- Ben sana demiştim, görülecek ne var şu MISIR da diye... devam etti.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "- Ben sana demiştim, görülecek ne var şu MISIR da diye... devam etti."

Transkript

1 - YANLIŞ YAPTIK. İTALYA YA GİTMELİYDİK. Bu sözler havaalanında bagajlarını bekleyen yaşlarında bir bayana aitti. Uçaktan yeni inmiştim. Hani bazen çok güzel bir rüyadan uyanırsınız da gözlerinizi kapattığınız zaman devam edeceğinizi sanırsınız ve yataktan çıkasınız gelmez. Halbuki güneş, perdeden içeri sızmıştır bir kere. Büyü bozulmuştur artık. İşte tam ben de bu rüyanın bitmemesi için hayaller kurarken kadının bu sözleri, perdeyi sonuna kadar açmaya yetti de arttı bile. Işık içeri girmişti. Rüya bitmişti artık. Kadına döndüm. İçimden zavallı kadın diye geçirerek, alaycı bir gülümseyişle gözlerinin içine baktım. Eşiyle konuşan kadın beni gördükten sonra bir an duraksadı. Gülümseyişimi, onay şeklinde almış olmalı ki daha da kendinden emin bir ses tonuyla: - Ben sana demiştim, görülecek ne var şu MISIR da diye... devam etti. Evet ne vardı Mısır da? Neydi Mısır a gidenleri bu kadar hayrete düşüren ya da kayıtsız bırakan. Bir ülke bu kadar mı gizemli ya da sıradan olabilirdi? Sanırım Mısır a gidenlerin tamamına aynı soruyu sorsanız, hepsinden de farklı farklı yanıtlar alırsınız. Aslında hepsi de haklıdırlar. Çünkü dünya üzerinde bu kadar kaosu üzerinde barındıran çok da fazla ülke olduğunu sanmıyorum. Fly Havacılık A.Ş. ve Kosmos Tura içten teşekkürlerimle... Comolos lu Abdul Fattah a, Papyrus ustası Abdo Mekawy e, Dalma hocası Ahmed e, Polis Ahmet e, Milan ı yendiğimiz gece bana sadece bir yarı katlanabilen İtalyan çocuğa, İskenderiye Tren İstasyonu Şefi Saad Metry e ve tekrar görüşmeyi umutla beklediğim, hala sıcacık gülümsemesi gözlerimin önünden gitmeyen Magdalena ya sevgilerimle... İşte benim hikayem...

2 03 Mart 2001 Cumartesi (1. gün), Telefonun alarm sesiyle uyandım. Saate şöyle bir baktım İnsanın kaderini kendi icat ettiği bir şeye bırakması ne garip. Ya o saat çalmasaydı, ya gecikip uçağı kaçırsaydım. Neyse hayıflanmanın gereği yoktu. Evden çıkmak için 15 dakikam daha vardı. Her şeyimi dünden hazırlamıştım. Ufak mavi sırt çantam ve fotoğraf makinem. Havaalanına tedbir olsun diye yarım saat kadar erken gitmiştim. Kontrollerden geçtikten sonra beklemeye koyuldum. Neydi beni bu maceraya iten? Daha bir hafta öncesine kadar aklımın köşesinden bile geçmeyen MISIR, şimdi nasıl oluyor da kısa bir hava yolu mesafesi kadar yakın olabiliyordu? Tesadüf mü yoksa kader mi? Bu sorunun cevabını şu an bile verebilmem zor. Turizm Acentalarına ve uçaklara hizmet veren bir Havayolu şirketi müşterim var. Geçenlerde ihtiyaç sebebiyle beni çağırdıklarında, onlara da cazip gelen şöyle bir teklif yaptım: Servis ücreti ödemek yerine beni Bayram da bir yerlere gönderin. Onlar da İtalya, Portekiz, İzlanda, Tunus veya Mısır dan birini seçmemi söylediler. Mısır ı seçtim hiç düşünmeden. Çünkü Avrupa ülkeleri pek ilgimi çekmiyordu. Biraz Tunus ile Mısır arasında kararsız kaldıktan sonra Mısır deyiverdim. Onlar da kabul ettiler ve 3 Mart günü en geç saat 7 de havaalanında olmamı söylediler. -Bilet diye sorduğumda ise bilete gerek olmadığını söylediler. Eh, bu da onların işiydi. Ama içimde hala bir şeylerin ters gideceği, Mısır a gidemeyeceğim endişesini de taşımıyor değildim. Havaalanında beklerken bir süre insanları incelemeye koyuldum. Çok ağır bir ekonomik kriz geçirmemize rağmen bayram arifesi havaalanı bayağı kalabalıktı. Kimileri kayak takımlarını sırtlanmış kaymaya gidiyorlar, kimileri dalgıç takımlarını alıp dalmaya. Bu insanlar ekonomik krizden etkilenmemişler miydi, yoksa ülkenin bu kötü şartlarına rağmen yaşama sevincini yitirmemiş nadir insanlardan mıydılar? Ya ben? Sanırım kendimi biraz da kaybedecek pek de fazla bir şeyim olmaması sebebiyleikinci gruba rahatlıkla kabul edebilirim. Beni uçağa bindirecek kişiyle buluşmamıza dakikalar kala, içimdeki şüpheler de artıyordu. Acaba bir aksilik çıkacak mıydı? Her ihtimale karşı bilet fiyatını sormaya karar verdim. Eğer hesaplı ise, bir aksilik çıkması durumunda kendim de bilet alıp gidebilirdim. Gidiş-Dönüş biletinin 560 $ olduğunu öğrenince hayallerim suya düştü. Çünkü benim tatilde harcamayı düşündüğüm toplam para uçak parasından daha azdı. Aksilik çıkmaması gerekiyordu. Başka şansım yoktu. Aksilik çıkmadı. Arkadaş belirlediğimiz saatte geldi ve kolayca biniş kartını alıp uçağa bindim. Gerçi aynı sıkıntıları dönüşte de hissedecektim ama en azından şu anda uçaktaydım ve 15 dakika içinde havalanacaktık. Uçağa bindikten sonra fark ettim ki aslında bindiğim uçak; bir turizm şirketi tarafından kiralanmıştı. Bazı müşterilerini almak için ilk önce Ankara ya uğrayacak, oradan da Luxor a uçacaktık. Ama benim ilk önce turun rehberini bulup dönüş için zaman ve yeri öğrenmem gerekiyordu. Ne de olsa minibüsçülerin argo tabiriyle ördek yolcu olduğumdan pek de hoş karşılanmadım. Haklıydılar çünkü insanların yüzlerce dolar ödeyerek uçtukları yere bedava uçuyordum. Sonunda uçağın dönüşte Kahire den hareket edeceğini ve Kahire de kalacakları oteli öğrendim. Dönüş için de içim biraz rahatlamıştı. Uçak havalandıktan sonra yanımda oturan bayanın yaşlarında İsviçreli bir bayan olduğunu fark ettim. Yaptığımız sohbet esnasında kendisinin bir çok ülkeyi gezdiğini, genelde yalnız seyahat ettiğini, hatta Mısır dan sonra Avustralya ya yalnız gideceğini ama Mısır a yalnız gitmeye cesaret edemediğinden dolayı bir Türk

3 arkadaşı dolayısıyla Türkiye den bir tur ayarladığını öğrendim. Kendisine daha önce Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya ya da yalnız seyahat ettiğimi söylememe rağmen cesaretimden dolayı beni kutladı. Ben de ona Mısır da da yalnız seyahat etmeye mani bir durumun olmadığını söyledim. Asıl amacım onu ikna etmek değildi elbette. Sadece buna kendim de inanmak istiyordum. Bu arada Mısır hakkında konuşmak için rehberi gözetleyip durdum. Fakat bütün yolculuk boyunca uyukladığı için bir türlü konuşma fırsatı bulamadım. Her ne kadar internetten araştırmış dahi olsam, henüz rotamı bile tam olarak belirleyememiştim. Daha önce defalarca Mısır a gitmiş bir rehberden alınacak birkaç öğüt çok işime yarayabilirdi. Aslında biraz da kendimi sonbaharda dökülmüş bir yaprak gibi kader rüzgarına bırakmayı seviyorum. Bazen yolumu kaybedip ilginç insanlarla tanışmayı, bazense hiç de hazırlıklı olmadığım bir anda neden çıktığını bile bilmediğim bir kavganın içinde buluvermeyi ne yalan söyleyeyim oldukça eğlenceli buluyorum. Zaten kimilerine göre sefillik olarak nitelendirilebilecek bu tatil tipini çok yıldızlı otellere tercih etmemin sebebi, maddi kaygılardan çok, macera ve özgürlük düşkünü ruhumdur. Lüks alış veriş mağazalarının o huzur veren ama oldum olası soğuk ve maddiyat kokan havasını teneffüs etmektense bir halk pazarında kaybolmayı, bağrış çağrış içinde kavga mı ettikleri yoksa malını satmaya mı çalıştıkları belli olmayan satıcılarla kıran kırana pazarlık yapmayı, annesine şeker aldırmak için bir yandan ağlarken bir yandan da eteğini çekiştiren çocuğu izlemeyi, sanki malıyla ilgileniyormuş gibi yaptığım yaşlı teyzenin güzel kızıyla göz göze gelmeyi tercih etmişimdir hep. Bir de ne zaman o çok yıldızlı otellerin kapısından içeri girsem, kendimi oraya ait değilmişim gibi hissederim. O yüzden sınıf otelleri, hostelleri tercih ederim. Çünkü o otellerde insanlar sizi baştan aşağı süzüp not vermezler. Kıyafet seçiminde birinci faktör beğenilmek değil, rahatlık ve kullanışlılıktır. Lüksünüz çok azdır ama zaten ihtiyacınız da yoktur. Akşam, Polonyalı, İspanyol, İtalyan hep bir arada oturup gezdiğiniz ülkelerdeki anılarınızı ve kendi ülkenizi, ülkenizin insanlarını anlatırsınız. Belki de okul yıllarından beri unuttuğunuz paylaşmanın zevkine varırsınız. Bazı insanlar vardır yalnız sinemaya bile gidemezler. Sanki kendileriyle baş başa kalmaya korkuyorlarmış gibi. Sanki kendileriyle barışık değillermiş, kendileriyle vakit geçirmek hoşlarına gitmiyormuş gibi. O insanlara acımışımdır hep. Halbuki bir kere yalnız tatile çıksalar, belki kendi kendileriyle yüzleşme fırsatına da sahip olacaklar. Yalnız tatile çıkmayı sevmemin birinci sebebi bu: Kendi kendimle baş başa kalmak. Aynaya bakmak gibi bir şey bu. Ama içerilere, daha derinlere. İkinci sebebi ise özgürlük ve sorumsuzluk hissi. Gözünüzü açtığınız anda, daha önce gitmediğiniz bir ülkenin tanımadığınız bir sokağında buluyorsunuz kendinizi. İnsanların dillerini bilmiyorsunuz. Konuşmaları, yüz hatları hatta el kol hareketleri bile yabancı. Ne gidecek bildik bir yeriniz var, ne de başınız sıkıştığında aranacak bir dost. Sanki bir bebek gibi hayata yeniden başlıyorsunuz işte. Size öğretilen tüm değer yargılarını, çatalı sol elle tutmanız gerektiğini, topluluk içinde geğirmenin ayıp olduğunu, bir arkadaşınızla yolda karşılaştığınızda iki kere yanağından öpmeniz gerektiğini unutun. Çünkü artık yeni bir toplumda, yeni bir kültürdesiniz. Siz yep yeni bir insansınız artık. Öğrenmeye hazır mısınız? O heyecanı, sıfırdan başlama heyecanını hissedebiliyor musunuz? O halde yeni bir dünyaya hoş geldiniz. Luxor havaalanı neredeyse çölün ortasında. Mısır ın % 95 inin çöl olduğunu okumuştum ama çölü sadece filmlerde gördüğümden gözümün önünde canlandıramamıştım. Ama şimdi gözümün önündeydi işte: Uçsuz bucaksız kum tepeleri. İstanbul dan ayrıldığımda hava biraz soğuk ve yağmurlu olduğu için

