İSLAM TARİHİ I Doç. Dr. Kenan AYAR

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "İSLAM TARİHİ I Doç. Dr. Kenan AYAR"

Transkript

1 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 İlahiyat Lisans Tamamlama Programı İSLAM TARİHİ I Doç. Dr. Kenan AYAR 1

2 Ünite 2 HZ. OSMAN VE HZ. ALİ DÖNEMİ Doç. Dr. Kenan AYAR İçindekiler HZ. OSMAN DÖNEMİ Hz. Osman ın Halîfe Seçilmesi Hz. Osman Dönemi Fetihleri Resmi Mushafın Oluşturulup Çoğaltılması Hz. Osman ı ve Yönetimini Eleştirenlerin Ortaya Çıkması Ubeydullah b. Ömer in Yargılanması Olayı Halîfenin Keyfi Harcamaları ve Atamalarına Yöneltilen Eleştiriler Ebû Zer in Muhalefeti Abdullah b. Mes ûd un Muhalefeti Medine de Bazı Sahâbîlerin muhalefeti Kûfeli Muhaliflerin Siyasî Faaliyetleri Mısır da Muhaliflerin Siyasî Faaliyetleri Hz. Osman ın Kuşatılması ve Öldürülmesi Sonuç ve Değerlendirme HZ. ALİ DÖNEMİ Hz. Ali nin Halîfe Oluşu Hz. Ali ve Cemel Ehliyle Mücadelesi Hz. Ali ile Muâviye Arasındaki Mücadeleler Hakem Olayında Kur ân ın Kullanılması Hâricîlerin Harûra da Toplanması Hâricîlerin Hz. Ali den Ayrılışları Hakemlerin Müzakereleri Hakem Olayı Sonrası Hz. Ali-Muâviye Mücadelesi Mısır ın Muâviye İdaresine Girişi Muâviye nin Hicaz ve Yemen Bölgesine Askeri Birlik Göndermesi Hz. Ali nin Vefatı KAYNAKÇA...50

3 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite HZ. OSMAN DÖNEMİ Bu ders iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Hz. Osman ın halife seçilmesi, dönemin fetihleri, resmi mushafın oluşturulup çoğaltılması, ortaya çıkan iç karışıklıkların sebepleri ve halifenin katledilmesi üzerinde durulacaktır. İkinci bölümde ise Hz. Ali nin hilafete geçişi, ortaya çıkan iç mücadeleler, Cemel, Sıffîn ve Nehrevan savaşları, bu savaşların sebep ve sonuçları ile İslam tarihi ve kültüründeki etkileri anlatılacaktır Hz. Osman ın Halîfe Seçilmesi Vefat etmeden once Hz. Ömer, yerine geçecek halîfeyi belirlemek üzere Osman b. Affân, Abdurrahman b. Avf, Ali b. Ebî Tâlib, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. el-avvâm ve Sa d b. Ebî Vakkâs tan oluşan altı kişilik bir heyeti görevlendirdi. Bunlara üç gün içinde içlerinden birini halife seçmelerini söyledi. Seçim sürecinde oluşabilecek tıkanıklığı önlemek için seçimin yapılış tarzını belirledi. Bu arada otorite boşluğu oluşmaması için de görevlendirmeler yaptı. Heyet içinde yer alanlar İslâm a ilk giren ve hizmetleriyle tanınan sahâbilerdi. Hz. Ali ve Hz. Osman diğerlerinden farklı olarak Hz. Peygamber e olan yakınlıklarından dolayı dikkat çekmekte, akrabaları tarafından halife olmaları arzu edilmekteydi. Bu durum Emevi-Hâşimi rekabetini yeniden çağrıştırdı. Öte yandan Sa d b. Ebî Vakkâs Abdurrahman b. Avf ın amcasının oğluydu. Abdurrahman Hz. Osman ın kız kardeşinin kocasıydı. Zübeyr b. Avvâm Resulullah ın halasının oğlu ve Hz. Aişe nin kardeşi Esma ile evliydi. Talha b. Ubeydullah Hz. Ebû Bekir n amcasının oğlu ve Hz. Aişe nin kardeşi Ümmü Gülsüm ile evliydi. Bu sırada Hz. Osman yaklaşık 68, Hz. Ali 45, Abdurrahman 66, Zübeyr 54, Sa d 51, Talha ise 52 yaşlarındaydı. Halifenin ölümü ardından henüz şehirde bulunmayan Talha b. Ubeydullah dışındaki beş şûrâ üyesi içlerinden birini halîfe seçmek üzere görüşmeye başladı. Her üye kendisini halîfe olmaya lâyık gördüğü için tartışmalar uzadı. Bu şekilde sonuç alınamayacağını gören Abdurrahman b. Avf halîfe adayı olmaktan feragat edip içlerinden en iyisini halîfe seçmek üzere hakem olmayı üstlendi ve kendisinin seçeceği şahsı halîfe olarak tanıyıp kabul edeceklerine dair söz aldı. Hz. Ali, Resûlullah ın yakın akrabası, dine girişte ve hizmette ilklerden olmasını ileri sürerek mevcut adaylar içinde halîfeliğe en lâyık kendisi olduğunu söylüyordu. Hz. Osman ise, Abdümenafoğullarının yaşlısı, Resûlullah ın damadı ve amcasının oğlu, dine girişte ve hizmette ilklerden olduğunu ileri sürerek mevcut adaylar içinde halîfeliğe en lâyık olanın kendisi olduğunu savunuyordu. Hz. Osman Hz. Ali den farklı olarak yaşlılığını artı değer olarak görüyordu. Abdurrahman onlara kendileri olamaz ise kimi halîfe görmek istediklerini sordu. Hz. Ali, Hz. Osman ı, Hz. Osman, Hz. Ali yi, Zübeyr ve Sa d ise Hz. Osman ı istediklerini belirterek cevap verdiler. Buna göre ilk sırada Hz. Osman ikinci sırada Hz. Ali tercih edilen adaylardı. Abdurrahman adaylar arasında tercihte bulunmadan önce Medine de çeşitli kesimlerden Müslümanlarla görüştü, kimin halîfe olmasını arzu ettiklerini sordu, bir bakıma kamuoyu araştırması yaptı. Halkın genel olarak Hz. Osman ı halîfe görmek istediğini tespit etti. Nihayet üçüncü gün şûrâ üyesi Zübeyr ve Sa d a halîfeyi belirlemedeki oy haklarını diğer adaylardan birine devretmesini istedi. Zübeyr bu hakkını Hz. Ali ye Sa d da Abdurrahman a devretti. 3

4 İslam Tarihi I Sonra Abdurrahman, Hz. Ali ve Hz. Osman ı Mescid-i Nebevî de kılınan sabah namazının ardından yanına çağırdı. Halkın huzurunda önce Hz. Ali ye sonra Hz. Osman a, halîfe olduğu takdirde Allah ın kitabı, Resulünün Sünneti ve önceki iki halîfenin siyaseti üzere hareket edip etmeyeceğini sordu. Bu soruya Hz. Ali, İlmim ve takatim ölçüsünde bunu yapacağımı umuyorum cevabını verirken, Hz. Osman kayıtsız şartsız evet yanıtını verdi. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf, Hz. Osman ı halîfe ilân edip ona biat etti (24/ ). Sonunda Abdurrahman sorduğu bu soruyla iki aday arasında kolay tercihte bulunmasına imkân sağlayacak ve kendisini suçlanmaktan kurtaracak cevaplar almış oldu. Abdurrahman ın Hz. Osman ı tercih etmesinde sorduğu soruya verdiği kesin olumlu cevap kadar Müslümanlarca onun Hz. Ali den yaşlı, tecrübeli, yumuşak huylu ve yardımlarıyla tanınan zengin birisi olması etkili olmuş görünmektedir. Öte yandan ilk iki halîfenin vefatlarına kadar halîfeliklerini sürdürmesi, Kur ân ve Sünnette halîfelik süresini belirleyen ve sınırlayan bir kuralın bulunmaması, şûrâ üyesi Abdurrahman ve diğerlerini halîfeyi belirlerken bu durumu da dikkate almaya itmiş olmalıdır. Bu sırada halîfe olmak istediği halde şûrâda yeterli desteği alamayacağını düşünen aday, bir sonraki halîfe seçiminde sıranın kendisine gelebilmesi için, halîfe olduğu takdirde iktidarda en az kalma ihtimali olan en yaşlı adayı tercih etmiş olabilir. Bu sırada şûrâ üyelerinden Hz. Osman yaklaşık 68, Hz. Ali 45, hakemlik yapan Abdurrahman 66, Zübeyr 54, Sa d 51, toplantıya katılamayan Talha ise 52 yaşlarındaydı. Dolayısıyla halîfe olma beklentisi içinde olan adayların bu bakımdan tercih edecekleri ilk aday Hz. Osman, son aday ise Hz. Ali ydi. Şûrâ üyelerinin daha sonraki hayatlarına bakıldığında Sa d ve Abdurrahman hariç diğerlerinin halîfe olmayı arzu ettiği anlaşılmaktadır. Şûrânın ilk toplantısında halîfenin belirlenememesi ve kimsenin hakkından feragat etmek istememesi de bunu göstermektedir. Dolayısıyla diğerlerine göre genç sayılabilecek bir yaşta olan Hz. Ali, halîfe olması halinde ölünceye kadar çok uzun bir süre iktidarda kalması söz konusuydu. Uzun ömürlü olursa onun hilâfeti döneminde ileri gelen ashâb ölmüş olacağından hilâfetin onun oğullarına geçmesi ve hanedanlığa dönüşmesi mümkün olabilirdi. Bir de onun arzu edilen yönetimi sergileyememesi halinde uzun süre beklenmek zorunda kalınabilecekti. Çünkü devlet başkanının başarılı olamaması durumunda ne yapılması gerektiğiyle ilgili de bir kural bulunmamaktaydı. Sonuç olarak Hz. Osman ın şûrâda halîfe olarak seçilmesinde Hz. Peygamber e yakınlığı, Ümeyyeoğullarına mensup oluşu, yaşça Hz. Ali den büyüklüğü ve ilk iki halîfenin siyasetini takip edeceğine dair teminat vermesi etkili olmuş görünmektedir. Ayrıca onun halîfe olmasında hem insani hem de kabilevi çeşitli faktörler rol oynamıştır Hz. Osman Dönemi Fetihleri Hz. Ebû Bekir tarafından başlatılarak sürdürülen fetih hareketlerine bu dönemde de devam edildi ve dört halife döneminin en geniş sınırlarına ulaşıldı. Bazı bölgelerde çıkan isyan hareketleri bastırıldı. Irak ordusu Fars, Kirman, Sicistan, Horasan, Tâmis, Cürcan, Nâmiye şehirlerini fethetti. Şam ordusu Bizans a karşı Anadolu içlerine seferler yaptı. Fethedilen bazı bölgelere müslümanlar yerleştirildi. Oluşturulan donanma gücüyle Kıbrıs adası alındı (648). Bizans güçlerinin işgal 4

5 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 ettiği İskenderiye yeniden fethedildi (646). Bizans donanması Zâtü s-savârî deniz savaşında yenilgiye uğratıldı (654) ve böylece doğu Akdeniz i önemli ölçüde kontrol altına alındı. Kuzey Afrika fethedildi. Böylece dönemin imkanları çerçevesinde nihai sınırlara ulaşıldı ve önemli coğrafi ve stratejik bölgeler hakimiyet altına alındı Resmi Mushafın Oluşturulup Çoğaltılması Azerbaycan ve Ermenistan seferinde Iraklı ve Suriyeli askerler arasında Kur an ın farklı kıraatlerle okunması tartışmalara yol açmıştı. Bunu gören komutanlardan Huzeyfe b. Yemân (ö. 36/656) bu duruma son vermesi için Hz. Osman ı uyardı. Bunun üzerine Halife Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. Zübeyr, Saîd b. Âs ve Abdurrahman b. Hâris ten oluşan bir heyet kurdu. Bu heyet Hz. Hafsa da bulunan Mushafı esas alarak Kureyş lehçesiyle resmi bir Mushaf oluşturup bunu 5-7 nüsha çoğalttı. Halife bunlardan birini yanında bırakıp diğerlerini eyaletlere gönderdi. Bu resmi mushafa uymayan Mushaf ve sayfaların imhasını emretti. Bu durum daha önce özel gayretleriyle Mushafın tamamını veya bir kısmını yazmış olan bazı şahısların tepkisine yol açtı Hz. Osman ı ve Yönetimini Eleştirenlerin Ortaya Çıkması Halîfe olduktan sonra Hz. Osman ın bazı uygulamaları bir kısım Müslümanları rahatsız etmeye başladı. Bu dönemde onun icraatlarını eleştiren ve bu eleştirilerinde etkili olanlar daha ziyade ashabın ileri gelenleriydi. İslâm da kıdemi olan ve sözleri dinlenen bu sahâbîler, kendi değerlendirmelerine göre halîfenin bazı icraatlarını Kur ân a, Hz. Peygamber in Sünnetine ve ilk iki halîfenin uygulamalarına aykırı bularak tenkit ettiler. Bunların başında Hz. Ömer in tayin ettiği şûrâ üyeleri gelmekte ve bunlar hem halk hem de yönetim tarafından halîfe adayları olarak görülmekteydi. Onların eleştirileri, halîfe ve yönetim tarafından iktidara talip rakiplerin yıpratma faaliyetleri olarak algılanmaya ve zamanla aralarındaki samimi ilişkilerin bozulmasına yol açtı. Muhtemelen bu durum, halîfeyi yakın akrabalarına yaklaşmaya ve onların tesiri altına girmeye itti. Dolayısıyla Hz. Osman, en güçlü rakibi Hz. Ali yi bugünkü ifadesiyle ana muhalefet lideri gibi gördü, onun uyarı ve tenkitlerini bu çerçevede değerlendirdi. Bu da her iki tarafın yakınlarını etkileyerek İslâm öncesi dönemde başlayan Emevî-Hâşimî rekabetinin tekrar canlanmasına zemin hazırladı. Halifenin eleştirilen icraatlarından ilki Ubeydullah b. Ömer i yargılamasıdır Ubeydullah b. Ömer in Yargılanması Olayı Ubeydullah b. Ömer, babası Hz. Ömer ağır yaralandığında Hz. Ebû Bekir in oğlu Abdurrahman dan aldığı bilgiye dayanarak İranlı Hürmüzân ile Cüfeyne nin Hz. Ömer e suikast düzenleyen Ebû Lü lüe nin işbirlikçileri olduğu kanaatine varmış, babası ölünce de intikam hırsıyla Hürmüzân ve Cüfeyne ile Ebû Lü lüe nin küçük kızını öldürmüş, sonra da namaz kıldırmakla görevli Suheyb in emriyle yakalanıp Sa d b. Ebî Vakkâs tarafından hapsedilmişti. Bu olay halîfe belirlenmeden önce gerçekleştiği için yargılama yapılmamış, yeni halîfenin iş başına gelmesi beklenmişti. Dolayısıyla Hz. Osman halîfe olunca Ubeydullah b. Ömer i yargılamak durumunda kaldı. Yargılamanın tartışma yaratacağını anlayan halîfe, Ensâr ve Muhâcirleri toplayarak onlara danıştı. Hz. Ali nin de içinde bulunduğu ileri gelen ashâb Ubeydullah ın kısasen öldürülmesi gerektiğini söylerken, buna karşılık diğer sahabeler ise babası yeni öldürülmüşken şimdi de oğlunun öldürülmesinin uygun olmayacağını savundular. Bu iki görüş sahipleri birbirleriyle tartışırken Amr b. Âs halîfe Hz. Osman a bu cinayetin onun hilâfet makamına geçmesinden önce işlendiğini ve bundan sorumlu tutulmayacağını belirterek Ubeydullah b. Ömer i bırakmasını önerdi. Taraflar 5

6 İslam Tarihi I arasında tartışmalar sürerken Hz. Osman, öldürülenlerin yakınları olmadığı için devlet başkanı olarak onların velisi konumunda bulunduğunu ve kısası diyete çevirdiğini, öldürülenlere karşılık diyetlerini ödeyeceğini belirterek Ubeydullah ı affettiğini açıkladı. Hz. Osman ın bu icraatı başta Hz. Ali olmak üzere kısasın tatbikini savunan sahabede hayal kırıklığı yaratmış ve halîfenin daha işin başında Kur ân ın koyduğu sınırları aşmakla eleştirilmesine yol açmıştır. Bu dönemde Hz. Osman ın Müslümanların büyük çoğunluğu tarafından eleştirilen başlıca en önemli iki icraatı, devlet yönetimine Ümeyyeoğullarını getirmesi ve onlara devlet imkânlarını tahsis etmesidir Halîfenin Keyfi Harcamaları ve Atamalarına Yöneltilen Eleştiriler Hz. Osman ın en çok eleştirilen politikası, akrabalarına yakın davranması, onlara devletin hazinesinden ihsanlarda bulunması, devletin en önemli mevki ve makamlarına onları getirmesidir. Bu durum kendi akrabaları dışında hemen herkesi rahatsız etmiş, ümmete ait olan devleti ailesinin tekeline alıp hanedanlığa dönüştürmek istediği endişelerine yol açmıştır. Hatırlanacağı gibi Hz. Osman halîfe olurken Kur ân ve Sünnet e uymanın yanında ilk iki halîfenin siyasetini takip edeceğine dair söz vermişti. Selefi Hz. Ömer, devleti yönetirken kabileler arasındaki güç dengesini dikkate almış, kabile asabiyetinin belirleyici olmasını engelleyerek merkezi otoriteyi ve İslâm toplumunun birliğini güçlendirmeye çalışmıştı. Bu politikanın sürdürülmesinin gerekliliğine inandığı için muhtemel halîfe adayı olan Hz. Osman ı halîfe olması halinde Ümeyyeoğullarını yönetimde güç sahibi yapmaması için uyarmıştı. Fakat Hz. Osman halîfe olduktan sonra selefinin bu uyarısını ve uygulamasını zaman içinde göz ardı etti. Bu, İslâm toplumunu derinden sarsan hâdiselerin yaşanmasında en önemli faktörlerden birisi oldu. Hz. Osman ın halkı rahatsız eden icraatlarından biri, Hz. Peygamber tarafından Taif e sürgün edilen ve ilk iki halîfe tarafından Medine ye girmesine müsaade edilmeyen amcası Hakem b. Ebi l-âs b. Ümeyye yi Medine ye getirtmesidir. Onun bu uygulaması ashab tarafından eleştirildi. Çünkü Mekke nin fethinden sonra Müslüman olup Medine ye gelen Hakem b. Ebi l-âs, burada Hz. Peygamber i alaya aldığı ve onun sırrını ifşa ettiği için lânetlenip Taif e sürgün edilmişti. Hz. Osman hem Hz. Ebû Bekir den hem de Hz. Ömer den amcasının Medine ye dönmesine müsaade etmelerini rica etmiş, fakat onlar, Resûlullah ın kovduğu kişinin geri dönmesine izin veremeyeceklerini belirttip onun talebini reddetmişlerdi. Hz. Osman Medine ye gelmesini sağladığı amcası Hakem in gönlünü almak için adeta özel çaba sarfetmiş, bunu yaparken de devletin hazinesinden ona ve oğullarına bağışlarda bulunmuştur. Kudâ a kabilesinden gelen üç yüz bin dirhem zekât parasını amcası Hakem b. Ebi l-âs a bağışlamıştır. 27/647 yılında Mısır valisi Abdullah b. Sa d b. Ebi Serh komutasında Afrika da yapılan fetihler sonucunda elde edilen ganimetlerin humusu Medine ye geldiğinde, taksiminde güçlük çekilen mallar müzayede yoluyla yüz veya iki yüz bin dinara Mervân b. Hakem e satılmış, sonra halîfe bu parayı ondan almayarak bu malları ona bağışlamıştır. Mervân elde ettiği bu gelirle Medine de bir konak yaptırmıştır. Halîfe, amcasının diğer oğlu Hâris b. Hakem e zekât develeri ve üç yüz bin dirhem bağışlamış, ayrıca Medine çarşısının vergisini de ona vermiştir. Mülkiyeti Hz. Peygamber in şahsına ait olan Fedek arazisini ise Mervân b. Hakem e ikta olarak vermiştir. Yakın akrabası Saîd b. Âs a yüz bin dirhem bağışta bulunmuştur. Yine halîfe Basra valisi Abdullah 6

7 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 b. Âmir e beytülmalden akrabası ve damadı olan Abdullah b. Halid b. Esîd b. Ebi l-âs a altı yüz bin dirhem vermesini emretmiştir. Yine halîfe, ana bir kardeşi Velîd b. Ukbe ye Kelb kabilesinin zekâtını vermiştir. Hz. Osman, halîfe olduktan sonra beytülmalden büyük miktarlarda borç almış, beytülmal emini Abdullah b. Erkam vadesi gelen borçları ödemesini kendisinden istediğinde erteleyerek onu oyalamaya başlamıştır. Bu durum karşısında Abdullah halîfeyi uyarma ihtiyacı hissetmiş ve beytülmalden aldığı borçları geri ödemesi gerektiğini, çünkü bu malın Allah ın feyi ve Müslümanların malı olduğunu, dolayısıyla bunu ona bağışlamasının helâl olmadığını belirtmiştir. Bunun üzerine halîfe Abdullah a kendisinin memuru olduğunu ve emrini yerine getirmesi gerektiğini hatırlatıp, kesinlikle beytülmalden aldıklarını geri vermeyeceğini bilmesini, dilerse görevini sürdürmesini istemiyorsa anahtarları teslim etmesini söylemiştir. Halîfenin bu uyarısı karşısında Abdullah, kendisini Müslümanların hazine görevlisi olarak gördüğünü, halîfenin hazine görevlisinin ancak kölesi olduğunu, bir daha ona beytülmal eminliği yapmayacağını söylemiş ve beytülmalin anahtarlarını getirip minbere asmıştır. Halîfe önce bu anahtarları kölesi Nâtil e vermiş, daha sonra bu göreve Zeyd b. Sâbit i getirmiştir. Hz. Osman hilâfetinin ilk yıllarında yakınlarına yüksek miktarlarda bağışlarda bulunurken parayı beytülmalden borç almış, fakat daha sonra bu borçları ödemeyerek beytülmalden istediği gibi tasarruf etme hakkına sahip olduğunu savunmuştur. Bu sebeple hilâfetinin ilk yıllarında yakınlarına yaptığı ihsanlar halk tarafından çok da eleştirilmemiş, halîfenin bu bağışları kendi malından yaptığı bilgisi yayılmıştır. Muhtemelen Hz. Osman, başlangıçta ilk iki halîfenin uygulamalarını takip etmeye özen gösterirken, devletin önemli mevkilerine yakın akrabalarını getirerek kadro değişikliğini yaptıkça kendisini daha da güçlü hissetmiş ve yakınlarının da telkiniyle daha rahat hareket etmeye başlamıştır. Bu yüzden beytülmalden aldığı paraları ödemediği gibi, beytülmal eminini değiştirdikten sonra artık hazineyi kendi kaynağı gibi kullanmaya başlamıştır. Fetihlerin devam etmesi sebebiyle beytülmale gelen kaynakların artması, halîfeye sözü edilen bağışları yapma imkânı vermiştir. Böylece Halîfe, daha önce cari olan ümmet fey i anlayışının yerine, devlet fey i anlayışını uygulamak istemiş, fey i devlet malı olarak görüp bu mallar üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunabileceğini fiili olarak göstermiştir. Fakat Medine deki ashab, ümmetin fey i anlayışının terk edilmesine ve halîfenin keyfi tasarruflarına karşı çıkmıştır. Hz. Osman, beytülmale gelen süs eşyası ve mücevherlerin bazılarını kendi aile üyelerine hediye olarak verdiği için halk tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Halkın bu tepkisine kızan halîfe, beytülmalden kendi ihtiyaçlarını almaya devam edeceğini açıklamıştır. Hz. Ali de ona böyle davranması halinde kendisine engel olunacağı ve beytülmal ile arasına girileceği uyarısında bulunmuştur. Ardından Ammâr b. Yâsir halîfenin bu açıklamasını protesto edip ona ilk karşı çıkan kişinin kendisi olduğunu belirtince halîfenin adamları tarafından bayıltılıncaya kadar dövülmüştür. Hz. Osman, akrabasına devlet hazinesinden yardımda bulunmasını sıla-i rahim ile izah etmiştir. İlk iki halîfenin bunu yapmadığı kendisine söylenince de, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer in ellerinde olan hakkı terk ederek akrabalarına mal vermediklerini, kendisinin ise bu malı alıp akrabalarına dağıttığını belirtmiştir. İlk iki halîfenin beytülmal hususunda hem kendilerini hem de akrabala- 7

8 İslam Tarihi I rını sıkıntıya sokmaktan hoşlandıklarını, buna karşılık kendisinin sıla-i rahmi tercih ettiğini ifade etmiştir. Resûlullah ın da akrabasına verdiğini, kendisinin de aynı şekilde zorluk içinde yaşayan ve geçim darlığı çeken kimselere yardım amacıyla mal verdiğini, elini ihtiyaç sahiplerine sonuna kadar açtığını söylemiştir. Hz. Osman yakınlarına hazineden yardımlarda bulunurken selefi olan ilk iki halîfeyi değil Hz. Peygamber i örnek almış ve bunun meşrû olduğunu savunmuştur. Resûlullah ın uygulamalarını yakından bildiği için o, Hz. Peygamber in devlet başkanlığı yetkisinin kendisine geçtiğini, onun halefi olduğunu ve onun gibi rahat hareket edebileceğini düşünmüştür. Hz. Osman sadece yakınlarına beytülmalden ihsanlarda bulunmakla kalmamış ayrıca devletin askerî gücünü elinde bulunduran en önemli eyaletlere yakın akrabalarını atamıştır. Halîfe olduğunda yakın akrabası Muâviye Dımaşk ve Ürdün bölgesinin valisidi. Halîfeliğinin ikinci yılında rahatsızlanan Umeyr b. Sa d el-ensârî yi görevden alıp Humus ve Kınnesrin i Muaviye nin idaresine bağlamıştır. Abdullah b. Alkame ölünce valilik yaptığı Filistin i Muaviye ye bağlamıştır. Böylece Muâviye Şam bölgesinin genel valisi olmuştur. Halîfeliğinden yaklaşık iki yıl sonra Kûfe valisi Sa d b. Ebî Vakkâs ı azlederek yerine ana bir kardeşi Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt ı tayin etmiştir (24/ ). Bir süre sonra Mısır valisi Amr b. Âs ı görevinden alarak yerine sütkardeşi Abdullah b. Sa d b. Ebî Serh i atamıştır (27/647). Daha sonra Basra valisi Ebû Mûsâ el-eş arî yi görevinden alarak yerine dayısının oğlu Abdullah b. Âmir i getirmiştir (29/649). Tayin ettiği Kûfe valisi Velîd b. Ukbe yi içki içmekle suçlanması üzerine görevden almak zorunda kalmış ve yerine yine yakın akrabalarından Saîd b. el-âs ı tayin etmiştir (30/650). Devlet kâtipliği görevine de amcasının oğlu Mervân b. el-hakem b. Ebi l-âs ı getirmiştir. Böylece Hz. Osman ın hilâfetinin ilk altı yılında tedrici olarak devletin en önemli idarî kademelerine yakın akrabaları yerleşmiştir. Halîfenin atadığı bu kişiler İslâm a giriş ve hizmette kıdemi olan kimseler değildi. Muâviye ve Velîd b. Ukbe Mekke nin fethinde Müslüman olanlardandı. Abdullah b. Sa d daha önce Müslüman olup hicret ettikten ve vahiy katipliği yaptıktan sonra irtidat edip Mekke ye kaçarak İslâm aleyhine propaganda yaptığı için Resûlullah tarafından Mekke nin fethi sırasında öldürülmesi emredilmişti. Sütkardeşi ve yakını olan Hz. Osman vasıtasıyla affedilerek öldürülmekten kurtulmuştu. Velîd b. Ukbe Hz. Peygamber tarafından zekât memuru olarak görevlendirildiğinde savaşa sebep olabilecek yanıltıcı bilgi verdiği için Kur ân âyetiyle fâsık olarak nitelendirilmişti. Öte yandan devlet kâtipliğine getirilen Mervân b. Hakem, Kûfe valisi Saîd b. Âs ve Basra valisi Abdullah b. Âmir genç yaşta oldukları için Hz. Peygamber in uygulamalarına tanık olmamışlardı. Hz. Osman ın, yukarıda zikredilen yakın akrabalarına devletin önemli kademelerinde görevler vermesinin sebebi olarak akrabalarına düşkünlüğü, merhameti, kendisine itaat edeceklerini ve bu sayede yönetimde disiplin ve birliği temin edeceğini düşünmesi söylenebilir. Hz. Osman ın bu politikası başta şûrâ üyeleri olmak üzere ileri gelen ashabı ve diğer Müslü- 8

9 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 manları rahatsız etmiştir. Zira görevlere getirilen bu şahıslar Mekke nin fethine kadar yönetimi elinde tutan ve İslâm a karşı mücadele eden Mekke deki aristokrat ailelere mensuptular. Yıllarca İslâm a karşı mücadele eden bu sınıf, Hz. Osman ın hilâfeti döneminde İslâm devletinin yönetimini tam olarak ele geçirmekte, devlet Müslümanların ortak değeri olmaktan çıkıp halîfe ve akrabalarının mülkü haline gelmekteydi. Hz. Osman ın siyasî ve iktisadi politikalarına karşı ilk muhalefet sahâbîler arasında başladı. Önce şûrâ üyeleri seslerini yükselttiler, sonra Ebû Zer el-ğifârî, Ammâr b. Yâsir, Abdullah b. Mes ûd gibi İslâm a erken dönemde giren, fakirlikten veya kölelikten gelerek İslâm sayesinde toplumsal statüye, siyasî ve ekonomik imkânlara kavuşan sahâbîler tepkilerini ortaya koymaya başladılar. Bu dönemde İslâm toplumunun siyasî, sosyal ve ekonomik şartlarının hızla değişmesi merkezde ashabı, garnizonlarda ise fetihlere katılan kabileleri rahatsız etti. Eleştiriler daha çok fey in tekelleşmesi ve idarî atamalardaki keyfîlik üzerine yoğunlaşmaktaydı. Halîfenin, daha önce cari olan ümmet fey i anlayışının yerine, devlet fey i anlayışını uygulamaya başlaması, fey i devlet malı olarak görüp bu mallar üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunması, bu anlayışı benimsemeyenleri rahatsız etti. Çünkü ashab, ümmetin fey i anlayışının devamını istemekteydi. Bu yüzden merkezi yönetimin fey üzerindeki tasarrufları muhaliflerce haklarının gaspı olarak algılandı. Bu atamalar fetihlerin devam ettiği dış politikanın belirleyici olduğu ve insanların savaşlara katıldığı ilk yıllarda tedrici olarak yapıldığı için bazı Müslümanların tenkitlerine muhatap olduysa da İslâm toplumunu sarsacak bir durum yaratmadı. Ancak halîfenin yakın akrabasıyla olan ilişkileri zaman içinde yönetimden rahatsız olanların kolayca kullanabilecekleri malzeme haline geldi Ebû Zer in Muhalefeti Hz. Osman döneminin en önemli olaylarından bir diğeri ise, İslâm toplumunda yönetim muhaliflerinin ortaya çıkması ve faaliyetlerinin toplumda yankı uyandıracak boyutlara ulaşmasıdır. Muhalefetin ortaya çıkıp etkin olmasında toplumda yaşanan siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel değişim belirleyici oldu. Gelişmelerden memnun olmayanlar, sorunların çözümünü başta halîfe olmak üzere yöneticilerden beklediler, problemler devam edince de onları eleştirmeye başladılar. Bunların başında ilk müslümanlar arasında yer alan Ebû Zer el-ğifârî ( 32/653) gelmekteydi. Hz. Ömer döneminde Şam bölgesindeki fetihlere katılan ve burada ikamet etmeye başlayan Ebû Zer, muhtemelen 29/649 yılında halife Basra valisi Ebû Mûsâ yı görevden alarak yerine yakın akrabası Abdullah b. Âmir i tayin etmesinin ardından onu ve yönetimini açıktan tenkit etmeye başladı. Ebû Zer Medine de Hz. Osman ı Mervân b. Hakem, Hâris b. Hakem ve Zeyd b. Sâbit e büyük miktarlarda ihsanlarda bulunduğu için protesto etmiş, Biriktirenlere can yakıcı azabı müjdele! demeye başlamıştır. Hz. Osman, Ebû Zer i bu söyleminden vazgeçmediği için Şam a göndermiştir. O burada da eleştirilerini sürdürmüş, bulunduğu her yerde çekinmeden halîfeyi ve yönetimini tenkit etmiştir. Bunu yaparken de halîfenin bazı icraatlarının Kur ân a, Resûlullah ın Sünnetine ve ilk iki halîfenin uygulamalarına ters düştüğünü vurgulayarak dinî ve siyasî bir dil kullanmıştır. Yaptığı bu faaliyet yönetimi rahatsız edince de yaklaşık bir yıl sonra 30/650 yılında Medine ye gönderilmiştir. 9

