Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların...

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, uçurumdan atlayanların..."

Transkript

1 Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, yola çıkmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanların... dili, sesi Yeraltı Edebiyatı...

2 JENN ASHWORTH, 1982 de Preston da doğdu. Ailesi tarafından bir Mormon olarak yetiştirildi. Cambridge de İngilizce Bölümü nü bitirdikten sonra yüksek lisansını Manchester Üniversitesi nde tamamladı. Kütüphanecilik eğitimi aldı ve Lancasterhire da bir hapishane kütüphanesini yönetti. İlk kitabı olan A Kind of Intimacy 2010 da yayımlandı ve Betty Trask ödülünü aldı de ikinci romanı Cold Light ı yayımladı ve BBC TV tarafından en iyi 12 yeni İngiliz romancısı arasında gösterildi. Mormonları anlattığı üçüncü romanı The Friday Gospels 2013 de yayımlandı. Jenn Ashworth halen Lancaster Üniversitesi nde Yaratıcı Yazarlık Bölümü nde öğretmenlik yapıyor.

3 Ayrıntı Yayınları Yeraltı Edebiyatı Tehlikeli Yakınlaşma Jenn Ashworth

4 Ayrıntı: 802 Yeraltı Edebiyatı Dizisi: 78 Tehlikeli Yakınlaşma Jenn Ashworth Kitabın Özgün Adı A Kind of Intimacy İngilizce den Çeviren Serap Gezer Dizi Editörü A. Ömer Türkeş Düzelti Tayfun Koç by Jenn Ashworth 2010 Kapak İllüstrasyonu Sevinç Altan Türkçe yayım hakları Akçalı Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları na aittir. Kapak Tasarımı Deniz Çelikoğlu Kapak Düzeni Gökçe Alper Dizgi Hediye Gümen Baskı ve Cilt Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2 Topkapı/İst. Tel.: (0212) Sertifika No.: Birinci Basım 2014 Baskı Adedi 2000 ISBN Sertifika No.: AYRINTI YAYINLARI Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş. Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No: 3 Cağaloğlu - İstanbul Tel.: (0212) Fax: (0212) & info@ayrintiyayinlari.com.tr

5 Tehlikeli Yakınlaşma Jenn Ashworth Ayrıntı Yayınları Yeraltı Edebiyatı

6 TIKANMA HIRSIZIN GÜNLÜĞÜ Jean Genet DENİZCİ Jean Genet FLAMENKO NUN İZİNDE Duende Jason Webster ODA HİZMETÇİSİNİN GÜN- LÜĞÜ Octave Mirbeau GÖRÜNMEZ CANAVARLAR ADSIZ DEVLER Pascal Bruckner ANNEM Georges Bataille ÇARPIŞMA J.G. Ballard MELEKLER Denis Johnson FAHİŞE Nelly Arcan KAÇAKLAR VE MÜLTECİLER CENNETTE BİR GÜN DAHA Eddie Little SEVDALI TUTSAK Jean Genet YALANIN ERDEMİ Joachim Zelter İSA NIN OĞLU Denis Johnson UYKU Annelies Verbeke GÜNCE ARA BÖLGE William S. Burroughs BEYAZ ZENCİLER Ingvar Ambjörnsen BALKON Jean Genet YERALTI EDEBİYATI DİZİSİ AMERİKA MEKTUPLARI Joachim Zelter NİNNİ İŞKENCE BAHÇESİ Octave Mirbeau BETTY BLUE Philippe Djian SIKIGÖZETİM Jean Genet PARAVANLAR Jean Genet ERSKİNE NİN KUTUSU Kym Lloyd BROOKLYN E SON ÇIKIŞ Hubert Selby Jr. CENAZE MERASİMİ Jean Genet TEKİNSİZ YOLDA Jack Kerouac LANETLİLERİN SAÇ STİLİ Joe Meno ZEN KAÇIKLARI Jack Kerouac YERALTISAKİNLERİ Jack Kerouac ÇARPIŞMA PARTİSİ BİR DÜŞ İÇİN AĞIT Hubert Selby Jr. SUÇLULUK KİTABI Kym Lloyd ÖLÜM PORNOSU BÜYÜK MAYMUNLAR Will Self LAZZARO, DIŞARI ÇIK Andrea G. Pinketts BİZ RÜYA GÖRÜRKEN Clemens Meyer ÇAMUR KRALININ KIZI Birgitta Trotzig HÜCRE Hubert Selby Jr. VAHŞİ OĞLANLAR William S. Burroughs ACI DÜŞLER BULVARI Cumhur Orancı KİRLİ, PASLI, BOZUK Alican Ökmen YOK EDİCİ William S. Burroughs UNUTULMUŞ ADANIN KARARSIZ SEÇMENİ Arthur Nersesian DEVRİMİN KIZLARI Carolyn Cookef TRAVESTİ Mircea Cartarescu KURGUDANDA GARİP KUZUNUN KUSURU Andrea Pinketts BEKLEME DÖNEMİ Hubert Selby Jr. NARKOPOLİS Jeet Thayil YALNIZ GEZGİN Jack Kerouac İLK KİTAP: SARI Serdar Şekerci UFACIK BİR PEYGAMBER James Bernard Frost AFFEDİLEMEYENLER Philippe Djian

