Kırıkkale Üniversitesi Bilimde Gelişmeler Dergisi (Kırıkkale University Journal of Advances in Science)

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Kırıkkale Üniversitesi Bilimde Gelişmeler Dergisi (Kırıkkale University Journal of Advances in Science)"

Transkript

1 Kırıkkale Üniversitesi Bilimde Gelişmeler Dergisi (Kırıkkale University Journal of Advances in Science) ISSN: Yayın Sahibi: Prof. Dr. Ekrem YILDIZ (Kırıkkale Üniversitesi Rektörü) Baş Editör: Prof. Dr. Saffet NEZİR (K.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı) Dergi Kısaltması: J. Adv. Sci. Yayın Kurulu: Prof. Dr. Saffet NEZİR Prof.Dr. İlhami TÜZÜN Prof.Dr. İrfan ALBAYRAK Prof.Dr. Kerim KOCA Prof.Dr. Mustafa YİĞİTOĞLU Prof.Dr. Muzaffer CAN Doç.Dr. Nazife YİĞİT KAYHAN Doç.Dr. Nuran IŞIKLAN Doç.Dr. Sevgi YURT ÖNCEL Hakemler: Prof.Dr. Serkan ERYILMAZ Atılım Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Prof.Dr. Ziya MERDAN Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü Prof.Dr. Sedat YERLİ Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Yard.Doç.Dr. Emel KIZILOK KARA Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İstatistik Bölümü Yard.Doç.Dr. Zafer SANCAK Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Yard.Doç.Dr. Mustafa YAVUZ Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Yazışma Adresi: Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Dergi Ofisi, 71450, Kırıkkale Tel: / 4001 Fax: E-posta: kubiged@kku.edu.tr Yayın Süresi: Bu dergi Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi tarafından Ocak-Haziran ve Temmuz- Aralık dönemlerinde olmak üzere yılda iki kez yayımlanır.

2 DERGİ YAZIM KURALLARI Kırıkkale Üniversitesi Bilimde Gelişmeler Dergisi, Fen Bilimlerinde Temel ve uygulamalı bilimler alanında Türkçe ve İngilizce olarak research ve review makaleleri, araştırma notlarını yayınlamaktadır. 1. Sunulacak makalenin dili Türkçe veya İngilizce olmalıdır. Ancak, metin Türkçe yazılmış makalelerde İngilizce abstract ve başlık, metin İngilizce yazılmış ise Türkçe özet ve başlık olmalıdır. 2. Gönderilecek eserler standart A4 kâğıdına (210x297 mm)times New Roman 10 punto ile tek satır aralığında, çift sütuna yazılmalıdır. 3. Makalenin yazıldığı dildeki başlığı metine uygun olarak 24 punto, açık ifadeli ve ortalanmış olarak, diğer dildeki başlığı ise başlığın hemen altına normal parantez içinde 12 punto ve kalın yazılmalıdır. Diğer başlıklar büyük harflerle koyu yazılmalıdır. Birinci derece başlıklar BÜYÜK harflerle, diğer başlıklar ilk harf büyük diğerleri küçük yazılmalıdır. 4. Yazarlar unvan belirtilmeden adı, soyadı, adresleri ve (Üniversitesi/Kurumu, Fakültesi, Bölümü, Posta Kodu, Şehir, Ülke, Elektronik Posta Adresi) sorumlu yazarın belirtilmesi şeklinde hazırlanmalıdır. 5. Metin içeriği, kaynaklar, çizelge ve şekiller ile birlikte en az 3 en çok 15 sayfa olmalıdır. Gerektiğinde danışma kurulu bu sayıyı artırabilir. 6. Şekiller, grafikler, fotoğraflar ve çizelgeler makalenin içinde, bahsedildiği yerde verilmeli, fotoğraflar bilgisayar ortamına aktarılmalı, orijinal fotoğraflar makale ile birlikte ayrıca sunulmalıdır. Şekil, grafik ve fotoğraflar JPG, TIFF formatında sunulacaktır. 7. Çalışma herhangi bir kurum ve kişi desteği ile gerçekleşmiş ise, makalenin sonunda teşekkür kısmında belirtilmelidir. 8. Eserin bölümleri özet, teşekkür ve kaynaklar dışında numaralandırılmalı ve aşağıdaki sıraya uygun olmalıdır: Özet, Metin, Teşekkür (gerekli ise) ve Kaynaklar. 9. Kaynaklar metin içinde kullanıldıkları sıra ile köşeli parantez içinde rakamla belirtilecek ve aynı rakamla kaynaklar bölümünde sıralanacaktır. 10. Tüm yazılar dergiye ekteki talimatlarda bulunan Telif Devir Hakkı Formu ile birlikte gönderilmelidir. Bu formun tüm yazar/yazarlar tarafından doldurularak ve imzalanarak, yazılan metin ile birlikte gönderilmesi zorunludur. 11. Her türlü sorunlarınız için çekinmeden bağlantı kurabilirsiniz. INSTRUCTIONS FOR AUTHORS Kırıkkale University Journal of Advances in Science publishes research and review articles, research notes in Turkish or English on basic and applied sciences. 1. The manuscript s language is Turkish or English. For manuscript in Turkish, please submit both English and Turkish abstract and title in your manuscript. 2. The manuscript should be written Times New Roman font, 10 point size and with single line spacing in double column on standard A4 paper (210 x 297 mm). 3. The title in manuscript should be 24 point size and centered on the page. The title in English should be 12 point and centered just below the other title. All title should be bold. The other heading should be written with uppercase latter starting from a new line. Other than the main heading, all heading should be written with lowercase letter except the first letter of heading. 4. Name, surname and addresses of the authors without statement of the titles (Address: University/ Organization, Faculty, Department, Postal Code, City, Country, ). 5. The minimum and maximum number of pages including references, figures and tables should be 3 and 15 respectively. If necessary the editorial board may increase the maximum. 6. Figures, graphs, photographs and tables in JPG, TIFF format should be given inside the manuscript. The photographs should be scanned and submitted as original copy. 7. If any support is given to the work by an institution or a person, it should be indicated as acknowledgement in the manuscript. 8. Each part of the manuscript should be numbered other than the abstract, acknowledgement and reference part. The following sequence should be followed: Abstract, Main Text, Acknowledgement (if necessary) and References. 9. References should be cited in text by the number in brackets. All sources cited in the text must appear in the reference list at the end of the paper. 10. All manuscripts must be sent with the Copyright Release Form. This form completed and signed by the authors, it should be sent along with the text. 11. Do not hesitate to contact us if you have any questions. 2

3 İÇİNDEKİLER Klinik Örneklerden Üretilen E.coli Suşlarının Antibiyotik Duyarlılıklarının ve "Pulsed-Field Gel Electrophoresis" Genotipik Profillerinin Araştırılması Tutku ARSLANTAŞ, Alper KARAGÖZ, Rıza DURMAZ, Mustafa ULUKANLIGİL 5 Yardımcı Sağlık Personelinin Antibiyotik Kullanımı Konusunda Bilgi Tutum ve Davranışlarının İncelenmesi Sevda GÜRSEL, Hümeyra ŞAHİN, Müberra ÖZKAN, Filiz KOÇ, Tekin Ulaş KARATEPE, Murat ALEMDAR 14 Yanlış Antibiyotik Kullanımına Bir Örnek Odontojenik Enfeksiyona Bağlı İntraoral Fistül Tedavisi: Vaka Raporu Feyza ÖZDEMİR KISACIK 21 Antibiyotiklere Direncin Engellenmesinde Moleküler Yöntemlerin Katkısı Rıza DURMAZ 24 Doğadan Elde Edilen Antibiyotikler Teoman Zafer APAN 30 Klinik Örneklerden İzole Edilen Klebsiella Pneumonıae Suşlarında Karbapenemaz, İBL ve GSBL Yapımının İncelenmesi Merih ŞİMŞEK, Kayhan ÇAĞLAR, Nedim SULTAN 37 Çiçekten Kovana Taşınan Balın Antibiyotik Değeri Çiğdem ÖZENİRLER, Kadriye SORKUN 44 Hayvan Beslemede Antibiyotiklere Alternatif Doğal Yem Katkı Maddeleri N. CÖMERT, P. SAÇAKLI 49 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Öncesi Parametreler Üzerine Etkileri 1 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER 55 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Sonrası Parametreler Üzerine Etkileri 2 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER 66 Antibiyotik Direncinin Önlenmesinde Sorumluluk Kimlerin? Nilay ÇÖPLÜ 78 Antifungal Etkili Antibiyotikler İlknur KUNDUZ, Perihan GÜLER 82 Antibiyotik Kullanımının Halk Sağlığı Açısından Önemi Meral SAYGUN 85 Yaşam Süreleri ve Sigortacılık Uygulaması Üzerine Bir Çalışma Altan TUNÇEL, Fatih TANK 94 3

4 Yalancı Akreplerin Biyolojisi ve Ekolojisine Genel Bir Bakış (Pseudoscorpionida, Arachnida) Mustafa KÜRTÜLLÜ, Nazife YİĞİT KAYHAN 100 Üniversite Öğrencilerinde İşsizlik Kaygısı Durumunun Değerlendirilmesi Kübra DURUKAN, Sevgi YURT ÖNCEL 108 Jeolojik Mineral Dentritlerinin Oluşumu Mehmet BAYIRLI, Necmettin ERDOĞAN 118 Kırıkkale deki Kum Kırlangıcı, Riparia riparia (Linnaeus, 1758) nın Biyoekolojisi Ayşegül İLİKER, İrfan ALBAYRAK, Esra TOPAKTAŞ 124 4

5 Klinik Örneklerden Üretilen E.coli Suşlarının Antibiyotik Duyarlılıklarının ve "Pulsed-Field Gel Electrophoresis" Genotipik Profillerinin Araştırılması Research of Antibiotic Susceptibilities and Pulsed Field Gel Electrophoresis Genotypic Profiles of E.coli Strains Produced From Clinical Specimens Tutku ARSLANTAŞ 1, Alper KARAGÖZ 2, Rıza DURMAZ 2,3, Mustafa ULUKANLIGİL 4 1. Turhal Devlet Hastanesi Klinik Mikrobiyoloji Laboratuarı Pk:06300 TOKAT/TÜRKİYE e.mail: tutku.aslan@mynet.com 2. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Moleküler Mikrobiyoloji Araştırma ve Uygulama Laboratuarı Pk:06100 ANKARA/TÜRKİYE e.mail: alper.karagoz82@gmail.com 3. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji A.B.D. Pk:71100 KIRIKKALE/TÜRKİYE e.mail.: rizadurmaz@ymail.com 4. Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji A.BD. Pk:06560 ANKARA/TÜRKİYE e.mail.: mulukan@fatih.edu.tr Sorumlu Yazar-İletişim adresi: Alper KARAGÖZ, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Moleküler Mikrobiyoloji Araştırma ve Uygulama Laboratuarı, 06100, Sıhhıye, Ankara, Türkiye. Tel: , E-posta: alper.karagoz82@gmail.com ÖZET Antibiyotik direnci gerek toplum gerekse hastane kökenli infeksiyonların tedavisinde başarısızlığa yol açmakta ve giderek büyüyen bir sorun olarak karsımıza çıkmaktadır. Yeni antibakteriyel ilaçların klinik tedavide uygulanması bu ilaçlara karşı dirençli mikroorganizmaların ortaya çıkması ile sonlanmaktadır. Beta laktam antibiyotiklerin çok sık kullanılmaları tüm dünyada beta laktam antibiyotiklere karsı gelişen direncin giderek artmasına ve etkilerinin azalmasına neden olmuştur. Bakterilerin antimikrobiyal ilaçlara karşı geliştirdikleri direnç mekanizmalarından en sık görülenlerinden biri sentezledikleri enzimlerle ilacın inaktive edilmesidir. Beta laktam grubu antibiyotikleri hidroliz eden beta laktamaz enzimleri bu tip dirence en iyi örnektir. Bu çalışmada yıllarında idrar örneklerinden izole edilmiş olan ESBL pozitif E.coli suşlarının fenotipik olarak antibiyotik duyarlılık paternlerinin belirlenmesi ve genotipik olarak PFGE yöntemiyle tiplendirilmesi amaçlandı. Elde edilen sonuçlarla E.coli kaynaklı idrar yolu enfeksiyonlarının ampirik tedavisinde en uygun antibiyotiği kullanmakta yön verebilecek E.coli'nin antibiyotik duyarlılık paternini elde etmek bunun yanında PFGE analizi ile izolatlar arasında muhtemel klonal ilişkiyi ortaya koyarak ortak bant profiline sahip suşların antibiyotik duyarlılıklarında da benzerlik olup olmadığı araştırıldı. Çalışmamızda 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait 10 ar adet olmak üzere toplam 30 adet E.coli suşu fenotipik ve genotipik olarak incelenerek birbiriyle karşılaştırılması yapıldı. İzolatlar 21 farklı antibiyotiğe duyarlılıkları açısından değerlendirildi. İzolatların antibiyotik duyarlılık tablolarına göre dört farklı antimikrobiyal direnç paterni elde edildi. XbaI enzimiyle gerçekleştirilen restriksiyon işlemi sonunda yapılan PFGE analizi sonucunda Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

6 Tutku ARSLANTAŞ Alper KARAGÖZ Rıza DURMAZ Mustafa ULUKANLIGİL 5 major PFGE profili elde edildi. Suşların antibiyotik direnç profillerinde benzerlikler olmasına karşın PFGE bant profilleri oldukça farklıydı. Hastanemizde özellikle E.coli kökenleri başta olmak üzere yüksek ESBL üretimi ve geniş spektrumlu sefalosporinlere karşı azalan duyarlılık söz konusudur. Geniş bir endikasyona sahip olan bu grup antibiyotiklerle ampirik tedavi tercih edildiğinde tedavi başarısızlıkları görülebilir. Problem halen sadece E.coli ve Klebsiella ile oluşan enfeksiyonlar için görülmektedir. Ancak direnç özelliklerinin farklı tür bakteriler arasında da yayılabildiği bilinmekte olup önümüzdeki yıllarda hastanemizde farklı bakterilerde de dirençle karşılaşılabilir. Anahtar kelimeler: E.coli, antimikrobial direnç, moleküler subtiplendirme, Pulse field jel elektroforezi (PFGE) SUMMARY Antibiotic resistance in both hospital and community acquired infections lead to treatment failure and appears to be a growing problem. Implementation of new antibacterial drugs in clinical treatment ends with the emergence of resistant organisms against these drugs. Frequently used of beta-lactam antibiotics leads to an increase in resistance to them and decrease in the effects of betalaktam antibiotics. Bacteria have developed resistance mechanisms against antimicrobial drugs and one of the most common mechanism is inactivating drug with enzymes. Hydrolysis of betalactam antibiotics with beta-lactamase enzymes is the best example for this type. In this study, E.coli strains isolated from urine samples between the years were studied as a phenotypic and genotypic determination of antibiotic susceptibility patterns and PFGE typing method was aimed. The results of antibiyograms giving way to the most appropriate antibiotic use fort the empirical treatment of E.coli caused ürinary tract infections and PFGE analysis revealed probable clonal relationship of putting the common band profile with antibiotic susceptibility was investigated. In our study 10 strains of the years 2006,2007 and 2008 were studied and totally 30 strains of E.coli were examined with each other as a comparison of phenotypic and genotypic structure. Isolates were evaluated for 21 different antibiotic susceptibilities. According to the table of antibiotic susceptibility of isolates there were obtained four different antimicrobial resistance patern. At the end of the process of restriction enzyme XbaI PFGE analysis revealed that in five major PFGE profile was obtained. Despite similarities in PFGE band profiles of the strains, antibiotic resistance profiles were quite different. 6 In our hospital, especially the origins of E.coli, growing production of ESBL and reduced susceptibility to broad-spectrum cephalosporins were questioned. Treatment failures can be seen when empirical treatment with this group of antibiotics with a wide range of indication. The problem is still seen only for infections caused by E. coli and Klebsiella. However the spread of resistance among bacteria in different types of properties can lead to different resistance paterns occuring in our hospital in the coming years. Keywords : E.coli, antimicrobial resistance, moleculer subtyping, Pulse field gel electrophoresis(pfge) I. GİRİŞ İdrar yolu infeksiyonları (İYE); sık görülen ve doğru tedavi edilmediğinde ya da yetersiz tedavi edildiğinde ciddi komplikasyonların ortaya çıkmasına sebep olan hastalıklardır. Bu özelliğiyle işgücü kaybı ve tedavi maliyetinin artmasına neden olmaktadırlar. Hastaların çoğu tek bir defa veya nadir ataklar şeklinde hastalıkla karşılaşırken, bir kısmında hastalığın tekrarladığı gözlenmektedir. Özellikle kadınlarda İYE larının karakteristik özelliği tekrarlamaya eğilimli olmasıdır. Hayat boyu en az bir İYE geçirme riskinin %60 olduğu bildirilmektedir. 1,2 Escherichia coli gastrointestinal sistemin doğal bir üyesidir. Alt gastrointestinal sistem florasının %99'unu anaerobik bakteriler (başta Bacteroides fragilis grubu) olusturur. Aerobik florada ise, E.coli potansiyel bir patojen olarak ilk sırada yer alır. E.coli nin farklı lokalizasyonlarda hastalık yapan kökenlerinin virülans faktörleri arasında bazı farklılıklar vardır: Gastrointestinal hastalık yapan kökenler: Gastrointestinal hastalıklar, insan barsağındaki flora kökenlerinde bulunmayan özelliklere bağlı olarak gelişir. E.coli nin toksinleri ve invazyon yeteneği rol oynar. 3,4,5 - Ekstraintestinal hastalık yapan kökenler: Patojen olsun, olmasın tüm kökenlerde ortak Mannoz Sensitif (MS) Tip I fimbrialar bulunur. Bunlar kolona tutunmadan sorumludur. 5,6,7 Üriner infeksiyona neden olan kökenlerde hemolizin, Tip II (mannoza dirençli) fimbrialar, özgül K antijenleri ve kolisin-v gibi virülans faktörleri bulunur. Tip II fimbriaların en iyi bilinenleri P ve S fimbrialarıdır. 8,9 Antibiyotik direnci gerek toplum gerekse hastane kökenli infeksiyonların tedavisinde

7 Klinik Örneklerden Üret. E.coli Suşlarının Antibiyotik Duyarlılıklarının ve "Pulsed-Field Gel Electrophoresis" Genotipik Profillerinin Araşt. basarısızlığa yol açmakta ve giderek büyüyen bir sorun olarak karsımıza çıkmaktadır. Yeni antibakteriyel ilaçların klinik tedavide uygulanması bu ilaçlara karsı dirençli mikroorganizmaların ortaya çıkması ile sonlanmaktadır. Beta laktam antibiyotiklerin çok sık kullanılmaları tüm dünyada beta laktam antibiyotiklere karsı gelisen direncin giderek artmasına ve etkilerinin azalmasına neden olmuştur. Bakterilerin antimikrobiyal ilaçlara karsı gelistirdikleri direnç mekanizmalarından en sık görülenlerinden biri sentezledikleri enzimlerle ilacın inaktive edilmesidir. Beta laktam grubu antibiyotikleri hidroliz eden beta laktamaz enzimleri bu tip dirence en iyi örnektir. 10 ESBL'ler sefuroksim, sefotaksim, seftriakson, seftizoksim, seftazidim, sefpirom ve sefepim gibi oksiimino sefalosporinleri hidroliz edebilen, aktif bölgelerinde serin bulunan ve genellikle klavulanik asit, sulbaktam veya tazobaktam gibi B-laktamaz inhibitörleri ile inhibe olan B-laktamazlardır. Karbapenemler ve sefamisinler bunlara dayanıklıdır. Bu enzimler 1-2 amino asit değişikliği ile dar spektrumlu B-laktamazlardan köken almıştır. ESBL'lerin susbtrat özgüllükleri farklı olabilmektedir. Örneğin TEM-3, TEM-4, SHV-4 ve SHV-5 gibi bazı enzimler sefotaksim ve seftazidimi aynı hızda hidroliz etmekte, bazı B-laktamazlar ise seftazidimi diğer sefalosporinlere oranla daha hızlı hidroliz etmektedir. 11,12 PFGE moleküler tiplendirme yöntemlerinin altın standardı olarak kabul edilmektedir. Bu yöntemde sıvı veya katı besiyerinde üretilen bakteriler, düşük erime ısılı agarozla karıştırılıp küçük kalıplar içine dökülmektedir. Agaroz içine karıştırılan bakteri hücreleri, deterjan ve enzim yardımıyla parçalanarak (in situ-lysis) DNA izolasyonu yapılmaktadır. PFGE; Salmonella, Neisseria gonorrhoeae, metisiline dirençli Staphylococcus aureus, Acinetobacter baumanii, Escherichia coli gibi birçok gram pozitif ve gram-negatif bakterinin tiplendirilmesinde güvenle kullanılmıştır. 13,14 Bu çalışmada yıllarında idrar örneklerinden izole edilmiş olan ESBL pozitif E.coli suşlarının fenotipik olarak antibiyotik duyarlılık paternlerinin belirlenmesi ve genotipik olarak PFGE yöntemiyle tiplendirilmesi amaçlandı. Elde edilen sonuçlarla E.coli kaynaklı idrar yolu enfeksiyonlarının ampirik tedavisinde en uygun antibiyotiği kullanmakta yön verebilecek E.coli'nin antibiyotik duyarlılık paternini elde etmek bunun yanında PFGE analizi ile izolatlar arasında muhtemel klonal ilişkiyi ortaya koyarak ortak bant profiline sahip suşların antibiyotik duyarlılıklarında da benzerlik olup olmadığı araştırıldı. II. MATERYAL VE METOD -80ºC de saklanmış olan E.coli izolatları EMB ve Nutrient agar besiyerine tek koloni ekim yöntemiyle ekilerek 37ºC de bir gece inkube edildikten sonra laktoz pozitif yeşil refle veren koloniler kontaminasyonlardan arındırılarak saf olarak tekrar ekildi, seri pasajlarla çoğaltıldı. Suşlar önce identifikasyon amacıyla klasik biyokimyasal yöntemlerden IMVIC yöntemi kullanılarak sitrat, lizin, ornitin, üre, indol, kligler iron agar besiyerlerine ekildi. E.coli olduğu düşünülen suşlar doğrulama amacıyla gram negatif kristal identifikasyon kiti ile test edilerek doğrulandı. (BBL Crystal ID System) Antimikrobiyal duyarlılık testi Clinical Laboratory Standarts Instute(CLSI) standartlarına göre disk difüzyonyöntemi ile çalışıldı. Antibiyotik olarak Becktın Dickinson tarafından üretilmiş BBL markalı sefoksitin (30 µg), sefotaksim ( 30 µg), sefepim (30 µg), seftazidim (30 µg), sefazolin (30 µg), sefalotin (30 µg), sefuroksim(5 µg), ampisilin(10 µg), ampisilin-sulbaktam(10 µg), amoksisilin-klavulonat (30 µg), imipenem (10 µg ), piperasilin (100 µg), trimetoprim-sulfometoksazol (23.75µg/1.25µg), oflosasin ( 5 µg), amikasin (30 µg), gentamisin (10 µg ), sulfisaksazol (0,25 µg), nıtrofurantoın (100 µg), piperasilin-tazobaktam (110 µg ), tikarsilin-klavulonat (85 µg), karbenisilin (100 µg) kullanıldı. Kalite kontrolü E.coli ATCC suşu ile yapıldı. İzolatlar duyarlılık farklarına göre gruplandırıldı. MAC besiyerinden, birbirine benzer morfolojideki dört veya beş koloni seçilerek 0,5 Mc Farland bulanıklığında ayarlanmış inokulum, Müeller-Hinton besiyerine yayıldı. Antimikrobiyal emdirilmiş kağıt diskler agar yüzeyine yerleştirildi. 35ºC etüvde 18 saat inkübasyon sonrası, petrilerin arka yüzünden cetvel yardımı ile her disk etrafındaki inhibisyon zon çapları ölçüldü. Karışık üremeyi veya mutant varyantı temsil edebilecek kolonilere inhibisyon zonları içinde rastlanmadı. CLSI Disk Difüzyon standart tablolarındaki değerler temel alınarak duyarlı, orta derecede duyarlı ve dirençli olarak değerlendirildi Biyokimyasal ve moleküler yöntemlerle tür düzeyinde tanımlaması yapılmış olan izolatlar saf kültür halinde üretildikten sonra HST solüsyonuyla muamele edilerek bakteri suspansiyonu hazırlandı. HST içerisinde %2 lik düşük erime ısılı agaroz (LMA) hazırlandı ve HST,LMA ve SDS karışımından oluşan karışım agaroz kalıbının godelerine (10 mm by 5 mm by 1.5 mm, Bio Rad Laboratories) dağıtıldı. Kalıplar, kaliteli DNA hazırlama amacıyla agaroz katılaşıncaya kadar +4ºC de, 10 dakika bekletildi böylece erken hücre parçalanması ve endonükleaz aktivitesi azalırken, agarozun homojen katılaşması sağlandı. İçerisinde bakteri bulunan agarozlar, kalıptan çıkarılarak hücre lizis solüsyonuna yerleştirdi. HLS-1 ve HLS- 2 solüsyonu ile muamele edilen kalıplar ardı ardına 3 er kez su ve TE tamponuyla yıkandı Böylece içinde saflaştırılmış DNA bulunan agaroz kalıplar, 7

8 Tutku ARSLANTAŞ Alper KARAGÖZ Rıza DURMAZ Mustafa ULUKANLIGİL restriksiyon enzimleriyle (RE) kesime hazır hale getirilmiş oldu. Tüplerdeki kalıpların üzerine XbaI enzim ve tampon karışımından eşit miktarda eklendi. 37 o C de 2 saat inkübasyon yapıldı. TBE solüsyonu ve pulsed-field certified agaroz ile %1 lik agar hazırlandı ve enzimle kesilmiş olan DNA kalıpları agar içerisine bir tarak yardımıyla gömüldü, tablo üzerindeki katılaşmış olan agaroz, içerisinde ml 0.5x TBE tamponu bulunan PFGE tankına yerleştirildi. Elektroforez Elektroforez CHEF-DR II sisteminde (Bio-Rad Laboratories, Nazareth, Belgium) uygulandı. Elektroforez koşulları aşağıdaki gibi uygulandı.(tablo I) Tablo I : PFGE koşulları Restriksiyon enzimi Vuruş açısı Akım Sıcaklık Süre FastDigest XbaI V/cm C 20 sa FastDigest NotI V/cm C 22 sa Sonucun gözlenmesi ve analizi 1. Elektroforezden sonra jel, 5 µg/ml etidyum bromür içeren 400 ml ultra saf su içine alındı. Yirmi dakika boyanmaya bırakıldı. 2. Boyanan jel Gel Logic 2200 imaging system (ayrım gücü 1708x1280 pixel, Kodak Company, NY, USA) kullanılarak DNA bant görüntülerinin fotoğrafı çekildi, resimler TIFF formatında kayıt edildi. 3. Gel Compar II yazılım sistemi (version 3.0, Applied Maths, Sint Martens-Latern, Belçika) kullanılarak bant profilleri analiz edildi. Öncelikle her resimde bulunan üç adet standart suş (1, 7, 15, kuyucuklarda yürütülen) yardımı ile resimler arası normalizasyon yapıldı. Unweighted pair group method with mathematical averaging (UPGMA) kullanılarak PFGE profillerinin, dendogramı ve kümeleşme analizi yapıldı. Bantlara bağlı Dice benzerlik katsayısına göre suşlar arasındaki ilişki belirlendi. Benzerlik katsayısının hesaplanmasında bant ve profil toleransı, % olarak alındı. 4. Tenover ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş kriterler kullanılarak izolatlar aynı, yakın ilişkili, muhtemel ilişkili ve ilişkisiz olarak değerlendirildi. Tenover Kriterleri: Aynı izolatlar: Aynı sayı ve boyutlarda bant içeren izolatlar için kullanılır. Bu izolatlar, genetik olarak farksız kabul edilir. Epidemiyolojik olarak ilişkilidir. III. BULGULAR Yakın ilişkili izolatlar: Salgın suşu ile aralarında 2-3 bant farkı vardır. Büyük olasılıkla salgınla ilişkili suşlardır. Muhtemel ilişkili izolatlar: Salgın suşları ile aralarında 4-6 bant farkı vardır. Muhtemelen salgınla ilişkilidirler. İlişkisiz izolatlar: Aralarında 7 bant farkı vardır. Salgınla ilişkileri bulunmayan suşlardır. Birinci grupta (R1) SXT, OFX ve AMP direnci mevcut olup tüm gruplar içinde % 42'lik bir orana sahipti. Betalaktam-betalaktam inhibitör kombinasyonları % 27 ile ikinci grupta (R2) sınıflandırıldı. Üçüncü grupta (R3) aminoglikozidlerin önde gelenleri ele alındı, % 22'lik paya sahipti. Diğer antibiyotikler de 4. grupta (% 9) sınıflandırıldı. (Tablo 2) Tablo II: E.coli suşlarının direnç profili Direnç Direnç paterni İzolat No. % fenotipi RI SXT,OFX,AMP 1,2,5,6,7,8,9,13,17,20,21,25,26 42 RII AMC,TZP,TIM 3,10,14,15,18,19,22,28 27 RIII GM,AN,CB,PIP 4,12,16,23,27,29 22 RIV FM,G25,IMP 11,24,30 9 E.coli izolatlarının antibiyogram tiplendirilmesi yapıldıktan sonra genotipik tiplendirilmesi amacıyla yapılan PFGE çalışmasında E.coli DNA ları restriksiyon endonükleaz aktiviteli FastDigest XbaI enzimiyle kasildikten sonra çeşitli bant paternlerinin görüldüğü PFGE jel görüntüleri ortaya çıktı. (Şekil 1,2,3) 8

9 Klinik Örneklerden Üret. E.coli Suşlarının Antibiyotik Duyarlılıklarının ve "Pulsed-Field Gel Electrophoresis" Genotipik Profillerinin Araşt. S S S S S S Şekil 1: FastDigest XbaI PFGE görüntüsü, grup [1-10] S:Standart suş S S S Şekil 3: FastDigest XbaI PFGE görüntüsü, grup [21-30] S:Standart suş PFGE bant profillerininin sergilendiği E.coli suşlarının jel görüntülerinden bir sonraki aşamada dendogram anlizi yapıldı. Gel-Compare-II kullanılarak yapılan bant profil analizinden sonra PFGE profil dendogramları oluşturularak Dice benzerlik katsayısına göre suşlar arasındaki ilişkiler belirlendi yılına ait 10 adet E.coli suşunun dendogramı yapıldığında 4 major PFGE profili elde edildi. Birinci grupta 2 ayrı suşa ait bant paterni izlenmektedir. İkinci grupta 2 identik suş içeren bir küme ve bu suşlarla yakın ilişkili bir suş ve ayrıca farlı profile sahip 2 suş içermektedir. Üçüncü gruba ait tek bir suş bulunmaktadır, dördüncü profilde 2 ayrı suşa ait bant paterni izlenmektedir ( Şekil 4). Şekil 2: FastDigest XbaI PFGE görüntüsü, grup [11-21] S:Standart suş Şekil 4: E.coli FastDigest XbaI PFGE profili, 2006 [1-10] 2007 yılına ait 10 adet E.coli suşunun dndogramı yapıldığında 4 major PFGE profili elde edildi. Birinci grupta 2 identik suş içeren bir küme ve bu suşlardan farklı bir suş içermektedir. İkinci profilde yakın ilişkili 2 suş ve bunlardan farklı bir suş bulunmaktadır. Üçüncü profilde yakın ilişkili 2 suş ve bu suşlardan farklı bir suş bulunmaktadır, dördüncü profilde ise tek bir suş bulunmaktadır ( Şekil 5). 9

10 Tutku ARSLANTAŞ Alper KARAGÖZ Rıza DURMAZ Mustafa ULUKANLIGİL Şekil 5: E.coli FastDigest XbaI PFGE profili, 2007 [11-20] 2008 yılına ait 10 adet E.coli suşunun dendogramı yapıldığında 4 major PFGE profili elde edildi. Birinci profilde muhtemel ilişkili olabilecek 2 suş ve bunlardan farklı 2 ayrı suş bulunmaktadır. İkinci profilde yine muhtemel ilişkili olabilecek 2 suş görülmektedir. Üçüncü ve dördüncü profilde yakın ilişkili ikişer suş dendogram görüntüsü üzerinde izlenmektedir.( Şekil 6). Şekil 6: E.coli FastDigest XbaI PFGE profili, 2008 [21-30] 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait 30 adet E.coli suşunun toplu dendogramı incelendiğinde 5 major PFGE profili elde edildi. Birinci profide 2 ayrı suşa ait bant paterni izlenmiştir. İkinci profilde 2 identik suş içeren bir küme ve bunlardan tamamen farklı 5 suş görülmüştür. Üçüncü profilde 2 adet yakın ilişkili suş ve bunlardan farklı 4 ayrı suşa ait bant paterni izlenmiştir. Dördüncü profilde 2 identik suş içeren bir küme, 2 ayrı yakın ilişkili ikişer suş ve bunun haricinde 4 ayrı suş görülmüştür. Beşinci profilde 3 ayrı suşa ait bant profiline rastlanmıştır. Bu 5 grubun haricinde profilleri daha farklı olan 2 suş daha bulunmaktadır.( Şekil 7) Şekil 7: E.coli FastDigest XbaI PFGE profili, [1-30] Yapılan tüm çalışmalardan sonra bütün verileri biraraya getirme aşamasında anlamlı sonuçlarla bağdaştırabilmek için hastaların klinik dosyalarından epidemiyolojik verilerine ulaşıldı. Farklı zamanlarda hastanemize başvuran hastaların tümü Ankara da istikamet etmekteydi. Çalışmamızda incelenen 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait 30 izolatın epidemiyolojik bilgileri, antimikrobiyal duyarlılık paternleri ve PFGE tipleri ile ilgili bilgilerin ortak paydada buluştuğu bir veri tablosu elde edildi.(tablo III) Tablo III: E.coli suşlarının PFGE ve antibiyotik direnç profillerinin karşılaştırılması (ADP: Antibiyotik Direnç Paterni) İzolasyon Tarihi Yeri İzolat No ADP Ank., Ekim, RI III Ank., Ekim, RI I Ank., 2006 Ank., 2006 Kasım, Aralık, 3 RII II 4 RIII II PFGE Tipi Ank., 2006 Şubat, 5 RI * 10

11 Klinik Örneklerden Üret. E.coli Suşlarının Antibiyotik Duyarlılıklarının ve "Pulsed-Field Gel Electrophoresis" Genotipik Profillerinin Araşt. Ank., Mart, RI I Ank., 2006 Ank., 2006 Mayıs, Haziran, Ank., Temmuz,2006 Ank., Temmuz, RI V 8 RI II 9 RI IV 10 RII IV Ank., Eylül, RIV III Ank., Eylül, RIII II Ank., Ekim, RI II Ank., 2007 Ank., 2007 Aralık, Aralık, 14 RII III 15 RII IV Ank., Ocak, RIII IV Ank., Ocak, RI IV Ank., Ocak, RII V Ank., 2007 Ank., 2007 Nisan, Ağustos, 19 RII V 20 RI IV Ank., Ekim, RI IV Ank., Ekim, RII II Ank., 2008 Ank., 2008 Kasım, Aralık, 23 RIII III 24 RIV II Ank., Mart, RI III Ank., Mart, RI III Ank., 2008 Ank., 2008 Mayıs, Haziran, 27 RIII IV 28 RII IV Ank., Temmuz,2008 Ank., 2008 Temmuz 29 RIII V 30 RIV * * PFGE profili gruplandırmaya alınmayan suşlar. E.coli suşlarının genotipik araştırılmasında elde edilen 5 PFGE profil grubu içinde en sık görülenler grup 4 (10 suş) ve grup 2 (7 suş) idi. Grup I'de yer alan 2 suş RI direncine sahip olup SXT,OFX ve AMP direnci mevcuttu. Grup II'de yer alan küme oluşturan iki identik suş aynı ADP'ni (RI) göstermektedir ayrıca RII (beta laktam inhibitör) ve RIII (aminoglikozid) direncine sahip ikişer suş ile RIV direncine sahip bir suş bulunmaktadır. Grup III'de yer alan 3 suş aynı ADP'ni göstermektedir (RI). Ayrıca RII,RIII ve RIV direncine sahip birer suş bulunmaktadır. Grup IV'de yer alan 10 suştan 4'ü RI direncine sahip iken, yine aynı ADP'ne sahip olan 3 adet RII direncine sahip suş ve 3 adet RIII direncine sahip suş bulunmaktadır. Grup V'de bulunan 3 suştan biri RI direncine sahip iken diğer 2 suş RII direncine sahiptir. Ortak PFGE paternlerine sahip 5 grup haricinde bulunan 2 ayrı suş ise RI ve RIV direncine sahiptir. IV. TARTIŞMA Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de özellikle ESBL salgılayan enterobactericeae üyelerinin etken olduğu infeksiyonlar artış göstermektedir. ESBL ler hemen hemen tüm enterik bakterilerde tanımlanmış olmasına rağmen sıklıkla E.coli ve Klebsiella pneumoniae kökenlerinde bulunmaktadır. Ülkemizden Akçam ve ark. nın. 15 yaptığı ESBL üretimini çift disk sinerji testi (ÇDST) yöntemi ile araştırdıkları çalışmalarında E.coli ve Klebsiella spp. izolatlarında ESBL varlığı sırasıyla % 7.2 ve % 35 iken Proteus spp. lerde ise ESBL tespit edilmediğini bildirmişlerdir. Aktaş ve ark. nın 16 ESBL üretimini ÇDST yöntemi ile araştırdıkları çalışmalarında, çalışmaya alınan 52 E.coli suşunda % 19.2, 12 Klebsiella pneumoniae suşunda % 58.3 oranında ESBL pozitifliği olup, 6 Proteus kökeninde ise ESBL bulunmadığını bildirmişlerdir. Şahin ve ark. 17 ise aynı yöntem ile çalışmalarına aldıkları 108 E.coli, 44 Klebsiella spp. ve 22 Proteus spp. de sırasıyla % 19.4, % 15.9, % 13.6 oranlarında ESBL pozitifliği saptamışlardır. Yurt dışında yapılan çeşitli çalışmalarda da ESBL sıklığı, E.coli kökenlerinde % 11.0 ile % 63.6, Klebsiella kökenlerinde ise % 13.0 ile % 86.6 arasında rapor edilmiştir. 18,19,20 Gerek ülkemizde gerekse yurtdışındaki ESBL oranlarında görülen farklılıklar, bakterilerdeki enzim üretim sıklığının belli şartlarla değişiyor olması ile ilgilidir. Enzim üretimindeki artışın geniş 11