10 İslam Tarihi I Ebû Zer, Hz. Osman ın talebiyle Medine ye geldiğinde de mal biriktirenlerle ilgili görüşünü ve eleştirisini sürdürünce Rebeze ye sürülmüştür. Ebû Zer in sert muhalefetinin başlıca nedenleri arasında züht ve takva anlayışını benimsemesi, Hz. Osman ın yakınlarına devlet hazinesinden yaptığı yüklü miktarlardaki bağışları Kur ân ın ruhuna aykırı bulması, halîfenin İslâm da kıdemi olmayan yakınlarını önemli mevkilere getirmesi, bunların devletin imkânlarını istedikleri gibi kullanmaya başlamaları, zenginlerin zekât dışında ihtiyaç sahiplerine tasaddukta bulunmayı ihmal etmeleri, paranın zekâtının tespitinin mükellefin takdirine bırakılması ve muhtemelen bu kararın para biriktirmeye ve zekâtı hakkıyla vermemeye yol açması sayılabilir. Ancak o, tenkitleri yönetim tarafından dikkate alınmayınca, daha sert bir muhalefet yapmaya yönelmiş ve haklı olduğuna inanarak bu faaliyetini ölene kadar ısrarla sürdürmüştür. Halîfenin onu etkisiz hale getirmek için sürgün etmesi hem toplumda büyük bir rahatsızlık uyandırmış hem de muhaliflerin yönetimi eleştirme gerekçelerinden biri olmuştur Abdullah b. Mes ûd un Muhalefeti İbn Mes ûd, 21/ yılından beri Kûfe de beytülmal sorumluluğu yanında İslâm ı ve Kur ân ı öğretmekle meşgul olmuştu. O, beytülmalden aldığı borcu vaktinde ödemeyen Kûfe valisi Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt a borcunu ödemesi için baskı yapmıştı. Valinin şikâyeti üzerine Hz. Osman kendisine, valiyi sıkıştırmaması emrini verince kızmış, Ben müslümanların hazine memuru olduğumu düşünüyordum. Eğer sizin hazine görevliniz isem buna ihtiyacım yoktur diyerek görevinden ayrılmıştı. Bundan sonra Abdullah b. Mes ûd un halîfeyi Kur ân ve Sünnet e aykırı hareket etmekle, bunları değiştirmekle ve sapıklığa düşmekle itham ettiği, Sa d b. Ebî Vakkâs ı azlederek yerine Velîd b. Ukbe yi atamasını eleştirdiği, hatta daha da ileri giderek halîfenin kanının helâl olduğunu iddia ettiği ifade edilmektedir. Hz. Osman ın 29/650 de Ebû Mûsâ el-eş arî yi Basra valiliğinden azlederek yerine genç akrabası Abdullah b. Âmir i tayin etmesiyle birlikte bütün ordugâhların idaresi Ümeyyeoğulları nın eline geçmiş oldu. Bu durum başta şûrâ üyeleri olmak üzere yönetimden dışlananların tepkilerine yol açtı. Kûfe de ise yönetimin politikalarından rahatsız olanlar, İbn Mes ûd un söylemlerinin de tesiriyle halîfeyi protesto ettiler. Hatta bunların içinde bulunan Amr b. Zurâre, halîfenin bilerek hakkı terk ettiğini ve kötü kimseleri iyilere vali yaptığını ifade ederek halkı halîfeyi azledip Hz. Ali ye biat etmeye çağırdı. Valinin şikâyeti üzerine Amr, halîfenin emriyle Şam a sürgün edildi. Abdullah b. Mes ûd Kûfe de yönetim aleyhine söylemlerini sürdürünce, halîfe tarafından Medine ye çağrılmış, Medine ye geldiğinde (30/650) halîfe tarafından azarlanıp dövdürülmüş ve maaşı (atâ) kesilerek ev hapsine mahkûm edilmiştir. Bir süre Medine de göz hapsinde yaşadıktan sonra da vefat etmiştir (32/652). Onun bu eleştirilerinin en önemli nedenleri arasında, İslâm a girişte ve hizmette önceliği olan ashâbın devlet yönetiminden dışlanarak etkisizleştirilmeleri, buna karşın halîfenin, Mekke nin fethinden sonra İslâm a girmiş olan yakın akrabalarını devletin en önemli makam ve mevkilerine getirerek onlara yetki vermesi, devletin halîfenin ve yöneticilerin devleti haline dönüştürülmesi, Kur ân ı en iyi bilen birkaç kişiden birisi olarak tanınmasına rağmen kendisine resmi mushafın oluşturulmasında görev verilmemesi, üstelik ondan da resmi mushafa uymasının istenmesi sayılabilir. 10

11 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 Kur ân ı en iyi bilen birkaç sahâbîden birisi olarak meşhur olan Abdullah b. Mesud un halîfe ve yöneticilere karşı eleştirileri yıllarca öğrenci yetiştirdiği Kûfe de etkili olmuş, muhalefetin güçlenmesine katkı sağlamıştır Medine de Bazı Sahâbîlerin muhalefeti Hz. Osman ın sütkardeşi olduğu bilinen Kûfe valisi Velîd b. Ukbe nin icraatlarından rahatsız olan muhalifleri, onun içki içtiğini, sarhoş namaz kıldırdığını iddia ederek azledilmesini istemeleri üzerine Hz. Osman bazı sahâbîlerin de baskı yapması sonucu Velîd i azledip cezalandırmak zorunda kalmıştır. Başlangıçta halifenin Velîd i değil de onun aleyhine şahitlik yapanları cezalandırmak istemesi, Hz. Âişe ve Hz. Ali gibi sahabilerin halifeyi hadleri uygulamamakla suçlamalarına neden olmuştur. Hz. Osman ın yakın akrabalarını yönetime ortak edip başta şûrâ üyeleri olmak üzere ileri gelen ashâbı yönetimden uzak tutması, karar alma sürecinde onlara danışmaması, yaşlı olduğu için inisiyatifi her geçen gün üst yönetime getirdiği akrabalarına bırakması başta şûrâ üyeleri olmak üzere ashâbın büyük bir kısmını öfkelendirmiştir. Şûrâda hakemlik görevini üstlenen Abdurrahman b. Avf ın da Hz. Osman ı eleştirmesine yol açmıştır. Hz. Osman ın bazı uygulamaları Medinelileri de rahatsız etmiş ve onları öfkelendirmiştir. Hz. Osman ın Medine pazarına âmir yaptığı kuzeni Hâris b. el-hakem in, keyfi uygulamalarla halktan vergi almaya başlaması, halîfenin onu şikâyetlere rağmen görevden almaması halkı öfkelendirmiştir. Bunun üzerine bazı Medineliler halîfenin icraatlarından duydukları rahatsızlığı dile getirirken halîfeye itaatin artık gerekmediğini söylemeye başlamışlardır Kûfeli Muhaliflerin Siyasî Faaliyetleri İçki içtiği suçlamasıyla görevden alınan Kûfe valisi Velîd b. Ukbe nin yerine tayin edilen Saîd b. el-âs, şehrin ileri gelenleriyle yaptığı toplantılardan birinde Irak ın verimli arazisi Sevâd ın Kureyş in bahçesi olduğunu söyleyince, toplantıda bulunan ve yönetimin fethedilen topraklarla ilgili politikasından rahatsız olan bir grup Kûfeli tarafından sert bir şekilde protesto edilmişti. Kendilerinin de iştirak ettiği fetihlerle ele geçirilen topraklara dair yönetimin politikalarını eleştiren bu grup, halkı fethedilen topraklar hususunda duyarlı olmaya çağırıp halîfe ve yönetim aleyhine kışkırtmayı sürdürünce, vali Sa îd b. el-âs ın şikâyeti üzerine halîfenin emriyle Şam a Muâviye nin yanına sürgün edildiler. Muâviye, Şam a gelen bu muhalifleri kontrol edemeyeceğini anlayınca halîfenin onayını alarak onları Kûfe ye göndermiş, fakat onlar orada halkı tahrik etmeyi sürdürünce Humus a sürgün edilmişlerdir. Sürgün edilmeyip Kûfe de kalan muhalifler ise, sürgündeki arkadaşlarına destek vermek, sıkıntı ve taleplerini iletmek amacıyla Kûfeliler adına halîfeye bir mektup gönderdiler. Mektupta halîfeye, akrabalarını dövdüğünü, salihleri sürgün ettiğini, feylerini kötülere dağıttığını, tulekâyı yardımcıları yaptığını belirterek, eğer Allah a itaat edip kitabına uyar ve kötülükleri bırakıp tövbe ederse kendisine itaat edip yardımcı olacaklarını, aksi halde meydana gelecek hâdiselerden sadece kendisinin sorumlu olacağını bildirdiler. Ka b b. Ubeyde en-nehdî kendi adına halîfeye gönderdiği mektupta, ümmetin iyilerini sürgüne gönderdiğini, kötülerini vali yaptığını, feylerini 11

12 İslam Tarihi I düşmanlara dağıttığını, arta kalanlarını tekeline aldığını, kitaplarını parçaladığını, sülâlesini insanların başına belâ ettiğini, böylece insanların içini kinle doldurup kendisine düşman yaptığını bildirip fey politikasından vazgeçmesini istedi. Görüldüğü gibi muhalifler halîfenin yakın akrabalarını önemli mevkilere getirmesini, dindar, fazilet ve iffet sahibi salih kişileri sürgün etmesini ve fey politikasını eleştirmekte, bu icraatları Kur ân ve Sünnet e aykırı bulmakta, halîfeyi Allah a itaat edip kitabına uymaya, kötülükleri bırakıp tövbe etmeye çağırmaktaydılar. Ayrıca Müslümanların halîfenin zikredilen yanlış icraatlar sebebiyle yönetimin yanında ve karşısında olmak üzere ikiye ayrıldığı ve bunun çatışmalara neden olabileceği uyarısında bulunmaktaydılar. Sürgün edilenlerin dindar ve salih şahıslar olarak tanınmaları, kamuoyunda onların Abdullah b. Mes ûd ve Ebû Zer gibi dinî duyarlılıkları sebebiyle cezalandırılan şahıslar olarak görülmelerine sebep olmuştur. Vali Sa îd halîfenin çağrısı üzerine Medine de yapılacak valiler toplantısına katılmak için Kûfe den ayrılınca, muhalifler onun şehre vali olarak geri dönmesini engelleme kararı almış ve Eşter idaresinde isyan ederek onu şehre sokmamışlardır (34/654). Eşter e göre Hz. Osman ın yaptığı çirkin işler ve ashaba yaptığı kötü muameleler Allah ın kitabına ve dinine uymamakta, halife kendilerinden Allah ın dinini ya da Hz. Peygamber in Sünnetini değiştirmelerini istemektedir. Şehrin idaresini ele geçiren Eşter, Ebû Mûsâ yı vali, Huzeyfe b. el-yemân ı feyin başına görevli tayin etmiştir. Bu dönemde Eşter Kûfe nin güvenliğini sağlamayı sürdürmüş, Kûfe yi müstakil bir devlet gibi idaresi altına almış, halîfenin idaresinden ayırmıştır. Sonra halîfe, Eşter ve adamlarına bir mektup göndererek onları kendisine itaat etmeye çağırmış, ilk ayrılık yolunu açtıklarını belirtip Allah tan korkmalarını, hakka ve Kur ân a bağlı kalmalarını emretmiştir. Bunun üzerine Eşter, halîfeye yazdığı mektupta onu hatalı, Peygamberinin Sünnetinden sapan, Kur ân ın hükmünü göz ardı eden kişi olarak vasıflandırıp, hem kendisinin hem de valilerinin zulüm ve düşmanlık yaptığını, iyileri sürgün ettiğini ve gençleri başlarına vali yaptığını, bütün bunlardan tövbe edip vazgeçmesi halinde ancak ona itaat edeceklerini belirtip, Ebû Mûsâ ile Huzeyfe nin görevlerini onaylamasını istemiştir. Bu mektubu alan halîfe tövbe ederek Kur ân ve Sünnet e göre amel etmeye söz vermiş ve Ebû Mûsâ ile Huzeyfe nin görevlerini onaylamıştır. Aslında bu muhalifler Hz. Osman dönemine kadar elde ettikleri sosyal ve ekonomik kazanımlarını korumak istemekteydiler. Hz. Osman ın ve valilerinin icraatları onların bu haklarını sınırlandırmaya ve saygınlıklarını sarsmaya başlayınca yönetime karşı tavır aldılar. Hz. Ömer dönemindeki uygulamalar genel olarak Müslümanlar tarafından kabul görmüş, Kur ân ve Sünnet e uygun sayılmıştı. Hz. Osman ın kendisinden önceki halîfelerden farklı olarak devlet idaresinde yakınlarını görevlendirip onlara yetkiler vermesi ve merkezi otoriteyi güçlendirecek adımlar atması, İslâm a giriş ve hizmet önceliğini dikkate almaması, İslâm öncesindeki sosyal yapıya dönüşe müsaade etmesi, bunlardan zarar görenleri, özellikle İslâm sayesinde saygınlık elde edenleri kızdırmış ve yönetime cephe almalarına sebep olmuştur. Bunun hem Kûfeli muhalifler hem de halîfeyi eleştiren sahâbîler için söz konusu olduğu anlaşılmaktadır Mısır da Muhaliflerin Siyasî Faaliyetleri 12

13 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 Hz. Osman ın hilâfetinin son yıllarında Mısır da da yönetimi eleştirenler ortaya çıkmaya başladı. Muhammed b. Ebî Huzeyfe ile Muhammed b. Ebî Bekir in deniz seferine katılmak üzere halîfeden izin alarak Mısır a gelmeleri muhaliflerin güçlenmesine zemin hazırladı. Muhammed b. Ebî Huzeyfe zühd sahibi oluşu ve ibadete düşkünlüğü nedeniyle dikkatleri üzerine çekerek insanları etkilemeye başlamıştı. Zâtu s-savârî seferi esnasında (34/654) Mısır valisi Abdullah b. Sa d b. Ebî Serh orduya namaz kıldırırken Muhammed b. Ebî Huzeyfe yüksek sesle tekbir getirerek huzuru bozmuş, vali tarafından uyarılıp azarlanmıştı. Bunun ardından Muhammed valiyi ve onu tayin eden halîfeyi eleştirmeye başladı. Hz. Osman ı, Resûlullah tarafından Mekke nin fethi günü öldürülmesi emredilen ve hakkında ayet inen bir adamı vali tayin etmekle suçlamaktaydı. Ona kendisiyle birlikte Mısır a gelen Muhammed b. Ebî Bekir de eşlik etti. Bu deniz seferi esnasında Muhammed b. Ebî Huzeyfe Mısırlılara seslenerek esas savaşı geride bıraktıklarını, asıl Osman a karşı savaşmaları gerektiğini söyledi. Vali onların bu faaliyetlerini halîfeye rapor etti. Hz. Osman ın Mısır a, yakın bir akrabası olan Abdullah b. Sa d b. Ebî Serh i vali tayin etmesi, eleştiri oklarının kendisine yönelmesine sebep olmuştur. Abdullah mevcut performansı veya icraatlarıyla değil geçmişte yaptığı işler üzerinden eleştiriliyordu. Çünkü o, Mekke de Müslüman olmuş, Hz. Peygamberle Medine ye hicret etmiş, okuma yazma bildiği için Resûlullah a vahiy kâtipliği yapmıştı. Fakat bir süre sonra irtidat edip Mekke ye geri kaçmış, İslâm aleyhine konuşmaları nedeniyle hakkında yukarıda verilen âyet inmişti. Resûlullah ın Mekke nin fethi sırasında öldürülmesini emrettiği şahıslardan biriyken Hz. Osman a olan yakınlığı sebebiyle o dönemde tekrar Müslüman olup Hz. Peygamber tarafından affedilmişti. Bu tarihten sonra onun İslâm aleyhine bir faaliyeti olmamış, Hz. Ömer döneminde fetihlere katılmış, Mısır ın güney kısmına vali tayin edilmiş, Hz. Osman iktidara geldikten sonra da Mısır genel valisi olmuştu. Bu değişiklik başta Mısır fatihi Amr b. As taraftarları olmak üzere Mısır da bulunan Müslümanların bir kısmını rahatsız etmişti. İşte böyle bir ortamda Hz. Ebû Bekir in oğlu, Hz. Ali nin ise üvey oğlu olan Muhammed b. Ebî Bekir ile Muhammed b. Ebî Huzeyfe halîfenin izniyle savaşa katılmak üzere Mısır a gelmişlerdi. Muhammed b. Ebî Huzeyfe babası Yemâme Savaşı nda şehit düştükten sonra akrabası Hz. Osman tarafından yetiştirilmiş, fakat içki içtiği için had cezasına çarptırılmıştı. Bu cezadan sonra kendisini zühd ve ibadete veren Muhammed, gittiği her yerde insanların dikkatini çekmiş, sözüne önem verilen kişi haline gelmişti. Bu yüzden Mısır da da ilgi ve rağbet görmüş, açıktan halîfeyi ve valiyi eleştirmeye başlamış, eleştirileri de yankı uyandırmıştır. Seyf b. Ömer in kaydına göre, Mısır da muhalefetin ortaya çıkmasının asıl sebebi İbn Sebe dir. Sanalı bir Yahudi iken Hz. Osman zamanında Müslüman olan İbn Sebe, İslâm şehirlerini gezerek görüşlerini yaymaya çalışmış, Mısır da ikamet ederken halka Muhammed in de İsa gibi geri döneceğini hatta onun geri dönmeye daha lâyık olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca İbn Sebe her peygamberin vârisi olduğu gibi Hz. Muhammed in vârisinin de Hz. Ali olduğunu, fakat onun bu hakkının elinden alındığını, bu yüzden iyiliği emir, kötülüğü yasaklamak prensibine göre bu haksızlığa karşı çıkılması gerektiğini yaymaya çalışmıştır. İbn Sebe ile ilgili bu rivayetin doğru olmadığı söylenebilir. Çünkü böyle bir görüş Mısır daki muhalifler tarafından bilinmiş ve kabul görmüş olsaydı, onlar gerek Mısır da ve gerekse halîfeyi muhasara altına aldıkları dönemlerde ve sonrasında çeşitli vesilelerle bu görüşü dile getirirlerdi ve bu o dönemde tartışılırdı. Oysa kaynaklarımız sözü edilen görüşün bu bağlamda kullanıldığından söz etmemektedir. Bununla birlikte bu görüşten bağımsız olarak Mısırlı muhaliflerin Hz. 13

14 İslam Tarihi I Ali yi halîfe görmek istedikleri aşikârdır. Bunda Hz. Ali nin üvey oğlu Muhammed b. Ebî Bekir in rolü olduğu da açıktır. Nihayet Mısır da Muhammed b. Ebî Huzeyfe ile Muhammed b. Ebî Bekir ve diğer muhaliflerin vali ve halîfe aleyhine propagandaları etkili olmuş, taleplerini halîfeye bildirmişlerdir. Mısırlı muhalifler, Hz. Osman ın Allah ın kitabına aykırı davrandığı, istediğini helâl istediğini haram yapma yetkisine sahipmiş gibi hareket ettiği, hadleri yakınlarına uygulamadığı, Allah ın emrine uyarak kendisine nasihat edenleri dinlemeyip cezalandırdığı ve sürgün ettiği, Allah a itaat etmediği için de kendisine itaatin suç olacağı düşüncesindeydiler. Uyarılarını ve düşüncelerini açıkça halîfeye yazdılar. Hz. Osman da cevaben yazdığı mektubunda muhaliflere, kendisine biat ederken itaat ve bağlılık sözü verdikleri, Allah ın verilen söze uyulmasını emrettiği, söylentileri araştırmadan doğru kabul etmemeleri, dünyevî çıkarlar için verdikleri sözlerden vazgeçmemeleri, biatlerine bağlı kalmaları, Allah ın emirlerine uymaları, ihtilâfa düşmemeleri, parçalanmamaları, İslâm toplumunun bir liderinin olması gerektiği, ayrılığın toplumu parçalanmaya ve felakete sürükleyeceği mesajını vermiştir. Hz. Osman hilâfetinin son yılında gelen şikâyetler üzerine eyaletlere müfettişler göndermiştir. Bu çerçevede halîfenin, kendisiyle arası pek de iyi olmayan Ammâr b. Yâsir i Mısır a müfettiş olarak görevlendirdiği rivayet edilmektedir. Orada halkın büyük ilgisiyle karşılaşan Ammâr, onları halîfe ve yönetim aleyhine yaptığı konuşmalarla kışkırtmış, bundan rahatsız olan Mısır valisi Abdullah b. Sa d b. Ebî Serh, Hz. Osman a yazdığı mektupta, Ammâr ın çevresinde din ve Kur ân ehli olmayan insanların toplandığını, yönetim aleyhine halkı kışkırttıklarını belirterek onu ve çevresinde toplananları cezalandırma izni istemiştir. Fakat Halîfe valisine bu konuda izin vermemiş, Ammâr ı Medine ye göndermesini istemiştir. Halîfe aleyhine faaliyetin İslâm toplumunda ayrılığa ve çatışmaya sebep olacağını gören Sa d b. Ebî Vakkâs, Ammâr ın Mısır daki muhalif tutumunu öğrenmiş, Medine ye dönen Ammâr ı yanına çağırtıp kınamış, Müslümanlar arasında fesat çıkarmaya ve halkı halîfeye karşı tahrik etmeye çalıştığını, ilerleyen yaşına ve eceli yaklaşmasına rağmen İslâm biatini boynundan çıkardığını ve dinin ilkeleri dışında hareket ettiğini söylemiştir. Onun bu sözlerine kızan Ammâr, fitneden Allah a sığındığını belirtmiştir. Bunun üzerine Sa d da ona, İyi bilin ki, onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem de kâfirleri kuşatacaktır. Ey Ammâr! İyi bil ki, sen de fitneye düştün uyarısında bulunmuştur. Bir yandan yönetim politikaları diğer yandan fetihlerle genişleyen coğrafyadaki diğer kültürlerle iletişim, öte yandan daha önceden alışık olmadıkları bir otoritenin altında ve farklı bir hayat tarzına alışmanın verdiği gerginlikler ve garnizon şehirlerinde göçlerle oluşan sosyal, ekonomik ve kültürel değişim, önce Müslümanlar arasında sözlü sürtüşmelere yol açtı. İslâm toplumundaki değişimin iyi yöne gitmediğini düşünen ve bundan memnun olmayanlar halîfeyi ve valilerini icraatlarından dolayı eleştirirken yönetimle karşı karşıya geldiler Hz. Osman ın Kuşatılması ve Öldürülmesi Kûfe de muhaliflerin başlattığı isyan kısa zamanda halîfeye karşı isyana dönüştü. Çünkü bu isyanın başarısı, isyana katılan ve destekleyenlerin kendilerine olan güvenlerini artırdı, halîfenin kabileler üzerindeki otoritesini sarstı. Diğer eyaletlerdeki muhalifleri fiili harekete geçme hususunda cesaretlendirdi ve benzer yöntemle hem valilerini hem de halîfeyi değiştirebileceklerini düşünmelerine yol açtı. Bu yönüyle daha sonraki siyasî ve sosyal gelişmeleri etkileyen Kûfeli 14

15 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 muhalifler, isyan olayından sonra siyasî olayları yönlendirmek için mücadele ettiler. Muhtemelen onlar inisiyatifi ellerinden bırakmaları halinde halîfe tarafından cezalandırılmaktan korkuyorlardı. Zira halîfe, elçilerin huzurunda hatalarını kabul edip tövbe etmesine, talep edilen şahısları atamasına rağmen muhaliflere yazdığı mektupta tavrını değiştirmiş, kendisinin haklı olduğunu belirterek Kûfelileri suçlayıp uyarılarda bulunmuş; Allah tan korkmalarını, kendi elleriyle fitneye düşmemelerini, cemaati bölmemelerini, kendisini söylemediği ve yapmadığı şeylerle suçlamamalarını, kesinlikle onların arzularına boyun eğmeyeceğini, doğru olmadığını düşündüğüne muhalefet edeceğini, hidayet yolunu bırakmayacağını belirtmiştir. Halîfenin bu tutumu, muhaliflerin halîfeye karşı faaliyetlerini sürdürmelerine sebep oldu. Bilindiği gibi valiler toplantısında muhalifler hakkında halîfeye yapılan teklifler arasında onların elebaşlarının öldürülmesi, diğerlerinin sınır boylarına savaşa gönderilmesi ve atâlarının kesilmesi gibi tedbirler vardı. Bu öneriler ve alınan kararlar muhtemelen muhalifler tarafından öğrenilmişti. Dolayısıyla halîfe, fırsat bulduğunda onları her an cezalandırabilirdi. Kûfe valiliğine getirdikleri Ebû Mûsâ nın kendileriyle işbirliğine yanaşmayıp halîfeye bağlı kalacağını açıklaması bu kaygılarını artırmıştı. Halîfe, vali ile işbirliği yapabileceği gibi, şartlar müsait olduğunda onu azledip yerine bir başkasını da vali tayin edebilirdi. Kaldı ki, kendilerini rahatsız eden hükümetin politikaları da değişmemişti. Bu yüzden Kûfeli muhalifler bir toplantı yaparak durumu değerlendirip halîfeyi iktidardan uzaklaştırmayı kararlaştırdılar. Hatta bu toplantıda hazır bulunan Kümeyl b. Ziyâd ile Umeyr b. Dâbi î gönüllü olarak halîfeyi öldürmek için Medine ye gittiler, ancak planladıkları suikastı gerçekleştiremeden döndüler. Ayrıca Medine deki ashabın halîfeyi eleştirmeleri ve yönetimden memnuniyetsizlikleri muhalifleri cesaretlendirmekteydi. Kûfeli muhaliflerin halîfeyi iktidardan uzaklaştırmak için aldıkları karar, onları diğer şehirlerde bulunan muhaliflerle haberleşerek işbirliği yapmaya sevk etti. Kûfe, Mısır ve Basra daki muhaliflerin temsilcileri, 34/655 yılı hac mevsiminde Mekke de bir araya gelerek halîfenin durumunu görüştüler. Halîfenin Kur ân ve Sünnet in yolundan ayrıldığı ve buna engel olmaları gerektiği hususunda anlaştılar. Şehirlerine dönüp muhalifleri organize ederek gelecek yıl hacca gidiyormuş gibi Medine ye gelip birlikte halîfeye baskı yapmayı kararlaştırdılar. Zira bu karar duyulursa eyalet valileri, muhaliflere engel olabilir ve ordunun bulunmadığı Medine ye asker gönderebilirlerdi. Halîfenin Medine deki halk desteğini önemli ölçüde yitirip savunmasız hale gelmesi, muhaliflerin işini kolaylaştırdı. Hatta ileri gelen sahâbîlerin garnizonlardaki Müslümanlara mektup göndererek onları halîfeye karşı mücadele etmek için Medine ye çağırdıkları nakledilmektedir. İbn Kuteybe nin kaydettiğine göre, hilâfet hakkında söz sahibi olan Medine deki sahâbîler, garnizonlardaki Müslümanlara gönderdikleri mektuplarda halîfenin Kur ân ı, peygamberin ve ilk iki halîfenin Sünnetini terk ettiğini, kendilerinin haklarını çiğnediğini, feylerini ellerinden aldığını ve zalim bir melik olduğunu belirterek, onları kendilerine yardım için Medine ye çağırdılar. Belki de bu sahâbîler veya onlar adına mektup yazanlar Kûfe deki vali değişimini örnek alarak baskı yoluyla halîfenin değiştirilmesinin mümkün olabileceğini düşünüyorlardı. Nihayet Kûfe den 200 kişilik bir grup Şevval ayında hacca gidiyormuş gibi ayrılarak Medine ye geldi. 35 yılının Zilkade ayı başında Basra dan gelen 150, Mısır dan gelen yaklaşık 500 kişi ile Me- 15

