OSAS ta en önemli risk faktörü obezite

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "OSAS ta en önemli risk faktörü obezite"

Transkript

1 di cal-tri bu ne.com.tr Sağlık mensuplarına özel gazetedir. Ekzantem tedavisi Dünyada ilk kez Akut kalp yetersizliği Uludağ Üniversitesi Fakültesi nce gerçekleştirilen 4. İç Hastalıkları Kış Kongresi nde konuşan Doç. Dr. Mehdi Zoghi, akut kalp yetersizliğinin topluma maliyeti daha da artacak dedi. Metabolik sendrom Aralarında kardiyovasküler has- talıkların da bulunduğu birçok has- talığın hazırlayıcısı, ateroskle- roz sürecinde hızlandırıcı. 4 6 BURSA - Uludağ Üniversitesi Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, son yıllarda Obstrüktif Uyku Apne Sendromu (OSAS) alanındaki pek çok araştırmaya imza attı. Prof. Dr. Mehmet Karadağ, Bu hastalıkta en TÜRKİYE KOAH ve bisiklet Monoklonal antikor cetuximabin metastazlı bağırsak kanserindeki olumlu etkisinin bedeli genellikle cilt ekzantemleri oluyor. Kas kaybına karşı kuvvet ve da- yanıklılık antrenman başlatmalı, te- davi programına hareket tera- pisinin de eklenmesi gerekli. 10 Üç kritik bulgu: Horlama, tanıklı apne ve gündüz aşırı uyku hali Geride kalanlar Baki Hoca yı anlattı OSAS ta en önemli risk faktörü obezite Kuşların göç mevsimi yine korkutucu olacak önemli risk faktörü obezitedir. Öyle ki; ilk tanı konduğunda hastaların büyük bir çoğunluğu obezdir. Öte yandan, obezitede IGF-1 (insülin benzeri büyüme faktörü) düzeylerinin düşmesinden yola çıkarak yaptığımız bir çalışmada, apneli hastalarda kontrollere göre IGF-1 düzeylerinin anlamlı bir şekilde düşük olduğunu ve apne-hipopne indeksi ile de bu düzeylerin bağıntılı olduğunu gösterdik dedi. 12 ANKARA- Uluslararası Farmakoekonomi Derneği nin (ISPOR) düzenlediği, farmakoekonomi ve akılcı ilaç kullanımı birinci uluslararası yaz okulu Nisan tarihleri arasında Antalya da yapılacak. Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu yetkililerinin de katılacağı yaz okulunda çok sayıda yerli ve yabancı konuşmacı yer alacak. Klinik Farmakoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cankat Tulunay bu alanda dünyada ilk kez bu alanda bir yaz okulunun gerçekleştirileceğini belirtti. Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu, 23 Ocak ta kaybettiğimiz BURSA - İ.Ü. Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve maglütinin (H1-H16) ve nöraminidaz (N1-N9). İnsanda düzeyde bir hastalık tablosu ortaya çıkabiliyor. Bu neden- Prof. Dr. Baki Komsuoğ- Klinik Mikrobiyoloji yalnız H1 ila H3 ve N1 ve le de hastalığın dünya üzerin- Prof. Dr. Baki Komsuoğlu lu nun hem eşi, hem meslek- taşı, hem de takım arkadaşı. Tam 35 yıllık hayat arkadaşlığında tıp eğitimi, kardiyoloji, nöroloji ve Umuttepe yi hep AD ndan Prof. Dr. Haluk Eraksoy, etken virüsler ve hastalıkla ilgili bilgi verdi: İnfluenza virüslerinin en korkulanı pandemiler yapabilen N2 infeksiyona neden olabilmektedir. Oysa kuşları virüsün tüm alt tipleri infekte edebiliyor. Bu nedenle virüsün gerçek rezervuarı kuşlar- de yayılması büyük ölçüde kuşlar yoluyla olmaktadır. İnsanları infekte edebilen H1 ve H3 tipleri domuzlarda da hastalığa neden olabildiğin- A tipidir. İnfluenza A dır. İnfekte kuşların hepsi de den domuzun virüsün bir arada yürütmüşler. Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu, virüsleri iki yüzey glikopro- hastalanıp ölmüyor; özellikle gelişim ve evriminde 6 Baki Hoca yı Medical Tribune e anlattı. 20 teiniyle alt tiplere ayrılır: he- göçmen kuşlarda subklinik özel bir yeri vardır. 13 ISSN

2 2 Serbest Kürsü İçin de ki ler 1 Damarların rengi neden bu kadar açık? Bu gözlerden yağ akıyor! Tip 2 diyabet tedavisinde bazal insülinlerin rolü En önemlisi kan şekerinin sorunsuz regülasyonu FDA nın kararları borsaları etkiliyor! Avastine meme kanseri için onay verildi Türkiye de bilimin seviyesini gösterme fırsatı EAS 2008 İstanbul da Diastolik kalp yetersizliği tanı ve tedavisinde temel sorunlar Ekokardiyografinin yaygınlaşması tanıyı kolaylaştıracak Kontrolsüz ilaç kullanımı ülser kanamalarının artmasına neden oluyor Riskli ilaçlar ülserin başlıca nedeni Pers pek tif 17 Bayramı nda eylemle şenlik bir arada Sağlık sorunlarının çözümü Tam Gün e mi kaldı? Türkiyem Farket kampanyası başladı Hedef, on milyon hipertansiyon hastası Endüstriden transplantasyon eğitimine destek Organ nakli bursunun ikinci dönemi başladı Değerli Hekim Dostumuz, Bir 14 Mart ta daha birlikteyiz. Dün olduğu gibi yarınlarda da sizin bayramınız bizim, sizin kederiniz ve sorununuz yine bizim olacak Yayın çizgimizde hekimden hekime ilkesinden şaşmayacağız. Üstteki fotoğrafta hep bir arada gördüğünüz Medical Tribune ekibi olarak, 14 Mart Bayramınızı içtenlikle kutluyor, sağlık ve esenlik diliyoruz. Fotoğrafta yer almayan çizerlerimiz İshak Öztürk ve Gülşah Bademci de kutlamaya çizgileriyle katıldılar... Medical Tribune MEDİ KATÜR Doç. Dr. Gülşah Bademci bademci70@yahoo.com Lütfen görüşlerinizi bize yazın Medical Tribune Yay nc l k Rumeli Cad. No: 84/12 Osmanbey stanbul kursu@medical-tribune.com.tr İm ti yaz Sa hi bi: Me di cal Tri bu ne Ya yın cı lık Ltd. Şti. adı na Hu ri ye Ti bet Ge nel Ya yın Yö net me ni (So rum lu): Fü sun İki kar deş Me di kal Ya yın Yö net me ni: Dr. Rı fat Yü cel Medikal Editör: Dr. Alp Aker Ha ber Edi tö rü : Hü se yin Kan de mir, Zuhal Demirarslan Çi zer : İs hak Öz türk, Gülşah Bademci Sa tış ve Pa zar la ma Di rek tö rü: Hu ri ye Ti bet Rek lam Mü dü rü: Gö nül Mor gül Da ğı tım/abo ne: Ar zu Ça kar Ad res: Ru me li Cad. No: 84/12 Os man bey İs tan bul Tel: (0212) (pbx) (0212) Faks: (0212) e-pos ta: in fo@me di cal-tri bu ne.com.tr Sayfa tasarım: Melih Yıldırım Bas kı: Pro mat Ba sım Ya yın San. ve Tic. AŞ. Esen yurt-is tan bul Tel: (0212) ISSN Sü re li ya yın 20 sa yı/yıl

3 4 Güncel Rektum kanseri kontrol altında, ama yüzde kızarıklık var Ekzantem nasıl tedavi edilmeli? MÜNİH - Monoklonal antikor cetuximabın metastazlı bağırsak kanserindeki olumlu etkisinin bedeli genellikle ağır cilt ekzantemleri oluyor. Ancak Münihli dermatoloji uzmanları tartışmalı bir tedavi yöntemi olarak görülen retinoid tedavisiyle bu alanda başarılı sonuçlar aldılar. 59 yaşındaki rektum kanseri rezidifi olan erkek hastaya operasyon sonrası cetuximab ve irinotecan içeren kemoterapi rejimi ve radyoterapi uygulandı. Tedavinin henüz birinci haftasında hastanın yüzü ve bedeninin üst kısmını sivilce ve çıbanlar sardı. Ciltte şiddetli kızarıklık, kaşıntı ve gerginlik vardı. Aylar süren ve sonuç vermeyen tedavi girişimlerinin sonucunda retinoid temelli bir tedavi yöntemiyle başarı sağlandı. Hastaya sistemik olarak günde 20 mg isotretinoin verildi. Topikal tedavide de nadifloxacin ve prednikarbat dermatop krem kullanıldı. Bir hafta içinde cildin durumu düzeldi ve tedavinin üçüncü ayından sonra aşamalı olarak retinoid dozunu düşürmek mümkün oldu. Kolon kanseri ve karaciğer metastazı olan 62 yaşındaki bir hastadaysa oral yoldan retinoid verilmesiyle cetuximab ekzantemi birkaç gün içinde iyileşti. Akne benzeri ekzantem Münih de bulunan Eyalet Fakültesi nden Prof. Dr. Andreas Wollenberg ve arkadaşları, Der Hautarzt Der- Çocuklar artık kanamadan ölmesin Tümörlü hastanın ağzının etrafında ciddi yoğunlukta sivilce oluşumu gözleniyor. Isotretinoin tedavisiyle egzama dört hafta içinde ortadan kaldırıldı. NEURUPPİN - Ruppiner Klinikleri nden Dr. Achim M. Franzen ın belirttiğine göre, on yıllardan beri KBB uzmanı hekimler, aşağı yukarı bütün müdahalelerde tonsillektomi uygulamasını, yani kapsüller de dahil olmak üzere tonsillerin tümünü almayı seçiyor. Almanya da her yıl yaklaşık tonsillektomi gerçekleştiriliyor ve bunların çoğu çocuk hastalara uygulanıyor. Tonsillektominin kaçınılmaz yan etkilerinden biri de, bazı durumlarda neredeyse 2 hafta boyunca tedavi gerektiren ağrılar. Pek çok çocuk, operasyon sonrası çektiği bu ağrılardan dolayı yemek yemiyor ve kilo kaybediyor. Üstelik uygulamaya bağlı, ciddi bir kanama ve kanamaya bağlı ölüm riski de söz konusu. Bu kanama riskinden dolayı hastalar 5-7 günlüğüne hastanede tutulmaktadır. Oysa daha az invazif bir müdahale biçimi olan tonsillotomide kapsüller alınmıyor ve sadece interkapsüler kısımlar çı- gisi nde yayınlanan makalele- rinde özellikle tedaviden sonuç alınan monoklonal antikor tedavisi gören hastaların yaklaşık %80 inde tedavinin ilk haftalarında akne benzeri ekzantem oluşumunun gözlendiğini belirtiyorlar. Ancak, kseroz veya ekzantem oluşumuna yol açabileceği gerekçesiyle, bu yan etkiye karşı retinoidlerin kullanılmasına karşı çıkan uzmanlar da bulunuyor. Öte yandan, Münih teki kanser hastalarında sağlanan başarı fazla tartışmaya yer bırakmıyor. Prof. Dr. Wollenberg ve ekibi; görülen yan etkilerin dudak ve mukozada kurulukla sınırlı kaldığını ve kolayca kontrol altına alınabildiğini belirtiyorlar. Kaynak: Andreas Wollenberg et al., Hautarzt 2007: 58: Medical Tribune, Avusturya Büyük tonsillaları almak mı, küçültmek mi? karılıyor. Son yıllarda tonsillo- tomiye rağbetin artması, bu yöntemde operasyon sonrası ağrıların belirgin şekilde daha hafif olmasına ve çoğu hastanın müdahaleyi takip eden ikinci günden itibaren ağrılarından kurtulmasına bağlanıyor. Üstelik tonsillotomide müdahale sonrası kanamalara da çok nadir rastlanıyor. Bu yüzden bu müdahale, çoğu vakada yataklı tedavi kapsamına bile alınmıyor ve hasta operasyon sonrası evine gönderilebiliyor. Hastanın uvulası HIT saldırısının kurbanı olmuştu ve göğüs kafesindeki nekrotik ülserler 55 yaşındaki bu hastanın şiddetli ağrılar çekmesine neden oluyordu. Ürkütücü ve ağrılı nekrozlar Heparin tedavisi ülserasyona yol açtı ESSEN - Hastada aniden ortaya çıkan ağrılı, nekrotik cilt ve mukoza ülserasyonu gözlenirse; hastaya yakın zamanlarda heparin verilip verilmediği sorgulanmalıdır. Tipik tonsillotomi endikasyonu: Bir çocuk hastada bademcik hiperplazisi (soldaki resim). Tonsillotomi sonrası nefes yolu yeniden açılmış (sağdaki resim). 55 yaşında bir erkek hastada birkaç saat içinde gövde, aksilla, sol ayak ve ağız mukozasında ülserasyonlar oluştuğu görüldü. Ciltteki oluşumlar ilk olarak, hastaya iskemik kolit nedeniyle uygulanan hemikolektominin gerçekleştirildiği hastanede fark edildi. Perioperatif profilaksi için hastaya 13 gün boyunca enoxaparin verilmişti. Manyetik rezonans anjiyografide; A. superficialis ve sol A. poplitea da tromboembolik tıkanma ve şüpheli görünen bir portal damar trombozu saptandı. EKG, hastada geçirilmiş bir sessiz miyokard infarktüsünü gösterdi. Essen Üniversitesi nden Dr. Doris Helbig ve arkadaşları, çoklu arteryel ve venöz damar tıkanıklığının nedeninin heparin kullanımının tetiklediği bir Tip II Trombositopeni (HIT-II) olduğunu düşünüyorlardı. Heparin Platelet Faktör-4 kompleksine karşı oluşan antikorlarla tanı kesinleştirildi. Dr. Helbig ve ekibi; Hautarzt Dergisi ndeki makalelerinde, heparin tedavisi gören hastaların %0.1-2 sinde HIT II gelişimi görüldüğünü bildiriyor. Heparin PF4 kompleksine karşı antikor oluşturulması, trombositlerin ve endotel hücrelerinin aktivasyonuna yol açıyor. İlk heparin dozunun verilmesinden gün sonra trombositopeni oluşabiliyor. Hasta yeniden ilaca maruz kaldığında, süreç daha da hızlı işlemeye başlıyor. Mortalite %18-36 arasında değişiyor. Hastalar akciğer embolisi, inme, MI ve uzuvlarda iskemi sonucu kaybedilebiliyorlar. En sık rastlanan sorun, venöz trombozlar olmuş. HIT-II ye bağlı olarak cilt ve mukozada ülserasyonlar ise nadiren tanımlanmış. Bu hastada tedavi ekibi, damarları yeniden kanalize etmiş görünüyor. HIT durumunda uygulanmasında sakınca olmayan heparinoidlerden olan danaparoid, alprostadil ve asetilsalisilik asit kullanımı içeren bir reolojik çözüme başvurulmuş ve antienflamatuar tedavi uygulanmıştır. Bu şekilde ülser oluşumunun ilerlemesini önlemek de mümkün olmuştur. Kaynak: Helbig D et al., Hautarzt 2007; 58: , Medical Tribune-İsviçre Ne var ki; tonsillotomi sadece bademciklerinde hiperplazi olan ve buna bağlı işlevsel sorunlar yaşayan, 6-8 yaş arasındaki çocuklarda bir seçenek. Bu çocukların üst solunum yollarında oluşan engel, burundan nefes almalarını zorlaştırıyor ve çocuklarda sıklıkla rinit, bronşit, tubal ventilasyon bozuklukları ve uyku sorunları görü- lüyor. Antibiyotik kullanımı gerektiren tonsillit durumlarının sık yaşandığı ya da apse gibi komplikasyonların görüldüğü vakalardaysa tonsillotomi kontrendike. Bu hastalarda tonsillektomiyle alınan sonuçlar daha iyi. Kaynak: Achim M. Franzen, Brandenburgisches Ärzteblatt 2007; 17: , Medical Tribune-Almanya

4 Güncel 5 Damarların rengi neden bu kadar açık? Trigliserid değerleri neredeyse mg/dl ye ulaşınca, retinadaki damarların görüntüsü süt kıvamına geldi. Bu gözlerden yağ akıyor! UIJEONGBU - Genç Tip 1 diyabet hastası, hekime başvurduğunda, trigliserid değerlerinin mg/dl gibi aşırı yüksek noktalarda olduğu tespit edildi. Genç adamın ksantom sorunu yoktu, ama retina deyim yerindeyse yağ içinde yüzüyordu. 26 yaşındaki hastanın görme yetisi gözlerdeki damarlarda dolaşan kanın süt kıvamına gelmiş olmasından etkilenmemişti. Peki, ama lipid değerlerinin bu kadar yüksek olmasının nedeni neydi? Üstelik total kolesterol değeri de 1000 mg/dl nin üzerindeydi. Güney Kore deki Uijeongbu da bulunan St. Mary s Hastanesi ndeki hekimler sorunun kökeninde diyabetik ketoasidozun olduğu- nu saptadılar. Bu arada şüphe uyandıracak düzeyde kilo kaybına uğramış olan genç adamın açlık kan şekeri değerleri 261 mg/dl idi. Yoğun bir insülin tedavisiyle glikoz değerleri kabul edilebilir sınırlara düşürüldü ve lipid profili de düzelme gösterdi. Trigliserid değerleri bir hafta içinde 114 mg/dl ye kadar düştü. Böylece retinadaki damarlar da kısa süre içinde yeniden normal bir görünüm kazandı. Bu arada belirtmeden geçmeyelim, ilk başlarda bu hastada da gözlemlenebilen lipemia retinalis, ancak trigliserid değerleri 2500 mg/dl sınırına ulaştığı zaman ortaya çıkıyor. Kaynak: Young-Hoon Park et al., N Engl J Med 2007; 357: e11, Medical Tribune-Avusturya Rotavirüs enfeksiyonları ve korunma BURSA - Dördüncü Uludağ Pediatri Kış Kongresi, Şubat 2008 tarihlerinde yapıldı. Kongrenin oturumlarından biri de, kış aylarında sık görülmesi nedeniyle önceleri winter vomiting disease (kış aylarının kusma hastalığı) olarak adlandırılan, günümüzde etkeni izole edilmiş ve hatta 2007 itibariyle ülkemizde de aşısının uygulamaya girmiş olduğu Rotavirüs Enfeksiyonları ve Korunma başlıklı toplantıydı. Oturumu Uludağ Üniversitesi Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz AD öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Hacımustafaoğlu sundu. Şimdi elimizde olan ve ülkemizde de kullanılmaya başlanan 2 rotavirüs aşısı vardır. Rotavirüsler, bütün dünyada çocukluk çağı ishallerinin en önemli etkenlerinden biridir. Sosyoekonomik durumuna bakılmaksızın bütün çocuklar 5 yaşına kadar virüsle enfekte olmaktadırlar. Ülkemizde yapılan çalışmalarda, sıklığı bölgesel farklar göstermekle birlikte, ishallerin ortalama % 16.6 sının etkenidir. Rotavirüs çoğunlukla ateş, kusma ve bol sulu ishale neden olarak vücudun susuz kalmasına yol açtığından, çocuklarda hastane yatışlarının önemli bir nedenidir. Hasta olan çocukların yaklaşık 6 da biri hastaneye başvurmakta, 45 te biri hastaneye yatırılmaktadır. Bütün dünyada yaklaşık çocuk rotavirüs enfeksiyonu nedeniyle kaybedilmektedir. Elektron mikroskobundaki görüntüsü tekerlek şeklinde olduğundan Rotavirüs adını alan bu virüslerin en az 6 farklı serotipi insanda enfeksiyon yapmaktadır. En sık görüleni serotip 1 dir. Serotipe bakılmaksızın, iki doğal enfeksiyonun geçirilmesi, kişiyi orta veya ağır ishale karşı % 100 korumaktadır. Aşı çalışmalarında da amaçlanan, orta veya ağır hastalığa karşı korunmak, hastaneye yatışı ve ölüm oranlarını azaltmaktır. Rotavirüs aşıları İnsanda enfeksiyon yapan rotavirüslerin hücre kültürlerinde üretimi güçtür, bu nedenle aynı hücre kültürüne konan hayvan ve insan kaynaklı rotavirüslerin aralarında gen transferi yapmasıyla elde edilen reassortant aşılar kullanılmıştır. İlk olarak, FDA tarafından onaylanıp 1998 yılında ABD de rutin uygulanmaya konan rhesus (maymun) reassortant rotavirüs aşısı, aşıdan sonraki 1-2 hafta içinde barsak tıkanıklığı (invaginasyon) vakalarında olası bir artış gözlenmesi üzerine, 1999 yılında piyasadan çekilmiştir. Barsak tıkanıklığı, aşılanan 1.5 milyon çocuktan 21 tanesinde gözlemlenmiş olup bu riskin, ilk aşı dozunun 3. aydan büyük bebeklere yapıldığında görüldüğü saptanmıştır. Şimdi elimizde olan ve ülkemizde de kullanılmaya başlanan 2 rotavirüs aşısı vardır. Bunlardan biri bovine (sığır) reassortant rotavirüs aşısı olup sık görülen 5 serotipi içermektedir (G1, G2, G3, G4 ve P8). Aşı, ilk dozu haftalar arasında olmak üzere, 4-10 hafta aralarla toplam 3 doz olarak, ağızdan verilmektedir. Yapılan çalışmalarda invaginasyon açısından güvenli bulunmuştur. Ağır ishale karşı %94 koruyuculuk saptanmıştır. Aşının diğer aşılarla aynı zamanda yapılmasında bir sakınca saptanmamıştır. Aşı 2006 yılında FDA dan onay almış olup ABD de rutin uygulanmaya başlamıştır. Diğer bir aşı ise insan rotavirüs suşu bulunan monovalan (G1P8) aşıdır. Aşının çapraz reaksiyonla diğer serotiplere karşı da koruyuculuk sağladığı bildirilmiştir. Aşı, ilk dozu bebeğin ilk 3 ayında olmak üzere, 4-10 hafta aralarla toplam 2 doz olarak ağızdan verilmektedir. Yapılan çalışmalarda invaginasyon açısından güvenli bulunmuş olup diğer aşılarla aynı zamanda yapılmasında bir sakınca görülmemiştir. Aşı, ağır ishale karşı % 93 koruyucudur. Bu aşı 2004 yılında Meksika da olmak üzere, 35 ten fazla ülkede ve Avrupa Birliği nde lisans almıştır. Sonuç olarak, rotavirüs bütün dünyada önemli bir ishal sebebi, gelişmekte olan ülkelerde ise ishale bağlı çocuk ölümlerinin önemli bir nedenidir. Rotavirüse karşı etkin aşıların yaygın kullanımı ile en az çocuk ölümü önlenebilecektir.

