S U H İ J Y E N İ* İçerik:

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "S U H İ J Y E N İ* İçerik:"

Transkript

1 S U H İ J Y E N İ* İçerik: Suyun önemi Su gereksinimi Suyun organizmadaki fonksiyonları Suyun organizmadan atılması Su kaynakları Suyun insan sağlığı açısından önemi Suyun mikroflorası Suların kirlenmesi Suların kendi kendini temizlemesi Suyun önemi Hava, su, ısı, ışık ve besin maddeleri canlıların yaşaması için gerekli temel unsurlardır. Bu unsurların başında oksijen ve su gelmektedir. Canlı organizmayı oluşturan hücrelerin yaşam faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için suya gereksinimleri vardır. Su yaşam için en zorunlu maddelerden birisidir. Susuzluğa dayanmak oldukça zordur. İnsan gıda almadan yalnız su içerek yaklaşık 5 hafta hayatını sürdürebildiği, halde susuzluğa ancak 7-12 gün dayanır. Henüz hayatın başlangıcında olan üç aylık bir fötusun %95'i sudur. İnsan organizmasının %62-67'si, hayvan organizmasının %60-70'i sudan ibarettir. İnsan organizmasındaki suyun 2/3'ü hücre içerisinde, geriye kalan kısmı ise dokular arası sıvıda ve kanda bulunur. Kimyasal formülü H 2 O'dur, ağırlıkça %11,1 Hidrojen ve %88,9 Oksijenden meydana gelir. Su molekülünde iki hidrojen atomunun aynı tarafta bulunması pozitif yüklü olmasına neden olur, oksijen atomu da negatif yüklüdür. Periyodik cetvelde oksijene benzer diğer maddelerin dihidrürlerinden farklıdır. Atmosferik basınç ve oda sıcaklığında (25 C) daha ağır moleküller (H 2 S, H 2 Se ) gaz halindeyken, H 2 O sıvı halde bulunur. 100 C'ye çıkarıldığında gazlaşır. Su daha yoğundur, dielektrik sabiti ve yüzey gerilimi yüksektir. Donma noktası ise düşük olup, donduğunda daha az yoğun haldedir. Saf su renksiz, kokusuz ve tatsız bir sıvıdır, 0 C'de donarak katı faza geçer. Su hijyeni, yalnız içme için kullanılan suyun nitelikleri ile meşgul olmaz. Aynı zamanda yıkama, mutfak ve ev işlerinde kullanılacak suların niteliklerinin tespiti, su kirlenmesinin önlenmesi ve suların dezenfeksiyonu işleri ile de ilgilidir. Toplumun içme ve kullanma (Yemek yapma, temizlik ve benzeri) gereksinimleri için kullandığı şehir şebekeleri, kuyu, çeşme ve gene aynı amaçlarla kullanmak üzere teknik metotlarla tasfiye edilmiş dere,nehir ve göl suları içilebilir su olarak tanımlanır. İçme ve çeşitli maksatlarla kullanılan ve insan sağlığı ile çok yakından ilişkisi olan ve kısaca içme, kullanma suyu adı verilen suyun hepsi "ALİMENTASYON SUYU" olarak adlandırılır. Bu suyun miktarı kent ve köylerin nüfusuna, bağlı olarak günde insan başına en az 150 litre olarak hesap edilir. Su gereksinimi İnsan organizmasının %60-70'i sudur. Bu suyun 2/3'ü hücreler içerisinde geriye kalan kısmı dokular arası sıvıda ve kanda bulunur. Proteinlerden zengin gıdaların bol olarak yenilmesi halinde de proteinlerin parçalanma ürünü olan üre idrarla atıldığından idrar miktarı çoğalmakta ve bu yoldan su kaybı artınca, suya duyulan gereksinim de yükselmektedir. İnsan fizyolojik gereksinimi olan suyu her gün muntazam olarak karşılamak zorundadır. Bunun yaklaşık %50'sini içeceklerden,

2 %35'ini yiyeceklerden ve %15'ini de oksidasyon suyu olarak vücuttaki gıdaların yakılmasından sağlar. Genellikle su gereksinimi günlük kaloriye karşılık her bir kalori için 1 lt hesabı ile litre olarak hesaplanır. Yaşama payı su gereksinimi için daha yaklaşık bir değer elde etmek için aşağıda verilen yüzölçümü ve kalori gereksinimi formülü kullanılır. Bunun için önce atılan en az su miktarını bilmek gerekir. Erişkin bir insanın günlük minimum su kaybı Kaynak İdrar Dışkı Bazal renal Egzersiz ekstra Su ml 400 Y 30 Y 250 Y 1,73 x 0.4 P Su gereksinimi, ml = ( )Y + 1,73 x 0,4 P Y= Vücut yüzölçümü m² P = Bazal enerji gereksiniminden fazla alınan enerji Yüzölçümü m² = 0,12 A(.66) Enerji = 70 A(.75) 70 kilogram ağırlığında bir insan günde 3000 K. kal metabolik enerji tüketiyorsa günlük su gereksinimi: Su gereksinimi, ml = ( ) 0,12x70 (.66) + 1,73 x 0,40 ( x70(.75) ) = =2250 ml Proteinlerden zengin gıdaların bol olarak yenilmesi halinde de proteinlerin parçalanma ürünü olan üre idrarla atıldığından idrar miktarı çoğalmakta ve bu yoldan su kaybı artınca, suya duyulan gereksinim de yükselmektedir. İnsan fizyolojik gereksinimi olan suyu her gün muntazam olarak karşılamak zorundadır. Bunun yaklaşık %50'sini içeceklerden, %35'ini yiyeceklerden ve %15'ini de oksidasyon suyu olarak vücuttaki gıdaların yakılmasından sağlar. Tablo.Günlük sıvı gereksinimi Yaş Ağırlık(kg) Total sıvı (ml) ml/kg/24 saat 3 gün gün yaş yaş yaş yaş yaş yaş Suyun organizmadaki fonksiyonları a) Yapı maddesi : Kasların bileşiminde %75-80 Kemik dokusunda %25 Yağ dokusunda %20 Dişin dentin dokusunda %10 oranında kullanmaktadır.

3 b) Eritici : Su organizmanın ihtiyacı olan maddeleri eriterek doku ve hücrelere taşımaktadır. Dolayısı ile metabolizma artıkları da su ile taşınmaktadır. Ayrıca gıdaların sindirim sistemindeki seyri, yumuşatılması, emilmesi ve kan dolaşımı ile taşınması su ile olmaktadır. c) Isı düzenleyicisi: Isının vücuttan atılması ve vücut ısısının ayarlanması su ile sağlanır. Örneğin futbolcular bir maç süresinde 4-5 litre su kaybetmektedir. d) Kayganlık verici (Lubrikant) madde olarak : Su özellikle vücudun oynak yerlerinde ve iç organlarda yeterli kayganlığı sağlayarak sürtünme ve aşınmaları önlemektedir. Organizmanın su kaynakları Organizmanın gereksinimi olan su başlıca 3 kaynaktan gelir. Bunlardan birincisi ve en önemlisi içme suyudur. İkinci kaynak diyeti oluşturan besin maddelerinin bileşimindeki sudur. Bu iki kaynak dışında üçüncü kaynak ise organizmada hidrojen kapsayan besin maddelerinin metabolizması sırasında bunların oksidasyonu ile meydana gelen metabolik sudur. Bu oksidasyonda yaklaşık olarak, rasyonun metabolik enerjisinin her 100 Kkal'si için gram su oluşur. Besin maddesinin oksidasyonu ile oluşan metabolik su miktarının nasıl saptandığını bir monosakkaritten oluşan metabolik suyu örnek vererek açıklayalım: C 6 H 12 O 6 6CO 2 + 6H 2 O Monosakkaritin molekül ağırlığı 180 ve 6 molekül suyun ise 6 x18 =108 gram olduğuna göre; 100 gram karbonhidrattan 108 x100 / 180 = 60 gram metabolik su oluşur. Hidrojen içeren ve oksidasyona uğrayan üç besin öğesinden (karbonhidrat, protein ve yağ) oluşabilecek metabolik su miktarları tabloda gösterilmiştir. Tablo. Besin öğelerinin içerdiği metabolik su miktarları Besin öğesi Metabolik Besin Mad. Enerjisi 100 Kkal ME su/gr. ME Kkal/100 gr. karşılığı su, gr. Karbonhidrat ,0 Protein ,5 Yağ ,1 Tablo. Su kaybının insan organizmasına etkileri Su kaybı % 1-1,5 % 6-7 % Susuzluk Baş ağrısı Kramplar Harekette düzensizlik Soluk almada güçlük Yutkunma zorluğu, dilin şişmesi İştahsızlık Kan volümünün değişmesi Görme ve duyma zorluğu Rektal ısıda artma, deri kızarması Konuşma zorluğu Ateş Sabırsızlık, yorgunluk Hatırlamada güçlük Duyarlılıkta azalma Kalp atımında artma Kan yoğunluğunda artma Yaşamın sonlanması