16 İslam Tarihi I dine yakınında bulunan Zûhuşub mevkiinde buluştular. Hz. Ali nin tavsiyesi üzerine şehre girmediler. Kaynaklarda Kûfelilerin Zübeyr b. el-avvâm ı, Mısırlıların Hz. Ali yi, Basralıların ise Talha b. Ubeydullah ı halîfe yapmak istedikleri ve yaptıkları teklifleri bu sahâbîlerin reddettikleri nakledilmektedir. Öyle anlaşılıyor ki onlar şûrâ üyelerinin kendilerine destek vermelerini istiyorlardı. Mısır dan Medine ye gelen muhalifler, halîfeye yazdıkları mektupta da görüldüğü gibi halîfenin Kur ân ahkâmına aykırı hareket ettiğini düşünüyorlardı. Medine çevresinde konuşlanan muhalif grupların kendisine karşı saldırı düzenlemelerinden korkan Hz. Osman, onlarla kendi adına anlaşma yapması için Hz. Ali yi görevlendirdi. Muhâcir ve Ensârın ileri gelenlerinden oluşan bir grupla muhaliflerin yanına giden Hz. Ali onlarla görüşüp anlaşma yaparak geri dönmelerini sağladı. Yapılan anlaşmaya göre, sürgün edilen kimse yerine dönecek, maaşı/atiyyesi kesilen kimseye yeniden maaş verilmeye başlanacak, maaşlar artırılacak, dağıtımda eşitlik ilkesine riayet edilecek, güvenilir ve güçlü kimseler vali tayin edilecekti. Bu anlaşmanın birer nüshasını alan Kûfe, Basra ve Mısırlılar eyaletlerine geri dönmek üzere yola çıktılar. Medineliler içinde de halîfenin Kur ân ın hükümlerine uymadığını düşünenlerin bulunduğu ve bunların da aynı tarihlerde halîfeye karşı açıkça tavır aldıkları anlaşılmaktadır. Nitekim Taberî nin Vâkıdî den bir kaydına göre Mısırlılar anlaşma yaparak Medine den ayrıldıktan sonra Hz. Osman, Mescid de minbere çıkıp Cuma hutbesini irad ederken, cemaatten birisi ayağa kalkıp ona Allah ın kitabını uygula! diye seslenmiştir. Bu şahıs halîfenin emriyle oturmuş, fakat bu eylemini üç kere tekrarlamıştır. Bunun üzerine Hz. Osman Mescid dekiler tarafından çakıl yağmuruna tutulmuş, minberde bayılıp düşmüş ve evine götürülmüştür. Halkın halîfenin kapısı önünde toplanması üzerine, halîfenin görevlilerinden birisi elinde bir Mushaf ile kapıya çıkarak dışarıda toplanan halka şöyle seslenmiştir: Dinlerini parça parça edip fırka fırka olanlar yok mu, senin onlarla hiç bir alakan yoktur. Onların işi Allah a kalmıştır. Bu görevlinin elinde mushafla birlikte dışarı çıkıp Kur ân ın bir âyetini okuyarak uyarıda bulunması, toplumun tepkisini azaltmak ve sözünün dinlenmesini sağlamak için olmalıdır. Hz. Osman ve Ümeyyeoğulları kendilerine karşı yapılan eylemlerin arkasında Hz. Ali nin olduğunu, hilâfete gelmek için onları kışkırttığını düşünmekteydiler. Nitekim Hz. Ali mescitte bayılıp evine götürülen halîfeyi ziyarete gittiğinde, baygın yatmakta olan halîfenin çevresinde toplanan Ümeyyeliler hep bir ağızdan Hz. Ali yi suçlayarak şöyle demişlerdir: Ey Ali! Bizi sen batırdın, Müminlerin emirine yapılanları sen yaptın! Allah a andolsun ki, sen isteğine ulaşırsan kesinlikle dünya başına yıkılacak. Onların bu suçlama ve tehditleri karşısında Hz. Ali halîfenin evini terk etmiştir. Gerek Ümeyyeoğulları nın gerekse halîfenin kendisine karşı benzer suçlamalarına Hz. Ali nin, Artık tek çarem güzelce sabretmektir. Dediğinize ancak Allah tan yardım istenir. âyetiyle cevap verdiği belirtilmektedir. Hz. Ali, onların bu suçlamasının doğru olmadığını, kendisine iftira ettiklerini Hz. Yûsuf un iftiraya uğradığında verdiği cevabı onlara söyleyerek dile getirmiştir. Mısırlılar dönüş yolunda halîfenin kölesinde, Mısır valisi Abdullah b. Sa d a muhaliflerin önde gelenlerinin öldürülmesini ve diğerlerinin de ağır bir şekilde cezalandırılmasını emreden halîfenin mektubunu buldular. İhanete uğradıklarını ve kendilerinin öldürülmesini emreden halîfenin 16

17 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 kanının artık helâl olduğunu söyleyerek Medine ye döndüler. Önce kendileriyle halîfe adına anlaşmayı yapan Hz. Ali ye ve diğer sahâbîlere durumu anlattılar, sonra halîfenin yanına giderek mektubu neden yazdığını sordular. Halîfe mektubu kendisinin yazmadığını ve mektup hakkında da bilgisinin olmadığını belirtti. Oysa ele geçirdikleri köle, binek ve mektuptaki mühür, mektubun hilâfet makamı tarafından yazıldığını göstermekteydi. Bunun üzerine halîfeye, görevini yapmadığı ve haksız yere kan akıtılmasını istediği için istifa etmesi gerektiğini söylediler. Halîfe de Allah ın kendisine verdiği hilâfet makamından ayrılmayacağını ifade etti. Bunun üzerine asiler halîfenin evini kuşatma altına alarak istifa etmesi için baskı yapmaya başladılar. Zira söz konusu mektup, halîfenin söylediği sözlere güvenilemeyeceğini, idarî işleri Mervân b. Hakem ile halîfenin yakınlarının yürüttüğünü ve halîfenin de onların tesiri altında kaldığını göstermişti. Bu nedenle sadece eyaletlerden gelen muhalifler değil, Medine de bulunan ashab da halîfenin istifa etmesi gerektiği kanaatindeydi. Nitekim onlar halîfenin yanında yer almamak suretiyle bir bakıma asilere destek verdiler. Sözü edilen mektubu bulduktan sonra Mısırlıların Kûfe ye dönmekte olan muhalifleri Medine ye çağırdıkları anlaşılmaktadır. Zira sözü edilen mektup, halîfenin her an muhalifleri en ağır bir şekilde cezalandırabileceğini göstermişti. Daha sonra muhalifler, görevinden ayrılmaya yanaşmayan Hz. Osman a istifa etmediği takdirde kendisini öldüreceklerini açıklamışlardı. Kuşatmanın şiddetlendiği günlerde Hz. Osman, evinden çevredeki halka seslenerek onları uyarmış, Kur ân dan âyetler okuyarak çağrısını temellendirmeye çalışmıştır. Bu konuşmaların birinde Hz. Osman, onlara kendisini öldürmemelerini, eğer öldürürlerse ebediyen birlikte namaz kılamayacaklarını, yine topluca cihat yapamayacaklarını, ihtilâfa düşeceklerini söylemiş ve şu âyeti okumuştur: Ey halkım! Bana muhalif olmanız sakın sizi Nuh halkının yahut Hûd halkının veyahut Semûd halkının başına gelen felâketler gibi bir musîbete uğratmasın. Lût kavmi ise zaman ve mekân bakımından zaten uzağınızda değil, bari onların başına gelen felâketten ibret alın. Başka bir konuşmasında ise Hz. Osman, kendisine haksızlık yapmamalarını, hatalarından tövbe ettiğini, insanın hata edebileceğini, bunu anlayışla karşılamalarını şu âyeti okuyarak dile getirmiştir: Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder. Doğrusu Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir. Hz. Osman halka yaptığı son konuşmalardan birinde, Müslümanları âhireti düşünmeye ve orası için hazırlık yapmaya, takvaya önem vermeye, birliği korumaya, bölünmekten kaçınmaya çağırmış ve şu âyeti okumuştur: Hepiniz toptan, Allah ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allah ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Kuşatma esnasında Hz. Osman, Abdullah b. Abbâs ı hac emiri tayin ederken evinden çevredeki halka şu âyeti okuyarak mesaj vermiştir: Ey halkım! Bana muhalif olmanız sakın sizi Nuh halkının yahut Hûd halkının veyahut Semûd halkının başına gelen felâketler gibi bir musîbete uğratmasın. Lût kavmi ise zaman ve mekân bakımından zaten uzağınızda değil, bari onların başına gelen felâketten ibret alın. 17

18 İslam Tarihi I Hz. Osman, muhalifler tarafından evi muhasara edilip dışarı çıkmasına ve halkla iletişim kurmasına engel olununca, gerek muhaliflere ve gerekse diğer Müslümanlara mesajını yazılı olarak iletmek durumunda kalmıştır. Kaynaklarda onun bu çerçevede yazdığı, içinde çok sayıda âyetin de bulunduğu, halka uyarı ve tavsiyeleri yanında hatalarından dolayı özür dilediğini ve tövbe ettiğini ifade eden mektubu yer almaktadır. Hz. Osman bu mektubuna, Allah ın Müslümanlara nimetler verdiğini, İslâm ı öğrettiğini, açık deliller gösterdiğini, bol rızık verdiğini, düşmana karşı yardım ettiğini, onları dalaletten hidayete erdirdiğini, küfürden çıkardığını, nimetler içinde yüzdürdüğünü hatırlatarak başladıktan sonra Yüce Allah hak kelamında şöyle buyurmaktadır diyerek şu âyetleri kaydetmiştir: Yukarıda mealleri verilen âyetler, mektubu kaydeden kaynakların hepsinde ortak olarak yer almaktadır. Bu âyetlerle halîfe Müslümanlara, Allah ın nimetlerine şükretmeleri ve nankörlükte bulunmamaları, Allah a tam bir itaat ve teslimiyet içinde olmaları, birlik ve beraberliği korumaları, bölünüp parçalanmamaları, insanlar arasında iyiliğin hâkim kötülüğün mahkûm olması için çalışmaları, Allah a verdikleri sözlere bağlı kalıp uymaları, güvenilmeyen kişilerin verdiği haberi iyice araştırmaları, Allah ın Müslümanlara sağladığı imkânların bilincinde olmaları, Allah a verdikleri sözden ve yeminlerinden dünya menfaatleri için ayrılmamaları, biat ederken verdikleri söze sadık kalmaları, Allah ın buyruklarına uymamaları halinde âhirette cezalandırılacaklarının bilincinde olmaları mesajlarını vermek istemiştir. Seyf b. Ömer ve Taberî nin kaydettiği mektuplarda ise yukarıdakilere ilave olarak şu âyetler yer almaktadır: Halîfenin bu âyetlerle Müslümanlara, Allah ın emirlerine itaat etmeleri, mallarını Allah yolunda harcamaktan kaçınmamaları, yeminlerini aldatma, kandırma ve fesat aracı haline getirmemeleri, Allah a, Peygambere ve otorite sahiplerine itaat etmeleri, anlaşmazlığa düşerlerse Kur ân ve Sünnet e başvurmaları, iman edip salih ameller işlemeleri halinde Allah ın onları yeryüzüne hâkim kılacağı ve İslâm ı koruyup onlara güven vereceği mesajlarını vermek istediği anlaşılmaktadır. Halîfe bu âyetlerin ardından Allah ın verdiği mesajı kısaca özetleyip, yine şu tavsiye ve uyarılarda bulunmuştur: Halîfe mektubunun bu kısmında, Allah ın emrine göre Müslümanların birlik ve beraberliğini korumaları, bölünüp parçalanmamaları gerektiğini, bunun için de kendisine biat ederken verdikleri söze bağlı kalarak itaat etmelerini, aksi halde hem dünyada hem de âhirette kaybedenlerden olacaklarını vurgulamıştır. Halîfe bu mektubunun devamında önce muhaliflerin ruh hallerini tahlil ederek, her ne kadar Allah ın kitabını ve hakkı istediklerini, dünyayı ve dünyalık için tartışmayı istemediklerini söyleseler de hak kendilerine geldiğinde gruplara ayrıldıklarını, kimi hakkı kabul ederken kiminin reddettiğini, kiminin ise kararsız kaldığını, aslında kötülük istediklerini ve aceleci davrandıklarını belirtmiştir. Sonra onların iddiasının aksine onlara verdiği sözden dönmediğini ve taleplerini kabul ettiği anlaşmayı bozmadığını, muhaliflerin şartlarını kabul ettiği halde kendisini öldürmek istediklerini, Mescid de namaz kıldırmasına müsaade etmediklerini belirtmiştir. Daha sonra muhaliflerin kendisine üç alternatif önerdiklerini ya gerektiği için veya hata ile cezalandırdığı kişiler karşılığında kendisini öldürmeyi, ya da halîfelik görevini bırakmasını veya kendilerine itaat eden 18

19 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 bir komutanın bölgesine gönderilmesini seçmesini istediklerini ifade etmiştir. Kendisinden önceki halîfeler yaptıkları hatalardan dolayı öldürülmedikleri için kendisinin de öldürülmemesi gerektiğini, halîfelikten ayrılmayacağını ve Medine de kalacağını belirtmiştir. Halîfe mektubunu şu sözlerle bitirmiştir: Halîfe mektubunun son kısmında Müslümanları tekrar birlik ve beraberliği korumaya, biatlerine bağlı kalmaya ve kendisine itaat etmeye çağırmış, istese muhalif hareketi bastırabileceğini, ama bunu kan dökülmemesi için tercih etmediğini, devletin onlara karşı sorumluluklarını yerine getireceğini, onların da devlete karşı sorumluluklarını yerine getirmelerini, bununla birlikte kendi hatasının da olabileceğini ve bundan dolayı tövbe ettiğini, hem kendisi hem de onlar için Allah tan af ve hayırlar vermesini dilediğini ifade etmiştir. Taberî nin rivayetine göre Abdullah b. Abbâs halîfenin bu mektubunu hac emiri olarak Mekke de bulunduğu sırada hac ibadetini yerine getirmek için gelen Müslümanlara arife günü okumuştur. Bu rivayete göre halîfe, hac emiri olarak görevlendirirken Abdullah b. Abbâs a bu mektubu hacca gelenlere okumak için vermiştir. Abdullah da bu görevini yerine getirmiştir. Ancak kaynaklarda Mekke de hacıların bu mektuba nasıl bir tepki gösterdikleri hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Öte yandan İbn A sem in belirttiğine göre halîfenin bu mektubunun Medine de bulunan Müslümanlar üzerinde olumlu bir etkisi olmamıştır. Bu mektubu okuyan muhalifler halîfenin kendilerine verdiği öğütlerden hiçbirini kabul etmemişler, aksine halîfenin muhasarasına katılımı artırmak için çağrıda bulunmuşlar ve halîfeyi görevden uzaklaştırmak için kesin karar vermişlerdir. Mektubun uzunluğu ve içinde yer alan âyetlerin çokluğu gerçekte halîfenin böyle bir mektup yazıp yazmadığı hakkında kuşku uyandırabilir. Ancak halîfenin evinde tecrit edildiği sırada, yanında başkâtibi Mervân olmak üzere yakınlarının bulunduğu, kuşatma sırasında halîfenin mushaftan Kur ân okumakla vaktini geçirdiği, resmi Mushaflardan birinin onun yanında olduğu dikkate alındığında kolaylıkla bu içeriğe ve uzunluğa sahip mektup yazabileceği veya yazdırabileceği, ayrıca bu mektubun hem Medineliler hem de Mekke deki hacılar için iki ayrı nüsha halinde hazırlandığı söylenebilir. İbn A sem e göre Hz. Âişe, halîfe kuşatma altındayken hacca gitme kararı almış, halîfeyle yaptığı tartışma nedeniyle erzaklarının verilmesi geciktirildiği için Hz. Osman a, emaneti yediğini, tebaasını sıktığını, başlarına ailesinin şerlilerini bela ettiğini belirterek onu öldürmeleri temennisinde bulunmuştur. Halîfe de ona şu âyetle cevap vermiştir: İbn A sem in kaydettiği bu rivayeti kuşkuyla karşılamak gerektiği kanaatindeyiz. Her ne kadar Hz. Âişe icraatları nedeniyle son dönemlerinde Hz. Osman a karşı sert eleştirilerde bulunmuşsa da açıkça onun öldürülmesini teşvik etmemiş olmalıdır. İbn A sem Şiî olduğu için bu rivayeti nakletmiş olabilir. Çünkü Hz. Âişe hilâfeti döneminde Hz. Ali ye karşı Hz. Osman ın kanını dava ederek mücadele etmiştir. Kaldı ki kuşatma sürerken Hz. Âişe ye halîfenin öldürülmesinin meşrû olup olmadığı sorulmuş; o da, müslümanların kanını akıtmayı ve imamlarını öldürmeyi emretmekten Allah a sığındığını belirtmiştir. Ona, kendilerine gönderdiği mektupta halîfenin öldürülmesini istediği, şimdi ise buna karşı çıktığı belirtilerek muhalifler tarafından serzenişte bulunulmuştur. 19

20 İslam Tarihi I Öte yandan Kûfe den gelen muhalif grubun Hz. Osman a karşı oluşlarını, özellikle Kur ân ın bir âyetine dayanarak meşrûlaştırdıkları anlaşılmaktadır. Nitekim kuşatma sırasında halîfenin talebi üzerine isyancıların sözcüsü olarak halîfeyle görüşen Sa sa a b. Sûhân, halîfenin Bana neden karşı çıkıyorsunuz? sorusuna, o, Hac sûresinin 40. âyetinde geçen Allah Rabbimizdir dediğimiz için memleketlerimizden çıkarıldık cevabını vermiştir. Halîfe de ona, bunun doğru olmadığını, bu âyetin sadece kendileri ve arkadaşları hakkında Mekke den haksız yere çıkarıldıkları için nâzil olduğunu ve Allah ın da bu konuda kendileriyle ilgili şöyle buyurduğunu belirtmiştir: Onlar öyle mükemmel insanlardır ki şayet kendilerine dünyada hakimiyet nasib edersek namazlarını hakkıyla ifa eder, zekâtlarını verir, iyi ve meşrû olanı yayar, kötülüğü önlerler. Bütün işlerin âkıbeti elbette Allah a aittir. Ayrıca halîfe ona, Allah ın burada kendilerini övdüğünü de vurgulamıştır. Bir başka kayda göre ise Sa sa a halîfeye karşı çıkma sebebi olarak şu âyeti okumuştur: Kendilerine savaş açılan müminlere, savaşmaları için izin verildi. Çünkü onlar zulme mâruz kaldılar. Allah onlara zafer vermeye elbette kadirdir. Halîfe de ona bu âyetin kendisi ve arkadaşları hakkında nâzil olduğunu belirtip delil olarak şu âyetleri okumuştur: Hz. Osman ın evini kuşatma altında tutan muhalifler istifa etmediği takdirde onu öldüreceklerini vurgulamayı sürdürmüşlerdir. Halîfe de muhasara sırasında zaman zaman muhaliflere seslenerek onları bu işten vazgeçmeleri için ikna etmeye ve uyarmaya çalışmıştır. Yaptığı bu konuşmalardan birinde Hz. Osman, kendisinin şûrâ tarafından halîfe seçildiğini, İslâm a girişte ve hizmette kıdemi bulunduğunu hatırlatmış, İslâm hükümlerine göre bir müslümanın ancak evliyken zina ederse veya imandan sonra irtidat ederse ya da haksız yere adam öldürürse kanının akıtılmasının meşrû olduğunu belirtmiş, kendisinin bu üç suçtan hiçbirini işlemediğini, dolayısıyla kendisini haksız yere öldürmüş olacaklarını, bu sebeple de onların kısas hükmüne göre öldürülmeleri gerekeceğini, ayrıca kendisini öldürmeleri halinde Müslümanlar arasında ihtilaf ve ayrılığın oluşacağını ve bunun devam edip gideceğini belirtmiştir. Muhalifler ise ona cevaben, halîfe seçilirken bu işin ehli olduğunu, fakat halîfe olduktan sonra kabul ettiği ilkeleri değiştirip yeni şeyler ihdas ettiğini, dolayısıyla gelecekteki fitne korkusuyla ona hak ettiği cezayı vermekten vazgeçmeyeceklerini, Kur ân da sözünü ettiği bu üç suçun dışında da ölümü gerektiren suçlar bulunduğunu ve buna dayanarak onu öldüreceklerini şu sözlerle ifade etmişlerdir: Bu rivayet bize konumuzla ilgili önemli ipuçları vermektedir. Her şeyden önce Hz. Osman, kendisini şûrânın tercih ederek halîfe yaptığını, hayırlı bir geçmişi bulunduğunu, bu göreve lâyık olduğu için getirildiğini ve öldürülmeyi gerektirecek hiçbir suç da işlemediğini düşünmekteydi. Muhalifler ise halîfenin Kur ân hükmüne göre öldürülmeyi gerektiren suç işlediği kanaatindeydiler. Onlara göre halîfenin suçu, azgınlık yapması, hakkı men ederek hakkın dışında başka şeyler yapması, ayrıca haksızlık yapanlara engel olmaması, devlet başkanlığı otoritesini kendilerine karşı keyfi olarak kullanmasıydı. Ayrıca muhalifler, halîfe iktidarda kaldığı müddetçe ondan güç alan valilerinin haksızlık yapmayı sürdürecekleri endişesini taşıdıkları görülmektedir. Öte yandan Hz. Osman kendisini öldürenlerin kesinlikle haksız yere bu fiili işleyeceklerinden dolayı kendilerinin ölüm fermanlarını yazmış olacaklarını düşünmekte, bunun da Müslümanların anlaşmazlığa ve ayrılığa düşmelerine ve bu fitnenin ebediyen devam etmesine yol açacağını tahmin edip onları uyardığı görülmektedir. Zira halîfe görevinden ayrılmamakta kararlıydı. Kaldı ki halîfe istifa etmesi halinde de kendisini yargılayıp cezalandıracaklarından korkmuş olmalıdır. Çünkü bazı kayıtlarda muhaliflerin halîfeden talebi, istifa edip yargılanmayı kabul etmesi, buna yanaşmazsa öldürüleceğidir. Muhalifler halîfenin hangi âyete göre suçlu olduğunu belirtmemişler, genel 20

21 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 ifadelerle halîfeyi suçlamışlardır. Muhtemelen onlar bu yüzden halîfeyi istifasından sonra yargılamayı, eğer tövbe etmekle affedilecek suç ise, bu suçun affedilmesini, değilse öldürülmesini, yani Kur ân a göre yargılanmasını istiyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki, muhalifler halîfenin Kur ân a göre yargılandığında bile öldürülebileceği inancındaydılar. Onlar bu yüzden Hz. Osman ın öldürülmesi olayını meşrû ve Allah ın emrinin yerine getirilmesi olarak gördüler. Hatta onlar bunun aksini iddia edenleri Allah ın emirlerine karşı çıkanlar olarak telâkki ettiler. Artık onlara göre Hz. Osman ın öldürülmesinin meşrûluğu sorgulanamaz bir mesele olmuştu. Hz. Ali dönemindeki savaşları tetikleyen en önemli unsurun bu zihniyet olduğu anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi hem Hz. Osman hem de muhalifler kendi görüşlerini ve kanaatlerini Kur ân a dayandırdıklarını iddia etmişlerdir. Tarafların Kur ân ı kendi bakış açılarıyla yorumlamaları, aralarındaki anlaşmazlığın çözümüne değil, kendi yaklaşımlarını meşrûlaştırarak sorunun kronikleşmesine ve şiddet yoluyla çözüm aranmasına yol açmıştır. Bu durum ileride ele alınacağı gibi hem Hz. Osman ın öldürülmesi olayında hem de Hz. Ali döneminde kanlı iç savaşların yaşanmasında kendini göstermiştir. Medine de halk halîfeye karşı tavır aldığı dönemde Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. Sellâm ve Ebû Hüreyre gibi bazı sahâbîler Hz. Osman a sahip çıkılması ve onun korunması gerektiğini ileri sürmüşler ve bunun için girişimde bulunmuşlardır. Abdullah b. Sellâm, Ensâra yaptığı konuşmada halîfeyi korumaları gerektiğini, halîfenin Müslümanlar tarafından öldürülmesinin İslâm toplumunun parçalanmasına yol açacağını, geçmiş topluluklardan ders almalarını söylemiş, fakat muhalifler ona kızmış, onu itibarsızlaştırmak için Yahudi çocuğu olduğunu söylemişlerdir. Bunun üzerine Abdullah, Müslüman olduğunu ve Allah ın Kur ân da kendisini böyle isimlendirdiğini belirterek şu âyetleri okumuştur: De ki: Söyleyin bakalım: Eğer bu Kur ân Allah tarafından geldiği halde siz reddetmişseniz, İsrailoğullarından da bir şahit benzerine şahitlik edip iman ettiği halde, siz büyüklük taslayarak iman etmezseniz sizden daha şaşkın, daha zalim kimse olabilir mi? Allah elbette böyle zalimleri hidâyet edip emellerine ulaştırmaz. Dini inkâr edenler: Sen Peygamber değilsin diyorlar. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de nezdinde kitap ilmi bulunanlar. Bunun üzerine orada bulunanlar, Abdullah ın çağrısına uymasalar da ona hakaretten vazgeçmişlerdir. Abdullah b. Sellâm ın tehlikenin farkına vararak halkı uyarma görevi yaptığı anlaşılmaktadır. Halîfenin bir süre kâtipliğini de yapmış olan Mushaf heyetinin başı Zeyd b. Sâbit, muhasaranın sıkı olmadığı dönemde Mescid de halîfenin yanında Müslümanları uyarmak için şu âyeti okumuştur: Dinlerini parça parça edip fırka fırka olanlar yok mu, senin onlarla hiç bir alâkan yoktur. Onların işi Allah a kalmıştır. Allah, onların yaptıklarını ileride bir bir onlara bildirip cezalarını verecektir. Bunun üzerine orada bulunan insanlar Zeyd e, Osman ın onu mallarıyla doyurduğunu, bu yüzden ona yardım etmesi gerektiğini söylemişlerdir. Kuşatmanın sıkılaştırıldığı esnada Zeyd b. Sâbit Medinelilere seslenerek, yardımları sebebiyle onları Allah ın Ensâr olarak övdüğünü, şimdi Allah adına Osman a yardım ederek ikinci kez Ensâr olmalarını istemiştir. Bunun üzerine Ensâr dan birisi, ona itaat etmeyeceklerini ve yarın Allah ın dediği şu kimselerden olmayacaklarını söylemiştir: Ey ulu Rabbimiz! derler, sözün doğrusu, biz önderlerimizin ve büyüklerimizin dediklerine uyduk, ama onlar bizi yoldan saptırdılar. Görüldüğü gibi Ensâr içinde yer alan halîfe muhalifleri, Zeyd b. Sâbit in mantıklı çağrılarını halîfenin kendisine yaptığı büyük ihsanların karşılığı bir minnet borcu olarak görmüşler, ancak onun halîfeye karşı tutumlarını değiştirme girişimlerine müsaade etmemişlerdir. 21

22 İslam Tarihi I Muhasaranın sıkılaştırıldığı dönemde Hz. Osman ı silahlı olarak korumak ve savunmak gerektiğini düşünen ve girişimde bulunanlardan birisi de Ebû Hüreyre dir. Belâzurî nin bir kaydına göre Ebû Hüreyre, asilerle savaşmak ve onları çatışarak püskürtmek için halîfeden izin istemiş, fakat halîfe ona, Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. diyerek izin vermemiş, o da savaşmamıştır. Halîfe gerçekten de kendisi için diğer insanların kanının akıtılmasına müsaade etmemiştir. Bu rivayet, onun bu tutumunun arka planında yer alan nedenlerden birini açıklamaktadır. Muhtemelen halîfe kendisi için çatışmanın muhalifleri bu eylemlerinden alıkoyamayacağını biliyordu. Çünkü Medineliler halîfeye destek vermiyordu. Bu yüzden boşuna can kaybına sebep olmak istemedi. Muhasaranın son günlerinde isyancılar tarafından halîfenin evinin dış kapısı yakıldığı sırada onun namaz kılmakta olduğu, namazını bozmadan tamamladığı, ardından da şu âyeti okuduğu rivayet edilmektedir: Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine: Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun! dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve Hasbunallah ve ni me l-vekil Allah bize yeter. O ne güzel vekildir! demişlerdir. Ayrıca halîfe, evinin avlusunda bulunan taraftarlarına saldırıya geçmemeleri ve çatışmaya girmemeleri talimatı vermiştir. Buna rağmen Ebû Hüreyre nin yanındakilere çarpışmayı emredip şöyle diyerek çatışmaya başladığı bildirilmektedir: Ey benim sevgili halkım, nedir bu başıma gelen? Ben sizi kurtuluşa dâvet ederken, siz tutup beni ateşe çağırıyorsunuz! Bununla birlikte halîfenin avlusunda bulunanlar çatışmayı sürdürmemiş, sadece içeri girilmesini engellemeye çalışmışlardır. Muhasaracılar uzun süre kuşatma altında tuttukları ve ölümle tehdit ettikleri halîfe istifa etmeye yanaşmayınca, Hz. Ali nin evlatlığı ve Hz. Ebû Bekir in oğlu Muhammed ile bir grup Mısırlı, halifeye yardım amacıyla Şam ve Basra dan gelmekte olan askerî kuvvetlerle karşılaşmamak, Medine deki sahâbîlerin desteğini yitirmemek ve kendi hayatlarını tehlikeye atmamak için halîfeyi öldürmeye karar verdiler. Muhammed b. Ebî Bekir in öncülüğünde halîfenin binasına komşu bir evin damından halîfenin bulunduğu odaya girip onu katlettiler. Hz. Osman ı öldürmek için odasına giren grup içinde yer alan Muhammed b. Ebî Bekr in, sakalını tutup çektiğinde kendisini uyaran halîfeye, Bizim kıyâmet gününde, Rabbimiz, biz beylerimize ve büyüklerimize uyduk da bizi yoldan saptırdılar diyerek mazeret beyan etmemiz kabul edilmez cevabını vermek suretiyle eylemine zikredilen âyeti gerekçe gösterdiği belirtilmektedir. Vâkıdî den nakledilen bir rivayete göre, Muhammed b. Ebî Bekir, Hz. Osman ın yanına girip sakalını tutarak ona hakaret etmiş, yakınlarının artık onu kurtaramayacağını söylemiş, halîfe de ona, babası olsa kendisine böyle yapmayacağını vurgulamıştır. Bunun üzerine Muhammed halîfeye, babası hayatta olsa ve onun yaptıklarını görse bunları kötü görüp karşı çıkacağını belirtmiştir. Ardından Hz. Osman mushafı kucağına alıp, Allah ın kulları! Kur ân dakilere uymanız, istemediklerinize de rıza göstermeniz gerekir deyip Allah ın kendisine şahit olması duasında bulunmuştur. Muhammed b. Ebî Bekir de ona şu âyeti okumuştur: Şimdi mi? Halbuki bundan önce isyan etmiştin, bozgunculardan olmuştun! Sonra Muhammed halîfenin boğazına ilk darbeyi vurmuş, halîfe son olarak, Ey Allah ın kulları! Beni öldürmeyin, sonra pişman olur ve ihtilâfa düşersiniz uyarısında bulunduysa da diğer asiler tarafından katledilmiştir. Olayların bu noktaya gelmesinde halîfe ve yönetimin zaafları yanında Kûfeli muhaliflerin önemli 22