4 mecburen kışlık sayılabilecek polarımı giymiştim. Oysa şimdi çölün ortasındayım ve sıcaktan pişmek üzereyim. Türk vatandaşları vizeyi havaalanından alabiliyorlar. Ücreti daha önce öğrendiğimden 35 $ cebimde çoktan hazırdı. Fakat ben henüz etrafla ilgilenirken garip bir şey oldu. Oldukça iyi giyimli bir arap gelip, turu bir köşeye doğru götürdü. Ben de henüz grubun içinde olduğumdan ben de onlarla birlikte hareket ettim. Adam cebinden bir zarf çıkartıp içinden mavi ve kırmızı renkli iki pulu gösterip İngilizce bir şeyler anlatmaya başladı. İngilizce diyorum ama arap şivesi ile İngilizceyi anlaması bayağı zor oluyor. Hem arkada olduğumdan, hem de ingilizceyi arap şivesiyle konuşmasından dolayı bir şey anlamadım. Neden sonra insanların pasaportlarını çıkartıp ona verdiğinde anladım ki, gösterdiği pul vize imiş. Kalabalık bir sıra oluştu hemen. Sırası gelen pasaportunun bir sayfasını açıyor, adam da ona -Kosmos diye sorduktan sonra pulu yapıştırıyordu. Sıra bana geldiğinde arap sordu: - Kosmos? bir an teredütten sonra - Evet. Kosmos. Pulu yaladıktan sonra pasaportuma yapıştırdı. Vizeyi de beş kuruş para vermeden almıştım. O an vicdanım biraz sızlamıştı ama daha sonra Mısırlıların bana atmaya çalıştıkları, hatta attıkları kazıkları düşündükçe oh olsun diyorum. Elime sağlık. Kosmos tura son bir yüzsüzlük yapıp şehir merkezine kadar onlarla gelip gelemeyeceğimi sordum. Onlar da yer olursa gelebileceğimi söylediler. Luxor dayım. Otobüs Nil nehrinin kıyısında durdu. İnsanlar bagajlarıyla uğraşıp binecekleri ve dört gün boyunca Nil de seyahat edecekleri gemiyi incelerken ben gruptan ayrıldım. Sanırım onlarla dönüşe kadar görüşemeyecektik. Çünkü rotamız farklıydı. Biraz Nil in keyfini çıkarmaya karar verdim. Her ne kadar elimde internetten dökümanlar olsa da otel bulmanın o kadar da kolay olmayacağını biliyorum. Ama hava kararmasına da çok vardı ve erken kalkılan bir günün yorucu bir uçak yolculuğundan sonra Nil kenarında biraz dinlenmeyi hak etmiştim. Fakat ne mümkün. Henüz on onbeş metre ilerlemiştim ki, adamın bir yanıma gelip taksi isteyip istemediğimi sordu. Ben elimle hayır işareti yapmama rağmen sanki evet demiş gibi taksinin kapısını açıp sırtımdaki çantayı almaya yeltendi. Ben de daha sert bir hareketle hayır diyip biraz ilerledim. Daha sonra at arabası, tekne gezisi için de aynı şeyleri yaşadıktan sonra ilk önce bir otel bulup bu turist görüntüsünden kurtulmanın daha akıllıca bir iş olduğuna karar verdim. Nil kenarında satıcılardan yürümek zor olduğundan ara sokaklara daldım. Sıcağın altında git gide yüküm daha da ağırlaşıyordu. Ama yol yorgunluğuna ve yüküme rağmen caddelerde başı boş gezmek ve arapça tabelaları incelemek de hoşuma gitmişti. Küçüklüğümde bitiremesem de Kur an okudum. O yüzden arapça harflere ve rakamlara çok da yabancı değilim. Tam bir tabelayı çoktan unuttuğum arapçamla çözmeye çalışırken yan bankta ağaç gölgesi altında bir şeyler tıkınan gençlerden biri garip bir ses çıkardı: - Ssszzzt. İki üç kere bu sesi çıkardıktan bana bir şeyler söylemeye çalıştığını anlayıp ona döndüm. Sonradan öğrenecektim ki bu sesi Mısırlılar bir birlerine seslenirken veya kızlara laf atarken kullanıyorlar. Tıpkı bizdeki Şişşşt gibi. Gençlerden biri yerinden kalkmadan oraya gelmemi anlatan bir el işareti yaptı. Bir an tereddüt ettiğimi görünce kalkıp yanıma geldi. Abdül Fattah. Comolos adalarından. -Türkiye ye gidince haritaya bakıp yerini bulacağıma söz verdim- Kapkara bir suratı ve kocaman elleri var. Elinizi sıktığı

5 zaman size güven hissi veriyor. Mısır da Fransız Edebiyatını bitirmiş. Şimdi bir Papyrus dükkanında satıcı olarak çalışıp dönüş uçak parasını biriktiriyormuş. Kendi hesabına göre dört beş ay daha çalışması gerekiyormuş. Aylık maaşı sadece 150 L.E. ( 1 ) Bana kendisinin de Mısır lı olmadığını söyledi. Türk ve müslüman olduğumu öğrenince ilgisi iki kat daha arttı. Kendisinin de Kahire de okurken Türk arkadaşlarıyla aynı yurtta kaldığını ve bana istersem otel bulma konusunda yardım edebileceğini söyledi. Yardım teklifini severek kabul ettim. Yüzü bende hiç de hırsız, dolandırıcı izlenimi uyandırmamıştı. Ne çeşit otel istediğimi sordu. Ben de o klasik yanıtı verdim: - Temiz ve ucuz olsun. Minibüse bindik. Ücreti ödememe müsaade etmedi. Beraber üç yıldızlı bir otele gittik. Resepsiyonist çocukla arapça bir şeyler konuştuktan sonra bana fiyatı söyledi. Fiyat düşündüğümden biraz yüksekti. O da sorun olmadığını başka bir otele gidebileceğimizi söyledi. İkinci gittiğimiz otel belli ki daha ucuz bir oteldi. Resepsiyonda genç bir arap kızıyla birlikte pala bıyıklı üzerinde koyu renkli bir Galabia ( 2 ) olan bir adam vardı. Resepsiyonda çalışan kızla birlikte odalardan birini görmeye çıktım. Oda, içinde tuvaleti de olan sıradan 3.sınıf otel odalarındandı. Hakkını yememek lazım, bir de klima vardı odada. Çarşafları kontrol ettikten sonra kıza onaylayan bir işaret yaptım. Yorgundum ve duş almak istiyordum. Daha fazla uğraşamazdım. Abdül, bir süre onunla da görüştüktan sonra bana fiyatı söyledi: 100 L.E. Ben bu fiyatın da yüksek bulduğumu söyleyince adam son olarak iki gecelik 70 L.E. yapacağını söyledi. Ben de gecelik olarak 35 L.E. ödeyeceğimi ve yarın kalıp kalmayacağıma henüz karar vermediğimi söyledim. 40 L.E. verdim. Bozuk parası olmadığı için paranın üstünü sonra vereceğini söyledi. Bu arada Abdul Fattah benden izin isteyip eğer istersem saat gibi otele gelebileceğini, beraber dolaşabileceğimizi söyledi. Tamam dedim. Duş aldıktan sonra o saate kadar dinlenmeyi planlıyordum. Fakat ılık bir duş kendime getirmişti beni. Dinlenmek yerine dışarıda buluverdim kendimi. Tabii yazlık kıyafetlerle. Nil etrafında şortla dolaşan turistler görmüştüm. Ama kaldığım otel biraz daha içerlerdeydi. Çok da yabancısı olmadığım İslami kurallar sebebiyle şort giymek yerine uzun pantolon ve kısa kollu bir t-shirt giymeyi tercih ettim. Ne de olsa bir müslüman ülkedeydik ve hoşgörü sınırlarını henüz bilmiyordum. Tam otelin karşısında bir kalabalık gözüme ilişti. Biraz yaklaşınca bir semt pazarının girişi olduğunu anladım ve o sokağa doğru yürümeye başladım. Gördüklerim tam anlamıyla nefeslerimi kesmişti. Değişik meyve ve sebzeleri bağıra çağıra satmaya çalışan satıcılar. Tezgahın üzerindeki etleri kesip, tartıp, poşetleyen açık hava kasapları, aldıkları sebze-meyveleri başlarının üzerindeki sepette taşıyan kadınlar. Daracık bir sokak olmasına rağmen insanları ezercesine geçen at arabaları, bisikletliler. Ekmek arası şu anda bile tam kestiremediğim şeyler satan sokak satıcıları. Önünde şişası ( 3 ) ile etrafı izleyen ak sakallı bir arap. Bir elinde tepsi, diğer elinin avucunda şeker taşıyan esnafa çay dağıtan çaycı. Tam bir kaos. Ama öyle ahenkle çalışıyor ki asla bir birinin yolunu kesmiyor. Ufak tefek kazaların dışında. Sokakta ilerledikçe insanların bakışları benim üzerimde odaklaşıyordu. Ne de olsa turisttim ve bu özellikle de giysilerimden belli oluyordu. Halbuki ben halkın arasına dalmak, sanki onlardan birisiymiş gibi rahatsız etmeden ve edilmeden dolaşmak istiyordum. Bir şekilde kamufle olmalıydım. Ama nasıl? O anda aklıma bir 1 1 USD = 3.85 LE (Egyptian Pound) 2 Galabia: Entari benzeri erkeklerin giydiği geleneksel bir Arap giysisi. 3 Şişa: Nargile

6 fikir geldi. Bir galabia almak. Pazarda bu kıyafeti satan bir satıcı bulmak çok zor olmadı. Çat pat İngilizce de biliyordu. - Essalamün Aleyküm. - Va Aleyküm Selam ve Rahmetullah. Nereden? - Türkiye. - Türkiye? Helva.( 1 ) Mısır da müslüman olmak çok büyük bir avantaj. İnsanlar sizi turist, yani yolunacak kaz olarak görmekten vaz geçip müslüman kimliğinizle görüyorlar. Türk olmak da çok büyük avantaj. Çünkü bir kısmının Türk akrabası olduğu gibi herkes Türkleri çok seviyor. Bir ülkeye gittiğim zaman o ülkenin kültürünü, dilini öğrenip mümkün olduğu kadar kullanmaya çalışırım. Daha önceki seyahatlerimde yanıma o ülkenin dilinde basit sözcükleri içeren kitaplar almıştım. Ama bu sefer vakitsizlikten, Türkçe-Arapça Konuşma Kılavuzu benzeri bir kitap alamadım. O yüzden halktan öğrenmeliydim.böylesi daha yavaş sürse de daha kalıcı ve eğlenceliydi. Günaydın, teşekkür ederim, nasılsınız vb. günlük hayatta çok kullanılan sözcükleri öğrenmek ve mümkün olduğu kadar onlar gibi telaffuz etmeye çalışmak bir anda onların gözünde değerinizi yükseltiyor. Bir çok avrupalı turistin burnu büyüklüğünden olsa gerekbirkaç basit sözcük öğrenmeye bile çalışmadıklarını hayretle görüyorum. Halbuki iletişim ve karşılıklı olumlu elektrik için bu şart. Adam şaşkınlığını attıktan sonra gerçekten galabia isteyip istemediğimi sordu. Benden evet yanıtını alınca da gösterdiğim giysiyi ipten alıp bana verdi. Giymeme ve çıkarmama yardım etti. Daha incelemeye bile fırsat vermeden bir poşete koyup elime tutuşturuverdi. Sıra pazarlığa gelmişti. Normalde pazarlık etmesini çok severim. Üstelik de alıcıysam. Ama şu Mısır seyahatim boyuna satıcıdan, taksiye, postanede telefon kartı satan memurdan, polise, minibüsçüden otel sahibine kadar o kadar kişiyle pazarlık ettim ki bir süre artık pazarlığın adını bile duymak istemiyorum. O yüzden pazarlık kısımlarını kısa keseceğim. Ama sanmayın ki, kolay oluyor. Uzun süren bir pazarlık sonunda 20 L.E. gibi Mısırlılar tarafından bile makul sayılabilecek bir fiyata aldım. Yalnız o kargaşa esnasında önündeki ufak bir söküğü görememişim. Daha doğrusu satıcı görmeme fırsat vermedi. Onu da şu anda tüm iyi niyetimle nazar boncuğu olarak sayıyorum. Hemen otele dönüp üstümü değiştirdim. Artık ben de bir Mısırlıydım. Resepsiyondaki kız şaşkınlığını gizleyemedi. Ben sanki normalmiş gibi kıza hiç aldırmadan Luxor Temple ı ziyaret etmek üzere fotoğraf makinamla birlikte otelden ayrıldım. Otel çıkışında bıyıklı, Türke benzeyen bir adam yolumu kesti. İlk önce otelde kaldığımdan emin olduktan sonra bana tekne gezisi isteyip istemediğimi sordu. Müslüman ve Türk olduğumu öğrenince de eğer bayramda burada olacaksam beni evinde misafir etmekten ve ailesiyle tanıştırmaktan mutlu olacağını ve bu sayede benim de gerçek bir Mısır evi görme şansım olacağını söyledi. Kibarca salladım. O da ısrarcı olmadı. En az beş yıl öncesinden kalma bir öğrenci kimliğim var. Türkiye de her ne kadar işe yaramasa da yurt dışında bayağı işe yarıyor. Diğer yurt dışı seyahatlerimin tamamında kullandım. Öğrenci ücreti olan 10 L.E. ile birlikte eski öğrenci kimliğimi de gişedeki adama uzattım. Adam bunun geçerli olmadığını, uluslar arası olması gerektiğini söyleyip benden tam ücret olan 20 L.E. aldı. Sonradan öğrendim ki ISIC ( 2 ) sahibi olmam gerekiyormuş. Üstelik ISIC kartı sahibi olmak için öğrenci olmana da gerek yok. Bastır parayı al kartı. Tam Türk işi. Yoksa Arap işi mi demeliydim. 1 Helva: İyi, çok iyi. 2 ISIC: International Student Identification Card

7 Luxor Temple ı gezdikten sonra henüz havanın kararmamış olmasına sevinip, biraz gün baytımı fotoğrafı çekmek için Nil kıyısına indim. Fakat fotoğraf çekmek için flukaların ( 1 ) kiralandığı yere kadar gitmem gerekiyordu ve bu iş, teknelerini kiralamak isteyen ısrarlı satıcılardan dolayı hiç de kolay değildi. Aslında ben de bu teknelerden birini kiralamayı istiyordum. Ama fiyatlar 40 L.E. den başlıyordu ve bu bir gecelik otel paramdan fazlaydı. En sonunda gençlerden birini gözüme kestirip yanaştım dakika süren kıyasıya bir pazarlıktan sonra adam yorgun düşüp 5 L.E. ye anlaştık. Tam kıyıdan açılmak üzereydik ki, başka bir çocuk iki Hollandalı turist getirdi. Onlardan kişi başına 35 L.E. aldığını gözlerimle gördüm. Şimdi Mısır a giden arkadaşlarımdan ücret konusunda neden farklı tepkiler aldığımı anlayabiliyorum. Pazarlık etmeyi biliyorsanız Mısır çok ucuz bir ülke. Ama eğer bilmiyorsanız. Hollandalı çift gibi her şeyin fiyatının belli olduğu bir Avrupa ülkesinden geliyorsanız, 5 L.E. lik geziye 35 L.E. ödemeniz içten bile değil. Nil de gün batımı gerçekten müthiş. Her ne kadar fotoğraf çekmekten bunu tam olarak yaşayamasam da Hollandalı çift eminim verdikleri paranın keyfini çıkarttılar. İnsan kaç kere sevgilisiyle birlikte Nil üzerindeki bir yelkenlide gün batımı izleyebilir ki? Fluka gezisinden sonra pek de hoş olmayan bir sürpriz oldu. Tam karaya adımımı atmıştım ki, otel çıkışında tekne isteyip istemediğimi soran adamla karşılaştım. Pek bozuntuya vermemeye çalıştım ama biraz utanmıştım doğrusu. Tekne gezisinin nasıl olduğunu sordu. Ben güzeldi dedim, donuk bir ifadeyle. O da evinde misafir etme teklifini yineledi. Ama ben muhtemelen yarın Luxor dan ayrılacağımı söyleyip adamın cevabını beklemeden oradan uzaklaştım. Otele geldiğimde Abdül beni bekliyordu. O da kıyafetimi görünce şaşırdı ve eliyle güzel anlamına gelen bir işaret yaptı. Bizde tamam (o.k.) anlamına gelen baş parmağın yukarı doğru kaldırılmasıyla yapılan işaret onlarda güzel anlamına geliyor. Biraz Nil kıyısında dolaşıp, yer fıstığına benzeyen bir fıstık yedik. Şeker kamışı suyu içtik. Yapımı ve tadı çok ilginç. Boyu metreyi bulan şeker kamışlarını ikili üçlü gruplar halinde buzdolabı büyüklüğünde bir makinaya sokuluyor. Makinadan gacır gucur sesler geldikten sonra kamış başına yaklaşık 1-2 bardaklık su çıkıyor. Rengi yeşil. Tadı şekerli su gibi. Değişik, anlatması zor. Daha sonra aynı kamışı çocukların kemirerek yediklerini de görecektim. Yurttaki Türk arkadaşlarının sebepsiz yere kavga çıkarttıklarından, Luxor da kız arkadaşı olmadığından, ama Kahire de bu işlerin çok daha kolay olduğundan bahsettik. Şimdi birkaç arkadaşı ile birlikte bir evde kalıyorlarmış. Para biriktirmek için ara sıra Fransızca ders de verdiği oluyormuş.. Gece yarısına doğru bir şeyler içmek üzere bir kahveye giderken yolda bir arkadaşına rastladık: Abdo Mekawy. Abdo Mekawy. Papyrus ustası zengin bir babanın oğlu. Kahire ve Karnak da Papyrus dükkanları var. Kısa boylu ve zayıf. Beyaz tenine rağmen kap kara bir gözleri var. Hemen bir iskemle bulunup Abdo nun yanına oturtturuldum. Abdül, benim hakkımda bir şeyler dedikten sonra. Abdo bana döndü ve: -Wellcome. -Şükran. ( 2 ) -Apfvan. ( 3 ) Türk ve müslüman olmam, üstelik de birkaç kelime de olsa arapça konuşmam ilgisini çekmişti. Şişa isteyip istemediğimi sordu. Ben istemediğimi ama kahve 1 Fluka: 5-6 kişilik yelkenli tekne 2 Şükran: Teşekkür ederim. 3 Apfvan. Bir şey değil.

8 içebileceğimi söyleyince bir ağa edasıyla garsonu çağırıp misafirine bir türk kahvesi getirmesini söyledi. Çok geçmeden türk kahvesi su bardağında geldi. Yanında da bir bardak su. Çok dolaşmıştık ve susamıştım. Tam suyu içmeye hazırlanırken, başka bir arkadaşları masaya geldi ve sormadan benim suyun yarısını götürdükten sonra Abdo nun şişasından da derin bir nefes çekti. Ben Abdo nun kızmasını beklerken onlar derin bir sohbete dalmışlardı bile. Ben bir şey diyemezdim. Yeni bir su istemek de saygısızlık olabilirdi. Ama tanımadığım birisinin bardağından su içmek de pek akıl karı gelmiyordu. Bir süre daha susuz kalmayı göze alacaktım. Hiç olmazsa kahveden olmayalım diye kahve bardağını elime aldım. Onların sohbeti esnasında çevreyi inceleme fırsatı buldum. Hemen yanımızda bir sokak satıcısı vardı. Bol sarımsaklı ve salçalı bir şeyler yapıyordu. Kokusu genzimi yakmıştı. Salça kutusunun plastik kapağını ağzıyla açıp, işi bittikten sonra yine ağzıyla kapatıyordu. Hemen çaprazımızda iki ihtiyar bir yandan domino oynuyor, bir yandan şişalarını tüttürüyorlardı. Uzaklardan da zar sesi geliyordu. Belli ki birileri de tavla oynuyordu. Sonradan gelen arkadaşları gittikten sonra Abdo ile koyu bir sohbete daldık. İngilizcesi yetersiz olduğu için genelde kısa cümleler kurmaya çalışıyordum. Hatta bazen beni anlamadığından emin olsam da anlamış gibi kafasını sallıyordu. Bana bir kere diskoya gittiğinden, kızlara olan düşkünlüğünden ama müslüman olduğundan bahsetti. Luxor da kızlar konusunda dikkatli olmam gerektiği, çünkü Kahire ye göre daha kapalı ve islami bir şehir olduğunu söyledi. Ertesi gün Karnak Temple ı ziyaret edeceğimi öğrendiğinde cebinden yeni bastırdığı kartını çıkartıp verdi. Kartta adresi yazıyordu. Hemen Karnak Temple ın yanındaydı ve yarın muhakkak uğramamı istedi. Hatta söz bile verdirdi. Bu arada sık sık elindeki cep telefonuyla oynuyordu. Bana cep telefonum olup olmadığını, eğer varsa markasını sordu. Kendisininkinin benimkinden bir model üstün olduğunu duyunca rahatladı. Cep telefonu numaramı telefonuna kaydetti ve kendisininkini de bana verdi. Konuşmanın pahallı olduğunu ama mesajlaşabileceğimizi söyledi. Bu arada Abdül sohbete pek katılmıyordu. Neden sonra uykusuzluktan gözlerinin kapandığını gördüm. Kibarca kalkmak istedim. Abdül de beni onaylayınca hararetli bir el sıkışmadan sonra kahveden ayrıldık. Abdül beni otelime bıraktı ve yarın eğer otelde olursam aynı saatte gelebileceğini söyledi. Ben henüz karar vermediğimi ama büyük bir ihtimalle ayrılabileceğimi söyledim. O zaman gitmeden önce isterse ona uğrayabileceğimi söyleyip iş yerinin adresini bir kağıda yazıp tarif etti. Çok yorgundum. Odama çıktım. Eğer sivrisinekler izin verseydi uyuyacaktım da. Aptallık yapıp sivrisinek kovucu kremi yanıma almamıştım. Bu da bana pahallıya mal oldu. Sivrisineklerle savaşı kazanıp uyuduğumda saat sabahın dördüne geliyordu.

9 4 Mart 2001 Pazar (2. gün), Sabah ezan sesiyle uyandım. Ama daha ayılamamıştım. Çok da geç kalkmak istemediğimden saati a kurup tekrar uykuya daldım. Saat çaldığında hala uykumu alamamıştım henüz. Ama son bir gayretle yataktan fırlayıp soğuk suyla elimi yüzümü yıkadım. Mısır daydım ve uykuya vakit ayıracak kadar lüksüm olmadığını düşünüyordum. Galabiamı giyip otelin yemek yenilen bölümüne indim. Mutfakta bulunan bir adama kahvaltı istediğimi söyledim. Kahvaltı tabakları daha önceden hazırlanmış olduğundan çok geçmeden kahvaltım bir bardak çayla birlikte masamdaydı. Ben genelde çay içmeyi pek sevmem. Ama tatillerde bu alışkanlığımın dışına çıkarım biraz. Zaten tatil demek biraz da sıra dışı şeyler yapmak değil mi? Kahvaltımın bitmesine yakın bir Japon çift geldi. Gülümseyerek selamlaştık. Kahvaltılarını beklerken çantalarından haritalarını çıkarmış, bugün gidecekleri yerleri işaretliyorlardı. Aslında ben de artık plan yapsam fena olmayacaktı. Saat e kadar otelde eşyalarım kalabilirdi. Bu yüzden erkenden Abdül ü ziyaret edip daha sonra da otelden eşyalarımla birlikte ayrılabilirdim. Her ne kadar akşamki dolaşmamızda önünden geçtiğimiz dükkanını bana gösterse de oldum olası yol bulmakta zorlanırım. Dürüst olmak gerekirse yol ve yön tayinim hiç gelişmemiştir. Yine de geçtiğimiz yolları kafamın içinde canlandırıp koyuldum yola. Biraz ilerledikten sonra kısa boylu, şişman bir çocuk yolumu kesti. Yüzü hiç yabancı gelmemişti. Dün pazarda gezerken bir ara yanıma gelip bana eşlik etmişti. Bahşiş isteyince yanımda bozuk para olmadığını söyleyip kibarca kovalamıştım. Belki bana Abdül ün dükkanını bulmamda yardımcı olabilirdi. Böylece dün akşam hak etmediği ufak bir bahşişi de alabilirdi. Ona Abdül Fattah ı ve çalıştığı papyrus dükkanının ismini söyledim. Emin olmamakla birlikte sokağın ismini de söyledim. Kafasını salladı ve onu takip etmemi söyledi. Ben de hızlı adımlarla yürüyen çocuğa uydum. Ara sokaklardan geçiyorduk. İnsanların sefalet içerisinde yaşadığı, bizim gece kondu mahallelerinin bile çok lüks kaldığı yerlerden. Biraz ileride bir şey dikkatimi çekti. Biraz yaklaştıktan sonra yerde ekmek teknesi içinde hazırlanmış beyaz, yuvarlak hamurları gördüm. Üzerlerine sanırım çörek otu serpilmişti. Biraz daha yaklaştıkça gözlerime inanamadım. Çörek otları hareket ediyordu. Hayır, hayır. Onlar çörek otu değil koca koca sineklerdi. Allahtan fotoğraf makinam yanımdaydı. Ben fotoğraf makinamı çantasından çıkartırken hamurları hazırlayan kadın geldi. Elbette fotoğraf karesinde onun da yeri vardı. İzin almak istedim. İzin vermedi. Yaşadıkları sefil hayatın belgelenmesini istemiyordu. Haklıydı. Ara sokaklardan geçtikten sonra rehberimle birlikte bir papyrus dükkanına girdik. Sahibine arapça bir şeyler söyledi. Sahibi de yanıma gelip beğendiğim papyruslerin numaralarını bir kağıda yazmam için elime bir kağıt ve kalem tutuşturdu. Ama ben papyrus satın almak istemiyordum ki. Amacım sadece dün bana çok yardımcı olan arkadaşımı bulup vedalaşmaktı. Adamın ısrarlarını atlatıp zor bela dükkandan dışarı attım kendimi. Tabii kılavuzum da arkamda. Kendisine papyrus almak istemediğimi, sadece bir arkadaşımı ziyaret etmek istediğimi söyledim. Bu sefer anlamış gibi göründü ve yine onu takip etmemi söyledi. Ben arkasından gittiğim ve ara sıra fotoğraf çektiğim için durup benim ona yetişmemi sabırla bekliyordu. Bir başka papyrus dükkanındaydık. Sahibi Abdül ü tanıdığını, kendisinin diğer dükkanda çalıştığını, o dükkanın da kendisine ait olduğunu söyledi. Eğer bu dükkandan alış-veriş yaparsam daha büyük bir indirim yapacağını da ekledi.

10 Bu sefer gerçekten kızmıştım. Bir saate yakın süredir ara sokaklarda, papyrus dükkanlarında dolaşıyorduk. Üstelik otelden ayrılma vaktime de fazla kalmamıştı. Bu sefer kılavuza uymamaya karar verdim. Üstelik beni geciktirdiği ve oyaladığı için bahşiş de vermeyecektim. Ama nasıl yaptı bilmiyorum bir kez daha beni kandırmayı başardı. Üstelik şimdi küçük bir arkadaşı da bize eklenmişti. İki kılavuzum önde, ben arkada Luxor un arka sokaklarına daldık yine. Bu sefer sokaklar tanıdık gelmeye başlamıştı. Belki de bana öyle geliyordu. Şu berberin önünden dün akşam geçtiğimize eminim. Sonunda doğru dükkanı bulmuştuk. Ama Abdül dükkanda yoktu. Onca yolu, onca zahmeti boşa mı çekmiştim. Dükkan sahibinin, birkaç dakika içinde geleceğini söylediğinde pek inanmamakla birlikte yine de biraz rahatladım. Gerçekten Abdül de birkaç dakika içinde geldi. Sanki uzun yıllardır iki dostmuşuz da uzun süredir birbirimizi görmüyormuşuz gibi sarıldık birbirimize. Bir birimizin sırtını sıvazladık uzun süre. Beni içeri davet etti. Ne içmek istediğimi sordu. Sadece su istedim. Suyumu içerken bana çalıştığı dükkanı gezdirdi. Arada sırada dükkan sahibinin yanından geçerken papyrus isteyip istemediğimi soruyordu. Belli ki, dükkan sahibine de işini iyi yaptığını göstermek istiyordu. Ben taşımanın güç olacağını söyleyip reddettim. O da laf olsun diye sorduğundan üstelemedi. Sadece beğendiğim bir papyrusun yanında beraber bir fotoğraf çektirdik. Maalesef Abdül den ayrılmam uzun sürmedi. Çünkü sokak sokak papyrus dükkanını ararken bayağı vakit kaybetmiştim. Yine hararetli bir sarılma ve veda faslından sonra beni uğurlamak için dükkan dışına kadar eşlik etti. İki kılavuzum da dışarıda beni bekliyordu. Onları tamamen unutmuştum. Abdül bir bana bir onlara baktı. Tam onları kovalamak için hamle yapacaktı ki, ben elimle onu tutup durdurdum. Dükkanı bulmama yardımcı olduklarını ve ufak bir bahşişle ödüllendireceğimi söyledim. O da onları azarlamaktan vazgeçti. Ama bakışlarından onlara pek de güvenmediğini seziyordum. Artık yolu öğrenmiştim. Dönüşte minibüsle gitmeliydim. Bu bana hem vakit kazandıracak hem de kılavuzlardan kolay yollu kurtulmamı sağlayacaktı. Cebimden 2 L.E. çıkartıp büyük olanına verdim ve paylaşmalarını tembih ettim. Fakat sanki ben hiçbir şey dememişim gibi parayı özenle katlayıp cebine soktu ve hızla oradan uzaklaşmaya koyuldu. Küçük olanı yolun ortasında kala kalmıştı. Ben elimle onu takip etmesini işaret ettim. Bir bana bakıyor, bir de kaçar adımlarla uzaklaşan arkadaşına. Bir türlü benden ikinci bir bahşiş koparmanın mı, yoksa arkadaşından hakkı olan bahşişi almanın mı daha kolay olduğuna karar veremiyordu. Bu arada minibüs geldi ve ben minibüse bindim. Arkama baktığımda, arkadaşını yakalamak için çoktan koşmaya başlamıştı bile. Yakalayabildi mi bilmiyorum. Otele biraz gecikmiştim. Ama her şey normal gözüküyordu. Odama çıktım ve daha önceden hazır olan eşyalarımı sırtladım. Resepsiyona indiğimde otelin sahibi namaz kılıyordu. Hem vedalaşmak için hem de dünden kalan 5 L.E. alacağımı almak için namazının bitmesini bekledim. Uzun sürmedi. Sert bir biçimde elini sıkıp tam çıkacakken sanki birden aklıma gelmiş gibi dönüp alacağımı istedim. Adam gayet pişkin bir biçimde o fiyatın iki gece için olduğunu, halbuki benim bir gece kaldığımı, dolayısıyla fiyatın arttığını söyledi. O zaman bayağı içerlemiştim. Ama daha sonra yaşadıklarım, bunun sadece sıradan bir hareket olduğunu öğretecekti bana. Karnak a gitmek için minibüse binmeden önce minibüsün ne kadar olduğunu bir gençten öğrendim. İyi ki de öğrenmişim. Çünkü reis( 1 ) tam 10 katını istedi. Ben de 1 Reis: Arapçada hem araba şoförleri hem de gemi kaptanları için kullanılan sözcük.

11 ona fiyatı bildiğimi söyledim. İkna olmayınca dün aynı yere daha önce gittiğim yalanını uydurdum. İstemiye istemiye parayı aldı. Yolda ilk önce Abdül ün bizi kahvede tanıştırdığı Abdo nun papyrus dükkanına uğramaya karar verdim. Dün akşam çok samimiydik ama bugün acaba beni hatırlayacak mıydı. Karnak Temple a yaklaşırken bir papyrus dükkanı gördüm. Abdo nun olabileceğini düşünerek minibüsten indim. Ama başka bir papyrus dükkanıydı. Dün yaşananlardan sonra onlara Abdo nun dükkanını sormanın pek de iyi bir fikir olmayacağına karar verdim. Eğer sorsam, kesin bana bir şey satmaya kalkacaklardı. Bu sıcakta hiç mi hiç uğraşamazdım. O yüzden Karnak Temple yakınlarında olduğunu tahmin ettiğim dükkanı kendim bulmaya karar verdim. Yolda yine Kaleş( 1 ) çiler yolumu kesti. Yolun karşı tarafına geçiyor, bazen hızlanıp bazen yavaşlıyor, fakat yine de onlardan kurtulamıyordum. Bir ara çok yaklaşmış olmalılar ki çantamın sapı arabanın bir yerlerine takılıp söküldü. Ne garip bir tesadüf ki, Yunanistan gezimde çantanın aynı yeri sökülmüştü. Bu hasara rağmen pek vazgeçecek gibi görünmüyorlardı. Ben de bunun üzerine yolu terkedip kumdan yürümeye başladım. Ayakkabıma kum giriyordu ama onlardan nihayet kurtulmuştum. Abdo nun papyrus dükkanını bulmam çok zor olmadı. Abdo ve arkadaşları öğle sıcağında kendilerine gölge bir yer bulmuşlar sohbet ediyorlardı. Beni görür görmez ayağa kalktı. Başıyla bir selam verdi. Ben de sağ elimi kalbimin üstüne götürüp selamını aldım. Arkadaşları bu arada şaşkın şaşkın bizi izliyorlardı. Onlara arapça bir şeyler söyledi. İçinde sadece Türk kelimesini anlayabilmiştim. Onlar da ayağa kalkıp teker teker beni selamladılar. Papyrus dükkanı düşündüğümden daha büyük ve lükstü. İçerisi son derece güzel ışıklandırılmış ve zevkle dekore edilmişti. İrili ufaklı papyrusler iki cam arasına sıkıştırılıp duvarlara asılmıştı. Sayamadım ama sanırım dükkanda çalışan onun üzerinde eleman vardı. Şu anda dükkanda hiç müşteri olmadığından hepsi aylak aylak geziyor ve bir birlerine şakalar yapıyorlardı. Ayağım uğurlu gelmiş olacak ki, henüz dükkanı gezmeye başlamadan Baltık ülkelerinden bir turist kafilesi geldi. Abdo da bana buz gibi bir kızılcık şerbeti ikram ettikten sonra müsademi istedi kısa bir süre için. Bu arada dükkanı gönlümce gezebileceğimi ve eğer beğendiğim bir papyrus olursa sadece söylememin yeterli olduğunu söyledi. Ama turistlerle ilgilenmesi uzun sürmedi. Onları adamlarına emanet etmişti. Beni bir köşeye götürdü. Masanın üzerinde bir leğen içerisinde su, leğenin yanında bir takım bitkiler ve bir merdaneyle eski portakal sıkma makinalarına benzer bir alet duruyordu. Bana papyrusun nasıl hazırlandığını öğreteceğini söyledi. Papyrus; yaklaşık yarım metre boyunda bir yeşil kamışın üzerinde salkım saçak otlar olan bir bitki. İlk önce cebinden çıkarttığı çakısıyla papyrusun kabuğunu soydu. Daha sonra tahta çekiç ile dövdükten sonra bir merdaneyle hamur yoğurur gibi açıp suya attı. Suda uzun süredir beklediği belli olan başka bir iki papyrus daha vardı. Fakat hepsinin de renk tonları farklıydı. Kimisi açık sarı, kimisi sütlü kahve renginde, kimisi de koyu kahverengi idi. Sonradan öğrendim ki, papyrusun suda bekletilme süresine göre rengi değişiyormuş. Eğer bir hafta bekletilirse açık sarı, bir ay bekletilirse koyu kahve rengini alıyormuş. Daha sonra bu papyrusleri alıp portakal sıkacağına benzettiğim ama aslında mengene olan aletin içine kimini dikey kimini yatay olacak şekilde özenle yerleştirdi. Bir süre suda bekleyen papyrusler bu el mengenesi ile sıkıştırılıp üzerine desen çizilebilir papyrus haline geliyorlarmış. Turist kafilesi gittikten sonra dükkanda en beğendiğim papyrusu seçmemi istedi. Ben de üzerindeki desenlere aldırmadan en parlak olanını seçtim. Seçimim 1 Kaleş: At arabası.

12 dolayısıyla beni tebrik etti. Çünkü seçtiğim papyrusu iyi bir papyrus ustası hazırlamıştı. Sol alt köşede de imzası vardı zaten. Hemen yanındaki daha büyükçe bir papyrusu camdan çıkartıp ikisini de elime verdi ve kıyaslamamı istedi. Gerçekten benim seçtiğimin renkleri daha canlı ve albeniliydi. Papyrusde çizili olan insanların gözlerine de bakmamı işaret etti. Benimkinin gözleri daha bir özenle çizilmişlerdi. Papyrus testini geçmiştim sanırım. Seçtiğim papyrusu hediye etmek istedi. Bense acaba satmaya mı çalışıyor yoksa gerçekten hediye mi etmek istiyor diye kestiremedim. O yüzden daha yolumun uzun olduğunu ve yolda ona bir zarar gelirse üzüleceğimi söyledim ve ekledim eğer param kalırsa Kahire den alacağım diye. Hangi gün Kahire ye gideceğimi sordu. Ben henüz tam olarak bilmediğimi ama muhtemelen 4-5 gün sonra Kahire de olabileceğimi söyledim. O da asıl dükkanlarının Kahire de olduğunu, eğer ayarlayabilirse kendisinin de Kahire ye gelip bana daha büyük bir papyrus hediye etmekten gurur duyacağını söyledi. Daha fazla hayır diyemezdim. Teşekkür ettim. Abdo ve adamlarıyla birlikte gölgeye geçtik. Bana aç olup olmadığımı sordu. Ben de geç yediğimi henüz acıkmadığımı söyledim. Halbuki acıkmaya başlamıştım ama daha fazla yüzsüzlük etmek istemiyordum. Uzun bir süre o ve arkadaşlarıyla havadan sudan konuştuk. Abdo, kimi zaman patron olmanın verdiği ağırlıkla her şeye gülmüyor, kendini geri çekiyor, kimi zaman da yaptığı şakalarla ölçüyü kaçırıyordu. Sohbet konusu futbola geldiğinde bayağı şaşırdım. Çünkü içlerinden tamamı Galatasaray ı tanıyor, hatta birisi kadroyu eksiksiz sayabiliyordu. Galatasarayın kadrosunu arap şivesiyle bir araptan dinlemelisiniz. Bu kadar erkek bir araya gelir de konu kadınlara gelmez mi. Abdo nun elemanlarından genç ve esmer olanı Türk kadınlarına çok ilgi duyduğunu söyleyip bir Türk kızıyla tanıştırmamı rica etti. Ben de söz veremeyeceğimi ama birkaç arkadaşıma konuyu açacağımı söyleyip konuyu kapattım. Abdo, dün akşamki konuşmamızdan benim evli olmadığımı biliyordu. Kız arkadaşım olup olmadığını sordu. Ben de Türk erkeğinin adını lekelememek için çok diye cevap verdim. Biz erkekler bazen komik oluyoruz. Konu kadınlar oldu mu hindi gibi böbürlenmeyi, tavus kuşu gibi gösterişi pek severiz. Sanki toplumun bize vermiş olduğu bir görev varmış gibi kendi kendimize görev ve sorumluluklar edinir, sonra da kendi kendimize yüklediğimiz bu sorumlulukların altında eziliriz. Sanki kadınlara hatta daha çok da erkek arkadaşlarımıza bir şeyler ispatlamak istermiş gibi. Biz erkekler bazen gerçekten komik oluyoruz. Ne zor şeydir şu erkeklik. Birden fazla kız arkadaşımın olması hoşuna gitmişti Abdo nun. Yanımda fotoğraflarının olup olmadığını sordu. Olumsuz yanıt aldıktan sonra isterse İstanbul dan ona fotoğraf gönderebileceğimi ve onun da kız arkadaşımın resmini papyruse çizdirebileceğini söyledi. Bu fikir hoşuma gitmişti. Ben de ona Türkiye de tekstil ürünleri ucuz olduğu için gömlek, pantolon, ayakkabı gönderebileceğimi söyledim. Hemen ölçülerini verdi. Beden: 36, Ayak Numarası: 40. Sohbete dalıp oraya asıl geliş amacımı unutmuştum. Karnak Temple ı dolaşmak üzere müsaade istedim. Eşyalarımın dükkanda emin ellerde olduğunu ama fazla geç kalmamamı söyledi. Karnak Temple da tıpkı Luxor Temple gibi gösterişli bir yer. Her sütunda, her heykelde tarihin o derin kokusunu içinizde hissedebiliyorsunuz. Bazen düşünüyorum da yüzyıllar sonra insanlar bizi neyle anımsayacaklar. Doğayı çirkinleştiren gökdelenlerimizle mi, ilk depremde yerle bir olan 6-7 katlı gece kondularımızla mı.

13 Dünya bize atalarımızdan kalan değil, torunlarımıza bırakacağımız bir mirastır ( 1 ). Torunlarımızın yerinde olmak istemezdim. Döndüğümde Abdo ve adamlarını aynı yerde sohbet ederken buldum. Belli ki ben gittiğimden beri hiç müşteri gelmemişti. Beni tekrar aralarına aldılar. İçlerinden biri kürtlerle sorunumuz olup olmadığını sordu. Ben de hiçbir sorunumuz olmadığını, benim de kürt kökenli bir çok arkadaşım olduğunu söyledim. Tatmin olmamış olacak ki, peşi sıra soruları sıralamaya başladı. Bense kısa ve politik cevaplar verip konuyu kapatmaya çalışıyordum. Canım ne politika yapmak ne de Türkiye deki sorunları konuşmak istiyordu. Tatildeydim. Abdo bana buradan nereye gideceğimi sordu. Ben de Aswan deyiverdim. Aswan; Luxor un güneyinde kalan bir yerleşim birimi. Aslında Aswan a mı yoksa Kızıldeniz kıyısında şirin bir şehir olan Hurghada ya mı gideceğime karar verememiştim henüz. Aswan a oradan da Hurghada ya geçmek istiyordum ama Aswan a gitmem demek yaklaşık bir gün kaybetmem demekti. Çünkü dönüşte tekrar Luxor üzerinden gitmem gerekiyordu. Abdo, Aswan a trenle gitmem gerektiğini. Çünkü şoförlerin deli gibi araba kullandıklarını, trenin ise biraz uzun sürmesine rağmen rahat ve konforlu bir yolculuk için şart olduğunu söyledi. Saatine bir göz attıktan sonra da eğer trene yetişmek istiyorsam acele etmem gerektiğini söyledi. Tam vedalaşmaya hazırlanırken bir eşek anırmasıyla irkildim. Arkama baktığımda bir eşek arabasına yüklenmiş çeşit çeşit meyve gördüm. Meyve satıcısı adam muzları Abdo ya gösterdi. Abdo dan onay aldıktan sonra başladı poşete doldurmaya. Araya bir iki portakal ve elma da attı ve ağzına kadar dolu poşeti Abdo ya uzattı. Abdo da bana. Abdo parayı adama uzattığı anda içeride bir telefon çaldı ve Abdo ya seslendiler. Abdo da koşar adımlarla içeri girdi. Onu göremeyen adam paranın üstünü bana verdi. Bir süre sonra yanımıza gelen Abdo ya paranın üstünü uzattım. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Sonra arkadaşlarından biri paranın üstü olduğunu söyleyince gülümsedi. Benim iyi ve dürüst biri olduğumu söyledi. Onun parasıyla dürüstlüğümü ispat etmiştim. Ben de karşılık olarak muzlardan birisini soyup ona uzattım. Teşekkür edip geri çevirdi. Bizde adettir ısrar etmek. Üçüncü veya dördüncü ısrarımdan sonra baklayı ağzından çıkardı. Oruçluydu. Utanmıştım. Çünkü onun yanında sanki nispet yapar gibi şerbetler, kahveler içip her ikram ettiği her şeyi gözünün önünde yemiştim. Elimde soyulmuş bir muz vardı ve ikram ettiğim kişi de oruçluydu. Gözünün içine baka baka yemek de olmazdı, soyulmuş muzu tekrar poşete atmak da. Ben de çareyi, muzu bir Türk kızıyla tanışmak isteyen arkadaşına uzattım ve ekledim madem bir Türk kızıyla tanışmak istiyorsun al, ihtiyacın olacak. Allahtan arkadaşı oruçlu değildi. Hep beraber gülüştük. Bunu da atlatmıştım. Veda faslı uzun sürdü. Hepsinin teker teker elini sıktım. Sıra Abdo ya geldiğinde bana her gittiğim yerden mesaj atmamı, telefona mesaj geldiğinde çocuk gibi sevindiğini söyledi ve ilişkiyi kesmememizi istedi. Gözlerine baktım. İçten ve samimiydi. İlk gelen minibüsü durdurdu. Şoföre ücretimi vermeyi de ihmal etmedi tabii. Yolda fikrimi değiştirdim. Aswan a gitmek bana bayağı zaman kaybettirecekti. Hem trene binmeden önce bir şeyler de yemek istiyordum. Ana caddede bir lokanta seçtim ve daldım içeri. Masadaki listede yemeklerin fiyatları yazıyordu. Yalnız yemek isimleri ingilizce yazmasına rağmen fiyatlar arapçaydı. Gerçi benim için sorun yoktu. Çünkü arapça rakamları ezbere biliyordum. Ama bu belli ki turistler için oynanmış bir 1 Bir Afrika atasözü.

14 oyundu. Menüden güveç ve pilavı seçtim, bir de su istedim. Yemeklerinin tadı bizimkilerden pek de farklı değil. Sadece güveçin dibi biraz acıydı.yemekten sonra hesabı istedim. Tahmin ettiğim gibi epeyce yüksek bir hesap geldi. Garsonu çağırdım yanıma. Çantamdan bir kalem ve kağıt çıkartıp yediğim yemeklerin fiatlarını listeden gösterip kağıda yazıp topladım. Tabii arapça. Yalnız ufak bir teknik hata yapmıştım: Sağdan sola yazmam gerekirken ben soldan sağa yazmıştım. Garson çok şaşırmıştı. Ama şaşkınlığı uzun sürmedi. Kağıdı elimden sinirli bir şekilde alıp toplamın altına bir ücret daha yazıp bir toplam da o aldı. Bu ne dedim. Ekmek dedi. İki dilim ekmeğe pilavın beş katı ücret ödemiştim. Garsonun yüzünde savaş kazanmış bir komutanın edası vardı. Evet, savaşı kaybetmiştim, ama daha bu bir başlangıçtı. Hurghada ya tren olmadığı için otobüsün kalktığı yeri buldum. Saatini ve ücretini öğrendim. İki üç saat vaktim olduğu için ve sırtımdaki yüklerle dolaşmak istemediğim için bir internet kafe bulup vakit geçirmenin iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Internet kafe ararken yine bir taksi şoförü musallat oldu. En sonunda ısrar etmekten vazgeçsin diye Hurghada ya gideceğimi söyledim. Hay söylemez olaydım. Hurghada yı duyunca adamın gözleri fal taşı gibi açıldı. Beni Hurghada ya götürmeyi teklif etti. Ben de oyuna uyup laf olsun diye fiyatını sordum. Otobüsün tam yirmi katı para istedi. Ben o kadar param olmadığını hem olsa bile otobüsle gideceğimi söyledim. O da bana otobüste bayram sebebiyle yer olmadığını, otobüs bileti satan kişinin arkadaşı olduğunu söyledi. Bir an şüpheye düştüm. Saat kaçta hareket ettiğini ve ücretini öğrenmiştim ama yer olup olmadığını sormamıştım. Ya yer gerçekten yoksa. Taksi şoförünün tüm ısrarlarını arkamda bırakıp tekrar bilet satılan yere döndüm. Allahtan korktuğum başıma gelmemişti. Yer vardı. Ama bu sefer işimi sağlama alıp bileti cebime koydum. Internet kafeye gitmek için hala vaktim vardı. İlk gördüğüm yere daldım. Eşyalarımı görebileceğim bir yere bırakıp geçtim bilgisayarın başına. Daha önce bahsettim mi bilmiyorum. Türkiye deyken hem Mısır da yaşayan birilerinden bilgi almak hem de belki Mısır da buluşuruz umuduyla internetten bir iki arkadaş edinmiştim. Aynı şeyi Bulgaristan gezimde de yapmıştım. Internette tanıştığım bir kızla Sofya da buluşmuştum Böylece görülmeye değer yerleri araştırma ve bulma zahmetinden kurtulmuş ve hoş vakit geçirmiştik. Mısır bir islam ülkesiydi ve tanımadığım bir kızla buluşma konusunda ciddi şüphelerim vardı. Bu şüphelerimin gerçekçi olduğunu çok geçmeden anlamıştım. Görüşmeyi teklif ettiğim kızlar ya mesajlaşmayı kesiyor ya da aile baskısını öne sürerek kibarca reddediyorlardı. İçlerinden sadece bir tanesi ile işler beklediğimden de kolay gelişti. İsmi Riham dı. Bir iki beylik cümlelerden sonra Kahire de buluşmayı kararlaştırdık. Yalnız benim gezi planım belli olmadığı için tarih ve yer saptayamamıştık. İtiraf etmem lazım ki internet kafeye asıl gidiş sebebim internette ona rastlamayı ümit etmemdi. Beklediğim gibi de oldu. Netteydi. Yazışmaya başladıktan bir süre sonra içimi bir şüphe kapladı. Sanki bana konuşmaları garip gelmeye başlamıştı. Konuyu getirip daha önceki konuşmalarımızdan bir iki soru sordum. Bana farklı cevaplar verdi. İsmini hatırlayamadığımı bahane edip birkaç kere ismini sordum ama yanıt alamadım. Son defa bana ismini söylemesini aksi taktirde kalkacağımı söyledim. Bana hiç beklemediğim bir şekilde kalkmamam için yalvardı. Ben de otobüsü kaçıracağımı bahane edip bilgisayarı kapattım. O da olabilirdi, onun bilgisayarını kullanan başkası da. Ama gerçekten garip konuşuyordu. Belki tekrar onunla temasa geçmeyi deneyebilirdim. Hava kararmış, neredeyse otobüsün kalkma saati gelmişti. Üzerimde rahat olsun diye iki üç gündür çıkartmadığım galabiyam vardı. Otobüsün kalktığı yere vardığımda otobüs çoktan gelmiş, insanlar eşyalarını otobüse yerleştirmeye

15 başlamışlardı. Ben de çantalarımı otobüse verip, fotoğraf makinamı yanıma alıp otobüse çıktım. Yerim orta sıralardaydı. Yanımda kimse olmamasına rağmen doğru dürüst uyuyamadım. Ben otobüs yolculuklarında genelde uyuyamam. O yüzden yolculuk söz konusu olduğunda uzun da sürse treni tercih ederim. Hurghada ya vardığımızda saat gece i geçiyordu. Otobüs Garından ayrılıp bir süre sağa mı yoksa sola mı gideyim tereddütünü yaşadıktan sonra sağa gitmeye karar verip yürümeye başladım. Bir gece önce sivri sinekler yüzünden uyuyamadığımdan çok yorgundum. Tek dileğim fazla uğraşmadan bir otel bulup güzel bir uyku çekmekti. Biraz ileride açık bir eczaneye rastladım. Bir taşla iki kuş birden vurmuştum. Hem sivrisinek için sprey alıp hem de civarda ucuz bir otel adı öğrenmiştim. Oteli bir süre aradıktan sonra buldum. Resepsiyondaki adam fiatın 20 L.E. olduğunu söyledi. Hem pazarlık edecek halim yoktu hem de fiyat gerçekten pazarlık edilmeyecek kadar uygundu. Sadece adamdan yarın otelden geç ayrılmak için izin istedim. Kabul etmedi. Bir ara otelden ayrılacakmışım gibi blöf yapmama rağmen adam oralı olmayınca fazla ısrar edemedim. Mısır daki ikinci gecemi Hurghada Down Town da üçüncü sınıf bir otel olan St.George da geçiriyordum. Çok yorgun olduğum için duş bile almaya üşenip yastığa başımı koyar koymaz uyudum. Ertesi gün için belli bir planım olmadığından saati de kurmaya gerek duymamıştım.

16 5 Mart 2001 Pazartesi (3. gün), Sabah uyandığımda gün çoktan doğmuştu. Perdeyi aralayıp temiz havayı içime çektim. Dün akşam çok geç bir saatte yorgun argın geldiğimden otelin Hurghada nın neresinde olduğundan dahi haberim yoktu. Sadece Down Town diye bir bölgede olduğunu öğrenmiştim otelin kartından. Ama internetten çıkarttığım haritada böyle bir yer adına rastlayamadım. Acaba denize yakın mıydı? Sanmıyorum. Eğer yakın olsaydı muhakkak deniz kokusunu farkederdim. Otelden apar topar çıktım. Her ihtimale karşı yanıma deniz şortumu ve havlumu da almıştım. Bir gece önce sinek ilacı aldığım eczaneyi buldum. Amacım halkın gittiği bir plaj adı öğrenmekti. Ama kapalıydı. Durakta minibüs bekleyen gençlerden birine yaklaşıp plajın ne tarafta olduğunu sordum. Aslında acemice bir soruydu. Genç, bana üç dört plaj ismi sayıp hangisine gitmek istediğimi sordu. Ben de seçimi ona bıraktım. Ne tavsiye edeceğini düşünürken minibüsü geldi. Minibüse binerken ağzından Sulukule Beach benzeri bir şey duydum belli belirsiz. Eliyle de yönünü işaret etmişti. En azından gideceğim yerin yönünü biliyordum. İlk gelen minibüsü durdurdum. Binmeden önce camdan kafamı uzatıp şoföre mümkün olduğunca adamın şivesini taklit edip Sulukule Beach deyiverdim. Adam da kafasını sallayıp oturmamı işaret etti. Minibüste benden başka 3 küçük çocuk bulunuyordu. Onlar da kısa bir süre sonra indiler zaten. Biz yaklaşık dört beş kilometre daha hiç konuşmadan devam ettik. Ben etrafı inceliyordum. Git gide yapılar azalmaya başlamıştı. Minibüs, bir süre sonra oldukça büyük bir binanın yanında duruverdi. Beach dedi. 10 L.E. istedi. Gittiğimiz mesafeye göre 1 bilemediniz 2 L.E. alması gerekirken 10 L.E. istiyordu. Üstelik de bunu isterken gözümün içine bakıp pis pis sırıtıyordu. Öyle ki ince dudaklarının arasından altın dişi bile gözüküyordu. Yine kandırılmıştım. Cebimden çıkartıp 5 L.E. verdim ve arkamı dönüp uzaklaştım. Sanırım arkamdan birkaç şey söyledi. Ama ısrar edemedi. Çünkü o bile çoktu. Minibüsten iner inmez üşümeye başladım. Öyle bir rüzgar esiyordu ki, değil denize girmek ayakta durmak bile zordu. Bir tarafta dalgadan bembeyaz olmuş bir deniz, diğer tarafta kum fırtınasını çağrıştıran bir çöl. Ortalarında da ne yapacağını şaşırmış ben. Birkaç saniye daha bocaladıktan sonra hem biraz ısınmak hem de nerede olduğumu sormak için binaya doğru yürümeye başladım. Biraz yaklaşınca tabelası gözüme ilişti. Minibüs şoförü, Beach kelimesini duyduktan sonra neresi olduğunu sormaya bile gerek duymadan kendi bildiği bir otele getirmişti: Palm Beach. Tekrar geldiğim yere geri dönmeye karar vermiştim. Tabii bir vasıta bulabilirsem. Çünkü yaklaşık üç beş dakikadır bir turist otobüsünden başka hiçbir araç geçmemişti. Tam rüzgardan donmaya yüz tutmuşken bir minibüs geldi. İki kere ısrarlı Down Town dedikten sonra minibüse bindim. Gerçi pek ikna olmamıştım ama yapacak bir şeyim yoktu. O rüzgarda daha fazla beklemek istemiyordum. Biraz ileride Mısırlı olmadığı her halinden belli sarışın bir bayan minibüsü durdurdu. Önde Mısırlı bir genç oturuyordu. Ona arkaya geçmesini, kendisinin öne tek başına oturmak istediğini söyledi. Çocuk oralı olmadı. Hatta şoföre bir şeyler söyleyip gülüştüler. Kadın tedirgin oldu. Kapıyı hızla çarpıp gerisin geriye yürümeye başladı. İşte o zaman t-shirtünün arkasındaki yazıdan tur rehberi olduğunu anladım. Önde oturan çocuk camdan kafasını çıkartıp bir şeyler daha söyledi. Sonra kadının arkasından çapkın çapkın bakıp tekrar gülüştüler. Sanırım bir laf atma olayı gerçekleşmişti. Bir erkek olarak ben de zoraki gülümsedim.

17 Biraz ileride sarışın bir bayan daha bindi. Ama o hiç zorluk çıkartmadan minibüsün arka kapısını açıp üstelik de onca boş yer varken yanıma oturdu. Tabii, şoförün ve öndeki gencin ilgisinin hemen arkaya kaydığını söylememe gerek yok. Kıza bozuk ingilizcesiyle Selam dedi genç. Kız da donuk bir ifadeyle karşılık verdi. Kızın cevabından cesaret almıştım. Kısa bir tanışma faslından sonra başladık sohbete. Fransız dı. Mısır da çalışmaya başlayalı henüz bir iki ay olmuştu. Büyük otellerden birinde masörlük ve step öğretmenliği yapıyormuş. Ben de ona sabah başıma gelen olayı, minibüs şoförünün beni yanlış yere götürmesini anlattım. Güldü. Gülünce sol yanağında bir gamze olduğunu farkettim. Gamzesi olan kızlar beni hep etkilemiştir. Sanırım gitmek istediğim yerin Sekalla Beach olduğunu söyledi. Bu arada şoför ve yanındaki genç hayran hayran beni izliyorlardı. Hemcinsleri olarak gözlerinde değerim bayağı artmıştı. Yazık ki, bir süre sonra çalıştığı otele geldik ve vedalaştıktan sonra indi. Ne yalan söyleyeyim bir an için ben de inip inmemekte kararsız kaldım. Şoförün ve genç arkadaşının onca teşviğine rağmen yoluma devam etmeyi tercih ettim. Bu sefer de üstü kan lekeleriyle dolu beyaz bir galabia giyen bir arap bindi minibüse. Neden sonra aklıma geldi ki bugün Kurban Bayramı nın birinci günüydü. İşin garibi erken sayılabilecek bir saatte sokağa çıkmama rağmen ne boğazlanan bir hayvan ne de mazgallara karışan oluk oluk kan görmüştüm. Her nasıl yapıyorlarsa bu işi herkesin önünde gösteriş gibi yapmamakla doğrusunu yapıyorlar bence. İki gün önce sevip, ellerimle ot yedirdiğim bir canlının ayaklarından bağlanıp, gırtlağının kesilmesi ve birkaç dakika içinde parça parça edilmesi hala çocukluğumun unutamadığım anılarındandır. Bence insan, bu konuda biraz daha hassas davranmalı. Beraber oynadığı, duygusal bir bağ kurduğu bir arkadaşını gözleri önünde, üstelik de bu şekilde öldürmek emir Allah tan gelmiş olsa bile- bir çocuğun kolay kolay kabul edebileceği bir şey değildir. Yine Down Town daydım. Bir saatten fazla bir süre kaybetmiştim. Otele dönüp dönmemekte kararsızdım. Çünkü resepsiyondaki adamla uğraşmamak için söz verdiğim saatte otelden ayrılmak istiyordum. Son bir kere daha şansımı denemeye karar verdim. İlk önce Sekalla ya gidip daha sonra otele dönüp ayrılacaktım. Orayı gördükten sonra Hurghada da bir gün daha geçirip geçirmeyeceğime karar verip belki de kalmadan methini çok duyduğum Sharm-el Sheikh e doğru yol alacaktım. Ulaşmak bana bayağı pahallıya patlasa da Sekalla yı sevmiştim. Uzunca düz ve geniş bir caddenin iki tarafına kurulmuş irili ufaklı otel ve dükkanlar. Luxor dan sonra bana gerçek bir tatil beldesi gibi gelmişti. Öyleydi de. Fazla zamanım kalmadığı için gezme işini öğleden sonraya bırakıp sadece fikir edinmek için bir iki otel fiyatı öğrendim. Makul fiyatlardı. Hele sıkı bir pazarlıktan sonra. Otele dönüp sabahtan topladığım eşyalarımı aldım. Galabiamı katlayıp çantamın içine düzgünce yerleştirdim. Çünkü burası bir tatil beldesiydi ve minibüse binen kasap hariç kimsede bu kıyafeti görmemiştim. Çevreye uyum sağlamalıydım. Bir iki otele baktıktan sonra hem denize hem de merkeze yakın Royal City adında 3 yıldızlı bir otel buldum. 150 L.E. den başlayan pazarlık 50 L.E. ye kadar inmişti. Üstelik açık büfe kahvaltı da dahildi. Adamı daha fazla zorlamanın imkansız oladuğuna karar verip bu fiyatta anlaştım. Daha önce kaldığım otellerle kıyaslanmayacak kadar lüks bir oteldi. Odada televizyon ve minibar olması da cabası. Bir yıldız da benden. Ilık suyla banyomu yaparken, keşke ilk gece de burada kalsam diye geçirdim içimden. Eşyalarımı yerleştirdikten sonra denize girmenin vakti geldi diye düşündüm. Bir çantanın içine havlumu ve şapkamı koyup sahilin yolunu tuttum. Kumsal büyük sayılmazdı. Bir kısmı turist bir kısmı yerli halktan olduğunu tahmin ettiğim insanlar,

18 sıra sıra dizilmiş şezlonglarda güneşin tadını çıkartıyorlardı. Ben de kendime boş bir şezlong bulup eşyalarımı koydum. Bir süre acaba şezlong kirası için birileri gelecek mi diye etrafıma bakındım. Kimse gelmedi. Sahilde öylece bir yürüyüp bir iki kare fotoğraf çektim. Artık sezonu açma vaktiydi. Bu da Kızıldeniz de nasip oluyordu. Su, ılıkla soğuk arasındaydı. Girerken biraz zorlandım ama sonra da çıkasım gelmedi. Deniz, temiz olmasına rağmen zemin alışık olmadığım türdendi. Sanki jölenin üstünde yürüyor gibiydim. Bir süre yere basmamayı denedim. Ama baktım ki insanlar endişe etmeden yürüyorlar, ben de endişelenmeyi bıraktım. Sudan çıktıktan sonra kurulanıp biraz uzandım. Sanırım bir süre uyuya kalmışım. Kalktığımda karnımın zil çaldığını hissettim. Sabah ne yediğimi düşündüm. Hiçbir şey yememiştim. Yemeğe o kadar düşkün olan ben, neredeyse akşamüstüne kadar yemek yemeyi aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Hemen toparlanıp otele gittim. Ilık bir banyodan sonra günün ilk yemeğine hazırdım. Minibüsle Mc Donalds ın önünden geçmiştim. Ama canım fast food tarzı yemek yerine sulu yemek çekiyordu. Luxor da birkaç kere favorim olan kuru fasülye pilav bulmayı denemiş fakat başarılı olamamıştım. Burası daha turistik olduğu için burada da bulacağımı hiç sanmıyordum. O yüzden fazla aramamaya karar verdim. İlk gördüğüm esnaf lokantasına benzeyen bir lokantaya daldım. Eğer bir lokantaya ilk defa gidiyorsam, vitrinden çok insanların ne yediğine bakarım. Yan masada bir çocuk patates yemeği yiyordu. Ben de aynısından sipariş edip bir de pilav ekleyiverdim. Tadı bizim yemeklerimizi andırıyordu. Yemiştim, ama sabahtan beri bir şey yememenin verdiği açlıkla doymamıştım. Lokantanın girişinde, dışarıda bir adamın ocakta et pişirdiğini görmüştüm. Şimdi ızgara kokusu tüm lokantanın içini kaplamıştı. Sanırım arka masada oturan Rus grup için pişiriliyordu. Ben de aynısından sipariş ettim. Buzdolabından etlerin ocakçıya gitmesini beklerken ki Türkiye de böylesine alışmıştık, ocakçılık yapan adam elindeki bıçağı bir güzel bileyledi. Daha sonra da vitrinde asılı duran ama daha önce fark etmediğim bir but parçasından benim etleri çıkardı. Malaya benzer bir aletle etleri ızgaralık hale getirdikten sonra ocağa attı. Şaşırmıştım. Etler, müşterinin siparişine göre kesiliyordu. Yine de et hazır olduğu ve benim yüzümden oracıkta bir hayvan boğazlamadıkları için şanslı olmalıydım. Karnım tıka basa doymuştu. Daha doğrusu bir kuru yemişçinin önünden geçinceye değin öyle sanıyordum. Kuru yemişçi dediğime bakmayın. Öyle bizimkiler gibi zengin bir menü sunmuyor sizlere. Üç çeşit kabak çekirdeği ve iki çeşit fıstıktan başka bir şey yok. Fıstıkların birisi koyu, diğeri açık renkliydi. İkisinin de tadına baktım. Koyu olanı tuzlu, açık olanı tuzsuzdu. Tatları aynı bizim yer fıstığına benziyordu. Çok az tuzsuz olanından alıp cadede yürümeye devam ettim. Caddeyi boydan boya dolaştıktan sonra bir açık hava kahvesinin önüne geldim. Yalnız bu kahve turistlerden çok oranın yerlilerine hitap ediyordu. Bu, hem fiyatların uygun oluşundan hem de oturanların kıyafetlerinden belliydi. Biraz dinlenme ihtiyacı hissettiğimden bahçeden içeri girdim. Manzara Mısır da gördüğüm diğer kahvelerden pek de farklı değildi. Bir tarafta Şişa içip sohbet edenler, bir tarafta tavla oynayanlar. Tavla oynayan iki gencin yanına yaklaştım. Bir diğeri de onları izliyordu. Benim ilgilendiğimi gören gençler; istersem oturup onları izleyebileceğimi söylediler. Bense oynamayı tercih edeceğimi söyleyip onları izleyen arkadaşlarına baktım. Teklifim kabul görmüştü. Servis yapan bayan tavlayı getirdikten sonra ne içeceğimizi sordu. Ben türk kahvesi, oyun arkadaşım ise çay istedi. Pulları dizdiğim sırada, sonradan isminin Ahmet olduğunu öğreneceğim rakibim tüm pulları eline almış benim ne yaptığımı

19 anlamaya çalışıyordu. O, mahpusa ( 1 ) oynamamızı bekliyordu. Bu oyunu daha önce bir iki kere oynamıştım ama sadece o kadar. Deplasmanda olduğum için silahı seçme şansım yoktu. Ahmet e bu oyunu pek bilmediğimi, eğer sıkılırsa bırakabileceğimizi söyledim. O da sorun değil dedi. Anlaşılan iddialıydı. İlk oyunu kaybetmem uzun sürmedi. Ama bu arada sohbet koyulaşmış, iyi bir dost oluvermiştik. Dalma hocasıydı. Bana uzun uzun dalmanın inceliklerinden, köpek balığı tehlikesinden, sertifika almadan önce beşi gece olmak üzere 21 dalış gerçekleştirmek gerektiğinden bahsetti. Ara sıra Türkiye de bu işlerin nasıl olduğunu ve iyi dalış yerlerinin olup olmadığını soruyordu. Bir ara Almanlardan şikayet etti. Almanlarla dalmak istemiyormuş. Özellikle köpek balığı tehlikesi olduğu için dalanların öğretmenlerinin uyarılarına muhakkak uyması isteniyormuş. Almanlar ise genellikle dalıştan önce içtikleri için pek onları dinlemiyorlarmış. Her ne kadar dalıştan önce başlarına gelebilecek tehlikelerin kendi sorumlulukları olduğuna dair bir belge imzalatsalar da yine de sorun çıkmaması için Almanlarla dalmaya pek yanaşmıyorlarmış. 1-0 mağlupken ona ortada bir iddia olmasını teklif ettim. Eğer o yenerse hesabı ben ödeyecektim. Ama eğer ben yenersem, yarın beni dalma turuna götürecekti. Gülerek kabul etti. Yalnız, yarın dalmaya gidip gitmeyeceğinden emin olmadığını, eğer giderlerse götürebileceğine dair söz verdi. Tabii yenersem. Çok şanslıydım. 5-1 yendim. Üstelik yabancısı olduğum bir oyunda. Adaşımın biraz bozulduğunu fark ettim. İlk önce bu oyunu pek bilmediğimi söylemiş sonra, üstelik de arkadaşlarının yanında onu yenmiştim. Dalış turunda ısrar etsem, belki verdiği söz sebebiyle beni götürmek zorunda kalacaktı, ama belli ki gönülsüzdü. Israr edip etmemekte çok kararsız kaldım. Hiç hesapta yokken çıkan Kızıldeniz de dalma fırsatını kaçıracaktım. Üstelik de hiç ders almadan. Konuyu bir daha açmadım. O da açmayınca bizim dalma işi yattı. Birer kahve içtikten sonra müsaade isteyip arkadaşlarının masasına döndü. Kendi içtiklerimizi ödemiştik. Otele dönerken büyük bir ilan gördüm. İlanda Sharm-el Sheikh e giden bir Ferry Boat un resmi yer almaktaydı. Resepsiyondan bilgi almaya karar verdim. Hurghada yı sevsem de daha görülecek çok yer vardı. Otele döndüğümde hava kararmak üzereydi. Resepsiyoniste Sharm el Sheikh e ulaşım hakkında bilgi almak istediğimi söyledim. O da bir yere telefon açtıktan sonra, Ferry Boat un sabah saat de olduğunu, 1.5 saatte Sharm el Sheikh e vardığını, fiyatının 40 $ olup istersem yer ayırtabileceğini söyledi. Henüz karar vermediğimi söyleyip akşama kadar müsaade istedim. Odama çıktığımda güneş henüz batmıştı. Gece mavisi tüm odayı kaplamıştı. Gün batımından hemen sonraki dakikalar günün en sevdiğim bölümlerindendir. Nedendir bilmem bana huzur verir. Balkona çıkıp havanın kararmasını seyrettim. Hafiften bir rüzgar başlamıştı. Rüzgar denizden karaya doğru esiyor ve İstanbul boğazından alışık olduğum o deniz kokusunu ciğerlerime boca ediyordu. Hava karardıktan sonra sokağa attım kendimi yine. Bu sefer kalın bir şeyler giymiştim çünkü rüzgar şiddetini arttırmıştı. Ana cadde boyunca ilerlerken tur satan birkaç dükkan ilgimi çekti. Birisinin önünde durup ilanları incelemeye başladım. Luxor ve Kahire turlarının yanı sıra günü birlik dalma turları, adalar turu, denizaltı turu, çölde dört tekerlekli motorla gezinti, deve, at ve eşek turları gibi aktiviteler yer almaktaydı. İşte ben de tam bunları okurken bir çift yanıma yaklaştı. Aralarında Türkçe konuşuyorlardı. Bir süre onları dinledim. Hatta bir ara yanlarına yaklaşıp turist taklidi yapmak da aklımın köşesinden geçmedi değil. Ama sonra vazgeçtim. Turla 1 Mahpusa: Hapis. Bir tavla oyunu türü.

20 bugün gelmişlerdi ve anlaşılan bir hafta Hurghada da kalacaklardı. Ne yapacaklarına karar vermek için aralarında tartışıyorlardı. Hemen lafa girdim. Şaşırdılar. Onlara Luxor dan, Mısır lılarla giriştiğim kıyasıya pazarlıklardan ve internette edindiğim kısa ama faydalı bilgilerden söz ettim. İlgiyle beni dinlediler. Yurt dışında Türklerle pek de ahbaplık etmeye hevesli olmadığımdan kısa kesip ayrıldım yanlarından. Bu, bir haftalık tatil boyunca ilk ve son Türkçe konuşmam olacaktı. Tatilde karar vermekten nefret ediyorum ama karar vermem gerekiyordu yine. Ya Sharm el Sheikh e gidip daha yoğun bir program yapacaktım, ya da Sharm el Sheikh i bir sonraki sefere bırakacaktım. Kolay olanı, yani ikinciyi seçtim. Yarını da burada dinlenerek ve denize girerek geçirip akşam otobüsüyle Kahire ye gitmeye karar verdim. Daha önceden gözüme kestirdiğim bir alış veriş merkezine girdim. İçerisi oldukça büyüktü. Giriş katına bambudan masa ve sandalyeler atılmış, kafe olarak kullanılıyordu. Sonraki üç katta bir kısmı boş olmasına rağmen hediyelik eşya satan, tur satan, tekstil ürünleri satan dükkanlar dizilmişti. En üst katta ise bir sinema ve genelde fast food türü yiyecekler satan büfeler vardı. İçeri girdiğim sırada en alt katta üç dört çalgıcıyla birlikte bir adam arapça şarkılar söylüyordu. İlk önceleri pek ilgilenmedim. Fakat adamın şarkısı biter bitmez sahneye bir dansöz geldi. Hem kıyafeti hem de dansı daha önce Türkiye de izlediğim dansözlerden oldukça farklıydı. Figürleri değişikti. Onun gösterisi bittikten sonra sahneye bir erkek dansöz; üzerinde, döndükçe açılan ve içinden gökkuşağını andıran renklerde iki etekle sahneye çıktı. Bir etek elinde, bir etek boynunda, bir etek de belinde olmak üzere gösterisini tamamladı. Daha sonra da kızlı erkekli karışık gruplar çıkıp, folklör ile göbek dansı karışımı bir showla gösterilerini bitirdiler. Ne yazık ki, fotoğraf makinam yanımda değildi. Bazen bütün gün boyunca hamallığını yapıp, tek bir kare çekmeden döndüğünüz olur, bazense üşengeçliğiniz tuttuğu anlarda, fotoğraf kareleri siz onları çerçevenin içine hapsedemeden gözünüzün önünden uçar gider. İşte şimdi de öyle olmuştu. Otele dönerken tur satan bir dükkanın içinde buluverdim kendimi. Üstelik bu sefer kolumdan tutup içeri çekiştiren birisi de olmamıştı. Kendi ayaklarımla gidip teslim olmuştum satıcıya. Uzun pazarlıklar sonucunda 15 $ lık adalar turunu 11 $ a anlaştık. Sabahın oldukça erken bir saatinde dükkanın önünden bir adam alıp beni tura götürecekti. Parayı da ona ödeyecektim. Hayatımızı tesadüfler sinsilesinin yönettiğini hissettiğiniz olur mu hiç? Ben sık sık bunu hissederim. Belki o gün arkadaşınızın doğum gününe gitmeseniz kız arkadaşınızla ya da eşinizle tanışmayacaktınız. Belki gazetedeki o ilanı o gün es geçseniz bugün oturduğunuz evde değil de bam başka bir evde oturup farklı farklı komşularınız olacaktı. İşte ben de onca dükkanı geçtikten sonra eğer ayaklarım o dükkanın önünde durmasalardı belki de tatilimin en tatlı sürprizlerinden biriyle karşılaşamayacaktım. Otele gittiğimde saat oldukça geç olmuştu ve yarın erken kalkacaktım. Yine de biraz televizyonda kanallar arasında dolaşmak istedim. Fazla kanal yoktu. Birisinde müzikli bir eğlence programı, birisinde siyah beyaz bir hint filmi vardı. Ama bir tanesi var ki bahsetmeden geçemeyeceğim. Sanırım Almanya dan yayın yapan ki reklamlar Almanca ydı- bir kanalda erotik demeye dilimin varmadığı bir film oynuyordu. Üstelik bu film bir Türk filmiydi. Hemen aklıma onu bir Türk kızıyla tanıştırmamı isteyen Abdo nun çapkın arkadaşı geldi. Yoksa onun Türk kızlarına ilgisi bu tip filmlerden mi kaynaklanıyordu. Yok canım, çocuğun günahını almayayım. Bes belli, bu uydu üzerinden yayın yapan bir kanaldı.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktin soğuk geciktim kış geciktiniz kış mevsiminde uç, sınır, son, limit bulunuyor/bulunur

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN 2011 PAZARTESĐ SAAT- 07:42 Sahne - 1 OTOBÜS DURAĞI Otobüs durağında bekleyen birkaç kişi ve elinde defter, kitap olan genç bir üniversite öğrencisi göze çarpar. Otobüs gelir

Detaylı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda

Detaylı

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir. SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.

Detaylı

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Herkese Bangkok tan merhabalar, Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Sizi tanıyabilirmiyiz? 1953 Söke doğumluyum. Evli, 2

Detaylı

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım. Meraba, Ben Asena Ünğan. 19 yaşındayım. 1-22 Eylül 2016 tarihinde Güney Kore'de, Incheon, Seoul,Jeonju,Gyeonju ve Busan da bulundum. Güney Kore topraklarına sevdam 9 yaşında iken, Taekwondo ile başladı.

Detaylı

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi : Yazan : Osman Batuhan Pekcan Ülke : FRANSA Şehir: Paris Kuruluş : Vir volt Başlama Tarihi : 4.7.2017 Bitiş Tarihi : 9.8.2017 E-posta : bat.pekcan@gmail.com Herkese Paris ten selamlar. Dün itibariyle 1

Detaylı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. İşçi Cephesi: Direnişiniz nasıl başladı? Kazova dan bir işçi: Bizim direnişimiz ilk önce 4 aylık maaşımızı, kıdem ve tazminat

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz.

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz. YARATICI OKUMA DOSYASI En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz. MAVİŞ Mavişe göre Dünya nın ¾ nün suyla kaplı olmasının nedeni nedir?...... Maviş in gözünün maviden başka renk görmemesinin

Detaylı

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) İmtiyaz Sahibi Adına Ramazan BALCI Okul Müdürü Fatma BAŞA ( Özel Eğitim Öğretmeni ) Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI ( Görsel Sanatlar Öğretmeni

Detaylı

Korkut un Hindistan Güncesi. 6 Haridwar-Varanasi Carsamba Persembe

Korkut un Hindistan Güncesi. 6 Haridwar-Varanasi Carsamba Persembe Korkut un Hindistan Güncesi 6 Haridwar-Varanasi 17-18.11.2010 Carsamba Persembe Bu akşam 20.35 treniyle Haridwar'dan Varanasi'ye gidiyorum. Sabah daha önceki günlerde olduğu gibi kahvaltımı odamda yaptıktan

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ 2011-2012 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: 1 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΥΟΛΙΚΗ ΥΡΟΝΙΑ: 2012-2013 Μάθημα: Σοσρκικά

Detaylı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası Kelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,

Detaylı

İtalya nın Üç Büyüğü: Roma, Floransa, Venedik.

İtalya nın Üç Büyüğü: Roma, Floransa, Venedik. Şebnem GÜZELOĞLU 21302293 TURK 102-25 İtalya nın Üç Büyüğü: Roma, Floransa, Venedik. Dünya üzerindeki insanların hepsine Yapmayı en çok istediğin şey nedir? diye sorsak, muhtemelen çoğundan alacağımız

Detaylı

Iron Butt Reports - 09 July 2011

Iron Butt Reports - 09 July 2011 İstanbul (Kağıthane) Bolu Çankırı Yozgat Sivas Erzincan Bayburt Artvin Rize Trabzon 1.767 Km Henüz yola çıkmadan önce Kağıthane deki evin önünde sanırım saat 02:20 civarı. Yola çıkmanın heyecanı ile yanlızca

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Korkut un Hindistan Güncesi - 2 Delhi. 2 Delhi Cuma Delhi`de 2.gün

Korkut un Hindistan Güncesi - 2 Delhi. 2 Delhi Cuma Delhi`de 2.gün Korkut un Hindistan Güncesi - 2 Delhi 2 Delhi 12.11.2010 Cuma Delhi`de 2.gün Sabah 04 sıralarında çalgılar eşliğinde ayin sesleriyle uyandım. Sesler giderek uzaklaştı ve kayboldu. Kısa sürdü ama kulağa

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή: ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ ΜΑΘΗΜΑ: ΣΟΤΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: Γ ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011

Detaylı

1) Eğer tartı eksik gelmişse, bu benim hatam değil, onun hatasıdır.

1) Eğer tartı eksik gelmişse, bu benim hatam değil, onun hatasıdır. 1) Eğer tartı eksik gelmişse, bu benim hatam değil, onun hatasıdır. Cümlesinde altı çizili kelimenin zıt anlamlısı hangi cümlede vardır? 1. A. Bugün çok çalıştım. 2. B. Akşamları az yemek yemeliyiz. 3.

Detaylı

yaşam boyu bağlanırsanız.

yaşam boyu bağlanırsanız. Size nasıl tarif etsem ki... İlk görüşte âşık olmak gibi bir duygu. " İşte bu benim aradığım kadın," dersiniz ya, işte öyle bir şey. Önce teknenize âşık olacaksınız sonra satın alacaksınız. Eğer sevmeden,

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013

Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013 Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013 2002 yılından beri Koç Üniversitesi nde lisans ve lisansüstü toplam 16 farklı dersi, 35 farklı şubede anlattım. 8-10 kişilik küçük sınıflara

Detaylı

POLONYA DA ERASMUS GDYNIA MARITIME UNIVERSITY 2018 BAHAR

POLONYA DA ERASMUS GDYNIA MARITIME UNIVERSITY 2018 BAHAR POLONYA DA ERASMUS GDYNIA MARITIME UNIVERSITY 2018 BAHAR Merhabalar, ben Gemi Makineleri İşletme Mühendisliğinden Yunus Emre Meşe. 2018 Bahar döneminde Polonya nın Gdynia şehrinde Erasmus faaliyetimi gerçekleştirdim.

Detaylı

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. TÜRKÇE 12-13: OKUMA - ANLAMA - YAZMA OKUMA - ANLAMA 1: Rezervasyon Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. Duşlu olması şart. Otel görevlisi: Tek kişilik odamız kalmadı

Detaylı

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK Geçen gün amcam bize koca bir kutu çikolata getirmişti. Kutudaki çikolataların her biri, değişik renklerde parlak çikolata kâğıtlarına sarılıydı. Mmmh, sarı kâğıtlılar muzluydu,

Detaylı

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu? AĞIR ÇANTA Fatma o sabah evden çok zor çıktı. Akşam geç yatınca sabah kalkması zor oldu. Daha kahvaltısını yapamadan çıkmak zorunda kaldı evden. Okula geç kalacaktı yoksa. Okul yolunda çantasını taşımakta

Detaylı

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Bir çocuk varmış. Eşyalarını toplamaktan hiç hoşlanmazmış. Bir gün yerlerde atılı duran eşyalar, aralarında konuşuyorlarmış. - Sen neden hala buradasın. Bu saatte

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

Mavi Pupa Montessori Anaokulu nun Sevgili Anne ve Babaları,

Mavi Pupa Montessori Anaokulu nun Sevgili Anne ve Babaları, Mavi Pupa Montessori Anaokulu nun Sevgili Anne ve Babaları, Hep beraber başladığımız yolculuğun iki haftasını geride bırakmış bulunuyoruz. Zamanın Mavi Pupa içinde bizim için daha ayrıcalıklı aktığını

Detaylı

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler. ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

ÇANKIRI-ILGAZ (19-20 Şubat 2011)

ÇANKIRI-ILGAZ (19-20 Şubat 2011) ÇANKIRI-ILGAZ (19-20 Şubat 2011) 19 Şubat cumartesi sabah saat 07.30 da FSK Başkanı Ahmet Bozkurt un öncülüğünde Çankırı ve Ilgaz a gitmek için yola çıkıyoruz. Hava biraz kapalı, hafiften yağmur çiseliyor.

Detaylı

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar Samed Behrengi Püsküllü Deve Çeviren: Songül Bakar Samed BEHRENGİ Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, 1939 da Tebriz de doğdu. Öğretmen okullarında öğrenim gördükten sonra Tebriz Üniversitesi İngiliz

Detaylı

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! Kendini Tanıma Testi Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! İnsanlar sizin hakkınızda sandığınızdan farklı izlenimlere sahip olabilir. Gerçekten nasıl algılandığınızı siz de bilmek istemez misiniz? Bu teste

Detaylı

Einstufungstest / Seviye tespit sınavı

Einstufungstest / Seviye tespit sınavı Einstufungstest / Seviye tespit sınavı Dil: Türkçe Seviye: A1/A2 1. Günaydın, benim adım Lavin, soyadım Çeşme. (a) Günaydın ben adım Lavin, soyadım Çeşme. Günaydın benim ad Lavin, soyad Çeşme. 2. Ben doktorum,

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

Amsterdam Turu 3 TUR ÖZELLİKLERİ. 1.Gün: İstanbul Amsterdam "Şehir Turu" 2.Gün: Amsterdam Serbest Gün veya Büyük Hollanda Ekstra Turu

Amsterdam Turu 3 TUR ÖZELLİKLERİ. 1.Gün: İstanbul Amsterdam Şehir Turu 2.Gün: Amsterdam Serbest Gün veya Büyük Hollanda Ekstra Turu Amsterdam Turu 3 30.08.2017'den itibaren kalkışlı 747,00 EUR 2.955,21TL TUR ÖZELLİKLERİ 1.Gün: İstanbul Amsterdam "Şehir Turu" Tüm kenti dolaşan su kanallarıyla ve 17. yüzyıl mimarisiyle dikkat çeken Amsterdam,

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 168 SAYGI VE HÜRMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 18 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın? 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ismin yerini tutan bir sözcük kullanılmıştır? A) Onu bir yerde görmüş gibiyim. B) Bahçede, arkadaşımla birlikte oyun oynadık. C) Güneş gören bitkiler, çabuk büyüyor.

Detaylı

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve ne yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını

Detaylı

ODA +KAHVALTI GİRİŞ TARİHİ ÇIKIŞ TARİHİ ODA SAYISI 20

ODA +KAHVALTI GİRİŞ TARİHİ ÇIKIŞ TARİHİ ODA SAYISI 20 BC SPA HOTEL 4*/ ORTACA-MUĞLA HAVALİMANINA UZAKLIK30 KM ODA +KAHVALTI GİRİŞ TARİHİ 02.04.2018 ÇIKIŞ TARİHİ 05.04.2018 ODA SAYISI 20 1.GÜN Dalaman havalimanında karşılanmanızın ardından transfer araçlarımıza

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

İSFAHAN I GÖRÜNCE ŞAŞIRDIM. Nüfusun En Az Yüzde Kırkı Türkçe Konuşuyor... Ülkeyi 1925 e Kadar Türkler Yönetmiş...

İSFAHAN I GÖRÜNCE ŞAŞIRDIM. Nüfusun En Az Yüzde Kırkı Türkçe Konuşuyor... Ülkeyi 1925 e Kadar Türkler Yönetmiş... İSFAHAN I GÖRÜNCE ŞAŞIRDIM Nüfusun En Az Yüzde Kırkı Türkçe Konuşuyor... Ülkeyi 1925 e Kadar Türkler Yönetmiş... Şaşırdım İsfahan ı görünce... Şaşırdım... Çünkü, İran a giderken, sevgili eşim de gelmek

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum! Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum! Televizyon programına konuk olarak çağırılmıştım. Bir gün içerisinde

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr) Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr) 14 Şubat 2010 Pazar günü, Fotoğraf Sanatı Kurumu (FSK) organizasyonluğunda 26 kişilik bir grupla günübirliğine Ilgaz a gidiyoruz.

Detaylı

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

DEMET İN PAMUK DEDESİ İLE AŞÇI NİNESİ

DEMET İN PAMUK DEDESİ İLE AŞÇI NİNESİ DEMET İN PAMUK DEDESİ İLE AŞÇI NİNESİ Bir yaz mevsimiydi. Demet okulların kapanmasına sevinmiş, evlerinin bahçesinde koşturuyor ve bisiklet sürüyordu. Bisikleti babası ona derslerindeki başarısından dolayı

Detaylı

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler.

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler. Alman televizyon kanalı RTL de pazartesi akşamı yayınlanan Ekstra Magazin (Extra-Das RTL-Magazin) adlı program, bir Türk ve bir Alman kadını Türkiye ye tatile gönderdi ve yaşadıklarını başından sonuna

Detaylı

Süha Derbent ile Kuzey Norveç te Fotograf Çekimi

Süha Derbent ile Kuzey Norveç te Fotograf Çekimi Süha Derbent ile Kuzey Norveç te Fotograf Çekimi Oslo (1) / Alta (5) 6 Gece 7 Gün Tur Özeti Tur Adı: Süha Derbent ile Kuzey Norveç te Fotograf Çekimi Tur Tarihi: 6 Gece 7 Gün Tur Fiyatı: Zorluk Derecesi:

Detaylı

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Bir ayakkabıyım ben, küçük kırmızı ve oldukça şirin. Gülmeyin gerçekten şirinim, inanmazsanız resmime bakın. Dün usta parmaklar son şeklimi verdi bana. Her şeyimle mükemmel olduğumu da konuştu ustalar

Detaylı

15 günlük kısa dönem Avrupa gönüllü hizmeti projemi bitirdikten sonra Türkiye ye döndüm ve sizinle oradaki anılarımı bir raporda paylaşmak istedim.

15 günlük kısa dönem Avrupa gönüllü hizmeti projemi bitirdikten sonra Türkiye ye döndüm ve sizinle oradaki anılarımı bir raporda paylaşmak istedim. Yazan: Ümmü Nur Günlü Ülke: SIRBİSTAN Kuruluş: Bird Protection Study Society Başlama Tarihi: 01.07.2018 Bitiş Tarihi: 15.07.2018 E-posta: mmnrgnl@yandex.com Herkese selamlar, 15 günlük kısa dönem Avrupa

Detaylı

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1. 1. Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1. Sence, farklı insanların, farklı tanımlar yapmasına

Detaylı

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri Sohbetler *Kendimi tanıyorum (İlgi ve yeteneklerim, hoşlandıklarım, hoşlanmadıklarım) *Arkadaşlarımı tanıyorum *Okulumu tanıyorum

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ ADALET ve CESARET ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 24 3 Sertifika no: 14452 Uğurböceği

Detaylı

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu.

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu. 1. Bölüm Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu. Tim ayağa kalktı. İpi çekti. Grk ayağa kalktı, JFK Uluslararası Havaalanı

Detaylı

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır. .com Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır. ilkok 2/... Sınıfı Türkçe Dersi Değerlendirme Sınavı Adı-Soyadı:... Yaşayabilmek için oksijene ihtiyaç vardır. Oksijen sayesinde karadaki

Detaylı

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe MERAKLI KİTAPLAR Alfabe Bu kitabın sahibi:... Dinle bir tanem, şimdi sana, bir çocuğun öyküsünü anlatmak istiyorum... Uzun çoooooooook uzun adı olan bir çocuğun öyküsü bu! Aslında her şey onun dünyaya

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Seyahat Listesi. Uçak Biletleri. Pasaport/Kimlik. Tablet-Telefon. Valiz hazırlığı. Yurt dışına seyahat etmek herkesin gerçekleştirmek

Seyahat Listesi. Uçak Biletleri. Pasaport/Kimlik. Tablet-Telefon. Valiz hazırlığı. Yurt dışına seyahat etmek herkesin gerçekleştirmek Seyahat Listesi Uçak Biletleri Pasaport/Kimlik Tablet-Telefon Valiz hazırlığı Yurt dışına seyahat etmek herkesin gerçekleştirmek istediği bir eylem olmakla birlikte kimisi için rutin bir gezi, kimisi için

Detaylı

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ ΙV ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70013 Γ) HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK Sağlıklı bir

Detaylı

Türk Hava Yolları ile. Japonya. Kurban Bayramı'nda Japonya. Tokyo - Kyoto - Osaka. 28 Ağustos - 04 Eylül 2017 (8 gün - 7 gece)

Türk Hava Yolları ile. Japonya. Kurban Bayramı'nda Japonya. Tokyo - Kyoto - Osaka. 28 Ağustos - 04 Eylül 2017 (8 gün - 7 gece) Türk Hava Yolları ile Japonya Kurban Bayramı'nda Japonya Tokyo - Kyoto - Osaka 28 Ağustos - 04 Eylül 2017 (8 gün - 7 gece) Tur Programı 1. gün - 28 Ağustos 2017, Pazartesi İstanbul Tokyo 27 Ağustos saat

Detaylı

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) ÖZEL GÜNLER Aşağıdaki önemli günlerden

Detaylı

Yunanistan - Mikonos. www.gazella.com 0212 233 15 98 1

Yunanistan - Mikonos. www.gazella.com 0212 233 15 98 1 Yunanistan - Mikonos Yunanistan - Mikonos Dünya nın en iyi 22 adası arasında gösterilen ve Avrupa Jet Set inin uğrak tatil yerlerinden biri, Ege nin serin, masmavi denizine sahip, sabahın ilk ışıklarına

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü Henry Winker İllüstrasyonlar: Scott Garrett Çeviri: Bengü Ayfer 4 GİRİŞ Bu sendeki kitaplar Dyslexie adındaki yazı fontu kullanılarak tasarlandı. Kendi de bir disleksik

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama rağmen sık sık geç kalırım... okul BIZIM (Meşelik) yol.. BIZIM ev Üç Kuruş Sokağı Kale Yolu Dükkan iki dak Meşelik ika Percy Sokağı Okula iki dakika

Detaylı

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. Sorular her ay panolara asılacak ve hafta sonuna kadar panolarda kalacak. Öğrenciler çizgisiz A5 kâğıdına önce

Detaylı

LanguageCert AÜ TÖMER C2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

LanguageCert AÜ TÖMER C2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1 LanguageCert AÜ TÖMER C2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1 Gözetmen İçin Açıklamalar Sınav Süresi: 13 Dakika G = Gözetmen A = Aday BİRİNCİ BÖLÜM (3 dakika) KAYIT CİHAZINI KONTROL EDİNİZ G: LanguageCert AÜ

Detaylı

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR ANNEM ANNEM Annem annem canım annem, Gönlüm senle kalbim senle Canım annem gülüm annem Dünyam sensin benim bir tanem.. Biliyorum elbet bir gün gelecek Bir başka bebekte bana annem diyecek Bende hep iyi

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

MODERN BARBARLAR. Bu kısım hikayenin ortasından alınmıştır. (86 sayfalık hikayenin 52'inci sayfası)

MODERN BARBARLAR. Bu kısım hikayenin ortasından alınmıştır. (86 sayfalık hikayenin 52'inci sayfası) 1 MODERN BARBARLAR Bu kısım hikayenin ortasından alınmıştır. (86 sayfalık hikayenin 52'inci sayfası) Hikaye, 2003 yılında yazmaya başladım. O zaman kap kaç olayları, yol kesmeler epey artmıştı....... SOKAK

Detaylı

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5 Magozwe Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5 Kalabalık bir şehir olan Nairobi de, sıcak bir yuvası olmayan bir grup evsiz çocuk yaşıyormuş. Her gün onlar için yeni ve bilinmeyen bir

Detaylı

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre Hayatta, insanlar üzerinde en çok etkili olan şeyi arayan bir kız, bu sorusunu karşılaştığı herkese sorar. Çeşitli cevaplar alır ama bir türlü ikna olamaz. En sonunda şehrin bilgesi bir nineye gönderilir.

Detaylı

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Çok çok eski zamanlarda, var varken, yok yokken ahmak bir kurt, kapana yakalanmış. Kapana yakalanan

Detaylı

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam SÖZCÜKTE ANLAM 1 Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam BADEM AÐACI Ýlkbahar gelmiþti. Hava bazen çok güzel oluyordu. Güneþ

Detaylı

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz ÜNİTE 4 Şimdiki Zamanın Rivayeti Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz Siz gid-iyor-muş-sunuz

Detaylı

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Detaylı

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20 Düğünlerde Takılan Sahte Paralar Yüksek eğitimini tamamlamış, babası ticaretle uğraşan, annesi ise bir bankada görevli bulunan bir ailenin tek kızıydı. Okul arkadaşı ile evlenmeye karar vermişlerdi. Damat

Detaylı

Fotoğraf: Privat. Wolfgang Korn

Fotoğraf: Privat. Wolfgang Korn Fotoğraf: Privat Wolfgang Korn Yazarın yayınevimizden çıkan diğer kitabı: NORMAL NEDİR? Bilim muhabiri ve yazar olarak Hannover de çalışıyor. GEO, Die Zeit gibi gazete ve dergiler için yazılar yazıyor.

Detaylı