7 Teşekkür K itabın ilk taslağına verdikleri özenli ve eleştirel dikkatlerinden dolayı, Richard Hirst ve Kirk Houghton a, Manchester Üniversitesi nin New Writing Bölümü ndeki tüm öğrenci ve çalışanlara, yapmaları gerekenin çok üzerindeki çabalarından dolayı; bu kitabın gerçekleşmesini sağlayan Daniela de Groote, Angelina Rothermundt ve Anthony Goff a; benim için bu kitabı yazmak ya da yazmamak anlamına gelen pratik desteklerinden dolayı Elizabeth Harper ve Ben Ashworth a, her zaman yanımda oldukları için; Jenny Diski, Jane Gallagher, Anne Fine, ve Rob Jones a, bu kitabı okumadıkları ve sağladıkları muhteşem ve beklenmedik dikkatimi dağıtma becerilerinden dolayı; Duncan McGowan ve bebek Skye ya. 7

8

9 Birinci Bölüm 1 Eşyalarla yüklü kamyon yoluna koyulunca üstümdekileri çıkarıp kalkmak üzere olduğum kanepeye bir tekme savurdum. Hem de sıkı bir tekme, resmen kenarını eğdim. Kahrolası kanepe! Tüylü, bayağı rahatsız, küf kokulu: kenar süngerleri düzleşmiş, yapış yapış kirden ayna gibi parlaklaşmış. Çırılçıplak, yirmili yaşlarını nerdeyse bitirmiş biri olarak, ancak kanepeyi tekmelemeyi akıl edebilmiştim. Eski kıyafetlerimi, kirliymişçesine ortalığa fırlatıp odanın içinde bir yelkenli gibi uçarak avizeyi sallandıran bluzumun hışırtısına kıkırdadım. Hava tenime değdi ve kollarımı yanlara açtım. Bütün odayı doldurdum: tıpkı az önce ayrılan geniş ve beyaz yük kamyonu 9

10 gibi. Selülit çukurcukları ve yırtık izleriyle dolu kalçalarım sallandı ve kendimi, bir ayağından öbür ayağının üstünde zıplayıp, kollarımı çırpıp, göğüslerim çalkalanıp nefesim kesilinceye kadar tekrar tekmelerken buldum. Bir mobilya parçası beni bu kadar kızdıracak ne yapmıştı diye sorabilirsiniz belki. On yedi yaşında şişman bir kızken bana evlenme teklifi yapıldığında, yine bu kanepede oturuyordum. Bir şeyin kokusunu almış olmalıyım, farkına varmış olmalıyım ki eğer daha iyisini alabilecekse bunu halihazırda yapmış olurdu. Eğer kafasında yarım bir düşünce bile olsaydı bunu bana karısı olmamı sormadan önce yapmış olurdu. Bunu bilmeliydim fakat umutluydum ve minnettardım, evet, dedim. Ve o günden beridir aynı kanepede oturuyorum. Will e ait anılarımın nerdeyse tamamının, evliliğimin, bu evde geçirdiğim zamanın tanığıydı bu kanepe ve her zaman kahrolası, nefret ettim ondan. Nasıl bu kadar uzun sürdüğünü merak etmiş olabilirsiniz. Biliyorum sürdürdüm. Bu ancak bir çiftliğe çok yakın oturuyor olmakla izah edilebilir ki ben bunu yaşadım ya da tramvay takırtısından sallanacak kadar ince duvarlı bir odada uyuyor olmakla ki bunu da yaşadım. İster ıslak kömürün kokusu, ister rayında giden tramvayın çıkardığı takırtı ve gıcırtılar olsun, başta dayanılmaz olan, bir süre sonra zamanla nerdeyse rahatsız etmemeye başlar, hatta aylar ya da yıllar sonra bağışıklık kazanırsınız. Öyle olurdu, değil mi? Bazı şeyleri düşünmeyi bırakmalısın, yoksa hayatta kalamazsın. Dokuz yıl harcadım bunun hakkında düşünmemek için. Cinayet için belki bundan daha az ceza alırsın ve bu, yenisini alıp alamayacağımızı ona sormadığımdan da değildi. Bu mevzuyu en az dört beş kez gündeme getirdiğimi hatırlıyorum ama her seferinde pençelerini kanepeye geçirip avuçlarıyla yayları gıcırdatana kadar bastırdı. Daha hâlâ ömrü var, Annie. Daha az tüket, daha çok paylaş! Azalt! Tekrar kullan! Yeniden değerlendir! Sesi kafamın içinde yankılanırken tekrar tekmeledim kanepeyi, daha çok sessiz odada yankı yaparak onu silip götürecek 10

11 bir şey yapmak içindi bu. Sanırım bir hayli sürdürdüm. Bu vaziyetim bir süre devam etti, belki biraz daha sürebilirdi ama ayak parmağımı çarptım ve durmak zorunda kaldım, nefesim kesilip, gözlerim yaşarıp, acıyla gülerek. Gıcırdayan ayak tekerinin üzerinde geriye kayınca kanepenin altında kalan halının, hâlâ tüyleri bozulmamış kısmı ortaya çıktı. Çiçek ve yaprak desenleri birbirinin üstüne yılan gibi sarılıydı. Bir süre kendimi gülmekten alamadım. Mr. Tips, kedi taşıma kafesinin tellerinin arasından burnunu dışarı uzattı, kuyruğunu salladı, sevecen zeki gözleriyle beni merakla süzdü. Yeşil değil ama buğulu gölet rengi. Üzüldüğünü gördüğümden durmak için dudaklarımı iyice ısırdım. Sonra taksinin gelmek üzere olduğunu hatırlayınca, gözlerimi sildim, derin birkaç nefes aldım ve giyinmeye başladım. Kıyafetler yerde düzgün bir şekilde katlanmış olarak duruyordu. Dişimle etiketlerini koparırken kumaşı biraz zedeledim. Göz alıcı hiçbir şey yoktu: biliyordum benim için uzun bir gün olacağını. Bej rengi taytın üstüne Noel ağacı renginde uzunca bir tişört almıştım. Yumuşak, pamuklu beyaz iç çamaşırları ve geniş ayaklarımın içine rahatça sığabileceği kahverengi sandaletler. İçinde geldikleri taşıma poşeti gibi kokuyorlardı ki böylesi daha iyiydi: Bu ev gibi, hatta Will ile kullandığımız, yani eskiden kullandığımız, yumuşatıcı gibi kokmalarını istemiyordum. Ayrılırken, kafamı kanepeye son bir kötü bakış atmaya çalışırken oturma odasının kapısına çarptım. Sonra Mr. Tips i aldım ve yalnızca posta deliğinden anahtarı içeri atmak dışında, bir daha ardıma dönüp bakmadan kapıyı çarparak çekip gittim. Dışarıda gri sokak, perdelerin arkasında izleyen ikircikli karanlık gölgeler. Kedi taşıma kafesini usulca kaldırıma koydum, keyif içinde şarkı mırıldanmaya başladım beklerken. Arkada yan yana sıralanmış dar evlere rastgele göz atarken böyle ünlüler gibi gözlerin üstümde olmasını özleyip özlemeyeceğimi merak ettim. Bakışların bana değdiğini hissediyordum: kimi 11

12 kem, kimi meraklı, kimi de hayal etmeyi sevdiğim gibi, beni arzulayan bakışlar. Sonra taksi yanaştı, içine atladım ve sonsuza dek sokaktan kayboldum. Jackie Kennedy nin uçaktan inişini gösteren siyah-beyaz bir televizyon klipi var. Parmaklarının ucunda merdivenlerden iniyor, saçları balmumundan heykel gibi, beyaz eldivenli eliyle kendisini bekleyenleri kibarca selamlıyor. Tebessüm ediyor görünüyor, sofistike ve hafif bir şaşkınlık ifadesi bu karşılama tantanasına. Ben de biraz öyle hissettim kendimi. Taksiden inerken sandaletlerim kaldırıma çarptı. Tıpkı birinci sınıfı, uçağın geri kalanından ayıran perdeden, sessiz, istisna bir geçiş gibiydi ve sakin bir semtte olmamız nedeniyle çıkan sesi duyabildim. Çocukların ve havlayan bir köpeğin sesini duyabiliyordum ama seslerin anayoldan çok uzaklardan gelmesi sokağın göreli sessizliğine işaret ediyordu. Sanki yeni bir ülkedeymişim gibi, hava bile farklıydı. Daha az deniz kokuyordu, daha az pamuk şekeri ve atılmış patates kızartması kâğıdı. Temizdi, canlıydı, baharda açacak çiçek yataklarının ve ıslak bahçelerin ılık kokusunu taşıyordu. Sekiz sterlin tuttu. Taksicinin ses tonu, söylediklerini ikinci kezdir yinelediğini gösteriyordu ve cüzdanımı bulmak için çantamı karıştırarak aceleyle parayı ödemek için ona döndüm. On sterlin uzatıp üstü kalsın diyecek kadar kendimi hafiflemiş hissediyordum. Başıyla teşekkür edip kedi taşıma kafesini indirene dek bekledi, sonra sürüp gitti. Taksicinin çıkmaz sokağın sonundan dönüp uzaklaşarak gitmesini izledim. Bu taksi geleceğimle geçmişim arasındaki son bağdı ve gitmişti. Korkmuyordum, huşu içindeydim. Yol boyunca kapalı kapı ve pencerelerin yaptığı parıltılı opak yansımalar rüya gibi etrafımı sarmıştı. İnsanlarla tanışmak için sabırsızlanıyordum ve bir yanım komşulardan biri tarafından karşılanmayı bekliyordu ama maalesef sessizliği benden başka bozan biri çıkmadı. Gerçi bunun bir sebebi vardı tabii ki. Gün- 12

13 lerden çarşambaydı ve günün bu saatinde tanışmaya değer insanlar işte olmalıydı. Kol çantamı koltuğuma sıkıştırdım, montumun cebinden anahtarımı buldum ve dış giriş kapısını ittim. İçeri hemen dalabilirdim, öyle hissediyordum ama kendimi zorladım beklemek için. Önümüzdeki yıllarda binlerce kez bu kapıdan içeri girip çıkacağımı biliyordum ve halihazırda eve bakmaya geldiğimde iki kez girmiştim zaten. Ama bu kez kapıyı çalmam gerekmiyordu: avukatın kahverengi zarfından çıkmış, daha tazecik anahtarım elimdeydi ve bunu sadece bir kez yapabilirdim. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım ama, yaşadığım daha çok bir gelinin yeni yuvasına ilk adımını atarken yaşadığına benzer bir duyguydu. Pencerelere baktım ve anahtarı parmaklarımın arasında yuvarladım. Şimdi bile hâlâ özlüyorum orayı. Eski ev sakinleri daha bu sabah ayrılmışlardı ve içeri girer girmez yüzüme çarptı oda spreyinin kokusu. Üst kattaki ışık açık bırakılmıştı ve sarı ışık en üst basamaktan aşağı, antreye kadar vuruyordu. Mr. Tips taşıma kafesinde esneyerek dışarı bırakılmayı bekliyordu, onu yukarıdaki odalardan birine koyup kapıyı kapatınca etrafa bakmaya başladım. Kapıları çalma isteğimden dolayı kendimi aptal gibi hissedip parmak uçlarımda antreden geçtim. Hafifçe ve yavaşça yürüdüm; çünkü asla koşmam. Ne zaman koşsam kendimi ileriye çekmeye çalışıyorum ve elbiselerimin içinde siniyorum; insanlar sallanmama bakıyor bazen halime gülüyorlar. Bu nedenle hafifçe yürümek, yalnızken bile yaptığım bir alışkanlık haline geldi. Tüm evi dolaşarak kapı kollarını ve pencereleri açarak kontrol ettim. Öksürdüm ve antrede yankılanan kendi sesimden ürktüm. Duvar kâğıtlarında yerinden çıkarılan resimlerin altlarındaki açık renkli bölgeler, halıda keçeleşip düzleşmiş yerler; başka birinin yatağının, dolabının varlığının hayalet izleri. Bir aile yaşıyordu burada: daha önce eve bakmaya geldiğimde tanışmıştım kadınla ve küçük oğluyla. En küçük yatak odasının 13

14 penceresi uzay mekiği ve robot çıkartmalarıyla süslenmişti. Halıya yapışmış küflü, şekerli sakız parçası hâlâ yerinde duruyordu. Parmaklarımı küvetin kenarında, merdiven korkuluklarında, lamba düğmelerinin, kapı pervazlarının üstünde gezdirerek ev turumu tamamladım. Aşağı inip elektrik saatini okudum ve bekledim. Birkaç dakika sonra kamyon geldi, aşağı karşılamaya inince, komşumun kapısı açıldı ve bir adam dışarı çıktı. Taşınmak için güzel bir gün seçmişsin dedi, beni memnun eden bir aşinalıkla. Bulutsuz, mavi gökyüzüne baktı. Ayrıca zamanlama da çok iyi... yarım saat önce gelseydiniz son çıkarılan eşyalara denk gelecektiniz! Öbür kamyonla karşılaşmamanıza şaştım. Bu arada ben Neil. Ben de Annie dedim. Sizin kamyonlarınızdan biri değil mi? Aynı firma? Siz mi ayarlıyorsunuz zamanı öyle? Kendisini yanıtlamışım gibi kafasını salladı. Mantıklı. Pardon? dedim. Gülümsüyordum: çok arkadaşçaydı ve tam da düşündüğüm gibiydi ama sanki bir şeyi gözden kaçırıyormuşum gibi bir hisse kapılmıştım. Ailen henüz gelmedi mi? Eğer lazımsa bende yedek anahtar var. İçeri girmen de gerekebilir... eğer her şey varsa erkenden karşılamış olursun. Hepimiz buradayız dedim tereddütle, ve benim kendi anahtarım var. Anahtar hâlâ elimdeydi ve ona gösterdim. Böyleydim işte, ilk birkaç gün: her baktığımda aynı heyecanı yaşamak için hep yanımda taşıyordum. Neil şaşırmış görünüyordu, ensesini kaşıdı ve sonra gülümsedi, Kusura bakmayın dedi, çok daha resmi bir tonda biraz bozularak. Sandım ki siz... şeyle berabersiniz, neyse önemli yok. Mahallemize hoş geldiniz! Tabii çok sonra anladım, ne düşünmüş olacağını, yeni insanlarla tanışmak için pek de uygun bir kıyafette olmadığımın 14

15 farkına vardım. Pratik işlerle o kadar meşguldüm ki günün önemine ilişkin diğer hususları gözden kaçırmıştım yoksa dış görünüşüm konusunda daha titiz davranırdım. Çok yoğun bir gün olacağını bildiğimden daha rahat bir tarzı seçmiştim. Rahatsızca gülerek tişörtümü çekiştirdim ve anahtarımı yere düşürdüm. Bunlar eski kıyafetlerim dedim, eşyaları taşımak için. Yoksa bunlardan çok daha güzel kıyafetlerim var! Herhangi bir yardıma ihtiyacınız var mı? Kamyonu işaret ederek sordu. Aa, yok, hepsini onlar içeri taşır benim için dedim. Çok fazla bir şeyim yok. Eşyalara yol vermek için yolun kenarına çekildik ve onun evinin önündeki çimlerin üstünde duruyorduk. Bir anlık bir sessizlik oldu, kamyonun arkasını açıp kutuları kaldırıma yığan adamı seyrederken. Neil başını çevirip omzumun üzerinden eve doğru baktı. Küçük kızı birinin yanında mı bıraktın? Sanırım eşyalarını yerleştirirken ayağına dolaşmaması daha iyi olur. Anlayamadım, pardon? dedim, tebessüm ederek. Günlük rahat kıyafetler giymişti ve benden biraz daha kısa duruyordu. Görünüşünde dikkat çekici herhangi bir şey yoktu, dağınık, siyah saçların çevrelediği sıradan bir yüzü vardı. Muhtemelen beni başka biriyle karıştırıyordu. Aslında ben de onu sanki daha önce görmüşüm gibi tuhaf bir hisse kapıldım. Kızınız? dedi, kafamı yok anlamında salladığımda, şaşırmış göründü. Charlotte, taşınan kadın, eminim sizin bir kızınız olduğunu söylemişti. Mikey, odasının pembeye boyanmayacağına söz verdirtmişti! Güldü, tekrar değil anlamında başımı salladım, içimin bulandığını hissederek. Yalnızca ben dedim yavaşça, ve kedim. Yalnızca ikimiz. Belki, Charlotte beni biriyle karıştırmış olabilir mi? Kadına ne söylemiştim ki? Sahiden de bir paket bisküvi ve bir bardak çayla otururken on dakika sonra bütün hayat hikâyemi 15

16 öğrenebilirsiniz. Neye, nasıl yaklaşacağıma karar verinceye kadar tek bir sözcük bile çıkmasına müsaade etmemek için ağzımı sımsıkı kapadım. Eğer yeni bir başlangıç yapmak istiyorsan geçmişin çöplerini de yanında getirmenin bir anlamı yok. Ve kesinlikle yeni arkadaşlarımın benim hayat hikâyemle gereksiz yere dolmalarını istemiyordum. Sözü yanlış yerinden anlamış olmalı. Neyse önemi yok. Benle hemfikir şekilde omzunu silkmesi havayı yumuşatmış görünüyordu. Kamyonun korna çalarak geri geri yavaşça dönmesini kaldırımın kenarına çekilerek izledik. Yedek anahtarı vereyim dedi, hazır burdayken. Benim anahtarım var dedim tekrar, düştüğü yeri bulmak için karıştırarak. Adam kafasını salladı ve üstüne basa basa yavaşça, Hayır, yedek anahtarı. Charlotte, oğlu Mikey okuldan erken gelirse ihtiyacı olduğunda alsın diye bana bırakırdı. Çocuğa pek güvenemediğinden. Anahtar benim evde. Aa, tamam! güldüm. Kafam allak bullak olmuş bütün bunlardan kamyonu işaret ettim, sabahın köründen beri ayaktayım. Şimdi evden getiririm dedi, ya da işin çoksa posta kutusu deliğinden içeri atarım, olmaz mı? Ve eve doğru yöneldi. Hiç gerek yok buna dedim, sende kalsın. Acil durumlar için. Siz burda nasıl yapıyorsunuz bilmiyorum ama eğer işi halledecekse ben de memnuniyetle sizlerden birininkini tutabilirim. Çok güvenilir biriyimdir! Teyit edici tarzda gülümsedim ama adamlar kamyondan inip direktiflerim için bana bakmaya başlamışlardı. Arkamı dönmem gerekiyordu adamları eve yönlendirmek için ve böylece onun yanıtını kaçırmış oldum. Eşin gelinceye kadar yardım edeyim mi? diye başıyla kamyonu işaret ederek sordu, bu işlere çok uygun sayılmam ama Lucy, benim kız arkadaşım, tanışırsınız sonra, biraz gergin oluyor bazen, bu sabah diğerlerinin yaptığı gürültüden ya da 16