2018-2019 Eğitim-Öğretim Güz Yarıyılında Enstitümüz Lisansüstü Programlarına Kesin Kayıt Yaptıran Öğrencilerin Numaraları Aşağıdaki Gibidir. BİYOLOJI ANABILIM DALI (Yüksek Lisans Programı) 182102001 FERHAT

Detaylı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE Evrak Tarih ve Sayısı: 08/03/2018-E.10778 T.C. Sayı : 84093193-051.04- Konu : IV. Uluslararası Alevilik ve Bektaşilik Sempozyumu KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE İlgi : 28/02/2018 tarihli ve 22261011-010.07.02-35615

Detaylı

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI

2012 ÖSYS TAVAN VE TABAN PUANLARI ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ(BOLU) İlköğretim Matematik Öğretmenliği MF-1 62 62 382,96 457,21 259,14 305,59 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ(BOLU) Matematik (İngilizce) MF-1 72 72 279,93 372,86 ABANT

Detaylı

En Küçük Puanı. Puan Türü. Kont. YGS- 2. Fatih Üniversitesi Hemşirelik (Tam Burslu) 5 422,34389 441,05042. Hacettepe

En Küçük Puanı. Puan Türü. Kont. YGS- 2. Fatih Üniversitesi Hemşirelik (Tam Burslu) 5 422,34389 441,05042. Hacettepe Üniversite Adı Programın Adı Puan Türü Kont. En Küçük Puanı En Büyük Puanı Şifa (Tam Burslu) MF-3 7 439,55166 464,54450 Şifa (%50 Burslu) MF-3 7 44,17197 437,58960 Fatih (Tam Burslu) Hacettepe Koç İstanbul

Detaylı

TARİH BRANŞINDA PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMINA KESİN KAYIT HAKKI KAZANANLAR (OKUYAN/4. ÖĞRENCİSİ)

TARİH BRANŞINDA PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMINA KESİN KAYIT HAKKI KAZANANLAR (OKUYAN/4. ÖĞRENCİSİ) TARİH BRANŞINDA PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMINA KESİN KAYIT HAKKI KAZANANLAR (OKUYAN/4. ÖĞRENCİSİ) Sıralam a Adı Soyadı Üniversite Fakülte Fakült e Türü Mezun olduğu Program GNO Öğrenim

Detaylı

2012 ALINTERİ LİSTESİ (EŞİT AĞIRLIK SÖZEL)

2012 ALINTERİ LİSTESİ (EŞİT AĞIRLIK SÖZEL) 1 ALINTERİ LİSTESİ (EŞİT AĞIRLIK SÖZEL) Başarı 1 2 TİLBE GÜNEY Ankara And. NESLİHAN ALDOĞAN Kırkkonaklar And. 12. SINIF YOK 489 12. SINIF YOK 476 YGS- 18475-1683 YGS-30276-3080 ODTÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Detaylı

YÜKSEKÖĞRETİM TEMEL GÖSTERGELERİ

YÜKSEKÖĞRETİM TEMEL GÖSTERGELERİ YÜKSEKÖĞRETİM TEMEL GÖSTERGELERİ Nisan 2014 Tablo 1. Yükseköğretim Temel Göstergeler Temel Göstergeler Devlet Üniversiteleri Vakıf Üniversiteleri Vakıf MYO TOPLAM / ORAN Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde

Detaylı

Sıra No Ad Soyad. Tercih Edilen Üniversite BAŞVURU UYGUNLUK DENETİMİ VE BAŞVURU SONUCU. Ortala ması. Bölüm. 1 Mikail Orhan

Sıra No Ad Soyad. Tercih Edilen Üniversite BAŞVURU UYGUNLUK DENETİMİ VE BAŞVURU SONUCU. Ortala ması. Bölüm. 1 Mikail Orhan Sıra No Ad Soyad 1 Mikail Orhan 2 emre can sarı Bölüm Türk Dili ve Edebiyatı 3 Eda Tertemiz Yiyecek ve İçecek ciliği 4 esma biz pdr Sınıf Not Ortala ması Tercih Edilen Üniversite 2 2,73 Adnan Menderes

Detaylı

ÇANKAYA İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ SINAV SONUÇ LİSTESİ SIRA SOYAD AD KURUM ADAY NO SERTİFİKA TÜRÜ PUAN SONUÇ. 06924 Çağrı Merkezi Elemanı 95 GEÇTİ

