FÖVC ÜL FÜSEHÂ. Meclis üyelerinden ELEKBER ÂCİZ, 1836'da Güney Azerbaycan'ın merkezi olan Tebriz şehrinde

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "FÖVC ÜL FÜSEHÂ. Meclis üyelerinden ELEKBER ÂCİZ, 1836'da Güney Azerbaycan'ın merkezi olan Tebriz şehrinde"

Transkript

1 FÖVC ÜL FÜSEHÂ "Fövc'ül-Füsehâ" (Nâtıklar Meclisi) edebî meclisi, tahminen 185Û'de Lenkeran'da, şair Mirze İsmayıl Gasir'in teşebbüsüyle teşkil edilmiştir. Meclisin kırka yakın üyesi olmuş, toplantıları genellikle meclis üyelerinden Usta Hüseyngulu Şûri'nin ve müellim Molla Möhsün'ün evinde gerçekleştirilmiştir. Kaynaklarda verilen bilgiye göre, meclis üyeleri her haftanın cuma günleri bir araya gelir, yeni şiirlerini okur, yahut şiirleşme ve nazire yazmakla meşgul olurlarmış. "Fövc'ül-Füseha" edebî meclisinin toplantıları XIX.yy. sonuna kadar yani meclisin kurucusu Gasir'in ölümüne kadar devam etmiş, buraya Lenkeran edebiyat meraklılarının iki-üç nesli katılmıştır. Meclisin kurucusu MİRZE İSMAYIL AHUNDZÂDE-GÂSİR, 1805'te Kuzey Azerbaycan'ın Ağdaş bölgesinin Leki köyünde doğmuş, gençlik yıllarını Güney Azerbayeanm Eher ve Tebriz şehirlerinde yaşamış ve buradaki medreselerde tahsil almıştır. Sonraları Lenkeran'a göçerek öğretmenlik faaliyetiyle meşgul olmuştur. Klasik üslûbda, Azerî Türkçe'si ve Fars dilinde yazmıştır. Edebî eserleri gazel, kaside, muhammes, mersiye şiirleri, koşmalar vs. oluşmaktadır. Gâsir 1900'de, Lenkeran'da vefat etmişdir. MOLLA FETTAH SEBHAN, 1813'te Lenkeran'm Gomşevan köyünde doğmuş, 1898'de Leıv keran şehrinde ölmüştür. Eserlerinden pek az örnek kalmıştır. Şiirlerinden, dinî tahsil aldığı anlaşılmaktadır. Meclis üyelerinden ELEKBER ÂCİZ, 1836'da Güney Azerbaycan'ın merkezi olan Tebriz şehrinde doğmuş, burada medrese tahsili almıştır. Sonraları göçüb Lenkeran'a gelmiştir. Tamamlanmamış bir "Divan-ı" mevcuttur. 1899'da Lenkeran'da vefat etmiştir. MİRZE ELEKBER MÜHEKKİR, 1867 de Lenkeran'da doğmuştur. Hayatı boyu esnaflıkla uğraşmış, tahsil yapamamıştır. Lakin elde kalmış şiirlerinden fıtraten kıvrak bir zekâya sahip olduğu gözükmektedir. 191Tde vefat etmiştir. MİRZE İSA HEYÂLÎ, Lenkeran'a Güney Azerbaycan'dan göçüb gelmişti. Tehminen 1850'de, Erdebil'de doğmuş, orada medrese bitirmiştir. 189Tde Lenkeran'a yerleşerek önce hocalık, daha sonraysa ticaretle uğraşmıştır. Heyâlî, "Fövc'ül- Füseha"nm son dönemindeki en faal üyelerinden biri olarak tanınmaktadır. Gazeller, mizahî şiirlerle bir arada, XIX. yy. Tebriz ve Erdebil şairleri hakkında bilgi veren ve onların eserlerinden örnekleri ihtiva eden "Kitab-i Heyaliyye" adlı tezkirenin de müellifidir. Hayalî 1917'de Lenkeran'da vefat etmiştir. USTA HÜSEYNQULU ŞÛRİ, 1826'da Lenkeran'da doğmuş, 1894'te burada ölmüştür. Mollahane tahsili görmüş, lakin hayatını kunduracılıkla sürdürmüştür. Şiire, edebiyata hayranlığı ile tanınmıştı. Meclisin çoğu toplantıları onun evinde geçirilmişti. Kaynakça: Feyzulla Kasımzâde XIX Azerbaycan Edebiyatı Tarihi, Bakı, 1974; Poetik Meclisler. Bakı, 1987; Mirze İsmayıl Qasir, Şiirleri, Bakı, 1990.

