"BÜYÜK OPERASYON" Gün Operasyon, 20 Saat Çatışma...

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download ""BÜYÜK OPERASYON"... 10 Gün Operasyon, 20 Saat Çatışma..."

Transkript

1

2

3

4

5 10 Gün Operasyon, 20 Saat Çatışma... "BÜYÜK OPERASYON"... Serinhisar bölgelerinde iki bin asker ve özel timle DHKP-C gerillalarına yönelik başlatılan operasyonu Ege'nin yerel gazetelerinden DEHA Yirmi bu başlıkla verdi. Gerçekten de binlerce asker, özel tim ve ağır silahlarla başlatılan bu büyük operasyonun bir benzerine Ege bölgesinde bu güne kadar tanık olunmamıştı. Denizli İl Jandarma Komutanı Rıdvan Eren'in yönetiminde başlatılan operasyon, bölgede tarama faaliyetini sürdüren askerlerin gerillalara ait sığınakları bulmasından sonra ancak 25 Kasım'da basına yansıtıldı. Denizli Valisi Yusuf Ziya Göksu operasyonla ilgili olarak 25 Kasım'da DEHA TV'ye yaptığı açıklamada, "Acıpayam'a bağlı Akalan Beldesi'nde ava çıkan bir grubun, dağlık alanda üzerlerinde parka olan şüpheli bir grubu gördüğünü, ihbar sonucu bölgede istihbarat çalışması yapılarak operasyonun başlatıldığını" söylüyordu. Anlaşılan o ki, daha sonra aylar öncesinden bölgede faaliyete başladığı belirlenen gerilla grubundan o zamana kadar devletin haberi olmamıştı. "Ege dağları sessiz ve sakindi. Faşizm için hiç kimsenin silahlanarak yaşayamayacağı bir yerdi. Sözde herşey onların kontrolü altındaydı. Parti-Cepheli'ler sessiz ve mütavazi adımlarla yeniden Ege dağlarına çıktılar... İsyanlar diyarı Ege, Börklüce'lerin ayaklanmalarından sonra Parti-Cepheli'lerin öncülüğüne tanıklık ediyordu." (78 Nolu Cephe açıklamasından) Televizyon haberlerinde gerillaların kaçırdığı avcıların kurtarıldığından bahsediliyordu ama gerçekte böyle bir şey yoktu. Gerillalar karşılaştıkları avcıları ihbarda bulunmayacaklarına dair yemin ettirdikten sonra serbest bırakmışlardı. Binlerce askerin günlerce sürdürdüğü operasyonla istediği sonucu alamayan ve "çember içindeler", "yerlerini biliyoruz" dedikleri yerde gerillaları nasıl elinden kaçırdığını açıklayamayan Susurluk devleti başarısızlığını bu tür yalan haberlerle gizlemeye çalışıyordu. Halbuki aynı günlerde bazı gazetelerde çıkan haberler tam da onları yalanlıyordu: "Öte yandan, DHKP-C örgütü sığınaklarının tesbit edilmesi tamamen şans olarak değerlendiriliyor. İddiaya göre, 21 Ekim tarihinde İsmail Polat'ın da aralarında bulunduğu avcı grubu dağa çıktı... DHKP-C militanları tarafından bir süre tutulan avcılara 'DHKP-C militanlarını gördük. Saklandıkları yeri kimseye söylemeyeceğime ailem ve şerefim üzerine yemin ederim' diye yazı yazdırılarak, tutanak imzalatıldı. Tutanağın altında ise DHKP-C Komutam imzası vardı." (DEHA Yirmi, 27 Kasım 1998) HERKES ŞAŞKIN Sığınaklarda bulunan askeri ve teknik malzemeler, haritalar karşında herkes şaşkınlığa düştü. İlk defa bu kadar teknik donanıma sahip bir gerilla birliği ile karşılaşmışlardı. "Yasadışı örgüt üyesi grubun haberleşmede son derece gelişmiş cihazlar kullandığı belirlendi" "Bilgisayarlı, uydu telefonlu ve İnternet Siteli terör örgütü herkesi şaşkına çevirdi." "Lop-top bilgisayarlar, uydu telefonları, bilgisayar ve yazılım cihazları, disketler, enerji yüklemeye yarayan 'güneş panelleri'görenleri şaşkına çevirdi... Yetkililer ortaya çıkarılan sığınaklarda ele geçirilen malzemelerin 'kaliteli' ve birinci sınıf olduğuna dikkat çekerken, yakalanan malzemelerin değerinin yaklaşık 35 milyar lirayı bulduğu da kaydedildi" vb. haberler günlerce basında yer aldı. Denizli Valisi ise, "Bölgede operasyonlar yoğun şekilde devam ediyor. Askeri birlikler, Konak Beldesi yakınlarında yoğunlaştı. Şu ana kadar 3 sığınak ortaya çıkarılırken, 5 kamyona yakın erzak, 4 adet kaleşnikof silah ve 2 adet bilgisayar ele geçirildi" diye açıklama yaparken, çevre illerden de bölgeye takviye silah ve asker sevki hızlandırıldı. O kadar şaşırmışlardı ki, "bu kadar gelişkin bir teknik donanımı ancak örgütün üst düzey yöneticilerinin kullanabileceği" hatta örgüt lideri Dursun Karataş'ın da gerillaların arasında olduğu söylenmeye başlandı. Buna dayanak oluşturan bir başka neden de gerillalarla karşılaşan ve ihbarda bulunan İsmail Şavluk adındaki köylünün

6 gerillalardan birinin Dursun Karataş'a benzediğini söylemesiydi. Aslında şaşkınlığın nedeni sadece teknik cihazlar ve silahlar değildi. Ege'de gerilla belki de kimsenin pek de düşünemeyeceği, olmaz diyeceği bir şeydi. Bu büyük bir cüretti. Şaşkınlığın, dahası bölgeye binlerce asker yığmalarına neden olan büyük korkunun nedeni işte bu cüret ve kararlılıktı. "İKİNCİ KIZIL DERE OLAYI" Binlerce asker ve özel timle operasyon başlatılmış, aradan 4-5 gün geçmiş, hala istenilen sonuca bir türlü ulaşamamışlardı. Her ihtimale karşı Antalya ve Muğla'daki askeri birlikler bile alarma geçirilmişti. Hergün" çember daralıyor", "takip altindalar". "şurada görüldüler, burada görüldüler" açıklamaları yapılıyor ama bir türlü "sıcak temas" sağlanamıyordu. Gerilla bu, "karakol" değil ki olduğu yerde beklesin. Onca üstün teknik araç gerece, her türlü silaha sahip binlerce asker ve özel timle adeta köşe kapmaca oynuyorlardı. 4 gerillanın tutsak düşmesinden sonra diğerlerini de yakalama ümitleri artan oligarşi ise vargücüyle saldırıyordu. Kendi maharetleriyle olmasa da operasyonun 9'ncu günü 29 Kasım'da gerillaların bulunduğu yer tespit edildi: Balkıca Köyü. Asker ve özel timin çevreyi sarması üzerine gerillalar köydeki boş bir eve girdiler. Teslim olmaları isteniyordu. Onların cevabı ise "Biz DHKP-C'liyiz, teslim olmayız" oldu. 20 saat sürecek olan bu direniş DHKC tarafından yapılan açıklamada şöyle anlatılıyor: "Ege'nin tarihi isyanlarla doludur. Ege'nin tarihi yiğitlik tarihidir. Bu tarihte halka ihanet yoktur. Kahramanca ölümler ve direnişler vardır. Ama düşmana boyun eğmek, diz çökmek yoktur. 29 Kasım akşamı Gölgeli dağlan eteklerinde Balkıca Köyünde kuşatılan Erhan Yılmaz ve Mehmet Yıldırım adlı savaşçılarımız bu tarihe sadık kaldılar. Düşman güçlen binlerce asker, polis ve en ağır silahlarıyla kuşattılar. Savaşçı yaşama bağlıdır. Yasama bağlılığı; halkına, ülkesine ve örgütüne bağlılıktır. Devrim yapmak için, halkı için yaşayacak, savaşacaktır. Ama savaşmadan teslim olmanın yaşamak olmadığını, devrime ve halkına ihanet olduğunu bilir. Artık o an, binlerce düşmana karşı halkın haklılığım, ihtilalin sesini en yüksek sesle, gerektiğinde kendisini de feda ederek gösterme anıdır. Hiç tereddüt etmediler. Düşman binlerce askerle kuşatmıştı. O an Balkıca'daki köy evi Parti-Cephe idi. Parti-Cephe ve ihtilal Erhan'la Mehmet'in kişiliğinde simgeleşmişti. Bütün halkın gözleri onların üzerindeydi. Ege dağlarında ihtilalin tohumları atılıyordu. Tohumlar yeşermeli ve büyümeliydi. Ege dağlarında gerillanın olabileceğini, Parti-Cephe'nin yenilmezliğini göstermeliydiler. Binlerce askeri, tankı, topuyla kendini güçlü sanan Susurluk generalleri: 'teslim olun'diyorlardı. Gerilla cevabını silahlarıyla verdi. Balkıca'daki küçük köy evi, binlerce mermi, roket ve havan topu altında, Ege dağlarında iki Parti-Cepheli'nin kahramanca direnişine tanıklık ediyordu. Türkmeni, Rumu, Yahudisi, Kürdü, Çerkezi, Gürcüsü, alevisi, sünnisi, hıristiyanı ile bir kardeşlik ormanı olan Ege, böylesi bir direniş görmemişti. İki Parti Cepheli binlerce mermi ve top atışları altında bir düşman ordusuna meydan okuyordu. "Biz Parti-Cepheli'yiz, biz DHKP- C'liyiz, teslim olmayız, teslim alamazsınız, Parti-Cepheli'ler ölmez' diye haykırıyorlardı." Geceyarısı birara kesildi ateş. Karanlıkta eve yaklaşamıyorlardı, sabahı bekleyeceklerdi anlaşılan. Ancak sıralarında tekrar başladı çatışma. Gerillalar günlerdir kuşatmada, sürekli hareket halindeydiler; buna rağmen gecenin 4'ünde uyanık ve tetikteydiler. Tekrar başlayan çatışmada Cuma Kaya adlı asker Ölürken subay ve astsubaylardan yaralananlar olmuştu. Bu arada bulundukları evi de değiştirmişti gerillalar. Çatışma aralıksız sürdü. Vakit öğleyi aştığında hala sürüyordu. Ama yaklaşmak imkansızdı eve. Hele teslim alabilmek tümden imkansız. Ve saat 14.15'te karar verildi- Ev havaya uçurulacakn. "Tam 20 saat, düşman, bir köy evindeki iki Parti-Cepheli'yi susturamadı. Tam 20 saat. Uykusuz, aç ve soğukta geçen 20 saat. Parti-Cepheti iki savaşçı sloganlarıyla, marşlartyla, devrimci konuşmalarıyla ve silahlarıyla hiç susmadılar. Düşman şaşkındı, halk şaşkındı. Ege halkı Parti-Cepheli'leri, Ege dağlarında düşman kuşatmasında kahramanca direnişiyle tanıyordu. Bundan böyle Ege'de bu direniş konuşulacaktı. Düşman zavallıydı. Ahlaksız ve çaresizdi. Binlerce asker ve ağır silahla iki Parti-Cepheli savaşçıya diz çöktüremiyordu. Binlerce askere rağmen Balkıca'daki iki Parti-Cepheli'nin mevzilendiği köy evine yanaşamıyordu bile. Üstelik kayıp veriyorlardı. Parti- Cepheli iki savaşçı mermi ve top yağmuru altında düşmana bir kayıp ve iki yaralı verdirdi. Binlerce askerle yaptığı kuşatmaya güvenen düşman bir kez daha gerillanın yaratıcılığı karşısında bozguna uğramıştı. Binlerce asker ve sadece iki Parti- Cepheli vardı. İki Parti-Cepheli halka, partilerine ve vatanlarına bağlılıklarından aldıkları güçle yenilmez ve güçlüydü. Düşman ise binlerce asker ve ağır silahlarına rağmen sömürüyü, zulmü, ahlaksızlığı temsil ettiğinden; güçsüz ve yenilmeye mahkumdu. Binlerce savaşçımızı daha katledebilirler ama tarihsel ve siyasal olarak haksız olanlar, halka düşman olanlar er geç yenilecektir. Yendik dedikleri noktada bile yenileceklerdir. Balkıca'daki küçük köy evini bütün dünyanın gözleri önünde havan toplarıyla, roketlerle yaktılar, yerlebir ettiler. Balkıca'da Gölgeli dağlarını aydınlatan ateş, köy evinin ateşi değil, Ege dağlarına yayılacak olan isyan ateşidir. İki Parti-Cepheli'nin yaktığı o ateşi hiç bir güç söndüremeyecektir. Düşman ancak iki Parti-Cepheli'nin yanmış cesetlerini teslim alabildi." (DHKC açıklamasından) Yeni Asır gazetesi 1 Aralık'taki haberinde iki gerillanın bulunduğu eve 4 roketatardan yaklaşık 25 roket mermisi atıldığını söylerken, aynı tarihli Akit gazetesi "İkinci Kızıldere olayı" altbaşlığı altında yaptığı değerlendirmede "Dünkü çatışma, 1970'li yıllarda yaşanan 'Kızıldere olayı'nı hatırlattı. THKP-C mensubu Mahir Cayan ve arkadaşları da Tokatın Niksar ilçesinin Kızıldere köyünde askerle giriştikleri çatışmada ölmüşlerdi" diyordu. İki Cephe gerillasının katledilmesinden ve bazılarının da tutsak edilmesinden sonra vali, askeri yetkililer "yılanın başı küçükken ezildi" türünden klasik demeçler verirlerken, DHKC Basın Bürosu tarafından yapılan 78 No'lu 2 Aralık 1998 tarihli açıklamada çatışmanın boyutları ve siyasi anlamı ortaya konulup, şehit düşen gerillaların kimlikleri açıklandı. "İhtilalin Öncüleri Ege Dağlarında" başlığım taşıyan bu açıklama tüm devrimci saflarda coşku ve heyecanla karşılandı. DHKC açıklamasında sonuç olarak şunlar belirtiliyordu; "Kim yenmiş, kim yenilmişti? Binlerce asker ve tonlarca ağır silah ile iki savaşçıyı teslim alamamışlardır. Tam 20 saat. Parti-Cephe savaşçılarını kuşatanlar, her dakika, her saat bütün dünyanın tanıklığında yenilmişlerdir. Korkak, bencil ve inançsızdılar. İki Parti- Cepheli zaferlerine, geleneklerine yeni bir halka ekledi. Tam 20 saat. Bir orduya karşı direnmiş, davalarına bağlılıklarını göstermiş ve Ege dağlarına hiç silinmeyecek biçimde kanlarıyla bir tarih yazmışlardır. Parti-Cephe'yi, halkı, adaleti, bağımsız demokratik ve sosyalist bir Türkiye'yi haykırdılar. Yenmişlerdi. Düşman ancak yanmış cesetlerini teslim alabildi. Artık Ege dağlarında Parti-Cephe'liler vardı. Şeyh Bedreddin'in yüzyıllar öncesinde söylediklerini şimdi Ege dağlarında Erhan ve Mehmet söylüyor: "İnsanlar, tanık olunuz ki bugün olmazsa yarın, mutlaka sömürünün tüm çarkları kırılacak, nice direnirse dirensin, sömürgen yeryüzünden kalkacaktır..."*

7 Güle Güle Mehmet Çok istediğin dağlara kavuştuğunu duymuştuk. İnan seni tanıyan hiç kimse şaşırmadı buna. Çünkü sen bir gün gerillaya gideceğini söylemeyi ihmal etmedin. "Ha bugün ya yarın" derdin hep. Bir kara sevda olmuştu dağlar senin için. Şehit düştüğünü öğrendiğimde, seninle tanıştığım günü düşündüm, biz Nurtepe'de örgütlenmemizi yenileyip geliştirmeye çalışıyorduk. Ne zaman a-cemilik çeksek, yanımızda hep seni bulurduk. O mütevazılı-ğınla bizden çok koştururdun. Bazen cebinde yol paran bile olmazdı. Ama aldırmazdın parasızlığa. Hafta sonu geldiğinde elinde dergiler bizleri arardın. Bazen dayanamaz başlardın bizle birlikte dergi dağıtmaya. Bırakıp gidemezdin. İlla da görecektin sağ salim bitirdiğimizi. Hani Bağcılar'da üç karanfilimizi şehit verdiğimizde, bizim gösteri yaptığımızı duymuş merak edip koşup gelmiştin. Bizler polis operasyonuyla uğraşırken sen bizlere şehitlerimizin çatışmasını tekrar tekrar anlatıyordun. Yaşıyordun o anı. Bir an senin de orada olduğunu düşünmüştük. Kısa bir süre görüşemedik. Sultançiftligi'nde İbiş Demir ve Güler Ceylan yoldaşlarımızın şehit düştüğünü duyup cenazelerine koşmuştuk. En zor koşullarda bile şehitlerimizi sahiplenmemiz gerektiğini anlatırdın. Şehitlerimiz düşmanın ellerinde gömülmemeliydi. Değmemeliydi elleri şehitlerimize. İşte sen de bu bilinçle bu öfkeyle şehitlerimizi uğurlamaya gelmiş, tutsak düşmüştün. Tutsaklığında ziyaretine geldiğimde ben sana mahalleleri anlatıyordum. Sen ise yine eskisi gibiydin. Gerilla da gerilla diyordun. Hatta bir gün yeğeninle gelmiştik ziyaretine. Bana yeğenini soruyordun. Ben de yavaş yavaş büyüyor demiştim de nasıl sevinmiştin. "Erken büyüyor çocuklarımız" deyip başlamıştın yine gerillayı anlatmaya. Tutsaklık sonrası aramıza geldiğinde ne kadar sevinmiştik. Beraber çalışacaktık. Bir de yeni sorumlumuzun sen olduğunu öğrendiğimizde sevincimiz bir kat daha arttı. Diyorduk ki, "tozunu attırırız bunların". Ama sen hala gerilla diyor- dun. "Kusura bakmayın ama ben buralarda yapamam dağlara gitmem lazım" diyordun. 20 gün bile olmamıştı ki gittin. Aslında çok değil 20 günde bile değişmişti tempomuz. Senin coşkun bizleri de değiştirmişti. Ama gerilla tutkusu öyle büyüktü ki, bir türlü aklından çıkmıyordu. Ya şehit aileleri, hepsini tanımak isterdin. Onları çok severdin. Gittiğin tüm analar da seni çok severdi. Onlara hep "şehitlerimizin hesabını soracağız, içiniz rahat olsun" derdin. Hepsi bilirdi şehitlerimizin hesabının sorulacağını ama bir de senden dinlemek onları mutlu ederdi; "Bu karaoğlanda bir iş var" derlerdi. BirgünYeşilpınar'da bir karakolun bombalandığını duyduk. Eve geliyorduk ki, senle karşılastık. Polis operasyon yapıyordu ve senin eve gitmemen gerekiyordu. Beraber bizim eve gittik. Nasıl mutluydun. Söylemiyordun ama biz nedenini anlıyorduk. Diyorduk ki, Mehmet çok sevdiği silahıyla buluştu. Bir tek dağları kaldı. Sabaha kadar bize gerillayı anlattın. O kadar güzel anlatıyordun ki, aynı özlemi duymamak mümkün değildi. Seni tanıyan herkes yokluğunda "Kürdo nerede?' diye soruyordu. Belki de kimse Mehmet diye bilmezdi seni. Sen de severdin Kürdo olmayı. Bir şey söyleyemezdik ama seni tanıyıp da nerede olacağını bilmeyen de yok gibiydi. Sorular bir bakıma Kürdo gerillada dedirtmek için sorulurdu. Sendeki kararlılık ve mütevazılık akla başka bir şey getirmezdi. Ne kadar gösterişsiz gitmiştin. Artık Kürdo'yu bir daha göremem diye düşünüyordum. Bir halk ilişkimize uğradığımda aniden karşıma çıkmıştın. Yanında bir arkadaş daha vardı. Nasıl sevinmiştim. Seni bir daha göremeyeceğim diye düşündüğümüzü söylediğimde "buralardayız işte görüyon" demiştin. Gözlerindeki ışık buralarda olmadığını söylüyordu. Ben ne yaptığını sorduğumda "bana yalan söyletme" deyip kıpkırmızı olmuştun. Asıl ben mahcup olmuştum bu soruyu sormakta, Ama sen hemen anlayıp o mütevazılığınla rahatlatmıştın beni. Giderken sanki bir daha görüşmeyecekmişiz gibi ayrılmıştık. Sanki kara gözlerin tutmuş Karadeniz'in ormanlık dağlarım, buluşmuş ellerin o hep anlattığın kleşle. Duyduğumuzda nasıl sevinmiştik. Karadeniz'den, Ege'ye taşımışsın umudun bayrağını. Bedreddin yiğitlerinden Çakırcalılara bir gün bile yere düşmeyen bayrak sizlerle daha da kızıllaştı. Şimdi Ege Dağları daha özgür. Şimdi halklarımız daha umutlu. Yaratüğmız direniş daha şimdiden tüm Ege'de konuşulur oldu. Düşmanın uykularını kaçırıyor. Rahat uyuyun yoldaşlar. Artık Ege gerillasız olmaz. Artık tüm Türkiye gerillasız olmaz. Şimdi dağları sevdalı binlerce yürek yetiyor. Bir Yoldaşı Mehmet YILDIRIM "SAVAŞÇIYIM VE PARTİMİN EMRİNDEYİM" Mehmet de yoksul bir ailenin çocuğuydu, Kars'ın Kağızman ilçesinin Oluklu köyünde 1964'de bir Kürt köylü a- ilesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailenin ekonomik olanaksızlıkları nedeniyle ilkokuldan sonrasına devam e- demedi. Genç yaşta ekmek kavgasına girdi. İşçilik yaşamında sömürünün ve adaletsizliklerin en çarpıcı biçimlerini yaşadı. 1993'te devrimcilerle tanıştı ve hızla devrimci düşünceleri benimsedi. Devrimci Sol sempatizanı olarak İstanbul Alibeyköy'de çeşitli faaliyetler içinde yeraldı. Devrimcilik onun için yeni bir yaşam demekti. Bu yaşamı tüm yönleriyle tanıyacak ve örgütün mütevazı bir neferi olacaktı. Düzenin kirine, pasına bulaşmamıştı. Genç yaştan bu yana çalışarak kazandığı emekçiliği devrimci saflarda da sürdürdü. Her işe koştu. Hiç birinden yakınmadı, yüksünmedi. Örgütlü mücadele içinde yeralışından bir süre sonra tutsak düştü. Düşmanla yüzyüzeydi. Tutsaklık onun için erken gelen bir sınavdı belki. Ama o bu sınavdan alnının akıyla çıktı. Hapishane, onun için devrimi tüm yönleriyle öğrendiği bir okul oldu. "Herkesin yaptığını ben de yapabilirim" özgüvenine sahipti. Devrimci hareketin saflarındaki bir çok insana göre yaşlıydı. Ama o, çok genç yaştaki yoldaşlarından Öğrenmeyi ve onların komutasında savaşmayı büyük bir coşkuyla sürdürdü. Bir devrimci olarak yaşayamadığı yılları kaybedilmiş yıllar olarak görüyor ve bu yıllarını telafi etmek istiyordu. Özgürlüğüne kavuştuğunda "Artık ben bir savaşçıyım ve partimin emrindeyim" diyordu. Herşeyini, 24 saatini Parti'ye vermek istiyordu. Tutsaklığından sonra bir süre şehir silahlı ekiplerinde görev aldı. 1995'de Karadeniz Kır Birliğine savaşçı olarak katıldı. Burada savaşırken donma tehlikesi geçirdi ve tedavisi için şehire alındı. Onun için devrimcilik ve savaş u- zun soluklu bir işti. Yaşam boyu sürmeliydi. Sağlığına kavuştuğunda, yeniden savaş alanına gitmek için emir bekliyordu. Ege Kır Birliği Komutan Yardımcılığına atandı. Birliğindeki adı Necati'ydi. Ege dağlarına giderken "Tüm devrim şehirlerimizi yaşatmak, onların yerini doldurmak, yükselttikleri bayrağı daha yükseklere, oligarşinin burçlarına dikmek bizim görevimizdir. Bu onurlu görevi bir Parti- Cephe savaşçısı olarak kanımın son damlasına kadar sürdüreceğim..." diyordu. Dediği gibi de yaptı. Kanının son damlasına kadar devrimi, halkın haklı mücadelesini, Parti-Cephe'yi haykırdı. Kenan yoldaşıyla birlikte son nefesini verirken Ege dağlarında, isyan ateşleri yanıyordu. "Bu ateşi onlar yaktı, büyütmek ve hiç söndürmemek sözümüzdür".

8 Komutan Erhan'a Bir Yakınının Mektubu Merhaba; 3.5 yıl... Sen Sağmalcılar Hapishanesi'ndeydin... Uzunca bir süre. Bu süre boyunca mektuplaştık seninle. Her mektubunda beni mücadeleye çekmek İ- çin gerçekleri ve devrimci bir kadın açısından olması gerekenleri anlatırdın. Uzunca bir süre Vietnam Halk Savaşını anlatmıştın. Bana da oradaki kadınları örnek vermiştin. Halkın yaratıcılığını ve kadınların nasıl devrimcileştiklerini, yine Yunan Halk Ayaklanması'ndaki kadınları anlatmıştın. Onların direnişini, hapishanede nasıl ö- lüme marşlar söyleyerek gittiklerini anlatmıştın. Sonra bizimkileri, Saboları, Edalan, Sibelleri, Esmaları... Ölüm Orucunda 50. günlerdi senden mektup aldığımda. Tanya'yı yazıp göndermiştin. Sabırla, düzen kadınını yıkmam gerektiğini anlatıyordun. Bir görüşte sana, bir olay yüzünden kendimi tutamayarak bir arkadaşa bağırdığımı anlatmıştım. Bunu duyunca ilk verdiğin cevap, "Bizler sorun çözücü olmalıyız. Yaptığımız her iş sorunları çözmeli, sonuçta bağırabiliriz, hatta tokat bile atabiliriz. Ama bu yaptığımız sorunu çözdü mü diye düşünmemiz gerekir" demiştin. Örgütlü olmadan önceki sürecinde bile devamlı çevrenle ilgili ve yardımcı olan biriydin. Bizim Diyarbakır'da erkekler mutfağa girmez pek. Sen yine de bulaşıktan yapabildiğin diğer teknik işlere kadar koşardın. En sinirlendiğin anda bile küfür etmezdin, en büyük lafın; "hayret bir şey ya" idi. Daha önce de düzgün giyinmeye özen gösterirdin. Devrimci olduktan sonra da devamlı traşlı olurdun. 97'de tutsak düştüğümde bana gönderdiğin ilk mektubun şöyle başlıyordu; "Merhaba, şimdi seninle özgür tutsak cephesinde birlikte omuz omuza savaşıyoruz." Seninle kısa bir süre aynı mevzide savaştık. Yarış... Neden sözettiğimi anladın sanırım. Gerilla üzerine olan yarışımız. Gerilla üzerine konuşuyorduk sık sık. Bana zorluklarını ve neden savaşmamız gerektiğini anlatıyordun... Bayan arkadaşlarımızın kendine güven konusunda sorun yaşamaması gerektiğini anlattıktan sonra bana "sadece gerilla olmayı değil, aynı zamanda hedefini biraz daha büyütüp komutan olmayı düşünmelisin. Kendini her yönüyle buna hazırlamalısın. Çünkü bizler her zaman yapabileceğimizin üstündeki bir basamağa çıkmaya çalışmalıyız. Bu savaşı ancak böyle kazanabiliriz" demiştin. Tahliye olmadan önce sana, ben senden önce gideceğim gerillaya. Sizin mahkeme pek iyi görünmüyor demiştim. Sen de "belli olmaz, ben de senden önce gidebilirim. Bakarsın, seni karşılayan da ben olurum" demiştin. Ama hayır, ben gitmeliydim. Her seferinde bunu söylüyordum sana. En sonunda "tamam sen önce gidersen, ben de sana 'komutanım' derim" dedin sakin sakin. Tahliye olduktan sonra seni bir iki defa demokratik kurumlarda gördüm. Bu demekti ki yarışı ben kazanacağım. Sen daha demokratikte çalışacaksın, alternatifini yetiştireceksin, ben o zamana kadar herhalde komutan olurdum. Tabii, işlerin böyle yürümediğini biliyordum ama gene de rekabetimiz nedeniyle böyle düşünüyordum. Yanşı sen kazandın, komutan Erhan. İpi benden önce gögüsledin. 10 gün süren direnişinizle Cephelilerin asla teslim olmayacağını gösterdin. Arkandan tilili çekerken bir Cepheli'nin, bir komutanın yakını olmanın gururu içindeyim. Her zaman mektubumuza şöyle son verirdik; "Seni tüm devrimci sıcaklığımla, yoldaş sıcaklığıyla kucaklıyorum." Yine öyle diyorum yoldaşım. Görkemli direnişinizin coşkusuyla kucaklıyorum. Mehmet Yıldırım'ın Ailesi Mehmet'i Anlattı "SilahınınYerde Kalmayacağını Biliyoruz" Kardeşi Halil Yıldırım 1995 yılında abimin tutsak düştüğü yıldı. O zaman gidip görmüştüm. Görüşlerine saygı duydum. Abim bana devrimciliği anlattı. Ve bizlerin de kendisiyle omuz o- muza olup bu mücadele içerisinde yer almamızı söyledi. Ben ise kendisine devrimcilik yapmayacağımı söyledim. Ancak abimin düşüncelerine saygım vardır. Ben a bimin şahsında abimle omuz omuza savaşan tüm savaşçıları hürmetle ve saygıyla anıyorum. Ve umuyorum ki bu DHKP-C savaşçılarının mücadelesi bir gün zaferle sonuçlanır tüm ülkemizde yaşayan halklar Özgürlüğüne kavuşur. Abimin silahının yerde kalmayacağını biliyorum. Kardeşi Erkan Yıldırım Erkan, Mehmet hakkındaki düşüncelerin nelerdir? Abim iyi bir insandı, inandığı değerler uğruna bir Parti-Cephe'liye yakışır şekilde şehit düştü. Şu anda a- bim hakkında çok söylenecek şey vardır. Şu anki psikolojik durumumdan dolayı hiçbir şey anlatamıyorum. A- bim insanlan severdi. Halkını severdi. Onun her şeyi ülkesi ve halkıydı. Bu da zaten yazmış olduğu tarihten bel lidir. Abim yoldaşlarıyla bir tarih yazmıştır. Şu anda ina nıyorum doğacak olan çocukların ismi Mehmet olacaktır. Mehmet'ler ölmez diyorum. Yoldaşları kanını yerdt bırakmayacaklardır. Denizli ne ilk ne de son olacaktır. Denizli'ye gittiğimiz ilk gün bizi Tavas'taki Adliye'ye götürdüler. Orada tek tek ifadelerimizi aldılar. Annem lerle birlikte, ifadelerimizden sonra devlet hastanesine teşhise gittik ve ben abimi tanıdım. Daha sonra cenaze mizi İstanbul'a almak istedik, polis razı olmadı. Biz di rendik, bu sefer de polis razı olmuş gibi göründü. Şehit- 1976'da Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde doğdu. Yoksul bir Türkmen ailesinin çocuğuydu. Çocukluğu köyde geçti. Yoksul halkımızın hemen tüm çocukları gibi, ortaokul ve lise yıllarında öğrenimini sürdürebilmek İçin pek çok işte çalıştı. Sömürüyü, haksızlıkları, adaletsizlikleri, zulmü bizzat yaşadı. Böyle olduğu için de düzene karşı tepkileri lise yıllarında onu devrimci düşüncelere götürdü, ilk başta genel olarak devrimcilere bir sempatisi vardı; ama Nisan direnişi onun bu sempatisini netleştirdi. Artık bir Devrimci Solcu'ydu. 1993'te Balıkesir'de üniversiteye başladı. Üniversitedeki mücadele içinde hızla gelişti. Sorumluluklar aldı. Üniversitedeki çalışmasının dışında Balıkesir, Bandırma, Susurluk ve ilçelerinin sorumluluklarını da üstlendi. Büyük iş, küçük iş ayrımı yapmadı hiç, her işe koşturdu. Hem bir militan, hem yöneticiydi. Bu süreçte tut- lerimizi aldık yola çıktık. Denizli'de polis yolumuzu kesip bizi gözaltına aldı, gözaltında dört saat kaldık. Daha sonra serbest bıraktılar. Şehitlerimizi alıp yola çıktık. Ankara'ya geldiğimizde polis Ankara 'da durdurmadı. Bizden çıksın nere giderse gitsin diyor. Ondan bizi çıkardı. Kırıkkale'ye gittik Kırıkkale polisi biz keriz miyiz. Ankara bırakmıyor da biz mi bırakacağız diyordu. O da Kırıkkale'den Kırşehir'e sürdü. Kırşehir'den sonra devam ettik. Şehidimizi eve getirdiğimde kapıma sivil polis geldi. Sivil polisleri kovdum, sivil polisler gitti, jandarmayı çağırdı, jandarma tehdit etti ve sabah babam gelmeden asker baskısıyla defnedildi. Şunu söylemeyi unuttum. İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir veya Emniyet Müdür yardımcısı tam olarak hatırlamıyorum; Bana şunu teklif ettiler abini İstanbul'a götürme nereye götürürsen götür. İstersen sana para yardımı yapalım maddi ve manevi ne istersen yaparız, yeter ki İstanbul'a götürme. Benim ise hiç param da yoktu ama onların yardımını kabul etmedim. Şunu biliyorum onlar abimin düşmanıydı. Ahmet Yıldırım Mehmet çok iyi çok değerli bir İnsandı. İnsanları severdi. Haksızlığa adaletsizliğe hiç tahammülü yoktu. Gerek köylülerimiz gerek arkadaş çevresi Mehmet'i çok severdi. Mehmet'le en son 95 yılında Bayrampaşa Hapishanesinde görüşmüştüm. O tarihten bu yana Mehmet'le görüşemedim. Mehmet'le hapishanede görüştüğümde Mehmet'in suçunu sorduğumda Mehmet'se DHKP-C li olduğunu ve insanları sevmek, halkının mutluluğunu savunmak olduğunu söyledi. Ben Mehmet'e bunları bırak bu işin sonu yok dedim. Mehmet ise bırakmayacağım DHKP-C'nin onun her şeyi olduğnu söyledi. Sonuç olarak Mehmet'le gurur duyuyorum Mehmet onuruyla şehit düştü. Eğer Mehmet'in çetelerle. iliş-_ kişi olsaydı ve şu anda yaşasa üzülürdürm. Onurlu bir meslek seçti, onuruyla savaştı, 35 yaşında onuruyla şehit düştü ömrünün baharında. Onurlu yaşayıp yiğitçe savaşarak şehit olduğu için mutluyum ve Mehmet bana DHKP-C li olduğunu söyleyince ben sevinmiştim.* Denizli Şehitleri Devrimci Halk Güçleri Tarafından Selamlandı Denizli'deki şehitlerimizi selamlamak için Bağcılar. Barbaros, Hürriyet, Fatih, Göztepe. Soğanlı, 1 Mayıs mahalleleri ile Mersin Demirtaş ve Portakal mahallelerinde Devrimci Halk Güçleri tarafından yazılama eylemleri yapılmıştır. Yapılan yazılamalarda; "Yaşaşın Ege Direnişimiz", "DHKC Gerillaları Ege Dağlarında", "Mehmet Yıldırım, Erhan Yılmaz Yaşıyor DHKC Savaşıyor", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Denizli Katliamının Hesabını Soracağız" "Umudun Adı DHKP-C", "Kızıldere'den Denizli'ye Savaş Sürüyor", "Yaşasın Önderimiz Dursun Karataş" sloganları yer aldı.* Erhan YILMAZ "EGE DAĞLARINA GERİLLANIN TOHUMLARINI EKEREK ÖLÜMSÜZLEŞTİ" sak düştü, Tutsaklık onun için de bir okul, bir dönüm noktası oldu. Yeni bir bilinç ve kararlılıkla düzenle hesaplaştı. Parti-Cep-he'yi tanıdı. Çok genç yaşta kahramanlıkları, ihanetleri yaşadı. O artık devrimciliğini bu tecrübesi içinde tanımlıyordu: "Benim için dünyanın en güzel ve değerli işi devrimci olmak, Parti-Cepheli olmak, vatanımızın ve halkımızın kurtuluşu için savaşmaktır. Bu nedenle ölünceye kadar Parti- Cephe'li kalacağıma and içiyorum. Bu onurlu ve namuslu olmaktır, bunu koruyacağım,,." diyordu. Tutsaklığı bittiğinde "Büyük bir savaşma isteği taşıyorum" diyerek vatanı ve halkı için savaşmaya koştu. Kinli ve öfkeliydi ve andına sadıktı. Parti-Cephe onun hayatında bir dönüm noktasıydı. "Parti-Cepheli yaşadığım her andan gurur duyuyorum" diyordu. Nerede, hangi görev verilirse verilsin üstlenmeye hazırdı. Ama o esas olarak silah elde savaşmak istiyordu. Parti onu Ege Kır Gerilla Birliğinin Komutanlığına atadı. Birliğindeki adı Kenan'dı. Parti- Cephe'li yaşadığı her andan gurur duyarak, son nefesine kadar yeminine sadık kalarak 30 Kasım 1998 günü şehit oldu. Erhan'ın yaşamı, sözüne, andına sadık kalarak, nefes nefese yaşanmış onurlu bir geçmiş, onurlu bir ta-rihdir. "Parti ona devrimi, devrimci kişiliği öğretti. O savaşıyla, yaşamıyla, direnişiyle Partiyi yücelterek, Ege dağlarına gerillanın tohumlarını ekerek ölümsüzleşti.

9

10

11 D Gerilla Halkın İktidarı İçindir KIRLARDA VE ŞEHİRLERDE, DAĞLARDA VE OVALARDA SİLAHLI VE SİLAHSIZ, TÜM MÜCADELE BİÇİMLERİYLE HER MİLLİYETTEN VE İNANÇTAN ANADOLU HALKLARIYLA İKTİDAR YOLUNDAYIZ... Gerilla güçtür. Halkların gücüdür. En güçlü silahlar, en güçlü düşman karşısında vatan sevgisinin, halkların birliğinin yaratıcılığının, cüretinin kazanma azminin, yenilmezliğinin gücüdür. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, devrim gerilla savaşı temelinde gelişmesini sürdürecektir. Cephe bunun için ersim, Karadeniz, İç Anado-lu... Amanoslar, Toroslar, E-ge... Şimdi Ege'deyiz. Yıllar önce Devrimci Sol gerillaları İbrahimYalçın Arkan'ların, Bülent Pakların, Berdan'ların karış karış dolaştığı Ege dağlarını, Erhan'ların,Mehmet'lerin direnişiyle fethettik. İsyan ateşimiz ülkemizin tüm kentlerini ve tüm dağlarını sarıyor. İhtilalimizin öncüleri savaşın ateşini, umudumuzu EGE kırlarına taşıdılar. Baba İshaklar'dan Bedreddinler'e, Seyit Rızalar'dan Mahirler'e. Mete Nezihiler'den Ali Haydarlar'a, Tarıklar'dan Besatlar'a, dağlarda hiç sönmeyen isyan ateşi, Ege Balkıca direnişiyle yeniden körüklendi. Ateşin zayıfladığı zamanlar da oldu kuşkusuz. Ama dağlar isyandan, isyancılar dağlardan vazgeçmedi. Günü geldi yeniden alevlendi ateş. Kimileri "artık çok geç", "mümkünü yok", "dağlar artık eskisi gibi değil" dedi. Kimileri dağdan da düzden de yorulmuştu zaten. Teoriler, yücelerden düzene inmenin hesaplarına kurban edildi. Dağlar ve kentler silahsız ve şahansız bırakılmak istendi. Gülüp geçtik bunlara, dudaklarımızda a- cı bir tebessüm yarattılar o kadar. Silaha, şiddete bu karşı çıkışla, yasal, legal particiliğe bu yönelişle, bu barış politikalarıyla vazgeçilenin gerillanın temsil ettiği kurtuluş umudu olduğunu hatırlattık. Dostça uyarılarımızı dinlemediler. Ama biz onları uyarırken esas olarak kendi gerçeğimizle uğraştık, kendi misyonumuzun gereklerini yerine getirmek için çaba sarfettik. Çünkü Cephe demek halkın tek kurtuluş alternatifi demektir. Bunun yolu hayatın her alanında örgütlenmekten, mücadelenin tüm biçimlerini ustaca birleştirmekten geçiyordu ve bunun için ülkemizin tüm dağlarına gerilla çıkarmaya ısrarla devam ettik. Sessiz ve belki küçük adımlarla, genç-yaşlı, kadınerkek savaşçılarımızla, taraftarlarımızla kurtuluş umudunu tüm dağlara yaymaya devam ettik. Kim ne derse desin yolumuzdan bîr an İçin olsa bile şaşmadık. İlle de ille savaş ve gerilla dedik. Çünkü bu toprakların kaderi böyle çizilmişti. Bir gerilla komutanımızın dediği gibi, "Belki de bozkırdı ilk anda ulaştığımız a- lan. Bereketli topraklar gibi bir potansiyeli taşımıyordu..." Ama bereketi, doğurganlığı ortaya çıkaracak olan da bizim ısrarımız ve savaşımızdı. Bu maya tutacak mı? Bu tohum yeşerecek mi? Yıllardır pek çok kesim bu sorulan sordu. Hayatın ve savaşın dışında olanlar, her kayıpta, her operasyonda o- lumsuz cevapladılar bu soruları. Silahlı mücadelenin zamanı da değildi, zemini de. Peki ne zaman, nasıl olacak? Sorusuna ise bir cevapları yoktu. Onlar ne zamandan, ne mekandan dolayı eleştirini- vardır ve bunun için var olacaktır. Kürdistan'da, Karadeniz'de Toroslar'da, İç Anadolu dağlarında, Ege'de ülkemizin tüm dağlarında, tüm şehirlerinde halklarımızın kurtuluş savaşını geliştireceğiz. Gerilla savaşımızı diğer alanlardaki mücadele ve halk örgütlenmeleriyle birleştirerek devrim yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. yorlardı esasında; onlar silahın, halkın şiddetinin kendisine karşıydılar. Maya bir kez çalınmıştı. Kızıldere'yi, Nurhaklar yaşamıştı bu ülke, bu halk. Dersim'de, Karadeniz'de gerillanın a- dımları duyuldu sonraları. Araya kesintiler girdi ama maya atılmıştı, ısrar ve kararlılık vardı. Yeniden Dersim, Kürdistan dağları, yeniden Karadeniz, Malatya yeniden... Kürt ulusal kurtuluş savaşçıları Kürdistan'da gerilla savaşını geliştirirken, Batı'ya doğru da dağlar gerillayı konuk etmeye başladı. Çok geçmeden dağlar mesken tutuldu. Dersim'den, Karadeniz'den, Toroslar'dan, Ege'ye kadar bir uçtan uca, artık dağlarda gerilla vardı. Bu dağlar kardeş dağlardı çünkü. Şai- rin dediği gibi "evelallah utandırmaz a- damı." Utandırmadı da. Sırtını dayayana kucak açtı. Dağlar bizimdi. Dadaloğlu'nun dediği gibi ferman onların, dağlar bizimdi. Yıl yıl adını, tarihini koyarsak; dağlara çıkışımız esas olarak '80 öncesine dayanır. O zamanki çıkış, daha dar bir bölgeyle sınırlı ve Yarı-gerilla niteliğindedir atılım sürecinden itibaren yedi yıldır iradi, örgütlü bir şekilde dağlardayız. Dağlarda ısrarlıyız. Yedi yıldır, bu ısrarımızın sonucudur ki, emekle, sabırla, kırlardaki savaşımızı bir uçtan bir uca büyüttük. Şimdi ülkemizin kırları yeni bir doğuma tanıklık ediyor. Gerilla umudun adını kırlara taşımıştır. Türk, Kürt, Arap,

12 Laz, Gürcü, Çerkes her milliyetten, alevisünni her mezhepten emekçi halklarımızın kurtuluş umudu gerillada ete kemiğe bürünmektedir. Devrim yürüyüşümüz kırlardan aldığı güçle daha da hızlanacaktır. Şehirlerden, kırlardan gerillalarımızın silah tarakaları herkesi saracak, Parti-Cephe'nin zafere yürüyüşünü hiçbir güç durduramayacaktır. Dağlarda ısrarlıyız. Gerillada ısrarlıyız. Gerek ülkemiz mücadele pratiği açısından, gerekse dünya devrimleri açısından yaşanan deneyler bunu göstermiştir. Gerilla bir zorunluluktur. Kırlar bir zorunluluktur. Devrim mücadelesini başarıya ulaştırabilmek, mücadelenin her koşulda kesintisizliğini sağlayabilmek ancak çok yönlü mücadeleyi, kırlarda ve kentlerde, dağlarda ve ovalarda örgütleyebilmekle mümkün olacaktır. Savaşı şehirlerden kırlardan birlikte örgütleyerek düşmanı, biraz daha kuşatmak, ancak böyle başarılabilir. Kuşkusuz tüm bu "zorunluluklar, kazanmak içindir Cep he'nin hedefi kazanmak olduğu için, iktidar olduğu için savaşta, gerilla da, dağlarda ısrarlıdır. Bu konuda, kendi özgünlüklerimizi taşıyan küçümsenmeyecek bir birikime sahibiz. Bugüne kadar Parti-Cepheye yönelen onca operasyonlara rağmen devrim yürüyüşümüzü kesintisiz bir şekilde sürdürebilmemiz, bu birikimin ve kararlılığın en açık göstergesidir. Halkımızın silaha sarılması, silahla özgürlüğü için döğüşmesi tek kurtuluş yoludur. Ve bu tarihin yazdığı en meşru haktır. Halkın savaşı, geçmişten bugüne, egemen sınıfların halkın, tüm umutlarını ve çareleri tükettiği bir noktada ortaya çıkmıştır. Sömürü ve zulmün temsilcileri, yoksul halkın tüm çıkış yollarını ka- patmışlardır. Halk savaşlarını işte bu koşullar biçimlendirmiş, halkın sömürüye ve zulme karşı isyanının ifadesi olarak gerillayı bu koşullar ortaya çıkarmıştır. Şehirde ve kırda gerilla, Susurluk devletine karşı, başkaldırının en açık, en yalın ifadesidir. Misyonu büyüktür. Halklarımızın öncüsü, kurtuluşu, geleceğidir. Dünya halklarının özellikle 1950'lerden bu yana süren kurtuluş savaşları göstermiştir ki, her kim, gerilla mücadelesini reddediyorsa, halkın kurtuluşunu bilinçli ya da bilinçsiz istemiyor demektir. Her kim ki, gerilladan, silahlı mücadeleden vazgeçiyorsa, halkın kurtuluşuna ihanet e- diyor demektir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Kürdistan'da, Karadeniz'de, Toroslar'da, tç Anadolu'da, E- ge'de... Bugün ülkemizin tüm dağlarında, şehirlerinde büyüyen savaşımız işte bu nedenle, halkımızın iktidar olma isteğinin ifadesidir. Gerillanın çekim merkezi olması da bir yerde bundan dolayıdır. Elde silah dağda veya kente savaşılacaktır. Düzene meydan okunacak, yüzyıllardır çekilen acıların, yaşananların, hesabı sorulacaktır. Ölünecek, öldürülecektir. Aç, uykusuz, evsiz, barınaksız kalındığı zamanlar olacaktır. Gerektiğinde bedellerin en a- ğırı ödenecektir. Gerilla, halklarımızın i- radesini ve geleceğinin sorumluluğunu taşıdığından, onun çelikleşen iradesi her zorluğu aşmasını bilecektir. Çelikten iradesi, karşısındaki tüm engelleri tuz-buz edecektir. Çünkü, gerilla yol açıcı ve yol göstericidir. Halk, ona bakacaktır. Bunun bilincindedir gerilla. Yüksek bir savaşma tutkusuyla silaha sarılmış, bu tutkuyla dağlara çıkmış veya şehirde İllegal olmuştur. SDB'li olmak, SPB'li olmak, dağda gerilla olmak bir tutkudur Cephelilerde. Bu tutku, nerede olursa olsun onu mutlaka dağlara, savaşa çağıracaktır. Orada iradeler çarpışacaktır. Ege dağlarında çarpıştığı gibi... Doğa koşullarına, iç düşmana ya da binlerce düşmana karşı yalnız ve yalnız gerillanın iradesi konuşacaktır. Düşman ne kadar güçlü o- lursa olsun, ne kadar tankı-topu, askeriyle gelirse gelsin, gerillanın iradesi karşısında yenilecektir. Çünkü, onlar yenecek irade gerillada vardır. Erhan ve Mehmet yoldaşlarımız bunu dost düşman herkese göstermişlerdir. Gerillanın yenilmezliğini, cesaretini, cüretini, en zor koşullarda, kuşatma altında dahi, nasıl bir yaratıcılığa sahip olduğunu beyinlere kazımışlardır. Erhan ve Mehmet, birliklerinin komutan ve komutan yardımcısıdır. 10 gün süren bir takip ve kuşatma karşısında yıkılmaz bir moral ve irade ile düşmanla çarpışmış, bu çarpışmalarını 20 saat süren Balkıca direnişi ile taçlandırmışlardır. Bu bir zaferdir. Zafer, düşman iradesini kabul etmemek ve devrimci iradeyi düşmanın saldırıları karşısında büyütmektir. Balkıca'daki çatışma tam 20 saat sürmüş ve bu çatışmanın 8 saatini Erhan tek başına ama Cephe gelenekleriyle sürdürmüştür. Karşısında binlerce kontra katil vardır. Onlar iki kişidir. Ve zafer onlarındır. Kim güçlüdür peki? Eğer güç, daha fazla silahsa, daha fazla mermi, daha fazla insansa, kuşkusuz Susurluk devleti güçlüdür. A- ma güçlü olmanın ölçütü bunlar değildir ve hiçbir zaman da bunlar olmamıştır. Eğer bunlar olsaydı, hala köle ve köle sahipleri yaşıyor olurdu. Tarihin her döneminde mevcut sömürücü ve zalim İktidarlar, savaşın belli bir aşamasına kadar teknik ve maddi olarak "güçlü" sayılırlar. Ancak buna rağmen yenilen onlardır. Çünkü güç ve güçlü olmanın kıstası, halka bağlılık, halk için savaşmak, haklı bir dava için savaşmak ve bu savaşta inançlı ve kararlı olmak, bedel ödemeye cüret edebilmektir. İşte egemenlerin ve onların kiralık katillerinin asla sahip olamadıkları bunlardır. Bu güce Cephe gerillası sahiptir ve bu nedenle kazanacak olan Cephe'dir. Çünkü hiçbir şey on milyonların örgütlü ve silahlı gücünden daha büyük ve etkili değildir. Evet, gerilla güçtür. Halkların gücüdür. En güçlü silahlar, en güçlü düşman karşısında vatan sevgisinin, halkların birliğinin yaratıcılığının, cüretinin kazanma azminin, yenilmezliğinin gücüdür. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, devrim gerilla savaşı temelinde gelişmesini sürdürecektir. Cephe bunun için vardır ve bunun için var olacaktır. Kürdistan'da, Karadeniz'de Toroslar'da, İç Anadolu dağlarında, Ege'de ülkemizin tüm dağlarında, tüm şehirlerinde halklarımızın kurtuluş savaşını geliştireceğiz. Gerilla savaşımızı diğer alanlardaki mücadele ve halk örgütlenmeleriyle birleştirerek devrim yürüyüşümüzü sürdüreceğiz.*

13 Susurluk devleti halklarımıza azgınca saldırmaya devam ediyor. Yapay gündemler yaratarak, halklarımızı oyalamaya çalışıyor. Önce Abdullah Öcalan'ın İtalya'da yakalanmasını bahane edip itlerini alanlara saldı ve sokaklarda terör estirmeye başladı. Daha sonra İtalya- Türkiye maçını öne sürüp halkı sözde sakin olmaya çağıran açıklamalar yaparak, bu kez de insanları yapılacak olan maça endeksledi. Türkiye maçla yatırılıp, maçla kaldırıldı. İnsanları öyle bir maç furyasına kaptırdılar ki, bu arada her zaman yaptıkları oyunlarını oynamak için fırsat yarattılar kendilerine. Bir hafta içinde tüp gaza iki kere zam yaptılar. Halkımızın bir kısmını sakin olma adı altında yaptıkları çağrılarla kışkırtarak yeni katliamlara zemin hazırlamayı da ihmal etmediler. Fakat duyarlı olan insanlarımız yine alanlarda hak alma mücadelesine devam etti. 5 Aralık Cumartesi günü Ankara Yüksel Caddesi'ndeki oturma eyleminin 55. si 120 kişilik bir kitleyle gerçekleştirildi. Saat 12.30'da başlayan eylem büyük bir polis ablukası altında gerçekleştirildi. Yüksel Caddesi'nin girişine yığılan polis otobüsleri, panzerler işkencecilerin nasıl bir saldırı hazırlığı yaparak alana geldiğinin bir göstergesiydi. Geçen hafta TİYAD'lı ailelerin ve Kurtuluş Gazetesi'nin dövizlerinin açılmayacağını, açıldığı takdirde saldıracaklarını ilan eden işkenceciler, TİYAD'lı ailelerin kararlı bir şekilde hesap soran dövizleri karşısında susmayı tercih ettiler. Eylemde yapılan konuşmalarda, ülkemizde düşünce özgürlüğünün olmadığı, düşüncesini açıklayacak olan kişinin ceza almaya hazır olması gerektiği, yasaların Yeşil'lerin yasası olduğu, ülkede bir Yeşil ararken, Yeşil'in devletin kendisi olduğu söylendi. Yapılan Türkiye- İtalya maçından sonra Kalaba Halkevi'nin kurşunlandığı belirtilerek, insanların duyarlı olması istendi. Muhalif basına yapılan saldırı ve baskılara değinilerek, gazete ve dergilerin daha matbaadayken savcıların görmedikleri, okumadıkları yazıları sansürlediği ve toplattığı anlatıldı. Son on yılda sayılamayacak kadar gazetenin toplatıldığı, kapatıldığı ve birçok gazetecinin tutuklandığı söylendi. Son günlerde işkenceciler tarafından kaçırılma ve işbirlikçilik tehditlerinin arttığı söylenerek, insanların muhbirleştirilmeye çalışıldığı belirtildi Kenan Evren'in 80'lerde 18 yaşının altındaki insanları bile astırdığı "asmayalım da besleyelim mi?" sözü hatırlatılarak, İngiltere'de Pinochet'in yakalanması anlatıldı. Evren'İn de yerinin halkın değil, katillerin yanı olduğu söylendi. Devlet doğuda adını koymadığı bir savaş yürütüyor, doğuda açık bir savaş vardır. Asker ailelerini devletin kullanmaya çalıştığı belirtilerek, ailelerin bu oyuna gelmemeleri söylendi. Üniversitelerdeki harçların kaldırılması ve okullardaki baskının son bulması istenerek "Çocuklarımızı kimseye yem etmeyeceğiz" denildi. Ayrıca faşistlerin Kadir Kaplan adlı bir kişiyi sürekli arayarak ya kendilerine katılmasını ya da katledeceklerini söylemeleri üzerine yapılan açıklamada "ülkü ocaklarının katliam yuvaları olduğu" söylenerek buraların bir an önce kapatılması istendi. Eylemde "DGM'ler Kapatılsın, Tutsaklara özgürlük", "Yaşasın Halkın Adaleti", "Zindanlar Boşalsın, Tutsaklara özgürlük", "Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak", "DGM'ler Kapatılsın İşkenceciler Yargılansın", "DGM'ler Kontrgerillanın Mahkemeleridir", "Çetelere Değil Düşünceye Özgürlük" yazılı dövizler açıldı. Eylem saat 13.00'de alkışlarla bitirildi.* BASINA VE KAMUOYUNA Ankara Merkez Kapalı Hapishanesinde devrimci tutsaklara yönelik planlı bir saldın hazırlığı yapılıyor. Bu olanın alt yapısı medya aracılığıyla oluşturuluyor. 2 Aralık 1998 tarihli Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde en son çıkan haber bu açıklamayı yapmamızı zorunlu kılmıştır. Haber; "Ulucanlar Hapisanesi'nde Firar Alarmı" başlığıyla veriliyor. "İnfaz koruma memurları koğuşa girememektedir" diye bitiriliyor. Gerçekler böyle değildir; -Hapishane idaresinden basında çıkan bu haberleri soruyoruz. "Biz de şaşırdık" diye geçiştiriyorlar ve tekzip edilmesini istediğimizde ise; "Durumun böyle olmadığını, basının kendi kafasına göre haber yaptığını, kendilerinin tekzip etme yetkilerinin olmadığı" gibi cevaplar alıyoruz. Ankara Merkez Kapalı Hapishanesi'ndeki son durum aşağıdaki gibidir: -İnfaz koruma memurlarının koğuşlara girememesi gibi bir durum yoktur. Her gün sabah ve akşam sayımları düzenli olarak yapılmaktadır. İşleyişte bir aksama yoktur. -Daha önce, ayda iki kez yapılan koğuş aramalan 6 Ekim tarihinden bu yana yapılmamaktadır. Ancak aramaların yapılmaması bizden kaynaklı değil, idarenin yapmak istememesinden kaynaklanmaktadır. Adli tutukluların kaldığı koğuşlarda düzenli aramalar yapılmaktadır. -Uzun süredir yaşadığımız sorunlar üzerine temsilcilerimizin görüşme taleplerine cevap verilmemekte, görüşme yapılsa dalıi geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Bundan kaynaklı mahkeme ve bastahaneye gidiş-gelişierde yaşadığımız sorunları çözemediğimiz için tedavilerimizi yaptıramıyor, Asliye ve Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen duruşmalarımıza katılamıyoruz. Bu konuda daha Önce bazı kurum ve kuruluşlara sorunlarımızı anlattığımız dilekçe ve açıklamalarımızı göndermiştik. Ankara Merkez Kapalı Hapishanesi'ne Anaların Çığlığı Sürüyor "Düşünün ki, oğlunuz, kızınız, sevgiliniz, eşiniz, arkadaşınız gözaltına alınıyor ve ondan bir daha haber alamıyorsunuz. Sadece bir dakika düşünün. Ne yaparsınız?" Bu sözler kayıp ve tutsak yakınlarına ait. Bu ses 186 haftadır bu soruyu soruyor. Yağmur, soğuk, çamur demeden, gözaltılara, işkencelere aldırmadan evlatlarım arayan kayıp, tutsak ve şehit yakınları kaybedenleri aslında tanıyor: Kaybedenler Susurluk'takiler. Kaybedenler kaybetmeye devam ediyor. Kayıp yakınlarına tahammülsüzlüğü 15 Ağustos'tan, 170. haftadan bu yana devam ediyor. 15 haftadır Galatasaray önündeki polis işgali bu hafta da aynı yoğunlukla sürdü. 5 Aralık'ta 186. kez bir araya gelen kayıp yalanlan İstanbul İnsan Hakları Demeği önünde saat 12:00'de bir basm açıklaması yaptılar. Açıklamada "Polis her Cumartesi saat 11:00 ile 13:00 arası demokratik hakkımızı engellemek için Beyoglu'nda mevzileniyor. Bizi engellemekle kalmıyor, esnafı yönelik bu ve benzeri haberlerle basında ilk kez karşılaşmıyoruz: 6-10 Eylül 1998 tarihleri arasında bütün TV kanallarında "Devrimci tutsakların isyan çıkardığı, idareyle görüşmedikleri, tünel olduğu" gibi spekülatif, provokasyon yaratma amaçlı haberler yapılmış hapishane çevresindeki evlerde ve hapishane önünde biriken tutsak yakınları üzerinde terör estirilmiştir. Bu provokasyon girişimi devrimci tutsakların ve duyarlı kurum ve kuruluşların girişimleriyle boşa çıkarılmıştı. İdare, tüm personelle birlikte hapishaneyi terk etmiş ve sonra da; "hapishaneye giremiyoruz" propagandası yaparak 5 gün boyunca saldırı planları yapılmıştır. Yine 4-5 Kasım tarihli TV kanallanndan Ulucanlar Hapishanesinde gerginlik olduğu ve sürdüğü, Susurluk protestosundan gözaltına alınanlara talimatın hapishaneden verildiği gibi haberler geçti. Tabi hapishane idaresinin yine haberi yok! Hapishanelere yönelik saldırı ve katliamlar hep bu tür haberlerle başlamıştır. '95 Buca Katliamı, '96 Ümraniye ve Mayıs-Temmuz saldırısı öncesi yapılan haberleri hatırlayalım. Hemen hemen aynı cümlelerle haber yapılmıştır. Bu oyunu bozmak için; öncelikle bu yayınları yapan basın-yayın kuruluşlarını duyduklan haberlerin basın ahlakı gereği doğruluğunu ispatlaması gerekir. Biz de böyle - yazdıkları- olmadığını söylüyoruz. O zaman gelip bir de bizden dinlesinler. Gerçekler yazdıkları gibi mi? Ama sorunları bu değildir. Her saldın öncesi MGK toplantılarında hapishaneler tartışılır, saldın kararlan alınır. Medya da bunun kamuoyu oluşturma görevini üstlenir. Bugün de aynısı yaşanmaktadır. Yine konuya duyarlı kurum ve kuruluşları heyetler oluşturup, gerçekleri bizlerin ağamdan öğrenmesi için hapishaneye davet ediyoruz. Ankara Merkez Kapalı Hapishanesi'ndeki, DHKP-C, TKİP, MLKP, DEVRİMCİ YOL, TKP(ML), TİKB, TDP, TKP/ML tutsakları adına; Sadık TÜRK, Habip GÜL, Fikret LÜLE, Mehmet Ali YAZICI, Cemal ÇAKMAK, EsmehanEKİNCİ. rahatsız ediyor, sokaktan geçenler üzerinde terör estiriyor. Bizleri yerlerde sürükleyerek, döverek gözaltına alıyor. 16 haftada toplam 391 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar toplam 943 gün içerde kaldı. Adli tıp, hırpalanan, dayak yiyenlere toplam 84 gün iş göremez raporu verdi," denilerek baskıların boyutu ifade edildi. Basın açıklaması "Biz, Cumartesi Anneleri bundan sonra Galatasaray'da ve her yerde 'Sevdiklerimizin akibeti açıklansın, sorumlular ortaya çıkarılsın ve yargılansın, bu ülkede kimse kaybolmasın' demeye devam edeceğiz. Kendinizi bir dakika Fatma Morsümbül'ün yerine koyun." sözleriyle sona erdi.*

14 Kurtuluş Gazetesi'ni Okumak İstiyorum Gazetemiz üzerindeki baskılan protesto etmek sorumluları teşhir ederek her alandan hesap sorma eylemlerine Ankara'da da devam ediliyor. Bu amaçla Ankara Haklar ve Özgürlükler Platformu (HÖP) tarafından 12 Aralık Cumartesi günü bir eylem düzenlendi. Yüksel Caddesi'ndeki kayıplar için oturma eyleminde halkın gerçekleri öğrenme özgürlüğünü gasp edenlerden, bunun sorumlularından hesap sorma ve ben bu gazeteyi okumak istiyorum çağrısı yapıldı. Kayıp eyleminin bitmesinin ardından Kızılay Postanesi'ne giden yaklaşık 75 kişilik HÖP kitlesi burada "Halkın Sesi Kurtuluş Susturulamaz", eylemi başlattı. Ankara Kurtuluş Temsilciliği'nin hazırladığı basın açıklamasında "Susturun" emrinin MGK'dan geldiğini, gazete sayılarının savcılar tarafından daha kendileri tarafından bile okunmadan toplatıldığını, matbaada gaspedildiğini, bu saldırılar karşısında kimsenin "Kaderci" bir mantıkla sırasının kendilerine gelmesine gelmesini beklememesi gerektiği belirtildi. "Yapılan saldırılar Kurtuluş nezdinde tüm devrimci-demokrat kesimlere ve halkadır." denilerek devrimci basına sahip çıkmanın, saldırılar karşısında direnmekten, bunlarla mücadele etmekten geçtiği, bunun kendisini halktan yana sayan herkes için bir görev olduğu vurgulandı. Basın açıklamasının ardından "Adalet Bakanlığı'na... Kurtuluş Gazetesi'ni okumak istiyorum", başlıklı kartlar fakslandı. Eylem saat 13:20'de bitirildi.* Kanla Kutlanan "insan Hakları Haftası" Otobüsler, otomobiller, minibüsler durduruluyor. İnsanlar tek tek aşağı indirilip Üzerleri didik didik onursuzca aranıyor. Araçlar da aynı şekilde didik didik ediliyor. Kahveler, kafeler basılıyor... İnsanlar, nedeni niçini bilinmeden keyfice tıka basa polis araçlarına doldurulup İşkenceli sorgulara götürülüyorlar... Götürülmeyenler ise kendilerini "şanslı" sayıyorlar... Ama sıranın kendilerine de geleceği korkusunu yaşıyorlar. Tüm bu yapılanların adı "huzur operasyonu"... Neden? "Vatanın milletin huzuru" için mi? Yoksa Susurluk devletinin bekası için mi? Tüm bunlar 12 Eylül'ü hiç aratmayan her gün karşılaştığımız uygulamalar. Bu saldırılardan "nasibini" en fazla alanların başında devrimciler ve devrimci kurumlar geliyor. Gazete büroları, dernekler, kültür merkezleri, evler kuşatılıyor ve tam bîr eşkiyalık örneği gösterilerek talan ediliyor. Hiç bir meşruluğu olmayan Susurluk Devleti, keyfice yüzlerce insanı işkencehanelere taşıyor. Ardından uydurma senaryolar ve komplolarla tutukluyor. Her hafta kaybedilen oğullarını, kızlarını Galatasaray Lisesi önünde, Konak meydanında arayan, hesap soran analara, baba- lara vahşice saldırıyorlar. En basit hak arama eylemlilikleri yasaklanıyor, polis copuyla, işkenceyle bitirilmeye çalışılıyor... Susurluk Devletinin teröründen en "yasalcılar", "barışçılar" bile "nasiplerini" alıyorlar. Basılan HADEP binalarında yüzlerce İnsan sivil polislerin ve polis panzerlerinin içinde dövülerek, linç edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorlar, gözaltına alınıyorlar, iki HADEP üyesini işkencede katlediyorlar. Susurluk Devleti İnsan Haklan Haftasını devrimci kanıyla "kutluyor". Terörüyle tüm halklarımızı, bölüp parçalamak isteyen teslim almak isteyen Susurluk Devleti; sokak ortalarında, dağlarda, onlarca insanımızı katlediyor. En son İzmir'de gözaltına aldıkları dört Cephe'liyi kaybettikleri gibi... En son Denizli dağlarında kuşatıldıkları evde katledilen iki Cephe'li gibi... Hem de bombalar yağdırarak... "İnsan Hakları" haftasının "kutlandığı" günlerde Çatlı'nın itleri elleri satirli, silahlı olarak öğrenci gençliğe saldırıyorlar... Halkları ve devrimcileri teslim almak için terörden başka seçeneği olmayan Susurluk Devletinin yüzü defa- Gazetemizin Hopa Temsilciliği'ne Üst Üste Polis Baskını Gazetemizin Hopa Temsilciliği 10 Aralık Perşembe günü siyasi şube ekipleri tarafından 2 gün arayla tekrar basılıp talan edildi. 4 Aralık tarihinde büromuzu basan işkenceciler büromuzda bulunan tüm eşyalarımızı alarak, vergi levhamıza el koymuşlar okuyucumuz Şenol Köroglu'yu gözaltına almışlardı. Hızlarını alamayan işkenceciler 7 Aralık tarihinde büromuzu tekrardan basmışlar, temsilcimiz Pınar Ateş ve büromuzda bulunan misafirlerimizden Erkan Yıldırım ve Kurtuluş Aladag'ı gözaltına almışlardı. Bunun üzerine tekrar açılan büromuzu 10 Aralık günü siyasi şube polisleri tekrar bastılar. Baskın günü temsilciliğimizin bulunduğu işhanında karakol kuran işkenceciler saat 14:30 sıralarında büromuzdan çıkan iki misafirimizi ve temsilcimizi tekrar gözaltına almaya çalışmaları üzerine misafirlerimiz ve temsilcimiz "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek" sloganını atmaya başladılar. Misafirlerimize polislerin saldırısı sırasında işhanında bulunan halk sahiplenirken bunu hazmedemeyen polisler temsilcimize saldırarak gözaltına almaya çalıştılar. Temsilcimizin arama izni olmadan büroyu açmayacağını söylemesi üzerine toplatma karan diye sansürlenmeden önceki gazetemizin toplatmasını gösterdiler. Kendilerine ancak savcı gözetiminde arama yapacaklarının söylenmesinden sonra daha da azgınlaşan polisler halka saldırmaya başladılar. Bunun üzerine Hopa Halkevi'nde çalışan Kenan Yağcı ve temsilcimiz Pınar Ateş'i zorla gözaltına aldılar. Gözaltının ardından büromuzun camlarını kırarak içeriye giren polisler büromuzu talan ettiler. 11 Aralık günü savcılığa çıkarılan Hopa Halkevi çalışanı Kenan Yağcı ve temsilcimiz Pınar Ateş mahkemeye sevkedilerek saat 17:30'da serbest bırakıldılar. Daha sonra bir açıklama yapan Hopa Temsilciliğimiz "Haklı olan biziz ve biz kazanacağız, susmayacağız" diyerek polisler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirttiler.* larca teşhir olmuştur. Göstermelik açılan işkence, katliam davalarında onlarca polis, işkenceci, katil "yargılanmaktadır". "A.İ.H.M." de T.C. Devletinin sanık sandalyesinde olduğu binlerce dava vardır. Halklarımız ve dünya kamuoyu Susurluk Devletinin gerçek yüzünü tanımışlardır. "İnsan Haklan" haftasında, saldırılarını tüm hızıyla sürdüren Susurluk Devleti aymazca, yüzünü gizlemek için "terör bitti", "idam cezalan kalkıyor" "işkence yapanın gözünün yaşına bakılmayacak" gibi demagoji ve yalanlarla "İnsan Haklarına" ne kadar "sadık" olduğunu ispatlamaya çalışıyor... İşkencenin sistemli devlet politikası olduğu bilinirken "işkence yapan üç beş polis" olduğunu söyleyerek kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Bunlar yetmemiş olacak ki İnsan Hakları Haftasında yeni "projelerle" pembe tablolar çiziyorlar. İnsan Haklarından sorumlu devlet bakanı Hikmet Sami Türk, başbakanlığa bağlı olarak bir insan hakları bilgi bankası kurulacağını söylüyor. Bankada, insan hakları kanununda A.İ.H.K ve A.İ.H.M kararlan, insan haklan ihlalinde bulunan kamu görevlilerinin adları, işledikleri suçları, ihlallerle ilgili başvurular vb. bilgiler bulunacakmış... yani insan haklan ihlalinde bulunan, işkence yapan görevliler teşhir edilecekmiş... Susurluk Devleti herkesin bildiğini yazıp çizerek, "insan hakları ihlallerinin arkasındayız" havasını yaratmaya, yüzünü gizlemeye çalışıyor... Ama yüzleri teşhir olmuştur. Yapacakları tüm makyajlar, göstermelik uygulamalar Susurluk Devletini aklayamaz... Bilinmelidir ki; zulmün, sömürünün olduğu yerde "insan hakları"nın varlığından söz edilemez. "İnsan Hakları" ancak insanların kardeşçe, özgürce, barış içinde yaşadığı bağımsız Demokratik Halk İktidarıyla olacaktır.* Halk Anayasası'ndan; Bölüm 5: TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER, GERÇEK DEMOKRASİ- NİN VAZGEÇİLMEZ ŞARTLARIDIR Madde 23- Tüm bireyler, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilemez temel insan hak ve özgürlüklerine sahiptir. Madde 24- Devlet kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayan ve insan onuruyla bağdaşmayan, siyasi, ekonomik ve sosyal bütün engelleri kaldırır, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlar. Madde25- Her insanın yaşama hakkı vardır. Yaşama hakkı ancak halk düşmanlığı ve insanlık suçu kapsamına giren ağır suçlarda, kısıtlanabilir.

15 DİRENİŞ VE DAYANIŞMA İşten çıkarmalar, sosyal hakların gaspı, ücretlerin resmen olmasa da fiilen dondurulması, önümüzdeki süreçte daha yoğun yaşanacaktır. Bu bellidir. Patronlar, krizin faturasını işçilere yıkmaya çalışacaklar ve çalışıyorlar. Bu da bellidir. Tekelci burjuvazi, bugün için krizi abartıyor. Krizi abartarak işçi çıkarmalarını "mazur" göstermek, devletten aldıkları kredilerin ödenmesini geciktirmek, yeni avantalar elde etmek ve daha Önemlisi, isçileri, sendikaları düşük ücretlere razı etmek istiyorlar; "ya bu ücretle çalışırsın, ya atarım". Kriz bugün İçin abartılıyor da olsa derinleşecektir. Dolayısıyla işçi çıkarma, ücretlerin düşürülmesi, devlet terörüyle birlikte dayatılacaktır. Şimdi cevaplanacak soru; işçilerin ve esasında genel olarak tüm halkın bunu kabul edip etmeyeceğidir. Tek tek hiç bir işçi, memur, hiç bir emekçi elbette ki bunu kabul etmek istemez. Ancak sınıflar mücadelesinde bir şeyi kabul edip etmemenin ölçüsü, örgütlülük ve mücadeledir. Örgütlü olmayanların, direnmeyenlerin, mücadele etmeyenlerin bu savaş içinde söz hakkı yoktur. Konfederasyonlardan bir şey çıkmayacaktır. O halde büyük küçük demeden protestolardan işgallere kadar, işçi sınıfının direniş ve mücadelesini örgütlemek görevi devrimci işçilerindir. İşten çıkarmalara karşı işçilerin başvuracağı tek eylem biçimi işyerlerini terketmemek, işgal etmektir. İşçi sınıfının mücadele geleneği İçinde buna örnek alacak çokça işgal eylemleri vardır. Hiç kuşku yok ki, "yapılması gereken budur" denilmekle, atılan tüm işçiler bunu yapmayacaktır. Ama devrimci işçilerin görevi bir yandan işgalleri, direnişi örgütlemeye çalışmak, öte yandan şu veya bu biçimde direnen işçilere desteği örgütlemektir. Bugün devrimci işçi hareketi açısından da en önemli görevlerden biri budur. Çünkü sendikalar direnen işçiyi yalnız ve savunmasız bırak- maktadır. Bunun için direnişin olduğu yerde örgütlü ilişkilerimizin bulunması da şart değildir. Ama desteğimizle, dayanışmamızla orada örgütlü hale gelebiliriz, en azından geleceğe yönelik ilişkiler kurabiliriz. Dayanışmayı örgütlemek o kadar zor değildir. En basit biçimden başlanmalıdır. Örneğin, şu veya bu biçimde ilişkilerimizin olduğu işyerlerini ve fabrikaları dolaşıp şu, şu direnişler için maddi ve fiili destek istediğimiz belirtildiğinde, oralardan mutlaka belli bir oranda destek çıkacaktır. Bu çabaya girdiğimizde görülür ki, gerçekte bu faaliyet tek başına "dayanışma"yla sınırlı kalmaz. Dolaşmamızın kendisi bir propaganda çalışmasıdır, dolaşmamız aynı zamanda bir örgütlenme çalışmasıdır. Dayanışma bu muhtevasıyla başka alanlara da yayılabilir. Hepsi için olamasa da belli direnişler odağında Halk Meclislerinin desteği sağlanabilir. İşte yine çok yönlü bir faaliyet. Bu alanlardan sağlanan maddi desteğin işçilere ulaştırılmasında halk örgütlülüklerinin, taban örgütlülüklerinin önemi, gereği, işlevi ortaya konulmuş olacaktır. İşte Meclislerin propagandası. Zaten propaganda da yalnız sözler üzerine değil, bu ve benzeri faaliyetler üzerine şekillenmelidir. Çünkü sonuç yaratacak olan bu tür propaganda ve somut faaliyetlerdir. Gücümüzün yetersizliği, ilişkilerin darlığı bunları örgütlememenin gerekçesi olamaz. Devrimci işçiler, bulundukları her yerde, devrimci olmanın, işçi sınıfı içindeki "öncüler olmanın hakkını vermek durumundadırlar. İşçi sınıfının, sonuçta mücadele gücünü, perspektifini, moralini devrimci İşçilerden alacaktır. Yapılacakların işten atmaları bugün için durdurup durduramaması da önemli değildir. Ancak yapılacak her şey, atılacak her adım, daha büyük mücadele ve direnişlerin koşullarım hazırlayacaktır.* KAMU EMEKÇİ LERİ NE Bizler 9 yıllık süreç içinde ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarımız için, grevli-toplu sözleşmeli sendikal hak ve özgürlüklerimiz için mücadele veriyoruz. 9 yıllık süreç içinde sendika hakkı için en ağır bedellek ödedik, işten atıldık, adli soruşturmalara uğradık, işkence lerden geçirildik, şehitler vererek mücadelemizi büyüttük. Haklı ve meşru sendikal mücadelemizi her türlü baskı politikaları ile yok etmeye çalışan devlet bu yolla sonuç alamayınca TÜRK-İŞ, DİSK benzeri sarı sendika yaratma çabası içerisine girmiştir. Bu amaçla halen mecliste bekletilmekte olan "Sahte Sendika Yasası" ve buna bağlı "Devlet Personel Rejimi Yasası Tasarısı" ile 9 yıllık meşru mücadelemizi boğma planını uygulamaya sokmakla yetinmemiş, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinde yapmak istediği değişiklikle, işyerlerimizde hak aramanın mücadele etmenin önünü kesmeyi hedeflemektedir. İlgili Yasa Tasarısı uyarınca iş yavaşlatmak, grev yapmak, sendikal faaliyetlerde bulunmak, bu faaliyetlere yardımcı olmak işten atmaya gerekçe sayılabilmektedir. KESK uzun süreden beri protestocu eylem tarzı süreç içinde gelişen gündemlere müdahalelerden uzak, ürkek, kendini tekrar eden ve sonuç almayan eylemlilikler yapmaktadır. Böyle eylemlilikler ve mücadele tarzı ile bu yasaları engellemek ve geri çektirmek mümkün değildir, önümüze çıkarılan sendikal mücadelemizi ve genel demokrasi mücadelimizi engellemeye yönelik bu yasa (asanlarını geri çektirmemizin tek yolu fiili ve meşru mücadele hattımıza tekrar geri dönmemizden geçmektedir. Biz kamu emekçileri uzun yıllardır verdiğimiz mücadeleler sonucunda şunu çok iyi kavradık ki, hiçbir hakkımız bize bahsedilmemiştir. Son süreçte sivil faşistlerin kullanılması ile şovenizm dalgası artırılmaktadır. Saldıran siyasi iktidarlar ezilen sömürülen Kürt, Türk emekçi halklarını birbirine düşmanlaştırma politikaları ile aynı zamanda birleşik mücadeleye engel olma çabası içerisindedir. Böylesi saldırıların yoğunlaştığı, kamu emekçilerinin haklarının gasp edilmesi için her türlü baskı yasalarının çıkartılmaya çalışıldığı, sürgün ve cezaların yaşandığı, yüzdelik zamlarla her geçen gün daha da sefalete sevk edildiği bir süreçte yaşanmaktadır. Tam da bu noktada tabanın iradesi ile KESK 1. Olağan Sıra Pratikte, Somut Adımlardadır 2. Kamu Emekçileri Kurultayı, memurların mücadele ve örgütlenmesinin Önündeki hedefleri son derece açık bir biçimde somutlamıştır. Sonuç Bildirgesi'nde de yer verilen bu hedefleri çok kısa olarak özetleyelim: Memur Meclisleri'nin kurulması acil bir sorundur. İşyeri temsilciliklerinin oluşturulması, üyelerin karar süreçlerine katılımının sağlanması temel bir gerekliliktir. Sendikalardaki bürokratizme, uzlaşmacı, teslimiyetçi anlayışlara karşı mücadele edilmelidir. İktidarın memurlara yönelik baskı yasalarına karşı uzun soluklu bir mücadele programı belirlenmelidir. MGK sendikacılığı ile mücadele daha büyük bir önem kazanmıştır. özelleştirmelere karşı mücadele edilmeli, diğer emekçi kesimlerle birlikte davranılmalıdır. Türk-Kamu Sen hiç bir koşulda muhatap alınmamalı, teşhiri yapılmalıdır, MİT, DGM benzeri kurumlara karşı verilen mücadelenin içinde yeralınmalı, halkın diğer kesimleriyle ortak bir cephede yer alınmasıdır. Sendikalarda komisyonları işletme ve eğitim çalışmalarına önem verilmelidir. Görevler, hedefler son derece net ve devrimci kamu emekçilerinin reddedemeyeceği somutluktadır. Bugün çok çeşitli siyası hareketlerin memurlarla İlgili yazıp çizdiklerine bakıyoruz, KESK'in oyunu bozulmalı, memur hareketi falan doğrultuda geliştirilmeli diyorlar, ama bunu gerçekleştirecek ne somut politikalar, ne de bu yönde yoğunlaşmış bir güç var. 2. Kamu Emekçileri Kurultayı, bu açıdan görevini yeri- GYK toplantısında karar altına alınan 24 Kasım 1998'de 5 koldan kadro düzeyinde yürüyüş ve 28 Kasım'da kitlesel olarak Ankara'da, Başbakanlığa yürüyüş karan önemlilik teşkil etmekte iken, 21 Kasım'da KESK 2. Olağanüstü GYK toplantısı ile taban önerilerini dikkate almadan kitle ile tartışması bile yapılmadan "gelişen son siyasi süreç" gibi gerekçeler ile iptal edilmesi hiçbir gerçekliği ifade etmemektedir. Gelişen siyasal süreçte kamu emekçilerinin talepleri arka planda mıdır? Kamu emekçileri ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarını kazanmış mıdır? Grevli-Toplu sözleşmeli sendika istemi en önemli talebi değil midir? Sürgün, soruşturma ve cezalar geri mi aldırılmıştır. Böylesine acil çözümler bekleyen sorunlar giderilememiş iken türlü bahaneler ile anti-demokratik bir tarzda eylemin iptal edilmesi karan uzlaşma ve teslimiyetçilik kararıdır. Ne yazık ki, bu iptal kararı ne ilk, ne de son olmuştur. KÇSKK döneminde 16 Mart'ı 1995'te alınan eylem karan da Gazi katliamı sonrası "yurtseverlik" adı altında iptal edilmiştir Haziran'da 150 bin kamu emekçisi hiçbir kazanım elde etmeden geri Ankara'dan yine bu uzlaşmacı ve teslimiyetçi anlayışlar tarafından geri gönderilmişti. 4 Mart 1998'de Ankara Kızılay Meydanı'ndaki direnişi bitirip, 5 Mart'taki direnişte kamu emekçilerine yalnız bırakmışlardı. Tüm bunlar göstermektedir ki, geçmişteki uzlaşmacı ve teslimiyetçi anlayış, en son Ankara eyleminin İptali ile sürdürülmektedir. Kamu emekçileri; 9 yıllık onurlu mücadele tarihinde kamu emekçileri kitlesine yakışmayan KESK yönetiminin bu olumsuz tavırlarını boşa çıkaralım. Tüm kamu emekçileri olarak iptal edilen Ankara eyleminin yeniden takvimlendirilerek, hayata geçirilmesi için taban olarak KESK yönetimine baskı yapalım. Birleşelim, Mücadele Edelim, Kazanalım Emekçiyiz Haklıyız Kazanacağız DEVRİMCİ MEMUR HAREKETİ ne getirmiş, görevleri, hedefleri netleştirmiştir.. Ancak bu işin ancak yarısıdır ve bundan sonra asıl olan ikinci bölümüdür. Devrimci memurlar, yalnızca "tespit eden" değillerdir. "Tespitçilik" devrimcilerin değil, küçük burjuva aydınların işidir. Şimdi önemli olan bu tespitleri memur kitlesine taşıyabilmek, orada pratiğe dönüştürebilmektir. Devrimci memurların bunu gerçekleştirebilmesi, tüm kaygı ve tereddütlerden arınmakla, olanaksızlıkları, zorlukları irade, insiyatif ve cüretle aşmalarıyla mümkündür. Memur Meclisleri gerçekten acildir. Devrimci memurlar, bu konuda girişimleri başlatmalıdırlar. Bu işyeri, işyeri, sendika sendika, lojman lojman, ev ev dolaşmakla başarılacaktır. Devrimci memurların en örgütlü ve yaygın ilişkilere sahip oldukları belediye, sağlık işkollarında, keza maliyede, haber İş kolunda bu adımı somutlamanın koşullan vardır. Sadece Bem-Sen'in, Sağlık-Sen'in şu veya bu dönemdeki binlerce üyesine ulaşmak bile meclislerin alt yapısını ortaya çıkartacaktır. Ama belirttiğimiz gibi, bunun için koşturmak, koşturmak, koşturmak gerek. Bunun İçin kitleye güvenmek gerek. Bunun için kendimize güvenmek gerek. İnsiyatif, irade ve plan gerek. Bunlara esas olarak sahibiz. Bu güç ve güvenle adım atmalıyız. Bu Sonuç Bildirgesi'nde de belirlendiği gibi gerçekten acildir. Çünkü, bu görevin başarılması, yani taban örgütlenmelerinin yaratılması, tüm diğer görevlerin üstesinden gelmenin de ön koşuludur. İkinci olarak; örgütlenme ve pratik müdahale ve mücadeleyi birbirine paralel olarak yürütmeliyiz. Birini ihmal edemeyiz, Sadece KESK'i eleştirerek bu görevlerin yerine getirilemeyeceği bellidir. Devrimci memurlar olarak, biraraya getirebildiğimiz tüm devrimci, demokrat memurlar olarak ve harekete geçirebildiğimiz memur kitlesi olarak, çok çeşitli konularda pratik tavırlar, eylemler geliştirebilmeliyiz. Memur hareketine, tüm memur kitlesine güven ve moral verecek olan budur. Kısacası, güncel görevimiz, 2. Kamu Emekçileri Kurultayı kararlarını, hiç bir gerekçeye, mazerete sığınmadan, pratikte ete kemiğe büründürmektir *

16 Köylünün Elinde Hiçbir Şey Kalmadı BU İŞİN SONU NEREYE VARACAK? 30 Milyon köylü... Oy zamanları gelince "ağam, "paşam", "milletin efendisi" derler ya, işte onlar. Evet, hep öyle dediler ama sırtlarından jandarma dipçiğini de eksik etmediler. Topraksızdılar, işsizdiler, açıktaydılar. Ağa zulmü altında tefecinin mengeneleri arasındaydılar. Köylüler aç, açıktaydılar ve günden güne yoksullaşarak "çare" deyip şehirlere göç ettiler. Yerinden, yurdundan, tarlasından, toprağından, evleri başına yıkılarak sürgün edildiler. Burada da onları aynı yoksulluk, zulüm bekliyordu. Çiftçiler hiçbir zaman emeklerinin karşılığını alamadılar. Taban fiatlar hep düşük tutuldu. Kredi faizleri ise yüksek. Gübre, ilaç, tohum, mazot, yedek parça fiyatları sürekli arttı. Zam üstüne zam yapıldı. Enflasyon zaten tüm halkın başındaki belaydı. Bankaydı, kooperatifler, tefeciler, tüccarlar, büyük toprak ağalan, işbirlikçi tekeller ve onların devleti. Yani bir avuç işbirlikçi, vatan haini zorba. İşte bu asalaklar sürüsü köylüyü nefes alamaz duruma getirdiler. Özellikle 1980 sonrası tarımda uygulanan sömürü politikaları sonucu üretim sürekli olarak düşmüştür. Bu da yetmemiş, tarım ürünleri ithal edilerek köylünün ürünleri tarlada çürümeye terk edilmişlerdir. Birçok köylü mahkeme ve icra kapılarındadır. Tarlalarına haciz konmuştur. Büyük çoğunluğunun cebinde yeni ürünü ekmek için bile para kalmamıştır. Köy kahvelerinde kahveciye "yap bir demli buğday" denilerek bir bardak çay içebilmektedir. Bu durumda çoluk çocuğun, karnını doyurmasına da imkan yoktur. "Taban Fiyatı" Ürünü Yok Pahasına Satmak Demek: Bu sene ÇAY'dan geçimini sağlayan 600 bin taban fiyatı olarak Karadeniz köylüsü 140 bin lira istedi. 140 bin lira nedir ki, diyeceksiniz. Evet, gerçekten nedir ki? Bu para, üç çocuğa birer simit almaya daha yetmeyebilir. Ya da bir kahvede üç çay bile içemezsiniz. Ama işte devlet bunu bile köylüye çok görmüştür. 1 kilo yaş çayın taban fiyatı 92 bin lira olarak belirlendi yılında çay üreticisi bir kilo çay satıp, 13 kilo gübre alıyordu. Bu yıl ise çay üreticisi 1 kilo çay parasıyla ancak 1,5 kilo gübre alabiliyor. Karadeniz, Ege, Marmara ve Kürt köylülerin temel geçim kaynaklarından birisi olan TÜTÜN'e gelince 'da 2 bin kilo tütüne bir traktör alınırken, bugün 5 kilo tütün satmak gerekiyor. 3,5 milyon insanın geçim kaynağı tütün. Yok pahasına üreticinin elinde alınıyor. Nisan 1998'de tütün fiyatları enflasyonun ve üreticilerin beklentisinin çok altında bir rakamla, 900 bin lira olarak açıklandı. Ama devlet alımları geciktirdi, hafta sonu tütün fiyatlarını 700 bin liraya kadar düşürdü. Tefeci-tüccar ise bu fiyatın da altında tütünü almış oldu. Taban fiyatının düşük olması yetmiyor devlete. Borçlarını köylüye hala ödemiyor. Köylü vurgun üzerine vurgun yiyor. Marmara ve Ege'de köylülerin bir kesiminin ekmek parası zeytin. Alım fiyatları hemen hemen yarısı oldu. Ki, köylü gelecek yıl için ekecek parayı dahi faizle borçlanarak bulabiliyor. Köylü gırtlağına kadar borç içinde. Bir de devletin zeytinyağı ithal etmesi üreticiyi iyice zora sokuyor. Ülkemiz "Tahıl Ambarı" Öyle Mi? Başta buğday olmak üzere her türlü tahıl ürünü açısından topraklarımız verimlidir. Buğday alım fiyatına bu yıl sadece yüzde 60 zam verildi. Yüzde 100'ü aşan enflasyona, girdilerdeki yüzde 100'lük artışa karşı yüzde 60! Bir de çiftçiyle alay ediyorlar;" en büyük fiyat verdik" deniyor. Hep Aynı Masal... Köylünün ürününü hiçbir değeri yok. Emeği yok pahasına kapatılıyor. Fiyatlar yıllık enflasyon orantısını dahi karşılamıyor. Hemen her türlü üründe durum aynıdır. Yeni bir şey yoktur. Köylü eridikçe eriyor. Devletin sömürüsü katmerlidir. Bir taraftan taban fiyatlarım düşük tutarken diğer taraftan tarım girdilerinin fiyatlarını yüksek tutarak, zam yaparak sömürüsünü katmerli hale getiriyor. -Tohum, gübre, tarım ilaçları, mazot, yedek parça fiyatları adeta ateş pahasıdır. -Tarım ürünlerinin canı olan gübreye her yıl çok büyük oranlarda zam yapılmaktadır. Gübre sübvansiyonundan yararlanmıyor. Akaryakıt zamları ise otomatiğe bağlanmıştır. Hemen her hafta zam yapılıyor. Diğer girdiler için de aynı şeyleri söylemek gerekir. -Çiftçi akaryakıt, gübre, traktör, yedek parça, tohumluk gibi tüm girdilerini kredili alımlarla karşılamaktadır. Böylece her aldığı girdiye faiziyle birlikte değerinin üç katı para ödemek zorunda kalmaktadır. Kredi Faizleri Her Yıl Artmaktadır; Bitkisel üretim kredisi, sanayi ürünler kredisi, hayvancılık kredisi her yıl yüzde 50 oranında artmaktadır. Bu yüzden köylü Ziraat Bankasına borçlarını ödeyemektedir. Tefeci ve tüccara ise bu durum karşısında gün doğmaktadır. Çiftçiye verdiği paranın faizini arttırdıkça artırmaktadır. Tarım Ürünleri İthal ediliyor, Köylünün Ürünü Tarlada Çürüyor Tarım ürünleri, zeytinyağı, meyve, hayvan ürünleri dış ülkelerden ithal edilmektedir. İthal edilen her şey Türkiye'de fazlasıyla vardır. Ama gelin görün ki ithalden tekeller ve ticaret burjuvazisi yüksek oranda kazanç elde etmektedir. Bunun karşısında köylünün ürünü tarlada çürümeye terk edilmektedir. Köylü Bir Karış Toprağını Da Kaybediyor, Üretim Düşüyor Yoksul köy her geçen yıl yoksullaşmasıyla birlikte toprağını da elinden çıkarmak zorunda kalıyor. Ya kırsal kesimde büyük toprak sahiplerinin işletmelerinde çalışıyor ya da şehirlere göç ediyor. Her İki durumda yine yoksullukla, açlıkla karşı karşıya kalıyor. Orta köylünün ise üretimi düşüyor. Elde avuçta bir şey kalmıyor giderek. Devletin taban fiyatı politikaları, ağa, tefeci, banka bir olup ne varsa alıyorlar. Ama bir şey var hala ellerinde: Umut. Tabii bu ülkede umut, ne mucizelerde, ne düzen partilerinde, ne de başka şeydedir. Umut Mücadelededir. Umut Tohumları Bir Ekildiğinde, Hasadı da Güçlü olur. Köylülüğün bugün sorunları her zamankinden ağırdır. Ve yine bugün köylülüğün örgütlenme ve mücadele dinamikleri her zamankinden daha güçlüdür. Köylülerin kendi sorunları ve taleplerine sahip çıkmasını, örgütlenmesini sağlamak ve onların ekonomik-demokratik mücadeleye ve halk kurtuluş savaşına katılımı sağlamak vazgeçilmez görevlerimizden birisidir.*

17 "Hain İtalya"... "Dört Yanımız Düşman"... DIŞ POLİTİKA OYUNLARI Dış politika, iç politikadan asla ayrı düşünülemeyecek bir yandır. Esasında bir ülke açısından tek bir politika ve onun dıştaki ve içteki uygulanış biçimleri vardır. Bu nedenledir ki, bir ülkenin iç politikası nasılsa, dış politikasına da aynı mantık, aynı tarz yön verir. Ülke içinde halkına karşı savaş açmış bir iktidarın dış politikada barışçı olabileceği düşünülebilir mi? "Yurtta halka karşı savaş, dünyada barış" olabilir mi? Hükümet sözcülerinin ağzından gazetelere yansıyan "Hain İtalya",.. "Makarnacılar"... "Korkak Yunan"... başlıkları, bunun düşünülemeyeceğini gösteriyor. Türkiye'nin dış politikasına 45'lerden bu yana emperyalizm yön vermiştir. Tüm uluslararası platformlarda emperyalizmin çıkarları doğrultusunda davranılmış, dünya halklarının haklı savaşlarına, taleplerine karşı oy kullanılmış hatta Kore'de olduğu gibi fiili müdahalelere ortak olunmuştur. Ancak tüm uşakların başına gelebilecek bir şey, oligarşinin hükümetlerinin başına da gelmiştir. Efendi uşağını şu veya bu platformda yalnız bırakmış, hatta pek istemediği konularda dayatmalar içine girmiştir. Bunun geçmişteki en bariz örneği Kıbrıs konusudur. Bugün "Kürt sorunu"nda da benzer bir durum yaşanmaktadır. Türkiye oligarşisiyle ABD'nin çıkarlarının belli konularda çeliştiği ve ABD'nin oligarşiye dayatmalarda bulunduğu kesitler, oligarşi açısından tam bir hayal kırıklığı dönemidirler. ABD tarafından, Batı tarafından ihanete uğratıldıklarını düşünürler hemen. Bu nedenle oligarşinin dış politikasının dönemine göre kullanılan iki temel söylemi vardır: Birincisi "dost ve müttefik ülkeler", ikincisi ise "Türkün Türk ten başka dostu yoktur". Emperyalizm örneğin Irak'a yönelik bir saldırıya girişiyorsa, oligarşi de bu saldırıya katılacağından, kamuoyunu ikna etmek için dost ve müttefik ülkeler söylemi öne çıkar. Karşımızdakiler müslüman da olsalar, ABD dostumuzdur, Avrupalılar müttefikimizdir. Türkiye Batının ve NATO'nun bir parçasıdır, sadık müttefikidir. Ama Kıbrıs ya da Kürt sorununda olduğu gibi, emperyalistlerle arada belli çelişkiler varsa, artık o Batı'nın Sevr'ciliği üzerine, Türkiye üzerindeki hain emelleri üzerine komplo teorilerinin bini bir paradır. Birden ortalığı yine "Türk'ün Türk'ten başka dostu olmadığı" söylemleri kaplar. Ama yine şimdi olduğu gibi bir yandan da bir an önce "hain emeller peşinde koşan" Batı'nın Avrupa Birliği'ne girmek için can atılır. Engel çıkaranlara kızılır, küfredilir. Türkiye'nin dış politikasındaki çarpıklığı görmek için basındaki burjuva köşe yazarlarına bakmak yeterlidir. Amerika'nın ve Avrupa emperyalistlerinin "Saddam'ı cezalandırmasını" en şiddetle savunanlar, bugün İtalya'ya da "en şiddedi" biçimde karşı çıkanlardır. En Amerikancılar, en Batıcılar, şimdi en Sevr karşıtlarıdır. Bu çarpıklık, bağımsızlığım emperyalizme karşı savaşla kazanmış bir ülke olmaktan, yine emperyalizme bağımlı bir ülke halini' gelmenin sonucu oluşmuş bir çarpıklıktır. Bağımsızlık savaşından sonra yeniden emperyalizmin kucağına atılınmıştır. Farklı olması da mümkün değildi. Çünkü küçük-burjuva iktidar, kendi halkına güvenemezdi, bir yerlere dayanmadan da iktidarını sürdüremeyeceğini düşünürdü. Keza bu dönemde "saksıda yetiştirilen" burjuvazi de aynı ruh halindeydi. Bu burjuvazi sürekli emperyalizmle bütünleşmenin koşullarını yaratmaya çalıştı. Ama 2. Paylaşım savaşına kadar da bu fazla mümkün olmadı. 2. paylaşım savaşından sonra emperyalizmin şemsiyesi altına girebilmek için adeta çırpınmıştır Türkiye. ABD'ye bağlılığını kanıtlamak için Kore'ye asker göndermiştir. Çünkü, kendi iç dinamiğiyle gelişmeyen burjuvazi kendine güvensizdir. O günün koşullarında, dünyanın pek çok ülkesi Hitler faşizmine karşı savaşırken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, Hitler faşizmine açık tavır almamış, dahası, Hitler faşizmiyle ekonomik ilişkilerini gizlice sürdürerek faşizme destek olmuştur. Ancak Hitler'in yenildiği kesin olarak ortaya çıktığı noktada Hitler Almanya'sına karşı göstermelik olarak savaş ilan etmiştir. Bu nedenle esasında o günün ilişkileri içinde Amerika ve İngiltere Türkiye'ye pek yakın davranmamış, kuşkuyla bakmışlardır. Türkiye'nin SSCB ile ilişkileri de böyle kaygan bir zemindedir. Çünkü Türkiye her ne kadar SSCB ile İlişkilerinde "dostane ilişkilerden" sözetse de katıksız bir anti- komünisttir ve SSCB'nin kuyusunu kazmak için fırsat kollamaktadır. İşte bu ortamda Türkiye burjuvazisinin kendine güvensizliği iyice artmıştır. Emperyalizmin desteği olmadan uzun süre ayakta duramayacağını da bilir. Onun için de emperyalizme yaranmak için yapmadık şey bırakmaz. Sonunda NATO'ya kabul edilir de biraz "rahatlar"! Artık halklara karşı en saldırgan politikaları bile destekleyecektir. Öyle ki, Ortadoğu'daki çeşitli ilerici gelişmeler karşısında kraldan daha kralcıdır. Emperyalizmden Önce müdahaleleri savunur. Emperyalist Fransa'nın Cezayir'deki, emperyalist ABD'nin Vietnam'daki katliamlarını hiç tereddütsüz savunur. 90'daki Körfez krizinde hani halktan biraz destek bulsalardı adeta ABD'den önce Irak'a savaş açacaklardı. Tüm komşularına karşı emperyalizmin yönlendirdiği bir saldırganlık içindedir. Kendi saldırganlığını gizlemek için de "dört yanımız düşmanlarla çevrili" söylemini geliştirmiştir. Her nasıl oluyorsa tüm düşmanlar gelip Türkiye'nin etrafına yerleşmiştir. Ama çıkarlar her zaman bire bir örtüsmez. Örtüşmediğinde de "dostluk, müttefiklik" biter ve emperyalizm kendi isteklerini dayatır. Zaten emperyalizm ordusundan MiT'ine kadar her kurumu doğrudan denetlemektedir. Bu ülkenin bir bakanı, İhsan Sabri Çağlayangil, bir zamanlar "CIA altımızı oymuş" demekteydi. Darbeleri bile başbakanlardan önce Amerika öğrenir. Öte yandan başbakanlar da emperyalizmin sadık uşakları oldukları için bu durumdan gerçekte fazla rahatsız değillerdir. Uşaklık politikası onyıllardır bu ilişkiler içinde sürüp gitmektedir. Türkiye oligarşisinin dış politikada "Türkün Türkten başka dostu yoktur" söylemini öne çıkardığı zamanlar, içte de halka karşı baskıların ve şovenist politikaların tırmandınldığı zamanlardır. Bu onyıllardır şaşmaz bir biçimde böyledir. Oligarşi, halkın çeşitli ülkelere yönelik bilinçlibilinçsiz tepkilerini kullanmak için bu yönteme sık sık başvurmaktadır. Resmi yetkililerin, MHP'li, BBP'li sivil faşistlerin bugünkü batı karşıtlıkları, anti-emperyalistlikleri sahtedir. Boykotları bile göstermeliktir. Nitekim İtalyan emperyalistlerinin en büyük ortağı KOÇ, bu göstermelik boykot gereği İtalyan ürünlerini MİGROS raflarından indirirken, KOÇ-FİAT ortaklığı hiç tartışılmamıştır bile. Sonrasında ise KOÇ, bu göstermelik boykotun da bitirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Türkiye Cumhuriyeti yarın şu veya bu sorunda Birleşmiş Milletler'de yine emperyalist İtalya'yla veya ABD'yle aynı doğrultuda oy kullanacaktır. Öcalan'ın İtalya'ya gidişi, Kuzey Irak'taki Kürt Devleti gibi tüm senaryoların arkasında ABD var diyenlerin bir teki ABD'ye tavır alalım, emperyalist anlaşmaları yırtalım, üsleri kaldırıp atalım, ülkemizin emperyalizme bağımlılığına son verelim diyorlar mı? Hayır! Olan biten, uşakların efendileri karşısında sızlanmasından ibarettir. Sevr, emperyalizmin dayatması demektir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti zaten bir başka Sevr'in içindedir. Ekonomide ne yapacağını emperyalizm belirlemektedir. Sosyal harcamaların ne kadar olacağını bile onlar belirliyor. Uluslararası alanda neyi nasıl yapacağını emperyalizm belirlemektedir. Ordu, yönetiminden silahlarına kadar herşeyiyle emperyalizme bağımlı durumdadır. Türkiye Cumhuriyeti, Türki Cumhuriyetlerde emperyalizmin taşeronluğunu yapmaktadır. Sevr işte budur. Bunların Sevr karşıtlıkları bile sahtedir. Emperyalizme her türlü bağımlılığa ve tüm emperyalist anlaşmalara hayır! Her kim ve sıfatı ne olursa olsun; Bunu söyleyejneyenlerin ve bu doğrultuda emperyalizme karşı savaşmayanların milliyetçilikleri, yurtseverlikleri sahtedir.*

18 Kriz, Bizim Krizimiz Değildir, Faturasını Niye Biz Yüklenelim! Soframızdaki kalan bir kaç lokmaya da göz dikmiş durumdalar. İşimiz zaten patronların iki dudağı arasında. Bugün işçinin mücadelesi, İŞİ, AŞI ve ONURU içindir. Tüm patronların ağzında tek bir kelime var bugünlerde: Kriz. Büyük patron, en büyük sömürücü Sabancı, televizyonlardan işçi çıkaracağım diye bangır bangır bağırıyor. Diğer büyük patron Koç, herkesi işçi çıkarmakla tehdit ediyor. Ve zaten işten çıkarmalar tüm hızıyla sürüyor: Yalnızca son günlerde basına yansıyan bazı haberleri alt alta dizmek tabloyu ortaya koymaya yeter: Gaziantep'te son bir ay içinde 11 bin işçi işten çıkarıldı... Park Tekstil 535 işçi çıkardı... Karadeniz'de iş ve işçi bulma kurumlarına yapılan başvurular son yılların en yüksek seviyesine ulaştı... Denizli'de 37 bin işçinin çalıştıgı sanayide 8 bin işçi çıkarıldı... Manisa'da üretim geriledi. Fabrikaların kullandığı enerjide düşüş yüzde Gebze'de 14 işyerinden 1538 işçinin işine son verildi... Son üç ay içinde atılan işçilerin sayısı yüz bini aşmış durumda. ASGARİ ÜCRET YA DA PATRONLARIN VAHŞİLİĞİ Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarını sürdürüyor(muş). Peki nasıl çalışıyorlar, neler tartışıyorlar, ne yapmak istiyorlar? Bu konuda basında yeralan haberlerde yazılanlar, esasında fazla söze gerek bırakmıyor: "Komisyon bugüne kadar yaptığı toplantılarda, asgari ücretin belirlenmesine esas olacak 'günlük kalori ihtiyacı' ve 'besin içi ve dışı harcama kalıpları' üzerinde çalıştı. İşçi kanadı 3 bin 540 kalorinin esas alınmasını isterken, işveren kanadı 3 bin 140 kaloride ısrarlı." Kalori falan dedikleri soframızdaki lokmadır. Sömürünün ve patronların vahşiliğine, pervasızlığına bakın. Asgari ücretlinin sofrasındaki lokmanın daha ne kadarını gaspedebiliriz diye çalışıyorlar. Devam ediyor haber: "İşverenler, tüm dünyada yaşanan ekonomik sıkıntıyı, özellikle de Türkiye'nin Tekstil sektöründe yaşadığı darboğazı öne sürerek, asgari ücrette yüksek oranlı artış yapılmamasını istiyor. Komisyon toplantılarında işverenler "yüksek oranlı artış, işten çıkarmaları beraberinde getirir" görüşünü ifade ettiler. Kriz var diye, bırakın ailesine bakmakla yükümlü bir işçiyi, bekar bir işçiyi bile geçindirmesi asla mümkün olmayan asgari ücreti kırpmaya bakıyorlar. Çok iyi bildiğimiz, yıllardır tanık olduğumuz bir senaryo tekrar gündemde: Krizin faturası işçiye. Tablonun adı bu. Peki bu krizi işçi mi yarattı? Krizin sorumlusu asgari ücretli mi ki, faturasını ona kesiyorsunuz? Elbette hayır. Sorunun cevabı şudur. Patronlar örgütlüdür. Kendilerine direnenlere karşı kullanabilecekleri araçlara sahiptirler. İşçiler ise örgütsüzdür veya varolan sendikal örgütlülükleri patronların karşısında direnebilecek durumda değildir. Hal böyle olduğu için de patronlar krizin faturasını işçiye yıkabiliyorlar. DEVLET VE PATRON SENDİKACILARINDAN KİMSE BİR ŞEY BEKLEMESİN! Bütün bunlar karşısında mevcut sendikaların hiçbir şey yapmadığı ortadadır ve yapmayacakları bellidir. Bakın, İşten çıkarmalar karşısında Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral ne söylüyor: "Bu, hayırsız evladın, babasına davranışıdır. Baba evladını yıllarca besler, büyütür. Ama hayırsız evlat, yaşlandığı zaman babasını kapı dışarı bırakır... İşletmelerin ayakta durması için çaba sarfediyoruz. Toplu işçi çıkarılması yerine, meseleyi işçi-işveren-hükümet kanadı olarak oturup konuşmak ve çözüm aramak istiyoruz... Eğer işverenler bizi dinlemeyip, toplu işçi demeçte de şöyle söyleniyor: "... İşçi çıkarılıyor. Bu meseleyi çözmek için el ele vermeliyiz. Önce toplu sözleşmeleri bitirmeli; ardından sektörün sıkıntılarını gidermek için hükümetin kapışma dayanmalıyız. Eğer mevcut işsizlere bin veya bir milyon daha eklenirse, sosyal patlamalara zemin hazırlanır. İşletmelerin olaya küçük kar hesaplarıyla değil, sağduyu İle yaklaşması lazım." Hükümetin kapısına dayanıp patronların sorunlarını çözecekler. Peki, öteki konfederasyon DİSK ne diyor bu konuda. Çeşitli vesilelerle yapılan açıklamalar gösteriyor ki, bunlardan hiçbir farkı yoktur. Zaten DİSK yönetimi, beşli çeteyle birlikte hükümet işleriyle uğraşmaktan işçi çıkarmalarla ilgilenecek durumda değil. ÇARE VAR! Sarı sendikacılık, MGK sendikacılığı, işçi düşmanı yüzünü artık açıkça ortaya sermekten çekinmemektedir. Lafta bile olsa, Rıdvan Budak, Ecevit ve Baykal'a "Birleşmezseniz, Türkiye çok şey kaybeder" dedi. çıkarırlarsa; biz de 'devletten direniriz, şöyle yaparız böyle yaparız aldığınız kredileri geri ödeyin' demeye ihtiyaç duymuyorlar. deriz." İşçi sınıfı kendi başının çaresine Başka hiç bir şey bir sendika bakacaktır. başkanının işbirlikçiliğini, İşçi sınıfının güncel sorunları uşaklığını bu sözlerden daha iyi açısından çaresi, direniş ve mücadele ortaya koyamazdı herhalde. ve örgütlenmektir. Bayram meral nasıl da tehdit Nihai anlamda çare ise, bu ediyor patronları: "işçi çıkarırsanız direnişler, mücadeleler içinde biz de devletten aldığınız kredileri devrim mücadelesiyle geri ödeyin deriz ha!.." Dese ne bütünleşmektedir. Çünkü olacak? Hiç! nihai çare, patronların düzenini Bir başka konfederasyon, Hak-İş devirmektedir.* adına gazetelere verilen bir

19 Bugüne kadarki anlatımlarda Komutan Kemal Askeri daha çok Dersim dağlarının komutanlarından biri olarak anlatıldı. Oysa Dersim dağlarına çıkışı, O'nun dağlarla ikinci buluşmasıdır. İlk buluşması Sivas dağlarındadır. Aşağıdaki anlatım, Kemal Askeri'nin bu döneminin, gerilla savaşının gerçekleriyle, kurallarıyla içice bir anlatımıdır. Bahar yerini yavaş yavaş yaza bırakıyordu. Dağlar daha bir çekici olmuştu. Zirvelerinde benek benek karlar dururken, etekleri yeşile bürünmüştü. Dağlar hüznü ve sevinci bir arada yaşıyordu. Yıllardır zulmün insansızlaştırdığı, insan sesine hasret bıraktığı dağlar, yavaş yavaş hüznü bırakıp insan sesine yeniden kavuşmanın, Devrimci Sol gerillalarına kucak açıp tanışmanın coşkusunu yaşıyordu. Artık karanlık çökmek üzereydi. Sırtını dağa dayayan, etrafı sarp yamaçlar ve yalçın dağlarla örülü çamlık alandaki gerilla kampında da komutanın komutuyla bir hareketlenme başlamıştı. Hafif mırıldanmalarla söylenen türküler, marşlar, coşkuyla yükselen kahkahalar, itinayla dumansız yakılan ateşin çıkardığı çatırtılar doğanın sesine yeni sesler katıyordu. Görev bölüşümü yapılmış, yola çıkmanın tüm hazırlıkları tamamlanmış, ve akşam yemeği için komut verilmişti. Akşam yemeği, ışkın kökü (1) ve şalva (2) bitkisinden demlenen çay, doğadan toplanan bitkilerden hazırlanan çorba ve birer köy ekmeğinden oluşuyordu. Öyle de bir iştahla yeniliyordu ki... Belki de beton yığınları halindeki kentlerde dünyanın en uzman aşçısının yaptığı en meşhur yemek bile bu kadar iştahla yenilemez ve tadı onunla değiştirilemezdi Yemek bittikten sonra grup komutanları savaşçılarına, görevlerini ve gidecekleri güzergahı, kopma durumunda randevu noktalanın, herhangi bir pusu ya da düşmanla karşılaşıldığında çatışmada kullanılacak parolaları, kuralları hatırlatıp, son bir kez daha hazırlıkların ve silahların gözden geçirilmesi komutunu verdiler. Bir grubun görevi diğer gruplardan farklıydı. O gün üsse dönmeyeceklerdi. Gruba yeni katılacakları almaya gidiyorlardı. Bunun için randevu alanım bir gün önceden gözetleyip güvenliğini almaları gerekiyordu. Bu görevi alan grup açıklandığında, birliği apayrı bir canlılık sardı. Anında herkes düşünmeye başlamıştı. Gelenler kimler? Ya gelen, daha önce beraber çalıştığı yoldaşlarından biri ise... Bir an bilinçaltı şöyle bir yoklanır; kimler gelebilir? "şunlar, şunlar gelebilir... ya şu gelirse, ben gitseydim ne olurdu sanki" düşüncesi birçok savaşçının içinden bir anlık geçiverir. Karşılama grubuna hareket etmek için sıraya geçme komutu verildi. Ve son bir kez komutanlarca, savaşçıların üstünün sağlamlığı, silahların ve üstlerindeki zimmetli eşyanın mevcudiyeti tespit edilip vedalaşıldıktan sonra yola çıkıldı. Gerillanın en zor anıdır bu ayrılık. Her an düşmanla çatışılabilir ve şehit olunabilir. Bir saat önce sohbetlere dalıp yoldaşlığın sıcak duygusunu paylaştığın yoldaşının bir saat sonra sonsuza kadar yanından kopması nasıl zor gelmesin ki? Hele bir de bölgende düşman pususu varsa bu duygu ayrılık anında çok daha fazla hissettirir kendini. Bölgemizde operasyon ve pusulanın olmasından dolayı, grup ayrılırken, birlik bu duyguyu oldukça yoğun yaşamıştı. Çünkü grubun gittiği güzergahın her noktası pusunun olabileceği merkezi bir alandı. Bu yüzden çoğu yoldaşın gözleri buğulanıp, yüreği öfke doldu. Savaşın acımasızlığı dedikleri tam da bu olsa gerekti. Grup, görevinin sorumluluğu ve coşkusuyla yola koyuldu. Öncü Geyikler Vadisi"nden giden yola yönelince, komutandan gelen komutla "Gerilla Bayıltan Yokuşu"na yönelindi. Gerilla Bayıltan Yokuşuna yönelindiğini farkeden savaşçıların yüzü bir an asıldı. Ama herkes en uygun yolun burası olduğunu biliyordu. Çünkü yokuşun zirvesi gidilecek bölgeye hakim bir tepeydi. En azından karanlık çökmeden, bölgenin km alanı dürbünle kontrol edilip, bölgedeki normal, rutin davranışların bozulup bozulmadığı gözlenip yola emin devam edilebilecekti. Gerçekten de Gerilla Bayıltan Yokuşu, dayanıklılığı ve kondisyonu yakalayamamış olanlar için bir ezaydı. Savaşçılar için bir sınav parkuru gibiydi. Hele bir de sırtında yükün varsa değme keyfine (!) Yokuş çıkıldığında serap görmüş gibi olurdu insan. 1.5 km'lik bu dik yokuşun tam zirvesinde, bir parmak kalınlığında hafif fıskiye biçiminde fışkırarak akan berrak bir su kaynağı vardı kayalar içinde. Sanki insan bir anda cehennemden cennete geçmiş gibi oluyordu. Ama yan baygın halde o suyun kaynağına ulaşıp da ağzını dayayarak dakikalarca su içememek daha kötüydü. En az üç ile beş dakika arası dinlenmek gerekiyordu. Ancak dinlendikten sonra su içmeye izin veriliyordu. Grup, yokuşu çıkıp kısa bir mola verdi. Suyunu içtikten sonra çevreyi gözden geçirip yola koyuldu. Artık güneş batmış, alaca karanlık oluşmaya başlamıştı. O yoğun canlılık, yerini yavaş yavaş sessizliğe bırakmıştı. Zirvede gecenin sessizliğini gerillanın ayak sesleri bozuyordu. Gerilla her an çatışmaya hazır, belli aralıklarla yürüyüş kolu düzeninde randevu noktasına doğru devam ediyordu. Karanlık iyice çökmüştü. Artık çevreyi net görmek mümkün değildi. Gerilla için en zor yürüme anlarıydı bunlar. Bir önündeki gerillanın siluetini kaybettin mi, her an gruptan kopabilirdin. Kopmaları engellemek için bir gerilla önünde ve arkasından yürüyen her savaşçının güvenlik dahil herşeyinden sorumluydu. Esas olarak kopan değil, kopmayı görmeyen ve farketmeyen sorumlu tutuluyordu. Kuşkonmaz ve keven dikenleri ardı sıra yürüyüşün tadını kaçırsa da, dağda kural vardı; "gülü seven dikenine katlanır". Yürüyüş normal seyrinde devam ederken, ay da doğudan dağların ardından kafasını göstermeye başlamıştı. Ay ışığında gerillanın heybetli yürüyüşünü görmek, izlemek apayrı bir zevk verir insana. Ayın karanlık geceye doğuşu misali, her bir gerilla karanlığı parçalayan bir ay parçası görünümüyle geleceğin özgürleşmesinin müjdesini verir. "Oğlum sizlerin gelişini hasretle bekliyoruz, hele şu heybetti alımlı yürümenize hayranız. İnanın, sizler yürürken arkanızdan bakmak insana zevk veriyor, saatlerce baksak bile bakmaya doyamıyoruz. Allah nazardan saklasın."diyen yaslı köylüyü anıyorlar yürürken. KEMAL ASKERİ: Fedakarlıkta, Mütevazılıkta, Kendini Sunmakta Sınır Tanımayan Bir Komutan Ay ışığında yol yarılanmıştır. Düşmanın pusu kurma ihtimali olan, bölge köylerin bağlantı yolunun geçtiği vadinin tepesine ulaşıldığında hem vadiyi ay ışığının yardımıyla gözetleme, hem de gerillanın çeşitli ihtiyaçlarını gidermesi için kısa bir mola komutu verildi. Hiçbir uyan gelmeden disiplin gereği savaşçılar sırt sırta vererek çevrelerini rahat gözetleyecek konumda komuta uygun oturma vaziyetine geçtiler. Yakın bir yere de nöbetçi çıkartılarak, dinlenme grubu güvenlik altına alındı. Kısa molalarda sohbet ve sigara yasaktı. İhtiyaçlar giderildikten sonra hareket etme komutu verildi. Her savaşçı kaldığı yeri ve üzerindeki eşyaların eksik olup olmadığım, oturduğu alanda herhangi bir şeyinin kalıp kalmadığım kontrol ettikten sonra, yürüyüş sırasına geçerek yürü komutunu beklemeye başladı. Komutanlar da bir kez daha mola yerini kontrolden geçirdiler. Bu bir kuraldı. Amaç gruba ya da birliğe olası düşman sızmasını ve çeşitli dikkatsizlikleri engellemektir. Konaklama yerlerinde çeşitli işaretler vb. bırakıp düşmanın grubu takip etmesine yardımcı olabilecek unsurların kalabileceği de savaş

20 gerçeği içindeki ihtimallerden biridir. Buna güven güvensizlik olarak değil, ciddi bir savaşın olmazsa olmaz bir disiplin kuralı olarak bakmak gerekir. Kontrol bittikten sonra "yürü" komutu verildi. Şafak sökümü ile birlikte grup istenilen noktaya ulaştı. Grup komutanları nöbet ve diğer görev bölüşümlerini yapıp, görevlere ilişkin açıklayıcı bilgileri de verdiler. Mola yeri bölge merkezinde ve 9-10 köyün orta yerinde, düşman merkezine de 4-5 kilometre uzaklıkta olduğu için gün boyu grubun çoğunluğunun ayakta olması gerekiyordu. Mola yerinin bölgeye hakim ve sık ormanlarla örtülü olması belki bir avantajdı. Ama bu bir savaşçının dikkati elden bırakması, rehavete düşmesi anlamına gelmez. Her türlü düşman saldırısına görüntü vermeyecek biçimde konumlanmak zorundadır. Düşmanın gelebileceği yönler önceden tespit edilmeli, düşmanın farketmesi durumunda geri çekilecek yön, tutulacak tepe ve mevziler buna göre belirlenmelidir. Bu uzun stratejik mola yeri tespit ve görev bölüşümünden sonra dinlenmeye geçildi. Sabah saat 7.30'da tüm grup uyandırılıp kahvaltı komutu verildi. Kahvaltıda gerillanın vazgeçilmez katığı çökelek ve ışkın kökünden demlenmiş çay vardı. Kahvaltıdan sonra, sabırsızlıkla, randevu yerini dikkatli bir gözetim altında tutarak yeni gelecek savaşçıların randevu saati beklenmeye başlandı. Nihayet beklenen saat geldi. 5 km ötede arabayla savaşçıları getiren kurye geldiklerinin işaretini verdi. Grup hemen vadideki buluşma noktasını güvenlik altında tutma komutunu alarak mevzilenmeye başladı. Yaklaşık dakika sonra araba noktaya gelerek yolcularını indirdi. Kurye çayı ilk geçenlerdendi. Yanımıza gelerek gerekli bilgiyi, yolun ve bölgenin raporunu verdikten sonra vedalaşarak karşı kıyıya geçti. Yeni gelen savaşçılar da paçalarını sıvayarak, teker teker yanlarında getirdikleri eşyaları alarak yanımıza gelmeye başladılar. Gelen her savaşçıyla kucaklaşıp, hal-hatır sorduktan sonra ayakkabılarını giymeleri ve yola çıkılacağı söylendi. Gelen 4 savaşçı içinde biri vardı ki, yaşı diğerlerine göre ileri olmasına rağmen, en heyecanlı ve coşkulu olanıydı. Tabii kısa sürede hemen tanışıyoruz. Bu bizim Kemal Askeri'ydi. O da bizi hapishane resimlerinden hatırlayarak tanıdı. Hemen "ne yahu, dağ yaşlı ihtiyarlara kalmış, yalnız iki kişi misiniz, başka kimse yok mu?"diye ilk tepkisini verdi. Eşyaları bir kenara toplayıp, eşyaları taşıyacak grubun gelip alması komutunu işaretini veriyoruz. Hızlı hızlı heyecanlı ama sessiz konuşmaya devam eden Kemal birden bire pür-dikkat kesilerek eşyaları almaya gelen savaşçıları göstererek "şu gelen silahlı adamlar kim?" diye soruyor. "Bizim savaşçılar" diyoruz. Şaşkınlık ve sevinç karışımı bir heyecanlı "yahu bir sürü köyün orta yerinde güpegündüz, kocaman silahlarıyla görünmek tehlikeli değil mi, ihbar falan olmaz mı?" diyor. Lazoğlu (Bahattin) hemen devreye girerek "düşmanın silahı kurşun atıyorsa, şu pok yiyenler de kurşun atıyor. Sonra halkımız bizi ihbar etmez. Kendi eliyle kendi geleceğini yok etmez. Hem bura artık bizim kampımız, düşman sıkıysa gelsin de görsün" diyerek söze girdi. Kemal ise, "ne kampı yahu, ben kamp falan göremiyorum" derken sohbete nokta kondu. Kendisine "sonra konuşuruz, şimdi yola çıkalım" denilip, devamla "kamptan kasıt gerilla için dağın her alanının bir kamp oluşu, kamp görevi görmesidir. Gerillanın hareket ettiği her alan onun hareketli kampıdır. Yerleşik kampı olmaz" açıklamasıyla yetinildi. Artık konaklama noktasına doğru yola çıkıyoruz. Güvenlikteki gerillaları da gösterip "oldukça fazla tedbir almışız, onun için rahat davranıyoruz" diyoruz. O da gözleri ışıldayarak "güzel, güzel epeyce savaşçı varmış" diye düşüncelerini ifade ediyor. Yeni gelen savaşçılar toplu ve sohbet ederek yürüdüklerinden, bir uyan açıklaması yapıldı; "yan yana değil tek sıra halinde, konuşmadan yürünecek, komutandan komut gelmedikçe, dinlenme vs. olmayacak". Kemal'in davranışlarında bir olağanüstülük yoktu. Özlemini duyduğu dağlara ilk adımını atmanın heyecanının, öğrenme merakı ve duygularının ilk tepkileriydi. Kemal, yıllarca hapishanelerde yatmış, işkencelerden geçmiş, bir an olsun savaşın dışına düşme tereddüdünü yaşamamıştı. Ve tutsaklıktan kurtulur kurtulmaz da alan birim ayrımı yapmadan "ben geldim, kavgaya hazırım" demişti. Tercih kendisine bırakıldığında İse "dağlar" demişti. Ne tel örgüler, ne beton duvarlarla örülü hücreler, ne de işkencehaneler en ufak bir geri adım attıramamış, kin, öfke ve coşkuyla özgürlük savaşına koşmuştu. Bu coşkusunu paylaşmak, yoldaşlarına olan özlemini gidermek dışında bir şey değildi yaptıkları. Arap uşağı bir anda öğrenmek istiyordu her şeyi. Gözlerinden, dağlara gelmenin coşkusu okunuyordu. Yaklaşık km ormanla örtülü kayalık dağı tırmanarak konaklama yerine ulaşıyoruz. Konaklama yerindeki yoldaşlar da yeni gelen yoldaşlara özlem ve coşkuyla sarılıp, kaynattıkları çayı ikram ediyorlar. Çaylarını içtikten sonra, yola çıkmadan yeni gelen savaşçılara herhangi bir durum karşısında kabaca silahın nasıl kullanılacağı gösterilip anlatıldı. Bir yandan da yeni gelenlere kural gereği tek tek konuşulmaya başlandı, önce Kemal'le konuşuldu. Komutanların yanına gelip "beni çağırmışsınız" dedi. "Evet, sana buranın ilke kurallarını, nasıl davranılacağını anlatmak, varsa sorun ve sorularını almak, dinlemek için çağırdık" denilerek oturmasını söylendi. Yolda herhangi bir sorun yaşayıp yaşamadıkları soruldu. Sorun yaşamadıklarını, çok rahat geldiklerini belirtince, gelen her savaşçıya sorulan soruları Arap uşağına da soruldu. Sorulan sorular ve anlatımlar özetle şunlardan oluşuyordu; günlük hareketini engelleyen hastalık ve sakatlığın var mı? Neden kırı tercih ettin? Kafanda herhangi bir soru veya çelişkin var mı? Gerilla savaşının ne olduğunun, zorluk ve fedakarlıklarının bilincinde misin? Kendine has bir mütevazılıkle kısa ve net cevaplar veriyor. Ama ve fakatlara yer vermeden "Ben kavgam için varım. Tabii gönlümde yatan dağlardı, bana sorulduğunda dağlar dedim. Ve kabul edildi. Bundan dolayı çok mutluyum. Herhangi bir çelişki ve sorunum yok. Verilen her görevi elimden geldiğince en iyi biçimde yerine getiririm. Gerilla olmanın fedakarlığın üst noktası olduğunu, hiçbir şeyi başkasından beklemeden herşeyi kendisinin yarattığını, yoku vareden olduğunu, savaş gerçekliğinde bir an olsun ayrı düşünmenin ihanet olduğunu çok iyi biliyorum. Gerilla yaşamında ve düşüncesinde paradoksal davranışlara yer yoktur. Ben böyle düşünüyorum. 6-7 hastalığım var ama en rahatsız edicileri, migren ve sinüzittir. İlaçlarımı yanımda getirdim. Fakat savaşmamın önünde engel değil bunlar. Bunların verdiği acı, halklarımızın çektiği acıdan daha ağır değildir." Kemal yıllarca tutsak kalmış, işkencelerden geçmiş ama dışarı çıktığında ailem, özlemlerim, hastalıklarımın tedavisi vb. talebi olmamış, kavgaya koşmuştu. Çünkü bireysel isteklerini öne sürmenin özgürlük kavgasında geri durmak, yıllarca uğruna mücadele ettiği davasından yavaş yavaş vazgeçerek, ruhunu düşmana teslim etmenin gerekçelerine dönüştüğünü çok iyi biliyordu. O kendini kavganın gerçek sahibi, sıra neferi olarak görüyordu. Çünkü o kavganın doğal komutanıydı. Bu konuşmanın ardından kurallar sıralanıyor; a)herşey askeri disipline uygun olacak, hiçbir işte itiraz kabul edilemez. Emir tartışılmaz, geciktirilmez. Anında yerine getirilir. Yanlışlıklar ve öneriler eylemden sonra dile getirilir. Eylemin planprogramı üzerinde tartışılırken, Öneri ve eleştiriler getirilir. Eylem karar altına alınıp, emir haline dönüştükten sonra getirilen her eleştiri ve öneri karşı-devrim faaliyeti olarak kabul edilir. b)hiçbir gizimiz ve sırrımız olmaz. Yaşamımızın her anında açık olmak zorundayız. Tüm sorunlarımızı örgütle paylaşıp çözmeliyiz. Bireylerle paylaşıp çözmeye çalışmak bir savaş örgütü savaşçısının adabı, ahlakı ve disiplinine aykırıdır. Suç sayılır. c)birlik içinde gelinen alanlardaki örgütsel faaliyetlerinin sohbetini yapmak, bu tür sohbetleri dinlemek, müdahale etmemek, komutaya bildirmemek, yılgınlığa ve bozgunculuğa denk düşen sohbetler yapmak savaş suçudur. d)birlikte en büyük suçtan en küçük suça kadar birliğin tüm savaşçılar sorumludur. e) Bir savaşçı hiçbir zaman bir başka savaşçıyı örgüte karşı kayıramaz, savunamaz. Bu en büyük suç sayılır. f)en ufak bir yakınma, komutaya itiraz suçtur. g)gruptan, birlikten, komutaya örgüte haber vermeden ayrılmak, kaçmak, sonradan düşmana değil, örgüte de teslim olsa ölüm suçu içerisinde sayılır, örgüt disiplinini çiğneme, bozma, savaşı sekteye uğratan ihanetçi tavır olarak değerlendirilir. h) Günlük yapılan en ufak faaliyetten en büyüğüne kadar rapor vermek, olmazsa olmaz zorunluluktur. ı)ağır bir suç işlendiğinde her savaşçının, komutan da dahil tutuklama hakkı vardır. Ve anında yetkili kuruma haber vermek zorundadır. Komutan da dahil örgüt merkezine haber vermeden öldürme hakkı yoktur. Ancak, özgün durumlarda yakalamasının imkansızlaştığı, düşmana sığınmasını engelleyemeyeceğine inandığı noktada öldürme hakkı vardır. Onun dışında öldürmek en ağır suçtur. Bu suç ölüm cezasına kadar uzanır. J)Komutandan habersiz kitle ilişkisi kurmak, örgütleme faaliyeti yürütmek suçtur. Hiçbir savaşçı görev almadıkça, bu tür faaliyetlere giremez. Tesadüfen de olsa yakaladığı her ilişkiyi komutana iletmek

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler.

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. İSTANBUL TAYAD lı Aileler Bayram Kahvaltısında Bir Araya Geldiler Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. Kahvaltıdan önce yapılan

Detaylı

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01. Günlük Haber Bülteni 27.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.haberler.com Tarih: 26.01.2015

Detaylı

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) ESAS N0:2009/191 03.08.2012 TUTANAK 27.07.2012 tarihli oturumda saat 19.27 sıralarında Mahkeme Başkanı tarafından duruşmanın

Detaylı

Benimle Evlenir misin?

Benimle Evlenir misin? Benimle Evlenir misin? Bodrum sokakları ilginç bir evlenme teklifine daha sahne oldu. Bodrumlu genç kaptan Ali Özbaylan 9 yıl önce tanıştığı kız arkadaşı Tuba Cihat a, Milta Marina da bulunan bir kafede

Detaylı

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi 6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi Kahramanmaraş ın Ekinözü İlçesine bağlı Alişar Köyünde 54 Yaşındaki Mehmet Göyün 6 Çocuğu ile birlikte tek göz kerpiç odanın içinde verdiği yaşam Mücadelesi yürekleri

Detaylı

Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu

Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu İHD ve kayıp yakınları, faile meçhul cinayetlere kurban giden ve kaybedilenlerin faillerini Diyarbakır ve Yüksekova da bu hafta da biraraya gelerek

Detaylı

19 GİRİŞ 19 Dört Duvar Arasında 'Sürek Avı'

19 GİRİŞ 19 Dört Duvar Arasında 'Sürek Avı' İÇİNDEKİLER 4. BASKIYA NOT 13 19 GİRİŞ 19 Dört Duvar Arasında 'Sürek Avı' BÖLÜM 1 29 1) İSTANBUL CEZAEVLERİ 29 Eylül Erken Geldi 34 Bir Garip Firar Girişimi 35 Tutuklulara Yaylım Ateş 37 Uykulu Günler

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 01.02.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 01.02. Günlük Haber Bülteni 02.02.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 01.02.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 01.02.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Anadolu coğrafyasında bazı yerler vardır... O yerler, şehirler, kasabalar, beldeler,

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 19 EKİM 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi

Detaylı

Özel gereksinimli çocuklar

Özel gereksinimli çocuklar Özel gereksinimli çocuklar Spor becerileri yolu ile toplumsal yaşama uyum ve katılımlarını sağlamak Mutlu ve üretken bireyler olmalarına yardımcı olmak. Programımıza yaklaşık 70 sporcu devam etmektedir.

Detaylı

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 23 OCAK 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi 22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi GÜNAH KEÇİSİ BULUNDU! Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tancan Uysal, Soma daki kömür faciası hakkında çok tartışılacak bir yazı kaleme aldı.

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

CHP DE GENÇLİK KOLLARI KONGRESİNDE İKİ ADAY

CHP DE GENÇLİK KOLLARI KONGRESİNDE İKİ ADAY CHP DE GENÇLİK KOLLARI KONGRESİNDE İKİ ADAY Salih Yanık adaylığını açıkladı. 13 Aralık Pazar günü yapılacak olan Bodrum CHP Gençlik Kolları Seçimi için ikinci olarak adaylığını açıklayan Salih Yanık oldukça

Detaylı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneğinin girişimleriyle Yunanistan'dan gelen Batı Trakyalı öğrencilerle

Detaylı

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden. BEYAZIN PEŞİNDEKİ TATİL Geçen yıllarda Hopa da görev yapan bir arkadaşım Adana ya ziyaretime gelmişti. Arkadaşım Güney in doğal güzelliğine bayılıyorum deyince çok şaşırmıştım. Sevgili okuyucularım şaşırmamak

Detaylı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, bakım ve rehabilitasyon çalışmaları tamamlanarak dünya standartlarında bir tesis haline getirilen Bodrum Belediyesi

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş gazileri ziyaret etti

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş gazileri ziyaret etti Diyanet İşleri Başkanı Erbaş gazileri ziyaret etti Erbaş, "Bizim bu mücadele ruhumuz böyle sürdüğü müddetçe hiçbir güç bu milleti mağlup edemeyecektir. Her zaman biz galip olacağız. Yeter ki bu inanç,

Detaylı

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ BASINA VE KAMUOYUNA Erkek egemen kapitalist sistemde kadınların en önemli sorunu 2011 yılında da kadına yönelik şiddet olarak yerini korudu. Toplumsal cinsiyetçi rolleri yeniden üreten kapitalist erkek

Detaylı

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE Portal Adres AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE : www.gorelesol.com İçeriği : Gündem Tarih : 06.10.2014 : http://www.gorelesol.com/haber/haber_detay.asp?haberid=19336 1/3 AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE 2/3 AHMET ÖNERBAY

Detaylı

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ Bursa Milletvekili Aday Adayı Türk Milleti karar arifesindedir. Ya İkinci Endülüs, ya da yeniden

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20 Düğünlerde Takılan Sahte Paralar Yüksek eğitimini tamamlamış, babası ticaretle uğraşan, annesi ise bir bankada görevli bulunan bir ailenin tek kızıydı. Okul arkadaşı ile evlenmeye karar vermişlerdi. Damat

Detaylı

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu TSK Müşterek Özel Görev Kuvveti ve koalisyon hava kuvvetleri tarafından Suriye'nin Cerablus bölgesinin IŞİD'ten geri alınması için operasyon başlatıldı 24.08.2016 /

Detaylı

10SORUDA AİLE SİGORTASI

10SORUDA AİLE SİGORTASI 10 SORUDA AİLE SİGORTASI T.C. ANAYASASI MADDE 60: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. 1. AİLE SİGORTASI Nedir? Aile Sigortası,

Detaylı

ALİ ÇAVUŞ: KİMİN IRKÇI OLDUĞUNU HEPBİRLİKTE GÖRDÜK Salı, 13 Aralık :23

ALİ ÇAVUŞ: KİMİN IRKÇI OLDUĞUNU HEPBİRLİKTE GÖRDÜK Salı, 13 Aralık :23 DEB Partisi Genel Başkanı Mustafa Ali Çavuş, Bizler ırkçı bir parti değiliz. Yapılan bu saldırıyla birlikte bizlere Irkçı Parti diyenlerin ve hangi partinin ırkçı bir parti olduğunu hepimiz birlikte görmüş

Detaylı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı Atatürk ün Kişisel Özellikleri Atatürk cesur ve iyi bir liderdir Atatürk iyi bir lider olmak için gerekli bütün özelliklere sahiptir. Dürüstlüğü ve davranışları ile her zaman örnek olmuştur. Gerek devlet

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA 2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ün 1928 yılında Ankara

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 01 KASIM 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Akçakale Sınırından Türkiye ye Sığınmacı Geçişi Gözlem Raporu. (16 Haziran 2015)

Akçakale Sınırından Türkiye ye Sığınmacı Geçişi Gözlem Raporu. (16 Haziran 2015) 17.06.2015 Akçakale Sınırından Türkiye ye Sığınmacı Geçişi Gözlem Raporu (16 Haziran 2015) Necatibey Caddesi No:82 Kat:6 Daire:11/12 Demirtepe/Ankara Tel:+90 (312) 230 35 67-68-69 Fax:+90 (312) 230 17

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu GÜNÜN MANŞETLERİ 23 Temmuz 2016 Cumartesi 11:52 Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu FETÖ darbe girişimi olaylarında darbecilerin hedefinde UIC Yönetim

Detaylı

Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız?

Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız? Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız? Bu ülkenin de insanı olmanız, gelmiş olduğunuz ülkeyle bağınızın kesilmesi, ona yabancılaşmanız anlamına gelmez. Ama eğer 20-25

Detaylı

STRES ATMAYA GELDİLER, DENİZ TEMİZLİĞİ YAPTILAR

STRES ATMAYA GELDİLER, DENİZ TEMİZLİĞİ YAPTILAR STRES ATMAYA GELDİLER, DENİZ TEMİZLİĞİ YAPTILAR Bodrum a 3 günlük şirket etkinliğine gelen çalışanlar deniz dibi temizliği gerçekleştirdi. Otomotiv sanayinin köklü firmalarından Farplas, çalışanları için

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

"Down Şefler Türkiye Projesi"

Down Şefler Türkiye Projesi "Down Şefler Türkiye Projesi" Proje kapsamında 11 ilde 27 down sendromlu genç aşçılık eğitimi alacak - Kültür ve Turizm Bakanı Kurtulmuş: - "Biz doğuştan gelen ya da sonradan olan hiçbir farklılaşmayı

Detaylı

iyi günler sevgili ilk yar'larımızın değerli dostları, Bugün geçmişlere gideceğiz, çünkü yakınlarda kulaklarını çok çınlatmıştık... Ne kadar güzel bir örnek çalışmaydı öğretmenlerimizin sevgili Ahmet Hocamızın

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK Ceylan Işık, Hacettepe Türkçe Öğretmenliği Biliyor musunuz, ben bir çocuğun kalbine dokundum? Hatta bir değil birçok çocuğun kalbine dokundum. Onların sadece ellerine, yüzlerine

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ

DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ Cumhuriyet Halk Partisi 25.Dönem Kahramanmaraş Milletvekili Adayı Efsane Başkan Kamil Dalkara memleketi Pazarcık ta Gövde gösteri yaptı. CHP Kahramanmaraş Milletvekili

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.haberturk.com Tarih: 16.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.haberturk.com Tarih: 16.01. Günlük Haber Bülteni 17.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.haberturk.com Tarih: 16.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sondakika.com Tarih: 16.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.haberler.com Tarih: 16.01.2015

Detaylı

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron Komple saldırı mı komplo tezgâh mı? -PARİS- İki devlet düşünün. Biri, güçlü ve etkili bazı devletler tarafından kuşatılmak istenirken, diğeri ise

Detaylı

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? İşitme Engelliler Milli Hentbol Takımının en genç oyuncusu Mustafa SEMİZ : Planlı çalışarak, disiplinli çalışarak zamanını ve gününü ayarlayarak nerede ve ne zaman is yapacağıma ayarlarım ondan sonra Her

Detaylı

Beyni geliştirmek ve zekâmızı parlatmak mümkün. Beyin, yeni bilgiler ve beyin faaliyetleri ile gelişir ve büyür.

Beyni geliştirmek ve zekâmızı parlatmak mümkün. Beyin, yeni bilgiler ve beyin faaliyetleri ile gelişir ve büyür. Beyni geliştirmek ve zekâmızı parlatmak mümkün. Beyin, yeni bilgiler ve beyin faaliyetleri ile gelişir ve büyür. Kullanılmayan beyinde kısmi ve genel büzülme meydana gelir. Bilim adamlarının araştırmaları,

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi 1990 yılında Latin Amerika'nın ada ülkesinde bir grup Müslüman ülkedeki yönetimi ele geçirmek için silahlı darbe girişiminde bulunmuştu.

Detaylı

En büyük gücümüz teşkilatlarımız

En büyük gücümüz teşkilatlarımız En büyük gücümüz teşkilatlarımız Temmuz 28, 2012-11:30:21 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, ''10 yıldan beride bu tarihe layık olmak için takımımızın başı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde

Detaylı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU 1. DIŞ. CADDE - GECE 1 FADE IN: Saat 22:30. 30 yaşında bir gazeteci olan Eren caddede araba sürmektedir. Bir süre sonra kırmızı ışıkta durur. Yan koltukta bulunan fotoğraf

Detaylı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

15 Ekim 2014 Genel Merkez ÇİN Yatırım Fırsatları Paneli 15 Ekim 2014 Genel Merkez İş Dünyamızın Saygıdeğer Mensupları, Değerli MÜSİAD üyeleri, Değerli Basın Mensupları, Toplantımıza katılımından dolayı teşekkür ediyor, Sizleri

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

Başkent Üniversitesi nde Mezuniyet Coşkusu

Başkent Üniversitesi nde Mezuniyet Coşkusu Başkent Üniversitesi nde Mezuniyet Coşkusu Başkent Üniversitesi, 21 ve 22 Haziran günlerinde düzenlenen 2016-2017 eğitim yılı mezuniyet törenleriyle, on binlerce mezununa yenilerini kattı. D iplomalarını

Detaylı

Bir gün insan virgülü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti. Alçak

Detaylı

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Ýstanbul hastanelerinde GREV! Ýstanbul hastanelerinde GREV! Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Doktorlar, hemþireler, eczacýlar, diþ hekimleri, hastabakýcýlar, týp fakültesi öðrencileri ve taþeron

Detaylı

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR? KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR? Kişisel gelişim, insanın gelişimi merak etmesi, yeni insanlar tanıması, gazetede güzel yazı yazan veya kitap yazmış insanları merak ederek onları tanımak, sadece yazılarından

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar?

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar? GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar? ARAŞTIRMA Araştırmayı nasıl yaptık? 6 7 Haziran Perşembe ve Cuma günleri Her 2 saatlik zaman diliminde 400 kişiyle görüşerek Gezi Parkı alanına

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

FETÖ elebaşının ByLock'taki 'yeğen' grubu

FETÖ elebaşının ByLock'taki 'yeğen' grubu FETÖ elebaşının ByLock'taki 'yeğen' grubu FETÖ'nün kripto haberleşme uygulaması ByLock'a dair her geçen gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Deşifre edilen binlerce kullanıcı arasında teröristbaşı Gülen'in

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

Polis 'Adın çıkar evine git' deyip ölüme göndermiş - Evrensel.net

Polis 'Adın çıkar evine git' deyip ölüme göndermiş - Evrensel.net 1 / 6 07.04.2015 16:07 ANASAYFA YAZARLAR GÜNDEM İŞÇİ-SENDİKA POLİTİKA DÜNYA DERGİLER 2014'te dünyada ve Türkiye'de ne oldu? Yemen'de ne oldu, bugün ne oluyor? ANASAYFA / GÜNCEL Polis Ve 'Adın elbet çocuk

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler Bir cinayetin altı elemanı vardır: Öldürülen kimdir, öldüren kimdir, cinayetin yeri, cinayet günü, nasıl öldürüldü, neden öldürüldü?

Detaylı

Doğum günün kutlu olsun Büyük Usta

Doğum günün kutlu olsun Büyük Usta Doğum günün kutlu olsun Büyük Usta Şubat 27, 2012-12:21:43 Başbakan Erdoğan'ı Esenboğa Havalimanı'nda, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı

Detaylı

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ Geçtiğimiz 28 Mayıs ta kendisinden ayrılan iki çocuğunun annesi dini nikahlı eşi 29 yaşındaki Ayşegül Aslan ı çalıştığı işyerinde silahla öldüren, işyeri sahibini

Detaylı

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü On5yirmi5.com Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü İki kol ve iki bacak nakli yaptığı Sevket Çavdır hayatını kaybedince suçlanan Doç. Dr. Nasır, o günü anlattı. Yayın Tarihi : 29 Mart 2012 Perşembe (oluşturma

Detaylı

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri Eflref Ar kan Bildiğiniz gibi Almanya aile birleşiminin gerçekleşmesi konusunda göç yasasında bazı değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikleri eleştirenler ve olumlu görenler bulunmaktadır. Ben göç yasasının

Detaylı

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983 - Turgut Sunalp'e seçim kaybettiren medya kazası - Gaffur'a Vakit zulmü Ve - İki ayrı "KANATLI" kaza RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı * * * Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla

Detaylı

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI HÜRRİYET İLKOKULU 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI 1 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI Sayın Müdürüm, Saygı Değer Öğretmenlerim,Kıymetli

Detaylı

FETÖ İMAMLARINDAN S. TÜRK ÜN OĞLU BODRUM DA GÖZALTINA ALINDI

FETÖ İMAMLARINDAN S. TÜRK ÜN OĞLU BODRUM DA GÖZALTINA ALINDI FETÖ İMAMLARINDAN S. TÜRK ÜN OĞLU BODRUM DA GÖZALTINA ALINDI Hakkında yakalama kararı bulunan FETÖ İmamlarından, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü İç Hastalıkları Anabilim Dalı

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI TUVALET İLETİŞİMİ N 1K (UYGULAMALI TUVALET İLETİŞİMİ)... 29

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI TUVALET İLETİŞİMİ N 1K (UYGULAMALI TUVALET İLETİŞİMİ)... 29 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI... 11 Freud Gerçeği...13 Brazelton ve Erken Tuvalet Eğitimi...15 Boşaltım Sistemi Fizyolojisi...18 Tuvalet Eğitimine Alternatif...20 TUVALET İLETİŞİMİ...

Detaylı

LOGO. Özel Dedektiflik Eğitimi Kocaeli Üniversitesi Hereke Ö.İ.U. MYO İsmail Yetimoğlu w w w. d e d e k t i f. o r g. t r

LOGO. Özel Dedektiflik Eğitimi Kocaeli Üniversitesi Hereke Ö.İ.U. MYO İsmail Yetimoğlu w w w. d e d e k t i f. o r g. t r LOGO Özel Dedektiflik Eğitimi Kocaeli Üniversitesi Hereke Ö.İ.U. MYO İsmail Yetimoğlu w w w. d e d e k t i f. o r g. t r EĞİTMEN İSMAİL YETİMOĞLU Özel Dedektifler Derneği Başkanı Uluslararası Özel Dedektifler

Detaylı

EMİN GEÇİN PROJELERİ ANLATTI

EMİN GEÇİN PROJELERİ ANLATTI EMİN GEÇİN PROJELERİ ANLATTI Bodrum daki yerel ve ulusal basın kuruluşlarının temsilcileri ile bir araya gelen İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Emin Geçin müdürlüğün projeleri hakkında bilgiler verdi. İlçe

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum Kunduz'da yaşanan savaş ABD için iki seçeneği ortaya çıkardı; ya işgal güçlerini artıracak yada Taliban'ın ilerleyişine göz yummak zorunda

Detaylı

İSTANBUL UN DÜNYA YA AÇILAN KAPISI BAYRAMPAŞA da yaşamak bir ayrıcalıktır.

İSTANBUL UN DÜNYA YA AÇILAN KAPISI BAYRAMPAŞA da yaşamak bir ayrıcalıktır. İSTANBUL UN DÜNYA YA AÇILAN KAPISI BAYRAMPAŞA da yaşamak bir ayrıcalıktır. Bayrampaşa da yaşamak neden ayrıcalıktır? Konum olarak İstanbul un en merkezi ilçelerinden biri. Avrupa nın en büyük 2.Otogarı

Detaylı

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN Eğer bir ülkede yargıç ve savcılar, adalet yerine zulüm dağıtıyorsa; o ülkede hak, hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasi bitmiştir. Eğer bir ülkede insanlar

Detaylı