23 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 bir rolü olmuştur. Onlar, halîfeyi öldürenler arasında yer almamışsa da, ona karşı ilk isyan hareketini başlatarak siyasî otoriteyi sarsmışlar, Mısır ve Basra da bulunan muhalifleri halîfe aleyhine kışkırtarak cesaretlendirmişler, onlarla ortak hareket ederek halîfenin iktidardan uzaklaştırılması için kuşatma eylemini organize edenler arasında yer almışlar, yönlendirme ve tahriklerde bulunmak suretiyle halîfenin öldürülmesinde azmettirici rol oynamışlardır. Ancak onların ve diğer yönetim muhaliflerinin esas amacının halîfeyi öldürmek değil, baskı ve tehditle istifa etmesini sağlamak olduğu söylenebilir. Diğer yandan halîfeyi fiili olarak katledenlerin, sözü edilen mektupta bizzat haklarında ölüm kararı verilmiş olan şahıslar olduğu dikkati çekmektedir Sonuç ve Değerlendirme Sonuç olarak bu dönemi yukarıda verilen bilgiler ve dönemin şartları çerçevesinde değerlendirecek olursak; Hz. Osman ın seçilmesinden öldürülmesine kadar geçen süre içinde Kur ân âyetlerinin siyasî olaylarda kullanıldığı ile ilgili rivayetlerin azlığı dikkat çekicidir. Bunun en önemli nedeni, bu dönemde gerek halîfe ve gerekse yöneticilerin Kur ân ın açık hükümlerini ihmal eden kararlar almamaları ve uygulamalarda bulunmamaları olmalıdır. Aksi takdirde muhalefet liderleri konumundaki şûrâ üyeleri, hükmünü ihmal ettikleri âyetleri delil göstererek yöneticileri eleştirirlerdi ve bu eleştirileri de diğer konularda olduğu gibi kaynaklara yansırdı. Halîfenin halktan beklentisi, biat ederken verdikleri bağlılık sözüne sadakat göstermeleriydi. Halîfe bu sorumluluklarını halka zaman zaman Kur ân ın ilgili âyetine de atıfta bulunarak hatırlatmaktaydı. Başta şûrâ üyeleri olmak üzere halk halîfeye Kur ân a, Sünnet e, ilk iki halîfenin uygulamalarına bağlı kalması şartıyla biat etmişti. Doğal olarak halîfenin de bu temel ilkelerden sapmaması gerekiyordu. Halîfe daha ziyade bu temel ilkelere uymadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bu dönemde halîfe daha çok fey i devlet malı olarak görüp bu mallar üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunduğu ve idarî atamalarda keyfi davranarak yakın akrabalarına öncelik verdiği için eleştirildi. Halîfenin daha önce cari olan ümmet fey i anlayışının yerine, devlet fey i anlayışını uygulamaya başlaması, fey i devlet malı olarak görüp bu mallar üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunması, ümmetin fey i anlayışının devamını isteyen ashabın tepkisine yol açtı. Atamalarda ve yönetimde ileri gelen ashabı dışlayıp, İslâm da kıdemi olmayan yakın akrabalarına öncelik vermesi ashabı küstürdü. Daha önce cari olan uygulamaları değiştirdiğini ve biat alırken verdiği söze aykırı hareket ettiğini ileri sürerek yönetime olan desteklerini zaman içinde çekmelerine neden oldu. Yönetimin atama ve fey politikası, fetihlere katılan ve garnizon şehirlerinde oturan Müslümanları da rahatsız etti ve memnuniyetsizlik isyana dönüştü. Toplumdaki sosyal, siyasal ve iktisadi değişimden olumsuz etkilenenler, halîfeyi eleştirirken genel olarak onun Kur ân a, Sünnet e ve ilk iki halîfenin uygulamalarına uymadığı söylemini kullandılar. Abdullah b. Mes ûd, Ebû Zer gibi sahabelerin dinî referanslarla halîfeyi eleştirmeleri, halîfenin dinî bakımdan iyi olmayan işler yaptığı anlayışının yayılmasına neden oldu. Çıkarları zedelenen gayri memnunlar, bu sahabelere destek verdiklerini ve hakikatin tecellisini arzu ettiklerini ileri sürdüler. Merkezde şûrâ üyelerinin muhalefet liderleri gibi hareket etmeleri, aslında halîfenin büyük hatalar işlemesini engellemiştir. Bu sebeple şûrâ üyelerinin eleştirilerinde halîfenin açıkça ihmal 23

24 İslam Tarihi I ettiği bir Kur ân hükmünden söz edilmemektedir. Buna rağmen Hz. Osman ın genel ifadelerle suçlandığı, adeta dini değiştirdiği gibi bir imaj oluşturmayı hedefleyen siyasî bir dil kullanıldığı görülmektedir. Bunun nedeninin de hilâfete gelirken Hz. Osman ın Kur ân, Sünnet ve ilk iki halîfenin uygulamalarına uyacağı sözünü vermesidir. İster istemez halîfe şartların değişmesiyle ortaya çıkan sorunlara çözümler üreterek bunları çözmek zorundaydı. Değişime uygun çözümler üretilirken eski yapıda değişiklikler yapılması kaçınılmazdı. Fakat o bunu yaparken ileri gelen ashabı karar alma sürecine dâhil etmedi. Bu durum Hz. Osman ın ilk iki halîfenin uygulamalarına tabi olacağına dair verdiği sözle çelişki oluşturdu. Hz. Osman büyük bir imparatorluk haline gelen devletin güçlenmesi için Hz. Ömer dönemindeki kurumsallaşma ve merkezi otoriteyi güçlendirme sürecini devam ettirmek durumunda kaldı. Bu çerçevede o, önemli garnizonlara muhtemelen kendisine karşı gelmeyeceklerini düşündüğü yakınlarından valiler tayin etti. Siyasî rakipleri olan şûrâ üyeleriyle yönetimi paylaşmadı. Belki de yakınları dışında atayacağı valilerin, rakiplerinin tesiri altına gireceğini düşünerek kendi yakınlarını tercih etti. Devletin gelir kaynaklarını kontrol altına aldı, kendilerini devletin ortakları gibi görerek bağımsız hareket etmek isteyenleri etkisizleştirerek merkeze bağlı kalmalarını sağlayacak önlemler aldı. Ayrıca Kur ân ın resmi nüshasını oluşturarak herkesin bunu esas alması için karar aldı. Hz. Ömer in devlet işleyişinde değişiklik yaparken açık bir rakibi yoktu. Şûrâ tayin edilmesiyle birlikte günümüzdeki tek parti döneminden çok partili döneme geçiş özelliği ortaya çıktı. Artık şûrâ üyelerinden her biri resmi olarak halîfe adayıydı. Dolayısıyla bu dönemde şûrâ üyeleri muhalefet partisi liderleri gibi hareket etti, iktidardaki halîfeyi eleştirmeleri, toplumda taraftar kazanma beklentisine yol açtı, bu da halîfeyle aralarındaki ilişkileri zedeleyip işbirliğini ortadan kaldırdı. Halîfenin politikaları sonucu merkezde başta şûrâ üyeleri olmak üzere ileri gelen ashâb, bu döneme kadar dine giriş ve hizmetleri sebebiyle elde ettikleri nüfuzlarının aşınmaya başladığını, merkezi otoriteyi güçlendirmeye yönelik adımların nüfuz alanlarını daralttığını gördüler. Bu durum onları halîfeye ve yönetime karşı tavır almaya itti. Özellikle halîfenin yakınlarını önemli mevkilere getirmesi, halîfe adaylarını oldukça kaygılandırdı, çünkü devletin hanedanlığa dönüşmesi halinde kendilerine halîfelik yolu da kapanacaktı. Gidişat bu yönde olduğu izlenimi rakiplerini sertleştirdi. Dolayısıyla halîfenin aldığı bu siyasî kararlar açıkça Kur ân a aykırı olduğu için değil, daha önceki kazanımlarının zedelenmesi kaygısından hareketle eleştirilmekteydi. Zira halîfeyi kesin suçlayıcı bir Kur ân hükmü de gösterilememekteydi. Belki de muhalifler Kur ân a bütünüyle vâkıf insanlar da değildi. Zira Hz. Osman ı verdiği sözde durmamakla suçlarlarken bir bakıma, onun hatalı olduğunu ispatlamaya çalışmışlardır. Bu kesim iktidar paylaşımından beklentisi gerçekleşmeyen, aynı zamanda gelir dağılımından umduğunu bulamayan ve disipline olmaya pek de alışık olmayan gruplar görüntüsü sergilemektedir. Halîfenin yaşlanması ve yetkisini kısmen yakın akrabası bürokratlara devretmesi yine aynı sebeplerle eleştirilmekteydi. Yaşlı olmasına rağmen halîfe iyi niyetini muhafaza etmekte ve öldü- 24

25 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 rülmeyi gerektirecek bir suç işlemediğini ileri sürmekteydi. Ayrıca hatalarından tövbe ettiğini de açıklamaktaydı. Bu dönem, İslâm devleti kurumsallaşırken Müslümanların düşüncelerine göre fikirleri doğrultusunda kendi iman ve inanç anlayışlarının hayatlarını nasıl şekillendirdiğini ve beklentilerini buna göre belirlemek istemelerini göstermesi bakımından başlangıç olması yönüyle önem arzetmektedir HZ. ALİ DÖNEMİ Hz. Osman ın öldürülmesiyle (18 Zilhicce 35/Mayıs 656) birlikte İslâm tarihinde ilk kanlı iktidar mücadelesi ve siyasî ayrışma başladı. Ardından halîfe olan Hz. Ali, yaklaşık dört buçuk yıl süren hilâfetinde, öldürülen halîfenin haklı mı yoksa haksız mı öldürüldüğü sorusuna verdikleri cevaba göre ayrışan müslümanların birliğini sağlamak için mücadele etti. Bu dönemde İslâm tarihinde ilk kanlı iç savaşlar meydana geldi. Arzu ettiği birliği sağlayamayan Hz. Ali, oluşan husumetler sebebiyle hâricî bir müslümanın suikastı sonucu hayatını kaybetti Hz. Ali nin Halîfe Oluşu Hz. Osman ı zorla iktidardan uzaklaştıran asiler, en güçlü halife adayı Hz. Ali yi halife yapmak istediler. Hz. Ali asilerin ve önceki yönetimden memnun olmayanların desteğiyle halife oldu. Medine deki halkın büyük bir kısmı Hz. Ali ye biat etti, fakat bazı sahâbîler Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü düşünerek çekimser kalıp biat etmedi. Bunlar arasında başta şûrâ üyesi Sa d b. Ebî Vakkâs olmak üzere Abdullah b. Ömer, Üsâme b. Zeyd, Muhammed b. Mesleme, Zeyd b. Sâbit, Hassân b. Sâbit, Abdullah b. Selâm gibi tanınan sahâbîler bulunmaktaydı. Ümeyye oğullarından bazıları şartlı biat etmek isterken bazıları da biat etmemek için Medine yi terk ettiler. Hz Ali halîfe olduktan sonra Hz. Osman ın katillerinin tespit edilerek yargılanması talebiyle karşılaştı. Eğer o, mazlum olarak öldürülmüşse katillerinin belirlenip cezalandırılması, şâyet öldürülmeyi gerektirecek suç işlemişse bunun da açıklığa kavuşturulması gerekmekteydi. Halîfenin her iki durumda da halkın desteğine ihtiyacı vardı, çünkü Müslümanlar arasında her iki görüşü savunanlar bulunmaktaydı. Katillerin yargılanmasına karar verse, kendisine biat edenlerin bir kısmını karşısına almış olacaktı. Yargılama yapmadığında da Hz. Osman ın akrabaları ve taraftarları onun katillerinin cezalandırılması için mücadeleye girişecekti. Hz. Ali nin samimî taraftarlarından bir kısmı Hz. Osman ın öldürülmesinin meşru olduğu kanaatindeydiler. Buna karşın Hz. Osman taraftarları halîfenin haksız yere öldürüldüğüne ve katillerin cezalandırılması gerektiğine inanıyorlardı. Hz. Ali katilleri yargılamak için harekete geçemedi. Ortalığın yatışmasına ve siyasî birliğin sağlanmasına öncelik verdi. Bunun üzerine Hz. Ali muhalifleri, öldürülen halîfenin katillerinin cezalandırılmasını istemeye başladılar. Hz. Ali nin ilk icraatlardan birisi Hz. Osman ın Şam, Mısır, Kûfe, Basra ve Yemen valilerini azlederek yerlerine kendi valilerini atamasıdır. O bu çerçevede Sehl b. Huneyf i Şam a, Osman b. Huneyf i 25

26 İslam Tarihi I Basra ya, Umâre b. Şihâb ı Kûfe ye, amcazadesi Ubeydullah b. Abbâs ı Yemen e ve Kays b. Sa d ı Mısır a vali atadı. Fakat Şam ve Kûfe ye gönderdiği valiler görev yerlerine varmadan mevcut valilerin taraftarlarınca yoldan geri çevrildiler. Valilerin göreve başladığı Basra ve Mısır da ise Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü düşünen taraftarları biat etmeye yanaşmadılar. Hz. Ali, atadığı valinin göreve başlayamadığı Kûfe ve Şam a mektup yazarak biatlerini istedi. Kûfe valisi Ebû Mûsâ halkın biatini alarak halîfeye bildirdi. Şam valisi Muâviye ise, öldürülen halîfenin yakını sıfatıyla şu âyete dayanarak onun kanını talep etti ve bunun için kamuoyu oluşturmaya başladı: Her kim haksız yere öldürülürse biz onun velisine/mirasçısına katilin öldürülmesini talep etme yetkisi verdik. (İsrâ 17/33). İdaresi altında bulunan Müslümanları ikna etmeyi başaran Muâviye, halkı yanına çekmek için Hz. Osman ın kanlı gömleğini Şam camiinde sergiledi. Şam halkının desteğini alarak Hz. Ali nin itaat taleplerini reddetti. Artık Şamlılar Hz. Ali yi öldürülen halîfenin katillerini koruyan kişi olarak görüp intikam alma hırsı içinde yaşamaya başladılar. Hz. Ali bu durum karşısında siyasî birliği sağlamak için Şam üzerine sefere çıkma kararı alıp hazırlıklara başladı. Fakat bu sırada kendisine biat edenlerin de yer aldığı Hz. Âişe, Talha ve Zübeyir in başını çektiği isyan girişimini öğrendi. Hz. Peygamber in eşi ve onun enişteleri olan iki halife adayı kendisine karşı cephe almışlardı. Önce idaresi altındaki bölgede başlayan bu isyan ile ilgilenmek durumunda kaldı ve onları itaat altına almak için sefere çıktı. Şunu belirtmek gerekir ki, öldürülen halifenin ardından hayatta olan şûrâ üyeleri Hz. Ali, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm ve Sa d b. Ebî Vakkâs bir araya gelerek aralarından birini halîfe seçebilirler ve işbirliği yaparak sorunların üstesinden gelebilirlerdi. Ancak Hz. Osman ın öldürülmesi olayına ve halifenin kim olacağına yaklaşımları farklı olduğu için bu yola başvurmadılar. Muhtemelen Hz. Ali kendisinin tercih edilmeyeceğini tahmin ettiği için şûrâyı gündeme getirmedi. Halîfe olunca da şûrâ üyeleriyle uzlaşma ve idareyi paylaşma yolunu seçmedi, talep ettikleri valilikleri vermeyerek onları küstürdü Hz. Ali ve Cemel Ehliyle Mücadelesi Hz. Âişe, hac için geldiği Mekke den ayrılmak üzereyken Hz. Osman ın öldürüldüğünü ve Hz. Ali nin halîfe olduğunu öğrenince burada kalarak Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü ve katillerinin cezalandırılması gerektiğini savunmaya başladı. Bunun muhtemel sebeplerinden biri Hz. Âişe nin, yakın akrabası ve eniştesi olan Talha b. Ubeydullah ın halîfe olmasını arzu ettiği ve bu beklentisinin gerçekleşmemesidir. Onun önderliğinde Mekke de Medine den kaçan Hz. Osman ın yakınları ve taraftarlarının desteğiyle bir muhalefet grubu oluştu. Hz. Osman ın Basra valisi Abdullah b Âmir ile Yemen valisi Ya la b. Ümeyye Hz. Ali tarafından görevlerinden alınınca beytülmaldeki malları da alarak Mekke ye geldiler ve muhalefete maddi destek verdiler. Bir süre sonra şûrâ üyelerinden Talha b. Ubeydullah ile Zübeyr b. Avvâm da Medine den gelerek onlara katıldılar. Bunun nedeni olarak, kendilerinin halife olmayı arzu etmeleri, bu gerçekleşmeyince Basra ve Kûfe valiliklerini talep ederek yönetime ortak olmak istemeleri, Hz. Ali nin ise onların bu taleplerini kabul etmemesi, öte yandan Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğü görüşünün savunulabilir olması zikredilebilir. 26

27 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr in liderliğinde Hz. Ali ye karşı askerî bir güç oluşturan bu muhalif grup, yeterli askerî güce kavuşmak amacıyla Mekke den ayrılarak ordugâh şehri Basra ya hareket ettiler. Basra önlerine geldiklerinde karşılarına çıkan Hz. Ali nin Basra valisi Osman b. Hunayf ve beraberindeki Basralılara, Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü ve katillerinin cezalandırılmadığını, bunun ise Allah ın hükmüne açıkça uymamak olduğunu, bu kanunsuzluğu ortadan kaldırmak için çalıştıklarını söylediler. Halkın bir kısmını yanlarına çekmeyi başardılar ve Basra valisi Osman b. Huneyf ten şehrin idaresini kendilerine teslim etmesini istediler. Vali bunu kabul etmeyip yanında yer alan Hz. Ali taraftarlarıyla birlikte onların şehre girmelerini engellemeye çalıştı, fakat başarılı olamadı. Meydana gelen çatışmalarda çok sayıda Hz. Ali taraftarı öldürüldü. Kendisine işkence yapılan vali Osman b. Huneyf, Hz. Âişe nin araya girmesiyle ölümden kurtuldu ve şehri terk etmek zorunda kaldı. Böylece Basra nın idaresi muhaliflerin eline geçti. Dolayısıyla İslâm tarihinde çok sayıda müslümanın hayatını kaybettiği ilk kanlı iç savaş burada gerçekleşti ve Cemel savaşının meydana gelmesi için zemin oluşturdu. Öldürülen halîfenin kanını dava edenler, Hz. Ali nin halîfe olduğuna inanarak sorumluluklarını yerine getiren çok sayıda müslümanın ölümüne sebep oldular. Bu gelişmeler karşısında Hz. Ali, kendisine iştirak eden sahâbîler ve diğer taraftarlarıyla birlikte onları durdurmak üzere Medine den yola çıktı. Onlarla savaşacak yeterli askerî bulunmadığı için Zî Kâr da konaklayarak Kûfe ye oğlu Hasan ile Ammâr b. Yâsir i elçi gönderip takviye asker talebinde bulundu. Hz. Âişe de halîfe gibi Kûfelilere askerî destek çağrısında bulunmuştu. Kûfe valisi Ebû Mûsâ, Hz. Ali ile Basra halkının desteğini alan Hz. Âişe taraftarları arasında kanlı bir savaşın meydana geleceğini anlayıp, buna meydan vermemek için halkı uyardı. Kûfe de Hz. Osman a karşı olanlar Hz. Ali ye destek vermeyi düşünürken, diğerleri buna yanaşmadılar. Aralarında tartışma çıktı. Bu tartışmalar esnasında halkın bir kısmı Ebû Mûsâ nın tavsiyelerine uyulmasını savunurken bir kısmı da Hz. Ali ye destek verilmesinin uygun olacağını ileri sürdü. Bunun üzerine Hz. Ali, Ebû Mûsâ yı görevden alarak yerine Karaza b. Ka b el-ensârî yi atadı. Neticede gerek Hz. Hasan ve Ammâr ın, gerekse Hz. Ali yi destekleyen Kûfelilerin çağrılarından sonra yaklaşık dokuz bin kadar asker Kûfe den gelerek Hz. Ali ye katıldı. Basra ya gelen ve muhaliflerin ordusuyla karşılaşan halîfe, üç gün boyunca onlarla görüşmeler yaparak onları davalarından vazgeçirmeye çalıştı. Basra yı ele geçiren muhalifler, Hz. Ali nin yirmi bin kişilik ordusunun karşısına otuz bin kişilik bir orduyla çıkmışlardı. Bunun verdiği özgüvenle halîfenin barış teklifini ve itaat talebini kabul etmeye yanaşmadılar. Muhtemelen halîfenin yenileceğini düşünüyorlardı. Bu yüzden Hz. Osman ın intikamının alınması yanında Hz. Ali nin hilâfetten ayrılmasını ve halîfenin şûrâ tarafından belirlenmesini talep ettiler. Hz. Ali nin savaş başlamadan önce askerlerine haklı olduklarını açıklarken, muhaliflerin isyan etme, biati bozma ve tuzak kurma suçunu işlediklerini söylediği kaydedilir. Hz. Ali, Hz. Âişe taraftarlarını neden öldürdükleri sorulduğunda, kendisine itaat etmiş olan bine yakın suçsuz Müslümanı öldürdükleri ve bu Müslüman kardeşlerinin katillerini vermeyi reddedip kendisine karşı savaştıkları için öldürüldüklerini ifade etmiştir. 27

28 İslam Tarihi I Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr in önderlik ettiği muhalifler, sayıca üstün olmalarından da cesaret alarak, Hz. Ali nin itaat çağrılarını reddedince iki ordu arasında toplu çatışmalar başladı. Hz. Ali tarihte Cemel Vak ası olarak anılan ve yaklaşık on bin kişinin hayatını kaybettiği bu savaşı, takip ettiği strateji sayesinde kazanarak Basra yı tekrar hâkimiyeti altına aldı (36/656). İslâm tarihinde ilk defa Müslümanlardan oluşan iki ordu Cemel Vakası nda karşı karşıya gelmiş, önderleri saygın sahâbîler olmasına rağmen çatışmış, bu savaşta binlerce Müslüman öldürülmüştür. Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr in kanlı bir savaşın içinde yer aldıkları için büyük üzüntü duyduklarında kuşku yoktur. Sonuçta galip gelse de bu durum Hz. Ali yi de mutlu etmemiş, içlerinde Talha ve Zübeyr gibi ileri gelen ashabın da bulunduğu çok sayıda müslümanın öldürülmesi onu üzmüştür. Bu savaş Basralıların Hz. Ali ye biat etseler de gönülden bağlanmalarını engellemiştir Hz. Ali ile Muâviye Arasındaki Mücadeleler Hz. Ali Basra yı ele geçirdikten sonra Kûfe ye giderek burayı başkent yaptı (Receb 36/Ocak 657). Müslümanların siyasî birliğini sağlamak için halîfeliğini tanımayan Muâviye yi diplomasi yoluyla bir kere daha kendisine biat etmeye çağırdı. Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğü ve katillerinin cezalandırılması gerektiği konusunda Şamlıların desteğini alan Muâviye, biat çağrısını kabul etmeyince, savaş kaçınılmaz hale geldi. Bunun üzerine Hz. Ali, taraftarları içinde bulunan Ensâr ve Muhâcirlerle istişare ederek savaş kararı aldı. Halkı cihada çağırırken, Şamlıları zalimler, şeytanın dostları, Kur ân ve Sünnet düşmanları, yalancı, fâcir, Muhâcirlerin ve Ensârın katilleri olarak nitelendirdiği belirtilir. Hz. Ali ile Muâviye arasında içeriğinde polemik de bulunan yazışmalar oldu. Muâviye Hz. Ali yi akrabası olduğu halde Osman ın aleyhine çalışmak, katilleri teşvik etmek, halîfeye yardım etmemek, katilleri koruyup onlardan güç almakla, buna karşılık Hz. Ali ise Muâviye yi, kendisine itaat etmemek ve karşı çıkmakla suçladı. Muaviye, eğer Hz. Ali katilleri cezalandırırsa ona tabi olacaklarını, aksi takdirde kararı kılıcın vereceğini ifade etti. Kufe den hareket eden Hz. Ali idaresindeki Irak ordusuyla Dımaşk dan yola çıkan Muâviye idaresindeki Şam ordusu 36 (657) yılı sonlarında Sıffîn ovasında karşılaştılar. Kesin olmamakla birlikte orduların her birinde yaklaşık yetmiş bin asker bulunmaktaydı. Sıffîn de ilk kısmi çatışma Fırat nehrinden su gereksinimini karşılamak için kullanılan yolun kontrolünü ele geçirmek için yaşandı, Hz. Ali tarafı suya giden yolu kontrol altına aldı. Hz. Ali nin biat çağrısı Muâviye tarafından kabul edilmeyince çatışma kaçınılmaz hale geldi. Bununla birlikte her iki tarafın büyük zayiat vereceği düşünülerek topyekûn savaşa girilmedi, çatışma gruplar halinde başladı. Muharrem ayında çatışmalara ara verildi. Taraflar birbirlerine elçiler göndererek anlaşmayı denediler. Muâviye Hz. Ali den halifenin katillerini öldürmek için kendisine vermesini, sonra da insanların idaresinden çekilip halkın halîfeyi şûrâ yoluyla belirlemesini istedi. Hz. Ali bunu reddetti. Hz. Osman ın haklı veya haksız yere öldürüldüğünü söylemeyeceğini belirtti. Genel olarak Hz. Ali taraftarları Hz. Osman ın öldürülmesinin meşruluğuna inanmaktaydılar. Bu nedenle Hz. Ali sürekli halîfenin öldürülmesi olayını görmezlikten geldi. Muâviye ise Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü ve kendisinin onun velisi olduğunu, katil zanlılarının Hz. Ali nin or- 28

29 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 dusunda bulunduğnu ve bunların cezalandırılması gerektiğini, bu işi yapmadığı için katilleri cezalandırmak üzere kendisine vermesini istemekteydi. Muhtemelen Muâviye, Hz. Ali nin gerek kanıt gerekse askerî bakımdan pek güçlü olmadığını gördüğü için onun hilâfetten ayrılmasını ve halkın şûrâ ile halîfeyi yeniden seçmesini önermekteydi. İki şûrâ üyesinin ona karşı savaşarak ölmesi ve hayatta kalan diğer şûrâ üyesi Sa d ın da ona biat etmemiş olması Muâviye nin elini güçlendirmekteydi. Muâviye Şamlıları savaşa teşvik ederken Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü, kendisinin onun velisi olduğunu ve Allah ın haksız yere öldürülenin velisine kanını talep etme yetkisi verdiğini belirtmek suretiyle Allah ın hükmüne dayanarak haklı olduklarını iddia etmiştir. Ayrıca savaşı kazanmanın yolunun da yine Allah ın hükmü gereği sabır ve namazlarla yardım istemek ve sabrederek mücadele etmekle gerçekleşeceğini vurgulamıştır. Her şeyin Allah ın takdiriyle meydana geldiğini vurgulayan Muaviye askerlerine, Iraklılara karşı şu üç sebepten birisi ile savaştıklarının bilincinde olmalarını; ya dışarıdan gelerek topraklarına saldırmaları nedeniyle onlara karşı Allah için savaşmalarını, ya Peygamber in yakını olan halîfelerinin kanını talep ederek savaşmalarını, ya da kadınlarını ve çocuklarını müdafaa etmek amacıyla savaşmalarını söylemiştir. Hz. Ali ise askerlerini savaşa teşvik ederken bu savaşı bir cihad olarak değerlendirmiş, cihadın karşılığının cennet olduğunu, fakat Allah ın rızasını kazanmanın daha büyük bir mükâfat olup bunun yolunu da Allah ın kendilerine şu âyetle bildirdiğini belirtmiştir: Bilin ki Allah kendi yolunda, tıpkı taş duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi sıkı durup saf bağlayarak savaş verenleri sever. (Saff 61/4). Bu nedenle saflarını tıpkı taş duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi aynı hizada sıkı durup saf bağlamalarını istemiştir. Savaşmaktan kaçmamalarını, bundan kurtuluşun olmadığını, sadakat ve sabırla Allah tan yardım istemelerini, gerçekten sabrederlerse Allah ın yardımının geleceğini vurgulamıştır. Hz. Ali toplu savaşın başladığı gün ve gecelerde askerlerini savaşa teşvik amacıyla yaptığı konuşmalarda haklı olduklarını, dünyanın imtihan yeri olduğunu, bu dünyada Allah ın doğrudan müdahale etmediğini, kimin haklı kimin haksız olduğunun esasen âhirette belli olacağını, Allah a güvenip dayanmalarını istemiştir. Hz. Ali, Sıffîn de iki ordunun karşı karşıya gelmesini değerlendirdiği bir konuşmada, Allah dilese ümmetin bu şekilde iki gruba ayrılarak karşı karşıya gelmeyeceğini, Allah ın bu dünyada açıkça zalimi ve haklıyı belirtmediğini, dünyayı yapıp etme yeri, âhireti ise hesabın sorularak buna göre karşılıklarının verileceği esas kalış yeri yaptığını belirtmiştir. Sıffîn de Şamlılar içinde en saygın kişilerden birisi olan Zulkelâ el-hımyerî, Şamlıları savaşa teşvik için yaptığı bir konuşmada, Allah ın takdiriyle dindaşları ile karşı karşıya geldiklerini, karşılarında ashaptan ileri gelenlerin de bulunduğunu, ancak Hz. Osman ın kanının akıtılmasını doğru bulmadığını, çünkü Hz. Osman ın Resûlullah ın yakını, iki kızının kocası, Resûlullah ın sağ elini sol elinin üzerine koyarak onun adına biat ettiği, İslâm a ve Müslümanlara önemli maddî yardımlarda bulunan bir kişi olduğunu, şayet Hz. Osman bir günah işlemişse, ondan daha hayırlı olan Hz. Peygamber in de günah işlediğini ve Allah ın onu affettiğini belirtip delil olarak şu âyeti okumuştur: Hem böylece Allah senin geçmişte ve gelecekteki tüm hata ve kusurlarına karşı 29

