I Yukarı Kaliforniya'nın Carmel misyonu 1776 sıralarında oraya yerleşirken, hıristiyanlığı kabul eden yirmi yerliden mürekkep bir gurup, bir gece,

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "I Yukarı Kaliforniya'nın Carmel misyonu 1776 sıralarında oraya yerleşirken, hıristiyanlığı kabul eden yirmi yerliden mürekkep bir gurup, bir gece,"

Transkript

1 I Yukarı Kaliforniya'nın Carmel misyonu 1776 sıralarında oraya yerleşirken, hıristiyanlığı kabul eden yirmi yerliden mürekkep bir gurup, bir gece, ansızın bu dini bırakıverdi. O sabah, rahipler yerlilerin kulübelerinden ayrılmışlardı. Bu, kötü bir örnekti, üstelik, bu küçük zındıklık hareketi, tuğla yapılan balçık ocaklarındaki çalışmaları da durdurmuştu. İdarî ve dinî makamlar arasında hemen yapılan bir istişare neticesinde bu âsi evlâtları anneleri olan kilisenin koynuna geri getirmek için bir İspanyol onbaşı ile bir süvari müfrezesi gönderilmesine karar verilmişti. Kafile Carmel vadisi ile ardındaki dağlar boyunca hayli dolambaçlı yollardan müşkül bir takipte bulundu, çünkü bu kaçak âsiler, izlerini kaybettirmek için şeytanî hilelere baş vurmuşlardı. Askerler bu yerlileri ancak bir haftada bulmuştular ama nihayet bulmuştular. İçinden bir dere akan fuerlerle kaplı bir küçük vadide mekruh âdetlere baş vurmuştu bu yerliler:

2 Yirmi zındık, sere serpe uzanmış uyuyorlardı. Bu manzaraya fena halde içerleyen askerler, bağrışıp ağlaşmalarına bakmadan yerlileri yakalayıp uzun ve ince bir zincire bağladılar. Sonra kafile ters yüz edip, bu biçare acemilere balçık ocaklarında tövbekar olmak fırsatını vermek için Carmel'in yolunu tuttu. İkinci gün, akşama doğru, kafilenin önüne bir sığın yavrusu çıktı ve bir tepenin ardında kayboldu. Onbaşı kafileden ayrılıp hayvanın peşine düştü. Ağır atı, sarp yamacı güçlükle çıktı. Azerol lar sivri dikenleriyle onbaşının yüzünü tırmalıyordu ama, lezzetli bir yemeğin hevesiyle yolundan dönmedi. Birkaç dakika içinde tepenin doruğuna erişti ve gözlerinin önüne serilen manzarayı hayretle seyrederek durdu: Yeşil çayırlarla kaplı uzun bir vadide bir sığın sürüsü otluyordu. Bu güzel vadinin çayırlarında heybetli meşeler boy atmıştı, etrafındaki sırtlar onu rüzgârdan, sislerden iyice koruyordu. Sert onbaşı bu kadar sâkin bir güzellik karşısında kalbinin yumuşadığını hissetti. Renkli adamları, sırtlarının derisini yüzecek kadar kırbaçlayan, zalim tabiat Kaliforniya'da yeni bir insan soyu kurmak yolunda olan bu adam, bu sakallı ve insafsız medeniyet getirici, atından inip başından çelik miğferini çıkardı. Yarabbi! diye mırıldandı. İşte Tanrımızın bize vadettiği yeşil cennet çayırları. Onun soyundan gelenler bugün hemen hemen beyaz insanlardır. Vadiyi keşfedince duyduğu kutsal heyecanı biz ancak hayalimizde yeniden yaratabiliriz, fakat bayırlar arasındaki o sakin vadiye verdiği ad bâki kaldı. Bugün de orayı Cennet Çayırları diye anarlar. Mesut bir tesadüfle bu arazi büyük bir imtiyaza dahil edilmemişti. Hiçbir İspanyol hidalgo'su ya para, yahut da karısı mukabilinde buranın sahibi olmamıştı. Bu tepelerin çerçevesi içinde orası uzun zaman unutulup gitmişti. Burayı keşfeden İspanyol onbaşı bir gün oraya dönüp yerleşmeyi aklına koymuştu. Sert tabiatlı insanların çoğu gibi, ölmeden önce bir iki sene, bir dere kenarında kuracağı kerpiç evde başını dinlemeyi, hayvanların akşam dönüşü duvarlara yüzlerini sürdüğünü görmeyi hayal ediyordu. Bir yerli kadın ona frengi aşıladı, yüzü parça parça dökülmeye başlayınca, candan dostları, hastalık bulaşmasın diye, onu harap bir anbara kapadılar; orada rahat bir ölümle öldü, çünkü

3 görünüşü pek korkunç olan frengi, yakalanana fazla ıstırap çektirmez. Aradan uzun bir zaman geçti, birkaç squat_ ters ailesi Cennet Çayırları'na gelerek çitler kurdular, yemiş ağaçları diktiler. Toprak kimsenin malı sayılmadığından ona sahip olmak için boğaz boğaza geldiler. Yüz sene kadar sonra Cennet Çayırları'nda yirmi küçük çiftlikte yirmi aile yerleşmiş bulunuyordu. Vadinin ortasında bir dükkânla bir posta binası, beş yüz metre kadar ötede, derenin yanında çatlak duvarları çakı ile kazılmış harflerle dolu bir mektep vardı. Bu aileler nihayet orada sakin ve rahat bir ömür sürüyorlardı. Bereketli ve işlenmesi kolay toprakları vardı. Bahçelerinin yemişleri Orta Kaliforniya'nın en iyi mahsulleri diye ün salmıştı. II Cennet Çayırları sakinleri için, Battle'lerin çiftliği lânetli bir yerdi, çocukları da oranın tekin olmadığına, cinlerle perilere yataklık ettiğine inanırlardı, Sulak ve bereketli iyi bir arazi olmasına rağmen orada kimsenin gözü yoktu, kimse o evde yaşamak istemezdi, çünkü severek yapılmış, çalışılmış, sonra terkedilmiş olan bu evle bu topraklar hep hayaletlerle, tehlikelerle dolu gibiydi. Issız bir evin etrafında büyüyen ağaçlar kara kara dururlar, yere düşen gölgeleri de korkulu şekiller alır. Battle'lerin eski çiftliği beş yıldır boş duruyordu. Ayaklanmıyan kötü otlar, sere serpe boy atarak neredeyse ağaçların boyuna yetişiyordu. Meyva bahçesinde, yemiş ağaçları karmakarışık şekiller almış, sayıca çoğalan meyvaları hayli küçülmüştü. Köklerini saran çalılar düşen yemişleri gözlerden saklıyordu. Dört köşe, sağlam yapılı, iki katlı bina, beyaz boyası taze iken zarif ve asil bir evdi, fakat yakınlarda geçen garip bir vak'a ona tahammül edilmez bir ıssızlık hâli vermişti. Kötü otlar kapıların tahtalarını örtüyordu, duvarlar yağmurlardan kararmıştı. İnsan emeğinin mahsullerine karşı giriştiği harpte zamanın yardımcıları olan çocuklar bütün camları kırmışlar, içerde taşınabilir ne varsa alıp götürmüşlerdi. Çocuklar sanırlar ki sahibi meydanda olmıyan herhangi bir eşya eve götürülürse işe yarar. Çocuklar evi yağma etmişler, kuyuları türlü yıkıntılarla doldurmuşlar, ve saman anbarında gizlice cigara içerlerken, tamamiyle kaza eseri olarak, yangın çıkarıp anbarı kül etmişlerdi.

4 Herkes yangını serserilerin çıkardığına hükmetmişti. Terkedilmiş çiftlik dar vadinin ortasına yakın bir yerdeydi. İki yandan Cennet Çayırları'nın en iyi ve en zengin çiftlikleriyle çevrili idi. Çok bakımlı ve çok verimli iki arazi parçası arasında yoz otlardan meydana gelen kocaman bir lekeydi burası. Vadi insanları burasını çok lânetli bir yer sayarlardı, çünkü burada pek feci bir hâdise ve esrarengiz şeyler geçmişti. Battle'lerin iki kuşağı oturmuştu bu evde. George Battle, 1863 'de, New.York eyâletnin şimalinden batıya gelmişti; geldiği zaman pek gençti, askerlik çağına daha yeni girmişti. Çiftliği satın almak ve o dört köşe evi yapmak için gereken parayı annesi vermişti. Ev tamamlanınca, George Battle, kendisiyle birlikte yaşamıya gelmesi için annesine haber vermişti. Evinden on mil ötesi dünyanın sonu olduğunu sanan kadın gelmeye kalkıştı. Mitoloik yerler gördü: New-York, Rio, Buenos - Aires. Patagonya'dan ayrılırken öldü, gemiciler, onu tabut makamında bir yelken bezi parçasına sarıp ayaklarına üç zincir halkası dikerek denize attılar; halbuki kadıncağız köyünün mezarlığında kalabalık ahbaplarının yanında yatmak isterdi hep. George Battle, evlenerek kârlı bir iş yapmayı düşündü. Salinas'da, küçük bir serveti olan otuz beş yaşında evlenmemiş bir kız buldu: Mis Myrtle Cameron. Mis Myrtle, sar'aya istidadı olduğu için kimseden yüz bulmamıştı, o zamanlar havale adı verilen sar'a illetinin bir uğursuzluğa delâlet ettiğine inanılırdı. George, sar'aya aldırış etmedi. Her istediğini elde edemiyeceğini bilirdi. Myrtle, karısı oldu ve ona bir çocuk doğurdu, sonra iki defa evi yakmaya teşebbüs edince, San Jose'de, Lippmann Sıhhat Yurdu adını taşıyan küçük bir hususî hapishaneye kapatıldı. isa'nın sembolik hayatını tığla örerek ömrünü tamamladı. Bu hâdiseden sonra, Battle'lerin çiftlik evi huysuz kâhya kadınların eline geçti, hani kırk beş yaşında bir dul, bir çiftlikte kâhya kadınlık vazifesi arıyor. İyi yemek pişirir. Evlenmek arzusunda değildir diye gazetelere ilân verenler soyundan. Birbiri ardından gelir, iyi kötü birkaç gün geçirir, fakat Myrtle'in âkıbetini öğrenir öğrenmez değişirdiler. O zaman alevli bakışlarla evin her yanını araştırır, kendilerini, nazarî de olsa, cinlerin tecavüzüne uğramış sayarlardı. George Battle elli yaşına geldiği zaman artık ihtiyar bir adamdı: Neşesiz ve meşakkatli

5 çalışmalardan iki büklüm olmuştu. Gözleri, sabırla işlediği topraktan hiç ayrılmazdı. Elleri kara ve katı, ayı pençeleri gibi çatlak çatlaktı. Halbuki çiftliği güzeldi. Muntazam dizili ve bakımlı meyva ağaçları birbirinin tıpatıp eşiydi. Gergin iple çizilmiş sıralarında sebzeler yemyeşil büyüyorlardı. George evine iyi bakar, ön tarafta bir çiçek bahçesi bulundururdu. Birinci kat her zaman boş kalmıştı. Çiftliği, bu ifâdesiz adamın elinden çıkmış bir şiirdi. Dekorunu sabırla hazırlıyor ve bir Sylvia bekliyordu. Ama hiçbir zaman oraya bir Sylvia gelmedi. Gene de çiçek bahçesine bakıyor, onu bekliyordu. Oğlunun bütün çocukluk devresinde George Battle onunla pek meşgul olmadı. Yalnız meyva ağaçlariyle yeşil sebze dizileri bütün varlığıydı onun. Oğlu John, misyoner sıfatiyle bir kafileye katılıp gittiği zaman yokluğunu hissetmedi bile. Her sene vücudunu bir parça daha toprağa eğerek işine devam etti. Söylenen sözleri dinlemek âdetinde olmadığı için komşuları onunla hiç konuşmazlardı. Gitgide kamburlaşan elleri âlet saplarının sımsıkı intibak ettiği birer çukur hâline gelmişti. Altmış beş yaşında, ihtiyarlıktan ve soğuk algınlığından öldü. John Battle, çiftliğe sahip olmak için kafilesiyle birlikte eve döndü. Annesinden sar'a ile birlikte mânâsız bir sofuluk tevarüs etmişti. John'un hayatı cinlerle mücadeleye hasredilmişti. Kafilesiyle birlikte konaktan konağa giderek cinlere meydan okumuş, okuyup üfleyip onlarla boğuşmuş; her gittiği yerden habis ruhları kovmuştu. Eve döndüğü zaman cinler alâkasını çekmekte devam etti. Sebze dizileri tohuma kalktılar, bazan kendiliklerinden tekrar bitiştiler, sonra yoz otların altında boğulup kayboldular. Çiftlik tabiattaki eski hâline geldi ama cinler de daha kuvvetli ve daha musallat oldular. Kendini korumak için John Battle elbiseleriyle şapkasını beyaz iplikten küçük küçük haçlarla kapladı ve böylece silâhlandıktan sonra iyi saatte olsunlarla savaşa girişti. Akşamın alacakaranlığında, eline kalın bir sopa alarak çiftlik etrafında gizlice dolaşıyordu. Çalılıklara hücum edip sağa sola sopa sallıyor, cinleri yuvalarından atıncaya kadar onlara lânetler savuruyordu. Geceleyin, fundalar arasından bir cinler meclisine doğru yavaşça ilerliyor, sonra pervasızca ileri atılarak elindeki silâhı insafsızca kafalarına indiriyordu. Gündüzleri eve girip uyuyordu, çünkü cin taifesi gün ışığında

6 ortaya çıkmazdı. Bir gün, akşam olurken, kendi avlusunda, bir leylâk çalılığının altına usulca girdi. Bu çalılıkta cinlerin gizli bir toplantısı olduğunu biliyordu. Kaçamayacakları kadar yakınlarına yaklaşınca ileri atıldı, keskin çığlıklar atarak sopasını leylâklar arasında sağa sola indirmeye başladı. Gelişi güzel inen darbelerden uyanan bir yılan, uykulu bir halde halkasını çözüp yassı ve sert başını kaldırdı. John sopasını yere atıp titredi, çünkü bir yılanın kuru ve keskin ihtarı korkunç bir şeydir. Yere diz çöküp bir an dua etti. Birdenbire, İşte lânetli yılan. Geri bas, iblis! diye haykırarak, yakalamak için parmakları açılmış bir halde, ileri atıldı. Yılan onu koruyucu haçları olmıyan boğazından üç defa ısırdı. Adam pek az debelendi ve birkaç dakika içinde öldü. Komşuları onu ancak üstüne boz kartallar üşüşmeye başladığı zaman keşfettiler ve gördükleri manzara yüzünden Battle'lerin çiftliği onlara büsbütün dehşet salar oldu. Tam on sene çiftlik el sürülmemiş bir halde kaldı. Çocuklar çiftliğin tekinsiz olduğunu söylüyor ve korkunun zevkini tatmak için orada gece gezintileri tertip ediyorlardı. Sâbit gözlerle size bakan boş pencereleriyle bu etleri dökülmüş köhne evin manzarasında insanı ürperten bir şey vardı. Binanın beyaz boyası dilim dilim dökülüyordu. Topraklar tamamen yabanileşmişti. George Battle'in uzak bir akrabası, hiç görmeden burayı satın almıştı de Mustroviç'ler Battle'lerin çiftliğini aldılar. Gelişleri anî ve esrarlı oldu. Bir sabah, orada peyda oluverdiler: İhtiyar 'bir adamla ihtiyar karısı. Sıska vücutları, fırlak elmacık kemikleri üzerinde sarı ve çekik derileri vardı. İkisi de ingilizce bilmiyordu. Vadi ile münasebetlerini oğulları temin etti. Bu, uzun boylu, tıpkı onlar gibi fırlak elmacık kemikleri, alnının ortasına kadar dökülen kabaca kesilmiş siyah saçları, tatlı ve gamlı siyah gözleri olan iri yarı bir adamdı. Bozuk şiveli bir ingilizce konuşuyor ve ancak ihtiyaç duyduğu zaman ağzını açıyordu. Köy dükkânında adamlar onu konuşturmıya çalıştılarsa da hiçbir bilgi edinemediler. Dükkâncı T. B. Ailen: Biz orayı tekinsiz sayarız. Hayalet görmediniz mi' daha? diye sormuştu. Genç Mustroviç: Hayır cevabını vermişti. Kötü otlar ayıkladıktan sonra çok iyi bir çiftlik

7 olur orası. Mustroviç dönüp dükkândan çıkmıştı. Ailen: Bu evde bir tuhaflfık var demişti. Orada oturanlar konuşmaktan hiç hazzetmiyorlar. İhtiyar Mustroviç'ler pek nadir görülürdü, fakat genç adam çiftlikte sabahtan akşama kadar çalışırdı. Her şeyi tek başına yaptı, toprağı temizledi, ekti, ağaçları budadı, böceklere karşı ilaçladı. Hangi saatte olursa olsun sanki mahsulü kaldırmadan kıyametin kopmasından korkuyormuş gibi bir tavırla, canla başla çalıştığı görülürdü. Aile büyük evin mutfağında oturuyor, orada yatıyordu. Bütün öteki odalar kapalı ve boş duruyordu. Dışarının havası içeri girmesin diye pencerelerindeki deliklere sinek kâğıtları yapıştırmışlardı. Evi boyamadılar ve hakimiyle de meşgul olmadılar ama genç adamın hummalı gayreti sayesinde toprak yeniden mükemmel bir hal almıya başlamıştı. Tam ki sene bu toprağı bir köle gibi işledi. Daha ortalık ağarırken, dışarı çıkar, karanlık iyice basmadan eve girmezdi. Bir sabah, Pat Humbert, arabayla dükkâna giderken Mustroviç'lerin -bacasından hiç duman çıkmadığını far ketti. Allen'e: Gene kimseler yok orada galiba dedi. Gerçi o delikanlıdan başka kimseyi görmüş değiliz ama, herhalde bir orostopolluk var bu işin içinde. Yâni diyeceğim şu ki, evde kimseler yok gibime geliyor. Üç gün, komşular, bacayı kaygılı gözlerle tetkik ettiler. Ne olduğunu anlamak için oraya gidip de gülünç olmaktan çekmiyorlardı. Dördüncü gün. Pat Humbert, T. B. Ailen ve John Whiteside eve gittiler. Sakin bir hali vardı binanın. Gerçekten ıssız gibi duruyordu. John Whitside mutfak kapısını vurdu. Ne cevap, ne de bir ses çıkmadığı için kapının tokmağını çevirdi. Kapı açıldı. Mutfak tertemizdi, sofra kurulmuş, tabaklar dizilmişti, porridge kâseleri, sahanda yumurtalar ve ekmek tartin'leri vardı. Yemekler üstünde hafif bir küf tabakası teşekkül etmişti. Açık kapıdan giren güneş huzmeleri arasında birkaç sinek maksatsız maksatsız dolaşıyordu. Pat Humbert: Kimse yok mu? diye bağırdı. Bunun saçma bir hareket olduğunu biliyordu. Evin her tarafını iyice araştırdılar, bomboştu. Mutfaktan başka hiçbir odada eşya yoktu. Çiftlik tamamiyle ıssızdı, az zaman önce terkedilmiş olacaktı. Daha sonra, şerife haber verilince, adam geldi

8 fakat hiçbir ipucu keşfedemedi. Mustroviç'ler çiftliği peşin parayla almışlardı, giderken de hiçbir iz bırakmamışlardı. Gidişlerini gören olmamıştı, bir daha da gören olmadı. Hattâ o civarlarda onlarla ilgili olabilecek herhangi bir cinayet de işlenmemişti. Bir gün, sabah kahvaltısı etmek için tam sofraya oturacakları sırada Mustroviç'ler ortadan sır oluvermişlerdi. Dükkânda uzun boylu münakaşası oldu bu işin, ama kimse mâkul bir hal şekli bulamadı. Kötü otlar bir kere daha kapladı çiftliği, böğürtlen dalları meyva ağaçlarına tırmandı. Sanki alışkanlığın verdiği hususî bir istidatla çiftlik çabucak yabani haline döndü. Birikmiş vergileri bahasına Monterey'de bir emlâk şirketine satıldı. Cennet Çayırlarının sakinleri, açıkça itiraf etsinler, etmesinler, Battle'ler çiftliğinin lânetli olduğuna hükmetmişlerdi. Mükemmel yerdir diyorlardı, ama bedava verseniz almam. Nedendir bilmem orada adamın tüylerini dimdik eden bir acaiplik var. Orasını görenin cin peri hikâyelerine inanmaması kolay değil.. Battle'lerin eski çiftliğine yeni bir sahip taşınacağını öğrendikleri zaman Cennet Çayırları sakinleri hoş bir ürperti duydular. Rivayeti dükkâna Pat Humbert getirmişti. Humbert, eski binanın önünde otomobillerin durduğunu görmüştü. Dükkân sahibi T. B. Ailen de ortalığa yaydı. Ailen, yeni mal sahipleri hakkında birçok şeyler uydurup müşterilerine anlattı; her sözüne de diyorlar ki diye başlardı. Diyorlar ki Battle'lerin çiftliğini alan, hayaletleri araştırarak onlara dair kitaplar yazan biriymiş. Diyorlar ki T. B. Allen'in korunma formülüydü. Gazetelerin haber aldığımıza göre... tâbiri makamında kullanırdı bu sözü. Bert Munroe, yeni arazisine yerleşmeden önce, Cennet Çayırları'nda onun hakkında bir sürü rivayet dolaşıyordu. Yeni komşuları olacak insanların kendisini dikkatle tetkik ettiklerini biliyor ama onları suç üstünde yakalayamıyordu. Bu gizliden gizliye gözetleme işi, köylülerde sanat mertebesine varır. Her görmek istediklerini görür, hükümlerini verir, üstünüzdeki elbiselerin kıymetini hesaplar, gözlerinizin rengini, burnunuzun şeklini kaydeder, sonunda görünüşünüzü ve bütün şahsiyetinizi üç dört sıfata sığdırıverirler; size bu esnada, sizinle hiç alâkadar olmadıklarını sanırsınız. Eve ışık girmesi için avludaki bütün sarmaşıkları ve bütün ağaçları Bert bizzat kesti. Üç hafta

9 içinde, eski ev o metrûk ve tekinsiz halinden tamamiyle sıyrılmıştı. Uğraşa uğraşa onu da batının bütün köy evlerine benzetmeye muvaffak olmuşlardı. İç ve dış sıvalar kuruyunca yeni eşyalar geldi: Bol kıtıkla kabartılmış iskemleler, küçük bir yazı masası, sırlı bir soba, pek konforlu tahta taklidi boyanmış çelik karyolalar. Çerçeveleri oymalı aynalar, Wilton halıları, maviyi moda haline getirmiş yeni bir ressamın eserlerinden basılı kopyalar. Eşyalarla birlikte misis Munroe ve üç çocuğu da geldi. Misis Munroe, çerçevesiz, burunda takma gözlüğü bir kordelâ ile göğsüne iliştirilmiş tombalak bir kadındı. İyi bir ev kadınıydı. Yeni eşyaları tâ gözü tutuncaya kadar oradan oraya taşıttı, ama bir kere gözü tuttuktan, bir eşyayı şöyle dikkatle süzüp de başını sallayarak gülümsedikten sonra o eşya artık kat'î yerini bulmuş demekti, ancak temizlenmek üzere yerinden kımıldatılabilirdi. Kızı Mae, tombul ve yumuşak yanaklı, olgun'dudaklı güzel bir genç kızdı. Şehevî bir vücudu vardı, fakat çenesi altında başlıyan güzel ve tatlı bir kabarıklık ileride annesi gibi şişman olacağına işaretti. Mae'ın zeki değilse de aptal bakışlı da olmıyan sevimli ve saf gözleri vardı. Yavaş yavaş büyüyerek annesinin bir kopyası, iyi bir ev kadını, sıhhatli çocukların annesi, mesut bir zevce olacaktı. Yeni odasında Mae, baloda satın aldığı programları ayna ile çerçevesinin arasına iliştirmişti. Duvarlara Monterey'deki kız arkadaşlarının çerçeveli resimlerini astı, fotoğraf albümüyle kilitli hâtıra defterini de baş ucundaki masanın üstüne yerleştirdi. Hâtıra defterinin içinde, hiçbir ehemmiyeti olmıyan balo hâtıralarını, toplantı hâtıralarını, reçel ve tatlı reçetelerini ve bazı delikanlılara duyduğu küçük alâkaları meraklı gözlerden saklardı. Mae, odasının perdelerini bizzat satın alıp dikti: Işığı hafifletmek için tiyatrovarî soluk pembe bir tülle çiçekli kretondan bir güneşlik. Büzgülü saten yatak örtüsünün ü-zerine beş tane sedir yastığını gelişigüzel yerleştirdikten sonra bunların üzerine uzun bacaklı, sarı ve kısa saçlı, rehavetli dudaklarından kumaş bir cigara sarkan bir Fransız bebeği oturttu. Mae, bu bebeği dar kafalı olmadığına, tamamiyle tasvip etmediği şeylere karşı da müsamahalı olabileceğine alâmet sayardı. Kız arkadaşlarının bir mazileri olmasından hoşlanırdı,

10 çünkü böyle ahbapları olmak ve onların maceralarını dinlemek, ayıplanacak hiçbir tarafı olmayan kendi mazisi hakkındaki pişmanlıklarını yok ederdi. On dokuz yaşındaydı ve başlıca düşüncesi kocaya varmaktı. Delikanlılarla sokağa çıktığı zaman büyük bir heyecanla idealden bahsederdi. Mae, idealin ne olduğunu pek iyi bilmezdi, daha ziyade balo dönüşü arabadaki öpücüklerin kalitesini tayin edan bir şey diyebilirdi. Jimmie Munroe, on yedi yaşındaydı. Liseden yeni çıkmıştı ve pek kurumluydu. Annesiyle babasının yanında Jimmie hemen daima somurtur ve çekingen bir tavır tâkınırdı. Hayat hakkındaki görgüsünü onlara açmakta bir fayda olmadığını bilirdi, çünkü anlamıyacaklardı. Günah ve kahramanlık hakkında hiçbir bilgileri olmıyan bir nesildendiler. Hayatını, her türlü heyecan unsurundan itinayla temizledikten sonra ilme vakfetmek hususundaki kat'î kararını ailesi iyi karşılamıyacaktı. Jimmie'nin ilimden kasdettiği radyo, arkeoloji ve uçaklardı. Peru'da kazılar yaparak altın vazolar çıkardığını hayal ederdi. Bir çalışma odasına kapanarak senelerce ıstırap çekip kendini gülünç etmek pahasına, bir gün elinde, sürati bütün rekorları kıracak yeni bir uçak projesiyle ortaya çıktığını düşünürdü. Yeni evde Jimmie'nin odası, daha yerleşir yerleşmez, hemen küçük küçük makinelerle doldu. Kulaklıklarıyle kristalden bir radyo tesisatı, telgraf âletini işleten bir el manyetosu, bakır bir teleskop, çoğu kurulmamış halde daha bir sürü âletler. Jimmie'nin gizli bir deposu da vardı, ağır bir asma kilitle kapanan bir meşe sandık. Sandıkta yarım kutu dinamit fitili, eski bir tabanca, bir paket Molachrino cıgarası, Neşeli Dullar diye anılan üç zamkinos, bir küçük şişe şeftali ispirtosu, hançer şeklinde bir kâğıt kesecek, dört ayrı kızdan gelmiş dört paket mektup, dans ettiği kızlardan aşırdığı on altı ruj tüpü, kuru çiçekler, mendiller ve düğmeler gibi alelade aşk hâtıralariyle dolu bir kutu: Bunların arasında en kıymetlisi siyah dantelâyla çevrili yuvarlak bir jartiyerdi. Jimmie, bu jartiyeri nasıl ele geçirdiğini hatırlamıyordu. İşin hatırladığı tarafı her halde daha tatlıydı. Sandığı ne zaman açacak olsa daima önce odasını kilitlerdi. İşlediği günahlar bakımından lisedeki birçok arkadaşları ondan aşağı kalmaz, bazıları onu çok geride bile bırakırdı. Fakat Cennet Çayırları'na yerleştikten az sonra Jimmie bu cür'etli maceraları

11 eşsiz gibi görmiye başladı. Kendisini tövbekar bir eski sefih gözüyle görüyor, ama tekrar aynı yola dökülmiyeceğini de taahhüt etmiyordu. Bu kadar bereketli bir hayat yaşamış olmanın verdiği tecrübeyle vadinin genç kızlarına yüksekten bakar oldu. Jimmie, ince ve muntazam yapılı, siyah gözlü siyah saçlı yakışıklı bir. delikanlıydı. Daha çok Manny diye çağırılan en küçükleri Manfred, yedi yaşınca ciddî bir çocuktu, bademcikleri yüzünden solgun ve çekik bir yüzü vardı. Bademcikleri olduğunu ailesi bilirdi Hattâ bademciklerini aldırmayı bile düşünmüşlerdi bir aralık. Manny ameliyat lâfını işitince fena halde korkmuştu, bunu gören annesi yaramazlık ettiği zaman önleyici bir tehdit olarak hep buna baş vururdu. Artık kim ona ameliyattan bahsedecek olsa korkudan deliye dönerdi. Mr. ve Mrs. Munroe onu düşünen bir çocuk, belki de müstakbel bir dâhî sayarlardı. Annesi düşünüyor derdi. Çocuğun anormal olduğunu senelerce farketmediler. Bozuk sıhhati, zihninin inkişafını durdurmuştu. Manny umumiyetle iyi, uslu ve korku yüzünden kolayca itaat eden bir çocuktu, fakat biraz fazla korkutuldu mu asabî bir buhrana tutulur, canını bile düşünmiyecek kadar kendini kaybederdi. Kafasını yere vura vura yüzünü gözünü kana buladığı olurdu. Bert Munroe, daima kendini yere seren bir kuvvete karşı mücadeleden yorulduğu içindir ki Cennet Çayırları'na gelmişti. Birçok işlere girişmiş, fakat hep muvaffakıyetsizliğe uğramıştı, sebebi Bert'in ihmali değil, ayrı ayrı ele alınınca bir tesadüf denebilecek talihsizliklerdi. Bert bütün bu tesadüfleri bir arada düşününce işin içinde bir uğursuzluk oduğuna hükmediyordu. Muvaffakiyete doğru her yürüyüşünü durduran bu adsız şeye karşı mücadeleden yorulmuştu. Henüz elli beş yaşındaydı, fakat dinlenmek istiyordu, bir uğursuzluğa kurban olduğuna hemen hemen inanmıştı. Senelerce evvel, bir şehrin civarında bir garaj açmıştı. îşler iyi gidiyor, para gelmeğe başlıyordu. Derken bir başka sokaktan bir büyük cadde geçirildi, onun da çanına ot tıkandı. Bir sene kadar sonra garajı sattı ve bir bakkal dükkânı açtı. Gene yüzü gülmüştü. Gecikmiş borçlarını ödedi, bankaya para yatırmıya başladı. Fakat bir gıda maddeleri şirketi tam yanıbaşında bir dükkân açarak onunla müthiş bir fiyat rekabetine başladı. Şirket galip geldi ve onu dükkânını kapamıya mecbur etti. Bert hassas adamdı. Böyle şeyler başına çok gelmişti. Tam muvaffak

12 olduğu sırada kader ona bir darbe indiriyordu. Kendine güveni pek azaldı. Harp patladığı zaman, cesareti hemen hemen sönmüş gibiydi. Harp yüzünden para kazanılabileceğini biliyor, ama bunca kereler top attığı için. korkuyordu. Ordu hesabına taahhüt ettiği ilk fasulye partisine ait eksiltmeyi imzalamak için kendini bir hayli zorlaması icap etti. Birinci sene elli bin dolar kazandı, ikinci sene kârı iki yüz bin dolara çıktı. Üçüncü sene, daha tohum atılmadan, binlerce dönümlük fasulyeyi tarlada satın aldı. Mahsulü kilosu yirmi sentten almayı taahhüt etmişti. Bütün bu fasulyeleri kilosu 36 sentten satabilecekti. Ama harp Kasımda sona erdi, o da topladığı mahsulü kilosu dört sentten, satmak zorunda kaldı. Elinde kalan para işe başladığı zamanki mevcudundan biraz daha azdı. Bu sefer talihsizliğine iman etmişti. Cesareti o kadar kırılmıştı ki artık evden dışarı çıkmıyordu. Bahçede çalışıyor, sebze ekiyor ve kaderinin aksiliği üzerinde uzun uzun düşünüyordu. Böylece geçen Ölü senelerden sonra, yavaş yavaş toprak hasreti uyandı içinde. Çiftlik işlerinin, kaderiyle çatışmıyacak tek yol olduğunu tahmin ediyordu. Küçük bir çiftlikte sükûna ve emniyete kavuşabileceğini düşünüyordu. Battle'lerin çiftliği Monterey'deki hususî bir şirket tarafından satılığa çıkarılmıştı. Bert çiftliği gezdi, yapılabilecek değişiklikleri gördü ve orayı satın aldı. İlkin ev halkı bu yer değiştirmeye razı olmadı, fakat avluyu temizledikten, eve telefonla elektrik getirdikten ve yeni eşyalarla konforlu bir hâle koyduktan sonra, hepsi burasını pek beğendiler. Mrs. Munroe, Bert'in Monterey'deki evlerinin avlusunda otururken aldığı o mahzun hale son verecek bir değişikliğin isabetli olacağını söyledi. Bert, evi satın aldığı zaman kendini kurtulmuş hissetti. Mahkûmiyeti sena ermişti. Her yerde karşısına çıkmış olan uğursuzluktan artık masun olduğunu biliyordu. Bir ay içinde omuzları yeniden doğruldu ve yüzü o şaşkın halini kaybetti. Neşeli bir çiftçi oldu, çiftlik işleri hakkında etraflı tetkiklerde bulundu, bir gündelikçi tuttu ve sabahtan akşama kadar çalıştı. Çalışma hevesi günden güne artıyordu. Yerden fışkıran her filiz kendisi için bir masuniyet va'dinin tazelenmesiydi âdeta. Mesuttu, ve güveni yerine geldiği için, vadide yeni dostlar peyda etmiye, durumunu kuvvetlendirmiye başladı.

13 Bir köy topluluğuna kendini kabul ettirmek güç ve çok hüner istiyen bir şeydir. Vadinin insanları Munroe ailesinin gelişini oldukça husumetle karşılamıştı. Battle'lerin çiftliği tekin değildi. Bu fikre gülenler bile daima bu kanaati paylaşmışlardı. Şimdi bir yabancı adam gelmiş, onlara yanıldıklarını isbat ediyordu. Üstelik o lânetli toprakları düzenleyip zararsız ve bereketli bir çiftlik haline getirmekle civarın manzarasını da değiştirmişti. Köy halkı, Battlelerin arazisini hep o perişan haliyle görmiye alışmışlardı bir kere. Belli etmeseler de bu değişiklik hoşlarına gitmiyordu. Bert'in bu husumeti yenmiş olması büyük bir muvaffakiyetti. Üç ay içinde vadinin insanları onu kendilerinden biri diye kabul etmiş, güvenilir bir adam, bir komşu gözeyle görmiye başlamışlardı. Başkalarından ariyeten âletler alır, onlar da bir şey lâzım olunca kendisinden isterlerdi. Altı ay sonra mektebin idare heyetine seçildi. Bert'in uğursuzluğundan kurtulduğunu görmekten duyduğu saadet, başkalarını kendisini sevmiye zorluyordu. Üstelik sevimli adamdı da, dostlarına iyilik etmekten hoşlanır, daha mühimi, yardım istemekten de çekinmezdi. Dükkânda, çiftlik sahiplerinden bir grupa vaziyetini anlatmış, onlar da verdiği izahlardan pek memnun kalmışlardı. Bu konuşma Va'diye gelişinden az sonra olmuştu. T. B. Ailen o 'ezelî sualini sormuştu: Biz o yeri hep uğursuz sayardık. Çok garip şeyler geçti orada. Bir hayalete rastlamadınız mı hiç? Bert güldü: Bir yerde yiyecek maddesi bırakmazsanız fareler başlarını alıp. giderler. Oradaki bütün köhnelikleri, karanlıkları kaldırdım. Hayaletler de bunlarla geçinirler. Ailen: Muhakak ki çok güzel bir yer oldu sayenizde. diye tasdik etti. İyi bakılınca Cennet Çayırları'nın üstüne toprak yoktur. Bert ciddî bir şekilde kaşlarını çatmıştı, çünkü yeni bir fikir takılmıştı zihnine. Çok talihsizliğe uğradım dedi. Bir sürü işler yaptım, sonu hep fenaya vardı. Buraya geldiğim zaman kendimi büyülü sanıyordum. Sonra aklına gelen şeye candan güldü: Peki ne yaptım! İlk yaptığım şey, tekin olmadığına inanılan bir çiftliği satın almak oldu. Tamam. Şimdi diyorum ki belki benim cinimle çiftliğin cini boğaz boğaza gelip birbirlerini öldürmüşlerdir. Her halde ikisinin de yokolduğuna tamamiyle kaniim.

14 Ötekiler de onunla beraber gülmüşlerdi. T. B. Ailen elini tezgâhın üstüne vurdu. Mükemmel bir fikir dedi. Ama size daha mükemmelini söyliyeyim. Belki sizin cinle çiftliğin cini evlendiler de bir çıngıraklı yılan çifti gibi bir çukura yavrulamaya gittiler. Kimbilir, belki de yakında Cayırlar etrafında bir sürü yavru cinlerin cirit oynadıklarına şahit oluruz. Orada hazır bulunanlar gülmekten kırılmışlardı, T. B. Ailen de, her gördüğüne anlatmak için bu sahneyi hâfızasına iyice nakşetmişti, Bir tiyatro oyunundaki gibi konuşmuşlardı âdeta, III Edward Wicks," Cennet Çayırları'nda ana caddenin kenarında koyu renkli küçük bir evde otururdu. Evin arkasında şeftali ağaçlariyle dolu bir meyva bahçesiyle büyük bir sebze bostanı vardı. Edward Wicks şeftali ağaçlariyle meşgul olurken karısı ile çok güzel kızı bostanı eker, nohut fasulye ve turfanda çilekleri toplayıp Monterey'de satarlardı. Edward Wicks'in esmer ve kaba bir yüzü, âdeta kirpiksiz, küçük ve soğuk gözleri vardı. Vadinin en hilekâr adamı diye tanılırdı. İş hususunda pek çetindi, şeftalilerini komşularından birkaç sent fazlaya sattı mı yüzü gülerdi. At alış verişinde kurnazca hilelere başvurur, fakat kanunun pençesine düşmemek için de gerekli tedbirleri alırdı, tutumlu olduğu için köylünün saygısını kazanmıştı ama, işin garibi şu ki, bu tutumluluğuna rağmen başkalarından daha zengin de olamamıştı. Bununla beraber, parasiyle eshamlar alıp bir kenara koyduğu hissini vermekten pak hoşlanırdı. Mektebin idare heyeti toplantılarında, para işletme hususlarında başka üyelerden fikir danışır, böylece onlarda birikmiş hayli parası olduğu intibaını uyandırmıya gayret ederdi. Köy halkı ona Tilki Wicks adını takmıştı. Tilki mi? derlerdi Yirmi bin doları yoksa adam değilim. Kimse onunla... Hakikat şuydu ki Tilki ömründe beş yüz dolardan fazlasını bir arada görememişti. Tilki'nin en büyük zevki kendisini zengin bir adam gibi göstermekti. 'Bundan o kadar hoşlanırdı ki âdeta gerçekten" zenginmiş gibi gelirdi ona. Muhayyel servetini elli bin dolar olarak tesbit ettikten sonra bir defter tutmıya başladı. Servetinin faizlerini hesaplıyor, aldığı çeşitli eshamı kaydediyordu. Bu iş hayatının başlıca zevki olmuştu. Monterey ilçesinin cenup tarafında kuyular açmıya kalkışan bir petrol şirketi kurulmuştu Salinas'da.

15 Tilki bunu öğrenince, John Whitside'ın evine girip şirketin çıkardığı esham hakkında ona fikir danıştı. Şu Cenup Petrol Şirketi acep ne çeşit iştir diye düşündüm de... dedi. John Whiteside: Vallahi bilmem ki dedi, Jeolog'un raporu ümit verici. O taraflarda petrol bulunduğunu hep işitir dururum. Senelerce evvel de duymuştum bunu. Böyle şeylerde John Whitside'm daima fikrini alırlardı. Tabii kendi hesabıma böyle bir işe fazla para kaptırmak istemem dedi. Tilki alt dudağını parmakları arasında büküp bir an düşündü. Kafamda evirip çevirdim bu meseleyi. Benim için hesaplı bir iş gibi geldi bana: On bin dolar kadar bir param var ki esaslı bir şey getirmiyor. Bu işi ciddiye alsam fena olmaz diyorum. Sizin fikirlerinizi de Öğrenmek istemiştim de. Fakat Tilki kararını vermişti zaten. Eve gelince, defterini açtı, muhayyel hesabından on bin dolar çekti. Sonra eshamlar hesabına Cenup İlçesi Petrol Şirketi hisselerinden bin tanesini kaydetti. O günden itibaren de bu hisselerin kurunu hararetle tatbike başladı. Kur biraz yükseldiği zaman monoton bir ıslık tutturarak dolaşır, düştüğü zaman üzüntüsünden boğazına âdeta bir yumruk tıkanırdı. Sonunda, şirket hisseleri birdenbire yükselince o kadar sevindi ki Cennet Çayırları dükkânına giderek siyah mermerden bir şömine saati satın aldı, kadranının iki yanında akik sütunları, üstünde tunçtan bir atı vardı. Dükkâdaki adamlar biliyoruz gibilerden bir tavır takındılar ve Tilki'nin yaman bir vurgun vurmakta olduğunu fısıldaştılar. Bir hafta sonra, hisselerin kıymeti sıfıra düştü, şirket topu attı. Tilki haberi alır almaz defterini kavradığı gibi hemen hisselerini bir gün evvelki tarihle satılmış gösterdi: Bunları on bin dolar kârla satmıştı. Monterey'den dönen Pat Humbert yolda arabasını Tilki'nin evi önünde durdurdu. Şu petrol işinde kazık yemişsin, diyorlar dedi. Tilki memnun memnun gülümsedi: Beni ne sandın sen, Pat? dedi. İki gün evvel satmıştım hisseleri Kaçın kur'asıyım ben. O hisselerde iş olmadığını biliyordum ya, daha önce asıl ortakların ziyan etmemesi için fiyatların yükseleceğini de biliyordum. Onlar hisselerini piyasaya sürünce ben de hemen davrandım.

16 Pat takdirle: Çok iyi etmişsin dedi. Sonra dükkâna gidince meseleyi herkese haber verdi. Müşteriler başlarını sallayarak Tilki'nin serveti hakkında yeni faraziyeler ileri sürdüler. Herhangi bir işte onun rakibi olmayı istemiyeceklerini de itiraf ettiler. Tam o sırada, Tilki, Monterey'deki bir bankadan dört yüz dolar borç alarak elden düşme bir Ford traktörü edindi. Yavaş yavaş hükümlerinin isabeti hakkındaki şöhreti o dereceyi buldu ki Cennet Çayırları'nda kimse ona danışmadan esham, toprak ve hattâ bir at almaz oldu. Tilki, hayranlariyle birlikte meseleyi in ceden inceye gözden geçirdikten sonra fevkâde tavsiyelerde bulunurdu. Birkaç sene içinde, defteri, ustalıklı manevralariyle tam yüz yirmi beş bin dolar biriktirmiş olduğunu gösteriyordu. Komşuları onun fakir bir adam gibi yaşadığını gördükleri zaman kendisine daha çok saygı duyuyorlardı. Çünkü parasının çokluğundan şımarmıyordu. Budala değildi. Kendisi meyva bahçesinin işleriyle uğraşırken karısı ve çok güzel olan kızı gene Monterey'de satmak üzere sebze yetiştiriyorlardı. Tilki'nin hayatında hiçbir hissî macera olmamıştı. On dokuz yaşındayken, o aralık boşta bulunan Katilerine Mullock'u üç baloya götürmüştü. Bu, bir âdet hükmüne geçti, derken kızın ailesi ve bütün komşular bunu bekledikleri için Katherine'le evlendi. Katherine güzel değildi, fakat taze bir yabani otun bütün sağlam körpeliğine, bir tayın bütün coşkun gürbüzlüğüne sahipti. Evlendikten sonra kız, döl tozunu almış bir çiçek gibi canlılığını ve tazeliğini kaybetmişti. Yüzü buruştu, kalçaları genişledi ve ikinci kaderini yaşamıya, yâni çalışmıya koyuldu. Ona karşı muamelesinde Tilki, ne muhabbetli, ne de zalimdi. Atlarına karşı gösterdiği ayni yumuşak sertlikle idare ederdi onu. Zalimlik de aşırı müsamaha kadar saçma görünürdü ona. Karısiyle hiçbir zaman bir insana hitap eder gibi konuşmazdı, ona ne ümitlerinden, ne düşüncelerinden, ne muvaffakı yetsizlikleriden, ne kâğıt üstünde kalan servetinden, ne de şeftali mahsulünden bahsederdi. Bahsetmiş olsa Katherine sıkılır, üzülürdü. Katherine'in hayatı zaten kâfi derecede yüklüydü, buna bir başkasının düşünceleriyle dertlerini eklemek doğru olmazdı. Wicks'lerin kahverengi boyalı evi çiftliğin tek çirkin tarafıydı. Tabiatın pislikleri her geçen

17 seneyle toprağa karışıp kaybolur ama insanın pisliği daha uzun ömürlüdür. Avlu kese kâğıtları, cam kırıkları ve kuru ot balyalarında kullanılmış dolaşık tellerle doluydu. Çiftlikte ot ve çiçek bitmiyen tek yer, evin etrafındaki yerlerdi, yıkanma sulariyle dolu kovaları boşalta boşalta katılaşmış, kısırlaşıp yozlazmış topraklardı. Tilki, meyva bahçesini sulardı ama suyu evinin etrafındaki topraklara israf etmek için sebep görmezdi. Alice doğduğu zaman Cennet Çayırları'nın insanları aman ne güzel bebek demiye hazırlanarak Tilki'nin evine akın etmişlerdi. Çocuğun gerçekten harikulade bir güzellikte olduğunu görünce ne söyliyeceklerini bilemediler. Sırf kucaklarındaki o solucan azmanının bir insan olduğuna ve büyüyünce bir hilkat garibesi olmıyacağına genç anneleri ikna için tekrarlanan o beylik söz mânasını kaybedivermişti. Üstelik, Katherine, ekseri kadınların uğradıkları hayal kırılışını gizlemek için başvurdukları o sevinçli bakışlarla da bakmıyordu çocuğuna. Katherine, yavrunun harikulade güzel olduğunu görünce şaşmış, ürkmüş, kaygılanmıştı. Alice'in güzelliği aşırı bir derecedeydi, bunun kefaretini ödemeleri gerekecekti. Katherine içinden diyordu ki güzel bebekler umumiyetle büyüyünce çirkin bir kadın veya erkek olurlar. Biraz da kaygısını dağıtmak için düşünüyordu bunu. Sanki kaderin kendilerine kötü bir oyun oynamasından korkuyormuş da, bunu önceden sezmekle ona mâni olabilecekmiş gi'bi, O ilk ziyaret günü, Tilki, kadınlardan birinin, bir şüphe edâsiyle yanındakine: Sahiden eşsiz bir bebek. Bu kadar güzel olmasını neye hamledersiniz? dediğini duymuştu. Tilki odaya döndü ve yeni doğan kızına uzun uzun baktı. Dışarda meyva bahçesinde de bu işi düşündü. Bebek gerçekten harikulâdeydi. Kendisinin veya Catherine'in, yahut da akrabalarından herhangi birinin bu neticede bir rolü olabilmesine imkân yoktu, çünkü hepsi, gelişigüzel başkalariyle mukayese edilince dahi, güzellikten yana nasibi olmıyan insanlardı. Muhakkak ki ona pek kıymetli bir hediye inmişti gökten, pek kıymetli şeyler daima tamah u_ yandırdığı için, Alice'in korunması lâzımdı. Tilki bunu düşünürken gene de hikmetine akıl erdiremediği bîr varlık olarak Allah'a inanıyordu tabiî. Alice büyüdü, büyüdükçe de serpilip güzelleşti. Cildi gelincikler kadar parlak ve ihtişamlı idi,

18 siyah saçlarında fujer dallarının tatlı kıvrımları vardı, gözleri biraz kapalı göklerin vaadleriyle doluydu. Çocuğun ciddî bakışlı gözlerini gören: Bu gözlerde bildiğim bir şeyler, kuvvetle hatırladığımı sandığım veya bütün Ömrümce aramış olduğum bir şeyler var. diye düşünürdü. O zaman Alice başını çevirirdi: Sadece sevimli bir kızdır, o kadar. Tilki, pek çok kimselerin böyle düşündüklerini görüyordu. Kıza bakarken yüzleri kızaran adamlar gördü, kız yakınlarında bulunurken erkek çocukların kaplanlar gibi boğuştuklarını gördü. Bütün erkek yüzlerinde kıza karşı hırslı bir arzu okuyordu. Çok kere, meyva bahçesinde çalışırken, 'küçük kızın çingeneler tarafından kaçırıldığım hayal ederek kendi kendini yerdi. Her gün beş on kere atların çiftesi, çitlerin yüksekliğine, hendeklerde gizli tehlikelere ve gelip geçen otomobillere dikkat etmeden sokaktan geçmek gibi tehlikelere karşı kızını ikaz derdi. Her komşu, her seyyar satıcı ve daha kötüsü her yabancı onun nazarında muhtemel bir baştan çıkarıcıydı. Cennet Çayırları civarında serseriler görüldüğü haber verildiği zaman kızın gözünün önünden uzaklaşmasına müsaade etmezdi. Çimenler üstünde gezinenler veya yemek yiyenler, onları topraklarından koğan Tilki'nin hırçınlığına şaşarlardı. Alice'in gitgide güzelleşmesi Katherine'in de kaygısını arttırıyordu. Kader henüz darbesini indirmemişse, her halde daha kuvvetli vurmak için zamanını beklediğindendi. Katherine, kızının kölesi oldu, hep onun etrafında dönüp dolanıyor, yakında ölecek bir hastaya gösterilen ihtimamla bakıyordu ona. Çocuklarına pek düşkün olmalarına ve üstüne titremelerine, cimriler gibi güzelliğini âdeta gözleriyle yemelerine rağmen, çok güzel kızlarının inanılmıyacak derecede aptal, dar kafalı ve zihnen az gelişmiş olduğunu anası da biliyordu, babası da. Bir inanış Tilki'nin endişelerini büsbütün arttırıyordu, çünkü kendini korumaktan âciz olduğuna, onu kaçırmıya kalkaşacak ilk adamın kolayca eline düşeceğine kaniydi. Katherine içinse Alice'in aptallığı hoş bir şeydi. Çünkü bu sayede annesinin ona yardım etmesi için her gün bir sürü fırsat çıkıyordu. Katherine ona yardım etmekle bir üstünlüğünü gösteriyor ve aralarındaki büyük uçurumu böyle kapatıyordu. Katherine kızının her zaafından memnun kalıyordu, çünkü zaafı kızın ona daha yakın, daha kıymetli hâle getiriyordu.

19 Alice, on dördüne bastığı zaman babasının onun hakkındaki endişelerine bir yenisi eklendi. O zamana kadar Tilki, yalnız Katherine'i kaybetmekten veya bir kaza neticesinde kızın güzelliği bozulmasından korkmuştu. Ama şimdi bir de kızlığını kaybetmesinden korkmıya başlamıştı. Üzerinde düşüne düşüne, bu sonuncu korkusu Öteki ikisine baskın çıkmıştı, öyle ki kızının bir tecavüze uğraması ihtimalini artık onun ölümüyle veya sakatlanmasiyle bir tutmıya başlamıştı. O andan itibaren, bir adam veya bir erkek çocuk arazisine yaklaştı mı şüphelenmiye, huysuzlanmıya başladı. Bu korku artık bir kâbus hâlini almıştı. Karısına Alice'i gözden ırak etmemesini hep sıkı sıkı tenbih ederdi. Soluk renkli gözleri şüpheyle parıldıyarak; Basına neler geleceğini bilemezsin derdi. Dünyada bilemezsin. Kızının akıllı olmayışı korkusunu büsbütün arttırırdı. Kim olsa onu baştan çıkarabilir derdi. O-nunla baş başa kalacak herhangi bir adam kıza bir fenalık edebilir. Kendini korumasını bilmez, o kadar akılsız ki zavallı. Hiç kimse kızışma devresine girmiş av köpeğini, Tilki'nin kızına gösterdiği itina ile gözetlememiştir. Bir müddet sonra, Tilki, kızının kirletilmediğine kanaat getirmedikçe rahat edemez oldu. Her ay, karısını sıkıştırırdı. Tarihleri ondan iyi bilirdi. Zebellâ gibi başına dikilip: Nasıl, bir aksilik yok ya? diye sorardı. Katherine, bir küçümsemeyle: Daha belli değil cevabını verirdi. Birkaç saat sonra bir sual daha: Nasıl, bir aksilik yok ya? Sualler o derece fazlalaşırdı ki Katherine nihayet dayanamaz: Tabiî yok, ne bekliyordun? diye çıkışırdı. Bu cevap onu bir ay için tatmin ederdi ama gözetlemesini gevşetmezdi. Alice'in bekâreti bozulmamıştı, onun için gene gözetlemek lâzımdı. Tilki bilirdi ki bir gün gelecek Alice evlenmek istiyecekti, ama bu düşünceyi daima kafasından kovar, unutmıya çalışır, çünkü Alice'in evlenmesini de baştan çıkarılması kadar nahoş bir hâdise telâkki e-derdi. O, üstüne titrenmesi gereken bir şeydi. Onun için bu bir ahlâk meselesi değil, bir estetik işiydi. Bir kere kirletilirse artık o kadar sevdiği o kıymetli mücevher olmaktan çıkacaktı. Onu bir babanın kızını sevdiği gibi sevmiyordu. Tıpkı

20 bir cimrinin serveti üstünde kuluçkaya yatması 'gibi seviyor ve ona malik olmayı güzel ve eşsiz bir hâdise sayıyordu. Yavaş yavaş, her ay mahut Nasıl, bir aksilik yok ya? sualini sorarken bu bekâret mefhumu onun nazarında Alice'in sıhhat, emniyet ve bütünlüğünü tem_ sil eder olmuştu. Bir gün Alice, on altısını doldurunca, Tilki, kaygılı bir tavırla karısına dedi ki: Biliyorsun ki bir aksilik olup olmadığını hakkiyle bilemeyiz, doktora göstermedikçe bu hususta emin olamayız. Bir an Katherine, bu sözlerden ne kasdettiğini anlamıya çalışarak yüzüne baktı. Sonra ömründe ilk defa çileden çıktı. Ne mendebur ve şüpheci adamsın dedi. Git başımdan, bir daha tekrarlarsan, ben... ben... alır başımı giderim. Tilki, bu öfke karşısında biraz şaşırdı ama yılmadı. Bununla beraber kızı doktora göstermek fikrinden vazgeçerek aylık sualleriyle yetinmek zorunda kaldı. Bir yandan da serveti, defter üstünde, artmakta devam ediyordu. Her gece, Katherine'le Alice yatmıya gittikleri zaman kalın defteri indirip tavana asılı lâmbanın altında açıyordu. O zaman soluk renkli gözleri daralıyor ve parasını muhtelif teşebbüslere yatırıp faizlerini hesaplarken kaba yüzü kurnaz bir ifade alıyordu. Dudakları hafifçe kımıldıyor muydu, muhakkak bir satın alma emri veriyordu. Sert fakat kederli bir bakış mı geçiyordu yüzünden, mutlaka üzerinde ipoteği olan bir çiftliği kendine mal ediyordu. Böyle şeyler hoşuma gitmez diye mırıldanırdı o zaman. Ama ne yaparsınız, kardeşler, dostluk başka, alış veriş başka. Tilki, kalemini hokkaya batırıp çiftliğin kendi namına tapuya geçtiğini defterine kaydediyordu. Marul mu ekmeli? diyordu. Herkes ekiyor marulu. Piyasa dolup taşacak. Patates ekip biraz para kazanayım. Bereketli topraktır. Defterine üç yüz evlek patates ektiğini kaydediyordu. Gözleri satır boyunca dalıp gidiyordu. Bankada otuz bin dolar var, banka faizden başka bir şey getirmez. Yazık oluyor yahu! Körletilmiş bir sermaye bu. Kaşlarını çatıyor, derin bir düşünceye daldığı belli. San Jose BuiL ding and Loan'ın durumu ne merkezde olduğunu hesaplıyor. Yüzde altı temettü veriyordu. Ama şirket hakkında malûmat edinmeden körü körüne kaptırmamalı parayı. O gece için defterini kaparken Tilki bu hususta John Whiteside'la konuşmaya karar

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek? B) Oraya gidip de ne iş yapacaksın? C) Ne kadar güzel konuşuyor

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Aşağıdaki şiiri okuyunuz. Soruları cevaplayınız. OKULUMUZ Her yerden daha güzel, Bizim için burası. Okul, sevgili okul, Neşe, bilgi yuvası. Güzel kitaplar burda, Birçok arkadaş burda, İnsan nasıl sevinmez,

Detaylı

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır 1. Bölüm Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır Savaşı nın hikâyesidir. Diğer adıyla ona Akşam Yemeği Savaşları da diyebiliriz. Aslında Hayalet Avcıları III de diyebiliriz, ama açıkçası

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;

Detaylı

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer Edwina Howard Çeviri Elif Dinçer 4 Bölüm Bir Herkes aynı şeyi söyler: Jeremy türünün tek örneğidir. Herkes böyle söyler işte. Şey, öğretmenimiz Bay Buttsworth dışında herkes. Ona göre Jeremy başına bela

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi 6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi Kahramanmaraş ın Ekinözü İlçesine bağlı Alişar Köyünde 54 Yaşındaki Mehmet Göyün 6 Çocuğu ile birlikte tek göz kerpiç odanın içinde verdiği yaşam Mücadelesi yürekleri

Detaylı

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

&[1Ô A w - ' ,,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ .... CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın? 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ismin yerini tutan bir sözcük kullanılmıştır? A) Onu bir yerde görmüş gibiyim. B) Bahçede, arkadaşımla birlikte oyun oynadık. C) Güneş gören bitkiler, çabuk büyüyor.

Detaylı

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Çok Mikroskobik Bir Hikâye Çok Mikroskobik Bir Hikâye ÜMMÜŞ PÖRTLEK İlköğretim Okulu nda sıradan bir ders günüydü. Eğer Hademe Kazım, yine bir gölgelikte uyuklamıyorsa, birazdan zil çalmalıydı. Öğretmenimiz, gürültü yapmadan toplanabileceğimiz

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. Sorular her ay panolara asılacak ve hafta sonuna kadar panolarda kalacak. Öğrenciler çizgisiz A5 kâğıdına önce

Detaylı

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir. Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir. Gemiyle bir yolculuğa çıkmaya hazır mısın? O zaman geminin üzerindeki çiçeklerden 2 tanesini yeşile, bir tanesini pembe renge boyamalısın. Geminin pencereleri açık mavi

Detaylı

5 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, fiziksel özelliklerim nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar?

5 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, fiziksel özelliklerim nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar? 5 YAŞ AYIN TEMASI Cinsiyetim, adım, fiziksel özelliklerim nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar? İskelet sistemi nedir? Ne işe yarar? Aile nedir? Aileyi oluşturan bireylerin

Detaylı

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz ÜNİTE 4 Şimdiki Zamanın Rivayeti Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz Siz gid-iyor-muş-sunuz

Detaylı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.

Detaylı

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Bir çocuk varmış. Eşyalarını toplamaktan hiç hoşlanmazmış. Bir gün yerlerde atılı duran eşyalar, aralarında konuşuyorlarmış. - Sen neden hala buradasın. Bu saatte

Detaylı

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Yazan: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen Ne varmış, ne çokmuş, gece karanlık, güneş yokmuş. Her kasabada kabadayı insanlar varmış.

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE Ekim 2013 Sayı 1 Yazar; HARUN ŞEN 1 İçindekiler KALDIRIMLAR 1... 3 DİYET... 4 ÇOCUKLARINIZA ZAMAN AYIRIN... 5 2 KALDIRIMLAR I Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama

Detaylı

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda Bir gün sormuşlar Ermişlerden birine: Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Bakın göstereyim demiş Ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara

Detaylı

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN 2011 PAZARTESĐ SAAT- 07:42 Sahne - 1 OTOBÜS DURAĞI Otobüs durağında bekleyen birkaç kişi ve elinde defter, kitap olan genç bir üniversite öğrencisi göze çarpar. Otobüs gelir

Detaylı

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir? ALTIN BALIK Bir zamanlar iki balıkçı varmış. Biri yaşlı, diğeriyse gençmiş. İki balıkçı avladıkları balıkları satarak geçinirlermiş. Bir gün yine denize açılmışlar. Ağı denize atıp beklemeye başlamışlar.

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ ARALIK YENİ YIL Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Bizlere kutlu olsun Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Sizlere kutlu olsun Eski yıl sona erdi Bu

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama rağmen sık sık geç kalırım... okul BIZIM (Meşelik) yol.. BIZIM ev Üç Kuruş Sokağı Kale Yolu Dükkan iki dak Meşelik ika Percy Sokağı Okula iki dakika

Detaylı

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Sizi tanıyabilirmiyiz? 1953 Söke doğumluyum. Evli, 2

Detaylı

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktin soğuk geciktim kış geciktiniz kış mevsiminde uç, sınır, son, limit bulunuyor/bulunur

Detaylı

BİZE KATILIR MISINIZ?

BİZE KATILIR MISINIZ? BİZE KATILIR MISINIZ? ŞARKILAR FARECİK Bizim mutfakta bir yuvası var. Ben bilemem ki kaç yavrusu var. Her şeyi kemirdi. Her şeyi dağıttı. Annemi babamı çıldırttı. Farecik farecik, Döktün saçtın farecik,

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar Samed Behrengi Sevgi Masalı Çeviren: Songül Bakar Samed BEHRENGİ Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, 1939 da Tebriz de doğdu. Öğretmen okullarında öğrenim gördükten sonra Tebriz Üniversitesi İngiliz

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ 2011-2012 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: 1 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47 İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47 KUYUDAKİ TİLKİ 49 TİLKİ ON YAŞINDA, YAVRUSU ON BİR 51 KURT, TİLKİ

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir? 1) İnsanlar, dağlar gibi yerlerinden kımıldamayan cansızlar değildir. Arkadaşlar, tanışlar birbirlerinden ne kadar uzakta olursa olsun ve buluşmaları ne kadar güç olursa olsun, günün birinde bir araya

Detaylı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı AÇIKLAMALAR 1. Soruların cevaplarını kitapçıkla birlikte verilecek optik forma işaretleyiniz. 2. Cevaplarınızı koyu siyah ve yumuşak bir kurşun kalemle

Detaylı

alırken onlarla uzun boylu konuşurdum, neler çektiklerini bilir, onları kendimden üstün sayardım: "Onlar şimdiden çalışıyorlar," derdim içimden;

alırken onlarla uzun boylu konuşurdum, neler çektiklerini bilir, onları kendimden üstün sayardım: Onlar şimdiden çalışıyorlar, derdim içimden; alırken onlarla uzun boylu konuşurdum, neler çektiklerini bilir, onları kendimden üstün sayardım: "Onlar şimdiden çalışıyorlar," derdim içimden; "anaları, babaları, kendilerine yük olmuyor diye memnundurlar

Detaylı

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve ne yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını

Detaylı

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ ADALET ve CESARET ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 24 3 Sertifika no: 14452 Uğurböceği

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. ÇAYLAK Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. Alt katta genel tıbbi muayene ve müdahaleleri yapılıyordu. Bekleme salonu ve küçük bir de laboratuar vardı. Orta katta diş kliniği ve ikinci bir muayene

Detaylı

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir. A.SÖZCÜKTE ANLAM GERÇEK (TEMEL) ANLAM Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Detaylı

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden, Çemberlitaş taki dedesinin konağında büyüyen şair, Amerikan ve Fransız kolejlerinde başladığı ilk ve lise öğrenimini Deniz Lisesi nde tamamladı. İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü nü 1924 te bitirince

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman: Hafta Sonu Ev Çalışması BALON Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken, şaşkınlığını izleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, "Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların adamı nasıl

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK YENİ YIL Bizlere kutlu olsun. Sizlere kutlu olsun. Eski yıl sona erdi, Yepyeni bir yıl geldi. Bu yıl olsun mutlu bir yıl, Bu yıl

Detaylı

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü Henry Winker İllüstrasyonlar: Scott Garrett Çeviri: Bengü Ayfer 4 GİRİŞ Bu sendeki kitaplar Dyslexie adındaki yazı fontu kullanılarak tasarlandı. Kendi de bir disleksik

Detaylı

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY Dan Gutman Resimleyen Jim Paillot Emma ya Öğle Yemeği Balık Pizza Browni Süt 6 7 8 İçindekiler 1. Ben Bir Dahiydim!... 11 2. Bayan Cooney Şahane Biri... 18 3. Büyük Kararım...

Detaylı

1 Anne çocuğuna ne öğütlüyor?

1 Anne çocuğuna ne öğütlüyor? . Sınıfı Hatırlıyorum Türkçe Noktalama İşaretleri 1. Hafta Aşağıdaki şiiri iki defa okuyunuz. Verilen soruları cevaplandırınız. TEMİZ ÇOCUK Temiz çocuk hasta olmaz. Gönlü acı ile dolmaz. Hiçbir vakit benzi

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok benim kahraman dedem Kelimeleri zıt

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Hafta Sonu Ev Çalışması YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Zaman adlı ölümsüz bir dev vardı. Bir gün Zaman, Yıl Dede'yi dört kızıyla birlikte yeryüzüne indirdi. Kızlar, yeryüzünü çok sevdiler. Hepsi bir yana dağılıp

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK 2019 EĞİTİM BÜLTENİ KIŞ BABA Aaa bak geldi kış baba Sırtında kalın abası Elinde koca sopası Aaa bak geldi kış baba Iii kış dondurdu

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 163 FEDAKÂRLIK VE DUYARLILIK ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 5523 09 1 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Adı-Soyadı:... Önce kelimeleri tek

Detaylı

SIFAT ( ÖNAD ) 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek?

SIFAT ( ÖNAD ) 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek? SIFAT ( ÖNAD ) 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek? B) Oraya gidip de ne iş yapacaksın? C) Ne kadar güzel konuşuyor değil mi?

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi ARILAR GRUBU

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi ARILAR GRUBU Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi ARILAR GRUBU YENİ YIL Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Bizlere kutlu olsun Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Sizlere kutlu olsun Eski yıl sona erdi Bu yıl olsun

Detaylı

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi : Yazan : Osman Batuhan Pekcan Ülke : FRANSA Şehir: Paris Kuruluş : Vir volt Başlama Tarihi : 4.7.2017 Bitiş Tarihi : 9.8.2017 E-posta : bat.pekcan@gmail.com Herkese Paris ten selamlar. Dün itibariyle 1

Detaylı

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. 1. Bölüm Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. Bütün bu insanın kafasını şişiren karmaşa, çok ama çok masum bir günde başladı. O gün çok şirin, çok masumdu. O gün öyle muhteşem, öyle harika ve öyle

Detaylı

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir? 3 YAŞ AYIN TEMASI Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar? İskelet sistemi nedir? Ne işe yarar? Aile ve aileyi

Detaylı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU 1. DIŞ. CADDE - GECE 1 FADE IN: Saat 22:30. 30 yaşında bir gazeteci olan Eren caddede araba sürmektedir. Bir süre sonra kırmızı ışıkta durur. Yan koltukta bulunan fotoğraf

Detaylı

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. Çeviri Deniz Hüsrev Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. 5 6 BİRİNCİ BÖLÜM Hayatınızı elinizden alınıp klozete atılmış, ardından da üzerine

Detaylı

Ev ve apartmana dair / H.Cahit YALÇIN

Ev ve apartmana dair / H.Cahit YALÇIN "Biz apartmanlara yabancıyız. Bir ailenin hayatında ev ocak en esaslı bir unsurdur. Bir odanın kapısını açtığım zaman, burada babam doğmuştu, bir sofaya çıktığım zaman, burada halam gelin olmuştu, bahçeye

Detaylı

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse Gösterdim Gördü anlamına gelmez Söyledim Duydu anlamına gelmez Duydu Doğru anladı anlamına gelmez Anladı Hak verdi anlamına gelmez Hak verdi İnandı anlamına gelmez İnandı Uyguladı anlamına gelmez Uyguladı

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Acele karar vermeyin Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanıyormuş. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını

Detaylı

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Detaylı

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi ŞEBNEM İŞİGÜZEL 1973 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi nde antropoloji okudu. İlk kitabı Hanene Ay Doğacak 1993 yılında yayımlandı. Aynı yıl Yunus Nadi Öykü Ödülü

Detaylı

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir.

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir. 1934 -. Akhisar dan Akın - Hakkı Babayı Anlatıyor- : Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir. Hakkı Baba 18

Detaylı

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? 1. SINIF OKULA YARDIMCI VE SINAVLARA HAZIRLIK A TEMASI: OKUL HEYECANIM TEST-1 1. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? A) Okula gitmemiz

Detaylı

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN TEŞEKKÜR Kısa Film Senaryosu Yazan Bülent GÖZYUMAN Sahne:1 Akşam üstü/dış Issız bir sokak (4 sokak çocuğu olan Ali, Bülent, Ömer ve Muhammed kaldıkları boş inşaata doğru şakalaşarak gitmektedirler.. Aniden

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Doğukan Türkekul Akgün TURK 102-1. Seda Uyanık. Tarih: 25.09.2014. Başlık: Budapeşte Gezi Notlarım. Budapeşte Gezi Notlarım

Doğukan Türkekul Akgün TURK 102-1. Seda Uyanık. Tarih: 25.09.2014. Başlık: Budapeşte Gezi Notlarım. Budapeşte Gezi Notlarım Doğukan Türkekul Akgün 21302032 TURK 102-1 Seda Uyanık Tarih: 25.09.2014 Başlık: Budapeşte Gezi Notlarım Budapeşte Gezi Notlarım Lise yıllarımdan beri arkadaşımla her yaz beraber tatile gitme planı yapar

Detaylı

Asuman Beksarı. Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi. Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan. J. Keth Moorhead

Asuman Beksarı. Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi. Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan. J. Keth Moorhead Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi Asuman Beksarı J. Keth Moorhead Hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır. sözünü Asuman Beksarı için

Detaylı

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI Nİsan AYI BÜLTENİ Sevgİ Kİlİmlerİmİz BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR Dünya Kitap Günü (23 Nisan gününü içine alan hafta) Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (23 Nisan)

Detaylı

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ:

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: Μάθημα: Σοσρκικά Δπίπεδο: Ε2 Γιάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία: Τπογραφή Καθηγητή:

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz. Sesinizi

Detaylı

İDEAL BİR EĞİTİMCİ. İdeal Bir Eğitimcinin İhmal Etmemesi Gerekenler

İDEAL BİR EĞİTİMCİ. İdeal Bir Eğitimcinin İhmal Etmemesi Gerekenler İdeal Bir Eğitimcinin İhmal Etmemesi Gerekenler 32 Zamanı İyi Kullanmak Dersin başlama ve bitiş saatlerine dikkat edin. Ders esnasında da süreyi verimli bir şekilde kullanmaya çalışın. İlk 15-20 dakika

Detaylı

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU TARİH: / /2017 1. Öncelikle adınız nedir? Adınızın anlamı nedir? 2. Annenizden doğma, babanızdan olma, sizden başka evde yaşayan biri var mı? Varsa sizden büyük mü küçük mü?

Detaylı

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU)

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU) OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU) Samuel Beckett (1981) Türkçesi: Semih Fırıncıoğlu Ohio Doğaçlaması (Ohio Impromptu) ilk kez 9 Mart 1981 de, Ohio State Üniversitesi nin işbirliğiyle, Drake Union, Stadium

Detaylı

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý. Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý. Aðaçlar gördüm yeryüzü yaþýnda; Gölgesinde yaz uyur, kýþ uðuldar baþýnda.

Detaylı

İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı Çocuklar için Kutsal Kitap sunar İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: Byron Unger ve Lazarus Uyarlayan: M. Maillot ve Tammy S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 168 SAYGI VE HÜRMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 18 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı