Susurluktaki Devletin Sahipleri TUSIAD, Yargılayamaz, Hesap Soramaz

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Susurluktaki Devletin Sahipleri TUSIAD, Yargılayamaz, Hesap Soramaz"

Transkript

1 SAYI: 2 15 Şubat TL (KDV Dahil) HAFTALIK SİYASİ GAZETE Susurluktaki Devletin Sahipleri TUSIAD, MECLİS VE MAHKEMELER Halk Düşmanlarını Yargılayamaz, Hesap Soramaz

2 15 Şubat 1997 ABONE FORMU Adım Soyadım Adresim l Yıllık Abonelik formunu doldurduktan ve parayı aouno formundaki yazılı hesaba yatırdıktan sonra Abone formunu ve para yatırıldığına dair banka dekontunu; dayanışmak amacıyla bize faksını açan Beta Grafik Grafik'in (0212) numaralı faksına göndermenizi rica ediyoruz. EMİNE ANAMIZI KAYBETTİK Emine Akdemir, yani Emine Ana. Ölüm Orucu direnişçisi DHKP-C tutsağı Mehmet Akdemir'in annesi. Evladının onurlu kavgasına hak vermiş, destek olmuş kendi çocuğunun yanında yüzlercesini bağrına basabilmiş bir anamız. O faşizmin en barbar dönemlerinde kavgayı omuzlamış, pek çoktan yoldan dönerken DEMKAD ve TAYAD'ın ilk kurucularından, olarak bedel ödemekten kaçınmamıştır. Cezaevleri önü, DGM karakol kapılan, sokaklar, alanlar yani eylemler onun yaşamının bir parçası olmuştur. Ölüm Orucu direnişinde ailelerin en önünde işkencecilere meydan okumuş, Ankara meydanlarında katillerin yakasına yapışmıştır. Çünkü onun anaca, yoldaşça sevgi taşıdığı binlerce oğlu ve kızı vardır. O kavganın annesidir. Karaciğer sirozu olan ve uzun süredir bu hastalıkla mücadale eden Emine anamız 12 Şubat Perşembe günü iyice ilerleyen hastalığına yenik düşerek aramızdan ayrılmıştır. Emine anayı memleketi olan Kastamonu'da son yolculuğuna uğurlarken ona ve kavgamıza omuz vermiş, yoldaşlarımız olmuştum analarımıza söz veriyoruz Emine anamızın emeklerini kuracağımız yarınlara taşıyacağız. Akdemir Ailesine ve tüm tutsak ailelerine başsağlığı diliyoruz. Merhaba, Her yanından pislik akan ve her gün yeni bir rezaleti ortaya çıkan Susurluk'taki devlet kendi borazanlısını yapmayan hiçbir sese tahammül edemiyor. Bu kez de Halk İçin Kurtuluş Gazetesi'nin yayını keyfi olarak durduruldu. Yazıişleri Müdürünü cezaevinde tutuklu vb. olmadığı halde tutukluymuş muamelesi yaparak arkadaşımızın ifadesini almak üzere 6 No'lu DGM'nin çıkardığı tutuklama kararını kullandı. Kendi hukuk kurallarına dahi uymuyorlar. Ancak şunu tekrar söyleyelim ki; hiçbir baskı politikası devrimci yayın cephesindeki yürüyüşü engelleyemeyecek. Halklarımız Susurluk ile birlikte düzenin adaletinin olmadığını, demokrasinin sadece bir avuç azınlık için olduğunu daha bir net gördü. Ve halkın haklının sesi gazetemiz demokrasi istiyoruz, adalet istiyoruz, katliamların hesabını istiyoruz diyenlerin, hesap soranların sesi olmaya devam ediyor. Halkın Sesi Kurtuluş olarak sizlere daha güçlü ulaşabilmemiz siz okurlarımızın her türlü katkılarıyla olacaktır. Göndereceğiniz bir haber, resim vb. gazetemizin daha da zenginleşmesine katkı sunacaktır. Her Halkın Sesi Kurtuluş okuru aynı zamanda bir doğal muhabir olabilmelidir. Yine gazetemizin daha düzenli okurlarımızın eline ulaşmasını sağlamak, için başlatmış olduğumuz abone kampanyasında tüm okurlarımızın çevresinden her kesimden insanları abone yapmak için çaba sarf edeceğini düşünüyoruz. Abone olmayı, abone bulmayı bir sorumluluk olarak görelim ve daha yaygın bir Halkın Sesi Kurtuluş için seferber olalım. Yeni bir sayıda daha buluşmak dileğiyle... "Cezayir Savaşı" filminin yönetmeninden bir sinema klasiği QUIMADA (îsyan) Yön: Gilia Pontecarvo Bir insan başkası için çalışıyorsa her zaman esirdir İdil kültür merkezi nereboyu Cad. No: 110/55 lel Seanslar: Hatta içi 15.30/19.00 Hafta Sonu:13.30/16.30/19.30 Hangi Demokrasi. 34 Bir Ders Bir Eylem 5 Hanefi Avcı 6-7 Susurluk 8-9 Bir Dakika 10 Karartma 11 Şevket Kazan 12 MGK-TUSİAD 13 Bin Operasyon Birleşelim Savaşalım Kazanalım 19 Fransız Emperyalizmi 20 Demire! Mesaj 21 Kürdistan'da Tek Yol Devrim 22 Yoldaşlar Bizi Aşın ; 23 Söyledik Yaptık Halk Sınıfı Bergama 31 Tuzla Deri-Iş 32 Işçi-Memur 33 Şehitler Anma Cezaevleri Galatasaray 38 Metin Göktepe 39 Erbakan'ın 35 Hayali 40 Turban Soruşturması 41 Basın 42 Gençlik 43 Kolombiya 44 Bu Tarih Bizim 45 Kültür Sanat Al Gözüm Seyreyle 47 HALKIN SESİ kurtuluş Sahibi ve Yaziişleri Müdürü: Mahir USTABAŞ Genel Yayın Yönetmeni Hamdi KAYISI Yönetim ve Yazışma Adresi: Himaye-İ Etfal Sok. Kredi Han No:8/12 Cağaloglu/İSTANBUL Baskı: Serler Matbaacılık Fiyatı: TL Almanya: 5 DM, Fransa: 15 FF, İsviçre: 5 SF, Hollanda: 5 FL, İngiltere: 2, Belçika: 100 BF Avusturya: 35 ÖS Abone Koşulları: Yurtiçi: 6 aylık: TL l yıllık: TL Yurtdışı: 6 aylık; 150 DM, lyülık:275dm Hesap No: Gülay YÜCEL adına T. tşbankası Cağaloğlu Şubesi Yurtdışı okurlarımıza... Gazetemizle iletişim kurmak için Zafer Yolu'nda Kurtuluş Gazetesi'nin Almanya Köln Bürosu'nun adresi ve telefonu aşağıdadır. KalkarerStr Köln. Tel: ZULÜM DÜZENİ DEĞİL

3 15 Şubat 1997 ANAP'ı, CHP'sî, Ordu'su, Türk-İş'i, Medya'sı, Refahyol'a Karşı DEMOKRASİYİ KORUMAK İSTİYORUM İşçisi, Memuru, Esnafı, Köylüsü, Öğrencisi, Aydını, Ev Kadınıyla, Alevisi Sunni'siyle, Türk'ü Kürt'üyle Halk S on bir kaç haftanın gelişmelerini yanyana koyduğumuzda açıkça görülen odur ki, burjuva siyasetindeki hemen tüm gelişmeler, tüm manevralar Refahyol'u düşürme operasyonuna dönüşmüş durumdadır. Susurluk'un burjuvazinin gündemindeki yeri de bugün esas olarak bu çerçevededir. Geleneksel olarak MGK'nın siyasete müdahale ediş biçimlerinden biri olan "darbe tehdidi" Ae esas olarak bunun için 8"ndeme gelmiştir. Mevcut kaos içinde tekelci burjuvazi "Darbe mi, şeriat mı"şeklinde sahte, bir ikilem içinde halk kitlelerinin gözünde mevcut düzeni onaylatma, meşrulaştırma ve kendi "reform" isteğinin gerekçelerini güçlendirme hesabı yapmaktadır. Tekelci burjuvazi bu hedef doğrultusunda çok yönlü olarak seferber olmuş durumdadır. Bir yandan tanklar harekete geçirilirken, şeriat ve darbe sopası sallanırken, aynı anda da Türk-îş'ten DlSK'e, Esnaf Odalarına, burjuva, küçük-burjuva kadın kuruluşlarına kadar daha yaygın bir kesim de "demokrasiye sahip çıkma" adı altında harekete geçmiş, geçirilmiştir. Pekala hangi demokrasiyi koruyorlar? Korudukları nasıl bir demokrasidir? Böyle bir noktada sorular peşpeşe birbirini izlemek durumundadır. Sincan sokaklarında tanklar olmayınca, ordu siyaset sahnesinden çekilmiş mi oluyor? Cunta gitmiş miydi bu ülkeden? Generaller ülke yönetiminin neresindedirler? Bu demokrasi nasıl bir demokrasidir? Daha güncel bir başka soru ise oligarşinin demokrasicilik oyununu neden Refahyol'la sürdürmek istemediği, ya da sürdüremediğidir. Daha birkaç ay önce Refahyol'u destekleyen tekelci burjuvazi ne olmuştur da şimdi, tüm gücünü aynı hükümeti düşürmeye yoğunlaştırmıştır? REFAHYOL NASIL İKTİDAR OLDU VE NE YAPTI? Oligarşi açık bir yönetememe krizi içindeydi; kriz hükümet kuramama biçiminde kendisini Önemli ihtiyaçlardan biri halkın çok çeşitli kesimlerinin tepkisini, muhalefetini ortak bir siyasal zeminde birleştirebilmektir. ikincisi, çok çeşitli kesimleri bir pratik eylem etrafında harekete geçirebilmektir. İşte bu ihtiyaçlar temelinde diyoruz ki; bir DEMOKRATiK ANAYASA TALEBİNİ ortaya koymayı ve adalet için, hesap sormak için ve diğer talepler temelinde ÜLKE ÇAPINDA BiR YÜRÜYÜŞÜ bu sürecin odağına oturtabiliriz. Bunlardan birincisi, geniş halk kitlelerini talepler düzeyinde, siyasal anlamda biraraya getirirken, ikincisi ise bu gelişimin pratik ayağını oluşturacaktır. Bu süreç de bir GENEL GREVE emilecek, genel grevin somut, siyasal ve pratik koşullarını oluşturacaktır. ortaya koyuyordu. Ve daha önemlisi oligarşi içi dengeler açısından da, halk kitleleri karşısında geliştirilecek yeni vaatler, oyalamalar açısından da yeni bir seçimin çözüm olma ihtimali yoktu. Hoşnutsuzluk ise örneğin bir Gazi gibi ayaklanmalara dönüşmese de gecekondularda, işçi sınıfı içinde yaygın eylemler sözkonusuydu. Tekeller yine "patlama" kabusları görüyorlardı. Türkiye ve Türkiye Kurdistan'ında silahlı savaş ise oligarşinin tüm önlemlerine, terörüne rağmen sürüyordu. Esasında dolaylı biçimlerde ifade ediliyor olsa da, korku devrim korkusuydu. Ülkenin bir devrime gebe olduğunu yönetenler, çok daha somut görüyor olmalıydılar. Oligarşinin pek çok kesimi bu koşullar altında -ilk tercihleri olmasa da- Refahyol'a evet dediler. Refah, diğer düzen partilerinden farklı olarak belli bir kitle tabanına sahipti; farklı söylemleri vardı; oıigarçi geçici bir rahatlama için bundan yararlanabilirdi. Ancak derinleşen kriz, hiç bîr partiye manevra olanakları vermiyordu. Refahyol da bu anlamda ne Kürt sorununda ne de başka konularda pek fazla manevra imkanı bulamadı. ANAYOL ile yoğunlaştırılan halka karşı savaş politikası Refahyol hükümetiyle sürdürülmüştür ve toplumun hemen tüm kesimlerine uzanmıştır. Refahyol daha iktidarının ilk günlerinde cezaevi direnişleri ve daha bariz olarak da tutsak yakınları, kayıp yakınları karşısındaki vahşi tutumuyla, kurulmasına onay veren tekellere ve MGK'ya kendini kanıtlamıştır. Aynı dönemde, yasal miting, gösteri, basın açıklaması vb. gibi en sıradan demokratik tepkiler vahşi yöntemlerle bastırılmıştır. Gözaltılar, işkenceler, infazlar, kayıplar sürdürülmüştür. Yine halka yönelik saldırıların ayrılmaz bir parçası olan cezaevlerine yönelik saldırılar da bu süreçte yoğunlaşmış, bu saldırılan püskürtmek için yapılan ölüm Orucu'nda 12 devrimci tutsak bedenleriyle barikat olup şehit düşmüşlerdir. Kuruluş biçimiyle, yolsuzlukların 'üstünü örtmesiyle daha baştan kitlelerin gözünde sakatlanmış olan Refahyol, bütün bu gelişmelerin, devrimci, demokratik mücadelenin etkisi altında iyice teşhir oldu. Refahyol bu noktada oligarşinin HALKIN ADALETİ CEZALANDIRIR politikalarının iyi bir uygulayacısı olmaya devam etti. Yapabileceği başka bir şey de yoktu. Hem düzenin halk karşısındaki zayıf durumu, hem de oligarşi içi dengeler, Refah'ı, en azından böyle kısa dönemde pek de gönüllü olmayacağı kararlara da imza atmaya yöneltti. Fiilen her dönem uygulanan terör politikalarını resmileştiren İller Yasası'nı çıkardılar. Hükümet olurken "Olağanüstü Hali kaldıracağız" diyen bu hükümet, tüm valilere Olağanüstü Hal Valisi yetkilerini vererek, oligarşinin politikalarının asıl olarak hangi yönde gelişeceğini ve her gelenin buna tabii olacağını da ortaya koydu. REFAHYOL'UN "DEMOKRASİCİLİK OYUNU" KISA ÖMÜRLÜ OLDU Refahyol tüm bunlara rağmen demokrasicilik oyununu da sürdürmek zorundaydı, iller Yasası ile sivil sıkıyönetim tüm ülke sathına yayılırken, hükümetin eli kardı ortağı Çiller ise "demokrasi atağı"adı altında bir paket açıklıyordu. Gözaltı süresinin kısaltılacağı gibi vaatlerle süslenen bu "demokrasi paketi" ile de yapılmak istenen dünya ve ülke kamuoyunun gözünü boyamaktı. Çünkü yıllardır uygulanagelen kontrgerilla yöntemleriyle düzen aşırı derecede teşhir olmuş, uyguladığı terör yönetememezliğini artırmıştı. Bu kontrgerilla yöntemleriyle de halkın yükselen mücadelesini engelleyemeyeceklerini gördüklerinden ve aslında devrimin ayak sesinden duydukları korkudan dolayı halklarımızı aldatmak için demokrasicilik oyununu bir biçimde sürdürmek zorundaydılar. Refahyol bu oyunu oynamaya devam edemedi. Refahyol kurulur kurulmaz, bu oyunun gereği olarak, daha önceki düzen partileri gibi "Kürt sorunu"nu çözeceğini, boşaltılan köylere geri dönüşü sağlayacaklarını vb. bir dizi vaatlerde bulunmuştu. Gözaltı sürelerinin kısaltılacağı vaatleriyle de oyunu genişletmeyi düşünmüşlerdi. Ama dikkat edilirse, Refahyol hükümeti, demagojik düzeyde, propaganda düzeyinde bile bir daha bunları ağzına alamamıştır. Tersine bu vaatlerin ardından Kürt-

4 Türk halkına karşı terörün en azgın uygulayıcıları olmuşlardır. Özellikle Refah Partisi'nin yıllardır sürdürdüğü demagojik söylemleri çok kısa bir süre içinde yede bir olmuştur. Sonuç olarak, Refahyol, oligarşinin, tekellerin beklediğinden, hesapladığından çok önce teşhir oldu. Manevra alanı daraldı. İşte tam da böylesi bir noktada gelişmelerin üstüne Susurluk olayı da binince, oligarşi acısından bu hükümet adeta bir yük olmaya başladı. Bu yük, orduyla, düzenini çeşitli kesimleriyle Refah arasında geleneksel devlet yapısından kaynaklanan gerginliklerle birlikte iyice ağırlaştı. TÜSlAD'çılar da bir kaç yıldır seslendirdikleri reform taleplerinin uygulanmasını arak düzen açısından kaçınılmaz gören bir noktaya nitürkeş dedestekliyor. "1 Dakika Karanlık" eylemine Sabancı'lar "destek" veriyor. Generallerin Sincan sokaklarına tankları çıkarmasıyla milyonlarca üyeli sendikalar ve odaların ortak "sivil muhtıra"ları aynı amaca yöneldurumda. Bu savunulan, avunulduğu iddia edilen demokrasinin sorgulanmasını zorunlu kılan göstergelerdir. Oligarşi içindeki çatışmada, oligarşinin her kesimi halkın demokrasi talebinden, Susurluk somutunda açığa çıkan tepkisinden güç alma hesaplan yapmakta ve devrimci politikanın etkisizliği, sürece erekli düzeyde insiyatif kogelmişlerdi. Düzen çok çeşitli açılardan adeta çöküyordu. Refahyol bu çöküşü engelleyen değil, tersine kitlelerin Susurluk somutunda çetelere, yolsuzluklara, hukuksuzluklara tepkilerinin en yoğunlaşt ığı bir dönemde, yolsuzlukların hükümeti olmasıyla, bu çöküşü hızlandıran, oligarşi içi çelişki ve çatışmaları körükleyen bir işlev yüklenmişti. Düzeni kitlelerin gözünde aklamak, düzen açısından gerekli reformları yapmak, halka ve devrimci harekete karşı sürdürülecek savaşı daha rasyonel biçimde yürütmek, tekellerin finans kaynaklarına ulaşmasını engelleyen politikaları düzenlemek gibi çeşitli amaçlar açısından artık Refahyol'un düşürülmesi gerekiyordu. HÜKÜMET DÜŞÜRME OPERASYONU DEMOKRASİ MÜCADELESi GİBl GÖSTERİLMEKTEDİR Düşünün, Türk-lş'in mitingini Türkeş de destekliyor, "l Dakika Karanlık" eylemine Sabancılar "destek" veriyor. Generallerin Sincan sokaklarına tankları çıkarmasıyla milyonlarca üyeli sendikalar ve odaların ortak "sivil muhtıra"ları aynı amaca yönelmiş durumda. Bu savunulan, savunulduğu iddia edilen demokrasinin sorgulanmasını zorunlu kılan göstergelerdir. Oligarşi içindeki çatışmada, oligarşinin her kesimi halkın demokrasi talebinden, Susurluk somutunda açığa çıkan tepkisinden güç alma hesapları yapmakta ve devrimci politikanın etkisizliği, sürece gerekli düzeyde insiyatif koyamaması nedeniyle de, bunda şu ya da bu ölçüde başarılı olmaktadır. Erken seçim, genel seçim isteğinde burjuva muhalefetle aynı taleplere sahip bulunan ve parlamentonun alanı üstüne getirmekten sözeden ÖDP HADEP de aynı kulvardadır. Oysa halk kitlelerinin demokrasi, adalet talebi artık oligarşinin meclisinin çatısı alana sığdırılamayacak kadar derindir, îşte bu noktada, devrimciler, demokratlar, halkın muhalefetine burjuva demokrasisini isteyen değil, halk için demokrasi isteyen bir muhteva kazandırmak zorundadırlar. Bu yapılamadığı sürece burjuvaziye yedeklenmek kaçınılmazdır. O durumda yapılanlar istense de istenmese de burjuva muhalefete hizmet odor, halkın demokrasi ye devrim mücadelesini geliştiren bir işlev yüklenemezler. Diyelim Refahyol gitti. Diyelim erken seçim yapıldı. Kim gelecek? ANAP, DSP, CHP, MHP... Kurulucak yeni bir hükümet sonuçta bunlardan oluşacak. Bunlar bugüne kadar nasıl bir demokrasinin uygulayıcısı oldular? Onların demokrasisi halkın hangi taleplerine cevap oldu. Refahyol'la bunların oluşturacağı bir hükümetin, bu hükümetin uygulayacağı politikaların öz olarak bir farkı olmayacaktır. Ancak tekelci burjuvazi, kitlelere kötünün iyisini alternatif olarak, umut olarak gösterme temelinde bir süreç geliştirmektedir. Ortaya koyduğu reform paketini bunlara uygulatacağını da hesaplayarak, oligarşi içi iktidar değişikliğini çabuklaştırmak, düzeni bir an önce Susurluk'un yükünden kurtarmak için, tüm manevralarım "demokrasi" adına sunmaktadır. HALK GÜÇLERİ, SÜRECE MÜDAHALENİN SİYASAL, PRATiK, ÖRGÜTSEL BİÇİMLERİNİ YARATMAK ZORUNDADIR Gerçekte halk güçlerinin sürece müdahale edebilmeleri açısından ortam son derece uygundur. Keza müdahalenin biçimleri açısından da son derece geniş hareket olanakları vardır. Kendiliğinden eylemlerin yaygınlaşması, beklenenin altında da olsa benimsenmesi, ama daha önemlisi bu eylemlilik içinde çok daha derin bir arayışın ortaya çıkması bu olanakların genişliğine işarettir. önemli ihtiyaçlardan biri halkın çok çeşidi kesimlerinin tepkisini, muhalefetini ortak bir siyasal zeminde birleştirebilmektir. ikincisi, çok çeşitli kesimleri bir pratik eylem etrafında harekete geçirebilmektir, İşte bu ihtiyaçlar temelinde diyoruz ki; bir DEMOKRATİK ANAYASA TALEBİNİ ortaya koymayı ve adalet için, hesap sormak için ve diğer talepler temelinde ÜLKE ÇAPINDA BİR YÜRÜYÜŞÜbu sürecin odağına oturtabiliriz. Bunlardan birincisi, geniş halk kitlelerini talepler düzeyinde, siyasal anlamda biraraya getirirken, ikincisi ise bu gelişimin pratik ayağını oluşturacaktır. Bu süreç de bir GENEL GREVE evrilecek, genel grevin somut, siyasal ve pratik koşullarını oluşturacaktır. Böyle bir anayasanın ve eylem biçimlerinin tüm sendikalarda, kitle örgütlerinde, derneklerde, gecekondu semtlerinde tartışılmasını sağlayarak, halk hareketini bunun üzerinde yükseltmek, bilinçli, iradi bir gelişimi olanaklı kılabilir. Halk aradığı demokrasiyi, devrimcilerin ne istediğini ve önerdiğini, burjuvazinin kendisine neyi önerdiğini bu tartışmalar ve gelişim içinde daha somut kavrayacaktır. 'Herkes bilmelidir ki; TÜSlAD'ın v istediği demokrasiyle bizim istediğimiz demokrasi; tekelci burjuvazinin ihtiyacı olan demofciaaiyie halkın ihtiyacı olan demokrasi birbirinden farklı şeylerdir. Halk, burjuvazinin yönlendirmesi alanda -bugünkü TÜSÎAD raporunun önerdiği gibi- demokrasi için ekmekten, ya da 12 Eylül generallerinin önerdiği gibi, ekmek için demokrasiden vazgeçmek zorunda değildir. Ancak demokrasi burjuvazinin ölçüleri ve ihtiyaçları içinde tanımlandığında, geniş kitleler de böyle bir ikilemle karşı karşıya gelir ya da geldiklerini düşünmeleri sağlanır. Halk güçlerinin hazırlayacağı ve mutlak biçimde Bağımsızlığı, Demokrasiyi ve Ulusların Haklarını temel alan bir muhtevaya sahip olacak bir anayasa talebi, kitleleri kendi tercihleri, çıkarları doğrultusunda eğitecek ve mücadelesini bu doğrultuda ' verebilmesi için somut bir hedef kazandıracaktır. BURJUVA MUHALEFETLE AYRIM ÇÎZGlSÎ NET OLARAK ÇEKİLMELİDİR Ne olduğu, kimin için olduğu belirsiz, soyut bir demokrasi mücadelesi sonuç yaratmaz. Daha doğru bir deyişle burjuvazi için sonuç yaratırken, bu süreçten halkın ve devrimcilerin kazanımı olmaz. Tersine burjuvazi kendi siyasal, pratik konumunu sağlamlaştırmış olur. O halde propaganda ve ajitasyonda da, eylemde de, programda da, taleplerde de çok ZULÜM DÜZENİ DEĞİL 15 Şubat 1997 çeşitli biçimlerde bu ayrımı netleştirmek, neyi istediğimizi açıkça kitlelere göstermek durumundayız. Halk kitleleri ve tüm kamuoyu nezdinde soracağımız soru çok basit ve çok çıplaktır: Bu düzeni kim bu hale getirdi? Cevaplanması gereken soru budur. Bunun cevaplanması çözümün nerden, nasıl mümkün olabileceğini de, olamayacağını da gösterir. Bugüne kadar bu ülkeyi burjuvazi yönetti. Pekala ortaya çıkardığı tablo nedir, yoksulluk ve kan gölü. Bunda kimsenin itirazı olamaz. Düzenin etkilediği geniş kesimlere bile doğrudan ulaşabildiğimizde, bu gerçeğin onun bilincinde ve gözünde kısa sürede netleşeceğine tanık oluruz. Gündeme getireceğimiz ikinci soru da aynı kısalık ve çıplaklıktadır; Pekala bundan çıkış yolu nedir? Düzeni burjuvazi bu hale getirmişse, demek ki çözüm bunun dışındadır. Alternatif bir başkasıdır. Alternaif oligarşinin demokrasisi değil, halk için demokrasidir. Alternatif, oligarşinin adaleti değil, halkın adaletidir. Alternatif, oligarşinin emperyalizmle ilişkileri değil, bağımsızlığımızdır. Bütün halklar, demokrasi isteyen herkes, böyle bir anayasa için mücadeleye girişmelidir. Halkın ihtiyacı değiştikçe yasalar da değişecektir. BU değişim de yine halkın çıkarlarını esas alacaktır. Bugüne kadar hiç bir anayasayı yapmayan, değiştirmeyen halk güçleri, bu hakkını kullanmak için bugüne kadarki yoksulluğun, zulmün sorumlularının, yani hala TÜSlAD raporlarıyla, DYP'yi RP'yi uzaklaştırıp kitleleri yeniden defalarca denenmiş ANAP'a mahkum etmeye çalışan tekelci burjuvazinin karşısına çıkmalıdır. TALEP ETMEK YETMEZ; Biz bunları burjuvaziden istemeyiz. Almalıyız; alacağız. Halk güçleri taleplerini ortaya koyarken bu çerçevede düşünüp hareket etmek zorundadır. Değilse, ister ama alamaz. Haklar, özgürlükler, tarihsel" olarak görülmüş, yaşanmıştır ki, zorla, koparılarak alınır. Sol, devrimci, demokrat hangi sıfat ve iddiada olursa olsun, halkların tarihinin gösterdiği bu yolda önderlik etmesini bilmelidir. Yoksa eğer, bu haklara sahip olmamız TÜSÎAD'çıların paşa gönlüne kalmışsa, bugün canları ister verirler, yarın başka türlü yapar; tüm hakları ve yasaları askıya alıp, beş generalin arkasında saf tutarlar. Burjuvaziden istemiyoruz. Halk olarak alalım diyoruz. *