ÇANKAYA İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ SINAV SONUÇ LİSTESİ SIRA SOYAD AD KURUM ADAY NO SERTİFİKA TÜRÜ PUAN SONUÇ. 06924 Çağrı Merkezi Elemanı 95 GEÇTİ Sayfa : 1 / 7 1 BULUT Abdulsamet 07001 Çağrı Merkezi Elemanı 85 GEÇTİ 2 AHMET TAHİR Ahmet 06898 Çağrı Merkezi Elemanı 55 GEÇTİ 3 KAYABAŞI Akgün 07002 Çağrı Merkezi Elemanı 50 GEÇTİ 4 DİNÇ Ali 06919 Çağrı

Detaylı

Erasmus Programı Genel Değerlendirme

Erasmus Programı Genel Değerlendirme Erasmus Programı Genel Değerlendirme İlyas Ülgür Erasmus Program Koordinatörü 6 Mayıs 2013 Ege Üniversitesi Türkiye de Erasmus Öğrenci Hareketliliği 18000 16000 17000 14000 12000 11998 10000 10095 8000

Detaylı

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ 201-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI GÜZ YARIYILI YATAY GEÇİŞ SONUÇLARI

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ 201-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI GÜZ YARIYILI YATAY GEÇİŞ SONUÇLARI ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ 201-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI GÜZ YARIYILI LARI BÖLÜM/PRORGAM ADI : ARKEOLOJİ BİRİNCİ / PUAN PUAN ÖSYS ( / * 60) İKİNCİ TÜRÜ YILI + ( / 4 * 40) AYŞE ATA SELÇUK

Detaylı

BAĞCILAR ANADOLU LİSESİ

BAĞCILAR ANADOLU LİSESİ BAĞCILAR ANADOLU LİSESİ PF09140638 KÜBRA DOĞAN PF09140595 ÖMER YILMAZ PF09140190 RIDVAN BİNBOĞA PF09140810 GAMZE KAMİŞLİ PF09140268 BUŞRA ÇİMEN PF09140467 EDA SÜREN Biyoloji Öğretmenliği Grubu PF24140208

Detaylı

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız.

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız. TABLO ÜNİVERSİTE Tür ŞEHİR FAKÜLTE/YÜKSOKUL PROGRAM ADI AÇIKLAMA DİL 4 GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ Devlet ANKARA Askeri Tıp Fak. Askeri Tıp Fakültesi Sivil Lise-Erkek MF-3 491,589 470,441 221 17.400 4

Detaylı

TARİHLİ İLANIMIZIN SINAV SONUÇLARI

TARİHLİ İLANIMIZIN SINAV SONUÇLARI : Biyomedikal Mühendisliği Çağatay TAŞDEMİRCİ 78,09802 70,00 70,13 47 23,429406 7,000 21,039 14,1 65,568406 Seval TORUN 86,79168 65,00 80,16 27 26,037504 6,500 24,048 8,1 64,685504 Birgün ÖZÇOLAK 80,13846

Detaylı

GRUP İSİM SOYİSİM ÖĞRETMEN OKUL FELSEFE 1.GRUP

GRUP İSİM SOYİSİM ÖĞRETMEN OKUL FELSEFE 1.GRUP GRUP İSİM SOYİSİM ÖĞRETMEN OKUL ÖMER TEMEL MÜSLÜME MANAVGAT ASLAN TUĞÇE DENİZLİ MÜSLÜME MANAVGAT ASLAN VAHİDE TURAN MÜSLÜME MANAVGAT ASLAN HATİCE ÖNKOL MÜSLÜME MANAVGAT ASLAN MELEK KAPLANGÖRAY MÜSLÜME

Detaylı

GRUP. Devam Çizelgesi UYGULAMA OKULU KOORDİNATÖRÜ UYGULAMA SINIFI. ÖĞRETMEN ADAYININ NUMARASI Kübra Nur SAYAN Bircan ÇAM. 1.

