DİJİTAL BİLGELİĞE YOLCULUK

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "DİJİTAL BİLGELİĞE YOLCULUK"

Transkript

1 DİJİTAL BİLGELİĞE YOLCULUK MIT'den Mitchel Resnick şöyle diyor: "Bugün okullarda uygulanan müfredatın büyük bir bölümü, kağıt-kalem çağı için tasarlanmıştır. Bu durum iki nedenle değişmeli: Öğrencileri başarılı olmaları için hazırladığımız dijital toplumsal yaşamın dönüşümü ve dijital teknolojilerin öğrencilerimizin öğrenme biçimlerini değiştirmesi... Endüstriyel çağdan bilgi toplumu çağına ve şimdi de yaratıcı toplum çağına geçiş yaşıyoruz." Barnet Berry ve arkadaşları, 2011 yılında basılan "Teaching 2030" adlı kitaplarında, yeni ortaya çıkan ve eğitimi değiştirecek durumları 4 başlıkta değerlendiriyor: Öğrenciler ve öğretmenler için dönüştürülmüş bir öğrenme ekolojisi Siber ağlardaki kusursuz gruplar arası ilişkiler (öğrenme ağları) 21. yüzyılın meslekleri, farklılaştırılmış ve kişiselleştirilmiş kariyer yolları Öğretmen girişimciliği (Teacherpreneurism) ve geleceğe dönük inovasyon Bu yüzyılın öğrenme biçimleri ve araçları çok hızlı değişiyor. Öğrencileri, Dijital Yerliler, Net Jenerasyonu, Screenager vb. kavramlarla tanımlamaya çalışıyoruz. Örneğin bugün ilkokul sıralarında oturan çocuklar, 2030 yılında yönetici, karar verici olacak. Tamamıyla dijital bir dünyada doğup büyüyen bu çocukların bizim gibi düşünmedikleri ve bizim gibi tercihler yapmadıkları oldukça açık yılında okula başlayacak bir çocuk, 2030'da eğitim hayatını tamamlayıp iş aramaya başlayacak. Bugünlerde ilköğretim okullarında okuyan bazı çocuklar, muhtemelen onu işe almak konusunda karar verici olacak. Okullarımızda bugün yetiştirdiğimiz çocuklarla geleceğin çocukları karşılaşacak. Peki onları böyle bir geleceğe hazırlayabilen öğretmen ve okullara sahip miyiz? İnsanoğlu, bir çağın bittiğini ve yenisinin başladığını, bu süreç bir insan ömrüne sığmadığı için, geçmişte fark edemiyordu. Oysa yeni bin yılın bağlamı olan hız her şeyi değiştiriyor. Bir çağın kapanıp yeni bir çağın başladığını fark edebiliyoruz. Bizler bir yol ayrımında kaldığımız için, tüm bu kaygıları yaşadığımız da açıkça anlaşılıyor. Belki bundan yıl sonraki kuşaklar, bu yeni yaşam biçimine uyum sağlamış olacak. Bunun için de tüm dünya, bugünün öğrencilerine 21. yüzyıl becerilerini öğretmek gerekliliğinde hem fikir. Bu konudaki önemli referanslardan biri NCREL (North Central Regional Education Laboratory) tarafından hazırlanmış ngauge raporunda yer alan ve 4 başlık altında toplanan beceriler: Dijital çağ okuryazarlığı: Temel, bilimsel, ekonomik ve teknolojik okuryazarlık; görsel okuryazarlık; bilgi okuryazarlığı; çokkültürlülük okuryazarlığı ve evrensel farkındalık Keşfedici düşünme: Adaptasyon becerisi; karmaşıklığı yönetebilmek ve öz yönlendirme; merak, yaratıcılık ve risk alabilmek; üst düzey düşünme ve anlamlandırma becerileri

2 Etkili iletişim: Takım oluşturma, işbirliği ve kişilerarası ilişki kurma becerileri; kişisel, sosyal ve toplumsal sorumluluk; karşılıklı iletişim Yüksek verimlilik: Önceliklendirme, planlama ve sonuçlar için yönetim; gerçek yaşam araçlarının etkili kullanımı ve yüksek kaliteli ürünler Yeni bir öğrenme ekolojisi: Tam da bu nedenle, öğretmenler ve öğrenciler yani tüm öğrenenler için yeni bir öğrenme ekolojisi oluşturmak gerekiyor. Bu ekolojiyi oluşturabilmek için özellikle birlikte öğrenmekten hoşlanan ve bunu tercih eden öğrenciler gibi, öğretmenlerin de birlikte öğrenen meslektaşlara dönüşmesi yani "Meslektaş Çemberleri" oluşturmaları gerekir. Öncelikle bunun için yeni bir hesap verebilirlik anlayışına ve ölçme-değerlendirme sistemine ihtiyacımız var. Okulun ve öğrenmenin tüm paydaşları, sorumluluklarının yanında sonuçlar açısından da hesap verebilir olmalı. 20. yüzyılın elemeci anlayışıyla şekillenmiş sınav odaklı eğitim anlayışının baskısından kurtulmak ve yeni bir model geliştirmek için çalışmaya başlamalı. Öğrencilerin yanı sıra öğretmenlerin de bireysel farklılıklarını dikkate alan, yaratıcılığı öne çıkaran yeni bir öğrenme ekolojisi oluşturmalıyız. Ipsos-Mori tarafından İngiltere'de yapılan bir araştırmada öğrencilere, "Aşağıdaki yöntem/etkinliklerden sınıfta en sıklıkla kullandığınız etkinlik hangisi?" diye sorularak 17 farklı yöntem/etkinlik sıralanmış. Öğrencilerin ilk 5'e yerleştirdikleri şöyle: Tahtadan veya kitaptan deftere aktarmak %52 Uzun süre konuşan öğretmeni dinlemek %33 Sınıf tartışması yapmak %29 Öğretmen konuşurken not almak %25 Problem çözmek için küçük gruplarla çalışmak %22 9'uncu sırada ise %16'lık payla "Bilgisayarla çalışmak" yer alıyor... Gruplarla öğrenmek ilk sırada; Araştırma sonuçlarında görüldüğü gibi, gelişmiş ülkelerde de sınıfların öğrenme ekolojisi 20. yüzyıl odaklı. Bugünün öğrenenlerinin ise bunları tercih etmediği, yine aynı araştırmada yer alan bir başka soruyla ortaya çıkıyor. Öğrencilere, "Aşağıdaki yöntem/etkinliklerden en çok tercih ettiğiniz üçü hangisi?" diye sorularak, 16 farklı yöntem/etkinlik sıralanmış. İlk 5 tercih şu şekilde oluşmuş: Gruplarla öğrenmek %55 Pratik etkinlikler yaparak öğrenmek %39 Arkadaşlarımla öğrenmek %35 Bilgisayarla öğrenmek %31 Yalnız öğrenmek %21

3 Öğrenciler adeta okul u yeniden tanımlamak gerektiğini söylüyor. Bunun için de 20. yüzyılın paradigmalarından kurtulmak, daha önce hiç göz önünde bulundurmadığımız yeni açılardan bakmak gerekiyor. Gerçek ve sanal dünyayı bir arada harmanlayan, beceri geliştirme odaklı, tüm paydaşlarının kendini öğrenen olarak tanımladığı öğrenme merkezlerine ihtiyacımız var. Yeni çağın en önemli farklılıklarından biri de aynı işi yapan çok sayıda çalışan yerine yaratıcılıkları öne çıkaran bireysel kariyerlere ihtiyaç olduğudur. Standart işleri, daha çok otomasyon yani dijital araçlar çözüyor. Bu nedenle de özellikle yeni çalışma kültürü, yeni ekonomi toplumunun yapısını tamamen değiştiriyor. Bu noktada belki de sadece ilk ve orta öğretim değil, üniversitelerin de acilen yeni çağın gereklerine göre tasarlanmaları gerektiğinin de altını çizmeliyiz. Biz öğretmenler, fotokopi makinesini ilk duyduğumuzda ya da gördüğümüzde, bugünlerde tablet bilgisayarlara sevindiğimiz kadar çok sevinmiştik. İlk anda farkına varamadığımız pek çok problemi, yıllar içinde fark ettik. Halen tartıştığımız bir konu, dijital teknolojilerle birlikte tekrar gündemde: Öğrenciler yeterince yazı yazmıyor. Bilgisayarların hayatımıza girmeye başladığı 80 lerin ikinci yarısından bu yana tartışıyoruz bunu. Hatta bu, internetin hayatımıza girdiği 90 lı yılların ikinci yarısından beri daha da büyük bir tartışma konusu. Acaba gün gelecek biz öğretmenlerin yerini bilgisayarlar mı alacak? Günümüzdeki teknolojiyi ve değişim hızını görünce, bu durumun tartışılması kaçınılmaz hale geliyor. Eğitimde teknoloji entegrasyonu konusunda, uluslararası deneyimlere ve araştırma sonuçlarına da göz atmak gerekir. Dünyanın eğitimde teknoloji entegrasyonu konusunda en saygın kuruluşlarından biri olan ISTE (International Society for Technology Education) bu konuda gerekli asgari standartları şöyle sıralıyor; Paylaşılmış vizyon Yetkilendirilmiş eğitim liderleri Teknoloji uygulama planı Sürekli ve yeterli finansal kaynak Herkes için adil erişim Yetenekli, eğitimli personel Devamlı mesleki öğrenme ve gelişme Sürekli teknik destek Müfredatın içinde yerleştirilmiş bir teknoloji uygulama çerçevesi Öğrenci merkezli öğrenme Ölçme ve değerlendirme Sürekli destek ve gelişim için ilgili paydaşlar Destek politikaları Destekleyici çevresel koşullar

4 Özellikle son yıllarda gelişen uzaktan öğrenme teknolojileri, web 2.0 araçlarıyla zenginleşmiş zaman ve mekandan bağımsız öğrenme ortamları, biz öğretmenleri gerçekten de korkutacak boyutlara ulaştı. Teknolojideki değişimlerin, sınıfı ve öğrenme ortamlarını geri dönülemez biçimde değiştirdiği de önemli bir gerçek. Son günlerde ülkemizde en çok konuşulan konulardan biri, öğrencilere dağıtılacak tablet bilgisayarlar. Tablet bilgisayarlar, öğrencilerin daha iyi öğrenmelerini ve hayatta başarılı olmalarını mı sağlayacak? Bu tabletlerde yer alacak e-kitaplar daha mı maharetli araçlar? Bu tabletleri öğretmenler derste nasıl kullanacak? Veya kullanmayacak mı? Pek çok araştırmanın ulaştığı ortak bir sonuç var: Dijital teknolojiler öğrencilerde bazı becerilerin kaybolmasına neden oluyor. Özellikle sosyalleşme ve etkili iletişim becerileri, bir yandan 21. yüzyıl becerisi olarak öne çıkıyor, diğer yandan da internet teknolojileri nedeniyle azalıyor. Her öğrenen için, özellikle sosyo-ekonomik açıdan bakınca, fırsat eşitliği sağlanamıyor. Bu durumda öğrenenin ekolojisini göz ardı ederek öğrenme ortamları tasarlamak, onlar için yarar mı yoksa zarar mı getirecek? Thomas ve Brown, New Culture of Learning kitaplarında şöyle diyor: Çok hızla değişen dünyada, becerilerimiz de hızla eskiyor. Eskisinden çok daha bağlantılı hale gelen toplumlar, yeni bir öğrenme modeli oluşturabilir mi? Bu kadar bağlantılı bir dünyada, mentörlük yeni bir tanım ve ihtiyaç haline gelir. Beceri geliştirmenin yanında, düşünce tarzlarını da değiştirmeliyiz. Diğer yandan öğrencilerimiz, yani 21. yüzyılın dijital yerlileri, yaşamlarını neredeyse sadece dijital araçlar vasıtasıyla sürdürüyor ve bu onlar için normal bir durum. Biz öğretmenlerse özellikle bilgi kirliliği, güvenliği, üretime odaklanmak vb. nedenlerle bu konuda büyük kaygılar taşıyarak pek çok okulda dijital olmayan etkinlikler yapmaya çalışıyoruz. Örneğin okullarda sokak oyunları projeleri, yüz yüze iletişim projeleri, kütüphaneleri ziyaret etme gibi bizim kuşağımıza dair pek çok etkinlik, bugünlerde okullarda yine bizim kuşaktan öğretmenler tarafından yürütülüyor. Öğretmeni kaygılarıyla baş başa bırakıyoruz Okullarımızda ISTE tarafından tanımlanmış bu alt koşulların hangilerine sahip olduğumuzu bilmiyoruz. Öğretmenlere, bu araçları nasıl kullanacaklarına dair meslek içi eğitimler vermenin yeterli olacağı varsayımıyla eğitimler düzenliyoruz. Bu eğitimlerde, genellikle ne yapılacağını kavramsal olarak gösterip uygulamalarla pekiştiriyoruz. Öğretmenlerin pek çok okulda teknolojiyle ilişkisi ya kendi kendilerine uzman olmaları beklenerek ya da okul tarafından yetişkin öğrenme ilkeleri göz önüne alınmadan onlara verilen eğitimlerle bir anda uzman olmaları bekleniyor. Özellikle teknoloji ve öğrenme ilişkisi ile araç ve amaç ilişkisi sürekli karıştırılıyor. Öğretmenler genellikle kendilerinden çok daha usta olan dijital yerliler karşısında, bu yeni dünyanın göçmenleri olarak ne yapacakları konusunda şaşkın durumda. Gözlemlediğim kadarıyla, eğitimler sonrasında öğretmenleri bu korkutucu durumla ve kaygılarıyla baş başa bırakıyoruz. Öğrenme Yoldaşı Öğretmenler Girişimci, yenilikçi ve sürekli öğrenmeye odaklanmış 'Öğrenme Yoldaşı' olarak öğretmenler, öğrencilerine öğrenme yolculuğunda yol arkadaşlığı yapmaya kendilerini hazırlamalı.

5 Andrew Leigh (2010, Avustralya) 90 bin öğrenciye ait verileri inceleyerek yaptığı araştırmada, öğretmenin yüksek lisans yapmış olmasının, öğrencinin öğrenmesine çok önemli bir katkısı olmadığını, diğer yandan öğretmenin meslekteki tecrübesinin katkısının çok önemli olduğunu ortaya koyuyor. Leigh'a göre, öğretmenlerin meslekteki tecrübelerinin artışına bağlı olarak, öğrencilerin de öğrenme sonuçlarının yükseldiği görülüyor. Analiz edilen öğrenci sayısının yüksekliği düşünüldüğünde, bu çok önemli bir bulgu. Buradan yola çıkarak, özellikle mesleğin ilk yıllarında öğretmenlerin meslek içinde etkili öğrenme yoldaşları ile çalışmaları için, bir ekoloji oluşturmak çok önemli. Beklentilerimizi, yeni teknolojilerin sarf malzemesi olduğunu unutmadan, doğru oluşturmalıyız. Okulu ve öğrenmeyi, 21. yüzyıla uygun olarak dönüştürmeyi teknolojiden beklemek yerine, yeni bir toplumsal plan yapmalıyız. Milli Eğitim Bakanlığı nın Fatih Projesi, sarf malzemeyi yani güncel teknolojiyi okullarımıza taşıyacak, öğrencilerimizin kullanımına sunacak. Asıl dönüşümü yaratacak olanlar ise bu araçları kullanacak olan öğretmenler. Peki onlar nasıl dönüşecek? Öğrenme Yoldaşlığı, Akran Koçluğu Yeni bir aracı kullanmayı öğrendiğiniz sırada yanınızda bunu deneyimlemiş bir yol arkadaşı olması, kendinizi güvende hissetmek için iyi olmaz mıydı? Araştırmalar gösteriyor ki yetişkinlerin yeni bir konuyu öğrenip beceriye dönüştürmelerine rağmen, bunu uygulamaya yansıtmaları, meslektaşlarından aldıkları besleyici geribildirimle mümkün oluyor. Akran koçluğu (öğrenme yoldaşlığı) eğitimciler için değerlendirme, tehdit içermeyen ve güven artırıcı bir eğitim, mesleki gelişim yöntemidir. (Bowman & McCormick, 2001; Brandt, 1987; Page, 2000; Showers & Joyce, 1996; Slater & Simmons, 2001; Sparks & Bruder, 1987; Swafford, 1998). Robbins ise akran koçluğunu (öğrenme yoldaşlığı) şöyle tanımlıyor, "İki veya daha fazla meslektaşın mevcut uygulamaları hakkında yansıtmalar yapmaları, birlikte çalışarak uygulamaları genişletmek, iyileştirmek, yeni fikirler paylaşmak ve yeni beceriler geliştirmek için birbirlerine öğretmeleri, öğrenmeleri veya mevcut bir sorunu birlikte çözmeleridir." (Aktaran Slater & Simmons, 2001, s. 68). Öğrenme gündeminin değerlendirilmesinde, öğretmenler, okul liderleri ve öğrenciler için katılım, geribildirim ve öğrenme arasındaki ilişkiler giderek daha iyi fark ediliyor. Bu, John Hattie'nin 2009 yılında yayınlanan 'Görünür Öğrenme - Visible Learning' adlı kitabında öğrencilerin öğrenmesindeki etkilerin meta-analizinde belirtiliyordu ve burada "Öğrenmenin iki temel içeriği olan zorlanma ve geribildirim" (s. 38) arasındaki bağlantı gösteriliyordu. Bunun önemi öğretmenlerin öğrenmesindeki zorlanma ve geribildirim arasındaki paralel ilişkidir. Öğretmenlerin rolleri zorlayıcıdır ama bazen öğretmenler işlerinin entelektüel ve pratik zorlukları yerine külfetlerine odaklanır. Yerleşik öğretmenlik rutinlerine eğilim gösterir ve genellikle ne kadar başarılı olduklarını göstermeleri için sınav sonuçlarını, performans yönetimi ve müfettiş/amir denetimleri sonuçlarını beklerler. Rolün külfetleri ve geribildirim için görece kabaca olan araçlar, öğretmenin uygulamalarının ince detaylarını görememelerine yol açabilir. Öğrenme yoldaşlığı, öğretmenlerin bu dengeyi tekrar kurmalarının bir yoludur.

6 Meslektaşlık Kültürü Bunun için belki de okullarımızda meslektaşlık kültürüne geçebilmek için tüm okul kültürünü dönüştürecek bütüncül yaklaşımlar bulmalıyız. Bir okulun kültürü meslektaş çemberleri şeklinde oluştuysa, aralarında birlikte öğrenme kültürü oluşmuştur. 'Öğrenme Yoldaşlığı', öğretim ve öğrenmenin kalitesini geliştirmek ve öğretmenler arasında bir öğrenme kültürü kurmak için çok güçlü bir yönlendiricidir. Özellikle 21. yüzyıl becerilerini geliştirmek için değişim ve dönüşüm projeleri uygulanan okullarda, 'Meslektaş Çemberi' oluşturmak için harekete geçmeliyiz. Bir an için Aristo yu bugünün sınıflarından birinde öğretmenlik yaparken hayal edelim. Tablet bilgisayar ve teknoloji kullanamıyor diye kötü öğretmen mi olurdu? Amaç, binlerce yıldır aynı olan ve tüm büyük öğretmenlerin sahip olduğu becerilere sahip öğretmenler yetiştirmek olmalı. Teknolojinin ise sarf malzemesi olarak her gün çok hızla değişip yenileri çıkan araç olduğu unutulmamalı. Bu nedenle de amaç olan insan ile teknolojinin amaç ve araç ilişkisini kaçırmadan buluşmasını sağlamalıyız. Bunun için de dijital ustalık değil dijital bilgelik yolculuğuna çıkmalıyız. Ustalıktan bilgeliğe geçişi sağlayacak olan da H. Gardner ın Geleceği inşa edecek beş akıl kitabında sözünü ettiği saygı ve etik aklı kullanmayı becerebilmektir. Dijital bilgelik yolculuğu için vakit geçirmeden kendiniz için bir Öğrenme Yoldaşı bulun. Teknoloji entegrasyonu yapılan her okulda, öğretmenleri, meslektaşlarına öğrenme yoldaşlığı yapabilecek olanlardan seçerek, onları bu konuda yetkinlik kazanmak üzere uygulamalı ve uzun soluklu bir eğitime almalıyız. Her okulda en az bir kaç tane teknoloji için öğrenme yoldaşı olmasını sağladığımız zaman, öğretmenlerin, kendileriyle eş düzeydeki bu yeni yol arkadaşlarıyla kuracakları güven ilişkisi sayesinde, öğrenme tasarımlarının içine teknoloji entegrasyonu gerçekleşebilir. Her okulda bir teknoloji için öğrenme yoldaşı ve tüm öğretmenler için kendi okullarında oluşturulacak bir 'Meslektaş Öğrenme Topluluğu' oluşturarak sürekli gelişimleri sağlanmalı. Bu süreçte okullarında tespit ettikleri ihtiyaçlara uygun mesleki gelişim süreçleri de tasarlanabilir. Bu süreci, okul açısından fırsata dönüştürebilmek için, okullarda yeni bir rol olan teknoloji için öğrenme yoldaşlığını tanımlamalıyız. Öğrenme yoldaşlığı yaklaşımı için temel yaklaşımlar 'Öğretimsel Koçluk' ve 'Bilişsel Koçluk'tur. Kültürümüze uygun şekilde yapılandırılmış bir öğrenme yolculuğunda yol arkadaşlığı yaklaşımı için bir an önce harekete geçmeliyiz. Aşağıda sıraladığım durumları okullarımızda nasıl gerçekleştireceğiz? Öğretmenlerin bilgi ve beceri entegrasyonunu anlamayı geliştirmeleri ve bu konuda deneyim kazanmaları Öğretmenlerin öğrenme ve bilgiyi uygulamak için çoklu fırsatlar elde etmeleri Öğretmenlerin inançlarının varsayımlarıyla tutarlı olmayan kanıtlarla zorlanması Öğretmenlerin başkalarıyla birlikte yeni öğrenmeyi süreç içinde göstermek için fırsatlarının olması Kısacası yeni çağın gereklerine uyum sağlayabilmek için her okulun teknolojiyle ilişkisini bir dönüşüm projesi olarak hayata geçirmesi ve yukarıdakileri sağlayabilmek ve okullarımızda teknoloji entegrasyonu için 'Öğrenme Yoldaşlığı' yaklaşımına ihtiyacımız var.