12 Tutku ARSLANTAŞ Alper KARAGÖZ Rıza DURMAZ Mustafa ULUKANLIGİL spektrumlu beta-laktam antibiyotik kullanımıyla yakın ilişkili ve beta-laktam direncindeki artışla paralel olduğu bilinmektedir. Özkan ve ark. 21 E.coli lerde seftriakson, seftazidim ve sefotaksim gibi 3. Kuşak sefalosporinlere % oranında duyarlılık saptarken, K.pneumoniae suşlarında % oranında duyarlılık saptamışlardır. Bizim çalışmamızdaki E.coli kökenlerinde görülen üçüncü kuşak direnci de bu bakterilerdeki ESBL üretimi ile orantılıdır. Çalışmamızda PFGE-CHEF sistemi kullanılarak yapılan E.coli suşlarının analizinde Tenover ve ark. nın 22,23,24,25 standart kriterleri esas alınmıştır. Tenover kriterlerine göre izolatların restriksiyon paternleri aynı bant sayısına sahipse ve karşılıklı bantlar aynı boyuttaysa bu izolatlar aynı suştur. Bizim çalışmamızdaki 30 suş içerisinde küme oluşturan 4 suş aynı bant profiline sahip olup epidemiyolojik olarak aynı suş olabilirler, bu suşların epidemiyolojik olarak incelendiğinde aynı bölgeden hastanemize başvurdukları tespit edilmiştir, bununla birlikte direnç profilleri karşılaştırıldığında bir benzerliğe rastlanmamıştır. XbaI kesim profillerine göre çalışmamızdaki 30 suş içerisinde 22 suşun epidemiyolojik olarak ilişkisiz olduğunu söylemek mümkündür. Değişik ülkelerde ve merkezlerde yapılan çalışmalar beta-laktam antibiyotiklere direncin artmakta olduğunu ve bunun dünya çapında bir sorun olduğunu göstermektedir. Son on yılda plasmidle kodlanan ESBL ler çok hızlı bir şekilde artmıştır. 26,27,28 Halen bu suşların çoğu betalaktamaz inhibitörlü kombinasyonlarla tedavi edilebilmektedir. Ancak bu kombinasyonlarla tedavi edilmeyen suşların sayısı da giderek artmaktadır. 29 Ayrıca ESBL üreten suşlar değişik mekanizmalarla diğer antibiyotik sınıflarına da gittikçe artan oranda direnç geliştirmekte olup, eğer önlem alınmazsa gelecekteki antibiyotik seçeneklerimizin son derece kısıtlanacağı öngörülmektedir. Hastanemizde özellikle E.coli kökenleri başta olmak üzere yüksek ESBL üretimi ve geniş spektrumlu sefalosporinlere karşı azalan duyarlılık söz konusudur. Geniş bir endikasyona sahip olan bu grup antibiyotiklerle ampirik tedavi tercih edildiğinde tedavi başarısızlıkları görülebilir. Problem halen sadece E.coli ve Klebsiella ile oluşan enfeksiyonlar için görülmektedir. Ancak direnç özelliklerinin farklı tür bakteriler arasında da yayılabildiği bilinmekte olup önümüzdeki yıllarda hastanemizde farklı bakterilerde de dirençle karşılaşılabilir. E.coli suşlarının antibiyotik direnç paterni hakkında daha ayrıntılı bilgi elde etmek adına günümüzde yapılan moleküler çalışmalardan biri de PFGE'dir. Bu çalışmada ESBL pozitif E.coli suşlarını genotipik olarak PFGE yöntemiyle inceleyerek antibiyotik dirençlerinin benzerlikleri hakkında bilgi edinmek amaçlandı, anlamlı verilere ulaşılamamakla birlikte önümüzdeki yıllarda bu gibi çalışmaları artırmayı hedeflemekteyiz. Hastanemizde özellikle E.coli kökenleri başta olmak üzere yüksek ESBL üretimi ve geniş spektrumlu sefalosporinlere karşı azalan duyarlılık söz konusudur. Geniş bir endikasyona sahip olan bu grup antibiyotiklerle ampirik tedavi tercih edildiğinde tedavi başarısızlıkları görülebilir. Problem halen sadece E.coli ve Klebsiella ile oluşan enfeksiyonlar için görülmektedir. Ancak direnç özelliklerinin farklı tür bakteriler arasında da yayılabildiği bilinmekte olup önümüzdeki yıllarda hastanemizde farklı bakterilerde de dirençle karşılaşılabilir. Sonuç olarak antibiyotik direnci artış hızını azaltabilmek adına, her zaman üzerinde durulan fakat her zaman yeterli derecede uygulanamayan rasyonel antibiyotik kullanımı için ısrarcı olunması gerekir. Ampirik antibiyotik tedavisi seçimi sırasında bakteriyel organizmanın lokal prevalansı ve antibiyotik duyarlılığı göz önünde bulundurulması gerekir. Hastanemize başvuran hastaların idrar örneklerindn izole edilen E.coli suşlarında yüksek ofloksasin, trimetoprimsulfometoksazol ve ampisilin direncine rastlanmıştır. Bu antibiyotiklerin aşırı kullanımı bakteride direnç gelişimine sebep olmuş olabilir. Bilgilendirme Bu çalışma, XXXV. Türk Mikrobiyoloji Kongresi nde sunulmuştur. (3-7 Kasım 2012-Pine Bay Otel, Kuşadası,Aydın). Not: Yazarlar herhangi bir çıkar çatışması bildirmemişlerdir. KAYNAKLAR 1. Gupta K, Hooton T M. Duration of Therapy for Urinary Tract Infection: The Long and the Short of It. Clinical Infectious Diseases 2004; 39: Wagenlehner FME, Naber KG. Treatment of bacterial urinary tract infections: Presence and future. Eur Urology 2006; Bilgehan H: Klinik Mikrobiyolojik Tanı 2004, s: , 4. baskı. 4. Mahon RC, Lehman CD, Manuselis G: Textbook of Diagnostic Microbiology 2007, s: , 3. baskı. Saunders Elsevier, UK 5. Forbes AB, Sahm FD, Weissfeld AS: Bailey& Scottt s Diagnostic Microbiology, 2007 s: baskı, Mosby Elsevier, UK. 6. Winn W, Allen S, Janda W, Koneman E, Procop G, Schreckenberger P, Woods: Koneman s Color Atlas and Textbook of Diagnostic Microbiology, 2006.s: baskı, Lippincott Williams & Wilkins, UK 12

13 Klinik Örneklerden Üret. E.coli Suşlarının Antibiyotik Duyarlılıklarının ve "Pulsed-Field Gel Electrophoresis" Genotipik Profillerinin Araşt. 7. Mandell LG, Bennett JE, Dolin R: Principles and Practice of Infectious Diseases, 2005, cilt:1, s: , 6. baskı. Elsevier Churchill Livingstone, UK. 8. Brzuszkiewicz E, et al. How to become a uropathogen: comparative genomic analysis of extraintestinal pathogenic Escherichia coli strains. Proc Natl Acad Sci USA 2006;103: Chen SL, et al. Identification of genes subject to positive selection in uropathogenic strains of Escherichia coli: a comparative genomics approach. Proc Natl Acad Sci USA 2006;103: Bush, K., G. A. Jacoby, and A. A. Medeiros A functional classification scheme for B- lactamases and its correlation with molecular structure. Antimicrob. Agents Chemother. 39: Lautenbach E, Patel BJ, Bilker WB, Edelstein PH, Fishman NO. Extended spectrum beta-lactamase-producing Escherichia coli and Klebsiella pneumoniae: risk factors for infection and impact of resistance on outcomes. Clin Infect Dis 2001; 32: Tolun V, Küçükbasmacı Ö, Törümküney D, Çatal C, Anğ M. Relationship between ciprofloxacine resistance and extended spectrum beta-lactamase-production in E.coli and Klebsiella strains. Clin Microb Infect 2004; 10(1): Rıza Durmaz, Barış Otlu, Fatih Koksal, Salih Hosoglu, Recep Öztürk, Yasemin Ersoy, Elif Aktaş, Nafia Canan Gursoy and Ahmet Calıskan. The optimisatıon of a rapıd pulsed field gel electrophoresis protocol for the typing of Acinetobacter baumannii, Escherischia coli and Klebsiella spp. Jpn. J. İnfect. Dis., 62, , Gardiner,K. Pulsed-Field Gel Electrophoresis. Analytical Chemistry, 63: , Akçam F. Z., Gönen İ., Kaya O., Yaylı G., Hastane Enfeksiyonu Etkeni Çeşlitli Gram-Negatif Bakterilerde Genişlemiş Spektrumlu Beta- Laktamaz Yapımının iki Yöntemle Araştırılması, Klimik, 17 (1): (2004). 16. Aktaş H, Şahin Ü, Yiğit N, Al F, Tuncel E. Gram negatif bakterilerde genişlemiş spektrumlu beta-laktamazların çift disk sinerji ve E-test yöntemleri ile araştırılması. İnfek Derg 2001;15(3): Şahin İ, Kaya D, Öksüz Ç, Okay A, Şencan İ, Öztürk E. Klinik örneklerden izole edilen gram negatif çomaklarda genişlemiş spektrumlu betalaktamaz sıklığı ve antibiyotik duyarlılığı. İnfek Derg 2003 ; 17(1): Jain A, Roy I, Gupta MK, Kumar M, Agarwal SK. Prevalance of extended spectrum beta-lactamase producing gram negative bacteria in septiceamic neonates in tertiary care hospital. J Med Microbiol 2003; 52(5): Tzelepi E, Magana CH, Platsouka E, Safianou D, Paniara O, Legakis NJ, Vatopoukus AC, Tzouvelekis LS. Extended spectrum betalactamase types in Klebsiella pneumoniae and Escherichia coli in two Greek hospitals. Int J Antimicrob Agents 2003; 21(3): Ho PL, Tsang DN, Que TL, Ho M, Yuen KY. Comparison of screening methods for detection extended spectrum betalactamases and their prevalance among Escherichia coli and Klebsiella species in Hong Kong. APMIS 2000; 108(3): Özkan Ç, Oldacay M, Erdem G. Hastane infeksiyonu etkeni olarak izole edilen Eschrerichia coli ve Klebsiella pneumoniae suþlarýnda geniþlemiþ spektrumlu beta-laktamaz sıklığı. ANKEM Derg 2002; 16(1): Esther-Maria Antão, Lothar H Wieler and Christa Ewers. Adhesive threads of extraintestinal pathogenic Escherichia coli. Gut Pathogens 2009, 1:22 doi: / Tenover, F. C., R. D. Arbeit, R. V. Goering, P. A. Mickelsen, B. E. Murray, D. H. Persing, and B. Swaminathan Interpreting chromosomal DNA restriction patterns produced by pulsed- field gel electrophoresis: criteria for bacterial strain typing. J. Clin. Microbiol. 33: Tenover, F. C., J. M. Mohammed, T. Gorton, and Z. F. Dembek Detection and reporting of organisms producing extended-spectrum B- lactamases: survey of laboratories in Connecticut. J. Clin. Microbiol. 37: Tenover et al., 1997 F.C. Tenover, R.D. Arbeit and R.V. Goering, How to select and interpret molecular strain typing methods for epidemiological studies of bacterial infections: a review for healthcare epidemiologists, Infect. Control Hosp. Epidemiol. 18 (1997), pp Federico Perez, Andrea Endimiani, Kristine M. Hujer, and Robert A. Bonomo. The Contınuıng Challenge of ESBLS. Curr Opin Pharmacol October ; 7(5): David L. Paterson and Robert A. Bonomo. Extended-Spectrum β-lactamases: a Clinical Update. Clınıcal Mıcrobıology Revıews, Oct. 2005, p Ramphal R, Ambrose PG. Extended spektrum beta-lactamases and clinical outcomes: Current data. Clin Inf Dis 2006; 42: Zaoutis ET, Goyal M, Chu JH, et al. Risk factors for outcomes of bloodstream infection caused by extended spectrum beta-lactamaseproducing E.coli and Klebsiella species in children. Pediatrics 2005; 115:

14 Yardımcı Sağlık Personelinin Antibiyotik Kullanımı Konusunda Bilgi Tutum ve Davranışlarının İncelenmesi (Supplementary Information Regarding the Use of Health Care Workers and Behaviour Analysis of Antibiotics) Sevda GÜRSEL, Hümeyra ŞAHİN, Müberra ÖZKAN, Filiz KOÇ, Tekin Ulaş KARATEPE, Murat ALEMDAR Sakarya İl Sağlık Müdürlüğü, Sakarya, 54000, Türkiye ÖZET Amaç: Bu çalışma, yardımcı sağlık personelinin antibiyotik kullanımına ilişkin davranışlarını ve bakış açısını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Sakarya İlindeki Toyota-Sa Acil Yardım Hastanesinde görev yapan tüm yardımcı sağlık personeli araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. (n=130). İstatistiki analizlerde ki-kare testi kullanılmıştır. Bulgular:Yardımcı sağlık personelinden herhangi bir nedenle doktora gitmeden antibiyotik kullananların oranı %30 dur.yardımcı sağlık personelinin %26,2 si antibiyotik tedavisini yarım bırakmıştır. % 53,8 i evinde antibiyotik bulundurmaktadır.yardımcı sağlık personelinin %69,2 si ÜSYE nedeniyle antibiyotik kullanmıştır. Sonuç:Çalışmanın sonucunda, yardımcı sağlık personeline yönelik eğitim ve farkındalık çalışmaları yürütülmesi konuyla ilgili duyarlılığın yükselmesine katkı sağlayacaktır. Anahtar Sözcükler: Antibiyotik, Yardımcı Sağlık Personeli, Davranış ABSTRACT: Objective: In this study, we aimed to determine and viewpoint of antibiotic use among health care workers.method: Health care workers of Toyota-Sa Emergency Hospital Sakarya is the universe of this study.(n=130) We used chi-square test for statistical analysis.results: Among our study group;without physician examination antibiotic use ratio is % 30.And % 26.2 of this group leaved the therapy without finishing their medication. % 53.8 of whole group keep antibiotic in their house in the case of use without examination by a physician. The reason of antibiotic use is mostly enfection of upper respiratory system. (%69,2). Conclusion:Systematic education will reduce erroneous use of antibiotics and increase awerness on this public health problem. Key Words: Antibiotic, Health Care Workers., Behavior Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

15 Yardımcı Sağlık Personelinin Antibiyotik Kullanımı Konusunda Bilgi Tutum ve Davranışlarının İncelenmesi 1.GİRİŞ Geçmişte olduğu gibi günümüzde de enfeksiyon hastalıkları halk sağlığı sorunları arasında önemini devam ettirmekte, doğru antibiyotik seçimiyle yapılan tedavilerle de genellikle başarı sağlanabilmektedir. Doğru uygulanan antibiyotik tedavileri ile komplikasyonların önüne geçilebilmekte, hastalığın şiddeti azalırken hastalık süresi de kısalmaktadır. Antibiyotiklerin gereksiz kullanımı veya yanlış seçimi tedaviyi olumsuz kılmaktadır. Bunun yanında viral kaynaklı enfeksiyonlarda da antibiyotik tedavileri ile mikroorganizmalar antibiyotiklere karşı direnç kazanmaktadır. Enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde önemli bir yeri olan antibiyotiklerin akılcı olmayan kullanımı ne yazık ki çok yaygındır. Antibiyotiklerin yanlış kullanımı hastanın ilaç yan etkileri ile zarar görmesinin yanında, ekonomik kayıplara da yol açmaktadır. Bunun yanında antibiyotiklere karşı gelişen direnç, sadece hastada değil, küresel bir tehdidi oluşturacak direnç gelişimine de olumsuz katkılarda bulunacaktır. 2.AMAÇ Akılcı ilaç kullanımı alanında, toplumsal bilincin arttırılması ve farkındalık oluşturulması Sağlık Bakanlığının politikalarından birini oluşturmaktadır. Akılcı antibiyotik kullanımı bilincinin geliştirilmesinde topluma yönelik eğitim ve farkındalık faaliyetlerinin yanında, hekim ve yardımcı sağlık personelinin antibiyotik reçete etme ve kullanma konusundaki tutum ve davranışlarının geliştirilmesi de büyük önem arz etmektedir. Yardımcı sağlık personelinin antibiyotik kullanımı ile ilgili yanlış tutum ve davranışlarının giderilebilmesinin en gerçekçi yolu, onun konuyla ilgili yaklaşımlarının tüm boyutlarıyla ortaya konulmasından geçmektedir. Yapılan çalışmalarda doğru kullanıldığında önemli yararları olan antibiyotiklerin, yanlış kullanımı sonucu oluşturduğu olumsuz etkiler konusunda toplumun yanı sıra bu konuda bilgili olması gereken sağlık personelinin bile yeterli bilgisinin olmadığı veya konuya gerekli ilgi ve dikkati göstermediği belirtilmektedir. Yardımcı sağlık personelinin akılcı antibiyotik kullanımı konusunda var olan tutum ve davranışlarını incelemek yanlış bilgi ve tutumlarını değiştirmek bu alanda atılacak önemli adımlardan biridir. Bu düşünceden hareketle bu çalışma, yardımcı sağlık personelinin antibiyotik kullanımına ilişkin davranışlarını ve bakış açısını belirlemek amacıyla yapılmıştır. 3.YÖNTEM Sakarya Toyaota-Sa Acil Yardım Hastanesinde görev yapan tüm yardımcı sağlık personeli araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. (n=141 ) Araştırmada tüm evrene ulaşılması hedeflenmiştir. Araştırmanın sonunda yardımcı sağlık personelinin araştırmaya katılım oranı % 92 olmuştur. Araştırmanın, bağımsız değişkenlerini yardımcı sağlık personelinin demografik özellikleri, bağımlı değişkenlerini ise antibiyotik kullanımı konusundaki davranışlarını ölçen sorular oluşturmaktadır. Araştırmada katılımcılara demografik özelliklerini belirleyen 5, antibiyotik kullanma konusundaki davranışlarını belirleyen 11 olmak üzere toplam 16 adet soru yöneltilmiştir.. Veriler Ağustos 2012 tarihleri arasında yardımcı sağlık personeli ile yüz yüze görüşme yöntemiyle elde edilmiştir. Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde SPSS 11.0 paket program kullanılmıştır. 4.BULGULAR a.araştırmaya Katılanların Bazı Tanımlayıcı Özellikleri Tablo 1 de araştırmaya katılanların bazı tanımlayıcı özellikleri verilmiştir. İncelenenlerin %55,4 ü yaş grubunda, %72,3 ü kadındır. Sağlık personelinin öğrenim durumuna ve mesleğine bakıldığında %46.9 unun ön lisans mezunu olduğu, %57.7 sinin mesleğinin hemşire olduğu görülmektedir. Ayrıca sağlık personelinin çalıştığı alan açısından değerlendirildiğinde %20 oranlarında ameliyathane ve acil bölümlerinde çalıştığı gözlenmektedir. Tablo 1 : Araştırmaya Katılanların Bazı Tanımlayıcı Özellikleri (N= 130) Tanımlayıcı Özellikleri Yaş n % , , , ,3 60 ve üzeri 1 0,8 Cinsiyet Kadın 94 72,3 Erkek 36 27,7 15

16 Yardımcı Sağlık Personelinin Antibiyotik Kullanımı Konusunda Bilgi Tutum ve Davranışlarının İncelenmesi Öğrenim Durumu Lise Önlisans 61 46,9 Lisans 48 36,9 Yüksek Lisans 8 6,2 Meslek Hemşire 75 57,7 Ebe 4 3,1 Sağlık Memuru 20 15,4 Laboratuvar Tek ,5 Diğer Sağlık Personeli Çalıştığı Birim/Servis 16 12,3 Ameliyathane Acil Yoğun Bakım 6 4,6 Cerrahi Ortopedi 20 15,4 Radyoloji 9 6,9 Laboratuvar İdari Bölüm 4 3,1 Diğer b.araştırmaya Katılanların Antibiyotik Kullanımına İlişkin Durumları Araştırmaya katılanların son bir yıl içinde antibiyotik kullanımı ile ilgili özellikleri Tablo 2 de sunulmuştur. İncelenenlerin %30 nun son bir yılda kendi kendine ilaç kullandığı, %26,2 sinin doktora başvursun ya da başvurmasın antibiyotik tedavisini yarım bıraktığı, % 10 nun ise on dört günden daha uzun süreli antibiyotik kullandığı görülmektedir. (Tablo 2) Tablo 2 Araştırmaya Katılanların Son Bir yıl içinde Antibiyotik Kullanımı ile İlgili Özellikleri Son Bir Yılda Doktora n(130) % Gitmeden Antibiyotik Kullanımı Kullanmış Kullanmamış 85 65,4 Hatırlamıyor 6 4,6 Son Bir Yıl İçinde Antibiyotik Tedavisini Tamamlama Durumu Tamamlamış Tamamlamamış 34 26,2 Hatırlamıyor 5 3,8 Son Bir Yıl İçinde On dört Günden Fazla Süreli Antibiyotik Kullanma Durumu Kullanmış Kullanmamış ,2 Hatırlamıyor 1 0,8 Son bir yıl içinde kendi kendine antibiyotik kullananların hangi hastalık nedeniyle antibiyotik kullandığına bakıldığında, incelenlerin %69,2 üst solunum yolu enfeksiyonu, %10,2 bademcik enf., %5,1 diş iltihabı, sebebiyle antibiyotik kullandıkları anlaşılmaktadır. Tablo 3 : Ankete Katılanların Son Bir Yıl İçinde Kendi Kendine Antibiyotik Kullanmalarına Neden Olan Hastalıklar. Hastalık N(39) % Üst Solunum Yolu Enf ,2 Bademcik Enf. 4 10,2 Diş İltihabı 2 5,1 Zatürree 1 2,5 Nezle 1 2,5 Grip 3 7,6 Diğer 1 2,5 16

17 Sevda GÜRSEL, Hümeyra ŞAHİN, Müberra ÖZKAN, Filiz KOÇ, Tekin Ulaş KARATEPE, Murat ALEMDAR Ankete katılanların kendi kendine antibiyotik kullanma neden olan hastalıklara bakıldığında %52,3 boğaz ağrısı,%42,8 inin ÜSYE ve %28,5 unun idrar yolu enfeksiyonu nedeniyle antibiyotik kullanabileceğini ifade ettiği görülmektedir..(bkz. Tablo 5) Tablo 4: Ankete Katılanların Antibiyotik Kullanımına İlişkin Tutum ve Davranışsal Özellikleri Evde Antibiyotik Bulundurma Bulunduruyor 70 %53,8 Bulundurmuyor 60 %46,2 Çevresindekilere (eş, çocuk, arkadaş, tanıdık) antibiyotik tavsiye etme durumu Tavsiye Ediyor 23 %17,7 Tavsiye Etmiyor 107 %82,3 Eczaneden reçetesiz antibiyotik talep etme durumu Talep Ediyor 25 %19,2 Talep Etmiyor 98 %75,4 Hatırlamıyor 7 %5,4 Doktordan Antibiyotik Yazmasını Talep Etme Durumu (Tablo 4 Devamı) Talep Ediyor 26 %20 Talep Etmiyor 102 %78,5 Tablo :5 Ankete Katılanların Kendi Kendine Antibiyotik Kullanmalarına Neden Olabilecek Hastalıklar Hastalık N:42 % Üst Solunum Yolu Enf ,8 Ateş 9 21,4 Öksürük 5 11,9 Boğaz Ağrısı 22 52,3 İdrar Yolu Enf ,5 İshal 3 7,1 Nezle 4 9,5 Grip 7 16,6 Diğer 1 2,3 c.ankete Katılanların Demografik Özellikleri İle Antibiyotik Kullanma Davranışlarının Karşılaştırılması. Ankete katılan yardımcı sağlık personelinin antibiyotik kullanma davranışları ile demografik özellikleri karşılaştırılmıştır. Kendi kendine antibiyotik kullananlar ile ankete katılanların cinsiyet, yaş, çalıştığı birim, meslek ve eğitim durumu bilgileri Tablo 6 da verilmiştir. Ankete katılanların kendi kendine antibiyotik kullanma durumları ile demografik özellikleri arasında anlamlı bir fark bulunmamaktadır. Hatırlamıyor 2 %1,5 Kendi Kendine Antibiyotik Kullanma Durumu Kullanırım 42 %32,3 Kullanmam 88 %67,7 Ankete katılanların antibiyotik kullanımına ilişkin davranışsal özelliklerine bakıldığında %53,8 nin evde antibiyotik bulundurduğu, %17.7 nin çevresindekilere antibiyotik tesviye ettiği, % 19,2 nin eczaneden reçetesiz antibiyotik talep ettiği, %32,3 nün ise kendi kendine antibiyotik kullandığını ifade etmiştir. (Tablo :4) 17

18 Yardımcı Sağlık Personelinin Antibiyotik Kullanımı Konusunda Bilgi Tutum ve Davranışlarının İncelenmesi Tablo6: Demografik Özellikleri ile Antibiyotik Kullanma Davranışlarının Karşılaştırılması. d.ankete Katılanların Antibiyotik Kullanma Davranışlarının Karşılaştırılması Cinsiyet Kendi Kendime Antibiyotik Kullanırım Kendi Kendime Antibiyotik Kullanmam Erkek 16 %12,3 20 %15,4 Kız 26 % %52,3 2 : 0,067 p> 0,05 Birim/servis Ortopedi 5 %3,8 15 %11,5 Cerrahi 1 %0,8 12 %9,2 Yoğun Bakım 1 %0,8 5 %3,8 Ameliyathane 12 %9,2 14 %10,8 Acil 11 %8,5 15 %11,5 Laboratuvar 2 %1,5 11 %8,5 Görüntüleme 4 %3,1 5 %3,8 Merkezleri İdari Bölüm 2 %1,5 2 %1,5 Diğer (Fiz., Kan Merkezi v.b.) 4 %3,1 9 %6,9 2 : 0,195 p> 0,05 Yaş %3,8 25 %19, %21, , %6,2 16 %18, %0,8 2 %1,5 60 ve üzeri %0,8 2 : 0,261 p> 0,05 Meslek Hemşire 23 %17,7 52 %40 Ebe %3,1 Sağlık Memuru 10 %7,7 10 %7,7 ATT Lab.Tek 3 %2,3 12 %9,2 Diğer 6 4,6 10 7,7 2 : 0,192 p> 0,05 Eğitim Durumu Lise 2 1,5 11 8,5 Ön Lisans 21 16, ,8 Lisans 16 12, ,6 Yüksek Lisans 3 2,3 5 3,8 2 : 0,583 p> 0,05 Tablo:7 Kendi Kendinize Doktor Tavsiyesi Olmadan Antibiyoti k Kullanır mısınız? Evet 31 - %23,8 Hayır 8 - %6,2 2 : 0,001 p< 0,05 Son 1 yıl içinde doktora gitmeden antibiyotik aldınız mı? Evet Hayır Hatırla mıyoru m 11- %8,5 74- % 56,9-6 - % 4,6 Ankete katılanların son bir yıl içindeki antibiyotik kullanımı davranışları ile antibiyotik kullanma konusundaki düşüncelerine bakıldığında kendi kendime antibiyotik kullanırım diyenlerden (n:42) 31 inin (%73,8) son 1 yıl içinde kendi başına antibiyotik kullandığı görülmektedir. Kendi kendine antibiyotik kullanırım diyenler ile son bir yıl içinde antibiyotik kullananlar arasında anlamlı bir farklılık vardır.( Tablo:8 Kendi Kendinize Doktor Tavsiyesi Olmadan Antibiyotik Kullanır mısınız? Evet 2 : 0,001 p< 0,05 2 : 0,001 p< 0,05) Çevrenizdekilere (eş, çocuk/akraba/tanıdık) antibiyotik tavsiyesinde bulunur musunuz? Evet 18 %13,8 Hayır 24 %18,5 Hayır 5 %3,8 83 %63,8 Tablo 8 e bakıldığında Ankete katılanların %17,7 si (n:23) çevresindekilere (eş, çocuk/akraba/tanıdık) antibiyotik tavsiyesinde bulunmaktadır. Kendi kendine antibiyotik kullananlar ile çevresindekilere (eş, çocuk/akraba/tanıdık) antibiyotik tavsiyesinde 18

19 Sevda GÜRSEL, Hümeyra ŞAHİN, Müberra ÖZKAN, Filiz KOÇ, Tekin Ulaş KARATEPE, Murat ALEMDAR bulunanlar arasında anlamlı bir farklılık bulunmaktadır. ( : 0,001 p< 0,05) Tablo:9 Kendi Kendinize Doktor Tavsiyesi Olmadan Antibiyotik Kullanır mısınız? 2 : 0,001 p< 0,05 Evinizde antibiyotik bulundurur musunuz.? Evet Evet 35 %26,9 Hayır 35 %26,9 Hayır 7 %5,4 53 %40,8 Yardımcı sağlık personelinin %53.8 inin (n:70) nin evinde antibiyotik bulundurduğu görülmektedir. Yardımcı Sağlık personelinden evinde antibiyotik bulunduranlar ile kendi kendine antibiyotik kullananlar arasında anlamlı bir farklılık vardır. : 0,001 p< 0,05 TARTIŞMA 5.TARTIŞMA 2 Son yıl içinde kullanıma giren antibiyotikler insan yaşamında en önemli katkıyı sağlamış, ölümcül pek çok enfeksiyon hastalığının başarıyla tedavisini olanaklı kılmıştır. İnsanlık tarihinin en önemli buluşlarından olan antibiyotikler, başta uygunsuz ve gereksiz kullanımları sonucu gelişen direnç nedeniyle etkilerini önemli oranda kaybetmişlerdir. Mikroorganizmalar kendilerini yok etmek için kullanılan antimikrobik maddelere karsı er ya da geç karşı koyma gücü yani direnç kazandığı bilinmektedir. Akılcı antibiyotik kullanımı bilincinin geliştirilmesinde topluma yönelik eğitim ve farkındalık faaliyetlerinin yanında, hekim ve yardımcı sağlık personelinin antibiyotik kullanma konusundaki tutum ve davranışlarının yeniden gözden geçirilmesi önemlidir. Antibiyotiklerin yanlış kullanımı, hastanın yan etkilere maruz kalması yanısıra, antibiyotiklere direnç gelişmesi ve ciddi maliyet artışına yol açmaktadır.[1] Sağlık Bakanlığının 2011 yılındaki yaptığı Toplumda Antibiyotik Kullanımı Sıklığı Araştırmasında, doktor tavsiyesi olmadan antibiyotik kullanma oranı % 26.2, olarak çıkmıştır.[3] Sağlık yüksek okulu öğrencilerine yönelik yapılan bir çalışmada bu oran % 22,1 olduğu saptanmıştır.[2] Çalışmada bu oranın yardımcı sağlık personelinde daha da yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca sağlık personelinin yaklaşık dörtte birinin antibiyotik tedavisini yarım bıraktığı görülmektedir. Yardımcı sağlık personelinin antibiyotik kullanımı konusunda bilinç düzeyinin daha yüksek olduğu düşünüldüğünde bu konunun üzerinde dikkatle durulması gereken istenmeyen bir sonuç olduğu görülmektedir. 6.SONUÇ VE ÖNERİLER Araştırma sonucunda yardımcı sağlık personelinin yaş ortalaması 33.9 ±7.2 dir (min. 20 max. 63). Araştırmaya katılanların% 27.7 si (n:36) erkek, %72.3 ü (n:94) kadındır. Son bir yıl içinde antibiyotik kullanımı ile yaş arasında anlamlı bir 2 farklılık bulunmamaktadır. ( : p>0.05 ) Son bir yıl içinde doktora gitmeden antibiyotik kullanımı ile cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık 2 bulunmamaktadır. ( : p>0.05 ) Yardımcı sağlık personelinden herhangi bir nedenle doktora gitmeden antibiyotik kullananların oranı % 30 dur (n:39). Herhangi bir hastalık nedeniyle antibiyotik kullananların % 69.2 si (n:27) ÜSYE nedeniyle antibiyotik kullandığını bildirmiştir. Antibiyotik kullananların %79.5 i (n:31) kendi kendine antibiyotik başlamış olup; %20.5 i (n:8) doktor tavsiyesiyle antibiyotik tedavisine başlamıştır. Kendi kendine antibiyotik kullanımı ile antibiyotik kullanılan hastalık nedeni arasında herhangi bir anlamlı farklılık bulunmamaktadır ( 2 : p>0.05). Yardımcı sağlık personelinin eğitim durumu ile doktor tavsiyesi olmadan kendi kendine antibiyotik kullanımı arasında anlamlı bir farklılık 2 bulunmamaktadır ( : p>0.05). Son bir yıl içinde doktora gitmeden antibiyotik kullananların oranı % 32.3 tür (n:42). Yardımcı sağlık personellerinden % 26.2 si (n:34) son bir yıl içinde antibiyotik tedavisini yarım bırakmıştır. Yardımcı sağlık personellerinden % 53.8 inin (n:70) evinde antibiyotik bulunmaktadır. Evinde antibiyotik bulunduranlardan kendi kendine doktor tavsiyesi olmadan antibiyotiği kullanma arasında 2 anlamlı bir fark bulunmaktadır ( : p<0.05). Yardımcı sağlık personelinden %17.7 si (n:23) çevresindeki (eş, çocuk, arkadaş) tanıdıklara antibiyotik tavsiyesinde bulunmuştur. Kendi kendine doktor tavsiyesi olmadan antibiyotik kullanımı ile çevresindekilere antibiyotik 19

20 Yardımcı Sağlık Personelinin Antibiyotik Kullanımı Konusunda Bilgi Tutum ve Davranışlarının İncelenmesi tavsiyesinde bulunma arasında anlamlı bir farklılık 2 vardır ( : p<0.05). Araştırma sonucunda yardımcı sağlık personelinin yaklaşık üçte birinin (%32.3) son bir yıl içinde doktora gitmeden antibiyotik kullandığı, antibiyotik kullananların yaklaşık dörtte birinin (%26.2) antibiyotik tedavisini tamamlamadığı, yardımcı sağlık personelinin yarısından fazlasının (%53.8) evinde antibiyotik bulundurduğu, beşte birinden azının (%17.7) çevresine antibiyotik tavsiyesinde bulunduğu belirlenmiştir. Yardımcı sağlık personeline yönelik eğitim ve farkındalık çalışmaları yürütülmesi konuyla ilgili duyarlılığın yükselmesine katkı sağlayacaktır. KAYNAKLAR [1] Öztürk, R. (Şubat 2008) Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Ülkemizde Antimikrobik Maddelere Direnç Sorunu. (İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri) [2] Çelik S., Alacadağ M., Erduran Y., Erduran F., Berber Kayar N., Sağlık Yüksekokulu Öğrencilerinin Antibiyotik Kullanma Durumlarının İncelenmesi, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi [3] Toplumda Antibiyotik Kullanımı Sıklığı Ve Hekimlerin Antibiyotik Reçetesi Yazma Durumları İle İlişkili Etmenlerin Belirlenmesi Araştırması (2011) Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı 20

21 YANLIŞ ANTİBİYOTİK KULLANIMINA BİR ÖRNEK ODONTOJENİK ENFEKSİYONA BAĞLI İNTRAORAL FİSTÜL TEDAVİSİ: VAKA RAPORU * (AN EXAMPLE FOR THE WRONG USE OF ANTIBIOTICS IS INTRAORAL FISTULA TREATMENT RELATED TO ODONTOGENIC INFECTION: A CASE REPORT) Feyza Özdemir Kısacık Süleyman Demirel Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Isparta Amaç: Bu vaka raporunun amacı antibiyotik kullanımı ile tedavi edilmeye çalışılmış ancak başarılı olunamamış odontojenik enfeksiyona bağlı intraoral fistülün rutin kök kanal tedavisi uygulaması ile tedavisinin mümkün olduğunu sunmaktır. Olgu bildirimi: Sistemik olarak sağlıklı 24 yaşında erkek hasta kliniğimize endodontik tedavi amacıyla başvurmuştur. Klinik muayenede hastanın sol üst birinci premolar dişinin kökü hizasında palpasyonla direne olan fistül ağzı gözlenmiştir. Hastanın dental hikayesinden, serbest dişhekimi tarafından bir haftalık antibiyotik tedavisinin uygulandığı ancak hastanın şikayetlerinin geçmemesi sebebiyle kliniğimize başvurduğu öğrenilmiştir. Yapılan radyolojik muayenede intraoral fistülün sol üst 1. premolar diş ile ilişkili olduğu belirlenmiş ve ilgili dişe endodontik tedaviye başlanmıştır. İki köklü olan dişin kanalları ProTaper N-Ti döner alet sistemi kullanılarak şekillendirilmiş ve her alet değişiminde %2,5 sodyum hipoklorit solüsyonu (NaOCl) ile yıkanmıştır. Şekillendirme bittikten sonra 3 dk boyunca EDTA ve ardından tekrar NaOCl ile yıkama yapılmıştır. Antiseptik amaçla kök kanalına 1 hafta süreyle kalsiyum hidroksit patı uygulanmıştır. Bir hafta sonra kök kanalları doldurulmuş ve koronal restorasyon yapılmıştır. Bulgular: Endodontik tedavi sonucunda hastanın şikayetlerinin ortadan kalktığı ve intra oral fistülün tamamen iyileştiği gözlenmiştir. Sonuç: Odontojenik enfeksiyonlar dişhekimlerinin en çok karşılaştığı klinik tablolardan birisidir. Odontojenik apse derin dokulara yayılarak fasiyal bölge enfeksiyonlarına neden olabilir yada intraoral veya ekstraoral fistül oluşturarak drene olabilir. Dişhekimleri tarafından hemen antibiyotik tedavisine başvurularak sıkça yanılgıya düşülen bu vakalarda her zaman antibiyotiğe ihtiyaç duyulmayacağı, antibiyotik kullanımı gerekliliğin bazı ilkeleri olduğu ve rutin kök kanal tedavisi prosedürleriyle enfeksiyonun ve/veya fistülün tedavisinin mümkün olduğu gerçeği akılda tutulmalıdır. Anahtar kelimeler: Antibiyotik, intraoral fistül, kök kanal tedavisi Aim: To present the possibility of the treatment of intra oral fistula resulted from odontogenic infection with the application of routine root canal treatment, which was once treated with antibiotics but did not work out. Case report: A 24-year old male patient was referred to our clinic for endodontic treatment. In the clinical examination there was a fistula openning at the level of the upper left first premolar tooth root which drained by palpation. In his dental history, one-week antibiotic therapy was applied by a dentist, but patients complaints did not exceed so the patient referred to our clinic. It is observed that the upper left first premolar tooth was * Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

22 Yanlış Antibiyotik Kullanımına Bir Örnek Odontojenik Enfeksiyona Bağlı İntraoral Fistül Tedavisi: Vaka Raporu associated with the fistula according to radiological examination and decided to treat endodontically. Two-rooted tooths root canals were prepared with ProTaper Ni-Ti rotary system and irrigation during instrumentation was carried out with 2.5 % sodium hypochlorite (NaOCl) solution. After shaping the canals final irrigation was caried out with EDTA for 3 minutes and followed by NaOCl. Calcium hydroxide paste was used as the intracanal medicament for one week. Then root canals obturated and the tooth was restorated. Results: As a result of endodontic treatment the patient's complaints completely disappeared and intraoral fistula was healed. Coclusions: Odontogenic infections are one of the most clinical stiuations which the dentist encountered. Odontogenic abscess can lead to facial region infections while spread to deeper tisues or may be drained by creating intraoral or/and extraoral fistula. İt should be kept in mind that there is not always need for antibiotics for such casses in which dentists often believe mistakenly in applying antibiotic treatment. And it should also be considered there are some principles for the necessity of using antibiotics and it is possible to treat infection or/and fistula with routine root canal treatment procedure Key words: antibiotics, intraoral fistula, root canal treatment 1.GİRİŞ Odontojenik enfeksiyonlar (periapikal apse perikoronitis, periodontal enfeksiyon vb.) dişhekimliğinde sıkça karşılaşılan ve oral kavite ile sınırlı kalmayıp çevre dokulara (fasiyal boşluklara) yayılabilen enfeksiyonlardır [1,2]. Periapikal apse, periradiküler dokularda yıkıma neden olan nekrotik pulpadaki irritanlara yanıt olarak gelişen iltihabi bir durumdur [3]. Mevcut apse en az dirençli bölgeleri seçerek drene olabilme özelliğindedir. [4]. Apsenin drenajını sağlayan ve deri veya mukozada oluşan bu kanala fistül adı verilmektedir [5]. Drenaj intraoral veya ekstraoral olabilir. Odontojenik apsenin başarılı tedavisinin anahtarı apsenin boşaltılması ve sebep olan enfekte dişin kök kanal sisteminin kemomekanik preperasyonu ve sızdırmaz şekilde doldurulmasıdır [6]. Antibiyotikler kök kanal debridmanı ve yumuşak ve/veya sert doku drenajı için kullnılmamalıdır. Enfeksiyon odağı ortadan kaldırılmadan uygulanan diğer tüm girişimler başarısızlıkla sonuçlanır [7]. Bu vaka raporunun amacı antibiyotik kullanımı ile tedavi edilmeye çalışılmış ancak başarılı olunamamış odontojenik enfeksiyona bağlı intraoral fistülün rutin kök kanal tedavisi uygulaması ile tedavisinin mümkün olduğunu sunmaktır. 2.OLGU BİLDİRİMİ Sistemik olarak sağlıklı 24 yaşında erkek hasta kliniğimize endodontik tedavi amacıyla başvurmuştur. Klinik muayenede hastanın sol üst birinci premolar dişinin kökü hizasında palpasyonla direne olan fistül ağzı gözlenmiştir. Hastanın dental hikayesinden, serbest dişhekimi tarafından bir haftalık geniş spektrumlu bir antibiyotik (amoksisilin-potasyum klavulanat) reçete edildiği ancak hiç bir dental müdehalenin yapılmadığı öğrenilmiştir. Hasta ağız içindeki fistülün geçmemesi ve çiğneme sırasındaki hassasiyeti sebebiyle antibiyotik kullanımının ardından 12 gün sonra kliniğimize başvurmuştur (Resim 1). Resim 1: İntraoral fistülün ağız içinden görünümü. Klinik muayenede perküsyona hassas olan ve vitalometrik kontrollere negatif yanıt veren sol üst 1. premolar dişin radyolojik muayenesinde de apikalinde radyolüsensi dikkati çekmiştir (Resim 2). Resim 2: Teşhis radyografisi İntraoral fistüle sebep olan dişin tespitinin ardından ilgili dişe endodontik tedaviye başlanmıştır. İki köklü olan dişin kanalları ProTaper N-Ti döner alet sistemi kullanılarak şekillendirilmiş ve her alet değişiminde %2,5 sodyum hipoklorit solüsyonu (NaOCl) ile yıkanmıştır. Şekillendirme bittikten sonra 3 dk boyunca EDTA ve ardından tekrar NaOCl ile yıkama yapılmıştır. Antiseptik amaçla kök kanalına 1 hafta süreyle kalsiyum hidroksit patı uygulanmıştır. Bir hafta sonra kök kanalları 22

