BEHZAT Ç. ANKARA YANIYOR OKAN ARPAÇ YAZDI. İlk filme göre çok daha ayakları yere basan bir yapıda ilerliyor TUNA KİREMİTÇİ YALNIZ BİR AVDIR YÜREK

Transkript

1 Sayı: 16 / 1-14 Kasım 2013 TUNA KİREMİTÇİ YALNIZ BİR AVDIR YÜREK BARIŞ AKPOLAT LOU REED HEP VAHŞİ TARAFTA YÜRÜDÜ BELGİN ELÇİOĞLU İKİNCİ DERECEDEN İŞSİZLİK YANIĞI ÜSKÜDAR STÜDYO SAHNE DE ÖZEL RÖPORTAJ SEVİM GÖZAY, ANJELİKA AKBAR İLE KONUŞTU: OKAN ARPAÇ YAZDI BEHZAT Ç. İlk filme göre çok daha ayakları yere basan bir yapıda ilerliyor ANKARA YANIYOR

2 EDİTÖR Neşe Mesutoğlu Yayın Yönetmeni Özlemişiz Bir dönem özellikle Hollywood yapımlarının yoğun şekilde izleyici çektiği Türkiye'de, son yıllarda yerli filmlere yapılan yatırımlar, yapımcıların yüzünü kara çıkarmadı. MyBilet web sitesinde yer alan Box Office ikonunu tıklayıp geçen haftanın en çok izlenen filmlerine baktım. MyBilet ten bileti en çok alınan film, bu hafta Uğur Yücel ve Beren Saat in başrollerini paylaştığı Benim Dünyam olmuş. Genel olarak 2013 yılında lider, 3 milyon 744 bin 493 seyirciyle Cem Yılmaz ın CM101MMXI Fundamentals ı. İkinci sırada Celal ile Ceren, şu an için üçüncü sırada Kelebeğin Rüyası var. boxofficeturkiye.com un verilerine göre 2005 ten bu yana yılın en çok izlenen filmi hep Türk filmleri arasından çıkıyor yılında Eşkıya ile başlayan bu ivme hız kesmeden sürüyor. Uluslararası yarışmalardan ödüllerle dönen filmlerin sayısı artarken Türk seyircisinin tercihi de yerli yapımlar oluyor. Bu hafta 16 ncı sayısı çıkan MyBilet e-dergi nin kapağında ilk defa bir yerli film var: Behzat Ç. Ankara Yanıyor. Artık kült haline gelen Behzat Ç. yi duyunca aklımıza tek şey geliyor: Özlemişiz. Saygı ve sevgilerimle 2

3 İÇİNDEKİLER 8 sayfaya git 17 sayfaya KAPAK Okan Arpaç yazdı: Kurtlar Vadisi gibi, dışişlerine dahi yön veren ağır faşist ve Rambo vari saçmalıkları gördükten sonra, cinayet masasında gayet masum kalan Behzat Ç. ve arkadaşlarını izlemek, elbette yüreklere su serpiyor. git TUNA KİREMİTÇİ Onur Savaşı adıyla oynayan Av filmi de, kamerasını refah toplumundaki taşra sıkıntısına çeviriyor. Bizim taşramızda sahiden yaşanan tacizlere kulaklar kapanırken, sadece bir ihtimalin bile insanları alarma geçirişini izleyip düşünmeden edemiyorsunuz: Taşra da olsa, medeniyet medeniyettir birader! sayfaya git 21 SEVİM GÖZAY Bir gün biri deseydi ki, Anjelika Akbar la sinemaya gideceksiniz ve film bitene kadar durmadan ağlayacaksınız, Amma yaptın der geçerdim. Fakat hayat! En abartılı senaryodan daha inanılmaz olabiliyor bazen. Bu haftaki cine-date konuğum 23 yıldır Türkiyeli olan Anjelika Akbar, bu girişten anlayacağınız gibi. Filmimiz, Benim Dünyam. R Özel Ö P O T R A J 3

4 İÇİNDEKİLER sayfaya git 26 BELGİN ELÇİOĞLU Devlet Tiyatrosu sanatçılarının sahnelediği İkinci Dereceden İşsizlik Yanığı, 19 Şubat 2011 de Cumhurbaşkanının Başbakana Anayasa kitapçığı fırlatmasıyla patlayan kriz sürecini işsizlik kavramına odaklanarak anlatıyor. 29 sayfaya git BARIŞ AKPOLAT Ertuğrul Özkök, Madonna için yazdığı bir yazıda "Seri tabu katili" manşeti atmıştı geçen yıl. Çok doğru tam nokta atışı bir yorumdu. Aynı şeyi Lou Reed için iki kez diyebiliriz. 4