5 Adalet Üzerine Bir Eylem, Bir Ders, Bir Tartışma ve Bir Uyarı BiR EYLEM; 1992'nin Şubat'ında Bursa ilinde Nural Uçurum adlı bir "Savcı" Devrimci Sol tarafından cezalandırılır. Susurluk'a henüz 4 yıl vardır. Devrimci Sol Silahlı Devrimci Birlikler tarafından eyleme ilişkin yayınlanan bildiri şu sözlerle sona erer: "ADALET VE HUKUK, KATİLLERE, Bildirinin başlangıcında ise şu sözler okunmaktadır " Nural UÇURUM bir işkencecidir, bir katildir, bir halk düşmanıdır. Aydın Cezaevi'nin duvariannda onun döktüğü devrimci-yurtsever kanları hala kurumamıştır. Biz Nural UÇURUM'dan işlediği suçların hesabını mutlaka soracağımızı suç tarihinden itibaren açıkça ilan ettik. Ancak ne Nural UÇURUM suçlarını itiraf edip halktan özür dilemiştir, ne de düzenin adaleti bu işkenceciyi yargılayıp cezalandırmıştır. Nural UÇURUM'un Aydın Cezaevi'ndeki işkence ve katliam suçları çok açık, kanıtlı-belgeli olmasına ve halkın büyük tepkisine karşın düzenin adaleti Nural UÇURUM'u yargılama yönünde bir girişimde bulunmadı, tek bir işlem yapmadı. Aksine onu korudu, Bursa Bassavcılığı'yla ödüllendirdi." Durum aynen önceki yıllarda olageldiği gibidir. 16 Mart 1978'de istanbul Ünlversitesl'ndeki katliamın, 1 Mayıs 1977'nin, Abdi Ipekçi'lerin, Bahçelievler'deki katliamın katillerini bulmayan, yargılamayan devlet, Aydın Cezaevi'ne bir sevk sırasında iki tutsağı öldürten o zamanki Aydın Savcısı Nural Uçurum'u mu yargılayacaktır. Durum aynen sonraki yıllarda devam edeceği gibidir. Bildiri bunu da söyler "Bu düzenin adaleti Nural UÇURUM gibilerini yargılayamaz. Çünkü düzenin çıkarları işkencecilerin, katillerin gözetilmesine, korunmasına bağlıdır. Bu yüzden daha çok ve daha iyi işkence yapanlar, daha büyük ve sistemli katliamlar düzenleyenler ödüllendirilir, terfi ettirilir. 12 Eylül Generalleri de böyle yapmıştır, ANAP hükümetleri de... Bugün DYP-SHP hükümeti de işkencecilerin, katillerin gözetilmesini, savunulmasını öncelikli görev olarak önüne koymuştur." Daha sonraki yıllarda, Mehmet Ağar'lar'ın, Hüseyin Kocadağ'ların, Ünal Erkan'lann, Güreş'lerin, Necdet Menzir-lerin ödüllendirileceği gibi, Nural Uçurum da Aydın'da iki tutsağı katledip onlarcasını yaralamanın ödülünü Bursa Savcılığıyla almıştır. Susurluk'ta açığa çıkan devlet örgütlenmesi böyle böyle oluşmuştu işte. Faili meçhulleri, kayıptan sıradan/aştıran buydu. Nural Uçurum'a darbe bu politikaya vurulan bir sonra 'infazlarda" hukukçuların da hazır nazır olduğuna tanıklık edeceklerdi. Sonra katmerin polis kimliği taşıması durumunda o çok kıymetli HUKUKÇU'lann nasıl onları akladığına tanıklık edeceklerdi. Bildiride şöyle sorulmuştu onlara: "Evet, ne istiyorsunuz? Hukuk ve Adalet mi istiyorsunuz? Bunu Halkın Adaleti karsısında "Adaletdarbeydi. "Farklı olması beklenemezdi, çünkü bu iktidar da halka ve devrimcilere karşı işkence-katliam politikalarını temel almıştır. İşkencecilere, katillere ihtiyacı vardır." BiR TARTIŞMA; Evet, Şimdi bu Nural Uçurum'a bir işkenceci, bir katil olarak mı bakacaktık, yoksa bir "HUKUKÇU" olarak mı? Susurluk'a henüz oldukça uzun bir zaman vardı. Kimileri, bu işkenceci cezalandırdığında, "vay efendim, hukukçulara karşı nasıl eylem yapılır" diye feveran etmeye başladılar. Oysa biraz düşünselerdi, devrimci, demokrat kesimler ve PARLAMENTO üzerinde terör estiren Nusret Demiral da hukukçuydu. Biraz sabretselerdl, Bakan olur olmaz ölüm orucunda 12 kişinin ölmesini adeta teşvik eden, hemen sonrasında Diyarbakır'da 10 tutsağı katlettiren makamda oturan Şevket Kazan isimli bir bakanın da HUKUKÇU olduğunu, üstelik bu hukukçu bakanın aynı zamanda Sivas'ta 38 insanı yakan katillerin de avukatı olduğunu göreceklerdi. Bir süre Hukuk" diye çığlık atıp faşistleri, işkenceci katilleri, halk düşmanlarını savunarak yapamazsınız. Sizler bu çığlıklarınızla bilinçli veya bilinçsiz bu düzenin adaletini istiyorsunuz. Yani rüşvetin, torpilin, paranın, yolsuzlukların, işkence ve cinayetlerin, komplo ve entrikalann belirlediği bir adaleti istiyorsunuz. -Bu sözler söyleniyordu bildiride ve Susurluk'a henüz 4 yıl vardı- Savunduğunuz Nural UÇURUM'un cübbesi böyle bir adaleti ter,. sil ediyordu işte. Ve siz bugün bu adak istiyorsunuz. Adalet, insanın en gelişmiş duygu ve değerlerine dayanır. Adalet onur demektir, eşitlik demektir, hak demektir. Uğruna çığlıklar attığınız bu adalet faşizmin adaletidir. Onursuz ve ahlaksızdır. Bir fahişenin ahlakı ve onuru bile bu düzenin adaletinden daha saygındır. Savunduğunuz bu adalet eşitsizliğin, zulmün adaletidir. Bu adalette öncelik her zaman parada ve güçtedir. HALKIN ADALETİ CEZALANDIRIR 15 Şubat 1997 Savunduğunuz bu adatet" haksızlığın adaletidir. Mahkemeler hak arayanlânn değil, gücünü ve sömürüsünü onaylatmak isteyenlerin başvurduktan bir yer haline gelmiştir." BiR DERS; görmek isteyenler için aslında o gün de devletin niteliği ortadaydı. Susurluk'taki devlet daha o günden görünüyordu. 4 yıl önceki bildiride anlatılan Susurluk'taki devletti: "Cumhurbaşkanından yargı kurumlarına kadar her birimin rüşvet, yolsuzluk, işkence, katliam suçlarına karıştığı, her kurumun mafya ile içice geçtiği bir düzende adalet aranmaz. Tersine "adalet" bunların adaletidir. Ve bu düzenin sorumluları da Halkın Adaletinin karşısında savunulamaz. Bilinçli veya bilinçsiz bu düzenin adalet ve hukuku için çığlık atanlar, bunun tarihi ve siyasi sorumluluğunu da düşünmek zorundadır. Demokrat olduğunu, halktan yana aydın olduğunu iddia edenler, oligarşinin demagojik yaygaraları ve kof tehditleri karşısında paniğe kapılıp halkın ve devrimcilerin mücadelesine, Halkın Adaleti'ne saldırmaktan, karalamaktan vazgeçmelidirler. Buna devam ettikleri sürece "demokrat ve halktan yana" olma iddiaları bos bir demagoji olarak kalacaktır." Susurluk'a daha dört yıl vardı, ama aslında halkın adalet isteği daha o günden güçlüydü. Bu isteği ortaya çıkaramamış/arsa, yeterince alanlara dökememişlerse, bu kendine aydınım diyenlerin, siyasi hareket olmaya soyunanlann, ve Uçurum gibi işkencecilere "hukukçu" diye sahip çıkanlann SUÇUYDU. Devrimci Sol ve Cephe, bütün bu süreç boyunca tüm diğer çevrelere nazaran kitlelerin daha büyük bir ilgisine ve sempatisine sahip olmuşsa, onbinleri kortejlerinde toplayabllmişse, bunun nedeni de aynı konuda aranmalıydı; halkın adaleti, kitlelerin özlemine cevap oluyordu. "Halklar ve toplumlar hiçbir zaman adaletsiz kalmamışlardır. Tarihin hiçbir döneminde halklar, uzun süre teslim alınarak, aşağılanarak zorbaların adaletsiz düzenlerine mahkum olmamış, kendi adalet mekanizmalarını mutlaka yaratmışlardır." Susurluk'a henüz dört yıl vardı, Ve bugünün revaçta sözleri 23 Şubat 1992 tarihli Devrimci Sol Haber Bülteni'nde yazılıydı: "Türkiye Halkları adaletsiz yaşamaya layık değildir. Bu, halk olma, ulus olma özelliklerinin inkar edilmesi demektir. Kendine yapılan her türlü zulmü, zorbalığı, haksızlığı sineye çeken bir halk onursuz yaşıyor demektir." Aradığımız adalet bu bültende anlatılan olmasın? Bakın 10 küsur koldan soruşturma açıldı Susurluk için. Ne var ortada? Demiral'ların DGM'lerinden mi, Nural Uçurum'ların bağımsız mahkemelerinden mi, Çiller-Erbakan suç ortaklığına güven oyu veren TBMM'den mi çıkar bu adalet? Cevabını 23 Şubat '92 tarihli bültenin en sözünde bulabiliriz yine: "Adalet Ve Hukuk, Katillere, işkencecilere Terkedilemez, Terketmeyeceğizl... "*

6 15 Şubat 1997 Susurluk'ta Hanefi Avcı Şoku Geçen hafta 5 Şubat günü, Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı Susurluk Komisyonu'na giderek ifade verdi. Avcı'nın verdiği ifadeler Sincan'daki tank sesleri arasında yeteri kadar yankı oörmese de burjuva medyada artık alışık olduğumu* "Sok ifadeler", "Müthiş itiraflar" başlıklarıyla kamuoyuna yansıtıldı. Susurluk Komisyonu Baçkanı Mehmet Elkatmış Avcı'nın ifadelerinden oldukça memnun olduklarını belirterek, "aylardır komisyonda doğru dürüst konuşan tek kişi" diyorlardı. Peki, ne diyordu Hanefi Avcı? "Devlet içinde çete vardır" diyordu ve ilk kez adları sanlarıyla açık bir çete şeması çiziyordu. Verdiği ifadeler gerçekten inandırıcı gözüküyordu. Bugüne kadar hemen herkesin bildiği ama resmi ağızdan kimsenin kabul edip söylemediklerini ifade ediyordu. Yıllardır birlikte çalıştığı meslektaşlarını suçlarken, komisyonun "Neden bu bildiklerinizi yetkililere aktarmadınız" sorusuna "Kimi kime şikayet edeyim. Emniyet Genel Müdürünü, Emniyet Genel Müdürüne mi şikayet edeyim?" cevabı "dürüstlüğüne" biraz gölge düşürse de verdiği ifadelerle komisyon üyelerini bile şaşırtırken burjuva basında da "en doğru o konuştu" denilerek "dürüst", "temiz" polis olmakla ödüllendiriliyordu. Hanefi Avcı Kontrgerilla Çetesinin Dışında mı? ClA'nın ne olduğunu hepimiz az çok biliriz, Darbeler yapar, yaptırır, hükümetler yıkar, kurar, silah kaçakçılığından, uyuşturucu ticaretine kadar her türlü mafya işleriyle de oldukça meşguldür. Denilebilir ki CIA dünyaya pislik saçan bir mikrop yuvasıdır. Bu pislik yuvası filmlere de çok konu olur. Film boyunca CIA ajanlarının karıştığı pis işler anlatılır, izleyenler "vay be" der, "CIA ne pis işler çeviriyormuş." Filme bakılıp "demokrasiye bak, adamlar kendi ülkelerinin gizli servislerini yerden yere vuran filmler yapıyorlar, sesini çıkaran, sansürü falan düşünen yok" diye düşünülür. Sonra filmin sonuna gelinir ve ortaya "iyi" polisler, "iyi" CIA ajanları çıkar. Pis işlere bulaşanları, "kötü"leri yakalarlar. Böylece halka aslında devletin, ClA'nın ne kadar "temiz" olduğu, "vatan, millet için çalıştıktan" ama arada "çürük elma"ların da çıkabileceği, bunlann "münferit" olaylar olduğu mesajı verilir. Herşeye rağmen düzen, sistem "temiz"dir. Bu filmleri izleyen halk, gerçek hayatta da artık ClA'nın ortaya çıkan her pisliği karşısında bunları "çürük elma"ların yaptığına inanmaya başlar. işte, Hanefi Avcı da şimdi Amerikan filmlerindeki bu "iyi" polis rolünü oynuyor. Burjuva basında bile onun için "en dürüst o konuştu" diye yazılmış. Peki, ne konuşmuş? "Çete var" demiş, çetenin başındakiler! saymış, "Ağar, Korkut Eken, Mehmet Eymür, ibrahim Şahin, Tuğgeneral Veli Küçük". Başka, "Tank Ümit'i, Savaş Buldan'ı, Behçet Cantürk'ü, Cem Ersever'i bunlar öldürdü, çek-senet, mafya işlerine karıştılar" demiş, iyi de bunlar aylardır herkesin bildiği, tartıştığı şeyler değil mi? Artık çocuklar bile bu isimleri ezberlediler. Bir Veli Küçük ismi pek geçmiyordu, o da bilinmediğinden değil, ordu malı olduğu için bilenler de ağzına almak istemiyordu. Kocaeli çetesi açığa çıktığında aslında o da deşifre olmuştu. JİTEM'in adı da bu kadar ayağa düştükten sonra bir kaç kurban da onun için vermek gerekiyordu. Hanefi Avcı da onları açıkladı. Peki, herkesin bildiği şeyler de olsa Hanefi Avcı, neden isim isim sayarak resmi ağızdan ilk defa bu kadar net olarak kontra şefleri üzerine ifade vermişti? Bu it dalaşının bir cenahtan hala tırmandırıldığını göstermektedir. Kurban seçilenler ısrarla ortada çete falan olmadığını, bütün olup bitenlerin komplo olduğunu ileri sürüp hem kendilerini hem devleti aklamaya çalışırken, it dalaşının öbür tarafındakiler ise "çete vardır, ama bunlar devletten bağımsız, kendi başlarına mafya işlerine bulaşmışlardır, cezalarını da çekerler" mesajı vererek, bu işin artık kurban verilmeden kapanamayacağını göstermekte, bunu yaparken de meseleyi mafya çeteleri boyutunda tutarak kontrgerillanın gerçek yüzünün tüm boyutlarıyla açığa çıkmasının önüne set oluşturmaya çalışmaktadır. Hanefi Avcı Komisyona verdiği ifadede "Sorularınız karşısında a/aştırma konusuyla ilgili bilgilerinizin benden 5 kat fazla olduğunu anladım. Elinizdeki bilgilerin birçoğu bizde yok... Benim hazırca önünüze koyacağım bir şey yok. Araştınlır, soruşturulursa deliller ortaya koyacak irtibattan bulabilirsiniz, herkes biliyor ama bildiğini söylemiyor ve bir başkası ifade etsin diye bekliyor... Kimse 'Kral Çıplak' oyunundaki 'çocuk 1 rolünü oynamak istemiyor" diyerek, bir yandan "dürüst" ve "masum" rolü oynarken diğer taraftan "Ben de sizler gibi bu islerin tepe noktaya dayanmadan çözüleceğine inanmıyorum. Orada kimler var onu sizler çözebilirsiniz" demektedir. "Ne demek istiyorsun?" sorusunun karşılığında ise adres olarak da Çiller 1! göstermektedir. Peki, Hanefi Avcı burjuva basının yazdığı gibi "en dürüst konuşan"mıdır, bildikleri Susurluk Komisyonu'nun bildiklerinin 5'de biri kadar mıdır, gösterdiği tepe noktası Tansu Ciller'le mi sınırlıdır, gerçek tepe noktası orası mıdır? Elbette değil, söylediklerinin bir çoğu doğrudur, ancak bildiği, anlatmadığı ve çarpıttığı bir çok çoy de vardır, örneğin, bir yandan çetenin MİT, Emniyet ve JİTEM ayağının bulunduğunu söyleyip bilinen isimleri vererek inandırıcılığını güçlendirmekte ama diğer yandan bu isimlerin çete faaliyetlerini bağlı bulundukları kurumlardan gizli, bağımsız yaptıklarını söyleyerek devleti aklamaya çalışmaktadır. HANEFÎ AVCI ÇETELERİN DIŞINDA DEĞİL, 1000 OPERASYONDAN SORUMLU KATİLLERDEN BÎRİDİR Hanefi Avcı yıllardır birlikte çalıştığı Ağar'ın neden karşısında yer almıştır onu kesin olarak bilemeyiz. Belki kendisine elde edilen vurgunlardan pay verilmemiştir ya da verilen payı az bulmuştur. Bu bizi fazla ilgilendirmiyor ancak, bildiğimiz bir şey var ki Hanefi Avcı da kontrgerilla çetesinin dışında değildir ve en az Ağar kadar, Çatlı kadar, kontrgerillanın tetikçiliğini yapan Ayhan Çarkın'lar, Yeşiller, Alaattin Kanat'lar kadar eli kanlı, halka karşı suç işlemiş bir katildir. Hanefi Avcı Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcısıdır. Kendi ifadesiyle bu güne kadar binleri aşan istihbarat işini örgütlemiştir. Komisyona ve DGM'ye verdiği ifade de kontra Çetesinin faili meçhul olarak bilinen bazı cinayetlere karıştığını, bunları onların yaptıklarını söylemektedir. Ama söyledikleri içinde bu güne kadar gözaltında kaybedilen, katledilen binlerce devrimci, yurtsever yoktur. Çarkın'ın kendi ağzıyla anlattığı infazları dahi anmamaktadır. Neden? Çünkü, Hanefi Avcı'ya göre de devrimcilere, yurtseverlere, halka karşı kontrgerilla örgütleri kurmak, devrimcileri, yurtseverleri katletmek, kaybetmek mubahtır, devlete, millete hizmettir. Devrimci Solcuları, DHKP-C' illeri katletmek meşrudur. Peki, neden meşrudur? Eli yüzlerce, binlerce insanın kanına bulaşmış olan biri nasıl "dürüst" olmaktadır? Neye, kime göre dürüsttür? Q, istihbarat, bilgi toplamış, kontra tetikçileri de bu istihbaratları değerlendirerek infazları, kayıpları, faili meçhulleri gerçekleştirmiştir. Hanefi Avcı, halka karşı binlerce suç işlemiş bir katildir. Suçlu bir katildir. Çünkü, Ağar bin operasyonunu bu istihbaratlara dayanarak yapmıştır. Suçlu bir katildir. Çünkü, Ayhan Çarkın'lar, Ercan Aksoy'lar, kontrgerillanın tetikçileri bu istihbaratlara göre katliama gitmişler, evlerde, sokak ortalarında infazlar yapmışlardır. Hanefi Avcı bugüne kadar yaptığı istihbaratların neter d- duğunu, nasıl sonuçlandığını açıklamalıdır. O istihbaratlar sonucunda kaç kişi infaz edilmiştir? Kaç kişi kaybedilmiştir? Bunların hesabını vermelidir. Suçlu bir katildir. Çünkü, yüzlerce, binlerce devrimci onun istihbarat çalışmasıyla tutsak düşmüş, işkence görmüş, sakat bırakılmıştır. Suçlu bir katildir. Çünkü, ZULÜM DÜZENİ DEĞİL tecavüze uğrayanlardan, kaybedilenlerden, faili meçhullerden, halka yapılan eziyetlerden en az bunları yapanlar kadar Hanefi Avcı da sorumludur. O bugün belki Susurluk soruşturmasında sanık satfdalyesinde değil. Belki hiç sanık da olmayacak, hatta belki ödüllendirilip daha üst makamlara da yükseltilecek. Ama ne yaparsa yapsın halkın gözünde suçlu olmaktan hiçbir zaman kurtulamayacak. O görevde kaldığı müddetçe de her geçen gün bu suçları daha da büyüyecek.ve birgün mutlaka halkın adaletine işlediği suçların hesabını verecek. Adalet onun da yakasına yapışacak.*