5 6 İç Hastalıkları Metabolik sendrom ve ateroskleroz ilişkisinde temel belirteçler neler? Aterosklerozun biyokimyasına yeni bulgular ekleniyor BURSA- Artan obezite sıklığıyla birlikte günümüzde en sık sözü edilen, en çok korkulan ve en yaygın görülen klinik tablolardan biri de metabolik sendrom. İnsülin direnci ve hiperinsülineminin aralarında kardiyovasküler hastalıkların da bulunduğu birçok hastalığın hazırlayıcısı olduğu biliniyor. Bir başka deyişle ateroskleroz sürecinde metabolik sendromun önemli bir hızlandırıcı olduğu giderek daha iyi anlaşılıyor. İnsülin direnci metabolik sendroma neden olan temel sorun olarak kabul ediliyor. İnsülinin periferik dokularda etki gösterememesiyle ortaya çıkan insülin direncinin, genetik olmaktan çok sedanter yaşam, kilo artışı ve yaşlanma gibi çevresel faktörlere bağlı olduğu düşünülüyor. Uludağ Üniversitesi Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma BD öğretim üyesi Doç. Dr. Canan Ersoy, metabolik sendromda kardiyovasküler riskin temel belirleyicilerinin, insülin direnci ve hiperinsülinemiye bağlı endotel fonksiyon bozukluğu, dislipidemi, koagülasyona eğilim ve inflamasyon olduğunu söyledi. Endotel fonksiyon bozukluğu, ateroskleroz gelişiminde temel unsur olarak kabul edilmekte ve yalnızca insülin direnci bile endotel fonksiyon bozukluğu gelişimi için yeterli olabilmektedir. İnsülin direncinin insülinin nitrik oksit aracılı vazodilatör etkisini ortadan kaldırdığını belirten Doç. Dr. Ersoy, şu bilgileri verdi: Öte yandan, hücre proliferasyonu, ekstraselüler matriks protein sentezi ve koagülan bir faktör olan plaz- minojen aktivatör inhibitör- 1 (PAI-1) sentezi devam etmektedir. Hiperinsülinemi, tek başına, damar duvarında çeşitli değişiklikler oluşturabilirken, ayrıca vasküler bağ dokusu sentezi, lipid birikimi ve düz kas hücrelerinde ve makrofajlarda LDL reseptör aktivitesi artmaktadır. Dislipideminin de bu sürece katkısı vardır. Özellikle yoğun LDL artışı ve HDL2 azalması ile karakterize aterojenik dislipidemi görül- mektedir. Öte yandan TEK- HARF (*) çalışmasında insülinin iki kat artmasının HDL yi %20 azalttığı gösterilmiştir. Hiperinsülinemide pıhtılaşmanın artmasından ise PAI-1 artışı sorumludur. PAI-1, ayrıca, TNF-α gibi inflamatuvar belirteçlerin yapımını uyarmaktadır. Fare çalışmalarında, PAI-1 eksikliğinin insülin direncine karşı koruyucu olduğu gösterilmiş ve insanlarda PAI-1 in metabolik sendrom ve kardiyovasküler hastalık gelişimi açısından büyük önem taşıdığı belirlenmiştir. İnsülin direnciyle birlikte inflamasyonla ilgili pek çok belirteç düzeyinin yükseldiğini hatırlatan Doç. Dr. Ersoy, bunlardan en çok çalışılanlarının ve en önemlilerinin CRP, TNF-α ve IL-6 olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Ersoy; CRP, TNF-α ve IL- 6 nın inflamasyon yoluyla aterosklerozu şiddetlendirdiğini, adiponektinin ise tersine koruyucu özelliklere sahip olduğunu bildirdi. Doç. Dr. Ersoy un verdiği bilgilere göre; kardiyovasküler olay riskini göstermede CRP, total kolesterol/hdl oranı ve bu ikisinin birlikteliği önem taşıyor. Öte yandan, metabolik sendrom bileşenlerinin sayısı arttığında CRP düzeylerinin yükseldiği ve kardiyovasküler riskin, CRP 1 den küçükse düşük, 1-3 arasındaysa orta ve 3 ten büyükse yüksek olduğu saptanmış. Doç. Dr. Ersoy, TNF-α nın ise insülin direncini ve CRP yi artırdığını, adiponektin yapımını inhibe ettiğini ifade etti. TNF-α, lipoprotein lipaz aktivitesini azaltarak aterojenik lipid profili oluşmasına katkıda bulunduğu gibi vazodilatasyonu da engelliyor. İnterlökin-6 ise hem bir prokoagülan, hem de CRP nin plazma konsantrasyonunu artırıyor. Doç. Dr. Canan Ersoy, inflamasyon belirteçlerinin konsantrasyonlarının ateroskleroz gelişiminden önceki yıllarda değişiklik gösterdiğini ve bunların her birinin ateroskleroz gelişmesi ve ilerlemesinde katkılarının bulunduğunu belirtti. Doç. Dr. Ersoy, Metabolik sendromdaki insülin direnciyle ilgili pek çok faktör ateroskleroz gelişimine katkıda bulunmaktadır. Bu faktörler arasında oldukça karmaşık bir etkileşim mevcuttur. Metabolik sendrom görülme sıklığının azaltılması, kardiyovasküler hastalık gelişimini ve buna bağlı morbidite ve mortaliteyi de azaltacaktır dedi. (*) Türk Erişkinlerde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri Araştırması Uludağ Üniversitesi Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma BD öğretim üyesi Doç. Dr. Canan Ersoy Akut kalp yetersizliğinin topluma maliyeti daha da artacak BURSA - Kardiyak fonksiyon bozukluğuna bağlı belirtilerin aniden başlaması olarak tarif edilen akut kalp yetersizliğinin sıklığı tüm dünyada artıyor. Bu ise 3M olarak kısaltılabilecek morbidite, mortalite ve maliyette büyük artışlara neden oluyor. Ege Üniversitesi Fakültesi Kardiyoloji AD öğretim üyesi Doç. Dr. Mehdi Zoghi Dördüncü Uludağ İç Hastalıkları Kongresi nde konuşan Ege Üniversitesi Fakültesi Kardiyoloji AD öğretim üyesi Doç. Dr. Mehdi Zoghi, akut kalp yetersizliği sıklığındaki artışın önüne geçmenin iki nedenle pek kolay olmadığını söylüyor. Bu nedenler; nüfusun giderek yaşlanması ve ilerleyen yaşla birlikte kalp yetersizliği görülme riskinin artması ve MI sonrası sağ kalım oranlarının giderek artması. Pek çok hastada kalp yetersizliğinin akut MI sonrası geliştiği düşünülürse sıklıktaki artış da kolaylıkla açıklanabiliyor. Doç. Dr. Zoghi, ABD de kalp yetersizlikli hasta sayısının 2050 yılında 8 milyon olacağının tahmin edildiğini, Avrupa daki hasta sayısının ise 6.5 milyon olduğunu ve ortalama olarak bir ülke nüfusunun yaklaşık %2 sinde kalp yetersizliği olduğunu söyledi. Buna göre Türkiye deki tahmini hasta sayısı ise 1.4 milyon. Akut kalp yetersizliği nedeniyle hastaneye yatırılan hastaların yaklaşık %45 inin 1 yıl içinde tekrar hastaneye yattığını söyleyen Doç. Dr. Zoghi, bu grup içinde kötü prognozlu olanlarda 1 yıl içindeki mortalitenin %50 olduğunu ve hastalığın yıllık maliyetinin ABD de yaklaşık 20 milyar doları bulduğunu sözlerine ekledi. Sistolik fonksiyon bozukluğu, kapakçık hastalıkları ve aritmiler gibi pek çok hastalığın da akut kalp yetersizliğinin ortaya çıkmasına neden olabileceğini hatırlatan Doç. Dr. Zoghi, ancak en sık rastlanan nedenin, yaklaşık üçte iki vakada koroner arter hastalığı olduğunu söyledi. Doç. Dr. Zoghi ye göre tanı açısından bir diğer önemli konu, vakaların üçte ikisinde daha önce kronik bir hastalık olması ve bunların akut bir alevlenmeyle acil servise başvuruyor olmaları. İlk görülen hastaların %70 inde daha önce kalp yetersizliğinin mevcut olduğunu kaydeden Doç. Dr. Zoghi şunları söyledi: Kalp yetersizliğinin alevlenmesinin nedeni olarak; pulmoner hipertansiyon ve pulmoner emboli gibi kalbin ard yükünü artıran durumlar ya da tirotoksikoz, anemi ve infeksiyon gibi kalbin ön yükünü artıran hacim değişikliklerinin akla gelmesi gerekiyor. Akut kalp yetersizliğinde hatalı tanı oranı: %20 Akut kalp yetersizliğinde hatalı tanı oranının %20 gibi kabul edilemez derecede çok yüksek bir oran olduğunu söyleyen Doç. Dr. Zoghi, bu durumun morbidite, mortalite ve maliyette artış anlamına geldiğini ekledi. Doç. Dr. Zoghi, hatalı tanıda kalp yetersizliği tanısı için yalnızca semptom ve bulgulara dayanan majör ve minör kriterlerin kullanılmasının rolü olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Zoghi nin verdiği bilgilere göre; kalp yetersizliği tanısında kullanılan ortopne, paroksismal noktürnal dispne, jugüler venöz dolgunluk, gallop ritmi gibi bulguların duyarlılıkları genellikle %20 civarında. Yine çoğu zaman, semptomlar hastalığın şiddetiyle korelasyon göstermiyor. Doç. Dr. Zoghi, bu hataların önüne geçmek için son kılavuzlarda, tanı için önce kalp yetersizliği semptomlarının ve bulguların değerlendirilmesi, ardından kardiyak fonksiyon bozukluğunu gösteren EKG, akciğer grafisi, biyokimyasal testler ve gerekirse ekokardiyografi gibi objektif bir kanıtın bulunması şartının arandığını söyledi. Erken tanı ve tedavi mortaliteyi anlamlı oranda düşürüyor Son zamanlarda tanıda BNP (Brain Natriuretic Peptide) üzerinde durulduğunu söyleyen Doç. Dr. Zoghi, BNP nin ventriküllerde artan basınç ve hacim yüküne karşı salındığını ve kalp yetersizliği için yüksek duyarlılık ve özgüllüğe sahip olduğunu belirtti. Doç. Dr. Zoghi, ekokardiyografinin de kardiyak fonksiyonları ve yapısal değişiklikleri değerlendirmede çok yardımcı olduğunu ekledi. Doç. Dr. Zoghi nin verdiği bilgilere göre akut kalp yetersizliğinde tanı en geç 2 saat içinde konmalı ve bu sürenin sonunda IV ilaç uygulamasına başlanmış olmalı.

6 İç Hastalıkları 7 Tip 2 diyabet tedavisinde bazal insülinler olmazsa olmaz En önemlisi kan şekerinin sorunsuz regülasyonu BURSA - Dünyada 246 milyon diyabet hastası var. Bu sayının 2025 de %55 artarak 380 milyona çıkacağı tahmin ediliyor. Diyabet, bir yandan da mortaliteye en fazla yol açan nedenler arasında beşinci sırada yer alıyor. Hastalığın komplikasyonlarından kaçınabilmek için uygun ve yeterli tedavi verilmesi büyük önem taşıyor. Günümüzde bazal insülinler tip 2 diyabet tedavisinde vazgeçilmez hale gelmiş durumdalar Türkiye de, TURDEP Çalışması nda*, toplumda diyabet görülme sıklığının %7.2 olarak bulunduğunu söyleyen Uludağ Üniversitesi Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları BD öğretim üyesi Prof. Dr. Ercan Tuncel, glukoz tolerans bozukluğu sıklığının da yaklaşık %7 olduğunu belirtti. Prof. Dr. Tuncel in verdiği bilgilere göre, tip 2 diyabet tanısı öncesinde, en iyi ihtimalle 6 yıl, metabolik sendrom denen insülin direncine adaptasyon dönemi var. Aşikâr diyabet döneminde, mono veya kombine oral tedavilerle kan şekeri regüle edilmeye çalışılıyor. Son evre diyabet ise, eskiden insüline başlama dönemi olarak bilinen dönem. Tanı konulduğunda beta hücre yetersizliğinin başlamış olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tuncel, hücre yetersizliğini yavaşlatmanın en iyi yönteminin glisemik kontrolün sağlanması olduğunu belirtti. Diyabetteki üç mekanizma bozukluğunu; insülin sekresyonunda azalma, hepatik glukoz üretiminde artış ve kas-yağ dokularında glukoz alımının azalması olarak sayan Prof. Dr. Tuncel, tedavilerin bu üç mekanizmaya birden yoğunlaşması gerektiğini söyledi. Tip 2 diyabette HbA1c düzeyinde %1 lik bir azalmanın mikrovasküler komplikasyonlarda %37 ye kadar bir düşüş sağladığını belirten Prof. Dr. Tuncel, ancak monoterapinin hiçbir zaman yeterli olmadığını ekledi. Prof. Dr. Tuncel, yapılması gerekenin; farklı mekanizmaları içeren ilaçlarla kombinasyon olduğunu, ancak kombinasyon tedavisine rağmen tanıdan 3 yıl sonra hastaların %50 sinde ve 9 yıl sonra %75 inde HbA1c nin yüksek düzeyde kaldığını ve mutlaka insülin kullanılması gerektiğini belirtti. ABD de hastaların %63 ünde HbA1c hedefine ulaşılamadığını söyleyen Prof. Dr. Tuncel, bu nedenle tip 2 diyabette glisemik kontrolün daha agresif bir şekilde sağlanması gerektiğini vurguladı ve sözlerine şöyle devam etti: Tedavinin başarısı önünde en büyük engeller normal HbA1c değeri üzerinde bir uzlaşmaya varılmamış olması, geç tanı ve tedavi, yeterli yaşam tarzı Tip 2 diyabet tedavisinde neden bazal analog insülin analogları? 24 saat boyunca göreceli sabit ve pik yapmayan konsantrasyon ve zaman profiline sahiptirler Fizyolojik insülin salınımını taklit ederler Hipoglisemi insidansı daha düşüktür İyi glisemik kontrol sağlarlar Daha az kilo artışına neden olurlar Güvenilir yan etki profiline sahiptirler Öngörülebilir etkilere sahiptirler Kullanımları kolaydır Tedaviye hasta uyumu yüksektir değişikliği yapılamaması, antihiperglisemik tedavinin yan etkileri ve tedaviye hasta uyumudur. Tip 2 diyabette bazal insülin tedavi- sine er ya da geç başlamak gerekmektedir. Açlık kan şekerinin insülinle düşürülerek beta hücreleri üzerindeki stresin azaltılması, postprandial kan şekeri artışını da düşürmektedir. Geceki hepatik glukoz üretimini baskılayan en önemli parametre de bazal insülin düzeyidir. Fizyolojik insülin düzeyine ancak bazal insülin analogları insülin glarjin ya da detemirle ulaşmak mümkündür. Sonuç olarak, tip 2 diyabet tedavisinde bazal insülinler önemli bir yere sahiptir. Bazal insülinlerin en önemli özelliğinin piklerinin olmaması ve etkilerinin yaklaşık 24 saat sürmesi olduğunu belirten Prof. Dr. Tuncel, bazal insülinlerin diğer özelliklerini yavaş ve sabit emilim, uzamış etkinlik ve etkinlikte bireysel farklılıkların düşük olması olarak saydı. Prof. Dr. Tuncel sözlerine şöyle devam etti: Kısa etkili insülinlerle hipoglisemi hızlı oluşur ve hasta farkında olmadan hipoglisemiye girer. Oysa, bazal insülinlerle hipoglisemi riski düşüktür, oluşursa da yavaş oluşur ve hasta bunu hissederek önlemini alabilir. Hipoglisemi ise vücudun alarma geçmesine neden olmakta, hastada miyokard infarktüsü ve serebrovasküler olay görülme riskini artırmaktadır. Bu nedenle, tip 2 diyabetli hastalarda hipoglisemiye en az neden olabilecek tedavinin verilmesi gerekmektedir. Prof. Dr. Tuncel, insülin glarjinin NPH insüline göre hipoglisemi görülme sıklığında %48 e varan oranda bir azalma sağladığını, yaşam kalitesi ve hasta memnuniyetindeki artış yönünden NPH den anlamlı şekilde üstün bulunduğunu bildirdi. Prof. Dr. Ercan Tuncel, bütün bu özellikleriyle bazal insülinlerin, tip 2 diyabette neredeyse vazgeçilmez bir tedavi olarak önem kazandığını söyledi ve ekledi İnsülin tedavisi evliliğe benzer ve kusur aranırsa yürümez. Bazal insülinler de elbette kusursuz değiller, ama günümüzde tercih edilmesi gereken insülinler bunlardır. * TURDEP: The Turkish Diabetes Epidemiology Study Uludağ Üniversitesi Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları BD öğretim üyesi Prof.Dr. Ercan Tuncel

7 8 İlaç FDA nın kararları borsaları etkiliyor! Avastine meme kanseri için onay verildi NEVYORK - ABD ilaç ruhsatlandırma makamları, Genentech in ürünü olan avastinin meme kanserine karşı kullanımına onay vererek, bu ilaç açısından yeni bir pazarın açılmasını sağlamış oldu. Endüstri gözlemcilerinin çoğu kararın ertelenmesini ya da ilaca bu kullanım alanı için onay verilmemesini beklerken, çıkan onayla beraber Genentech hisselerinin değeri neredeyse % 9 arttı. Daha önce kolon ve akciğer kanserinde kullanımı onaylanan avastin, Wall Street analizcileri tarafından Genentech in en önemli ilacı olarak değerlendiriliyor yılında ABD de ilaç 2.7 milyar dolara ulaşan bir satış hacmine ulaştı ve bir analizcinin tahminlerine göre ilacın meme kanseri için de kullanılmasıyla bu miktara yaklaşık 500 milyon dolar daha eklenebilir. FDA nın kararı, geçen hafta ilaç firmasının avastinle yapılan bir araştırmada bu ilaç ve kemoterapi kombinasyonuyla meme kanseri hastalarında progresyonsuz sağkalım sürelerinin anlamlı şekilde uzadığını açıklamasını takiben geldi. Aralık ayında FDA Danışmanlar Kurulu küçük bir oy farkıyla avastinin meme kanserine karşı kullanımının onaylanmamasını önerme kararı almış, bu kararın nedeni olarak da daha önceki bir araştırmayla toplanan verilerin bu hasta popülasyonunda ilacın faydalarının toksisite risklerine göre daha fazla olduğunu kanıtlamak için yeterli olmamasını öne sürmüştü. Analizciler Roche un sponsorluğunda sürdürülen bir araştırma sonucunda sunulan yeni verileri incelemek üzere FDA nın kararı erteleyeceğini düşünüyordu. Roche Holding, Genentech hisselerinin büyük kısmını elinde bulunduruyor ve ABD dışında avastinin satışını üstlenmiş durumda. RBC Capital Markets Kuruluşundan analizci Jason Kantor, sonuç pazarın beklediğinden çok daha olumlu oldu dedi ve ekledi: Danışmanlar Kurulu nun toplantısından sonra, herkes bu endikasyonda avastinin kullanılması konusuna oldukça şüpheli yaklaşıyordu. Kantor geçen hafta, ilacın meme kanserine karşı kullanımı onaylanırsa, 2009 yılında firmanın değerinin 480 milyon dolar daha artacağını Roche Holding, Genentech hisselerinin büyük kısmını elinde bulunduruyor ve ABD dışında avastinin satışını üstlenmiş durumda. belirtmişti. Geçen hafta yeni olumlu veriler açıklandığında; Kantor, ilacın onay sürecinin Mayıs ayına kadar tamamlanamayacağından yola çıkarak, 2008 yılında avastin satışlarının 92 milyon dolar daha artacağı tahmininde bulunmuştu. Kantor, ilaç onayının beklediğinden daha erken verilmesi dolayısıyla, 2008 e ilişkin bu tahminindeki miktarı artıracağını söyledi. İlaç, ileri evre meme kanseri olmasına rağmen kemoterapi görmemiş hastaların tedavisinde, paclitaxel kemoterapisiyle kombinasyon halinde kullanılmak üzere onay aldı. Roche araştırmasında avastin bir diğer kemoterapi ajanıyla kombinasyon halinde test edildi. Avastinin meme kanserine karşı kullanımına ilişkin öncü nitelikteki araştırmalardan birinin yöneticisi olan Dr. Kathy Miller yaptığı açıklamada, Avastin ve paclitaxel tedavisiyle kadınlarda kanserin kontrol altına alınabildiği süreyi uzatabiliyor ve daha önce sadece kemoterapiden faydalanabilen kadınlara biyolojik bir seçenek sunabiliyoruz dedi. Kantor onay haberinin tüm biyoteknoloji sektörünü sevindireceğini düşündüğünü belirtti. Yatırımcılar, genelde daha tutucu davranan FDA nın herhangi bir kanser tedavisine onay vermeden önce genel sağ kalım verilerini talep etmesinden bezmeye başlamış- tı. Zira bu yaklaşım progres- yonsuz sağ kalım sürelerinin saptanmasına göre çıtayı çok daha fazla yükseltiyor. Merkezi Güney San Fransisko da bulunan şirketin hisselerinin değeri, New York Borsası kapanırken %8,9 artarak, dolardan dolara fırladı. Kaynak: Reuters Health Multipl Skleroz gelişimini yavaşlatan kanser ilacı BOSTON Yeni bir araştırma; iki hafta arayla yapılan rituximab infuzyonunun multipl skleroz (MS) gelişimini neredeyse bir yıllığına yavaşlattığını ortaya koydu. Araştırmacılar, rituximabın hastalığın nüks oranını ancak üçte bir düzeyinde azaltan birinci grup multipl skleroz ilaçlarından daha etkili olduğunu belirttiler. New England Journal of Medicine Dergisi nde yayınlanan araştırmayı gerçekleştiren ekip içinde yer alan, San Fransisko Kaliforniya Üniversitesi nden Dr. Stephen Hauser, Tek bir tedavi yöntemi izleyerek ulaştığımız etkinin 48 hafta boyunca sürmesi gerçekten etkileyici oldu. Rituximabın MS de inflamasyon üzerine olan etkisi son derece hızlıydı dedi. Bütün dünyada 2 milyon, sadece ABD de kişi, multipl sklerozdan muzdarip. Hastalığın nedeni olarak; bağışıklık sisteminin anlaşılama- yan bir nedenle, beyin ve omuriliği çevreleyen yalıtıma saldırması ve parçalaması gösteriliyor. Hastalığın belirtileri arasında bulanık görme, denge kaybı, koordinasyon becerilerinde sorun, aşırı derecede yorgunluk, felç ve körlük sayılıyor. Hastalığın kesin tedavisiyse şimdilik yok. Henüz bire bir karşılaştırma deneyleri yapılmış olmasa da, Dr. Hauser, rituximabın mevcut tedavilerden daha etkili olduğunu söyledi. Dr. Hauser ve ekibi araştırmalarını hastalığın nükseden remisyona giren türünden muzdarip hastalarla gerçekleştirdiler. MS in bu türünde hastalık belirtileri uzun yıllar boyunca ortadan kalkıp, kendini göstermeyebiliyor ve bu nedenle belli bir tedavinin gerçekten işe yarayıp yaramadığını belirlemek zorlaşıyor. Bu hasta grubu toplam MS hastalarının yarısını oluşturuyor. Araştırmacılar rituximab tedavisinin başarı düzeyini saptayabilmek için manyetik rezonans görüntüleme tekniğiyle taramalar yaparak sinir sistemindeki hasar durumunu saptadılar. Dr. Hauser, özellikle şaşırtıcı olan nokta, MS odaklı inflamatuar bozukluklar üstündeki etkinin son derece hızlı olmasıydı dedi. Uzmanlar iki enjeksiyondan sonra saptanabilir lezyonların sayısının hemen azaldığını gözlediler. 12 hafta içinde, neredeyse hastaların tüm eski lezyonları iyileşmiş ve yeni lezyon oluşumu da ortadan kalkmıştı. Öte yandan, plasebo enjeksiyon verilen gönüllü deneklerde lezyon sayısı aynı kalmış ya da sayıca artış göstermişti. Ancak, uzmanlar ilacın nüksü önlemede aynı başarıyı göstermediğini belirtiyorlar. 48 haftanın sonunda rituximab alan hastaların %20 sinde hastalık nüksetmişti. Yine de bu oran plasebo enjeksiyon yapılan 35 hastadaki %40 lık orana göre daha iyi. Endişeler var Rituximab, araştırmanın sponsorluğunu da üstlenen Genentech Inc. ve Biogen Idec Inc. isimli biyoteknoloji şirketleri tarafından üretiliyor. Bu ilacın non hodgkin lenfoma ve romatoid artrite karşı kullanımı onaylanmış durumda. Dr. Hauser, bu yeni sonuçlara dayanarak hekimlerin ilacı MS hastaları üstünde kullanmaya başlamasından endişe ettiğini, çünkü henüz ilacın bu amaçla kullanımı için onay alınmadığını söyledi. Araştırmacılar, bu araştırma ilacın uzun vadeli güvenilirliğini belirlemek ya da sık görülmeyen yan etkileri saptamak için tasarlanmamıştır diye ekliyorlar. Dr. Hauser de, bu ilacı kullanmaması gereken bir hastada oluşan yan etkiler dolayısıyla ilaçtan faydalanılamazsa, çok yazık olacak diyerek endişelerini dile getirdi. Dr. Hauser a göre; bu araştırmayla hekimler MS e neyin neden olduğu konusunda daha iyi fikir edinebildi. Dr. Hauser bu araştırma bize multipl sklerozda inflamatuar atak gelişimi açısından B hücrelerinin oynadığı belirleyici rolü gösterdi dedi. Kaynak: Reuters-Health