30 İslam Tarihi I bağışlayıcılığını gösterdi. (Fetih 48/2). Yine Hz. Mûsâ nın bir kişiyi öldürdükten sonra Allah tan affını istediğini, Allah ın da onu affettiğini ve onu bu günahından dolayı kimsenin kınamadığını ifade etmiştir. Öte yandan Hz. Ali nin Hz. Peygamber le olan iyi geçmişini bildiklerini, ancak Hz. Ali nin, din kardeşi, amcasının oğlu, bacanağı ve halasının oğlu olan Hz. Osman ın öldürülmesine destek olmamışsa da ona yardım da etmediğini, ayrıca Iraklıların buraya gelip topraklarına girdiklerini, onların ya Hz. Osman ın katilleri ya da onu yardımsız bırakıp terk edenler olduklarını vurgulamıştır. Şamlılara Allah tan yardım isteyip sabretmelerini, Allah ın kendilerini imtihan ettiğini, Allah için savaştıkları bilincinde olmalarını söylemiştir. Zulkelâ el-hımyerî nin bu konuşması, Muâviye ve taraftarlarının Kur ân dan deliller de göstererek dinî bakımdan haklı oldukları hususunda kendilerinden çok emin olduklarını, Hz. Ali ve taraftarlarının suçlu olduğundan da şüphe etmediklerini ortaya koymaktadır. Bu rivayeti Şiî bir tarihçi olan Nasr b. Muzâhim in kaydetmesi, uydurma olmadığını gösterebilir. Özellikle çatışmaların aralıksız sürdüğü son yirmi dört saat içinde her iki taraf da çok büyük kayıplar vererek yorgun düşmüş, Muâviye, Iraklıların kendilerinden daha baskın olmaya başladığını görünce yenilgiye uğrayacağı korkusuna kapılmış, Amr b. el-âs ın teklifiyle yanlarındaki Mushaf sayfalarını havaya kaldırarak Iraklıları Kur ân ın hakemliğine çağırma kararı almıştır. Bunu Iraklıları etkileyecek bir biçimde planlayarak uygulamaya koymuş; bir grup asker Şam mushafını mızraklarının ucuna bağlayarak havaya kaldırırken, aynı anda çok sayıda asker yanlarında bulunan Kur ân sayfalarını mızraklarıyla havaya kaldırıp, hep birlikte ordunun önüne geçerek Iraklıları Kur ân ın hakemliğine çağırmaya başlamışlardır. Ayrıca onlar, savaşın sürdürülmesi halinde hem Şam hem de Irak sınırlarını koruyacak kimsenin kalmayacağı, geride kalan eş ve çocuklarının da düşman saldırılarıyla yok olacakları uyarısında bulunmuşlardır. Muhtemelen Irak ordusunun bir kısmı bu çağrı karşısında çatışmayı bırakarak yapılan çağrıya uyulup uyulmayacağını tartışmaya başlamıştır. Öte yandan Muâviye Şam mushafını verdiği Ebu l-a ver es-sülemî yi atıyla iki ordunun önünde gezip Iraklıları Kur ân ın hakemliğine çağırmakla ve bu çağrıya uyulmasını emreden âyetleri okumakla görevlendirmiştir. Ebu l-a ver de atına binerek Irak ordusuna duyuracak şekilde ara bölgede dolaşarak elinde bulunan mushafı gösterip Kur ân ın hakemliğine çağırmış, bu çağrıya uyulması gerektiğini ifade eden şu âyetleri okumuştur: Görmüyor musun kendilerine kitaptan bir pay verilenleri, aralarında hüküm versin diye Allah ın kitabına çağırılıyorlar da sonra onlardan bir grup yüz çevirerek dönüyor. (Âlu İmrân, 3/23). Aralarındaki bir anlaşmazlığın çözüme kavuşturulması için Allah ın ve elçisinin hakemliğine davet edildiklerinde onlardan bir grup bu davetten hemen yüz çevirir. Ama kendi lehlerine hüküm verileceğini anladıklarında, Allah ın ve elçisinin hakemliğine başvurun! davetine koşarak icabet ederler. Belli ki onların gönüllerinde nifak hastalığı var. Belli ki onlar iman konusunda şüphe batağına saplanmışlar. Ne o yoksa onlar Allah ın ve elçisinin kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Doğrusu onlara haksızlık eden Allah ve elçisi değil, münafıklık ve kâfirliği tercih etmiş olmalarından ötürü bizzat kendileridir. Aralarında anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulması için Allah ın ve elçisinin hakemliğine davet edildiklerinde gerçek müminlere yaraşan söz, Hay hay! Baş üstüne! demekten ibarettir. Esenlik ve mutluluğa erişecek olanlar işte böyleleridir! (Nûr 24/48-51). Muhtemelen Ebu l-a ver bu faaliyeti, Iraklılar içinde savaşın devamını isteyenlerin direnci kırı- 30

31 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 lıncaya kadar sürdürmüş ve bu savaşın durdurulmasını isteyen Iraklıların Hz. Ali ye savaşı durdurması ve çağrıyı kabul etmesi için baskı yapmalarında etkili olmuştur. Çünkü onun okuduğu âyetler samimi müslümanın bu çağrıyı gönülden kabul edeceğini, içinde nifak ve şüphe olanların ise buna yanaşmak istemeyeceklerini açıklamaktadır. Ayrıca onun Mushaf ile dolaşarak bu âyetleri okuması, Kur ân ın tamamını bilmeyen Müslümanların kuşku duymalarını engellemiş olmalıdır. Öte yandan Şamlıların bu çağrıda ısrar etmeleri, onların Kur ân hükümlerine göre haklı olduklarına inandıklarını ve bu konuda öz güvene sahip bulunduklarını göstermektedir. Iraklılar Şamlıların bu çağrısı karşısında ayrılığa düşmüş; Hz. Ali, bu çağrıyı hile olarak değerlendirmiş, Şam ordusunun ileri gelenlerinin din ve Kur ân dostu olmadıklarını, Kur ân da bulunanları da bilmediklerini, hile yoluyla savaşı kazanmak amacıyla Kur ân sayfalarını kaldırdıklarını şu sözlerle ifade ederek savaşa devam etmeleri emrini vermiştir: Allah ın kulları! Ben Allah ın kitabına icabet edenin en haklısıyım; fakat Muâviye, Amr b. el-âs, İbn Ebî Muayt, Habîb b. Mesleme ve İbn Ebî Sehr, ne din ne de Kur ân ın dostlarıdır. Ben onları sizden daha iyi bilirim, onlarla çocukluk ve yetişkinliklerinde arkadaşlık yaptım; hem çocukluk hem de yetişkinliklerinde insanların en şerlisiydiler. Bu kendisiyle bâtıl kastedilen hak bir sözdür. Vallahi onlar Mushafları bildiklerinden ve kendisiyle amel ettiklerinden değil, hile, zayıf düşürmek ve tuzak olarak kaldırdılar. Kol ve kafalarınızı bana tek bir saat ödünç veriniz. Hak ayırım noktasına ulaşmıştır. Zulmedenlerin kökü kazınmak üzeredir. Hz. Ali nin bu değerlendirmesi, yapılan çağrının kabul edilmesi halinde Muâviye tarafının haklı çıkacağı endişesi taşıdığına işaret etmektedir. Zira Muâviye Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü savunarak onun yakını sıfatıyla katillerinin cezalandırılmasını istiyordu. Bu yetkiyi de Kur ân ın bir âyetine dayanarak kullandığını açıklıyor, taraftarları da onun bu yetkiye sahip olduğunu kabul ederek onu destekliyorlardı. Hz. Ali ise kendisinin haklı olduğu ile ilgili Kur ân dan herhangi bir delil gösterememekte, kendisine Medine deki Müslümanların hemen hepsi biat ettiği için Muâviye ve taraftarlarının da biat ederek itaat etmesi gerektiğini savunuyordu. Fakat onun Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü itiraf etmemesi ve ordusundaki askerlerin önemli bir kısmının da Hz. Osman ın meşru olarak öldürüldüğü kanaatinde olması, onun Muâviye karşısında elini zayıflatmaktaydı. Ne var ki Hz. Ali nin bu konuşması, askerlerini ikna etmeye yetmemiş, sadece onların bir kısmı bu çağrının bir hile olduğunu belirtmiştir. Askerlerin büyük bölümü ise, Şamlıların çağrısının kabul edilmesi gerektiğini savunmuş, bunlar arasında yer alan Kinde kabilesi lideri Eş as b. Kays (öl. 40/661) bununla ilgili görüşünü Hz. Ali ye,...allah ın kitabına çağıran topluluğa uy! Sen buna onlardan daha lâyıksın. İnsanlar hayatta kalmayı istiyor, savaşı istemiyorlar. diyerek dile getirmiştir. Bu düşünceyi paylaşan askerler ise Hz. Ali ye, Milletin senden talebini yerine getir, kesinlikle biz bittik demeye başlamışlardır. Muhtemelen bunların büyük bir kısmı, Basra daki savaşta Hz. Ali ye fiili olarak destek vermemiş, Basra hâkimiyetinden sonra siyasî, sosyal ve ekonomik nedenlerden dolayı onun yanında yer alarak Sıffîn seferine katılmışlardı. Bunlar karşılarına çıkan ordulardaki Müslüman kardeşlerine ve akrabalarına karşı savaşmaktan büyük üzüntü duymakta, kendi hayatlarını ve sahip oldukları bütün her şeyi kaybetme korkusu yaşamaktaydılar. Şamlıların bu çağrısını içinde bulundukları sıkıntılı ve tehlikeli ortamdan kurtulmak için iyi bir fırsat ve meşru bir çözüm yolu olarak değerlendirmekteydiler. 31

32 İslam Tarihi I Bir kısım Hz. Ali taraftarıysa Şamlıların Kur ân ın hakemliğine çağrısına özellikle dinî gerekçelerle olumlu cevap verilmesini savunmaktaydılar. Çünkü onlara karşı savaşmalarının sebebi, Kur ân ın hükümlerine uymalarını sağlamaktı. Bunlar arasında yer alan Şakîk b. Sevr el-bekrî düşüncesini şöyle ifade etmekteydi: Biz Şamlıları Allah ın kitabına çağırmıştık, bunu kabul etmedikleri için onlarla savaştık. Şimdi ise onlar bizi Allah ın kitabına çağırıyorlar. Bunu reddedersek, onların savaşı bizimkinden daha helal/meşru hale gelir. Allah ve Resûlünün bize zulmedeceğinden korkmuyoruz. Ali ne dönek ve ne de şüpheye düşmüştür, dünkü konumunda bulunmaktadır. Şakîk b. Sevr, bu sözleriyle iki ordunun ara bölgesinde dolaşarak Kur ân ın hükmüne çağıran Ebu l-a ver in okuduğu en-nûr sûresinin âyetlerine göre bu çağrıyı kabul etmeleri gerektiği düşüncesindeydi. Aksi takdirde zikredilen âyetlere göre haksız oldukları için bu çağrıyı kabul etmemiş pozisyonuna düşecekler, münafıklık ve kâfirlik gibi bir suçlamayla karşılaşabileceklerdi. Dolayısıyla anlaşmazlığın çözümü için Kur ân a başvurulması çağrısını kabul etmeliydiler. Bu görüşü paylaşanlar, Hz. Ali ye, Kur ân ın hükmüne çağrılmışken savaşın kendilerine helal olmayacağını söyleyerek savaşın durdurulmasını istediler. Bunlar Müslümanlar arasında çıkan ihtilâf ve çatışmalarda pasif kalmanın doğru olmadığına, haklı tarafta yer almanın gerektiğine inanmaktaydılar. Şamlılar Iraklıları Kur ân ın hükmüne çağırınca, Şamlıların Allah ın emrine döndüklerini zannederek, artık onlara karşı savaşın sürdürülemeyeceği hükmüne vardılar. Eğer inananlardan iki grup vuruşurlarsa onların aralarını düzeltin! Şâyet biri ötekine saldırırsa, Allah ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Ayetine dayanarak onlar, harbin sürdürülmesini isteyen Hz. Ali ve askerlerinin savaşı durdurması için mücadele ettiler. Onlara göre, Şamlılar, Allah ın buyruğunu kabul ettiklerini açıkça ilân etmişlerdi. Artık sözlerinin gerçek olmadığı ortaya çıkıncaya kadar onlara karşı savaşılamazdı. Eğer bu şartlarda onlara karşı savaşı sürdüren olursa, bu durumda saldıran tarafa karşı savaşmak dinin emriydi. İşte bu düşüncelerle Irak ordusundaki dindarlar, Hz. Ali nin savaşı durdurmasında ısrar ettiler. Bu sırada Hz. Ali nin komutanlarından Eşter ve emrindeki askerler aralıksız savaşı sürdürmekteydiler. Bunlar, sonucu kılıcın belirlemesi gerektiğini ve savaşı kazanacaklarını düşünmekteydiler. Fakat Hz. Ali, savaşın durdurulup Kur ân ın hakemliğine başvurularak sorunun çözülmesini isteyen askerlerinin baskılarına maruz kaldı, hatta ölümle tehdit edildi. Neticede ordusundaki ayrışmayı önlemek için savaşı durdurdu. Mushafların kaldırılmasından sonra Hz. Ali nin ordusunda savaşın sürdürülmesini isteyenlerle hemen durdurulmasını talep edenler hakkındaki kayıtlar, özellikle dindar askerlerin Kur ân hükümlerine göre savaşın durdurulmasını istediklerini, bunu kabul etmeyenlere karşı Hz. Ali de olsa savaşı göze alabilecek bir anlayışa sahip olduklarını göstermektedir. Böylece Hz. Ali nin ordusunda ilk isyan baş göstermiş, kendisi halîfe ve ordu komutanı olmasına rağmen, emirlerine karşı gelinmiş, hatta öldürülmekle tehdit edilmiştir. Bu isyan daha sonra meydana gelen gelişmelerin başlangıcı olmuş, sadece Muâviye ve taraftarlarına karşı değil, ordusu içinde de itibarı sarsılmış, yöneten değil yönetilen konumuna düşmüştür Hakem Olayında Kur ân ın Kullanılması Hz. Ali nin savaşın devamını emretmesine rağmen, kabile liderlerinin ve dindar askerlerin baskıları sonucu, ordusundaki bölünmenin önüne geçmek için çatışmayı durdurmak zorunda kalma- 32

33 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 sı, askerleri arasında otoritesini sarstı ve güvenilirliğini azalttı. Savaşın durmasından sonra Eş as, Hz. Ali den Muâviye nin düşüncesinin ne olduğunu öğrenmek için kendisini görevlendirmesini istedi. Halîfenin onayını aldıktan sonra Muâviye ye giderek hangi amaçla Mushafları kaldırdıklarını sordu. Muâviye ona şu cevabı verdi: Biz ve siz Allah ın kitabında emrettiğine müracaat edelim! Siz içinizden razı olduğunuz bir kişiyi elçi seçersiniz; biz de içimizden bir kişiyi elçi seçeriz. Sonra her ikisinden Allah ın kitabındakilerle amel edeceklerine ve ona düşmanlık etmeyeceklerine dair söz alırız. Sonra ikisinin üzerinde ittifak ettikleri kararlara uyarız. Eş as, Hz. Ali ye gelip Muâviye nin teklifini bildirince, orada bulunan insanlar, halîfenin kararını beklemeden, Muâviye nin önerisini kabul ettiklerini açıkladılar. Bu arada Eş as ve dindarlıklarıyla tanınan askerler, temsilci olarak Ebû Mûsâ el-eş arî yi kabul ettiklerini söylediler. Hz. Ali de onlara, Ebû Mûsâ dan memnun olmadığını ve onu temsilci tayin etmeyi düşünmediğini söyledi. Bunun üzerine Eş as ve dindarlıklarıyla tanınan askerler ona, Biz Ebû Mûsâ nın dışında hiç kimseyi kabul etmeyiz; zira o, bizi içine düştüğümüz şey hakkında uyarmıştı. karşılığını verdiler. Hz. Ali, kendisinden ayrılması ve insanları da uzaklaştırması sebebiyle Ebû Mûsâ ya güvenmediğini söyleyip önce İbn Abbâs ı sonra el-eşter i teklif etti. Fakat onlar İbn Abbâs ı tarafsız olmadığı, Eşter i ise fitnenin baş müsebbibi ve savaş yanlısı olması sebebiyle kabul etmeyeceklerini açıklayıp Ebû Mûsâ nın temsilci seçilmesinde ısrar ettiler, halîfe de onların kararını kabul etmek zorunda kaldı. Ebû Mûsâ nın hakem seçilmesinde, Irak da Kur ân ı en iyi bilen sahabe olarak tanınması, yıllarca talebe yetiştirmesi, idarî, siyasî ve adlî tecrübesi, halkın çoğunun güvenini kazanmış bir âlim olması ve Kureyş kökenli olmaması etkili olmuştur. Kaynaklarda genel olarak toplam kişinin hayatını kaybettiği Sıffîn Savaşı nın, 10 Safer 37 (28 Temmuz 657) Cuma günü durduğu, tahkim vesikasının ise 17 Safer 37 (4 Ağustos 657) tarihinde kaleme alındığı belirtilir. Muhtemelen 10 Safer günü Ebû Mûsâ nın hakem olması kabul edilmiş ve Sıffîn e gelmesi için kendisine bir elçi gönderilmiştir. Şamlılar ise Muaviye nin önerdiği Amr b. el-âs ın hakemliğini sorunsuz bir şekilde kabul etmiştir. Ebû Mûsâ bu çağrıya uyarak Sıffîn e gelince tarafların hakemleri heyetleri hakem tayini ile ilgili anlaşma metnini yazmak için iki ordugâh arasında bir araya gelmişlerdir. Muhtemelen Hz. Ali taraftarları, Muâviye nin hakeminin Amr b. el-âs olduğunu ve kendileri gibi tarafsız bir hakem tayin etmediğini daha sonra öğrenmişlerdir. Iraklı dindar askerleri şaşırtan ve tutumlarını değiştirmeye sevk eden en önemli olay, Muâviye tarafının hakemi ve heyetinin tahkim vesikası yazılacağı sırada, vesikada Hz. Ali nin Emîru l- Mü minîn olarak zikredilmesine karşı çıkmalarıdır. Kaynaklarda anlatıldığına göre, vesikayı yazacak kâtipler, vesikanın başına, anlaşmanın kimler arasında yapıldığını kaydederken, Hz. Ali yi hilâfet unvanı olan Emîru l-mü minîn sıfatıyla yazdılar. Bunun üzerine Şam heyeti buna itiraz edip kendilerinin Hz. Ali yi Müminlerin Emiri olarak tanımadıklarını belirterek onun sadece adıyla yazılması gerektiğinde ısrar ettiler. Bunun üzerine taraflar arasında tartışma çıktı ve bu tartışmalar gün boyu sürdü. Hz. Ali yi unvanının yazılmasında ısrarcı olmaya en fazla teşvik eden Temîm kabilesi lideri Ahnef b. Kays idi. O, Hz. Ali ye, eğer bu sıfatı sildirirse buna bir daha kavuşamayacağı endişesini dile getirip, bunu silmemek adına insanların birbiriyle savaşmasını bile göze almasını tavsiye etti. 33

34 İslam Tarihi I Hz. Ali nin tahkimnâme metnine Müminlerin Emîri sıfatıyla yazılmasına Şamlıların itiraz etmesiyle, Muâviye tarafının Hz. Ali nin halîfeliğini kabul etmediği açıkça ortaya çıktı. Bu durum karşısında Iraklı askerler, özellikle daha sonra Hâricî olan dindarlar, oldukça şaşırdılar. Zira onlar, Muâviye tarafının Kur ân ın hükmüne çağırmasını, isyandan vazgeçerek Hz. Ali nin halîfeliğini kabul ettikleri ve Hz. Osman ın öldürülmesi meselesinin Kur ân a göre çözülmesini istedikleri şeklinde anlayarak Hucurât sûresindeki âyete istinaden savaşın durdurulmasını istemişlerdi. Unvan üzerine yapılan tartışmalar uzayınca, Iraklı askerler, Muâviye tarafının Hz. Ali yi halîfe olarak kabul etmediğini öğrendiler. Bunun üzerine Hz. Ali nin askerleri arasında görüş ayrılığı ortaya çıktı. Tahkimi kabul edilmemesini savunanlar Hz. Ali den savaşa dönmesini istediler. Buna karşın özellikle Eş as ve Yemenliler savaşa dönülmesini isteyenlere muhalefet ettiler. Bunun üzerine Hz. Ali, savaşa dönmeyi talep edenlere şöyle dedi: Ey topluluk! Siz çoğunluk içinde azınlıksınız ve arkadaşlarınızın muhalefetini görüyorsunuz. Eğer savaşa dönerseniz, onlar size Şamlılardan daha sert olacaklardır. Onlar Şamlılar ile birleşirlerse sizi yok ederler. Vallahi olana razı olmadım ve bunu arzulamadım; sizin hayatınızdan kaygılanarak çoğunluğunuza yöneldim. Bunun üzerine onlar Hz. Ali den ayrıldılar. Bunların bir kısmı tahkimname yazılmadan Kûfe ye gitti. Diğerleri ise Hz. Ali nin yanında tahkimi reddederek ona kızgın bir şekilde, Belki o tövbe eder ve döner diyerek beklediler. Sonra antlaşma yazılınca ve Eş as çıkıp bunu ilân edince Urve b. Hudayr ona, Ey Eş as! Bu alçaklık nedir? Allah ın şartından daha sağlam bir şart mı var? dedi ve kılıcıyla onun bineğine saldırdı. İbn Kuteybe nin kaydettiğine göre, Abdullah b. Vehb er-râsibî nin de içinde bulunduğu kurrâ dan çok sayıda insan kılıçlarını omuzlarına alarak Hz. Ali ye gelip savaşa dönmesi için ona şöyle dediler: Allah tan kork! Bize ahit verdin ve bizden de aldın. Kesinlikle kendimiz yok olacağız veya düşmanımızı yok edeceğiz ya da düşmanımız Allah ın emrine dönecek. Biz senin, içinde ayrılık, Allah a isyan ve dünyada da zillet olan bir işe giriştiğini görüyoruz. Bizi düşmanımıza karşı harekete geçir. Düşmanımızı kılıçlarımızla Allah ın mahkemesine çağıralım ki, Allah aramızda hükmünü versin. O hâkimlerin en iyisidir. İnsanlar hükümet olamaz. Kaynaklara göre Muâviye tarafı Hz. Ali nin Emîru l-mü minîn olarak vesikaya yazılmasına itiraz etmesi üzerine, Hz. Ali ordusunda dinî ve siyasî bakımdan artık antlaşmanın yapılamayacağını düşünen bir grup ortaya çıktı ki bunlar ilk Hâricîlerdir. Sonuçta Hz. Ali, anlaşmayı yapmaktan vazgeçmedi. Halîfe olduğunu gösteren emîru l-mü minîn ifadesinin silinmesine razı oldu. Bunun üzerine taraflar arasında şu tahkim vesikası yazıldı ve belgenin altına her iki tarafın şahitlerinin adları yazıldı: Bu, Ali b. Ebî Talib ile Muâviye b. Ebî Süfyân arasında yapılan bir anlaşmadır. Ali, Kûfeliler ve onlarla beraber olan diğer Müslümanların, Muâviye de Şamlılar ve onlarla beraber olan diğer Müslümanların temsilcileridir. Biz Allah ın hükmünü ve kitabını kabul ediyoruz. Ondan başkası aramızı bulmaz. Allah ın kitabı başından sonuna kadar elimizdedir. Onun yaşattığını yaşatır, öldürdüğünü öldürürüz. İki hakem Ebû Mûsâ el-eş arî Abdullah b. Kays ve Amr b. el-âs Allah ın kitabında ne bulurlarsa onunla amel edecekler. Onda bulamadıklarını, birleştirici âdil Sünnette arayacaklardır. İki hakem, hem kendileri hem de ailelerinin güven altında olacaklarına dair Ali, Muâviye, her iki ordu ve halkın güvenilir kimselerinden bir teminat aldılar. Ümmet iki hakeme yardımcı olacaktır. Bu olay üzerine anlaşan 34

35 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 Ali ve Muâviye, her iki tarafın Müslümanları Allah a karşı şu şekilde ahit ve misak içindedirler: Ben bu sahifedeki şeye razıyım. İki hakemin karar vermesini gerekli gördüm. Burada olanlar veya olmayanlar nereye giderlerse gitsinler aralarında silâh kalkmıştır, malları, canları ve aileleri emniyettedir. Abdullah b. Kays ve Amr b. el-âs, ümmet arasında hükmetmeğe, onları ayrılığa düşürmemeye, dağılan bu ümmeti bir araya getirmeye Allah adına yemin etmişlerdir. Hüküm verme Ramazan ayına ertelenmiştir. İki hakem isterlerse bunu ileri bir tarihe erteleyebilirler. Hakemlerden birinin ölmesi durumunda, tarafın emîri yerine denk birisini seçer. Hakemlerin hüküm vereceği yer, Kûfeliler ile Şamlılar arasında hakemlerin razı olup arzu ettikleri uygun bir yerdir. Hakemlerin buluşacağı yere sadece onların istedikleri kişiler gelecektir. Hakemler, bu sayfada bulunana, dilediği kişileri şahit tutup, bu konuda zulüm ve saptırma isteyen, bu sayfada olanları terk edenlere karşı, onların yardımcı olacaklarına dair şahadetlerini yazarlar. Tahkimname metninde hakemlerin hangi konu üzerinde müzakere yapacakları ve neyi hükme bağlayacakları belirtilmemişti. Kanaatimizce hakemler öncelikli olarak Hz. Osman ın haklı mı yoksa haksız mı öldürüldüğüne karar vereceklerdi. Yukarıda verdiğimiz metinde tarafların Allah ın hükmünü ve kitabını kabul ettiklerine, Allah ın kitabının başından sonuna kadar ellerinde olduğuna, onun yaşattığını yaşatacaklarına, öldürdüğünü öldüreceklerine, iki hakemin de Allah ın kitabında ne bulurlarsa onunla amel edeceklerine, onda bulamadıklarını, birleştirici âdil Sünnet te arayacaklarına karar vermişlerdi. Daha sonra Hz. Ali nin çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarda iki hakemin görevinin, Allah ın kitabının/ Kur ân ın yaşattığını yaşatmak, öldürdüğünü de öldürmek olduğunu açıkça ifade etmesi bunu teyit etmektedir. Daha önce vurgulandığı gibi Muâviye Hz. Ali ye karşı, Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğü, kendisinin onun velisi olarak intikamını alma hakkına sahip olduğu, Hz. Ali nin de bu işte suçlu bulunduğu gerekçeleriyle savaşmıştı. Hz. Ali nin ise Hz. Osman ın öldürülmesini, insanların ayıpladığı eylemleri yapması sebebiyle insanlar tarafından öldürüldüğü şeklinde değerlendirdiği rivâyet edilmektedir. Bu rivâyete göre Hz. Ali, Hz. Osman ın mazlum olarak öldürüldüğü kanaatinde değildi. Ona göre Muâviye mücadelesine meşruiyet kazandırmak için bunu etkili bir biçimde kullanmaktaydı. Bu nedenle çıkan çatışmaların temelinde Hz. Osman ın öldürülmesi sorunu vardı ve bu ilk çözülmesi gereken meseleydi. Hakemler Kur ân a göre Hz. Osman ın öldürülmesinin meşru olup olmadığına karar vereceklerdi. Hakemlerin görüşeceği ikinci mesele ise kimin halîfe olacağına karar verilmesiydi. Tahkimname metni yazılırken Amr ın, Hz. Ali nin halîfeliğini kabul etmedikleri için savaştıklarını açıkça ifade etmesi, Hz. Ali nin Ebû Mûsâ yı kendisini desteklemeyeceği endişesiyle hakem tayin etmek istememesi, Şureyh b. Hânî ve Abdullah b. Abbâs ın Ebû Mûsâ ya yaptıkları uyarılar, Sa d b. Ebî Vakkâs a oğlu Ömer in söyledikleri, hakemlerin görüşeceği ve karara bağlayacağı diğer önemli konunun, halîfenin kim olacağı meselesi olduğunu göstermektedir. Nitekim Muâviye Sıffîn Savaşı ndan önce Hz. Ali ye gönderdiği mektuplarda onu Hz. Osman ın öldürülmesine sebep olmakla ve katilleri korumakla suçlamış, hilâfeti bırakmasını, insanların aralarında oluşturacakları bir şûrânın, herkesin üzerinde birleşeceği birisini halîfe yapmasını istemişti. Bu anlaşma ile halîfe Hz. Ali, idaresi altında olması gerekirken kendisine isyan edip boyun eğmeyen Muâviye yi anlaşmaya oturulan bir taraf olarak kabul etmiş oldu. Anlaşma metnine göre her ikisi de eşit haklara sahipmiş gibi bir durum ortaya çıktı. Özellikle tahkimname yazılırken, Hz. 35

36 İslam Tarihi I Ali nin Emîru l-mü minîn olarak yazılmasına itiraz edilmesi sonucu, bu vasfın Hz. Ali nin rızasıyla metinden çıkarılması, bir yandan Muâviye ve taraftarlarının halen Hz. Ali nin halîfeliğini kabul etmediklerini açıkça göstermelerine, diğer yandan da bu düşüncelerini Hz. Ali ye kabul ettirmelerine sebep oldu. Bu ise Muâviye ve taraftarlarının isyancı oldukları için hakka dönmelerine kadar kanlarının akıtılmasının helâl, bu uğurda savaşarak ölenlerin de şehit olduğuna inanıp savaşmış olan Iraklı dindar askerlerin, kendi haklılıklarının tehlikeye düştüğünü görmelerine ve anlaşmadan vazgeçilmesini istemelerine yol açtı. Zira onlar, tahkim barış antlaşmasından önce meşru halîfe pozisyonunda olan Hz. Ali nin, Emîrü l-mü minîn unvanını bırakmakla, meşruiyetini kaybettiği ve devletin başsız kaldığı hissine kapıldılar. Hz. Ali, isminin unvansız yazıldığı anlaşmayı imzalayınca, savaşın durdurulmasını isteyenlerin öncülerinden Kinde kabilesi lideri Eş as b. Kays, antlaşma belgesinin bir nüshasını alıp hem Şamlı hem de Iraklı birlikleri dolaşarak okuyup ilan etmiştir. Şamlıların tamamı anlaşmayı kabul ederken Iraklılardan önce Benû Aneze kabilesine mensup iki genç anlaşmaya, hüküm yalnız Allah ındır diyerek karşı çıkıp Şamlılara saldırınca öldürülmüşlerdir. Sonra Benû Râsib e mensup olanlardan da aynı sözlerle karşı çıkanlar olmuştur. Daha sonra Temîm kabilesinden benzer sözlerle anlaşmayı protesto edenler çıkmış, hatta Mirdâs b. Udeyye onun üzerine yürüyüp atına vurunca Eş as ın mensup olduğu Yemenliler tepki göstermiş, Temîm ileri gelenlerinin Eş as tan özür dilemeleri sonucu gerginlik yatışmıştır. Ardından Eş as Hz. Ali ye durumu anlatmış ve Iraklılar ile Şamlıların anlaşmayı kabul etmeyenlere karşı birlikte savaşmalarını önermiştir. Hz. Ali bunların az sayıda olduğunu öğrenince Eş as ın teklifini kabul etmemiştir. Ancak kısa zaman içinde her taraftan şu sesler yükselmeye başlamıştır: Hüküm Allah ın dır ey Ali! Senin değil. Allah ın dininde insanların hüküm vermesine razı değiliz. Muâviye ve arkadaşları hakkında Allah, ya öldürülmeleri ya da Allah ın buyruğuna girmeleri şeklinde hükmünü vermiştir. İki hakeme razı olunca hata işledik ve sonra bundan dönüp tövbe ettik. Ey Ali! Bizim gibi sen de hatandan dön ve Allah a tövbe et. Bunu yapmazsan senden uzaklaşacağız. Hz. Ali de onlara antlaşma yapıp söz verdikten sonra dönemeyeceğini belirtip, delili olarak Kur ân ın şu âyetlerini okumuştur: Bütün antlaşma ve sözleşmelerinizin gereklerini yerine getirin! (Mâide 6/1). Bir antlaşma/ sözleşme yaptığınızda Allah ın adını anarak verdiğiniz söze sadakat gösterin. Allah ı kendinize/ niyetinize tanık tutarak pekiştirdiğiniz yeminlerinizi bu pekiştirmeye rağmen bozmayın. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı bilir. (Nahl 16/91). Bununla birlikte onlar Hz. Ali yi anlaşmayı reddetmesini isteyerek eleştirmeye başlamışlardır. Nasr b. Muzâhim in bir kaydına göre, anlaşmayı protesto edenlere Şamlıların sözcüsü Hamel b. Mâlik iki ordu arasına gelerek, niçin bu anlaşmaya karşı çıktıklarını sormuştur. Anlaşmayı reddedenler, Hamel e verdikleri cevapta, Allah ın indirdikleriyle hükmedilmediğini, öldürülmesi helal olanın haram, haram olanın da helal sayılarak Allah ın emrine uyulmadığını; Osman b. Affan ın öldürülmesi helal olduğu halde, Muâviye nin bunun tersini iddia ederek helali haram saydığını; bu iddiasından vazgeçerek tövbe edip dinin hükümlerine boyun eğmediği takdirde onunla savaşmanın Allah ın emri olduğunu; tahkimnâme metnine göre ise bu emrin ihlal edildiğini, Allah ın açık hükmü yok sayılarak bu konuda hakem tayin edildiğini ileri sürdüler. Hamel b. Mâlik onlara verdiği cevapta, halîfe Osman ı muhaliflerinin, kendisinden tövbe etmesini istediklerinde tövbe ettiği halde yargılama yapmadan acele edip haksız yere öldürdüklerini; tahkimnâmeyle hakemlerin, Hz. Osman ın hatalarını baştan sona Kur ân âyetlerine göre değerlendirip, haklı mı yoksa haksız mı öldürüldüğüne karar vereceklerini; şayet Kur ân onun öldürülmesini helal sayı- 36