2 MİRZE ISMAYIL QASİR GEZELLER (Poetik Meclisler, Bnkı-1987, $.76-77) Had filani öz qızını şövhere verdi, Ye'ni bizim türki dilinde ere verdi. Yaxşi-yamanı eylemeyib hiç teheffüm, Elheqq o bîçâreni sîm ü zere verdi. Öz nokerine verse idi ger bu ayaqdan, Heç kimse demezdi ki, qızı nökere verdi. Söyler tanıyanlar hamı, efsûs o qızdan, Ahû bereni bir yeke xer ü nere verdi. Söylübler, qızı ver ite, amma iti aldat, Bu sehv eleyib qoydu iti, entere verdi... Filan hacı kızım kocaya verdi, yani bizim Türkçe'de söylenişiyle ere verdi. İyi kötü ayırt etmeyip o zavallıyı altın ve gümüş karşılığında verdi. Bu şekilde eğer kendi hizmetçisine de verseydi hiç kimse 'kızı hizmetçiye verdi" demezdi. Tanıyanların hepsi "bu kıza yazık" dediler. Bir ceylan yavrusunu büyük bir eşeğe veya deveye verdi. "Kızı ite, köpeğe ver; ama iti aldat" derler. Bu yanlışlık yapıp iti bırakıp maymuna, gorile verdi. (s ) Hellâl-i müşkülât-i cahân oldu qâre pul, Eyler iki deqiqede min derde çâre pul. Her gülsitâm istese bir dem xerâb eder, Ya bir xerâbi dönderir bağ ü bahâre pul. Geh hâr ehlini istese nûr ehli eder, Geh nûr ehlini sahr bir demde nâre pul. Her cilde, her îibâse gire, vardır izzeti, Olmaz qerîb, qoysa qcdem her diyâre pul. Artıqdı hökm ü qeyser ü xaqân-i Cinden, Cezb qıiıb etse eğer bir işâre pul. Mekke yolunda serf olunur, geh Medine'de, Gâhî şerâbe xerc olunur, geh qumâre pul. Bilmem ne qüvvedir, bu ne te'sîrdir kim, Alemde istese gelir her növ kare pul. Bir eybi var ki, çox mütefekkirdi be'zi tek, Dâim özün çeker füqarâdan kenara pul. Dünyâde nîk ü bed yetişir xelqe puldan, Geh engebine, geh döner zehr-i mâre pul. Salmış xelâyiq içre besi şür ü qülqüle, Durmuş özü eyler o hâlede nezâre, pul. Kara para dünyada her zorluğu çözer oldu. Para, binlerce derde iki dakikada çare bulur oldu. Para isterse her gül bahçesini bir anda harap eder. Ya da bir harabeyi bağa bahçeye çevirir. Bazen cehennemlik insanları cennetlik insanlar hâline getirir. Bazen de bir anda cennetlik kişileri cehennemlik yapar. Şerefi, değeri olduğu için her elbiseye, her kılığa girer. Paranın ayak bastığı her yer garip, harap olmaz. Onun hükmü Çin hakanından ve hükümdarından fazladır. Paranın kendine çekip bir işaret etmesi yeterlidir. Bazen Mekke'de, bazen de Medine'de harcanır. Para bazen şaraba, bazen de kumara harcanır. Bu ne güç, bu ne tesirdir bilmem. Eğer para isterse dünyada her türlü iş olur, gerçekleşir. Yalnız bir eksiği vardır: Bazıları gibi çok düşüncelidir. Daima fakirlerden, yoksullardan uzak durur. Dünyada halka iyilik de, kötülük de paradan gelir. Para bazen bal gibidir, bazen de yılan zehrine döner. Hizmetçiler, köleler arasına bir gürültü ve şamata yayar. Sonra da kendisi o manzarayı seyreder.

3 Baxsa besîret ehli, görer merd-i hûşyâr, Damın qurubdu, dâne sepib her diyâre pul. Üz dönderende esbi çıxardar qatarden, Üz gösterende qatiri bağlar qetâre pul. Bir pare şexs ölende qoyar serde bîkefen, Geh kîse-kîse xerc olunar bir mezâre pul. Gâh şâhi filbend qılar, geh veziri mat, Rux gösterib piyadeni eyler süvâre pul. Her işden Ötrü istediyin istese eler, Ger eylese o bade min istixâre pul. Yox Qâsir ile heç bu bîpîrin ülfeti, Şâme eğer tapılsa, tapılmaz nâhâre pul. Eğer basiret sahibi ve akıllı kişiler baksalar paranın her yere taneler serperek tuzak kurmuş olduğunu görürler. Yüzünü çevirince atı bile katardan çıkarır. Yüzünü gösterince ise katırı bile katara, sürüye bağlar. Bir takım insanlar öldüğünde onları kefensiz bırakır. Bazen ise bir mezara keseler dolusu para harcanır. Bazen şahı fille bağlar, bazen veziri mat eder. Eğer para yüzünü bir gösterse piyadeyi süvari hâline getirir (Burada kullanılan terimler satrançla ilgilidir). Eğer kişi, o an bin defa hayırlı olmasını istese bile para her işte ne istediyse onu yapar, istediği kişiye istediğini yapar. Bu yaşlanmayan parayla Kâsir'in bir ahbaplığı yoktur. Çünkü para akşam bulunsa sabaha yok olur. (s. 81) Ey könül, gez bu cahân mülkünde sen bir yâr tap, Yâr tapsan, cehd ele, yâr-i vefâkirdâr tap. Bize zen tek kü nelerde mesken etmek ardır, Ardan pehriz edib bîkâr gezme, kâr tap. Qıl tehemmül, atuvu seyritme kûhistanda, Istesen at çapmağa, sehrâye çıx, hemvâr tap. Vân yox etmek, çoxu az eylemek asandır, Ger hünerversen, azı çox eyle, yoxdan vâr tap. Hasil olmaz xelq ara, künc-i ibadetein ferq, Mümkün olduqca ibâdetçin özün bir ğâr tap. Câhil ü nâdâne hemdem olma, gez dânâ ile, Âlim ü dânânı axtar, merdüm-i hûşyâr tap. Schfe-yi övrâqe yazmaqla qurtarmaz derd-i dil, Şerh-i hâlin yazmağa bir defter ü tumar tap. Çjâsirâ, sen öz matahın satmağa bu esrde, Bir terîq ü rast tut, bir qûşe-yi qülzâr tap. Ey gönül! Sen bu dünyayı gez ve bir sevgili bul. Eğer sevgili bulursan gayret edip de vefalısını bul. Bize kadın gibi ev köşelerinde oturmak ayıptır. Utanma duygusundan çekinip boş gezme, bir iş bul. Düşmanlarını dağlardan seyretme, yükü üzerine al. At koşturmak istersen meydana çık ve yoldaş bul. Varı yok etmek, çoğu az eylemek kolaydır. Eğer hünerin varsa azı çok, yoku var et. Halk arasında ibâdet edilen yerlerde fark olmaz, ibadet etmek için mümkünse bir mağara bul. Cahil ve kendini bilmezlerle arkadaş olma, bilgili kişilerle gez. Bilgili ve akıllı kişileri ara, bul. Gönül derdi sayfalara yazmakla bitmez. Hâlini açıklamak ve yazmak için bir defter veya kâğıt tomarı bul. Ey Kâsir! Bu devirde sen kendi malını satmak için bir doğru yol tut ve gülbahçesinin bir köşesinde yer bul. QOŞMA (s. 80) Yazdım sene bu nâmeni, dilberim, Oxu, mezmûnunu qan, Balaxanım. Dili şirin, dodaqları şekerim, Nâtevan cismime can, Balaxamm. Ey dilberim! Sana bu mektubu yazdım. Ey Balahan'ım! Oku da yazdıklarıma inan. Ey tatlı dilli, şeker dudaklı, hasta vücûdumun canı Balahan'ım!

4 Ne lâyiqdir meni elden atasan, Qoca heyrek kişileri tutasan, Gelsen mene seni qoymam yatasan, Xoruzlar çekincen ban, Balaxanım. Mende vardır cüre-cüre sohbetler, Aparmağa nece cüre lezzetler, Yeqîn eyle, arif olan övretler, Düşmez nezâketden yan, Balaxanım. Sen terlan cinsisen, gelib sâr olma, Tay-tuşlar içinde gülsen, xâr olma, Meni qoyub özgelere yar olma, Düşer ortalığa qan Balaxanım. Qâsir'in artıbdır mohneti, qemi, Sende yarasının vardır mememi, Her gedâzadenin olma mehremi, Tam mertebeni, qan Balaxamm. Beni bırakman uygun mudur? İhtiyar, düşkün kişileri tercih ediyorsun. Ey Balahan'ım! Eğer bana gelsen ben seni horozlar ötünceye kadar uyutmam. Bende çeşit çeşit tad almak için türlü türlü sohbetler vardır. Ey Balahan'ım! Bilgili olan kadınlar, nezaketten ayrılmazlar, bunu kesin olarak bil. Sen şahin, doğan cinsindensin aladoğan kuşu gibi bir kuş olma. Yaşıtlarının akranlarının arasında sen bir gülsün, diken olma. Ey Balahan'ım! Beni bırakıp da yabancılara yâr olursan aramıza kan girer. Kâsir'in sıkıntısı ve üzüntüsü artmaktadır. Yarasının merhemi ise sendedir. Ey Balahan'ım! Her dilenci, yoksul kişiyle yakın olma; seviyeni bil, anla! MOLLA FETTAH SEHBÂN (s. 84) Cana od vurmaq nedir, pervaneden küsmek nedir? Olmamış huşyar besi, dîvâneden küsmek nedir? Doğru bir sözdür deyibler gene olur dîvânede, Gene olur dîvânede, dîvâneden küsmek nedir? Her açılmış bir gülün meyxâne olsa menzili, Bülbül-i şeydâlere meyxâneden küsmek nedir? Âşıqm elm ü ülûm-i sehfe-yi efsânedir, Gerçi âşiqsen, sene efsâneden küsmek nedir? Mâyil-i Eflâtun'am, Loğman'dan üz döndermerem, Arif ü ürfan dolu bir xâneden küsmek nedir? Derbeder salmaz seni, Sehbân, hiç bigâneler, Rene sende, boş yere bigâneden küsmek nedir? Canını ateşe atabiliyorsa pervaneye küsmek doğru mudur? Eğer akıllı olmamışsa deliye, divaneye küsmek uygun mudur? "Yıkık, divane yerlerde hazine bulunur" demişler, doğru sözdür. O hâlde divânelere küsmek olur mu? Her açılımış menzili, durağı meyhane olsa çılgın bülbüllere meyhaneye küsmek uygun düşer mi? Âşığın bilgisi, ilmi efsane sayfalarıdır. Eğer âşıksan sana efsaneye küsmek yakışır mı? Eflâtun'a tutkunun, ancak Lokman Hekim'den de vazgeçmem. İlim ve irfan dolu bir eve küsmek olur mu? Ey Sehbân! Seni yabanıclar perişan etmez. Eziyet, zahmet sendedir; boş yere neden yabancılara küsüyorsun? ELEKBER ACİZ (s. 86) Tebîbâ, eşq derdin de'f edemmezsen mezâcimdan, Meni bu derd billem öldürür, el çek ilâcımdan. Ey tabip! Vücudumdan aşk derdini uzaklaştıramazsın. Biliyorum ki, bu dert beni öldürecek, onun için bana ilâç filan vermene gerek yok.

5 İlâc-i derdime cânân, lebinden ehtiyâcım var, İlâcım hâsil eyle, ey müâlic, ehtiyâcımdan. Pelâs-i feqr ile seyr-i tecellüde günüm xoşdur, Şerâfiyyat alır tâc-i Keyân peşmine tacımdan. Tenûr-i sübhde pencâkeş-i xurşîde rneyl etmez, Yeye bir nân i covher kim menini bu qare sacımdan. Mügerrer rûzmı rûziresan dâim verir, Âciz, Deniler minnetin çekmerem, ger ölsem acımdan. Ey sevgili! Derdime ilâç olarak senin dudaklarına ihtiyacım var. Ey ilâç yapıcı, eczacı! İhtiyacım olan ilâçtan üret. Yoksulluk çulunda sevgiliyi seyretmekle günlerim mutlu geçer. Süssüz, sâde tacımdan hükümdarların taçları şeref, şan alır. Benim bu kara saçımdan mayalanmış bir ekmek yiyen sabahleyin yükselen güneşe bile meyletmez (Burada kara saçtan mayalanmış ekmek, sevgilinin yanağıdır). Ey Aciz! Şüphesiz Allah rızkımı daima verir. Eğer acımdan ölsem, yine de kötülere minnet etmem. MİRZE ELEKBER MÜHEQQİR PUL (s. 88) Ey eden dünyânı zindan gûşesi men zâre pul, Çekdiren îsâ kimi her bir zamanda dâre pul. Dolmusan erbâblar sandığına sen sel kimi, Qoymusan men bînevâm dehrde avare, pul. Adımı gâhî qoyub fehle götürdüm avarı, Gâh sepe vurdum gücü, gâhî vurub avârı pul. Çixmadı bir şey gelib aldım kömür, satdım kömür, Misqah puta vurdum, puti de xalvâre, pul. Çıxmadı ondan bir şey, eşqinde men çaycı olub, Orda xidmet eyledim baqqal ile tüccâre, pul. Düşmedin âxır ele, her cüre xidmet eyledim, Tiryeke, benge qoşuldum, gahi men qumare, pul. Üz ü qare eyîedin Müheqqiri, ey qare üz, Men kimi elden olasan dâima âvâre, pul. Ey benim gibi ağlayıp sızlayan birine dünyayı zindan köşesi eden para! İnsanları her zaman Hz. İsa gibi damgacına astıran para! Sen büyüklerin, yöneticilerin sandığına sel gibi dolmuşsun. Ey para! Benim gibi bir zavallıyı dünyada başıboş, sersem bir hâle koydun. Bazen adımı amele, işçi koydum ve kuru ot taşıdım. Ey para! Bazen ise dokuma tezgâhında çalıştım, bazen de başıboş gezdim. Kömür alıp kömür sattım, yine de bir şey çıkmadı. Ey para! Senin için miskâl, put ve halvar gibi değişik ölçüler de kullandım. Ey para! Senin aşkına ben çaycı da oldum, bakkal ve tüccarlara hizmet ettim. Ancak ondan da bir şey çıkmadı. Her çeşit hizmet yaptım, fakat bir türlü elime düşmedin. Ey para! Ben bazen esrar ve uyuşturucuya tutuldum, bazen de senin için kumar oynadım. Ey kara yüzlü para! Mühekkir'in yüzünü kara çıkardın. Sen de daima benim gibi eziyet göresin.