8 İlaç Recentin akciğer kanseri araştırmasından geçemedi LONDRA Recentin, akciğer kanserine karşı değerlendirildiği bir orta evre araştırmasından geçer not alamadı ve firma ilacının klinik araştırmasını yarıda kesti. Ancak ilacın kolorektal kansere karşı kullanımına yönelik araştırmalar sürdürülecek. İngiliz-İsveç kökenli ilaç şirketinin yaptığı açıklamaya göre; recentinin akciğer kanserinde etkili olduğuna dair klinik kanıtlara ulaşıldı, ancak faz II/III çalışmasından faz III e geçilemedi. Tablet formuyla sunulan recentin, Roche ve Genentech in enjeksiyonla verilen ilacı avastine rakip olarak üretilmişti. İlaç, en yaygın görülen akciğer kanseri türü olan küçük hücreli olmayan akciğer kanserine karşı kullanılmak amacıyla test ediliyordu. İlaç şirketinin yaptığı açıklamaya göre; recentinin akciğer kanserinde etkili olduğuna dair klinik kanıtlara ulaşıldı, ancak faz II/III çalışma- sından, faz III e geçilemedi, çünkü ilacın verildiği hastalar arasında toksisite açısından dengesizlik gözlendi. Şirketin ürün geliştirmeden sorumlu genel müdürü John Patterson, AstraZeneca nın bu başarısızlığa rağmen recentinin akciğer kanserine karşı kullanım potansiyelini araştırmaya devam etmekte kararlı olduğunu belirtti. AstraZeneca aynı zamanda, bir son evre faz III klinik çalışmasıyla kolorek- tal kanserde recentin ve ke- moterapi seçeneğini, avastin artı kemoterapi seçeneğiyle kıyaslamaya devam ediyor. Collins Stewart ın farmasötik pazar analizcilerinden Navid Malik, kolorektal kanserde rakip ilaç sayısı oldukça yüksek olduğundan, recentin açısından akciğer kanserinin en önemli ticari fırsat potansiyelini oluşturmuş olduğunu söyledi. Malik, Recentin potansiyel olarak 1 milyar dolarlık bir üründü. Bu yüzden sonuçlar AstraZeneca yı ciddi şekilde hayal kırıklığına uğratacak dedi ve ekledi: Şimdi AstraZeneca ya ilaç boru hattından iyi haberler gelmesi lazım. Firmanın ayrıca, akciğer kanserine karşı henüz geliştirilme aşamasında olan ve deneyleri sürdürülen zctima adı verilen bir ilacı daha var. Bu ürünün klinik araştırma sonuçlarının önümüzdeki aylarda açıklanması bekleniyor. Kaynak: Reuters Health Meme kanserinde kalp ve damar hastalığı riskini hangi grup daha fazla artırıyor? Aromataz inhibitörleri mi, tamoxifen mi? NEVYORK - Yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre, operasyon sonrası meme kanseri nüksünü önlemek için kullanılan ilaçlar sınıfına giren aromataz inhibitörleri, tamoxifen terapisine kıyasla kardiyovasküler bozukluk riskini düşük oranda daha fazla artırıyor. Cancer Dergisi nde yayınlanan makalelerinde, araştırmacılar bazı durumlarda aromataz inhibitörlerinin tamoxifene üstünlük sağladığını belirtiyorlar. Oysa daha önce yapılan araştırmalarda, aromataz inhibitörleriyle kardiyak olay oranında artış arasında bir paralellik kurulmuştu. Konuyu incelemek üzere, Roma daki Regina Elena Ulusal Kanser Enstitüsü nden Dr. Federica Cuppone ve arkadaşları erken aşama meme kanseri hastası olan ve menapoz sonrası devrede bulunan yaklaşık kadının verilerini analiz ettiler. 2-5 yıllık takip aralıklarından sonra, tamoxifen tedavisine kıyasla aromataz inhibitörü tedavisinde kardiyovasküler yan etkilerde %31 lik görece bir artış gözlendi. Öte yandan araştırmacılar tamoxifen verilen kadınlarda trombüs ve inme gibi yan etkilerin toplamda biraz daha yüksek oranda görüldüğüne dikkat çekiyorlar. Ekibin vardığı sonuca göre aromataz inhibitörleriyle kardiyak olay riski artsa da, bu oran daha önce şüphelenildiği kadar yüksek değil. Özetle, araştırmacılar bu riskin trombüs ve belki inme riskinde azalmayla kıyaslanması ve aromataz inhibitörleriyle sağlanan meme kanserinde nüks olmadan sağ kalım oranında iyileşmenin de hesaba katılması gerektiğini belirtiyorlar. Kaynak: Reuters Health 9

9 10 KOAH KOAH hastalarını koltuklarından kaldırın bisiklete bindirin! MONCHENGLADBACH - Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı (KOAH) olan hastaların fiziksel faaliyeti televizyon koltuğundan, yatağa kadar yürümekle sınırlı kalmamalı. Kas yapısının giderek zayıflamasını önlemek için dayanıklılık ve kuvvet antrenmanları gerekiyor. Mönchengladbach Mariahilf Kliniği nden Yard. Doç. Dr. Andreas Meyer, KOAH sorunu olan hastalarda en geç zorlanma esnasında nefes darlığı, yüklenme yetisinde azalma ya da günlük yaşamda hastalığa bağlı kısıtlamalara bağlı şikayetler görülmeye başlandığında, tedavi programına hareket terapisinin de dahil edilmesi gerektiğini vurguluyor. Hareket ve koordinasyon becerilerinin de geliştirilmesi gerekiyor Hemen bütün KOAH hastalarında özellikle vücudun alt kısmındaki uzuvlarda kas kütlesi zayıflar. Çevre kaslarda giderek artan bu atrofi ve güç kaybının en önemli nedeni zamanla hastanın daha az fiziksel faaliyette bulunmaya başlamasıdır. Hareket eksikliğinin yanı sıra hipoksemi, steroid tedavisi ve oksidatif stres de kas fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir. Burada bir kısır döngü oluşmaktadır. Yüklenme esnasında nefes darlığı oluşması, hastanın bedensel zorlanmadan uzak durmaya çalışmasına yol açar. Bu yüzden kondisyonu zayıflar ve bu da fiziksel faaliyet esnasında nefes darlığının artmasına neden olur. Haftada bir kez akciğer sporu şart Dayanıklılık antrenmanı: Bisiklet antrenmanı birim başına otuz dakikadan uzun Yüklenme esnasında nefes darlığı çekiliyorsa En geç bu noktada KOAH olan hastanızı kas kaybına karşı kuvvet ve dayanıklılık antrenmanlara başlatmalısınız. Nasıl bir egzersiz programı? KOAH hastalarına nasıl bir hareket terapisi uygulanabilir? Burada en uygun kombinasyon; bisiklet ergometresiyle dayanıklılık antrenmanı ve kuvvet antrenmanları olacaktır. Pek çok hastada ciddi eksiklikler görüleceğinden, hareket ve koordinasyon becerilerini geliştirecek alıştırmaların da programa alınması gerekir. Örneğin hedefe yö- nelik dönme ve esneme alıştırmalarıyla omurga ve omuz kemerinin hareket becerisi geliştirilebilir. Dengede durma alıştırmalarıyla da koordinasyon becerileri desteklenir. Solunum terapisinden öğelerin de hareket terapisine entegre edilmesi şarttır. Özellikle dudakları kullanarak hava alış-verişinin kontrol edilmesi, dinamik hiperinflasyonu önleyecektir. sürmeli ve azami performansın %60-80 ine ulaşılacak bir yüklenme sağlanmalıdır. Ağır KOAH hastası olan kişiler bu aşamaya ulaşmakta zorlanıyorlarsa interval antrenman uygulanabilir. Kuvvet antrenmanı: Burada hedef; alt uzuvlardaki kasların güçlendirilmesi olmalıdır. İdeal olan, 6-12 tekrardan oluşan dört set yapılmasıdır. Genellikle bu çalışmalarda nefes darlığı daha az ortaya çıktığından hastalar daha az zorlanırlar. Örneğin pnömolojik rehabilitasyon esnasında başlanan bir hareket terapisini mümkünse haftalar boyunca devam ettirmek doğru olacaktır. Hastalar haftada en az 3-4 kez antrenman yapmalıdır. Daha sonra, örneğin bir akciğer sporu grubuyla, hasta uzman gözetiminde haftada 60 dakika idman yapabilir. Kaynak: Andreas Meyer et al., Deutsche Zeitschrift für Sportmedizin 2007; 58 (Nr. 10): , Medical Tribune Almanya İnmede kök hücre tedavisi deney hayvanlarında işe yaradı VAŞİNGTON İnme sonrasında deney hayvanlarının beyinlerinde oluşan hasarı insan embriyosundan alınan kök hücrelerle gidermeyi başaran araştırmacılar, 5 yıl içinde aynı yöntemi insanlar üstünde de denemeyi umuyorlar. Yeni yayımlanan bir araştırmaya göre; Kaliforniya daki Stanford Üniversitesi Fakültesi nden araştırmacılar insan embriyosundan alınan kök hücrelerin bu alanda bir çözüm olanağı sunabileceğini bildirdiler. Embriyonik kök hücreler; vücuttaki her hücre ve dokunun kökenini oluşturan, farklılaşmamış hücrelerdir. Araştırmacı ekip; bu yöntemle felce bağlı beyin hasarı görülen sıçanlara, kaybettikleri uzuv kontrolü işlevlerini yeniden kazandırabildiklerini açıkladı. Araştırmacılar embriyonik kök hücresini, nöral kök hücrelere dönüşecek şekilde manipüle ettiler ve sıçanlara aktarılan bu hücreler, gerçekten de nöronlara ve diğer iki önemli beyin hücresi türüne dönüştü. Araştırmacılar bu yöntemi beş yıl içinde inme geçirmiş insanlarla yapılacak çalışmalarda kullanmayı umuyorlar. Araştırmanın yöneticilerinden Dr. Gary Steinberg, elimizde bu tür bir rejeneratif kök hücre tedavisinin hastalarda, özellikle felç geçirmiş hastalarda kullanılabileceğine dair çok sayıda kanıt var dedi. PLoS One Dergisi ndeki makalelerinde, Dr. Steinberg ve ekibi 10 sıçanda inme sonrasında hayvanların beyinlerine nöral kök hücre naklettiklerini açıklıyor. Makalede verilen bilgiye göre; hücreler beynin hasar gören bölgelerine ulaşıyorlar ve etraflarındaki beyin dokusuna entegre oluyorlar. Araştırmacılar; hücrelerin hiçbirinin laboratuvar ortamında ya da deney hayvanlarında kontrolsüzce, tümörümsü bir büyüme göstermediğini belirtiyorlar. Araştırma sonuçlarına göre; sıçanlara nakledilen hücreler inme sonucu oluşan hasarı gidermeye katkıda bulundu ve hayvanların inme dolayısıyla zayıf düşen ön bacaklarının yeniden işlev kazanmasını sağladı. Dr. Steinberg, felçli hayvanlar tamamen normale dönmüş değildi, ama en azından sıçanlarda gayet etkileyici bir şekilde, durum normale oldukça yakın bir aşamaya ulaşıyor dedi. Dr. Steinberg, sonuçları şu cümlelerle özetledi: Ancak burada bir insandan değil, bir sıçandan bahsettiğimizi unutmamalıyız. Henüz bu adımı atabilmiş değiliz. Fakat bu kapsamda bir iyileşmeyi insanlarda da başarabilirsek, büyük bir tedavi olanağına kavuşmuş olacağız. Araştırmalarda kullanılan hücre stoğunun oluşturulması için insan embriyolarına zarar verildiğinden, etik nedenlerle insan embriyonik kök hücrelerinden faydalanılmasına karşı çıkan gruplar da bulunuyor. Kaynak: Reuters Health İlk başta kimsenin aklına gelmemişti! Kafa, boyun ve kollardaki kaşıntının nedeni bir omurilik tümörüydü GRAZ 36 yaşındaki hasta, üç aydan beri kafa, boyun ve kollarındaki cilt lezyonlarından ve şiddetli kaşıntıdan yakınıyordu. Sorunun nedenini omurilikte aramak ilk başlarda kimsenin aklına gelmedi. Dermatoloji uzmanı hekimler, kaşıntıların tedavisinde oral antihistaminikler ve topikal steroidler kullandı, ama tedavi başarısız oldu. Şikayetleri ağırlaşmaya başlayan 36 yaşındaki hasta, sonunda Graz daki üniversite kliniğine başvurdu. Klinikteki uzmanlar hastanın boyun, omuz ve kollarındaki kızarmış bölgeleri ve yassı, kısmen kaşıntıdan tahriş olmuş çıbanları incelediler. Laboratuvar incelemelerinde hiçbir patolojik bulguya ulaşılamadı, ancak nörolojik araştırmayla hipestezi, parestezi ve her iki kolda kas zayıflığı tespit edildi. Sinir aktarım hızı araştırmaları ve EMG sonuçları beşinci ve altıncı servikal sinir kökü arasında aksonal hasar olduğunu gösteriyordu. Manyetik rezonans incelemesinde birinci servikal vertebradan yedinci servikal vertebraya kadar uzanan neredeyse bütün omurilik bölgesini kaplayan bir tümör oluşumu görüldü. Laminektomi yapılarak, tümörü bölgeden temizlemek mümkün oldu. Histopatolojik araştırma; tümörün bir ependimom olduğunu ortaya koydu. Operasyondan iki ay sonra hastanın durumu iyiydi, kaslardaki kuvvet ve koordinasyon becerisi tamamen geri dönmüştü. Ancak, daha sonra gelişen ve cilt tabakasına kadar ulaşan bir omurilik fistülü yüzünden hastada beyin-omurilik sıvısı kaybı yaşandı. Nihayetinde fistülün çevresindeki yapılar infekte olarak, nörolojik hasara yol açtı. Kaynak: Thomas Wiesner et al., Lancet 2007; 370: 290, Medical Tribune/Almanya

10 Kongre 11 Türkiye de bilimin seviyesini gösterme fırsatı EAS 2008 İstanbul da ANKARA- Avrupa Ateroskleroz Derneği nin 2008 Kongresi Nisan 2008 tarihleri arasında İstanbul da gerçekleştirilecek. Kongre başkanlığını yürüten Hacettepe Üniversitesi Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu ile konuştuk. Prof. Dr. Tokgözoğlu İstanbul, Hamburg ve Dublin le yarıştı. Ülkemizi tanıtma için olağanüstü bir fırsat olacak dedi. Kongrenin Türkiye de gerçekleştirilme süreci hakkında bilgi verirmisiniz? 2005 yılından beri Avrupa Ateroskleroz Derneği nin (EAS) genel sekreterliğini yürütüyorum. Bu süre içerisinde yönetim kurulunda kongrelerin nasıl ve ne şartlarda yapıldığını gözlemleme şansım oldu. Baştan beri kongreyi ülkemize almayı hedefliyordum ve buna yönelik bir uğraşı içinde oldum. Bu amaçla 2005 yılında 2008 yılı için Türkiye de kongreyi yapmak ve kongre başkanı olmak için aday oldum. Bunun belli prosedürleri vardı. Aday olan şehirler bir kurul tarafından yerinde inceleme yapılarak değerlendiriliyor ve ikna olurlarsa o ülkeye kongreyi veriyorlardı. Rakibimiz olan Hamburg ve Dublin yerine İstanbul başarılı bir site visit sonunda kabul edildi. Kongrenin Türkiye ye ve Türk tıbbına ne gibi katkıları olacak? Daha önce Türkiye ye gelmemiş ve ülkemizdeki bilim düzeyi konusunda yeterli bilgisi olmayan büyük bir grup insanın gelmesi Türkiye de bilimin düzeyinin gösterilmesi açısından büyük bir avantaj olacak. Türkiye den çok sayıda bildiri bilimsel programa girme başarısını gösterdi. Bu sayede yabancı katılımcılara Türkiye de üretilen çalışmaları gösterme fırsatı doğacak. Bunun dışında kendi alanlarında dünyada bir numara olan 92 yabancı konuşmacı bilimsel programın parçası olarak gelecek. Bu bilim adamlarının görüşlerini hekimlerimiz interaktif toplantılarda birinci elden alacaklar. Bu bilim adamları da Türkiye hakkında ülkelerine iyi izlenimler götürecekler. İstanbul a gelip de tarihi ve kültürel dokudan etkilenmemenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Ayrıca kongreye sunulacak bildiriler impakt değeri çok yüksek olan Atherosclerosis Dergisi nde yayınlanacak. Bir diğer önemli olay da genç araştırmacı ödüllerinin sunulması olacak. Bir Türk hekim de bu yarışmada ilk 10 kişi arasına girdi. Bu, ülkemizin genç bilim adamlarına ayrı bir heyecan verecektir düşüncesindeyim. Temel tıptan klinik kardiyolojiye Kongrenin özel bir teması var mı? Hangi konular ön plana çıkacak? Temel tıptan klinik kardiyolojiye kadar bu alandaki en son yenilikler kongre sırasında tartışılacak. Hatta American College of Cardiology Kongresi nde (ACC) açıklanacak bazı çalışmalar ilk kez Avrupa da açıklanabilsin diye ACC programından çekilip bizim kongremiz kapsamına alındı. Dolayısıyla bazı çalışmalar dünyaya bu kongrede ülkemizden ilk kez açıklanacak. Bunun için de büyük bir basın toplantısı düzenlenecek. Elbette her kongrenin bir teması oluyor. Geçen yıl Helsinki de yapılan kongrede diyabetik aterosklerotik kalp hastalığı ön plandaydı. Kongre temasının tayininde kongre başkanları belirleyici oluyor. Ben de bu kongrede klinik kardiyolojide günlük uygulamada önemli olan konuları konusunda yetkin bilim adamlarınca yapılacak tartışmalı oturumları ön plana çıkarmayı düşünüyorum. Toplantıların biçim ve içeriği nasıl tasarlandı? Kongrede genelde sabah üç büyük oturum ve öğleden sonra dört workshop a ayrılım söz konusu olacak. İşlenecek konular arasında genetik ve moleküler biyoloji gibi temel tıp bilimleri, kılavuzlar ve günlük uygulamalar, kök hücre tedavisi, adipotoksisite, inflamasyon ve kalp gibi çok güncel konular var. Aterosklerotik damar hastalığının görüntülenmesinden kliniğine kadar geniş bir spektrumda bilgiler verilecek. Dolayısıyla multidisipliner olarak, her açıdan aterosklerotik damar hastalığına bakmayı düşünüyoruz. Konular zaten kendi alanında en yetkin kişilerce sunulacak. Ulusal dernekler uydu toplantılar düzenleyecek Türkiyedeki ateroskleroz ve kardiyoloji ile ilgilenen bütün derneklerin desteğini aldık. Türk Kardiyoloji Derneği başta olmak üzere, Metabolik Sendrom, Vasküler Biyoloji, Ateroskleroz, Hipertansiyon ve Ateroskleroz Dernekleri ile Diyabet Vakfı da kongreye destek veriyor. Bu derneklerden bazıları kongre öncesi ve sonrasında küçük uydu toplantılar yapacaklar. Bunlardan bir tanesi Metabolik Sendrom ve Vasküler Biyoloji Derneklerinin ortaklaşa çalışmasıyla İzmir de olacak. Konu olarak kardiyometabolik risk ve metabolik sendrom işlenecek. Ateroskleroz Derneği ise kongre öncesinde, Sait Halim Hacettepe Üniversitesi Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu Paşa Yalısında bir günlük LDL ötesi risk faktörleri ile ilgili bir toplantı düzenleyecek. Kongre bittikten sonra Diyabet Vakfının Bodrum da diyabetik aterosklerotik damar hastalığıyla ilgili bir uydu toplantısı olacak. Böy- lece yabancıların İstanbul dı- şındaki güzel yörelerimizi de görmesi sağlanacağı gibi ülkemizdeki derneklerle de ilişkileri kuvvetlenecek. Bu bağlamda bana destek veren tüm derneklere teşekkür etmek istiyorum.

11 12 Göğüs Hastalıkları OSAS a hekimlerin daha fazla önem vermesi gerekiyor Üç kritik bulgu: Horlama, tanıklı apne ve gündüz aşırı uyku hali BURSA - Obstrüktif Uyku Apne Sendromu (OSAS), göğüs hastalıkları kliniklerinin önemli araştırma konuları arasına girdi. Uludağ Üniversitesi Fakültesi son yıllarda bu alandaki pek çok araştırmaya imza attı. Fakülte nin Göğüs Hastalıkları AD öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Karadağ, konuyu Medical Tribune e değerlendirdi. MT: Uyku konusunda neler söylenebilir? İnsan ömrünün üçte biri uykuda geçmektedir ve sağlıklı bir uyku sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmezdir. Uyku, mitolojide ölüm tanrısı Tanatos un kardeşi Hipnos olarak yerini almıştır ve Hipokrat tan bu yana üzerine çok şey söylenmiştir. Sağlıklı bir kişi, gece boyunca her biri dakikalık 4-6 uyku siklusu yaşamaktadır ve REM fazı bunun %25 ini oluşturur. Gençlerde gecenin ilk yarısında derin uyku daha fazlayken yaşlılıkta derin uykunun süresi azalır. Uyku bozukluklarının en önemli nedenlerinden birisi uyku apne sendromudur. MT: Obstrüktif uyku apne sendromu (OSAS) hakkında bilgi verir misiniz? Uyku apne sendromu uyku sırasında tekrarlayan üst solunum yolu obstrüksiyonu epizotları ve sıklıkla oksijen satürasyonunda azalma ile karakterize bir sendromdur. Santral ve Apne nedir? obstrüktif olarak ikiye ayrılmaktadır. En sık görülen obstrüktif uyku apne sendromudur ve vakaların %95 inde saptanır. Apnelerde vücut pozisyonu çok önemlidir. Horlama ve apneler birçok kişide, özellikle sırtüstü pozisyonda oluşmaktadır. Uyku apne sendromu tanısında polisomnografi kullanılmaktadır. Polisomnografi, gece boyunca uykudaki birçok parametrenin eşzamanlı olarak kaydı, analizi ve yorumlanmasını sağlar. Tüm vakalar mültidisipliner yaklaşımla değerlendirilmelidir. MT: Toplumda OSAS görülme sıklığı nedir? Tanı için polisomnografinin yaygın olarak kullanımı mümkün olmadığından hastalığın görülme sıklığı tam bilinme- mektedir. Ancak ortalama %1-5 olduğu tahmin edilmektedir. Erişkinlerde bu sıklık %4-8 arasındadır. Dünyada tanı almayan hastaların oranı çok yüksektir. OSAS lı kadınların Apne, 10 saniye ve üzerinde bir süre ağız ya da burundan hava akımı olmaması olarak tarif edilmektedir. Hava akımı tam kesilmez de %50 lik bir azalma olursa ve bu da oksijen satürasyonunda düşmeye neden olursa buna da hipopne denmektedir. Desatürasyon olmadan nefes alıp vermede yüzeyselleşmeyle birlikte derin bir uykudan yüzeyel bir uykuya ya da uyanıklık fazına geçiş oluyorsa buna arousal denmektedir. Gece boyu oluşan apne ve hipopneler sayılarak saat cinsinden uyku süresine bölünür. Ortalama saat başına düşen apne-hipopne sayısına apne-hipopne indeksi denir ve hastalığın şiddetini belirlemede yardımcıdır. Saatte ortalama 5 den fazla apne geçiren hastalar OSAS olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca apnelerin kişiyi ne kadar süre desatürasyona maruz bıraktığı da önemlidir. %93 ü ve erkeklerin %82 si tanı almamaktadır. Bunun en önemli nedeni hekimlerin bu hastalığı yeterince bilmemesi ya da önemsememesidir. MT: OSAS için risk faktörleri neler? Bu hastalıkta en önemli risk faktörü obezitedir. Öyle ki; ilk tanı konduğunda hastaların büyük bir çoğunluğu obezdir. Öte yandan, obezitede IGF-1 (insülin benzeri büyüme faktörü) düzeylerinin düşmesinden yola çıkarak yaptığımız bir çalışmada, apneli hastalarda kontrollere göre IGF-1 düzeylerinin anlamlı bir şekilde düşük olduğunu ve apne-hipopne indeksi ile de bu düzeylerin bağıntılı olduğunu gösterdik. Buna göre, apneli hastalarda IGF-1 düzeyinin obeziteden bağımsız bir risk faktörü olduğu anlaşılmıştır. Hekimler hasta öyküsünde nelere dikkat etmeli? Hekim olarak anamnezde dikkat edilmesi gereken üç majör bulgu vardır. Bunlar horlama, tanıklı apne ve gündüz aşırı uyku halidir. Habitüel horlama yaşam kalitesini olum- Her horlayanda apne yoktur, ancak horlama apnenin başlangıcında mutlaka vardır. Obstrüktif apnelerde uyku sırasında kişi solunum için çaba sarf etmektedir. Ancak toraks içinde oluşan negatif basınç yumuşak dokuların neden olduğu tıkanıklığın açılarak atmosfer havasının akciğere dolması için yeterli olmamaktadır. Pozisyonel apnede, yan yatan hasta sırtüstü döndüğünde apnesi başlamaktadır. Apneyle birlikte oksijen satürasyonu düşer, hasta bir süre apnede kaldıktan sonra hipoksemiyle birlikte hiperkapni gelişir ve beyinden gelen nefes alma emrine bağlı olarak hasta daha güçlü bir şekilde horlamaya başlar. suz etkilemektedir. Horlama sı- rasında çıkan yüksek gürültü; horlayan kişide ve eşinde işitme kayıplarına bile yol açabilmektedir. Bu kişiler sabah yorgun olarak kalkmaktadır. Yaptığımız bir çalışmada gündüz aşırı uyku hali ile bir nöropeptit olan substans P düzeyi arasındaki ilişkiyi gösterdik. Apneli hastalarda substans P düzeyini anlamlı derecede düşük ve apne şiddetiyle bağıntılı bulduk. MT: Hastalığın başka ne gibi semptom ve bulguları var? OSAS ın klinik belirtileri arasında kardiyopulmoner semptomlar çok önemlidir. Bunlar arasında kalp hızında değişiklikler, aritmiler ve uykuda boğulma hissi de yer almaktadır. Bilindiği gibi hipoksi, inflamatuvar aracıları uyararak aterogenezi hızlandırmaktadır. Apnelilerde, lökositlerin inflamasyon sırasında damar endoteline yapışmasından sorumlu ICAM ve VCAM düzeylerinin anlamlı şekilde yükseldiğini saptadık. Bunların artması aterosklerozun ve kardiyovasküler risklerin artmasına neden olmaktadır. Apneli hastalarda kısa ve uzun dönemde yaşam kalitesi olumsuz etkilenir OSAS, nöropsikiyatrik semptomlara, özellikle sabah baş ağrılarına, karar verme yeteneğinde azalmaya, kişilik değişikliklerine de yol açmaktadır. Bu hastalarda ağzı açık yatmaya bağlı olarak ağız kuruluğu oluşmakta, gece terlemeleri ve noktürnal enürez, cinsel isteksizlik ve hatta güçsüzlük görülmektedir. Ayrıca torakstaki aşırı negatif basınç sonucu tedaviye dirençli gastroözofageal reflü oluşmaktadır. Yine OSAS lı hastalarda, oksijen desatürasyonunun böbrekler üzerindeki olumsuz etkisi sonucunda mikroalbüminüri oluştuğunu da göstermiş durumdayız. Hipoksiye bağlı olarak hipertansiyon atakları, inmeler oluşmakta, beyinde anevrizması olanlarda gece hipoksileri sırasında kanama gelişebilmektedir. Koroner kalp hastalıklarında infarktüse bağlı ölümlerin sıklıkla gece saat arasında olduğu eskiden beri bilinmektedir. Apneler iş ve trafik kazalarına yol açarak sakatlık ve ölümlere de yol açmaktadır. Türkiye de 2006 yılından itibaren sürücü belgesi almak için başvuran kişilere uyku apnesi hastası olup olmadıkları sorulmaya başlanmıştır. Riski olan Uludağ Üniversitesi Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Karadağ kişilerden polisomnografi istenmektedir. MT: Uyku apne sendromu nasıl tedavi ediliyor? Tedavide alkol ve sigaranın kısıtlanması, kilo verme, ağız anatomisi bozukluklarının mümkünse düzeltilmesi, ağız içi araç kullanımı yer almaktadır. Bütün bunlara rağmen düzelmeyen, apne-hipopne indeksi yüksek, ek kardiyovasküler riski olan ve cerrahi tedaviden sonuç alınamayan hastalarda tedavide CPAP (sürekli pozitif hava yolu basıncı) kullanılmaktadır. CPAP da bir maske Polisomnografide yer alan ölçümler: EEG, EOG (elektrookülografi), EMG, EKG, toraks hareketleri, abdominal hareketler, vücut pozisyonu, puls oksimetre aracılığıyla hastaya oda havası yüksek basınçla verilmektedir. Her hastada tıkanıklığı açacak basınç düzeyi farklılık göstermektedir. CPAP uygulanan hastalarda apne-hipopneler ortadan kalkmakta, desatürasyonlar oluşmamakta, uyku devamlılığı sağlanmaktadır. CPAP tedavisi sonrası dikkat de artmaktadır. Ancak bu tedaviye bir göğüs hastalıkları uzmanı denetiminde başlanması ve hasta için uygun cihazın seçilmesi büyük önem taşımaktadır. Solunum kasları zayıf hastalarda sürekli pozitif basınç uygulamasıyla hasta aldığı havayı ekspirasyonda geri verememektedir. Bu hastalarda inspirasyonda yüksek, ekspirasyonda düşük basınç uygulamak gerekmektedir.

12 İnfeksiyon 13 Bahar geldi: Kuş gribi pandemisi tehlikesi büyüyor Kuşların göç mevsimi gene korkutucu olacak İ.Ü. İstanbul Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Eraksoy BURSA - Göçmen kuşlardan kümes hayvanlarına ve onlardan da insanlara bulaştığı düşünülen kuş gribi ülkemizde son olarak Samsun, Sakarya ve Zonguldak ta kümes hayvanlarında görüldü. Kuşların göç mevsimi yaklaştıkça hastalığın yeniden ortaya çıkmasından endişe ediliyor. Kuş gribinden korunmak için şüpheli hayvanlarla temasın mutlaka önlenmesi gerekiyor Kuş gribinin dünya gündeminde uzun bir süredir yer aldığını söyleyen İ.Ü. İstanbul Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Eraksoy, etken virüsler ve hastalıkla ilgili şu bilgileri verdi: İnfluenza virüslerinin en korkulanı pandemiler yapabilen A tipidir. İnfluenza A virüsleri iki yüzey glikoproteiniyle alt tiplere ayrılır: hemaglütinin (H1-H16) ve nöraminidaz (N1-N9). İnsanda yalnız H1 ila H3 ve N1 ve N2 infeksiyona neden olabilmektedir. Oysa kuşları virüsün tüm alt tipleri infekte edebiliyor. Bu nedenle virüsün gerçek rezervuarı kuşlardır. İnfekte kuşların hepsi de hastalanıp ölmüyor; özellikle göçmen kuşlarda subklinik düzeyde bir hastalık tablosu ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle de hastalığın dünya üzerinde yayılması büyük ölçüde kuşlar yoluyla olmaktadır. İnsanları infekte edebilen H1 ve H3 tipleri domuzlarda da hastalığa neden olabildiğinden domuzun virüsün gelişim ve evriminde özel bir yeri vardır. Hastalık diğer memelilerde de görülebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü ne göre interpandemik dönem geçildi ve pandemik alarm dönemine girildi. Çünkü insanda yeni bir virüs (H5N1) infeksiyon oluşturmayı başarmıştır. Pandemik dönem çok yakın Prof. Dr. Eraksoy un verdiği bilgilere göre virüs, genellikle yabanıl kuşlardan, özellikle de yeşilbaş ördeklerden evcil kuşlara geçiyor. Virüs, infekte kuşlar arasında salya, burun salgısı, ama en önemlisi dışkı yoluyla bulaşıyor. H5N1 sindirim sisteminde de bulunuyor ve 1 g infekte dışkı 1 milyon kuşu infekte edebiliyor. Prof. Dr. Eraksoy, virüsün H5N1 tipinin kuşlarda sürekli mevcut olduğunu ve bu nedenle pandeminin herhangi bir zamanda çıkabileceğinden büyük endişe duyulduğunu kaydetti. H5N1 in insana zor bulaştığını hatırlatan Prof. Dr. Eraksoy, ancak virüsün doğasında değişkenlik bulunduğunu ve insandan insana bulaşma özelliğine sahip bir alt tipin her an ortaya çıkabileceğini söyledi. Prof. Dr. Eraksoy a göre bu; ya H5N1 nin infekte kişide, insanda normalde görülen bir influenza virüsüyle genetik olarak yeniden eşleşmeye girmesi veya daha düşük bir olasılıkla kendiliğinden mutasyona uğrayıp bulaşıcı hastalık yapabilir hale gelmesiyle gerçekleşecek. Prof. Dr. Haluk Eraksoy; bütün olgular analiz edildiğinde başlıca risk faktörünün; hastalığın ortaya çıkmasından önceki 1 hafta içinde hasta veya ölü kümes hayvanlarına dokunmak olduğunu söyledi. Az sayıda olguda kümes hayvanına dokunma öyküsü bulunmadığını söyleyen Prof. Dr. Eraksoy, ancak bunların da çoğunda canlı hayvan pazarlarına girip çıkma öyküsünün mevcut olduğunu bildirdi. Prof. Dr. Eraksoy, kuş gribinin kuluçka süresinin 7 günden daha kısa olduğunu, başlangıç belirti ve bulgularının büyük DSÖ ye göre 2008 Şubat ayı itibariyle dünyada kuş gribi vakaları: - Hastalık, aralarında Türkiye nin de yer aldığı 14 ülkede insanlarda görüldü. - Dünyada toplam vaka sayısı 366. Vakaların ortalama yaşı 18. Toplam 232 kişi öldü. Olgu fatalite hızı %63 - Türkiye deki toplam vaka sayısı 12. Bu vakalardan 4 ü hayatını kaybetti de Vietnam ve Çin de yeni vakalar görüldü. Antiviral profilaksi önerilen korumasız riskli temaslı kişiler: Son 10 gün içinde: a) Hasta ve ölü kanatlı hayvanların - Tüyüne dokunmak veya yolmak (virüs dokunmayla değil, dokunma sonrası el yıkanmadan burna sürülmesiyle bulaşır) - Çıkartılarına veya bu çıkartılarla kirlenmiş yüzey ve eşyalara dokunmak - Kesmek ve pişirmek için hazırlamak - Bulunduğu kapalı ortamda en az 1 saat bulunmak b) H5N1 pozitif olduğu kesinleşmiş veya şüphelenilen hasta insanlarla yakın temasta bulunmak, çıkartılarına maruz kalmak veya bu çıkartılarla kirlenmiş yüzey ve eşyalara dokunmak c) Sağlık ve veteriner teşkilatında laboratuvarda görev alanların infekte materyallerle herhangi bir şekilde temas etmiş olması ölçüde gribe benzediğini, ancak tablonun daha şiddetli olduğunu ifade etti. Hastalığa damgasını vuran en önemli klinik özelliği, ilk 5 gün içinde ortaya çıkan ve ciddi solunum sıkıntısına yol açan fulminan viral pnömoni olarak tanımlayan Prof. Dr. Eraksoy, vakaların hızla kötüleştiğini ve pnömoni dışında, böbrek yetmezliği ve kalp yetmezliği dahil çoklu organ yetmezliği geliştiğini ve Akut respiratuvar distres sendromu (ARDS) tablosuyla hastaların genellikle 9-10 gün içinde kaybedildiğini ekledi. Prof. Dr. Eraksoy, antiviral tedavide oseltamivir ve zanamavir kullanılmasına rağmen bu konuda yeterli deneyimin bulunmadığını belirtti. Tedaviye hemen başlanmasının son derece önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Eraksoy; kişisel korunmanın önemli olduğunu, bunun için hasta veya ölü hayvanlara dokunulmaması, şüpheli hastaların solunum salgılarıyla temas edilmemesi ve maske kullanılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Eraksoy, oseltamivirle antiviral profilaksinin yalnızca korumasız riskli teması olanlarda önerildiğini de sözlerine ekledi.

13 14 Güncel Diastolik kalp yetersizliği tanı ve tedavisinde temel sorunlar Ekokardiyografinin yaygınlaşması tanıyı kolaylaştıracak İZMİR Kalp yetersizliklerine bağlı hastane yatışlarının yarısının diastolik kalp yetmezliğinden kaynaklandığını belirten İzmir Özel Ege Sağlık Hastanesi Kardiyoloji Bölümü nden Doç. Dr. Ozan Kınay, diastolik disfonksiyonun öneminin giderek daha fazla fark edilmeye başlandığını söyledi. Doç. Dr. Kınay, Diastolik disfonksiyon sorunu olan hastalara bakıldığında kalp genellikle sorunsuz gibi görünür. Ancak bu hastaların ölüm nedenleri arasında inme ve infaktüs yoğun olarak görülebilir. Diastolik disfonksiyonu olan hastalar sistolik disfonksiyonu olan hastalar kadar risk altındadırlar dedi. Diastolik disfonksiyonun kalbin gevşeme fonksiyonlarındaki sorunlardan dolayı meydana geldiğini dile getiren Doç. Dr. Kınay, Bunun sonucunda sol ventrikül diastolik dolma basıncı artar ve kalp yetersizliğine neden olan patoloji gelişir. Diastolik disfonksiyon kliniğinde kalp yetersizliğinin semptom ve bulguları olmasına karşın, kalbin kasılma fonksiyonlarının normal olması halinde teşhis edilir. Ancak tanıya daha ayrıntılı olarak, ekokardiyografide kalbin diastolik doluş parametrelerinin incelenmesiyle varılır. Rutin klinik pratikte, ekokardiyografinin yaygınlaşması tanıda karşılaşılan sorunları azaltacaktır. Diastolik disfonksiyonun hafif formları, yaşlanma sürecine bağlı olarak görülebileceği gibi, klinik öneme haiz diastolik disfonksiyonun ortaya çıkmasında en önemli nedenler; koroner damar hastalığı ve başta hipertansiyon olmak üzere sol ventrikül hipertrofisi yapan patolojilerdir. Yapılan araştırmalar, diastolik disfonksiyona bağlı kalp yetersizliği olan bireylerin prognozunun, sistolik disfonksiyonu olanlar kadar kötü olduğunu göstermektedir diye konuştu. Sonuçlar göz önüne alındığında, sorunun öneminin daha iyi anlaşılabileceğini belirten Doç. Dr. Kınay, sözlerini şöyle sürdürdü: Kalp yetersizliklerin bağlı hastane yatışlarının yarısı diastolik kalp yetmezliğinden kaynaklanıyor. Hastanın ilk fizik muayenesinde elde edilen bulgular sorunun sistolik kalp yetmezliğine benzediğini gösterir. Bu hastalarda periferik ödem olabiliyor. Hipertansiyon daha sık, miyokard infaktüsü ve koroner arter hastalığı öyküsü daha az sıklıkta var. İskemi, koroner arter hastalığı ya da geçirilmiş miyokard infaktüsüne bağlı olarak gelişen skar dokusu, miyokardın elastik yapısını bozar. Bu da ya sol ventikülün aktif gevşemesinde gecikmeye neden olur ya da sol ventikülün faaliyetleri bozulur. Diastolik disfonksiyonlu kalp, esnekliğini yitirmiş içerisine az miktarda kan aldığı zaman yüksek basınçların oluşmasına neden olan, fakat kasılma faaliyetleri bozuk olmayan kalptir. Belirgin farklar Sistolik disfonksiyonu olan hastalarla diastolik disfonksiyonu olan hastalar arasında en önemli farklardan birisinin yaş olduğunu söyleyen Doç. Dr. Kınay, Diastolik disfonksiyonu olan hastalar genelde sistolik disfonksiyonu olanlara göre daha yaşlıdırlar. Çünkü yaşla beraber hastanın ilave hiç bir sorunu olmasa bile sol ventikül elastikiyeti ve gevşeme yeteneğinde azalma olmaktadır. Kişiler yaşlandıkça gevşeme gecikmesine bağlı olarak, diastol süresinin ortalarına geldiğinde bile hâlâ ventrikülün dolmaya devam etmeye çalıştığını görüyoruz. Diastolün son evresinde atrium kasılarak içinde kalan kanı sol ve sağ ventriküle göndermeye çalışır. Yaşlı insanlar diastolik disfonksiyon nedeniyle atrial sekmeye muhtaç durumdadırlar. Dolayısıyla bu tür hastalarda atrial fibrilasyon geliştiği zaman şikayetler artıyor. İzmir Özel Ege Sağlık Hastanesi Kardiyoloji Bölümü nden Doç. Dr. Ozan Kınay Ayrıca diastolik disfonksiyonu olan kişilerde obezite, sistolik disfonksiyonu olanlara göre daha sıktır ve hipertansiyon daha yaygındır dedi. Hasta akut ya da kronik nedenlerle hastaneye gelmez Genel olarak iki grubun sıklığının birbirine yakın olduğunu dile getiren Doç. Dr. Kınay, Kısa dönemdeki mortalite ve problemler sistolik disfonksiyonda daha kötüdür. Fakat uzun vadeli baktığımız zaman, hastalıkların eşit derecede kötü süreçler olduğunu görüyoruz. Kalbi iyi kasılan birinin neden kasılmayan biri kadar sık öldüğünü araştırdığımızda; diastolik disfonksiyonu olan hastalarda sıklıkla başka problemlerin de tabloya eşlik ettiğini görürüz. Örneğin hipertansiyon, koroner arter hastalığı gibi birçok başka hastalık da sürece eşlik edebilmektedir. Diastolik disfonksiyon kötüye gidişatın göstergesi ve habercisi durumundadır. Diastolik kalp yetmezliği olan hastalar hekime akut ya da kronik nedenlerden dolayı gitmez. Daha önceden kalp yetmezliği tanısı almamış kişiler, acil servise geliyorlarsa bunlarda sıklıkla iskeminin tetiklediği diastolik disfonksiyona bağlı flash akciğer ödemi gelişmesi yüksek olasılıktır şeklinde konuştu. Tedavide temel ilkeler Diastolik disfonksiyonun spesifik bir tedavisi olmadığını ifade eden Doç. Dr. Kınay, Bununla birlikte, konjestif yakınmaların ön planda olması durumunda diüretiklerden faydalanılabilir. Ancak bunları dikkatli kullanmak gerekir, çünkü sertleşmiş bir ventikülün dolma basıncını çok düşürürseniz bu kez ventikülü hiç dolduramayabilirsiniz. Diastolik disfonksiyonun ortaya çıkmasına neden olan asıl patolojinin tedavisi hedef seçilmelidir. Sıklıkla hipertansiyondan oluşan bu durum nedeniyle kan basıncının çok sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gerekmektedir. Gene sıklıkla atrial fibrilasyon diastolik disfonksiyon mevcudiyetinde varsa, diastol süresi kısalacağından kalp gevşeyemediği için ciddi sorunlar oluşmaktadır dedi.

14 16 Gastroenteroloji Kontrolsüz ilaç kullanımı ülser kanamalarının artmasına neden oluyor Riskli ilaçlar ülserin başlıca nedeni BURSA - Sık kullanılan ağrı kesiciler ve antiromatizmal ilaçların ülser oluşumunu kolaylaştırdığını söyleyen Uludağ Üniversitesi Fakültesi Gastroenteroloji BD Başkanı Prof. Dr. Macit Gülten, helicobacter pylori eradikasyonuyla peptik ülser sıklığı azalırken riskli ilaçların kontrolsüz kullanımına bağlı ülser kanamalarının giderek arttığını kaydetti. Bunun sonucunda da; peptik ülserlere bağlı kanama veya perforasyonlar ölüm riskini artırıyor. Mide ve duodenumun normalde aside karşı dirençli olduğunu, ancak aspirin ve antiromatizmal ilaçların iç yüzeyin mide asidine karşı direncini bozarak ülser gelişimine katkı sağladığını belirten Prof. Dr. Gülten, ülserli hastaların önlem alınmadan bu ilaçlara maruz bırakılması durumunda ise tablonun daha da ağırlaşabileceği uyarısında bulundu. Prof. Dr. Macit Gülten, mide düşmanı ilaçlar hakkında Medical Tribune ün sorularını yanıtladı. MT: Ülsere neden olabilen ilaçlar arasında en yaygın kullanılanları hangileridir? Özellikle orta ve ileri yaş gruplarında serebrovasküler ve kardiyovasküler hastalıkların tedavisinde kullanılan antitrombotik ve antiagregan özellikli ilaçlar aynı zamanda analjezik ve anti inflamatuvar özellikleri nedeniyle hekim ve hastalar tarafından tercih edilmektedir. Ayrıca günümüzde pek çok kişi hekime bile danışmadan kardiyovasküler hastalık riskine karşı korunma gerekçesiyle aspirin ve benzeri ilaçları düzenli olarak kullanmaktadır. Nonsteroid antienflamatuvar ilaçlar (NSAID) olarak bilinen ve sıklıkla reçete edilen ilaçların da peptik ülser, gastrit ve gastrointestinal kanama gibi riskleri günümüzde önem kazanmıştır. 20 yıl öncesinde peptik ülserin oluşumunda H. pylori nin öneminin anlaşılması ve eradikasyonuyla günümüzde karşılaştığımız ülser ve kanama nedenlerinin başında artık ilaç kullanımları gelmektedir. MT: Bu ilaçlar mideyi hangi mekanizmayla etkiliyor? Aspirin benzeri ve NSAID ilaçlar doğrudan mide mukozası üzerine etki edebildikleri gibi hematojen yolla prostoglandin sentezini inhibe ederek de etki göstermektedirler. Özellikle COX 1 inhibisyonu gösteren ilaçlarda gastrointestinal yan etkiler daha fazladır. COX 2 selektif NSAID ilaçlarla gastrointestinal yan etkilerin azalması beklenirken, ortaya çıkan kardiyak komplikasyonlar nedeniyle kısa sürede ABD ve ülkemizde piyasadan kaldırılmışlardır. Günümüzde COX 2 inhibisyonu özelliğinin güçlü, COX 1 inhibisyonunun ise zayıf olduğu NSAID ilaçlar piyasada kullanılmakla beraber bunların da gastrointestinal komplikasyon riskleri yüksektir. MT: Bu tür ilaçlar nasıl yan etki gösteriyor? Aspirin ve NSAID kullanımına bağlı oluşan gastrointestinal komplikasyonların bazıları asemptomatik olabilmektedir. Bu nedenle hastanelere müracaatlardan çok daha fazla sayıda komplikasyon geliştiği tahmin edilmektedir. İki aydan fazla sürede aspirin ve nonsteroid ilaç kullananların yaklaşık %20 sinde ülser oluştuğu gösterilmiştir. Ülseri olanlarda ise bu tip ilaç kullanımlarında kanama ve ölüm riski artmaktadır. Özellikle aspirin ve NSAID grubu ilaçların ağrı kesici özellikleri nedeniyle baş ağrısı gibi sadece ağrı kesici olarak kullanılmaları çok yanlıştır. Bu durumda; analjezik etkili, ancak gastrointestinal yan etkileri çok daha az olan ilaçların kullanılması gerekmektedir. Bunların çoğu bilinçsiz olarak hastaların kullanmasından kaynaklanıyor. Ancak bazen de meslektaşlarımızın bu ilaçları analjezik amaçlı reçete ettiklerini görüyoruz. Peptik ülserlerin önemli bir kısmı asemptomatik veya hafif semptomlu olabilir. Ülseri olduğu bilinen insanlarda aspirin ve NSAID kullanılması risklidir ve ölümcül sonuçlar verebilir. Mutlaka kullanılması gerekiyorsa ülser tedavisine de başlanmalı, H. pylori eradikasyonu yapılmalı ve mide asidinin etkileri azaltılmalıdır. Bu amaçla günümüzde proton pompası inhibitörleri, H 2 reseptör blokerleri ve misoprostol kullanılmaktadır. Ülser teşhisi almış hastanın tedavisinde H. pylori eradikasyonu mutlaka sağlanmalıdır. Özellikle mide ülseri teşhis edilmiş vakalarda biyopsi sonuçlarının yanı sıra ülser iyileşmesinden mutlaka emin olunmalıdır. Bunun için de endoskopik kontrol şarttır. Ülseri olan hastalarda antiagregan ve antitrombotik ilaç kullanımı varsa veya gerekiyorsa doz ve süre azaltılmaya çalışılmalıdır. Beraberinde de gastrik proteksiyon mutlaka sağlanmalıdır. Aspirin benzeri ve NSAID ilaçlar doğrudan mide mukozası üzerine etki edebildikleri gibi hematojen yolla prostoglandin sentezini inhibe ederek de etki göstermektedirler. MT: Hekimlerin elinde hangi alternatifler var? Özellikle 70 yaş ve üzeri grupta, birden fazla çeşitte aspirin ve NSAID ilaç kullanımı, antitrombotik veya antiagregan ilaç kullanımı, peptik ülser öyküsü veya peptik ülser varlığı olanlarda ve ek bir hastalığı bulunanlarda; gastrointestinal komplikasyon riskinin çok yükseldiği tüm hekim ve hastalar tarafından bilinmelidir. Tedavi verilirken hastaların bu ve benzeri ilaçları hekime sormadan kullanabilecekleri dikkate alınarak hastalar bilgilendirilmelidir. Daima amaçlanan tedavi için en düşük doz ve sürenin seçilmesi ilk dikkat edilmesi gereken husustur. COX2 selektif özelliği daha fazla olan ilaçların tercih edilmesi, uzun süreli kullanım ve risk halinde H. pylori eradikasyonunun yapılması riski azaltabilir. Ülser ve kanama gelişimi gibi risklerin azaltılmasında mevcut tedaviye proton pompası inhibitörlerinin eklenmesi riskleri azaltacaktır. Özellikle aspirin ve NSAID kullanımına başlanan ilk haftalarda gastrointestinal komplikasyon riski daha da fazladır. Misoprostol birkaç haftalık tedavilerde profilaksi için etkin bir tedavi şeklidir. H 2 reseptör blokerlerinin de etkinliği bilinmektedir. Ancak proton pompası inhibitörlerinin profilaksi ve riskin azaltılmasında H 2 reseptör blokerlerinden daha etkili oldukları dikkate alınmalıdır.

15 Perspektif 17 Bayramı nda eylemle şenlik bir arada İSTANBUL - 14 Mart Bayramı bu yıl da çok sayıda etkinlik ve eylemle kutlanacak. bayramı için kapsamlı bir programı hazırlayan Türk Tabipleri Birliği bir yandan çok sayıda panel, kutlama ve tören düzenlerken diğer yandan da hükümetin sağlık programına eylemlerle yanıt verecek. Sağlık Haftası dolayısıyla yapılan eylemler serisinde imza kampanyaları, basın açıklamaları, referandum, kitlesel miting ve Beyaz Duruş eylemi yer alacak. Türk Tabipleri Birliği, bu kapsamda 3-8 Mart arasında hekimlerin kaygılarını ve taleplerini yansıtan on binlerce imza topladı. Türk Tabipleri Birliği nden yapılan açıklamada şu bilgiler verildi: 9 Mart Pazar günü saat de Ankara da Sağlık Bakanlığı önünde tabip odalarının temsilcileriyle basın açıklaması yaparak Karanlığa Karşı Beyaz Duruş eylemi yapılacak. Ayrıca 14 Mart Cuma günü tüm illerde devlet hastaneleri, sağlık ocakları, üniversite hastaneleri ve özel sağlık kurumlarında yarım gün boyunca hizmet sunulmaması kararı alınmıştır. Bu karar doğrultusunda hizmet sunamama eylemi boyunca başta aciller olmak üzere kadındoğum kliniklerine başvuran hastaların ve çocuk hastaların mağdur edilmemesine özen gösterilecek. Kamu ve özelde çalışan hekimler taleplerimizi seslendirmek ve Beyaz yürüyüş etkinliklerini gerçekleştirmek üzere yollarda olacak. Etkinlikler TTB nin 14 Mart Bayramı kapsamında düzenleyeceği sosyal etkinliklerin bazıları şöyle: Tenis Turnuvası, Satranç Turnuvası, Halı Saha Turnuvası, Basketbol Turnuvası, Anadolu Ateşi Gösterisi, 1938, 1948, 1958, 1968 ve 1983 Mezunları Hizmet Plaket Töreni, Fotoğraf Yarışması, Basın Sağlık Ödülleri, Bilim ve Hizmet Ödülleri, Resim Yarışması, Mart 1. Kadın Sağlığı Kongresi, Mart Eğitim Hastaneleri Kurultayı, Etiği Çalıştayı, Mezuniyet Öncesi Eğitiminde Akreditasyon Paneli, Uzmanlık Eğitiminin Temel Sorunları Paneli ve Organ Aktarımı ve Etiği Paneli.

16 18 Perspektif Sağlık Sağlık sorunlarının çözümü Tam Gün e mi kaldı? İSTANBUL- Biz ta Uzmanlık Dernekleri olarak son zamanlarda gündeme getirilen Hekimlerin Tam Gün Çalışması ile ilgili yasanın ülkemizdeki sağlık sorunlarına bir çözüm getirmeyeceğini ve tam tesine belirtilen sorunlara yol açacağını düşünmekteyiz. Bu giriş, 29 uzmanlık derneği adına 3 Mart 2008 günü yapılan basın açıklamasının giriş cümlesiydi. Basın toplantısında konuşmacı olarak yer alan temsilciler arasında Türk Oftalmoloji Derneği Başkanı Nevbahar Tam- çelik, Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, Türk İç Hastalıkları Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ahmet Demirkazık, Türk Üroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Tarık Esen, Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Aksel Sıla ve Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Kubilay Varlı yer aldı. Ortak basın açıklamasında tam gün yasası özetle şu gerekçeler eleştirildi: Öğretim üyeleri tıp fakültelerinden ayrılacak, eğitim aksayacak. Tam gün çalışmaya geçen doktorlar, sadece 1 saat fazla çalışmış olacaklar. Doğu ve Güneydoğu da mevcut hekim açığı artacak. Yaklaşık 100 bin sağlık çalışanı işsiz kalacak. Devlet, muayenehane ve sağlık kuruluşlarından sağladığı KDV, stopaj ve gelir vergisinden mahrum kalacak. Muayenehanelerin kapanmasıyla tıbbi cihaz çöplüğü ortaya çıkacak. Hekimlik, giderek tercih edilmeyen bir meslek haline 29 uzmanlık derneğinin temsilcileri yaptıkları ortak basın toplantısında, yeni yönetmelik ve yasa tasarılarından duydukları endişeyi dile getirdiler. getirilecek. Hekimlerin rencide edildiği hiçbir sağlık politikası uzun vadede başarıya ulaşmamıştır hatırlatmasıyla son bulan bildiri, hükümeti hekimleri dinleme çağrısıyla noktalandı. Prof. Dr. Ahmet Demirkazık Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği YK üyesi ve Tıbbi Onkoloji Derneği 2. Bşk. Hekimlik giderek tercih edilmeyen bir meslek haline gelecek gibi görünüyor. Hekimlere mecburi hizmet, hekimlere mecburi şu, hekimlere mecburi bu derken sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak mümkün değil. Özendirme ve geçiş olması sağlanmalı. Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik, Türk Oftalmoloji Derneği Genel Başkanı Tam Gün Yasa tasarısıyla hekimlerin özlük hakları zarar görecektir. Hastalar ise, hekimleri değil kurumları seçecek ve istedikleri hekimi seçme hakkı ortadan kalkacaktır. Hekim açığı ortaya çıkacak, halk sağlığı zarar görecektir. Üniversite ve eğitim hastanelerinde alt yapı, bu kadar hekimi kaldırmaya uygun değildir. Önce altyapıyı düzelteceksiniz, ondan sonra tam gün yasasını çıkartacaksınız. Hekimin işgücünden istifade etmeyi kısıtlıyoruz. Kabul etmemiz mümkün değil. Prof. Dr. Tarık Esen, Türk Üroloji Derneği Başkanı Sadece tam gün yasası konuşmadığımız ortada. Sağlıkta Dönüşüm adıyla tartışılan ve birçok ögesi olan bir projeyi konuşuyoruz aslında. Hekimlik mesleğinde muazzam bir belirsizlik, mutsuzluk, geleceğini planlayamama hissi hakim. Birdenbire size şuradaki muayenehaneni kapatıp bir başka sokakta muayenehane açamayacaksın ya da şu hastanede çalışman izne tabii olacak deniyor. Önünüze getirilen tercih sadece kamu ile özel sektör tercihi değil, özel sektörde de muazzam bir kısıtlama var.

17 Güncel Perspektif 19 Türkiyem Farket kampanyası başladı Hedef, on milyon hipertansiyon hastası İSTANBUL Türkiye de 15 milyon hipertansiyon hastasının 10 milyonu hasta olduğunun farkında değil. Tedavi olan beş hastadan ise sadece birinin kan basıncı kontrol altında. Hastaları sadece hipertansiyon değil; metabolik sendrom ve mikroalbüminüri de vuruyor. Metabolik Sendrom Derneği ile Hipertansiyon ve Ateroskleroz Derneği nin birlikte ülke genelinde başlattığı kampanya ile yüksek tansiyon problemi ve eşlik eden risk faktörlerin farkındalığına dikkat çekilecek. Türkiyem Farket kampanyasını 3 uzman hekim başlattı. Prof. Dr. Aytekin Oğuz, Prof. Dr. Serap Erdine ve Prof. Dr. Tevfik Ecder Metabolik Sendrom Derneği ile Hipertansiyon ve Ateroskleroz Derneği nin birlikte başlattığı, Abbot firmasının koşulsuz desteğiyle yürüyecek olan Türkiyem Fark et! kampanyası ülke genelinde yüksek tansiyon farkındalığı için harekete geçti. Kampanya çerçevesinde vatandaşlar, hipertansiyon tedavisindeki üç ana risk olan; kan basıncı kontrolü, metabolik sendrom ve mikroalbüminüri varlığı konusunda bilinçlendirilecek. Kampanya, hekimlere de tedaviyi risklere göre yönlendirme, dünya genelinde güncellenen tıp kılavuzları konusunda bilinçlendirme hizmeti sunacak. Türkiye de 45 yaş üzerinde yüksek tansiyonun görül- me oranı % 40 lara çıkıyor. Hipertansiyonu olanların ancak % 14 ü bunu kontrol altında tutabiliyor. Pek çok belirleyeni bulunan yüksek tansiyona büyük şehirlerde daha fazla rastlanıyor. Bel çevresi ölçüm rakamları, kan basıncının böbreklere etkisi, tuz tüketimi gibi faktörler rakamları etkiliyor. Türkiye de iki erişkinden biri hipertansiyon ve bel kalınlığı, şeker yüksekliği, kan yağları bozukluğu ile seyreden metabolik sendrom problemi yaşıyor. Her dört erişkinden birinde ise böbrek hasarının ilk göstergesi olan ve kalpdamar hastalıklarını arttıran mikroalbüminüri görülüyor. Yüksek kan basıncı değerleri ve kontrol yöntemleri ile ilgili olarak Türkiye genelinde yüzlerce hekimle görüşülecek, bilgilendirme toplantıları düzenlenecek. 20 ayrı noktada toplantıların düzenleneceği Türkiyem Farket! kampanyası boyunca vatandaşlara da bilgi sunulacak. Ekim 2008 e kadar, 8 ay boyunca sürmesi beklenen kampanyanın fikir önderliğini iki derneğin yetkilileri yürütüyor. Bebeklerde beslenme ve beyin gelişiminde kritik dönem ilk 18 ay İSTANBUL Bebeklerde beynin gelişmesinde beslenmenin çok önemli bir yer sahip olduğunu dile getiren Ege Üniversitesi Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mete Akısü, bebeğin daha anne karnında iken annenin kötü beslenme koşullarından doğrudan etkilendiğini söyledi. Prof. Dr. Akısü, Beynin büyüme ve gelişmesini arttıran, zeka gelişimi üzerine yoğun etkisi bulunan besinler arasında; omega-3 yağ asitleri, kolin, demir, çinko, iyot, folik asit ve antioksidan maddeler bulunmaktadır dedi. Bebekler için en hassas dönemin anne karnındaki dönemle başlayıp ilk 18 aya kadar süren zaman dilimi olduğunu belirten Prof. Dr. Akısü, Hamilelik döneminde anne adaylarının beslenmelerinde öncelikle tükettikleri cıva miktarına dikkat etmesi gerekir. Bazı balıklarda, kalamar ve midyede bulunan cıva beyin gelişiminde oldukça zararlı bir maddedir. Ağır metal olan cıvaya karşı gebeler cıva içermediğine inanılan organik ve temiz besinlere yönelmelidirler. Bebek ilk 6 aylık döneminde sadece anne sütü ile beslenilmeli ve annenin beyin diyeti açısından gerekli besin öğelerini eksiksiz alması, bebeğe 6. aydan itibaren gereken eser elementlerin sağlanması gerekir. Yapılan çalışmalar anne sütü ile beslenen çocuklarda şişmanlık, koroner kalp hastalıklarının gelişmesinin önlenebildiğini destekler niteliktedir. Anne sütü ile beslenen çocuklarda konuşma problemlerinin daha az izlendiği ve matematik problemi çözme zeka puanlarının (IQ), daha yüksek olduğu araştırmalarda ortaya Ege Üniversitesi Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mete Akısü, bebeklerde beslenme ve beyin gelişimi ilişkisinde kritik dönemin ilk 18 ay olduğunu söyledi. konmuştur. Araştırmalar 2 yaşından sonra çocukların IQ puanlarının mama ile beslenenlerden 8 puan daha yüksek olduğunu göstermiştir şeklinde konuştu. Zeka gelişim sürecinde genetik faktörlerin yanı sıra çocuğun doğru beslenmesinin de önemli bir faktör olduğunu söyleyen Prof. Dr. Akısü, şu bilgileri verdi: Beyin büyümesinin en hızlı olduğu ve dolayısıyla toksinlere en duyarlı olduğu dönem anne karnındaki dönemdir. Doğumla beraber bebeğin 18 ay boyunca beyni hızla gelişir ve her ay Pfizer Onkoloji Formu bu yıl çok sayıda kanser uzmanını ağırladı baş çevresi yaklaşık 1 cm büyür. Eğer bebek o ay hiç kilo almadı ise baş çevresinin 0,5 cm altında büyüdüğü veya hiç artmadığı gözlenir. Doğumda ortalama santimetre olan baş çevresi 18 aylık bebekte santime ulaşır ve 18 inci aydan sonra aylarca baş çevresi ölçüsü değişmez. Dolayısıyla beyin gelişimi ve büyümesi için anne karnındaki ilk dönemden sonra en kritik ikinci dönem ilk 18 aylık dönemdir. Beyin büyüme ve gelişimi 5 yaşına gelmeden tamamlanır. GİRNE Onkoloji alanında dünyadaki en güncel konuların paylaşılması amacı ile Pfizer Türkiye tarafından üçüncüsü düzenlenen Onkoloji Forumu, geçen ay Kıbrıs Mercure Otel de gerçekleştirildi. Pfizer Onkoloji nin desteğiyle gerçekleştirilen toplantıda, dünyadan ve ülkemizden kanser konusunda uzman hekimler renal hücreli kanser, gastrointestinal stromal tümör ve meme kanserlerindeki son gelişmeleri ele aldı. Pfizer Onkoloji Satış ve Pazarlama Müdürü Renan Özyerli, Pfizer Türkiye olarak, akademik ve bilimsel çevreler ile işbirliği içinde toplum sağlığına hizmet ediyoruz. Bu çerçevede Tıbbi Onkoloji Derneği ve Harvard Üniversitesi Dana Farber Kanser Enstitüsü işbirliğinde desteklenen Harvard Uluslararası Eğitim Pogramı ve Tıbbi Onkoloji Derneği sponsorluğunda gerçekleştirilen Türkiye nin Onkoloji Tarihi Belgeseli, hasta ve hekim web sayfaları gibi pek çok eğitsel ve bilimsel projeyi hayata geçiriyoruz dedi. Pfizer Sutent i Türkiye ye sundu İSTANBUL- Pfizer Onkoloji Takımı tarafından geliştirilen Sutent (sunitinib malat) adlı ürün piyasaya 28 kapsül içeren şişelerde 12.5 mg Kapsül ve 25 mg kapsül formlarında sunuldu. Yeni bir tedavi sınıfının üyesi olan, çoklu hedefe yönelik oral tirozin kinaz inhibitörü sunitinib ın, anti-anjiyogenik ve direkt antitümör etkiye sahip olduğu savunuluyor. Sutent ; Avrupa ülkeleri, ABD, Kanada, İsrail ve Çin gibi ülkeleri kapsayan 100 ü aşkın ülkede ruhsatlandırılmış durumda ve bugüne kadar klinik araştırmalarda Sutent ile 33 binden fazla hasta tedavi edildiği belirtiliyor. Sunitinib tümör hücrelerinin PDGF ve KIT reseptörlerini inhibe ederek direkt anti-proliferatif etki gösteriyor; perisitlerdeki PDGF reseptörleri ve endotelyal hücrelerdeki VEGF reseptörlerini inhibe ederek ise anti-anjiyogenik etki gösteriyor. Sutent ; imatinib mesilat tedavisi yeterli doz ve sürede uygulanmış ve kitle lezyonları ve/veya organ metastazları halen devam eden dirençli bulunmuş anrezektabl metastatik gastrointestinal stromal tümörlerin (GİST) tedavisinde ve ilerlemiş ve/veya metastatik renal hücreli karsinom (mrcc) tedavisinde endike.

18 20 Perspektif Portre Sakin, çok çalışkan, iyi bir devlet adamı ve iyi bir tıp hekimiydi KOCAELİ- Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu, 23 Ocak ta kaybettiğimiz Prof. Dr. Baki Komsuoğlu nun hem eşi, hem meslektaşı, hem de takım arkadaşı. Tam 35 yıllık hayat arkadaşlığında tıp eğitimi, kardiyoloji, nöroloji ve Umuttepe yi hep bir arada yürütmüşler. Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu, Baki Hoca yı Medical Tribune e anlattı. Baki nin başlıca özelliklerini tanımla deseler, sakin, çok çalışkan ve iyi bir devlet adamı, iyi bir tıp hekimiydi Aile hayatımız son derece düzgün bir aileyiz. Ama eve hiç iş taşımaz diye bir şey hiç olmadı! Hayatımız boyunca evde iş konuştuk. Ev ve işi her zaman birlikte yürüttük. Ayrı bir ev hayatı düşünmedik, hayatımızın tümü iş konuşarak geçti. Bu, bazen kardiyoloji oldu, bazen nöroloji, bazen üniversite ama hep iş oldu. Son 10 yıldır da Umuttepe konuşuldu. İş, aile hayatımızın içindeydi ve bundan mutluyduk. diye özetlerim. Olaylara hep sakin yaklaşmış, hep problem çözücü olmuştur. Bazı insanlar problem yaratır, bazıları çözer ya, o çözerdi. Bazıları tozu dumana katarlar bazıları tozu dumanı yutar denir ya, o tozu dumanı sakinlikle yutanlardandı. Bir özelliği de proje üzerinden giderdi. Proje kavramı, Türkiye ye sonradan yerleşmiş bir kavram, ama 35 yıllık beraberliğimizde Baki hep projeler üzerinden gider, ileriye dönük ve geniş kapsamlı projeler planlardı. Projelerini bana ilk anlattığında uygulaması zor, içinde hayali fazla gibi gelirdi, Ama birkaç sene sonra uygulandığını görürdük. Mesela ekokardiyografiyi ilk çalışmaya başlamıştı, bu konuda kitap eksiği var. Mutlaka bu uygulamayla ilgili bir kitap yazmak gerekir 17 Ağustos 1999 Kardiyoloji Bölümü bu hale gelmişti (üstte). Prof. Dr. Baki Komsuoğlu, dirayetli ve sakin çalışma tarzı ve olağan üstü gayretle fakültenin ve üniversitenin kuruluşuna önderlik etti. Sadece 5 yıl sonra, 2004 yılında Umuttepe de 6000 dönüm üzerinde Kocaeli Üniversitesi hizmete girdi. Türkiye nin belli başlı kardiyoloji bölümlerinden birine sahip. Prof. Dr. Baki Komsuoğlu demişti ve Türkiye de ilk ekokardiyografi kitabını çıkartmıştır. Diğer bir özelliği yazmasıdır. Bizim ülkemizde insanlar yazmaktan çok anlatmayı, sözü severler ve yazmaktan imtina ederler. Ama Baki, hem bilimsel makalelerini hem de kendi düşüncelerini hep yazarak paylaşmıştır. Nasıl bir liderlik? Tesadüflerle demeyelim, çünkü iyi şeyler yaparsanız hayat sizi mutlaka bir yerlere getiriyor. Bir şeye emek verirseniz, size mutlaka döner. Ekmeğe emek verirseniz illa size ekmek olarak dönmeyebilir ama belki su olarak dönebilir. Emeklerin asla ziyan olmadığını düşünürüm. Nasıl ki dünyada hiçbir madde ziyan olmaz, Baki nin de emekleri ziyan olmamıştır. Ben lider olacağım diye yola çıkmadı ama hep iyi şeyler yapmak istemiştir. Mesela yıllar önce, Karadeniz Teknik Üniversitesi ndeyken, kardiyoloji ulusal kongrelerden birini orada düzenledi. O kadar beğenilmişti ki, en iyi düzenenen kongre diye bir ödül vermişlerdi li yıllarda KTÜ de Türkiye nin en iyi kardiyoloji ünitelerinden birini kurmuştu. Yani ne yapıyorsa iyisini yapmak için gayret ediyordu. Umuttepe için güven temelinde finans sağlandı Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu Burada yapılan şu oldu: İyi bir şey yapılmaya karar verilmişti. İyi bir üniversite, iyi bir tıp fakültesi. Depremde Kocaeli, ulusal ve uluslararası alanda çok büyük yardım gördü. Üniversite, bu yardımları en iyi değerlendiren ve yardım güvenini kazanan bir kurum oldu. Yardım alabilmeniz için güven kazanmanız gerekiyor. İnsanlar ne yaptığınızı görmek istiyorlar. Biz yardım aldığımız kuruluşlara bu güveni verdik. Baki, ben ve o dönemki çalışma arkadaşları bir ekip olarak birlikte çalıştık. Bu güven, bizi çok ileri yerlere götürdü. Birileri, buraya verilen paranın iyi bir yerlere gittiğini görünce, icra olduğunu görünce de öbürü de buraya yatırmak istedi. Mesela Sayın Asım Kocabıyık, Sayın Hüsnü Özyeğin, Sayın Gazanfer Bilge, Sabah grubu vb. sayılamayacak kadar çok isimden büyük destek aldık. Fakültesi için bir komite kuruldu, Suudi kredisi alındı. İnşaatçı firma hemen hemen hiç kâr elde etmeden kuruldu. Türkiye deki en iyilerinden biridir. 18. sıradan öğrenci alıp 5. sıradan TUS a öğrenci verir. Bunda iyi yapmaya inancın rolü, ikincisi de güven sağlanmasıdır. Paraları verenler, boşa gitmediğini gördüler. Üçüncüsü de takip edilmesidir. Yapılıp bırakılmadı, işler hale getirildi. Bu takip, inşaattan bahçeye dikilen güle kadar sürdü. Dolayısıyla detaylarla uğraşıldı. Halen kredimizden arta kalan miktarı alet edevat olarak dönüştürmeyi sürdürüyoruz ve bize verilen her bir kuruş para işlevsel olarak devam etmektedir. Hiçbir şey heba olmamıştır. Bizim inanmamız ve inandığımızı karşı tarafa anlatmamız ve karşı tarafın bize güvenmesi diye özetleyebiliriz. Bir de tabii çok çalışıldı! Baki, bana günde ortalama 170 km. yaptığını söylüyordu. Sağlık sistemi 70 milyonluk, dünyanın en büyük ülkelerinden biriyiz, gelişmekte olan bir ülkeyiz. Avrupa ya bakınca gelişmemiz kısıtlı ama Avrupa nın en dinamik ülkelerinden biriyiz. AB bizi alsın ya da almasın ama dinamizmimiz bakımından dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olduğumuzu düşünüyorum. Bir doğu ülkesiyiz ama doğunun en batısındaki ülkeyiz ve yüzümüz batıya doğru dönmüş! Bu kim ne derse desin, değişmeyecektir. Birey olarak değil, Türkiye nin yetiştirdiği insanların görüşü böyledir. Bir meslek grubunun elindeki hakları almak kolay değil. Sağlık da bir kamu hizmetidir ve en iyisi kamuda verilmelidir. Özel kurumlar olmamalıdır anlamında değil, ama en iyisini en doğrusunu kamu kurumlarında vermeye devam etmeliyiz. Üniversite hastaneleri de kamu kurumlarının en üst düzeyindeki hastanelerdir. Siz bunu ne kadar yasalarla değiştirmeye çalışsanız da varolan gerçekler değişmez. Gerçeklerin bir uygulama alanı var: Bir üniversite hastanesi son basamak hastanesidir.

19 Portre Perspektif 21 Ondan hayallerin peşinden koşmayı öğrendim KOCAELİ- Prof. Dr. Dilek Ural, İÜ Cerrahpaşa Fakültesi nde ihtisasını tamamladıktan sonra, 1996 yılında Prof. Dr. Baki Komsuoğlu yla çalışmaya başlamış. Baki Hoca yı şöyle anlatıyor: Bana Baki Hoca dan ne öğrendin? denirse, hayal kurmayı ve hayallerin peşinden koşmayı öğrendim yılı sonunda Komsuoğlu yla çalışacağımı öğrenince çok sevinmiştim, çünkü bilgisayarın, internetin olmadığı o yıllarda çok fazla sayıda yabancı yayını olan bir hocaydı. Devamlı iyi dergilerde yabancı yayın üretiyordu. Buraya geldiğimde kurucu dekandı ve işleri son derece yoğundu. Bana her şey sende dedi ve 1998 de rektör olduktan sonra işleri daha da yoğunlaştı, ama hastaneye gelmeyi hiç bırakmadı. Kardiyolojiye disiplinli olarak geliyordu. Ne zaman biz Hoca yı pek göremez olduk? Depremden sonra! KOCAELİ- Yard. Doç. Dr. Teoman Kılıç, 16 Ağustos 1999 gecesi KOÜ Kardiyoloji Bölümü nde nöbetçiydi. O dönemi ve Baki Hoca yı şöyle anlatıyor: Türkiye de bu vizyonda bir öğretim üyesi çok kolay yetişmiyor. Bizim deprem döneminde Derince de tek bir büyük hastanemiz vardı, şu anda da SSK binası oldu. O zamanlarda üniversitenin esas yapılacağı yer, Değirmendere ye yakın, karşı taraftaydı. Tek bir zemin üzerinde 3 mono blok yükselecek şekilde bir proje vardı. Deprem anında birinci zemin kat bitmişti ve mono blokun parçaları da kısmen yükselmeye başlamıştı. Depremde, bilebildiğim kadarıyla zeminin temeli çatladı ve katları çöktü. Yani deprem bir yıl sonra olsa, siz oradaki hastaların hallerini düşünebiliyor musunuz? Umuttepe seçilirken Burası için çok uzak gibi Depremden sonra 3 ayda eğitimi başlattı Depremde hiç kullanılmayacak bir hale gelmişti. Onun haricinde, eğitimin gerçekleştirilebileceği üniversitenin tüm binaları yerle bir olmuştu! Ama üç ay gibi çok kısa bir sürede, o kadar kişinin hayatını kaybettiği o ağır depremin ardından, öğrencileri hiç mağdur etmeden öğrenime tekrar başlandı. Baki Hoca, o dönemde insanüstü Baki Hoca nın katkısı kardiyolojiyle sınırlı değil Türkiye de tek üniversitede bulunan Kök Hücre ve Gen Tedavileri Merkezi ni kurdu. Geleceğin tedavisi olacak, ileride doku nakli bile yapılabilecek. Embriyolojik ya da kemik iliği kökenli hücreden kalp kası hücresine dönüşebilecek hücreler üretilecek. Ayrıca genetikle ilgili yepyeni bir laboratuvar kuruldu. Hipertansiyonun genetiğiyle ilgili çalışmaları vardı, sonuçlarını bekliyordu. Klinik Araştırmalar Birimimiz var. kı yurtdışında gördüğümüz büyük çaplı ilaç araştırmalarının yapıldığı research center lar gibi olacaktı, hatta olmaya başladı bile. O vizyonla bakılırsa, belki ileride yutdışından bilim insanları gelip bu merkezde çalışacak. Sadece Kocaeli nde değil, Türkiye de, dünyada da çok önemli bir merkez haline gelebilir. Dünya ölçeğinde yarışabilecek, o konumda olabilecek düzeyde olması için bu üniversite buralara getirildi. Yani Baki Hoca tohumlarını ekti, fidanlar ve ağaçlar olacak, meyveler verecek. eleştiriler çok oldu. Oysa Baki Hoca, burayı bulmak için öyle çok uğraşmış ki Prof. Dr. Dilek Ural hatırlıyor: Arabasının arkasında resmi görüşmelerde giymek üzere bir çift şık ayakkabı, çok ayakta durduğu ve dolaştığı için rahat bir çift ayakkabı ve çok çamur dolaştığı için bir çift dağ ayakkabısı O dönemde dağ tepe dolaştı, yer aradı. Üç kriteri vardı: Bir, ormana yakın olacak ama ağaç kesilmeyecek. İki, şehre kısmen yakın olacak ve en önemlisi zemin sağlam olacak. Üç ay karış karış çevreyi İnsan ışığını kaybettiği zaman yalpalayabilir, Hoca bizim için hep bir ışıktı. Ama bizlere bıraktığı bir miras var Klinikte olduğumuz sürece o mirası, bıraktığı vizyonu devam ettirmeye çalışacağız. gezmesi sonucunda burayı buldu. Burada zeminin sağlam olduğunu Almanya ve Japonya ya onaylatı. Gözle görülür kaya zemin olduğu halde o yine de belgelerini aldı. Dağı indirmiştik, ama inşaat durduruldu ve deprem yastığı yapıldı. Şimdi öğrenciler arasında şaka konusu oldu: Depremde güvenli bölge olarak buraya gireriz. Birleştirici Prof. Dr. Dilek Ural, Baki Hoca nın çevresinde çok sevilmesini ise şöyle açıklıyor: Kişiliğinden de kaynaklanan bir şey var: Herkes tarafından çok sevilirdi. Kendi düşüncesinden ödün vermezdi, ama farklı görüşlere saygı duyardı. Onun için esas önemli Yard. Doç. Dr. Teoman Kılıç. Mesleğe başlarken ettiğimiz Hipokrat yemininde Bu sanatta hocamı babam gibi tanıyacağım demiştik. Kardiyoloji kliniğine girdiğim ilk andan itibaren hem öğrenmeye çalıştığım sanat alanında hem de sosyal-bilimsel hayatın ilerleyişinde bana hep destek olan ve babamdan farksız olarak gördüğüm Prof. Dr. Baki Komsuoğlu yla çalışma fırsatı buldum. Bize hayatın sadece durağan olamayacağını, insanoğlunun hayatın bir evresinde yıkıntılarla da karşılabileceğini, ama nice depremler olsa da her çöküşten nasıl zaferle çıkılacağını gösterdi. bir gayretle, gece gündüz uyumayarak bunu gerçekleştirdi. Her gün, herhangi bir kriz ortaya çıktığı zaman bizzat kendisi gelirdi. Kardiyoloji kliniği ilk kurulduğu zaman, 1994 yılında 4 yataklı bir kroner bakım ünitemiz vardı, SSK Hastanesiyle aynı binada yer alıyorduk. Serviste de 8 yatağımız ve sadece ekokardiyografi cihazı vardı yılında deprem olduğunda, hastane binasından çadırlara, sonra yemekhane binasına, daha sonra da prefabrik binalara geçtik. Çadırlarda yataklı servis hizmeti verdik. Yemekhane binasında, gelen acil hastalara, infarktüs geçiren hastalara trombolitik tedavi uygula- dık. Asistanlığımın ilk 3 ayıydı, ben ve diğer asistan arkadaşlarım tekrar uzmanlık eğitimi sınavına girebilirdik. Fakat gitmedik, kaldık, hastalarımızı takip ettik. Hocamız bize çok umut verdi, her şeyimiz olacağının altını çizdi ve çok kısa bir sürede bizim her şeyimiz oldu de rektörlük binası yapıldı, 2005 yılında taşınıldı. Çalışma ve bilgi tutkunu Hocamızın bilimselyönünden de bahsetmek isterim. Uluslararası dergilerde yayımlanan çalışmaları: 56 adet, kongre bildirileri: 29 adet, dergilerde yayımlanan çalışmaları: 157 adet, ulusal kongrelerde, konferansları, bilimsel yayınlar, atıfta bulunan yayınlar, basılmış kitap adetleri Yaptıkları saymakla bitmiyor. KOÜ Fakültesi Kardiyoloji AD Sorumlusu Prof. Dr. Dilek Ural. Geleceği görmenin ne demek olduğunu Baki Hoca yla çalıştıktan sonra anladık. Bir sürü sınavları aşmış gelmiş insanlarız ama o vizyona sahip olmak herkesin harcı değil. olan üretimdi. Siyasi görüşü ne olursa olsun, kiminle birlikte çalışıyorsa kendi görüşünden ödün vermeden o kişiyle çalışırdı. Zor bir özelliktir, çoğu kişi ödün vermek zorunda kalır ya da vazgeçmek zorunda kalır. Fikirler farklı olsa da birleştirici bir kişiliği vardı. Başarıyı da bu getirdi. Ben aynı zamanda TKD bursuyla Harvard Üniversitesi nde 1 aylık eğitim gördüm, 3 aya uzattım. Sürekli inceledim ve şunu gördüm: Baki Hoca, 4 yıl içerisinde oradaki sistemi, kütüphanecilik ve dökümantasyondan tutun da bilimsel yayınlara nasıl ulaşılır, proje hizmetleri nasıl devreye girer, gibi konularda daha iyi bir sistem oturtmayı hayal ediyordu. Daha iyi bir sistem oturttuğuna da inanıyorum. Elektronik kütüphane bölümümüzde on-line olarak veri tabanlarına, bilimsel yayınlara ulaşabiliyoruz. Hoca, her zaman bilimsel veriler doğrultusunda hareket ederdi, ufku çok geniş, üretken bir insandı. Okumaktan hiç vazgeçmedi. Sadece hastalığı döneminde çıkarttığı 3 kitap var.

20 22 Perspektif Organ Nakli Endüstriden transplantasyon eğitimine destek Organ nakli bursunun ikinci dönemi başladı İSTANBUL - Karaciğer Nakli Derneği, Wyeth firmasının desteğiyle geçen yıl başlattığı bir projeyle üç uzman hekimi organ nakli konusunda uzmanlık eğitimlerini geliştirmek amacıyla yurtdışına gönderdi. Başvuru süresi Mart sonunda bitecek olan projeyle bu yıl dört hekim daha yurtdışına gönderilecek. Karaciğer Nakli Derneği Başkanı Prof. Dr. Yaman Tokat projenin hedeflerini ve kapsamını Medical Tribune e değerlendirdi. Kadavradan nakiller yetersiz Türkiye nin organ nakli konusunda bölgenin en birikimli ülkesi olduğunu belirten Prof. Dr. Tokat, amaçlarının bu alandaki uzmanlık düzeyini olabildiğince geliştirmek olduğunu söyledi. Geçten yıl başlattıkları projeyle transplantasyon alanında uzmanlıklarını geliştirmek amacıyla üç hekimi yurtdışına gönderdiklerini dile ge- tiren Prof. Dr. Tokat, Bu yıl küçük değişiklikler yaparak projemizi devam ettireceğiz. Genç hekim arkadaşlarımızın yurtdışı deneyimi kazanarak bu alandaki çalışmaları geliştirmelerini arzuluyoruz. Özellikle canlıdan organ nakli konusunda iyi bir yerde olsak da kadavradan nakiller konusunda gerideyiz. Bu programla hekimlerimiz gelişmeleri yakından takip ederek benzer çalışmaları ülkemizde yapma olanağına sahip Prof. Dr. Yaman Tokat, Ege Üniversitesi Fakültesi Genel Cerrahi ve Transplantasyon Bölümü ve Florance Nightingale Hastanesi Organ Nakli Merkezi Sorumlusu. olacaklar. Projeyi geçen yıl Wyeth ilaç firmasının desteğiyle başlattık dedi. Geçen yıldan farklı olarak bu yıl karaciğer ve böbrek nakline ağırlık vererek dört hekimi dörder aylığına göndermeyi hedeflediklerini söyleyen Prof. Dr. Tokat, şu bilgileri verdi: Geçen sene üç kişilik kontenjana 88 başvuru oldu. Aynı yoğun ilgiyi bu yıl da bekliyoruz. Oldukça kapsamlı bir burs vererek hekimlerimizin bütün ihtiyaçla- rını karşılamayı hedefliyoruz. Bunun karşılığında hekim arkadaşlarımızdan beklentimiz, zamanı kendileri ve ülkemiz için iyi değerlendirmeleridir. Hekimlerimizin yurtdışında oldukça zor şartlarda eğitim gördüğünü bildiğimiz için onlara yeni olanaklar sağlayarak daha kapsamlı bir eğitim alıp bunu ülkeye taşımalarını arzuluyoruz. Proje kapsamında hekimlerimizin döndüklerinde eğitimlerini kullanabilecekleri uygun yerlerde çalışmalarını da hedefliyoruz. Burs için bu yılki son başvuru tarihi 31 Mart. Kazananlar Nisan ayı içinde açıklanarak yaz döneminde gönderilecekler. Resmi üst lisans eğitimi yok Organ nakilleri konusunda yaşanılan bir başka sorunun da resmi prosedürlerdeki eksiklik olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tokat, En önemli sorunlardan birisi organ nakli konusunda resmi üst ihtisas eğitimi olmamasıdır. Bu eğitimi almak isteyen kişiler kendi kurumlarından ayrılarak eğitim görmeye çalışıyorlar. Genel cerrahi dalında üst ihtisas neredeyse yok gibi. Türkiye de üniversite hastanelerinde yan dal ihtisası yok. Bu nedenle aday hekimler yan dal programını yürüten bir uzmanın yanına giderek usta-çırak ilişkisiyle eğitim almaya çalışıyorlar dedi. Karaciğer nakilleri artacak Türkiye de böbrek nakli yapabilecek hekim sıkıntısı yaşanmadığını, ancak karaciğer naklinde son yıllarda rekor düzeyde artış yaşandığı için yeterli uzman bulunmadığını söyleyen Prof. Dr. Yaman Tokat, Karaciğer nakillerinde artış devam edecek. Bu nedenle bu alanda nitelikli uzman hekim açığını kapatmamız gerekiyor. Karaciğer nakli ameliyatını yakın komşularımız içinde gerçekleştirebilen tek ülke biziz. Bölgede bir eğitim üssü durumuna gelebiliriz. Türkiye de karaciğer naklinin gelişim aşaması aslında çok önemlidir. Son üç yıldır nakil sayısı katlanarak artıyor. Ancak sayılar hâlâ istediğimizin çok altında. Geçen yıl 350 karaciğer nakli yapıldı. Bu yıl 500 e yakın nakil yapmayı hedefliyoruz. Böbrek naklinde geçen yıl 1000 nakil gerçekleştirildi. Hedefimiz kısa dönemde 700 ün üzerinde karaciğer nakli ve 2000 civarında da böbrek nakli yapmak. Burada öncelikli hedef; karaciğer nakliyle tedavinin mümkün olduğunu topluma aktarabilmemizdir diye konuştu.

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak İNME Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Rana Karabudak TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü Türk Nöroloji Derneği (TND) 2014 Beyin Yılı Aktiviteleri çerçevesinde hazırlanmıştır. Tüm hakları TND ye aittir. Kaynak

Detaylı

BARİATRİK AMELİYATLARIN KİLO VERMENİN ÖTESİNDE 7 ÖNEMLİ YARARI

BARİATRİK AMELİYATLARIN KİLO VERMENİN ÖTESİNDE 7 ÖNEMLİ YARARI BARİATRİK AMELİYATLARIN KİLO VERMENİN ÖTESİNDE 7 ÖNEMLİ YARARI Bariatrik ameliyatlar sadece kilo kaybı sağlayarak fiziksel değişim sağlamazlar, asıl önemli olan kilo kaybı sonrası vücudumuz için bu 7 önemli

Detaylı

İnfluenza virüsünün yol açtığı hastalıkların ve ölümlerin çoğu yıllık grip aşıları ile önlenebiliyor.

İnfluenza virüsünün yol açtığı hastalıkların ve ölümlerin çoğu yıllık grip aşıları ile önlenebiliyor. Her yıl milyonlarca kişiyi etkileyen bir solunum yolu enfeksiyonu olan grip, hastaneye yatışı gerektirecek kadar ağır hastalık tablolarına neden olabiliyor. Grip ve sonrasında gelişen akciğer enfeksiyonları

Detaylı

Çalışmaya katılan hasta sayısı: 7601 (7599 hastanın datası toplandı)

Çalışmaya katılan hasta sayısı: 7601 (7599 hastanın datası toplandı) Sevgili Arkadaşlarım, CANTAB için en önemli çalışmamız CHARM Çalışmasıdır.. Eğitimlerde söylediğim gibi adınız-soyadınız gibi çalışmayı bilmeniz ve doğru yorumlayarak kullanmanız son derece önemlidir.

Detaylı

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler Diyabet nedir? Diyabet hastalığı, şekerin vücudumuzda kullanımını düzenleyen insülin olarak adlandırdığımız hormonun salınımındaki eksiklik veya kullanımındaki yetersizlikten

Detaylı

TIBBIN HAFIZASI KURTARILACAK

TIBBIN HAFIZASI KURTARILACAK Portal Adres TIBBIN HAFIZASI KURTARILACAK : www.sabah.com.tr İçeriği : Gündem Tarih : 25.10.2016 : http://www.sabah.com.tr/yasam/2016/10/25/tibbin-hafizasi-kurtarilacak-1477349698 1/3 TIBBIN HAFIZASI KURTARILACAK

Detaylı

Damar Tıkanıklığı Nedir ve Belirtileri Nelerdir?

Damar Tıkanıklığı Nedir ve Belirtileri Nelerdir? Damar Tıkanıklığı Nedir? Damar Tıkanıklığı Nedir ve Belirtileri Nelerdir? Damar tıkanıklığı özellikle ilerleyen yaşlarda karşımıza çıkan ve kalp krizine kadar götüren bir hastalıktır. İleri yaşlarda ortaya

Detaylı

Omurga-Omurilik Cerrahisi

Omurga-Omurilik Cerrahisi Omurga-Omurilik Cerrahisi BR.HLİ.017 Omurga cerrahisi, omurilik ve sinir kökleri ile bu hassas sinir dokusunu saran/koruyan omurga üzerinde yapılan ameliyatları ve çeşitli girişimleri içerir. Omurga ve

Detaylı

Metabolik Sendrom ve Diyabette Akılcı İlaç Kullanımı. Dr Miraç Vural Keskinler

Metabolik Sendrom ve Diyabette Akılcı İlaç Kullanımı. Dr Miraç Vural Keskinler Metabolik Sendrom ve Diyabette Akılcı İlaç Kullanımı Dr Miraç Vural Keskinler Önce sentez DM ve MS Akılcı İlaç Kullanımı Oral antidiyabetik ajanlar İnsülin Glp-1 analogları Antihipertansif ilaçlar Hipolipidemik

Detaylı

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI D.P.Ü. KÜTAHYA EVLİYA ÇELEBİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR PROF. DR. AHMET HAKAN VURAL OP. DR. GÜLEN SEZER ALPTEKİN ERKUL OP. DR. SİNAN ERKUL

Detaylı

¹GÜTF İç Hastalıkları ABD, ²GÜTF Endokrinoloji Bilim Dalı, ³HÜTF Geriatri Bilim Dalı ⁴GÜTF Biyokimya Bilim Dalı

¹GÜTF İç Hastalıkları ABD, ²GÜTF Endokrinoloji Bilim Dalı, ³HÜTF Geriatri Bilim Dalı ⁴GÜTF Biyokimya Bilim Dalı Dr. Derda GÖKÇE¹, Prof. Dr. İlhan YETKİN², Prof. Dr. Mustafa CANKURTARAN³, Doç. Dr. Özlem GÜLBAHAR⁴, Uzm. Dr. Rana Tuna DOĞRUL³, Uzm. Dr. Cemal KIZILARSLANOĞLU³, Uzm. Dr. Muhittin YALÇIN² ¹GÜTF İç Hastalıkları

Detaylı

HODGKIN DIŞI LENFOMA

HODGKIN DIŞI LENFOMA HODGKIN DIŞI LENFOMA HODGKIN DIŞI LENFOMA NEDİR? Hodgkin dışı lenfoma (HDL) veya Non-Hodgkin lenfoma (NHL), vücudun savunma sistemini sağlayan lenf bezlerinden kaynaklanan kötü huylu bir hastalıktır. Lenf

Detaylı

ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK

ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK ASTIM Dünya genelinde 300 milyon kişiyi etkilediği düşünülmekte Gelişmiş ülkelerde artan prevalansa sahip Hasta veya toplum açısından yüksek maliyetli bir hastalık

Detaylı

MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ. Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D.

MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ. Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D. MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D. Multipl Myeloma Nedir? Vücuda bakteri veya virusler girdiğinde bazı B-lenfositler plazma hücrelerine

Detaylı

DİYABETES MELLİTUS. Uz. Fzt. Nazmi ŞEKERC

DİYABETES MELLİTUS. Uz. Fzt. Nazmi ŞEKERC DİYABETES MELLİTUS Uz. Fzt. Nazmi ŞEKERC İ NORMAL FİZYOLOJİ İnsan vücudu enerji olarak GLUKOZ kullanır Alınan her besin vücudumuzda glukoza parçalanır ve kana verilir Kandaki glukozun enerji kaynağı olarak

Detaylı

Alevlenmelerin en yaygın nedeni, trakeobronşiyal enfeksiyonlar ve hava kirliliğidir. Şiddetli alevlenmelerin üçte birinde neden saptanamamaktadır

Alevlenmelerin en yaygın nedeni, trakeobronşiyal enfeksiyonlar ve hava kirliliğidir. Şiddetli alevlenmelerin üçte birinde neden saptanamamaktadır Toraks Derneği, Göğüs Hastalıkları Uzmanları ve solunum hastalıkları alanında çalışan diğer uzmanlık dallarındaki hekimler tarafından 1992 de kurulan bir ulusal uzmanlık derneğidir. Toraks Derneği nin

Detaylı

Prediyabetik ve Tip 2 Diyabetik Kadınlarda Kardiyovasküler Risk: Gerçekten Erkeklerden Daha Yüksek Mi?

Prediyabetik ve Tip 2 Diyabetik Kadınlarda Kardiyovasküler Risk: Gerçekten Erkeklerden Daha Yüksek Mi? Prediyabetik ve Tip 2 Diyabetik Kadınlarda Kardiyovasküler Risk: Gerçekten Erkeklerden Daha Yüksek Mi? Prof Dr Füsun Saygılı EgeÜTF Endokrinoloji ve Metabolizma HastalıklarıBD DM Mortalite ve morbiditenin

Detaylı

OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN KİŞİLERDE KİLO VERMEK BEYNİ İŞTE BÖYLE ETKİLİYOR!

OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN KİŞİLERDE KİLO VERMEK BEYNİ İŞTE BÖYLE ETKİLİYOR! OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN KİŞİLERDE KİLO VERMEK BEYNİ İŞTE BÖYLE ETKİLİYOR! Yeni araştırmalar, kilo kaybı ameliyatının vücut yağlarının beyin üzerindeki olumsuz etkilerini tersine çevirdiğini gösteriyor.

Detaylı

GEBELİK ve BÖBREK HASTALIKLARI

GEBELİK ve BÖBREK HASTALIKLARI GEBELİK ve BÖBREK HASTALIKLARI Gebelikte ortaya çıkan fizyolojik değişiklikler Sodyum ve su retansiyonu Sistemik kan basıncında azalma Böbrek boyutunda artma ve toplayıcı sistemde dilatasyon Böbrek kan

Detaylı

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite Düzenli fiziksel aktivite ile kazanılmak istenen yaşam kalitesi artışı özellikle yaşlı nüfusta önemli görülmektedir. Bu kısımda yaşlılar için egzersiz programı oluşturulurken nelere dikkat edilmesi gerektiği

Detaylı

Fiziksel Aktivite ve Sağlık. Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı

Fiziksel Aktivite ve Sağlık. Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı Fiziksel Aktivite ve Sağlık Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı 1 Fiziksel İnaktivite Nedir? Haftanın en az 5 günü 30 dakika ve üzerinde orta şiddetli veya haftanın en az 3 günü 20 dakika

Detaylı

Hiperlipidemiye Güncel Yaklaşım

Hiperlipidemiye Güncel Yaklaşım İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Sık Görülen Kardiyolojik Sorunlarda Güncelleme Sempozyum Dizisi No: 40 Haziran 2004; s. 69-74 Hiperlipidemiye Güncel Yaklaşım Prof. Dr. Hakan

Detaylı

Amaç: Egzersiz programına katılmak üzere gelen bireylerin başlangıçta var olan hastalıklarını ve hastalık risk sınıflamasını öğrenmek

Amaç: Egzersiz programına katılmak üzere gelen bireylerin başlangıçta var olan hastalıklarını ve hastalık risk sınıflamasını öğrenmek Amaç: Egzersiz programına katılmak üzere gelen bireylerin başlangıçta var olan hastalıklarını ve hastalık risk sınıflamasını öğrenmek 2 Egzersiz programına başlamadan önce bireyin aşağıdaki değerlendirmesinin

Detaylı

TIBBİ HİZMETLER BAŞKANLIĞI DİYABETİMİ YÖNETİYORUM PROJESİ DİYABET YÖNETİMİ KURSU RAPORU

TIBBİ HİZMETLER BAŞKANLIĞI DİYABETİMİ YÖNETİYORUM PROJESİ DİYABET YÖNETİMİ KURSU RAPORU TIBBİ HİZMETLER BAŞKANLIĞI DİYABETİMİ YÖNETİYORUM PROJESİ DİYABET YÖNETİMİ KURSU RAPORU (AİLE HEKİMİ, AİLE SAĞLIĞI ELEMANI, TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZİ HEKİMİ, TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZİ SAĞLIK PERSONELİ) Prof.

Detaylı

Basın bülteni sanofi-aventis

Basın bülteni sanofi-aventis Basın bülteni sanofi-aventis 7 Kasım 2007 ULUSLARARASI DİYABET TEDAVİ PRATİKLERİ KAYIT ÇALIŞMASI NIN (IDMPS) TÜRKİYE SONUÇLARI HEDEF TEDAVİ KALİTESİNİ ARTIRMAK ÇALIŞMANIN AMACI ve YÖNTEMİ Uluslararası

Detaylı

VAY BAŞIMA GELEN!!!!!

VAY BAŞIMA GELEN!!!!! VAY BAŞIMA GELEN!!!!! DİYABET YÖNETİMİNDE İNSÜLİN POMPA TEDAVİSİNİN KAN ŞEKERİ REGÜLASYONUNA OLUMLU ETKİSİ HAZIRLAYAN: HEM. ESRA GÜNGÖR KARABULUT Diyabet ve Gebelik Diyabetli kadında gebeliğin diyabete

Detaylı

Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi

Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi Hipertansiyon Tedavisi: Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi Hipertansiyon Sıklık Yolaçtığı sorunlar Nedenler Kan basıncı hedefleri Tedavi Dünyada Mortalite

Detaylı

Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki

Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki Nimet Aktaş*, Mustafa Güllülü, Abdülmecit Yıldız, Ayşegül Oruç, Cuma Bülent

Detaylı

Chapter 10. Summary (Turkish)-Özet

Chapter 10. Summary (Turkish)-Özet Chapter 10 Summary (Turkish)-Özet Özet Vücuda alınan enerjinin harcanandan fazla olması durumunda ortaya çıkan obezite, günümüzde tüm dünyada araştırılan sağlık sorunlarından birisidir. Obezitenin görülme

Detaylı

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel LİPOPROTEİNLER LİPOPROTEİNLER Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı olarak çözündüklerinden, taşınmaları için stabilize edilmeleri gerekir. Lipoproteinler; komplekslerdir. kanda lipidleri taşıyan

Detaylı

Basın bülteni sanofi-aventis

Basın bülteni sanofi-aventis Basın bülteni sanofi-aventis 28 Mart 2007 TERİMLER SÖZLÜĞÜ A 1c, Hemoglobin HbA 1c Herhangi bir zamandaki HbA1c yüzdesi, önceki 3 ay içindeki ortalama kan glukozu düzeyini yansıtır (3 ay, kırmızı kan hücrelerinin

Detaylı

YENİ DİYABET CHECK UP

YENİ DİYABET CHECK UP YENİ DİYABET CHECK UP Toplumda giderek artan sıklıkta görülmeye başlanan ve başlangıç yaşı genç yaşlara doğru kayan şeker hastalığının erken teşhisi için bir Check Up programı hazırladık. Diyabet Check

Detaylı

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR Prof. Dr. Mehmet Ersoy DEMANSA NEDEN OLAN HASTALIKLAR AMAÇ Demansın nedenleri ve gelişim sürecinin öğretmek Yaşlı bireyde demansa bağlı oluşabilecek problemleri öğretmek

Detaylı

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı VEREM HASTALIĞI

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı VEREM HASTALIĞI T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı VEREM HASTALIĞI VEREM (TÜBERKÜLOZ) NEDİR? Verem hastalığı; verem mikrobunun solunum yolu ile alınmasıyla oluşan bulaşıcı bir

Detaylı

Diyabet ve egzersiz TÜRKİYE ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA DERNEĞİ DİABETES MELLİTUS ÇALIŞMA VE EĞİTİM GRUBU

Diyabet ve egzersiz TÜRKİYE ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA DERNEĞİ DİABETES MELLİTUS ÇALIŞMA VE EĞİTİM GRUBU TÜRKİYE ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA DERNEĞİ DİABETES MELLİTUS ÇALIŞMA VE EĞİTİM GRUBU TEMD DİABETES MELLİTUS ÇALIŞMA VE EĞİTİM GRUBU HASTA EĞİTİM KİTAPÇIKLARI SERİSİ 02 Diyabet ve egzersiz Diyabetli bireyler

Detaylı

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ 20.05.2010 Giriş I Renovasküler hipertansiyon (RVH), renal arter(ler) darlığının neden

Detaylı

ATRİYAL FİBRİLASYON Atriyal fibrilasyon En sık görülen aritmi Epidemiyoloji Aritmiye bağlı hastaneye yatanların 1/3 ü AF li. ABD de tahmini 2.3 milyon, Avrupa da 4.5 milyon insan AF ye sahip. Sıklığı

Detaylı

Kalp Hastalıklarından Korunma

Kalp Hastalıklarından Korunma Kalp Hastalıklarından Korunma AsılRezzan Dr alt başlık Deniz stilini Acardüzenlemek için tıklatın Kalp- Damar hastalıkları (KDH) birçok Avrupa ülkesinde ve Türkiye de orta ve ileri yaş grubunda en önemli

Detaylı

DİYABETTEN KORUNMADA CİNSİYET İLİŞKİLİ FARKLILIKLAR. Dr. İlhan TARKUN Kocaeli Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı

DİYABETTEN KORUNMADA CİNSİYET İLİŞKİLİ FARKLILIKLAR. Dr. İlhan TARKUN Kocaeli Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı DİYABETTEN KORUNMADA CİNSİYET İLİŞKİLİ FARKLILIKLAR Dr. İlhan TARKUN Kocaeli Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Cinsiyet İlişkili Farklılıklar ERKEK BEYNİ KADIN BEYNİ Cinsiyet İlişkili

Detaylı

Hipertansiyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015

Hipertansiyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015 Hipertansiyon HT Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015 Bu sunum Arş. Gör. Dr. Neslihan Yukarıkır ve Arş. Gör. Dr. Dilber Deryol Nacar

Detaylı

İleri Obez Diyabetiklerde Tedavi Yaklaşım Bariatrik Cerrahinin Zamanlaması

İleri Obez Diyabetiklerde Tedavi Yaklaşım Bariatrik Cerrahinin Zamanlaması İleri Obez Diyabetiklerde Tedavi Yaklaşım Bariatrik Cerrahinin Zamanlaması Prof.Dr.Volkan Genç Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Meme-Endokrin ve Metabolizma Cerrahisi ÇOK BİLİNENLER

Detaylı

DİYABETES MELLİTUS. Dr. Aslıhan Güven Mert

DİYABETES MELLİTUS. Dr. Aslıhan Güven Mert DİYABETES MELLİTUS Dr. Aslıhan Güven Mert DİYABET YÖNETİMİ Kan şekeri ayarını sağlamaktır. Diyabet tedavisinde hedef glukoz değerleri NORMAL HEDEF AKŞ (mg/dl)

Detaylı

Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara

Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara Başak Bolayır a, Muhittin Yalçın a, Gülkhat Abilova a, Sakine Güzel b, Emre Arslan a, Alev Eroğlu Altınova a, Müjde Aktürk a, Füsun Baloş Törüner a, Ayhan Karakoç a, İlhan Yetkin a, Nuri Çakır a a Endokrinoloji

Detaylı

HİPOGLİSEMİNİN KOMPLİKASYONLARI

HİPOGLİSEMİNİN KOMPLİKASYONLARI HİPOGLİSEMİNİN KOMPLİKASYONLARI Prof. Dr. Reyhan ERSOY Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı HİPOGLİSEMİ VE DİYABETES MELLİTUS Hipoglisemi Diyabetes

Detaylı

Kalp Krizini Tetikleyen Durumlar ve Tedavisi. Doç. Dr. Bülent Özdemir Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı

Kalp Krizini Tetikleyen Durumlar ve Tedavisi. Doç. Dr. Bülent Özdemir Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Kalp Krizini Tetikleyen Durumlar ve Tedavisi Doç. Dr. Bülent Özdemir Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Kalp Krizini Tetikleyen Durumlar ve Tedavisi KALP KRİZİ Kalp krizi (miyokard

Detaylı

Pankreas, midenin arkasında karın içine yerleşmiş bir organdır. Gıdaların sindirim ve kullanımında büyük rol alır. Vücut için önemli hormonlar

Pankreas, midenin arkasında karın içine yerleşmiş bir organdır. Gıdaların sindirim ve kullanımında büyük rol alır. Vücut için önemli hormonlar Pankreas, midenin arkasında karın içine yerleşmiş bir organdır. Gıdaların sindirim ve kullanımında büyük rol alır. Vücut için önemli hormonlar üretir. Bunların başında insülin gelmektedir. İnsülin, pankreastan

Detaylı

METABOLİK CERRAHİ İLE TİP 2 DİYABET NASIL TEDAVİ EDİLİR? (VİDEO) OBEZİTE CERRAHİSİ TİP 2 DİYABETİ TEDAVİ EDEBİLİR!

METABOLİK CERRAHİ İLE TİP 2 DİYABET NASIL TEDAVİ EDİLİR? (VİDEO) OBEZİTE CERRAHİSİ TİP 2 DİYABETİ TEDAVİ EDEBİLİR! METABOLİK CERRAHİ İLE TİP 2 DİYABET NASIL TEDAVİ EDİLİR? (VİDEO) http://www.obezitecerrahisi.com/wp-content/uplo ads/2014/09/metabolik-cerrahi-ile-tip-2- diyabet-seker-hastaligi-nasil-tedaviedilir_qtp1.mp4

Detaylı

UÜ-SK AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI HİZMET KAPSAMI

UÜ-SK AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI HİZMET KAPSAMI Rev. No : 03 Rev.Tarihi : 28 Şubat 2012 1 / 5 1 HİZMET KAPSAMI: Aile Hekimliği Anabilim Dalı yaş, cinsiyet, yakınma, hastalık ayrımı yapmaksızın, yaşamın bütün evrelerinde ve süreklilik içinde, sağlığın

Detaylı

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU Yazar Ad 61 Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU Ülkemizde kalp damar hastalıkları erişkinlerde en önemli ölüm ve hastalık nedeni olup kanser veya trafik kazalarına bağlı ölümlerden daha sık görülmektedir. Halkımızda

Detaylı

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU Alanin Transaminaz ( ALT = SGPT) : Artmış alanin transaminaz karaciğer hastalıkları ( hepatosit hasarı), hepatit, safra yolu hastalıklarında ve ilaçlara bağlı olarak

Detaylı

Hastalarda insulin direncini ölçmek klinik pratiğimizde tanı koymak ve tedaviyi yönlendirmek açısından yararlı ve önemlidir.

Hastalarda insulin direncini ölçmek klinik pratiğimizde tanı koymak ve tedaviyi yönlendirmek açısından yararlı ve önemlidir. Hastalarda insulin direncini ölçmek klinik pratiğimizde tanı koymak ve tedaviyi yönlendirmek açısından yararlı ve önemlidir. Dr. Sibel Güldiken Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma

Detaylı

Pulmoner Emboli Profilaksisi. Tanım. Giriş. Giriş 12.06.2010. Dr. Mustafa YILDIZ Fırat Üniversitesi Acil Tıp AD. Pulmoneremboli(PE):

Pulmoner Emboli Profilaksisi. Tanım. Giriş. Giriş 12.06.2010. Dr. Mustafa YILDIZ Fırat Üniversitesi Acil Tıp AD. Pulmoneremboli(PE): Pulmoner Emboli Profilaksisi Dr. Mustafa YILDIZ Fırat Üniversitesi Acil Tıp AD m Pulmoneremboli(PE): Bir pulmonerartere kan pıhtısının yerleşmesi Distaldeki akciğer parankimine kan sağlanaması Giriş Tipik

Detaylı

Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor

Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor Rahim Ağzı Kanserinde Çığır Açan Adım Kadın Kanserleri Hakkında Mutlaka Bilmeniz Gerekenler Özel

Detaylı

İSTATİSTİK, ANALİZ VE RAPORLAMA DAİRE BAŞKANLIĞI

İSTATİSTİK, ANALİZ VE RAPORLAMA DAİRE BAŞKANLIĞI RAPOR BÜLTENİ İSTATİSTİK, ANALİZ VE RAPORLAMA DAİRE BAŞKANLIĞI Tarih: 10/09/2015 Sayı : 8 Dünya Lenfoma Farkındalık Günü 15 Eylül 2015 Hazırlayan Neşet SAKARYA Birkaç dakikanızı ayırarak ülkemizde 2011

Detaylı

Doç. Dr. Halil Coşkun. Dr. Hüseyin Kazim Bektaşoğlu

Doç. Dr. Halil Coşkun. Dr. Hüseyin Kazim Bektaşoğlu Doç. Dr. Halil Coşkun Dr. Hüseyin Kazim Bektaşoğlu GİRİŞ 2010 verilerine göre dünyada erişkinlerde (20-79 yaş) diabet prevalansı %6,4 (285 milyon). 2030 da bu oranın %7,7 ye (439 milyon) yükseleceği öngörülüyor.

Detaylı

Kan Kanserleri (Lösemiler)

Kan Kanserleri (Lösemiler) Lösemi Nedir? Lösemi bir kanser türüdür. Kanser, sayısı 100'den fazla olan bir hastalık grubunun ortak adıdır. Kanserde iki önemli özellik bulunur. İlk önce bedendeki bazı hücreler anormalleşir. İkinci

Detaylı

İkili Oral Antidiyabetik Kombinasyonları

İkili Oral Antidiyabetik Kombinasyonları İkili Oral Antidiyabetik Kombinasyonları Prof.Dr.Mustafa ARAZ Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji BD 51.Ulusal Diyabet Kongresi, Antalya Kime İkili Kombinasyon? Kime İkili Kombinasyon? Klavuz

Detaylı

Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi

Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi Dr. Ali Ayberk Beşen Başkent Üniversitesi Tıbbi Onkoloji BD Giriş Sitotoksik tedaviler herhangi

Detaylı

HİZMETE ÖZEL. T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu DOSYA

HİZMETE ÖZEL. T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu DOSYA HİZMETE ÖZEL T.C. NORMAL Sayı : 77893119-000- Konu : Asetil salisilik asit içeren tekli veya kombine ilaçlar hk. DOSYA 19.07.2007 tarihli Asetil Salisilik Asit ve Askorbik Asit Kombinasyonu İçeren Preparatlar

Detaylı

Nebile ÖZDEMİR Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi

Nebile ÖZDEMİR Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi Nebile ÖZDEMİR Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi TÜRKİYEDE BÖBREK NAKLİ 1975 yılında canlı 1978 yılında kadavra E.Ü.T.F Hastanesi Organ Nakli Uygulama ve Araştırma Merkezi 1988

Detaylı

Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi

Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi İhsan Ateş 1, Mustafa Altay 1, Nihal Özkayar 2, F. Meriç Yılmaz 3, Canan Topçuoğlu 3, Murat Alışık 4, Özcan Erel 4, Fatih Dede 2 1 Ankara Numune Eğitim

Detaylı

(ANEVRİZMA) Dr. Dağıstan ALTUĞ

(ANEVRİZMA) Dr. Dağıstan ALTUĞ ANEURYSM (ANEVRİZMA) Arteriyel sistemindeki lokalize bir bölgeye kan birikmesi sonucu şişmesine Anevrizma denir Gerçek Anevrizma : Anevrizma kesesinde Arteriyel duvarların üç katmanını kapsayan Anevrizma

Detaylı

İnkretinler (Olgu sunumları ile)

İnkretinler (Olgu sunumları ile) İnkretinler (Olgu sunumları ile) Prof. Dr. Erdinç ERTÜRK Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı II. Endokrinolojik Sorunlara Olgu Bazında Çözümler Sempozyumu 5-6 Nisan 2007 - İzmir

Detaylı

29 EKİM DÜNYA İNME GÜNÜ CMY

29 EKİM DÜNYA İNME GÜNÜ CMY 1 29 Eİ DÜNA İNE GÜNÜ 2 DÜNA ve TÜRİE İNE VERİLERİ Beyin damar hastalıkları dünyada en fazla fonksiyon kaybına neden olan, yaşam kalitesini çok etkileyen ve ikinci sıradaki ölüm nedeni olan hastalık grubunu

Detaylı

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün; Epilepsi bir kişinin tekrar tekrar epileptik nöbetler geçirmesi ile niteli bir klinik durum yada sendromdur. Epileptik nöbet beyinde zaman zaman ortaya çıkan anormal elektriksel boşalımların sonucu olarak

Detaylı

Türkiye de Klinik Kalite Çalışmaları

Türkiye de Klinik Kalite Çalışmaları Türkiye de Klinik Kalite Çalışmaları Dr.Hasan GÜLER Uluslararası Hasta Güvenliği ve Sağlık Finansmanı Araştırmaları Merkezi(UHGSfam) Kalite ve Akreditasyon Sempozyumu 1 Aralık 2017, İstanbul İçerik Sağlıkta

Detaylı

YOĞUN BAKIM EKİBİNDE HEMŞİRE VE HASTA BAKIMI BURCU AYDINOĞLU HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ

YOĞUN BAKIM EKİBİNDE HEMŞİRE VE HASTA BAKIMI BURCU AYDINOĞLU HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ YOĞUN BAKIM EKİBİNDE HEMŞİRE VE HASTA BAKIMI BURCU AYDINOĞLU HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ 2007 Yoğun Bakım Üniteleri Hasta bakımının en karmaşık Masraflı Teknoloji ile içiçe Birden fazla organı ilgilendiren

Detaylı

ÜÇLÜ ORAL ANTİDİYABETİK TEDAVİSİ. Derun Taner Ertuğrul KEAH Endokrinoloji

ÜÇLÜ ORAL ANTİDİYABETİK TEDAVİSİ. Derun Taner Ertuğrul KEAH Endokrinoloji ÜÇLÜ ORAL ANTİDİYABETİK TEDAVİSİ Derun Taner Ertuğrul KEAH Endokrinoloji NİYE KOMBİNE EDİYORUZ? ADA ve EASD basamak tedavisi öneriyor. Önce metformin, sonra diğer ilaçları ekle: OAD, GLP1 agonistleri veya

Detaylı

Diyabet ve göz sorunları

Diyabet ve göz sorunları TÜRKİYE ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA DERNEĞİ DİABETES MELLİTUS ÇALIŞMA VE EĞİTİM GRUBU TEMD DİABETES MELLİTUS ÇALIŞMA VE EĞİTİM GRUBU HASTA EĞİTİM KİTAPÇIKLARI SERİSİ 08 Diyabet ve göz sorunları Diyabet

Detaylı

Farklı Psikiyatrik Tanılı Hastalarda Glisemik Kontrol ile Serum Lipid Profili Arasındaki İlişki: HbA1c, dislipidemi'yi mi öngörüyor?

Farklı Psikiyatrik Tanılı Hastalarda Glisemik Kontrol ile Serum Lipid Profili Arasındaki İlişki: HbA1c, dislipidemi'yi mi öngörüyor? Farklı Psikiyatrik Tanılı Hastalarda Glisemik Kontrol ile Serum Lipid Profili Arasındaki İlişki: HbA1c, dislipidemi'yi mi öngörüyor? Hasan Mervan AYTAÇ, Sinem ACAR, Nazan AYDIN Bakırköy Prof. Dr. Mazhar

Detaylı

Metabolik Sendrom Tanı Tedavi Dr. Abdullah Okyay

Metabolik Sendrom Tanı Tedavi Dr. Abdullah Okyay Metabolik Sendrom Tanı Tedavi Dr. Abdullah Okyay Metabolik Sendrom İnsülin direnci (İR) zemininde ortaya çıkan Abdominal obesite Bozulmuş glukoz toleransı (BGT) veya DM HT Dislipidemi Enflamasyon, endotel

Detaylı

Tedavi. Tedavi hedefleri;

Tedavi. Tedavi hedefleri; Doç. Dr. Onur POLAT Tedavi DVT tanısı konduktan sonra doğal gidişine bırakılırsa, ölümcül komplikasyonu olan PE ve uzun dönemde sakatlık oranı son derece yüksek olan posttromboflebitik sendrom ve Pulmoner

Detaylı

Su Çiçeği. Suçiçeği Nedir?

Su Çiçeği. Suçiçeği Nedir? Suçiçeği Nedir? Su çiçeği varisella zoster adı verilen bir virüs tarafından meydana getirilen ateşli bir enfeksiyon hastalığıdır. Varisella zoster virüsü havada 1-2 saat canlı kalan ve çok hızlı çoğalan

Detaylı

Kronik böbrek yetmezliğine sahip olan her hasta böbrek nakli için aday olabilmektedir.

Kronik böbrek yetmezliğine sahip olan her hasta böbrek nakli için aday olabilmektedir. Kimler Böbrek Naklinden Yarar Sağlayabilir? Böbrek nakli kimlere yapılabilir? Kronik böbrek yetmezliğine sahip olan her hasta böbrek nakli için aday olabilmektedir. İlerlemiş böbrek yetmezliğinin en sık

Detaylı

İNSÜLİN UYGULAMALARI

İNSÜLİN UYGULAMALARI İNSÜLİN UYGULAMALARI İnsülinin Fizyolojik Özellikleri İnsülin; pankreasın langerhans adacıklarındaki beta hücrelerinden salgılanan ve kan glikozunu düşüren bir hormondur. Sağlıklı bireylerde (gebe ve obez

Detaylı

Yatan hastalarda güncel diyabet tedavisi

Yatan hastalarda güncel diyabet tedavisi Yatan hastalarda güncel diyabet tedavisi Doç. Dr. Mehmet Uzunlulu Medeniyet Üniversitesi Göztepe EAH İç Hastalıkları Kliniği Diyabet hastası neden yatar? Kontrolsüz diyabet HbA1c: %16 Metformin DPP-4 inhibitörü

Detaylı

OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN KİŞİLERDE KİLO VERMEK BEYNİ İŞTE BÖYLE ETKİLİYOR!

OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN KİŞİLERDE KİLO VERMEK BEYNİ İŞTE BÖYLE ETKİLİYOR! OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN KİŞİLERDE KİLO VERMEK BEYNİ İŞTE BÖYLE ETKİLİYOR! Yeni araştırmalar, kilo kaybı ameliyatının vücut yağlarının beyin üzerindeki olumsuz etkilerini tersine çevirdiğini gösteriyor.

Detaylı

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü Tip 1 diyabete giriş Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü ENTERNASYONAL EKSPER KOMİTE TARAFINDAN HAZIRLANAN DİABETİN YENİ SINIFLAMASI 1 - Tip 1 Diabetes

Detaylı

Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Tarih boyunca; İnsan diyeti, Aktivite kalıpları, Beslenme durumu. Paleolithic dönemden beri: Diyet kalıpları, Fiziksel aktivite

Detaylı

Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi

Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi Kahramanmaraş 1. Biyokimya Günleri Bildiri Konusu: Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi Mehmet Aydın DAĞDEVİREN GİRİŞ Fetuin-A, esas olarak karaciğerde

Detaylı

Tip 2 Diyabet te Agresif Tedavi Gerekli mi? EVET. Prof. Dr. Kürşad Ünlühızarcı Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı

Tip 2 Diyabet te Agresif Tedavi Gerekli mi? EVET. Prof. Dr. Kürşad Ünlühızarcı Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Tip 2 Diyabet te Agresif Tedavi Gerekli mi? EVET Prof. Dr. Kürşad Ünlühızarcı Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Günümüzde diyabet tedavisinde neredeyiz? Tedavide başarı durumumuz

Detaylı

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA. Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA. Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi TEMEL SLAYTLAR Kardiyovasküler Hastalıkların Epidemiyolojisi

Detaylı

Özel Bir Hastanede Diyabet Polikliniğine Başvuran Hastalarda İnsülin Direncini Etkileyen Faktörlerin Araştırılması

Özel Bir Hastanede Diyabet Polikliniğine Başvuran Hastalarda İnsülin Direncini Etkileyen Faktörlerin Araştırılması Özel Bir Hastanede Diyabet Polikliniğine Başvuran Hastalarda İnsülin Direncini Etkileyen Faktörlerin Araştırılması 20 24 Mayıs 2009 tarihleri arasında Antalya da düzenlenen 45. Ulusal Diyabet Kongresinde

Detaylı

DİABETES MELLİTUS DİYABET (Şeker )HASTALIĞI. ATASAM HASTANESİ Kalite Yönetim Birimi

DİABETES MELLİTUS DİYABET (Şeker )HASTALIĞI. ATASAM HASTANESİ Kalite Yönetim Birimi DİABETES MELLİTUS DİYABET (Şeker )HASTALIĞI ATASAM HASTANESİ Kalite Yönetim Birimi BU EĞİTİMDE NELER PAYLAŞACAĞIZ? DİYABET(ŞEKER HASTALIĞI) NEDİR? Diyabet vücutta yeterince insülin üretilememesi veya etkili

Detaylı

TÜTÜN ÜRÜNLERİNİN ZARARLARI PASİF ETKİLENİM

TÜTÜN ÜRÜNLERİNİN ZARARLARI PASİF ETKİLENİM TÜTÜN ÜRÜNLERİNİN ZARARLARI VE PASİF ETKİLENİM TÜTÜN ÜRÜNLERİ TÜTÜN ÜRÜNLERİ TÜTÜN ÜRÜNLERİ TÜTÜN ÜRÜNLERİ TÜTÜN ÜRÜNLERİ Başlıca tütün ürünleri nelerdir? SİGARA ELEKTRONİK SİGARA PİPO PURO NARGİLE ESRAR

Detaylı

Diyabet nedir? Ensülin nedir?

Diyabet nedir? Ensülin nedir? Was ist Diabetes? Was ist Insulin? (Türkisch) Diyabet nedir? Ensülin nedir? Diyabet melitusun temelleri Diyabet melitus Diyabet, kronik bir özümleme bozukluğudur. Diyabetli olmak demek, ya vücudunuzun

Detaylı

Hemodiyaliz Hastalarında Atriyal Fibrilasyon Sıklığı ve Tromboembolik İnmeden Koruma Yönelimleri

Hemodiyaliz Hastalarında Atriyal Fibrilasyon Sıklığı ve Tromboembolik İnmeden Koruma Yönelimleri Hemodiyaliz Hastalarında Atriyal Fibrilasyon Sıklığı ve Tromboembolik İnmeden Koruma Yönelimleri Nuri Barış Hasbal, Yener Koç, Tamer Sakacı, Mustafa Sevinç, Zuhal Atan Uçar, Tuncay Şahutoğlu, Cüneyt Akgöl,

Detaylı

VAKA SUNUMU. Dr. Arif Alper KIRKPANTUR Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Ünitesi

VAKA SUNUMU. Dr. Arif Alper KIRKPANTUR Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Ünitesi VAKA SUNUMU Dr. Arif Alper KIRKPANTUR Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Ünitesi ÖYKÜ 58 yaşında, erkek hasta, emekli memur, Ankara 1989: Tip 2 DM tanısı konularak, oral antidiyabetik

Detaylı

SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ HAZIRLAYAN:FZT.MELTEM ERASLAN DANIŞMAN:PROF.DR.İSMET MELEK Obezite (şişmanlık),vücutta aşırı ölçüde

Detaylı

Dr. Figen HANAĞASI Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi Nöroloji Bölümü

Dr. Figen HANAĞASI Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi Nöroloji Bölümü Dr. Figen HANAĞASI Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi Nöroloji Bölümü Amaç Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi Uyku Bozuklukları Laboratuvarı nda tetkik edilen 86 hastanın klinik ve polisomnografik

Detaylı

Obez Çocuklarda Kan Basıncı Değişkenliği ve Subklinik Organ Hasarı Arasındaki İlişki

Obez Çocuklarda Kan Basıncı Değişkenliği ve Subklinik Organ Hasarı Arasındaki İlişki Obez Çocuklarda Kan Basıncı Değişkenliği ve Subklinik Organ Hasarı Arasındaki İlişki Ayşe Ağbaş 1, Emine Sönmez 1, Nur Canpolat 1, Özlem Balcı Ekmekçi 2, Lale Sever 1, Salim Çalışkan 1 1. İstanbul Üniversitesi,

Detaylı

Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi. Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı

Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi. Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı Çalışan açısından, yüksekte güvenle çalışabilirliği belirleyen etkenler:

Detaylı

DİYABETİK DİYALİZ HASTALARINDA GLİSEMİK DALGALANMA

DİYABETİK DİYALİZ HASTALARINDA GLİSEMİK DALGALANMA DİYABETİK DİYALİZ HASTALARINDA GLİSEMİK DALGALANMA Dr. Taner Baştürk Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği *Diyabet, genellikle hiperglisemi şeklinde ortaya çıkan kronik

Detaylı

NEREYE KOŞUYOR. Doç. Dr. İbrahim İKİZCELİ. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı

NEREYE KOŞUYOR. Doç. Dr. İbrahim İKİZCELİ. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı 2012 β-blokörler NEREYE KOŞUYOR Doç. Dr. İbrahim İKİZCELİ İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Adernerjik sistem Tarihçesi 1900-1910 Epinefrin 1940-1950 Norepinefrin α, β-reseptör 1950-1960

Detaylı

HASTANESİ KARDİYOLOJİ KLİNİĞİ PIHTI KAPLI YAPAY KALP KAPAKLARININ PIHTI ERİTİCİ İLAÇ İLE TEDAVİSİ İÇİN HASTANIN BİLGİLENDİRİLMİŞ ONAM (RIZA) BELGESİ

HASTANESİ KARDİYOLOJİ KLİNİĞİ PIHTI KAPLI YAPAY KALP KAPAKLARININ PIHTI ERİTİCİ İLAÇ İLE TEDAVİSİ İÇİN HASTANIN BİLGİLENDİRİLMİŞ ONAM (RIZA) BELGESİ HASTANESİ KARDİYOLOJİ KLİNİĞİ PIHTI KAPLI YAPAY KALP KAPAKLARININ PIHTI ERİTİCİ İLAÇ İLE TEDAVİSİ İÇİN HASTANIN BİLGİLENDİRİLMİŞ ONAM (RIZA) BELGESİ HASTANIN Adı Soyadı:..... Protokol Numarası:..... Doğum

Detaylı

Acil Serviste Akılcı Antibiyotik Kullanımının Temel İlkeleri Dr. A. Çağrı Büke

Acil Serviste Akılcı Antibiyotik Kullanımının Temel İlkeleri Dr. A. Çağrı Büke Acil Serviste Akılcı Antibiyotik Kullanımının Temel İlkeleri Dr. A. Çağrı Büke Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji 12/o4/2014 Akılcı antibiyotik kullanımı Antibiyotiklere

Detaylı

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! Lenfödem, lenf sıvısının dolaşımındaki yetersizlik yüzünden dokular arasında proteinden zengin sıvı birikimine bağlı olarak şişlik ve ilerleyen

Detaylı

OKUL ÖNCESİ CHECK-UP PROGRAMI

OKUL ÖNCESİ CHECK-UP PROGRAMI OKUL ÖNCESİ CHECK-UP PROGRAMI Okul öncesi check-up programı okul çağı çocuklarının başarılarını ve öğrenme kabiliyetlerini etkileyebilecek en sık rastlanan problemlerinin arandığı sağlık taramasıdır. Bu

Detaylı

Diyabetik Hasta Takibi. Dr. Hasan Onat PHD Diyabet Çalışma Grubu İnece ASM, Kırklareli

Diyabetik Hasta Takibi. Dr. Hasan Onat PHD Diyabet Çalışma Grubu İnece ASM, Kırklareli Diyabetik Hasta Takibi Dr. Hasan Onat PHD Diyabet Çalışma Grubu İnece ASM, Kırklareli Amaç Bu oturum sonunda katılımıcı hekimler birinci basamakta Diyabet hastalığının yönetimi konusunda bilgi sahibi olacaklardır.

Detaylı