37 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 yorsa, kendilerinin bunu kabul edip davalarından vazgeçeceklerini, haram sayıyorsa Iraklıların hatalarından tövbe edeceklerini söyledi. Bunun üzerine orada bulunan Hz. Ali taraftarlarından bir grup, Hamel e verdikleri cevapta, Kur ân ı iyi bilen birer kişi seçtiklerini ve bunların Kur ân ı inceleyip karar vereceklerini; her iki tarafın da Kur ân ı kabul edip tenzilinde hemfikir olduklarını, fakat halîfe Osman ın öldürülmesi meselesini değerlendirirken Kur ân ın yorumunda/tevilinde ayrılığa düştüklerini; bu işi çözmek için Kur ân ın tamamını bilen hakemlerin, Kur ân ın yaşattığını yaşatmak, öldürdüğünü öldürmek, onda bulamadıkları hususlarda âdil birleştirici Sünnete başvurmakla yükümlü olduklarını belirttiler. Yine onlar Muâviye taraftarlarına haksızlık yapılmayacağını, kendilerinin başlangıçtan itibaren hakka çağırdıklarını ve bunun için mücadele ettiklerini; halîfe Osman işlediği günahlardan tövbe edince onun aleyhine faaliyetten vazgeçtiklerini, fakat o tövbesine uymayıp aleyhlerine hüküm vermeyi sürdürünce, halîfeliği, can ve mallarını koruyacak birisine vermek için onu hilâfet görevinden ayrılmaya çağırdıklarını; bunu yapmayıp günahında ısrar edince de onu savaşarak öldürdüklerini belirttiler. Ardından halîfe Osman ı dost edinerek onun haklı olduğunu savunanlara karşı savaştıklarını; bunların kendilerinden Kur ân a göre haksız olduklarına yani halîfe Osman ın Kur ân hükmüne göre öldürüldüğüne dair delil istemeleri üzerine, niyetlerine bakmaksızın, haksız ve isyancı olduklarını itiraf ederek tövbe edip yanlıştan dönmelerini sağlamak amacıyla tahkim anlaşmasını kabul etmekte bir sakınca görmediklerini belirttiler. Bu rivayet hem Hz. Ali ve taraftarlarının hem de Muâviye ve Şamlıların ta başlangıçtan itibaren hangi düşünceyle birbirlerine karşı konumlandıklarını açıkça ortaya koymaktadır. Buna göre Muâviye ve Şamlılar, Kur ân a göre Hz. Osman ın öldürülmeyi gerektirecek bir suç işlemediğine ve aynı zamanda günahlarından tövbe ettiğine, dolayısıyla haksız yere öldürüldüğüne ve katillerin cezalandırılması gerektiğine inanmaktaydılar. Onlar halîfenin katilleri cezalandırılmadığı için de Kur ân ın hükmüne göre halîfenin velisi konumunda olan Muâviye nin bu cezalandırmayı talep etme ve bu cezalandırmanın gerçekleşmesi için mücadele etme hakkına sahip olduğuna inanmaktaydılar. Bunlar Kur ân ı baştan sona incelediklerini, Hz. Osman ın öldürülmesini gerektirecek bir hüküm bulamadıklarını açıkça savunmaktaydılar. Beklentileri ise, hakemlerin Kur ân a göre Hz. Osman ın suçlu olup olmadığını tespit etmeleri ve onların verdikleri ortak karara göre haksız olan tarafın pişman olup tövbe etmesiydi. Bunlar haklı olduklarından emindiler. Çünkü herkesin kabul ettiği ortak ölçüt olan Kur ân a göre hareket ettiklerine inanıyorlardı. Buna karşılık Hz. Ali ve taraftarları ise, Hz. Osman ın hatalarının Kur ân a göre öldürülmesini gerektirdiğini ve buna uygun olarak Müslümanlar tarafından öldürüldüğünü ve öldürenler hakkında yargılama yapılmaması gerektiğini düşünüyorlardı. Hz. Ali taraftarlarından tahkim anlaşmasına karşı çıkanlar ise, Hz. Osman ın öldürülmesinin helal olduğuna, Muâviye nin bunun tersini iddia ederek helali haram saydığına, bu iddiasından vazgeçerek tövbe edip dinin hükümlerine boyun eğmediği takdirde onunla savaşmanın Allah ın emri olduğuna inanıyorlardı. Bunlar tahkimnâme metnine göre bu emrin ihlal edildiğini, Allah ın açık hükmü yok sayılarak bu konuda hakem tayin edilmekle Allah ın indirdikleriyle hükmedilmediğini düşünüyorlardı. Çünkü anlaşma metninde Muâviye tarafı Hz. Ali nin halîfeliğini kabul etmemiş, Hz. Osman ile ilgili iddialarından vazgeçmemiş, dahası bu konuyu hakemlere havale etmişti. 37

38 İslam Tarihi I Hz. Ali tarftarlarının diğer bir kısmı ise, Hz. Osman ın Kur ân a göre öldürüldüğüne inanmakta, bunun aksini iddia edenleri isyancılar olarak değerlendirmekte ve bunlarla iddialarından dönmelerini sağlayıncaya dek savaşmanın Allah ın emri olduğunu kabul etmekteydiler. Fakat Muâviye tarafı kendilerinden haksız olduklarına dair Kur ân dan delil istedikleri için, yine Kur ân âyetlerine dayanarak bu anlaşmayı kabul ettiklerini, bunu isyan edenler konumunda olan Muâviye ve taraftarlarının bir an önce hatalı görüşlerinden dönmelerini sağlamak amacıyla yaptıklarını düşünüyorlardı. Bunlar, Kur ân a göre haklı olduklarından ve hakemlerin de kendi görüşlerini onaylayacağından emindiler. Şunu da belirtmek gerekir ki, Hz. Ali nin ordusunda yukarıdaki görüşleri paylaşmayan, siyasî ve ekonomik kaygılarla orduda yer alan çok sayıda Iraklının olduğunda kuşku yoktur. Halîfenin hakim olduğu bölgede yaşayan askerler için onun emirlerine itaat ememek en azından yıllık maaş ile aylık erzak kesintisine sebep olacağından bunu göze almaları zordu. Çünkü asker genel olarak geçimini devletin bu imkânlarıyla sağlıyordu. Hz. Osman ın öldürülmesi olayından bağımsız olarak orduda yer alan askerler her hâlükârda savaşın durmasından yanaydılar ve hakemin belirlenmesinde de ağırlıklarını hissettirdiler. Netice olarak Iraklılar ile Şamlılar arasındaki anlaşmazlık konusu Hz. Osman ın haklı mı yoksa haksız mı öldürüldüğü meselesinde düğümlenmekteydi. Muâviye ve taraftarları Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü, Kur ân hükümlerine göre öldürülmesini helal kılacak bir suç işlemediğini, dolayısıyla Kur ân ın kısas hükmüne göre katillerin cezalandırılması gerektiğini, maktülün velisi olan Muâviye nin katillerin cezalandırılmasını talep etme yetkisinin bulunduğunu ve Allah ın bu hükümlerinin icrası için mücadele ettiklerini savunmaktaydılar. Hz. Ali, iktidara geldikten sonra selefinin katillerini cezalandırmayıp onlara ordusunda yer vererek ve Hz. Osman ın kanını dava edenlerle savaşarak Hz. Osman ın öldürülmesinin meşruluğunu savunduğu kuşkusunu artırmıştı. Bu nedenle Muâviye, Kur ân ın kendisine verdiği yetkiye dayanarak maktül halîfenin kanını dava ettiği tezini kolaylıkla Şamlılara kabul ettirmiş ve mücadelelerinin meşruiyetine onları inandırmıştır. Her ne kadar bu mücadelenin arka planında, kişisel çıkarlar ve siyasî beklentiler bulunsa da, dönemin şartlarına göre gerekli olan dinî meşruiyeti ön planda tutmuşlardır. Kur ân a göre haklı olduklarından şüphe duymadıkları için bölünmemişler ve hakem tayininde ve sonrasında sıkıntı yaşamamışlardır. Hz. Ali ve taraftarları ise Hz. Osman ın öldürülmesi olayı ile ilgili farklı görüşlere sahiptiler. Hz. Osman ın idaresinden zarar gören, çıkarları zedelenen ve bu yüzden ona karşı başlatılan isyana katılan veya bu isyanı destekleyenler, Hz. Osman ın öldürülmesinin Kur ân a göre helal olduğunu, bunun aksini iddia etmenin helali haram saymak, Allah ın hükmünü tanımamak anlamına geleceğinden bunlara karşı mücadele etmenin Allah ın emri olduğunu savunmaktaydılar. Bunlar Hz. Ali ye samimi olarak biat edip muhaliflerine karşı mücadelesinde gönülden destek vermişlerdi. Fakat onlar Hz. Osman ın kanının helal olduğuna dair Kur ân dan açık bir delil de göstermiyorlardı. Genel bir ifade ile onun Kur ân a aykırı davrandığını ve bu yüzden kanının helal olduğunu savunuyorlardı. Hz. Ali taraftarlarının diğer bir kısmı ise Hz. Osman ın son dönemlerindeki icraatları sebebiyle kesinlikle hilâfeti bırakması gerektiği görüşünü benimseyerek onu desteklemeyen ve onun Müslümanların bir kısmının kararıyla (icmasıyla) öldürüldüğünü kabul ederek bunu suç saymayanlardı. 38

39 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 Bunlar arasında Hz. Ali de bulunmaktaydı. Bunlar mevcut Müslümanlar içinde hilâfete en lâyık kişinin Hz. Ali olduğuna inanarak ona biat edip destek veriyorlardı. Dolayısıyla bunlar tahkimi kabulde bir sakınca görmüyorlardı. Hz. Ali taraftarlarının bir kısmı ise Hz. Osman a karşı isyanı desteklemeyen, Hz. Ali ye çoğunluk biat ettiği için biat eden, ata ve erzaklarının kesilmemesi ve yönetimden zarar görmemeleri için destekleyen Iraklılardı. Bunlar içerisinde yer alan Kûfeliler halîfeyi Cemel savaşında desteklememişler, Basralılar ise Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğüne inanarak Cemel ehliyle birlikte halîfeye karşı savaşarak yenilmişler ve biat etmek zorunda kalmışlardı. Bunlar için bir an önce iç savaşın durdurularak barışın sağlanması önemliydi. Dolayısıyla Hz. Ali taraftarları farklı amaçlarla orduda yer almışlar ve farklı beklentiler içine girmişlerdir. Bu durum Sıffîn de ateşkes çağrısından sonraki gelişmelerde kendini göstermiş, Hz. Ali ordusunun bölünmesine neden olmuştur. Hz. Osman ın öldürülmesinin helal olduğunu savunan Hz. Ali taraftarları, hakem tayin edilmesiyle ilgili anlaşma metninde, Muâviye tarafının Hz. Ali nin halîfeliğini kabul etmediği, Hz. Osman ın öldürülmesiyle ilgili iddialarını sürdürdüğü ortaya çıkınca, isyanını sürdürenlerle yapılan bu anlaşmanın Allah ın hükümlerine göre kesinlikle kabul edilemeyeceğini belirterek, Hz. Ali yi bu anlaşmadan çekilmeye çağırmışlardır. Hz. Ali bunu kabul etmeyince de, Allah ın hükümlerinin icrasını sağlamak için mücadele etmek üzere ondan ayrılma yolunu tercih etmişlerdir. Böylece başlangıcından itibaren Hz. Ali ye en büyük destği veren, dindarlıklarıyla tanınan ve inançları uğruna kabilelerinden bağımsız hareket edebilen bu taraftarları ordusundan ayrılarak Haricîler adı verilen siyasî bir grup oluşturmuşlardır Hâricîlerin Harûra da Toplanması Hz. Ali, yapılan antlaşmaya bağlı kalarak sonucun beklenmesi gerektiğini düşünenlerle birlikte Kûfe ye döndü. Fakat onun halîfe olma vasfını tekrar kazanması için anlaşma kararından hemen dönmesini ve tövbe ederek tahkimi reddetmesini isteyen yaklaşık on bin kişi ondan ayrılarak Kûfe yakınlarındaki bir yerleşim birimi olan Harûra da toplandılar. Orada kendilerine, Şebes b. Rib î et-temîmî yi askerî komutan, Abdullah b. el-kevvâ el-yeşkurî yi de namaz kıldırmak üzere imam seçtiler. İdareyi ele aldıktan sonra halîfenin şûra ile belirleneceğini, biatin iyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak üzere Allah a olduğunu ilan ettiler. Bunlar kendilerini Allah ın buyruklarına uyulmasını sağlamak için adeta görevlendirilmiş saydılar. Bu uğurda ölmeyi ve öldürmeyi göze aldılar, bunun karşılığını dünyada değil âhirette almayı hedeflediler. Muhtemelen onlar bunu, Kur ân da Allah ın, müminleri cennet karşılığı mallarını ve canlarını feda eden, tövbe eden, ibadetlerini yerine getiren, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan ve Allah ın sınırlarını koruyan kişiler olarak nitelendirilen Tevbe sûresinin 111 ve 112. âyetlerine dayanarak yapmaktaydılar. Bu özellikleri başlangıçta kendileri gibi düşünmeyen çok sayıda insanı yanlarına çekmelerini sağladı. Kûfe ye döndükten sonra Hz. Ali, tahkim karşıtı askerlerinin Harûra da toplandıklarını öğrendi ve onların durumunu yerinde incelemek üzere Abdullah b. Abbâs ı onlara gönderdi. İbn Abbâs, hakem tayin edilmesinin meşruluğuna, Kur an dan karı kocanın arasının açılması halinde hakem tayin edilmesi hükmünü ve yine haram kılınmışı avlamanın kefareti hususunda hakem tayini emrini delil gösterdi. Onlar, Allah ın karar/hüküm verdiği bir meselede, insanların hakem tayin etme hakkının olmadığını, sadece onun verdiği kararı uygulamakla yükümlü olduklarını; zikret- 39

40 İslam Tarihi I tiği âyetlerde hakemin âdil müslümanlardan olmasının şart koşulduğunu, Amr b. el-âs ın isyancı olarak kendilerine karşı savaşması nedeniyle âdil olmadığını; isyanları sebebiyle Muâviye ve ona tabi olanlarla Allah ın emrine dönmelerini sağlayıncaya kadar savaşmalarının Allah ın verdiği bir hüküm olduğunu ve bu sebeple hakem tayin edilemeyeceğini ifade ettiler. İbn Abbâs ın verdiği yanıtlar onları ikna edemedi. Hz. Ali kendisinden ayrılanlarla konuşmak üzere Harûra ya geldi ve onların en çok değer verdiği Yezîd b. Kays el-erhabî nin çadırına gidip orada iki rekât namaz kıldıktan sonra onlara bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında tahkimi ve savaşın durdurulmasını kendisinin istemediğini, mushaflar kaldırılınca kendisinin bunun tuzak olduğu uyarısında bulunduğunu; tahkimnâme metninde iki hakeme Kur ân ın yaşattığını yaşatmayı öldürdüğünü de öldürmeyi şart koştuğunu, onların Kur ân a göre karar vermeleri halinde buna karşı çıkamayacaklarını; hakemler bunun tersini yaparlarsa aldıkları kararın kendilerini bağlamayacağını, Kur ân ı hakem yaptıklarını ve hakemlerin onda bulunanları söyleyeceklerini belirtti. Hâricîler, içlerinden tahkimi istemiş olanların tövbe ettiklerini ve savaşa dönmeye karar verdiklerini belirtip ona, ya tövbe edersin ya da senden ayrılırız uyarısında bulundular. Bunun üzerine Hz. Ali, Ben Allah a tövbe eder bütün günahlarımı bağışlamasını dilerim deyip onlara şehirlerine dönmelerini emretti. Bunun üzerine onlar Hz. Ali ye, Muâviye ve taraftarlarıyla tekrar savaşmak üzere biat edip şehre döndüler. Harûra da toplananlar ayrılık gerekçesi olarak, Hz. Ali nin Müminlerin Emiri unvanını sildirmesini, tahkimi kabul etmesini, tayin edilenlerin hakemlik vasfına sahip olmadıklarını, Kur ân veya Sünnet te hükmün bulunmadığı hallerde ancak salih müslümanların hüküm verebileceğini, Allah ın hüküm verdiği bir meselede, insanların hüküm vereme yetkilerinin bulunmadığını ileri sürdüler. Dolayısıyla Harûrâ da toplanan Hâricîler, Hz. Ali nin kendi görüşlerinin doğruluğunu kabul ederek hatasından tövbe edip tahkim antlaşmasını reddettiğini düşünerek, tekrar savaşa dönmek üzere biat edip onunla birlikte şehre döndüler. Kûfe ye gelince, vergiler toplanıp savaş hazırlıkları yapıldıktan sonra düşman üzerine gideceklerini söyleyerek, kamuoyu oluşturmaya başladılar. Ayrıca Hz. Ali nin tövbe edip tahkimi dalâlet ve küfür saydığını iddia ettiler. Bunu duyan Eş as b. Kays, Hz. Ali ye giderek durumu sordu. Hz. Ali bu söylentilerin doğru olmadığını hutbede ifade edince Hâricîler, Hüküm yalnız Allah a aittir söylemiyle onu protesto ederek mescitten ayrıldılar. Taraftarları bunların isyan ettiklerini ifade edince Hz. Ali, onlar saldırmadıkça onlarla savaşmayacağını açıkladı. Bütün bu olanlardan sonra hakem tayini anlaşmasına karşı olanlar, Hz. Ali nin Eş as b. Kays gibi kabile liderlerinin baskısıyla anlaşmayı reddetmeye yanaşmadığını düşünerek, onun döneceğini umdular. Bu yüzden yeni halîfe arayışına girmediler. Nitekim Belâzurî nin ez-zührî ye dayanan bir rivâyetine göre, Hz. Ali Sıffîn den Kûfe ye geldikten sonra Hâricîler onunla altı ay tartışmayı sürdürmüşler ve onu emîrliği hakkında şüphe ettiği, düşmanını hakem tayin ettiği, cihatta gevşeklik gösterdiği için eleştirerek Allah hakla/adaletle hükmeder. (Mü min, 40/20) âyetini onun aleyhine delil olarak kullanmışlardır. 40

41 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite Hâricîlerin Hz. Ali den Ayrılışları Hâricîlerin Hz. Ali den kesin olarak kopuşları, Hz. Ali nin hakemi Ebû Mûsâ yı tahkimnâmeye göre hakemlerin buluşma yerine göndermesiyle başladı. Bu tarihe kadar onlar, Hz. Ali den tahkimnâmenin reddini beklediler. Muhtemelen onlar Hz. Ali nin aslında kendi görüşlerini kabul ettiğini, savaşı istemeyen ileri gelenlerin baskısıyla siyaseten bu antlaşmayı reddedemediğini ancak bu cesareti gösterebileceğini düşünüyorlardı. Bu yüzden de yeni halîfe arayışına girmemişlerdi. Belki de Hz. Ali gibi itibarlı bir lider bulamamışlardı. Dolayısıyla bir şekilde Hz. Ali yi kendi çizgilerine getirip hedefe ulaşmayı hesap etmişlerdi. Ne var ki gelişme onların umduğu gibi gerçekleşmedi, Hz. Ali hakemini görüşmeye gönderdi. Hz. Ali den umudunu kesen Hâricîler kesin olarak ondan ayrılmak için ileri gelenleri ile toplanıp durumu gözden geçirler. Abdullah b. Vehb burada yaptığı konuşmada, müminlerin en önemli görevinin iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak prensibini dünyaya yaymak olduğunu belirtip halkı zalim olan Kûfe den bidatları reddederek çıkıp gitmeyi önermiştir. Hurkus b. Züheyr de hakkı talep etmeyi ve zulmü inkâr etmeyi tavsiye etmiştir. Hamza b. Sinan el-esedî ise bu işleri yürütmek için bir emîr seçmeyi önermiş, onlar da emirliği sırasıyla Zeyd b. Husayn et-tâî, Hurkûs b. Zuheyr, Hamza b. Sinan, Şureyh b. Evfâ ya teklif etmişlerse de onlar bu görevi üstlenmek istememişlerdir. Daha sonra bu görevi üstlenmesi için teklifte bulundukları Abdullah b. Vehb, emirliği, dünyayı istediği veya ölümden kaçtığı için değil, büyük sevap umduğu için kabul ettiğini belirtip, onların biatını alarak halîfe olmuştur. Böylece üçüncü bir halîfelik iddiasıyla yeni bir bölünme ortaya çıkmıştır. Abdullah b. Vehb biat aldıktan sonra ilk hutbesinde, Allah ın iyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak, doğruyu söylemek ve yolunda savaşmak üzere kendilerinden kesin söz aldığını, Allah yolundan ayrılıp yolunu şaşıranlar için şiddetli azap bulunduğunu ve onlarla cihad etmenin hak ve sevap olduğunu ifade etmiştir. Ertesi gün bir toplantı yapan Hâricîler, Nehrevân a gitmeyi ve Basra daki kardeşlerini de oraya çağırmayı kararlaştırmışlardır. Basra daki taraftarlarına yazdıkları mektupta, kendilerinin Allah ın kitabına göre haklı olduklarını, Hz. Ali taraftarlarının ise Allah ın emri hususunda insanları hakem tayin ettiklerini ve böylece Allah ın kitabına ve peygamberinin Sünnetine aykırı olarak hakem tayin ettikleri için küfre düştüklerini ve doğru yoldan ayrıldıklarını, bu yüzden onlara karşı çıktıklarını belirtmişlerdir. Haklı olduklarından ve doğru yolda bulunduklarından çok emin olan Hâricîler Kûfe den ayrılmadan önceki gün ve geceyi ibadetle geçirmişlerdir. Kendi halîfelerini seçen ve alternatif hükümet kuran Hâricîler, Hz. Ali ve taraftarlarına rağmen Kûfe de siyasî yapılarını gerçekleştiremeyeceklerini anladılar. Burada kendilerini sürekli tehdit altında hissettikleri için devletlerini oluşturmak ve diğer Müslümanları da kendilerine bağlayacak mücadele imkânı elde etmek amacıyla Kûfe yi terk etmişlerdir. Onların tutumları ve okudukları âyetler, kendileri dışındaki Müslümanları İslâm dairesinin dışına çıkmış gibi gördüklerine işaret etmektedir Hakemlerin Müzakereleri Hakemler, hicri 37 yılı Ramazan ayında (Şubat 658) görüşme yapmak üzere bir araya gelmeyi kararlaştırmışlardı. Hakemler hüküm vermek üzere Dûmetulcendel mevkiindeki Ezruh ta bir araya geleceklerdi. Sıffîn den ayrıldıktan yaklaşık altı ay sonra görüşmeler için, Hz. Ali hakemi 41

42 İslam Tarihi I Ebû Mûsâ el-eş arî ile Şureyh b. Hânî başkanlığında dört yüz kişiyi ve onlara imam olarak da Abdullah b. Abbâs ı Ezruh a gönderdi. Muâviye de hakemi Amr b. el-âs ı dört yüz kişilik bir heyetin başında Ezruh a yolladı. Bu arada Muâviye nin daveti ve muhtemelen hakemlerin rızası üzerine Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr gibi Sıffîn Savaşı na katılmayarak tarafsız kalan Medine deki sahabelerden bazıları da gözlemci olarak görüşme yerine geldiler. Tahkim metninde hakemlerin hangi konu üzerinde müzakere yapacakları ve neyi hükme bağlayacakları belirtilmemişti. Yukarıda belirttiğimiz gibi hakemler öncelikli olarak Hz. Osman ın Kur ân hükümlerine göre haklı mı yoksa haksız mı öldürüldüğüne karar vereceklerdi. Ardından ümmetin ayrılığa düşmesini önleyecek ve birliği sağlayacak karar alacaklardı. Hakemler 37 yılı Ramazan ayında Dûmetulcendel in Ezruh mevkiinde görüşmelere başlamıştır. Amr b. el-âs ve Ebû Mûsâ el-eş arî önce Hz. Osman ın öldürülmesi sorununu görüşmüş ve her iki hakem de Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü ve Muâviye nin de öldürülen halîfenin velilerinden biri olduğunu kabul etmiştir. Bu, Hz. Ali nin bütün iddiasını ve konumunu bitiren karar olmuştur. Her iki hakem de İsrâ 33. âyete istinaden Muâviye nin Hz. Osman ın katillerine kısasın uygulanmasını sağlama hakkına sahip olduğunu onaylamıştır. Daha sonra hakemler, kimin hilâfete daha lâyık olduğu ile ilgili müzakerelere geçmişler. Amr b. el-âs Ebû Mûsâ ya, Muâviye nin Kureyş in ileri gelenlerinden, mazlum olarak öldürülen halîfe Osman ın velisi, onun kanını talep eden, siyaseti ve idaresi iyi, Hz. Peygamber in eşi Ümmü Habibe nin kardeşi ve Resûlullah ın kâtibi olduğunu ileri sürerek halîfe yapılmasını teklif etti. Ebû Mûsâ ona, hilâfeti üstlenmede şerefin kıstas olmadığını, dindarlık ve faziletin esas olduğunu; bununla beraber, şeref bakımından en üstün Kureyşliye bu işi tevdi etmesi söz konusu olsa onu Ali b. Ebî Tâlib e vereceğini, ilk Muhâcirleri bırakarak Muâviye yi bu göreve asla getirmeyeceğini söyledi. Mes ûdî ye göre Ebû Mûsâ muhatabı Amr ı, Iraklıların Muâviye yi, Şamlıların da Ali yi bir daha kesinlikle sevmeyeceklerini söyleyerek her ikisini de azledip Abdullah b. Ömer i halîfe yapmaya çağırdı. Prensip olarak Hz. Ali ve Muâviye nin bulundukları liderlik görevlerinden alınmasını kabul eden Amr b. el-âs, muhatabının teklif ettiği halîfe adayını uygun görmeyerek, oğlu Abdullah b. Amr ı önerdi. Ebû Mûsâ da ona, Abdullah ın iyi birisi olduğunu, fakat onu da kendisi gibi fitnenin içine soktuğunu söyleyerek reddetti. İki hakem hilâfete getirilecek kişi üzerinde yaptıkları müzakerelerde uzlaşma sağlayamayınca, yeni halîfeyi belirleme işini Müslümanların şûrâsına bırakmayı kararlaştırdılar (37/658). Bu kararın ilanı aşamasında hakemler arasında anlaşmazlık çıkmıştır. Ebû Mûsâ, Müslümanların huzurunda, kendilerinin ittifakla Ali ve Muâviye yi görevlerinden azletmeyi, halîfeyi seçme işini uygun gördükleri ehil birisini seçmeleri için Müslümanların müzakeresine bırakmayı kararlaştırdıklarını, buna göre kendisinin Ali ve Muâviye yi görevlerinden azlettiğini açıklamıştır. Onun ardından konuşan Amr ise, Ebû Mûsâ gibi Ali yi azlettiğini, temsilcisi olduğu Muâviye yi, Osman b. Affan ın velisi, onun kanını isteyen ve onun makamına geçmeye en lâyık kişi olarak yerinde bıraktığını ilan etmiştir. Bu durum karşısında Ebû Mûsâ kendisini, Amr a güvendiğini, fakat onun sözünden dönüp hile yaptığını söyleyerek savundu. Bu gelişmelerin ardından Ebû Mûsâ Mekke ye giderken, Hz. Ali nin gönderdiği heyet Kûfe ye döndü. Amr ve Şamlı heyet ise Şam a dönerek Muâviye yi halîfe olarak selamladı. 42

43 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 Netice olarak iki hakem yaptıkları görüşmelerde, Kur ân a göre Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü, Muâviye nin onun velilerinden birisi ve Kur ân ın hükmüne göre öldürülen halîfenin katillerinin cezalandırılmasını sağlamak yetkisine sahip olduğunu, ittifakla kabul etmişlerdir. Böylece hakemler Muâviye nin mücadelesinde haklı olduğunu da onaylamışlardır. Aralarında husumet oluştuğu için Şamlıların Hz. Ali ye, Iraklıların da Muâviye ye tabi olmayacaklarını, dolayısıyla her iki liderin de ümmetin birliğini sağlayamayacağını düşünen hakemler, yeni bir halîfe seçilmesine ve bu işin de Müslümanların müzakeresine bırakılmasına karar vermişlerdir. Bu son karar, Amr b. el-âs ın farklı beyanı sebebiyle ittifakla alınmamış sayılabilirse de, hakemler, Hz. Ali nin halîfe olduğunu hiç dile getirmemişler, dahası onun bulunduğu konumu zayıflatacak açıklamalarda bulunmuşlardır. Böylece hakemlerin kararları Hz. Ali için bir yenilgi, Muâviye için ise bir zafer olmuştur. Çünkü onlar Kur ân a göre Hz. Osman ın mazlum olarak öldürüldüğünü ve onun velisinin Muâviye olduğunu kabul edince, Muâviye isyancı konumundan kurtularak meşru bir siyasî lider pozisyonuna gelmiştir. Buna karşılık Hz. Ali, hakemlerce azledilerek halîfeliğinin meşruluğunu yitirmekle karşı karşıya kalmış, âdeta halîfeliğini iddia eden kimse pozisyonuna düşmüştür. Ayrıca hakemlerin ortak aldığı bu kararla Hz. Osman ın kanını dava eden Cemel ehlinin de haklı olduğu onaylanmıştır. Hakemlerin Hz. Osman ın suçsuz olarak öldürüldüğünü kabul etmeleri ve hilâfet işini şûrâya bırakma kararı almaları, doğal olarak Muâviye nin beklentilerini tam olarak karşılamış ve konumunu pekiştirmiştir. Çünkü Muâviye, Sıffîn Savaşı ndan önce, taraftar kazanmak için yaptığı propaganda faaliyetlerinde, Hz. Ali nin Hz. Osman ın katili olduğunu, müslümanları birbirine düşürdüğünü, hilâfet davasından vazgeçmesi gerektiğini, kendisine Osman ın intikamını almak için yapılacak savaşta yardım etmelerini ve bunun sonunda, ümmetin başına geçecek halîfenin Müslümanların oluşturacağı bir şûra tarafından belirleneceğini söylemekteydi. Hakemlerin bu kararını Kûfe de öğrenen Hz. Ali, halka bir konuşma yaparak tayin edilen hakemlerin, Allah ın kitabına aykırı karar verdiklerini ve hevalarına uyduklarını belirterek onların kararlarını tanımadığını ilan etti. Tahkim öncesi duruma dönüldüğünü ve Muâviye ye karşı yeniden savaşma kararı aldığını açıklayarak askerî hazırlıklara başlama talimatı verdi. Nehrevân da toplanan Hâricîlere de durumu değerlendirdiği ve kendisine tabi olmaları talebinde bulunduğu bir mektup gönderdi. O bu mektubunda, hakemliklerine razı oldukları iki kişinin Allah ın kitabına muhalefet ettiklerini, kendi keyiflerine uyduklarını, Sünnetle amel etmediklerini, Kur ân ın hükmünü yerine getirmediklerini, bu yüzden Allah, Rasûlü ve salih müminlerin bu iki şahısın suçundan uzak olduklarını belirtti. Tahkim öncesi duruma döndüklerini ifade ederek ortak düşmanları Muâviye üzerine yürüyeceklerini haber verip, onları kendisine katılmaya çağırdı. Böylece Hz. Ali, Hâricîlerin çizgisine geldiğini de ifade etmiş oldu. Hz. Ali nin, hakemlerin kararını tamamen reddetmesi, Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü kabul etmediğini göstermektedir. Zaten kendisi öldürülen halîfenin katillerinin tespiti ve cezalandırılması için ciddî bir girişimde bulunmamıştı. Ayrıca halîfenin öldürülmesine iştirak ettiği söylenen Muhammed b. Ebî Bekir i genç ve tecrübesiz olmasına rağmen Mısır a vali tayin etmişti. Halîfenin kanını dava ederek karşısına çıkanlara da, Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü söylemekten kaçınmıştı. Öte yandan Kur ân da ve Hz. Peygamber in sünnetinde kimin halîfe 43