7 SUSURLUK KOMiSYONU SUÇLULARI BULMAYA MI, AKLAMAYA MI ÇALIŞIYOR? Susurluk, Komisyonu bugüne kadar gerek burjuva medya gerekse tüm burjuva partileri tarafından Susurluk olayının soruşturulmasında en ciddi ve ayrıntılı araştırma yapan kuruluş olarak gösteriliyordu. Ancak 10 Şubat günü Komisyon Başkanı Refahlı Mehmet Elkatmış'tan ilginç bir açıklama geldi. Bugüne kadar ısrarla "Susurluk mutlaka çözülecek, kimse merak etmesin" diyen Elkatmış açıklamasında, "basında Özer Çiller, Mehmet Ağar ve Sedat Bucak hakkında çetelerle ilişkili oldukları yolunda haberler çıktığını, ancak bugüne kadar komisyona gelen 30 bine yakın bilgi ve belge içerisinde adı geçen isimlerin çetelerle bağlantılarını kanıtlayacak ve haklarında dava açılmasını sağlayacak kadar delil oluşmadığını" söyledi. Bu kadarına da pes dememek mümkün değil doğrusu. Bugüne kadar ortaya çıkanları bir kenara bırakalım daha bir kaç gün önce devletin resmi polisi Hanefi Avcı Ağar'ın, Mehmet Eymür'ün, Korkut Eken'in, İbrahim Şahin'in isimlerini vererek kontra çetesinin şeflerinin bunlar olduğunu söylememiş miydi? Hanefi Ava Komisyon üyeleri için "benim bildiklerimin 5 katını bildiğinizi gördüm" deyip Çiller'i de hedef gösterirken, onlar da Avcı içih "üç aydır ilk kez doğru dürüst söz söyleyen biri karşımıza çıktı" dememişler miydi? Şimdi ne değişmişti, ne olmuştu da Komisyon böyle bir açıklama yapma gereği görmüştü? Suç aranıyorsa ortada işlenmiş onlarca, yüzlerce suç, ifadeyse ifade vardı. Peki dava açılması için daha başka hangi deliller aranıyor? Adı geçenlerin komisyon üyelerinin gözleri önünde yeni suçlar işleyip, bunları itiraf mı etmesi gerekiyor? Benzer bir gelişme epey bir süredir burjuva partilerinde de görülmektedir. Çoğu, özellikle de Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz sorunu halkın çözeceğini, bu konuda meclise de güvenmediğini söylüyordu. "Temiz toplum" kampanyaları bile başlatmışlardı. Ama bir süredir onlar da bu söylemlerinden çark ettiler. Şimdi sözleşmişçesine hepsi birden çözümün mecliste olduğunu söylüyor. Niyetler daha açık ortaya çıkıyor. Susurluk'un arkasında süren it dalaşı.'iktidar kavgası, mecliste bir başka biçimiyle, hükümeti düşürme, yeni hükümet kurma arayışlarıyla sürüyor. Tüm bunlar, Susurluk'tan bu yana yaşanan gelişmelerin ardında egemen sınıfların arasındaki iktidar kavgasının, it dalaşının olduğu ve bu pisliği meclisin çözemeyeceği gerçeğini çok daha açık olarak ortaya koyuyor.* CIA 12 MARTI BİLİYORDU" Hanefi Avcı'nın ifadeleri ve "Sürekli Aydınlık için 1 Dakika Karanlık Kampanyasıyla Susurluk tartışmalarının tekrar gündemin ilk konusu haline geldiği günlerde Milliyet Gazetesi'nde ClA'nın Türkiye'deki faaliyetlerine ilişkin "CIA 12 Mart'ı Biliyordu" başlıklı bir yazı çıktı. Yazı doğrudan Türkiye'de 5 yıl faaliyet göstermiş olan CIA ajanı Duane Clarridge'rim yazmış olduğu anılardan yola çıkılarak hazırlanmıştı. Bir bölümü "gizliliğini koruduğu" gerekçesiyle CIA tarafından elenen Duane Clarridge'nin "Bütün Mevsimlerin Casusu" adlı kitabındaki Türkiye ile ilgili bölümler bile kontrgerillanın CIA ile ilişkilerini yeterince ortaya koyuyor yılları arasında Türkiye'de ajan olarak çalışan Duane Clarridge anılarında, görev yaptığı yıllarda bazı Türk istihbaratçılarda çok yakın ilişkiler kurduklarını, 12 Mart darbesinin yapılacağım çok daha önceden bildiklerini açıkça ifade etmiş. Hatta "Doğu Blok"u ülkelerinden bilgi sızdırmak için Türk işadamlarını dahi ajan olarak kullandıklarını söylüyor. Ama anlattıkları bunlarla sınırlı da değil tabii. Duane Clarridge "Yerel teröristlere karşı çalışmak, özellikle ABD'lileri hedef aldıktan için görevlerimizden biriydi" derken kitabında adı geçen Türk istihbaratçılarının içinde en çok Hiram Abas'la olan ilişkilerine de yer vermiş. "Onunla kardeş gibiydik" diyor. Elin ajanları memlekette cirit atıyor. Darbeleri Cumhurbaşkanından, Başbakanlardan önce öğreniyor. Kimileri de hala kontrgerillaya Çiller çetesi, mafya çetesi diyerek halkı kandırmaya çalışıyor.* CM AJANI DUANE CLARRlDGENlN KİTABIND " Martı'nda yakında gerçekleştirilecek bir askeri darbenin istihbaratını aldım.türkler buna 'mektupla darbe' diyorlardı ve gerçektende yapılan oydu. (...) 'Mektupla darbe' hakkında önceden bilgi sahibi olmama kuskusuz bir istihbarat başarısıydı. Bu açıdan Ankara'deki yerel teröristlere karşı çalışmak, özellikle ABD'lileri hedef aldıktan için görevlerimizden biriydi. Ancak Dev-Genç gibi bir Türk terörist grubuna nüfuz edebilme şansımız, bu grubun içine adam sokamadıkça çok düşüktü. Hedefe ulaşmamızı sağlayacak altyapıya sahip değildik. Dahası, terörist olaylar sanki bir gecede patlak verip büyümüş olduğundan, veri tabanımız yoktu, kimin kim olduğunu bilmiyorduk. (...) Bazen, gerek olacağını düşündüğüm durumlarda sokakta yanımda silah taşıyordum. Resmi çevrelerin çoğunda istanbul'daki CIA şefi olarak tanınıyordum ve bu bilginin teröristlere sızdınlması her zaman mümkündü. (...) Hiram eşsiz biriydi. Kendi döneminde, Türkiye'nin en iyi istihbarat memuruydu. Bu görüşü, onu tanıma ayrıcalığına sahip olan bütün yabancı istihbaratçılar paylaşırdı. Sonunda, Türk istihbarat servisinin başkan yardımcısı oldu; bu göreve getirilen ilk sivildi. Bu konumdayken, PKK'ya karşı başarılı operasyonlan düzenlemişti, intikamın gerekçesi de buydu." 15 Şubat 1997 Aşiret Reisi Korucubaşı Olan Sedat Bucak Halk Düşmanıdır Sedat Bucak, aşiret reisi korucubaşı olan bir halk düşmanıdır. Eroinden silah kaçakçılığına, adam kaçırıp işkenceli sorgulardan katliam ve gasplara kadar gırtlağına kadar devletin Susurluk pisliğine batmış bir isim. Susurluk'taki kazada hava yastığı sayesinde sağ kalan tek kişi. Susurluk kazası sonrası uzun süre hafiza kaybı var gerekçesiyle açıktan konuşmadı. Bu süre içinde hastanede ve evinde kendisini "ziyaret" eden mafyacılar, sivil faşist şefler ve diğer kontrgerilla şefleri parti ileri gelenleri vb. ile görüştü. 12 saat ortadan kayboldu. Daha ooiıra ortaya çıktı. Gözcü sitesi ve HBB tv. ye konuştu. Gün üst perdeden konuşma, Çatlı'yı koruma, pervasızca sahiplenme günüydü. Bunun içinde o güne kadar açıklanan "hafıza kaybı"nı da reddetti. Aksine herşeyi, kaza anını çok iyi hatırladığım açıkladı. Bağlı bulunduğu devletin kontrgerilla çetelerinin şefleri o gün için öyle hareket edilmesini uygun görmüşlerdi. Bucale'ta pervasızlığını bu doğrultuda sürdürmüştü. Çatlı'yı gerçek kimliği ile tanıdığını, onu geç tanıdığı için kendisinden nefret ettiğini, Çatlı'nın dünyanın öbür ucunda olduğunu bilse gidip göreceğinin altım çizmişti. Susurluk'ta arabada bulunan susturucuların başkası tarafından konduğunu, kendisinin yada Çatlı'nın olmadığını, kazanın da tesadüfi olduğunu kazayı tüm ayrıntılarıyla hatırladığını ve şoför hakkında davacı olmayacağını açıklamıştı. Lideri Çiller de Çatlı'yı sahiplenerek onu devlet için kurşun atan "şerefli" biri ilan etmişti. Sedat Bucak bu açıklamalarının ardından yine sessizliğe gömülmüştü. HALKIN ADALETİ CEZALANDIRIR Bucak Siverek'te Geçen hafta yanma gazeteci Uğur Dündar ve Tuncay Özkan'ı da alan Bucak soluğu Siverek'te aldı. Kanal D'de S. Bucak'ın Siverek'te büyük bir aşiret kalabalığınca nasıl "krallar gibi" karşılandığı, Bucak'ın nasıl sevildiği ballandırılarak anlatıldı. Bununla da kalınmadı gerçeklerle hiç ilgisi olmayan şeyler gerçekmiş gibi anlatıldı, örneğin her isteyen kişinin istediği saatte aşiretin konağına giderek yemek yediği, hiç kimsenin geri çevrilmediği Kanal D yöneticisi Tuncay Özkan tarafından yansıtıldı. Sanki aşiret reisinin kaynağı faşist mafyacı, kontrgerilacı şeflerin mekanı değilmiş gibi, insanların mahsenlerde işkenceli sorgulara tabi tutulup, diri diri patosa atıldığı bir mekan değilmiş gibi. Bucak Çark Ediyor Dündar ve Özkan Bucak'la Siverek'- teki konağında yaptıkları röportajda HBB'deki röportajında söylediklerini şimdi savunup savunmadığını sordular. Bucak bu kez ordaki röportajının 5 yada 10 dakikalık kısmını hatırladığını, o görüntüleri izlendiğinde "bunları ben mi söyledim" diye dehşete düştüğünü belirtti. Dönem artık A. Çatlı'dan uzaklaşma, onu gerçek kimliği ile tanımama, hatta kendini kurtarmak için birtakım şeyleri ona yıkma dönemiydi. Çünkü geçen süre zarfında Çatlı'nın arabada kokain kullandığı dışkısında yapılan incelemede ortaya çıkmış, H. Kocadağ'ın ise geçiştirilmişti. Ö. Lütfü Topal'ı vuran silahın şarjöründe Çatlı'nın parmak izi çıkmıştı. Bu olayla ilgili Ağar ve I. Şahin'- le görüştüğü cep telefonundan saptanmış, L. Topal'la Çatlı'nın kumarhaneler için Kıbrıs'a gittikleri belgelerle ortaya çıkmış, eroin ticareti, katliam vb. yığınla işe girdiği belge ve itiraflarla ortaya çıkmıştı. Ağar'la birlikte Bucak'ın dokunulmazlığının kaldırılması da gündemdeydi. Bucak'ın HBB'de çocukluğundan itibaren kendilerine kefil olduğunu açıkladığı özel timci korumaları da tutuklanmıştı. Yani kontrgerilla devleti kendini temize çıkarmak için Ağar, 1. Şahin ve diğer özel timcileri harcamayı göze alır gibiydi. Artık başkanları Çiller'de kendilerine ve Çatlı'ya eskisi gibi açıktan sahip çıkmıyordu. Erbakan'ın desteğiyle kendisini kurtarma telaşındaydı. Herkesin kendisini kurtarmaya çalıştığı bir dönemde Çatlı yada özel timci korumalara sahip çıkmak akıl karı değildi, işte S. Bucak'ta öyle yaptı "hafızam yerinde değil" diyerek Gözcü gazetesi ve HBB tv'deki röportajlarını reddetti. Çatlı'yı gerçek kimliğiyle tanımadığını, Susurluk'taki susturucuların arkada oturanlara ait olması gerektiğini dolayısıyla Çatlı'nın olduğunu belirtti. Papuçun biraz pahalı olduğunu gören Bucak, taparcasına sevdiğini açıkladığı Çatlı'yı bir anda unutuverdiği gibi silahları da ona yükleyemeyi ihmal etmiyordu. Gün canını kurtarma günüydü. Oyunu kurallarına göre oynamalıydı. O da bunu yaparak gazetecilerin gözünün içine baka baka eski yalanlarını reddederek yeni yalanlara sarıldı. Nede olsa kendisi için can simidi olan "hafıza kaybı"da vardı...*

8 8 15 Şubat 1997 "Musa Anter'i Biz Öldürdük" Kontrgerilla çetelerinin itirafları sürüyor. Devletin Susurluk'taki pisliği her geçen gün yeni anlatımlarla dökülmeye devam ediyor, iki hain, iki itirafçı Murat Demir ve Murat ipek günlerdir medyada itiraflarını sürdürüyorlar. Devletin çeteleri arasındaki it dalaşının da etkisiyle eski iki itirafçı KiirHisran'da gerçekleştirilen yüzlerce "faili meçhul" cinayeti, eroin ticaretini vb. kendilerinin bağlı oldukları "Yeşil" kod adlı Ahmet Demir sahte kimlikli Mahmut Yıldıran, jltem'ci Ahmet Cem Ersever ve diğer kontrgerillacılarca nasıl gerçekleştirildiğini itiraf ediyorlar. Daha önce bir süre yurtsever hareketin saflarında yer alan ama daha sonra ihaneti seçip itirafçı olan ve kendi halkına karşı her türlü katliâmın, işkencenin, köy boşaltma ve zorla göç ettirme uygulamasının gönüllü piyonları olan Demir ve ipek, şuanda samimi itiraflarda bulunduklarını söylüyorlar. Neden hu itiraflar, neden açıklıyorsunuz sorusuna "Biz cezaevine girip yargılandığımızda, bize emir verenler de gelip bizimle birlikte yatsın, yargılansın istiyoruz" diyorlar. Böylesi masumane bir gerekçenin gerçekleri yansıtmadığı Ortadadır. Gelinen aşamada kontrgerilla devleti bu tür anlatımların önüne geçemiyor. Devletin çetelerinin aralarındaki it dalaşının etkisiyle karşı tarafı deşifre edip saf dışı etmek için, kullandıkları "sadık uşakları" itirafçılara da itiraf ettiriyorlar. Bu iki itirafçı bellerinde silahlan, ellerinde telsizleri birçok kanalla röportaj yapmaları, otel odalarında rahatlıkla görüşüp saatlerce konuşmaları, bir yerlerle telsiz görüşmelerini sürekli yapmaları bir yerlere güvendiklerinin açık Murat İpek: yılında PKK'ye katıldım. 92'de Cizre'de yakalandım. General 92' de ağabeyi dağda olduğu için Mehmet Ertak ile Avukat A. Rahmi Demir'i Emniyet Müdürü Necati Altıntaş ve TEM Müdürü Mehmet Kaplan'ın emriyle öldürüp aynı yere gömdük.m. Ertak'ın üzerine gerilla elbisesi giydirip eline Kaleş verdik ve "Terörist öldürdük" dedik. Cizre'de Petrol Ofisi sahibi Abdurrahman Cengiz'i Ünal Erkan'ın isteğiyle ben, Alaattin Kanat ve Zana kod adlı ismail kaçırdık. -Şırnak'a bağlı Çağlayan köyüne baskın yaptık 7 gönüllü köy korucusunu öldürdük. Baskın öncesi köyün PKK'lı olduğunu söylüyorduk. Baskın sonrası köy koruculannın PKK tarafından öldürüldüğü açıklandı. Herkes öyle biliyordu. -Mehmet Ağar'la Ankara'da psikolojik harekat kurslarında tanıştık. -istifa eden JlTEM'in kurucusu Ahmet Cem Ersever çok şey biliyordu. Konuşacağından korktukları için onu öldürdüler. Uyuşturucu işi rayına girmişti. Cem Ersever bazılarının açığını biliyordu. Ve onlardan çok yüksek miktarda pay istedi. Kendi teşkilatını kurmak istiyordu, başaramadı. Bizzat kafasına sıkan Cem'in Suriye asıllı manevi oğlu Mete'dir. - Abdullah Çatlı daha önce çetenin batı bölgesini-istanbul'daki işleri- idare ediyordu. Ancak son dönemlerde sık sık Günydoğu'ya gelip gitmeye başlamıştı. Eroin trafiğini tek başına ele geçirmeyi planlıyordu. -Şu anda korucuların elindeki birçok silahın seri numaraları değiştirilmiştir. Devlet kendi eliyle silahların sari numaralarını değiştiriyor. ZULÜM DÜZENİ DEĞİL

9 15 Şubat l göstergesidir. öncelikle bu iki eski itirafçının anlatımları Ki bazdan abartılı da olsadevletin kontrgerilla yüzünü çok çarpıcı olarak ortaya koyuyor. Kurdistan dahil olmak üzere Türkiye'nin her tarafında meydana gelen kayıpların, "faili meçhul"lerin katliamların, işkencelerin, köy boşaltmaların, eroin kaçakçılığının, zorla para almaların, çapulculuğun vs.nin devlet eliyle yürütüldüğünü çarpıcı örnekleriyle bir kez daha ortaya koyuyorlar, itirafçıların itirafları kontrgerilla devletinin zayıf karakterli insanları nasıl itirafçılaştırdığı ve her türlü pis işlerde nasıl kullandığı da anlatılıyor. Devlet adına her tür pis işi yönlendirenlerden M. Ağar'ın bahsettiği "Bin operasyon" bu iki itirafçının ağzından bir kez daha gündeme geliyor. Susurluk'la ortaya çıkan gerçeğin sadece devlet olduğu, bu pisliklerin birkaç kendini bilmez polis ve askerin Bir toplantının dış güvenliğini itirafçı Murat İPEK ve bir özel timci aynı silahlarla sağlıyor. devlet içine sızmasıyla olmadığı bu iki itirafçının anlatımlarıyla da bir kez daha ortaya çıkıyor. Tıpkı geçtiğimiz günlerde itiraflarıyla bu durumu ortaya koyan kontrgerilla şeflerinden Hanefi Avcı'nın anlatımları gibi.* Polisin, askerin ve MİT'in bizden haberi var Murat Demir: -92'de teslim olduğumda sorguda 'Bizim için çalışırsanız, cezanızı kapatırız'dediler. Bize kısacası "cezaevinde yatırmayacağız' dediler. Ünal Erkan'ın tüm bunlardan haberi vardır. Cezaevinde istediğimiz saat çıkıp, istediğimiz saat giriyorduk. Cezaevinde gibi görünüyorduk, ama hep dışardaydık. 22 aylık cezamın beş ayını bile cezaevinde geçirmedim. ' -Bize Yeşil kod adlı Ahmet Demir, sahte kimlikli Bingöl, Solhanlı Mahmut Yıldırım emir verirdi. Örgütün tepesinde özer Uçuran Çiller ve Mehmet Eymûr vardır. -Uyuşturucu önce Afganistan, Pakistan ve İran üzerinden geliyordu. Bazen sınırdan bazen yoldan alıyorduk. Herkesin bir sınırı vardı, o sınırlar içinde taşıyordu. Ve başkasına devrediyordu. Daha sonra trafik Şırnak tarafına kaydı. Suriye üzerinden geliyordu. Şu anda Özbekistan, Azerbeycan ve Tacikistan üzerinden geliyor. Gelen uyuşturucu Trakya'da toplanıyor. -Abdullah Çatlı'yı 94'te Elazığ'da Jİ- TEM'de gördüm. Kendisine Reis diyorlardı. Kendisini Reis olarak bilirdik. Yeşil'in üstünde biri olduğu belliydi. Yeşil ona saygılı davranırdı. -Güneydoğu'da halkı korkutmak ve sindirmek amacıyla ilk eyleme 91 Nevroz gösterilerinde halka ateş edilerek başlandı. -İlk faili meçhul olayı Diyarbakır HEP İl Başkanı Vedat Aydın'ın evinden alınıp işkence sonucu öldürülmesiyle başladı. Olayın içinde Yeşil, Hasan Adak Kemal Emlük, JlTEM'den Sezgin vardı. Kaçırma emrini Cem Ersever vermişti. C. Ersever emirleri doğrudan Ankara'dan alırdı. -Batman'a gelen DEP'li milletvekillerine kerşı bir eylem kararlaştırılmıştı, ölüm emri Ankara' dan gelmişti. Hedef hepsiydi. Ancak Mehmet Sincar vuruldu. Hatta Remzi Kartal karşılık vermişti. Olayı görenler var ama korkudan konuşamıyorlar. Milletvekillerine ateş edenler olaydan hemen sonra ilçe jandarmaya gelip elbiselerini değiştirmişlerdi. -Ben kendi ellerimle uçaklara seri numaraları değiştirilmiş silahlar yerleştirdim. -Polisin, askerin ve MiT'in hepsinin bizden haberi var. Zaten Diyarbakır'da polis evinde kalıyorduk. Asker birlikleri içinde özel yerlerimiz vardı, oralarda kalırdık. Bir zamanlar OHAL'in olduğu yerlerde bizim lojmanlarımız vardı.* "İyi Vatandaş Olacağım" Bu sözlerin üç yıl boyunca özel timde çalışıp sonra istifa eden birinin ağzından çıktığı bilinirse ne anlatmak istediği az çok anlaşılır. 87 yılında girdiği özel timde her türlü kontrgerilla faaliyeti içinde yer alan-halil öztürk, yaşadığı ve yaşattığı insanlık dışı, vahşet ortamından kurtulmak için 90 yılında istifa etti. Oysa aynı H. öztürk 86'da Gaziantep'- te polis okuluna başlarken kafasındaki tek İsim özel tim imiş. Özel time girmek istiyormuş, istifasından sonra özel.timde geçirdiği günleri, başından geçenleri, yaşattıkları zulmü, tanıklıklarını kitap haline getirmeyi düşünerek o dönemini "iyi vatandaş olacağım " adıyla yayınlatmak üzere kaleme almış. Halil Öztürk yayınlayacağı kitabında da yer verdiği ve kendisini en çok etkileyen olay olarak bir operasyona giderken araçlarının geçirdiği kazayı ve sonrası gelişmeyi gösterir ve şöyle anlatın "Aracın yakınında Bülent adlı arkadaşım Menzir; "Emirleri Ağar'dan Alıyorduk" Susurluk ile birlikte henüz tam olmasada birçok yönüyle devletin pislikleri ortaya çıkmaya başladı. Devletin Susurluk'taki pisliğinde payı olan Eski İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir kendini kurtarmanın peşinde. Kendisini epey Susurluk pisliğinden uzak tutan Menzir sonunda işin ucu kendisine dokununca "Talimatları" Ağar'dan aldığını açıklayarak işin içinden sıyrılmayı denedi. Evet Ağar, devletin kontrgerilla çetesinin şeflerin- yerde dizlerini göğsüne doğru çekerek kıvrılmıştı. Sol kolu aşağı doğru düştüğünden, elbisenin altından parmak uçlarına kadar kan fışkırdı. iki adım geriye giderek silahımı çıkardım. Bülent'e doğrulttum. Kısık gözlerini aralayarak bir silaha baktı, birde bana. Sonra sanki kaderine razı olmuşçasına başını yere koydu. Ve birden kulaklanmda diğer araçtan inen irfan'ın haykırışı patladı: 'Sakın yapma!..' İrfan'ın bağırışıyla birden kendime geldim. Ne yapıyordum ben? Neler oluyordu bana? Deliriyor muydum yoksa? Psikopatlaşıyor muydum? Kendimi tanıyamaz hale gelmiştim. Silahımı Bülent'in üzerinden çekerek kılıfına koydum." Özel timci H. Öztürk en yakın arkadaşı dediği kişinin ölümü üzerine özel timden ayrılmaya karar vermiş ve ayrılmış. H. Öztürk'ün kaza sonrası kendisine sorduğu sorular gerek kendisinde gerek diğer özel timcilerde olan gerçeklerdir. Kendileri daha eğitilirken her tür kontra taktiği öğretilir. Örneğin devrimci yurtseverler, Kürt halkı, haksızlıklara karşı çıkanlar, haklarını arayanlar vs. herkes onlar için potansiyel suçludur. Rahatlıkla dövülür, öldürülür. Özel timcilerin düşman gördüklerini "yakala ve öldür" diye tek parolaları vardır. İnsanlık, kişilik, irade diye bir şeyleri yoktur. Onlar tamamen halka düşman birer psikopat, birer insan kasabı robotlar haline getirirler. H. Öztürk örneğinde de görüldüğü gibi kana dayanmazlar. Yaralı, en yakın arkadaşı dahi olsa düşündüğü ilk şey onu öldürmektir.* dendir. Birçok konuda üst olmasıyla Menzir'e emir vermiş olabilir. Ama bu hiç bir zaman Menzir'in suçunu hafifletmez. Çünkü Menzir'in kendisi de devletin bu faşist çeteciliğinin içindeydi. Ve istanbul kontrgerillasının önemli şeflerindendi. O yaptıklarıyla çoktan suçlu olduğunu kanıtladı. Sadece İstanbul'da bulunduğu süre içinde, onlarca devrimci, demokrat, yurtsever, halktan insan katletti, sakat bıraktı. Mehmet Ağar'ın 'Huzur ve güveni sağlamak için bin operasyon gerçekleştirdik" dediği operasyonların istanbul ayağında adeta Hitler'in gestapo şefleri gibi çalıştı Menzir. İşkencelerden, sakat bırakmaya, kayıplara, yerinden infazlara kadar. Ama bir zamanlar ardındaki koruma ordusuyla, katliamları gerçekleştiren Menzir, korkusuz numaralar yapıyordu. Bugün çıktığı TV. kanallarından birine çok açıkça korkusunu dışa vurdu ve aslında kendisinin öyle bir programa çıkarılmaması gerektiği, kendisinin zaten DHKP- C'nin hedefi olduğunu belirtti. Anlaşılan Menzir'in korkusu daha da artmış durumda. Çünkü o yaptığı "icraatlar" ve ardından gelecekleri daha görecek. Diğer polis rütbesindeki kontrgerilla şefleri gibi itiraflarını şimdilik sürdüredursun. * HALKIN ADALETİ CEZALANDIRIR

10 15 Şubat 1997 l DAKiKA YETMEZ YALNIZ KARARTMA YETMEZ dakika yetmiyor. Karartma.eylemi, fiili olarak pek çok yerde beş on dakikaya uzuyor. Karartma yetmiyor, pek çok semtte irili ufaklı kalabalıklar sokaklara iniyor... Eylem gösterilere dönüşüyor... Ama. yetersizlik aşılmıyor, aşılmış değil. Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda bir eylem mayalanma aşamasını yaşıyor, istanbul'da diğer merkezi alanlar için ve Ankara gibi diğer kentlerde de benzer girişimler var... Çok çeşitli kesimler daha etkili ne yapabiliriz arayışındalar. Kuşkuları, korkuları, meşruluk, yasallık vb. kaygılar sürse de adeta boyuna yeni eylem biçimleri aranıyor. Hayat zorluyor. Bunca adaletsizlik, bunca eşitsizlik, bunca yüzsüzlük, bunca pislik, bunca zulüm, işkence, ölüm karşısında, bireycilikten, korkudan ya da benzer başka nedenlerden dolayı soğumuş, duyarsızlaşmış yürekler, politik pasifliğe itilmiş kesimler "birşey yapma" gereği duyuyor. Duyguları isyan ediyor, ama politik olarak henüz isyana hazır değiller, işte bu kesimler, bu eylemlerde kendini ifade etme olanağı buluyor. Ama adaletsizlikleri görmeye devam edenler, bunların yetersizliğini de görecekler. Görüyor, yaşıyorlar. Yeni arayışlar, eylemleri başka biçimlerle zenginleştirme ihtiyacı buradan doğuyor. Kendiliğinden eylem biçimlerinde belli bir yaygınlaşma var. Elbette esasında bu eylemleri tümüyle "kendiliğinden" olarak nitelendirmek de gelişmenin tam ifadesi değildir. Bir iradilik var; ancak örgütsüz bir irade bu. özellikle başlangıcında örgütsüz bireylerin irade koyma çabaları vardı. Eylemlerin asıl açmazları, zayıflıktan da - bu noktada ortaya çıkıyor. 1 DAKiKA KARANLIK'IN ÖĞRETlCİLİĞİ "1 Dakika Karanlık" eylemi, ülkemizdeki toplumsal muhalefet için herşeyden önce bir tecrübedir. Halkın duyarlı yanlarını da, örgütsüzlüğünü de, çağrıları nasıl değerlendirip değerlendirmediğini, nasıl bir ruh hali ve arayışı içinde olduğunun da belli yanlarıyla ortaya koymaktadır. Medyadakiler, sanatçılar, televizyon ekranlarındaki yüzbinlerce izleyiciye seslenen popülaritenizin alanlarda niye karşılığını bulamadığını düşündünüz mü? Bakın, pek çok izleyicisi, dinleyicisi olan onlarca yazarın çağrısına rağmen örneğin Bakırköy özgürlük alanında ilk haftalarda birkaç yüz kişiyi geçmeyen sayıda insan vardı. Ve onların çağrısıyla oraya gelenler de bunların Toplumsal muhalefet, kontrgerilla iktidarının pervasızlık, duyarsızlık çemberini kırmak gibi somut bir görevle karşı karşıyadır. Susurluk Çeteleri, iktidardakiler, halkın muhalefetini küçümseyerek, karalayarak etkilenmediklerini göstermeye çalışıyorlar. Erbakan'ın, DYP Genel Başkan Yardımcısı Gölhan'ın, Şevket Kazan'ın eyleme saldıran, küçümseyen açıklamaları buna yöneliktir. Halka karşı savaş açan ya da böyle bir savaşı yürüten iktidarların ortak özelliklerinden biri de "kamuoyunu kaale almama"dır; yani başka deyişle "muhalefet" karşısında pervasızlık. içinde diyelim ki % idi. örgütsüz halk böyle olur. Şu ya da bu hesapla, duygu ve düşünceyle birşeyler yapmak istiyorsunuz. Halka da bu doğrultuda çağrıda bulunuyorsunuz. Ama örgütlülüğe karşı çıkan, bireyciliği durmaksızın yücelten, kutsayan da sizsiniz, işte bu da sizin en büyük açmazınızdır. 1 Dakika karanlık eyleminin ülkemiz aydınına öğretmesi gereken yan tam bu noktada açığa çıkmaktadır. Halk hareketi, demokrasi mücadelesi örgütsüz gelişemez. Halk salt çağrılarla örgütlenmez. Salt çağrılarla sokağa dökülmez. Aydın, demokrat, devrimci, eğer bir sonuç almak istiyorsa, halkın eylemini, muhalefetini örgütlemek istiyorsa emek verecektir. Salt çağrılarla olsaydı, bırakın örgütsüz kitleyi, işçi konfederasyonlarının çağrısıyla, hemen her eylem yüzbinlerle yapılırdı bu ülkede. Bakın işte, Türk-lş'i, DİSK'i, KESK'i "1 Dakika Karanlık"ı da, alanlarda toplanmayı da destekliyorlar, kimilerinin Genel Başkanları buralara bizzat da katılıyorlar. Onlar bir basın açıklaması yaparak eylemleri desteklediklerini duyurmuş ve kendi üyeleri başta olmak üzere tüm topluma katılma çağrısı yapmışlardı. Ama sonuç yoktur ortada. Olması da mümkün değildir. Çünkü halk hareketi böyle olmaz. Böyle gelişmez. İKTİDARIN "KAALE ALMAMA" POLİTİKASI Toplumsal muhalefet,kontrgerilla iktidarının pervasızlık, duyarsızlık çemberini kırmak gibi somut bir görevle karşı karşıyadır. Susurluk Çeteleri, iktidardakiler, halkın muhalefetini küçümseyerek, karalayarak etkilenmediklerini göstermeye çalışıyorlar. Erbakan'ın, DYP Genel Başkan Yardımcısı Gölhan'ın, Şevket Kazan'ın eyleme saldıran, küçümseyen açıklamaları buna yöneliktir. Halka karşı savaş açan ya da böyle bir savaşı yürüten iktidarların ortak özelliklerinden biri de "kamuoyunu kaale almama"dır, yani başka deyişle "muhalefet" karşısında pervasızlık. Kaale almama politikasının bir yanı infazların, kayıpların, katliamların, işkencelerin pervasızca sürdürülebilmesi; bir diğer yanı, işkencecilere, katillere "siz işinize bakın" güvencesi vermek iken; bir diğer yanı da halk kitlelerine "mücadeleyle bir şey elde edilemeyeceği"ni göstermeye çalışıp, halkın kendi gücünün farkına varması sürecini sekteye uğratmak, halkı çaresizlik duygusu içine sürüklemektir. Halk hareketi bu barikatı eylemleriyle vurup dağıtmak zorundadır. 1 dakika karanlık, işte bunun için yetmemektedir. Yanlış ya da gereksizlik meselesi değildir bu. Yapılmalı, yapılabilir. Ancak tek başına yetmez. Tek başına bundan büyük sonuçlar beklemek, kitleleri hayal kırıklığına götürebilir. Ki iktidardakilerin istediği tam da budur. Yaptıklarımız yapmaya devam ederek, eylemlerimizi geliştirmeli, büyütmeli, yaygınlaştırmalı, yükseltmeliyiz. Buna zorunluyuz. Devrimcilerin, demokratların, aydınların, demokratik kitle örgütlerinin görevi, halkın şu veya bu biçimde katıldığı eylemleri, onların tepkilerini küçümsemek, sırt çevirmek değil, bunlara KATILMAK; ama bununla da YETİNMEYEREK, mevcut tepkileri, eylemleri büyüterek, yayarak, muhtevasını siyasallaştırarak, halk hareketini BÜYÜTMEK'tir. Bir adım atıp durmak, ancak karşınızdakine cesaret verir. Çok çeşitli alanlarda, çok çeşitli biçimlerde adımlar attık. Devamını getirmek zorundayız. Adımlarımızı daha büyütmek zorundayız. Ve adımlarımızı daha sert vurmak zorundayız.* Gazi Katliamının Sorumlularından Hesap Soruluyor Gün gün sokaklarımızı işgal eden, evlatlarımızı her gün işkencelerden geçiren ve katleden... Şehitlerimizin mezar ziyaretine dahi izin vermeyen bu çetelerden hesap soracağız diyerek yola çıkan Gazi halkı/13 Şubat Perşembe günü Anadolu bölgesinde saat 21:00'de biraraya geldi. Karanlığa mum yakarak başlayan insanlar "Susurluk ZULÜM DÜZENİ DEGİ Devlettir Hesap Versin", "Zinda Boşalsın Çetelere Yer Kalsın", "Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek" sloganlarıyla parka doğru yürüyüşe geçtiler. Ellerinde tenekelerle ve alkışlayarak yürüyen insanlar parka mumlar bıraktılar. Mahalleden bir temsilcinin "Bundan sonra her akşam eylemimiz Gazi Mahallesi'nin farklı bölgelerinde devam edecek" dedi ve eylem bitirildi, insanlar dağıldılar, *

11 11 15 Şubat 1997 Susurluk'taki Devletin Pisliğini Halkın Örgütlü Mücadelesi Aydınlatacaktır Okmeydanı "Sokaktaki Halkın Parolası: Yarın Akşam Yine Buradayız" Okmeydanı'nında bir haftadır yapılan "Sürekli Aydınlık için l Dakika Karanlık" eylemine polis saldırdı. Okmeydanı halkı her akşam olduğu gibi 12 Şubat akşamı da karartma eylemini gerçekleştirmek amacı ile biraraya geldi. Anadolu Kahvesinin önünde alkışlarla toplanan insanlar ellerinde meşaleleler, maytaplarla "Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek", "Susurluk Devlettir Hesap Soralım" sloganları ile yürüyüşe geçti. Yaklaşık beş dakika yürüyen 200'e yakın insan polisin "dağılın" uyarısı ile karşılaştı. Polise "Kayıpların Hesabını istiyoruz" sloganı ile karşılık veren kitle ile polis arasında kısa bir tartışma geçti. Polisin uyarısını dinlemeyen kitle "Çiller, Ağar, Bucak Yargılansın", "Zindanlar Boşalsın Çetelere Yer Kalsın" sloganları ile tekrar Anadolu Kahvesinin önüne doğru yürürken kalabalık bir polis yığını insanlara "dağılın diyoruz size" diye bağırarak 3 kişiyi gözaltına almaya kalkıştı. Ancak halkın sahiplenmesiyle gözaltına alamadılar. Yanlarından geçen insanlara azgınca saldıran ve bağıran polisler kitlenin "Dağılıyoruz arkadaşlar, yarın akşam yine hurdayız" demesiyle ara sokaklarda ve caddeleri tüm gece boyunca resmi ve sivil polis otolarıyla terör estirmeye çalıştı. Bakırköy Özgürlük Meydanı Halk Çetelerden Hesap Soruyor "Sürekli Aydınlık için l Dakika Karanlık" kampanyası birçok kitlesel katılımla devam ediyor. Yurttaşlar Girişimi tarafından organize edilen kampanya halktan büyük destek görüyor. Bu amaçla, Fatih Altaylı'nın girişimiyle başlatılan sessiz protesto eylemi Bakırköy Özgürlük Meydam'nda 3. haftasına girerken, düdüklü protesto eylemine dönüştü. Bakırköy Meydam'nda toplanan yaklaşık 500 kişi "Çeteler Halka Hesap Verecek", "Savaşa Değil Eğitime Bütçe", "Çeteler Mecliste, Öğrenciler Hapiste" sloganları atıldı, izleyiciler de ellerindeki düdüklerle, çetelerden hesap sorulmasını istedi. Grup Yorum'un da bir dinleti verdiği eylem, yaklaşık 45 dakika sürdü. Daha sonra eylemciler olaysız bir şekilde dağıldılar. Bir Destek de Sanatçılardan Edip Akbayram öncülüğünde Kadıköy İskelesi'nde toplanan, sanatçılar kirli siyasete, kirli topluma karşı olduklarını söyleyerek kampanyaya destek verdiklerini söylediler. Tuncay Özinel, Ferdi Akarnur, Semra Öztan, Dursun Ali Sarıoğlu, Gürsoy Gökçe, Tevfik Gelenbe, Ahmet ve Necef Uğurlu'nun da bulunduğu sanatçı topluluğu şarkılar söylediler. Her pazar Saat 13'te Kadıköy'de buluşma karan alan sanatçılar daha sonra dağıldılar.* Kartal Karartmaya Dayanışma istanbul'un her mahallesinde her geçen gün daha fazla insanın katılımıyla karartmalar yapılıyor. 10 Şubat Pazartesi akşamı Saat: 21:00'de Kartal Meydanı'nda Kurtuluş ve Atılım okurlarının organize ettiği bir eylem yapıldı. Yaklaşık 200 kişinin katılımıyla gerçekleşen eylemde ÖDP, Tunceliler Derneği ve Pendik bölgesinden gelen insanlarla beraber mumlar ve maytaplar yakıldı. "Çiller, Ağar Yargılansın", "Sokağa Eyleme Özgürleşmeye" dövizlerini açan insanlar sık sık "Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek", "Kahrolsun MİT, CIA- Kontrgerilla" sloganları atıldı. Halkın her kesiminden insanın destek verdiği eyleme yoldan geçen arabalar da korna çalarak katıldılar. Nurtepe Bizim de Konuşma Vaktimiz. Artık; Sokaklar Bizimdir Nurtepe halkı karanlığı sloganiaıia aydınlatıyor. Saatlerin 21:00 olmasıyla ışıklarını söndüren insanlar sokaklara çıkıp torpil patlatarak, maytap ve meşaleler yakarak, tencere ve düdük çalarak karanlığa ses veriyorlar. Sokullu Caddesinde toplanan insanlar sloganlar atıyor ve yolu trafiğe kapatıyorlar. Artık susma vaktimiz geçti diyerek bir dakikalık eylemi 10 hatta 15 dakikaya çıkartarak, "Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek", "Zindanlar Boşalsın Çetelere Yer Kalsın", "Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Çeteler Mecliste, öğrenciler Hapiste", "Halkımız Saflara" sloganlarını atarak Nurtepe halkını aynı saatte aynı yerde eyleme çağırıyorlar. Hafta boyunca devam eden meşaleli yürüyüşlerde 300 kişi ile başlayan eyleme şimdi civarında mahalle halkı katılıyor ve sayıları her geçen gün daha da artıyor. 11 Şubat 1997 günü yapılan eyleme yaklaşık 400 civarında insan katıldı ve bir basın açıklaması yapılarak Susurluk'taki devletten hesap sorma kararlılığı dile getirildi. Basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi: "Bizim asıl amacımız eylemimizi daha da kitleselleştirmek, gündemi sıcak tutmamız için, daha da bir kitleyle buluşmak amacıyla buradan herkese çağırımız, insanlar yalnızca evlerinden çıksın. Çünkü Susurluk devletin pisliği, çirkef yüzüdür. Hesap soralım" denildi. Eylemin saat 21.15'de sona ermesiyle her gün saat 21.00'de alanlarda buluşmak üzere dağıldı. HALKIN ADALETİ CEZALANDIRIR Karlıktene Kartal'da Eylemler Yaygınlaşıyor 11 Şubat Salı akşamı Kartal Karlıktepe Mahallesi tekel önünde yaklaşık 150 kişi alkışlarla ve "Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek", "Sokağa Eyleme özgürleşmeye", sloganlarıyla yürümeye başladı. Eylem öncesi yapılan çalışmanın da etkisiyle tüm mahalle ışıklarını kapatarak, alkışlarıyla eyleme destek verdiler. Bu esnada "Emekçiyiz Haklıyız Kazanacağız", "Çiller, Ağar, Bucak Yargılansın", "Çeteler Bizi Yönetemez", "Sokağa Eyleme özgürleşmeye" dövizleri açıldı. "Kahrolsun MİT, CIA- Kontrgerilla", "öğrenciler Hapiste, Çeteler Mecliste", "Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Halkımız Saflara" sloganları ile halaylar çektiler. Daha sonra mahalle halfa adına bir konuşma yapıldı. "Herkesin eyleme destek vermesi gerektiği ve sorunun bizim sorunumuz olduğunu anlatıldı. Her akşam aynı yerde buluşulacağı sözü verilerek konuşmanın ardından eylem sona erdirildi. Alibeyköy Karanlığa Alibeyköyden BirSes ' "Sürekli Aydınlık için Bir Dakika Karanlık" kampanyası her geçen" gün daha fazla insanın katılımıyla sürüyor. Alibeyköy halkı Senem'in Muhammet'in ve Irfan'ın katilleri olan Susurluk'taki devletten Saat 21:00'de ışıklarını söndürerek hesap soruyor. Böyle çıkar karanlıklar aydınlığa diye sokaklara çıkan insanların kimisi pencerelerden, balkonlardan alkışlarla, kimisi ışıklarını söndürüp yakarak, kimisi karanlık sokaklara mumla çıkarak, kimisi de teneke çalarak hep bir ağızdan "Karanlıklar Böyle Çıkar Aydınlığa" sloganını atıyorlar. Malatya Çeteler Aydınlık İstemiyor Türkiye genelinde yaygın bir şekilde süren ışık söndürme eylemine Malatya'nın bir çok mahallesinden destekler yağıyor. Malatya'ya bağlı Paşaköşkü Mahallesi'nde bir haftadır coşkulu bir şekilde sokağa çıkan insanlar Anayol'dan şehir merkezine doğru sloganlarla ve alkışlı protestolarla, halaylar eşliğinde yürüyor. Halfan hesap sorma bilinciyle çıktığı sokaklarda 9 Şubat akşamı polis tahammülsüzleşerek panzerlerle insanları dağıtmaya çalıştı, polisin saldırısına barikatlarla yuhalayarak ve alkışlarla cevap veren insanlar 10 Şubat akşamı yine sokaklardaydı. "Susurluk'taki Devlettir Hesap Soralım", "Polis Mafya Aşiret Bu Ne Biçim Rezalet", "Faşizme Karşı Omuz Omuza" sloganlarıyla birleşen insanlar bundan sonra da kontrgerilla devletinden hesap sormaya devam edeceklerini söylediler. *

12 12 15 Şubat 1997 Erbakan ve Kazan Işık Söndürme Eylemine Karşı Kinlerini Kustular Şevket Kazan Fesatlık Yapıyor Aydınlık için Bir Dakika Karanlık" eylemi halkın "Süreki büyük oranda katılımıyla genişleyerek sürüyor. Pasif ışık söndürme ile başlayan eylemlilik giderek sokaklara çıkıp meşaleli, mumlu gösterilere, sloganlı, davullu zurnalı protestolara dönüşüp genişliyor. Halk Susurluk'taki devletten hesap sorma, adalet özlemlerini bu eylemliliklerle yansıtıyor. Elbette tepkinin giderek yaygınlaşması birilerini rahatsız edecekti. En başta kontra çeteleri rahatsız olacaktı bundan. MGK rahatsız olacaktı. Ancak ilk ses kendini pisliğin dışında göstermeye çalışan Refah Partisi'nden geldi. Erbakan yaptığı konuşmada bakın neler söylüyor "Türkiye bu kadar mükemmel bir şekilde gelişirken, dünyanın bilmem neresinde hangi fesatçılar, şu saatte ışıkları l dakika söndürelim demişler. Hadi biz de bu fesatı Türkiye'ye getirelim demenin kimseye bir faydası yok. Çok şükür 3 kişi bile yapmıyor. Kendi kendilerine, bir ufacık fincanın içerisinde birşey yapıyoruz zannediyorlar. 70 milyon halkımız ancak bunların haline acıyor Aklı başında bir insan böyle bir şey yapar mı? ile kadar çocukça bir şey. Bu iflasın ta kendisi. Hasetten çatlarsan, yapacak birşeyin kalmazsa, sonunda elektriği sökersin, kapıyı sökersin. Yapacağın iş bu". Erbakan Küçümseme Havalarında Kontrgerillaya Sahip Çıkıyor Hatırlanacağı gibi Susurluk kazası ilk pislikleri ortaya çıkardığında Erbakan "fasafiso" demişti, kontrgerilla gerçeği için. Bugün ise bu konuda çıkıp açıktan bunları savunmuyor, üzerinden atlıyamıyör. Ancak unutturmak, kontrgerilla devletini kurtarmak için de elinden geleni yapıyor. Kurdukları komisyon Ağar ve Bucak için "yeterli delil yok" açıklamaları yapabiliyor Erbakan'ın ışık söndürme eylemi konusundaki yaklaşımı ise gerçek yüzünü tamamen açık ediyor. Kontrgerillayı, çeteleri hedefleyen bir eyleme, hem de halkın büyük bir kesiminin katıldığı bir eyleme karşı çıkmanın tek anlamı vardır; çetelere, kontrgerillaya sahip çıkmak. Sözde adil düzenden bahseden Erbakan pisliklerin içinde yüzdüğünü adaletsizliğin simgesi olmuş, faşist çetelerin düzenini savunarak ne kadar "adil düzenci" olduğunu da gösteriyor. Aslında Erbakân'm sahiplenmesinde ve kontrgerillayı korumaya çalışmasında şaşılacak birşey yok. Çünkü kendisi ve partisi de Susurluk pisliğinin içindedir. Tüm teşhir olma riskine rağmen sahiplenmesi, eyleme olan kızgınlığı bundandır. Ve eylemin etkisini giderek arttırmasından olan korkusunu gizlemek için de kendine özgü üslubuyla küçümsemeye kalkışıyor. Erbakan acaba hergün, saat 21.00'de pencereden kafasını uzatıp dışarıya bir bakıyor mu? Yoksa aydınlığı yaratmak için çöken karanlıktan mı korkuyor. Kentlerden varoşlardan hergün aynı saatte gelen gürültüleri, sloganları, meşale parıltıları karşısında şaşkına dönüp saymayı unuttuğu için mi üç kişi diyor. Anlaşılan MGK Erbakan'ın kulağını yine çekti yeterince çaba harcamadığı için ve Refah MGK'ya ve sermayeye yaranabilmek için daha hararetli kontrgerilla savunuculuğuna soyunuyor. Artık Refah'ın sakalayabileceği bir şey kalmamıştır. Ne müslümanlığı gerçektir onların ne de adil düzenleri. Müslümanlık adına her türlü pisliğin ayyuka çıktığı Susurluk'taki devleti savunuyor, adil düzen adına çetelerin adaletini savunuyorlar. Başbakan, koalisyonun 2000 yılından sonra da süreceğini iddia etti ve "1997de uçacağız" dedi: 'Enflasyonla faiz; yüzde 10'un altına inecek, paramız dolardan kıymetli o- lacak. Türkiye Avrupa'nın en guçiü devleti olacak.' Erbakan "Kimse milletin Alevi Halkımıza Hakaret Adalet Bakanı, Kazan Beynindeki Pislikleri Döküyor Halk arasında bir deyim vardır; köpek dişini gösterince enik havlamaya başlarmış. Erbakan çıkıyor ışık söndürme eylemini karalamak, küçümsemek için birşeyler söyleyiveriyor. Ertesi gün bakıyorsunuz, sabık Alevi düşmanı katil Şevket Kazan "Elektriği söndürerek Haklar Ve özgürlükler Platformu Basın Açıklaması "KAZAN HALKIN DEĞER YARGILARINA DİL UZATIYOR" Hergün yapılan bir dakikalık ışıkları kapatma eylemi için "mum söndürme" terimini kullanarak alevi halkının değerlerine hakaret eden Şevket Kazan'ı Haklar ve Özgürlükler Platformu yaptıkları bir açıklamayla kınadı. Susurluk'ta meydana gelen kaza ile devletin kontrgerilla yüzünün, mafya çetelerinin ilişkilerinin birbir ortaya dökülmeye başladığını belirten Haklar ve özgürlükler Platformu düzen egemenlerinin acizleştikçe halkın değer yargılarına saldırdıklarını belirtti. Erbakan'ın eylemi ukala tavırlarıyla küçümserken Şevket Kazan'ın dahada ileriye giderek alevi halkının değerlerine saldırdığını belirten Haklar ve Özgürlükler Platformu açıklamışının sununda "Refah Partisi yetkililerinin bu saldırılarını tüm halkımıza ve hepimize yapılmış bir saldın olarak kabul ediyor ve protesto ediyoruz. Halkın örgütlü güç ve birlikte hesap sorması karşısındaki paniğiyle gerçekleştirilen bu saldırılan onları kurtaramayacak, aksine halka karşı işledikleri suçları artırıyorlar. Buna karşı daha fazla onları karanlığa bogacağız."dendi. mum söndü oynuyorlar" diye hızını alamayarak milyonlarca insanın inancına hakarete varan küfürlerle beynindeki pislikleri boşaltıyor. Yıllarca bilinçli ola-' rak Alevi inancına yönelik karalama ve spekülasyonun bir parçası olan "mum söndü" lafları Alevi inancından halklarımıza yapılan ağır bir hakarettir. Şevket Kazan bunu söylerken anlamını bilmiyor olamaz. Tepkiler üzerine "Ben alevi halkın ananelerinden olan mum söndürmeden bahsetmedim" diyerek özrü kabahatinden büyük yeni bir açıklama yaptı. Şevket Kazan kafasındaki alevilere iftiraya Alevilerin ananesi diyor. Oysa Kazan söylediğinin hakaret sayıldığını çok iyi biliyor. Ve fırsat bu fırsattır deyip tüm kinini kusuyor. Ahlaksızlığı, sahtekarlığı kendine meslek edinen Kazan ölüm Orucu Direnişi karşımızdaki aczini de "Stok yaptılar, yiyorlar" şeklinde ifade. etmiş ve beyninde patlayan ilk şehit ile tüm yalanları tuzla buz olmuştu. Bu eylem karşısındaki hazımsızlıkları, acizlik Şevket Kazan'a Tepkiler Büyüyor KENDİ AHLAKSIZLIKLARINIZI ZULÜM DÜZENİ DEĞİL leri de daha büyüyecek ve halk daha ileri eylemlerle kontrgerilla devletini sarsmaya devam ettikçe daha da saldırganlaşa;- caklardır. Beyninin her yanından irin ve pislik akan Şevket Kazan halkımıza hakaret ederek efendilerine yaranmaya çalışıyor. Her ağızlarını açtıklarında inanca saygıdan bahsederken yalan söylediklerini de itiraf etmiş oluyorlar. Şevket Kazan din maskesi altında bölücülük yapıyor. Halklar arasına nifak tohumları ekmeye çalışıyorlar. Kendisi gibi inanmayanları aklı sıra küçümsemeye, aşağılamaya çalışıyor. Ağızları açılınca hakkını arayanlara fesat diyen bu zihniyetin Alevi halkımıza yaklaşımı fesatlığın, fitnenin en alasıdır.a Böyle bir beyin çürümüştür. Ve böyle bîr kişilik saf müslüman olamaz. Kazan'ın işi gücü ortalığı bulandırma, fesatlık yapmadır. Boş yere çırpınmayın Erbakan ve Kazan. Her yanından pislik akan kontrgerilla devletinin siz de bir parçasısınız ve onu kurtaramayacaksınız. Bunu artık kendi tabanınız dahi görüyor. Aklı başında olmayanlar ışık söndürerek pisliğe tavır alanlar değil her gün çıkan pislikten şaşkına dönen sizlersiniz. Halkın haklı tepkisi değil iflas eden, savunduğunuz faşist çetelerin düzenidir. Küçümsediğiniz halk beyninize yumruğunu indirdiğinde gerçekleri görme fırsatınız dahi olmayabilir. Müslüman, inanan halkımız: Refah'ın gerçek yüzü tüm düzenin kurumlarında olduğu gibi Susurluk sonrası gelişmelerde daha fazla ortaya çıktı. Refah düzen karşıtı değil, düzenin kendisidir. Refah'ın yalanlarına kanmayalım, hesap soralım inancımızı özgürce yaşayacağımız, bağımsız bir ülke için mücadele edelim.* HALKIMIZA YAMAYAMAZSINIZ "Sürekli aydınlık için l dakika karanlık eylemi" ne halkın tüm kesimlerinden gelen yoğun ilgiden oldukça rahatsız olan kontrgerilla devleti eylemi rencide etmek için karalamalarına başladı bile. Erbakan'ın tüm tahammülsüzlüğünü ifade eden sözlerinin ardından, Adalet Bakam Şevket Kazan'ın kendi ahlaksız zihniyetlerini yansıtan "mum söndü oynuyorlar" sözüne tepki gösteren halk "mum söndü" nün, alevi ve sunni halkı ayırmak, birbirlerine düşmanlaştirmak amacıyla düzen egemenlerinin alevi geleneklerine yöneltiği çirkin bir karalama olduğunu söylediler. Kazan'ın sözlerinin ahlaksızlık olduğunu belirten alevi dernekleri "suç duyurusunda" bulunacaklarınıda ifade ettiler. Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Başkanı Murtaza Demir Şevket Kazan'ın söylediği sözlerle provokatörlük yaptığını ifade ederek Kazan'ın sicilinde şeriatçılann, Sivas'ta halta katledenlerin avukatlığını yaparken, ölüm orucuna giren tutsakları bile bile ölüme terk etmenin bulunduğunu belirtti. Semah Kültür ve Araştırma Vakfı Genel Başkanı Lütfü Kaleli "mum söndü" iftirasının ahlaksızca kullanıldığını belirterek "Şevket Kazan'ı nefretle kınıyor, sözün taşıdığı hakareti kendisine iade ediyorum" dedi. Karacaahmet Sultan Vakfı Başkam Arif Sağ, Şevket Kazan'ın geçmişteki eylemlerine bakılınca yaptığı açıklamayı şaşırtıcı bulmadıklarını belirtirken, alevi dernekleri yöneticileri Şevket Kazan'ı istifaya çağırdılar. Şevket Kazan'ın ahlakdışı karalamasının ardından 12 Şubat akşamı Adalet Bakanlığına siyah çelenk bırakmak isteyen alevi kültür dernekleri ve demokratik kitle örgütleri, polis tarafından engellendiler. Güven Park'ta toplanarak bakanlığa kadar yürümek isteyen 15 kitle örgütü ve bazı siyasi parti temsilcileri polis tarafından engellenirken siyah çelenke el konuldu. Bunun üzerine yaktıktan mumlarla gelen katılımcılar saat de mumlan söndürerek Şevket Kazan'ı protesto ettiler. Ayrıca Şevket Kazan ve Erbakan'ın sözlerine tepki gösteren aydınlar basına verdikleri demeçlerle Refah Partisi'ni protesto ettiler. Orhan Pamuk (Yazar): Başbakan ışıklardan çok korkuyor. Korkmakta haklı. Çünkü lambaları söndüre söndüre onları oradan indireceğiz. Can Yücel (Şair): Bir dakika karanlık yolundaki toplu eylem, aslında Erbakan'ın bir dakika değil, her gün 24 saat memleketi karanlığa boğma hareketine karşıdır. Ergin Cinmen (Avukat Yurttaş Girişimi Temsilcisi) Laf edeceklerine Susurluk çetesini ortaya çıkarsınlar.*

13 13 Artık karşılarında kendine güvensiz dağınık ve hedefsiz bir halk yok Bu süreçte konuşan - konuşulan iki kesim MGK ve TÜSlAD. ikisinin de isteği, istikrar, ikisinin de istediği; Susurluk pisliğinin dışında görünmek. Çünkü, devlet her yönüyle bu pisliğin içinde batmaya devam ediyor. Devletin içinde, devletin üstünde görünerek bazı kurumların "temiz" ve "tarafsız" kalması gerekiyor. Bu iç içe geçmişlik ne kadar perdelense de halkın bilincine oturan devlet artık yönetemiyor. Kirli imajın silinmesi hedefleniyor. TÜSlAD'ın "demokratikleşme paketi" ve tartışma, nüans farkından kaynaklı çelişkiler yaşasa da iktidar koltuğundaki bütünden ayrı olması düşünülemez bile. Bakanlar Kurulu MGK'nın gölgesi gibi çalışmaktadır. Ordunun hükümet içindeki hükümet olması demek olan MGK'nın TÜSlAD'a tepkisinin asıl nedeni, nüfusuna müdahele ediliyor olmasıdır. Diğer taraftan yıllardır sırtını generallere dayayan burjuvazi MGK'nın tepkisinden sonra söylem değiştirmeye başlamıştır bile. Tek tek generalleri arayarak raporun desteklenemediğini ifade etmeye TÜSİAD ve MGK'nın çıkartan birbirine ters değildir. Halka karşı hep birlikte politika üretirler. ordunun belirleyicilik misyonunu üstlenmesi bu amaca hizmet ediyor. Verilen mesajlar her ne kadar hükümete uyarı gibi görünse de asıl uyan halka, yani gelişen halk muhalefetine yöneliktir. ilk önce TÜSlAD'ın demokratikleşme paketini tartıştı kamuoyu. Bir kısım ideolojisiz sol angaje oldu. İHD'sinden HADEP'ine, ÖDP'sinden ÇHD'sine olumlu değerlendirilen demokratikleşme paketine ilk tepki ordudan geldi. Raporun MGK ile ilgili maddeleri karşısında ordu konuştu. MGK'nın toplantıları, ordunun gayri resmi muhtırası Çankaya ile yapılan görüşmeler tartışılıyor. Bir anlamda ordu ülkedeki gelişmelerden rahatsız. Çünkü aylar geçmesine rağmen, üstünü örtme çabasına kitleler ısrarla Susurluk'un üstüne gitmekte, hesap sorma bilinci güçlenmektedir. Bu yanıyla yapılan açıklamalar gözdağı vermeye yöneliktir. MGK ve TÜSlAD arasındaki? TÜSlAD'ın tamamının düşüncelerini yansıtmadığını vb. söylemeye başlamışlardır. Her ne kadar MGK ve TÜSlAD arasında anlaşmazlıklar görünse de bunlar suni çelişkilerden başka bir şey değildir. Yine çözüm yollan kendileri tarafından çok da çabuk bunu vermektedir, İt iti ısırmaz atasözü aslında bu ilişkiyi çok iyi ifade ediyor. Halk gerçeği, halkın gücü onları biraraya getiren tek etkili güç. Bunun için de halkı karşılarında görmekten hep korkmuşlardır. 12 Mart'lann, 12 Eylül'lerin de altında yatan en önemli güç bu değil miydi? Bugün ne emperyalizm ne de oligarşi darbeye gerek duymamaktadır. Ülkede zaten darbe ile yapılabilecek herşey yapılmaktadır. Kayıplar, katliamlar, faili meçhuller cunta döneminden daha fazla yaşanmakta ve örtülü sıkıyönetim koşulları hüküm sürmektedir. Halkı sindirmekte bunlar yetmiyorsa farklı yöntemlere başvurmalıdır. Halkın Susurluk'un üstüne giderek daha fazla devleti yıpratmasını engellemek için her yolu denemekle birlikte MGK'nın TÜSlAD'ın bu dönemde sarıldıkları en önemli silahlardan biri "Şeriat geliyor" korkusu yaratmaya çalışmak olmuştur. Yıllardır ülkeye şeriat tohumlan ekenler, bugün laiklik elden gidiyor demagojileri ile halkın tepkisini bu yöne çekmeye başladılar. Medya da günlerce tarikatları işleyip zikir görüntüleri ile halkın beynine umacı gibi yerleştirmeye çalıştılar. Devlete, millete sahip çıkmazsanız ortalık bunlara kalacak, ayağınızı denk alın demeye çalışmışlardır. Tüm bu göstermelik şeriat karşıtlığı belli kesimleri harekete geçirmiştir. Milli mutabakattan söz etmeye başlamıştır. DİSK, KESK, vb. direkt devlete yöneltilmesi gereken oklarını "temiz toplum" söylemiyle oligarşiye yedeklemişlerdir. Oysa temiz toplumu Susurluk'takiler de istiyor ve onlar da bu toplumun içinde. Ama halk değiller. Bunlar da yetmedi, bu görüntüye bir de milliyetçilikle süslemeliydiler. Bunun için de Kıbrıs sorunu hazır reçete oldu orduya. Dış düşmanlara dikkat çekildi bu kez. Bir de ilk aşamada Susurluk'u her şeyiyle ortaya dökmeye çalışan medyaya dur demek gerekiyordu, ilk uyanlar yapıldı, mesajlar karşılığını buldu. Ya sosyalist basın. Onu da susturmak için "yıkıcı, bölücü yayınlara çözüm bulma" diye bir yöntem attılar ortaya. Tüm bunlar suni krizler ve geçici çözüm arayışlan olmaktan öteye geçememektedir. Ve halk muhalefetini yok etmeye de gücü yetmeyecektir. Sonuçta tüm bu çözüm arayışlan ne demokratikleşme gösterileri yapan TÜSlAD'ı rahatlatacak ne de suni krizlerle halka gözdağı vermeye çalışan MGK'nın düzeni kurtarma çabalarına çözüm olacaktır. MGK halka karşı saldırılarını boyutlandıracaktır. Amaç topyekün halkı teslim almaya çalışmak olacaktır. Zaten yıllardır da yapmak istedikleri budur. Ama artık karşılarında kendine güvensiz, dağınık ve hedefsiz bir halk yok. Ayağa kalkan ve iktidara yönelen bir güç var. Sorun da bunu doğru kanallarda örgütleyecek önderliktir. * HALKIN ADALETİ CEZALANDIRIR 15 Şubat 1997 Adana da Bildiri Dağıtıldı Her geçen gün yeni bir "faaliyeti" ortaya dökülen kontrgerillanın pisliklerinin bu düzen içinde temizlenmesi mümkün değil. Çünkü zaten pisliği düzen üretiyor. Halkımızda bilinci geliştirmek amacıyla yapılan eylemlilîklerdesürüyor. 7 Şubat günü Adana'nın Namık Kemal, Yeşilyurt, İbo Osman, Beyazevler, Yeni Baraj, Yurt mahalleleri ve Baraj Lisesi'nde Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi imzasıyla "Pisliği Devrim Temizler" başlıklı bildiriler dağıtıldı, Adana büromuzu arayan bir kişi eylemi Devrimci Halk Güçleri adına üstlendi. Mersin'de Bildiri, Tarsus'ta Yazılama Susurluk'ta Meydana gelen kazadan bu yana üç buçuk aya yakın zaman geçmesine rağmen, günden güne daha fazla bataklığa gömülen mafyacı kontrgerilla devletine yönelik eylemlilikler de devam ediyor. 8 Şubat günü Mersin'in, Portakal, Turunç ve Çilek mahallelerinde Susurluk'la ilgili bildiriler ve PKK ile DHKP arasında yapılan ittifak konusunu içeren yazılamalar yapıldı. Bu eylemleri Mersin büromuz arayan bir kişi Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi adına üstlenirken, eylemlerinin devam edeceğini belirterek "Yaşasın Devrimci Halk Kurtuluş Partisi- Cephesi" dedi. Yine Tarsus'ta aynı gün Cumhuriyet, Musalla, ince ve Yeşil mahallelerinde Susurluk ile ilgili Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi imzalı bildiriler dağıtıldı. Bu eylemi de Mersin Büromuzu arayan bir kişi Devrimci Halk Güçleri adına üstlendi. Kocaeli, Derince'de Özel Sayı ve Bildiri Dağıtıldı Haklar ve Özgürlükler Platformu'nun başlattığı "Susurluk'taki Devlettir Hesap Soralım" kampanyası çerçevesinde Kocaeli ve mahallelerinde çeşitli eylemlilikler yapıldı. ilk olarak 10 Şubat 1997 günü Kocaeli ve Derince, Esentepe mahallesi Çınarlı Köyü, Öğretmenler mahallesinde Haklar ve Özgürlükler Platformu tarafından çıkartılan "Susurluktaki Devlettir Hesap Soralım" bildirileri dağıtıldı. Yine aynı gün Derince Erzurum Mahallesi'nde "Susurluk'taki Devlettir" özel sayısı ev, ev halka dağıtıldı.* Konya Demokrasi Platformu Düzeni Protesto Etti Konya Demokrasi Platformu 7 Şubat Cuma günü Bank-Sen Konya Şubesi'nde bir basın açıklaması yaptılar. Açıklamaya Eğitim-Sen, Enerji Yapı Yol-Sen, IHD, Halkevi, Selçuk Üniversitesi öğrencileri katıldı. Açıklamada konuşan dönem sözcüsü Avni Çalışır, düzenin Susurluk'la birlikte tam olarak gerçek yüzünün ortaya çıkan ve ne yapılırsa yapılsın artık ortaya çıktığı pisliklerin içinden çıkamayacağını belirtti. Faili meçhullerle, kayıplarla, infazlarla, memurlann, işçilerin, öğrencilerin, 70 yaşındaki anaların meydanlarda coplayarak ayakta durabileceğini düşünüyor. Söz ve karar yetkilerini halkın elinden alarak hemen hemen hergün derneklerin basılıp sendikaların kapatıldığı bir düzende yaşadıklarını ve son günlerde ortaya çıkan TÜSlAD raporlarıyla içine düştükleri durumun açıkça görüldüğünü söyledi. Avni Çalışır, "97 yılının diğer yıllardan farklı olamayacağını ve halk üzerinde baskıların iyice artacağını söyleyerek, bu kirlenmenin içinden çıkmasının tek yolunun bütün Demokratik Kitle Örgütlerinin bir araya gelerek birleşip mücadele etmesiyle mümkün olacak" dedi.*

14 14 15 Şubat Mart 1995, günlerden pazar... Hem tatil günü olması, hem de televizyonlarda maç olması nedeniyle kahveler oldukça kalabalık... Saat sıralarında bir taksi hızla Gazi mezarlığından Ismetpaşa Caddesi'ne doğru ilerliyor. Taksiden açılan ateş, Gazi'nin sessizliğinde yankılanıyor. Katillerin hedefi Dostlar, Cihan, Yavuz Kardeşler ve Doğu Karadeniz kahvehaneleri ve Sarıcıoğlu GAZl'DEKl PROVAKATORLER, KATİLLERİ KOLLAYANLAR SUSURLUK'TAKlLERDlR KATLİAMIN SORUMLULARI - Bir bütün olarak Kontrgerilla - Milli Güvenlik Kurulu Üyeleri - Hükümet Üyeleri, - Koalisyon Hükümetinin oluşturan partilerin ve diğer düzen partilerinin yönetici organları - TBMM'de bulunup da katliamı destekleyen veya seyirci kalan tüm milletvekilleri - Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar - istanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu - istanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir - Emniyetten Sorumlu Vali Yardımcısı Nihat Kemal Eren - Katliam sırasında Gaziosmanpaşa Emniyet Müdürlüğü görevinde bulunan Mehmet HanTokuç - Gaziosmanpaşa Emniyeti'nde görevli polisler - 13 Mart 1995 günü Gaziosmanpaşa bölgesine sevk edilen askeri birliklere komuta eden generaller ve diğer üst rütbeli subaylar - Katliam ve ayaklanma boyunca "görev" yapan sivil-resmi polisler ve başta İstanbul Emniyet Müdür Yardımcıları Hüseyin Kocadağ ve Mehmet Çağlar olmak üzere onların amirleri - MHP, Ülkü Ocakları gibi faşist örgütlenmelerin şefleri ve bunların emri altında çalı şan resmi-sivil Mart 1 nü Ümraniye bölgesine sevk edilen askeri birliklere komuta eden neraller ve diğer lar - Bir işkence yuv: olarak teşhir olmuş olan Gazi Polis Karakolu'nun faşist amirleri, emirlerindeki üniformalı katiller ve bunları desteğinde Gazi emekçilerinin üzerinde terör estirmeye çalışan sivil faşist çeteler. - Kalemini burjuvas ziye satmış olan halk düşmanı köşe yazarları, olayları yanlış aktarmaya çalışan kontra muhabirleri ve bunların uşaklık ettiği burjuva basın tekelleri... Pastanesi... Taksi yoluna devam edip Kıbns Caddesi'nin ucunda kaybolurken, geride 67 yaşındaki Halil Dede'nin cansız bedenini ve onlarca yaralıyı bırakıyor... Kontrgerillanın saldın programı kahvelerin taranmasıyla tamamlanmamıştı. Kitleler eğer bu katliama sessiz kalırsa, halkı sindirme, yıldırma amacına ulaşmış olacaktı; ama eğer kitleler bu katliama karşı çıkar, harekete geçerse, tekrar katliam yapılacak, halkı sindirme bu yoldan gerçekleştirilecekti. Hesap buydu. Gazi emekçileri, saldırının ardından Gazi sokaklarını doldurdular. Katillerin kimliğini bildiklerini daha en baştan karakolu hedef alarak ortaya koydular. Gazi ayaklanması üç gün boyunca sürdü: Kontrgerilla halk ayaklanmasını da katliamla bastırmaya girişti. 23 Gazi'li emekçi katledildi... GAZl'DEN SUSURLUK' A YADA SUSURLUKTAN GAZl'YE iki yıl oldu. O gece kahvehaneleri tarayanlar o günden bu yana karanlıkta kaldı. Ayaklanma sırasında kitlenin üzerine ateş açarak katliamı gerçekleştirenler de göstermelik davalara rağmen karanlıkta kaldılar. Daha doğrusu Susurluk'a kadar kamuoyu nezdinde karanlıktaydılar. Ama şimdi Susurluktan Gazi'ye, ikisini birleştiren çizgide her şey açıktır. Ya da tersinden; Gazi'den ZULÜM DÜZENİ DEĞİL Susurluk'a bakıldığında da çok şey dörünüyor. Gad halkı katliamı gerçekleştirenleri, Kahveleri tarayanları da, sonraki katliamın faillerini de, sezgisiyle, bilinciyle, tecrübesiyle biliyordu. Devrimciler de biliyordu. Ama şimdi bu bilinen, tüm kamuoyunun nezdinde de bilinir hale gelmiştir. Gazi'de provokasyon yapanlar, katliamı düzenleyenler, Susurluk'takilerdir. Susurluk'taki devlettir. AÇIĞA ÇIKAN YALNIZ ÇARKIN'LAR DEĞiLDiR! Kahveleri tarayanlar belki Ayhan Çarkın'lar, Ercan Gürsoy'lar, belki de Çatlı'nın, Kırcı'nın köpekleriydiler. Ama aynı çetenin, aynı devletin emrindeydiler. Ayaklanan halkın üzerine ateş açarak katliamı planlayanlar ve gerçekleştirenler, Çarkın'lar, Gürsoy'lar içinde olmak üzere Ağar'lar, Menzir'ler, Kocadağ'lar, Çiller"ler, MGK'daki omzu kalabalıklar, DYP'si, ANAP'ı, RP'si, CHP'siyle tüm düzen partileridir. Kahvelerin taranması sonrasında polisin neden geç müdahale ettiğini soran TV muhabirine o zamanki Emniyet Genel Müdürü Mehmet AĞAR'ın cevabı, "O gün maç vardı, polislerimizin büyük çoğunluğu stadyumdaydı" şeklindeydi. Üniformalı katillerin elebaşısı olan Ağar, bu sözleriyle gerçekte katliamı üstleniyordu. Bu açıklama o günlerde

15 15 15 Şubat 1997 belki pek fazla dikkat çekmemişti. Ama şimdi "Bin Operasyon"u üstlenen ve çok daha net açığa çıkan konumuyla bu sözlerin anlamı da ortaya çıkmıştır. "KAYIT DIŞI" KONTRA SİLAHLARI Gazi katliamından sonra Mecliste, benzer her gelişmeden sonra olduğu gibi, bir Gazi Komisyonu kurulmuştu. Bu komisyonun başkanlığına eski bir Emniyet Müdürü olan DYP Miletvekili ismail Köse'nin getirilmiş olması, daha baştan komisyonun göstermelik ve polisi, devleti aklamayı hedefleyen bir komisyon olduğunu ortaya koyuyordu. Ama bu komisyon, göstermelik soruşturmasında bile istemeden de olsa bazı gerçeklerin açığa çıkmasına neden olmuştu: Komisyon araştırmalarının ortaya çıkardığı bazı gerçekler şunlardı: "Polis tarafından 11 adet kayıt dışı kaleşnikof kullanılmıştır." "Polis, 224 kişiyi hedef gözeterek vurmuştur.* "Başkomlser ve Birlik Amiri A. A. telsizden yaptığı anonsta 'fırsat bu fırsat, yakaladığınızı vurun, öldürün' dedi.' "ölümlerin ve yaralanmaların bir bölümü Grup Amiri M.Y'nin silahından çıkan kurşunlarla gerçekleşti. * Komisyon bunları tesbit etti de ne oldu? Hiçbir şey! Adı geçen "Birlik amiri" de, "Grup amiri" de görevinin başındaydı. Katliama katılan Çarkın'lar da Topal cinayetine kadar, halka, devrimcilere yönelik katliamlardaki "görevini" yapmaya devam ediyordu, it dalaşında "yanlış" bir hedefe yönelmiş olmasaydı, hala da devam ediyor olacaktı. Ancak Komisyon raporundaki bir olgu, Susurluk'tan bu yana sözü edilegelen hemen tüm olaylarla bir paralellik gösteriyor. Komisyon tesbit etmişti ki: "Polis tarafından 11 adet kayıt dışı kaleşnikof kullanılmıştır*. Dikkat edin Susurluk'tan bu yana kayıp, kayıtsız silahlar konuşuluyor, israil'den Emniyet tarafından "resmi" olarak alınan silahların nerede olduğu, kimlere verildiği belli değil. Yakalanan KATLİAMIN BAŞ SUÇLULARI - O GÜN NE DEMİŞLERDİ?- Tansu Çiller (Başbakan): "Her başarının arkasında bunu engellemek isteyenler vardır. Olay provokasyon olmasa, bu kadar kısa sürede bu kadar insan nasıl toplanabilirdi?" Mesut Yılmaz (ANAP Genel Başkanı, Ana Muhalefet Lideri): "Herkesi bu tahriklere kapılmayarak, bu oyunu boşa çıkartmaya çağırıyoruz. Gün, beraberlik günüdür. Biz ANAP olarak buna ne ölçüde katkıda bulunabilirsek, bulunmaya hazırız." Hüsamettin Cindoruk (TBMM Başkanı): "Bu hazin olayı yapanlar Türk değildir. Türk vatandaşı da değildirler, dışarıdan gelmişlerdir. Çünkü bizi birbirimize düşürmek isteyen odaklar, laik düzeni yıkmaya, milli birliğimizi çeşitli silahlar Emniyet depolarında bulunamıyor... KAYIT DIŞI SİLAHLAR VE OTOPSİ RAPORLARI ASIL FAlLlN DEVLET OLDUĞUNUN KANITIDIR iste asıl mesele burada. Bir devletin resmi polisi, neden "kayıt dışı" silah kullanır ve böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Eğer bir devlet kontrgerilla devtetiyse, ancak böyle bir durumda bu mümkündür. Gazi'de ve devrimcilerin katledildiği yüzlerce operasyonda bu mümkün olmuştur, çünkü bu devlet, bir kontrgerilla devletidir. Bu devletin katleden, infazlar yapan, kaybeden çetelere ihtiyacı vardır ve bu çeteler özel timcilerden, itirafçılardan, subaylardan kurulmuştur. Gazi Ayaklanması sırasında şehit düşenlerden 18 kişinin Adli tıp Kurumu tarafından hazırlanarak açıklanan otopsi raporu da bu infaz çetelerinin varlığının kantıydı: Raporlara göre 15 kişi " tek kurşunla* öldürülmüştü. Vücuttaki mermi giriş yerleri "göğüs ve baş bölgesinde* idi. bozmaya çalışıyorlar." Nahit Menteşe (içişleri Bakanı): "Hadiseler o kadar üstüste geldi ki, şu anda failler ve eşgalleri belli değil. Bu teröristler PKK olabilir, İBDA-C olabilir, DEV-SOL olabilir, DEV-YOL olabilir. Olay yerinde kalaşnikof mermi çekirdekleri bulunmuştur. Önümüzdeki günlerde olay aydınlanacaktır." Hikmet Çetin (CHP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı): "Bu kadar büyük bir topluluk içinde polislerin tümünü yanlıdır-yansızdır diye nitelemek yanlıştır. Polislerin içinde hatalı olan varsa, işlemler sürdürülüyor, gerekenler yapılacaktır." "Hassas konulan gündeme getirerek, ülkemizde kargaşa çıkarma eğilimi var." Necmettin Erbakan (RP Genel Başkanı): "Olay tamamen dış güçlerin etkisinde yapılan bir provokasyondur." Bunun anlamı çok açıktı: "öldürmek amaçlı olarak" ateş edilmişti, infaz mangalan pervasızdı. Kendilerine verilen emri alenen yerine getiriyorlardı ve kendilerine her türlü güvence verilmişti. Kontrgerilla hala iktidardadır; kanıtı Ayhan Çarkın'lardır; Gazi davasıdır. Kontrgerilla katillerine verdiği güvenceyi yerine getirmektedir. Bakın, Ayhan Carkın'ın, Ercan Gazi katliamındaki rolleri fotoğraflarla da kanjtlanmış olmasına karşın, her iki katil de tutuklu olmasına karşın, bu konuda hiçbir soruşturma açılmamaktadır. Yalnızca bu örnek bile, Susurluk'la ilgili-bağlantılı açılan hiçbir soruşturmanın halk için açılmadığını, adalet için açılmadığını, bunların yalnızca it dalaşına bağlı tutuklamalar ve davalar olduğunu göstermektedir. Halkı katletmek serbesttir, kumarhaneci Topal'ı vurmak suçtur. Susurluk adaleti de budur işte. GAZİ HALKI SUSURLUK'TAKİLERİ O GÜNDEN TEŞHİS ETMİŞTİ Gazi halkı ve devrimciler, daha kahvehaneleri tarayan silah sesleri kulaklarından gitmemişken katilleri teşhis etmiş ve isyanlarını da doğru hedefe yöneltmişlerdi. Hedefleri karakoldu. Sonraki hiçbir demagoji bunu karartamadı. Aradan aylar geçtikten sonra Gazi katliamıyla ilgili açılan davada göstermelik yargılamaya dahil edilen polislerin bile hukuk oyunlarıyla beraat ettirilmeye çalışılması karşısında; bu göstermelik davanın açılmasının hemen ertesinde 16 Temmuz,1995'de Gazi emekçileri bir basın toplantısı düzenledi. Bu basın toplantısında Gazi'li şehit aileleri taleplerini açıkladılar. 12 maddede özetlenen bu talepler Gazi halkının suçlular ve HALKIN ADALETİ CEZALANDIRIR

16 15 Şubat 1997 devletin adaletim ne kadar doğru bir biçimde teşhis ettiğinin kanıtıydı BU taleplerden bazıları şunlardı: 2- Evlatlarımızın katili olarak tespit edilmiş olan başta Adem Al bayrak isimli cani olmak üzere 20 polisin hemen tutuklanmasını talep ediyoruz. 5- İçişleri Bakanlığı, Vali Kozakçıoğlu ve Menzir hakkındaki takipsizlik karan derhal kaldırılmalıdır. Günlerce süren olayların yalnızca bireysel hareket eden polislere yıkılmaya çalışılması ile kimseyi kandıramazsınız. Asıl suçlular yargılansın. Emirsiz kimse hareket etmez. 6- Olaylar sürecinde bölgedeki operasyonlan yürüten Hüseyin Kocadağ neden iddianamede sanık. olarak yer almamış? Bu adam püri pak da polisler mi bu zatı dinlememiş? Bu şahsı davanın baş sanığı olarak istiyoruz. (...) 11-Sonuç olarak adalet talep ediyoruz. Kandırmaca ve göstermelik davalara karnımız tok. Bu tip davaların hepsinde de katillerin aklanmaya çalışıldığını örnekleriyle biliyoruz. ÖZGÜRLÜK İÇİN, ADALET İÇİN, GAZİ'NİN HESABINI SORALIM İşte Gazi katliamı... işte Gazi davası... işte Gazi olaylarını soruşturan Meclis'in soruşturma sonucu... işte Gazi'deki burjuva basın... Bunlar adalet isteyemez. Bunlar pislikten arınmak isteyemez. Bizim istediğimiz, aradığımız adaletle onların istediği, aradığı adalet de birbirinden farklı. Gazi'den bu yana geçen iki yıl, ve bu iki yılın sonlarına doğru yaşanan Susurluk olayı, tüm bunları bize göstermeye yetiyor. Hesap sormak için bunlarla değil, Gazi halkıyla, halkla birlikte olacağız. Hesap sormak için burjuva politikacıların değil, devrimcilerin sözüne, çağrısına kulak vereceğiz, iki yılın bize gösterdiği budur. Bu ülkede Gazi katliamının sorumluları açığa çıkarılıp yargılanmadıkça, onlar hala yönetmeye devam ettikçe, kontrgerilla iktidarı sürüyor demektir. Gazi'nin hesabının sorulmadığı bir ülke, asla bağımsız ve demokratik olamaz. Gazi'nin hesabını sormayan, soramayan bir halk asla özgürlüğe ulaşamaz. Gazi'den Susurluk'a uzanan karanlık ve ışık çizgisinin gösterdiği budur. Ancak bunları görebilenler, aydınlık, güzel, özgür bir geleceğe layık olabilecektir. Adalet istiyorsak, demokrasi istiyorsak, özgürlük istiyorsak, çetelere karşıysak, Gazi'nin hesabını soralım!* Katliamın hemen ardından "en yetkili" ağızlar suçluların en kısa zamanda "bağımsız yargı" önüne çıkarılacağını söylediler. Savcılar 4 ay boyunca katilleri "aradılar!" Gazi Katliamıyla ilgili iddianame katliamdan 4 ay sonra 10 Temmuz 1995'te açıklandı. Savcılar ancak 7 kişinin katillerini bulabilmişlerdi, iddianame de bunlarla sınırlıydı. Davanın açıldığı Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi "İstanbul'da yargılamanın güvenli bir şekilde yapılamayacağı" gerekçesiyle dosyayı Yargıtaya gönderdi. Güvenlik sorunu bahaneydi. Asıl niyet davayı halktan kaçırmaktı. Yargıtay davanın Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesine karar verdi. Trabzon'da 15 Kasım 1995'te yapılan duruşmada savcı i. Gökhan Belgin "Memurun Muhakematı Kanunu hakkındaki yasaya göre işlem yapılıp dosyanın il Özel idare Kurulu 'na gönderilmesini" talep etti. Gerekçe önceden ortaklaşa hazırlanmıştı zaten. Mahkeme heyeti başkanı Hüseyin İmamoğlu savcının talebini kabul ederek davanın durdurulmasına ve dosyanın İstanbul Valiliğine gönderilmesine karar verdi. Avukatların itirazıyla geçen süre hariç duruşma yalnız 15 saniye sürmüştü. Dosyanın İstanbul Valiliğine gönderilmesi ise yargılama [ komedisinin veya oyalamasının diğer yönüydü. Mahkeme "Yargılamanın yapılıp yapılamayacağını, yapılacaksa kimlerin hangi suçtan yargılanacağını" Gazi halkını katledenlere, katliamın yöneticilerine soruyordu. Gazi davası adeta düzenin mahkemelerinde adaletin asla tecelli edemeyeceğini kanıtlamak için açılmış bir davadır. Soruşturmanın dava açılmasının, yargılamanın tüm aşamaları bunu göstermektedir: * Dava için Gaziosmanpaşa'da üç savcı görevlendirilmiş; üç savcı dört ay boyunca hiçbir şey araştırmamış, yapmamışlardı. Dava dosyası gerçekte bomboş bir dosyaydı. * Savcıların tüm yaptıkları Gazi şehitleri avukatlarının delil olarak sunduğu halka ateş açan polis resimlerini polislere gösterip "burada tanıdığın var mı?" diye sormak olmuştur. iddianameyi hazırlayan savcı polislere TCK'nın 50. Maddesinin uygulanmasını istemiştir. 50. Madde suçun oluşum biçimini "polisler amirlerinin emirlerin! asarak, bu suçu islediklerinde...''diye tarif etmektedir. Yani amirler doğru emir vermiştir, fakat bu emirleri aşan bazı polisler suç işlemiştir. Yani bu maddeyle katliamın "söz dinlemeyen birkaç polisin eseri" olduğu savunulmaktadır. Savcılar dört ay boyunca devleti aklayacak bir iddianame yapmak için çalışmışlardır. * Dava gayri-ciddidir. Hakkında sözde 200 yıla yakın ceza istenen polisler hakkında savcılık göstermelik de olsa bir tutuklama talebinde dahi bulunmamış mahkeme de bu yönde bir karar almamış, katiller görevlerinin başında bırakılmışlardır. * Gazi'de halkı katledenleri resmi olarak kurumlarına kayıtlı, belli sayıdaki polis arasında bulamayanlar hem suçlu, hem güçlü misali Gazi halkı hakkında dava açtılar. Bu davanın yüze yakın sanığı vardı. Gazi halkı hakkında dava açarak suçu gizlemeye çalıştılar. Bu dava da güvenlik gerekçesiyle Afyon'a alındı.* GAZİ'DEKİ KATİLLERDEN BAZILARI Gazi katliamına ilişkin açılan davada "sanık" olarak yargılanan polislerin adları şunlardı: Adem ALBAYRAK, Metin GÜNDOĞAN, Hamdi ÖZATA, Hasan YAVUZ, İsa BOSTAN, Süleyman MEMİŞÇİ, Sedat ÖZENİR, Hayrullah ŞİŞMAN, Ali DOĞAN, Metin ÇAKMAZ, Yakup MURAT, İbrahim SERDAR, Orhan DERVİŞ, Mehmet TÜRK, Mustafa KELEŞ, Uğur DURAN, Selçuk BİÇER, Ali ULUKUŞ, Ahmet TÜRKMEN, Yetkin KORKUT ZULÜM DÜZENİ DEĞİL

17 17 15 Şubat 1997 BİN OPERASYONDAN BİRİ: 16 MART KATLİAMI 16 Mart 1978, bir katliam günü olarak geçti tarihimize. O gün İstanbul Üniversite'sinin önü atılan bombalarla, kurşunlarla bir kan gölüne dönmüştü. Bu katliamın sonunda 7 gencimizin cesedi vardı meydanda. Katliamı düzenleyenler yıllar yılı "karanlıkta" kaldı. Katliam dosyası "bağımsız mahkemelerin" faili-meçhuller rafına kaldırıldı. Aradan tam 19 yıl geçti. Gençlik yıllar yılı unutmadı 16 Mart 1978'i. Unutturmadı. Her yıldönümünü eylemlerle karşıladı.. Yürekleri hala o meydanda, o meydanda şehit düşen yedi can'da kalanlar, bu davanın peşini bırakmadılar. Ve sonunda bir gün, bir kaza, 16 Mart'ın faillerini de tüm çıplaklığıyla açığa çıkardı. Aslında bilinmeyen bir katil değildi bu. Ama "karanlıktan" çıkmıştı şimdi. Aydınlıkta gözleri kamaşıyor, kendini yeniden gizleyebilmek için tekrar her tarafa saldırıyordu.. 16 Mart katliamının düzenleyicilerinden biri o dönemin tüm faşist saldırılarının planlayılarından biri o kazada açığa çıkmıştı. Abdullah Çath'ydı bu katilin adı. Katil devletin Emniyet Müdürleriyle yanyanaydı. Demek ki Emniyet müdürleri, yani polis teşkilatı da bu katliamın planlayıcılarından biriydi. Bu bir yorum olarak da kalmadı. 16 Mart katliamının davasında tanıklar, bu katilin adını da koydular. Bu katil hala İstanbul emniyetinde işkence yapmaya devam eden bir polis şefi, kontra şefiydi: adı Reşat AL- TAY'dı. Katillerden birinin adı Mustafa Doğan'dı. Yıllardır "bulmamışlardı" onu da. Koruyan devletti... Gerçekte liste uzayıp gidiyor. Ama listeyi uzattıkça hepsinin aynı çetenin elemanı olduğunu görüyoruz: DEVLET ÇETESİNİN. KATİL, 16 Mart'ın asıl faili şimdi kendini gizleme peşinde. Gençliğin, tüm halk güçlerinin önünde bir soru var: Katilin kendini yeniden gizlemesine izin verecek miyiz? Yoksa 16 Mart'ı katilden hesap sorduğumuz bir güne dönüştürecek iradeyi, vefayı, cesareti gösterebilecek miyiz? 1974ten 1978'e YÜKSELEN DEVRİMCİ MÜCADELE 1978'in 16 Mart'ındaki katliama nasıl gelinmişti? Bu gelişimi şimdi yeniden hatırlamak gerekiyor yılı 12 Mart'tan sonra örgütsel olarak yenilgiyi yaşayan devrimci hareketin tekrar toparlanmaya başladığı yıldır. 12 Mart'ta yenilgiye uğrattığı devrimci hareketin tekrar ayağa kalkmasını engellemek isteyen oligarşi saldırmakta gecikmez. Komando kamplarında kontrgerilla tarafından eğitilen MHP'li faşistler devrimci-demokrat öğrencilere sal- Geçmişin aynen yaşanması beklenemez ama bugün yaşananlar, dün yaşananlardan çok da farklı değil Bugün okulda bomba atıp, silahla taramadılar belki, ama satirli saldırılar, silahlı yaralamalar yarın neler yapabileceklerinin de ipuçlarını gösteriyor. İşte onlara bu fırsatı tanımamak, yeni 16 Mart'lar yaşamamak için geçmişin hesabını, Susurluğun hesabını daha güçlü sorabilmeliyiz. 16 Mart'ta gençliğe yönelen saldın sadece gençliği hedef almamıştır. Saldın gençliğin nezdinde tüm halkaydı, halkın faşizme karşı yükselen mücadelesineydi. Bu bugün de böyledir. Gençliğe yönelen saldırı tüm halka gözdağıdır. Gençlik gelecektir. Gençliği susturmak halkın geleceğini karartmaktır. İşte, bu bilinçle tüm halk güçleri olarak 16 Mart'ın hesabını çok daha güçlü sormak için tüm gücümüzle gençliğin yanında olmalı, birlikte haykırmalıyız. dırmaya başlarlar yılının Ocak ayında MHP'li faşistler okul çıkışında Kerim Yaman'ı pusu kurarak katlederler. Devrimci gençlik yaklaşık 50 bin kişilik kitleyle cenazeyi kaldırarak, faşist saldırılar karşısında gerilemeyeceğini gösterir. Devrimci mücadeleyi engellemek amacıyla kontrgerilla tarafından eğitilenemde sivil faşistler hükümette de olmanın avantajını kullanarak devlet içinde hızlı bir kadrolaşmaya ve devrimcidemokratları tasfiye hareketine giriştiler. Faşist terör altında bunalan halkın umutlarını sömürerek, 1977 Haziran seçimlerinde % 42 oy alan CHP Ocak 1978'de Hükümeti kurar. Ancak CHP'nin hükümete gelmesi faşist terörü azalt - rek halka saldırtılan sivil faşistler 1975'de kurulan ve içinde MHP'nin de yer aldığı Milliyetçi Cephe Hükümetlerinden aldığı destekle okullardan başlayarak ülkenin her köşesini işgal etme planını uygulamaya sokarlar. Amaç halkı faşist terörle teslim almak, boyun eğdirmektir. Bu nedenle saldırılarını giderek artırırlar. Okulların, özellikle de eğitim enstitülerinin büyük bölümünü işgal ederek denetim altına alırlar. Ancak bu saldırılan cevapsız kalmaz. Devrimci Gençliğin öncülüğünde ülkenin her köşesine yayılan bir direniş, anti-faşist mücadele hattı gelişir. Dişe diş sürdürülen mücadele ile ülkenin her köşesi giderek bir savaş alanına dönüşür. Direniş giderek okullardan, mahallelere, fabrikalara, köylere kadar yaygınlaşır. Faşist saldırı ve katliamlar artarak sürmesine rağmen gençlik okula toplu gidip gelerek, silahlı faşist saldırılar karşısında kendi silahlı güvenliklerini alarak, her gün onlarca, yüzlerce okulda faşistlerle çatışarak teslim olmayı reddettiler yılları arasında Milliyetçi Cephe Hükümetleri iktidardadır. Bu dömaz. Aksine Ecevit'in seçimlerden önce verdiği sözlerden çarkederek faşistlere tavizler vermesi, MHP'li faşistleri daha da cesaretlendirerek saldırılarını yoğunlaştırmalarına yol açtı. 1978'in Mart'ına gelindiğinde gençlik geride yüzlerce şehit bırakmıştı. Ama faşistlere teslim olunmamış ve pek çok yerde faşist işgaller kırılmaya başlanmıştı. Artık çatışmalarda sadece devrimciler kayıp vermiyordu. Devrimciler kadar olmasa da faşistler de bedel ödüyordu. Faşistler beklemedikleri ölçüde bir direnişle karşılaşmışlar ve halkı faşist terörle teslim alma planlan büyük ölçüde bozulmuştu. Beklemedikleri bu direniş ve moral bozukluğu kontra örgütünü yeni strateji arayışlarına yöneltti. FAŞİST TERÖRÜN TIRMANDIRILIŞINDA DÖNÜM NOKTASI: 16 MART KATLİAMI Yeni strateji iki temel noktadan oluşuyordu. Birincisi, kitle katliamlarıyla ve toplumda tanınmış, saygın yeri, belli bir kariyeri olan devrimci, demokrat, ilerici HALKIN ADALETİ CEZALANDIRIR kişileri hedef alan eylemlerle faşist tejgrii ülke çapında daha bütünlüklü uygulayarak tırmandırmak, ikincisi ise, büyük gösteri ve yürüyüşler düzenleyerek ne kadar güçlü olduklarını halka gösterip bunu psikolojik baskı aracı olarak kullanmak... Amaç sağ tabam kemikleştirip MHP saflarında toplayarak silahlandırmak ve iç savaşa göre Örgütleyerek halkı baskı ve terörle teslim almaktı. İşte bu stratejinin ilk uygulaması 16 Mart 1978'de İstanbul Üniversite'sinden toplu olarak çıkan devrimci, demokrat öğrencilerin üzerine bomba atarak ve kitleyi tarayarak gerçekleştirildi. Katliamda 7 öğrenci şehit düşerken, 41 öğrenci yaralandı. 16 Mart katliamı 1977 l Mayıs'ından sonraki ikinci büyük kitle katliamıydı ve kontrgerillanın halka açtığı savaşta yeni bir dönemin başlangıcını oluşturuyordu. 16 Mart katliamından sonra bu stratejinin ikinci kurbanı ise 24 Mart sabahı öldürülen Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz oldu. Doğan öz, Ülkü Ocakları ile ilgili soruşturma başlattığı ve faşistlerin denetiminde olan Site öğrenci Yurdu'nda arama yaptırarak faşistlere ait silahları ortaya çıkardığı için hedef seçilmişti. Katili Çatlı'nın yakın arkadaşı İbrahim Çiftçiydi. Bundan sonra MHP uygulamaya soktuğu bu stratejiyi 12 Eylül'e kadar sürdürdü. İstediği sonucu alamasa da yüzlerce katliam gerçekleştirdi, kahvehaneleri, kitle ulaşım araçlarını taradı, Maraş, Çorum gibi Alevi, Sünni halkın iç içe yaşadığı yerlerde provokasyonlar düzenledi. Binlerce devrimci, demokrat, yurtseverle birlikte Abdi ipekçi, Cevat Yurdakul, Doç. Bedrettin Cömert, Prof. Bedri Karafakioğlu, Dr. Necdet Bulut gibi ilerici, demokrat olarak bilinen öğretim üyeleri, gazeteci, aydın vb. MHP'nin hedefi oldu. 16 MART KATLİAMI DAVASI 16 Mart 1978'de istanbul Üniversitesi çıkışında gerçekleştirilen katliamda Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Ahmet Turan Ören, Murat Kurt, Abdullah Şimşek ve Hamit Akıl şehit düşerken 41 öğrenci de yaralanmıştı. Katliam MHP'li faşistlerin polisle yapağı işbirliği sonucu gerçekleşti. Her şey polislerin gözü önünde olup bitmişti ama katiller ellerini kollarını sallayarak kaçtılar. Daha sonra istanbul Sıkıyönetim Askeri Savcılığı'nın başlattığı soruşturma sonucu yakalanan 4 kişi hakkında açılan davaya 1979 yılında başlandı. Katliamdan sağ kurtularak mahkemede tanıklık yapanlar katliama seyirci kalan polisleri ve o dönemde komiser olan Reşat Altay'ı suçladılar. Yine tanık olarak dinlenen Yahya Gergin adındaki polis memuru da Komiser Reşat Altay'ın katliamı yapan saldırganların peşinden giden polis memurlarını engellediğini söyledi. Mahkeme yaklaşık 4 yıl sürdü. Sonuçta sanıklar hakkında yeterli delil" olmadığını söyleyen mahkeme beraat karan verdi. Katliamda katillere destek veren, onları koruyan Komiser Reşat Altay'ın ise bundan sonra yıldızı parladı. Katliamlarına devam ettikçe mesleğinde yükseltilerek ödüllendirildi. Şimdi İstanbul Em-

18 18 15 Şubat 1997 niyet Müdür Yardımcılığı makamında katliamlarına devam ediyor. Ancak, katliamın yapıldığı yılda öğrenci olan ve katliamı yaşayanlardan Cem Alptekin, Şeyhmus Önen ve Hilmi Hanta olayın peşini bırakmayarak araştırmalarına devam ederler yılında Zülküf İsot'un ailesine ulaştılar. Zülküf İsot'un ailesi Zülküf'ün katliama katıldığını ve yine katliama katılanlardan Latif Aktı tarafından Elazığ'ın Baskil ilçesinde öldürüldüğünü söylerler. Bunun üzerine avukat olan Cem Alptekin ve arkadaşları 1992 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na 16 Mart katliamı ile ilgili yeni bir suç duyurusunda bulundular. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yaptığı soruşturma sonucu, katliamın polis memuru Mustafa Doğan, ülkücü Latif Aktı ve Zülküf İsot tarafından gerçekleştirildiğinin belirlendiğini, eylemi polis memuru Mustafa Doğan'ın planladığını söyleyerek, l Haziran 1995 "de Mustafa Doğan ve Latif Aktı için idam istemiyle dava açtı. Ancak Mustafa Doğan bugüne kadar bulunamadı. Zülküf İsot'un ailesi duruşmalarda verdikleri ifadelerde, 16 Mart 1978 katliamını Zülküf İsot'la birlikte, ilk açılan davada yargılanan ancak beraat ettirilen Sıddık Sıtkı Polat, polis memuru Mustafa Doğan, daha sonra Zülküf'ü öldüren Latif Akü ve isimlerini hatırlayamadıkları bazı başka polislerle birlikte gerçekleştirdiklerini söylediler. İfadelerinde katliam günü Zülküf'ün evden Mustafa Doğan, LatifAktı ve iki polisle birlikte çıktıklarını belirterek "Zülküf, olay sırasında yanında polis memuru Mustafa Doğan, Latif Aktı, Sıddık Polat ve adlarını hatırlayamadığı başka kişiler olduğunu söyledi" diyorlardı. Katliamdan sonra dönemin içişleri bakanı tarafından olayı araştırmakla görevlendirilen emekli emniyet amiri Günay Uslu ise mahkemede verdiği ifadede, olayın aydınlatılması için kendisine destek sözü verildiğini, ancak soruşturma yürütürken dolaylı baskılar gördüğünü, bir yerden sonra da soruşturmanın tıkandığını söylüyordu. Yakın bir zamanda ise daha önce de bilinen ama mahkeme tutanaklarında yer almayan gerçeğin bir yüzü daha ortaya çıktı. Katliamdan sonra POL-DER istanbul Şubesi Başkanı Kazım Bilir, gazetelerde de yer alan açıklamasında, katliamın 10 gün önceden polis tarafından bilindiğim ve ilgili yerlere haber verildiğini söylüyordu. Ancak bu yazı katliamdan önce dikkate alınmadığı gibi, katliamdan sonra açılan davada da gündeme gelmedi. 18 yıl boyunca yok sayıldı. Toplum Zabıtası Müdür Vekili Murat Azimoğlu tarafından 8 Mart 1978 tarih, 1297 sayı ile "Müd. Mak. Nöb. Amirliğine 9,10 ve Üniversite Brl. A. İstihb.K.'na" yazılan yazı şöyleydi: "İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'inde günü Ülkücü gruba mensup öğrencilerin, karşıt görüşlü öğrencilere Amfi 1'de saldıracakları, Em. Müdürlüğünün gün ve Plan ve Hrk. Şb. Ks. l-892 sayılı yazılarıyla bildirilmiştir. Bilgi edinilmesini ve herhangi bir olay vukuunda gerekli emniyet tedbirlerinin alınmasını rica ederim." Gönderilen bu yazıya rağmen hiçbir önlemin alınmaması ve katliamın polis desteğinde gerçekleştirilmesi kontra örgütü MHP ile polis işbirliğinin hangi boyutlarda olduğunu çıplak olarak ortaya koyuyor. Katliamda Susurluk İzi, Katliamı Planlayan Çatlı mı? 9 Aralık 1996 günü istanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan duruşma katliamdaki Abdullah Çatlı parmağı üzerinde yoğunlaştı. Müdahil Avukatlar Mahkeme Heyeti'ne Çatlı ile ilgili olan itirafları, haber ve yorumlan içeren gazete kupürlerini vererek konuyla ilgisi olanların tanık olarak çağrılmasını istediler. Avukat Cem Alptekin 16 Mart katliamının Çatlı ile ilişkisi üzerine şunları söyledi: "... Susurluk kazasında ölen ülkücü lider Abdullah Çatlı'nın 16 Mart Katliamı ile ilgili olduğu, dönemin pek çok yargılaması ve itiraflarında yer alıyor. Çatlı'nın temin ettiği TNT kalıplarının katliamda kullanıldığının ortaya çıkması üzerine CHP milletvekili Ercan Karakaş, Meclise Çatlı-16 Mart ilişkisinin araştırılması için soru önergesi verdi." İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'- nde "20 Ocak 1997 günü yapılan duruşmada ise, 1978'de Langa Emniyet Müdürlüğü'nde görevli olan ve katliam günü Üniversite kapısında görevli polis memuru Yahya Gergin verdiği ifadede olay günü bomba atılacağına ilişkin bir ihbarı kendisinin duymadığını, ancak SANIKLAR DA, TANIKLAR DA ORTADA YOK, MUSTAFA DOĞAN ÖLDÜRÜLDÜ MÜ? Mahkeme yıllardır sürüyor, ancak bugüne kadar mahkemeye henüz ne bir sanık getirilebildi ne de katliamdan sonra ortaya çıkmış olan ve tanıklık yapabileceklerden biri getirilebildi. Herkes sırra kadem basmış gibi ortadan yok oldu. Tanık olabileceklerden biri katliamdan 15 gün sonra İstanbul Valiliğine gönderdiği ihbar mektubunda, "16 Mart katliamını yapanlar, Ülkü Ocakları İstanbul Şube Başkanı Mehmet Gül'ün emrinde, her gece bir ailenin ocağını söndüren vurucu güç olarak kullandığı uç gençtir... isimleri ise Sıddık Polat, Ekrem Güvercin ve Erganili Ahmet'tir" diyen Hülya Aksoy'du. Ancak Hülya Aksoy o günden bugüne hala bulunamadı. Diğer bir tanıksa 13 Mart 1988'de Nokta dergisindeki haberde, Sıddık Polat'ın hemşehrisi olduğunu ve katliam günü olay anından sonra elinde tabancayla kaçarken gördüğünü söyleyen Muharrem Karakuş. Daha sonra tehdit edildiği için ifadesini değiştirdiğini söyleyen ve mahkemeye tanık olarak çağrılan Karakuş da şimdi adresinde bulunamıyor. Katliama katıldığı kesinleşen ve polis memuru olduğu için kolayca bulunulabileceği düşünülen polis memuru Mustafa Doğan da bir türlü bulunamadı. Mahkeme Heyetinin Mustafa Doğan'ın bulunması için Emniyet'e yazdığı yazı uzun bir süre cevapsız kaldı. Ardından çelişkili cevaplar verildi. Ama sonuçta yıllarca polislik yapmış birinin bile akibetinin ne olduğu öğrenilemedi. Yıllar sonra devletin bulamadığı poamirlerinin bundan haberi olduğunu öğrendiğini, böyle bir ihbara karşın kapıda sadece 9 polis memurunun bulunduğunu, okulda her zaman görevli olan 40 polisin ise neden okul içinde tutulduğunu kendisinin de anlamadığını belirterek katliam gününü anlattı. Avukat Cem Alptekin katliamın bir kaç kişinin gerçekleştirdiği bir iş olmadığını söyleyerek, emniyet birimleriyle yapılan bir işbirliğinin sözkonusu olduğunu, Reşat Altay'ın ekibiyle o gün takviye olarak okula gönderildiğini, ancak takviye kuvvetin okul içinde tutulup dışarıya gönderilmediğini belirterek Reşat Altay'- ın da davada taraf olması gerektiğini tekrar ederek, başta Reşat Altay olmak üzere, dönemin emniyet görevlilerinin tesbit edilerek haklarında ek iddianame ile dava açılmasını talep etti. Cem Alptekin ayrıca dönemin İçişleri Bakam Hasan Fehmi Güneş'te katliamla ilgili ayrıntılı bilgi ve belgeler olduğunu belirterek Lokman Kondakçı ile yaptığı görüşmenin band çözümlerini mahkemeye verdi ve Hasan Fehmi Güneş'le, dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in de tanık olarak dinlenilmesini istedi. Davada diğer önemli bir gelişme ise katliamın arkasında Abdullah Çatlı'nın olduğuna ilişkin yeni delillerin su yüzüne çıkmaya başlamasıydı. Konuya ilişkin olarak Avukat Cem Alptekin izmit Çetesi davasında yargılanan Hadi Özcan'ın ifadelerini delil göstererek şöyle dedi: "... İstanbul 5 Nolu DGM'de görülen, İzmit Çetesi olarak bilinen davada yargılanan Mehmet (Hadi) Özcan'ın beyanlarının bir kısmını elde ettik. Abdullah Çatlı ile ilgili olan bölümler bu davayı aydınlatacak mahiyettedir. Devlet içinde Abdullah Çatlı'ya görev verildiği belirtilmektedir. Bu olayla ilgili, görevim ihmal eden İzmit Kocaeli'nde görevli Terörle Mücadele Şubesi memurları hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyoruz." Cem Alptekin gizli örgütün Kenan Evren tarafından kurulduğu yönünde basında yazılar çıktığını bu nedenle Evren'in ve konuyla ilgili bilgileri olan Mehmet Eymür ve eski istihbaratçı Sönmez Köksal'ın da tanık olarak dinlenmesini istedi. Duruşma sonunda Mahkeme Heyeti katliam tarihinde görevli olan polislerlis Mustafa Doğan'ın ismi Susurluk kazasından sonra yedi ülkücünün yaptığı itiraflarda yer aldı. itiraflarda bulunan ülkücü faşistler itiraflarda bulunmaya karar verinceye kadar MHP ve Ülkü Ocaklarında faaliyet yürütüyorlardı. Çeşitli gazete ve dergilerde yeralan itiraflarında Mustafa Doğan'ı tanıdıklarını söyleyerek onun 16 Mart katliamına katıldığını, ara yıl önce bir apartmanın 5. katında Sarıgazi-Dudullu tarafında arazi işiyle uğraşan bir mafya babasını bıçaklayarak öldürdüğünü, polislerce cesetle evden çıkarken gözaltına alındığını ama daha sonra serbest bırakıldığım, bunu o zamanlar Sabah gazetesi'nin yazdığını, son zamanlarda medyanın Mustafa'nın üzerine çok gittiğini, eroin işiyle uğraştığını, en son ülkücülerin eğitim ve saklanmak için kullandığı kampta kaldığını, ancak bir gece ansızın ortadan yok olduğunu, çok şey bildiği ve yakalanıp konuşursa çok zarar verebileceği için öldürülmüş olabileceğini söylüyorlardı.* ZULÜM DÜZENİ DEĞİ Katliam Günü Kapıda Görevli Polis Memuru Yahya Gergin'in İfadesinden "Okul çıkışında sağ görüşlü 25 kadar öğrenci slogan atıyordu. Biz onları dağıtmaya çalıştık. Bu arada bomba atıldı. Daha sonra silah sesleri gelmeye başladı. Silah sesleri kesilince 3-4 kişinin koştuğunu gördük. Ben, iki arkadaşımla onların peşinden koşmaya başladım. Ancak onların izini kaybettik. Olay sırasında arkamızdan bir kişi 'Koşmayın' diye bağırdı. Bağıran kişinin komiser yardımcısı Reşat Altay olduğunu arkadaşlarımdan öğrendim. Orada tombalacı olarak çalışan bir kişi, bombayı atanı gördüğünü arkadaşlarımıza anlatmış, ancak onu da bulamadık. Ben eşkale uyan bir kişi gördüğümü başkomiser Osman Çapalı'ya söyledim, ama o beni tersledi. Halen olayın etkisi altındayım, kendimi bile sorumlu görüyorum."* den Zeki, Adnan, Beyazıt Karakol Amiri Erol, Behzat Peker, Vural Başcanlı ve Başkomiser Osman Çapalı'nın tanık olarak dinlenilmesine, Reşat Altay ve sorumlu görülenler hakkında suç duyurusunda bulunulmasına, sanık Sıddık Polat'ın mahkemeye getirilmesine karar verirken Kenan Evren, Mehmet Eymür, Sönmez Koksal ve Hadi Özcan'ın tanık olarak dinlenmesi isteğini reddetti. GEÇMİŞİN HESABINI SORAMAZSAK GELECEĞİMİZDE GÜVENCEDE OLAMAZ Susurluktaki devlettir diyoruz. 16 Mart katliamını gerçekleştirenler de Susurluktakilerdir. Susurluktakiler varoldukça, 16 Mart'ın katilleri ellerini kollarını sallayarak içimizde dolaştıkça yeni 16 Mart'ların yaşanması da kaçınılmaz olacaktır. Polisi faşisti işbirliği içinde bugün yine saldırıyorlar. Faşistler saldırıyor, polisler gözyumuyor. Faşistler kaçıyor, polis saldırıyor, devrimci-dernokratları gö- Geçmişin aynen yaşanması beklenemez ama bugün yaşananlar, dün yaşananlardan çok da farklı değil. Bugün okulda bomba atıp, silahla taramadılar belki, ama satirli saldırılar, silahlı yaralamalar yarın neler yapabileceklerinin de ipuçlarını gösteriyor. İşte onlara bu fırsatı tanımamak, yeni 16 Mart'lar yaşamamak için geçmişin hesabını, Susurluğun hesabını daha güçlü sorabilmeliyiz. 16 Mart'ta gençliğe yönelen saldırı sadece gençliği hedef almamıştır. Saldırı gençliğin nezdinde tüm halkaydı, halkın faşizme karşı yükselen mücadelesineydi. Bu bugün de böyledir. Gençliğe yönelen saldın tüm halka gözdağıdır. Gençlik gelecektir. Gençliği susturmak halkın geleceğini karartmaktır. İşte, bu bilinçle tüm halk güçleri olarak 16 Mart'ın hesabını çok daha güçlü sormak için tüm gücümüzle gençliğin yanında olmalı, birlikte haykırmalıyız. *

19 19 15 Şubat 1997 Katliamın Sorumlularından Birlikte Hesap Soralım Bundan tam 19 yıl önce 7 öğrencinin öldüğü, 41 öğrencinin yaralandığı bir katliam yaşandı. Bugüne kadar sorulumlularının bulunması, yargılanması için hiçbir adım atılmazken, gerçekler halktan gizlenirken, Susurluk kazasıyla birlikte katiller ortaya çıktı. TÖDEF/İYÖ-DER'in, "Bu devlet 16 Mart Katliamını gerçekleştirenleri yargılayamaz. Yeni 16 Mart'ların yaşanmaması için katliamın sorumlularını gençlik olarak, halk olarak bizler yargılayalım." çağrısıyla 8 Şubat Cumartesi günü DİSK'e bağlı Genel- İş Sendikası 2 No'lu Şubesi'nde bir toplantı düzenlendi. Marmara Tutuklu Aileleri. Yardımlaşma Derneği, Haklar ve özgürlükler Platformu, Emek-İş, Genel-İş, Bern-Sen, SES, Sosyalist İşçi, 68'liler Birliği Vakfı, DLMK, Ekim Gençliği, Devrimci Proleter Gençlik gibi kurumların da katıldığı toplantıda eylem önerileri tartışıldı. Katliamın yıl dönümünde seminer, basın açıklaması, miting gibi eylemlerin yapılmasının ve çetelere karşı olan sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, siyasi partilerin de eyleme katılmasının gerekliliği vurgulandı. Güçlü bir çıkış yapmalıyız, daha geniş katılımı sağlamalıyız denilerek toplantı bitirildi. istanbul'da İYÖ- DER'in çağrısıyla başlayan bu kampanya, Anadolu'ya da yayılmalıdır. Ülkenin dört bir yanından yükselecek güçlü eylemlilikler "Susurluk Devlettir, Hesap Soralım" kampanyasını bir üst boyuta sıçratacaktır. Anadolu'da da muhalif kesimlerin bütününü kapsayan eylemler düzenlenmelidir. İmza toplamadan yürüyüşlere kadar her eylem tartışılmalı ve hayata geçirilmelidir. Bu bir görevdir Bu yerine getirmek kendine insanım diyenlere, aydınım diyenlere, bize düşmektedir. Faşist saldırıların önünü kesmek, oligarşinin cüretini kırmak için gücümüzü göstermeliyiz. 16 Mart Şehitleri, devrim ve özgürlük mücadelemizin şehitleridir. 16 Mart'ı kitlesel kılalım, kitlesel analım. 16 Mart Çatlı'lardan, Ağar'lardan hesap sorduğumuz bir güne dönüşsün.* ÇETELERİ 12 MART'TA GAZİ'DE BOĞALIM Bir ay dahi kalmadı 12 Mart'a iki yıl önce 12 Mart'ta kontgerillanın bir saldırısı gerçekleşmişti Gazi mahallesine. Gazi halkından bir kişi ölürken onlarca kişi yaralanmıştı. Gelişen günlerde ise tüm ülkenin gündemini Gazi mahallesi ve Gazi ayaklanması kapladı. Kontrgerilla paniğe kapıldı. Aynı anda istanbul'un bir çok emekçi mahallesinde peş peşe tepkiler yükseldi barikatlar, direnişler birbirini izledi. Saldıranlar saldırdıklarına pişman oldular. Acizleştikçe saldırdılar katledilenlerin sayısı İ8'e yükselirken bu şehitlerin kanlan katilleri öfkeyle boğdu. İki yıl sonra bugün öfkemiz dinmedi aksine şimdi katillerin kimliği daha net olarak ortaya döküldü. Gazi katliamını gerçekleştirenler Susurluk'ta ortaya ktılar. Günbe gün hesap sorma bilinci yükseliyor. Çetelerden, kontrgerilla devletinden hesap soralım, katillerden hesap soralım, insanlığa sahip çıkalım diyen, karanlığın sahiplerinin dışındaki herkes 12 Mart günü Gazi'de olmalı. Hep birilikte katliamı gerçekleştiren, mafyacı çetelerden hesap soracak, pisliğin sahiplerini, karanlığın cellatlarını boğup aydınlığa ulaşmak istiyoruz, 12 Mart günü Gazi'de olalım. Bin operasyonların 16 Mart'ların 771 Mayıslarının sorumlularından hesap sormak için 12 Mart'ta Gazi'de olalım. Köylerimizi yakan evlerimizi yıkan, bizi yurdumuzdan süren kendi yurdumuzu hapishaneye çevirenlerden, genç kızlarımızın, gelinlerimizin namusuna göz dikenlerden hesap sormak için 12 Mart'ta Gazi'de olalım. Gecenin bir yansı kapımızı tekmeleyerek girdikleri evimizi dağıtan, canımızın bir parçası olan evlatlarımızı götürüp işkencelerden geçiren katleden, bize cenazelerim bile göstermeyenlerden hesap sormak için 12 Mart'ta Gazi'de olalım. Emeğimizi, alınterimizi sömürenlerden hesap sormak istiyorsak 12 Mart'ta Gazi'de olalım. Demokratik eğitim demokratik bilim istiyorsak, kantinlerimizi, anfilerimizi silahlarıyla basanlardan hesap sormak istiyorsak 12 Mart'ta Gazi'de olalım. Cemevlerimize panzerle girenlerden hesap sormak için 12 Mart'ta Gazi'de olalım. Kondumuzu yıkanlardan hesap sormak için 12 Mart'ta Gazi'de olalım. Geleceğimizi aydınlatmak halkımıza karşı suç isleyenlerden hesap sormak için tüm gücümüzle Gazi'de olalım.* 12 MARTta, 16 MART'ta BİRLEŞELİM Çok önemli iki yıldönümü var önümüzde. "Bin Operasyon"dan ikisinin yıldönümü. "Bin operasyon"... Bir kontrgerillacının ağzından çıkan bu sözler, siyasi literatüre giren bir kavram haline geldi. Çünkü yıllardır uygulanan baskı, katliam ve provokasyon politikalarının, oligarşi tarafından halka açılan savaşın özeti var bu ifadede. 16 Mart'ta İstanbul Üniversitesi önünde gerçekleştirilen katliam, bu operasyonlardan biriydi, ilklerindendi. Tarihler 1978'i gösteriyordu. 12 Mart Gazi katliamı da bu operasyonlardan biriydi. Son yıllardaki en büyük operasyonlardandı. Tarihler 1994'ü gösteriyordu. Çete onyıllardır işbaşındaydı. Yer İstanbul Üniversitesi önü ya da Gazi Mahallesiydi. "Eylem"leri kitlenin bombalanması ya da kahvehanelerin taranrnasıydı. Adları Mustafa Akdoğan ya da Ayhan Çarkın'dı. Olayın failleri devlet katında yine de "meçhul"dü. Çete onyıllardır devlet içinde yuvalanmış ve iktidar olmuştu İstanbul Üniversitesi önünde ve Gazi'de iktidardaki çetenin saldırdığı halktı. Aradan onyıllar, yıllar geçti. Katiller açığa çıkmadı, çıkarılmadı. Açılan davalar süründürüldü. Katiller yeni saldırılar yapmaya devam etti. Operasyonlar, binlerle ifade edilir hale geldi. Çeteler hala işbaşında ama artık daha görünürler. 16 Mart artık çok farklı bir anlam kazandı. Bombayı atanların kimlerle ilişki içinde olduğunu, kimler tarafından korunduğunu ve koruyanların bugün Emniyet Müdürlüğü makamlarını işgal ettiğini biliyoruz artık. Gazi artık çok daha büyük bir anlam kazandı. Susurluk Gazi'deki flu fotoğrafları netleştirdi. O gece kahvehaneleri tarayanlar ve halkın öfkesini katliamla bastırmaya çalışanlar isim isim biliniyor. Artık bilinen bu kadar değil; Gazi'deki" saldırıdan sonra olayın arkasında "Yunan tahriki" var diyenlerin, kendi ellerini gizlemeye çalışan iktidar olduğu anlaşıldı. 12 ve 16 Mart'ın yıldönümleri herhangi bir yıldönümü değil artık. Dolayısıyla yapılacak olan da sıradan bir anma ve protesto değil. Olamaz. Olmamalı. Ancak siyasi körler ve sağırlar 12 ve 16 Mart'ın yıldönümlerini böyle anlayabilir, böyle ele alabilirler. Çetelere karşı olanlar, o günlerde, İstanbul Üniversitesi önünde ve Gazi'de olmalılar. 12 Mart sadece Gazi emekçilerinin "sorunu olarak görülemez. 16 Mart'ı protesto sadece gençliğin HALKIN ADALETİ CEZALANDIRIR eylemi olarak görülemez. Bütün halk güçleri 12 Mart ve 16 Mart'ta, Gazi'de ve İstanbul Beyazıt Meydanı'nda olmalı. Haklar ve Özgürlükler Platformu, 12 Mart için, TÖDEF 16 Mart için katliamlara karşı olan, öfke duyan bütün güçlere bir çağrı yapmıştır. Devrimci, demokrat, ilerici, yurtsever, hiç bir güç bu çağrının dışında bırakılmamıştır. Çağrı, bu devletin yargılamadıklarını gençlik olarak, halk olarak yargılamak içindir. Çağrı, hesap sormak içindir. 19 yıl önce 16 Mart kontrgerillanın günüydü. 3 yıl öncesinin 12 Mart'ı kontrgerilla çetelerinin günüydü. Şimdi artık, 1997'nin 12 ve 16 Mart'ı halkın günü olmalı. Halk güçlerinin günü olmalı. O gün herkes birlikte olmalı. Halk güçlerinin o gün birliğini engelleyecek hiç bir şey düşünülemez. Sorun çıkıyorsa, anlaşmazlık çıkıyorsa, ortak pankartlarda anlaşılır, gerekirse tek bir sloganda anlaşılır... NE YAPILIR EDİLİR ANLAŞILIR. Bu noktada birliği yokuşa süren artniyetlidir. Buna rağmen ayrı yapan sorumsuzdur. Hiç bir siyasi hareket kendini bu sorumluluğun dışında göremez ve tutamaz. HİÇ bir sendika, hiç bir demokratik kurum, işçi konfederasyonları ve sonra, KESK, Barolar, Tabip Odaları, Mimar Mühendis Odaları, hiç bir aydın, sanatçı, kendini bu sorumluluğun dışında, o gün orada bulunma zorunluluğunun dışında tutamaz. Kimse halkla, devrimcilerle birlikte olmaktan korkmamalıdır. İstanbul Üniversitesi önünde, Gazi'de katledilen halktır, devrimcilerdir. Böyle bir günde, hangi gerekçeyle olursa olsun, halkla, devrimcilerle birlikte olmaktan kaçınanlar demokrat olamazlar; devrimcilik, demokratlık iddiaları siyasi bir ahlaksızlıktan başka bir anlam taşımaz. Katılımlar sözde değil, gerçek bir katılım olmalıdır. Hiç bir kurum, siyasal çevre, Demokratik Kitle Örgütü 12 Mart'ın, 16 Mart'ın yıldönümüne katılımı temsili çerçevede düşünmemelidir. Tüm üyeleri, yöneticileriyle çeteler iktidarının karşısında yeralınmalıdır. 12 ve 16 Mart'ın şimdi daha farklı bir anlam kazandığını biliyor ve anmalar buna göre olmalı diyoruz. Elbette polisi, kontrgerillası da biliyor bunu. Engellemeye çalışacaklardır. Ancak kitlelerin karşısında bugün hiç bir şey yapabilme şansına da sahip değiller. Onbinler o alanları doldurduğunda, katliamların gerçekleştirildiği yer onbinlerin Susurluk'taki devletten hesap soran sloganlarıyla çınladığında yapabilecek bir şeyleri yoktur. 12 Mart'ta, 16 Mart'ta birleşelim. 16 Mart şehitlerinin, Gazi şehitlerinin anısı önünde birleşelim.*

20 20 15 Şubat 1997 Emperyalizminin Adaleti Türkiye Kontrgerillasi İçin Çalışıyor Fransız emperyalizmi tarafından 9 Eylül 1994'te gözaltına alınan ve daha sonra 4 ay boyunca tutsak edilen DHKP Genel Sekreteri Dursun Karataş'a geçtiğimiz hafta 6 Şubat'ta gıyabında yapılan duruşmada 4 yıl hapis ve 3 yıl Fransa'ya girme yasağı "cezası" verildi. Davanın gelişimi ve sonucu emperyalizmin burjuva demokrasilerinde de adalet mekanizmasının çalışma tarzının faşist rejimlerdekinden farklı olmadığını, emperyalizmin çıkar ve politikalarının burada da "adalet"in yerine geçtiğini ortaya koydu. DAVANIN AÇILMASI, GELİŞİMİ DHKP-C önderi, yanında bulunan Zerrin San ve Kemal Kayada birlikte 9 Eylül'de Fransa'nın italya sınırındaki Modena kasabasında "sahte pasaportla sının geçmek" gerekçesiyle gözaltına alınmış ve La Sante cezaevine konulmuştu. Fransız emperyalizmi 27 Aralık 1994'te DAVANIN HUKUKİ BOYUTU Gerçekte Fransız emperyalizminin elinde DHKP önderini değil "mahkum" edecek, o kadar süre tutsak olarak tutabilecek herhangi bir bilgi-belge veya başka bir kanıt yoktu. Bu nedenledir ki, 26 Ocak 1995'deki duruşmada da tahliye karan vermekten başka yapabilecekleri hiç bir şey yoktu. Buna rağmen tahliye sonrasında ise, Türkiye oligarşisini memnun etmek için davayı, yeni bir komployla sürdürdüler. Fransa'da demokratik, yasal kurumlarda çalışan insanlar "örgüt üyesi olmak ve Dursun Karataş'ın kaçmasına yardımcı olmak" suçlamasıyla tutsak edilerek, sahte pasaport'tan başka ellerinde bir suçlama malzemesi olmayan dava, bir "örgüt" davasına dönüştürüldü. Dava, bu noktadan sonra artık 11 kişinin "yara'nın Türkiye faşist devletiyle ekonomik, politik ilişkilerinin geçmişi çok eskidir. Bu ilişkiler diğer emperyalist ülkelerle birlikte Türkiye'nin ekonomik, politik, askeri, kültürel tüm alanlarına nüfuz etmiştir. Fransa bu politikayı uygulayanların ilk sıralarında yer almışta. Fransız emperyalistlerin adaleti ve hukuk anlayışı da bu emperyalist politikaya göre şekillenmiştir. Sözde demokrasi, adalet, insan haklan savunulmasına rağmen, çıkarları söz konusu olduğunda tüm bunlar bir kenara itilmiştir. Fransa'nın emperyalist çıkarları Türkiye faşizminin her konuda esteklenmesindedir. Fransa bunun için, aşist devlete karşı savaşan devrimci güçlein gelişmesini engellemek amacıyla gözalılara, tutuklamalara ve ağır cezalara başurmaktan çekinmemiştir. PARİS 14. CEZA MAHKEMESİNİN AÇ- TIĞI DAVA YAPAY OLUŞTURULMUŞTUR. basına kapalı bir şekilde yapılan duruşmada Dursun Karataş'ı sorgulamak istemiş, ancak DHKP önderinin iradesiyle karşılaşmışlardı. Emperyalizm ve oligarşi DHKP önderini tutsak ederek kendilerince devrimci harekete darbe vurduklarını düşünüyorlardı. Hesaplar yapıyor, iadesini bilinçli bir şekilde gündemde tutuyorlardı. Fransız emperyalistleriyle Türkiye oligarşisi uzun pazarlıklar yürüttüler. Fransa bir yandan Türkiye oligarşisini karşısına almak istemiyor, ama öte yandan da DHKP-C'- yle mücadele etmek zorunda kalmanın sıkıntısıyla bunu göze alamıyordu. Çünkü DHKP-C önderinin tutsak edilmesiyle birlikte gerek Türkiye'de gerekse de Avrupa'da Fransız emperyalizmine karşı yoğun bir protesto dalgası gelişmiş, pek çok yerdeki Fransız kuruluşları DHKP-C'nin protestolarına hedef olmuştu. Sonunda 26 Ocak'ta yapılan duruşmada Türkiye oligarşisinin tüm çabalarına ve itirazlarına rağmen Dursun Karataş'ı serbest bırakmak zorunda kaldılar. l-dursun Karataş, Zerrin Sarı ve Kemal ayar'ın 10 Eylül 1994 günü Modena sınıında sahte pasaportla yakalandıktan sonra yapılan soruşturmada, sahte pasaportla Fransa'ya giriş yapmaktan başka Fransız yasalarınca suç oluşturacak hiçbir KANIT ulunmamıştır. Kemal Kayar'a ise Dursun arataş ve Zerrin Sarı ile birlikte olmaktan aşka hiçbir "suç" iddia edilmemiştir. 2- Dursun Karataş, Zerrin Sarı ve Kemal ayar'ı daha uzun süre tutuklu kalmalarını erektirecek herhangi bir kanıt bulamayan tiraz mahkemesi 3-4 ay sonra serbest bıakmak zorunda kaldı. Sahte pasaportla yolculuk yapan Dursun Karataş, Zerrin Sarı ve onların refakatçisi görünen Kemal Kayar yasalar nezdinde bu "suç"un karşılığını yatmışlar ve serbest bırakılmışlardır. 3- Fransa Hükümeti, arkadaşlarımızın serbest kalmasından sonra Türkiye faşist hükümetinden tepkiler aldı. Kendi hukuk anlayışı ve Türkiye ile olan çıkar ilişkileri arasında çelişki doğdu. Fransa, Türkiye faşist hükümetinin tepkilerini giderip çıkar ilişkilerini yemden düzenlemek için özellikle Dursun Karataş'a ağır bir ceza vermek amacıyla yapay bir dava oluşturmaya karar verdi. Dursun Karataş, Zerrin Sarı ve Kemal Kayar'ı suçlamak için hiçbir kanıt bulma durundan yoktu. Dursun Karataş ve Zerrin Sarı yaşamları boyunca tek bir saat dahi Fransa'da bulunmamışlardı. Bu nedenle Fransa'da örgütsel faaliyette bulunmak, Fransa'nın güvenliğini tehdit etmek gibi iddialar tamamen gerçekdışıydı. Kemal Kayar ile ilgili de başka bir kanıt bulamadıklarından, bir örgüt davası açamadılar. Ancak Dursun Karataş ve Zerrin Sarı'- nın zorunlu ikametin kurallarına uymamasından sonra Dursun Karataş'ı Fransa'dan kaçırma iddiasıyla, ilgisiz insanları biraraya getirecek suni bir dava oluşturma yoluna gittiler. Dernekten veya kimlik ve oturum sorunu olan bir kısım insanları hiçbir kanıta dayanmadan sadece bir dava oluşturup Dursun Karataş'a ceza verebilmek için biraraya getirdiler. Bu insanlar hiçbir belgeye, tanığa dayanmadan iki yıl boyunca tutsak edildiler. Ve Dursun Karataş'ı, Zerrin Sarı'yı yaşamları boyunca hiç görmemiş, hiçbir ilişkide bulunmamış bu insanlar aynı davada birleştirildi ve hiçbir hukukta yeri bulunamayacak bir mantıkla ağır cezalara çarptırıldı. Fransa'nın açtığı bu dava ve Paris 14. Ceza Mahkemesinin verdiği kararın burjuva hukukuyla dahi hiçbir ilgisi yoktur. Bu karar tamamen Fransa gerici hükümetinin içişleri Bakanlığının ve gizli servinin mahkemeye dikte ettirdiği bir karardır. Bu tür kararlar ancak faşist devletlerde, sıkça görülür. Birçok faşist devletin zulüm, sömürü ve işkence politikalarının destekçisi, ortağı Fransız devletinin, Türkiye faşist devletinin uygulamalarıyla paralel hareket etmesi, onun niteliklerini ortaya koymaktadır. Türkiye kontrgerillacı faşist mafya devletinin gerçek yüzünün Türkiye ve geniş dünya halkları tarafından bütün açıklığıyla ortaya çıktığı bu koşullarda, Fransız hükümetinin bu karan açık ki, Türkiye faşist devletinin ölüm mangalarına, mafya çetelerine verilmiş bir destektir. Halkımızın adalet, eşitlik, özgürlük mücadelesini Türkiye oligarşisi katliamlara, işkencelere ve tüm ülkeyi yan açık bir cezaevine dönüştürmesine rağmen engellemeyi başaramadı. Fransız emperyalistlerinin, faşist Türkiye devletini desteklemeleri de faşizmi kurtaramayacaktır. Halkımızın kurtuluş savaşı zafere ulaşarak, faşizm ve işbirlikçileri bütün geniş dünya halkları tarafından mahkum edilecektir. DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ AVRUPA TEMSİLCİLİĞİ ZULÜM DÜZENİ DEĞİL gılandığı" bir dava haline gelmişti. Fransız emperyalistleri, bu davadan tutsak ettikleri devrimci, demokrat insanları iki yıldır cezaevlerinde tutuyordu. DHKP önderi için bu davada önce 10 yıl isteniyordu. Sonra savcı "ceza talebini" 6 yıla indirdi. En son Paris 14, Asliye Ceza Mahkemesi'nde verilen kararda ise verilen "ceza"nın miktarı 4 yıldı. Bu gelişim bile tek başına keyfiliğin, hukuk dışılığın bir göstergesiydi. Son duruşmada 4 yıl ceza verilirken de o aşamaya kadar sözkonusu bile edilmeyen bir "suçlamayla", sahte pasaportla sının geçmenin yanında "Fransa'ya eylem yapmaya geldikleri" iddia ediliyordu. Kanıtı, delili yoktu; ama kararın gerekçesi bu oldu. DAVANIN SİYASİ BOYUTU Emperyalizm Dursun Karataş'ı yıllardır emperyalizme ve oligarşiye karşı savaşan devrimci bir hareketin önderi olmasından dolayı yargılamaya çalışmış, tutsak etmişti. Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi elbette onlar için bir tehlikeydi. Dahası Fransız emperyalizminin Türkiye oligarşisiyle çok çeşitli ilişkileri, hesaplan vardı. Verilen ceza da bu anlamda hukuki bir karar değil, aksine siyasi bir karardı ve Türkiye oligarşisine yönelik bir hesap kitap işiydi. Fransız emperyalistleri bu kararla Türkiye oligarşisine bir yandan "Bakın biz teröristlere de karşıyız, yargılıyoruz, ceza veriyoruz, -diyor ve öte yandan- ama siz de artık demokratiklesin, bizim ekonomik ve siyasi taleplerimizi daha fazla gözönünde bulundurun" mesajını veriyordu. Fransa'nın DHKP önderini değil 4 yıl, 4 saniye bile tutmaya hakkı yoktur. Fransa bir yandan demokrat görünmeye çalışıyor, Türkiye'de yaşanan insan haklan ihlallerine sözde karşı çıkıyor ama bir yandan da Türkiye halklarının, devrimci bir örgütün önderini tutuklayarak, "ceza'lar vererek gerçek sınıf niteliğini, halklara düşman yüzünü ortaya koyuyor. Emperyalizm, Türkiye oligarşisiyle el ele devrimci örgütlere karşı saldırmaktadır. Dünya halklarını sömüren, topraklarını işgal eden, katliam yapan, emperyalizmin devrimcileri yargılamaya hakkı yoktur. Irak'ta, Somali'de, Haiti'de, Ruanda'da ve dünyanın daha birçok yerinde topraklan işgal eden, adeta bir kene gibi halkın kanını emen emperyalizmin hesap sormaya ne hakkı vardır, ne de gücü. Asıl hesap vermesi gereken ve yüzyıllardır halklar nezdinde mahkum olan emperyalizmdir. Ve ondan hesap soracak, onu mahkum edecek olanlar da devrimcilerdir. Türkiye oligarşisi DHKP önderini yıllarca tutsak etti; DHKP-C'nin yüzlerce savaşçısını katletti, binlercesini cezaevlerinde tutuyor; ama hiç bir şeyi engelleyemediler. Fransız emperyalizminin Türkiye oligarşisine desteği de oligarşiyi, Türkiye'deki faşist rejimi kurtaramayacaktır. Fransa bu kararla yalnızca Parti-Cephelilerin, dünya halklarının emperyalizme düşmanlığını bir kez daha tazelemiştir. Fransa'nın da, hangi hesabı yapmış olursa olsun, bundan başka bir kazancı olmayacaktır.*

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Nisan 14, 2017-7:12:00 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, Ankara Sincan ilçesi Lale Meydanı'nda mitinge katılarak vatandaşlara hitap

Detaylı

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz Kasım 09, 2013-11:57:28 anda bulunduğu noktadan asla geri gitmez" dedi. anda bulunduğu noktadan asla geri gitmez, bunun teminatı AK Parti ve AK Parti hükümetleridir"

Detaylı

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir. Sayın Yargıç, Ben bir yazarım. Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir. Siyasilerin, savcıların, yargıçların günün koşullarına göre değişip duran arzularına uyarak düşüncelerimi,

Detaylı

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler Bir cinayetin altı elemanı vardır: Öldürülen kimdir, öldüren kimdir, cinayetin yeri, cinayet günü, nasıl öldürüldü, neden öldürüldü?

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi 22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi GÜNAH KEÇİSİ BULUNDU! Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tancan Uysal, Soma daki kömür faciası hakkında çok tartışılacak bir yazı kaleme aldı.

Detaylı

Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri

Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri Araştırmacı, yazar Mete Yarar 15 Temmuz kanlı darbe girişimini farklı açıdan okurlara sunuyor. Özel Kuvvetler Komutanlığı ndan 2004 yılında kendi

Detaylı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı - 'Büyük haber gazetecinin ayağına gelmezse o büyük haberin ayağına nasıl gider? - Söz ağzınızdan bir kez kaçınca rica minnet yemin nasıl işe yaramaz? - Samimi bir itiraf nasıl harakiri ye dönüştü? - Evren

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

10SORUDA AİLE SİGORTASI

10SORUDA AİLE SİGORTASI 10 SORUDA AİLE SİGORTASI T.C. ANAYASASI MADDE 60: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. 1. AİLE SİGORTASI Nedir? Aile Sigortası,

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Günlük Haber Bülteni 13.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sabah.com.tr Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu - Aman ormancı, yaman ormancı Bıraktın bizde derin bir acı - Dua ile bisiklet gider mi?... - Özbek Paşa'dan AKP falı... Ve - Bush'tan "beni kimse sevmiyor" sendromu RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler.

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. İSTANBUL TAYAD lı Aileler Bayram Kahvaltısında Bir Araya Geldiler Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. Kahvaltıdan önce yapılan

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni:

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni: AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni: Temmuz 03, 2008-12:00:00 AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat'ın düzenlediği basın toplantısının tam

Detaylı

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012 İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 01 31 ARALIK 2012 M. SEZGİN TANRIKULU CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ: Bugün 10 Aralık İnsan Hakları

Detaylı

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi MTM Medya Takip Merkezi, 2010 yılında medyanın gündemini belirleyen konu ve olayları derledi. İki bini aşkın gazete, dergi, TV kanalı ve haber sitesinde periyodik olarak yapılan takip sonuçları, yıl boyunca

Detaylı

Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu / 11:14

Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu / 11:14 Dünya Basınında OHAL Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu. 21.07.2016 / 11:14 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı 3 ay süreli OHAL kararı dünya

Detaylı

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN İnsanların bir dinin çevresinde toplanmalarını sağlayan inanç, onların Tanrı nın dürüstlüğüne olan güvenlerinden kaynaklanır. Tanrı yalan söyleyemez. Yalan

Detaylı

Yer altı şehrine açılan kapı, Kayıp İncil, cinayet ve MİT : Tarsus taki gizemli evde ne oluyor?

Yer altı şehrine açılan kapı, Kayıp İncil, cinayet ve MİT : Tarsus taki gizemli evde ne oluyor? Yer altı şehrine açılan kapı, Kayıp İncil, cinayet ve MİT : Tarsus taki gizemli evde ne oluyor? HABER MERKEZİ- Mersin in Tarsus ilçesinde yaklaşık 1 yıldır devam eden kazı ile ilgili gizem her geçen gün

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI 16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI Değerli Arkadaşlar, Türkiye zor günlerden geçiyor. Ajan filmlerini aratmayan olaylar gün geçmiyor ki gündeme

Detaylı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ın kurum değişikliği ile Ankara Gölbaşı belediye başkan yardıcılığı görevine

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01. Günlük Haber Bülteni 27.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.haberler.com Tarih: 26.01.2015

Detaylı

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00 Türkiye de siyaset yalnızca oy kaygısı ile yapılıyor Siyasete popülizm hakimdir. Bunun adı ucuz politika dır ve toplumun geleceğine maliyet yüklemektedir. Siyaset Demokrasilerde yapılır. Totaliter rejimler

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

Durumun neden kötü olduğu benim ve İbrahim Yalçın ın yazılarında açıklandı.

Durumun neden kötü olduğu benim ve İbrahim Yalçın ın yazılarında açıklandı. Soldaki resmi tarihler üzerine yazılan yazılardan sonra durumun kötü olduğu gibi bir izlenime kapılabilirsiniz. Durum iyi ya da durum kötü demek genellemedir ve her genelleme gibi de ayrıştırılması gerekir.

Detaylı

Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu

Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu İHD ve kayıp yakınları, faile meçhul cinayetlere kurban giden ve kaybedilenlerin faillerini Diyarbakır ve Yüksekova da bu hafta da biraraya gelerek

Detaylı

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... 3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... Seçime Doğru Giderken Kamuoyu: 3 Kasım 2002 seçimlerine bir haftadan az süre kalmışken, seçimin sonucu açısından bir çok spekülasyon bulunmaktadır.

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 01 KASIM 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Ýstanbul hastanelerinde GREV! Ýstanbul hastanelerinde GREV! Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Doktorlar, hemþireler, eczacýlar, diþ hekimleri, hastabakýcýlar, týp fakültesi öðrencileri ve taþeron

Detaylı

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 19 EKİM 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi

Detaylı

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4 TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4 NİSAN 2012 Araştırmacılar Derneği üyesi olan GENAR, araştırmalarına olan güvenini her türlü denetime ve bilimsel sorgulamaya açık olduğunu gösteren Onur Sözleşmesini

Detaylı

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

Nedim Şener'den belgelerle Fetullah Gülen kitabı

Nedim Şener'den belgelerle Fetullah Gülen kitabı Nedim Şener'den belgelerle Fetullah Gülen kitabı Şener in yeni baskısı yapılan kitabı bu alana ilgi duyan okurlar için iyi bir seçim. Posta Gazetesi yazarı Gazeteci Nedim Şener in Ergenekon Belgelerinde

Detaylı

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü. Alişan HAYIRLI Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü. Şimdi Müslümanlar ikiye bölünecek... 1-Bu baskını tasvip edenler,

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi genel Başkanı Selim Işık tarafından açıklanan raporda çok dikkat çekici sonuçlar elde edildi. Raporun Kahramanmaraş Onikişubat

Detaylı

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 4.19.4 TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 1) Dosya No : 2013/551 E. : Ankara 17. Asliye Ceza si : 1- TMMOB YK Başkanı Mehmet Soğancı 2- TMMOB Genel Sekreteri N. Hakan Genç :2911 sayılı Toplantı ve Gösteri

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.haberturk.com Tarih: 16.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.haberturk.com Tarih: 16.01. Günlük Haber Bülteni 17.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.haberturk.com Tarih: 16.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sondakika.com Tarih: 16.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.haberler.com Tarih: 16.01.2015

Detaylı

FETÖ elebaşının ByLock'taki 'yeğen' grubu

FETÖ elebaşının ByLock'taki 'yeğen' grubu FETÖ elebaşının ByLock'taki 'yeğen' grubu FETÖ'nün kripto haberleşme uygulaması ByLock'a dair her geçen gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Deşifre edilen binlerce kullanıcı arasında teröristbaşı Gülen'in

Detaylı

Özet Rapor. Kürt Öz Yönetim Güçleri Tarafından Gerçekleştirilen Tutuklama Sayıları ve Zorla Kaybolma Vakalarındaki Artış. Pazartesi, Şubat 18, 2019

Özet Rapor. Kürt Öz Yönetim Güçleri Tarafından Gerçekleştirilen Tutuklama Sayıları ve Zorla Kaybolma Vakalarındaki Artış. Pazartesi, Şubat 18, 2019 Özet Rapor Kürt Öz Yönetim Güçleri Tarafından Gerçekleştirilen Tutuklama Sayıları ve Zorla Kaybolma Vakalarındaki Artış Pazartesi, Şubat 18, 2019 1 Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) Haziran 2011 de kurulmuş

Detaylı

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını denetleyen en yüksek organ ise devlettir. Hukuk alanında birlik

Detaylı

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron Komple saldırı mı komplo tezgâh mı? -PARİS- İki devlet düşünün. Biri, güçlü ve etkili bazı devletler tarafından kuşatılmak istenirken, diğeri ise

Detaylı

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ 12 Eylül Darbesi 1973 seçimlerinden 1980 yılına kadar gerçekleşen seçimlerde tek başına bir iktidar çıkmadığından bu dönem hükümet istikrarsızlığı ile geçen bir dönem olmuştur.

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 23 OCAK 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI 7 Ocak 2015 İstanbul, Sabancı Center Sayın Konuklar, Değerli Basın Mensupları,

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI Karar No :300 KARAR 300 : Gündem maddelerinin görüşülmesi tamamlanmış olduğundan Ağustos ayı meclis toplantısının birinci birleşiminin kapatılmasına, bir sonraki meclis birleşiminin 5 Ağustos 2016 Cuma

Detaylı

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak AK PARTİ İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI TEŞKİLAT İÇİ HAFTALIK BÜLTENİ YIL: 2013 SAYI : 198 22-29-TEMMUZ 2013 İstanbul, geleneksel iftarımızda buluştu Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak anlamına gelmez Ülkedeki

Detaylı

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler Dünya üzerindeki birçok İslami kurum, kuruluş ve şahsiyetler Türkiye'de yaşanan darbe girişimi hakkında mesajlar yayımladı. 16.07.2016 / 22:09 15 Temmuz gecesi

Detaylı

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Cumhuriyetin kuruluşu Anadolu insanının iman, namus, bağımsızlık, özgürlük, vatan ve millete sevgi ile bağlılığının inancı ve iradesi ile kendisine önderlik yapan Mustafa

Detaylı

KANLI PAZAR'DAN MECLİS BAŞKANLIĞI'NA

KANLI PAZAR'DAN MECLİS BAŞKANLIĞI'NA TBMM 27. Dönem Başkanı İsmail Kahraman'ın "Laiklik anayasada olmamalıdır" sözleri, Kahraman'ın ülkedeki en büyük gerici ayaklanmalardan biri olan ve tarihe Kanlı Pazar olarak geçen saldırının faillerinden

Detaylı

Temmuz 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Temmuz 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili Temmuz 2013 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin / Mezitli Belediye Başkanı nı ziyaret ederek

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Silahlı propagandanın amacı her şeyden önce bu suni dengenin bozulmasıdır. Şimdi hepimizin bildiği bu teoriyi Mihrac Ural ın durumuna tercüme edelim:

Silahlı propagandanın amacı her şeyden önce bu suni dengenin bozulmasıdır. Şimdi hepimizin bildiği bu teoriyi Mihrac Ural ın durumuna tercüme edelim: Hemen başlangıçta belirteyim: Bu yazı Mihrac Ural ile ilgilidir. Suni denge ile Mihrac Ural ın ne ilgisi var? diye düşünüyorsanız, okuyunca görürsünüz. Suni dengenin tanımını biliyorsunuz: Halkta potansiyel

Detaylı

HDP li 11 Vekil Gözaltında

HDP li 11 Vekil Gözaltında HDP li 11 Vekil Gözaltında Demokratik Toplum Kongresi (DTK), KCK ve 6-8 Ekim olaylarına yönelik soruşturmalar kapsamında ifade vermeye gitmedikleri için aralarında HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş,

Detaylı

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız 1 MAYIS Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Bayramı 1 Mayıs nedeniyle yayınladığı mesaj şöyle: İşçilerin birlik ve dayanışma günü olan, 1 Mayıs ın, tüm dünya ve ülkemiz

Detaylı

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz, Türkiye nin Siyasi Gündemine paralel konuların ele alınarak halkın görüşlerini tespit etmek ve bu görüşlerin NEDENİ ni saptamak adına

Detaylı

2 Kasım 2011. Sayın Bakan,

2 Kasım 2011. Sayın Bakan, SayınSadullahErgin AdaletBakanı Adres:06659Kızılay,Ankara,Türkiye Faks:+903124193370 E posta:sadullahergin@adalet.gov.tr,iydb@adalet.gov.tr 2Kasım2011 SayınBakan, Yedi uluslarası insan hakları örgütü 1

Detaylı

MİT Tasarısı ve Yasin El Kadı lar Fatih Saraç lar ve M.Latif Topbaş lar

MİT Tasarısı ve Yasin El Kadı lar Fatih Saraç lar ve M.Latif Topbaş lar 24 Şubat 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) MİT Tasarısı ve Yasin El Kadı lar Fatih Saraç lar ve M.Latif Topbaş lar Değerli Basın Mensupları; --Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ile

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DE SOL GELENEĞİNİ VE SİYASİ LİDERLİĞİ TARTIŞTI

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DE SOL GELENEĞİNİ VE SİYASİ LİDERLİĞİ TARTIŞTI İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DE SOL GELENEĞİNİ VE SİYASİ LİDERLİĞİ TARTIŞTI Türkiye nin gündemine damgasına vuran önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul

Detaylı

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR ANAYASANıN TEMEL ILKELERI 2 1. madde Türkiye devleti bir cumhuriyettir. 2. Madde Cumhuriyetin nitelikleri Cumhuriyetçilik Başlangıç ilkeleri Atatürk

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı. K.MARAŞ'TA SON ANKET Anket Sonuçları MHP yi İşaret Etti Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

Detaylı

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir. Haziran 25 Medya ve Güven 2013 Tüm hakları gizlidir. Gündem 1. Yöntem Bu araştırma Xsights Araştırma ve Danışmanlık, bu konu hakkında online araştırma yöntemiyle, toplamda 741 kişi ile bir araştırma gerçekleştirmiştir.

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI...

CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI... CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI... Gazeteci Can Ataklı darbe gecesini aydınlatmaya kararlı. Ataklı yine flaş değerlendirmelerde bulundu. Habertürk TV'de Didem Arslan Yılmaz'ın sunduğu 'Türkiye'nin Nabzı'

Detaylı

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TürkİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu 1976 Yılında kurulmuş ülke genelinde 50.500 üyesi

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.balıklıgol.com

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.balıklıgol.com İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.balıklıgol.com Tarih:09.04.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.urfastar.com Tarih:09.04.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com

Detaylı

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de 22.11.2017-22:35 Son Güncelleme: 22.11.2017-22:35 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Harun Karacan, 2019 a giden yolda dava uğruna daha fazla mücadele edeceğiz

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Şubat 03, 2017-5:56:00 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi'nin ve yapımı tamamlanan

Detaylı

SARACAĞIZ YARALARIMIZI

SARACAĞIZ YARALARIMIZI BİRBİRİMİZLE KONUŞARAK, DİNLEYEREK, SARACAĞIZ YARALARIMIZI 1 Tek adam rejimi kurulacak, tek adam herşey olacak, devletin tümüne hükmedecek. Bir kişi Başkan seçilecek ve o kişi hem hükümet, hem Meclis,

Detaylı

'Bende dağa çıkmadım'

'Bende dağa çıkmadım' 'Bende dağa çıkmadım' Milletvekili Pervin Buldan'ın yaşadıklarından yola çıkarak açıklamarda bulunan ve 'bende olsa dağa çıkardım' diyen Başbakan Yarsımcısı Bülent Arıç Başbakan recep Tayyip Erdoğan'ın

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır. Downloaded from: justpaste.it/11pk4 MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI 19 Aralık 2016 tarihinde, Rus Büyükelçi Karlov'un öldürülmesi üzerine, medyada Hareketimiz ile

Detaylı

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI Downloaded from: justpaste.it/11pk4 MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI 19 Aralık 2016 tarihinde, Rus Büyükelçi Karlov'un öldürülmesi üzerine, medyada Hareketimiz ile

Detaylı

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 HAZİRAN 2012 Araştırmacılar Derneği üyesi olan GENAR, araştırmalarına olan güvenini her türlü denetime ve bilimsel sorgulamaya açık olduğunu gösteren Onur

Detaylı

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

ekonomi olduğu görülüyor. Erken seçim olma ihtimalinin zor olduğu, AKP'nin ekonomide rahatlama yaşatmadan seçimi tekrarlatmasının mümkün olmadığı görü

ekonomi olduğu görülüyor. Erken seçim olma ihtimalinin zor olduğu, AKP'nin ekonomide rahatlama yaşatmadan seçimi tekrarlatmasının mümkün olmadığı görü Kanlı planı seçmen gördü! İşte son anket rakamları Gezici Araştırma'nın 25-26 Temmuz tarihleri arasında yaptığı kamuoyu araştırmasından çarpıcı sonuçlar çıktı. 04 Ağustos 2015 Salı 08:17 Kanlı planı seçmen

Detaylı

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi 1990 yılında Latin Amerika'nın ada ülkesinde bir grup Müslüman ülkedeki yönetimi ele geçirmek için silahlı darbe girişiminde bulunmuştu.

Detaylı

KANUNSUZ TALÝMATLARI YERÝNE GETÝRMEK ZORUNDA DEÐÝLSÝNÝZ. Çünkü Anayasa ve yasalar bizden yana: 2 Nisan 2007 Onlarca film ve dizi, 3 yýllýðýna kiraya verildi. TRT ye 40 milyon dolar gelir getirmesi gerekirken,

Detaylı

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Havacılık sektörüne grev yasağı getiren yasa tasarısı mecliste onaylandı. Hava-İş Sendikası, yasa mecliste görüşülmeye başlanmadan

Detaylı

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili OCAK 2012 FAALİYET RAPORU Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Yenice Belde Belediye Başkanı Ali Kuru yu makamında ziyaret

Detaylı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. İşçi Cephesi: Direnişiniz nasıl başladı? Kazova dan bir işçi: Bizim direnişimiz ilk önce 4 aylık maaşımızı, kıdem ve tazminat

Detaylı

Oktay Ekşi Çetin Emeç'i anlattı : Suikast listesindeydi koruma istemedi

Oktay Ekşi Çetin Emeç'i anlattı : Suikast listesindeydi koruma istemedi Oktay Ekşi Çetin Emeç'i anlattı : Suikast listesindeydi koruma istemedi Oktay Ekşi, katledilişinin 28. yılında Çetin Emeç'i Aydınlık'a anlattı: Çetin Emeç, Erol Simavi ve ben suikast listesindeydik. Çetin,

Detaylı

Beğenin beğenmeyin: Yalçın küçük bunları yazıyor.

Beğenin beğenmeyin: Yalçın küçük bunları yazıyor. Yazar değilim Yazanım Yani bir çeşit arzuhalci. Yazarlık ciddi bir iştir. Arzuhalciliğimin yanında iyi bir kitap okuruyum. Arzuhalciliğe de solun zibidileri, tasfiyecileri, ahlaksızları dönekleri, hainleri

Detaylı

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış Yorumluyorum Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış Ersan ŞEN Hukuk Kitapları Dizisi: 1062 ISBN 978 975 02 1394 6 Birinci Baskı: Ocak 2011

Detaylı

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili Ocak 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. CHP Silifke Belediye Başkan Adayı ile birlikte esnaf

Detaylı

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) ESAS N0:2009/191 03.08.2012 TUTANAK 27.07.2012 tarihli oturumda saat 19.27 sıralarında Mahkeme Başkanı tarafından duruşmanın

Detaylı

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Saðlýk emekçilerinin 2 gün süren grevleri baþladý. Ülke genelindeki hastanelerin nereyse tamamýnda hastanede

Detaylı

''Yanlış anlaşılıyorum''

''Yanlış anlaşılıyorum'' ''Yanlış anlaşılıyorum'' Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BDP li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için fezleke hazırlanmasıyla ilgili soruya ''Benim sözlerimden farklı anlam çıkarılıyor.

Detaylı