GRUP. Devam Çizelgesi UYGULAMA OKULU KOORDİNATÖRÜ UYGULAMA SINIFI. ÖĞRETMEN ADAYININ NUMARASI Kübra Nur SAYAN Bircan ÇAM. 1. Kübra Nur SAYAN Bircan ÇAM Tülay SANCAR Özlem ESEN Yeliz KUMAŞ Kübra TUNCA Vasfiye KALAMAN 7 Mart Ortaokulu Orhun BÜYÜK Şehmuz BULUT Yrd. Doç. Dr. Mustafa CANSIZ Engin SÖNMEZ Murat YÖNDEM (İ.Ö.) Sultan

Detaylı

3,25 21,50 492,160 29,6716 Erciyes Üniversitesi 11 Pınar Beyhan 3,92 20,50 476,762 29,1876 Yeditepe Üniversitesi 12 Veysi Kanat

3,25 21,50 492,160 29,6716 Erciyes Üniversitesi 11 Pınar Beyhan 3,92 20,50 476,762 29,1876 Yeditepe Üniversitesi 12 Veysi Kanat Yurtiçi 2.sınıf yatay geçiş sıralaması İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ 2012-2013 Eğitim ve Öğretim Yılı Yatay Geçiş Sonuçları ASIL 1 İbrahim Sağlam 3,96 26,00 486,441 34,8244 Yeditepe Üniversitesi

Detaylı

ERART Güzel Sanatlar Eğitim Merkezi 1997 YILI ÜNİVERSİTEYİ KAZANAN ÖĞRENCİLER

ERART Güzel Sanatlar Eğitim Merkezi 1997 YILI ÜNİVERSİTEYİ KAZANAN ÖĞRENCİLER ERART Güzel Sanatlar Eğitim Merkezi 1997 YILI ÜNİVERSİTEYİ KAZANAN ÖĞRENCİLER Nejat Semerci Anadolu Üniversitesi Resim Nejat Semerci Tansel Diplikaya Anadolu Üniversitesi Çizgi Film Satı Gamze Erdoğan

Detaylı

ÜDS: 57,500 KPDS: 56,25 ALES:

ÜDS: 57,500 KPDS: 56,25 ALES: AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ Dikilitaş Mah. Gök Sokak No:26 Kat:1 64100 UŞAK/MERKEZ TELF. 05075920465 E-posta: ozcelik_1983@yahoo.com, ozcelik_1983@hotmail.com Adı Soyadı: Kenan ÖZÇELİK Ünvan: Yüksek Lisans Mezunu-Embriyolog

Detaylı

DR. BİNNAZ EGE DR. RIDVAN EGE ANADOLU LİSESİ 2013 YILI ÜNİVERSİTE YERLEŞTİRME SONUÇLARI ADI - SOYADI KAZANDIĞI ÜNİVERSİTE KAZANDIĞI BÖLÜM

DR. BİNNAZ EGE DR. RIDVAN EGE ANADOLU LİSESİ 2013 YILI ÜNİVERSİTE YERLEŞTİRME SONUÇLARI ADI - SOYADI KAZANDIĞI ÜNİVERSİTE KAZANDIĞI BÖLÜM SIRA NO 1 2 3 ADI - SOYADI KAZANDIĞI ÜNİVERSİTE KAZANDIĞI BÖLÜM ONUR ASLAN ALİ RIZA AKGÜN SILA DENİZ ÇALIŞGAN 4 İSMAİL TAYLAN YEŞİLYURT 5 HASAN FURKAN TUNÇAY 6 SABRİ FURKAN YILMAZ 7 MERT DEMİREL 8 9 ÜLKER

Detaylı

GRUP İSİM SOYİSİM ÖĞRETMEN OKUL YABANCI DİL 1.GRUP. Falez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

GRUP İSİM SOYİSİM ÖĞRETMEN OKUL YABANCI DİL 1.GRUP. Falez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi GRUP İSİM SOYİSİM ÖĞRETMEN OKUL BETÜL BAHAR YILMAZ FERYAL KIZILTAN ALKAN Gazi BÜŞRA POLAT FERYAL KIZILTAN ALKAN Gazi ÇELEN ECRİN KABRAN FERYAL KIZILTAN ALKAN Gazi DUYGU ÖZGÜL AKKARTAL FERYAL KIZILTAN ALKAN

Detaylı

T.C. BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SÜREKLİ EĞİTİM MERKEZİ 2012-2013 EĞİTİM YILI PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMI YEDEK ADAY KAYIT LİSTESİ

T.C. BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SÜREKLİ EĞİTİM MERKEZİ 2012-2013 EĞİTİM YILI PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMI YEDEK ADAY KAYIT LİSTESİ İLAHİYAT T.C. BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SÜREKLİ EĞİTİM MERKEZİ 2012-2013 EĞİTİM YILI PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMI YEDEK ADAY KAYIT LİSTESİ Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi KAYIT HAKKI KAZANAN

Detaylı

Öğretim Yılı 1989 Ösys Sonuçları ( Mezun Olan: 90, Yerleşen: 87 )

Öğretim Yılı 1989 Ösys Sonuçları ( Mezun Olan: 90, Yerleşen: 87 ) Okul No Adı Soyadı 1 Mehmet Saltuk Özertürk 9 Raşit Barut 24 Ege Yeşiltaş 26 Ahmet Fatih Ceylan 30 Tolgatakay 41 İbrahim Utku Moral 42 Cemal Tunç Özsan 1988-1989 Öğretim Yılı 1989 Ösys Sonuçları ( Mezun

Detaylı

1. ÖĞRETİM. Öğrenci Numarası. Sıra No

1. ÖĞRETİM. Öğrenci Numarası. Sıra No 1. ÖĞRETİM Sıra 1 1002.04007 ÖZCAN GÜLEÇ Arş.Gör.Dr. C.Serkan KESKİN 2 1002.04033 KIYMET ÖZTÜRK Arş.Gör.Dr. C.Serkan KESKİN 3 1002.04035 MERYEM MERVE AYDIN Arş.Gör.Dr. C.Serkan KESKİN 4 1002.04030 BÜŞRA

Detaylı

NANO KURġUN ÜRETĠMĠ VE KARAKTERĠZASYONU

NANO KURġUN ÜRETĠMĠ VE KARAKTERĠZASYONU NANO KURġUN ÜRETĠMĠ VE KARAKTERĠZASYONU AHMET GÜNGÖR MERSĠN ÜNĠVERSĠTESĠ FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ KĠMYA MÜHENDĠSLĠĞĠ ANA BĠLĠM DALI YÜKSEK LĠSANS TEZĠ MERSĠN TEMMUZ 2015 NANO KURġUN ÜRETĠMĠ VE KARAKTERĠZASYONU

Detaylı

Felsefe Grubu Asil Liste DEU

Felsefe Grubu Asil Liste DEU Felsefe Grubu Asil Liste DEU 1 AYŞE DURMUŞ DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSITESİ EDEBİYAT FAKÜLTESI 3.2 81.33 1.6.1993 2012 2016 2 ZEHRA KESKİNOĞLU DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ 3.14 79.93 14.9.1992 2012

Detaylı

Sıra No. Yükseköğretim Kurumu Adı

Sıra No. Yükseköğretim Kurumu Adı Yükseköğretim Kurumları Staj Hareketliliği Faaliyeti Süre Hibe sine Talep 1 2015-1-TR01-KA103-019704 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ 50 100 0 50.000,00 20.200,00 20.200,00 20.000,00 141,04 20.100,00 20

Detaylı

FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ

FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ İNGİLİZ DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ İlgili İlgili nın Adı ve Soyadı No %60 (A) Yabancı Dil nın %40 1 Aleks Matosoğlu 82,16 49,296 97,5 39 2 Onur Aydın 83,812 50,2872 92,5 37 3 Kübra

Detaylı

DEĞİŞİM SANAT AKADEMİSİ BAŞARI LİSTESİ

DEĞİŞİM SANAT AKADEMİSİ BAŞARI LİSTESİ DEĞİŞİM SANAT AKADEMİSİ BAŞARI LİSTESİ MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ HARUN AÇAN.. İÇ MİMARLIK MERVE AKTAŞ. MODA TASARIM METİN SAİD DEMİRCİ GRAFİK METİN SAİD DEMİRCİ MODA TASARIM ASLI

Detaylı

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı Evrak Tarih ve Sayısı: 05/01/2018-E.1618 T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı *BEKVBVEDP* Sayı :14065294/311.99/E. 1618 05/01/2018 Konu :Türkiye Burslusu Öğrencilerin Son

Detaylı

T.C. BAYBURT ÜNİVERSİTESİ Bayburt Eğitim Fakültesi Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programı Uygulama Grup Listeleri

T.C. BAYBURT ÜNİVERSİTESİ Bayburt Eğitim Fakültesi Pedagojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programı Uygulama Grup Listeleri UYGULAMA OKULUNUN ADI : BAYBURT MİLLİ İRADE ANADOLU LİSESİ Türk Dili ve Edebiyatı Fars Dili ve Edebiyatı İBRAHİM HACIOĞULLARI ÖMER ÇELİK BEYZA BÖREKCİ EMRE TAHA KARA Yrd. Doç. Dr. Bora BAYRAM (33940527924)

Detaylı

MEMUR SENDİKA AİDATI TEVKİFAT LİSTESİ

MEMUR SENDİKA AİDATI TEVKİFAT LİSTESİ Ay 9 Bütçe Yılı 2014 13 1 31 62 Kurum Adı Milli Eğitim Bakanlığı Birim Adı Aktif Eğitimciler Sendikası Beştepe Mah.33.Sok.No13 Yenimahalle/Ankara TC ZIRAAT BANKASI Banka Şube Adı ÇUKURAMBAR/ANKARA TR8800010019376

Detaylı

Üniversite KODU BÖLÜMÜN ADI KON. YER. PUAN EN BAŞARI EN. Üniversitesi) (Tam Burslu) Bilgisayar Mühendisliği (Tam Burslu)

Üniversite KODU BÖLÜMÜN ADI KON. YER. PUAN EN BAŞARI EN. Üniversitesi) (Tam Burslu) Bilgisayar Mühendisliği (Tam Burslu) 2012-2013 Taban Puanları ve Başarı Sıralaması Sıra No Üniversite KODU BÖLÜMÜN ADI KON. YER. PUAN EN BAŞARI EN Genel Devlet Ü. TÜRÜ KÜÇÜK SIRASI* BÜYÜK 1 Koç 203910363 (Tam 6 6 MF-4 535,969 616 539,787

Detaylı

OLİMPİK MİLLİ KONTENJANI

OLİMPİK MİLLİ KONTENJANI Sınavı Kazanan Erkek Adaylar Listesi (Masa Tenisi) 1. 366 65809321206 DENİZ KAŞIK 313,08 322,079 395,486 DİĞER 30 21 9 9,75 17,5 7,5 10,5 45,25 192,29 2. 205 37015455808 KADİR SEVEN 248,438 274,029 301,65

Detaylı

2014 YILI BAŞARILI ÖĞRENCİ LİSTESİ

2014 YILI BAŞARILI ÖĞRENCİ LİSTESİ MARMARA ÜNİVERSİTESİ 2014 YILI BAŞARILI ÖĞRENCİ LİSTESİ HAZAL VATANSEVER. : MARMARA ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ RESİM BÖLÜMÜ ASLI ARIBURNU. : MARMARA ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ MODA

Detaylı

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Evrak Tarih ve Sayısı: 25/05/2017-15469 T.C. Sayı :11611387/051.01/ Konu :Kongre KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ 5. Ulusal Kimya Eğitimi Kongresi 7-9 Eylül 2017 tarihleri arasında Üniversitemiz Eğitim

Detaylı

GRUP İSİM SOYİSİM ÖĞRETMEN OKUL FELSEFE 1.GRUP

GRUP İSİM SOYİSİM ÖĞRETMEN OKUL FELSEFE 1.GRUP GRUP İSİM SOYİSİM ÖĞRETMEN OKUL ÖMER TEMEL MÜSLÜME MANAVGAT ASLAN TUĞÇE DENİZLİ MÜSLÜME MANAVGAT ASLAN VAHİDE TURAN MÜSLÜME MANAVGAT ASLAN Nazime Baki Saatçioğlu Mesleki ve Teknik Anadolu Nazime Baki Saatçioğlu

Detaylı

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Sayı :11611387/824.02/ Konu :Dergi UŞAK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi bünyesinde 2017 yılında "Uluslararası İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi" yayın hayatına

Detaylı

Üniversitelerin Elektrik, Elektronik, Bilgisayar, Biyomedikal Mühendislikleri Bölümlerinin. Alfabetik Sıralaması (2005 ÖSYM Puanlarına Göre)

Üniversitelerin Elektrik, Elektronik, Bilgisayar, Biyomedikal Mühendislikleri Bölümlerinin. Alfabetik Sıralaması (2005 ÖSYM Puanlarına Göre) Sıra No Üniversitelerin Elektrik, Elektronik, Bilgisayar, Biyomedikal Mühendislikleri Bölümlerinin Üniversite 1 Sabancı Üniversitesi (İSTANBUL) Vakıf Alfabetik Sıralaması (2005 ÖSYM Puanlarına Göre) Bölüm

Detaylı

T.C. MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürlüğü. 2017/ 2018 Yüksek Lisans Yabancı Dil Yeterlilik Sınav Yoklaması

T.C. MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürlüğü. 2017/ 2018 Yüksek Lisans Yabancı Dil Yeterlilik Sınav Yoklaması Sınıfı: ZEMİN KAT-105 Nolu Dershane - 1. 20303473912 ELİF ÇELİK FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ 2. 21661611442 NURSEL KANIK SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ 3. 20431885786 ABDULKADİR DURSUN FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ 4.

Detaylı

Hemşirelik (MF-3) ÜNİVERSİTE

Hemşirelik (MF-3) ÜNİVERSİTE Hemşirelik (MF-3) ÜNİVERSİTE D/Ö 2015 2014 2015 2014 2015 2015 2014 2014 B.SIRA B.SIRA T.PUAN T.PUAN KON. YER. KON. YER. ACIBADEM Ünv. (İSTANBUL) (TB) Özel 40800 48700 389,6254 380,2946 6 6 6 6 ŞİFA Ünv.

Detaylı

GIDA VE YEM KONT. MERK. ARŞ. ENS. STAJYER MÜRAACAT KABUL LİSTESİ. No Adı Soyadı Üniversite Bölüm Numarası Tarih Süre

GIDA VE YEM KONT. MERK. ARŞ. ENS. STAJYER MÜRAACAT KABUL LİSTESİ. No Adı Soyadı Üniversite Bölüm Numarası Tarih Süre GIDA VE YEM KONT. MERK. ARŞ. ENS. STAJYER MÜRAACAT KABUL LİSTESİ No Adı Soyadı Üniversite Bölüm Numarası Tarih Süre 1 Esma BAYRAM Anadolu Ün.Açıkögretim. Fak Lab. Vet.Saglık Tek. 55645621790 25/05-03/07/2015

Detaylı

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ALANI

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ALANI ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ALANI Üniversite Adı Hacettepe Çocuk Gelişimi TM-3 77 396,37429 432,69959 Ankara Çocuk Gelişimi TM-3 57 390,80442 404,28409 Okan Çocuk Gelişimi (Tam 5 5 387,3349 394,74853 Kırıkkale

Detaylı

Puan Tür Puan OBP METEB Bilgi. Okul No Kimlik No Ad Soyad Program Kod Program Ad Tercih. Türü 2015540 61012490586 SONGÜL

Puan Tür Puan OBP METEB Bilgi. Okul No Kimlik No Ad Soyad Program Kod Program Ad Tercih. Türü 2015540 61012490586 SONGÜL 2015 - ÖSYS Tercih ŞAHİNBEY ÖZEL İDARE ANADOLU LİSESİ YERLEŞENLER RAPORU Yerleşen Aday Sayısı :119 Okul No Kimlik No Ad Soyad Program Kod Program Ad Tercih 2015540 61012490586 SONGÜL HİLALOĞLU 104810398

Detaylı

1 Kafkas Üniversitesi Kars 02.11.2007/3 17.04.2014. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Erzurum Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü

1 Kafkas Üniversitesi Kars 02.11.2007/3 17.04.2014. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Erzurum Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Onay ve karar no 1 Kafkas Üniversitesi Kars 02.11.2007/3 17.04.2014 2 3 4 Erzurum Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Necmettin Erbakan Üniversitesi

Detaylı

T.C. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ ÇİFT ANADAL SONUÇLARI

T.C. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ ÇİFT ANADAL SONUÇLARI T.C. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ ÇİFT ANADAL SONUÇLARI Asillerin kayıtları 31 Ağustos - 02 Eylül 2015 tarihleri arasında Öğrenci İşleri Dairesi Başkanlığında yapılacaktır. Öğrencilerin yanlarında öğrenci kimlikleri

Detaylı