44 İslam Tarihi I olması gerektiği ile ilgili hüküm bulunmadığına göre, hakemler Hz. Osman ın öldürülmesinin suç olup olmadığını Kur ân a göre değerlendirmek durumundaydılar. Fakat hakemlerin bu kararı Muâviye yi haklı konuma getirip davasını sürdürmesine meşruiyet kazandırırken Hz. Ali nin Cemel ve Sıffîn savaşlarında haksız olduğunu ifade ediyordu. Çünkü bu savaşlarda Hz. Ali nin rakipleri Hz. Osman ın kanını dava ederek savaşmışlardı. Bu yüzden Hz. Ali bu karara karşı çıkmış olmalıdır. Ancak kaynaklarda Hz. Ali nin veya taraftarlarının, hakemlerin bu kararının Kur ân ın hangi âyetine veya hükmüne aykırı olduğu ile ilgili bilgiye rastlanmamaktadır. Belki de raviler veya müellifler Hz. Ali nin selefinin öldürülmesi hakkındaki kanaatini ve açıklamalarını nakletmek istememişlerdir. Öyle görünüyor ki Hz. Ali ve samimi taraftarları, Hz. Osman ın yaptığı icraatları ve hataları nedeniyle Kur ân ın hükmüne göre suçlu olduğu için öldürüldüğünü düşünüyorlardı. Bu yüzden Medine de bulunan ashabın büyük çoğunluğu biat sorumluluğunun kalktığını düşünerek Hz. Osman ı muhasara altındayken desteklememişlerdi. Nehrevân da bulunan Hâricîler ise, Hz. Ali nin mektubuna verdikleri cevapta, onun Allah için değil kendi nefsi için kızdığını, kâfir olduğunu itiraf edip tövbe etmesi halinde ancak onu muhatap alıp konuyu görüşebileceklerini belirttiler. Hâricîlerden beklediği cevabı alamayan Hz. Ali, onlar olmaksızın Muâviye ve Şamlılar üzerine yürümek için hazırlıklara başladı. Bu sırada Hz. Ali, Hâricîlerin Abdullah b. Habbab b. el-eret i ve hanımını haksız yere öldürdükleri haberini aldı. Basra Hâricîleri Nehrevân a giderken yolda karşılaşıp görüşünü sordukları Abdullah b. Habbab dan, babasının kendisine fitne ortaya çıktığında evinde oturmasını tavsiye ettiğini, duymaları üzerine ona, Allah ın kendilerine onun babasının tavsiye ettiğini değil, Fitne ortadan kalkıncaya kadar onlarla savaşın emrini verdiğini belirterek onu ve beraberindeki eşini katletmişlerdi. Hz. Ali bu olayı incelemek üzere onlara Hâris b. Murre el-abdî yi göndermiş, Haricîler onu da öldürmüşlerdi. Bu durum karşısında Kûfeli askerler, sefere çıkmaları halinde geride bıraktıkları mallarına ve ailelerine Hâricîlerin zarar verebileceğini ileri sürerek önce Haricî probleminin halledilmesini istediler. Bunun üzerine Hz. Ali istekli olmasa da Hâricîler sorununu çözdükten sonra Şamlılara karşı sefere çıkmayı kararlaştırdı. Nihâyet Hz. Ali hazırladığı orduyla, Nehrevân a gitmek üzere Kûfe den ayrıldı. Nehrevân a yaklaşınca Kays b. Sa d ile Ebû Eyyûb el-ensârî yi Hâricîleri ikna etmeleri için elçi olarak gönderdi. Kays Hâricîlerden katilleri teslim etmelerini ve ortak düşmanları Muâviye ye karşı savaşmak için kendilerine katılmalarını talep etti. Ayrıca onlara Hz. Ali taraftarlarını haksız yere şirke düşmekle suçladıklarını ve müslümanları müşrik sayarak kanlarını akıttıklarını söyledi. Hâricîler adına ona cevap veren Abdullah b. Şecere es-sülemî, kendileri için gerçeğin apaçık ortaya çıktığını, Ömer b. el-hattâb gibisini de kendilerine getiremeyeceklerini ifade etti. Kays da onlara, Ömer e benzer bir kişi olarak yalnız Ali b. Ebî Tâlib i tanıdıklarını belirttiyse de onlar bunu kabul etmediler. Ardından Ebû Eyyûb el-ensârî onlara, tahkim öncesi duruma döndüklerini, artık amaçlarının örtüştüğünü, aralarında bir fark kalmadığını, dolayısıyla kendilerine karşı savaşmalarının anlamsız olduğunu belirtti. Ancak onlar Hz. Ali ye güvenemeyeceklerini, şimdi biat etseler yarın aralarında tekrar hakem tayin etmeye kalkabileceğini söyleyerek onun teklifini reddettiler. Hz. Ali Nehrevân da diplomasi yoluyla Hâricîleri ikna etmek ve sorunu savaşmadan çözmek için çalıştı. Daha sonra Hâricîlerle karşılaştı ve onlara neden kendisine karşı çıktıklarını sordu. Onlar bununla ilgili dört sebep ileri sürdüler, Hz. Ali de bunlara cevap verdi. İlk sebep olarak Cemel savaşı sonrasında askerlerin üzerindekileri ganimet sayarken kadın ve çocukları ganimet 44

45 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 saymamasını söylediler. Hz. Ali, onların savaşmadığını belirtti ve Hz. Peygamber in Mekke fethi sırasındaki uygulamasını örnek gösterdi. İkinci sebep olarak, tahkimname yazılırken hilâfet unvanını silmesini söylediler. Hz. Ali bu konuda Hz. Peygamber in Hudeybiye uygulamasını örnek aldığını belirtti. Üçüncü sebep olarak, onun hakemlerden, Allah ın kitabına göre eğer kendisi Muâviye den efdal ise kendisini hilâfette bırakmalarını, eğer Muâviye kendisinden efdal ise onu hilâfete getirmelerini istediğini, böylece kendisi hakkında şüphesi olduğu izlenimi verdiğini söylediler. Hz. Ali de buna, kendisi ayrıcalık yapmış olsa Muâviye nin itiraz edeceğini belirterek bu konuda Resûlullah ın Necran Hırıstiyan heyetine çağrıda bulunurken kendisiyle onları eşit saymasını ve onlara insaflı davranarak şu çağrıyı yapmasını örnek aldığını söyledi: Geliniz, sizler ve bizler de dâhil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah tan yalancılar üzerine lânet dileyelim Ayrıca Amr ın arkadaşına hile yapacağını bilmediğini belirtti. Dördüncü sebep olarak onlar kendisinin hakkı olan bir hususta hakem tayin ettiğini söylediler. Hz. Ali de bu konuda Hz. Peygamber in Benu Kurayza hakkında Sa d b. Muaz ın hakemliğini kabul etmesini örnek aldığını ifade etti. Hz. Ali nin verdiği cevapları dinleyen Hâricîlerin bir kısmı ona hak verirken diğer bir kısmı vermedi ve ona, Tövbe et ey müminlerin emîri! diye seslendiler. Sonuçta bunlardan sekiz bin kişi eman dilerken dört bin kişi savaşa kaldı. Eman verilenler Hz. Ali nin emriyle orayı terkettiler. Haricîlerin lideri Abdullah b. Vehb ve beraberindekiler Hz. Ali nin kendisine tabi olmaları çağrılarını reddedince savaş kaçınılmaz hale geldi. Hz. Ali nin çatışmaya girmeyenlere eman vereceğini söylemesi üzerine Hâricîlerden önemli bir kısmı ayrıldı. Geride kalanlar saldırıya geçince toplu savaş başladı ve savaşa katılan Hâricîlerin büyük bir kısmı öldürüldü (Safer 38/Temmuz 658). Bu savaşa katılmayarak Nehrevân ı terk eden Hâricîler ise daha sonra Hz. Ali nin itaat çağrısını kabul etmedikleri için Nuhayle savaşında öldürüldüler. Ancak onların az bir kısmı kaçarak kurtulabildi. Muhtemelen Hz. Ali, hakemlerin kararını tanımadığını ve Şam üzerine askerî sefere çıkacağını açıkladıktan sonra Nehrevan da bulunan Hâricîlerin kendisine katılmaları gerektiğini kavramış, onların desteğini almadan bu işi başaramayacağını sezmişti. Çünkü Hâricîler, daha önce olduğu gibi Muâviye ve Şamlılara karşı savaşın dinen meşru olduğuna inanarak bu iş için canlarını ortaya koyabilecek durumdaydılar. Ne var ki Hâricîlerin kendi halîfelerini seçmeleri, tavizsiz, katı tutumları, iş birliğine yaklaşmamaları, Hz. Ali nin onlara karşı savaşmasına yol açtı. Bu da Hz. Ali yi daha önce yanında yer almış olan en istekli askerlerden mahrum bıraktı. Bir daha Şam üzerine sefere çıkmayı başaramadı Hakem Olayı Sonrası Hz. Ali-Muâviye Mücadelesi Daha önce de ifade edildiği gibi Hz. Ali, hakemlerin kararını tanımamış, tahkim öncesi duruma dönüldüğünü belirterek Muâviye ve Şamlılar üzerine yürüme kararı almıştı. Fakat Haricîler kendisine katılmayınca, önceliği onlarla mücadeleye vermek durumunda kalmıştı. Bu nedenle o, Nehrevân savaşını kazandıktan sonra Kûfe ye dönmeden Şam üzerine gitmek istedi, fakat askerlerinin dinlenip hazırlık yaptıktan sonra sefere çıkmayı talep etmeleri üzerine Nuhayle de kamp kurdu. Askerlerin büyük bir kısmı onun emrine uymayarak kampı terk edip Kûfe ye ailelerinin yanına döndü. Ordusunun itaatsizliği ve isteksizliği karşısında zor durumda kalan Hz. Ali, Kûfe ye giderek halkı orduya katılmaya çağırdı. Bu amaçla halka yaptığı konuşmada, düşmanlarına karşı sefere hazırlanmalarını, düşmanla cihadın Allah a yakınlığı elde etmeye vesile 45

46 İslam Tarihi I olacağını anlattı. Ne var ki, halk aradan günler geçmesine rağmen onun bu çağrısına icabet etmedi. Bunun üzerine o, Allah yolunda cihad ettiklerini ifade ederek buna katılmakta isteksiz davranmalarını eleştirdi. Bu tutumlarının âhiret yerine dünyayı tercih etmek anlamına geldiğini, bunun aşağılanma ile sonuçlanacağını, düşmanlarının onlardan daha gayretli olduğunu belirtti, halîfe olarak kendisinin onlara karşı, onların da kendisine karşı sorumluluklarını hatırlattı. Fakat yine de beklediği sonucu alamadı. Muâviye ise, Hz. Ali nin Şam üzerine gelmek için hazırlık yaptığını ve savaşın tekrarını amaçladığını öğrenince, Şam da askerî hazırlıklara başladı. Kendisine bağlı bölgelere mektup yazarak bu durumu bildirip yardım çağrısında bulundu. Bu mektuplarda o, Biz Ali ile aramızda yaptığımız yazılı anlaşmada şartlar belirlemiş, iki kişiyi Allah ın kitabının hükmüyle karar vermeleri için hakem tayin etmiştik. Benim hakemim beni yerimde bıraktı, onun hakemi ise onu görevden aldı. Dolayısıyla Ali zalim, anlaşmaya uymayan, isyan eden biri olarak üzerinize yönelmiştir. Şu halde kim bağlılık sözünden dönerse/anlaşmayı bozarsa bu döneklikle ancak kendine zarar vermiş olur. Sonra Muâviye onlardan, harbe en iyi bir şekilde hazırlanmalarını isteyip mektubunu Kur ân daki savaşa çağrı ile ilgili şu emirle bitirdi: Ey müminler! Sizin için kolay da olsa zor da olsa topyekûn seferber olup savaşa gidin! Bu çağrı üzerine ülkenin her bölgesinden askerler Şam a gelerek orduya katıldı. Bu ordu ikinci defa Sıffîn e gitmek isterken, Hz. Ali ile taraftarları arasında anlaşmazlık çıktığını öğrendi ve olacakları beklemeye başladı. Hz. Ali Iraklılardan yeterli desteği alamadığı için bir daha Şam üzerine sefere çıkmaya muvaffak olamadı. Çünkü Hz. Ali nin yanında artık daha önceki savaşlarda onu tamamen haklı görerek desteklemiş olan Hâricîler yoktu, savaşlara isteksiz katılanlar kalmıştı. Zikredilen rivâyete göre Muâviye de rakibi Hz. Ali ye karşı mücadelesinde din dilini kullanmış; hakemlerin Kur ân a göre karar verdiğini, buna göre kendisinin görevinde kaldığını, Hz. Ali nin ise azledildiğini, dolayısıyla onu buna uymadığı için zalim, anlaşmaya riâyet etmeyen, asi ve dönek olarak vasıflandırmış, Fetih sûresinin 10. âyetinden hareketle onu suçlamış, ona karşı sefere hazırlanmayı Allah ın emri olarak görmüştür. Hakem olayı sonuçlandıktan sonra Hz. Ali nin her gün Muâviye ye ve yakın adamlarına sabah namazlarında lanet edip beddua etmeye başladığı, Muâviye nin de aynı şekilde Hz. Ali ye ve yakın adamlarına lanet edip beddua ettiği rivâyet edilmektedir. Birbirlerinin rakibi olan ve tek başına iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen iki lider, muhtemelen dinî bir dil kullanarak taraftarlarının desteğini ve mücadele azmini artırmak, rakibinin nüfuz alanını daraltmak ve saygınlığını azaltmak için böyle bir yol seçmiş olabilirler Mısır ın Muâviye İdaresine Girişi Muâviye, Hz. Ali nin Şam üzerine askerî sefere çıkamayacağını anlayınca, hâkimiyet alanını genişletmek amacıyla Hz. Ali nin idaresinde bulunan Mısır ı ele geçirmeyi plânladı. Hz. Ali hilâfeti döneminde Mısır a önce Ensârdan Kays b. Sa d ı vali tayin etmiş ve bir süre sonra onu azlederek yerine üvey oğlu olan ve Hz. Osman ın katilleri arasında zikredilen Muhammed b. Ebî Bekr i atamıştı. Muhammed şehirde bulunan Hz. Osman taraftarı muhaliflerle mücadelede zorlanınca, Hz. Ali ünlü komutanı Mâlik b. Hâris el-eşter i Mısır a vali tayin etmişti. Fakat Eşter, Mısır a giderken Muâviye nin bir adamı tarafından yolda zehirlenerek öldürülmüştü. Bunun üzerine Hz. Ali, vali Muhammed in görevini sürdürmesi kararını aldı ve ona hem gönlünü almak hem de görevinin 46

47 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 başında başarılı olmasını temin etmek amacıyla bir mektup yazdı. Hz. Ali bu mektubta valisi Muhammed i cesaretlendirmek istemiş; Mısır daki Müslüman halkı yanına çekebilmesi için ona, Allah ın Hz. Peygamber e mücadelesinde tavsiye ettiği yöntemi uygulamasını tavsiye etmiş; dinî duyarlılığa ve hassasiyete önem vermesi, Allah a güvenip dayanması talimatını vermiştir. Mısır valisi Muhammed, Hz. Ali den takviye güç göndermesi talebinde bulunmuş, fakat Hz. Ali Kûfelilerin isteksizliği nedeniyle arzu ettiği askerî yardımı gönderememişti. Buna karşılık Muâviye, Mısır daki Osman taraftarlarıyla irtibata geçerek onları vali Muhammed e karşı kışkırtmış, ardından Amr b. el-âs ı altı bin kişilik bir orduyla Mısır a göndermiştir. Amr b. el-âs vali Muhammed ve taraftarlarına şehri teslim etmeleri için çağrıda bulunmuştu. Buna karşılık vali Muhammed toplayabildiği dört bin kişilik bir kuvvetle onlara karşı koymak istemiş, ancak öncü kuvvet komutanı Kinâne b. Bişr emrindeki iki bin askeriyle yenilerek öldürülünce, Muhammed in emrindeki askerler de dağılmıştı. Çaresiz kalan Muhammed b. Ebî Bekir sığındığı bir harabede yakalanarak öldürülmüş, sonra da bir eşek leşine sarılarak yakılmıştır. Böylece Mısır Amr b. el- Âs ın eline geçmiştir. Hz. Osman ın kanını talep edenler haklı olduklarından çok emindiler, hakemler de halîfenin mazlumen öldürüldüğünü ve Muâviye nin onun velisi olarak kanını talep etme hakkına sahip olduğunu kabul etmişti. Dolayısıyla Mısır daki Osman taraftarları halîfenin kanı için mücadelenin sevap olduğuna ve Allah ın kendilerine zafer vereceğine inanmışlar ve bu uğurda öldürülmenin şehitliği elde etmeye vesile olacağını yukarıda zikredilen âyetle açıklamışlardı. Amr b. el-âs emrindeki Muâviye b. Hudeyc, yakaladığı Muhammed b. Ebî Bekr kendisinden su isteyince, halîfeyi susuz bırakıp oruçluyken öldürdükleri için su vermeyeceğini söylemiştir. Muâviye Muhammed i Hz. Osman ın katili olarak suçlayıp, işlediği bu suça karşılık onu öldüreceğini söylemiştir. Bunun üzerine Muhammed ona Hz. Osman ın öldürülmesi hâdisesine yaklaşımını açıkça ortaya koyan şu cevabı vermiştir: Sen kim, Osman kim! Şüphesiz Osman zulmetti, haddi aştı, Kur ân ın hükmünü terk etti. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Kim Allah ın indirdiği buyruklara göre hükmetmezse, işte onlar tam anlamıyla yoldan çıkmış kimselerdir! Bu nedenle biz ona düşman olup onu öldürdük. Sen ve benzerlerin onun bu durumunu güzel göstermeye çalıştınız. İnşallah Allah bizi onun günahından temizlemiştir/kurtarmıştır. Sen ise günahında onun ortağısın. Onun günahı çok büyüktür. Senin sonun da onun gibidir. Bunun üzerine öfkelenen Muâviye b. Hudeyc, Muhammed b. Ebî Bekr i öldürmüş, sonra da bir merkebin leşine sararak yakmıştır. Kaynaklarda yer alan bu rivâyet, Hz. Osman ın öldürülmesine Hz. Ali tarafının nasıl baktığını açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü üç yaşından sonra Hz. Ali nin terbiyesinde yetişen ve onun tarafından çok sevilen üvey oğlu Muhammed b. Ebî Bekir, daha önce de üzerinde durduğumuz gibi, Hz. Osman ın öldürülmesi olayına fiili olarak iştirak edenler arasındaydı. Buna rağmen Hz. Ali onu yanından ayırmamış, Cemel savaşında birlikte olmuşlar ve daha sonra genç yaşta olmasına rağmen onu Mısır gibi önemli bir eyalete vali tayin etmişti. Görüldüğü gibi Muhammed, Hz. Osman ı, zulmedip Kur ân ın hükmünü terk ederek Mâide sûresinin 47. âyetine göre tam anlamıyla yoldan çıktığı için öldürdüklerini ve bunu yaparak adeta sevap kazandıklarını, aksini iddia edenlerinse Hz. Osman ın günahına ortak olduklarını ve benzer ceza ile cezalandırılmaları gerektiğini açıkça ifade etmektedir. O bu yaklaşımıyla öldürülen halîfe hakkında Haricîler gibi düşünmektedir. 47

48 İslam Tarihi I Amr b. el-âs ın Muhammed b. Ebî Bekr in öldürülmesine yaklaşımı yine dinî bir özellik taşımakta ve Hz. Ali taraftarlarına bakışını göstermektedir. Amr b. el-âs Mısır ı ele geçirdikten sonra Muâviye ye yazdığı mektupta, Muhammed b. Ebî Bekir, Kinâne b. Bişr ve onlarla birlikte hareket eden Mısır halkından topluluğu hidâyete, Sünnete ve kitabın hükmüne çağırdıklarını; fakat onların hakkı kabul etmeyip sapıklıkta ısrar ettiklerini; bunun üzerine onlara karşı cihad edip Allah ın yardımını dilediklerini ve Allah ın onları öldürdüğünü belirtmiştir. Öyle anlaşılıyor ki Amr, kendilerini hidâyet üzere, Kur ân ve Sünnete bağlı kimseler olarak değerlendirmekte, rakiplerini ise sapıklık içinde görmekte, bu yüzden Allah ın kendilerine zafer verdiğini düşünmektedir. Muhammed b. Ebî Bekr in öldürülmesine Hz. Ali ve Hz. Âişe nin tepkileri dikkat çekicidir. Hz. Âişe kardeşi Muhammed in bu şekilde öldürüldüğünü duyunca çok üzülmüş, namazlardan sonra Muâviye b. Hudeyc ile Amr b. el-âs a beddua etmiş, Muhammed in çocuklarının bakımını üstlenmiş ve bir daha kızartılmış et yememiştir. Hz. Ali ise Mısır ın elinden çıkmasına ve üvey oğlu Muhammed b. Ebî Bekr in öldürülmesine çok üzülmüş, halka yaptığı konuşmada, Mısır ın günahkârların, zalimlerin, Allah yolundan insanları çeviren ve İslâm a karşı baş kaldıranların eline geçtiğini belirtip, Muhammed b. Ebî Bekir şehit edilmiştir. Allah ona rahmet etsin. Biz Allah huzurunda Muhammed in hesabını onlardan soracağız demiş ve Mısır a göndermek istediği takviye kuvvete katılmak istemeyen Kûfelilerin aymazlığını kınamıştır. Görüldüğü gibi Hz. Ali, Muhammed b. Ebî Bekr i masum kabul edip şehit edildiğine inanmaktadır. Şehri ele geçirenleri ise Allah yolundan çeviren ve İslâm a baş kaldıran zalimler olarak nitelendirmektedir. Din dilini kullanarak kendilerinin doğru yolda olduklarını karşı tarafın ise dinden saptıklarını ifade etmektedir. Şâyet bu rivâyetler doğruysa Hz. Osman ın öldürülmesi hâdisesi hakkında Hz. Ali, Muhammed b. Ebî Bekir in görüşünü paylaşmaktadır. Mısır daki yetenekli ve dirâyetli valisi Kays b. Sa d ı azlederek, yerine Hz. Osman ın katili olmakla suçlanan Muhammed i tayin etmesi, üstelik bunu Mısır da Hz. Osman ın haksız yere öldürüldüğünü savunan grubu şiddet yoluyla etkisiz hale getirmek için yapması da bu görüşü pekiştirmektedir. Bu rivâyetlerin Ebû Mihnef gibi Şiî eğilimli tarihçiler tarafından nakledilmesi de Hz. Ali taraftarlarının en azından bir kısmının Muhammed b. Ebî Bekir gibi düşündüğünü göstermektedir Muâviye nin Hicaz ve Yemen Bölgesine Askeri Birlik Göndermesi Muâviye Mısır ı ele geçirdikten sonra Hz. Ali idaresindeki diğer bölgelere askerî birlikler göndererek nüfuzunu yaymayı sürdürdü. Bu çerçevede Büsr b. Ebî Ertât el-fihrî yi dört bin kişilik bir orduyla Yemen e gönderdi. Büsr e Medine ve Mekke üzerinden gitmesini, buraların Ali ye itaat etmiş halkından biat almasını, tavizsiz davranmasını, sözleriyle halkı korkutmasını, kendisinden kurtulamayacakları imajını yerleştirmesini söyledi. Büsr Medine ye gelirken Hz. Ali nin valisi Ebû Eyyûb el-ensârî canını kurtarmak için şehirden kaçtı. O Medine halkına Hz. Osman ı korumadıklarını ve ona karşı sorumluluklarını yerine getirmediklerini; katil, yardım etmeyen, söven ve tuzak kuranlarla beraber olduklarını belirterek onların başına geçmiş ümmetlere benzer felâketler getireceğini belirterek tehdit etmiş ve Muâviye ye biat etmelerini istemiştir. Bunun üzerine Medine halkı Muâviye ye biat etmiştir. Büsr Ebû Hüreyre yi Medine valisi tayin ederek Mekke ye gitmiştir. Hz. Ali nin Mekke valisi Kusem b. Abbâs kaçmıştır. Büsr Mekke ye girince Kabeyi tavaf edip iki rekât namaz kıldıktan sonra halka yaptığı konuşmada, Hz. Ali nin siyasî ve ekonomik 48

49 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 aczine işaret edip, Muâviye nin veliyyü l-emr ve halîfe Osman ın kanını talep eden kişi olduğunu belirterek biat etmelerini istemiştir. Halk da biat etmek zorunda kalmıştır. Büsr, Şeybe b. Osman el-abderî yi buraya vali tayin ettikten sonra, benzer şekilde Taif, Necran ve San a yı itaat altına almıştır. Bunları öğrenen Hz. Ali üzülmüş, halka hitap ederek savaşa hazırlanmalarını istemiş, halk isteksiz davranınca onlara sitemde bulunmuştur. Ertesi gün tekrar hutbe irad ederek Kûfelileri hak davalarında gevşek davranmamaya, gece gündüz her taraftan üzerlerine saldıran düşmanlarına karşı cihada hazırlanmaya, üzerlerindeki ağırlığı ve duyarsızlığı bırakmaya çağırmıştır. Bunun üzerine Câriye b. Kudâme es-sa dî çıkıp onun emrini yerine getirmeye talip olmuş ve Hz. Ali onu överek iki bin kişiyle Büsr b. Ebî Ertât ın üzerine göndermiştir. Câriye b. Kudâme Mekke ye varınca halktan Hz. Ali için biat almış, ardından Taif, Yemen ve Medine nin halklarının da biatini alarak Kûfeye dönmüştür Hz. Ali nin Vefatı Hz. Ali, öldürülen Haricîlerden dolayı intikam duygularıyla hareket eden Abdurrahman b. Mülcem el-murâdî adlı bir Hâricî tarafından hançerlenerek yaralamış ve bu yaraların tesiriyle Ramazan 40 (Ocak 661) tarihinde vefat etmiştir. Hz. Ali ölmeden önce oğulları Hasan, Hüseyin ve Muhammed e vasiyette bulunmuş; Muhammed e diğer kardeşleriyle birlik olmasını öğütlemiş, sonra Hasan ve Hüseyin e Allah tan korkmalarını, Kur ân ile amelde önde olmalarını, ibadetlerine özen göstermelerini istemiştir. 49

50 İslam Tarihi I 2.3. KAYNAKÇA Akarsu, Murat, Hz. Osman ve Hilâfeti, (Basılmamış Doktora Tezi), AÜSBE, Ankara Akbulut, Ahmet, Sahabe Devri Siyasî Hâdiselerinin Kelamî Problemlere Etkileri, Birleşik Yayıncılık, İstanbul Apak, Adem, Anahatlarıyla İslâm Tarihi II (Hulefâ-i Râşidîn Dönemi), Ensâr Neşriyat, İstanbul Apak, Adem, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, İnsan Yayınları, Ankara Apak, Adem, İslâm Siyaset Geleneğinde Amr b. el- Âs, Ankara Okulu Yayınları, Ankara Ayar, Kenan, Dört Halîfe Dönemi Siyasî Olaylarında Kur ân ın Rolü, Etüt Yayınları, Samsun Ayar, Kenan, Dört Halife Dönemi Siyasetinde Ebû Mûsâ el-eş arî, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c. 7, sy. 4, Ekim-Kasım-Aralık Ayar, Kenan, Hâricîlerin Hz. Ali den Ayrılış Süreci, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c. 8, sy. 1, Ocak-Şubat-Mart Ayar, Kenan, Mâlik b. el-hâris el-eşter in İlk Dönem Siyasî Hâdiselerdeki Rolü, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c. 5, sy. 4, Ekim-Kasım-Aralık Ayar, Kenan, Sahabe Dönemi İktidar Mücadelesinde Arap Dâhilerinden Kays b. Sa d, OMÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy , Samsun Aycan, İrfan, Saltanata Giden Yolda Muâviye Bin Ebî Süfyan, Fecr Yayınevi, Ankara Bakır, Abdulhalık, Hz. Ali ve Dönemi, Ankara, Balcı, İsrafil, Bir Yalnız Sahâbî Ebû Zer el-gıfarî, OMÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 10, Samsun Demircan, Adnan, Ali-Muaviye Kavgası, Beyan Yayınları, İstanbul Fayda, Mustafa, Hulefâ-yi Râşidîn, DİA, XVIII, İstanbul Fığlalı, Ethem Ruhi, İbadiyenin Doğuşu ve Görüşleri, Ankara Günal, Mustafa, Hz. Ali Dönemi ve İç Siyaset, İstanbul Hizmetli, Sabri, Tarihî Rivayetlere Göre Hz. Osman ın Öldürülmesi, AÜİFD, sy. XXVII, Ankara Önkal, Ahmet, Tahkim Olayı Üzerine Bir Değerlendirme, İstem, yıl:1, sy. 2, Yiğit, İsmail, Osman, DİA, XXXIII, İstanbul

51 Hz. Osman ve Hz. Ali Dönemi Ünite 2 51

52 52 İslam Tarihi I

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1 İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1 A. GENEL BİLGİLER...1 1. Tarihin Faydası ve Önemi...3 2. Kur an ve Tarih...4 3. Hadis ve Tarih...5 4. Siyer ve Meğâzî...6 5. İslâm Tarihçiliğinin Doğuşu ve Gelişmesi...6 B. İSLÂM

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER Müşriklerle İlişkiler - İlk Seriyyeler ve Gazveler Gazve: Hz. Peygamber in katıldığı bütün seferlere gazve (ç.