4 Susuzluğun derecesine göre organizmada çeşitli olaylar şekillenir. Kandaki su normalin %3' ünden daha fazla eksilirse böbrekler metabolizma artıklarını geçiremeyecek hale gelir. İnsan organizmasında 2 litre su çıkması halsizlik, 3 litre su kaybı belirgin bir düşkünlük nedeni ve 4 litre su kaybı tehlikenin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Organizmadaki suyun % 11-12'sinin kaybı ise ölüme neden olmaktadır. Susuzluktan ölüm, kan yoğunluğunun fazlalaşması (Kanda 3-4 litre kadar su vardır) nedeniyle ince damarlarda dolaşımın durması sonucu asfeksiyle şekillenir. Hayvansal organizma, bileşimindeki glikoz ve yağın tamamını, proteinin %50'sini kaybetmesine rağmen yaşamaya devam ettiği halde suyun %20'sini kaybettiğinde ölmektedir. Suyun organizmadan atılması Metabolik olaylar sonucu oluşan artıklar insan organizmadan değişik yollarla atılmaktadır. a. İdrar ile: Alınan suyun % 60'ı idrar ile atılmaktadır. Su idrarla bu yolla atılan atık maddeler için eritici olarak görev yapmaktadır. Yetişkin bir insan günde ml suyu bu yolla kaybeder. b. Dışkı ile: Bu yolla, alınan suyun % 5'i atılmaktadır. c. Deri ile: Organizmadaki suyun % 20'si buharlaşma ve terleme ile atılmaktadır. Ter vücut sıvılarına oranla hipotoniktir. Terin iyonik bileşimi şahıstan şahısa değiştiği gibi terlemenin azlığına çokluğuna şahsın aklimatize olup olmadığına göre değişir. Terin miktarı da etkilidir. Terle birlikte vücuttan; su, sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum gibi minarellerde kaybolmaktadır. Dayanıklılık çalışmalarında, uzun süren egzersizlerde ve sıcak iklimlerde mineral kaybı artmaktadır.örn: bir futbol maçında terleme ile ortalama 1-4lt. su / her litre için tuz kaybı 1,5 g Maraton-kayak kros, bisiklet v.b. sodyumla beraber potasyum- mg kaybı da olmaktadır. d. Akciğerler ile: Her gün buhar şeklinde ml su organizmadan dışarıya atılmaktadır. Sonuçta bütün bu yollarla insan Her gün yaklaşık litre suyu dışarı atmaktadır. Atılan bu su tekrar vücuda alınmaz ise ilk düzensizlik susuzluk hissi ile ortaya çıkacak olan tükürük sekresyonunun durmasına ve farenks mukozalarının kurumasına neden olan ozmatik kan basıncını artması olacaktır. Su kaynakları Su ile sağlığın ilişkisi çok sıkıdır. Bu nedenle hijyenik niteliklere sahip temiz bir su hakkında yargıda bulunabilmek ve gerekli nitelikleri iyice değerlendirebilmek için suyun kaynağının önceden iyi tanınması gerekir. Doğada daima bir devir halinde bulunan su, denizlerden, göllerden ve benzeri yüzeylerden güneş ısısı ile buharlaşarak havaya karışır. Daha sonra değişik meteorolojik şekillerde tekrar toprağa düşer buna hidrolojik devir denir. Dünyamızdaki suyun ise %97'si denizlerde, %2'si kutuplarda donmuş halde, %1'i de karada yani toprak parçasında bulunmaktadır. Yer yüzündeki bu su zaman zaman buharlaşarak atmosferdeki soğuk tabakalara ulaşır ve yere yağmur veya kar halinde tekrar düşer. Toprak yüzeyine yağmur, kar, dolu şeklinde düşen su damlacıkları: *tekrar buharlaşma ile atmosfere döner, *bitkiler tarafından beslenme için alıkonulur. *diğer önemli bir kısmı da yeryüzünün o bölgesindeki jeolojik oluşuma göre yer altı ve yerüstü sularını oluşturur. Su kaynakları 3 ana başlık altında incelenebilir.

5 I.Meteor suları Bu sular yağmur ve kar sularıdır. Erimiş maddeleri çok az bulundururlar. Doğa sularının en temizleridir. Fakat geçtikleri hava tabakalarından oksijen ve azot gazlarını,havaya karışmış olan karbondioksit, azot oksit, amonyak vb. gazları,havada bulunabilen radyoaktif serpintileri, endüstri dumanlarını beraberce sürüklediklerinden daha havada iken hijyen bakımından içilemez haldedirler. Fırtınalı havalarda havanın azotuyla, hidrojen ve oksijeni birbiriyle birleşerek amonyum nitrat oluşturur. Kükürt dioksit de yağmur suyunda erimesi sonucu sanayii bölgelerinde asit yağmurlarına neden olabilir. Meteorik sular hijyen bakımından elverişsiz iseler de endüstri bakımından tercih edilen sulardır. Buhar kazanlarında daha az taş oluşumuna neden olurlar. Yapılarında bulundurdukları fazla karbondioksitin boruları aşındırması kötü yanlarıdır. Bu sebeple agresif sulardan sayılırlar. II.Yeryüzü suları 1.Akan sular: Bunlar mevsimlere göre yağmurlar,karlar ve yer altı sularıyla beslenen ve yeryüzünde daima hareket halinde bulunan sulardır. Hareketleri sırasında bir takım yabancı maddeleri fiziksel ve kimyasal olarak erimiş ve süspansiyon olarak yapılarına alırlar. Önemli miktarda organik maddeleri de beraberlerinde sürüklerler. 2.Durgun sular a.doğada bulunan durgun sular:(deniz,göl,bataklık suları) b.insanlar tarafından hazırlanan durgun sular (baraj,havuz,depo suları) III. Yeraltı suları a.kuyu ve artezyen suları b.kaynak suları :Kendi kendine yeryüzüne çıkan sular ı.soğuk kaynak suları.içme suları.tıbbi sular: Maden suları ıı.sıcak kaynak suları.hypothermal sular: 34 C'den az sıcak olan ılık sular.homiothermal sular: C'ler arasında (Vücut sıcaklığında.hypertherm al sular:40 C'den yüksek sıcaklıktaki sulardır Suyun insan sağlığı açısından önemi Suyun insan sağlığını olumsuz yönden etkilemesinin nedenlerini iki başlıkta toplanabilir. A-Zararlı biyolojik etkenlerin bulunması B-Endüstri artıklarından doğan kimyasal yada radyoaktif kirleticilerin bulunması. Sularda bulunabilen ve insan sağlığı açısından zararlı biyolojik etkenler arasında patojen bakteriler, virüsler ve parazitler gelmektedir. Suların neden olduğu enfeksiyöz etkenler, hastalar ve portörler tarafından çevreye yayılmaktadır. Yörenin coğrafi konumu, alt yapı tesisleri, atık maddelerin gördüğü işlem,toplumun sosyo-ekonomik yapısı gibi birçok faktöre bağlı olarak,

6 patojen bakteriler ve diğer mikroorganizmalar dışkı ve benzeri yollarla sulara ulaşır. İçme suyu, oral-fekal enfeksiyon zincirinin en önemli halkasıdır. Suyla geçen enfeksiyonların önüne geçilmesi büyük ölçüde suyun bakteriyel kirliliğinin önlenmesi, suyun dezenfekte edilmesi ile olasıdır. Bilim adamları ve sağlık kuruluşları temiz su elde etmek için çalışmakta, su standartları geliştirmekte, içilebilir ve kullanılabilir özellikte olan sular için belirli kriterler ortaya koymaktadır. Türkiye ' de gıda tüzüğü ve su ile ilgili standartlarda suların içilebilirliğine koliform grubu bakterilerin varlığı/yokluğu esasına göre karar verilmektedir. Suyun doğal mikroflorası Suda bulunan mikroorganizmaları üç grupta toplayabiliriz. a- Suda doğal olarak bulunan canlıların mikroorganizmaları :Spirillum, Vibrio, Pseudomanas, Achromobacter, Chromobacter türleri ile Micrococcus ve Sarcina'nın bazı türleri. Bu bakterilerin optimum üreme ısları 25 C veya daha azdır. b- Toprakta yaşayan mikroorganizmalar : Toprağın yıkanması sonucu suya karışırlar. Bunlar; Bacillus, Streptomyces ve Enterobacteriacea'nın saprofit üyeleridir. Bunlarında optimum üreme ısıları 25 C veya daha azdır. c- Normal olarak insan ve hayvanların bağırsaklarında bulunanlar : Başlıcaları; Esherichia coli, Streptococcus faecalis, Clostridium perfiringens ve muhtemelen bağırsak patojenleridir. ( Salmonella ve Vibrio comma gibi ) Su ile bulaşan önemli mikroorganizmalar Tehlikeli su epidemilerine neden olabilen Salmonellalar, Vibriolar, Shigellalar Anthrax, Burcellose, Ruam, ve diğer birçok patojen bakteriler ve virüsler portörlerin dışkıları ile sulara karışabilir. Su ile yayılan salgınlara su epidemileri denir. Başlıcaları kolera,tifo,dizanteri ve enfeksiyöz hepatitistir. Salmonella: Genellikle mide krampları ve diyare ile birlikte akut gastroenteritidisi içerir.s.typhi'nin neden olduğu tifo en bilinen etkendir. S.typhi dışkı ve idrarla atılmaktadır. Suda yaşaması değişken olup düşük sıcaklık ve bol besin koşulları uygun bir ortam oluşturur. Shigella: Basilli dizanteri olarak da adlandırılmaktadır. Etken dışkı ile atılmaktadır. Çoğunlukla akut diyareye neden olur. Shigelliasis sudan kaynaklanan salgınlara neden olmasına karşın tifo'dan daha az rastlanır. Vibrio cholerae: Diyare, kusma, hızlı su kaybı, kan basıncının azalması, düşük vücut sıcaklığı ile karakterizedir. Hastalık hasta kişilerin dışkıları ile yayılır. Yüzeysel sularda bu bakterinin yaşama süresi 1 saatten 13 güne kadar değişmektedir. Kolera salgınları genelde şebeke sularının kirlenmesiyle ortaya çıkar. Enteropatojenik E.Coli: Atık sularda bol miktarda bulunan bu bakterinin patojenik türü diyareye neden olmaktadır. Leptospira: Leptospirosis'e neden olan bu bakteri kan dolaşımına derideki sıyrıklardan veya mukozadan girmekte börek,karaciğer ve merkezi sinir sistemini etkileyen akut enfeksiyonlara neden olmaktadır. Bu bakteri idrarla atılır. Suda yaşama süresi bir kaç günden 3 haftaya kadar değişir.

7 Tularemia: Tularemia'ya Francisella tularensis,pasteurella tularensis adı verilen bakteriler neden olmaktadır. Leptospira'da olduğu gibi etken kan dolaşımına deri sıyrıkları ve mukozalar yoluyla girmekte; üşüme, ateş, lenf düğümlerinde şişme ve halsizlik gibi durumlarla ortaya çıkmaktadır. Hastalık; dışkı, idrar ve hasta hayvan ölülerinin su kaynaklarını kirletmesi sonucu yayılmaktadır. Bu mikroorganizmaların suda yaşama süreleri düşük sıcaklıklarda uzamaktadır. Tüberküloz: Su ile tüberküloz yayılması pek yaygın değildir. Tüberküloz basilinin suda yaşama süresi birkaç hafta olabilmekte, düşük ısı yüksek organik besin derişimi elverişli koşullar oluşturmaktadır. Viral patojenler Enfektif hepatitis: Sarılık olarak bilinen bu hastalık genellikle su ile yayılmakta ve diğer kirlilik etkenleri ile bir arada bulunmaktadır. Polimyelitis : Çocuk felcinin kirli sularla da yayıldığı bildirilmektedir. Temelde kişiden kişiye temasla bulaşmasına karşın kirli sularla da bulaşma bildirilmiştir. Protozoal hastalıklar Bazı protozoa türleri normal olarak insan da dahil olmak üzere sıcak kanlı hayvanların bağırsaklarında yaşamaktadırlar. Bu protozoa türlerinin büyük bir kısmı insanlar için tamamen zararsız olup sağlıklı ve hasta insanların dışkılarında sürekli olarak bulunurlar. Ancak bazı protozoa'lar patojendir. Entameoba histolika: Amebiosis'e neden olan bu protozoon dışkı ile kistler halinde atıldığından suda uzun süre kalabilir. Protozoa bağırsak çeperinde delik aşar ve bazı durumlarda bağırsakta çatlamaya neden olur. Naegleria gruberi: Amibin patojen cinsi olan N.gruberi menenjit'e neden olmaktadır. Patojen vücuda burundan girmekte, daha sonra beyine,omurilik sıvısına ve kan dolaşımına ulaşmaktadır. Semptomlar su ile temas edildikten 4-7 gün sonra görülmeye başlar. Ölüm genellikle semptomlar görüldükten 4-5 gün sonra şekillenir. Hastalık kirli sularda yüzme ile geçer. Parazitler Taenia saginatta: İnsanlar bu parazitin yumurtasını taşıyan suları ağız yoluyla almak suretiyle hastalanırlar. Ascaris lumbricoides: Ascariasis denilen hastalığa neden olan bu parazit daha çok çocuklarda görülür. Dışkı ile atılan yumurtalar toprak ve suda uzun süre canlı kalabilirler. Atık su arıtma tesislerinde çalışanların %2 'sinde, atık su ile sulama yapan çiftçilerin % 16'sında hastalık görülmektedir. Shistosoma: Shistomiasis'e neden olup hastanın idrar veya dışkısı ile kirlenmiş sularda görülür. Enfeksiyonların bulaşmasında bir çok etken rol oynamasına rağmen, büyük salgınların çıkmasında ve yayılmasında doğal çevre ve özellikle su büyük önem taşır. Hijyenik koşullara sahip suyun sağlanması sosyo - ekonomik ve sosyo- kültürel faktörler ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Gece kondu

8 bölgelerinde yaşayanlar su gereksinimlerini genellikle özel kuyulardan sağlamaktadırlar. Bu gibi yerlerde dezenfeksiyon işleminin önemi yeterince anlaşılamadığından dolayı klorlama işlemi ya hiç uygulanmamakta yada düzensiz uygulanmaktadır. Alt yapı yokluğu yada yetersizliği sonucunda patojen mikroorganizmaların sulara karışması ve bu suların içme suyu olarak kullanılması sonucunda da enfeksiyonlar ortaya çıkmaktadır. Suların kirlenme sebepleri Su havada buhar halinde iken doğal olarak temizdir. Fakat temiz olan bu su yağmur, kar,vs halinde yeryüzüne düşerken geçtiği kirli hava tabakalarında bulunan gazları, tozları, radyoaktif serpintileri ve mikropları alarak atmosferin kirlilik derecesine göre az veya çok kirlenir. Kimyasal yapısı itibarı ile saf su olmaktan çıkar. Toprak yüzeyi ile temasa geçtiği andan itibaren bu yerlerin niteliklerine göre organik ve anorganik maddeler bakımından yükü artmaya başlar. Yeryüzünden akarken veya derinliklerden geçerken insan, hayvan ve bitki organik artıklarını, tarım, endüstri, kanalizasyon ve nükleer kirlilikleri de bünyesine alır. Suyu kirleten bu maddelerin kaynağı insan ve hayvanlar ile onların değişik kullanma sahalarından gelen artıklardır. Bu yüzden bir suyun kirlenme derecesi suyun yere ilk düştüğü veya sonradan toplandığı veya aktığı yerlerdeki insan ve hayvan topluluğuna bağlıdır. Su canlıların temel bir gereksinimidir ve suyun yetersizliği ve kirlenmesi çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. Yapılan istatistiklerde, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hastalıkların yaklaşık % 80 'inin su ile ilişkili olduğu ortaya konmuştur. Hatta, su kaynaklarının hijyenik olarak yetersiz olması nedeniyle her yıl yaklaşık beş milyon bebeğin öldüğü bilinmektedir. Doğadan buharlaşarak havaya karışan su, havada buhar halinde doğal olarak temizlenir. Fakat bu su yağış halinde yere düşerken, hava tabakalarında bulunan gazları, tozları, dumanları,radyoaktif serpintileri ve mikroorganizmaları alarak atmosferin kirlilik derecesine göre az veya çok kirlenir. Toprak yüzeyi ile temas ettiği andan itibaren bu yerlerin vasıfların göre mikroplar,organik ve anorganik maddeler bakımından yükü artmaya başlar. Yeryüzünde akarken veya derinliklere geçerken insan, hayvan ve bitki organik artıkları ile tarım, endüstri, kanalizasyon ve nükleer kirlilikleri de bünyesine alır. Dünya ülkelerinin endüstride hızla ilerlemesi ve nüfus atışı temiz su kullanımını arttırmakta ve bugün su kirliliği en güncel konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde hızlı bir kentleşme sürecine girmiştir. Plansız ve kontrolsüz kentleşme sonucu,arıtılmadan doğal sulara karışan atık suların kendi kendine temizlenmesine olanak bırakmayacak boyutlarda kirlenmesine sebep olmaktadır. Kirlenme unsurları Dünya Sağlık Örgütünce (WHO) yüzeysel sulardaki kirlilik unsurları sınıflandırılmıştır. a) Bakteri,virüs ve diğer hastalık yapıcı canlılar: Suların hijyenik açıdan kirlenmesine neden olan organizmalar, genellikle hastalıklı veya portör olan hayvan ve insanların dışkı ve idrarından kaynaklanmaktadır. Bulaşıcı etki ya bu atıklarla doğrudan temasla yada atıkların karıştığı sulardan dolayı gerçekleşir. Bu tür sular içilmez ve kullanılmazlar b) Organik maddelerden kaynaklanan kirlenme : Ölmüş hayvan, bitki artıkları ile tarımsal artıkların yüzeysel sulara karışmasıyla ortaya çıkar. Suyun oksijen seviyesindeki değişimlerde su kalitesini etkiler. Ayrıca mikroorganizmalara uygun bir üreme ve gelişme ortamını sağlar. c) Endüstri artıkları : Çeşitli endüstrilerden çıkan fenol, arsenik, siyanür, krom gibi toksik maddelerden oluşurlar. Bileşimleri gün geçtikce değişir.

9 d) Yağlar ve benzeri maddeler : Tanker ve boru hatlarıyla taşınan petrolün kazalar ve sızmalar sonucu yüzeysel sulara karışmasıyla bu tür kirlilik oluşur. Yüzeysel sulara karışmasının yarattığı olumsuz etkiler açısından önemlidir. e) Sentetik deterjanlar : İçerdikleri fosfatlar yüzeysel sularda östrafikasyona ve ikincil olarak kirlenmeye sebep olurlar f) Radyoaktivite: Nükleer enerjinin kullanıldığı tesislerin reaksiyon ürünleri radyoaktiftir. Nükleer atıkların yeraltı ve deniz altında uzun süre saklanması sırasında kaplardan sızmaları sonucu sulara karışmalarıyla toksit özellikleri ortaya çıkar. Hastane araştırma kuruluşlarından kaynaklanabilir. Atmosferdeki nükleer silah denemeleri sırasında yağmur sularının kirlenmesi sonucu da sularda kirlilik sebebi oluşturur g) Pestisitler : Yapay organik maddelerdir. Zararlı böcek, bitki ve mantarlarla mücadelelerde kullanılırlar. Uzun süreli kullanımları sonucu zararlı etkileri ortaya çıkar. h) Yapay organik kimyasal maddeler : Farmasotik, petrokimya, ve kimya endüstrilerince üretilirler. Bu maddeler yerlerini aldıkları doğal organik maddelerden daha güç degredasyona uğrarlar ı) Yapay ve doğal tarımsal gübreler: Bunlar ikincil olarak kirlenmeye neden olurlar j) Anorganik tuzlar : Çözünmüş tuzlar sularda ve deşarj noktalarında Sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, sülfat, nitrat, bikromat, ve fosfatları halinde bulunurlar Bunların çok yüksek dozları kirleticidir. Suların içme, sulama ve birçok endüstriyel kullanım için uygunsuz hale getirir. k) İnert çözünmeyen madde:tebeşir, Jips gibi birçok inert çözünmeyen madde sularda bulanıklığı arttırır. Bu yüzden arzu edilmezler Bunların dışında sular fiziksel (renk, sıcaklık, süspansiyon, maddeler), fizyolojik (tat, koku) ve biyolojik kirlenmeye de maruz kalabilirler. Suların kendi kendini temizlemesi Yerüstü ve yeraltı sularını kirleten şartlar karşısında doğa, sularını korumak ve kirlenmiş olanlarını temizlemek için birçok aracı kullanmaktadır. Suların kirlenme sonucu taşıdıkları kimyasal maddelerin ve canlı cisimlerin, doğanın kendi lâboratuarında çalıştırdığı biyolojik,fizik, mekanik araçlarla ve kimyasal olarak temizlenmesine OTOEPÜRASYON (Autoepuration), yani suların kendi kendini temizlemesi denir. Bu olay biyolojik, mekaniksel ve fiziksel ile kimyasal olmak üzere üç faktörden oluşur. 1.Biyolojik faktörler a.nitrifikasyon Aerop ve anaerop mikroorganizmaların tesiriyle organik maddeler bir seri redüksiyon ve oksidasyon olayları geçirerek bitkilerin istifade edebileceği nitratlar haline dönüşürler. b.mikroplar arasındaki mücadele

10 Canlı organizmada 37 C sıcaklığa ve bol gıda kaynaklarına alışmış olan patojen mikroorganizmalar, vücut dışına çıktığı zaman bu şartlara uzun zaman dayanamayıp ölürler veya bu şartlara alışmış olan saprofit mikroorganizmalarla karşılaşınca bunlara direnemeyip canlı kalamazlar. Ayrıca protozoonlar bakteriofajlar ve fitoplanktonlar çok önemli rol oynarlar. Bunların mikrop yeme konusundaki yetenekleri çok fazla olup kirli suların biyolojik temizlenmelerinde yaptıkları iş çok önemlidir. 2.Mekaniksel ve fiziksel faktörler a.süzülme (Filtrasyon veya perkolasyon) Su kum gibi küçük taneli bir toprak tabakasından geçerken,içerisindeki kolloidal halde bulunan organik ve inorganik maddeler ve mikroplar, bu küçük kum taneleri tarafından çekilerek bunların üzerine yapışır. Bu işleme filtrasyon veya perkolasyon denir. Uygun bir toprak tabakasından aşağıya geçen su böylece berraklaşır.ancak filtrasyonun tesiri,toprak tanelerinin çaplarına, tabakanın kalınlığına ve su basıncına bağlıdır. b.çökme Sular içinde bulunan madensel ve organik maddeler ağırlıkları sebebiyle yavaş yavaş dibe doğru çökerler ve bu esnada kendilerinin çekim sahasına tesadüf eden daha küçük ve kolloidal cisimler ile mikroorganizmaları sürükleyerek suların temizlenmesine yardım ederler. Suyun kitlesine ve durgun kalma süresine göre bu olayın etkinliği azalıp çoğalabilir. c.dilüsyon Kirli suların daha az kirli veya temiz büyük su kitlelerine karışarak,dilüe olması ve mikrop konsantrasyonlarının azalmasıdır. d. Güneş ışınları Güneşin ultraviyole ışınları sularda etki edebildiği yüzeysel tabakalarda bakterisid etki gösterir. 3.Kimyasal faktörler a.oksijenasyon (Oksijenleştirme) Bol oksijenle temasa gelen hareketli sularda oksijen otoepürasyon için önemli bir faktördür. Ancak çok miktarda deterjan içeren kanalizasyon sularının meydana getirdikleri köpük tabakalarının bu oksijenasyona veya dolayısıyla suların temizlenmesine engel teşkil edeceği unutulmamalıdır. b.kimyasal konsantrasyon Özellikle tuzdan zengin sularda, örneğin deniz sularında bakteriyel faaliyetler kontrol altında tutulur. c.mikroorganizmalar için besin yetersizliği Çeşitli nedenlerle temizlenen sularda mikropların beslenebileceği maddeler ortadan kalkmış olacağından patojen mikroorganizmalar yaşayamaz hale gelirler. Doğal şartlarda suyu temizleyen bu faktörlerin etkisi ani ve kesin değildir. Bu faktörlerin uzun süre devamı etkisini fazlalaştırır.

11 Bu faktörlerin etkisi ile doğada oluşan temizlenme olayı tam ve emin bir şekilde şekillenmez. Genellikle bunlar suyun durumu hakkında bazı fikirler verir. Bu fikirlerle temiz suların nerelerde bulunabileceği ve herhangi bir suyun temizlik şartlarına sahip olup olmadığı hakkında ilk ölçütleri belirlenebilir. Fakat suyun temizliğine veya kirliliğine kati olarak karar verilemez. Kesin kararı verebilmek için aşağıdaki incelemelerin yapılması gereklidir. Suların özellikleri Doğa da tam olarak saf suyun bulunması hiçbir zaman mümkün değildir. Doğadaki sularda yabancı madde, erimiş tuzlar, gazlar, kimyasal bileşikler, hastalık yapan veya yapmayan organizmalar, toprak kil vs. bulunur. Bunların bir kısmı mikroskopla ve bakteriyolojik muayeneler, bir kısmı kimyasal deneylerle, bir kısmı gözle, bir kısmı da tat ve kokularıyla teşhis edilebilir. Fiziksel özellikleri Su bulunduğu şartlara bağlı olarak katı,sıvı ve gaz hallerinde bulunabilir. Yoğunluğu büyük ölçüde sıcaklığa bağlıdır. Suyun fiziksel özelliklerinden sıcaklığı,bulanıklığı,rengi lezzeti, kokusu, geçirgenliği ve ph'sı önemlidir. İçilebilir nitelikteki su fiziksel açıdan en az aşağıdaki nitelikleri taşımalıdır: a) Suların bulanık olmaması, b) Renksiz olmalı c) Kokusuz, kendine has bir tat bulunmalı, d) İçilebilir suyun sıcaklığının 15 C den daha aşağı sıcaklıkta olması arzu edilir. Suyun sıcaklığı Suyun kendine özgü lezzeti özellikle sıcaklığa bağlıdır. Genel olarak içme suyunun sıcaklığının 7-12 C 'ler arasında olması istenmektedir. Daha sıcak sular ağza yavan gelebildiği gibi 20 C'den fazla sıcak sular mide bulantısı vermektedir. Bunun tam aksi soğuk sular mide ve bağırsak mukozasını tahriş ettiği gibi bağırsak hareketlerini durdurmakta ve sancı oluşturmaktadır. İçilebilir su,derinden gelen toprak tabakalarından çok yavaş süzülerek yer üstüne çıktığından daima soğuktur. Bu yavaş süzülme suyu kirliliğinden büyük ölçüde arındırır. Suyun bulanıklığı Suyun bulanıklığı içerdiği asılı ve kolloidal haldeki organik ve inorganik maddelerden ileri gelir. Organik maddeler arasında patojen mikroorganizmaların bulunabileceği de ayrıca unutulmamalıdır. Bulanık sular daima şüpheli sular olarak kabul edilmelidir. İçme ve kullanma sularının berrak olması su hijyeni yönünden önemlidir. Kaynağı ne olursa olsun önceden ne gibi temizleme işlemi görmüş bulunursa bulunsun bulanık suların içilmemesi, işletme ve ev işlerinde kullanılmaması gerekir. Hatta borularda tortu bırakmaları dolayısıyla endüstride bile kullanılmamalıdır. Bulanıklık tayininde turbidimetre denilen alet kullanılır. Bu aletin esası,1 metre uzunluğunda 2 cm çapında bir cam borudur. Bir ucunda ortasında 4 mm siyah bir çizgi bulunan beyaz bir tıpa ile kapatılır. Bulanıklığı ölçmek için cam borunun içine tıpadaki siyah çizgi, üsten bakıldığında kayboluncaya kadar numune suyu konulur. 60 cm yüksekliğinden daha fazla su konulduğunda çizgi görülürse suyun berrak olduğuna karar verilir cm arası hafif bulanıklığa ve 30 cm'den aşağı olursa bulanıklılığa karşı gelir. Muayene gündüz ışığı ile (Güneş ışığında değil) yapılmalıdır.

12 Suyun rengi Suyun rengi hakkında karar verebilmek için suya süzüldükten sonra bakılmalıdır. Çünkü suyun rengi genellikle suda kolloidal halde bulunan organik ve inorganik maddelerden Bazen de endüstri sularında erimiş kimyasal maddelerden ve boyalardan ileri gelir. Az miktardaki su renksiz olmasına karşılık kalın tabaka halinde doğal olarak mavimtırak renktedir. Fakat demir bileşikleri,koloidal organik maddeler ve özellikle de bitkisel kaynaklı maddeler süspansiyon halinde bulunduklarında suyu renklendirirler. İçinde demir tuzları (Ferro) bulunan sular sarı renkte olup havalandırılınca kırmızımtırak çökelek verirler. Granitli kayalardan gelen sular hafif esmerimtrak bir renk taşırlar. Ayrıca suda yosunların ve mikroorganizmaların üremesi de suya yeşilimsi bir renk vermektedir. Suyun kokusu Genellikle iyi nitelikli su kokusuzdur. Suyun kokulu oluşu birçok nedenden ileri gelir. Bu nedenler genellikle mikroorganizmaların fermentasyonu,dışkı,idrar karışması, organik maddelerin ayrışması, endüstriyel artıkların ve çeşitli artıkların karışması şeklinde sayabiliriz. Ayrıca derin yeraltı sularında sülfatların ayrışmasıyla oluşan kükürtlü hidrojen, suların içinde yaşayan algler, protozoonlar ve çeşitli mikroorganizmalar ve bazen de suların nakledilmelerinde kullanılan boru ve kaplarda kokunun oluşmasına neden olur. Ayrıca suların dezenfeksiyonunda kullanılan klor ve iyotta suya kendilerine özgü kokularını verir. Koku muayenesi için şişenin kapağı çıkarılarak hemen koklanır. Ayrıca su bir beherglas a konur, ağzı saat camı ile kapatılır ve 95 C'ye kadar ısıtıldıktan 5 dakika sonra koku muayenesi yapılır. Suyun lezzeti Suyun lezzeti, suda erimiş oksijen ve karbondioksit gazlarına, içerdiği diğer kimyasal maddelere ve suyun sıcaklığına ve soğukluğuna göre değişmektedir. Suyun lezzeti doğal ve hoş içimli olmalıdır. Aksine ekşi, acı, tuzlu, madeni veya kekremsi lezzetli olmamalı, lezzetini değiştirmemeli, içildiği zaman boğazda kuruluk, buruşukluk ve midede de şişkinlik hissi vermemelidir. İçilen suyun, istenilen taze su lezzeti içerdiği oksijen ve karbondioksit gazlarından oluşmaktadır. Suyun ısıtılması halinde bu gazlar buharlaşarak uçacağından suda yavan ve tatsız bir lezzet oluşur. Suda bulunan mineral maddelerin oranı az ise suda kabul edilebilir bir lezzet vardır. Mineral maddelerin çokluğu suyu içilemez bir hale getirebilir. Geçirgenlik Suyun elektrik akımına direnci saf olduğu zaman çok şiddetlidir. Çözünmüş madensel tuzları içerdiği zaman ise elektrik akımı direnci azalır. İyi kaliteli su,elektrik akımına karşı sabit bir direnç gösterir. ph derecesi Suyun ph'sı suda kalsiyum bikarbonat ve alkali tuzlar bulunursa alkali,fazla karbondioksit varsa asit reaksiyon gösterir. Suyun fazla alkali olması kokuşmanın varlığını gösterir. Asiditesi karbondioksitten başka asitlerden oluşan suların korrosif özellikleri vardır. Suyun ph'sı nötr veya hafif alkali olmalıdır. Kaynak sularında ph , içme ve kullanma sularında ph sınırları içinde olmalıdır. Kimyasal özellikleri

13 Hijyen bakımından alimentasyon suyunun kimyasal analizi ; erimiş gazlar (Özellikle CO 2 ve O 2 ), sertlik derecesi, organik maddeler,amonyak, nitrat,nitrit, klorür, deterjan bulunup bulunmadığı ve miktarlarının tayinleri üzerinde yapılır. Gereğinde Fe, Pb, Zn, pestisidler ve radyoaktif serpintiler araştırılır. Suda erimiş oksijen Oksijen, erimiş halde hava ile temas eden sularda bulunmaktadır. Bulunan oksijen oranı, suyun yüzeysel veya derin olmasına, kokuşmuş maddelerin bulunup bulunmadığına, sıcaklığına, hava basıncına, bulunan madensel tuzlara, suda yaşayan canlılara ve suyun dalgalı, çarpıntılı olmasına göre değişir. Genellikle dalgalandıkça ve aktıkça havadan oksijen alan temiz sular, litresinde 12 ml kadar oksijen içerirler. Bu sularda kokuşma maddeleri bulunduğunda,oksijen bu maddeler tarafından sarf olduğundan miktarları çok azalır. Bununla beraber hiçbir kirliliğe bağlı olmadığı halde yeraltı sularında oksijen miktarı litrede 6-7 ml' ye düşebilir. Derinden gelenlerde ise hiç yoktur. Fakat bu yokluk bir kirlilik anlamını taşımaz.bu sular yeryüzüne çıkıp da hava ile temas edince az çok oksijen alırlar. İçme sularında oksijen bulunmasının sağlık üzerine doğrudan bir tesiri yoktur. Ancak suyun lezzetini etkilediğinden az miktarda bulunması gerekir. Fazlası ise sulara agresiv özellik kazandırmaktadır. Karbondioksit Karbondioksit hemen hemen her suda çok az bulunur. Bunu sağlığa bir zararı yoktur. Fakat suyun lezzeti üzerine etkisi vardır. Karbondioksiti uçurmak için yapılan ısıtma işlemi suları lezzetsiz yapar.genel olarak karbondioksit oranının olabildiğince az olması istenir. Aksi suda bazı maddelerin fermentasyonu sonucu kokuşma belirtisidir. Litrede 5 mg. karbondioksit kabul edilebilir sınırlardadır. Ancak en fazla karbondioksit oranı çok derinden elde edilen gazlı maden sularıdır. Yaklaşık litrede 2-3 mg'dır. Bunu kokuşma ve fermentasyonla ilgisi yoktur. Fazla miktarda karbondioksitin olması halinde suyun ph'sı düşer ve fazla bir asidik ortam oluşur. Böyle sular korozif özellik kazandıklarından boruları, bulundukları kapları aşındırırlar.kurşun,bakır,çinko gibi madenleri de içerirler sonuçta madensel zehirlenmelere neden olur. Suyun sertliği Genel olarak suyun sertliği, kalsiyum seviyesi olarak kabul edilmesine rağmen,suyun sertlik derecesi içerdikleri erimiş kalsiyum ve magnezyum tuzlarından ileri gelmektedir. Sular bunları topraktan alır. Sular, erimiş halde bulunan kalsiyum ve magnezyumu bikarbonat tuzları, sülfat tuzları,klorür tuzları ve ayrıca az miktarda nitrat tuzları halinde içerirler. Özellikle kalsiyum bikarbonat ve kalsiyum sülfat suyun sertliğinde önemli rol oynar. Tüm anorganik tuzlar suda çözünürler. Sıcaklık artışı bazı tuzların çözünürlüğünü azaltır.(ca(oh) 2,FeSO 4 ) diğer çözünmüş madde derişimi de bunu etkiler. Alçak rakımlı bölgelerde tuz derişimi zeminle temas yüzeyi büyük olduğundan yüksektir. Su da en sık bulunanlar kalsiyum, magnezyum, Na 2 CO 3, sülfat ve klorürlerdir. Sularda erimiş halde bulunan kalsiyum ve magnezyum bikarbonat tuzları, suları kaynatmakla erimeyen karbonat tuzları, suları kaynatmakla erimeyen karbonatlar halinde çöktüğünden bunların oluşturduğu sertlik Geçici Sertlik diğer tuzların oluşturduğu sertliğe de Kalıcı Sertlik denir. Çünkü bu tuzların oluşturduğu sertlik suları kaynatmakla geçmez. Bahsedilen tüm tuzlardan ileri gelen sertlik ise Toplam Sertlik adını alır. Özellikle kalsiyum ve magnezyumun sülfat tuzları kalıcı sertlik nedenidir. Kalsiyum ve magnezyum bi karbonat tuzları ise geçici sertlik oluşturur. Geçici sertliği oluşturan bikarbonat tuzları ısıtıldığı zaman; Ca(HCO 3 ) > CaCO 3 +CO 2 +H 2 O Mg(HCO 3 ) > MgCO 3 +CO 2 +H 2 O

14 şeklinde ayrışırlar. Karbonatlar çöker, oluşan veya suda önceden erimiş halde bulunan serbest karbondioksit uçar. Suyun kalıcı sertliği genellikle toprak alkali maddelerin sulfatalarından klorürlerinden ileri gelen sertliklerdir. Bu tür sertlik ısıtılmakla giderilmemesine karşılık sodyum karbonatla giderilir. CaSO 4 + Na 2 CO > Na 2 SO 4 + CaCO 3 Evsel ve endüstriyel atık sularının yüzeysel sulara deşarjı sonucu bu sulardaki Cl(, sülfat, nitrat, fosfat derişimi artar. Sudaki çok değerlikli metal iyonlarının sabunlarla çözünmeyen bileşikler meydana getirme özelliği olan sertlik derecesi Fransız, İngiliz, Alman, Amerikan ve minival sertlik derecesi olarak değişik şekillerde belirtilir. Ülkemizde Fransız sertlik derecesi kullanılmaktadır. Bir Fransız sertlik derecesi 10 mg CaCO 3 /Lt. veya 8.4 mg MgCO 3 'a Bir İngiliz sertlik derecesi 14.3 mg Ca CO 3 /Lt. veya 2.0 mg Mg CO 3 'a Bir Alman sertlik derecesi 10 mg CO 3 /Lt. veya 7.1 mg Mg CO 3 'a Bir Amerikan sertlik derecesi 1 mg Ca CO 3 /Lt. veya 0.8 mg Mg CO 3 'a Bir Minival sertlik derecesi 50 mg Ca CO 3 /Lt. veya 42 mg Mg CO 3 'a 1 Fr SD= 0.56 Alm.SD =0.70 İng.SD'dir Minival sertlik bir litre suda bulunan milival gramı gösterir. Minival gram, kimyasal eşdeğer miktarın 1/1000'i demektir. Örneğin CaCO 3 'a molekül ağırlığı 100, kimyasal eşdeğerliliği 100/2 = 50'dir. Bunun binde biri 0.05 gr kalsiyum karbonat veya bu miktara eşdeğer sertlik veren maddelerin bulunması 1 milivat değeri verir.sertlik derecelerine göre sularda şöyle bir sınıflandırma yapılabilmektedir. Tablo. Sertlik derecelerine göre sularda sınıflandırma Fransız sertlik Alman sertlik derecesi İngiliz sertlik Suyun niteliği derecesi derecesi Çok yumuşak Yumuşak Hafif sert Sert Çok sert >54 >30 >35 Çok aşırı sert Sert suyun zararları a) Sert sular,cildi sertleştirmeleri ve yıkanma,bulaşık, çamaşır gibi ev işlerinde fazla sabun sarf ettirmeleri ve işlemleri güçleştirmeleri nedeniyle pek istenmezler. Örneğin 25 sertlik derecesinde bir litre suyu tamimiyle köpürtebilmek için en az 3 gr. sabun sarf etmek gereklidir. Buna göre 300 litre su ile yıkanan bir ev çamaşırı için 900 gr. sabun gereklidir.eğer yumuşak su ile aynı iş yapılacaksa sarf edilecek sabun yarı yarıya azalır. b) Sabun çökeleği banyo veya duş sonrasında insan derisine yapışır. Deri gözeneklerini tıkar ve saç tellerini kaplayarak sertleştirir. Deriye yapışan bu kütle, bakteri üremesi için elverişli bir ortam yaratır.

15 c) Sudaki sertlik zamanla kendiliğinden veya su ısıtıldığında hızla çözünürlüğünü kaybeder ve geçtiği yüzeylere yapışmaya başlar. Su borularının içi hızla dolar, su basıncı ve akışı azalır. d) Suyun ısıtıldığı yüzeylerde daha da artan kireçlenme, yalıtkanlığa sebep olur ve elektrik tüketimini artırır. Kalorifer tesisatındaki kireçlenme yakıt tüketiminin artmasına sebep olur. Buhar elde etmek için kullanılan sularda, gerek ekonomi ve gerekse kazanların dayanması bakımından sertliğin büyük önemi vardır. Geçici sertliği 12,5'tan fazla olan sert sular çok çöküntü yapıcıdırlar.bu gibi sular ısıtılınca bikarbonatlar, karbonat halinde çökerek, kazanda ve borularda bir kabuk oluştururlar. Oluşan bu kabuk, ısının güç iletilmesine ve dolayısıyla fazla enerji kullanılmasına neden olacaktır. e) Sertlik mineralleri yemeklerde istenmeyen bir tat verir. Sert su ile yapılan buz buğulu bir görünümde olur. Ayrıca tahıl, baklagiller ve sebzeleri sertleştirebilirler, bu yüzden yemeklerin geç ve güç pişmelerine sebep olarak zaman ve enerji kaybettirirler. f) Tekstil, boya, kağıt, deri, şeker, bira endüstrileri için sert sular elverişsizdir. g) Diğer taraftan çok tatlı sular, karbondioksit ile fazla yüklü olduklarından agresif,yani kemiricilerdir. Bu yüzden özellikle su borularında bulunan kurşun,kalay ve kadmiyum gibi ağır metalleri eritirler. Halbuki sular kireçten zengin olduğu zaman,boruların içini ince bir kireç kaplayacağı için kurşunla suyun teması önlenmiş olur. Suyun sertliğinin sağlık üzerine zararlı bir etkisi yoktur. Fazla sert suların mideye biraz ağır gelmesi nedeniyle, yaklaşık bir sınır olarak içme sularının toplam sertliklerinin de 12'yi geçmemesi önerilir. Ayrıca fazla magnezyum sülfat içeren suların, laksatif etkileri nedeniyle içilmemeleri gerekir. Sert suların yumuşatılması Suyu yumuşatmanın en pratik yolu iyon değiştirici reçine kullanmaktır. İyon değiştirici reçineli sistemler genelde sodyum iyonları ile sertlik iyonlarını yer değiştirterek çalışırlar. Proses esnasında su reçine tanecikleri arasından süzülerek geçer. Reçine tanecikleri üzerindeki elektrik yükü sodyum iyonlarını reçine taneciği üzerinde tutar. Ancak, reçine taneciklerinin aynı zamanda sertlik minerallerini tutma kabiliyeti de vardır. Reçine taneciklerinin sertlik minerallerini tutma kabiliyeti sodyum iyonlarını tutma kabiliyetine göre daha fazladır. Bu şekilde iyon değişimi gerçekleşir. Belli miktarda sert su reçine yatağından geçtikten sonra, reçine tanecikleri tamamıyla, sertlik mineralleriyle kaplanır. Bu durumda sertlik minerallerinin tutulması son bulur. Sertlik iyonlarının tekrar sudan tutulabilmesi için reçine taneciklerinin sertlik minerallerinden kurtarılarak tekrar sodyum taneciklerinin bağlanması gereklidir. Bu işleme rejenerasyon adı verilir. Rejenerasyon esnasında tuzlu su reçine tankına verilir ve reçine sodyuma doyurulur. Reçine tankında biriken yüksek konsantrasyondaki sodyum iyonları sertlik iyonlarını reçine taneciklerinden ayırır. Reçine daha sonra temiz su ile durulanarak, fazla tuz ve sertlik mineralleri tanktan atılır. Reçine tankı tekrar sertlik iyonlarını tutmaya hazır durumdadır. Sularda sulfatlardan ileri gelen kalıcı sertlik alkali karbonatlarla da giderilir. CaSO 4 + Na 2 CO > Na 2 SO 4 + CaCO 3 MgSO 4 + Na 2 CO > Na 2 SO 4 + MgCO 3

16 Bikarbonatlardan ileri gelen geçici sertlik ya suları ısıtarak erimeyen karbonatlar halinde çöktürerek veya aşağıdaki şekilde işleme tabi tutarak gidermek olasıdır. Ca(HCO 3 ) 7 + CaO > 2CaCO 3 + H 2 O Mg(HCO 3 ) 7 +Ca(OH) > 2MgCO 3 +2H 2 O Kalsiyum ve magnezyumun hem bikarbonat ve hem de sülfat bileşikleri zeolit ve permutit gibi doğal veya sentetik maddelerden yararlanarak iyon değiştirmek suretiyle sular yumuşatılır. Kireç soda usulü, sodyumu hidroksitle muamele, sodyumu fosfat ile yumuşatma yöntemleri Mg+( ve Ca+) iyonlarının suda çözünmeyen bileşikleri halinde çöktürülmesiyle gerçekleştirilir. İki şekilde olur. İyon değiştirme ise Pozitif bir iyon (katyon) ile pozitif başka bir iyonun yer değiştirmesidir. Negatif bir iyon (anyon) ile başka bir negatif iyonun yer değiştirmesi ise anyon katyonlar Ca+, Mg+, Na+,H+, Fe+ ve Mn+ gibi elementler, anyonlar da genel olarak Cl, SO+, No+ gibi maddelerdir. Organik madde Genel olarak organik maddeler sulara bitkilerden, insan ve hayvanlarda olmak üzere çeşitli kaynaklardan karışabilir. Bitkisel kaynaklı organik maddeler zararlı olmadıklarından önemsizdirler. Hijyen yönünden tehlikeli olan insan ve hayvanlar tarafından suya bulaştırılan organik maddelerdir. Özellikle kanalizasyon, fosseptik, ahır, ağıl, kümes gibi yerlerden organik maddelerin suya karışması önemlidir. Bu gibi sularda bulunan organik maddelerin oranı, bu maddeleri yakmak için tüketilen oksijen oranı ile belirtilir. Çözünmüş organik maddeler, karbonun öncelikle hidrojen ve oksijen, ikinci olarak da fosfor, azot, kükürt gibi elementlerle yaptığı bileşiklerdir. Organik madde tanecikleri dip kısımda çökmüş veya koloidal moleküller düzeyde çözünmüş olarak bulunur. Akarsulara yüzme şeklinde gelen maddelerde toplam kirlilikte önemlidir. Bunun tek önlemi ise suların arıtılarak deşarj edilmeleridir. Ortamdaki mevcut olan mikroorganizmaların organik kirlilik parçalanmasında rol oynaması nedeniyle parçalanabilir organik madde ve mikroorganizma yoğunluğu arasında orantılı bir oksijen tüketimi olduğu düşünülerek organik madde toplam miktarı tayin yöntemi geliştirilmiştir. TS 2789 a göre kimyasal oksijen ihtiyacı 3,5 mg. O /lt den fazla organik madde içeren sular kirlidir. Amonyak Ne serbest halde, nede çeşitli tuzları halinde sularda bulunmaz. Organik maddelerin parçalanması ile oluşan amonyağın bulunması halinde özellikle dışkı vb. maddelerin karıştığının bir belirtisi olarak kabul edilmektedir. Fakat bazı derin kuyu ve toprağın temizliği ispatlanmış sularda amonyağa litrede1/100 mg.' a kadar rastlanılabilmektedir. Buradaki amonyak bitkisel kaynaklı olup hayvansal ve insan kaynaklı kadar tehlikeli değildir. Kaynak içme ve kullanma sularında amonyak bulunmamalıdır. Amonyağın kısmen oksitlenmesiyle oluşan nitritlerin suda bulunması kuyu veya kaynaklara dışkı suyunun bulaşmasının göstergesidir. Eğer nitratlar organik maddelerle kirlenmiş sularda mevcutsa organik maddelerin parçalanmasının son ürünü olması ve suların kendi kendini temizleme sırasında oluşması sonucu bulunmasından dolayı kirliliğe işaret sayılmazlar.

17 Nitrit Organik maddelerin parçalanması sonucu oluşan amonyağın, inorganik bileşiklere dönüşmesi sırasındaki ilk oksidasyon safhasını oluşturur. Nitritlerin varlığı kuyulara veyahut kaynaklara dışkı suyunun sızması işaretidir. Nitrat Parçalanmış organik maddelerin azotlarının oksidasyonu ile tamamen mineralize olmuş ve kirlilik bakımından zararsız hale gelmiş ürünlerdir. Yetişkinler için zararsızdır. Derin olmayan yeraltı sularında litrede 1 mg kadar bulunurlar. Fakat çok derin yeraltı sularında, yapay gübre ile gübrelenen toprakların yeraltı sularında fazla miktarda ( mg/lt) bulunduğu saptanmıştır. 20 mg/lt 'den fazla nitrat içeren sularla hazırlanan mamalarla beslenen 6 aylığa kadar bebeklerde siyanozla ortaya çıkan methaemoglobinemi'ye neden olduğu saptanmıştır.6 aylığa kadar olan bebeklerde mide ph'sı 4.9'un üstündedir. Bu ph derecesinde midede nitratları nitrite indirgeyen bakteriler kolayca üreyebilir ve nitratları nitrite dönüştürebilir. Böylece kana karışan nitritler hemoglobin'e bağlanarak okside olmasını engeller. Sonuçta metheamoglobinemi denilen ve siyanozla kendini gösteren zehirlenme ortaya çıkar. İçme sularıyla vücuda giren nitrat, bağırsak kanalında 4-12 saatte absorbe olur ve böbreklerle atılır. Tükürük bezlerinde konsantre olabilirler. Ağızda anaeorobik ortam etkisiyle nitritlere indirgenirler. Toksisitesi şu aşamalarda gerçekleşir : 1. Primer toksisite: Yetişkinlerde bağırsak, sindirim ve idrar sistemlerinde yangılar görülür. 2. Sekonder toksisite: Yüksek nitrat derişimi böbreklerde methemoglobinemi oluşmasına neden olur. Hemoglobinin Fe 3 haline yükseltgenerek kan O 2 taşıma kapasitesi düşer. Bebeklerde mide asiditesinin tam oluşmamış olması da bu olayı etkiler. 3. Tersiyer toksisite: Asit ortamda nitritlerin, sekonder ve tersiyer aminler, alkil amonyum bazlar ve amidlerle reaksiyonu sonucu ortaya çıkar. Oluşan nitrosaminler ve nitrosomidler kanserojendir. Klorür Suya başlıca iki kaynaktan karışırlar. Bunlardan birincisi toprak ikincisi ise idrar ve temizlik sularıdır. Topraktan karışan klorür'ün sağlık açısından bir sakıncası yoktur. Sularda en çok toprak kaynaklı sodyum, potasyum ve lityum gibi alkali ile kalsiyum, magnezyum toprak alkalileri klorürlerine rastlanılmaktadır. Tamamen klorürsüz su içildiğinde lezzetsiz ve yavandır. Boğazda kuruluk yaptığı gibi susuzluğu gidermez. Dolayısıyla içme sularında iz halinde klorür bulunmalıdır. 50 mgr/lt'den fazla tuz içeren suların lezzeti bozulmakta ve içimi güçleşmektedir. Serbest klor Suda okside veya klorüre olmak üzere klor absorbe eden, organik ve inorganik maddelerin absorbsiyonundan sonra serbest kalabilen ve suların dezenfeksiyonunda esas rol oynayan klordur. Serbest klorun miktarı suyun koku,lezzet ve kemiricilik niteliğinde etkili olur. Standarda göre izin verilebilecek en yüksek miktar suyun litresinde 0.5 mg, tavsiye edilebilecek miktar olarak da 0.1 mg/lt belirlenmiştir.

18 Sülfatlar Sularda en çok bulunan kimyasal maddelerden birisidir. Özellikle kalsiyum sülfat halinde bulunurlar. Suların süzüldüğü ve toplandığı topraklardan kolayca sulara geçebilirler. Demir Sularda iki değerlikli çözünmüş olarak özellikle hidrojen karbonat ve bazen de sülfat şeklinde bulunur. Fazla miktarda demirli sular hava ile temas edince kollidal demir hidroksit oluşumundan dolayı suyun görünüş ve tadını bozar. Suların temizlenmesi Alimentasyon suyu ; kimyasal,fiziksel ve mikrobiyolojik özellikleri bakımından tamamen temiz olmalı, yani berrak, kokusuz, renksiz, sağlığa zararlı hiçbir madde içermemeli ve içinde patojen hiç bir madde bulunmamalıdır. İşte su içerisinde bulunan yabancı maddelerin çıkartılarak içiminin hoş bir duruma getirilmesi ve dezenfekte edilerek sağlığa zararsız bir hale getirilmesi için uygulanan bir seri işleme suyun temizlenmesi denir. Bu işlemlerin çoğu tabiatta bulunan suyun temizlenme faktörleri uygulanarak yapılmaktadır. Suların temizlenmesi : 1.Fiziksel temizlik 2.Mikrobiyolojik temizlik (suların dezenfeksiyonu) 3.Kimyasal bozuklukların düzeltilmesi olmak üzere 3'e ayrılır. I. Fiziksel temizlik 1.Kokunun giderilmesi En pratik olarak havalandırma ile temin edilir. Suların fıskiye veya çağlayan tarzında veya az miktardaki sularda kaptan kaba aktarılarak havalandırılmaları ile suya fena koku ve lezzet veren ve suda yaşayan planktonların çürümesinden ileri gelen bazı kokulu gazlarla kükürtlü hidrojen ve karbonik asit giderilebilir. Fakat bu usul ile endüstri sularından ileri gelen kokuların ortadan kaldırmak olası değildir. Havalandırma işleminde sudaki organik maddelerde oksitlenirler. Yani suda erimiş bulunan Fe ve Mg tuzları da kolaylıkla okside olarak süzgeçlerle tutulabilecek suda erimeyen bileşikler haline gelirler. 4Fe(HCO 3 ) 2 + O 2 + H 2 O------> 4Fe(OH ) 2 +CO 2 4Mn(HCO 3 ) 2 + O 2 + H 2 O------> 4Mn(OH ) 2 +CO 2 Böylece süzülme sırasında sudan ayrılmaları mümkün olur. 2.Bulanıklığın giderilmesi Suların ilk temizlik şartı, tamamen berrak olmalarıdır. Bunun içinde temizlenecek sularda ilk yapılacak işlem bu suların Bulanıklılığını gidererek, berrak bir hale getirilmesidir. Suda suspansiyon halinde bulunan maddelerin sudan uzaklaştırılması için su ya kum taneleri 3-4 mm büyüklüğünde olan 50 cm kalınlıktaki bir kum süzgecinden bir ön süzmeye tabi tutulur veya büyük