5 İÇİNDEKİLER VİZYONDAKİLER: Bu hafta gösterime giren diğer filmlere de göz atmakta fayda var. AJANDA: Bu hafta öne çıkan etkinlikler arasından seçim yapmak zor. Kaçırılmaması gerekenleri hatırlatalım dedik. sayfaya git 39 KÜLTÜR SANAT Martı Istanbul Hotel in bir klasik müzik sanatçısının dinletisine ve sonrasında klasik müzik sohbetlerine ev sahipliği yaptığı Klasik Müzik Akşamları başlıyor İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali 30 Ekim-10 Kasım 2013 tarihleri arasında İstanbul, Ankara, Bursa, Erzurum ve Konya da okurları en sevdikleri yazarlarla buluşturuyor KÜNYE MyBilet e-dergi 35 sayfaya git KIRMIZI GÖZLÜKLÜ KIZ 51 yaşındaki Demi Moore, kendisini aldatan eşi Ashton Kutcher dan boşanmak için 25 milyon dolar istiyor. Bu alışılmış bir durum. Ancak yeni nesilde durum farklı.23 yaşındaki Kristen Stewart aldattığı adamı geri istiyor. YAYIN YÖNETMENİ Neşe Mesutoğlu GÖRSEL YÖNETMEN Murat Çavdar EDİTÖR Belgin Elçioğlu KATKIDA BULUNANLAR Barış Akpolat, Okan Arpaç, Tuna Kiremitçi, Canan Sanan, Begüm Yılmaz, Zeynep Geylan İLETİŞİM Muallim Naci Caddesi No:47 Ortaköy İSTANBUL Telefon: MyBilet e-dergi de kullanılan tüm yazılar, kaynak gösterilerek yayınlanabilir. 5

6

7

8 SİNEMA GEZİ DİRENİŞİ NE SEVGİLERLE... BEHZAT Ç. ANKARA YANIYOR Okan Arpaç YÖNETMEN Serdar Akar OYUNCULAR Erdal Beşikçioğlu, Sanem Çelik, Nejat İşler, Aslı Tandoğan, Serenay Sarıkaya, Sadi Celil Cengiz YAPIM 2013 Türkiye SÜRE 103 dk. DAĞITIM Tiglon (Adam Film) Sermayenin iktidara göbekten bağlanmasıyla birlikte, medyanın da topyekün TRT leşmesi kaçınılmazdı. Mevcut iktidarın siyasi görüşüne, inançlarına ters düşen dizilerin, filmlerin, hatta dekolte giyinen sunucuların dahi bir çırpıda ekrandan uçurulduğu bir dönemde, Behzat Ç adlı TV dizisi de baskılara daha fazla dayanamadı yılında ilk sezonu yayına giren Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi adlı dizi, bugüne dek Türk ekranlarında pek görülmeyen bir polis dünyası resmediyordu. Neredeyse Amerikan muadilleri kadar arızalı, küfürbaz, bira ve sigara tüketmeyi seven, zekası ve cabbarlığıyla cinayetleri kararlılıkla çözmeyi bilen, kızını kaybettikten sonra kaybedecek başka hiçbir şeyi kalmamış acılı bir başkomiserdi Behzat Ç.... Soyadını, yani Ç. nin açılımını hiçbir zaman öğrenemedik. Masasındaki isimlikte Ç harfinin devamı okunmuyordu, imzasını atacağı anda da mutlaka her seferinde bir engel çıkıyordu soyadını yazmasına; en olmadı kalemi bitiyordu. Emrah Serbes in yarattığı Behzat Ç. adlı karakter, sivil kıyafetler içerisindeki Harun, Akbaba ve Hayalet adlı üç polis arkadaşıyla birlikte üç sezon boyunca maceradan maceraya koştu. Bu esnada karakterleri de yakından tanıdık; aşklarına, 8

9 SİNEMA hüzünlerine, acılarına ortak olduk. RTÜK ten (iktidardan) bu ekibe ilişkin rahatsızlık duyulduğunun homurtuları yükselince, eserin sinemada devam etmesi gündeme geldi. Nitekim 2011 de Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm çevrildi. Ancak dizi de bu arada sürdü. Bu yıl sona erdiği kesinleşince, Behzat Ç. nin serüveninin beyazperdede devam etmesine karar verildi. İktidarın Gezi Direnişi nde halkın karşısına diktiği polislere hiç benzememesiyle olsun, Beyoğlu na, Nevizade ye, Çarşı ya, Kadıköy e takılan gençler gibi bol bol bira tüketmesiyle olsun belli bir kesimin koşulsuz sahiplendiği Behzat Ç., liberaliyle, Kemalistiyle, ulusalcısıyla, solcusuyla; velhasıl iktidarın zıddında duran kim varsa herkesi kucakladığını bu yeni filmde de belli ediyor. Filmin sürprizi Nejat İşler Behzat Ç. Ankara Yanıyor, Behzat, dizinin finalinde açığa alınmıştı. Film, hikayeyi kaldığı yerden sürdürüyor. Behzat, çocuklara antrenörlük yapmaya başlamış ancak aklı elbette mesleğinde. Yerine gelen başkomiserin de sevimsiz ve uyanık biri olması sebebiyle, eski çalışma arkadaşları Behzat Ç. nin işine geri dönmesini istiyorlar. öyküsünü iki koldan ilerletiyor. Filmin başında, İçişleri Bakanı nın polis teşkilatına konuşma yaparken zehirli bir okla vurulduğunu görüyoruz. Herkes bunu kimin yaptığını bulmaya çalışırken, bir de tuhaf şekilde öldürülen bir bakkal ve konsoloslukta görevli bir Alman gündeme geliyor. Öte yandan Ankara sokaklarının Gezi Direnişi vesilesiyle biber gazına boğulduğunu görüyoruz sık sık. Behzat, dizinin finalinde açığa alınmıştı. Film, hikayeyi kaldığı yerden sürdürüyor. Behzat, çocuklara antrenörlük yapmaya başlamış ancak aklı elbette mesleğinde. Yerine gelen başkomiserin de sevimsiz ve uyanık biri olması sebebiyle, eski çalışma arkadaşları Behzat Ç. nin işine geri dönmesini istiyorlar. Bu arada antrenörü olduğu okuldaki çocuklardan birinin babası, başına biber gazı kapsülü isabet etmesi sonucu ölüyor. İktidarın emir verdiği polislerin halkı acımadan gaza boğmasıyla küplere binen Behzat, bir iki ısınma turundan sonra cinayetlere el koymaya karar veriyor ve aksiyon başlıyor. Filmin sürprizlerinden biri de, diziden de tanıdık ezeli kötü lerden Ercüment, yani Nejat İşler

10 SİNEMA İNTERNET GİŞESİ siteye git Karanlık işler çeviren, paraya para demeyen Ercüment, bu kez de kendisinden silah isteyen karanlık adamlara yardımcı oluyor ve finale doğru Behzat la heyecanlı bir karşılıklı düello yaşıyor. Bundan sonra çekilecek Gezi li filmlere örnek teşkil ediyor İlk sinema filminin yanında çok daha ayakları yere basan bir yapıda ilerleyen Behzat Ç. Ankara Yanıyor, en çok da Gezi Direnişi nin Ankara ayağına yer vermesiyle puan topluyor. Daha önce Benimle Oynar mısın? ve Şevkat Yerimdar: O Elini İndir! adlı filmlerde yapılan irili ufaklı göndermelerden sonra bu film konuya detaylı yer ayırarak hem 4-5 ay öncesinin heyecanını yeniden yaşatıyor hem de bundan sonra çekilecek Gezi li filmlere örnek teşkil ediyor. Behzat ın biber gazı kullanımından ötürü bir-iki yerde kendi teşkilatına, yani polise ağır küfürler sıralaması, hatta kendisinin de biber gazına maruz kalması ayrıca göz yaşartıcı. Mevcut koşullar göz ardı edildiğinde, aslında Ankara şivesiyle konuşan, zeka açısından pek de parlak olmayan ama gayet içten, sıcak ve samimi ekip arkadaşlarıyla cinayet masasının en gözde takımını oluşturan Behzat Ç. nin polisiye türüne önemli bir katkı sağladığı söylenemez. Öte yandan, bira içtiğinde, biber gazı kullanımına karşı durduğunda, saç uzatıp küpe taktığında polis in bizden olması mantığı da çok sağlıklı gelmiyor açıkçası. Buna göre, tüm polis teşkilatı bu şekilde kurulmuş olsa polis devleti sorunu ortadan kalkıyor olmalı. Kaldı ki kadının, erkeğin cinsel organları üzerinden ha bire küfürler sallayan; ideolojik olarak durdukları yeri belli etmeseler, neredeyse maganda diyebileceğimiz bu kahramanların belki daha soğukkanlılıkla değerlendirilmesi de gerekiyor ileride. Yine de Kurtlar Vadisi gibi, dışişlerine dahi yön veren ağır faşist ve Rambo vari saçmalıkları gördükten sonra, cinayet masasında gayet masum kalan Behzat Ç. ve arkadaşlarını izlemek, elbette yüreklere su serpiyor. Polisin bir nevi özeleştirisi olarak da okunabilecek Gezi Direnişi bölümleri başta olmak üzere, pek çok sahnesiyle mevcut kanallarda yayımlanması pek mümkün görünmeyen filmi sansürsüz olarak sinemalarda görmekte fayda var. Umarız Behzat tayin olmadan ya da açığa alınmadan, Ankara nın biber gazıyla yandığı bu öyküden sonra sıra İstanbul daki muazzam direnişi de anmaya gelir günün birinde

11 SİNEMA ESKİ TÜFEKLER MACERA PEŞİNDE Bu hafta vizyona girecek olan Last Vegas filmi için ilk kez bir araya gelen dört önemli aktörden Morgan Freeman, azcentral.com a verdiği röportajda filmden, yaşlanmaktan ve rol arkadaşlarından bahsetti. Çeviri: Belgin Elçioğlu Michael Douglas, Robert De Niro ve Kevin Kline ile daha önceden tanışıyor muydunuz? Evet, hepsiyle. Kevin le New York dönemimde, 1980 de tanışmıştım. Sahnede. Michael ile golf oynadım, Robert ile de bazı şeyler yaptık. Film değil ama. Bazı hayır işleriydi. Diyelim ki biriyle önceden tanışıyorsunuz, kamera karşısına geçince farklı bir ilişki mi oluyor aranızda? Evet, kamera kayda girince sen, sen olmaktan çıkıyorsun. Olman gereken kişi oluyorsun. Tabii aranızda da olması gereken ilişki oluyor. Ama kamera kayıtta değilken, birbirinin çalışmasını takdir eden dört adamız biz. Set eğlenceli geçti mi? Morgan Freeman 11

12 SİNEMA İNTERNET GİŞESİ siteye git Evet, çok güldük, eğlendik. Yönetmen Jon Turteltaub un harika bir mizah anlayışı var. Yönetmen sizleri idare etmek durumunda kaldı mı hiç? Hayır. Kimse onun yönetmen olarak pozisyonunu sorgulamadı. Yönetmenin deyim yerindeyse itilip kakılması kesinlikle işe yaramaz. Ciddi bir film çekerken kasvetli havayı dağıtmak için setin eğlenceli olması gerektiğini söylerler hep. Kesinlikle öyle. Kasvetli ruh halini dağıtmak istemeyen, bunu yaşamak isteyen oyuncular da var. Ama ben onlardan değilim. Karakteri yoğun şekilde yaşayan oyuncularla çalışmak biraz zor; ama çok da zor değil. Kamera kayıtta değilken diğer oyuncularla konuşmalarınız nasıl oluyor? Konuşmuyoruz. Yönetmen Kestik dediğinde herkes nereye gidecekse oraya gidiyor. Sonra çekim ekibi Hazırız dediğinde geri dönüp işinizi yapmaya devam ediyorsunuz. Kimsenin çalışma sürecini engellememek gerek. Yaşlı birini oynamak tuhaf mı sizce? Eh, hepimiz öyle değil miyiz? En gencimiz 66 yaşında. Temponuzu yavaşlatmayı düşünüyor musunuz? Tabii ki yavaşlatmam gerekecek, ama bu benim tercihimle değil, zorunluluktan dolayı olacak. Oynamak isteyip de oynayamadığınız bir rol var mı? Birçok rol var canlandırmak istediğim. Ama sahneye geri dönmeyeceğim. O defter kapandı. Neden peki? O işi sinemaya geçebilmek için yapmıştım. Çok fazla titizlik gerektiriyor, değil mi? Evet, sinemaya oranla çok daha fazla. Bir de çok rutin. Haftalarca aynı şeyi yapıp duruyorsunuz. 12

13 SİNEMA EFSANE 75 İNDE THOR LA GERİ DÖNDÜ Bu hafta gösterime giren Thor: Karanlık Dünya adlı filmde Tanrı Odin i canlandıran Sir lakaplı ünlü aktör Anthony Hopkins, Ben de Odin gibi amaçları olan kararlı ve güçlü biriyim. O, kimseye müdanası olmayan bir karakter diyor. Çeviri: Begüm Yılmaz Anthony Hopkins Hollywood un usta oyuncularından Philip Anthony Hopkins, 31 Aralık 1937 de Galler de dünyaya geldi. Muriel ve Richard Hopkins in tek çocuğu olan ünlü aktör, okul hayatının berbat geçtiğini söylüyor. Verdiği röportajlarda okuldaki başarısızlığını ve öğretmenlerinin küçümsemelerini hiçbir zaman kabul edemediğini dile getiren Hopkins, o dönemi Asosyal, hassas ve utangaç bir çocuktum. Gerçekten kötü bir öğrenciydim. Babam içinde bulunduğum bu duruma çok üzülüyordu; ama güçlü olmayı ve dik durmayı ondan öğrendim. Eğer başaramasaydım, bugün bulunduğum konumda olamazdım sözleriyle anlatıyor. 13

14 SİNEMA İNTERNET GİŞESİ siteye git Bir Oscar ı ve bir çocuğu var Bir zamanlar Elizabeth Taylor la olan evliliğiyle gündemden düşmeyen Hollywood un en çok kazanan aktörü Richard Burton dan ilham alan Hopkins, 17 yaşındayken WMCA adlı amatör bir tiyatro grubuna katılarak oyunculukla tanıştı. Piyanodaki yetkinliğini bu yeni keşfettiği ilgi alanıyla birleştiren ünlü aktör, 20 nci yüzyılın en büyük oyuncusu olarak kabul edilen Laurence Olivier tarafından Ulusal Tiyatro ya davet edildi. Burada geçirdiği dönemde, Anthony ve Kleopatra ve Kral Lear başta olmak üzere çeşitli prodüksiyonlarda rol aldı. Ona bakabilecek, sadık ve becerikli bir eş isteyen Hopkins, aradığı özellikleri Leicester Tiyatro Topluluğu nda birlikte çalıştığı kendisinden beş yaş küçük aktris Petronella Barker da buldu. Üç yıl süren evliliklerinden, şarkıcı, söz yazar ve tiyatro yönetmeni Abigail Hopkins dünyaya geldi. Amerikan vatandaşı olmak istiyorum! Sinema alanında ise ilk çıkışını 1968 yılında Peter O Toole ve Katherine Hepburn ile birlikte rol aldığı Kış Aslanı (The Lion in Winter) adlı filmle yaptı. Amerikalı televizyon izleyicileri ise usta oyuncuyu 1973 yılında Dr. Kelno yu canlandırdığı mini dizi QBVII ile keşfetmişti. Hopkins aynı yıl, yapım asistanı Jennifer Lynton ile evlendi. Çift 29 yıllık evliliklerinin ardından ayrıldı. Ayrılmalarındaki temel faktör ise Hopkins in Amerikan vatandaşı olmak istemesiydi. Bir röportajında bu konuda Jennifer ona Amerikan vatandaşı olma hayalimden bahsettiğimde çok rahatsız oluyordu. Bu yüzden evliliğimiz eninde sonunda bitecekti diyor. Hopkins, 4 Aralık 2000 tarihinde çok istediği Amerikan vatandaşlığına geçti ve İngiltere Kraliçesi tarafından verilen Sir ünvanının korunmasına izin verildi. Los Angeles ta yaşadığı süre boyunca sinema ve televizyon çalışmalarını sürdüren ünlü aktör, 1980 de John Hurt ile başrolü paylaştığı Fil Adam (The Elephant Man) ile büyük bir üne kavuştu yılında rol aldığı Kuzuların Sessizliği nde (The Silence of the Lambs) Dr. Hannibal Lecter karakteri ile sergilediği 16 dakikalık üstün performansı ona En İyi Erkek Oyuncu Oscar ı getirdi. Bu rolün hayatını değiştirdiğini söyleyen Hopkins, 2005 yılında katıldığı Oprah Winfrey Show da bu filmin yanı sıra Günden Kalanlar (The Remains of the 14

15 SİNEMA ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ Cecil B. DeMille, Altın Küre Onur Ödülü Hollywood Film Festivali- Göze Çarpan Erkek Oyuncu Performans Ödülü, İnsan Lekesi (The Human Stain) BAFTA- En iyi Erkek Oyuncu Ödülü, Günden Kalanlar (The Remains of the Day) Londra Film Eleştirmenleri Ödülü- En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, Günden Kalanlar (The Remains of the Day) Akademi Ödülü- En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, Kuzuların Sessizliği (The Silence of the Lambs) BAFTA- En iyi Erkek Oyuncu Ödülü, (The Silence of the Lambs) Altın Küre- En iyi Erkek Oyuncu Ödülü, (The Silence of the Lambs) Emmy Ödülleri- Göze Çarpan Erkek Oyuncu Performans Ödülü, The Bunker Emmy Ödülleri- Göze Çarpan Erkek Oyuncu Performans Ödülü, The Lindbergh Kidnapping Case Day) ve Kanıt (Proof) filmlerinin en çok gurur duyduğu filmleri arasında olduğunu ifade etmişti. Disleksi yüzünden her hafta yeni bir şiir ezberliyor Beyazperdede sıklıkla gerçek bir hikaye ile karşımıza çıkan ünlü aktör, sergilediği karakter ve metod oyunculuğu ile büyük beğeni topluyor. Oliver Stone un yönettiği Nixon filminde rol gereği aldığı kilolar ve iyi bir makyajla kusursuz bir Richard Nixon portresi çizen Hopkins, Picasso ile Yaşamak (Surviving Picasso) adlı filmde çekimler süresince Pablo Picasso nun yediği yemeklerin aynısını yedi. Çekimlerden önce rol alacağı her senaryoyu 250 kez yüksek sesle okuyan Hopkins'in öğrenme bozukluğu (disleksi) hastalığı sebebiyle her hafta yeni bir şiir ezberlediği de söylentiler arasında yer alıyor. Filmlerinde canlandırdığı her karakterle izleyicileri kendine hayran bırakan usta oyuncu, 24 Eylül 2003 te Hollywood Şöhretler Kaldırımı nda bir yıldızın da sahibi oldu. Aynı yıl İnsan Lekesi (The Human Stain) adlı filmde rol aldı. Filmde küçük bir rol üstlenen antikacı Stella Arroyave ile çekimler sırasında değil, onun dükkanından evi için mobilya seçerken tanıştı. Kendisinden 19 yaş küçük olan Arroyave ile birkaç ay sonra evlendi. On yıldır mutlu bir evliliği olan Hopkins, verdiği röportajlarda rol alacağı filmlerle ilgili karar vermesinde Arroyave nin ikna gücünün önemine dikkat çekmeden edemiyor. 15

16

17 SİNEMA Tuna Kiremitçi Yalnız bir avdır yürek Taşra sıkıntısı, bizim sinemamızda da defalarca anlatılmış bir mesele Carson McCullers in 23 yaşındayken yazdığı Yalnız Bir Avcıdır Yürek romanı, ilginç bir cümleyle başlar: Kasabada iki dilsiz vardı. Her gün birlikte görürdünüz onları. Sonra da o dilsizlerden yola çıkıp aynı kasabanın içinde dönenir durur hikâye. Dünya hep aynı evlerden, sokaklardan, insanlardan ibaret gibidir. Hep aynı avlardan ve avcılardan Taşra sıkıntısı, bizim sinemamızda da defalarca anlatılmış bir mesele. Nuri Bilge Ceylan ın Kasaba sından Nesli Çölgeçen in Selamsız Bandosu na, hatta Metin Erksan ın Kuyu suna kadar... Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg in sinemalarımızda Onur Savaşı adıyla oynayan 17

18 SİNEMA görüyoruz ki taşra olmanın defoları sadece üçüncü dünya ülkelerine mahsus değil. Hatta tam aksine, toplumun aşırı duyarlı olması da bireylerin başına bazen çorap örebiliyor. Av filmi de, kamerasını refah toplumundaki taşra sıkıntısına çeviriyor. Sayesinde görüyoruz ki taşra olmanın defoları sadece üçüncü dünya ülkelerine mahsus değil. Hatta tam aksine, toplumun aşırı duyarlı olması da bireylerin başına bazen çorap örebiliyor. 4-5 yaşında bir kızın anlamını bilmeden yumurtladığı bir söz yüzünden hayatı kayma noktasına gelen ilkokul öğretmeni, ahalinin gözünde bir ava dönüşüyor mesela. Kasabanın uygar ve duyarlı sakinleri, çocuğun sözünü tacize uğramış olduğunun kanıtı olarak görüyorlar. Bu da öğretmenin önce dışlanmasına, giderek resmen bir günah keçisine dönüşmesine sebep oluyor. Eski dostumuz Mads Mikkelsen tarafından başarıyla canlandırılan öğretmenimiz, bir hiç uğruna felaketin eşiğine kadar geliyor. Bir cadı avı Filmin İngilizce ismi Av, aynı zamanda bir metafor olarak yer almış öyküde. Kuzey toplumlarındaki erginlenme töreni şeklinde. Zaten öykünün en güzel taraflarından biri, suçlanan öğretmenimizin o törene katılacak yaşa gelmiş oğluyla ilişkisi. Film ilk dakikadan itibaren adım adım bir cadı avına doğru gelişirken, o da ne! Aniden ortaya babayla oğul arasında, en beter 18

19 SİNEMA İNTERNET GİŞESİ onur savaşı isimli film, kimsenin kötü olmadığı, tamamen değer yargılarının aşırı ciddiye alınmasından doğan bir krizden bahsediyor siteye git zamandaki dayanışma üzerine bir öykü çıkıyor ve o dakikadan sonra da tadından yenmiyor. Hatta yer yer Marcus gibi oğlum olsun, 10 milyon kron borcum olsun! dedirtiyor insana. Toplum karşısında yalnız olmanın, her an ava dönüşebilmek olduğunu da dobra bir şekilde anlatıyor. Eğer delikanlı Marcus ve birkaç sadık dost olmasa, Lucas ın parçalanıp yenmesi işten değil! Öte yandan kimsenin kötü olmadığı, tamamen değer yargılarının aşırı ciddiye alınmasından doğan bir krizden bahsediliyor. Babayla oğlun Marcus ve Lucas şeklinde adlandırılması da, belki kutsal kitaplara inceden bir sitem. Vinterberg in kamerası kişilere yaklaşıp uzaklaştıkça, biz de onunla beraber dalga boylarına giriyor, kiminle empati yapacağımızı şaşırıyoruz. Taşra da olsa, medeniyet medeniyettir Üstat sakin ama sıkıcı olmayan bir dille anlatmış öyküsünü. Asla daralmıyor, kafanızı bazı sanat filmlerinde olduğu gibi sıkıntıdan duvara vurma noktasına gelmiyorsunuz. Tam aksine, Şimdi ne olacak? diye merak ederek getiriyorsunuz filmin sonunu. Aynı bir avantür filmde olduğu gibi Mahalle baskısı yüzünden gittikçe birer insan avcısına dönüşen kasabalıları izlerken, neredeyse o nazik, hassas ve uygar vatandaşlardan biri olmadığı için şükredesi geliyor insanın. Bu da yönetmenin atmosfer yaratmadaki başarısının eseri olsa gerek. Laf aramızda, Oscar yarışında belki de Kelebeğin Rüyası nı bekleyen en ciddi rakiple karşı karşıyayız! Öykünün bıraktığı tek burukluk, Danimarkalı taşralıların çocuk tacizi konusundaki hassasiyetlerine tanık olmak (zaten bütün mesele bu aşırı hassasiyetten çıkıyor). Bizim taşramızda sahiden yaşanan tacizlere kulaklar kapanırken, sadece bir ihtimalin bile insanları alarma geçirişini izleyip düşünmeden edemiyorsunuz: Taşra da olsa, medeniyet medeniyettir birader! 19

20

21 SİNEMA Özel J Sevim Gözay sevim.gozay@mybilet.com R Ö P O T R A Anjelika Akbar ile Benim Dünyam seansı: BİR FİLME GİREN İNSAN, ASLA AYNI KİŞİ OLARAK ÇIKMAZ Bir gün biri deseydi ki, Anjelika Akbar la sinemaya gideceksiniz ve film bitene kadar durmadan ağlayacaksınız, amma yaptın der geçerdim. Fakat hayat! En abartılı senaryodan daha inanılmaz olabiliyor bazen. Bu girişten anlayacağınız gibi, bu haftaki cinedate konuğum 23 yıldır Türkiyeli olan Anjelika Akbar. Filmimiz, Benim Dünyam. Koltuklarımıza yerleştiğimizde bir bakıyorum Uçları içe bakan düz fönlü saçlarıyla Müjde Ar ın gençliği oturuyor yanı başımda! Çok kişi benzetiyormuş meğer, Müjde Ar ın kendisi dahil. Işıklar kararırken gözlerimi güçlükle ayırıyorum Anjelika Akbar dan. Film başlıyor ve biz çok geçmeden ağlamaya başlıyoruz! Keşke, ucunda filmin adı nakışlı ağlama mendilleri yaptırsaymış yapım şirketi, Yeşilçam a selam niyetine. Burunlar kırmızı, gözler balon çıkıyoruz salondan. Tenha bir kafeye geçiyoruz ve kayıt akıyor... Nasıl buldunuz Benim Dünyam ı? Çok etkilendim. Ve özellikle çok sevdiğim Uğur Yücel in hem yönetmenliği hem de oyunculuğu olağanüstü. Kendisi ile henüz bire bir tanışmadım ama bu filmden sonra kesinlikle tanışmak, sarılıp teşekkür etmek istiyorum. Filmin bana hatırlattığı çok özel bir olay var. Rusya da ben 5 yaşındayken, o yaşta da piyanoda ilerlemiş ve konserlere başlamışken, sağır-dilsiz bir komşumuz vardı. 11 yaşında bir kız Birkaç defa bize gelip beni izledi ve bana, kendisinin de piyano çalmak istediğini bir şekilde anlattı. Ve ben 5 yaşımdaki halimle bu 11 yaşındaki sağır ve dilsiz kıza ders vermeye başladım. Sanırım o yaşta benim için imkansız diye bir 21

22 SİNEMA şey yoktu, tam da filmde anlatıldığı ve vurgulandığı gibi Belki 25 yaşında olsaydım Böyle şey olur mu, ben yapamam, o da yapamaz derdim. Ama çocuk halimle bunu garipsemedim, imkansız görmedim ve kıza yazılı olarak nota öğretip piyano üzerindeki karşılığını öğrettim. Sonra notalara bakarak piyano çalmaya başladı kız! O çalarken onun annesinin ve benim annemin gözyaşlarını hatırlıyorum... Müthiş! Sinemaya ilk kaç yaşında gittiniz ve hangi filmdi, hatırlıyor musunuz? Evet, yaklaşık 4 yaşındaydım. Annem beni Pomni Imya Svoye adlı Rus yapımı bir filme götürdü. Çok ağır bir filmdi! Sanırım annem de pek bilmiyordu, yoksa beni o yaşta o filme götürmezdi. Konu, 2 nci Dünya Savaşı esnasında Nazi kamplarından birinde bir anne ile oğlunun dramı. Ve annesinin Ne olursa olsun, kendi ismini hatırla! uyarısı... O yaşta böyle bir filme dayanmak çok zordu. Ama bana aynı zamanda büyük bir ders oldu. Ailenin tek kızı, el üstünde tutulan bir prenses iken, yemekleri zor yiyen biriydim. Ve filmde o küçük çocuğun çürümüş bir elmayı yiyişini gördüm. Bir iki ekmek kırıntısına nasıl sevindiğini... Şükrediyorum ki, o yaşta böylesi bir film izleme fırsatı buldum... En sevdiğiniz filmleri merak ediyorum Öncelikle Andrei Tarkovsky ve onun tüm filmleri. Daha sonra Kurosawa yı çok sevdim. Elbette Fellini filmleri, özellikle Orkestra Provası. Rus filmleri arasında da çok favorim var. Son Samuray ve Yapay Zeka da çok etkilendiğim filmlerdir. Favori aktör ve aktrisleriniz? Robin Williams mesela. Onun oynadığı film seyredilecek kategoridedir benim için. DVD leri her evde olmalı bence. Julia Roberts ı severim, çok zarif ve başarılı bulurum. Birçok Rus aktör de var, Innokenti Smoktunovsky, Nikita Mihalkov... Müzikalleri, melodramları sever misiniz sinemada? Rus yapımı olanları severim. Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık ve tercih sanırım. Örnek isterseniz, Mary Poppins, Do Svidaniya, bildiğiniz Mary Poppins ın Rus uyarlaması. Film müziği de yaptınız, nasıl bir maceraydı? Rusya da bestecilik eğitimi esnasında Film Müziği Besteciliği dalında da okumuştum ve çocukluktan beri müzik kadar sinema da benim aşık olduğum bir sanat dalı. Arada önüme film 22

23 SİNEMA senaryoları geliyordu, ama Beni Unutma filminin senaryosu (Burak Göral) beni kalbimden vurdu! Film müziği bestelemek demek; yönetmenin, kameramanın, her bir aktörün toplamda yaptıklarını müzik diline tercüme etmektir. Hem mimiği, her kelimeyi, her sessizliği kalben yaşamak demektir benim için... Ağlaya ağlaya besteledim... Oyuncularla (Tuba Ünsal, Mert Fırat, Kenan Ece, Açelya Yılhan) ilk defa buluştuğumda hepsine sarıldım ve dedim ki, Haberiniz yok, ama ben sizlerle o kadar iç içe oldum ki filmi çalışırken, hepiniz benim için akraba gibisiniz En sevdiğiniz film müziği? Rus filmlerinin müzikleri haricinde Son Samuray ve Yapay Zeka. En çok hayal kırıklığına uğradığınız film müziği? Avatar! Kesinlikle hayal kırıklığı oldu benim için. Muazzam bir yapıt, onca efekt, harika bir hikaye ve bir o kadar şablon bir müzik! Ben her filmi seyrederken, bir yandan film müziklerini de bir o kadar dikkatle seyrediyorum, analiz ediyorum. Avatar için de sanırım çıtam çok yüksekti ve filmden çıkarken resmen söylendim! Çocukluktan beri müzik kadar sinemaya da tutkun olduğunuzu söylediniz, nesini seviyorsunuz sinemanın bu kadar? Bu soru için çok teşekkür ediyorum. Sanırım şöyle; antik zamanlardan beri insanlar bir görüntünün (tablo, heykel vs.) canlı olduğunu, geçmiş ve gelecek olmayıp hepsinin an da olduğunu ve donmuş da olsa bir görüntü ve ona bakan insan arasında bir köprü olduğunu insanın o görüntünün içine girip orada dolaşabildiğini farklı şekilde anlatırlardı. İşte film sanatı bir yandan donmuş görüntüyü canlandırıp, aynı zamanda insanın zaman-mekan duygusunu değiştiriyor. Filmin içine giriyor, onun gerçekliğini yaşıyoruz. Belki asla tecrübe edemeyeceğimiz şeyleri tecrübe ediyoruz. Hem de çok kısa bir zaman diliminde. Sinemada bir filme giren insan, asla girdiği gibi çıkmaz!.. Kesinlikle değişmiş olarak çıkar o filmden. Kendisi farkında olsa da, olmasa da Bu da kendi başına çok müthiş bir olay... En kötü yanı desem peki sizce sinemanın? Sinemanın benim için kötü yanı yok. Ama sinemada olmanın bazı unsurları var, belki bana çok hitap etmeyen. Rusya da sinema salonlarında asla bir şey yenmez içilmezdi mesela, yasaktı. Konser veya tiyatrodan farklı değildi. Bu yasak sadece açık havada bulunan yaz sineması için geçersizdi. Rusya dışında ise sinema salonlarına yiyecek ile giriliyor. Bu ilk başlarda 23

24 SİNEMA bana çok garip geldi. Ama maalesef alıştım, kendim bile bazen patlamış mısır yiyorum artık! İdeal sinema partneriniz? Eşimle sinemaya gitmeye bayılırım! Ve elbette büyük konuşur, değerlendiririz. En ilginci Tarkovsky filmlerinden sonra oluyor, en az 2-3 hafta her filmi konuşuruz... Çok önemli bir besteci olmanın yanı sıra çok güzel bir kadınsınız. Hiç oyunculuk teklifi aldınız mı? Sağ olun... Sadece film teklifi almakla kalmadım, oynadım da. Aslında Rusya da ailemden gizli olarak Devlet Sinema ve Tiyatro Ahmet Erdal ın kısa filminde rol aldım. Yakında ise, otistik çocukları konu alan bir filmin müziğini yapacağım ve başrolünde oynayacağım... Esasında çok yakın geçmişte TV için yeni bir dizideki 3 başrolden birini oynayacaktım, kabul de ettim. Fakat sonra fark ettim ki, oynayacağım karakterle benim Rus aksanım arasında çözülemeyecek bir tezat var. İlk kez aksanım yapmak istediğim bir işte bana engel oldu. Bugüne kadar sinemada başınıza gelen en tuhaf şey? Okul arkadaşlarımla Sinemada gerçekten bayılacak kadar sinemaya bayılan Anjelika Akbar la sohbet burada bitiyor. Haftaya yeni bir film ve sürpriz bir konukla çıkacağımız cinedate maceramızda bakalım neler olacak Hepinize iyi seyirler sevgili MyBilet severler. oğlumuz Yuri (Yürek Akbar) seyrek de olsa bize katılırsa çok mutlu oluyoruz. Eşimle filmleri seyretmek çok keyifli, bazı konularda görüş birliğimiz olabilir, olmayabilir. Filmlerden sonra yoğun olarak Enstitüsü nün sınavlarına girdim ve kazandım. Ama kazandığımı 3 sene sonrasında öğrendim! Çünkü devlet gibi bir kadın olan annem, benim gizli planımı son anda öğrenmiş, bölüm ve jüri başkanlarına gitmiş ve beni kabul ettikleri halde bana Hiç yeteneğin yok, sen git besteciliğine devam et dedirtmiş. Bunu böyle yaptığını bana çok sonra anlattı. Daha sonra yine de Rusya da bir filmde oynadım. Sonra Türkiye de Tarkovsky nin Zerkalo (Ayna) filminin özel gösterimine gitmiştik. Her filmi adeta içine girerek seyrediyorum diyorum ya... İşte filmin sonuna doğru kendimi çok tuhaf hissettim. Bir yandan da tam olarak ne olduğuyla ilgilenemedim, çünkü filmde idim. Meğer bayılmışım! Gerçek anlamda kendimi kaybedip, hatta da oturduğum koltuktan aşağıya kaymışım Herkes panik yaşamış. Uyandığımda başımda doktor vardı. Garip bir olaydı. Yıllar sonra, yakın zamanda ilk kez o zamandan sonra o filmi izledim. Özellikle beni bayıltan neydi diye de tekrar değerlendirmeye çalışıyordum. Ve anladım da