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Konular: *Hz. Osman Dönemi İç Karışıklıklar *Hz. Ali Dönemi İç Karışıklıklar Dört Halifenin Hayatı ve Şahsiyetleri Kaynaklar: *Mustafa Fayda, Hulefayı Raşidin, DİA, XVIII,

Detaylı

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken Kerbela Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken ve dış tehlike belirtileri de baş gösterince

Detaylı

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed. TEMEL DİNİ BİLGİLER 1 Siyer-i Nebi ne demektir? Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumundan ölümüne kadar geçen hayatı içindeki yaşayışı, ahlâkı, âdet ve davranışlarını inceleyen ilimdir.

Detaylı

TARİH DERSİ PERFORMANS GÖREVİ

TARİH DERSİ PERFORMANS GÖREVİ TARİH DERSİ PERFORMANS GÖREVİ KONU:DÖRT HALİFE DÖNEMİ HAZIRLAYANLAR URAL DOĞUKAN ÇAĞIRKAN FATİH OĞRAŞ GÖKAY BOLATCAN ERDEM USLU KAYNAKÇA:www.eba.gov.tr/video/izle/video4f55bd30030fd DÖRT HALİFE DÖNEMİ

Detaylı

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan.

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan. Sevgili Peygamberimiz 20 Nisan 571 Pazartesi günü Mekke de doğdu Babası Abdullah, annesi Âmine, dedesi Abdülmuttalip, büyük babası Vehb, babaannesi Fatıma, anneannesi ise Berre dir. Doğduktan sonra 4 yaşına

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Mali Yapı, Medeniyet ve Kültür Konular: *İdari Yapı *Mali Yapı *Askeri Yapı *Adli Yapı *Medeniyet ve Kültür Mali Yapı, Medeniyet ve Kültür Kaynaklar: *Mustafa Fayda, Hulefayı

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Konular *Abbasiler *Me mun döneminden Mu temid dönemine kadar Mu temid Döneminden İtibaren Kaynaklar: *Hakkı Dursun Yıldız, Şerare Yetkin, Abbasiler, DİA, I, 1-56. * Philip

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI Müslümanlarla yaptıkları antlaşmaya ilk ihanet eden Yahudi kabilesi Kaynukâ'oğullarıdır.

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-4 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER NADİROĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-4 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER NADİROĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-4 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER NADİROĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI Uhud savaşından dört ay sonra meydana gelen Bi r-i Maûne fâciası ndan sağ kurtulan

Detaylı

Dört Halife Dönemi Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer Devri Ders Notu

Dört Halife Dönemi Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer Devri Ders Notu Dört Halife Dönemi Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer Devri Dört Halife Dönemi Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer Devri Ders Notu 1. HZ. EBU BEKİR DÖNEMİ (632-634) a.yalancı peygamberlerle mücadele edildi.

Detaylı

Tahta kılıcın sırrı. İSLÂM TARİHİNDE CEMEL VE SIFFÎN savaşlarına yol açmış hadisatın

Tahta kılıcın sırrı. İSLÂM TARİHİNDE CEMEL VE SIFFÎN savaşlarına yol açmış hadisatın Tahta kılıcın sırrı İSLÂM TARİHİNDE CEMEL VE SIFFÎN savaşlarına yol açmış hadisatın seyri içinde ortaya çıkan iki ayrı gruptan, bu meselelerle bir şekilde ilgili her mü min az-çok haberdardır. Adalet-i

Detaylı

Editörler Prof.Dr. Nurettin Gemici - Doç.Dr. Cahid Kara İSLAM TARİHİ I

Editörler Prof.Dr. Nurettin Gemici - Doç.Dr. Cahid Kara İSLAM TARİHİ I Editörler Prof.Dr. Nurettin Gemici - Doç.Dr. Cahid Kara İSLAM TARİHİ I Yazarlar Doç.Dr. Bilal Gök Doç.Dr. Cahid Kara Doç.Dr. İsmail Pırlanta Doç.Dr. Mehmet Dalkılıç Dr.Öğr.Üyesi Ali Hatalmış Dr.Öğr.Üyesi

Detaylı

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Veda Hutbesi. Ey insanlar!  Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. Veda Hutbesi Peygamberimiz Vedâ Hutbesinde buyurdular ki: Hamd, Allahü Teâlâya mahsûstur. O'na hamd eder, O'ndan yarlığanmak diler ve O'na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Konular * Emeviler * Ömer b. Abdülaziz ve Sonrası * Yıkılış Kaynaklar *İsmail Yiğit, A. Engin Beksaç, Emeviler, DİA, XI, 87-108. * İrfan Aycan-İbrahim Sarıçam, Emevîler,

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HUDEYBİYE İLE MEKKE NİN FETHİ ARASINDAKİ GELİŞMELER

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HUDEYBİYE İLE MEKKE NİN FETHİ ARASINDAKİ GELİŞMELER 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HUDEYBİYE İLE MEKKE NİN FETHİ ARASINDAKİ GELİŞMELER Hudeybiye Barış Antlaşması ile Mekke'nin fethi arasında geçen iki yıla yakın bir zaman zarfında Hz. Peygamber

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

Kadın ve Yönetim Hakkı

Kadın ve Yönetim Hakkı Kadın ve Yönetim Hakkı İslam hukukunda kadının devlet başkanı, vali, kaymakam gibi yüksek düzey yönetici olmasının serbest olup olmaması tartışılmıştır. Fıkıhçılar bu konuda genellikle olumsuz görüş sahibi

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum Konular *Emeviler Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum. Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum Kaynaklar *İrfan

Detaylı

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ Gençlik Programları 1. HAFTA SIYER NEDIR? Siyeri nasıl okuyalım? Niçin Peygamber gönderilmiştir? Hz. Peygamber i sevmek ve hayatının bilinmesi gerekliliğini

Detaylı

Kitap Tanıtımı ve Değerlendirmeler

Kitap Tanıtımı ve Değerlendirmeler Kitap Tanıtımı ve Değerlendirmeler Emevîler Döneminde İktidar-Ulemâ İlişkisi * Tanıtan: Ahmet Yasin TOMAKİN1 Ankara 2008, Ankara Okulu Yayınları, 286 sayfa Eser giriş bölümü ve ardından; Emevî iktidarı

Detaylı

PEYGAMBERİMİZİN ARKADAŞLARI

PEYGAMBERİMİZİN ARKADAŞLARI PEYGAMBERİMİZİN ARKADAŞLARI EBÛ BEKİR ES - SIDDÎK (ra) Peygamber Efendimiz den sadece birkaç yaş küçüktü. Çocukluk yaşlarında başlayan arkadaşlıkları bir ömür boyu sürdü. Peygamberimiz e vahiy geldiğinde

Detaylı

Kitap Tanıtımı PEYGAMBER VE DÖRT HALİFE GÜNLERİNDE ŞEHİR YÖNETİMİ VE VALİLİK. Ünal Kılıç, Yediveren Kitap, Konya 2004, 233 s.

Kitap Tanıtımı PEYGAMBER VE DÖRT HALİFE GÜNLERİNDE ŞEHİR YÖNETİMİ VE VALİLİK. Ünal Kılıç, Yediveren Kitap, Konya 2004, 233 s. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: VIII / 2, s.245-249 ARALIK-2004, SİVAS Kitap Tanıtımı PEYGAMBER VE DÖRT HALİFE GÜNLERİNDE ŞEHİR YÖNETİMİ VE VALİLİK Ünal Kılıç, Yediveren Kitap,

Detaylı

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz Mescidi Aksa hatibi Şeyh İkrime Sabri, Filistinlilerin Mescidi Aksa daki haklarına bağlı olduklarını, bunun bir karışından bile taviz vermeyeceklerini

Detaylı

HZ. ALİ (R.A.) SOYU: İSLAM A GİRİŞİ VE FAZİLETİ: RIDVAN SOHBETLERİ. Ders : 000. Konu : Hz. Ali (r.a.) - ( ) - 1

HZ. ALİ (R.A.) SOYU: İSLAM A GİRİŞİ VE FAZİLETİ: RIDVAN SOHBETLERİ. Ders : 000. Konu : Hz. Ali (r.a.) - ( ) - 1 Ders : 000 Konu : Hz. Ali (r.a.) - (657-661) - 1 SOYU: HZ. ALİ (R.A.) Hz. Peygamber (s.a.v.) in damadı, Hulefâ-i Râşidîn in dördüncüsüdür. Hicretten yaklaşık yirmi iki yıl önce (m. 600) Mekke de doğmuştur.

Detaylı

SEN ONLARIN ARALARINDA İKEN, ALLAH ONLARA AZAP ETMEZ Cuma, 18 Haziran :45

SEN ONLARIN ARALARINDA İKEN, ALLAH ONLARA AZAP ETMEZ Cuma, 18 Haziran :45 Kutlu doğum; Mekke de iman, birlik-beraberlik, Allah a teslimiyet, zorluklara tahammül, sarp yokuşu tırmanmak ve sabırdır. Kutlu doğum; Medine de kardeşlik, fedakarlık, cihad, sadakat, fetih ve devlettir.

Detaylı

HZ. OSMAN IN HALİFE SEÇİLMESİ

HZ. OSMAN IN HALİFE SEÇİLMESİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 18 Sayı: 58 (Kış 2014) 375 HZ. OSMAN IN HALİFE SEÇİLMESİ Halil İbrahim HANÇABAY (*) Öz Hz. Ebubekir namaza çıkamayacak derecede rahatsızlanınca Hz. Ömer i namaz kıldırmakla görevlendirdi,

Detaylı

8. TEBLİĞ HZ. PEYGAMBER İN DEVLET BAŞKANLIĞI

8. TEBLİĞ HZ. PEYGAMBER İN DEVLET BAŞKANLIĞI 8. TEBLİĞ HZ. PEYGAMBER İN DEVLET BAŞKANLIĞI Yavuz YILDIRIM Her toplumun organizasyona ihtiyacı olduğu kabul edilen bir gerçektir. Hz. Muhammed de Mekke şehrinden Medine ye hicret ettikten sonra Medine

Detaylı

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de. 2014 İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de. 2014 İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te 9 da AK YIL: 2012 SAYI : 164 26 KASIM 01- ARALIK 2012 BÜLTEN İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI T E Ş K İ L A T İ Ç İ H A F T A L I K B Ü L T E N İ 4 te Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır

Detaylı

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Tarihi Öğretim Yılı Dönemi Sırası 2014-2015 2 1 B GRUBU SORULARI 12.Sınıflar Öğrencinin Ad Soyad No Sınıf Soru 1: Aşağıdaki yer alan ifadelerde boşluklara

Detaylı

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ KURBAN: AYET ve HADİSLER Biz, her ümmet için Allah ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine onun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık. İlahınız,

Detaylı

Tahriru'ş Şam'dan Ahraru'ş Şam'a: Sizlerle tek yumruk olmayı temenni ediyorduk

Tahriru'ş Şam'dan Ahraru'ş Şam'a: Sizlerle tek yumruk olmayı temenni ediyorduk Tahriru'ş Şam'dan Ahraru'ş Şam'a: Sizlerle tek yumruk olmayı temenni ediyorduk Tahriru'ş Şam, Ahraru'ş Şam'a yönelik açıklamasında 'İdlib ve diğer fetihlerdeki gibi sizlerle tek yumruk olarak kalmayı temenni

Detaylı

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi Niçin Teravih Namazı denilmiştir? Ramazan ayında yatsı namazından sonra kılınan namaz. "Teravih" kelimesi Arapça, "Terviha"nın çoğuludur ve "oturmak, istirahat etmek'" anlamına gelmektedir. Teravih namazı

Detaylı

Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarılırsanız kurtuluşa erersiniz: Biri Allah ın kitabı Kur an, diğeri de Ehl-i beytimdir.

Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarılırsanız kurtuluşa erersiniz: Biri Allah ın kitabı Kur an, diğeri de Ehl-i beytimdir. Peygamber Efendimiz buyurmuş ki: Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarılırsanız kurtuluşa erersiniz: Biri Allah ın kitabı Kur an, diğeri de Ehl-i beytimdir. Hz. Hüseyin: da aile halkından 19 kişi

Detaylı

Ebü l-hasen Ali bin Ebi Talip el-kureyşi

Ebü l-hasen Ali bin Ebi Talip el-kureyşi Ebü l-hasen Ali bin Ebi Talip el-kureyşi Ali yi seven beni de sever, beni seven Allah ı da sever. Hz. Muhammed (Et-Tabarani Mucem El-Kebir, XXIII, s. 380, Hadis No: 901). Benim yüzümden iki kişi yok olmuştur:

Detaylı

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir; Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla 3 Bu güvenli belde şahittir; 1 4 1 İNCİR AĞACI ve zeytin (diyarı) şahittir! 4 Doğrusu Biz insanı en güzel kıvamda yaratmış, 2 İncir ile Hz Nuh un tufan bölgesi olan

Detaylı

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ DERS NOTLARI VE ŞİFRE TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ EMEVİLER Muaviye tarafından Şam da kurulan ve yaklaşık

Detaylı

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU e-makâlât Mezhep Araştırmaları, IV/2 (Güz 2011), ss. 179-183. ISSN 1309-5803 www.emakalat.com ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU Halil İbrahim Bulut, Araştırma Yayınları, Ankara, Nisan 2011,

Detaylı

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti Hz. Ali (kv) bildiriyor: Resulullah (sav) bir gün beni huzuruna çağırdı: "Ya Ali! Senin bana yakınlığın, Harun Peygamberin Musa Aleyhisselama olan yakınlığı gibidir.

Detaylı

İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II TAR104U

İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II TAR104U İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II TAR104U KISA ÖZET DİKKAT Buarada ilk 4 sahife gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 1 1. Ünite: Abbasilerin Kuruluşu ve İlk Dönem Halifeleri

Detaylı

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn RAMAZAN GECELERİNDE KILINAN NAMAZIN CEMAATLE EDÂSININ MEŞRULUĞU ] ريك Turkish [ Türkçe Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn Terceme: Muhammed Şahin Tetkik: Ali Rıza Şahin 2011-1432 وعية اجلماعة يف قيام رمضان»

Detaylı

KİTAP TANITIMI. Dr. Adnan Muhammed Milhim, fitnetü l-kübrâ Karnü r-râbiu l

KİTAP TANITIMI. Dr. Adnan Muhammed Milhim, fitnetü l-kübrâ Karnü r-râbiu l stem Yıl:8 ayı:16 2010 s. 233-239 KAP ANIII Dr. Adnan uhammed ilhim, el-uerrihûne l uerrihûne l-arab ve l-fitnetü l fitnetü l-kübrâ (el-karnü l Karnü l-evvel evvel-el el-karnü r Karnü r-râbiu l râbiu l-hicrî),dirâsâtun

Detaylı

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26 Hz. Peygamber Efendimiz, Mekke den Medine ye hicret ettikten sonra ilk iş olarak, Mekke den Medine ye hicret eden muhâcirlerle Medine nin yerlisi olan Ensâr ı birbirine kardeş yaptı. Bu iki şehrin Müslümanlarını

Detaylı

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi Savaşın başından bu yana yedinci hac dönemi yaklaşırken hac ibadetini yerine getirmeyi çok isteyen, farklı şehirlerde yaşayan üç Suriyelinin hikayesi.

Detaylı

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İslam coğrafyasında gelişen tıp tarihi üzerine çalışan bilim adamlarının bir kısmı İslam Tıbbı adını verdikleri., ayetler ve hadisler ışığında oluşan bir yapı olarak

Detaylı

MUHAMMED BAKIR EL-MECLİSÎ NİN VE BAZI ŞİÎ ÂLİMLERİN HZ. AİŞE HAKKINDAKİ BAZI SÖZLERİ

MUHAMMED BAKIR EL-MECLİSÎ NİN VE BAZI ŞİÎ ÂLİMLERİN HZ. AİŞE HAKKINDAKİ BAZI SÖZLERİ MUHAMMED BAKIR EL-MECLİSÎ NİN VE BAZI ŞİÎ ÂLİMLERİN HZ. AİŞE HAKKINDAKİ BAZI SÖZLERİ BU KISA VESİKALAR BUNDAN BİR KAÇ GÜN ÖNCE, ŞİA NIN RASULULLAH IN ASHABINI ÖZELİKLE EBU BEKR VE ÖMERİ, SONRA OSMAN I

Detaylı

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ Bu Beldede İlim Ölmüştür Rivayet edildiğine göre Süfyan es-sevrî (k.s) Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikamet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında

Detaylı

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü) IV- KREDİ KARTI ÜYELİK ÜCRETİ İLE İLGİLİ GENELGELER 1. GENELGE NO: 2007/02 Tüketicinin ve Rekabetin Korunması lüğü GENELGE NO: 2007/02...VALİLİĞİNE Tüketiciler tarafından Bakanlığımıza ve Tüketici Sorunları

Detaylı

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ   Youtube Kanalı: tariheglencesi YÜKSELME DEVRİ KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ www.tariheglencesi.com Youtube Kanalı: tariheglencesi 02.03.2018 Youtube kanalıma abone olarak destek verebilirsiniz. ARİF ÖZBEYLİ Tahta Geçme Yaşı: 33.3 Saltanat

Detaylı

Yazar= Soner DUMAN. Soru:

Yazar= Soner DUMAN. Soru: Yazar= Soner DUMAN Soru: Bir ana-baba, çocuğuna karını boşayacaksın. Biz buna daha fazla dayanamayız, ya o ya da biz. Boşanmazsan hakkımızı helal etmeyiz diyor. Bu durumda çocuğun ana-babasına itaat ederek

Detaylı

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır. İnsanın toplumsal bir varlık olarak başkaları ile iyi ilişkiler kurabilmesi, birlik, barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için birtakım kurallara uymak zorundadır. Kur an bununla ilgili ne gibi ilkeler

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB 05 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin

Detaylı

ARABİSTAN YARIMADASI NIN TARİHÎ VE COĞRAFİ ARKA PLANI

ARABİSTAN YARIMADASI NIN TARİHÎ VE COĞRAFİ ARKA PLANI Arabistan Yarımadası nın Sosyo-Kültürel ve Dinî Yapısı Hz. Peygamber (s.a.v.) in hayatı ve risâlet dönemi incelenmeden önce onun içinde yetişip İslam ı tebliğ ettiği ortamın sosyal, kültürel, ekonomik

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi 1990 yılında Latin Amerika'nın ada ülkesinde bir grup Müslüman ülkedeki yönetimi ele geçirmek için silahlı darbe girişiminde bulunmuştu.

Detaylı

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ İlahiyat Fakültesi, Manisa İl Müftülüğü ve İlim Yayma Cemiyeti Manisa Şubesi işbirliği ile düzenlenen; Manisa Valisi Erdoğan Bektaş, Rektörümüz Prof. Dr. A. Kemal Çelebi, Rektör

Detaylı

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI ŞEYH MUHAMMED NASIRUDDİN EL-ELBANİ 1 KİTAB VE SÜNNETE DAVET YAYINLARI 1435 HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI ŞEYH MUHAMMED NASIRUDDİN EL-ELBANİ irtibat kitabvesunnet@gmail.com

Detaylı

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir? Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir? Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir? Kısacası

Detaylı

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen Muâz b. Cebel'in Hz. Peygamber in (s.a.v.) sorduğu

Detaylı

Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar. Dt. Evin Toker

Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar. Dt. Evin Toker Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar Dt. Evin Toker dtevintoker@gmail.com Şiddet Nedir? Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şiddeti; fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan İÇİNDEKİLER Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan Teveffi Kelimesi Ve Resulüllah ın Açıklaması İmam Buhari Ve Teveffi

Detaylı

Dr. Mehmet Sürmeli tarafından yazıldı. Perşembe, 07 Ekim :45 - Son Güncelleme Perşembe, 21 Ekim :00

Dr. Mehmet Sürmeli tarafından yazıldı. Perşembe, 07 Ekim :45 - Son Güncelleme Perşembe, 21 Ekim :00 4 Sahabe gibi Kur'an-ı kerim'i ve İslam'ı yaşayabilmenin sırrı - Tefsir - Dr. Mehmet Sürmeli'nin kişisel web si Tüm emir ve yasakların amacı, insanı Allah a giden yolda dosdoğru olarak tutabilmek ve ilerlemesini

Detaylı

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi editörü: Özkan Öze iç düzen/kapak: Zafer Yayınları Kapak illustrasyonu: Murat Bingöl isbn: 978 605 5523 16 9 Sertifika

Detaylı

İşin Başı İslam, Direği Namaz, Zirvesi Cihaddır Perşembe, 17 Mayıs :08

İşin Başı İslam, Direği Namaz, Zirvesi Cihaddır Perşembe, 17 Mayıs :08 Cihad, beden ile ve mal ile yapılan bir ibadettir. Cihada soyunan bir mümin canını, malını ve her şeyini ortaya koymalıdır. Çünkü cihad, bu yolda yürüyeni zirveye çıkaracak bir ibadettir. Biz, bu gerçeği

Detaylı

Hz. Ebû Eyyûb el-ensari (r.a) Perşembe, 14 Nisan :11

Hz. Ebû Eyyûb el-ensari (r.a) Perşembe, 14 Nisan :11 Hz. Ebû Eyyûb, Medînelidir ve Ensâr dandır. Medîne de oturan Hazrec kabîlesinin Neccâr oğulları kolundandır. Asıl adı Hâlid dir. Babasının adı Zeyd, annesinin adı ise Zehrâ dır. Künyesi Ebû Eyyûb, nisbesi

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla İLK MÜSLÜMANLARI TANIYALIM

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla İLK MÜSLÜMANLARI TANIYALIM 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla İLK MÜSLÜMANLARI TANIYALIM Hatice: Mekke'nin zenginlerindendi. Peygamberle evlendi. 25 yıllık evliliklerinde 6 çocukları oldu. Hz Hatice Doğum : 555 Evlenme:

Detaylı

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim, (o günlerde) hasta veya seferde ise o, (tutamadığı) günler sayısınca başka günlerde

Detaylı

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. BÜYÜKLERİN HİKMETLİDEN SÖZLERİ Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. Buyruldu ki; Faziletli kimseler için (hiçbir yer) gurbet sayılmaz. Cahilin ise

Detaylı

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket) Kamuoyu Yoklaması Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket) Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi 2017 1 Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara

Detaylı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ın kurum değişikliği ile Ankara Gölbaşı belediye başkan yardıcılığı görevine

Detaylı

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ. EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ www.almuwahhid.com 1 Müellif: Şeyhu'l-İslam İbni Teymiyye (661/728) Eser: Mecmua el-feteva, cilt 4 بسم هللا الرحمن الرحيم Selefin, kendilerinden sonra gelenlerden daha alim, daha

Detaylı

Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi Journal of Book Notices, Reviews and Translations

Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi Journal of Book Notices, Reviews and Translations www.libridergi.org Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi Journal of Book Notices, Reviews and Translations SAYI IV (2018) M. S. TAKKÛŞ, Emevî Devleti Tarihi. İstanbul 2016. Hikmetevi Yayınları, 253

Detaylı

BEDİR SAVAŞI. Nedenleri Savaş Sonuçları UHUD SAVAŞI. Nedenleri. Savaş Sonuçları HENDEK SAVAŞI. Nedenleri. Sonuçları. Kaynakça

BEDİR SAVAŞI. Nedenleri Savaş Sonuçları UHUD SAVAŞI. Nedenleri. Savaş Sonuçları HENDEK SAVAŞI. Nedenleri. Sonuçları. Kaynakça BEDİR SAVAŞI Nedenleri Savaş Sonuçları UHUD SAVAŞI Nedenleri Savaş Sonuçları HENDEK SAVAŞI Nedenleri Kaynakça Sonuçları Bedir savaşın en önemli nedeni Müslümanları hicrete zorlayan Kureyşlilerin, hicret

Detaylı

Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik)

Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik) Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik) Uzun yıllar süren iç savaşlar ve dış müdahaleler sonucu istikrarsızlaşan Afganistan, dünya afyon üretiminin yaklaşık olarak yüzde 90'ını karşılıyor. 28.04.2016

Detaylı

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders Dr. İsmail BAYTAK HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları Hristiyanlarca kutsal sayılan Hz. İsa nın doğum yeri Kudüs ve dolayları, VII. yüzyıldan beri Müslümanlar ın elinde

Detaylı

5. Kureyş kabilesinin önde gelenlerinden olup İslâm a düşmanlığından dolayı peygamberimizin ''bilgisizlerin önderi'' dediği kişi kimdir?

5. Kureyş kabilesinin önde gelenlerinden olup İslâm a düşmanlığından dolayı peygamberimizin ''bilgisizlerin önderi'' dediği kişi kimdir? 1. Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde ilkokullar arası düzenlenen bu yarışmada sorumlu olduğunuz kitabın adı aşağıdakilerden hangisidir? A) Peygamberimi Seviyorum B) Peygamberimi Öğreniyorum

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR AYCAN İRMEZ BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2016/9400) Karar Tarihi: 23/5/2016 BİRİNCİ BÖLÜM ARA KARAR Başkan ler : Burhan ÜSTÜN

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kral Davut (Bölüm 2)

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kral Davut (Bölüm 2) Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Kral Davut (Bölüm 2) Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: Lazarus Uyarlayan: Ruth Klassen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2007 Bible for

Detaylı

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

KUR'ANDAN DUALAR. Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru. ( Bakara- 201 ) KUR'ANDAN DUALAR "Ey Rabbimiz Bizi sana teslim olanlardan kıl, neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet yerlerimizi göster, tövbemizi kabul et zira tövbeleri kabul eden, çok merhametli

Detaylı

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2 yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2 Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi editörü: Özkan Öze iç düzen/kapak: Zafer Yayınları Tashih: Emine Aydın isbn: 978 605 5523 29 9 Sertifika no: 14452 2 Uğurböceği

Detaylı

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86) 1) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86) 2) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Müslüman ın Müslüman üzerindeki hakkı

Detaylı

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2011-1432 الصيام برؤ ة واحدة» اللغة الرت ية «بن صالح

Detaylı

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir? Question Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir? Answer: Dört ana kaynağa yani Kur an a, sünnete, akıla ve icmaya dayanarak Masumların velayet hakkına

Detaylı

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA TEMİZLİK HAZIRLAYAN Abdullah Cahit ÇULHA TEMİZLİK MADDİ TEMİZLİK MANEVİ TEMİZLİK İslam dini, hem maddî, hem de manevî temizliğe büyük bir önem vermiştir. Bu iki kısım temizlik arasında büyük bir ilgi vardır.

Detaylı

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI) Livata Haddi 71 LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI) Livatanın cezası zina cezasından farklıdır. Her ikisinin vakıası birbirinden ayrıdır, birbirinden daha farklı durumları vardır. Livata,

Detaylı

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ حكم الصلاة مع الجماعة ] باللغة التركية [ Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid ألفه الشيخ: محمد صالح المنجد Terceme edenler Muhammed Şahin ترجمه: محمد

Detaylı

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular. Müminlerin annesi... İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular. Hazret-i Meymune, Hazret-i Abbas ın hanımı Ümm-i Fadl ın kızkardeşi idi. İlk

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla EKONOMİK DURUM

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla EKONOMİK DURUM 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla EKONOMİK DURUM 1.5 EKONOMİK DURUM 1.5. Ekonomik Durum Arabistan ın ekonomik hayatı tabiat şartlarına, kabilelerin yaşayış tarzlarına bağlı olarak genellikle;

Detaylı

2018-Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi-Deneme Sınavı 7

2018-Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi-Deneme Sınavı 7 2018-Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi-Deneme Sınavı 7 Tevekkül; güvenmek, teslim olmak, vekil olarak kabul etmek, işin sonucunu bırakmak gibi nlamlara gelir. Tevekkül yalnızca Allah a yapılmalıdır. Tevekkülü

Detaylı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Kur ân-ı Kerim de Oruç Ey müminler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günler içinde Oruç tutmanız farz kılındı. Umulur ki, bu sayede, takva mertebesine

Detaylı

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri 1 ) İlahi kitapların sonuncusudur. 2 ) Allah tarafından koruma altına alınan değişikliğe uğramayan tek ilahi kitaptır. 3 ) Diğer ilahi

Detaylı

Günlük Ulusal Gazete. yapılar da elbette bu işi bitirmemek için kendilerince bir şey yapacaklardır'' diye konuştu.

Günlük Ulusal Gazete. yapılar da elbette bu işi bitirmemek için kendilerince bir şey yapacaklardır'' diye konuştu. 2-3 MART 2013 www.reisgida.com.tr Hedefimiz terör... BAŞBAKAN Yardımcısı Bekir Bozdağ, ''Çözüm sürecinin hedefi, terörü sona erdirmek, mili birlik ve beraberliği kuvvetlendirmek, gündemimizden terör belasını

Detaylı

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır. Downloaded from: justpaste.it/11pk4 MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI 19 Aralık 2016 tarihinde, Rus Büyükelçi Karlov'un öldürülmesi üzerine, medyada Hareketimiz ile

Detaylı

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI Downloaded from: justpaste.it/11pk4 MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI 19 Aralık 2016 tarihinde, Rus Büyükelçi Karlov'un öldürülmesi üzerine, medyada Hareketimiz ile

Detaylı

ASİSTANLARIN HAKLARI VE SORUMLULUKLARI. Av. Kürşat Bafra

ASİSTANLARIN HAKLARI VE SORUMLULUKLARI. Av. Kürşat Bafra ASİSTANLARIN HAKLARI VE SORUMLULUKLARI Av. Kürşat Bafra ASİSTANLARIN STATÜLERİ 657 sayılı Yasa ya tabi Olarak Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Kurumu na bağlı Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde Uzmanlık

Detaylı

RÜŞVET VE YOLSUZLUKLA MÜCADELE POLİTİKASI

RÜŞVET VE YOLSUZLUKLA MÜCADELE POLİTİKASI RÜŞVET VE YOLSUZLUKLA MÜCADELE POLİTİKASI 1 RÜŞVET VE YOLSUZLUKLA MÜCADELE POLİTİKASI 1. Amaç Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Politikasının ( Politika ) amacı Nadir Metal Rafineri San. Ve Tic. A.Ş. nin

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRETİN İLK YILLARINDA DİĞER BAZI GELİŞMELER

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRETİN İLK YILLARINDA DİĞER BAZI GELİŞMELER 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRETİN İLK YILLARINDA DİĞER BAZI GELİŞMELER Bir önceki dersimizde, Hicretin İlk Yılında Allah Rasulünün hangi konular üzerinde durduğunu görmüş idik. Mescid

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı