YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ. Hazırlayan : Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ. Hazırlayan : Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI"

Transkript

1 YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ Hazırlayan : Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI Van

2 G İ R İ Ş Osmanlı İmparatorluğu, yirminci yüzyıla girerken, iki yüz seneyi aşkın bir süre içinde, durmadan gerilemekte, toprak kaybetmekte olmasına rağmen, yine de üç kıta üzerinde en geniş sınırlara sahip cihan devletiydi yılında tahta çıkmış olan II. Abdülhamid ülkeyi mutlak monarşi ile yönetiyordu. Aynı yıl ilan edilen Meşrutiyet, kadersiz olayların tortusu içinde kaybolmuştu. Müesseseleri olmadığı gibi, aydınlık bir felsefe ve kadrodan yoksundu. 1839'da ilan edilen Tanzimat, daha çok Türk ve Müslüman olmayan imparatorluk halkı için yararlı olabilmiş, özgürlük, eşitlik kuralları kültür ve ekonomi bakımından zaten ileri olan bu halkı, Türk ve Müslümanlara göre daha da refaha ulaştırmıştı Osmanlı-Rus savaşı, daha çok Doğuda toprak kaybına yol açmıştı. Kafkaslar, Azerbaycan, Dağıstan'ın bir bölümü, tümü ile Gürcistan, bugünkü Ermenistan'ın büyük kısmı, bugün bizde olan Kars, Ardahan, Sarıkamış Ruslar tarafından işgal edilmişti. Kıbrıs, İngiliz yönetimine geçmiş, Romanya genişlemiş; Sırbistan, Makedonya'nın güneyinde toprak kazanmış, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Bosna-Hersek yönetimine el koymuştu. Girit şeklen bizde kalmış, Bulgaristan yarı bağımsız bir prenslik olmuştu. Bütün bu muazzam İmparatorluktan elde kalan; Balkanlarda, Selanik-Manastır-Kosova vilayetleri idi lerde, burada güvenliğin sağlanması için büyük devletlerin katıldığı ıslahat heyetleri, bugünün deyimiyle Birleşmiş Milletler kuvveti olarak görev yapıyordu. Ekonomi ve tarım alanında da, xx. yüzyıl başı, Osmanlı Devleti için iç açıcı değildi. Kapitülasyonlar, millî sanayi ile ekonominin kuruluşunu imkânsız hale getirmişti. Bir zamanlar dünya ambarı olarak bilinen topraklar, üzerlerinde yaşayan halkı bile güç doyuruyordu. Türk askeri hiçbir zaman tam anlamıyla bizim olmamış ülkelerde âdeta fahrî jandarma hüviyeti içinde cömertçe kanının dökerken, geri kalanı da devrini tamamlamış bürokratik mekanizmanın yarı tok memurları gibiydi. Dış siyasetini, devletler arasındaki rekabete dayandırarak, uzun saltanat tecrübesinin kıdemi içinde kendisine has denge unsurları bulan Sultan Abdülhamid, şeklen de olsa devletin varlığını devam ettirebilmişti. Yirminci yüzyıla girerken, hasta adam tabiri reddi mümkün olmayan bir gerçekti. Yerüstü ve yeraltı zenginlikleri, kişisel nüfuz ve tercihlerle daha çok yabancılara imtiyaz halinde verilmişti. Çoğunlukta devlet adına değil de, saray ve iktidara yakın kişilere bahş edilen bu haklar, bir süre sonra yine onlara devre-diliyordu. Demiryolları, limanlar, gümrükler, hatta tuzlalar böyleydi. Düyûn-u Umumîye ülke bütçesinin temelini teşkil eden gelir kaynaklarının, devletin sürüp giden borçları uğruna alacaklı yabancı tekeline bırakılması demekti. Yirminci yüzyıla girerken, Osmanlı İmparatorluğu'nda rejime karşı, kanun önünde tescil edilmemiş, bu bakımdan kanundışı denilebilecek siyasal bir veraset vardı arası devrede, Harbiye, Mülkiye, Tıbbiye gibi, o devrin çağa dönük yüksek meslek okullarında bu önderlerin adını taşıyan gizli dernekler kuruldu. Bunlar, önceleri birer düşünce potasında kaldılar, daha sonra eyleme geçtiler. İmparatorluk içindeki Türk olmayan unsurlar ki, bunlar arasına Araplar gibi Müslümanlar da dahildir, gayretlerini merkezî hükümetten, yani adını, devletin kurucusundan alan Osmanlı Türkün'den ayrılma yolunda kullandılar ile 1918 arasındaki temel hadiselere kronolojik olarak bak-tığımızda, bu gerçek bir ibret tablosu halinde önümüze çıkacaktır. 1

3 BİRİNCİ BÖLÜM Osmanlı Anayasal Gelişmeleri Bazı yazarlar Türk anayasa hukukunun tarihsel gelişimini çok eskiye götürmektedirler. Kitaplarının tarihsel gelişime ayırdıkları ilk bölümlerinde, Orta Asya Türk Devletlerinde, İslâm da, Selçuklularda ve Osmanlılarda anayasa hukukunu incelemektedirler. Osmanlı İmparatorluğunun klasik dönemini inceleyen bazı anayasa hukukçuları, Osmanlı İmparatorluğunun teokratik ve feodal nitelikte olduğu yolunda birtakım fikirler ileri sürmektedirler. Osmanlı İmparatorluğunun bu niteliklerde olup olmadığı, hatta bu kavramların Osmanlı devlet sistemine uygulanıp uygulanamayacağı fevkalâde tartışmalıdır. Osmanlı İmparatorluğunun teokratik veya feodal nitelikte olup olmadığını incelemek anayasa hukukçularının görevi değil, tarihçilerin görevidir. Klasik dönemde Osmanlı İmparatorluğunun devlet teşkilatını ve keza niteliklerini öğrenmek isteyenler, anayasa hukukçularının çalışmalarına değil, tarihçilerin çalışmalarına bakmalıdırlar. Anayasa hukukçuları bu alanda ikinci sınıf tarihçiler olmaktan ileriye gidemez. Zira, tarihle uğraşmak için gerekli donanımdan yoksundurlar. Anayasa hukukçularının ezici çoğunluğu eski yazıyı bile bilmemektedir. Bu alanı, o alanın kendi uzmanlarına bırakmalıdırlar. I. Sened-i İttifak (1808) 1. Hazırlanışı 1807 yılında İstanbul da Kabakçı Mustafa nın yönetiminde Üçüncü Selim e karşı bir ayaklanma oldu. Üçüncü Selim tahtan indirildi ve yerine Dördüncü Mustafa geçirildi. Üçüncü Selim i tekrar tahta oturtmak için Rusçuk âyanı Alemdar Mustafa Paşa İstanbul a yürüdü. Bunun üzerine Üçüncü Selim öldürüldü. Alemdar Mustafa Paşa tahta İkinci Mahmut u geçirdi. Kendisi de Sadrazam oldu. Alemdar Mustafa Paşa, devletin otoritesini İstanbul da tekrar kurdu. Ancak bu devirde, merkezî otorite taşrada tamamıyla etkisizdi. Rumeli ve Anadolu da âyanlar âdeta bağımsız idareler kurmuşlar ve merkezin otoritesini tanımamaya başlamışlardı. Alemdar Mustafa Paşa, merkezî otoriteyi taşrada hâkim kılmak için Rumeli ve Anadolu âyanlarını İstanbul a davet etti. Âyanlar İstanbul a kendi askerleriyle birlikte geldiler ve şehir dışında konakladılar. Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa başkanlığında bir tarafta âyanlar, diğer tarafta devletin ileri gelenleri arasında 29 Eylül 1808 de Kağıthane de meşveret-i amme denilen büyük bir toplantı yapıldı. Toplantıda varılan kararlar Sened-i İttifak adı verilen bir belgede tespit edildi ve bu belge Sadrazam, Şeyhülislâm, Kaptanpaşa, Kadı Abdurrahman Paşa, Kadıaskerler, Sadrazam Kethüdası, Yeniçeriocağı, Defterdar ve Reis Efendiler, eski Rikab-ı Hümayun Kethüdası Mustafa Reşid Efendi, Bahriye Nazırı, Çavuşbaşı, Ruznamçe-i evvel, Başmuhasebeci Ahmet Efendi, Sipahiler Ağası, Beylikçi ve Amedçi Efendiler, Cebbarzade Süleyman Bey, Sirozlu İsmail Bey, Karaosmanoğlu Ömer Ağa ve Çirmen Mutasarrıfı tarafından imzalanıp mühürlendi (7 Ekim 1808) ve Padişaha sunuldu. Daha sonra Padişah İkinci Mahmut Sened-i İttifakı onayladı. Sened-i İttifak, senedi imzalayanların ağzından çıkmışcasına kaleme alındı. Senette merkezî hükûmetin adamlarından bahsederken vükelâ-i devlet, âyanlardan bahsederken taşra memalik hanedanları, askerlerden bahsederken de ocaklar ifadeleri kullanılmaktadır. 2

4 2. Hükümleri Senet bir giriş, yedi şart ve bir zeyl den oluşmaktadır. Sened-i İttifak ın giriş bölümünde Osmanlı devlet düzeninin bozulduğu, devlet otoritesinin sarsıldığı ve bu durumun taraflarca gözlemlenmesi üzerine, devletin kuvvetlenmesi (Devlet-i Aliyenin kuvvet-i kamilesi esbâbını istihsal maksadıyla toplantılar yapıldığı ve sonunda bu ittifakın akdolunduğu bildirilmektedir. Birinci şartta, senedi imzalayanlar, Padişahın devletin temeli olduğunu tanımakta ve ona karşı vüzera ve ulema ve rical ve gerek hanedanan ve gerek bilcümle ocaklar tarafından kavlen ve fiilen, sırren ve alenen bir gûna ihanet ve hilaf-ı emrü rıza tavru hareket zuhur ederse, badettahkik cesaret edenin te dip ve ibret kılınması için gayret edeceklerini taahhüt etmektedirler. İkinci şartta, toplanan askerlerin (tertib olunan asakir ve neferatın) devlet askeri olarak tahrir olunması kabul edilmektedir. Senedi imzalayanlar, buna ocaklar tarafından itiraz ve muhalefet olunursa onların hep beraber te dip ve def u ref ine... gayret eyleye ceklerini taahhüt etmektedirler. Üçüncü şartta senedi imzalayanlar gerek hazinenin (Beytülmal-i Müslimin) muhafazasına, gerek devlet gelirlerinin (varidatı Devlet-i Aliye) mahallerinden tahsil ve tediyesine ve telef ve hasarattan korunmasına riayet edeceklerini taahhüt etmektedirler. Dördüncü şart ile, senedi imzalayanlar, sadrazamdan gelen her emri Padişahtan gelen bir emir olarak kabul edeceklerini ve ona karşı gelmeyeceklerini taahhüt etmektedirler. Ancak sadaret makamı da hilaf-ı kanun işlere girişirse, senedi imzalayanlar, bundan davacı olup bilittifak men ine çalışacaklarına söz veriyorlardı. Bu dördüncü şartta ayrıca herkesin kendi göreviyle uğraşması, başkalarının görevine karışmaması (aharın memuriyetine tasaddi etmemesi) öngörülüyordu. Beşinci şartta, senedi imzalayanlar, gerek âyan ve gerek vükelâ ve rical birbirlerinin zatına ve hanedanlarına kefil olmaları gerekliliğini ortaya koyduktan sonra, birçok taahhütte bulunmaktadırlar. Bir kere, Sened-i İttifak şartlarına aykırı bir hareketi kanıtlanmadıkça, âyanlardan birisine devlet veya devletin taşradaki görevlilerinden taarruz vukua gelir ise uzak yakın denilmeyip cümlesinin taarruzu def etmek için çalışacaklarını taahhüt etmektedirler. İkinci olarak, bir âyanın ölmesi durumunda, vükelânın ölen âyanın hanedanını koruyacağı öngörülmektedir. Üçüncü olarak, taşra memalik hanedanları da kendi yönetimleri altındaki âyanları ve ileri gelenleri koruyacaklarına söz vermektedirler (ol hanedanlar dahi zîri idarelerinde olan âyanlara ve vücuha zamin olalar). Dördüncü olarak, hanedanlar kendi hududundan hariç bir karış mahalle taarruz ve tasaddi etmemeyi taahhüt edip, edenleri ise cümleten davacı olup men eyleyeceklerini bildirmektedirler. Beşinci olarak, fukaraya zulm edenlerin te dip ve terbiyesine say olunacağı (çalışılacağı) öngörülmektedir. Altıncı şarta göre, Başkentte asker ocaklarından ve saireden bir güna fitne ve fesad hadis olur ise, çağrı beklemeksizin cümle hanedanlar başkente gelmeyi ve ayaklananları bastırmayı taahhüt etmektedirler. Yedinci şartta, senedi imzalayanlar, fukara ve reayanın himayet ve siyanetini n esas olduğunu hatırlattıktan sonra, hanedanların idareleri altında bulunan kazalarda fukara ve reayanın vergilendirilmesinde hadd-i itidale riayet hususuna dikkat edeceklerine söz vermektedirler. Keza, vükelâ ve memleket hanedanları zulmün kaldırılmasını (ref i mezalim ve taaddi) aralarında kararlaştırmakta ve şayet şeriata aykırı şekilde zulüm eden olursa, onu hep beraber men etmeyi taahhüt etmektedirler. Bundan sonra, bu yedi şartın hilafına hareket edilmemek üzere Allah adına yemin (kasem billah) ve onun Resulü üzerine söz verildiği (ahd birresul) ve bu durumun belgelendirilmesi için bu senedin kaleme alındığı belirtilmektedir. Sened-i İttifak bir zeyl ile sona ermektedir. Burada, senedin devamlı olarak uygulanabilmesi (aleddevam düstûrül amel tutulması) için bundan sonra sadrazam ve şeyhülislâm olacakların makamlarına geçer geçmez bu senedi imzalamaları öngörülmektedir. Sened-i İttifak, içerdiği şartların devamlı icrasına bizzat Padişahın nezaret edeceğini öngörmektedir. 3

5 3. Getirdikleri Sened-i İttifak ın şartlarını yukarıda sırasıyla gördük. Sened-i İttifaktan bir kere Padişah ve sadrazam kısacası merkez birtakım avantajlar elde etmektedir. Diğer taraftan Sened-i İttifak âyanlara da birtakım güvenceler sağlamaktadır. Nihayet, Sened-i İttifakta birtakım genel kazanımlar da vardır. Bülent Tanör, Sened-i İttifak ın getirdiklerini üç ayrı grupta sınıflandırmaktadır: a) Merkezin Kazanımları.- Padişahın ve devletin otoritesini herkesin kabul etmesi (şart 1); sadrazama itaat (şart 4); vergi toplanmasına ilişkin emirlere uyma (şart 3); asker ocaklarının Padişaha itaati (şart 1, 2, ve 6); âyanların kendi toprakları dışına müdahale etmemesi (şart 5). b) Âyanların Kazanımları.- Sadrazamın keyfi eylemlerinin önlenmesi (şart 4); suçsuz âyanlara haksızlık edilmemesi; hanedan haklarının babadan oğula geçmesinin kabul edilmesi; büyük âyanların idare alanlarının tanınması, büyük âyanların kendilerine bağlı küçük âyanlar üzerindeki egemenliklerinin tanınması (şart 5). Âyanların bu kazanımları fiilî feodal statülerine süreklilik ve hukukîlik kazandırmak demekti. c) Genel Kazanımlar.- Genelde Türk anayasa hukuku literatüründe Sened-i İttifakın merkez ve âyanları ilgilendirdiği, halkı alâkadar etmediği ileri sürülmüşse de bu doğru değildir. Bu iddiayı ileri sürenler pek muhtemelen Sened-i İttifakın metinini okumamışlardır. Yukarıdaki özetlerden de görüldüğü gibi, Sened-i İttifakta fukara ve reaya ile ilgili şartlar da vardır. Sened fukara ve reayanın himayet ve siyanetinin esas aldığını (şart 7) açıkça ilân ediyordu. Sened-i İttifak, fukara ve reaya nın korunmasını, fukara ve reayanın vergilendirilmesinde ölçülü (hadd-i itidale riayet) davranılmasını (şart 7); ve keza fukara ve reaya ya zulm edilmemesini öngörüyordu (şart 5 ve 7). Görüldüğü gibi Sened-i İttifak yoksulları ve yönetilen halkı da koruyucu şartlar içermektedir. Fukara ve reaya yı koruyucu özel şartların yanında, Sened-i İttifakta genel koruyucu şartlar da vardır. Sadrazamın kanuna aykırı işlere girişmemesi (şart 4); suç işlenmesi durumunda soruşturma yapılmadan ceza verilmemesi (şart 5) gibi. Bülent Tanör ün gözlemlediği gibi, kazanımlar sadece merkez ve âyanları değil, geneli ve kamuyu, kısacası halkı da ilgilendirmektedir. Sened-i İttifak, 7 Ekim 1808 de imzalanmıştır. Sened-i İttifakın arkasındaki güç olan Alemdar Mustafa Paşa ise, 15 Kasım 1808 de yeniçeriler tarafından çıkarılan olaylar neticesinde ölmüştür. Böylece Sened-i İttifak etkisini büyük ölçüde yitirmiş, kendisinden bahsedilmez olmuştur. Keza Sened-i İttifakın zeylinde her yeni sadrazam tarafından senedin imzalanması öngörülmüştü. Oysa Sened-i İttifak, Alemdar Mustafa Paşa nın yerine geçen sadrazamlar tarafından imzalanmamıştır. Sened-i İttifak çok değişik değerlendirmelere konu olmuştur. Bu değerlendirmelerin bir özeti ve eleştirisi Bülent Tanör tarafından yapılmıştır. Tanör, Sened-i İttifakı değerlendiren yazarları üç gruba ayırmaktadır. Birinci grup yazara göre, Sened-i İttifak, âyanların merkeze zorla kabul ettirdikleri bir belgedir. Diğer bir grup yazara göre ise, Sened-i İttifak, merkezin, yani sadrazam Alemdar Mustafa Paşanın âyanlara bir dayatmasıdır. Üçüncü bir grup yazar ise, bu iki görüş arasında uzlaştırıcı bir görüş ileri sürmektedir. Bu görüşe göre, Sened-i İttifak merkezin âyanlara tek yanlı olarak dayattığı bir belge değil, esas olarak merkez kaynaklı, ama âyanlarla bir anlaşma yı, uzlaşmayı simgeleyen bir metindir. Bu üç yaklaşımı karşılıklı olarak inceleyen ve değerlendiren Bülent Tanör, üçüncü yaklaşımı daha doğru buluyor. Zira, bir kere Meşveret-i Amme âyanlardan gelen bir istek sonucu toplanmamıştır. Âyanlar İstanbul a sadrazam tarafından çağrılmıştır. Kaldı ki, âyanların hepsi de toplantıya gelmemiştir. Sened-i İttifakı imzalayanlar arasında 21 kişinin sadece 4 ü âyandır. Gerisi ulema ve vüzeradır. Keza Sened-i İttifakın içeriği incelendiğinde merkezin âyanlara oranla daha kazançlı çıktığı görülmektedir. Ancak, yine Tanör ün haklı olarak belirttiği gibi, Sened-i İttifak merkezin âyanlara bir dayatması olarak da görülemez. Zira böyle olsaydı bir sened e gerek kalmaz, bu şartlar bir buyruk şeklinde açıklanırdı. O halde burada bir iki taraflılık vardır. Âyanlar bir taraf olarak görülmektedir. 4

6 4. Değeri Sened-i İttifakın değeri konusunda değişik görüşler vardır. Bu görüşler yine Bülent Tanör tarafından özetlenmiş ve açıklanmıştır. Birinci görüşe göre, Sened-i İttifak Osmanlı anayasal gelişmeleri bakımından olumlu bir ilerlemedir. Sıddık Sami Onar a göre, Sened-i İttifak, hukuk devletine doğru atılmış ilk adımdır[34], Kubalı ya göre, merkezî devletin mutlakiyetinin feodal bir sistemde sınırlandırılması ve dolayısıyla mutlak monarşiden meşrutî monarşiye geçişin ilk adımı, Aldıkaçtı ya göre ise iktidarın müstebid karakterinin sınırlandırılması ve dolayısıyla demokrasi düzenine gidişin ilk çabasıdır. Bu görüşte olanlar Sened-i İttifakın uygulanamamış olmasına üzülmektedirler. Onlara göre Sened-i İttifak uygulanabilseydi, zamanla mutlak monarşiden meşrutî monarşiye ve hatta âyanların temsil edildiği parlâmentolu bir monarşiye geçilebilirdi. İkinci görüş taraftarları ise, Sened-i İttifakın demokratikleşme sürecinde olumlu bir adım olduğu fikrine karşı çıkmaktadırlar. Bülent Tanör ün gözlemlediği gibi, bu yazarların ortak gerekçesi, Sened-i İttifakın itici gücü olarak kabul edilen âyanların, yani feodalitenin, çağ-dışı niteliğidir. Örneğin Doğan Avcıoğlu na göre, Sened-i İttifak, bir utanç belgesi dir, eşkiyalığın meşrulaştırılması dır. Server Tanilli ye göre de, Sened-i İttifak, bir ileri atılım değil, aslında merkezî otoritenin zayıflamasıyla feodaliteye doğru çözülmenin bir simgesidir. Mümtaz Soysal a göre de, Sened-i İttifak âyanın elde ettiği hakları devlet ileri gelenlerine karşı korumak, derebeyliği de Avrupa daki feodalite düzeni gibi meşrulaştırarak hakların babadan oğula geçmesini sağlamak amacını gütmekteydi. Keza Cem Eroğul da Sened-i İttifakı olumsuz bir gelişme olarak görmektedir. Ona göre, Batı dakinin aksine bu sınırlandırmadan yararlananlar burjuvazi ile halk değil, bunların baş düşmanı olan yoz bir derebeylikti. Birinci görüşün ne derece doğru olduğu tartışmalıdır. Ancak ikinci görüşün ideolojik niteliği ortadadır. İkinci görüşün temelinde, âyanların feodal bir sınıf olduğu görüşü ve feodalizmin çağ-dışı olduğu yolunda saplantı yatar. Bülent Tanör ün haklı olarak belirttiği gibi, bu görüş sahipleri âyan tabakasının niçin ilerici atılımlarda yer alamayacağını ispatlamamaktadırlar. Bülent Tanör bu görüşün tersinin mümkün olabileceğini düşünüyor. Yazara göre, 19 uncu yüzyılda Balkanlarda Hristiyan milletlerin feodal unsurları, anayasalı rejimlere götüren gelişmeler içinde yapıcı roller oynamışlardır. Keza feodal unsurlar 20 nci yüzyılda Türkiye, İran ve Afganistan da da olumlu roller üstlenmişlerdir. Kanımızca, Sened-i İttifakın siyasal gelişmeler içinde olumlu mu, yoksa olumsuz bir rol mü üstlendiğini incelemek hukuk biliminin inceleme sahasına girmez. Sened-i İttifakın demokratikleşme yolunda ilerici bir atılım mı, yoksa çağ-dışı, yoz derebeylik hareketi mi olduğu hukuk bilimiyle alâkalı bir konu değildir. Yukarıda ileri sürülen argümanlar tamamıyla ideolojik değer yargıları üzerine kuruludur. Belki, Sened-i İttifakın Türkiye deki demokratikleşme sürecine katkısı, sosyoloji açısından incelenebilir. Ancak bu her halükârda hukuk biliminin dışında kalır. Hukuk bilimi açısından şu gözlemleri yapabiliriz: Sened-i İttifakın koyduğu şartlar, hukuk normunun geçerliliği koşullarını taşımaktadır. Konusu beşerî davranışlardır. Arkasında beşerî irade yatar. Osmanlı hukuk sistemi açısından geçerli bir belgedir. Hangi etkilerle hazırlanmış olursa olsun, belgede kimin imzası bulunursa bulunsun, Padişahın hattı hümayunu ile onaylanmıştır ve bu nedenle hukuken bütün Osmanlı tebaasını bağlayan geçerli bir işlemdir. Kısa bir zaman sonra uygulamadan kalkmış olması, daha doğrusu metrukiyet (désuétude) e düşmüş olması onun geçerliliği ile ilgili değil, onun etkililiği ile ilgilidir. Sened-i İttifak geçerli bir hukuk normu olarak yürürlüğe konulmuş, ancak kısa bir zaman sonra etkililiğini yitirmiştir. Hukukun genel teorisinde etkililikten uzun bir süre mahrum kalan normların zamanla geçerliliklerini de yitirdikleri kabul edilmektedir. Biz hukukçu olarak, Sened-i İttifak hakkında şu sorulara cevap vermek durumundayız. Sened-i İttifakın hukukî biçimi nedir? Sened-i İttifakın anayasal nitelikte midir? 5

7 5. Sened-i İttifakın Hukukî Biçimi Sened-i İttifak hukukî biçimi itibarıyla hangi tür bir belgedir? Döneminin hukuku açısından bilinen türlerde bir işlem değildir. Kanun, kanunname, ferman gibi bir işlem değildir. İslâm hukukunun öngördüğü türden bir senet, bir hüccet de değildir. Osmanlı hukukunun şeklî kaynaklarından birine girmez. Doktrinin çoğunluğuna göre, Sened-i İttifak, iki-taraflı bir belge, bir misak, bir sözleşme (mukavele, akit) dir. Misak ise bilindiği gibi anayasa hukukunda, hükümdar ile karşısındakiler (feodal beyler, halkın temsilcileri, vs.) arasında yapılan bir anlaşma, bir sözleşme olarak tanımlanmaktadır. Bu itibarla, Sened-i İttifak 1215 tarihli İngiliz Magna Cartasına benzetilmektedir. Magna Cartada Yurtsuz Jean, baron ve asillerin haklarını tanıyordu. Sened-i İttifakta ise İkinci Mahmut âyanların haklarını tanıyor, kendi iktidarının sınırlandırılmasını kabul ediyordu. Padişah otoritesini tekrar kurabilmek için âyanların birtakım haklarını tanımak zorunda kalıyordu. Kanımızca, içerikleri bakımından Sened-i İttifak ile Magna Carta arasında bir benzerlik kurulabilir. Ancak hazırlanış ortamları bakımından böyle bir benzerlik yoktur. Magna Carta gerçekten baronların bir dayatması sonucu oluşmuştur. Sened-i İttifak ta ise âyanların böyle bir dayatması yukarıda gördüğümüz gibi yoktur. 6. Sened-i İttifakın Anayasal Niteliği Sened-i İttifak bir anayasa mıdır? Bu soruya cevap vermek için her şeyden önce, anayasa dan ne anlamak gerektiğini belirtmek gerekir. Bilindiği gibi, anayasa biri maddî, diğeri şeklî olmak üzere iki değişik anlamda tanımlanmaktadır. Maddî anlamda anayasa, devlet organlarının kuruluşunu, işleyişini ve bireylerin devlet karşısında sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri belirleyen, yazılı veya teamülî, kuralların bütünüdür. Bu anlamda Sened-i İttifak anayasal niteliktedir. Zira yukarıda görüldüğü gibi Sened-i İttifakta, devlet organları arasındaki ilişkiler ile âyan, fukara ve reaya nın bazı hakları düzenlenmektedir. Şeklî anlamda anayasa ise, normlar hiyerarşisinde en üst sırayı işgal eden ve kanunlardan farklı ve daha üstün bir usûlle konulan ve değiştirilebilen hukuk kurallarının bütünü olarak tanımlanmaktadır. Şeklî anlamda Sened-i İttifakın anayasal nitelikte olmadığı açıktır. Zira Sened-i İttifakta kendisinin kanunlardan üstün olduğuna ilişkin bir ibare olmadığı gibi, değiştirilmesi için de özel bir usûl öngörülmemiştir. O halde Sened-i İttifak maddî olarak anayasal niteliktedir; ama şeklî olarak bir anayasa değildir. Buna göre Sened-i İttifakı bir anayasa olarak değil, maddî anlamda anayasal nitelikte olan bir belge olarak görmek daha uygun olacaktır. Sened-i İttifak şeklî kritere göre bir anayasa olmasa da, maddî kriter açısından onun anayasal niteliğinin altını özenle çizmek gerekir. Sened-i İttifak ile devlet iktidarı resmen sınırlandırılıyor; âyanlar ile fukara ve reayaya çok sınırlı da olsa birtakım haklar tanınıyordu. Türk tarihinde ilk defa devlet iktidarının sınırlandırılabileceği, devlet iktidarının dokunamayacağı sahaların olduğu bu belgeyle kabul edilmiştir. Devlet iktidarını sınırlandırmayı amaçlayan bir girişim olarak Sened-i İttifak, Türk tarihinde ilk anayasal belge dir. O halde Türkiye deki anayasacılık hareketleri ni Sened-i İttifak ile başlatmakta bir yanlışlık yoktur. II. Tanzimat Fermanı: Gülhane hattı Hümayunu (1839) 1839 yılında İkinci Mahmut un ölmesinden sonra yerine Abdülmecit geçmiştir. Abdülmecit devletin kuruluşunu yeniden tanzim eden bir ferman ısdar etmiştir. Bu ferman 3 Kasım 1839 da, 6

8 Gülhane de, Padişahın, yabancı elçilerin ve halkın huzurunda fermanı yazan zamanın Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa tarafından okunmuştur. 1. Hükümleri Fermanda Padişah, devletin iyi idaresi (hüsn-ü idare) için yeni kanunların (kavanin-i cedide) çıkarılmasının lazım geldiğini belirtmektedir. Tanzimat Fermanı biçim bakımından, Sened-i İttifak gibi şart şart veya madde madde değildir. Tanzimat Fermanında bir yandan birçok temel hak ve özgürlük tanınmış, diğer yandan da devlet iktidarının kullanılmasına ve sınırlandırılmasına ilişkin birçok ilke kabul edilmiştir. Ancak bu haklar ve ilkeler oldukça dağınık ve iç içe girmiştir. Tanzimat Fermanının değişik yerlerinde tanıdığı haklar ve benimsediği ilkeler şu şekilde özetlenebilir: a) Malî Güce Göre Vergi (Her Ferdin Emlak ve Kudretine Göre Bir Vergi-i Münasip) İlkesi.- Fermanda iltizam usûlü eleştirilmekte, bu usûlün memleketin umur-ı maliyesini bir âdemin yed-i ihtiyarına ve belki pençe-i cebrü kahrına teslim etmek anlamına geldiği belirtilmektedir. Ferman bundan sonra halktan (ahali-i memalikten) her ferdin emlak ve kudretine göre bir vergi-i münasip tayin olunarak kimseden ziyade şey alınmamasını emrediyordu. Böylece fermanda malî güce göre vergi ilkesi kabul edilmiş oluyordu. b) Devlet Harcamalarının Kanunîliği İlkesi.- Verginin toplanmasına ilişkin yukarıdaki ilke kabul edilirken, devlet giderlerinin yapılmasına ilişkin de kanunîlik ilkesi ferman ile kabul ediliyordu. Fermanda bu konuda, Devleti aliyemizin... mesarifisi kavanin-i icabiye ile tahdit ve tebyin olunup ana göre icra olunması lazimedendir denmektedir. c) Asker Almada Adalet.- Ferman her şeyden önce, muhafaza-i vatan için asker verme(nin) ahalinin farize-i zimmeti olduğunu ilân etmektedir. Ancak Ferman şimdiye kadar cari olduğu veçhile bir memleketin adedi nüfusu mevcudesine bakılmayarak kiminden rütbe-i tahammülünden ziyade ve kiminden noksan asker istenilme sini eleştirmektedir. Zira bu şekilde asker toplamak, nizamsızlığa ve hem ziraat ve ticaret mevaddı nafiasının ihlâlini mucip olmaktadır. Keza bu şekilde askere alınanların ömürlerinin sonuna kadar askerlik yapmaları üremenin kesilmesine neden olmaktadır. Bu tespitleri yaptıktan sonra Ferman, bundan sonra, her memleketten lüzumu takdirinde talep olunacak neferatı askeriye için... dört veyahut beş sene müddet zımmında dahi bir tariki münavebe vaz ve tesis olunması(nın) icabı halden olduğunu ilân etmektedir. d) Ceza Yargılamasına İlişkin Güvenceler.- Ferman suç işleyenlerin davalarının kanunlara uygun olarak ve alenen görüleceğine hükmetmektedir. Bu şekilde verilmiş bir mahkeme kararı olmadıkça da hiç kimse hakkında idam cezasının uygulanamayacağını ilân etmektedir. Böylece yargılanma hakkı tanınmış veya yargılanmadan kimseye ceza verilemez şeklindeki ilke kabul edilmiş oluyordu. Dolayısıyla o zamana kadar Padişahlara mutlak bir yetki olarak tanınan örfi cezalar verme yetkisinden Padişah vazgeçmekte, bu yetkiyi mahkemelere devretmektedir. e) Can Güvenliği (Emniyet-i Can).- Fermanın başında emniyet-i can tanınmakta ve bu konuda yeni kanunların (kavanin-i cedide) vaz ve tesisinin lazım ve mühim görün düğü belirtilmektedir. Fermanda yukarıda gördüğümüz bazı ilkeler (keyfi nedenlerle cezalandırmama, yargılamanın âdil ve açık olması, yargılamasız ceza verilmemesi) de kişi güvenliğiyle ilgilidir. f) Irz ve Namus Dokunulmazlığı (Mahfuziyet-i Irz ve Namus ).- Tanzimat Fermanı mahfuziyet-i ırz ve namus u da tanımaktadır. Yine Fermanda hiç kimse tarafından diğerinin ırz ve namusuna tasallut vuku bulmaması öngörülmüştür. Burada ırz ve namus deyiminin dar anlamda değil, geniş anlamda, şeref ve haysiyet anlamında yorumlanması gerektiğine işaret edenler de vardır. Gerçekten de Tanzimat Fermanının yabancı dillere yapılmış çevirilerinde, bu ırz ve namus için şeref (honneur, honour, ehre) kelimesi kullanılmıştır. g) Mülkiyet Hakkı (Mahfuziyet-i Mal ).- Ferman mahfuziyet-i mal (mal dokunulmazlığı) ı tanımıştır. Ferman, herkes mal ve mülküne tam bir serbesti içinde malik ve mutasarrıf olmalı ve buna dışarıdan herhangi bir müdahalede bulunulmamalıdır demektedir. İlginçtir ki, Tanzimat Fermanı can, mal ve ırz güvenliğini sadece tanıyıp ilân etmemekte, bunların niçin gerekli olduğunu da açıklamaktadır. Bu açıklamada aşağıda görüleceği üzere liberal bir 7

9 hava hakimdir. Ferman, emniyet-i can ve mahfuziyet-i ırz ve namus ve mal konularında yeni kanunların vaz ve tesisi lazım ve mühim görün düğünü belirtiyor ve bunun nedenini şöyle açıklıyor: Şöyle ki dünyada candan ve ırzu namustan eazz bir şey olmadığından bir âdem anları tehlikede gördükçe, hilkat-i zatiye ve cibiliyet-i fıtriyesinde hiyanete meyil olmasa bile muhafaza-i can ve namusu için bazı suretlere teşebbüs edeceği ve bu dahi devlet ve memlekete muzır olageldiği müsellem olduğu misullû bilakis can ve namusundan emin olduğu halde sıdku istikametten ayrılmayacağı ve işi ve gücü hemen devlet ve milletine hüsni hizmetten ibaret olacağı dahi bedihi ve zahirdir. h) Müsadere Yasağı.- Fermanda açıkça müsâdere yasağı kabul edilmiştir. Fermana göre, bir kimsenin suç işlemesi halinde, onun malı müsadere edilmemelidir. Çünkü, müsadere o kişinin mirasçılarını miras hakkından mahrum eder; oysa suçlunun mirasçılarının bu suçla bir alâkaları yoktur. i) Eşitlik İlkesi.- Yukarıda sayılan bu haklardan din ayrımı olmaksızın bütün tebaanın yararlanması öngörülmüştür. Bu konuda Tanzimat Fermanında Padişah şöyle demektedir: Teb a-ı Saltanat-ı Seniyemizden olan ehl-i İslâm ve mileli saire bu müsaadat-ı şahanemize bilâistisna mazhar olmak üzere can ve ırz ve namus ve mal maddelerinden hükm-i şer i iktizasınca kâffe-i memalik-i mahrusamız ahalisine taraf-ı şahanemizden emnniyet-i kamile verilmiş tir. Alıntıdan da anlaşılacağı üzere verilen haklardan ( müsaadat yani müsaadeler deniyor) din ayrımı olmaksızın istisnasız bütün Osmanlı tebaasının yararlanacağı yolunda tam güvence (emnniyet-i kamile) verildiği belirtilmektedir. Böylece Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında eşitlik ilkesi benimsenmiştir. Ferman, dini ne olursa olsun bütün Osmanlı tebaasını kanun önünde eşit saymaktadır. Tanzimat Fermanındaki eşitlik ilkesi sosyal statüler bakımından da geçerlidir. Tanzimat Fermanının açıklanması için çıkarılan bir ek fermanda, vezirden çobana kadar herkesin eşit olduğu vurgulanmıştır. j) Kanunların Hazırlanması: Meclis-i Ahkâm-ı Adliye.- Tanzimat Fermanı kanunların hazırlanması konusunda yeni bir usûl öngörmüştür. Kanunlar bir kurul tarafından hazırlanacak ve Padişah tarafından onaylanıp yürürlüğe konulacaktır. Fermana göre, Kanunlar önce Meclis-i Ahkâm-ı Adliyede görüşülüp tartışılacaktır. Bunun için bir yandan Meclis-i Ahkâm-ı Adliyenin üye sayısının artırılması ve diğer yanda da, vükelâ (bakanlar) ve rical-i devlet dahi tayin olunacak eyyamda (günlerde) orada içtima (toplanma) etmeleri öngörülmüştür. Bu şekilde toplanacak Meclis-i Ahkâm-ı Adliyenin üyelerinin cümlesinin efkar ve mütealatını (fikir ve görüşlerini) hiç çekinmeyip serbestçe söylemesi istenmiştir. Keza askerlik işlerine ilişkin kanunların da Bab-ı Serasker-i Dar-ı Şurasında söyleşilip kararlaştırılması öngörülmüştür. Bu şekilde kararlaştırılan (karargir olunan) kanunların yürürlüğe girmesi için (düsturul amel tutulmak üzere) Padişahın hatt-ı hümayunu ile tasdik edilmeleri öngörülmüştür. Şüphesiz burada yasama yetkisinin Meclis-i Ahkâm-ı Adliyeye devredildiği söylenemez. Kanun koyma yetkisi yine Padişahta saklı tutulmuştur. Ancak, kanunların hazırlanmasında kurullardan yararlanılması ve bu kurullarda serbestçe söyleşme yönteminin kabul edildiğinin altını çizmek gerekir. Kanunların hazırlanmasında kurullara danışma ve kurullarla çalışma ilkelerinin önemi göz ardı edilmemelidir. Bu parlâmentolu rejime yönelişin bir habercisidir. k) Kanunun Üstünlüğü İlkesi.- Tanzimat Fermanında bu şekilde hazırlanan kanunların üstünlüğü ve bağlayıcılığı çok açık bir şekilde vurgulanmaktadır. Bu şekilde hazırlanan kanunlar, hem Padişahı, hem ulemayı, hem de vüzerayı bağlayacaktır. Bir kere, Padişah bu şekilde çıkarılacak yeni kanunlara aykırı hareket etmeyeceğine yemin etmektedir. Burada iktidarın kendi kendini sınırlaması (auto-limitation) vardır[60]. İkinci olarak, fermanda ulema ve vüzeradan velhasıl her kim olur ise olsun kavanini şeriyyeye muhalif hareket edenlerin kabahati sabitelerine göre, tedibatı layıklarının hiçbir rütbeye ve hatır ve gönüle bakılmayarak icrası öngörülmektedir. Bu hüküm ile kanunun üstünlüğü veya kanuna saygı ilkesinin benimsendiği söylenebilir. Zira artık, kanunları yapanlar ve onları uygulayanlar da kanunlar ile bağlı olacaktır. Kanuna uymayan her kim olursa olsun hiçbir rütbeye ve hatır ve gönüle bakılmayarak cezalandırılacaktır. 2. Temel Haklar Beyannamesi 8

10 Yukarıda görüldüğü gibi, Tanzimat Fermanında kişinin temel hak ve özgürlükleri açısından eksik de olsa derli toplu bir liste bulunmaktadır. Bu bakımdan Tanzimat Fermanını Türklerin ilk temel haklar beyannamesi veya haklar fermanı olarak görenler olmuştur. Münci Kapani bu görüşü reddetmektedir. Kapani ye göre, Tanzimat Fermanı, Avrupa ve Amerikadaki örneklerle kıyaslanamayacak kadar cılız bir demetçiktir. Klasik beyannamelerin başında yer alan Hürriyet prensibi nden hiç söz açılmamıştır. Sadece en ilkel birkaç temel hak garanti altına alınmak istenmiştir, o kadar. Bu belgede Onsekizinci yüzyıl felsefesinin derince izlerini ve genel hürriyet doktrininin esintisini aramak boşuna bir çabadır. Kanımızca, Tanzimat Fermanı bir temel haklar beyannamesi olarak görülebilir. Zira Fermanda tanınan temel haklar kataloğu Kapani nin düşündüğünün aksine hiç de cılız değildir. Yukarıda görüldüğü gibi birçok temel hak ve özgürlük tanınmıştır. Yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, insan onuruna saygı ilkesi, kişi dokunulmazlığı gibi temel haklar ve ilkeler kabul edildiği gibi, vergilendirmeden askerliğe ilişkin birtakım temel ilkeler de kabul edilmiştir. 3. Anayasacılık Özelliği Yukarıdaki ilkelerden açıkça görüleceği gibi, Tanzimat Fermanında tartışmasız bir şekilde devlet iktidarının sınırlandırılması olgusu vardır. Diğer yandan, Tanzimat Fermanı Osmanlı tebaasına birtakım temel hak ve özgürlükler de tanımaktadır. Bu itibarla Tanzimat Fermanı, tam bir anayasacılık hareketi olarak görülebilir. Tanzimat Fermanının devlet iktidarını sınırlandırılması, dıştan bir sınırlandırma değil, daha ziyade Padişahın kendi kendini sınırlandırması (auto-limitation) dır. Gerçekten de Abdülmecid o zamana kadar Padişahlara tanınan mutlak bir hak olan örfi cezalar verme yetkisinden vazgeçmekte, cezaların şeriata uygun olarak mahkemelerce verileceğini söylemektedir. Keza, o zamana kadar istediği konuda istediği gibi buyruklar çıkaran Padişah, bu hakkını bir ölçüde sınırlandırmakta, kuralları hazırlama yetkisini bir kurula vermekte, kendisine sadece onama yetkisini bırakmaktadır. Bu şekilde hazırlanan ve yürürlüğe giren kanunlara kendisinin de uyacağına yemin etmektedir. 4. Hukukî Biçimi Tanzimat Fermanı hukukî biçimi itibarıyla ne tür bir belgedir? Biçimsel açıdan Tanzimat Fermanının diğer fermanlardan bir farkı yoktur[68]. Bu belge Padişahın ağzıyla kaleme alınmıştır. Padişahın belli konulardaki düşünce ve emirlerini yansıtmaktadır. Bunlar Padişah buyruğu olduğundan ülkedeki herkesi bağlar. Gülhane Hattı Hümayunu, Sened-i İttifak gibi iki-yanlı bir işlem (misak, sözleşme) değil, tek-yanlı bir işlemdir. Gülhane Hattı Hümayunu, hukukî biçimi itibarıyla bir ferman (octroi, bahş, ihsan) dır. Bilindiği gibi, fermanda hükümdar, tek taraflı olarak, kendi isteğiyle, tebaasına birtakım haklar bahşeder, ihsan eder. Gerçekten de Padişah Abdülmecid, Tanzimat Fermanında, tebaasına tanıdığı haklardan müsaadat-ı şahane olarak bahsetmekte, ahaliye taraf-ı şahanesinden emniyet-i kamile verilmiş olduğunu belirtmektedir. Bu ifadeler dahi Gülhane Hatt-ı Hümayünunun ferman (octroi) niteliğini ortaya koyar niteliktedir. 5. Anayasal Niteliği Tanzimat Fermanı bir anayasa mıdır? Bazı yazarlar, Tanzimat Fermanını bir nevi anayasa olarak görmüşlerdir. Münci Kapani, Tanzimat Fermanını bir anayasa olarak kabul eden görüşü reddetmektedir. Ona göre, hükümdarın yemin etmesi Tanzimat Fermanına anayasa niteliğini bağışlamak için yeterli sayılamaz. Yazara göre, teknik anlamda anayasa bir kanundur. Burada ise tek taraflı üstün ve bağımsız bir irade, tek taraflı bir hakimiyet tasarrufu karşısında bulunuyoruz. Kanımızca Kapani nin görüşünün gerekçesine katılmaya imkân yoktur. Tek taraflı üstün ve bağımsız bir irade nin niçin kanuna veya anayasaya vücut veremeyeceğini anlamak mümkün değildir. Banımızca, bu tek taraflı irade yasama iktidarına sahipse yaptığı şey kanundur; kurucu iktidara sahip ise yaptığı şey anayasadır. Kapani de pek muhtemelen kanunların bir parlâmento tarafından yapılması gerektiği yolunda yanlış bir kanı vardır. Münci Kapani ye göre, Tanzimat Fermanı, tespit ve ilân ettiği esasların gerçekleşmesini sağlayacak kanunların yapılması için bir program, bir yasama direktifi niteliğindedir. Kapani nin bu görüşü temelden yoksundur. Zira ne normlar hiyerarşisi teorisinde, ne 9

11 de hukukun kaynaklarının klasik şemasında kanunların yapılması için bir program, bir yasama direktifi diye bir hukukî işlem, bir hukukî belge türü yoktur. Kanımızca, Tanzimat Fermanının bir anayasa olup olmadığı sorusuna cevap verebilmek için her şeyden önce, anayasa dan ne anlamak gerektiğini belirtmek gerekir. Yukarıda Sened-i İttifak kısmında da belirttiğimiz gibi, anayasa biri maddî, diğeri şeklî olmak üzere iki değişik anlamda tanımlanmaktadır. Maddî anlamda anayasa, devlet organlarının kuruluşunu, işleyişini ve bireylerin devlet karşısında sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri belirleyen, yazılı veya teamülî, kuralların bütünüdür. Bu anlamda Tanzimat Fermanı anayasal niteliktedir. Zira yukarıda görüldüğü gibi, Tanzimat Fermanında bir yandan devlet iktidarı düzenlenmekte ve sınırlandırılmakta ve diğer yandan halka birtakım hak ve özgürlükler verilmektedir. O halde Tanzimat Fermanı içeriği bakımından, yani maddî açıdan kelimenin tam anlamıyla anayasal niteliktedir. Şeklî anlamda anayasa ise, normlar hiyerarşisinde en üst sırayı işgal eden ve kanunlardan farklı ve daha üstün bir usûlle konulan ve değiştirilebilen hukuk kurallarının bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda Tanzimat Fermanı bir anayasa olarak kabul edilemez. Zira bu fermanın hiyerarşik güç itibarıyla kanunlardan üstün olduğu yolunda elimizde bir emare yoktur. Keza, Tanzimat Fermanında değiştirilme usûlüne ilişkin hiçbir şey öngörülmemiştir. Bu fermanın kanunlardan daha zor değiştirilebilir bir belge olduğunu söylemek mümkün değildir. O halde Tanzimat Fermanını, şeklî anlamda anayasa anlayışına göre bir anayasa olarak kabul etmeye olanak yoktur. 6. Tanzimat Fermanının Müeyyidesi Tanzimat Fermanının müeyyidesi olarak Padişah, fermanda ilân edilen ilkelere ve konacak kanunlara uyacağına yemin etmektedir: Canibi hümayunumuzdan hilafına hareket vuku bulmayacağına ahdü misak olunup Hırka-i şerife odasında cem-i ulema ve vükelâ hazır oldukları halde kasemi billah dahi olunarak... Aynı yeminin ulema ve vüzera tarafından yapılması da Tanzimat Fermanında öngörülmüştür. Bülent Tanör ün işaret ettiği gibi, mutlakiyetçi bir sistemde hükümdarın uyruklarına birtakım sözler vermesi, bunları yerine getireceğine yemin etmesi önemli bir bağlanmadır. Ferman ayrıca dinî nitelikteki şu destek ile sona ermektedir: Hemen Rabbimiz Taâla Hazretleri cümlemizi muvaffak buyursun ve bu kavanin-i müessesenin hilafına hareket edenler Allah-ı Taâla Hazretlerinin lânetine mazhar olsunlar ve ilelebed felah bulmasınlar amin. Sonuç olarak, Tanzimat Fermanının Türk anayasacılık hareketleri içinde önemli bir adım olduğunu söyleyebiliriz. III- Islahat Fermanı (1856) 1. Hazırlanışı Islahat Fermanı, Kırım Harbinin son yıllarında hazırlanarak Paris Andlaşmasının imzalanmasından altı hafta önce, 28 Şubat 1856 da Bâb-ı Âlî de bütün bakanlar, yüksek memurlar, şeyhülislâm, patrikler, hahambaşı ve cemaat ileri gelenleri önünde okunarak ilân edildi ve Paris Andlaşmasını hazırlayan devletlere bildirildi. Kitaplarda Islahat Fermanının dış baskı sonucu çıkarıldığının yazılması âdettir. Kırım Harbinde, İngiltere, Fransa ve Avusturya Osmanlı İmparatorluğunu Rusya ya karşı desteklemişti Paris Konferansı öncesinde, Osmanlı İmparatorluğunu Rusya nın müdahalelerine karşı korumanın bedeli ve Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa Devletleri ailesine katılmasının şartı olarak Avrupa Devletleri birtakım şartlar ileri sürdüler. Bu şartlar Islahat Fermanının esasları olarak Ali Paşa ile İstanbul daki İngiliz ve Fransız elçileri arasında kararlaştırıldı. Islahat Fermanı da Tanzimat Fermanı gibi Padişah Abdülmecid tarafından ısdar edilmiştir. 2. Hükümleri 10

12 Islahat Fermanı Tanzimat Fermanından daha kapsamlıdır. 1. Islahat Fermanı Tanzimat Fermanının tanıdığı hak ve özgürlükleri, benimsediği esasları bir kerre dahi tekit ve teyit kıl mıştır. 2. Gayrimüslim tebaaya eskiden beri tanınmış hakların aynen sürdüğü belirtiliyordu (... tebea-i gayr-i müslime cemaatlerine ecdad-îzamım taraflarından verilmiş ve sinîn-i âhirede îta ve ihsan kılınmış olan bilcümle imtiyazat ve muafiyet-i ruhaniye bu kere dahi takrir ve ibka kılınıp.. ). 3. Gayrimüslim tebaanın ihtiyaçları patrikhanelerde teşkil olunacak meclisler marifetiyle Bâb-ı Âliye arz ve ifade edilecekti. 4. Patriklerin seçim usûlü (usûl-i intihabileri) ıslah olunacaktı. 5. Gayrimüslim din adamlarına devlet maaş bağlayacaktı (...patriklere ve cemaat başlarına varidat-ı muayyene tahsis ve rühban-ı sairenin dahi rütbe ve mansıplarına göre kendilerine bervech-i hakkaniyet maaşlar tayin olunup... ) 6. Hıristiyan rahiplerinin menkul ve gayrimenkul mallarına müdahalede bulunulmayacaktı. 7. Gayrimüslimler kendi işlerini görebilmeleri için her cemaat birer meclis seçecekti. (... gayr-i müslime cemaatlerinin milletçe olan maslahatlarının idaresi her bir cemaatin ruhban ve avamı beyninde müntehap azadan mürekkep bir meclisin hüsn-i muhafazasına havale kılınması... ). 8. Gayrimüslimlerin ibadet yerlerinin, okul, hastane ve mezarlıklarının tamirlerine engel olunmayacak; yenilerinin yapılmasına izin verilecekti. 9. Bir mezhebe tâbi olanların adedi ne miktar olursa olsun ol mezhebin kemal-i serbesti ile icra olunmasını temin için lazım olan tedbirlerin alınması öngörülüyordu. Yani ibadet özgürlüğü tanınıyordu. 10. Mezhep, dil ve cinsiyet bakımından eşitlik ilkesi kabul ediliyordu (... mezhep ve lisan veyahut cinsiyet cihetleriyle sünuf-ı tebaa-i saltanat-ı seniyyemden bir sınıfın âher sınıftan aşağı tutulmaması... ). Din ve mezhep yüzünden kimsenin aşağılanmaması da isteniyordu. 11. Din ve mezhep değiştirmek için kimsenin zorlanmaması (...tebdil-i din ü mezhep etmek üzere kimse icbar olunmaması... ) ilkesi benimseniyordu. Keza, İslâm dininden çıkmanın idam ile cezalandırılmayacağı belirtiliyordu. Bunlarla inanç özgürlüğü nün kabul edildiğini söyleyebiliriz. 12. Devlet memurluğuna girişte din farkı gözetilmemesi (tebea-i Devlet-i aliyyemim cümlesi herhangi bir milletten olursa olsun devletin hizmet ve memuriyetlerine kabul olunacakları... ) ilkesi benimsenmişti. Bu ilkeyle gayrimüslimlerin memurluğa girişi konusundaki siyasal hakları tanınmıştı. 13. Gayrimüslimler de devletin askerî ve mülkî okullarına kabul edileceklerdi (... saltanat-ı seniyyem tebaasında bulunanların... cümlesi bilâfark ve temyiz Devlet-i aliyyemin mekatib-i askeriyye ve mülkiyyesine kabul olunması... ). 14. Ticaret ve ceza davalarında eğer taraflardan biri Müslüman ve biri gayrimüslim veya bir yan gayrimüslim tebaa, diğer yan yabancı ise, yargılama karma mahkemelerce ve alenî olarak yapılacaktır (...ehl-i İslâm ve Hıristiyan vesair tebaa-yi gayr-i müslime miyanesinde veyahut tebaa-i İseviyye vesair teba-i gayr-i müslimeden mezahib-i muhtelifeye tâbi olanların birbiri beyninde ticaret veyahut cinayata müteallik zuhura gelecek cemi devaî muhtelit divanlara havale olunup... ). Ancak, iki gayrimüslimin arasındaki davaya ise taraflar isterlerse kendi patrikhaneleri bakabilecekti. Mahkemelerde şahitlik hususunda Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında eşitlik esası kabul ediliyordu. 15. İşkence ve eziyet ve bunlara benzer muamelelerin yapılması yasaklanıyor, bunları emreden amirlerin ve yapan memurların cezalandırılması öngörülüyordu (... mücazat-ı cismaniye ve eziyet ve işkence müşabih kaffe-i muamele dahi kamilen lağv ve iptal kılınması ve bunun hilafına vukubulacak harekat şediden men ve zecrolunacağından maada bunun icrasını emreden memurin ile bilfiil icra eyleyen kesanın dahi ceza kanunnamesi iktizasınca tekdir ve tedip olunması... ). Keza, hapishane şartlarının iyileştirilmesi (... usûl-i hapsiyyenin mümkün mertebe müddet-i kaile zarfında ıslahına mübaşeret edilmesi... ) isteniyordu. 16. Askerlik hizmetine gayrimüslim tebaanın da kabulü (tebaa-ı gayrimüslime dahi ehali-i İslâm misillü hisse-i askeriyye itası ) esası benimsenmişti. Ancak askerlik hizmetine gitmek istemeyenler için bedel vermek ve nakden akçe ita etmek usûlü de kabul ediliyordu. 11

13 17. Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında vergiler açısından da eşitlik sağlanıyordu. Vergi alımında din ayrımı yapılmayacağı ilân ediliyordu (... tebaa-i saltanat-i seniyemin kâffesi üzerine tarh olunacak vergi ve tekalif sınıf ve mezheplerine bakılmayacak bir surette ahz olunması... ). İltizam usûlünün kaldırılarak vergilerin doğrudan alınması öngörülüyordu. 18. Yabancılara Osmanlı toprakları üzerinde mülk edinme hakkı (... ecnebiyyeye dahi tasarruf-ı emlak müsaadesinin itâ olunması... ) tanınıyordu. 19. Gayrimüslimler de eyalet meclislerine girebilecek ve Meclis-i Vâlâ da temsil edilebilecekti. Böylece gayrimüslimlerin siyasal temsil hakları o zamanın koşulları ölçüsünde kabul ediliyordu. Yukarıdaki ilkelerden de açıkça anlaşılacağı üzere, Islahat Fermanının ana hedefi, Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında her yönden tam bir eşitlik sağlamaktı. Din, vergi, askerlik, yargılama, eğitim, devlet memurluğu ve temsil alanında o zamana kadar olan farklar kaldırılıyordu. Din bakımından ayrımcılık kaldırılıyor, dini dolayısıyla kimsenin aşağılanmaması öngörülüyor, din değiştirme hakkı kabul ediliyor, İslâm dan çıkmanın ölüm cezasıyla cezalandırılması usûlüne son veriliyordu. Vergi bakımından olan eşitsizlikler de kaldırılıyordu. Keza askerlik bakımından da eşitlik sağlanıyordu. Tanzimata kadar Hristiyan tebaa askere alınmazdı. Islahat Fermanı gayrimüslimlerin de askerlik hizmeti yapmaları prensibini açıkça kabul etmiştir. Ancak askerlik hizmetini yapmak istemeyenler için ise bedel-i nakdi formülü bulunmuştur. Bu bir derece haraç vergisinin devamı demekti; ama böylece artık Müslümanların da bedel-i nakdi vererek askere gitmeme hakları tanınmış oluyordu[82]. Mahkemelerde gayrimüslimler aleyhine olan eşitsizlikler kaldırılmıştır. Gayrimüslimlerin, Rumlar hariç, devlet memurluklarına geçme hakları yoktu. Islahat Fermanı bu eşitsizliği de gidermiştir. Gerek askerlik, gerek memurluk, bunları hazırlayan okullarla ilgili olduğundan gayrimüslimlerin de askerî ve mülkî okullara girebilmesi esası kabul edilmiştir. Gayrimüslimlere eyalet meclislerinde ve Meclis-i Vâlâda temsil hakkı verilerek onların siyasal hakları da tanınmıştır. 3. Hukukî Biçimi Islahat fermanının hukukî biçimi Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani hukukî biçimi bakımından Islahat Fermanı da bir ferman dır. Bu konuda gerekli açıklama yukarıda Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır. O nedenle bu konuya tekrar girmiyoruz. 4. Anayasal Niteliği Islahat fermanının anayasal niteliği Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani Islahat Fermanı şeklî anlamda değil, maddî anlamda anayasal niteliktedir. Bu konuda gerekli açıklama yukarıda Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır. O nedenle bu konuya tekrar girmiyoruz. Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğunda Islahat Fermanı ile tebaaya o dönem Avrupa ülkelerinde tanınan temel hak ve özgürlüklerinin önemli bir kısmının tanındığını görmekteyiz. Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla tanınan hakların, o dönemde Batı ülkelerinde tanınan haklar ile, birçok eksiği olmakla birlikte, karşılaştırılabileceğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak, Islahat Fermanı, Sened-i İttifak ile başlayan, Tanzimat Fermanı ile devam eden Osmanlı anayasacılık hareketleri içinde atılmış önemli bir adımdır. 5- TANZİMATIN BAŞARISIZLIKLARI Tanzimatçılara yöneltilen ve tenkid edilen iki önemli husus vardır: Birincisi, İmparatorluğu teokrasinin etkisinden ve damgasından kurtaramamışlardır. Devletin gayesinden en küçük teşkilatına kadar ikici kalmışlardır. Yalnız muhafazakâr ve telifçi olmakla değil, yeniyi eskinin yanında iğreti bıraktıkları için taklitçilikle itham edilmişlerdir. Sonraki dönemlerinde, özellikle biriken ıslahat 12

14 fikirlerinin serbest bir iklim içinde birer cereyan olarak ortaya çıktıkları İkinci Meşrutiyet döneminde, Tanzimatçılara en ağır tenkid bu noktada yöneltilmiştir. Diğer noksana gelince, bu modern devlet formülüne varmak bakımından büyük önem taşır. Zira, Tanzimat ricali meşrutiyetçi değildi. Padişahın geniş yetkileri daima kalıcı idi. Bunları frenleyecek pozitif müesseselerin (örneğin Meclis-i Mebusan gibi) kurulmasını dikkate almamışlardır. Bunun oluş nedeni, ıslahat hareketlerinin daima yukarıdan aşağı, icra organının girişimi ile yapılmış olmalarıdır. Batıda ıslahat hareketleri halkın insiyatifi ile yapılınca hedef, mutlak hükümdar yetkilerinin halk lehine azaltılması, frenlenmesi olmuştur. Çeşitli dış baskılar altında devlet sisteminde değişiklikler yapmaya mecbur bırakılan bir iktidardan ise, sadece bir otonolimitasyon (kendi kendine sınırlama) beklemek mümkün olabilmiştir. Tanzimatçılar da bu şekilde hareket etmişlerdir. Meşrutiyetin, demokratik bir gerçekleştirme olarak halka dayanması gerekir, oysa ki Tanzimatçılar halkı ne kendileriyle beraber, ne de kendilerine karşı bulmuşlardır. Aslında, Tanzimat Fermanı'nda belirtilen prensipler, insan hakları beyannamelerinde de ifade edilmiş olan ferdin doğal hakları idi. Can güvenliğinin, mal ve ırz masunluğunun kanunla güvence altına alınacağı devlet tarafından garanti edilmişti. Bu prensipler zaten şeriata aykırı değildi. Fakat sorun, Batıda ihtilaller ve devrimler, aydınların ve hukukçuların eseri olduğu için, meydana gelen hukuksal düzen de, hukukçuların eseri idi. Bu eser de kendileriyle birlikte kontrol ettikleri kamuoyunun güvencesi altında idi. Halbuki Osmanlı Devleti'nde Tanzimata kadar yapılan Islahat hareketleri olsun; Tanzimatın başlangıcı sayılan Gülhane Hattının ilanı olsun, siyaset adamlarının eseriydi. Bu nedenledir ki onlar, şeriatı ıslah edemezlerdi. Kamuoyu, ulemanın kontrolu altında bulunduğu için, yaptıkları ıslahatı, kamuoyunun kefaleti altına koyamazlardı. Onun içindir ki, Tanzimata, hukuksal olduğu kadar siyasal bir mahiyet vermede de tereddüt göstermediler. Yaptıkları ıslahat hareketlerinde devlete yeni bir düzen verirken Batının güvence ve itimadını kazanmayı esas tuttular. Eski Kanun ve yönetmeliklere dayanan müesseseler yanında Batıdan iktibas veya tercüme edilen yeni kanun ve yönetmeliklere dayanan müesseseler kurdular. Bu nedenle Sultan Abdülmecid devrinde yeni bir hukuk devleti tam manasıyla kurulamadı. Ancak böyle bir iş için bir deneme safhası başlamış oldu ve müesseselerin çoğunda bu deneme, çağın fikir cereyanı yönünde değişimlere neden oldu. Tanzimat rejiminin asıl başarısızlığı, Osmanlılık ideolojisinin yansıttığı ekonomik çağdaşlaşma başarısızlığındadır. Çağdaş ekonomik gelişmeler, ulusal ekonomilerin kuruluşuyla başlamıştır. Batı Avrupa'da ulus birimleri haline geliş, monarkların bir yandan feodal güçlere, öte yandan üniversalist (evrensel) kiliseye karşı koydukları üstün egemenliğin himayesi altında özel mülkiyet vatandaşlığına, sermaye birikimi girişimciliğine yol açmasıyla gerçekleşmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa siyasası içine girdiği dönemde hem kendi topraklarındaki halkların uluslaşma akımlarının başlamasıyla, hem de Avrupa'da gelişen ulusal ekonomilerin istilasıyla karşılaşmıştır ISLAHAT FERMANININ GENEL KARAKTERİ Bu ferman yabancı devletler tarafından hazırlanmış ve 1856 yılında Bâbıâli tarafından da "Hatt-ı Hümayun" şeklinde yayınlanmıştır. Tanzimat bildirisinin vadettiği reformları gerçekleştirecek kanun ve düzenlemelerin yapılmamış, yapılanların da uygulanmamakta oluşundan şikayetçi olan Batı devletlerinin elçileri, Kırım Savaşının sona ermesiyle Paris'te toplanacak olan barış konferansında, Rusya'nın, Kaynarca antlaşmasından beri elde ettiği bir hak iddiasıyla Ortodoks Hristiyan unsurlar çıkarına isteklerde bulunmasını önleme amacıyla bu fermanın hazırlanmasını istemişlerdi. Batılı devletler, Osmanlı Devleti'nin sosyal yapısında daha fazla ıslahat yapılmasını istiyorlardı. Batının istekleri, samimi bir talepten çok, birer müdahale bahanesi gibiydiler. Kapitülasyonlar Osmanlı ülkesini sarsmaktaydı. Her türlü kalkınma enerjisi ve imkanı baltalanan bir devletten ıslahat yapmasını istemek, insanın kendi kendisiyle tezata düşmesi demekti. 13

15 Bu ferman, 1839 Fermanı gibi anayasa benzeri bir nitelik taşımaktan çok, ondaki vaadleri gerçekleştirmeye yarayacak somut reformları ortaya koymaktaydı. Osmanlılık kavramı da ilk kez burada belirtilmişti. Müslüman olmayan halk için hakaret ifade eden nitelendirmeler kullanılmayacaktı. Mahkemelerde Hristiyanların tanıklığı kabul edilecek, tanıklar kendi dinlerinin kitabı üzerine yemin edebilecekti. Anayasal gelişme açısından 1856 Fermanındaki yenilik, üç deney yoluyla halkın temsil edilmesi reformunun vaad edilmesidir. Vilayet ve belediye meclislerinde Müslüman ve Hristiyan temsilcilere uygun bir oranda yer verilecekti. Öyleyse 1839 bildirisini Müslümanlar için çıkarılmış olarak nitelersek, 1856 bildirisini de Hristiyanlar için yayınlanmış bir belge sayabiliriz. İkincisi, birincide kapalı kalan bazı yanları açığa çıkardığı ve daha karmaşık sorunları işaretlediği için birincisi gibi sessizlikle karşılanmamış, çeşitli yönlerden eleştirilere uğramıştır Fermanı Müslüman halka bir anayasa veremediği halde, 1856 Fermanı genel olarak Hristiyan unsurların anayasal gelişmesinin başlangıcını teşkil etmiş, onların ulusal bağımsızlık isteklerinin bir manifestosu (bildirge) olmuştur. Ancak, l876'da I. Meşrutiyetin ilanına kadar, Osmanlı Devleti'nin iç ve dış siyasetinde temel bir işlev görmüş olan 1856 Islahat Fermanı, Osmanlı Devleti'nin hemen tüm kurumlarını yenileştirmek, hatta dayandığı fikri esaslarda derin değişmeler yapacak nitelikte idi Fermanı ezelî problem olan Müslüman-Hristiyan halkın eşitliğini mihver edinmiştir. Batı bütün ıslahat hareketlerinin gerekliliğini, gerçekleşmesini ve başarısını sözü edilen prensiplere dayamıştır. Fakat, Osmanlı Devlet yapısı yanında Batılı Devletlerin çıkar çatışmaları da Fermanın yürütülmesini imkânsız bir hale koymuştur. Ortada bir hasta, kendilerini bu vatanın varisi kabul eden dört doktor ve hastalığı tedavi için düzenledikleri pek çok reçete vardı. Hasta bu reçetelerin hepsini tatbik ederek sağlığını koruyacaktı; durum buna benziyordu. Yirmi yıl süren Abdülmecit devri, Tanzimat kelimesiyle ifade edilen Batılılaşma hareketleri devridir. Devleti, içine düşmüş olduğu çöküşten kurtarmak ve ona hayatiyet kazandırmak için yapılan bu hareketler tam anlamıyla istenilen neticeyi sağlayamamıştır. Bununla beraber her alanda Batılı düşüncenin ve müesseselerin yerleşmesi konusunda etkili olmuştur. 7- MEŞRUTİYETE GÖTÜREN KÖPRÜDE KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER İmparatorluk yapısına yenilik getirmeleri bakımından iki kurum üzerinde durmak gerekir. Bunlardan birisi idari bölgelerin yeni şekle göre düzenlenmesi, diğeri de Şûra-yı Devletin kuruluşudur. Yeni şekle göre Osmanlı İmparatorluğu vilayetlere bölünüyordu. İlk olarak seçim prensibi ve mahalli idare sistemi bu şekilde imparatorluk yapısına girmiştir tarihli "Teşkilât-ı Vilayet Nizamnâmesi" ne göre, taksimat şu sırayı takip ediyordu: Vilayet, liva, kaza ve karye. Vilayet, liva ve kazaların birer idare meclisleri vardı. Bunların her birinde ikisi Müslim, ikisi de gayr-i Müslim dört seçilmiş üye bulunacaktı. Bunlar halk tarafından seçilmiş kimseler olacaktı. Şûra-yı Devlet'in kuruluşu da Meşrutî rejime bir adım teşkil etmiştir. Bu kurumu, "İlkel bir Meclis-i Meb'usan" olarak niteleyebiliriz.. Osmanlı Devlet teşkilatında ilk defa bu çeşit bir kurum doğmuş oluyordu. Şûra,din ve mezhep farkı gözetmeksizin, bir yıl içinde 41 üyeye sahip olmuştur. 28'i Müslüman, l3'ü çeşitli din ve mezheplere mensuptur. Devlet bütçesini incelemek yetkisine de sahip olan, Şûra-yı Devlet, l0 Mayıs l869'da büyük bir merasimle, Sultan Abdülaziz'in bir konuşmasıyla açılmıştır. Padişah, Şûranın bir parlamento hazırlığı hüviyetinde olduğunu açıkça ifade etmiştir. Açılış nutkunda, kuvvetlerin bir elde toplanmasının adeta ilga edilmiş olduğu ve kuvvetler ayrılığı prensibinin üstün yararları ilan ve kabul edilmiştir. Dikkat çekici olan, icra kuvvetinin, dini otoriteye nazaran bağımsızlığını ilanı olmuştur. Ancak, şûra, çok geçmeden sadrâzamın icraatını tasdik edici kimselerden teşekkül etmiş, gayesinden uzaklaşmış, işlevini yapamaz olunca "Şûra-yı Devlet" olmaktan çıkarak, zamanın iğneli deyimi ile "Şûra-yı Evvet" olmuştur. 14

16 Tanzimat hükümetleri çok ağır iç ve dış baskılar arasında hareket etmek zorunda kalmışlardır. İçte, muhafazakâr ilmiye sınıfı ıslahatı, "gâvurluk" olarak nitelemiştir. Yeni Osmanlılar ise, meşruti bir düzenin kurulmasından yana tavır koy-muşlardır. Ancak Tanzimat ricalinin meşruti bir rejimin kurulmasına taraftar olmadıklarını söylemek mümkündür. Bütün bu gelişmelere, kuvvetler ayrılığı prensibinin tantanalı bir surette ilanına rağmen, padişahlar mutlak karakterlerini muhafaza etmişlerdir. Bizzat Tanzimatın öncüleri Meşrutî bir rejimin kurulmasına taraftar olmamışlardır. M U T L A K İ Y E T T E N M E Ş R U T İ Y E T E A- I. MEŞRUTİYET VE II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ, 1- II. ABDÜLHAMİD'İN KANÛN-I ESASÎ'Yİ İLÂNI Sultan Abdülhamid, iyi bir eğitim görmüş, zeki, özellikle düşünce ve hislerini kolaylıkla saklayabilen bir yapıya sahipti. Padişah olduğu zaman, imparatorluk malî, idarî, sosyal ve siyasî bakımdan büyük bir buhran içinde idi. Bosna-Hersek ve Bulgaristan'da çıkan isyanlar, Karadağ ve Sırbistan'ın savaş hazırlıkları, Büyük devletlerin sözde barışı sağlamak için işe karışmaları, İstanbul Konferansı, anayasanın ha-zırlanıp ilan edilmesi gibi sorunlar gerçekten kolayca çözümlenemeyecek sorunlardı. Abdülhamid belki de bu büyük dertlerden dolayı, verdiği sözü uzun süre tutamamıştı. Kanûn-ı Esasî'yi ilan edeceğini, hükümete ait işlerde toplanacak olan meclisin oyunu alacağını Sadullah Bey'i Mabeyn Başkâtipliğine, Namık Kemal Bey ile Ziya Paşa'yı kâtipliklere alacağına söz vermişti. Halbuki başta Sait Paşa olduğu halde, muhafazakâr olanları sarayın önemli görevlerine yerleştirdi. "Hatt-ı Hümâyunu" hazırlamakla görevlendirilen Mithat Paşa, hazırladığı fermanda, "Meşrutiyetle yönetilen memleketlerde olduğu gibi, başvekillikten, meşveret usulünden, saray masraflarının kısılacağından, cariye ve kölelerin azaltılacağından, adli ıslahatlar yapılacağından, eğitim ve öğretimin birleştirilip Müslüman ve gayr-i müslimlerin bir okulda birlikte okuyacaklarına" değiniyordu. Bunu kabul etmeyen II. Abdülhamid, bir anayasa hazırlanmasını, Meclis-i Vükelâda incelendikten sonra ilan edilmesini kabul edeceğini bildirdi. Kurulan Anayasa komisyonunda Mithat Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşa da bulunuyordu. Mecliste hayli sert tartışmalar meydana geldi. Sadrâzam Mütercim Rüştü Paşa ve bazı ileri gelen devlet adamları, "teklif edilen maddelerin kabulü demek, padişahı hak ve yetkilerinden tamamen tecrit etmektir." diyordu. Dışarıda ise, "Meclise Hristiyanlardan da mebus girecekmiş, onlarla şeriata aykırı kanunlar yapılacakmış.." gibi propagandalar yapılarak liberaller gurubu susturulmaya çalışılıyordu. Liberaller, hiç olmazsa Meşrutiyetin ilanını geciktirmek için kendi aleyhlerine olduklarını bildikleri halde, "Vatan ve milletin selameti bahis konusu oldukça Padişah, herhangi bir vatandaşı nefy eder (sınır dışına çıkarabilir) " şeklindeki ünlü 113. maddeyi bile kabul etmek zorunda kalmışlardı. Anayasa hazırlıkları bitmek üzereyken Karadağ ve Sırp isyanlarıyla ilgili olarak toplanmış olan İstanbul Konferansı'na katılacak delegeler de İstanbul'a gelmeye başlamışlardı. Bu süreçte Mithat Paşa sadrâzamlığa getirildi. Kanûn-ı Esasî, son kez Vükela meclisinde görüşüldükten sonra 23 Aralık l876'da, kalabalık bir halk kitlesi önünde okunarak Meşrutiyet Dönemine girilmiş oldu. Haliç'te, Aynalıkavak köşkünde toplananan konferansta, Hristiyanların çıkarlarını korumak için sert görüşmeler yapan büyük devletlerin delegelerine, "Osmanlı Devleti'nin, yalnız Hristiyanların 15

17 değil, tüm tebaasının huzur ve refahını düşündüğü" duyurulmak isteniyordu. Fakat onlar, âdeta umursamaz bir tavırla tartışmalarına devam ediyorlardı. Fransız delegesi, Kont Şatördi, Bulgaristan'daki Türk mezaliminden bahs edince, çok iyi tarih bilen Türk delegesi başkanı Ethem Paşa da, Fransızların, l572'de "Katrin de Medici" nin yalnız Paris'te Saint Bartelemi Yortusunda 60 bin Protestanın öldürülmüş olduğunu hatırlattı. Bunun üzerine söz alan Şatördi, kendisinin buraya tahkir edilmek için değil, hakim olmak için geldiğini söyleyince, Ethem Paşa da, "Siz buraya bizi mi tahkire geldiniz? Kimseyi ne tahkir eder, ne de kimseye hakim olabilirsiniz." cevabını verdi. Araya İngiliz delegesi Salisbury girerek tarafları yatıştırdı.23 Aralık l876 Yeni bir ıslahat hareketini dikte etmek için, İstanbul'da toplanmış olan Tersane Konferansının ilk oturumunun sonuna doğru, Hariciye Nazırı Saffet Paşa, o sırada işitilen top seslerinin, Osmanlı ülkesinde "Kanûn-ı Esasî" nin ilan edildiği müjdesini verdiğini söylüyordu. Bu gelişme, İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya delegeleri için tam bir sürpriz olmuş görünüyorsa da, aslında pek de umursamadıkları anlaşılıyordu. İşte Meşrutiyet ilan edildiği zaman durum bu merkezde bulunuyordu. Meşrutiyetin ilan edildiği gün medrese ve diğer okulların öğrencileri Mithat Paşa'nın konağı ve sarayın etrafında toplanarak,"yaşasın Padişahımız, yaşasın sadrâzamımız" diye bağırarak alkışlıyorlardı. 2- İlk Anayasal Dönem Tanzimat devrinde devletin ıslahı amacıyla çıkarılan fermanlar boş sözlerden ibaret kalmış ve olumlu hiçbir sonuç doğurmamıştır. Bunun aksine kötü ve keyfi yönetim eskisinden daha şiddetli bir yola girmişti. Özellikle Abdülaziz in dikta usulleri, keyfî ve mutlak idare, memleketin az sayıdaki aydın kişileri üzerinde etki yapmış ve onları devleti kurtarma çarelerini aramaya sürüklemiştir. Bu sayıca az olan aydın kesiminin binbir güçlük ve fedakarlık ve çabalarla uğrunda savaştıkları fikirler ülkede meşruti (Anayasal) bir idarenin kurulması konusu etrafında toplanmaktaydı. Batı ülkelerinin demokratik ve liberal kuruluşlarına hâkim olan prensipler ve hukuk kavramları aynıyla ele alınıyor ve Osmanlı devletinde uygulanmak isteniyordu. Bu konuda hem ülke içinde ve hem de dışında mücadele ediliyordu. Midhat Paşa da bu dönemde muhalefetin başıydı. Padişahlık rejiminden çok meşruti bir rejime taraftardı. Sultan V. Murad ın tahta çıktığı dönemde halkın ve özellikle ilerici aydınların ve Batı devletlerinin tuttuğu ve desteklediği Midhat Paşa ise saltanat değişikliğinin esas amacının meşruti bir idare kurulması olduğunu savunarak bir an önce meşrutiyetin ilân edilmesini istiyordu. İşte bu sebepledir ki yeni padişahın cülusundan sonra yayınlanan Hatt-ı Hümâyun da meşrutiyetten hiç söz edilmemiş ve bu da kamuoyunda geniş bir düş kırıklığı meydana getirmişti. Bu nedenle, aydınlar ve halk arasında olduğu gibi iç ve dış basında da meşrutiyet konusunda geniş ve yoğun bir tartışma ve kaynaşma başlamış ve bu karmaşa giderek padişaha karşı bir hareket niteliğine bürünmeye başlamıştı da II. Abdülhamid Osmanlı tahtına oturduğu zaman, Osmanlı ülkesi halkı ve özellikle aydınlar büyük bir umutla meşrutiyetin haberlerini beklemeye başlamışlardı. Çünkü Abdülhamid tahta, biraz da Midhat Paşa ya meşruti bir rejim kuracağı vaadiyle ulaşabilmişti. Kamuoyu Midhat Paşa nın hakimiyeti altında bulunuyordu. Halk ve aydınlar olduğu kadar, yabancı devletler de Şurayı Devletin bu azimli başkanını destekliyor ve ondan yeni bir meşruti rejimi meydana getirmesini bekliyordu. Bu dönemde Midhat Paşa toplumun tek hâkimi gibi görünüyordu, adeta rakipsiz kalmış gibiydi. Padişah II. Abdülhamid ise, padişahlık mevkiine ulaşmasını sağlayan grubun etkisi altındaymış gibi görünüyordu. Kısaca Midhat Paşa imparatorluğun en güçlü adamı durumundaydı. Padişaha karşı bir âmir ve vasi gibi davranıyor, devleti güçlü bir elle idare etmeye çalışıyordu. Yeni padişah Abdülhamid de davranışlarıyla bu durumu pekiştiren bir yöneliş içindeydi. II. Abdülhamid in saltanatının ilk günlerinde ortaya koyduğu uysal ve meşrutiyet ve halkçılığa yatkın tutumu bir zorunluluktan ibaret bulunuyordu. Padişahın bütün amacı, o gün için kuvvetli ve devleti ele geçirmiş bulunan ihtilalci grubun sultasından kurtulmak ve devleti geleneksel idare biçimiyle yönetmekti. Şurası muhakkak ki, şehzadeliği sırasında ya da saltanatının ilk günlerinde meşruti bir rejimi samimiyetle istemiş olsa bile, yenilik ve devlet idaresinde liberalizm taraftarlarının gerek birbirleriyle olan çekişmelerini gördükten ve özellikle çok sesli bir yönetimin devlet için nasıl bir belirsizliğe doğru geliştiğini izledikten sonra bu eğilimini süratle değiştirmişti. Midhad Paşa nın sadrazamlığa 16

18 tayininden çok kısa bir süre sonra, padişahla sadrazam arasında bir fikir ve güç çekişmesi bütün açıklığıyla kendisini göstermekte gecikmeyecekti. Genç Osmanlılar ın çabaları sonucu 1876 da Kanun-u Esasî (Anayasa) ilân edilerek meşrutî sistem kuruldu. Türk ün tarihinde ilk yazılı Anayasa nın hazırlanması işini Midhat Paşa padişahın keyif ve isteğine bırakmayıp bu işle kendisi doğrudan doğruya ilgilenmiş ve herşeyden evvel padişaha üyeleri devlet memurlarından (mülkiye memurlarından), ilimle uğraşanlardan (Ulema dan) ve yüksek rütbeli subaylar arasından seçilen bir komisyon kurdurmuştur. Bu komisyon Midhat Paşa nın direktif ve yardımlarıyla o zamanlar Avrupa da en yeni ve en ileri sayılabilecek Fransız Cumhuriyeti Anayasa sından alınma hükümlerden yapılı Anayasa yı inceletmiş ve düzenletmişti. Bu metin daha sonra Bakanlar Kurulu (Meclis-i Vükelâ) tarafından yayınlanmış ve yürürlüğe sokulmuştur Anayasası millet (veya halk) tarafından seçilmiş bir kurul eliyle hazırlanmış ve kabul edilmiş bir kanun değildir. Üyeleri padişah tarafından atanan bir komisyonca ele alınmış ve padişah tarafından da millete bağış yoluyla verilmiş bir kanundur. Kanun-u Esasî ulusal bir ihtilâl sonucu ilân edilmemiş olmakla beraber, tüm halkın siyasi hakları yönünden eşitliği, devlet yönetimine katılması ve denetlemesiyle, parlâmenter bir sisteme dayandırılmak isteniyordu. Fakat devletin monarşik ve teokratik niteliği değiştirilmiyordu. Hattâ, saltanat ın Osmanlı Hanedanına ait olduğu, padişahın kutsal ve sorumsuz bulunduğu, Kanun-u Esasî de yer alıyordu. Yani padişahın kişiliği kutsaldı ve yaptıklarından kimseye karşı sorumlu değildi (5. madde). Komisyonun en liberal üyeleri bile bir cumhuriyet kurulmasını ya da padişahın hükümranlık haklarının temelde kısıtlanmasını önermemişlerdi. Osmanlı hükümdarlığı Halifeliği de koruyarak Osmanlı hanedanının en yaşlı üyesine geçiyordu. Padişah bakanları atama ve azletme hakkına sahip olduğu için bunlar parlâmento yerine ona karşı sorumlu oluyorlardı Anayasanın birinci maddesi hükmünde Osmanlı Devleti nin, aralarında Seçkin bölgeler de dahil olmak üzere çeşitli bölgelerden meydana geldiği ve fakat bölünmez bir bütün olduğu belirtilmekteydi. Dış görünüş bakımından tek devlet niteliğindeydi. Fakat egemenliğin kaynağı ve kullanılış şekli bakımından Osmanlı devleti Monarşi -ve fakat Mutlak Monarşiydi. Çünkü 1876 Anayasası egemenliğin sadece Pâdişah a ait olduğu esasını benimsemekle kalmamış ve fakat aynı zamanda bu egemenlik hakkının özellikle onun tarafından ve onun istediği şekilde kullanılması esaslarını getirmiştir. Kanun-u Esasi nin gerek şekil ve gerekse de içerik itibariyle, amme hukukunun icaplarına uygun bir tarzda, gerçek anlamda bir esas teşkilat kanunu yani bir anayasa olduğunu söylemeye imkân bulunmamaktadır. Hükümdar tarafından kendisine ait hükümranlık haklarının yine kendisinin istediği şekilde tahdit ve tanzimi gayesiyle olunan, bu hususta objektif bazı kaidelerin konulmasını mümkün kılan tamamen tek taraflı bir tasarruf, bir ferman, bir berat, ihsan olunmuş bir hükümdar şartnamesi niteliğinde bulunan bu belge, mevcut siyasi sistemde radikal bir değişiklik yapmadığı gibi, meşruti bir idarenin icap ettirdiği şekilde iktidar ve salahiyetin tahdidi, bu iktidar ve salahiyetin kullanılmasına fertlerin iştirakının sağlanmasını da mümkün kılamamıştır Kanun-u Esasisi; amme kudret ve salahiyetlerinin hükümdarda toplanması ve devletin teokratik bünyesinde temelli bir değişikliği kuramamış olması gibi kusurlarının yanında, padişahın yetkilerinin gücü karşısında sadrazam ve vekillerinin yani Heyet-i Vükalânın otoriteden mahrum bulunması ve yasama faaliyetlerinin de yine hükümdara tâbi kılınması gibi eksikliklerle de konuluş amacına ulaşması zor bir nitelik taşıyordu. a-padişah ın Devlet Mekanizmasındaki Yeri: Egemenliğin mutlak şekilde sahibi olarak: 1876 Anayasası egemenlik hakkının millete ait olabileceği fikrine yer vermemiştir; egemenlik hakkı ne doğrudan doğruya ve ne de dolayısıyla millete aittir. Egemenlik sadece Osmanlı sülâlesine aittir ve babadan büyük evlada geçmek suretiyle intikal eder. Padişah ın mutlak sorumsuzluğu ve yetkileri: 1876 Anayasası egemenliğin kullanılması konusunda millete (veya onun temsilcisi sayılan organa) herhangi bir katılma hakkı tanımadığı gibi padişaha ait saydığı bu hakkın sınırlanması yoluna da gitmemişti. Her konuda ilk ve son sözü söyleyecek olan padişah idi ve padişahın mutlak iradesi Anayasa perdesi arkasında gizlenmek 17

19 istenmişti. Gerçekten de Anayasa Padişah a ; yasama faaliyetlerinin yürütülmesine izin vermek; hükümeti kendi istediği şekilde kurmak veya işten uzaklaştırmak; kamu hürriyetlerini kendi keyfine göre ayarlamak, kısıtlamak ve sınırlamak imkanlarını vermiştir Anayasasının formülü siyasi hayatın ve hukuk nizamının en yüksek otoritesi olarak padişahı tanımıştı. Sarayın bu durumu devlet organlarının yetkilerini hiçe indirmişti. Padişahın hükümranlığı sınırsız olarak kalıyor ve yetkileri sadece kısmen belirtiliyordu. Anayasanın kendisi sadece onun ferman-ı âlisiyle kanun oluyordu. Yasamaya fermanla devam edilmesi hakkı hiçbir yerde onu devre dışı bırakmıyordu ayrıca kanun tasarılarının hazırlanması tamamiyle nazırların yetkileri dahilinde bırakılırken Parlamentodan geçen yasaları veto etme hakkı denetsiz oluyordu b- Parlamento (Meclis-i Umumi) ve Padişahla Parlamento Arasındaki İlişkiler Yasama görevini yapacak olan Parlamento heyet-i Mebusan (Temsilciler Meclisi) ve Heyet-i Ayan (Ayan Meclisi) adarıyla iki meclisten kurulmuştu sistemine göre Padişah, vükelâ heyeti (sadrazam vekilleri), şeyhülislam, Şurayı Devlette olduğu gibi, Âyan meclisini de kendi seçmek yetkisine sahipti. Âyan meclisi seçim yoluyla değil fakat Padişah ın tayin edeceği üyelerden meydana gelmiştir. Âyan Meclisi, diğer meclis tarafından kendisine gönderilecek olan kanun tasarılarını inceler ve tartışırdı. Tüm olarak reddettiği bir tasarı o yılki toplantılar esnasında artık bir daha Mebusan Meclisinde görüşülmezdi. Onayladığı tasarılar ise imzalanmak ve yayınlanmak üzere Padişah a gönderilirdi. Anayasa nın 117. maddesine göre Âyan Meclisi Anayasa hükümlerini yorumlama yetkisine sahip olmuştu. Halkın seçimiyle gelen tek organ olarak Mebusan Meclisinin padişah tarafından mensup heyetler karşısındaki davranışları tesirsiz kalmaya mahkûmdu. Zaten meclisi vaktinden evvel dağıtabilmek (fesh) toplantılarını istediği müddetle tehir edebilmek gerektiğinde toplantı devresini uzatabilmek Meclisin Riyaset Divanını teşkil etmek Padişah a tanınmış yetkilerdendi. Herhangi bir Batı medeniyetinde mebusların kanun teklif hakları, Osmanlı mebuslarına tanınmamıştı. Kanun teklifinin sadaret vasıtasıyla Padişah a bildirilmesi, bu hususta izin verilmesi lazımdı Anayasa sına göre kanun teklif etme hakkı esas itibariyle Bakanlar Kuruluna aitti. Meclislerden her biri ancak Padişah tan izin almak suretiyle bazı belli konularda teklifte bulunabilirlerdi. Böyle bir izin alındıktan sonra dahi teklifin önce Danıştay dan (yani temsil niteliği olmayan organdan) geçmesi ve Danıştay ın bu teklif gereğince bir tasarı hazırlaması ve böylece hazırlanan tasarının evvelâ Mebusan Meclisi ve sonra Âyan Meclisi tarafından görüşülüp kabul edilmesi Meclisler tarafından kabul edilen tasarının kanun olarak çıkabilmesi için de Padişah tarafından onaylanması gerekirdi. Daha başka bir deyimle kanun ancak Padişah ın keyfine uygun olarak çıkarılabilirdi. Parlamentoyu toplantıya çağırmak ve Mebusan Meclisini dağıtmak, hükümeti kurmak ve görevden uzaklaştırmak Padişah a tanınmış bir hak olduğundan yasama ve yürütme görev ve yetkileri Padişah a terkedilmiş sayılabilirdi. Buna karşılık Meclis, genellikle, hükümet ve idarenin kusurlarını görebilen ve eleştiren, ilerlemeden yana, özgürlükçü, çağdaş hukuk devletinden yana bir tutum içinde görünmekteydi. Midhat Paşa parlamentoya bakanlık sorumluluğu sürecini getirebilmek için ilk başlarda sadrazam yerine başbakan unvanının yeniden kullanılmasını istiyordu. Ancak son Anayasa taslağında sadrazam sözcüğünün kalmasının yanısıra padişaha bakanları atama ve azletme ve böylece denetim altında tutma hakkı verilerek sadrazamlık makamının etkin gücü ortadan kaldırılmıştı. Sadarazam bakanlar kurulunu toplantıya çağırabilir ve kurula başkanlık edebilir (28. madde) ve bakanlıkların yetki alanlarına girmeyen konularla uğraşabilirdi (29. Madde). Her bakan bakanlığının işlerinden sorumluydu Anayasası Mutlak Monarşi sistemini Anayasa perdesi altında yürütmekten başka bir değişiklik getirmemişti. Fakat memleketi sorgusuz sualsiz ve Anayasasız yönetmeye alışmış Padişah a bu dahi fazla görünmüştür. Osmanlı-Rus savaşı vesilesiyle Meclis te hükümetin tenkid konusu yapılması ve savaşın askerî başarısızlıklar nedeniyle aleyhe gitmesi konularının tartışılması nedeniyle Padişah 13 Şubat 1878 tarihinde Parlamento yu süresiz olarak dağıtmış ve Birinci Meşrutiyet dönemi de sona ermiş 18

20 oldu. II. Abdülhamid in böylece baskıcı ve keyfi yönetimi yeniden kendini göstermiş ve fakat bu yönetime karşıt bazı gizli kuruluşlar ve eylemler belirmiştir. Sonuç Olarak; Osmanlı Devleti, kurumlarının en olgun şeklini aldığı klasik devresinde, sultan, ulema ve kapıkulları üçlüsünün oluşturduğu iktidar gücüyle yönetiliyordu. Yani devletin iktidar gücünü fiilen elinde tutan bu üçlüydü. Sultan, iktidar gücünün kaynağını temsil ediyor, ulema; sultanın temsil ettiği iktidarın meşruluğunu teyit ediyor ve kapıkulları da bu gücün yaşama geçmesini sağlayan mekanizmayı oluşturuyordu. II. Mahmud dan sonra Osmanlı İmparatorluğu adeta Fatih Sultan Mehmed devresini hatırlatan ve devleti temsil eden sultanın despot idaresi altında mutlakiyetçi bir idare usulüne girdi. İmparatorluğun hem dış tehditlere karşı kendini savunabilmesi ve hem de bu dış tehditleri ortadan kaldırılabilmesi ve hem de bu dış tehditleri ortadan kaldırabilmesi için çağın gereklerini bilen ve devleti yönetebilecek niteliklere sahip ve güçlü Batı devletleriyle ilişkiler kurabilecek geniş bir bürokrat kadrosuna ihtiyaç bulunuyordu. İmparatorluğun tasfiye ettiği kapıkulları yerine bu bürokratlar, yeni bir güç olarak sahneye çıktılar. İmparatorluğun bu evresinde, devleti yöneten ya da iktidar gücünü oluşturan grup; sultan, ulema ve devletin idareci zümresi yani Bab-ı Âli bürokratlarıydı. Bu iktidarı oluşturmak yönünden, devlet yaşamına giren bürokratlar, güçlerini ise yabancı devletlerin politikaları hakkında toplayabildikleri bilgilerden olduğu kadar, bu yabancı devletlerle olan ilişkilerinden ve onların kendilerine vermiş oldukları desteklerden alıyorlardır. Çünkü ancak bu destek sayesindedir ki, hükümet etmek imkânını bulabiliyorlardı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu Sultan, ulema ve yabancı devletlere dayanan ve onların desteğiyle etkin bir güç haline gelen Bab-ı Âli bürokratları ya da Bab-ı Âli Paşalarının oluşturduğu bir iktidar zümresinin hakimiyeti altına girdi. Bu yeni yönetim biçiminde, yönetimin halktan kaynaklanmaması nedeniyle, eski klasik yönetim şeklinden büyük bir farkı bulunmuyordu. Halk yine devlete yabancı ve devlet yine halkın yararına olmaktan uzaktı. Ancak, Bab-ı Âli paşaları, sultan ve ulemaya karşı, yabancı devletlerin desteklerinden başka daha istikrarlı bir destek aramaya başlayınca sahneye halk da çıkacaktı. Sultanın bazı yetkilerinin kısıtlanması ve hükümranlığının bazı konularda denetim altına alınması aynı zamanda, Osmanlı ülkesinde yaşayan tebaanın da Avrupa halkının XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda elde ettiği özgürlük, eşitlik, hak ve adalet anlayışına kavuşması ve bu ilkenin nimetlerinden yararlanması olanağını hazırlayacaktı. Bunun sonucunun ise, Osmanlı devletinin ve özellikle devlet başkanı olan sultanın denetlenmesini mümkün hale getiren güçlü bir kamuoyunun oluşması olacağı tabii bulunuyordu. Böylelikle Bab-ı Âli bürokrasisi ve paşaları sultan ve ulema zümresine karşı, yabancı devletlerin desteklerinden başka ayrıca hem de demokratik nitelikteki bir ikinci ve güçlü desteğe sahip olacaklardı. Bu düşünce ve anlayışla, Osmanlı devleti Tanzimat devrine ulaştı. Gülhane Hatt-ı Hümayunla Padişah ın kendisini yeni bazı kurallara bağlayarak, bir takım sorumsuzluk ve haklarından vazgeçmesi, Osmanlı devletini teokratik yapısından yarı teokratik bir yapıya doğru geliştirirken aynı zamanda halkın olduğu kadar, Bab-ı Âli bürokrat ve paşalarının da politik ve yaşamsal güvencesini oluşturuyordu. Üst bürokrasinin kendisine güvence sağlama uğrunda yürüttüğü çabaları sonuçta halkın hiç ummadığı ve beklemediği bir hak, özgürlük, eşitlik ve adalet fırsatını yakalamasına olanak sağlamıştı. Bab-ı Âli paşalarının tavırları ne kadar özgürlükten yana olursa olsun onların esas amaçları, devleti ele geçirmek, sultan ve ulema karşısında yeni bir güç oluşturarak iktidara güçlü bir ortak olarak katılmaktı. Bu mutlakiyet 1839 yılında ilân olunan Tanzimat ya da Gülhane Fermanı olarak adlandırılan iyileştirme bildirisiyle biraz yumuşatılmaya çalışılmıştı. Bu devrin yönetim kadrosunun esas dikkat çekici yanı,osmanlı eski yönetim kadrosunda bulunan kapıkulları sınıfının yerine Bab-ı Âli bürokrasisinin yerleştirilmesinde bulunuyordu. Bu bakımdan Tanzimat ve Meşrutiyet dönemi yönetici sınıfı, Padişah, ulema ve Bab-ı Âli bürokratları olmak üzere üç grup halinde incelemek gerekir. Padişah: Osmanlı Devletinin başı padişahlık makamı olduğu için, toplumun yönetici kadrosunun en üstünde de padişah bulunuyordu. Osmanlı devlet ve toplumunda padişah mutlak otoriteye, emir ve kumanda yetkisine sahip bulunuyordu, devletin bütün memur ve kurumları kullandıkları yetkilerini bu kaynaktan alıyorlar ve yaptıkları her idari, yasal ve yargı işlemini padişahtan devraldıkları yetkiyle ve ona vekâleten yürütüyorlardı. Tanzimat Fermanı nın ilânından 19

ÜNİTE:1. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2. Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3. Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası

ÜNİTE:1. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2. Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3. Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası ÜNİTE:1 Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2 Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3 Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası ÜNİTE:4 1982 Anayasası na Göre Devletin Temel Nitelikleri

Detaylı

UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders

UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders XIX. YÜZYIL ISLAHATLARI VE SEBEPLERİ 1-İmparatorluğu çöküntüden kurtarmak 2-Avrupa Devletlerinin, Osmanlı nın içişlerine karışmalarını

Detaylı

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi. Orta Asya Türk tarihinde devlet, kağan adı verilen hükümdar tarafından yönetiliyordu. Hükümdarlar kağan unvanının yanı sıra han, hakan, şanyü, idikut gibi unvanları da kullanmışlardır. Kağan kut a göre

Detaylı

C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B

C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B 1- XIX. ve XX. yüzyılın başlarında. Osmanlı. Devleti her alanda çöküntü içinde olmasına karşılık, varlığını ve bağımsızlığını uzun süre korumuştur. Bu durumun en önemli nedeni, aşağıdakilerden hangisidir?

Detaylı

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 A. ANLATIM SORUSU (10 puan) Temsilde adalet yönetimde istikrar kavramlarını kısaca açıklayınız. Bu konuda

Detaylı

Türklerin İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte hukuk sisteminde değişiklikler yaşanmıştır. Töre devam etmekle birlikte Şeri Hukuk ta uygulanmaya

Türklerin İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte hukuk sisteminde değişiklikler yaşanmıştır. Töre devam etmekle birlikte Şeri Hukuk ta uygulanmaya Türklerin İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte hukuk sisteminde değişiklikler yaşanmıştır. Töre devam etmekle birlikte Şeri Hukuk ta uygulanmaya başlamıştır. Böylelikle Türk-İslam devletlerinde Hukuk

Detaylı

KAMU YÖNETİMİ LİSANS PORGRAMI

KAMU YÖNETİMİ LİSANS PORGRAMI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ LİSANS PORGRAMI ANAYASA HUKUKU DOÇ. DR. KASIM KARAGÖZ ANAYASA KAVRAMI, TANIMI VE SINIFLANDIRILMASI, ANAYASACILIK HAREKETLERİ ANAYASA

Detaylı

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiyenin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ V GİRİŞ 1 A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5 BİRİNCİ BÖLÜM: AVRUPA SİYASAL TARİHİ 1 2 I.

Detaylı

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x) Ne x t Le v e l Ka r i y e r 250ADET TAMAMIÖZGÜN ÇÖZÜMLÜAÇI KUÇLU SORU Kaymakaml ı k Sı navı nahazı r l ı k Anayasa Açı kuçl usor u Bankası En İ yi si İ çi n.. Necat i beycd.50.yı li şhanı Apt.no: 19/

Detaylı

MADDE METNİ : MADDE 11 : DEĞERLEME GÜNÜ

MADDE METNİ : MADDE 11 : DEĞERLEME GÜNÜ MADDE METNİ : MADDE 11 : DEĞERLEME GÜNÜ Madde 11- Bu vergiye mevzu olacak malların değerleme günü, miras yoliyle vukubulan intikallerde mirasın açıldığı, diğer suretle vâki intikallerde malların hukuken

Detaylı

İDARE HUKUKU DERSİ (VİZE SINAVI) SORULAR

İDARE HUKUKU DERSİ (VİZE SINAVI) SORULAR İDARE HUKUKU DERSİ (VİZE SINAVI) SORULAR 1., 2., 3. ve 4. 4 soruları cevaplamak zorundur. İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. 1- Đdarenin bütünlüğü ilkesini açıklayarak; hiyerarşi ve vesayet kavramlarını

Detaylı

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ 1. Osmanlı İmparatorluğu nun Gerileme Devrindeki olaylar ve bu olayların sonuçları göz önüne alındığında, aşağıdaki ilişkilerden hangisi bu devir için geçerli

Detaylı

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) I. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken Genç Osmanlıların faaliyetleri İstanbul (Tersane) Konferansı BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) Osmanlı

Detaylı

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Yardımcı Kuruluşlar Hükümete veya bakanlıklara görevlerinde yardımcı olmak, belirli konularda görüş bildirmek, bir idari

Detaylı

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ 2011 2012 BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI Anlatım soruları: 1- Osmanlı ve Türkiye de bugüne kadar yürürlükte bulunmuş anayasaların nasıl

Detaylı

Sayı : 01-02-44 26.02.2015 Konu : Tavsiye Kararı Talebi KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMUNA

Sayı : 01-02-44 26.02.2015 Konu : Tavsiye Kararı Talebi KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMUNA Sayı : 01-02-44 26.02.2015 Konu : Tavsiye Kararı Talebi KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMUNA Türk kamu yönetiminde son dönemde yaygınlaşarak artan uzmanlaşmaya dayalı personel yaklaşımının, Bakanlık düzeyindeki ilk

Detaylı

Alman Federal Mahkeme Kararları

Alman Federal Mahkeme Kararları Alman Federal Mahkeme Kararları Avrupa Adalet Divanı Karar Tarihi : 06.11.2012 Sayısı : C-286/12 Çev: Alpay HEKİMLER * Emeklilik yaşının, geçiş süreci öngörülmeden radikal bir biçimde düşürülmesi, yaş

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

Anayasa ve İdare Türk idare teşkilatı Anayasal bir kurumdur. 1982 Anayasası belli başlıklar altında idari teşkilatlanmayı düzenlemiştir.

Anayasa ve İdare Türk idare teşkilatı Anayasal bir kurumdur. 1982 Anayasası belli başlıklar altında idari teşkilatlanmayı düzenlemiştir. İDARE HUKUKU Anayasa ve İdare Türk idare teşkilatı Anayasal bir kurumdur. 1982 Anayasası belli başlıklar altında idari teşkilatlanmayı düzenlemiştir. Bu düzenlemede yer alan ilkeler şunlardır; - Hukuk

Detaylı

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. HAFTA: OSMANLI ANAYASAL GELİŞMELERİ [Türk Anayasa Hukukukun Bilgi Kaynaklarının Tanıtımı:

Detaylı

KONYA DEFTERDARLIĞI İMZA VE YETKİ İÇ GENELGE

KONYA DEFTERDARLIĞI İMZA VE YETKİ İÇ GENELGE T.C. KONYA VALİLİĞİ KONYA DEFTERDARLIĞI İMZA VE YETKİ İÇ GENELGE 0 İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM SAYFA I- AMAÇ 1 II- KAPSAM 1 İKİNCİ BÖLÜM I- GENEL ESASLAR VE UYGULAMA ESASLARI 1 A) GENEL ESASLAR 1 B) UYGULAMA

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

www.vergidegundem.com

www.vergidegundem.com Fax: 0 212 230 82 91 Damga vergisi uygulamasında Resmi Daire Av. Gökçe Sarısu I. Giriş Damga vergisi, hukuki işlemlerde düzenlenen belge ya da kağıtlar üzerinden alınan bir vergidir. Niteliğinin belirlenmesinde

Detaylı

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf...

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... 7 a. Fransız-Rus İttifakı (04 Ocak 1894)... 7 b. İngiliz-Fransız

Detaylı

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI 28-30 MAYIS 2012, İSTANBUL

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI 28-30 MAYIS 2012, İSTANBUL VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI 28-30 MAYIS 2012, İSTANBUL Yargının Bağımsızlığı ve Yasama ve Yürütme Güçleriyle İşbirliği Türkiye Cumhuriyeti Hâkimler ve Savcılar

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX BIRINCI BÖLÜM ANAYASA HUKUKUNUN KISA KONULARI 1. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası nın Hazırlanış ve Kabul Ediliş Süreçlerindeki Farklılıklar...1 2. Üniter, Federal ve Bölgeli

Detaylı

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını denetleyen en yüksek organ ise devlettir. Hukuk alanında birlik

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI İDARİ TEŞKİLATI İMZA YETKİLERİ VE YETKİ DEVRİ YÖNERGESİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI İDARİ TEŞKİLATI İMZA YETKİLERİ VE YETKİ DEVRİ YÖNERGESİ TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI İDARİ TEŞKİLATI İMZA YETKİLERİ VE YETKİ DEVRİ YÖNERGESİ TBMM Başkanlık Makamının Onay Tarihi : 26.06.2012 Sayı : 74144 Amaç MADDE 1- (1) Bu Yönergenin amacı, Türkiye

Detaylı

T.C. FATİH BELEDİYE BAŞKANLIĞI EMLAK VE İSTİMLAK MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV ve ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİYÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak

T.C. FATİH BELEDİYE BAŞKANLIĞI EMLAK VE İSTİMLAK MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV ve ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİYÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak T.C. FATİH BELEDİYE BAŞKANLIĞI EMLAK VE İSTİMLAK MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV ve ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİYÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak Amaç MADDE 1: (1) Bu yönetmeliğin amacı Fatih Belediyesi, Emlak

Detaylı

TÜRK ANAYASA DÜZENİ Bahar dönemi Ara sınavı

TÜRK ANAYASA DÜZENİ Bahar dönemi Ara sınavı TÜRK ANAYASA DÜZENİ 2016 Bahar dönemi Ara sınavı 1. Divan-ı Hümayun hangi Osmanlı padişahı döneminde kurulmuştur? A) I. Osman B) Orhan C) II. Murat D) III. Selim E) II. Mahmut 2. Divan-ı Hümayunun kaldırılmasıyla

Detaylı

Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR

Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SOSYAL BiLiMLER LiSESi DERS KiTABI SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR Prishtine, 2012 ic;indekiler I ÜNiTE: BÜYÜK COGRAFYA KESiFLERi 3 1. BÜYÜK COGRAFYA KESiFLERi 3 A. COGRAFYA KESiFLERi

Detaylı

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU DERSİMİZİN TEMEL KONUSU 1 1. TÜRK HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARINI TANIMAK 2. TÜRKIYE DE NELER YAPABİLİRİZ SORUSUNUN CEVABINI BULABİLMEK DERSİN KAYNAKLARI 2 SİZE GÖNDERİLEN MATERYAL: 1. 1982 Anayasası: https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf

Detaylı

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN BU DERSTE NELER ÖĞRENECEĞİZ? Hukukun Dallara Ayrılması (Kamu Hukuku-Özel Hukuk) Kamu Hukuku Özel Hukuk Ayrımı Hukuk kuralları için yapılan eski ayrımlardan biri, hukukun kamu

Detaylı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ 1 I. KONU 1 II. KONUNUN ÖNEMİ 1 III. KONUNUN SINIRLANDIRILMASI 5 IV. SUNUŞ PLÂNI 5

İÇİNDEKİLER GİRİŞ 1 I. KONU 1 II. KONUNUN ÖNEMİ 1 III. KONUNUN SINIRLANDIRILMASI 5 IV. SUNUŞ PLÂNI 5 İÇİNDEKİLER KISALTMALAR XXIII GİRİŞ 1 I. KONU 1 II. KONUNUN ÖNEMİ 1 III. KONUNUN SINIRLANDIRILMASI 5 IV. SUNUŞ PLÂNI 5 BİRİNCİ BÖLÜM TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE YABANCI SERMAYE 61. Yabancı Sermaye Hareketlerinin

Detaylı

3984 sayılı kanunda şeref ve haysiyet

3984 sayılı kanunda şeref ve haysiyet 3984 sayılı kanunda şeref ve haysiyet Fikret İlkiz Anayasaya göre; herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde

Detaylı

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek 2 ve 4ncü Maddelerinin Değiştirilmesine, Değişik 60 nci ve Bu Kanuna Bir Ek Madde ile Bir Geçici Madde İlâvesine Dair nın C. Senatosunca

Detaylı

TÜRK VERGİ SİSTEMİ-1.BÖLÜM

TÜRK VERGİ SİSTEMİ-1.BÖLÜM TÜRK VERGİ SİSTEMİ-1.BÖLÜM I. TÜRK VERGİ SİSTEMİNİN TARİHÇESİ Cumhuriyet öncesinde uygulanan Osmanlı dönemi vergileri, genel olarak şer i vergilerden oluşuyordu. Bunların arasında Müslüman olmayan tebaadan

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 017-018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı 1. 1. XIV. yüzyıl başlarında

Detaylı

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN 3287 KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 7478 Kabul Tarihi : 9/5/1960 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 16/5/1960 Sayı : 10506 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 41 Sayfa : 1019 Kanunun

Detaylı

SATIŞ SÖZLEŞMESİ MADDE 1- TARAFLAR: 1.2. Ltd. Şti. Ümraniye İstanbul

SATIŞ SÖZLEŞMESİ MADDE 1- TARAFLAR: 1.2. Ltd. Şti. Ümraniye İstanbul SATIŞ SÖZLEŞMESİ MADDE 1- TARAFLAR: 1.1.. Ltd. Şti. Ümraniye İstanbul 1.2. Ltd. Şti... MADDE 2- TANIMLAMALAR: 2.1. ALICI madde 1.2. adı geçen. yı 2.2. SATICI madde 1.1. de adı geçen. Ltd. Şti. yi 2.3.

Detaylı

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü) IV- KREDİ KARTI ÜYELİK ÜCRETİ İLE İLGİLİ GENELGELER 1. GENELGE NO: 2007/02 Tüketicinin ve Rekabetin Korunması lüğü GENELGE NO: 2007/02...VALİLİĞİNE Tüketiciler tarafından Bakanlığımıza ve Tüketici Sorunları

Detaylı

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ 1908 II. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken İttihat ve Terakki Cemiyetinin faaliyetleri 1908 Reval Görüşmesi İTTİHAT ve TERAKKÎ CEMİYETİ 1908 İhtilâli ni düzenleyen

Detaylı

T.C. D A N I Ş T A Y Yedinci Daire

T.C. D A N I Ş T A Y Yedinci Daire T.C. D A N I Ş T A Y Yedinci Daire Esas No : 2012/4237 Karar No : 2012/7610 Anahtar Kelimeler: Serbest Dolaşıma Giriş Beyannamesi, Yatırım Teşvik Belgesi, Muafiyet Özeti: Yatırım teşvik mevzuatı koşullarına

Detaylı

T.C. ÜMRANİYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI İŞLETME ve İŞTİRAKLER MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

T.C. ÜMRANİYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI İŞLETME ve İŞTİRAKLER MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar T.C. ÜMRANİYE BELEDİYE BAŞKANLIĞI İŞLETME ve İŞTİRAKLER MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 - (1) Bu yönetmeliğin amacı, İşletme ve İştirakler

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK ANAYASA HUKUKU LAW

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK ANAYASA HUKUKU LAW DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK ANAYASA HUKUKU LAW 117 2 3 + 0 3 5 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü Dersi

Detaylı

13. ASKERLİK GÖREVİ Ordu Hayatı Savaş Yönetimi ve Siyaset Ordu Okuldur SEÇİM

13. ASKERLİK GÖREVİ Ordu Hayatı Savaş Yönetimi ve Siyaset Ordu Okuldur SEÇİM İÇİNDEKİLER SUNUŞ...1 GENELGE... 5 GİRİŞ... 9 AÇIKLAMA... 23 VATANDAŞ İÇİN MEDENÎ BİLGİLER NEDEN BAHSEDER?25 L MİLLET... 28 1.1. Türk Milletinin İncelenmesi... 28 2. DEVLET...37 2.1. Devlet Şekilleri...

Detaylı

T.C. DANIŞTAY Yedinci Daire. Anahtar Kelimeler : Katma Değer Vergisi, Müteselsil Sorumluluk, Ek Tahakkuk, İdari İşlemin İcrailiği

T.C. DANIŞTAY Yedinci Daire. Anahtar Kelimeler : Katma Değer Vergisi, Müteselsil Sorumluluk, Ek Tahakkuk, İdari İşlemin İcrailiği T.C. DANIŞTAY Yedinci Daire Esas No : 2009/1602 Karar No :2013/6426 Anahtar Kelimeler : Katma Değer Vergisi, Müteselsil Sorumluluk, Ek Tahakkuk, İdari İşlemin İcrailiği Özeti : Müteselsil sorumlulardan

Detaylı

SAVUNMA SANAYİİ GÜVENLİĞİ KANUNU

SAVUNMA SANAYİİ GÜVENLİĞİ KANUNU SAVUNMA SANAYİİ GÜVENLİĞİ KANUNU Kanun Numarası : 5202 Kabul Tarihi : 29/6/2004 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 3/7/2004 Sayı :25511 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 43 Sayfa: Amaç Madde 1- Bu Kanunun

Detaylı

3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun bu hükmünden yola çıkarak, İçişleri Bakanlığının emniyet ve asayişi sağlamada, yürütme organları olarak

3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun bu hükmünden yola çıkarak, İçişleri Bakanlığının emniyet ve asayişi sağlamada, yürütme organları olarak J.T.G.Y.K. 1 Amaç MADDE 1 - Bu Kanun, Türkiye Cumhuriyeti Jandarma Teşkilatının görev, yetki ve sorumluluklarına, hizmetin getirdiği bağlılık ve ilişkilere, teşkilat ve konuşa ait esas ve usulleri düzenler.

Detaylı

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... IX İÇİNDEKİLER...XV KISALTMALAR...XXIII TABLOLAR LİSTESİ... XXV GİRİŞ...1 Birinci Bölüm Vatandaşlığın

Detaylı

Özelge: Mükelle yet Tesisi hk.

Özelge: Mükelle yet Tesisi hk. Özelge: Mükelle yet Tesisi hk. Sayı: 73903997-120[94-2012/2]-157 Tarih: 13/08/2013 T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI ESKİŞEHİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI (Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü) Sayı : 73903997-120[94-2012/2]-157

Detaylı

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum: T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU Ekonomik Durum: 1. Avrupa daki gelişmelerin hiçbiri yaşanmamıştır. Avrupa da Rönesans ve Reform

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Ercan KARAKOÇ Yıldız Teknik Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü

Yrd. Doç. Dr. Ercan KARAKOÇ Yıldız Teknik Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü Yrd. Doç. Dr. Ercan KARAKOÇ Yıldız Teknik Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü Önce gelen: V. Murat 30 Mayıs 1876 31 Ağustos 1876 Osmanlı Hanedanı ve Hilafet II. Abdülhamit 31 Ağustos

Detaylı

Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011-2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi

Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011-2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi Taylan BARIN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011-2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi AK Parti, CHP, MHP ve BDP

Detaylı

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44 İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44 Milletlerarası Çalışma Bürosu Yönetim Kurulu tarafından toplantıya çağırılarak 4 Haziran 1958 de Cenevre de kırk ikinci toplantısını yapan, Milletlerarası

Detaylı

ÖNSÖZ 3 EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAZISI 5 İÇİNDEKİLER 7-12 KANUNLAR VE KAYNAKLAR 13-15 BİRİNCİ BÖLÜM Genel Bilgiler 17-29 1. Dersin adı ve konusu 17

ÖNSÖZ 3 EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAZISI 5 İÇİNDEKİLER 7-12 KANUNLAR VE KAYNAKLAR 13-15 BİRİNCİ BÖLÜM Genel Bilgiler 17-29 1. Dersin adı ve konusu 17 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 3 EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAZISI 5 İÇİNDEKİLER 7-12 KANUNLAR VE KAYNAKLAR 13-15 BİRİNCİ BÖLÜM Genel Bilgiler 17-29 1. Dersin adı ve konusu 17 2. Dersin amacı ve planı 18 3. CMH ve Hukuk

Detaylı

ĠÇĠN BAKANLAR KURULUNA YETKĠ VERĠLMESĠ HAKKINDA KANUN

ĠÇĠN BAKANLAR KURULUNA YETKĠ VERĠLMESĠ HAKKINDA KANUN 3729 MĠLLETLERARASI ANDLAġMALARIN YAPILMASI, YÜRÜRLÜĞÜ VE YAYINLANMASI ĠLE BAZI ANDLAġMALARIN YAPILMASI ĠÇĠN BAKANLAR KURULUNA YETKĠ VERĠLMESĠ HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 244 Kabul Tarihi : 31/5/1963

Detaylı

BİRİNCİ KISIM İDARE HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARI

BİRİNCİ KISIM İDARE HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARI İÇİNDEKİLER BİRİNCİ KISIM İDARE HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARI Birinci Bölüm: İdare Hukukunun Tanımı I. İdare... 3 II. İdari Fonksiyon... 4 A. Toplumun Genel ve Sürekli İhtiyaçlarının Karşılanmasına Yönelik

Detaylı

Türk Hukukunda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri

Türk Hukukunda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Türk Hukukunda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Ali İŞGÖREN TÜRK HUKUKUNDA TOPLANTI ve GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİ Gözden Geçirilmiş 2. Baskı Toplantı Hakkının Kullanılma Koşulları ve Yasal Sınırları Genel Özel,

Detaylı

ANAYASA HUKUKU DERSİ

ANAYASA HUKUKU DERSİ ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜMÜ ANAYASA HUKUKU DERSİ ARA SINAVI (11 Kasım 2010 Saat 15:00) 1- Avrupa modeli anayasa yargısıyla ilgili olarak

Detaylı

T.C. B A Ş B A K A N L I K Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü GENELGE 2001/23

T.C. B A Ş B A K A N L I K Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü GENELGE 2001/23 GENELGE 2001/23 İLGİ : 09.08.1994 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-383-12761 (1994/32) sayılı genelge. Genel bütçeye dahil dairelerle katma ve özel bütçeli idareler ve bunlara bağlı sabit ve döner sermayeli müesseseler,

Detaylı

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve 04.10.2010 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sayın Cumhurbaşkanı, Muhterem Konuklar, 40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve yönetici olarak içinde yer aldığım Ankara

Detaylı

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU YETKİ DEVRİ VE İMZA YETKİLERİ YÖNERGESİ

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU YETKİ DEVRİ VE İMZA YETKİLERİ YÖNERGESİ ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU YETKİ DEVRİ VE İMZA YETKİLERİ YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar Amaç ve kapsam MADDE 1- (1) Bu Yönergenin amacı, Atatürk Kültür, Dil ve

Detaylı

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi tarafından tam algılanmadığı, diğer bir deyişle aynı duyarlılıkla değerlendirilmediği zaman mücadele etmek güçleşecek ve mücadeleye toplum desteği sağlanamayacaktır.

Detaylı

Bölüm 6 DEVL ET ŞEKİLL ERİ I : MONARŞİ VE CUMHURİYET

Bölüm 6 DEVL ET ŞEKİLL ERİ I : MONARŞİ VE CUMHURİYET Birinci Kısım ANAYASA HUKUKUNUN GENEL ESASLARI Bölüm 1 ANAYASA HUKUKUNUN BİLGİ KAYNAKLARI I. Anayasalar II. Anayasa Mahkemesi Kararları III. Bilimsel Eserler IV. Kaynak Tarama Bölüm 2 ANAYASA HUKUKU KAVRAMI

Detaylı

DANIŞTAY BAŞKANLIĞI NA

DANIŞTAY BAŞKANLIĞI NA DANIŞTAY BAŞKANLIĞI NA Yürütmenin Durdurulması Taleplidir. Duruşma Taleplidir. DAVACI : Türkiye Barolar Birliği adına Başkan Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU Oğuzlar Mahallesi Barış Manço Caddesi Avukat Özdemir

Detaylı

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI: DOĞUBAYAZIT M. M. FAHRETTİN PAŞA ANADOLU İMAM-HATİP LİSESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIFLAR SEÇMELİ TARİH DERSİ 1. DÖNEM 2. ORTAK SINAV SORULARI A GRUBU ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI: SORULAR

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI İÇİNDEKİLER Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI Soru 1 : "Anayasa" deyince ne anlaşılır, ne anlamak gerekir? 7 Soru 2 : Türk tarihindeki anayasa hareketlerinin başlıca aşamaları ve özellikleri nelerdir? 15 İkinci

Detaylı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı Fikret BABAYEV * Sayın Başkan, değerli katılımcılar! Öncelikle belirtmek isterim ki, bugün bu faaliyete iştirak etmek ve sizlerle bir arada bulunmak benim için büyük bir mutluluktur. Bu toplantıya ve şahsıma

Detaylı

Özelge: BTC Boru Hattı Projesi kapsamında verilen toprak analizi ve danışmanlığı hizmetinin vergi mevzuatı karşısındaki durumu hk.

Özelge: BTC Boru Hattı Projesi kapsamında verilen toprak analizi ve danışmanlığı hizmetinin vergi mevzuatı karşısındaki durumu hk. Özelge: BTC Boru Hattı Projesi kapsamında verilen toprak analizi ve danışmanlığı hizmetinin vergi mevzuatı karşısındaki durumu hk. Sayı: 62030549-125[5-2012/245]-1041 Tarih: 18/04/2014 T.C. GELİR İDARESİ

Detaylı

Dönem : 22 Yasama Yılı: 2

Dönem : 22 Yasama Yılı: 2 Dönem : 22 Yasama Yılı: 2 T.B.M.M. (S. Sayısı : 449) Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in; Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık,

Detaylı

Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 2010

Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 2010 Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 2010 T.C. Resmi Gazete Yayın Tarihi 24 Aralık 2009 PERŞEMBE Sayı : 27442 GENEL HÜKÜMLER Konu ve kapsam MADDE 1 (1) Bütün hukuki yardımlarda avukat

Detaylı

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ÇOCUK HAKLARI

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ÇOCUK HAKLARI rt O ku ao l ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ÇOCUK HAKLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ - ARALIK 2015 ÇOCUK HAKLARI 10 Aralık 1948 de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi nin kabulüyle birlikte 10

Detaylı

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ T.C. ANKARA BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ Karar No: 81 23.02.2004 - K A R A R - ASKI Genel Müdürlüğünün 1. Hukuk Müşavirliğinin

Detaylı

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır. TÜRKİYE'DEKİ GÖÇLER VE GÖÇMENLER Göç güçtür.hem güç ve zor bir iştir hem de güç katan bir iştir. Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri

Detaylı

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ 2014 2015 ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. DERS SAATİ 15.09.2014 TANIŞMA DERSİ TANIŞMA DERSİ 17.09.2014 22.09.2014

Detaylı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları PA 101 Kamu Yönetimine Giriş (3,0,0,3,5) Kamu yönetimine ilişkin kavramsal altyapı, yönetim alanında geliştirilmiş teori ve uygulamaların analiz edilmesi, yönetim biliminin

Detaylı

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Kamulaştırma, Mülkiyet Hakkının Korunması, Ek Protokol - 1

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Kamulaştırma, Mülkiyet Hakkının Korunması, Ek Protokol - 1 T.C. D A N I Ş T A Y Esas No : 2012/3492 Karar No : 2013/5107 Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Kamulaştırma, Mülkiyet Hakkının Korunması, Ek Protokol - 1 Özeti : Kentsel dönüşüm ve

Detaylı

ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI ANLATIM SORULARI 1- Bir siyasal düzende anayasanın işlevleri neler olabilir? Kısaca yazınız. (10 p) -------------------------------------------

Detaylı

VERGİ SİRKÜLERİ NO: 2013/76

VERGİ SİRKÜLERİ NO: 2013/76 DRT Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim A.Ş. Sun Plaza No:24 34398 Maslak İstanbul, Türkiye Tel: + 90 (212) 366 60 00 Fax: + 90 (212) 366 60 15 www.deloitte.com.tr www.verginet.net VERGİ SİRKÜLERİ

Detaylı

T.C. TÜRKİYE İŞ KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HATA, USULSÜZLÜK VE YOLSUZLUKLARIN BİLDİRİLMESİNE DAİR YÖNERGE

T.C. TÜRKİYE İŞ KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HATA, USULSÜZLÜK VE YOLSUZLUKLARIN BİLDİRİLMESİNE DAİR YÖNERGE T.C. TÜRKİYE İŞ KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HATA, USULSÜZLÜK VE YOLSUZLUKLARIN BİLDİRİLMESİNE DAİR YÖNERGE Amaç ve kapsam Madde 1- (1) Bu Yönergenin amacı; Türkiye İş Kurumu merkez ve taşra teşkilatına 1/11/1984

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Mali Hukuk Bilgisi Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Mali Hukuk Bilgisi Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO Adalet Programı Mali Hukuk Bilgisi Dersleri ÜNİTE III VERGİ HUKUKU I. Vergi Hukukunun Tanımı, Hukuk Sistemi Bütünü İçindeki Konumu, Kamu Hukukunun Farklı

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya (bundan böyle "Akit Taraflar" olarak anılacaklardır), Ulusal egemenlik, haklarda eşitlik

Detaylı

Amaç Madde 1-Bu Kanunun amacı finansman sağlamaya yönelik finansal kiralamayı düzenlemektir.

Amaç Madde 1-Bu Kanunun amacı finansman sağlamaya yönelik finansal kiralamayı düzenlemektir. 6. FİNANSAL KİRALAMA KANUNU Kanunun tam adı : Finansal Kiralama Kanunu Kanun No. : 3226 Kabul Tarihi : 10 Haziran 1985 Resmi Gazete Tarih ve Sayısı : 28 Haziran 1985 / 18795 BİRİNCİ BÖLÜM GENEL HÜKÜMLER

Detaylı

TEMYİZ KURULU KARARI

TEMYİZ KURULU KARARI SAYIŞTAY KARARLARI Temyiz Kurulu Kararları Tarih : 26.9.2006 No : 28810 B TEMYİZ KURULU KARARI itirme ödevi ve benzeri eğitim-öğretim faaliyetleri teorik ders dışı faaliyetler olarak kabul edildiğinden

Detaylı

ŞİKAYET NO : 02.2013/317 KARAR TARİHİ : 21/01/2014 RET KARARI ŞİKAYETÇİ :

ŞİKAYET NO : 02.2013/317 KARAR TARİHİ : 21/01/2014 RET KARARI ŞİKAYETÇİ : ŞİKAYET NO : 02.2013/317 KARAR TARİHİ : 21/01/2014 RET KARARI ŞİKAYETÇİ : ŞİKAYET EDİLEN İDARE : Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ŞİKAYETİN KONUSU : Özel büro ve turizm tesisleri

Detaylı

b) Muris veya tasarrufu yapan şahsın bu ikametgâhı yabancı bir memlekette ise Türkiye'deki son ikametgâhının bulunduğu;

b) Muris veya tasarrufu yapan şahsın bu ikametgâhı yabancı bir memlekette ise Türkiye'deki son ikametgâhının bulunduğu; MADDE METNİ : MADDE 6 : TEKLİF MAHALLÎ Madde 6-Veraset ve İntikal Vergisi : a) Veraset tarikiyle vâki intikallerde ölen kimsenin, diğer suretle vukua gelen intikallerde tasarrufu yapan şahsın ikametgâhının,

Detaylı

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ Genel Kurul tarafından kabulü; Karar Tarihi : 24.02.1992 Karar No. : 15-5 Kuruluş Madde 1 Bursa

Detaylı

M. Gözde ATASAYAN. Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi

M. Gözde ATASAYAN. Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi M. Gözde ATASAYAN Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... XI KISALTMALAR...XXI GİRİŞ...1 A. «KAMU HİZMETİ» KAVRAMI...1 1. Kamu Hizmetinin Klasik Tanımı...1

Detaylı

T.C. ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ. Karar N0:292 12.02.2007 KARAR

T.C. ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ. Karar N0:292 12.02.2007 KARAR ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ Karar N0:292 12.02.2007 KARAR 30000 metre kareyi geçen yeşil alanların rekreasyon alanlarının, kapalı ve açık spor alanlarının, oyun alanlarının, kooperatifler

Detaylı

ÜNİTE:1. Vergi Hukukuna İlişkin Genel Bilgiler ÜNİTE:2. Vergi Hukukunun Kaynakları ÜNİTE:3. Vergi Kanunlarının Uygulanması ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Vergi Hukukuna İlişkin Genel Bilgiler ÜNİTE:2. Vergi Hukukunun Kaynakları ÜNİTE:3. Vergi Kanunlarının Uygulanması ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Vergi Hukukuna İlişkin Genel Bilgiler ÜNİTE:2 Vergi Hukukunun Kaynakları ÜNİTE:3 Vergi Kanunlarının Uygulanması ÜNİTE:4 Vergi Hukukunda Yorum ÜNİTE:5 1 Vergi Mükellefiyeti ve Sorumluluğu ÜNİTE:6

Detaylı

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 5 KISALTMALAR 17 BİRİNCİ BÖLÜM: TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK I. İSLAMİYET ÖNCESİNDE KURULAN DEVLETLER VE ANAYASAL YAPI 20 A. HUN DEVLETİ (MÖ. IV. yy.-ms 4. yy) 20 B. GÖKTÜRK DEVLETİ

Detaylı

T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire Esas No : 2010/5785. Karar No : 2012/3582

T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire Esas No : 2010/5785. Karar No : 2012/3582 T.C D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire Esas No : 2010/5785 Karar No : 2012/3582 Anahtar Kelimeler : Haciz İşlemi, İhtiyati Haciz, Şirket Ortağı, Teminat, Kişiye Özgü Ev Eşyaları Özeti: Teşebbüsün muvazaalı olduğu

Detaylı

Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb. bütünü.

Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb. bütünü. MEVZUAT Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb. bütünü. NORMLAR HİYERARŞİSİ ANAYASALAR Dünya daki ilk Anayasa: 1787 ABD Anayasası İkincisi: 1791 Fransız Anayasası Türkiye'de anayasal hareketler

Detaylı

İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır.

İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. İNSAN HAKLARI İNSAN HAKLARI İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Bu haklara herhangi bir şart veya statüye bağlı olmadan doğuştan sahip oluruz

Detaylı

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ 2015-2016 ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. DERS SAATİ 15.02.2016 Türk Hukukunun Bilgi Kaynakları - Mevzuat, Yargı

Detaylı

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI. Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü. Sayı : 11395140-019.

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI. Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü. Sayı : 11395140-019. Özelge: SMS yolu ile banka hesabına yatan üyelik bedelleri karşılığında aylık fatura düzenleyip düzenleyemeyeceği ile yabancı ülke internet sitelerinin üyelere kullandırılması durumunda elde edilecek gelirin

Detaylı

TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI

TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI Amaç ve kapsam MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; kamu kurum ve kuruluşları ile iktisadî, ticarî ve malî sektörlerde üretim, tüketim ve hizmet

Detaylı

T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ

T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ ORGANİZASYON ŞEMASI BELEDİYE BAŞKANI BELEDİYE BAŞKAN YARDIMCISI HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ AVUKAT BÜRO ELEMANI

Detaylı

HER NEVİ MADEN OCAKLARINDA YERALTI İŞLERİNDE KADINLARIN ÇALIŞTIRILMAMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

HER NEVİ MADEN OCAKLARINDA YERALTI İŞLERİNDE KADINLARIN ÇALIŞTIRILMAMASI HAKKINDA SÖZLEŞME HER NEVİ MADEN OCAKLARINDA YERALTI İŞLERİNDE KADINLARIN ÇALIŞTIRILMAMASI HAKKINDA SÖZLEŞME ILO Kabul Tarihi: 4 Haziran 1935 Kanun Tarih ve Sayısı: 9 Haziran 1937 / 3229 Resmi Gazete Yayım Tarihi ve Sayısı:

Detaylı