6 MİRZE İSA XEYALI (s ) Sâhibâ, bir neferem dövlet ü izzetden uzaq, Düşmüşem şehrden âvâre, vilâyetden uzaq. Baxa her kimse menim suretime nifret eder, Eyle ki, oldu müsâhib, olur nifretden uzaq. Bir eceb gövherem, eslinde, veli sed efsûs, Düşmüşem qedrden âvâre vü qiymetden u/aq. Mâder-i mehr-i vefadan doğulan bir beşerem, Vermeyib dâye mene şîr sedâqetden uzaq. Ger elim boşdu, gözüm toxdu, kürûr olsa kurur, Yaradıb konlümü Xellâq özü hissetden uzaq. Deyilem behresiz her elmde bir hissem var, Heqq meni eylemeyib her cüre ne'metden uzaq. Birce eybim budu: bîpulem ü bîmeşğûlem, Yoxsa târı bilir, bir nefsem her illetden uzaq. Müttesil dergeh-i Heq'den bu temennada varanı, Ki, menim eylemesin konlümü işretden uzaq. Qebr evine kimi lâzımdı telaş insana, Ele bir loxma çörek düşmür ü zehmetden uzaq. Se'y ü kûşeş gerek etmek ne qeder var ömrün, Rizq tehsilini yazmıbdı meşeqqetden uzaq. Se'yi mendendi, kerem senden ü rûzi heqden, Şükr dilden yemek olmaz dexi qismetden uzaq. Dest ü râvü hereket olmaq ile kim oturur, Bu ki, qeyretden iraqdır, bu ki, qeyretden uzaq. Metlebin xetmi, işin âxırı, söz muxteseri: Qıl xeyâlini xeyâlet-i kesâletden uzaq. Ey sahip, devlet ve izzetten uzak bir neferim. İlden uzaklaşıp avare düşmüşüm. Benim suretime bakan herkes nefret eder. Ama sohbet arkadaşı olanlar nefretten uzaktırlar, onlar nefreti akıllarına getirmezler. Aslında şaşkınlık veren bir mücevherim. Ama ne yazık ki, değerlendirip hakkım, kıymetim verilmemiş. Vefa güneşinin kaynağından vücut bulmuş bir beşerim. Dadım bana sadakaten başka bir süt emzirmemiştir. Gerçi elim boş, gözüm tok. Yaratan gönlümü hasetten uzak olarak özene bezene yaratmış. Nasipsiz değilim, her ilimde bir hissem var. Hak, beni her türlü nimetten uzak tutmamıştır. Benim tek ayıbım işsiz ve parasız olmamdır. Her türlü illetten uzak, karanlığı bilen bir kişiyim. Benim gönlümü hoşluktan uzak etmemesi için Hakk'm dergahından bu kabullenme üzerine gideyim, bu minval üzere devam edeyim. Kabir evine kadar, insana telaş lazımdır. Sıkıntısız, bir lokma ekmek bile ele geçmez. Ömrün olduğu müddetçe çalışıp çabalamak gerek. Rızık elde etmeyi sıkıntıdan uzak, zahmetsiz yazmamışlar. Gayret benden, kerem sendendir. Rızık Allah'tandır, şükür ise gönülden olmalı. Kısmetsiz yemek dahi olmaz, herkes kısmetini yer. Oturduğu yerden el, ayak oynatıp hareket eden kimse, gayretten, çabadan uzaktır. Talep edilenin tamamı, işin sonu, sözün kısası: hayalini tembellik düşüncesinden uzak et. HÜSEYNQULU ŞÛRÎ "FÖVC'ÜL-FÜSEHÂ" HAQQINDA (s. 106) Bu xâne bize Ke'be-yi erbâb-i sefadır, Bir hücregeh-i mezher-i esrâr-i Xudâ'dır. Qurban bele bir hücregehe, ferq qoyar çox, Cühhâle demez kim, üdebâ-yi üqelâdır. Bu hane bize, sefa erbabının kabesidir, Allah'ın sırlarının zuhur ettiği bir hücredir. Böyle bir hücreye kurban olan elbette farklıdır. Cahillere edip ve akıllı demez.

7 Benzetme onu mescid-i minareye, zâhid, Onda hamisi kizb ile böhtân-i riyadır. Bu meclis ara vardı şerâfetli cenablar, Sohbetleri her derde deva, rûhe qidâdır. Ol Mir Elixân zât-i şerifinde ezîzdir, Zülfinde fesih, çox da emîr'ül-ümerâdır. Qâsir ü Seid, Aciz ü Fettah ile Neccar, Sadiq ü Eziz-cümlesi "Fövc'ül Füsahâ"dır. Bu hicregâhi eyle ziyaret yene, Şuxi, Korun gözüne çün bu deva nûr-i ziyadır. Ey zahit, ey sofu, onu bir mescide benzetme. Çünkü onda bulunanların hepsi yalan ve kuru iftiradır. Bu meclis içinde şerefli, saygıdeğer, sohbetleri derde deva, ruha gıda olan insanlar vardır. O Mir Elihan şerefli zatıyla azizdir. Alnı açık, emirlerin emiridir. Kâsir, Seid, Âciz, Fettah, Neccar, Sadık ve Eziz hepsi söz üstadıdır. Şûhi, bu hücreyi tekrar ziyaret eyle. Aydınlık veren bir ışık olan bu devadan gözünü koru. Parlak bir ışık olan bu devadan gözünü sakın.