23 Feyza Özdemir Kısacık doldurulmuş ve koronal restorasyon yapılmıştır (Resim 3ve 4). Resim 3: İntraoral fistüle sebep olan dişin kök kanal tedavisi tamamlandıktan sonraki radyografisi. Resim 4: Kök kanal tedavisi tamamladıktan ve daimi restorasyon yapıldıktan sonraki ağız içi görünüm. 3.BULGULAR: Endodontik tedavi sonucunda hastanın şikayetlerinin ortadan kalktığı ve intra oral fistülün tamamen iyileştiği gözlenmiştir. 4.SONUÇ: Antibiyotikler ve antimikrobiyaller dişhekimliği uygulamalarının en önemli konularındandır. Ancak antibiyotik kullanımı ile ilgili yanlışlar tedavi etmek bir yana hastada antibiyotik direnci gelişmesine sebep olarak enfeksiyonla mücadeleyi zorlaştırmakta ve daha karmaşık hale getirmektedir [8]. Odontojenik enfeksiyonlar dişhekimliği pratiğinde sıkça antibiyotik tedavisine başvurularak yanılgıya düşülen vakalardır. Diş hekimliğinde enfeksiyöz hastalıkların tedavisinde teşhisin önemi büyüktür. Doğru teşhis, enfeksiyon kontrolü ve uygun restoratif işlemler ile istenilen tedavi sonucuna ulaşılmış olur [9]. Yüksek ateş, kırıklık, lenfadenopati, trismus gibi sitemik tutulum yoksa ya da artmış şişlik, selülit veya osteomyelit gibi progresif enfeksiyon tablosu duruma eşlik etmiyorsa ve apse formasyonu kendine drene olacak bir yol (fistül) bulduysa odontojenik enfeksiyon tedavisinde destekleyici antibiyotik tedavisine ihtiyaç duyulmamaktadır [10]. Sonuç olarak odontojenik enfeksiyonun kaynağı vakamızda olduğu gibi periapikal apsesi olan bir diş ise antibiyotik kullanımına gerek kalmadan rutin kök kanal tedavisi ile dişi ve yumuşak dokudaki fistül yolunu tedavi etmek ve antibiyotik kullanımının yol açabileceği yan etkilerden korunmak mümkündür. KAYNAKLAR [1] Mukerji R, Jones DC. Facial sinus of dental origin: a case report. Dent Update, 29: 170-1, [2] Cohen S, Burns RC. Pathways of the pulp. 7th ed. St. Louis: Mosby, 26, [3] Torabinejad M, Walton RE. Endodonti Temel İlkeler ve Uygulamalar. 4.Ed. Nobel tıp kitapevleri, 61, [4] McWalter GM, Alexander JB, del Rio CE, Knott JW. Cutaneous sinus tracts of dental etiology. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 66: , [5] Langlais PR, Bricker SL, Cottone AJ, Baker BR. Oral diagnosis, oral medicine and treatment planning. Philadelphia: Saunders, , [6] Newman MG, Van Winkelhoff AJ. Dişhekimliğinde Antibiyotik ve Antimikrobiyal Kullanımı. 2. Ed. Quintessence Yayıncılık, 146, [7] Van Winkelhoff AJ, Winkel EG. Sytemic antibiotic therapy in severe periodontics. Cur Opin Periodontol 1997;4:35-40). [8] Kuyucu N.. Antibiyotik Direnci. Çocuk Enf Derg 2007; 1: Özel Sayı 1; 33-8 J Pediatr Inf 2007; 1: Suppl 1; [9] Van Winkelhoff AJ, Rams TE, Slots J. Sytemic antibiotic therapy in periodontics. Periodontol ;10: [10] Newman MG, Van Winkelhoff AJ. Dişhekimliğinde Antibiyotik ve Antimikrobiyal Kullanımı. 2. Ed. Quintessence Yayıncılık, , Feyza ÖZDEMİR KISACIK Süleyman Demirel Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Endodonti Anabilim Dalı, Isparta, Türkiye feyzaozdemir@gmail.com 23

24 Antibiyotiklere Direncin Engellenmesinde Moleküler Yöntemlerin Katkısı (The Contribution of Molecular Methods on Elimination of Resistance To Antibiotics) Rıza Durmaz Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale ÖZET: Antibiyotik direnci hastanede yatış ve tedavi süresini uzatan, prognozu olumsuz yönde etkileyen ve sağlık harcamalarında ciddi artışa neden olan önemli bir problemdir. Direncin hızlı ve doğru biçimde saptanması dirençli bakterilerin toplum ve hastane ortamında yayılımının engellenmesi bakımından önemlidir. Moleküler yöntemler antibiyotik direncinin gösterilmesi, direnç mekanizmasının anlaşılması ve dirençli bakterilere karşı etkin korunma ve kontrol önlemlerinin geliştirilmesi aşamalarında önemli katkılar sağlamaktadır. SUMMARY: Antibiotic resistance is an important problem that negatively affects the prognosis, prolongs hospitalization and treatment, and causes an exponential growth in health care spending. Accurately and quickly determination of resistance has critical importance to prevent the spread of resistant bacteria in the community and hospital. Molecular methods provide significant contribution to show antibiotic resistance, to understand mechanism of antibiotic resistance, and to develop more effective prevention and control measures against resistant bacteria. Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

25 Rıza Durmaz GİRİŞ Antibiyotik direnci, mikroorganizmanın daha önce duyarlı olduğu bir antimikrobiyal ilacın standart tedavi dozlarından etkilenmemesi halidir. Dirençli hale gelen bakterilerin oluşturdukları infeksiyonlar uzun sürmekte ve daha fazla bireye bulaşabilmektedir. Antibiyotik direnci, özellikle hatalı antibiyotik kullanımının sonucu olarak artan mutasyonlar veya dışardan alınan direnç genleriyle oluşmaktadır. Direnç geliştiren bakteriler daha önceden etki spektrumunda oldukları antibiyotiklerden etkilenmez hale gelir [1]. Direncin genetik mekanizması: Antibiyotik direncinin genetik temelinde, bakterilerde önceden var olan genetik determinantlardaki mutasyonlar veya dirençle ilgili genlerin dışardan alınması yatmaktadır. Önceden var olan genetik determinantlardaki değişimler yapısal veya düzenleyici genlerde olmaktadır. Antibiyotikler için hedef olan yapısal protein moleküllerini kodlayan genlerde meydana gelen nokta mutasyonlar sonucunda farklı bir hedef molekülü oluşmakta, antibiyotik bu değişen hedefe bağlanamadığı için direnç ortaya çıkmaktadır. Bu tip mutasyonlar bakterilerdeki tamir mekanizmaları tarafından tanınarak giderilemediği için yeni bakteri soylarına aktarılarak onun da atasal soydaki direnç karakterini yansıtmasına sebep olmaktadır. Dirençten sorumlu herhangi bir enzimi kodlayan genin düzenleyici bölgesiyle ilgili mutasyonlar da direnç oluşumunda önemli olabilmektedir. Çoğu defa düzenleyici genlerdeki mutasyonlar, dış membran porinlerinin ekspresyonunu azaltarak veya çoğul dirençli eflüks pompalarının ekspresyonunu artırarak etkin olmaktadır [2-4]. Kullanılan antibiyotiklerin çoğunluğuna karşı dirençten sorumlu genlerin sıklıkla dışardan alınan mobil genetik elementlerle ilişkili oldukları bilinmektedir [5]. Aktarılabilir antibiyotik direnci ilk olarak ellili yılların sonlarında saptandı. O tarihten beri direnç genlerini taşıyan çok sayıda plazmit ve transpozonlar tanımlandı. Gram negatif bakterilerdeki çoğul direncin yayılmasında, integronlar ve onların içerisine yerleşmiş olan gen kasetleri nin önemli rolü olduğu gösterildi. Plazmitler üzerinde farklı direnç genlerinin kümeleşmiş olması, bakteriler arasında çoğul direncin yayılmasında önemli rol oynamaktadır. Direnç plazmitleri; konjugasyon, transdüksiyon ve transformasyonla duyarlı olan alıcı bakterilere horizontal olarak aktarıldığında onlarda da bir veya daha fazla antibiyotiğe karşı direncin oluşumuna yol açmaktadırlar [3,6-9]. Transdüksiyon: Bakteriyofajlar aracılığı ile dirençten sorumlu genleri taşıyan DNA segmentlerinin aktarım mekanizmasıdır. Birçok bakteriyofaj infekte ettiği bakteri kromozomuna entegre olmaktadır. Bu faj genomu bakteri kromozomundan ayrıldığında, kromozoma entegre olduğu yerdeki komşu genleri (direnç geni veya genleri) de yapısına katabilmektedir. Böylece dirençli bakteriden almış olduğu genleri infekte ettiği duyarlı bakterilere aktarmaktadır. Bu tip bakteriyofaj-konak bakteri arasındaki ilişkide, yalnızca faj genomunun kromozoma entegre olduğu bölgeye komşu olan direnç genlerinin aktarılması mümkün olabilmektedir. Bu olaya spesifik transdüksiyon denilmektedir. Generalize transdüksiyonda ise bakteriyofaj, çoğaldığı konak bakteri hücresi içerisinden ayrılırken kendi protein kılıfı içerisine bakteriye ait kromozom parçasını, plazmiti veya traspozonları yerleştirerek ayrılabilir [10,11]. Böylece çoğaldığı konak bakteriden aldıkları direnç genlerini taşıyan kromozom veya plazmitleri infekte edecekleri yeni bakteriye aktarmış olurlar. Transdüksiyonla gen aktarımı özellikle Staphylococcus aureus için önemli. Çünkü bu bakteride konjugatif transpozon ve transformasyonla DNA alınımına karşı bariyerler bulunmaktadır [10]. Generalize transdüksiyonun, S. aureus lardaki -laktamaz ve ağır metal rezistan plazmitlerinin yayılmasında etkili olduğu kabul edilmektedir. Kısa süre içerisinde hızla yayılan ve genomik yönden değişiklik gösteren toplum kaynaklı metisiline dirençli S. aureus (MRSA) suşlarında; direncin yayılmasında, bakteriyofajların aracılık ettiği düşünülmelmektedir [4,12]. Transformasyon: Ortamda serbest halde bulunan DNA segmentinin, yeni bir bakteri hücresi tarafından alınması olayıdır. Streptococcus pneumoniae, viridans streptokoklar, Haemophilus influenzae, Neisseria gonorhoeae ve Neisserisa memingitidis bu mekanizmayı kullanarak antibiyotiklere direnç kazanmaktadırlar [10]. Konjugasyon: Bakteriler arasında kurulan konjugasyon köprüsü aracılığı ile genetik materyal aktarılması olayıdır. İlişkili ve bazen de ilişkisiz olan bakteriler arasında direnç genlerinin yayılmasında konjugasyonun primer mekanizma olduğu kabul edilmektedir. Çoğu olguda, verici bakteride bulunan plazmitler aracılığı ile gen aktarımı olmaktadır. Diğer bazı bakterilerde ise kromozoma entegre olmuş olan elementler konjugasyonu indüklemekte ve bu durumda entegre olan elementin aktarılması mümkün olabilmektedir. Bu entegre elementin aktarım sırasında verici bakteri kromozomuna ait direnç geninin aktarılma olasılığı da vardır. [4,7]. Plazmitler üzerinde sıklıkla bir veya daha fazla antibiyotiğe direnç genleri ve transpozonlar bulunmaktadır [12]. Escherichia coli ve Klebsiella pneumoniae izolatlarındaki AmpC -laktamazlar plazmit üzerinde taşınmakta ve direncin yayılmasında direnç plazmitinin horizontal transferi önemli rol oynamaktadır [10,13]. Genişlemiş spektrumlu -laktamazlar (örnek: bla TEM/CTX-M/SHV ) konjugatif plazmitler üzerinde taşınmakta, konjugasyon ve integronlar aracılığı ile 25

26 Antibiyotiklere Direncin Engellenmesinde Moleküler Yöntemlerin Katkısı Enterobacteriaceae üyeleri arasında yayılabilmektedirler [12]. TEM -laktamazlar ayrıca Pseudomonas aeruginosa, H. influenzae ve N. gonorrhoeae arasında da transfer edilebilmektedir [10]. Enterokoklardaki glikopeptid, aminoglikozit ve tetrasiklin direnci plazmit veya transpozon aracılı konjugasyonla yayılmaktadır [12]. E. faecalis deki konjugatif transpozon üzerinde bulunan vana geninin S. aureus un bazı suşlarına transfer edilebildiği gösterilmiştir. Vankomisin dirençli S.aureus izolatlarının, üzerinde vana direnç genini taşıyan Tn1546 transpozunu bulunduran multi-rezistan konjugatif plazmit içerdikleri gösterilmiştir [10]. Klinik izolatlardan elde edilen plazmitlerin çoğunun konak spektrumunda bazı sınırlamalar olmakla birlikte bazı konjugativ plazmitler ve transpozonların geniş konak spektrumu vardır [9]. P. aeruginosa daki RP4 plazmiti, enterikbakteriler arasında kolayca yayılabilmektedir. Enterokoklardaki PRP lerin konak spektrumu dardır, çoğu yalnızca E. faecalis ile sınırlıdır. Konak spektrumu geniş olan bu plazmitler eritromisin ve kloramfenikole dirençten sorumlu elementleri bulundurmaktadır. Bu plazmitler enterokok ve stafilokoklar arasında antimikrobiyal direncin aktarılmasında önemli rol oynamaktadırlar [14]. Sağlıklı insan ve hayvanların barsak florasında bulunan antibiyotiklere dirençli E. coli suşları, taşıdıkları direnç plazmidini shiga toksin üreten E. coli (STEC) suşlarına, Klebsiella, Pseudomonas, Enterobacter, Salmonella, Hafnia alvei ve diğer Enterobacteriaceae bakterilere transfer edebilmektedir. Bu E. coli suşlarının, aktarılabilir direnç genleri için önemli rezervuar oldukları kabul edilmektedir [9]. Bakterilerde bulunan mobil DNA elementleri kendi kendine çoğalamayan, bir replikondan diğer bir replikona yer değiştirebilen yapılardır. Mobil elementlerin antibiyotiklere dirençten sorumlu genleri de taşıyanlarına transpozon adı verilmektedir. Birçok transpozon tanımlanmıştır. Tn3 familyası, konjugatif transpozonlar ve karma (compsitive) tranpozonlar en fazla çalışılanlardır. Tn3 familyasından olan Tn91; indüklenebilir makrolit/linkozamit/streptogramin B(MBLs) direncinden sorumlu bir enterokokal elementtir. Tn552; stafilokokal -laktamaz transpozunu, Tn1546; enterokoklardaki yüksek düzey vana-tip glikopeptit direncinden sorumlu transpozonlardır. Transpozon veya plazmitler üzerinde spesifik bölgelere entegre durumdaki çoğul antibiyotiklere dirençli determinantlar integron olarak bilinmektedir. İntegronlar birçok direnç geninin toplandığı bir havuz gibi fonksiyon görmektedirler [4]. Yukarda bahsedilen mekanizmalardan birini veya bir kaçını kullanarak antibiyotiklere dirençli hale geçen bakterilerin popülasyondaki artışına paralel olarak, bu bakterilerin infeksiyonlardaki oranı artmaktadır. Buna bağlı olarak mortalite, morbidite ve sağlık kuruluşlarındaki maliyetlerde artış olmuştur [15]. Bu sorunların üzerinden gelinmesinde dirençli bakterilerdeki direncin tanımlanması, mekanizması ve yayılma yollarının belirlenmesinin büyük önemi vardır. Bu noktada moleküler yöntemler önemli katkılar sağlamaktadır. Moleküler yöntemlerin direnç engellenmesine katkısı: Direncin hızlı ve doğru biçimde saptanması kaynağının belirlenmesi, dirençli bakterilerin çoğalması, toplum ve nozokomiyal yayılımının engellenmesi bakımından önemlidir. Moleküler testler dirençli bakterilerle mücadelede başlıca üç alanda önemli katkı sağlamaktadır: 1) Direncin saptanması 2) Direncin mekanizması ve yayılma yollarının gösterilmesi 3) Dirençli bakterilerin moleküler epidemiyolojisi. 1)Direncin saptanması: Moleküler yöntemlerle vankomisine dirençli enterokoklar (VRE), metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA), genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) ve metallo beta laktamaz (MBL) üreten gram negatif basiller gibi pek çok etkende direnç, konvensiyonel yöntemlerde geçen 2-3 gün yerine, 1-2 saat içerisinde saptanabilmektedir [16]. Direncin erken saptanması özellikle çok ilaca dirençli bakterilerle kolonize veya infekte hastaların hastaneye kabulünde çok önemli. Kritik hastalarda MRSA (Önceden MRSA taşıyıcısı olduğu bilinen hastalar, yüksek MRSA oranına sahip olduğu bilinen hastanelerden gönderilenler, MRSA taşıyıcısı ile teması olanlar gibi) ve VRE (Koroner Bakım Ünitesi dışında diğer yoğun bakım ünitelerinde yatan tüm hastalar, nötropenik hastalar, hemodiyaliz hastaları, solid organ nakli yapılan hastalar, allojeneik veya otolog kemik iliği nakli yapılan hastalar) ile kolonizasyonun saptanmasında moleküler yöntemler yaygın olarak kullanılmaktadır [17-19]. Tüberküloz basillerinde kültür yöntemleriyle en erken 30 gün içerisinde saptanan antibiyotik direnci, saatlere içerisinde belirlenebilmektedir [20]. 2) Direncin mekanizması ve yayılma yollarının gösterilmesi: Temel olarak bakterilerdeki antibiyotik direnci iki yolla yayılmaktadır: a) Dirençli soyların klonal yayılmasıyla (vertikal yol), b) Direnç geninin horizontal aktarılmasıyla. Bu durumu anlayabilmek için izolatlar arasında kromozomal ve dirençten sorumlu plazmitler yönünden benzerlik araştırılır. Dirençli bakteriler komozomal bazlı tiplendirme yöntemiyle (ör: Pulsed field del electrophoresis; PFGE) ilişkili olmadıkları halde (kromozomal PFGE profilleri farklı), ortak plazmit bulunduruyor ise direnç yayılmasının horizontal; her iki yöntemle ayırt edilemeyecek derecede ilişkili bulunuyor ise 26

27 Rıza Durmaz direncin klonal yayılımla olduğu kabul edilir. Bu bilgiler, dirençli klonların yayılmasını kontrol altına almada büyük yarar sağlamaktadır [21]. Herhangi bir hastane veya toplumdaki dirençli suşların oranı yüksek, buna karşın dirençli suşlar arasındaki klonal ilişki düşük ise, direnç nedeni olarak, suşların klonal yayılması değil, direnç geninin horizontal aktarılması düşünülmelidir. Bu bilgiler, hastanelerde ve toplumda dirençli klonların yayılma derecesini anlamak ve kontrol altına almada yararlı olmakta, bunun sonucu olarak infeksiyon kontrol stratejilerinin etkinliği artırılabilmektedir [4]. Plazmit profil analizi: Plazmitlerin sayı ve büyüklüklerinin analizi dirençli bakterilerin yayılımı hakkında önemli bilgiler sağlamaktadır [12]. Plazmit analizi, moleküler tiplendirme yöntemlerinin ilk jenerasyonudur. Bu metotta öncelikle her bir izolatın plazmiti(leri) elde edilerek agaroz jelde göç ettirilmekte ve daha sonra ortaya çıkan plazmitlerin sayı ve büyüklükleri karşılaştırılmaktadır. Bazı bakteriler kilobaz (kb) gibi ayrıştırılmaları zor olan büyük plazmitlere sahiptirler. Bu durumda plazmit DNA sının restriksiyon endonükleaz (RE) enzimle kesimi ve oluşan DNA parçalarının agaroz jel elektroforezinde ayrıştırılması yapılmaktadır [22,23]. Yöntemin ayrım gücü ve tiplendirme özelliği bakteri türlerine bağlı olarak değişmektedir. Plazmitler sonradan kazanılabilen ya da kaybedilebilen hareketli ekstrakromozomal DNA molekülleri olduğundan, epidemiyolojik olarak ilişkili izolatların farklı plazmit profili göstermeleri beklenen bir durumdur. Ayni plazmit profili, bulaş olayının yakın geçmişte olduğunu gösterir. Plazmit profil analizi biyokimyasal ve antibiyotik duyarlılık profili benzer olan bakterilere bağlı sınırlı bir salgını doğrulamak için daha faydalıdır. Böyle bir salgında üretilen bakterilerin plazmit restriksiyon analiz profillerinin aynı olması, salgının tek bir epidemik klonun yayılmasıyla olduğu şeklinde yorumlanır. Şüpheli bir salgında, üç ya da daha fazla ortak plazmit içeren izolatlar ilave testlere gerek kalmadan epidemiyolojik olarak ilişkili kabul edilir. Ancak, plazmit içermeyen ya da bir veya iki plazmit içeren izolatlarda yöntemin ayırım gücü düşüktür. Resriksiyon enzim analizinin eklenmesi ayırım gücünü artırır. Plazmit profil analizi zaman ve olanakları sınırlı olan çalışmalarda tercih edilmektedir [24,25]. Pulsed field gel electrophoresis (PFGE) : Bakteri ve ökaryotik hücrelerden yapısal bütünlüğü bozulmadan izole edilen kromozomun, restriksiyon enzim ile kesim profilinin belirlenmesi esasına dayanır. Yöntemde başlıca şu aşamalar bulunmaktadır: 1) Saf kültür halinde üretilmiş bakteri hücrelerinin agaroz kalıplar içerisine gömülmesi, 2) Agaroz kalıplar içerisindeki bakteri hücrelerinin parçalanması (in situ lysis), 3) Agaroz içerisinde parçalanmış olan bakteri hücrelerine DNA dışındaki tüm atıkların uzaklaştırılması (in situ dializ), 4) Agaroz içerisindeki bakteri kromozomunun uygun bir makrorestriksiyon endonükleaz enzimi ile kesime uğratılması (in situ digestion), 5) Kesime uğratılmış olan bakteri kromozomuna it DNA parçaların elektroforezle ayrıştırılması, 6) Ayrıştırılan DNA parçalarının etidyum bromürle boyanarak görünür hale getirilmesi, 7) Oluşan bant profil analizlerinin yorumlanması. Bakteri DNA izolasyonu ve restriksiyon enzimi ile kesim işlemleri agaroz kalıpları içinde yapılmaktadır. Kesime uğratılmış DNA parçaları bulunan kalıplar, elektroforez uygulanacak agaroz içindeki uygun çukurlara yerleştirilerek, belirli aralıklarla yönü değiştirilen elektrik akımına tabi tutulmaktadır. PFGE de, RE enzimiyle kesilmiş kromozomal DNA dan oluşan kb arasında uzunluğa sahip parçalar etkin bir şekilde göç ettirilebilmektedir. Bunun neticesinde yaklaşık 5-20 kadar farklı büyüklükte DNA bant profili ortaya çıkmaktadır. PFGE deki restriksiyon fragment patternleri, kromozom üzerinde farklı alanlarda bulunan kesim bölgeleri arasındaki mesafeleri yansıtmaktadır. Kromozomdaki mutasyonlar, restriksiyon enziminin kesim yerlerini ve/veya bunlar arasındaki mesafeyi değiştirmekte; bunun sonucu olarak suşlara özgü DNA bant profilleri ortaya çıkmaktadır [22,25]. PFGE mevcut metotlar arasında tekrarlanabilirliği ve ayırım gücü en yüksek yöntemlerden biridir. Üstün adaptasyon kolaylığı nedenleriyle major nozokomiyal patojenlerin ve bazı toplum kaynaklı patojenlerin tiplendirilmesinde geçerli olan bir yöntemidir [26]. Halen birçok Gram pozitif ve Gram negatif bakteri (>38 patojen bakteri) ve mayaların tiplendirilmesinde altın standart olarak kabul edilmektedir [22,27]. Bu yöntemle lokal salgınların değerlendirilmesi yanında; MRSA, vankomisine dirençli Enterococcus (VRE) türleri, genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) üreten Enterobacteriaceae üyeleri ve çoğul ilaca dirençli Salmonella enterica serovar Typhimurum (set DT104) kökenlerinin ülkeler arası yaygınlık derecesi de araştırılabilmektedir [28,29]. 3) Dirençli bakterilerin moleküler epidemiyolojisi: İnfeksiyon etkenleri arasındaki klonal ilişkinin ortaya konulmasına en fazla gereksinim duyulan alanlardan birisi, dirençli bakterilerin moleküler epidemiyolojisidir. Moleküler tipleme yöntemleriyle MRSA, VRE, penisiline dirençli S. pneumoniae=prsp, GSBL üreten Enterobacteriaceae, glikopeptidlere dirençli S. aureus, karbapenem ve/veya florokinolonlara dirençli P. aeruginosa gibi bakterilerin herhangi bir hastane, toplum, bölge, ülke ve hatta dünya genelindeki yayılma derecelerinin değerlendirilmesi mümkün olabilmektedir. Dirençli suşlar arasındaki 27

28 Antibiyotiklere Direncin Engellenmesinde Moleküler Yöntemlerin Katkısı klonal ilişkinin belirlenmesiyle epidemik izolatlar, sporadik veya endemik olanlardan ayrılmakta; salgınla ilişkili suşlar belirlemekte; salgının kapsamı, kaynak ve rezervuarı hakkında bilgi edinilebilmekte; halk sağlığı kontrolünde kullanmak üzere ulusal ve uluslararası salgınlara ait veri bankaları oluşturulabilmekte; herhangi bir yer ve zaman içindeki infeksiyonun özellikleri (lokal infeksiyonun reaktivasyonu veya yeni bir infeksiyonun kümeleşmesi gibi) tanımlanabilmektedir [22,30]. Sonuç; Moleküler testler birçok bakteride direnci kısa sürede saptayabilmeleri nedeniyle tercih edilir hale geldi. Ancak bu yöntemleri kullanırken örneğin hastadan alımından sonucun ilgili hekime ulaştırılıncaya kadar geçecek olan süre, testin özgüllük, duyarlılık, pozitif prediktif değer ve negatif prediktif değerlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca, moleküler yöntemler hastanelerde ve toplumda dirençli klonların kaynak ve bulaş yollarını anlamak ve daha etkin infeksiyon kontrol stratejileri geliştirmede önemli katkılar sağlamaktadır. Kaynaklar [1] World Health Organization. Antimicrobial resistance. mediacentre/factsheets/fs194/en/. [2] Roberts MC, Schwarz S, Aarts HJ. Erratum: Acquired antibiotic resistance genes: an overview. Front Microbiol. 2012;3:384. [3] Carattoli A. Plasmids in Gram negatives: molecular typing of resistance plasmids. Int J Med Microbiol. 2011;301(8): [4] Rice LB, Bonomo RA. Genetic and biochemical mechanisms of bacterial resistance to antimicrobial agents. In Lorian V (Eds). Antibiotics in Laboratory Medicine. Lippincott Williams & Wilkins, USA. 2005; p: [5] Török ME, Chantratita N, Peacock SJ. Bacterial gene loss as a mechanism for gain of antimicrobial resistance. Curr Opin Microbiol. 2012;15(5): [6] Sunde M, Norström M. The prevalence of, associations between and conjugal transfer of antibiotic resistance genes in Escherichia coli isolated from Norwegian meat and meat products. JAC 2006;58: [7] Thomas CM, Nielsen KM. Mechanisms of, and Barriers to, Horizontal Gene Transfer between Bacteria. Nature Rev Microbiol. 2005;3: [8] Maiden M. Horizontal genetic exchange, evolution, and spread of antibiotic resistance in bacteria. Clin Infect Dis. 1998; 27: S [9] Warnes SL, Highmore CJ, Keevil CW.Horizontal transfer of antibiotic resistance genes on abiotic touch surfaces: implications for public health. MBio. 2012;3(6). pii: e [10] Hawkey PM. Molecular epidemiology of clinically significant antibiotic resistance genes. Br J Pharmacol. 2008;153 Suppl 1:S [11] Summers AO. Genetic linkage and horizontal gene transfer, the roots of the antibiotic multi-resistance problem. Anim Biotechnol. 2006;17(2): [12] Stefani S, Agodi A. Molecular epidemiology of antibiotic resistance. Intert J Antimicrobial Agents. 2000;13: [13] Li Y, Li Q, Du Y, et al. Prevalence of plasmid-mediated AmpC beta-lactamases in a Chinese university hospital from 2003 to 2005: first report of CMY-2-Type AmpC beta-lactamase resistance in China. J Clin Microbiol ;46(4): [14] Flannagan SE, Chow JW, Donabedian SM, et al. Plasmid content of a vancomycin-resistant Enterococcus faecalis isolate from a patient also colonized by Staphylococcus aureus with a VanA phenotype. Antimicrob Agents Chemother. 2003;47(12): [15] Calfee DP. Methicillin-resistant Staphylococcus aureus and vancomycin-resistant enterococci, and other Gram-positives in healthcare. Curr Opin Infect Dis. 2012;25(4): [16] Polisena J, Chen S, Cimon K, McGill S, Forward K, Gardam M. Clinical effectiveness of rapid tests for methicillin resistant Staphylococcus aureus (MRSA) in hospitalized patients: A systematic review. BMC Infectious Diseases 2011; 11:336. [17] Wassenberg M, Kluytmans J, Erdkamp S, et al. Costs and benefits of rapid screening of methicillin-resistant Staphylococcus aureus carriage in intensive care units: a prospective multicenter study. Crit Care 2012;16(1):R22. [18] Bhattacharya S. Is screening patients for antibiotic-resistant bacteria justified in the Indian context? Indian J Med Microbiol 2011;29: [19] Hassan H, Shorman M. Evaluation of the BD GeneOhm MRSA and vanr assays as a rapid screening tool for detection of methicillin-resistant Staphylococcus aureus and vancomycin-resistant Enterococci in a tertiary hospital in Saudi Arabia. Int J Microbiol 2011;2011: [20] Balcells ME, García P, Chanqueo L, Bahamondes L, Lasso M, Gallardo AM, Cifuentes L. Rapid molecular detection of pulmonary tuberculosis in HIV-infected patients in Santiago, Chile. Int J Tuberc Lung Dis. 2012;16(10):

29 Rıza Durmaz [21] Stürenburg E. Rapid detection of methicillin-resistant Staphylococcus aureus directly from clinical samples: methods, effectiveness and cost considerations. GMS German Medical Science. 2009; 7: ISSN [22] Singh A, Goering RV, Simjee S, Foley SL, Zervos MJ. Application of molecular techniques to the study of hospital infection. Clin Microbiol Rev. 2006;19(3): [23] Tenover FC, Arbeit RD, Goering RV. How to select and interpret molecular strain typing methods for epidemiological studies of bacterial infections: A review for healthcare epidemiologists. Infect Control Hosp Epidemiol. 1997;18: [24] van Belkum A, Tassios PT, Dijkshoorn L, et al. Guidelines for the validation and application of typing methods for use in bacterial epidemiology. CMI 2007;13(Suppl. 3):1-46. [25] Zaidi N, Konstantinou K. The role of molecular biology and nucleic acid technology in the study of human infection and epidemiology. Arch Pathol Lab Med 2003;127: [26] Seifert H, Dolzani L, Bressan R et al. Standardization and interlaboratory reproducibility assessment of pulsed-field gel electrophoresisgenerated fingerprints of Acinetobacter baumannii. J Clin Microbiol 2005;43(9): [27] Miragaia M, Carriço JA, Thomas JC, Couto I, Enright MC, de Lencastre H. Comparison of Molecular Typing Methods for Characterization of Staphylococcus epidermidis: Proposal for Clone Definition. J Clin Microbiol 2008; 46: [28] Andrei A, Zervos MJ. The application of molecular techniques to the study of hospital infection. Arch Pathol Lab Med. 2006; 130(5): [29] Witte W. International dissemination of antibiotic resistant strains of bacterial pathogens. Infect Genet Evol. 2004;4(3): [30] Wu F, Della-Latta P. Molecular typing strategies. Semin Perinatol 2002;26(5):

30 Doğadan Elde Edilen Antibiyotikler (The Antibiotics Acquired From The Nature) Teoman Zafer APAN Kırıkkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale Türkiye ÖZET: Günümüzde hastanelerde, antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaların ortaya çıkışı ve yayılması tüm dünyada kriz boyutlarında bir sorundur. Antibiyotikler kimyasal olarak kanser ilaçları ya da anti-virütik ilaçlardan daha karmaşık yapılar oluşturmaktadır. Bu karmaşık yapı nedeniyle laboratuvarda üretilemeyen bu ilaçların kaynağı için çoğunlukla doğaya dönülüyor. Güncel antibiyotikler doğada bulunan ön formlarından elde edilebilir. Ribozomal ve Non-Ribozomal peptidler birçok bakteri hatta virüsleri dahi ortadan kaldırmaktadır. Bakteri peptidleri genellikle bakteriosinler olarak sınıflandırılmıştır. Toprak bakterisi üzerine yapılan temel araştırmalar insan sağlığına dramatik olarak düzeltmiştir. Toprak bakterisi ile ilgili araştırmaların ışığı altında elde edilen birçok antibakteriyel maddeler mevcuttur. Anahtar Kelimeler: Toprak bakterisi, Bakteri peptidleri, antibakteriyel maddeler, bakteriosinler ABSTRACT: Today, the emergence of antibiotic-resistant microorganisms, and spreading in hospitals all over the world, the crisis is a problem. Antibiotics, cancer drugs or anti-virütik as chemical drugs accounted for more complex structures. This is the source of these drugs that cannot be reproduced in the laboratory because of the complex structure is mostly reverting to nature. The front forms found in nature can be obtained from the current antibiotics. Ribosomal and Non-Ribosomal peptides, eliminates many bacteria or even viruses. Bacterial peptidleri usually bakteriosinler. The basic research on human health, soil as a dramatic düzeltmiştir. Under the light of Soil-related researchs there is many antibacterial substances available and could obtained. Key Words: Toprak bakterisi, Bakteri peptidleri, antibakteriyel maddeler, bakteriosinler Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

31 Doğadan Elde Edilen Antibiyotikler 1. GİRİŞ Antibiyotiklerin yazılması ve kullanılmasının son derece kontrolsüz olması nedeniyle antibiyotiklere karşı gelişen direncin giderek artması yeni antibiyotiklerin geliştirilmesini hızlandırmıştır. Bu araştırmalar sonucunda, son yıllarda antimikrobik peptidler adı verilen yeni bir antibiyotik sınıfı ortaya çıkmıştır. Geçtiğimiz 20 yıllık süre içinde böceklerden insanlara kadar değişen bir çok canlıdan, 100 den fazla antimikrobik peptid (ki bunlara magainin, sekropin, protegrin ve defensin dahildir) izole edilmiştir. Bu peptidler canlıların vücudunda doğal olarak bulunmakta ve mikroorganizmalara karşı hayvanların (veya diğer bazı canlıların) vücudunda etkin bir biçimde kullanılmaktadır. 2. METİN İnsanlar antibiyotik kullanımını artırdıkça, farkında olmadan bakteri evrimine çok büyük bir katkıda bulunmaktadır. Bilim insanları, bakterilerin onlarca yıl öncesine kıyasla çok daha hızlı ve farklı değişim gösterdiklerini ve antibiyotiklere karşı kazandıkları direncin ciddi ölçüde artmış olabileceğini belirtmektedir. Böylece bakterileri durduracak antibiyotiklerin kalmaması sözkonusu olacaktır. Avustralya nın Macquarie Üniversitesi nde akademisyen olan Gillings ve teknoloji Üniversitesi nden meslektaşı Hatch Stokes, yaptıkları araştırmada antibiyotik kullanımın geldiği noktaya dikkat çekmiştir: Dünya antibiyotiklerin baskınına uğramış durumda olduğundan bahsetmiştir [1, 2]. Tüketilen ilaçlar insanlar tarafından veya tüketim ürünleri aracılığıyla kanalizasyona karışmaktadır. Burada, atık sürecinden etkilenmeden su döngülerine katılmaktadırlar. Aynı durum, hayvanlar tarafından tüketilen ilaçlar için de geçerli. ABD, hayvanlar için üretilen antibotiklerin yüzde 80 ini harcıyor. Antibiyotik zengini gübreler çiftliklerde kullanılıyor. Birçok alanda antibiyotiklerin kullanılması ve ilaçların doğaya karışması, baterilerin evrimlerinin çeşitlenmesine ve antibiyotik dirençlerinin alarm veren bir seviyeye ulaşmasına neden olmaktadır. Böylece etkisi geçmişte kalmış olan tüberküloz ve pnömoni giderek güçlenmektedir[3]. Toprakta yaşayan bazı mikroorganizmalar da, diğer canlıların gelişmesini engelleyici rol oynayabilirler. Örneğin bazı mantar ve bakteri türleri çıkardıkları antibiyotik, bakteriosin, alkol ve organik asitler gibi maddeler ile çeşitli toprak bakterilerinin üremelerini önleyebilirler. Topraklar hem zararlı hem de yararlı mikroorganizmaları bir arada ve belirli bir denge içinde barındırırlar. Günümüzde modern tarım tekniği (toprak biyoteknolojisi) toprağın yararlı mikroorganizmalardan daha fazla yararlanma ve zararlı olanların olumsuz etkilerinden korunma amacına yönelmiştir. Toprak mikroorganizmalarının ekosistem içindeki faaliyetlerinin daha iyi anlaşılabilmesi çabaları toprak biyolojisi içinde "biyokimyasal ekoloji" araştırmalarına ağırlık verilmesine neden olmuştur. Topraktan ne kadar bakteri türü tespit edilebilir? Tahminen 1 gr topraktan 2, milyon kadar bakteri türü tespit edilebilir. [1, 4] Günümüzde hastanelerde, antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaların ortaya çıkışı ve yayılması tüm dünyada kriz boyutlarında bir sorundur. Antibiyotikler kimyasal olarak kanser ilaçları ya da anti-virütik ilaçlardan daha karmaşık yapılar oluşturuyor. Bu karmaşık yapı nedeniyle laboratuvarda üretilemeyen bu ilaçların kaynağı için çoğunlukla doğaya dönülüyor de Pasteur Toprak bakterilerini hayvanlara enjekte ederek şarbon hastalığını zararsız hale getirdi de Freudenreich antibakteriyel özellikleri olan toksik ve stabil olmayan bakteri ürünleri izole etti. Waksman (1943) toprak bakterisi Streptomyces den streptomisini izole etti. Bu ilaç Mycobacterium tuberculosis ve gram negatiflere etkili. Toksik antibiyotik. Kısa dönemli tedavide isoniazid kullanımına kadar, 1950 lerde kullanıldı. Günümüzde çeşitli antibiyotiklerin toplumda tüketiminin artması, immun sistemi bozulmuş hastaların sayısında artma olması, yoğun bakım ünitelerinin sayısının artması, gıda endüstrisinde antibiyotik kullanımı gibi nedenlerle mikroorganizmalardaki antibiyotik direnci giderek artmaktadır. Buna ülkemizden bir örnek verecek olursak: Marmara Bölgesi nde yer alan 3 farklı alan ve 9 farklı tarım arazisinden toplanmış 8 hayvan gübresi ve 9 zirai toprak örneğinde tetrasiklin (TS) ve sülfonamid (SA) antibakteriyellerinin varlığı araştırılmıştır. Sonuçlar zirai toprak ve hayvan gübresi örneklerinde TS ve SA grubu antibiyotiklerinin sıklıkla ortaya çıktığını göstermektedir. Bu durum insan sağlığının korunması ve çevrede antibiyotiklere dirençli bakterilerin yayılmalarının önlenmesi için hayvan gübresinin arıtımının özel bir öneme sahip olduğunu göstermektedir[6]. Ancak direnç sorununun daha yoğun olarak yaşandığı yerler antibiyotik kullanımın daha yoğun olması nedeni ile hastanelerdir[1, 4] 31

32 Teoman Zafer APAN Hastanelerde en sık direnç sorunu yaşanan mikroorganizmalar: [4] Mikroorganizmalar yeryüzünün en eski canlılarıdır. Bunun en önemli sebebi değişen koşullara hızla uyum sağlayabilme yetenekleridir. Bu yetenekleri sayesinde geliştirilen her yeni antibiyotikten bir süre sonra kaçacak bir yol bulmaktadırlar. Sonuçta enfeksiyonlarla savaşta en önemli engel olan antibiyotiklerde direnç sorunu ortaya çıkmaktadır. Son elli yıl içinde yüzlerce peptid antibiyotik tanımlanmıştır. Antimikrobik peptidler bakteri membranına, bakterisid etkide bulunarak seçici olarak hasar vermektedir. ve bunlar genel olarak iki ana sınıfa ayrılmıştır[6-10]. 1- Non-ribozomal olarak sentezlenmiş peptidler (Örneğin: gramicidinler, polimiksinler, basitrasinler, glikopeptidler vs.) Bunlar genellikle mikroorganizmalar tarafından bol miktarda üretilebilen, bazen de bu maddelerin modifiye edilmesi yoluyla elde edilen maddelerdir. 2- Ribozomal olarak sentezlenmiş peptidler. DOĞAL peptidler olarak da adlandırılan antimikrobik etkili katyonik peptitler yer almaktadır. Bunlar bakterilerden insanlara kadar tüm canlılar tarafından sentezlenerek doğal bağışıklık sisteminin en önemli bölümlerinden birini oluşturan maddelerdir. Antimikrobik etkili katyonik peptitlerin yapıları primer ve sekonder yapılar olmak üzere iki kısımda incelenebilir.antibiyotiklerle ilgili olarak yaşanan sorunlar araştırmacıları yeni antimikrobik etkili kaynakların arayışına yöneltmiştir[6-9] XXX Antimikrobik etkili katyonik peptitlerin hücre içine girdikten sonra oluşturdukları öldürücü etkilerinin, parçalanmış membranın gösterilmesinin dışında farklı şekillerde de görülebildiğine dair çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bunların arasında spesifik membran proteinlerinin sentezinin durdurulması (atasinler ve gloverin), stres proteinlerinin sentezlenmesi, DNA sentezinin bloke edilmesi (PR-39), tek zincirli DNA nın parçalanması (defensinler), DNA ile etkileşime girerek çeşitli hücresel olayların engellenmesi (buforinler) ya da hidrojen peroksit üretiminin tespit edilmesi sayılabilir. Antimikrobik etkili katyonik peptitlerin, hedef aldığı çeşitli bölgeler veya safhalar bulunmaktadır. Bu kadar çeşitli hedefin varlığı, bakterilerin katyonik peptitlere karşı neden zor direnç geliştirdiklerini açıklamaya da yardımcı olmaktadır [11, 12]. Katyonik peptitler, ökaryot hücrelerdeki apopitoz ya da bakterilerdeki otoliz gibi kendi kendini yok etme mekanizmalarını da harekete geçirebilmektedirler. Doğada, bakteriler ya da mantarlar tarafından üretilen Ribozomal ve Non- Ribozomal peptidler birçok bakteri hatta virüsleri dahi ortadan kaldırmaktadır. Bakteri peptidleri genellikle bakteriosinler (Bakterilerin diğer bakterileri öldürmek için ürettikleri zehirli protein) olarak sınıflandırılmıştır. Toprak bakterisi üzerine yapılan temel araştırmalar insan sağlığını dramatik olarak düzeltmiştir. Toprak bakterisi ile ilgili araştırmaların ışığı altında elde edilen birçok antibakteriyel maddeler mevcuttur[6-10] 1947 yılında Venezuella daki topraklardan elde edilen streptomyces suşunun ortama antibiyotik etkisine sahip maddeler saldığı tespit edildi. Bu bakteriye Streptomyces venezuellae adı verilmiştir. Yine topraklardan elde edilen Burkholder chloramphenicol adı verilen bakteriden kloramfenikol adlı antibiyotik izole edilmiş ve tifus salgınında çok başarılı bulunmuştur. Daha sonra birçok bakteriye ait enfeksiyonlarda kullanım alanı bulmuştur. Ancak bu antibiyotiğin aplastik anemiye sebep olması kullanım alanının daralmasına sebep olmuştur. Yine mikoloji alanında araştırmalar yapan Benjamin M. Duggar, Streptomyces ten üreyen madeye aurorcin adını vermiştir yılında Streptomyces rimosus kültüründen izole edilen maddeye de chlortetracycline adı verilmiştir. Aynı şekilde lağım ağından elde edilen suda üreyen Cephalosporium acromonium adındaki mantardan izole edilen maddeye de bugün çok dirençli mikroorganizmaların oluşturdukları hastalıkların tedavisi için kullanılan Vankomisin elde edilmiştir. [1, 9, 10] 32

33 Doğadan Elde Edilen Antibiyotikler Araştırıcılar yaşayan memelilerde ilk defa anti mikrobik özellikleri olduğu bilinen ve aynı zamanda doğal antibiyotik olarak hareket eden özel peptidleri göstermişlerdir. Peptidler doğal olarak çeşitli canlılar tarafından oluşturulurlar. Son elli yıl içinde yüzlerce peptid antibiyotik tanımlanmıştır. Bu küçük protein bölümleri, saldıran mikroorganizmalara karşı vücudun ilk sırada gelen savunmasını oluşturur ve hızla gelişen enfeksiyonlara karşı koruyarak vücudun bağışıklık sisteminin harekete geçip kesin saldırı meydana gelinceye kadar vakit kazanmasını sağlarlar. Doğal konak savunmasında peptidlerin rolü (doğanın antibiyotikleri olarak) ve klinik potansiyellerinin önemi gittikçe açıklığa kavuşmakta ve anlaşılmaktadır. Hayatın bütün türlerinde doğal antibiyotikler kazanılmış bağışıklığın önemli elemanıdır[6-10]. Peptidler bakterilerden insanlara kadar tüm canlılar tarafından sentezlenerek doğal bağışıklık sisteminin en önemli bölümlerinden birini oluşturan maddelerdir. Antimikrobik etkili katyonik peptitlerin yapıları primer ve sekonder yapılar olmak üzere iki kısımda incelenebilir. Bu kaynaklar arasında en fazla öne çıkan ve gelecek vaat eden grup antimikrobik etkili katyonik peptitlerdir[6-10]. Antimikrobik etkili katyonik peptitler canlıların çevrede bulunan mikroorganizmalarla meydana gelebilecek enfeksiyonlarına karşı en etkili silahlarındandır ve doğal bağışıklık sisteminin önemli bir parçasıdır. Katyonik peptitler mikroorganizmalar, böcekler, amfibiyanlar, sürüngenler, kuşlar, bitkiler, memeli hayvanlar ve insanlar gibi her tür canlıdan izole edilebilmektedir ve günümüzde 600 den fazla sayıda doğal antimikrobik etkili katyonik peptit bilinmektedir. Bu maddeler Gram pozitif ve Gram negatif bakteriler, mantarlar, zarflı virüsler ve bazı parazitleri de içine alan çok geniş bir etki spektrumuna sahiptirler. Ayrıca katyonik peptitlerin antibiyotiklerle kombinasyon halinde kullanılmaları sonucu meydana gelen sinerjist etki ile bu antibiyotiklere dirençli olan suşlara karşı da etkili olabildikleri gösterilmiştir[6-10]. Belli Başlı Antimikrobiyal Peptidler Peptidler Kaynak Etki Alanı Magainin Kurbağa GP, GN, F Cecropin Güve, domuz, Drosophila Etki Mekanizması Membranı delerek GP, GN Lizis veya membranı delerek Bactenecine Defensin Sığır nötrofilleri İnsan ince barsak ve solunum borusu epiteli GN GP, GN, F Tachyplesin Yengeç GP, GN, F BPI Protegrin İnsan, tavşan ve sığır nötrofilleri Domuz lökositleri GN GP,GN,F? Mebran permeabilitsini bozarak Membranı delerek K efluks Attacine Güve GN Lizis Lysozyme Çeşitli kaynaklar Proteinaz-3 İnsan ve maymun nötrofilleri Azurocidin Cathepsin G İnsan, maymun ve sığır nötrofilleri İnsan nötrofilleri GP GP,GN, F GP, GN, F GP, GN, F Mebran permeabilitesi bozarak Peptidoglycan yapısını bozarak?? Motabolik engelleme İmmün sistemin infeksiyon etkenine karşı spesifik immün yanıtı oluşturmasına kadar geçen süre içinde mikroorganizmaları etkisiz hale getirebilecek en etkili silahlardan biri olan katyonik peptitler özellikle solunum yolu gibi mukozayla kaplı yüzeylerde bulunan epitel hücreleri ve fagositik hücreler tarafından düşük enerjiyle seri bir şekilde sentezlenmekte ve kolaylıkla büyük miktarlarda saklanabilmektedir. Depo edildiği yerde hazır bekleyen bu peptitler infeksiyondan kısa bir süre sonra yüksek miktarlara ulaşarak birçok mikroorganizma türünün üremesini hızla inhibe etmektedir. Ayrıca katyonik peptitler birbirleri ile ya da lizozim, laktoferrin gibi konağa ait diğer doğal savunma faktörleriyle ve çeşitli antibiyotiklerle de sinerjist etki meydana getirebilirler[10, 11, 12]. 33

34 Teoman Zafer APAN Antimikrobik Etkili Katyonik Peptitler; Mellitin, Secropin, Magainin, Nisin, Peksiganan (MSI-78). Bu önemli katyonik peptitlerin yanı sıra; Katelisidin LL-37, Defensin, Dipterisinler, Bombinin, Kolitsin metansülfonat, BuforinII, Laktoferrisin B, PMAP, SMAP, BMAP, Attasin, Azurosidin, CRAMP gibi 600 civarı bir antimikrobik etkili katyonik peptitten bahsedilebilir. Mellitin balarısı venomundan izole edilen, 26 aminoasit uzunluğunda, - helezonal yapıda bir katyonik peptittir ve hem Gram negatif hem de Gram pozitif bakterilere karşı etkilidir. Arı zehiri kimyasal olarak oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Farmakolojik açıdan önemli aktif maddeler içerir[6-10]. Arı zehirinin asıl etkisini sağlayan toksinler, 18'den 28'e kadar değişik sayıda aminoasit içeren peptidlerdir. Tüm bu peptidlerin % 50'sini hücre membranlarını parçalayarak hızla kan dolaşımına karışan ve kan hücrelerini parçalayan melitten adlı peptid oluşturur. Melitten bu etkisiyle fosfolipaz A2 adlı enzimin parçalayıcı etkisine yardımcı olur. Sekropinler; bir deneysel aşılama sonunda ilk defa Hyalophora cecropia (Lepidoptera: Saturniidae) nın pupalarından alınan hemolimfinden izole edilmiştir. Daha sonra bu madde üzerinde yapılan çeşitli araştırmalar sonunda yapıları ve oluşturdukları etkiler hakkında elde edilen bilgiler, sentez yoluyla ya da klonlanarak sekropin benzeri birçok maddenin elde edilmesini salamıştır. Sekropinler küçük peptit olup yaklaşık 33 aminoasitten oluşur ve bakteri hücre zarını eritir. Sekropinler aynı zamanda bakterilerde prolin yükselişini engeller ve zayıf hücre zarı oluşmasına sebep olur. Magaininler 1987 de ise Xenopus laevis adlı yaralı bir Güney Afrika kara kurbağasının derisinden izole edilmiştir. Nisin, lantibiyotik sınıfının en iyi bilinen üyesi olup, laktik asit bakterilerinden Lactococcus lactis tarafından üretilmektedir. Gram pozitif bakterilere karşı etkilidir. Xenopus laevis isimli Afrika kurbağasının derisinden magainin sınıfı katyonik peptit elde edilmiş ve geniş spektrumlu antimikrobiyal aktivitesi olduğu gösterilmiştir. Peksiganan (MSI- 78), magainin sınıfı peptitin sentetik anoloğu olup, 22 aminoasitten oluşur[6-10]. Antimikrobik Etkili Katyonik Peptitlerin Klinikte Kullanım alanları (örnekler): Mikroorganizmalar tarafından non-ribozomal yolla üretilen antimikrobik etkili katyonik peptitler olan gramisidin S ve polimiksin B, günümüzde topikal krem ve solüsyonlarda kullanılmaktadır. Bu maddelerin toksik etkiye sahip olmaları sistemik kullanımlarına izin vermemektedir. Ancak polimiksin E nin düşük toksik etkili bir türevi olan kolimisin, parenteral ve aerosol formlarında sistemik olarak da kullanılabilmektedir. Antimikrobik etkili katyonik peptitlerin klinikteki kullanım alanlarını bulmakla ilgili çok sayıda çalışma devam etmektedir. Bunlar arasında bir magainin türevi olan MSS-78 (Cytolex; Magainin Pharmaceuticals Inc. Plymouth Meeting, Pa.) ile yapılan faz III klinik çalışmalarında bu maddenin etkisi toplam 926 polimikrobik diyabetik ayak ülseri bulunan hasta üzerinde topikal olarak denenmiştir. Sonuçta, uygulanan bu tedavinin oral ofloksasin tedavisiyle eşdeğer olduğu ve çok daha az yan etkinin görüldüğü bildirilmiştir[14-17]. European Molecular Biology Organization journal Molecular Medicine de yayınlanan bir çalışmada, İsviçreli bilim adamları Dactylosporangium fulvum dan elde edilen pyridomycin in (bakteri tarafından oluşturulan doğal antibiyotik) ilaca dirençli tüberküloza karşı potansiyel bir silah olduğunu ortaya koymuşlar[18]. Amerika Birleşik Devletleri ndeki Akron Üniversitesi nde profesör olan Hazel Barton, mağaralarda bulunan bazı bakterilerin, ilaçlara direnç gösteren bazı mikroplara karşı etkili antibiyotik üretiminde kullanılabileceğini açıklamıştır. Son 60 yıl içinde üretilen antibiyotiklerin yüzde 99 u toprak altındaki bakterilerden ve mantarlardan elde edilmiştir. Ancak bu kaynaklardan elde edilen antibiyotiklerin sınırına ulaşılmaya başlandığı düşünüldüğünden, bilim adamları çalışmalarını daha aşırı ortamlarda yürütmeye başlamıştır. Profesör, mağaralardan elde ettikleri örneklerden yalnızca birinin 38 antimikrobiyal yapı oluşturulmasına katkıda bulunduğunu ve bunlardan birinin yeni bir antibiyotik olarak kullanılabileceğini söylemiştir. Araştırmacılar bu bakterilerin antibiyotik potansiyellerinin bu kadar zengin olmasının anahtarının, mağaralardaki izolasyon ortamından kaynaklandığını belirtmişlerdir. Platensimycin, Son 40 yılın en güçlü antibiyotik adayı olarak addedilmektedir. Lactoferrin hastalıklarla savaşan bioaktif peptid olup, anne sütünde bulunur ve oldukça değerlidir[12, 19]. ARI PROPOLİSİ Arılar, küçücük kapalı bir kovanda ergin arı ve bir o kadar yavru bulunmasına, kovan içi sıcaklığın ve rutubetin mikropların üremesi için ideal bir ortam oluşturmasına rağmen hastalıklara yakalanmadan 80 milyon yıldan beri yaşamlarını sürdürmektedirler. Arılar dışarıdan gelen yabancı maddeleri ve hayvanları kovan dışında tutmaya çalışırlar ve kovanın girişine iki nöbetçi koyarlar. Herhangi bir zararlı kovana girdiğinde, hemen arılar tarafından öldürülerek dışarı atılır. Ancak fare, salyangoz, kertenkele kurbağa gibi davetsiz misafirler öldürüldükten sonra kovan dışına atılamadıklarında arılar tarafından propolisle kaplanır. Böylece bu mumya zararlının bozulmasıyla ortaya çıkan bakteriyel veya viral enfeksiyonlara karşı koloniyi korur[20, 21]. Bunu, bitki, tomurcuk ve filizlerinden toplayıp agızda sindirim enzimleri ile karıştırarak hazırlarlar. Çok kuvvetli virüs, bakteri ve mantar öldürücü etkiye sahip yapışkan reçinemsi bir maddeyle 34

35 Doğadan Elde Edilen Antibiyotikler yaparlar. Bu maddeyle kovan içerisindeki besinleri, yavruyu ve kendilerini çeşitli mikroplardan korur, bununla kovanı dezenfekte eder, kovan duvarlarını ve çatlakları bu maddeyle sıvarlar. Kovan içi görev yapan arılar kovan giriş deliğinde dışarıdan gelen işçi arıları propolis ile fırçalama yaparak enfeksiyonun kovana girişini önlemektedir. Bu maddeye ''Propolis'' adı verilmektedir. Güvenli Şehir veya Şehir Koruyucu anlamına gelmektedir. Propolis, kara mum ya da arı reçinesi olarak da bilinir, bitkisel kaynağa bağlı olarak 300'den fazla doğal bileşik veya fitokimyasal içerir. Propolisin asıl sağlık koruyucu etkilerinden içerdiği, Flavonoidler sorumludur. Yaklaşık %55 balsamlar, %30 balmumu, %10 eterik yağlar ve %5 polenden oluşur. Ek olarak, magnezyum, kalsiyum, iyot, potasyum, sodyum, bakır, çinko, mangan ve demir gibi mineraller ile B1, B2, B6, C ve E vitaminlerini de içeren mineral ve vitaminlerden oluşan zengin bir yapısı vardır[20, 21]. İçerdiği bu maddeler, propolise antimikrobiyal, antioksidan, antibiyotik, bağışıklık sistemi düzenleyici, antikanser ve ağrı kesici nitelik kazandırır. Bu özelliklerini keşfeden Mısır, Çin, Yunan ve Roma nın da aralarında bulunduğu dünyanın pek çok bölgesindeki eski medeniyetler tarafından geleneksel tedavide yüzyıllardır kullanılmıştır. Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerince yapılan araştırmalarda bal arılarının ürettiği propolisin, birçok insanın yaşamını yitirmesine neden olan ve ABD'deki kavun tüketimiyle ortaya çıkan ölümlerle bir kez daha gündeme gelen Listeria bakterisini yok ettiği belirlendi. Bilim adamları tarafından önemli bir keşif olarak görülen propolisin, Japonya ve Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinde bu yüzyılda keşfedilen " en mükemmel doğal ilaç " olduğu kabul edilmiştir. Dünyadaki tüketim dağılımına bakıldıgında Propolisi en çok kullanan ülkeler arasında Amerika ve Japonya gelmektedir. Japonya ortalama yıllık 500 ton Propolis ithalatı yapmaktadır. Propolisin alışılmış antibiyotik etkilerinin 100 misline yakın etkisi keşfedilmiştir. Bugüne kadar rastlanan en güçlü doğal antibiyotiktir[20, 21]. Hali hazır mikroorganizmalara karşı savaşta olumlu etkileri bulunmuş olan doğal antibiyotikler ile ilgili gelişmeler heyecan vericidir. Antimikrobik aktivite için hangi faktörlerin önemli olduğunu özel gruplarda tanımlamak önemli ve mümkündür. Sonuç olarak doğadan elde edilen antibiyotikler, ileriye yönelik tedavilerde büyük umutlar vaat etmektedir. 3. KAYNAKLAR [1] Ünal S. Antibiyotik kullanımının sosyal yönü. Ankem Derg 2003;17(3): [2] src=s&source=web&cd=8&ved=0cf4qfjah&url =http%3a%2f%2fwww.eczacidergisi.com%2fhab erler%2f129.html%3fstart%3d81&ei=d3qkufpji 6WE4gSf54H4Dg&usg=AFQjCNGr_Andw5kQzbj jbinfrhkntf12qg&bvm=bv ,d.d2k, [3] bakterileri-durduracak-antibiyotik-kalmayabilir html [4] Demirtürk N, Tuna Demirada T., Antibiyotiklerde Direnç Sorunu Kocatepe Tıp Dergisi Mayıs : [5] Akın Karcı, H. Merih Ötker Uslu ve Işıl Akmehmet Balcıoğlu Gübrede Antibiyotik Kirliliği ve Giderimi Boğaziçi Üniversitesi, Çevre Bilimleri, Enstitüsü, Bebek, 34342, İstanbul. İTÜ XII. Endüstriyel Kirlenme Kontrolü Sempozyumu, Bildiriler Kitabı Haziran 2010 İstanbul. [6] Perlman D, Bodansky M, Biosynthesis of peptide antibiotics. Annu. Rev. Biochem 1971;40: [7] Hancock R.E.W, Chapple DS. Peptide antibiotics. Antimicrob Agents Chemother 1999; 6: [8] Csordas A, Michl H. İsolation and structure of a haemolytic polşypeptide from the defensive secretion of European Bombina species. Monatsh. Chem. 1970; 101: [9] Hancock REW. Peptide antibiotics. Lancet. 1997;349: [10] Martínez JL. Antibiotics and antibiotic resistance genes in natural environments. Science Jul 18;321(5887): doi: /science [11] Zhang GH, Mann DM, Tsai CM. Neutralization of endotoxin in vitro and in vivo by a human lactoferrin-derived peptide. Infect Immun 1999 Mar;67(3): XXX [12] Lee WJ, Farmer JL, Hilty M, Kim YB. The Protective Effects of Lactoferrin Feeding against Endotoxin Lethal Shock in Germfree Piglets. Infect Immun Apr. 1999: Vol 66 No 4, XXX 35

36 Teoman Zafer APAN [13] Harmsen MC, Swart PJ, de Bethune MP, Pauwels R, De Clercq E, The TH, Meijer DK. Antiviral effects of plasma and milk proteins: lactoferrin shows potent activity against both human immunodeficiency virus and human cytomegalovirus replication in vitro. J Infect Dis 1995 Aug;172(2): XXX. [14] Fuchs PC, Barry AL, Brown SD. In vitro antimicrobial activity of MSI-78, a magainin analog. Antimicrob Agents Chemother. 1998;42: [15] Lipsky BA, MacDonald D, Litka PA. Treatment of infected diabetic foot ulcers: topical MSI- 78 vs oral ofloxacin. Diabetologia 1997; 40:A482 [16] Lipsky BA, Litka PA, et al. Microbial eradication and clinical resolution of infected diabetic foot ulcers treated with topical MSI-78 vs oral ofloxacin. Abstract LM th ICAAC, September 1997;Toronto, Canada. [17] Ge Y, MacDonald D, Henry MM, Hait HI, Naelson KA, Lipsky BA, Zasloff MA, Holroyd KJ. In vitro susceptibility to pexiganan of bacteria isolated from infected diabetic foot ulcers.diagn Microbiol Infect Dis. 1999; 35(1):45-53 [18] Hartkoorn RC, Sala C, Neres J, Pojer F, Magnet S, Mukherjee R, Uplekar S, Boy-Röttger S, Altmann KH, Cole ST. Towards a new tuberculosis drug: pyridomycin - nature's isoniazid. EMBO Mol Med Oct;4(10): [19] Bhullar K, Waglechner N, Pawlowski A, Koteva K, Banks ED, Johnston MD, Barton HA, Wright GD. Antibiotic resistance is prevalent in an isolated cave microbiome. PLoS One. 2012;7(4):e doi: /journal.pone Epub 2012 Apr 11. [20] ye.propolis.html [21] Ghisalberti, 1979 E.L. Ghisalberti, Propolis: a review, Bee World 60 (1979), pp ) [22] &type=3 36

37 KLİNİK ÖRNEKLERDEN İZOLE EDİLEN KLEBSIELLA PNEUMONIAE SUŞLARINDA KARBAPENEMAZ, İBL VE GSBL YAPIMININ İNCELENMESİ (INVESTIGATION OF CARBAPENEMASE, IBL AND ESBL PRODUCTION IN KLEBSIELLA PNEUMONIAE STRAINS) Merih Şimşek *, Kayhan Çağlar, Nedim Sultan Gazi üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji A.B.D Beşevler-Ankara ÖZET: Bakteriler değişik mekanizmalarla antibiyotiklere direnç geliştirmektedirler. En yaygın direnç mekanizmalarından biri beta laktamaz yapımıdır. Bakterilerde her geçen gün yeni laktamaz türleri saptanmaktadır. Hastane enfeksiyonlarının önemli etkenlerinden biri olan Klebsiella pneumoniae suşlarında, antibiyotik direnç sorunu sık karşılaşılan problemlerden biridir. Bu çalışmada klinik örneklerden izole edilen 50 Klebsiella pneumoniae suşunda karbapenemaz, indüklenebilir beta laktamaz (İBL) ve genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) yapma sıklığı incelenmiştir. İncelenen klebsiella suşlarının 17 si (%34) kan örneklerinden, 12 si (%24) solunum yolları örneklerinden, 9 u (%18) idrar örneklerinden, 6 sı (%12) yara örneklerinden, 5 i (%10) safra kültüründen ve 1 i BOS kültüründen izole edilmiştir. Klebsiella pneumoniae suşlarının 21 inde (%42) GSBL, 1 inde (% 2) karbapenemaz yapımı belirlenmişken hiçbir suşta İBL yapımı saptanmamıştır. Klebsiella suşlarının antibiyotiklere duyarlılıkları sırasıyla amikasin ve fosfomisin e % 96, imipenem ve meropenem e % 90, tazobaktam-piperasilin e % 84, siprofloksasin ve gentamisin e % 80, trimetoprim-sulfametaksazol e %52, klavulonat-amoksisilin e % 50, sulbaktam-ampisilin e % 48, sefepim e % 36, seftriakson ve sefiksim e ise % 34 oranlarında belirlenmiştir. Sonuç olarak 50 Klebsiella pneumoniae suşundan bir tanesinin (% 2) oranında karbapenemaz yaptığı belirlenmiştir. Bu enzimi yapan suşta enzim gen varlığı ve tipinin belirlenmesi çalışmaları sürdürülecektir. İncelenen bakterilerin %42 sinde GSBL yapımı belirlenmiştir. İBL yapımı ise gözlenmemiştir. GSBL varlığı oldukça yüksek düzeylerde belirlenmiştir. Bu durum bu enzim genlerinin Klebsiella cinsi içinde hızla yayıldığını ve direnç sorununun daha da büyüyeceğine ilişkin bir kanıttır. Klebsiella pneumoniae suşlarında antibiyogram testi ile birlikte bu tip enzimlerin belirlenerek sonucun bildirilmesi tedavi etkinliği açısından büyük yarar sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Klebsiella pneumoniae, Karbapenemaz, Genişlemiş-spektrumlu beta- laktamaz, İndüklenebilir beta-laktamaz, Modifiye Hodge Testi. ABSTRACT: Bacteria develop resistance to antibiotics by various mechanisms. One of the most prevalent resistance mechanisms is the production of beta-lactamase enzyme. New lactamase types are emerging in recent years. The antibiotic resistance in Klebsiella pneumoniae, an important nosocomial agent, is one of the most common problem in hospitals. In this study, we determined the production of carbapenemase, inducible beta lactamase (IBL) and extended-spectrum beta-lactamase (ESBL) in 50 nosocomial Klebsiella pneumoniae strains isolated from various clinical specimens. Seventeen (34%) of the Klebsiella strains were isolated from the blood specimens, while 12 (24%) were from the respiratory system, 9 (18%) from the urine, 6 (12%) from the wound specimens, 5 (10%) from the bile and one from the cerebro spinal fluid specimens. We found ESBL production in 21 (42%) and carbapanemase production in 1 (2%) of the Klebsiella pneumoniae strains, while non of them produced IBL. Of the Klebsiella strains, 96% were susceptible to amikacin and fosfomycin, 90% to imipenem and meropenem, 84% to piperacillin-tazobactam, 80% to gentamycin and ciprofloxacin, 52% to trimethoprimsulfametoxazole, 50% to clavulonate-amoxicillin, 48% to sulbactam-ampicillin, 36% to cefepime, and 34% to ceftriaxone and cefixime. In conclusion, one (%2) of 50 Klebsiella pneumoniae strains was determined to Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

38 Klinik Örneklerden İzole Edilen Klebsiella Pneumonıae Suşlarında Karbapenemaz, İBL ve GSBL Yapımının İncelenmesi produce carbapanemase. We will investigate the gene and type of the enzyme in this strain. Of the strains, 42% were found to produce ESBL. IBL production was not observed. We found a very high ESBL production rate. These findings demonstrate that the genes for these enzymes were common in Klebsiella strains and resistance problem will increase in time. We think that it is useful to determine and report these enzyme types in Klebsiella pneumoniae strains for the effective therapy. Key Words: Klebsiella pneumoniae, Carbapenemase, Extended-spectrum Beta-lactamase, Inducible Betalactamase, Modified Hodge Test * Corresponding author 1- GİRİŞ Hastane enfeksiyonu etkeni bakterilerde betalaktam antibiyotiklere karşı direnç gelişimi giderek artmaktadır. Bu direnç artışı, bu enfeksiyonların tedavisini daha da zorlaştırmaktadır. Beta-laktam grubu antibiyotikler hastane enfeksiyonlarının tedavisinde sık kullanılan antibiyotiklerdir. Bu antibiyotiklere karşı direnç gelişiminden en çok beta-laktamaz enzimleri sorumlu olmaktadır [1]. Tedavi başarısını etkileyen çok sayıda betalaktamaz enzimi belirlenmiştir. Bakterilerin fazla miktarda beta-laktamaz sentezlemesiyle öldürülmesi mümkün olmayan suşlar oluşabilir. Böylece zamanla bakteriler, karbapenemler hariç tüm beta-laktam antibiyotiklere dirençli hale gelebilmektedirler [1,2]. Tedavide sorun yaratan genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) veya extended-spectrum beta-lactamases (ESBL) olarak tanımlanan bu enzimler dar ve geniş spektrumlu sefalosporinleri, penisilinleri ve monobaktamları inaktive edebilmektedirler. Buna karşılık sefamisinleri ve karbapenemleri etkilememektedirler [3]. İndüklenebilir beta laktamazları (IBL) kodlayan genler kromozom üzerinde bulunur ve Bush sınıflamasında sınıf 1 de yer alırlar [3]. Bu enzimler, Enterobacter türleri, Citrobacter freundii, Serratia marcescens, Morganella morganii ve P.aeruginosa da indüklenebilir özelliktedir. E.coli de bu enzimi kodlayan genler bulunmaktadır. Ancak promoter bölge aktif olmadığı için indüklenme olmamaktadır [4]. Karbapenemler, geniş spektrumlu betalaktamazların hidrolizine dayanıklıdırlar. Bu nedenle dirençli gram-negatif bakterilerin yol açtığı enfeksiyonların tedavisinde kullanılabilmektedir. Ancak son yıllarda karbapenemleri de inaktive edebilen enzimler arka arkaya tanımlanmaya başlanmıştır. Özellikle Pseudomonas aeruginosa ve Acinetobacter baumannii suşlarında, karbapenemaz etkinliği olan metallo-betalaktamazlar (MBL) bildirilmiştir [5]. Metallo-betalaktamazlar, aktif bölgesinde çinko bulunan karbapenemazlar olarak tanımlanmıştır. Ayrıca daha az sıklıkta karbapenemleri hidrolize eden OXA türü GSBL ler de belirlenmiştir [6]. Çeşitli nozokomiyal enfeksiyonlara neden olan ve çeşitli beta-laktamaz üreten Klebsiella pneumoniae infeksiyonları, tedavide kullanılan antibiyotiklerin seçiminde zorluklara neden olmaktadır. Bu çalışmada hastane enfeksiyonlarından izole edilen Klebsiella pneumoniae suşlarında, hastane enfeksiyonlarının tedavisinde ciddi sorunlar yaratan genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL), indüklenen beta-laktamaz (İBL) ve karbapenemaz yapım sıklığı incelenmiştir. 2- MATERYAL METOD Bu çalışmada, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Mikrobiyoloji laboratuarına çeşitli kliniklerinden gönderilen hasta örneklerinden izole edilen ve hastane enfeksiyonu etkeni olduğu kanıtlanan 50 Klebsiella pneumoniae suşu kullanılmıştır. Laboratuara gönderilen hasta örnekleri % 5 koyun kanlı agar ve eozin metilen blue agar a ekilmiştir. Kan kültürü örnekleri ise BacT ALERT 3D otomatik kan kültür (Biomerieux) besiyerlerine ekilerek, 37 C de inkübe edilmiştir. Üreyen bakterilerin tanımlanmasında konvansiyonel yöntemler ve Microbact GNB 12A/B/E,24E (Oxoid) sistemi kullanılmıştır. Antibiyotik duyarlılığın belirlenmesi Antibiyotik duyarlılıkları belirlemek için Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) önerileri doğrultusunda Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi kullanılmıştır [7]. Mueller-Hinton agar (MHA) besiyeri üzerine bakteri suşlarının 0.5 McFarland a göre hazırlanmış süspansiyonun ekimi yapılmıştır. Daha sonra antibiyotik diskleri yerleştirilmiştir. Bu yöntem, amoksisilin-klavulanikasit (AMC, 20/10 μg), ampisilin-sulbaktam (SAM, 10/10 μg), sefiksim (CFM, 5 μg), sefepim (FEP, 30 μg), seftriakson (CRO, 30 μg), piperasilin-tazobaktam (TZP, 100/10 μg), imipenem (IMP, 10 μg), meropenem (MEM, 10 μg), gentamisin (GN, 10 μg), amikasin (AK, 30 μg), siprofloksasin (CIP, 5 μg), trimethoprim-sulfometaksazol (SXT, 1,25/ 23,75 ), fosfomisin (FOS, 50 μg) diskleri kullanılarak uygulanmıştır. 38

39 Merih Şimşek *, Kayhan Çağlar, Nedim Sultan GSBL varlığının belirlenmesi K. pneumonae suşlarında GSBL varlığı çift disk sinerji testi ile araştırılmıştır. GSBL tayini için merkeze amoksisilin-klavulanik asit (AMC) diski ve 25 mm uzağına sefiksim (CFM), sefepim (FEP) ve seftriakson (CRO) diskleri yerleştirilmiştir. Bir gecelik enkübasyondan sonra beta-laktam diskleri çevresindeki inhibisyon zonunun, AMC ye doğru belirgin bir şekilde genişlemesi veya iki disk arasında başka bir inhibisyon alanının varlığı pozitiflik olarak değerlendirilmiştir [8]. Pozitif kontrol olarak K.pneumoniae ATCC , negatif kontrol olarak E.coli ATCC suşu kullanılmıştır. İBL varlığının belirlenmesi İBL üretimi disk yakınlaştırma metodu ile belirlenmiştir. İBL tayini için merkeze imipenem (IMP) ve 20 mm uzağa seftriakson (CRO) yerleştirilmiştir. İBL saptanması için ekim yapılan plakta kullanılan beta laktam diskinin İMP diskine yakın olan zon kenarındaki daralmanın 4 mm veya daha fazla olması durumu İBL pozitifliği olarak değerlendirilmiştir [9,10]. Karbapenemaz varlığının belirlenmesi Karbapenemaz üretimi Modifiye Hodge testi ile belirlenmiştir. E. coli ATCC suşunun 0.5 McFarland standart süspansiyonu hazırlanmış, sonra 1/10 oranında sulandırılmıştır. Süspansiyon Mueller Hinton Agar besiyerine yayıldıktan sonra besiyerinin orta kısmına IMP diski konulmuştur. Öze ile test ve kontrol bakterisinden 3-5 koloni alınarak diskin kenarından dışa doğru düz bir çizgi şeklinde ekim yapılmıştır. İnkübasyon sonrası test edilen bakterinin ekim çizgisi ile inhibisyon zonunun kesişme noktasındaki üreme artışı pozitif olarak değerlendirilmiştir [11,12]. Modifiye Hodge Testinin uygulaması Resim 1.de gösterilmiştir. 3- BULGULAR Klebsiella suşlarının 17 si (%34) kan örneklerinden, 12 si (%24) balgam ve solunum yolları örneklerinden, 9 u (% 18) idrar örneklerinden, 6 sı (%12) yara örneklerinden, 5 i (%10) safra kültüründen ve 1 i BOS kültüründen izole edilmiştir. Klebsiella pneumoniae suşlarının 21 inde (%42) GSBL, 1 inde (% 2) karbapenemaz yapımı belirlenmişken hiçbir suşta İBL yapımı saptanmamıştır. Klebsiella suşlarının izole edildikleri hasta örnekleri dağılımı ve GSBL enzimi belirlenme durumu Tablo 1. de gösterilmiştir. Klebsiella suşlarının antibiyotiklere duyarlılıkları sırasıyla amikasin ve fosfomisin e % 96, imipenem ve meropenem e % 90, tazobaktam-piperasilin e % 84, siprofloksasin ve gentamisin e % 80, trimetoprim-sulfametaksazol e %52, klavulonatamoksisilin e % 50, sulbaktam-ampisilin e % 48, sefepim e % 36, seftriakson ve sefiksim e ise % 34 oranlarında belirlenmiştir. İncelenen bakterilerde belirlenen antibiyotik duyarlık sonuçları Tablo 2. de gösterilmiştir. Tablo 1: İzolatların GSBL oluşturma oranları- nın örneklere göre dağılımı. Örnekler İzolat sayısı % GSBL sayısı % * Kan Solunum yolu İdrar Yara Safra Bos Toplam * : Satırdaki örnekten izole edilen suşlarda GSBL belirlenme oran Resim 1. Modifiye Hodge Testinin uygulanışı. Karbapenemaz yapan Klebsiella suşunu göstermektedir. 39

40 Klinik Örneklerden İzole Edilen Klebsiella Pneumonıae Suşlarında Karbapenemaz, İBL ve GSBL Yapımının İncelenmesi Tablo 2: İncelenen 50 Klebsiella pneumoniae suşunun antibiyotiklere duyarlılıkları. Dirençli (%) Orta duyarlı (%) Duyarlı (%) Klavulonat-Amoks Seftriakson Sefepim Sefiksim Sulbaktam-Ampisilin İmipenem Meropenem Tazobaktam-Piperas Amikasin Gentamisin Siprofloksasin Fosfomisin Trimetoprim-Sulfam TARTIŞMA Bakteriler çeşitli mekanizmalarla antibiyotiklere karşı direnç geliştirmektedir. En sık kullanılan antibiyotikler beta laktam grubu antibiyotiklerdir. Bu antibiyotiklere karşı gelişen direncin en önemli nedeni bakterilerin yaptığı çeşitli beta-laktamaz enzimleridir. Karbapenemazlar Ambler sınıflamasına göre A, B ve D sınıflarında Bush sınıflamasına göre 2d, 2f, ve 3. grublar içinde yer almaktadırlar [3]. A sınıfındakiler (2f), GSBL ile karıştırılabilmektedirler. Tüm beta laktamları hidrolize ederler. Sefoksitin ve seftazidimide zayıf ama belirgin şekilde hidroliz ederler. Karbapenemleri parçalarlarlar [13]. B sınıfı içinde (3 grup) metallobetalaktamazlar yer alır. EDTA ile inhibe olur ve klavulonattan etkilenmezler. Aztreonama etki etmezler [14]. D sınıfındaki karbapenemazlar (2d) psödomonas ve asinetobakterilerde saptanmaktadır ve OXA tipindedirler. Karbapenemleri zayıf inhibe derler [15]. Klebsiella suşlarında, A sınıfında yer alan Klebsiella pneumoniae karbapenemazı (KPC) saptanmaktadır. Bu enzim hızlı bir yayılım sergilemektedir. Bu enzime ESBLCARBA-A adı verilmektedir [16]. Modifiye Hodge Testi, KPC, OXA ve MBL gibi enzimlerin hepsini birden tespit edebilmesi ve uygulaması kolay bir test olması nedeniyle kullanışlı bir yöntem olarak öne çıkmaktadır [17]. CLSI bu yöntemi karbapenemlere artmış MİK değerleri yada direnç saptanması halinde karbapenemaz yapımının araştırılması için önermektedir. Bu nedenle bu çalışmada karbapenemaz araştırılmasında tercih edilmiştir. Bu çalışmada karbapenem direnci olan bir K.pneumoniae suşunda karbapenemaz yapımı belirlenmiştir. Nagaraj ve arkadaşları Hindistanda hastane enfeksiyonlarından elde ettikleri 36 K.pneumoniae suşunun 22 si bla/ndm, 5 i bla/vım türünde olmak üzere 27 (%75) NDM-1 tipi karbapenemaz saptamışlardır [18]. Ancak Hindistan da NDM yapan bakteri, salgın yapmakta ve bu nedenle bu ülkede karbepenemaz daha sık saptanmaktadır [19]. Limbago ve arkadaşları 2011 yılında bir hastanenin çocuk kliniğinden 3 K.pneumonia suşunda plazmid kökenli IMP-4 türünde metallo beta laktamaz belirlemişlerdir [20]. Bu enzimin ülkelerinde yavaş yavaş belirlenmeye başladığını ve tehlikenin büyüyeceğine dikkat çekmektedirler. Ülkemizde 2004 yılında karbapenem direnci olan iki K.pneumoniae suşunda metallo beta laktamaz varlığı belirlenmiştir [21]. Bu 40

41 Merih Şimşek *, Kayhan Çağlar, Nedim Sultan çalışmada, hastane enfeksiyonu etkeni K.pneumonia suşlarının % 2 sinde karbapenemaz belirlenmiştir. Henüz moleküler olarak tanımlanmamıştır. Ancak az sayıda tesbit edilmiş olsa da taşınabilir genetik elementler aracılığıyla yayılması nedeniyle bu enzimi taşıyan bakterilerin daha da yayılması beklenmektedir. Ambler sınıflamasında C sınıfında yer alan ve kromozom tarafından kodlanan indüklenebilen beta-laktamazlar AmpC türü enzimler olarak da bilinirler. Penisilinlere, sefalosporinlere ve aztreonama direnç sağlar ve beta-laktamaz inhibitörleri ile inhibe olmazlar. Enterobakter, sitrobakter, serratia, moganella ve psödomonas türlerinde bulunur, klebsiella ve E. Coli de pek bulunmazlar. Aslında E.coli de kodlayıcı genleri var ancak harekete geçememektedir. Bu enzimler E. cloacae de her zaman var ve aktiftirler. Ancak başlangıçta az sentezlenebilir ve rutin testlerde bakteriler duyarlı bulunabilirler. Ancak beta-laktam antibiyotiklerle tedavi başarılı olmamaktadır [3,22]. Bu çalışmada incelenen klebsiella suşlarının hiç birinde IBL belirlenmemiştir. Bu beklenen bir sonuçtur. Ancak çok sık olmazsa da kromozomal AmpC geni olmayan bazı K.pneumoniae suşlarında plazmid tarafından kodlanan AmpC türü beta laktamazlar belirlenebilmektedir. DHA-1 adı verilen plazmid kökenli indüklenebilir sefalosporinaz ilk defa Suudi Arabistan da belirlenmiştir. Gen dizilimi kromozomal bla DHA- 1 ile aynıdır. Tayvan da da 2002 yılında 10 K.pneumoniae suşunda belirlenmiştir [23 24]. Ülkemizde klebsiella suşlarının dahil edildiği bir çalışmada % 2 oranında İBL belirlendiği bildirilmiştir. Ancak Klebsiella ve diğer bakteri ayırımı yapılmamıştır [25]. Bu çalışmada klebsiella suşlarında İBL belirlenmemiştir. Ancak kromozomal genlerin bir şekilde plazmidlere geçebildiği anlaşıldığına göre bu tip laktamazların klebsiella suşları arasında yayılabileceği akılda tutulmalıdır. Genişlemiş spektrumlu beta-laktamazlar plazmidler tarafından kodlanmakta ve kolaylıkla bakteriler arasında yayılabilmektedir. Sefalosporinleri, penisilinleri ve monobaktamları hidrolize ederek inaktive ederken, sefamisinler ile karbapenemleri etkilememektedirler. Bu enzimler klavulanik asit, sulbaktam ya da tazobaktam ile inhibe olurlar. Çoğu TEM, SHV (Sınıf A, yada 2b, 2be) ve OXA (Sınıf D yada 2d) türü laktamazlardan türemiştir. CTX-M türü laktamazlarda hızla yayılan GSBL lerdendir. Her gün yeni GSBL ler tanımlanmaktadır [26]. GSBL ler plazmid transferi ile bakteriler arasında yayılmaktadır. Bu direnç aktarımı, dirençli suşlarla görülen salgınların en önemli nedenidir [27]. Bu çalışmada incelenen suşların % 44 ünde GSBL yapımı belirlenmiştir. Bu enzime Klebsiella suşlarında ülkemizde ve dünyada giderek artan sıklıkta rastlanmaktadır [28]. Parlak ve arkadaşları Van da Klebsiella pneumoniae suşalarının % 67 sinde, Nazik ve arkadaşları İstanbul da incelenen suşların % 85 inde Balıkçı ve Keskin, Sakarya da incelenen suşların moleküler tekniklerle %33 ünde GSBL varlığı bulmuşlardır [29,30,31]. İngiltere, Amerika Birleşik Devletlerinde ve Norveç gibi ülkelerde halen % 1-2 seviyelerinde görülen GSBL sıklığı, Tunus, Cezayir, Hindistan gibi ülkelerde ise ülkemizde elde edilen sıklıkta yada daha sık olarak saptanmaktadır [32,33,34]. Antibiyotik kullanımında dikkatli davranılmaması nedeniyle mobil genetik elementlerle yayılan bu direncin daha da yayılmasına neden olacaktır. En dikkatli davranan ülkelerde bile bu enzimler artan sıklıkta görülmektedir. Sonuç olarak, incelenen 50 K.pneumoniae suşunda, ülkemizde farklı araştırıcılar tarafından belirlenen sonuçlara benzer enzim oranları saptanmıştır. Bir suşta karbapenemaz enzimi belirlenmiştir. Bu enzimin hangi tip enzim olduğu moleküler yöntemlerle değerlendirilecektir. Klinik örneklerden izole edilen suşların dirençlilik özelliklerinin belirlenmesi, doğru ve etkili tedavi uygulanmasını sağlayacaktır. Direnç yayılımının durdurulması için izlenecek ulusal ve uluslar arası politikalar belirlenmeli ve hassasiyetle uygulanmalıdır. KAYNAKLAR [1] Opal, SM, Mayer, KH, Medeiros, AA. Mechanisms of bacterial antibiotic resistance, Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds): Principles and Practice of Infectious Diseases, 5th ed. Philadelphia: Churchill Livingstone, 2000; p 243. [2] Sanders, CC, Thomson, KS, Bradford, PA. Problems with detection of beta-lactam resistance among non-fastidious gram-negative bacilli. Infect Dis Clin North Am. 1993; 7: [3] Bush, K, Jacoby, GA. Updated functional classification of beta-lactamases. Antimicrob Agents Chemother 2010;54(3): [4] Yang, K, Guglielmo BJ. Diagnosis and treatment of extended-spectrum and AmpC betalactamaseproducing organisms, Ann Pharmacother 2007;41(9): [5] Pai H, Kim JW, Kim J, et al. Carbapenem resistance mechanisms in Pseudomonas aeruginosa clinical isolates. Antimicrob Agents Chemother 2001;45: [6] Paterson DL, Bonomo RA: Extended-spectrum beta-lactamases: a clinical update, Clin Microbiol Rev 2005;18(4):

42 Klinik Örneklerden İzole Edilen Klebsiella Pneumonıae Suşlarında Karbapenemaz, İBL ve GSBL Yapımının İncelenmesi [7] Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) (Çeviri editörü D Gür). Antimikrobik Duyarlılık Testleri İçin Uygulama Standartları. Onsekizinci Bilgi Eki. M100-S18, Bilimsel Tıp Yayınevi, Ankara, 2008 [8] Gülay Z. ESBL lerin tanı yontemleri. Yeni ve yeniden gundeme gelen infeksiyonlar. Bilimsel Tıp Yayınevi, Ankara 2004: [9] Sanders CC, Sanders W Jr. β-lactamases in Gram negative bacteria global trends and clinical impact. Clinical Infectious Diseases 1992; 15: [10] Gülay Z. Antibiyotik duyarlılık testlerinin yorumu. Toraks Dergisi 2002; 3 ( 1): [11] Lee K, Chong Y, Shin HB, et all. Modified Hodge test and EDTA-disk synergy tests to screen metallo-β-lactamase-producing strains of Pseudomonas and Acinetobacter species. Clinical Microbiology Infection 2001; 7: [12] Lee K, Lim YS, Yong D, Yum JH, et al. Evaluation of the Hodge test and the Imipenem- EDTA Double-Disk-Synergy test for metallo-β- Iactamase producing isolates of Pseudomonas spp, Acinetobacter spp. Journal of Clinical Microbiology 2003 ; 41(10): [13] Smith Moland E, Hanson ND, Herrera VL, et al. Plasmid-mediated, carbapenem-hydrolysing betalactamase, KPC-2, in Klebsiella pneumoniae isolates. J Antimicrob Chemother 2003;51(3): [14] Walsh TR, Toleman MA, Poirel L, Nordmann P. Metallo-beta-lactamases: the quiet before the storm? Clin Microbiol Rev 2005;18(2): [15] Walther-Rasmussen J, Hoiby N. OXA-type carbapenemases. J Antimicrob Chemother 2006;57(3): [16] Giske CG, Sundsfjord AS, Kahlmeter G et al. Redefining extended-spectrum β-lactamases: balancing science and clinical need. J Antimicrob Chemother 2009; 63: 1-4. [17] Patel JB, Rasheed JK, Kitchel B. Carbapenemases in Enterobacteriaceae: Activity, Epidemiology, and Laboratory Detection. Clinical Microbiology Newsletter 2009;31(8): [18] Nagaraj S, Chandran SP, Shamanna P, Macaden R. Carbapenem resistance among Escherichia coli and Klebsiella pneumoniae in a tertiary care hospital in south India. Indian J Med Microbiol 2012, 30(1):93-5. [19] Gayathri D,Eramma NK, Devaraja TN. New Delhi metallo beta- lactamase-1; Incidence and threats. Int J Biol Med Res 2012; 3(2): [20] Limbago AM, Rasheed JK, Anderson KF, et al. IMP-Producing Carbapenem-Resistant Klebsiella pneumoniae in the United States. J Clin Microbiol 2011; 49(12): [21] Asci Toraman Z, Yakupogullari Y, Kizirgil A. Detection of metallo-lactamase production and antibiotic resistance with E-test method in pseudomonas, acinetobacter and klebsiella strains, in Turkey. J Infect Chemother : [22] Dworzack DL, Pugsley MP, Sanders CC, Horowitz EA. Emergence of resistance in gramnegative bacteria during therapy with expanded spectrum cephalosporins. Eur J Clin Microbiol 1987;6: [23] Yan JJ, Ko WC, Jung YC et al. Emergence of Klebsiella pneumoniae Isolates Producing Inducible DHA-1-Lactamase in a University Hospital in Taiwan. J Clin Microbiol 2002, 40(9): [24] Barnaud G, Arlet G, Verdet C et al. Salmonella enteritidis: AmpC plasmid-mediated inducible-lactamase (DHA-1) with an ampr gene from Morganella morganii. Antimicrob. Agents Chemother 1998; 42: [25] Çalışkan E, Öztürk CE, Ankaralı H. Gram Negatif Bakterilerde Beta-Laktamaz Varlığının ve Antibiyotik Duyarlılıklarının Araştırılması Düzce Tıp Dergisi 2011; 13(3): [26] Livermore DM, Canton R, Gniadkowski M et al: CTX-M: changing the face of ESBLs in Europe, J Antimicrob Chemother 2007;59(2): [27] Perez F, Endimiani A, Hujer KM, Bonomo RA: The continuing challenge of ESBLs. Curr Opin Pharmacol 2007;7(5): [28] Yaşar K, Pehlivanoğlu F, Sandıkcı S, Şengöz G, Duru A. GSBL Üreten Klebsiella Pneumoniae nın neden olduğu komplike dev karaciğer apsesi olgusu. Bakırköy Tıp Dergisi 2012;8: [29] Parlak M, Çıkman A, Bektaş A, Berktaş M. Escherichia Coli ve Klebsiella Pneumoniae Suşlarında Genişlemiş Spektrumlu Beta-Laktamaz Üretimi ve Antibiyotiklere Direnç: Beş Yıllık İzlem. Sakaryamj 2012;2(1): [30] Nazik H, Öngen B, Sarıkaya A, Kuvat N, İlktaç M. Genişlemiş Spektrumlu Beta-Laktamaz Üreten Klebsiella pneumoniae Suşlarında CTX-M Tipi Beta-Laktamaz Sıklığı ve Antibiyotik Korezistansı. Türkiye Klinikleri J Med Sci 2011;31(2):

43 Merih Şimşek *, Kayhan Çağlar, Nedim Sultan [31] Balıkçı E, Keskin C. Çeşitli Nozokomiyal Enfeksiyonlara Neden Olan Kebsiella pneumoniae ve Escherichia coli Suşlarında Genişlemiş Spektrumlu Beta-laktamaz Enzimlerinin Sıklığının Moleküler Yöntemlerle Araştırılması. Türk Mikrobiyol Cem Derg 41(2):79-85, [32] Enoch DA, Brown F, Sismey AW. Epidemiology of extended-spectrum betalactamaseproducing Enterobacteriaceae in a UK district hospital; an observational study. J Hosp Infect 2012; (81) [33] Bush K. Extended-spectrum beta-lactamases in North America, Clin Microbiol Infect 2008;14(1): [34] Datta S, Wattal C, Goel N, et al. A ten year analysis of multi-drug resistant blood stream infections caused by Escherichia coli and Klebsiella pneumoniae in a tertiary care hospital. Indian J Med Res 2012 ;135(6):

44 ÇİÇEKTEN KOVANA TAŞINAN BALIN ANTİBİYOTİK DEĞERİ (ANTIBIOTIC VALUE OF HONEY COMES FROM FLOWER TO BEEHIVE) Çiğdem Özenirler¹, Kadriye Sorkun¹,2 ¹Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Beytepe-ANKARA, 2 Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Uygulama ve Araştırma Merkezi, Beytepe- ANKARA, ÖZET: İnsanoğlu için önemli besin kaynağı olan bal, bilimsel araştırmaların eksikliği nedeniyle günümüzde modern ilaç endüstrisinde çok az kullanılmasına rağmen alternatif tıpta yüzyıllardır kullanılmaktadır. Balın besin içeriği şekerler, mineraller, amino asitler-proteinler, asitlerden ve vitaminlerden oluşmaktadır. Balın antibakteriyel aktivitesinin nedeni genelde dört etmene bağlanmıştır. Bunlar yüksek şeker konsantrasyonuna (düşük su aktivitesi) bağlı inhibisyon, hidrojen peroksit oluşumu, düşük ph, proteinli antimikrobiyel bileşenlerin varlığı ve tanımlanamayan bileşenlerdir. Yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda çeşitli balların farklı mikrobiyal etkenleri üzerinde etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta balın doğal bir kaynak olduğu ve standardizasyonu yapılamayan bir besin kaynağının tüketiminde dikkatli olunması gerektiğidir. ABSTRACT: Honey is an important source of food for human beings. Due to the lack of scientific research in honey its use of in modern pharmaceutical industry is very little but in alternative medicine it has been using for centuries. The nutrient content of the honey consist of sugars, minerals, amino acids-proteins and vitamins. Antibacterial activity of honey is generally linked to four factors. These are high sugar concentration (low water activity) dependent inhibition, the formation of hydrogen peroxide, low ph, the presence of antimicrobial protein and unidentified components.as a result of scientific studies it has concluded that honey varieties are effective on different microbial agents.however, the most important point to keep in mind that honey is a natural resource and its standardization could not be done and therefore we should be careful with the consumption of honey as a food source. Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

45 Çiçekten Kovana Taşınan Balın Antibiyotik Değeri Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği ne göre bal [1], bitki nektarlarının, bitkilerin canlı kısımlarının salgılarının veya bitkilerin canlı kısımları üzerinde yaşayan bitki emici böceklerin salgılarının bal arısı tarafından toplandıktan sonra kendine özgü maddelerle birleştirerek değişikliğe uğrattığı, su içeriğini düşürdüğü ve petekte depolayarak olgunlaştırdığı doğal ürünüdür. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere bal çiçek balı ve salgı balı olarak iki ayrı kategoride incelenebilir. Çiçek balının kaynağı çiçekten kökenlenen nektar, salgı balının kaynağı ise çiçek dışındaki diğer bitkisel dokulardan kaynak alan nektar ve bazı bitki özsuyu ile beslenen böceklerin bu özsuyun sindirilemeyen kısmını salgılamaları ile oluşan akışkan maddedir [2]. Yüzyıllar boyunca insanlar için çok önemli bir tatlandırıcı ve dolayısıyla karbohidrat kaynağı olan bal [3,4], şeker endüstrisinin gelişimine paralel olarak 19. yüzyılın başlarından itibaren eski değerini yitirmeye başlamıştır [5,6] Bal tamamen doğadan toplandığı haliyle kullanılabilen, düşük su miktarı ve yüksek şeker konsantrasyonu sayesinde mikrobiyal bozulma göstermeden depolanabilen bir besindir [7]. Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği ne göre genel olarak çiçek ve salgı ballarında nem oranı %20 yi geçmemelidir. Sakkaroz miktarı 100 gram balda en fazla 5 gram olmalı, toplam glikoz fruktoz miktarı 100 gram çiçek balında en az 60 gram, salgı balında ise 45 gram olmalıdır. Fruktoz/glukoz oranı çiçek ballarında 0,9-1,4 aralığında, salgı ballarında ise 1,0-1,4 aralığında bulunmalıdır. Ancak kodeks incelendiğinde monofloral ballar için genelden farklı değerlerin de anlamlı olduğu (püren ballarında %23 nem, narenciye ballarında maksimum %10 sakkaroz, akasya ballarında 1,2-1,85 fruktoz/glukoz oranı normal kabul edilmektedir) görülmektedir. Balın fiziksel ve kimyasal içeriğindeki faklılıkların sebebi pek çok faktörle ilişkilidir. Bunlardan en önemlileri polen ve nektar kaynağı bitkiler, iklim, çevresel koşullar ve bala, kovandan sofraya gelinceye kadar uygulanan çeşitli işlemlerdir [8,9,10]. Tablo 1 de balın besin içeriği (karbohidrat, protein, yağ, mineraller ve vitaminler) ile yaş bazında insanların günlük olarak alması gereken besinlerin miktarları özetlenmiştir [11,12,13,14,15,16,17]. İÇERİK 100 g BAL İÇERİSİNDEKİ MİKTAR GÜNLÜK ALINMASI TAVSİYE EDİLEN MİKTAR 1-4 YAŞ 4-15 YAŞ +15 ENERJİ (kcal) KARBOHİDRAT(kcal) PROTEİN (g) YAĞ (g) MİNERAL (mg) Sodyum (Na) Kalsiyum (Ca) Potasyum (K) Magnesyum (Mg)

46 Çiğdem ÖZENİRLER, Kadriye SORKUN Fosfor (P) Çinko (Zn) Bakır (Cu) Demir (Fe) Manganez (Mn) Krom (Cr) Selenyum (Se) VİTAMİN (mg) K B B B Niasin Pantotenik Asit C Tablo 1 de görüldüğü üzere balın başlıca içeriğini şekerler oluşturmaktadır. Bu da antibakteriyel etkili osmotik basınca sebep olmaktadır. Balın yüksek osmomolaritesine ilaveten düsük ph ya sahip olması da antibakteriyel aktiviteden sorumlu tutulmaktadır [18]. İnsanoğlu için önemli besin kaynağı olan bal, bilimsel araştırmaların eksikliği nedeniyle Tablo 1. Balın besin içeriği günümüzde modern ilaç endüstrisinde çok az kullanılmasına rağmen alternatif tıpta yüzyıllardır kullanılmaktadır [19]. Bal ve diğer arı ürünlerinin yüksek antioksidant içerikleri bu ürünlerin sağlık açısından önemini arttırmaktadır. Balın kullanım alanları yöresel farklılıklar göstermekle birlikte 46

47 Çiçekten Kovana Taşınan Balın Antibiyotik Değeri özellikle açık yaraların iyileştirilmesi, ülser tedavisi ve enfeksiyon tedavilerinde sıklıkla yararlanılan bir kaynaktır [20]. Çeşitli bal örneklerinde gözlenen antibakteriyel aktivite nedeni, dört etmen şeklinde sınıflandırılmıştır. Bunlar yüksek şeker konsantrasyonuna (düşük su aktivitesi) bağlı inhibisyon, düşük ph, hidrojen peroksit oluşumu, proteinli antimikrobiyel bileşenlerin varlığı ve tanımlanamayan bileşenlerdir [21,22]. Balın antibakteriyel etkisi ile ilgili bugüne değin yapılmış çalışmalar doğrultusunda bala karşı hassas olduğu tespit edilmiş bakteriler ve diğer organizmalar Tablo 2 de verilmiştir [6]. Tablo 2. Bala karşı hassas olduğu tespit edilmiş bakteriler Actinomyces pyogenes Leishmania parasite Streptococcus agalactiae Bacillus anthracis Microsporum canis Streptococcusdysgalactiae Campylobacter jejuni Microsporum gypseum Streptococcusfaecalis uberis Candida albicans Mycobacterium tuberculosis Streptococcusmutans Corynebacterium diphteria Nocardia asteroids Streptococcuspneumonia Echinococcus parasite Proteus türleri Streptococcuspyogenes Enterococcus avium Pseudomonas aeruginosa Streptococcusuberis Enterococcus faecalis Rubella virus Serrata marcescens Enterococcus faecium Salmonella cholerae-suis Shigella türleri Enterococcus raffinosus Salmonella thyphi Trichophyton mentagrophytes Epidermopyton floccosum Salmonella thyphimurium Trichophyton mentagrophytes var. Escherichia coli Serrata marcescens Trichophyton tonsaurans Haemophilus influenza Shigella türleri Trichophytonrubrum Helicobacter pylori Staphylococcus aureus Vibrio choleriae Bal, bal arılarınca üretilen doğal bir besin kaynağı olduğundan her doğal besin kaynağı gibi kalitesi oldukça fazla etken ile ilintilidir. Bunlar arasında en önemlileri nektarın nitel ve nicel özellikleri, arılıkların bulunduğu bölgelerdeki çevresel koşullar ve arıcıların genel davranış özellikleri olarak sıralanabilir. Her bitkinin nektarının şeker içeriği birbirinden farklıdır. Bazı bitkilerin nektarları ise insanlar için zehirli olabilecek çeşitli kimyasal maddeler içerebilmektedir. Örneğin Rhodondron ponticum ve R. luteum bitkilerinin nektarları ve dolasıyla bu bitkilerden beslenen arıların ürettikleri ballar grayanotoksin adlı zehirli bir kimyasal madde içermektedir [23]. Arılıkların bulunduğu bölgelerdeki kirlilik kovan içine kadar taşınabilmekte ve balda ağır metaller gibi çeşitli kalıntılara rastlanabilmektedir. Arıcıların yanlış ilaç uygulamaları sonucunda balda antibiyotik kalıntıları da bulunabilmektedir. Balın standardizasyonu ile ilgili başlıca sorun çok çeşitli kimyasal içermesi ve bu içeriğin arılıkların bulunduğu vejetasyona ve diğer çevresel faktörlere de bağlı olmasıdır [24]. Balın oluşumu ve bileşimi yörelere göre önemli faklılıklar gösterebilmektedir [25]. Sonuçta bal antibiyotik özelliği nedeni ile farklı hastalık etkenleri üzerinde etkili olabilmektedir. Ancak, balın standardizasyonu tam olarak yapılamadığı için tüketimi sırasında dikkatli olmak gerekmektedir. 47

48 Çiğdem Özenirler, Kadriye Sorkun Kaynaklar: [1] Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği, Tebliğ No:2012/58. [2] Sorkun K., Türkiye nin Nektarlı Bitkileri, Polenleri ve Balları, Palme Yayıncılık, Ankara [3] Gomez-Caravaca AM, Gomez-Romero M, Arraez-Roman D, Segura-Carretero A, Fernandez- Gutierrez A, Advances in the analysis of phenolic compouunds in products derived from bees. J Pharmac Bio Anal 41: , [4] Viuda-Martos M., Ruiz-Navajas Y., Fernández- López J., Pérez-Álvarez J.A., Functional properties of honey, propolis, and royal jelly, J. Food Sci. 73, , [5] Crane E: History of honey. In Crane E (ed): Honey, A Comprehensive Survey. London: William Heinemann, pp ,1975. [6] Bogdanov S, Jurendi T, Sieber R, Gallmann P, Honey for Nutrition and Health: A Review, Journal of the American College of Nutrition, Vol. 27, No. 6, , [7] Genç F., Dodoloğlu A., Arıcılığın Temel Esasları,Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Ders Yayınları No:166, s.338, Erzurum, [8] Gheldof N, Wang XH, Engeseth NJ, Identification and quantification of antioxidant components of honeys from various floral sources, J Agric Food Chem 50:5870-7, [9] Azeredo L da C, Azeredo MAA, de Souza SR, Dutra VML, Protein contents and physicochemical properties in honey samples of Apis mellifera of different floral origins, Food Chem 80:249-54, [10] Heitkamp K, Pro und kontra Honig - Sind Aussagen zur Wirkung des Honigs wissenschaftlich hinreichend gesichert? Schriften zur Oecotrophologie 1 60, [11] White JW, Composition of honey. In Crane E (ed): Honey. A Comprehensive Survey. London: Heinemann Edition, pp , [12] Conti ME, Lazio region (Central Italy) honeys: a survey of mineral content and typical quality parameters, Food Control 11: , [13] Terrab A, Hernanz D, Heredia FJ, Inductively coupled plasma optical emission spectrometric determination of minerals in thyme honeys and their contribution to geographical discrimination, J Agric Food Chem 52: , [14] Iskander FY, Trace and minor elements in four commercial honey brands, J. Radioanalyt Nuclear Chem 201: , [15] Rodriguez-Otero JL, Paseiro P, Simal J, Cepeda A, Mineral content of the honeys produced in Galicia (North-west Spain),Food Chem 49: , [16] Golob T, Dobersek U, Kump P, Necemer M: Determination of trace and minor elements in Slovenian honey by total reflection X-ray fluorescence spectroscopy. Food Chem 91: , [17] Yilmaz H, Yavuz O, Content of some trace metals in honey from south-eastern Anatolia, Food Chem 65: , : , [18] Özmen N, Alkın E, Balın Antimikrobiyel Özellikleri ve İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri,Uludağ Arıcılık Dergisi, Kasım [19] Aksoy Z, Dığrak M, Bingöl Yöresinde Toplanan Bal ve Propolisin Antimikrobiyal Etkisi Üzerinde in vitro Araştırmalar Fırat Üniv. Fen ve Müh. Bil. Dergisi (4), , [20] Abou El-Soud NH; Honey between Traditional Uses and Recent Medicine Macedonian Journal of Medical Sciencesdoi: /MJMS (2012) [21] Alzahrani HA, Alsabehi R, Boukraâ L, Abdellah F, Bellik Y, Balkees A, Bakhotmah Antibacterial and Antioxidant Potency of Floral Honeys from Different Botanical and Geographical Origins Molecules, 17, ; doi: /molecules , [22] Khoo Y.T, Halim A.S, Singh K.K.B. Mohamad N.A, Wound contraction effects and antibacterial properties of Tualang honey on fullthickness burn wounds in rats in comparison to hydrofibre. BMC Complement. Altern. Med., doi: / , [23] Okuyan E,Uslu A., Levent M.O., Cardiac effects of mad honey : a case series, Clinical Toxicology 48, ,2010. [24] Berettaa G, Granataa P, Ferrerob M, Oriolia M, Facinoa RM, Standardization of antioxidant properties of honey by a combination of spectrophotometric/fluorimetric assays and chemometrics, Analytica Chimica Acta , [25] Erdoğan Y, Dodoloğlu A., Zengin H, Farklı Çevre koşullarının Bal Kalitesi Üzerine Erkileri, Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg. 36 (2), , ISSN : ,

49 HAYVAN BESLEMEDE ANTİBİYOTİKLERE ALTERNATİF DOĞAL YEM KATKI MADDELERİ (Natural Feed Additives, Alternative to Antimicrobial Growth Promoters in Animal Nutrition) Cömert, N. 1, Saçaklı, P. 2 1 Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Teşkilatlanma Daire Başkanlığı,06500,Ankara,Türkiye nezaketcomert@yahoo.com 2 Sorumlu yazar, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı, 06110, Ankara, Türkiye psacakli@ankara.edu.tr Summary Antibiotics are produced by microorganism such as bacteria, fungus, virus etc. also obtained from some natural subtances. They kill microorganisms or suppress their growth. Antibiotics were used over 50 years in animal feeds to improve performance (weight gain, feed efficiency) and to improve the health of animals as antibiotic growth promoters. However, continuous use of antibiotics even if sub-therapeutic doses, may result residue problem in animal products and the development of drug resistant microorganisms in humans. European Commision banned the use of antibiotic growth promoters in livestock feeds in January 2006, (EC Regulation No. 1831/2003). Due to this banning intensive researches have been started to find alternatives for antibiotic growth promoters to maintain health and performance in poultry production systems. Many natural subtances have been considered as an alternatives such as probiotics, prebiotics, enzymes, organic acids and plant extracts. The most promising products are dis- cussed below. Key Words: Enzymes, Organic acids, Poultry nutrition, Plant extracts, Probiotics, Prebiotics. Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

50 Hayvan Beslemede Antibiyotiklere Alternatif Doğal Yem Katkı Maddeleri GİRİŞ Dünyada kanatlı ve diğer çiftlik hayvanlarında hastalıklara karşı tedavi amaçlı kullanılan antibiyotikler, 1940 lı yıllardan sonra, hayvanların yemlerinde subterapötik düzeylerde büyümeyi teşvik edici ve işletmelerin ekonomik verimliliğini artırıcı olarak da kullanılmışlardır. Ancak zaman içerisinde sürekli antibiyotik kullanımının antibiyotik dirençli patojen mikroorganizmaları geliştirerek, hastalıklarla mücadelenin zorlaştığı ve hayvansal gıdalarda kalıntı bırakarak insan sağlığı üzerinde ciddi tehditler oluşturduğu tartışmalarına yol açmıştır [1, 2, 3]. Bu tartışmaların ardından antibiyotiklerin büyümeyi teşvik edici olarak kullanımı ile ilgili, dünyada ilk kontrollü çalışma 1969 yılında İsveç Komitesi tarafından gerçekleştirilmiş ve daha sonraki yıllarda yasaklamalar diğer ülkelerde de getirilmeye başlanmıştır. Avrupa Birliği nde 1 Ocak 2006 yılından sonra (EC Regulations No. 1831/2003), Türkiye de ise tarihinden itibaren (Resmi Gazete:Sayı:26056) antibiyotik büyütme faktörlerinin tümü yasaklanmıştır. Antibiyotik büyütme faktörlerine iyi bir alternatif kaynağın belli özellikleri taşıması gerekmektedir. İlk olarak bu alternatif kaynak antibiyotik büyütme faktörüyle aynı faydalı etkilere sahip olmalıdır. Antibiyotik büyütme faktörlerinin işlev şekli tam olarak belli değildir. Ancak mekanizmaları her ne şekilde olursa olsun alternatiflerin performansı artırmaları istenmektedir [5]. Amerika Birleşik Devletleri gibi diğer ülkelerde ise büyütme faktörü antibiyotiklerin hayvan yemlerinden çıkarılmasına yönelik baskılar sürmektedir. Büyütme faktörü antibiyotiklerin yasaklanması sonucunda, hayvan performansıyla ilgili problemler ortaya çıkmaya başlamış, yemden yararlanma kötüleşmiş ve nekrotik enteritis gibi bazı hastalıklar artmıştır [4, 2]. Söz konusu problemlerin üstesinden gelmek için alternatif çözüm arayışları yoğunlaşmış ve bu bağlamda probiyotikler, prebiyotikler, organik asitler, enzimler ve bitki ekstraktları gibi doğal katkı maddelerinin kullanımına yönelinmiştir. Probiyotikler Probiyotikler; hayvanların sindirim sistemlerindeki mikrofloranın ekolojik dengesini kontrol etmek için, yeme veya içme suyuna ilave edilen canlı bakterimaya kültürleri veya biyolojik ürünler olarak tanımlanırlar [2]. Kanatlı yemlerinde probiyotiklerin kullanımı ilk olarak 30 yıl önce Nurmi ve Rantala [6] tarafından ileri sürülen Rekabetçi Dışlama (Competitif Exclusion) konseptiyle başlamıştır. Buna göre kanatlıların bağırsaklarında Salmonella, E. coli gibi patojenlerin yerleşimini engellemek için faydalı bakterilerin çoğalması amaçlanmaktadır [7]. Probiyotik ürünler genellikle laktik asit üreten bakterileri içermektedir. Laktik asit üreten bakteri grubu ise Lactococcus, Enterococcus, Pedicocucus, Streptococcus, Leuconostoc ve Lactobacillus türleridir. Bacillus, Aspergillus ve Saccharomycess ise probiyotik benzeri mikroorganizmalar olarak sınıflandırılmaktadır [8]. Probiyotik mikroorganizmalar bağırsak epitel hücrelerine implante olarak çoğalırlar ve tabaka oluştururlar. Bu mikroorganizmalar çeşitli enzimler salgılayarak, bağırsaklarda başta laktik asit ve formik asit salgısı ile ph'ı düşürerek ve B grubu vitaminleri sentezleyerek sindirime yardımcı olurlar. Probiyotiklerin faydalı etkileri; en etkili suşun seçimi, gen maniplasyonları, birkaç suşun kombinasyonu ve prebiyotiklerle sinerjitik rol oynayan bazı bileşiklerin kullanımı ile artırılabilmektedir [9]. Probiyotiklerin büyüme performansını [10, 11, 12] artırmanın yanı sıra bağırsaklarda enfeksiyonu önlemek, kan kolesterolünü düşürmek, anti-kanser aktiviteleri artırmak, immun sistemi güçlendirmek, laktoz kullanımını iyileştirmek, kısa zincirli yağ asitleri düzeyini artırmak gibi olumlu etkileri de söz konusudur [13]. Probiyotiklerin büyütme faktörü olarak etkin bir şekilde kullanılabilmeleri için; bağırsak lümeninde yeterli miktarda bulunmaları, midedeki asidik ortamdan, bağırsaklardaki safradan ve lizozom enzimlerinden etkilenmeksizin canlılıklarını koruyabilmeleri, yemin depolanması ve yem üretimindeki teknolojik işlemler esnasında canlı kalabilmeleri, yemin yapısındaki besin maddelerine ve diğer yem katkı maddelerine karşı stabilitelerinin yüksek olması gerekmektedir [14]. Genel olarak probiyotiğin işlev gücüne ve endüstriyel üretim sınırlamalarına bağlı olarak 1x10 8 1x10 10 cfu bakteri /kg yem [15] düzeyleri uygun olduğu bildirilmektedir. Mayalar karbonhidratları fermente eden tek hücreli mantarlardır. Genellikle değişik oranlarda canlı veya ölü Saccharomyces cerevisae hücrelerini içermektedir ve biyolojik olarak değerli protein, B- kompleks vitaminleri ve iz elementler bakımından zengindir [16, 17]. Maya ürünleri ekmek ve alkollü içeceklerin üretiminde de uzun yıllardır kullanıldığından dolayı insanlar tarafından kabul edilebilirliği oldukça yüksektir. Bu nedenle de kanatlı yemlerinde de pek çok amaçla kullanımı araştırılmıştır. Fosfor değerlendirilebilirliği, enfeksiyonların önlenmesi ve hafifletilmesi ile yemden yararlanma üzerine olumlu etkilerinin olduğu ancak bu sonuçların pek çok faktöre bağlı olarak değiştiği gözlenmiştir [17, 18, 19, 20]. Prebiyotikler Prebiyotikler kanatlılar ve tek mideliler tarafından sindirilemeyen, özellikle kalın bağırsaklarda yaşayan bazı yararlı bakterilerin büyümesini veya aktivitelerini teşvik eden oligosakkaritlerdir [9]. Sindirilemeyen karbonhidratlar (oligo ve polisakkaritler), bazı peptitler ve proteinler ile kimi lipitler prebiyotik karakter göstermektedir. Prebiyotikler, mide asidi ve hidrolitik enzimlere 50

51 N. CÖMERT, P. SAÇAKLI dayanıklı oldukları için hidrolize olmadan kalın bağırsaklara geçmekte ve Bifidobacteria ve Lactobacilli gibi kalın bağırsaklarda yaşayan bakteriler tarafından fermente edilmektedir. Prebiyotikler arasında laktuloz, fruktooligosakkaridler (FOS), mannanoligosakkaridler (MOS), galactooligosakkaridler (GOS), soya oligosakkaridleri, laktosukroz, isomaltooligosakkaridler (IMOS), glukooligosakkaridler, ksilooligosakkaridler (XOS) ve palatinoz gibi pek çok bileşik bulunmaktadır [21, 22]. Prebiyotiklerin, bağırsaktaki yararlı mikrofloranın gelişmesini sağlayan, sindirimin düzenli ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi için olumlu etkide bulunan, vitamin sentezi ve mineral (Ca, P, Mg, Cu, Zn, K ve Mn gibi) emilimini arttıran, kolon kanserini engelleyen, kan kolesterolunu azaltan ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkili olan katkı maddeleri olduğu ileri sürülmektedir [23]. En yaygın olarak kullanılan ve üzerinde çalışılan prebiyotikler inülin ve FOS lerdir. Fruktooligosakkaritler başlıca yer elması ve hindibada bulunmaktadır. Son zamanlarda ise And dağlarında yetişen yacon (Smallanthus sonchifolius) adlı bitkinin önemli düzeylerde FOS içerdiği keşfedilmiştir [24]. Yumurta tavukları ve broylerlerle yapılan çalışmalarda [25, 26, 27] fruktooligosakkaritlerin Bifidobacteria kolonizasyonu, yumurta kolesterolü, immun yanıt ve performans üzerindeki etkileri araştırılmak suretiyle faydalı etkileri olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Mannanoligosakkaritler; maya hücre duvarından elde edilen bir glikomannoprotein kompleksidir. Bağırsak duvarında bazı bakterilerin tutunması için mannozca zengin kaynak sağlarlar. Bakteri yüzeyinde bazı şekerlere spesifik olan lektinler mevcuttur ve MOS ve bağırsak hücre duvarı arasında bu lektinlerin tutunması için bir yarış söz konusudur. Mannoz spesifik lektinler bağırsaklardaki patojen mikroorganizmalarda (Escherichia coli, Salmonella enteritidis, Salmonella typhi, Salmonella typhimurium) yüksek oranda bulunmaktadır. Bakterilerin Tip-1fimbriaları ile ilişkili bu lektinler bağırsak kanalında mannoz içeren hücrelere tutunurlar [21, 28, 29]. Mannanoligosakkaritler fruktooligosakkaritlerden daha düşük olmakla birlikte bağırsaklarda Lactobacillus ve bazı Bifidobacterium türleri tarafından fermente edilebilirler [30]. Yapılan çalışmalarda MOS un Lactobacillus spp. ve Bifidobacterium spp türlerinin sayısını artırırken Coliform ve Clostridium perfringens sayısını azalttığı tespit edilmiştir [31]. Organik Asitler Formik, asetik, propiyonik, bütirik, fumarik ve sitrik asit vb. organik asitler ile bunların tuzları hayvan ve bitkilerde doğal olarak bulunan karboksilik (COOH) bileşiklerdir. Aynı zamanda kanatlılarda sekumda karbonhidratların mikrobiyel fermantasyonuyla da şekillenmektedirler [32]. Organik asitlerin performans üzerinde faydalı etkilerinin olduğu tespit edilmiştir. Aynı zamanda bütirik asit gibi bazı organik asitler kanatlı endüstrisinde sıklıkla sorun yaratan C.perfringens in neden olduğu subklinik nekrotik enteritis insidensini azalttığı da bildirilmektedir [33]. Organik asitler etkilerini üç yolla göstermektedirler: 1-Hijyen artırıcı olarak: ph yı düşürürler ve iyonlar için kompleks bir ajan olarak rol oynarlar böylece mikrobiyal büyümeyi inhibe ederler. 2- Bağırsaklarda ph yı düşürerek enzim aktivitesini artırırlar. 3-Metabolizmada enerji kaynağı olarak kullanılırlar [14]. Asitler güçlü veya zayıf, organik (biyolojik) veya inorganik (kimyasal) olabilirler. Yemlerde yaygın olarak kullanılan organik asitler formik, asetik, propiyonik ve laktik asitler bakteri hücre duvarına tutunmaya karşı spesifik bir yeteneğe sahiptir ve onların metabolizmasına katılarak bakterileri öldürürler. Organik asitlerin antimikrobiyel etkileri ayrışmamış (undissociated) formdan ayrışmış (dissociated) forma geçerken artmaktadır. Asit ayrışmamış formda olduğunda yarı geçirgen membranları kolayca geçerek mikroorganizmanın hücre sitoplazmasına difüze olabilir [34]. Yaklaşık ph değeri 7 olan hücre içerisine girer girmez asit ayrışır ve bakterilerde hücresel enzimleri ve besin madde transportunu baskılar. Organik asitler yemlerde serbest asitler veya tuzları şeklinde, sıvı veya kuru formda kullanılmaktadır. Ayrıca organik asitlerin karışımları geniş spektrumlu aktivite gösterdiği için daha çok tercih edilmektedir. Organik asitlerle bitki ekstraktları ve enzimler gibi diğer bileşiklerin kombinasyonu bağırsaklarda ekstra etkilerinden dolayı ilgi çekmektedir [14]. Kanatlılarda doğal savunma mekanizması olarak kullanılan mide veya kursak/proventriculus düşük ph ya sahiptir ve bu bölgede asite dayanıklı probiyotikler kolonize olmaktadır. Diğer yandan enteropatojenler normal olarak bu bölgede kolonize olamamaktadır. Probiyotiklerin optimum kolonizasyonu için asit ph ya gereksinim vardır. Hastalık durumlarında veya yumurtacı/damızlık yemleri gibi yüksek kalsiyumlu yemler kullanıldığında ph asit ortamda yaşayan bakteriler ve probiyotikler için uygun olmamaktadır. Bu 51

52 Hayvan Beslemede Antibiyotiklere Alternatif Doğal Yem Katkı Maddeleri durumlarda organik asitlerin kullanımı iyi bir yoldur. Ayrıca organik asitlerin varlığında gastrointestinal mukozanın büyümesinde artış olduğu özellikle bütirik asit gibi yağ asitlerinin intestinal fonksiyonları olumlu etkilediği ortaya konulmuştur. Bütirik asit aynı zamanda bağırsak epitel hücreleri için bir enerji kaynağı olmakta ve epitel hücre proliferasyonunu stimüle etmektedir [35]. Enzimler Enzimler, canlı hücreler tarafından üretilen ve spesifik biyokimyasal reaksiyonlarda görev yapan biyokatalizörlerdir. Yemlere enzim ilavesiyle hayvanların yeterince veya hiç salgılayamadıkları enzimler sağlanarak, yemlerdeki sindirimi güç yapısal karbonhidrat unsurları ile diğer organik ve inorganik unsurlardan daha iyi yararlanılması, istenilmeyen kimi maddelerin etkisiz hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Enzimlerin ticari olarak kullanıma başlanması 20 yıldan daha az bir süreyi kapsamaktadır. Bu periyotta enzimlerin gelişimi birkaç dönemde ilerlemiştir. İlk dönem enzimler besin maddelerinin sindirilebilirliğini artırmak için kullanılmış, özellikle de nişasta olmayan polisakkaritlerin (arpada ve yulafta β-glukan, buğday ve tritikalede arabinoksilan gibi) antibesinsel etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik olmuştur. Enzimlerin kullanımı 1990 lı yılların başlarında fitaz enziminin kullanımıyla genişlemiştir. Fitaz enziminin kullanımıyla yalnızca fitat forsforunun yararlanılabilirliğinin artması değil aynı zamanda dışkı ile fosfor atılımının azalmasına bağlı olarak çevre kirliliğine olan yükü de azaltmıştır. Bir diğer dönem ise enzimlerin soya gibi bitkisel protein kaynaklarındaki NOP lar için kullanımıdır. En son çalışmalar ise enzimlerin antibiyotiklere alternatif olarak glukanazların (karbonhidratları parçalayan enzim) etkisinin olduğunu göstermiştir [14, 36]. Çiftlik hayvanlarında kullanılan enzim preparatları başlıca Bacillus subtilis, Lactobacillus acidophilus, Lactobacillus plantarum, Bacillus subtilis ve Streptococcus faecium bakterileri, Trichoderma longibrachiatum, Aspergillus oryzae ve Trichoderma reesei mantarları ve Saccharomyces cerevisiae mayasından elde edilir. Bu mikrobiyal enzimlerin aktivitelerini başta sindirim kanalının ph sı olmak üzere sıcaklık, rutubet, ilave edildiği yemin kompozisyonu, verildiği hayvanın yaşı ve türü gibi faktörler etkilemektedir. Yem katkısı olarak kullanılan enzimler genellikle ince bağırsak koşullarında (ph ) yüksek aktiviteye sahiptir. Proteaz, glukanaz, selülaz, pektinaz, amilaz, fitaz ve lipaz gibi çeşitli enzimleri, tek tek kullanmak mümkün olduğu gibi, bir kaçı bir arada olan karışımlar halinde karma yemlere ilave edilerek hayvanlarda protein, nişasta ve yağları parçalayarak sindirimi kolaylaştırmada önemli rol oynarlar.yapılan bir araştırmada, kanatlılarda nişasta yapısında olmayan polisakkaritler (NOP) bakımından zengin tahıl tanelerini içeren yem karmalarına enzim ilave edilmesinin broylerlerde canlı ağırlık artışı ve yemden yararlanma üzerine olumlu etkilerinin olmasının yem karmasındaki enerji, protein ve aminoasit yararlanılabilirliğinin artmasından kaynaklandığı bildirilmektedir [37, 38]. Kanatlı yemlerinde fitaz enziminin kullanımıyla fitat fosforunun yararlanılabilirliğinin %25 den % e çıktığı belirlenmiştir. Yine AB de kanatlı yemlerinde et kemik unu gibi hayvansal kökenli yemlerin yasaklanmasının ardından fitaz kullanımı artmıştır. Fitaz enziminin enerjinin yanı sıra bazı besin maddelerinin sindirilebilirliğini artırdığı da tespit edilmiştir [39, 40, 41]. Bitki Ekstraktları ve Eterik Yağlar Bitki ekstraktları üzerinde de diğer mikrobiyel yem katkıları gibi, hayvanlarda gastro-intestinal sistemin ekolojik dengesini bozan patojen mikroorganizmaların çoğalmasını engelleyerek yemden yararlanma ve performans üzerine olumlu etkilerinin ne düzeyde olduğuna dair araştırmalar yapılmaktadır. Bitkilerden elde edilen eterik yağlar insan ve hayvanlar tarafından tüketildiklerinde sağlık açısından hiçbir sakıncalarının olmadığı ortaya konulmuş ve bu maddeler kimyasal yapı bakımından güvenli katkı maddeleri olarak sınıflandırılmışlardır [42]. Bitkilerin biyolojik olarak aktif bileşenleri çoğunlukla terpenoidler, fenoller, glikozidler ve alkoloidler gibi sekonder metabolitleridir. Biyolojik faktörler (bitkinin türü, yetiştiği bölge ve hasat koşulları), üretim yöntemleri (ekstraksiyon/distilasyon, stabilizasyon) ve depolama koşullarına (ışık, ısı, oksijen basıncı, zaman) bağlı olarak kompozisyonlarında büyük değişiklikler olmaktadır [5]. Eterik yağların işlev şekli aktif bileşiğin konsantrasyonuna göre oldukça değişkendir. Kanatlı beslemede esansiyel yağların kullanımında prensip bağırsak mikroflorasını düzenlemek, spesifik olarak da Clostridium perfringens'in gelişimini sınırlamak ve sindirim enzimlerini stimüle etmektir. Esansiyel yağlar bu etkileri ile antibiyotiklere alternatif büyütme faktörleri olarak kullanılabilir ve performansta iyileşmeye neden olabilirler. Eterik yağların kanatlılar üzerindeki etkilerine yönelik kontrollü çalışmalar sınırlı sayıda olmasına rağmen yem karmalarına bu katkıların ilave edilmesinin olumlu etkilerine yönelik bildiriler mevcuttur [43]. Zencefil ve karabiberin zayıf, kimyon, kişniş, mercanköşk, biberiye, adaçayı ve kekiğin orta, karanfil, hardal, kimyon ve sarımsağın güçlü antibakteriyel aktivitesi olduğu bildirilmektedir [44]. 52

53 N. CÖMERT, P. SAÇAKLI SONUÇ Son yıllarda artan yem hammaddesi fiyatları, hayvan besleme uzmanlarını alternatif yem hammaddesi kaynaklarına yöneltmektedir. Bu alternatif hammaddeler ile birlikte doğal yem katkı maddelerinin kullanımı sonucu; yem maliyetlerinde azalma, hayvansal üretimde miktar ve kalite açısından olumlu gelişmelerin sağlandığını gösteren araştırma sonuçları insan ve hayvan sağlığı açısından son derece önemlidir. Ayrıca yem karmalarında antibiyotiklere alternatif doğal yem katkı maddelerinin kullanımlarının etkileri; işletmenin yetiştirme koşullarına, hayvan türüne ve ırkına, yem hammaddelerinin kalitesi v.b nedenlere bağlı olarak değişebilir. Doğal yem katkı maddelerinin kanatlı hayvanlarının gerek performans ve gerekse fizyolojik etkileri üzerinde araştırmalar devam ettirilmelidir. Çünkü son yıllarda dünyanın gündeminde olan gıda güvenliği ve gıda güvenilirliği açısından insanların sağlıklı hayvansal gıdalar tüketimi oldukça önemlidir. KAYNAKLAR [1] Apata, D.F.: Antibiotic Resistance in Poultry. International Journal of Poultry Science 8(4): [2] Dibner, J.J., Richards, J.D. 2005: Antibiotic growth promoters in agriculture: history and mode of action. Poultry Science. 84: [3] Castanon, I.J.: History of the use of antibiotic growth promoters in European poultry feeds. Poultry Science. 86: [4] Wierup, M.: The Swedish experience of the 1986 ban of antimicrobial growth promoters, with special reference to animal health, disease prevention, productivity, and usage of antimicrobials. Microbial Drug Resistance 7: [5] Huyghebart, G., Ducatelle, R., Immersel, F.V.: An update on alternatives to antimicrobial growth promoters for broilers. The Veterinary Journal. 187: [6] Nurmi, E., Rantala, M.: New aspects of Salmonella infection in broiler production. Nature; 241: [7] Schneitz, C.: Competitive exclusion in poultry 30 years of research. Food Control 16: [8] Magalhaes, M., Salminen, S., Ferreira, C., Tommola, J.: terminology: Functional foods, proiotics, synbiotics, health claims, sensory evaluation, molecular gastronomy. University of Turku, Functional Foods Forum, Turku, Finland. [9] Gibson, G.R., Roberfroid, M.B.: Dietary modulation of human colonic microbiota:introducing the concept of prebiotic. Journal of Nutrition. 125: [10] Ergün, A., Yalçın, S., Saçaklı, P.: Broyler rasyonlarında probiyotik ve Zinc Bacitracin kullanımı. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi. (47): 3, [11] Ceylan, N. Çiftçi,İ.: Büyütme faktörü antibiyotiklere alternatif yem katkılarının etlik piliçlerde besi performansı ve bağırsak mikroflorası üzerine etkileri. Turk J. Vet. Anim. Sci. 27: [12] Cömert, N.: Yem karmalarında antibiyotiklere alternatif probiyotik, prebiyotik ve bitki ekstraktlarının kullanımının etkileri. Ziraat Mühendisliği Dergisi. 350: [13] Mathis, G.: Natural poultry production. 30th Western Nutrition Conference September, Winnipeg, Manitoba. [14] Ergün, A., Küçükersa, K., Saçaklı, P.: Yem katkı maddeleri. Yemler Yem Hijyeni ve Teknolojisi. Ed. A. Ergün, Ş. D. Tuncer, İ. Çolpan, S. Yalçın, G. Yıldız, M. K. Küçükersan, S. Küçükersan, A. Şehu, P. Saçaklı. 4. Basım. Pozitif Matbaacılık, Ankara. p.: [15] Carita, S.: Research Note: Automated droplet application of competitive exclusion preparation. Poultry Science.71: [16] Line, J.E., Bailey J.S., Cox, N.A., Stern, N.J.: Yeast treatment to reduce Salmonella and Campylobacter populations associated with broiler chickens subjected to transport stress. Poultry Science. 76: [17] Morales, R., Francesh, M., Brufrau, J.: Efficacy study of yeast cells and yeast cell walls on performance of chickens fed low or high non-starch polysaccharide diets. 14th European Symposium on Poultry Nutrition. Lillehammer, Norway, [18] Yalçın, Sakine, Özsoy, B., Erol, H., Yalçın, S.: Yeast culture supplementation to laying hen diets containing either soybean meal or sunflower seed meal and its effect on the performance, egg quality traits and blood chemistry. Journal of Applied Poultry Research, 17: [19] Sacakli, P. Ergun, A., Koksal, B.H., Bayraktaroglu, A.G., Sizmaz, O.: Effects of diets supplemented with yeast (Saccharomyces cerevisiae) products or/and hops (Humulus iupulus) on growth performance and intestinal morphology in broilers. Revue de Medecine Veterinaire 162: 11, [20] Sacakli, P., Koksal, B.H., Ergun, A., Ozsoy, B.: Usage of brewe's yeast (Saccharomyces cerevisiae) as a replacement of vitamin and mineral premix in broiler diets. Revue de Medecine Veterinaire 164 (1): [21] Spring, P., Wenk, C., Dawson K.A., Newman, K.E.: The effect of dietary mannoligosaccharide on caecal parameters and the concentration of enteric bacteria in the caeca of salmonella-challenged broiler chicks. Poultry Science 79:

54 Hayvan Beslemede Antibiyotiklere Alternatif Doğal Yem Katkı Maddeleri [22] Matteuzzi, D., Swennen, E., Rossi, M., Hartman, T., Lebet, V.: Prebiotic effects of a wheat germ preparation in human healthy subjects. Food Microbiology. 21: [23] Ferreira, C.L., Salminen, S., Grzeskowiak, L., Brizuela, M.A., Sanchez, L., Carneiro, H., Bonnet, M.: Terminology concepts of probiotic and prebiotıc and their role in human and animal health. Rev. Salud Anim. 33 (3): [24] Ojansivu, I., Ferreira, C.L., Salminen, S.: Yacon, a new source of prebiotic oligosaccharides with a history of safe use. Trends Food Science and Technology. 22:40 46 [25] Waldroup, A.L., Skınner, J.T., Hıerholzer, R.E., Waldroup, P.W.: An evaluation of fructooligosaccharide in diets for broiler chickens and effects on salmonellae contamination of carcasses. Poultry Science 72 (4): [26] Yildiz, G., Sacakli, P., Güngör, T., Uysal, H.: The effect of Jerusalem artichoke (Helianthus tuberosus L.) on blood parameters, liver enzymes and intestinal ph in laying hens. Journal of Animal and Veterinary Advances. 7 (10): [27] Kim, G.B, Seo, Y.M., Kim, C.H., Paik, I.K.: Effect of dietary prebiotic supplementation on the performance, intestinal microflora, and immune response of broilers. Poultry Science. 90 (1): [28] Oyofo, B.A., Deloach, J.R., Corrier, D.E., Norman, J.O., Ziprin, R.L., Mollenhauer, H.H.: 1989 Prevention of Salmonella typhimurium colonisation of broilers with D mannose. Poultry Science 68: [29] Oyofo, B.A., Droleskey, R.E., Norman, J.O., Mollenhauer, H.H., Ziprin, R.L., Corrier, D.E., Deloach, J.R.: Inhibition by mannose of in vitro colonisation of chickens small intestine by Salmonella typhimurium. Poultry Science 68: [30] Zentek, J., Marquart, B., Pietrzak, T.: Intestinal effects of mannanoligosaccharides, transgalactooligosaccharides, lactose and lactulose in dogs. Journal of Nutrition 132: 1682S [31] Baurhoo, B., Phillip, L., Ruiz-Feria, C.A.: Effects of purified lignin and mannan oligosaccharides on intestinal integrity and microbial populations in the ceca and litter of broiler chickens. Poultry Science 86: [32] Van Der Wielen, P.W., Biesterveld, S., Notermans, S., Hofstra, H., Urlings, B.A., Van Knapen, F.: Role of volatile fatty acids in development of the cecal microflora in broiler chickens during growth. Applied and Environmental Microbiology 71, [33] Timbermont, L., A contribution to the pathogenesis and treatment of Clostridium perfringens associated necrotic enteritis in broilers. PhD thesis, Faculty of Veterinary Medicine, Ghent University [34] Van Immerseel, F., Russell, J.B., Flythe, M.D., Gantois, I., Timbermont, L., Pasmans, F., Haesebrouck, F., Ducatelle, R The use of organic acids to combat Salmonella in poultry: a mechanistic explanation of the efficacy. Avian Pathology 35: [35] Dalmasso, G., Nguyen, H.T., Yan, Y., Charrier- Hisamuddin, L., Sitaraman, S.V., Merlin, D.: Butyrate transcriptionally enhances peptide transporter PepT1 expression and activity. PLoS ONE 3, e2476 [36] Chot, M.: Enzymes for the feed industry: past, present and future. World s Poultry Science Journal. 62: [37] Guenter, W Impact of feed enzymes on nutrient utilization of ingredients in growing poultry. Journal of Applied Poultry Research, 2: [38] Teirlynck, E., Bjerrum, L., Eeckhaut, V., Huyghebaert, G., Pasmans, F., Haesebrouck, F., Dewulf, J., Ducatelle, R., Van Immerseel, F.: The cereal type in feed influences gut wall morphology and intestinal immune cell infiltration in broiler chickens. British Journal of Nutrition 102: [39] Ravindran, V., Cabahug, S., Ravindran, G., Bryden, W. L.: Influence of microbial phytase on apparent ileal amino acid digestibility of feedstuffs for broilers. Poultry Science 78: [40] Kornegay, E.: Digestion of phosphorus and other nutrients: the role of phytase and factors influencing their activity. In Enzymes in Farm Animal Nutrition. CAB International [41] Sacakli P., Sehu, A., Ergun, A., Genc, B., and Selcuk, Z.: The effect of phytase and organic acid on growth performance, carcass yield and tibia ash in quails fed diets with low levels of non-phytate phosphorus. Asian-Australasian Journal of Animal Science. 19 (2): [42] FDA: Food and Drug Administration of the US, 21 CFR [43] Jamroz, D., Kamel, C.: Plant extracts enhance broiler performance. In non ruminant nutrition: Antimicrobial agents and plant extracts on immunity, health and performance. Journal of Animal Science 80: 41. [44] Adams, C.: Nutricines: Food Components in Health and Nutrition. Nottingham University Press, UK. 54

55 BÜYÜTME FAKTÖRÜ ANTİBİYOTİKLERE ALTERNATİF YEM KATKILARININ ETLİK ERKEK HİNDİLERDE KESİM ÖNCESİ PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ 1 * (THE EFFECTS OF SOME FEED ADDITIVES AS AN ALTERNATIVE TO THE ANTIBIOTICS GROWTH FACTOR ON THE PRE- SLAUGHTER PARAMETERS ON THE MALE BROILER TURKEYS 1*) Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TRGM, Teşkilatlandırma Dairesi Başkanlığı- Ankara nezaketcomert@yahoo.com Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Yemler ve Hayvan Besleme A.B.D Ankara (Emekli Öğretim Üyesi) ÖZET Bu araştırma, büyütme faktörü antibiyotiklere alternatif olarak geliştirilen bazı yem katkı maddelerinin kesim öncesi parametreler (canlı ağırlık, canlı ağırlık artışı, yem tüketimi, yem değerlendirme sayısı, ölüm oranı, altlık nem ve ph değerleri) üzerine etkilerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada 7 haftalık 240 adet Amerikan Bronz etlik erkek hindi palazı kullanılmıştır. Mısır-soya esasına dayanan bir kontrol rasyonu ve bu rasyona büyütme faktörü olarak antibiyotik (avilamycin), prebiyotik (Bio- Mos), probiyotik (cylactin) ve bitki ekstraktı (Yucca schidigera) ilave edilerek hazırlanan 5 farklı rasyon denenmiştir. Su ve yem serbest (ad libitum) olarak verilmiştir. Deneme 14 hafta sürmüştür. Araştırma sonunda; kontrol, antibiyotik, prebiyotik, probiyotik ve bitki ekstraktı içeren gruplarda ortalama canlı ağırlıklar sırayla 7374, 7479, 7513, 7433 ve 7347 g; ortalama canlı ağırlık artışları 6320, 6418, 6420, 6394 ve 6307 g; ortalama yem tüketimleri 27106, 27151, 27665, ve g, yem değerlendirme sayıları 4.295, 4.241, 4.305, ve olarak belirlenmiş olup gruplar arasındaki farklılıklar önemli bulunmamıştır (P>0.05).Ayrıca altlık nem ve ph değerleri bakımından da gruplar arasında önemli farklılıklar bulunmamıştır ve araştırma süresince gruplarda ölüm meydana gelmemiştir. Sonuç olarak; prebiyotik, probiyotik ve bitki ekstraktının büyütme faktörü antibiyotiğe alternatif olarak kullanılabilecekleri sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Etlik hindi, antibiyotik, prebiyotik, probiyotik ve bitki ekstraktı, besi performansı, Altlık nem ve ph *:Doktora tezinden özetlenmiştir. ABSTRACT: This experiment was conducted to search the effects of some feed additives which can be used as an alternative to the antibiotics that are growth factor, on the pre-slaughter parameters (live weight, live weight gain, feed intake, feed conversation ratio, mortality, litter moisture and ph values). In the experiment, 240 seven weeks old male broiler turkey poults were used. Five different experimental diets were formulated by suplementation of antibiotic, prebiotic, probiotic and plant extract into the control diet cornsoy based. The experiment in which feed and water were given ad libitum continued 14 weeks. * Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

56 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER At the end of the experiment, the average live weights for control, antibiotic, prebiotic, probiotic and plant extract were recorded as 7374, 7479, 7513, 7433 and 7347 g, the average live weight gains were 6320, 6418, 6420, 6394 and 6307 g, the average feed consumption of the groups were 27106, 27151, 27665, and g, the feed conversion ratios were 4.295, 4.241, 4.305, and respectively. The average live weights, live weights gain, feed consumption and feed conversion ratios differences among the groups were found not to be statistically significant (P>0.05). The litter moisture and ph values were also found statistically insignificant and mortality wasn t observed during the experiment. The experiment results showed that prebiotic, probiotic, plant extract can be used as an alternative to antibiotics which are growth factor in male broiler turkey diets. Key Words: Broiler turkey, antibiotic, prebiotic, probiotic, plant extract, fattening performance, litter moisture and ph *: This work was summarized from Ph.D thesis. 1-GİRİŞ Dünyada kanatlı ve diğer çiftlik hayvanlarında hastalıklara karşı tedavi amaçlı kullanılan antibiyotikler, 1940 lı yıllardan sonra genellikle sindirim kanalı içerisindeki patojen ve patojen olmayan enterik mikroorganizmaların olumsuz etkilerinden korumak için yem katkı maddesi olarak kanatlı yemlerinde subterapötik düzeylerde kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonraki yıllarda antibiyotiklerin, kanatlılarda büyütme faktörü olarak performansı arttıran bileşikler olduğu ile ilgili ülkemizde ve diğer ülkelerde birçok araştırma sonuçları elde edilmiş ve kanatlı yemlerinde yıllarca yoğun bir şekilde kullanılmıştır lı yılların sonlarına doğru antibiyotiklerin büyümeyi teşvik edici olarak uzun süreli kullanımları sonucunda hayvanlarda ve ürünlerini tüketen insanlarda antibiyotik direnci yüksek mikroorganizma suşlarının potansiyel gelişmelerinden dolayı bazı bilim adamları ve resmi birimler tarafından gittikçe artan araştırmalar yapılmıştır[1,2]. Bu nedenlerle, Avrupa Birliği 1999 yılında kanatlı hayvanların karma yemlerinde büyümeyi uyarıcı olarak kullanılan avoparcin in vancomycin dirençli Enterococcus faecium (VRE) oluşumunda artışa neden olduğunu belirterek avoparcin, tylocin phosphate, virginiamycin, zinc bacitracine, spiramycin gibi antibiyotiklerin kullanımını yasaklamıştır [3]. Ülkemizde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından da yayınlanan Yemlik Preparat ve Mineral Yemlerin Satış ve Tescil İşlemlerinde Uyulması Gereken Hususlar Hakkındaki Tebliğ in 14. maddesine istinaden dan itibaren virginiamycin, avoparcin, zinc bacitracine, tylocin phosphate, spiramycin, carbadox ve clangundox büyütme faktörleri listesinden çıkarılmıştır [4]. Ancak Avrupa ve Türkiye de avilamycin ve flavomycin kullanımı serbest bırakılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise AB de 1 Ocak 2006 yılından sonra[5], Türkiye de ise tarihinden itibaren (resmi gazete sayı:26056) yemlerde büyütme faktörü olarak antibiyotiklerin tümü yasaklanmıştır. Antibiyotiklerle ilgili tartışmalar ve getirilen yasaklamalar sonucunda kanatlı hayvan endüstrisi alternatif yem katkı maddelerine ihtiyaç duymaya başlamıştır. Sonuç olarak probiyotikler, prebiyotikler, bitki ekstraktları, organik asitler ve esansiyel yağlar gibi pek çok ürün büyütme faktörlerine alternatif yem katkıları olarak kullanıma sunulmaya başlamıştır [6]. Prebiyotiklerin en yaygın olan formları sindirilemeyen oligosakkaritler (NDO), inulin, oligofruktoz, mannanoligosakkaritler, glukooligosakkaritler ve galaktooligosakkaritler olup probiyotiklerin aksine canlı olmayan yem katkı maddeleridir. Prebiyotiklerin hayvanlarda bağırsak mikrobiyal mikrobiyal ekolojisini ve dışkı kalitesini zenginleştirme, besi performansı ve sağlıklarını geliştirme gibi etkileri vardır [7]. Broyler civcivlerinde 45 günlük yaşa kadar antibiyotiklere alternatif prebiyotik, probiyotik ve kombinasyonunun besi performansı üzerine etkileri konulu bir arştırmada, en iyi canlı ağırlık artışının sırayla kombinasyon, antibiyotik, prebiyotik ve kontrol grubunda olduğu belirlenmiştir [8]. Broiler rasyonuna % 0.005, % 0.02 ve % 0.04 probiyotik ilave edilen araştırmada, % ve % 0.04 probiyotik içeren gruplarda yem değerlendirmenin önemli ölçüde geliştiği bulgusuna ulaşılmıştır [9]. Broyler civcivlerinin besi performansı üzerine prebiyotik, probiyotik ve organik asitlerin karışımının avilamycine alternatif olarak incelendiği diğer bir çalışmada; canlı ağırlık, yem tüketimi, yem değerlendirme sayısı ile ölüm oranları üzerine etkilerine göre bu yem katkılarının antibiyotiklere iyi bir alternatif olabilecekleri bildirilmiştir [10]. Probiyotikler, verildiği hayvanın bağırsaklarında patojen mikroorganizmalara karşı antagonistik etki gösteren, bağırsak mikroflorası üzerine yararlı etkiler oluşturan patojen olmayan gram (+) ve fakültatif anaerob olan, laktik asit üreten canlı, doğal bağırsak bakterileri, maya kültürleri ve hücreleri ile mantarlar, enzimler ve endüstriyel fermentasyon yan ürünleri olan doğal yem katkı maddeleridir [11,12]. Yapılan bir çalışmada hindi palazlarını haftalık yaşa kadar kontrol, 44 56

57 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Öncesi Parametreler Üzerine Etkileri 1 mg/kg penicilin-streptomycin (1/3), 44 mg/kg Znbacitracin ve kuru Bacillus subtilis kültürü içeren yemler verilmiştir. 12. ve 16. haftalarda antibiyotik içeren grupta diğer muamelelere göre canlı ağırlık artmıştır. Canlı ağırlık ve yemden yararlanmada B.subtilis içeren grupta önemli bir etkilenmenin olmadığı saptanmıştır [13]. Broyler yemlerinde antibiyotiğe karşı probiyotik, prebiyotik ve humik asit kullanılmasının gruplar arasında canlı ağırlık, canlı ağırlık artışı ve yem tüketimini bakımından önemli farklılıkların bulunmadığı tespit edilmiştir [14]. Hindilerle yapılan bir çalışmada, deneme gruplarına sırasıyla 8 mg/kg flavomisin, %1 MOS ve %1 inülin; diğerinde ise deneme gruplarına MOS ve inülinin her birinin % 0.1 ve % 0.4 oranlarını içeren rasyonlar verilmiş ve her iki denemede de canlı ağırlık, yem tüketimi ve yemden yararlanmada gruplar arasında önemli bir farka rastlanmamıştır [15]. Bitki ekstraktları da antibiyotiklere alternatif olarak kullanılan doğal yem katkı maddeleri arasında araştırılmaktadır. Bitki ekstraktlarının da diğer mikrobiyal yem katkıları gibi gastro-intestinal sistemin ekolojik dengesini bozan patojen mikroorganizmaların çoğalmasını engelleyerek yemden yararlanma ve performans üzerine olumlu etkilerinin ne düzeyde olduğuna dair araştırmalar yapılmaktadır. Yucca schidigera, yucca bitkisinin bir türü olup çöl alanlarda yetiştirilen bir bitkidir. Yucca schidigera ekstraktının bağırsaktaki bakteriler tarafından gerçekleştirilen amonyak üretimini engellediğini, kanatlılarda ortalama günlük canlı ağırlık artışını artırdığını ve bazı durumlarda ise yem değerlendirme oranında azalmalara neden olduğu bildirilmiştir [16]. Bir kümeste normal bir altlık % oranında neme sahip olmalı ve nemin bu değerin altına düşmesi civcivlerde dehidrasyonu arttırarak kümes içindeki nemi yükseltir ve altlığın yalıtım özelliğini bozar. Ayrıca amonyak oluşumu, altlık ph sı 7 nin altına düştüğünde azalır ve altlık ph sı 8 in üzerine çıktığında artar [17]. Yapılan bir araştırmada broyler rasyonlarına 0, 60, 120 ve 180 ppm Yucca ekstraktı ve YE + ZnB (çinkobacitracin) ilave edilmes Yucca ekstraktı ppm ilave etmenin yemden yararlanmayı artırdığı ve ppm Yucca ekstraktınının altlıkta ph değerini düşürdüğü ve altlıktaki ph değerinin düşük olması ile amonyak üretiminin önlenebileceğini bildirmişlerdir [18]. Ayrıca Yucca schidigera ekstraktının yapısındaki saponinlerin kan kolesterol düzeyini düşürdüğü ile ilgili bildirimlerde vardır [19,20]. Günümüzde hızla gelişen teknolojik gelişmelere paralel olarak ülkemizde ve diğer ülkelerde tüketiciler; insan sağlığı, tükettikleri gıdaların güvenli olması ve çevre gibi konularda oluşabilecek potansiyel tehlikelere karşı, giderek artan bir ilgi göstermektedirler. Bu nedenle özellikle son yıllarda bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretiminde sentetik kimyasallardan çok doğal ürünlerin kullanımına doğru bir eğilim olmuştur. Bu araştırmada; büyütme faktörü antibiyotiklere alternatif yem katkılarının etlik erkek hindilerde kesim öncesi parametreler (canlı ağırlık, canlı ağırlık artışı, yem tüketimi, yem değerlendirme sayısı, ölüm oranı, altlık nem ve ph değerleri) üzerine etkileri incelenmiştir. 2- MATERYAL METOD Materyal Hayvan materyali Araştırmada Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Keskin Hindicilik Üretme İstasyonu ndan sağlanan 7 haftalık yaşta, 240 adet erkek Amerikan Bronz etlik hindi palazı kullanılmıştır. Cinsiyet tayinleri, günlük yaştaki hindi civcivlerinde cinsiyet tayini uzmanı tarafından yapılmıştır. Yem materyali Araştırmada kullanılan yem karmalarının yapılarında yer alan yem hammaddeleri ve yem katkı maddeleri piyasadan sağlanmıştır. Araştırmada probiyotik olarak Cylactin, prebiyotik olarak Bio-Mos, bitki ekstraktı olarak Yucca schidigera ekstraktı ve büyütme faktörü antibiyotik olarak ise Avilamycin kullanılmıştır. Yem karmalarının hazırlanmasında uygulanan yöntemler Yöntem Araştırmada mısır-soya esasına dayalı etlik hindi büyütme ve bitirme yem karmaları (kontrol) ve bu yem karmalarına kullanımına izin verilen dozlarda olmak üzere antibiyotik (% 0.10), prebiyotik (% 0.10), probiyotik (% 0.10) ve bitki ekstraktı (% 0.012) ilave edilmiştir. Araştırma, 7-18 hafta (büyütme) ve hafta (bitirme) olmak üzere NRC(National Research Council, Nutrient Reguirements of Poultry 1983) normları dikkate alınarak 2 besleme döneminde yürütülmüştür. Araştırmada kullanılan yem hammaddelerinin ve karma yemin besin maddelerine ait analizler Weende Analiz Metoduna göre yapılmıştır [21,22]. Metabolik enerji düzeylerinin hesaplanmasında Carpenter ve Clegg [23] tarafından geliştirilen formül kullanılmış, şeker ve nişasta analizleri Luff Schoor a göre saptanmıştır [22]. Büyütme ve bitirme dönemlerinde verilen karma yemin bileşimi ile analitik değerleri Tablo 1 ve Tablo 2 de verilmiştir. 57

58 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER Tablo 1. Büyütme döneminde (7-18. hafta) deneme gruplarına verilen yem karmasının bileşimi ve analitik değerleri. Yem Hammaddeleri (%) Grup 1 (Kontrol) Mısır Soya küspesi Et-kemik unu 5.00 Bitkisel yağ 2.00 DCP 0.59 Mermer tozu 0.24 Tuz 0.25 VÖK 1 (Rovimix 124-B) 0.25 MÖK 2 (Remineral-S) 0.10 Kolin 0.10 DL-Methionine 0.01 Toplam Analitik Değerler Ham protein (%) Ham sellüloz (%) 3.66 Ham yağ (%) 4.77 Ham kül (%) 5.86 Kalsiyum 0.82 T. Fosfor (%) 0.72 Y. Fosfor (%) * 0.52 Methionine (%) * 0.38 Sistin (%) * 0.37 Methionine + Sistin (%) * 0.75 Lizin (%) * 1.27 Sodyum (%) * 0.15 Metabolik enerji (kcal/kg) ** 3160 (1) Vitamin ön karma (2.5 kg da): Vitamin A IU, Vitamin D IU, Vitamin E IU, Vitamin K mg, Vitamin B mg, Vitamin B mg, Vitamin B mg, Vitamin B12 20 mg, Niacin mg, Pantotenik asit mg, Folik asit 1.000mg, D-Biotin 100mg, Vitamin C mg (2) Mineral ön karma (1 kg da): mangan mg, Demir mg, Bakır 5.000mg, İyot 1.000mg, Kobalt 200 mg, Selenyum 150mg. (*) Hesapla bulunan değerler. (**) Formülden bulunan değer. Tablo 2. Bitiş döneminde ( hafta) deneme gruplarına verilen yem karmasının bileşimi ve analitik değerleri. Yem Hammaddeleri (%) Grup 1 (Kontrol) Mısır Soya küspesi Et-kemik unu 5.00 Bitkisel yağ 2.00 Tuz 0.24 VÖK 1 ( Rovimix 124-B) MÖK 2 ( Remineral-S ) Kolin 0.10 Toplam Analitik Değerler Ham protein (%) Ham sellüloz (%) 3.37 Ham yağ (%) 5.14 Ham kül (%) 4.43 Kalsiyum 0.56 T. Fosfor (%) 0.56 Y. Fosfor (%) * 0.38 Methionine (%) * 0.31 Sistin (%) * 0.29 Methionine + Sistin 0.60 (%) * Lizin (%) * 0.90 Sodyum (%) * 0.15 Metabolik enerji 3273 (kcal/kg) ** (1) Vitamin ön karma (2.5 kg da): Vitamin A IU, Vitamin D IU, 58

59 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Öncesi Parametreler Üzerine Etkileri 1 Vitamin E IU, Vitamin K mg, Vitamin B mg, Vitamin B mg, Vitamin B mg, Vitamin B12 20 mg, Niacin mg, Pantotenik asit mg, Folik asit 1.000mg, D-Biotin 100mg, Vitamin C mg (2) Mineral ön karma (1 kg da): mangan mg, Demir mg, Bakır 5.000mg, İyot 1.000mg, Kobalt 200 mg, Selenyum 150mg. (*) Hesapla bulunan değerler. (**) Formülden bulunan değer. Denemenin oluşturulması, yürütülmesi ve değerlendirilmesinde uygulanan yöntemler Araştırmada deneme grupları, hindilere 1 hafta süreyle uygulanan alıştırma periyodundan sonra, kontrol grubu dahil 5 grup ve her grup için 4 tekerrür yapılarak (5x4=20 alt grup) Tesadüf Blokları Deneme Deseni ne göre, her alt grupta 12 hayvan olacak şekilde yer sisteminde, toplam 240 hayvan tartıldıktan sonra tesadüfi olarak dağıtılarak oluşturulmuştur [24]..Deneme Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Keskin Hindicilik Üretme İstasyonunda yürütülmüştür. Deneme hayvanlarının canlı ağırlıkları, yem tüketimleri, iki haftalık periyotlarla ve sabah aynı saatte yapılan tartımlarla tespit edilmiştir. Yem ve su serbest olarak verilmiştir ve 24 saat kesintisiz aydınlatma yapılmıştır. Hayvanların denemenin başlangıcında ve iki haftalık periyotlarda yapılan tartımlarla belirlenen canlı ağırlıklarından canlı ağırlık artışları hesaplanmıştır. İki tartım aralığında tüketilen ortalama yem miktarı, iki tartım aralığında belirlenen ortalama canlı ağırlık artışına bölünerek yemden yararlanma değerleri hesaplanmıştır. Deneme 14 hafta sürmüş olup deneme süresince ve deneme sonunda ölüm meydana gelmemiştir. Deneme başı, ortası ve sonunda her alt gruba ait bölmeden alınan altlık örnekleri ayrı ayrı naylon torbalara konup, altlığa ait nem ve ph değerleri [25] tarafından bildirilen yönteme göre yapılmıştır. 3- BULGULAR Araştırmadan elde edilen kesim öncesi parametreler olan canlı ağırlık, canlı ağırlık artışı, yem tüketimi, yem değerlendirme sayısı, ölüm oranı, altlık nem ve ph değerlerine ait veriler aşağıda verilmiştir. Canlı ağırlık Denemeye alınan hindi palazlarının deneme başı ve ikişer haftalık dönemlerde yapılmış olan tartımlarda elde edilen ortalama canlı ağırlık sonuçları Tablo 3 de verilmiştir. Tablo 3. Deneme gruplarına ait ortalama canlı ağırlıklar (g) Grup Başlangıç 1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem 4.Dönem 5.Dönem 6.Dönem 7.Dönem K 1054± ± ±104 C 3429±88 bc 4266±95 b 5334± ± ±84 A 1060± ± ±81 AB 3557±126 ab 4475±140 ab 5421± ± ±225 B 1093± ± ±80 A 3675±108 a 4550±90 a 5541± ± ±172 C 1039± ± ±83 BC 3334±95 c 4300±70 b 5336± ± ±155 Y 1040± ± ±118 ABC 3369±120 c 4314±114 b 5250± ± ±167 Aynı sütunda farklı harfi alan ortalamalar arasındaki fark önemlidir (Büyük harfler P<0.05, küçük harfler P<0.01).K: Kontrol, A: Avilamycin (Antibiyotik), B: Bio-Mos (Prebiyotik), C: Cylactin (Probiyotik), Y: Yucca schidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) Deneme başlangıcında yapılan varyans analizi sonucunda 7 haftalık yaştaki hindi palazlarından oluşan grupların ortalama canlı ağırlıkları arasında istatistik olarak farklılık önemli bulunmamıştır. Bu sonuca göre; hindi palazlarının deneme gruplarına tesadüfi olarak dağıtıldığı ve denemeye canlı ağırlık bakımından eşit koşullarda başlanıldığı anlaşılmaktadır. Araştırmada ikişer haftalık periyotlarla yapılan tartımlarda elde edilen canlı ağırlık kriterleri bakımından; 1. dönem, 5. dönem, 6. dönem ve denemenin son besi dönemi olan bitirme döneminde (7. dönem) gruplar arasında istatistik olarak önemli farklılık bulunmamıştır. Ancak; 2. dönem (P<0.05), 3. dönem (P<0.01) ve 4. dönemde (P<0.01) gruplar arasında istatistik olarak önemli farklılık bulunmuştur. 2.dönemde, en yüksek ortalama canlı ağırlık prebiyotik içeren grupta, antibiyotik ilaveli grupla birlikte gözlemlenmiştir. Bu gruplardaki ortalama canlı ağırlık kontrol grubuna göre daha yüksek bulunmuştur.3.dönemde, ortalama canlı ağırlık değerleri bakımından prebiyotik grubu bitki ekstraktı, probiyotik ve kontrol grubuna göre istatistik olarak önemli farklılık (P<0.01) göstermiş olup sayısal olarak en yüksek ortalama canlı ağırlığı göstermiştir.4. dönemde, prebiyotik içeren yemlerle 59

60 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER beslenen grupla kontrol, probiyotik ve bitki ekstraktı içeren grupların ortalama canlı ağırlıkları arasındaki farklılık istatistik olarak önemli bulunmuş (P<0.01) olup sayısal olarak en düşük ortalama canlı ağırlık kontrol grubunda olmuştur. Son besi döneminde muamele grupları arasında ortalama canlı ağırlık bakımından fark istatistik olarak önemli bulunmamıştır.. Ancak tüm deneme periyodunda sayısal olarak en fazla toplam canlı ağırlık ortalaması prebiyotik (antibiyotik grubuyla birlikte) içeren grupta olmuştur. Canlı ağırlık artışı Deneme gruplarının iki haftalık periyotlardaki dönemlere ait ortalama canlı ağırlık artışına ilişkin sonuçlar Tablo 4 de verilmiştir. Tablo 4. Deneme gruplarına ait ortalama canlı ağırlık artışları (g) Grup 1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem 4.Dönem 5.Dönem 6.Dönem 7.Dönem 7-22.hafta K 678±18 714±80 984±72 ab 837±20 B 1068± ± ±156 A 764±49 762±49 971±45 ab 919±19 AB 945± ± ±176 B 776±35 774± ±101 a 875±54 AB 991± ± ±178 C 703±34 721±12 872±51 bc 966±37 A 1036± ± ±128 Y 702±30 804±39 824±46 c 945±38 A 936± ± ±124 Aynı sütunda farklı harfi alan ortalamalar arasındaki fark önemlidir (Büyük harfler P<0.05, küçük harfler P<0.01).K: Kontrol, A: Avilamycin (Antibiyotik), B: Bio-Mos (Prebiyotik), C: Cylactin (Probiyotik), Y: Yucca schidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) Denemenin 1., 2., 5., 6., 7. dönemlerine ve tüm deneme periyoduna ait canlı ağırlık artışı ortalamaları arasındaki farklılıklar istatistik olarak önemli bulunmamıştır. 3. dönemde, prebiyotik içeren grup ile bitki ekstraktı ve probiyotik grubu arasındaki ortalama canlı ağırlık artışına ait fark istatistik olarak önemli bulunmuştur (P<0.01) ve prebiyotik grubu sayısal olarak en fazla canlı ağırlık artışını göstermiştir. 4.dönemde, kontrol grubu istatistik olarak probiyotik ve bitki ekstraktı grubu ile farklılık göstermiş olup sayısal olarak en düşük ortalama canlı ağırlık artışını göstermiştir. Denemenin sonu olan yedinci dönemde ve tüm deneme periyodunda, gruplar arasında ortalama canlı ağırlık artışı bakımından istatistik olarak farklılık önemli bulunmamıştır. Ancak tüm deneme periyodunda sayısal olarak en fazla toplam canlı ağırlık artışı ortalaması prebiyotik (antibiyotik grubuyla birlikte) içeren grupta olmuştur. Yem tüketimi Deneme gruplarının ikişer haftalık periyotlara ait yem tüketimi ortalamaları Tablo 5 de verilmiştir. Tablo 5. Deneme gruplarına ait ortalama yem tüketimleri (g) Grup 1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem 4.Dönem 5.Dönem 6.Dönem 7.Dönem Hafta K 2300± ± ± ± ± ± ± ±275 A 2271± ± ± ± ± ± ± ±227 B 2385± ± ± ± ± ± ± ±305 C 2267± ± ± ± ± ± ± ±437 Y 2237± ± ± ± ± ± ± ±476 K:Kontrol, A Avilamycin (Antibiyotik), B:Bio-Mos(Prebiyotik), C:Cylactin (Probiyotik), Y:Yucca schidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) 60

61 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Öncesi Parametreler Üzerine Etkileri 1 Denemede grupların ortalama yem tüketimleri incelendiğinde; 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. (son besi dönemi) ve tüm deneme periyodunda (7-22. hafta) gruplar arasında istatistik olarak önemli farklılık bulunmamıştır. Yem değerlendirme sayısı Deneme gruplarının ikişer haftalık dönemlere ait ortalama yem değerlendirme sayıları hesaplanarak sonuçlar Tablo 6 de verilmiştir. Tablo 6. Deneme gruplarına ait ortalama yem değerlendirme sayısı Grup 1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem 4.dönem 5.Dönem 6.Dönem 7.Dönem Hafta K 3.400± ± ±0.138 ab 4.908± ± ± ± ±0.111 A 3.017± ± ±0.152 ab 4.541± ± ± ± ±0.133 B 3.096± ± ±0.145 b 4.661± ± ± ± ±0.109 C ± ±0.178 ab 4.553± ± ± ± ±0.089 Y 3.190± ± ±0.215 a 4.305± ± ± ± ±0.032 Aynı sütunda farklı harfi alan ortalamalar arasındaki fark önemlidir (P<0.01). K:Kontrol, A:Avilamycin (Antibiyotik), B:Bio-Mos (Prebiyotik), C:Cylactin (Probiyotik), Y:Yucca schidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) Deneme süresince, grupların iki haftalık dönemlerde hesaplanan ortalama yem değerlendirme sayıları incelendiğinde 1., 2., 4., 5., 6., 7. dönem ve tüm deneme periyodunda(7-22.hafta) muamele grupları arasında istatistik olarak önemli bir fark tespit edilmemiştir. 3. dönemde, prebiyotik içeren grup ile bitki ekstraktı içeren grup arasında ortalama yem değerlendirme sayısı bakımından fark istatistik olarak önemli bulunurken(p<0.01); kontrol, antibiyotik ve probiyotik içeren gruplar ile arasındaki fark önemli bulunmamıştır. Ölüm oranı Deneme süresince deneme gruplarında ölüm meydana gelmemiştir. Altlık nem ve ph değerleri Gruplara ait altlık nem ve ph değerleri Tablo 7 de verilmiştir. Tablo 7. Deneme gruplarındaki hayvanların altlık ortalama nem ve ph değerleri. Deneme başı Deneme ortası Deneme sonu Deneme başı Deneme ortası Deneme sonu Grup Altlık Nem Altlık Nem Altlık Nem Altlık ph Altlık ph Altlık ph K 21.79± ± ± ± ± ±0.097 A 23.29± ± ± ± ± ±0.082 B 26.18± ± ± ± ± ±0.078 C 21.17± ± ± ± ± ±0.087 Y 23.42± ± ± ± ± ±0.044 K:Kontrol, A:Avilamycin(Antibiyotik), B:Bio-Mos(Prebiyotik), C:Cylactin(Probiyotik), Y:Yuccaschidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) Deneme süresince; denemenin başında, ortasında ve sonunda, her alt gruba ait bölmelerden alınan altlık örneklerinin analizi sonucunda elde edilen nem ve ph değerleri bakımından, muamele grupları 61

62 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER arasındaki farklılık istatistik olarak önemli bulunmamıştır. 4- TARTIŞMA Araştırmada grupların başlangıç canlı ağırlık ortalamaları arasındaki farklılığın istatistik olarak önemli bulunmaması denemenin eşit koşullarda başlatıldığını göstermektedir. Son besi döneminde muamele grupları arasında ortalama canlı ağırlık bakımından farklılıklar istatistiki olarak önemli bulunmamıştır. Ancak tüm deneme periyodunda sayısal olarak en fazla toplam canlı ağırlık ortalaması prebiyotik içeren grupta olmuştur. Bu grubu sırasıyla antibiyotik, probiyotik, kontrol ve bitki ekstraktı içeren gruplar takip etmiştir. Bu veriler; dişi hindilerin yemlerine antibiyotik ve Bacillus subtilis ilavesinin etkileriyle[13], hindi rasyonlarına Bio-Mos ilavesinin performansa etkileri konulu çalışmayla[26,27], hindi rasyonlarında bitki ekstraktı ve antibiyotiğin etkileri ile ilgili bulgularla [28], broyler rasyonlarında antibiyotik ve probiyotik uygulmasının etkileri [29], erkek hindi rasyonlarına Bio-Mos, virginiamycin ve kombinasyonları konulu araştırma verileri [30] dişi hindi palazları rasyonlarına antibiyotik ve prebiyotik katkısının besi performansı bulgularıyla [31], broyler[14] ve hindi palazlarında yapılan araştırma [15] ile [10] tarafından bildirilen çalışma bulguları ile benzerlik gösterirken, devekuşu ve hindi rasyonlarında prebiyotik etkisi [32, 33], broyler rasyonlarına antibiyotik (%0.1), probiyotik (%0.1) ve Yucca schidigera (%0.2) ilavesinin sonuçlarıyla[34], hindi yemlerine prebiyotik, antibiyotik ve kombinasyonlarının besi performansına etkileri konulu araştırma bulguları [35], hindi yemlerinde farklı düzeylerde antibiyotiklerin kontrol grubana göre etkileri [36], broyler rasyonlarında antibiyotik, prebiyotik ve probiyotik ilavesinin performansa etkisi [37], dişi hindi rasyonlarında Bio-Mos, virginiamycin ve kombinasyonları konulu çalışmaların sonuçları ile benzer değildir[30]. Yucca schidigera içeren grupda canlı ağırlığın en düşük olması ise broyler civciv rasyonlarında Yucca schidigera ekstraktı ilavesinin besi performansına etkisiyle çelişkilidir [38]. Son besi dönemi olan 7. dönem ve tüm deneme periyodunda muamele grupları arasında canlı ağırlık artışı ortalaması bakımından istatistik olarak önemli bir fark tespit edilmemiştir. Fakat tüm deneme periyodu incelendiğinde, sayısal olarak en yüksek canlı ağırlık artışı ortalaması prebiyotik içeren grupta olmuş, bunu sırayla antibiyotik, probiyotik, kontrol grubu ve bitki ekstraktı içeren grup takip etmiştir. Bu sonuçlar, hindi rasyonlarında antibiyotik kullanımı[39], broylerlerin performansı üzerine antibiyotik, probiyotikve kombinasyonlarının [40], broyler civcivlerinde bitki ekstraktlarının[41] ve antibiyotik ile probiyotiklerin besi performansı üzerine etkileri üzerine araştırmaların bulguları [29], broyler erkek civcivlerinde antibiyotik kullanımı[42], farklı düzeylerde prebiyotik kullanmının broyler [43,44] ve hindi palazı yemlerinde kullanımının etkileri[45],erkek broiler civcivlerde Yucca schidigera ekstraktı uygulaması sonuçları[18], erkek hindi [46] ve dişi hindi palazı [31] rasyonlarına prebiyotik ve antibiyotik ilavesi bulguları ve [14,10] tarafından bildirilen sonuçlarla uyumlu iken, broyler yemlerine 2-4g/10 kg Yucca schidigera ekstraktının besi performansına etkisi yönündeki bildirimle[47], dişi hindilerle yapılan araştırma sonuçları [30] ve [16, 8, 36] tarafından bildirilen bulgularla uyumlu değildir. Deneme gruplarının ikişer haftalık besi dönemleri ve tüm deneme periyodunda yem tüketimi ortalamaları incelendiğinde, muamele grupları arasında istatistik olarak önemli farklılık bulunmamıştır. Bu parametreye ait sonuç; [48, 40, 29, 18,30,14, 10, 37] tarafından yapılan araştırma sonuçlarıyla benzerlik gösterirken, [36, 9] mevcut araştırma sonuçlarıyla benzer değildir. Besinin son dönemi ve tüm deneme periyodunda ortalama yem değerlendirme sayıları incelendiğinde muamele grupları arasında istatistik olarak önemli bir farklılık saptanmamıştır. Belirlenen sonuçlar; dişi hindilerle yapılan araştırma bulgusuyla[11], hindilerde farklı düzeydeki antibiyotik etkisinin sonuçlarıyla[49], broylerlerde antibiyotik ve probiyotik uygulamsı[48] ile antibiyotik, probiyotik ve kombinasyonlarının etkileri konulu araştırma [40] ve [32, 42, 29, 28, 37, 14, 15,10] tarafından yapılan çalışmalardan bildirilen bulgularla benzerlik göstermektedir. Ancak, erkek hindilerle yapılan araştırma sonuçları [13], [41,26] tarafından bildirilen bulgularla, [50] hayvan beslemede Yucca schidigera kullanımının etkileriyle ilgili araştırma bulguları, [33, 45, 18]tarafından bildirilen araştırma sonuçları, hindi yemlerinde prebiyotik, antibiyotik ve kombinasyonlarının etkilerine ait bulgular[35], [36,46] hindilerde yapılan çalışmalar, broyler civcivlerinde antibiyotik, prebiyotik, probiyotik ve kombinasyonlarının ilave edilmesi bulgularıyla [8] ve dişi hindilerde antibiyotik ve prebiyotik uygulanmasının etkileri ile uyumlu değildir [31]. Muamele gruplarına ait deneme başı, deneme ortası ve deneme sonu altlık ortalama nem değerleri incelendiğinde, gruplar arasında ve dönemlerde istatistiki olarak önemli farklılık görülmemiş olması; [26,44] tarafından bildirilen sonuçlarla benzerlik göstermektedir. Ayrıca sonuçlar sayısal olarak incelendiğinde ise [17] tarafından yapılan çalışma bildirişiyle uyumludur. Muamele gruplarına ait deneme başı, deneme ortası ve deneme sonu altlık ortalama ph değerleri bakımından gruplar arasında istatistik olarak önemli bir fark bulunmamıştır. Ancak, altlık ph sı bakımından gruplar dönemlere göre sayısal olarak incelendiğinde bitki ekstraktı içeren grubun altlık ph sı 5.64, 5.94 ve 6.47 olarak diğer gruplardan düşük bulunmuştur. Bu veriler altlıktaki ph nın 7 nin altına düştüğünde amonyak oluşumunu düşürdüğü bildirişiyle uyum göstermektedir [51, 62

63 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Öncesi Parametreler Üzerine Etkileri 1 52,17]. Bu sonuç, özellikle Yucca schidigera ekstraktının amonyak oluşumunu engellediği sonucuna götürmekte olup, [18,16] tarafından yapılan araştırma sonuçlarıyla uyumludur. Sonuç olarak; araştırma sonunda kesim öncesi parametrelerle ilgili saptanan verilere dayanılarak büyütme faktörü antibiyotiklerin özellikle tüketici sağlığı üzerinde bıraktığı olumsuz etkileri düşünüldüğünde, etlik erkek hindi yemlerinde alternatif yem katkı maddeleri olarak prebiyotik, probiyotik ve bitki ekstraktının kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. KAYNAKLAR [1] Phillips, I Assessing the evidence that antibiotic growth promoters influence human infections. Journal Hospital Infections, 43; [2] Ratcliff, J Antibiotics bans-a European perspective. In: Proceeding of the 47 th Maryland Nutrition Conference for Feed Manufaturers. March 22-24, p. [3] Anonim. 1999b. Animal Health Forum. Highlights antibiotic resistance and agricultural use of antibiotics where we are going. İnternet erişim: livestock/ahforum/4mar99.html. [4] Anonim. 1999c. Yem Bülteni. Türkiyem-Aylık Bülten. Sayı; 17. [5] Anonim, EU prohibits antibiotics as growth promoters. Feed Tech, 7(7) : 6. [6] Ball, A The new source in poultry feeding after the ban of growth promoters. 5. Uluslararası Yem Kongresi ve Fuarı, Antalya. [7] Flickinger, E.A. and Fahey, G.C Pet food and feed applications of inulin, oligofructose and other oligosaccharides. Britsh Journal of Nutrition, 87(Suppl.2); [8] Maiorka, A., Santin, E., Sugeta, S.M., Almeida, J.G. and Macari, M Utilization of prebiotics, probiotics or symbiotics in broiler chicken diets. Revista-Brasileira-de-Ciencia-Avicola. 3(1); [9] S.Y. Lin, A.T.Y.Hung and J.J.Lu.2011.Effects of supplement with different level of bacillus coagulans as probiotics on growth performance and intestinal microflora populations of broiler 63 chickens. Journal of Animal and Veterinary Advances. V:10 PageNo: [10] Armut, M., Filazi A Evaluation of the eff ects produced by the addition of growthpromoting products to broiler feed. Turk. J. Vet. Anim. Sci.2012; 36(4): TÜBİTAK doi: /vet [11] Dawson, K.A The use of yeast culture in animals feeds. A scientific application ofdirect fed microbials and challenges of the future. In: Biotechnology in the Feed Industry Proceeding of Alltech s 9 th Annual Symposium, [12] Pal, P.U.C Probiotics benefits. Poultry International, 38(12); [13] Jiraphocakul, S., Sullivan, T.W. and Sahani, K.M Influence of a dired Bacillus subtilis culture and antibiotics on performance and intestinal microflora in turkeys. Poultry Science, 69(11); [14] Ceylan ve Çiftçi Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Piliçlerde Besi Performansı ve Bağırsak Mikroflorası üzerine Etkileri. Turk J. Vet. Anim. Sci.27 : [15] Zdunczyk Z, Jankowski J, Juskiewicz J, Stanczuk J, Wroblewska M: Response of young turkeys to diets containing flavomycin, mananoligosaccharide or inulin. Vet Ir Zootech, 25 (47): 94-96, [16] Walker, R.D The effects of a urease inhibitor on ascites mortality. Poultry Science, 72; 4 (Abstract). [17] Atasoy, F Tavuk yetiştiriciliğinde altlığın kullanılması ve önemi. Lalahan Hayvancılık Araştırma Enstitüsü Dergirisi, 40(1); [18] Demir, E. ve Karaalp, M Effects of Yucca schidigera extract and in combination with an antibiotic on broiler performance. 12 th European Symposium on Poultry Nutrition Proceeding, August 15-19, Veldhoven, The Netherlands, p. [19] Malinow, M.R Oregon Regional Primate Center. American Journol of Clinical Nutrition.

64 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER [20] Cheeke, P.R Saponins: Suprising benifits of desert plants. Oregon State University. The Linus Pauling. İnternet erişim: [21] Nehring, K Agriculturcheiche Unter Suchungs Methoden Für Dünge Futtermittel. Böden und Milch p. Verlag. Hamburg und Berlin. [22] Akyıldız, R.1984.Yemler Bilgisi Laboratuvar Kılavuzu. Anakara Ünv.Ziraat Fak.Yayınları No:895.Uygulama Kılavuzu No:213,Ankara. [23] Naumann, C. and Bassler, R Methodenbuch Band III. Die Chemische Unter Suchung Von Futtermittel. Verlag 1. Neumann- Neudamm. Melsungen. Berlin, Basel. Wien. [24] Düzgüneş, O., Kesici, T. ve Gürbüz, F İstatistik metotları. 2. Baskı, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları; Ders Kitabı; 369. Ankara. [25] Jones, F.T Procedure: Litter Moistures. Procedure: Litter ph. North Caroline State University.College of Agriculture and Life Sciences, USA. [26] Olsen, R Experience with mannanoligosaccharides in commercial turkey production. Zootechnica-International 1996, 19(8); [27] Fairchild, A.E., Grimes, J.L., Edens, F.W., Wineland, M.J., Jones, F.T. and Sefton, A.E Effect of hen age, Bio-Mos and bambermycin on susceptibility of turkey poults to oral Escherichia coli challenge. In: Under the Microscope Biotechnology in the Feed Industry, Proceeding of Alltech s 15 th Annual Symposium (Lyons, T.P. and Jacques, K.A. eds),nottingham University Press, Nottingham, p. [28] Damme, K Natural enhancers could replace antibiotics in turkey. World Poultry, 15(9); [29] Erdoğan, Z Broyler rasyonlarında antibiyotik ve probiyotik kullanılması. Lalahan Hayvancılık Araştırma Enstitüsü Dergisi, 39(2); [30] Ferket, P.R., Parks, C.W. and Grimes, J.L Benifits of dietary antibiotic and mannanoligosaccharide supplementation for poultry. Multi-State Poultry Meeting, May Department of Poultry Science North Carolina State University Box 7608 Ralaigh, NC İnternet peter_ferket@ncsu.edu. [31] Hulet, R.M Comparing mannanoligosaccharide and antibiotic responses: Effects on turkey hen performance. Department of Poultry Science, Pennsylvania State University, University Park, PA, USA. [32] Savage, T.F., Allen, C.A., Cunningham, J.D., Christian, R.L., Hermes, J.C. and Cheeke,P.R. 1996a.The effect of feding mannanoligosaccharides on the performance emus. Poultry Science Association 85 th Annual Meeting, July [33] Savage, T.F., Cotter, P.F. and Zakrewska, E.I. 1996b. The effect of feeding a mannan oligosaccharide on immunoglobulins, plasma IgG and bile IgA of Wrolstad MW male turkeys. Poultry Science, 75(Suppl.1); 143 (Abstract). [34] Yeo, J.M. and Kyull, K.I Effect of feeding diets containing an antibiotic a probiotic or yucca extract on growth and intestinal urease activity in broiler chicks. Poultry Science, 76(2); [35] Sims, M.D. and Sefton, A.E Comparative effects of a mannan oligosaccharide and an antibiotic growth promoter on performance of commercial tom turkeys. Poster presented at the 48 th Western Poultry Disease Conferance, Vancouver, British Columbia, Canada. [36] Konca, Y., Şengül, T. ve Yıldız, A Besiye alınan hindilerin rasyonlarına ilave edilen bazı antibiyotiklerin performans ve karkas özelliklerine etkisi. VIV Poultry Yutav 99. Uluslararası Tavukçuluk Fuarı ve Konferansı, 3-6 Haziran 1999, İstanbul, s. [37] Albuz, E Büyütme faktörü 64

65 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Öncesi Parametreler Üzerine Etkileri 1 antibiyotikler yerine kullanılabilecek alternatif yem katkılarının etlik piliçlerde besi performansı üzerine etkileri. Yüksek Lisans Tezi. AnkaraÜniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Zootekni Ankara. AnabilimDalı. [38] M. Çabuk, A. Alçiçek, M. Bozkurt and S. Akkan Effect of Yucca schidigera and Natural Zeolite on Broiler Performance. International Journal of Poultry Science 3 (10): [39] Waldroup, P.W., Cabel, M.C. and Adams, M.H. 1993a. Effect of bacitracin methylene disalicylate in combination with monensin on weight gain and feed utilization of turkeys. Journal of Applied Poultry Research, 2(3); [40] Baidya, N., Mandal, L., Sarkar, S.K. and Banerjee, G.C Combined feeding of antibiotic and probiotic on the performance of broiler. Indian Journal of Poultry Science, 29(3); [41] Korol, W., Adamczyk, G., Bogusz, T., Jaskiewicz, T., Niedzwiadek, T. and Polonis, A Influence of factors limiting occurrence of sudden death syndrome and ascites on performance of broilers chickens. Biuletyn Naukowy Przemyslu Paszowego, 34; [42] Vladimirova, L., Sourdjiiska, S., Dakova, T. and Dilov, P Nutritive effect of avilamycin supplementation to chicken broiler mixes. Zhivotnov dni-nauki, 34(3-4); [43] Jin, L.Z., Abdullah, N. and Jalaludin, S Probiotics in poultry: Modes of action. World s Poultry Science Journal, 53(4); [44] Iji, P.A. and Tivey, D.R Natural and synthetic oligosaccharides in broiler chicken diets. World s Poultry Science Association, 54(2); İnterneterişim: nal/1999/toc2(2)htm [45] Savage, T.F., Zakrewska, E.I. and Andreasen, J.R The effect of feeding mannanoligosaccharide supplemented diets to poults on performance and morphology of the small intestine. Poultry Science, 76(Suppl.1); 139. [46] Valancony, H., Bougon, M., Balaire, L. and Drouin, P Inpact of Bio-Mos and avilamycin in feed and lactic acid in drinking water on performance of tom turkeys. Agence Francaise de Securite Sanitaire et Alimentaire (AFSSA), Plougragan, France. [47] Anjum, A.D., Rizvi, F. and Asi, A Effect of Yucca schidigera extract (Norponin- S) on health of broiler chickens. Pakistan Journal of Biological Sciences, 2(2); [48] Lee, S.J., Kim, S.S., Suh, O.S., Na, J.C., Lee, S.H. and Chung, S.B Effect of dietary antibiotics and probiotics on the performance of broiler. RDA Journal of Agricultural Science, Livestock, 35(2); [49] Herstad, O Protein levels and antibiotics in feed for growing turkeys. Norwegian Journal of Agriculturel Science, 7(3-4); [50] Killeen, G.F The benefits of feed supplementation with Yucca schidigera extract and their mechanisms. Feed Compounder, 16(8); [51] Malone, G.W A profile of ammonia and select litter parameters in delmarys broiler houses. Delmarys Broiler Housing and Flock Supervisers Conf., USA, p; [52] Tymczyna, L., Majewski, T. and Krukowski, T Effect of Yucca schidigera mohavensis extract on hygienic conditions and performance of broiler chickens. RocznikiNaukowe Zootechiniki,

66 BÜYÜTME FAKTÖRÜ ANTİBİYOTİKLERE ALTERNATİF YEM KATKILARININ ETLİK ERKEK HİNDİLERDE KESİM SONRASI PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ 2 (THE EFFECTS OF SOME FEED ADDITIVES AS AN ALTERNATIVE TO THE ANTIBIOTICS GROWTH FACTOR ON THE POST-SLAUGHTER ON THE MALE BROILER TURKEYS 2*) Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Teşkilatlandırma Dairesi Başkanlığı- Ankara nezaketcomert@yahoo.com Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü Yemler ve Hayvan Besleme A.B.D Ankara ( Emekli Öğretim Üyesi) ÖZET: Bu araştırma, büyütme faktörü antibiyotiklere alternatif olarak geliştirilen bazı yem katkı maddelerinin kesim sonrası parametreler (kesim öncesi canlı ağırlık, sıcak karkas ağırlığı ve karkas randımanı, karaciğer, taşlık ve abdominal yağ ağırlığı, ince bağırsak viskozitesi ve ph değerleri, kan serumunda total kolesterol, trigliserid ve HDL düzeyleri, göğüs etinde yağ ve su miktarları) üzerine etkilerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada 7 haftalık 240 adet Amerikan Bronz etlik erkek hindi palazı kullanılmıştır. Mısır-soya esasına dayanan bir kontrol rasyonu ve bu rasyona büyütme faktörü olarak antibiyotik (avilamycin), prebiyotik (Bio- Mos), probiyotik (cylactin) ve bitki ekstraktı (Yucca schidigera) ilave edilerek hazırlanan 5 farklı rasyon denenmiştir. Su ve yem serbest (ad libitum) olarak verilmiştir. Deneme 14 hafta sürmüştür. Araştırma sonunda kesim sonrası parametreler incelendiğinde; kesim öncesi canlı ağırlık ortalamaları bakımından farlılıklar önemli bulunmamıştır. Ortalama karkas ağırlıkları sırasıyla 5417, 5587, 5813, 5506, 5794 g olup antibiyotik içeren grup ile diğer gruplar arasında önemli farklılıklar görülmemiştir ancak, kontrol grubu prebiyotik ve bitki ekstraktı içeren gruba göre önemli derecede düşük karkas ağırlığı ve karkas randımanı göstermiştir (P< 0.05). Gruplara ait ortalama karkas randımanı %72.68, %74.67, %76.15, %74.21, %78.03 olarak bulunmuştur. Gruplar arasında ortalama karaciğer, taşlık, abdominal yağ ağırlıkları ve incebağırsak viskozite değerleri bakımından farklılıklar önemli bulunmamıştır. İncebağırsak ph değerleri gruplarda sırasıyla 7.39, 6.25, 6.81, 7.30, 7.61 olarak tespit edilmiş olup; prebiyotik ve antibiyotik içeren gruplar ile bitki ekstraktı içeren grup arasındaki farklılıklar önemli bulunmuştur(p<0.01). Grupların kan serumunda ortalama total kolesterol, trigliserid ve HDL değerleri ile göğüs etinde % yağ ve su oranları bakımından aralarındaki farklılıklar önemli bulunmamıştır. Sonuç olarak; prebiyotik, probiyotik ve bitki ekstraktının büyütme faktörü antibiyotiğe alternatif olarak kullanılabilecekleri sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Etlik hindi, antibiyotik, prebiyotik, probiyotik, bitki ekstraktı, kan parametreleri, besi performansı, et kalitesi *: Doktora tezinden özetlenmiştir. Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

67 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER ABSTRACT: This experiment was conducted to search the effects of some feed additives which can be used as an alternative to the antibiotics that are growth factor on the post-slaughter parameters (pre-slaughter live weight, hot carcass weight and carcass yield, liver,gizzard,abdominal fat weight, viscosity of small intestine, ph value of small intestine, total cholesterol, trigliceride, HDL values of blood serum, percentages of fat and water content of breast meat) In the experiment, 240 seven weeks old male broiler turkey poults were used. Five different experimental diets were formulated by suplementation of antibiotic, prebiotic, probiotic and plant extract into the control diet cornsoy based. The experiment in which feed and water were given ad libitum continued 14 weeks. At the end of the experiment, the average pre-slaughter live weights were found not to be statistically significant. The average carcass weights were found as 5417, 5587, 5813, 5506,5794 g respectively (P<0.05) ve The differences between a antibiotic based group and other groups were found not to be statistically significant.but control group showed significantly lower carcass weight and carcass yield than the carcass weights of prebiotic and plant extract based groups (P< 0.05). Carcass yields were measured as 72.68, 74.67, 76.15, and % respectively. Differences regarding the average total cholesterol, triglyseride and HDL values in blood serum, fat and water percentage in breast meat, and litter moisture and ph values were statistically insignificant. The experiment results showed that prebiotic, probiotic, plant extract can be used as an alternative to antibiotic which is growth factor in male broiler turkey diets Key Words: Broiler turkey, antibiotic, prebiotic, probiotic, plant extract, some blood and intestinal parameters, fattening performance and meat quality *: This study was summarized from PhD thesis. 1-GİRİŞ Küreselleşen dünyada tüm gelişmiş ülkeler 21. yüzyıla bilgi ve endüstri toplumu olarak girmeye hazırlanırken, diğer yandan da bitkisel ve hayvansal üretimi artıracak akılcı ekonomik politikalar geliştirip, ulusal üretimde istikrarı sağlamaya ve önemli bir dış satımcı ülke konumunda kalmaya çalışmaktadırlar [1]. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) nün 9 Ekim 2012 tarihinde yayınladığı açlık raporuna göre, dünyada yaklaşık 870 milyon insan kronik açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır [2]. Günümüzde önemli bir tehdit olan açlık sorununa karşı, insan sağlığında önemli rolü olan hayvansal protein açığının doğal yollarla ve kaliteli bir şekilde karşılanması için bu yöndeki bilimsel çalışmaların ülkemizde ve diğer ülkelerde sürdürülmesi gereklidir. Aynı zamanda Avrupa Birliğine her alanda uyum sürecinde olan ülkemizde, dünyanın da gündeminde olan gıda güvenliği ve güvenilirliği açısından sağlıklı hayvansal gıdalar üretimi ve tüketimi oldukça önemlidir. Bu nedenlerle ülkemizde hayvansal protein açığının kapatılması için beyaz et sektöründe piliç etine alternatif olarak hindi üretimine de hız verilmiştir. Kanatlı etinin ciddi bir şekilde kırmızı et endüstrisini tehdit ettiğinden söz edilmekte; piliç, ördek ve kaza oranla daha düşük düzeyde enerji içeriğine sahip olan hindinin kırmızı et üretiminin en önemli kaynağı olan sığırın rolünü üstlenebileceği ileri sürülmektedir [3]. Hindi etinin proteince ve çeşitli vitaminlerce (vitamin B 1, B 2, nicotinamid, pantotenik asit ve folik asit) zengin olması, yağsız oluşu ve yapısında çok az kolesterol bulunması nedeniyle özellikle hastaneler için uygun olduğu bildirilmektedir [4]. Dünyada teknolojik ilerlemelere paralel olarak, tüketicilerin tükettikleri gıdaların güvenli olması ve çevre gibi konularda oluşabilecek potansiyel tehlikelere karşı duyarlılığı da artmaktadır. Dolayısıyla organik ürünlerin üretim ve tüketimine olan talep, hayvansal ürünlerin üretiminde sentetik kimyasallardan çok doğal yem katkı maddelerinin kullanımıyla ilgili tartışmalara yol açmıştır. Kanatlı beslemede uzun yıllar büyütme faktörü antibiyotiklerin yem karmalarında performansı arttırmak için antibiyotik kullanımı, dirençli patojenik mikroorganizmaların gelişmesine ve hayvansal gıdalarda kalıntı bırakma riski tartışmalarına yol açmıştır. Bu nedenlerle antibiyotiklerin büyütme faktörü olarak kullanımı AB ülkeleri ve Türkiye de öncelikle kademeli olarak ve 2006 yılından itibaren de tamamen yasaklanmıştır. Kanatlı ve diğer çiftlik hayvanlarından insanlara antibiyotik dirençli bakteriler, antibiyotik kaynaklarıyla ve çeşitli yollardan geçiş yapar [5]. Antibiyotiklerin yasaklanması, bilim adamlarının antibiyotiklere alternatif olarak performansı arttırıcı probiyotikler, prebiyotikler, bitki ekstraktları gibi doğal yem katkı maddeleri üzerinde araştırmalar yapmasını gündeme getirmiştir. Prebiyotikler, probiyotiklerin aksine canlı olmayan maddeler olup konakçı tarafından sindirilemeyen fakat etkisini bağırsak içerisinde sınırlı sayıdaki faydalı 67

68 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Öncesi Parametreler Üzerine Etkileri 1 bakterilerin büyüme ve aktivitesini uyararak gösteren, böylece konakçının sağlık durumunu iyileştiren maddeler olarak tanımlanırlar [6]. Hindi palazı yemlerine ilave edilen Bio-Mos un stafac gibi diğer sentetik ürünlerle karşılaştırıldığında, karkas kalitesinde önemli gelişmeler yaptığı bildirilmiştir [7]. Bıldırcınlarda kontrol, %0.2 humat ve %0.2 prebiyotik katkılı 9 grupta yürütülen çalışmada uygulanan katkıların kan serumu parametrelerinden glukoz, trigliserid, kreatin, Ca ve P düzeylerini etkilemediği bildirilmiştir [8]. Probiyotikler; çiftlik hayvanlarında sindirim sistemindeki mikrofloranın ekolojik dengesini kontrol etmek amacıyla, yeme veya içme suyuna ilave edilen canlı bakteri - maya kültürleri veya biyolojik ürünler olarak tanımlanırlar [9]. Probiyotik mikroorganizmalar lipaz, proteaz, amilaz, -glukanaz gibi enzimler salgılayarak ve B grubu vitaminleri sentezleyerek sindirime yardımcı olurlar. Laktik asit, asetik asit, formik asit gibi organik asitler ile hidrojen peroksit üretip ortamın ph sını düşürerek E.coli ve salmonella gibi patojenler üzerine inhibitör etki oluştururlar. Son yıllarda probiyotik mikroorganizmaların bağışıklık sistemini güçlendirici, tümör ve kanser önleyici etkilerinin olduğu da bilinmektedir [10,11]. Çiftlik hayvanları ve evcil kanatlılarda performansın geliştirilmesi, büyümenin teşviki, stres durumlarında bozulan bağırsak flora dengesinin düzenlenmesi amacıyla probiyotik kullanımı yaygınlaşmıştır [12,13]. Bitkilerden elde edilen fenolik yapıdaki bileşiklerin (kaffeik, sinnamik, ferulik asit, gallik asit, olöropin, timol, ögenol) organik asitlerin (benzoik, sorbik, sitrik, asetik asitler) ve esansiyel yağların antimikrobiyal etki gösterdikleri bilinmektedir [14]. Bu nedenle bitki ekstraktlarının kanatlı beslemede alternatif yem katkısı olarak kullanımları üzerine birçok araştırma mevcuttur. Bitki ekstraktlarından olan Yucca schidigera ekstraktı yüksek düzeyde doğal steroit saponin içermektedir [15]. Yucca saponinlerinin bağırsakta mikroorganizma faaliyetlerini kontrol ederek (antiprotozoa, selektif antibakteriyel veya antistimulant etki) amonyağı bağladığı, patojen bakteri ve protozoaları bağırsakta kontrol altına alarak ve yararlı mikroorganizmaların sayısını artırarak kanatlı ve ruminant hayvanların besin maddelerinden daha iyi yararlanmalarını sağladığı ve besi performansını artırarak hayvanların sağlığını olumlu yönde etkilediği bildirilmiştir[16]. Yumurta tavuklarının rasyonlarına ilave edilen 100, 150 ve 200ppm düzeylerindeki Yucca schidegera ekstraktı (Deodorase) nın 100 ppm düzeyinin kanda kolesterol ve şeker düzeylerini düşürdüğü gözlemlenmiştir[17]. Broyler rasyonlarında 0 ppm, 30 ppm, 60 ppm ve 120 ppm düzeyinde Yucca schidigera ekstraktı ilave edilmesinin deneme sonunda gruplar arasında karkas ağırlığı ve randımanı bakımından istatistiki olarak önemli farklılığın olmadığı tespit edilmiştir [18]. Bu araştırmada; insan ve hayvan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı büyütme faktörü antibiyotiklere alternatif yem katkılarının etlik erkek hindilerde kesim sonrası parametreler ( kesim öncesi canlı ağırlık, sıcak karkas ağırlığı ve karkas randımanı, karaciğer, taşlık ve abdominal yağ ağırlığı, ince bağırsak viskozitesi ve ph değerleri, kan serumunda total kolesterol, trigliserid ve HDL düzeyleri, göğüs etinde yağ ve su miktarları) üzerine etkileri incelenmiştir. 2- MATERYAL METOD. Materyal Hayvan materyali Araştırmada Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Keskin Hindicilik Üretme İstasyonundan sağlanan 7 haftalık yaşta, 240 adet erkek Amerikan Bronz etlik hindi palazı kullanılmıştır. Cinsiyet tayinleri, günlük yaştaki hindi civcivlerinde cinsiyet tayini uzmanı tarafından yapılmıştır. Yem materyali Araştırmada kullanılan yem karmalarının yapılarında yer alan yem hammaddeleri ve yem katkı maddeleri piyasadan sağlanmıştır. Araştırmada probiyotik olarak Cylactin, prebiyotik olarak Bio-Mos, bitki ekstraktı olarak Yucca schidigera ekstraktı ve büyütme faktörü antibiyotik olarak ise Avilamycin kullanılmıştır. Yöntem Yem karmalarının hazırlanmasında uygulanan yöntemler Araştırmada mısır-soya esasına dayalı etlik hindi büyütme ve bitirme yem karmaları (kontrol) ve bu yem karmalarına kullanımına izin verilen dozlarda olmak üzere antibiyotik (% 0.10), prebiyotik (% 0.10), probiyotik (% 0.10) ve bitki ekstraktı (% 0.012) ilave edilmiştir. Araştırma, 7-18 hafta (büyütme) ve hafta (bitirme) olmak üzere NRC (1983)[19] normları dikkate alınarak 2 besleme döneminde yürütülmüştür. Araştırmada kullanılan yem hammaddelerinin ve karma yemin besin maddelerine ait analizler Weende Analiz Metoduna göre [20, 21]. Metabolik enerji düzeylerinin hesaplanmasında Carpenter ve Clegg (Naumann ve Bassler 1976) [22] tarafından geliştirilen formül kullanılmış, şeker ve nişasta analizleri Luff Schoor a göre [21] saptanmıştır. Büyütme ve bitirme dönemlerinde verilen karma yemin bileşimi ile analitik değerleri Tablo 1 ve Tablo 2 de verilmiştir. 68

69 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER Tablo1.Büyütme döneminde(7-18. hafta) deneme gruplarına verilen yem karmasının bileşimi ve analitik değerleri. Yem Hammaddeleri (%) Grup 1 (Kontrol) Mısır Soya küspesi Et-kemik unu 5.00 Bitkisel yağ 2.00 DCP 0.59 Mermer tozu 0.24 Tuz 0.25 VÖK 1 (Rovimix 124-B) 0.25 MÖK 2 (Remineral-S) 0.10 Kolin 0.10 DL-Methionine 0.01 Toplam Analitik Değerler Ham protein (%) Ham sellüloz (%) 3.66 Ham yağ (%) 4.77 Ham kül (%) 5.86 Kalsiyum 0.82 T. Fosfor (%) 0.72 Y. Fosfor (%) * 0.52 Methionine (%) * 0.38 Sistin (%) * 0.37 Methionine + Sistin (%) * 0.75 Lizin (%) * 1.27 Sodyum (%) * 0.15 Metabolik enerji (kcal/kg) ** 3160 (1) Vitamin ön karma (2.5 kg da): Vitamin A IU, Vitamin D IU, Vitamin E IU, Vitamin K mg, Vitamin B mg, Vitamin B mg, Vitamin B mg, Vitamin B12 20 mg, Niacin mg, Pantotenik asit mg, Folik asit 1.000mg, D-Biotin 100mg, Vitamin C mg (2) Mineral ön karma (1 kg da): mangan mg, Demir mg, Bakır 5.000mg, İyot 1.000mg, Kobalt 200 mg, Selenyum 150mg. (*) Hesapla bulunan değerler. (**) Formülden bulunan değer. Tablo 2. Bitiş döneminde ( hafta) deneme gruplarına verilen yem karmasının bileşimi ve analitik değerleri. Yem Hammaddeleri (%) Grup 1 (Kontrol) Mısır Soya küspesi Et-kemik unu 5.00 Bitkisel yağ 2.00 Tuz 0.24 VÖK 1 (Rovimix 124-B) 0.25 MÖK 2 (Remineral-S) 0.10 Kolin 0.10 Toplam Analitik Değerler Ham protein (%) Ham sellüloz (%) 3.37 Ham yağ (%) 5.14 Ham kül (%) 4.43 Kalsiyum 0.56 T. Fosfor (%) 0.56 Y. Fosfor (%) * 0.38 Methionine (%) * 0.31 Sistin (%) * 0.29 Methionine + Sistin (%) * 0.60 Lizin (%) * 0.90 Sodyum (%) * 0.15 Metabolik enerji 3273 (kcal/kg) ** 69

70 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Öncesi Parametreler Üzerine Etkileri 1 (1) Vitamin ön karma (2.5 kg da): Vitamin A IU, Vitamin D IU, Vitamin E IU, Vitamin K mg, Vitamin B mg, Vitamin B mg, Vitamin B mg, Vitamin B12 20 mg, Niacin mg, Pantotenik asit mg, Folik asit 1.000mg, D-Biotin 100mg, Vitamin C mg (2) Mineral ön karma (1 kg da): mangan mg, Demir mg, Bakır 5.000mg, İyot 1.000mg, Kobalt 200 mg, Selenyum 150mg. (*) Hesapla bulunan değerler. (**) Formülden bulunan değer. Denemenin oluşturulması, yürütülmesi ve değerlendirilmesinde uygulanan yöntemler Araştırmada deneme grupları, hindilere 1 hafta süreyle uygulanan alıştırma periyodundan sonra, kontrol grubu dahil 5 grup ve her grup için 4 tekerrür yapılarak (5x4=20 alt grup) Tesadüf Blokları Deneme Deseni ne göre, her alt grupta 12 hayvan olacak şekilde yer sisteminde, toplam 240 hayvan tartıldıktan sonra tesadüfi olarak dağıtılarak oluşturulmuştur [23]. Deneme Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Keskin Hindicilik Üretme İstasyonunda yürütülmüştür. Deneme hayvanlarının kesim öncesi parametrelerden; canlı ağırlıkları, yem tüketimleri, iki haftalık periyotlarla ve sabah aynı saatte yapılan tartımlarla tespit edilmiştir. Yem ve su serbest olarak verilmiştir ve 24 saat kesintisiz aydınlatma yapılmıştır. Hayvanların denemenin başlangıcında ve iki haftalık periyotlarda yapılan tartımlarla belirlenen canlı ağırlıklarından canlı ağırlık artışları hesaplanmıştır. İki tartım aralığında tüketilen ortalama yem miktarı, iki tartım aralığında belirlenen ortalama canlı ağırlık artışına bölünerek yemden yararlanma değerleri hesaplanmıştır. Deneme 14 hafta sürmüş olup deneme süresince ve deneme sonunda ölüm meydana gelmemiştir. Deneme başı, ortası ve sonunda her alt gruba ait bölmeden alınan altlık örnekleri ayrı ayrı naylon torbalara konup, altlığa ait nem ve ph değerleri [24] tarafından bildirilen yönteme göre yapılmıştır. Deneme hayvanlarının kesiminden sonra kesim sonrası parametrelerin belirlenmesinde uygulanan yöntemler Sıcak karkas randımanı, karaciğer, taşlık ve abdominal yağ ağırlıklarının belirlenmesi Besleme denemesi tamamlandıktan ve 14. haftanın kesim öncesi parametrelerine (canlı ağırlık, canlı ağırlık artışı, yem tüketimi, yem değerlendirme sayısı, ölüm oranı, altlık nem ve ph değerleri) ait verileri yukarıda belirtilen yöntemlere göre belirlendikten sonra hayvanlar, Keskin Hindicilik Üretme İstasyonu nun kesimhanesinde kesilmiştir. Her alt gruptan grubun ortalama canlı ağırlığına yakın ağırlıkta olan 3, her gruptan 12 hayvan olmak üzere toplam 60 örnek hayvan ayrılıp, kesim öncesi canlı ağırlıkları saptanmıştır. Alınan örnek hayvanlar birbirine karışmayacak şekilde kesilmiş ve tüy yolma makinesinde tüyleri yolunup organlar ayrıldıktan sonra sıcak karkas ağırlıkları tartılarak, kesim öncesi canlı ağırlıklarına oranı hesaplanarak sıcak karkas randımanları saptanmıştır. Kesilen örnek hayvanların karaciğer, taşlık (içi boşaltılarak) ve abdominal yağı tartılarak ağırlıkları belirlenmiş ve kesim öncesi canlı ağırlığın yüzdesi olarak hesaplanmıştır. İncebağırsak ph ve viskozite değerlerinin belirlenmesi Kesilen her örnek hayvanın ince bağırsak içeriği tüplerde homojonize edilir edilmez ph değerleri, ph metre ile tayin edilmiştir ve ince bağırsak içeriği santrifüj edildikten sonra Brookfield Dijital Viskozimetre ile viskozite değerleri saptanmıştır [25]. Kan serumunda total kolesterol, trigliserid ve HDL düzeylerinin belirlenmesi Deneme sonunda, ayrılan örnek hayvanlardan kanataltı damarından cam tüplere 5 ml kan alınmış, santrifüj edilerek serumları ayrılmış ve total kolesterol, trigliserid ile HDL düzeyleri, kit kullanılarak Olympus AU400 system otoanalizör de spektrofotometrik olarak saptanmıştır. Göğüs etinde yağ ve su oranlarının belirlenmesi Deneme sonunda kesilen örnek hayvanların göğüslerinden alınan et örnekleri, ayrı ayrı torbalara konup soğuk zincirde taşınarak Ankara İl Kontrol Laboratuvarı nda göğüs etinde yağ oranı, TS 1744 / Kasım 1974 Et ve Et Mamülleri Toplam Yağ Miktarı Tayini Standardına, göğüs etinde su oranı ise TS 1743 / Kasım 1974 Et ve Et Mamülleri Rutubet Miktarı Tayini Standardına göre yapılmıştır [26]. 3- BULGULAR Araştırmadan elde edilen kesim sonrası parametreler olan kesim öncesi canlı ağırlık, sıcak karkas ağırlığı ve karkas randımanı, karaciğer, taşlık ve abdominal yağ ağırlığı, ince bağırsak viskozitesi ve ph değerleri, kan serumunda total kolesterol, trigliserid ve HDL düzeyleri, göğüs etinde yağ ve su miktarlarına ait veriler aşağıda verilmiştir. Kesim öncesi canlı ağırlık, sıcak karkas ağırlığı ve karkas randımanı 70

71 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER Deneme sonunda, deneme gruplarının kesim öncesi canlı ağırlığı, sıcak karkas ağırlığı ve karkas randımanı Tablo 1 de verilmiştir. Tablo1.Deneme gruplarının kesim öncesi ortalama canlı ağırlık, sıcak karkas ağırlığı ve karkas randımanı Gruplar Kesim öncesi canlı ağırlık (g) Sıcak karkas ağırlığı (g) Karkas randımanı (%) K 7461± ±35 B 72.68±1.01 C A 7480± ±72 AB 74.67±0.47 BC B 7627± ±211 A 76.15±1.23 AB C 7426± ±70 B 74.21±0.47 BC Y 7424± ±109 A 78.03±1.14 A Aynı sütunda farklı harfi alan ortalamalar arasındaki fark önemlidir (P<0.05). K: Kontrol, A: Avilamycin (Antibiyotik), B:Bio-Mos (Prebiyotik), C:Cylactin (Probiyotik), Y: Yucca schidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) Deneme gruplarına ait kesim öncesi canlı ağırlık ortalamaları bakımından gruplar arasında istatistik olarak önemli bir farklılık tespit edilmemiştir. Deneme gruplarına ait karkas ağırlığı ortalamalarına bakıldığında, antibiyotik ilave edilen grup ile prebiyotik, probiyotik, bitki ekstraktı ve kontrol grubu arasında istatistik olarak önemli farklılık tespit edilmemiştir. Ancak, kontrol grubu prebiyotik ve bitki ekstraktı içeren gruplara göre istatistik olarak önemli derecede düşük karkas ağırlığı göstermiştir (P<0.05). Grupların ortalama karkas randımanlarına ait sonuçlarda kontrol grubu, bitki ekstraktı ve prebiyotik grubuna göre önemli dercede en düşük karkas randımanını (P<0.05) gösterirken, antibiyotik ve probiyotik grubu ile benzer sonuçlar vermiştir. Antibiyotik grubu ile prebiyotik, probiyotik ve kontrol grubu arasında istatistik olarak fark bulunmamıştır. Fakat antibiyotik grubu bitki ekstraktı grubundan istatistik olarak önemli (P<0.05) derecede düşük karkas randımanı vermiştir. Karaciğer, taşlık ve abdominal yağ ağırlığı Deneme gruplarına ait ortalama karaciğer, taşlık ve abdominal yağ ağırlıkları Tablo 2 de verilmiştir. Tablo 2.Deneme gruplarına ait ortalama karaciğer, taşlık ve abdominal yağ ağırlıkları Grup Ortalama karaciğer ağırlığı (g) Karaciğer g/100gca Ortalama taşlık ağırlığı (g) Taşlık g/100gca Ortalama Abdominal yağ ağırlığı (g) Abdominal yağ g/100gca K 122± ± ± ± ± ±0.056 A 131± ± ± ± ± ±0.055 B 122± ± ± ± ± ±0.045 C 114± ± ± ± ± ±0.073 Y 120± ± ± ± ± ±0.073 K: Kontrol, A:Avilamycin (Antibiyotik), B:Bio-Mos (Prebiyotik), C:Cylactin (Probiyotik), Y:Yucca schidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) 71

72 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Öncesi Parametreler Üzerine Etkileri 1 Deneme sonunda, ortalama karaciğer, taşlık ve abdominal yağ ağırlıkları bakımından deneme gruplarının aralarındaki farklılığın istatistik olarak önemli olmadığı tespit edilmiştir. İncebağırsak viskozitesi ve ph değerleri Deneme gruplarına ait ortalama incebağırsak viskozite ve ph değerleri Tablo 3 de verilmiştir. Tablo 3. Deneme gruplarına ait ortalama incebağırsak viskozite ve ph değerleri Gruplar Ortalama incebağırsak viskozitesi (cps) Ortalama incebağırsak ph değeri K 1.400± ±0.193 ab A 1.380± ±0.067 c B 1.438± ±0.071 bc C 1.502± ±0.259 ab Y 1.407± ±0.073 a Aynı sütunda farklı harfi alan ortalamalar arasındaki fark önemlidir (P<0.01). K: Kontrol, A: Avilamycin (Antibiyotik), B: Bio-Mos (Prebiyotik), C: Cylactin (Probiyotik), Y: Yucca schidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) Deneme sonunda, deneme gruplarına ait incebağırsak içeriğinin viskozite değerleri (cps) incelendiğinde gruplar arasında istatistik olarak önemli bir farklılık görülmemiştir. Gruplara ait ph değerlerine bakıldığında bitki ekstraktı içeren grup ile antibiyotik ve prebiyotik içeren gruplar arasındaki fark istatistik olarak önemli bulunmuştur (P<0.01). Kan serumunda total kolesterol, trigliserid ve HDL düzeyleri Kan parametrelerine ait analiz sonuçlarına ait değerler Tablo4 de verilmiştir. Tablo 4.Deneme gruplarındaki hayvanlara ait kan serumlarında ortalama total kolesterol, trigliserid ve HDL değerleri (mg/dl) Grup Total Kolesterol Trigliserid HDL K 139 ± ± ± 4 A 138 ± ± ± 2 B 134 ± ± ± 2 C 134 ± 7 84 ± ± 4 Y 134 ± 3 85 ± 9 76 ± 1 K:Kontrol, A:Avilamycin(Antibiyotik), B:Bio-Mos (Prebiyotik), C: Cylactin (Probiyotik), Y: Yucca schidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) Deneme sonunda deneme gruplarına ait hayvanlardan alınan kandan elde edilen kan serumundaki; ortalama total kolesterol, trigliserid ve HDL düzeyleri bakımından gruplar arasındaki farklılık istatistik olarak önemli bulunmamıştır Göğüs etinde yağ ve su oranı 72

73 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER Göğüs etinde yağ ve su oranlarına ait analiz sonuçları Tablo 5 de verilmiştir. Tablo 5. Deneme gruplarındaki hayvanların göğüs etindeki ortalama yağ ve su oranları Grup Göğüs eti Yağ (%) Su (%) K 1.5 ± ± 5 A 2.0 ± ± 2 B 2.3 ± ± 3 C 2.2 ± ± 3 Y 1.6 ± ± 0.6 K:Kontrol, A:Avilamycin (Antibiyotik), B:Bio-Mos (Prebiyotik), C:Cylactin (Probiyotik), Y:Yucca schidigera ekstraktı (Bitki ekstraktı) Deneme sonunda deneme gruplarından kesilen hindilerin göğüs etinde yapılan analiz sonucunda, elde edilen % yağ ve su oranları bakımından gruplar arasındaki fark istatistik olarak önemli bulunmamıştır. 4- TARTIŞMA Kesim öncesi ortalama canlı ağırlık bakımından muamele grupları arasında istatistik olarak önemli bir farkın tespit edilmemesi hindi palazları rasyonuna antibiyotik, prebiyotik, bitki ekstraktı ile esansiyel yağ ve organik asit ilave edilmesi sonucu ile benzerdir [27]. Sıcak karkas ağırlığı ortalaması açısından antibiyotik grubunun diğer muamele gruplarına göre önemli derecede farklılık göstermemesi, hindi yemlerinde farklı düzeylerde antibiyotiklerin kontrol grubuna göre etkileri konulu araştırma bulgusu [28] ve [27] tarafından hindi palazlarında yapılan çalışma sonucuyla uyumludur. Sıcak karkas randımanı ile ilgili bulgunun antibiyotik grubunda probiyotik, prebiyotik ve kontrol grubuna göre istatistiksel önem oluşturmaması broylerlerin performansı üzerine antibiyotik, probiyotik ve kombinasyon şeklindeki uygulama sonuçlarıyla[29] ve broyler yemlerinde farklı düzeylerde antibiyotik ve enzim uygulamaları bulgularıyla[30], [28,27] tarafından bildirilen araştırma sonuçları ve broylerlerde antibiyotik, probiyotik, prebiyotik ve humik asit uygulamalarına ilişkin bildirimlerle benzerlik gösterirken [31], broyler rasyonlarında antibiyotik, prebiyotik ve probiyotik ilavesinin performansa etkisi konulu araştırma sonucu ile çelişkilidir [32]. Muamele gruplarının yenilebilir iç organ ağırlıklarından ortalama karaciğer ve taşlık ağırlıkları incelendiğinde aralarında istatistik olarak önemli bir farklılığın olmadığı tespit edilmiştir. Bu sonuç, [30] tarafından yapılan çalışma ve broiler erkek civcivlerinin rasyonlarına Yucca schidigera ekstraktı ilave edilmesinin etkileri yönündeki bildirimler [33] ile bu parametrelerle ilgili yapılan diğer araştırma sonuçlarıyla benzerlik gösterirken [28,32, 34, 35]; broyler yemlerine 2-4g/10 kg Yucca schidigera ekstraktının performans üzerine etkisi bulgularıyla çelişkilidir [36]. Grupların ortalama abdominal yağ ağırlıkları bakımından aralarında istatistik olarak önemli bir fark bulunmamıştır. Bu sonuca benzer bulgular, [37] tarafından yapılan araştırmada broyler rasyonlarına antibiyotik, probiyotik ve kombinasyonlarının ilave edilmesinin etkileri yönündeki sonuçlar ile [28]tarafından bildirilen çalışma bulgusuyla ve broylerlerde biberiye esansiyel yağı (200mg/kg), probiyotik (1-5g/kg) ile her iki katkı maddesinin kombinasyonlarına ait verilere ait bildirimlerde de görülmektedir [35]. Ancak broyler rasyonlarında antibiyotik ve probiyotik uygulamasının sonuçlarına ait verilerle uyumlu değildir [38]. Sonuçlar sayısal olarak incelendiğinde sırasıyla antibiyotik, probiyotik ve kontrol grubunda diğer muamele gruplarına göre daha düşük abdominal yağ ağırlığı tespit edilmesi broyler yemlerinde antibiyotik, probiyotik ve kombinasyonlarının etkisi konulu araştırma sonucu [39] ile [40] tarafından broylerlerde probiyotiğin kontrol grubuna göre etkisi yönündeki bildirimleriyle uyumlu iken, broiler erkek civcivlerin rasyonlarında farklı düzeylerde Yucca schidigera ekstraktı ve antibiyotik ile kombinasyonlarının uygulaması 73

74 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER sonuçlarıyla uyumlu değildir [33]. Abdominal yağ, karaciğer ve taşlık ağırlıkları bakımından muameleler arasında istatistik olarak önemli bir farklılığın olmayışı bu parametrelerin test edilen büyütme faktörlerinden etkilenmediğini göstermektedir. Ortalama incebağırsak viskoziteleri bakımından gruplar arasında istatistik olarak önemli bir farkın tespit edilmemiş olması, broyler rasyonlarında farklı düzeylerdeki prebiyotik uygulamasından elde edilen bulgularla uyum gösterirken[41]; sayısal olarak en düşük viskozite değerinin antibiyotik içeren grupta görülmesi ise broyler rasyonlarına antibiyotik ve enzim ilave edilmesi sonucu elde edilen verilerle benzerlik göstermektedir [30]. Ortalama incebağırsak ph değerleri incelendiğinde, prebiyotik ve antibiyotik içeren grup ile bitki ekstraktı içeren grup arasında fark istatistik olarak önemli bulunmuştur (P<0.01). Sayısal olarak düşük ph değeri antibiyotik grubu ile birlikte prebiyotik grubunda gerçekleşmiştir. Bu sonuçlar, [30] tarafından bu parametre ile ilgili yapılan araştırma sonucu ile erkek hindi rasyonlarında farklı düzeylerde prebiyotik, antibiyotik ve kombinasyonlarının ince bağırsak ph sına etkisi yönündeki bildirimleriyle uyumlu değildir [34]. Araştırma sonunda kan serumunda ortalama total kolesterol, trigliserid ve HDL değerleri bakımından tüm dönemlerde muamele grupları arasında istatistik olarak önemli bir farklılık tespit edilmemesi; broyler rasyonlarında antibiyotik,probiyotik ve kombinasyonlarının kan kolesterolüne etkileri yönündeki bulguları [37, 29], hindi yemlerinde prebiyotik ilavesinin kan parametrelerine etkisi konulu çalışma[42] ile [38, 8] tarafından bildirilen araştırma sonuçları ile benzerlik göstermektedir. Kan serumu parametrelerinden total kolesterol ve trigliserit düzeyleri açısından gruplar arsında önemli farkın olmaması, broyler rasyonlarında probiyotik uygulamasının kan parametreleri üzerine etkileri bildirimi ile benzerlik göstermektedir [35]. Bu parametreler bakımından gruplar arasında önemli derecede farklılığın tespit edilmemesi uygulanan muamelelerin bu değerler üzerinde çok önemli etkisinin olmadığını göstermektedir. Ancak gruplara ait değerler sayısal olarak incelendiğinde prebiyotik, probiyotik ve bitki ekstraktı içeren grupların serum kolesterolü düzeyinin kontrol ve antibiyotik grubuna göre düşük çıkması; Yucca shideranın yapısındaki saponinlerin kanın kolesterol düzeyini düşürücü özelliklerinin olduğu[43], broyler yemlerinde antibiyotik, probiyotik ve kombinasyonlarının ilave edilmesiyle probiyotik grubunda düşük düzeyde kolesterol bulgusu [44] ve yumurta tavukları yemlerine % oranlarında prebiyotik uygulamasının kanın total kolesterol düzeyini düşürdüğü bildirişleriyle uyum göstermektedir [45]. Bu gösterge prebiyotik, probiyotik ve bitki ekstraktının (özellikle Yucca schidigera ekstraktının yapısındaki saponinlerden dolayı) bağırsakta kolesterolün emilimini azaltıcı etkilerinin olduğu sonucuna götürmektedir. Trigliserid düzeyi sayısal olarak en yüksekten itibaren sırayla prebiyotik, antibiyotik ve kontrol grubunda iken, en düşük bitki ekstraktı ve probiyotik grubunda olup,[46] tarafından devekuşu yemlerine prebiyotik uygulamasının kanın trigliserid düzeyini düşürdüğü bildirişleriyle uyumlu değildir. HDL düzeyi en yüksekten itibaren sırayla; antibiyotik, kontrol, prebiyotik (probiyotik ile birlikte) ve bitki ekstraktı içeren grupta gözlemlenmiştir. Göğüs etinde yapılan yağ ve su analizlerinden elde edilen değerler bakımından gruplar arasındaki farkın istatistik olarak önemsiz çıkması, test edilen büyütme faktörlerinin bu parametreler üzerinde etkin bir rolünün olmadığını düşündürmektedir. Sonuç olarak; araştırma sonunda kesim sonrası parametrelerle ilgili saptanan verilere dayanılarak büyütme faktörü antibiyotiklerin özellikle tüketici sağlığı üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve hayvansal gıdalarda kalıntı bırakması endişelerine karşı, etlik erkek hindi yemlerinde alternatif yem katkı maddeleri olarak prebiyotik, probiyotik ve bitki ekstraktının kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. KAYNAKLAR [1] Anonim. 1999b. Animal Health Forum. Highlights antibiotic resistance and agricultural use Of antibiotics where we are going. İnternet erişim: livestock/ahforum/4mar99.html. [2] [3] Nixey, C A comparision of growth and fat deposition of commercial avian species. 7 th European PoultryConference, Paris, p. [4] Koçak, Ç Hindi yetiştiriciliği. T.C. Tarım ve Köyişleri BakanlığıTeşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü, Yayın No; 7, Ankara. [5] Apata,D.F., Antibiotic Resistance in Poultry. International Journal of Poultry Science 8(4): [6] Gibson GR, Probert HM, Van Loo J, Rastall RA, Roberfroid M, 2004, Dietary modulation of the human clonic microbiota: updating the concept of prebiotics. Nutr Res Rev, 17 (2): [7] Alltech Inc Bio-Mos reference manual. 74

75 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Sonrası Parametreler Üzerine Etkileri 2 Alltech Inc., Nicholasville, USA, pp; 15. [8]Yörük, M. A., Laçin, E., Hayırlı, A., Yıldız, A Humat ve Prebiyotiklerin Farklı Yerleşim Sıklığında Yetiştirilen Japon Bıldırcınlarında Verim Özellikleri, Yumurta Kalitesi ve Kan Parametrelerine Etkisi. YYÜ Vet. Fak. Dergisi, 19(1): [9] Dibner, J.J., Richards, J.D. 2005; Antibiotic growth promoters in agriculture: history and mode of action. Poultry Sci84: [10] Dicks, L.M.T Lactic acid bacteria. Understanding the microorganism. The keys to successfull use in maximising anti-coliform and antisalmonella activity. In: Biotechnology in the Feed Industry. Proceeding of Alltech s 9 th Annual Symposium, p. [11]Gedek, B.R Mode of actions of probiotics in poultry diets. 12 th European Symposium on Poultry Nutrition Proceedings. August 15-19, Veldhoven,The Netherlands. [12] Watkins, B.A. and Kratzer, F.H Effect of varying dose levels of lactobacillus strains on gut colonization and chick performance. Poultry Science, 61; (Abstract). [13] Sainsbury, D.B.W Protecting against Stress misset. World Poultry 8(10); [14] Kırkpınar, F. ve Erkek, R Yem katkı maddeleri kullanımı, gelişmeler, sorunlar. International Animal Nutrition Congress p. [15] Cheeke, P.R. and Nakuae, H.S The effect of yucca schiregera exract (De-Odorase) on the air quality with the performance of chickens and rabbits. Proceedings, Western Section, Am.Saciety of Anim.Sci., 44; [16] Al-Bar, A., Cheeke, P.R. and Nakaue, H.S Effect of Yucca extract (Deodorase) on Environmental ammonia levels and growth performance of rabbits. Applied Rabbit Research, 15; [17] Aslan, R., Dundar, Y., Eryavuz, A., Bulbul, A., Kucukurt,I., Fidan, A.F., and Akıncı, Z., Effects of Various Quantities of Yucca Schidigera Powder(Deodorase) Added to Diets on the Performance,Some Hematological and Biochemical BloodParameters and Total Antioxidant Capacity of Laying Hens. Revue Med. Vet., 156 (6): [18] Özkaya, H.,ve Kaya Ş.,2006. Yucca schidigera Ekstraktı ( Dk 35 Toz )'nın Broyler Performansına Etkisi.MKU Ziraat Fakültesi Dergisi 11 (1-2): [19] National Research Council Nutrient Reguirements of Poultry. National Academy Sciences. NRC.Washington, D.C. [20] Nehring, K Agriculturcheiche Unter Suchungs Methoden Für Dünge Futtermittel. Böden und Milch p. Verlag. Hamburg und Berlin [21] Akyıldız,R.1984.Yemler Bilgisi Laboratuvar Kılavuzu.Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:895.Uygulama Klavuzu No:213,Ankara. [22] Naumann, C. and Bassler, R Methodenbuch Band III. Die Chemische Unter Suchung Von Futtermittel. Verlag 1. Neumann Neudamm.Melsungen. Berlin, Basel.Wien [23] Düzgüneş, O., Kesici, T. ve Gürbüz, F İstatistik metotları. 2. Baskı, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları; Ders Kitabı; 369. Ankara. [24] Jones, F.T Procedure: Litter Moistures. Procedure: Litter ph. North Caroline State University. College of Agriculture and Life Sciences, USA. [25] Bedford, M.R. and Classen, H.L An in vitro assay for prediction of broiler intestinal viscosity and growth when fed rye based diets in the presence of exogenous enzymes. Poultry Science, 72; [26] Anonim Et ve et mamüllerinde rutubet miktarı tayini TS 1743 ve toplam yağ miktarı tayini TS TürkStandartları Enstitüsü. Ankara. [27] Valancony, H., Humbert, F., Rukelibuga, J., Bougon, M., Balaine, L. and Lalande, F Comparison of somesubstitutes for antibiotic additives in diets for turkey poults. Effect on production and on resistance to salmonella 75

76 Nezaket CÖMERT, Şahibe ÇALIŞKANER colonization. Sciences and Techniques Avicoles, 35; [28] Konca, Y., Şengül, T. ve Yıldız, A Besiye alınan hindilerin rasyonlarına ilave edilen Bazı antibiyotiklerin performans ve karkas özelliklerine etkisi. VIV Poultry Yutav 99. [29] Baidya, N., Mandal, L., Sarkar, S.K. and Banerjee, G.C Combined feeding of antibiotic and probiotic on the performance of broiler. Indian Journal of Poultry Science, 29(3); [30] Çalışkaner, Ş., Ceylan, N. ve Günal, M Çavdar içeren broyler rasyonlarına ilave edilen antibiyotik veenzimin besi performansı ve bazı barsak parametrelerine etkisi. Yutav 95 Uluslararası Tavukçuluk Fuarı vekonferansı, Mayıs [31] Ceylan, N., Çiftçi, İ Büyütme faktörü antibiyotiklere alternatif yem katkılarının etlik piliçlerde besi performansı ve bağırsak mikroflorası üzerine etkileri.turk.j.vet.anim.sci.27: [32]Albuz, E Büyütme faktörü antibiyotikler yerine kullanılabilecek alternatif yem katkılarının etlik piliçlerde besi performansı üzerine etkileri. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Zootekni Anabilim Dalı. Ankara. [33] Demir, E. ve Karaalp, M Effects of yucca schidigera extract and in combination with an antibiotic on broiler performance. 12 th European Symposium on Poultry Nutrition Proceeding, August 15-19, Veldhoven, The Netherlands, p [34 ] Ferket, P.R., Parks, C.W. and Grimes, J.L Benifits of dietary antibiotic and Mannanoligosaccharide supplementation for poultry. Multi-State Poultry Meeting, May Department of Poultry Science North Carolina State University Box 7608 Ralaigh, NC İnternet peter_ferket@ncsu.edu. [35] Buğdaycı K. E., Ergün A Esansiyel yağ ve/veya probiyotiğin broylerlerde performans, immun sistem ve bazı kan parametreleri üzerine etkisi. Ankara Üniv. Vet. Fak. Derg., 58, [36] Anjum, A.D., Rizvi, F. and Asi, A Effect of Yucca schidigera extract (Norponin-S) on health of broiler chickens. Pakistan Journal of Biological Sciences, 2(2); [37] Alp, M., Kahraman, R., Kocabağlı, N., Eren, M. ve Şenel, H.S Lactiferm-L% ve bazı antibiyotiklerin broyler performansı, abdominal yağ ve incebağırsak ağırlığı ile kan kolesterolüne etkileri. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi, 19; [38] Erdoğan, Z Broyler rasyonlarında Antibiyotik ve probiyotik kullanılması. Lalahan Hayvancılık Araştırma Enstitüsü Dergisi, 39(2); [39] Lee, S.J., Kim, S.S., Suh, O.S., Na, J.C., Lee, S.H. and Chung, S.B Effect of dietary antibiotics and probiotics on the performance of broiler. RDA Journal of Agricultural Science, Livestock, 35(2); [40] Owings, W.S., Reynolds, D.L., Hasiak, R.S. And Ferket, P.R Influence of dietary supplementation with streptococcus faecium M-74 on broiler body weight, feed conversion, carcass characteristics, and intestinalmicrobial colonization. Poultry Science, 69; [41] Iji, P.A. and Tivey, D.R Natural and synthetic oligosaccharides in broiler chicken diets. World s Poultry Science Association, 54(2); İnterneterişim: 2)htm [42] Olsen, R Experience with mannanoligosaccharides in commercial turkey production. Zootechnica-International 1996, 19(8);

77 Büyütme Faktörü Antibiyotiklere Alternatif Yem Katkılarının Etlik Erkek Hindilerde Kesim Sonrası Parametreler Üzerine Etkileri 2 [43] Malinow, M.R Oregon Regional Primate Center. American Journol of Clinical Nutrition.Stanley, V.G., Sefton, A.E., Sims, J.S., Nakai, S. and Guenter, W Egg and serum cholesterol as influenced by mannanoligosaccharide and flatoxin. Egg-Nutrition and Biotechnology, [44] Mohan, B., Kadirvel, R., Natarajan, A. and Bhaskaran, M Effect of probiotic supplementation on growth nitrogen utilisation and serum cholesterol in broilers. British Poultry Science, 37(2); [45] Stanley, V.G., Sefton, A.E., Sims, J.S., Nakai, S.and Guenter, W Egg and serum cholesterol as influenced by mannanoligosaccharide and flatoxin. Egg-Nutrition and Biotechnology, [46] Savage, T.F., Allen, C.A., Cunningham, J.D., Christian, R.L.Hermes, J.C. and Cheeke, P.R. 1996a.Theeffect of feding mannanoligosaccharides on the performance emus. Poultry Science Association 85 th Annual Meeting, July

78 ANTİBİYOTİK DİRENCİNİN ÖNLENMESİNDE SORUMLULUK KİMLERİN? (WHO ARE RESPONSABLE OF PREVENTING ANTIBIOTIC RESISTANCE) Nilay Çöplü, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, İrfan Baştuğ Cd. Dışkapı, Ankara Abstract: Antibiotics are designed to inhibit the growth of the bacteria or to kill them. The bacteria produce resistance by mutation or transfer of mutant gene from others. This mechanisms lead to ineffective response to the antibiotics when applied to te patient, which can be life threatening. The resistance is increasing by misuse and overuse of these drugs. In order to prevent resistance issue, antibiotics should be used only when it is necessary for therapy or prophlaxis, not for any other pourposes. The populations responsable of preventing antibiotic resistance are healthcare workers, policy makers, pharmaceutical industry, food and drug industry and the community, in short everybody. Healthcare workers should not give antibiotica unless there is a bacterial infection, especially in upper respiratory infections. When there is need for antibiotics, then it must be explained to the patient that they should use it full dose, full duration and frequency. The surveillance data should be considered for emprical therapy and, prohylaxis should be for short duration. To prevent infections is another way to prevent overuse of antibiotics and infection control measures like hand washing, should be taken seriously. Pharmacists shouldn t sell antibiotics without prescription, and when there is prescription they should explain how to use the drugs to the patient. Nurses should apply the antibioticts in time, full dose and duration and take infection control measures, as well. Veterinarians shouldn t use antibiotics as growth factor and give antibiotics only to infected animals. To combat antibiotic resistance, a strong national inter-sectoral consensus on a comprehensive approach is needed. World Health Organisation has a strategical action plan for policy makers and in our country many of these steps are already considered. National antimicrobial resistance surveillance system is being established, and national hospital infections surveillance system is already established. There are campaigns for European antimicrobial awaerness day which is targeted to healthcare workers and the public, as well. In the future antimicrobial consumption surveillance should be established and cooperation should be planned with the pharmaceutical industry and food and drug industry. Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

79 Antibiyotik Direncinin Önlenmesinde Sorumluluk Kimlerin? Antibiyotikler diğer ilaçlardan farklı olarak bakterilerin üremesini engellemek ya da öldürmek amacıyla üretilmiş ilaçlardır. Bakteriler de kendilerini koruyabilmek ve hayatta kalabilmek için antibiyotiklerin etkisinden kurtulmaya çalışmakta ve bu amaçla direnç mekanizmaları geliştirmektedirler. Bakteriler bu karşı koyma yeteneğini ya mutasyon geçirerek veya dirençli başka bakterilerden direnç genleri alarak kazanır. Bu durum, hastanın direnç gelişmiş bir antibiyotikle tedavi edilmeye kalkıldığında ilacın etkisiz kalması ile sonuçlanmaktadır. Direnç tedavide gecikmeye yol açarken, hem hastanın yakınmalarının sürmesine hem de bulaştırıcı olduğu sürenin uzamasına ve dolayısı ile diğer insanların da risk altında kalmasına yol açmaktadır. Dirençli bakteriler insandan insana bulaşabildiği gibi hayvan ve bitkilerle de bulaş söz konusu olabilmektedir. Bu bulaş gıda yoluyla olabildiği gibi hayvan bakıcılığı gibi direkt temasla da gerçekleşebilmektedir. Öte yandan antibiyotikler bakteriyel enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde ve bazen de önlenmesinde olmazsa olmaz ilaçlardır. Direncin giderek artması yalnızca bakteriyel enfeksiyonların tedavilerinin sonuçlarına karşı tehdit oluşturmakla kalmamakta, aynı zamanda antibiyotik profilaksi altında yapılan kolon ameliyatları, organ nakli, kalça protezi ve pek çok invazif tanı girişimleri gibi cerrahi işlemlerin başarısı için de ciddi risk oluşturmaktadır. Tüberküloz tedavisinde de direnç önemli bir sorun olmakta, çok ilaca dirençli tüberkülozun yanı sıra ikincil ilaçlara dirençli tüberkülozla da giderek artan sıklıkta karşılaşılmaktadır. Hayat kurtarıcı olan antibiyotiklere karşı direnç gelişimi bu ilaçların yanlış ve fazla kullanımı ile artmaktadır. Yeni ilaçların geliştirilmesi de son zamanlarda kısıtlı olduğu için mevcut antibiyotiklerin korunması gereklidir. Bu amaçla antibiyotik kullanımı dengelenmeli, antibiyotikler yalnızca gerektiği zaman, tedavi ve profilaksi amacıyla kullanılmalı, asla başka amaçlarla kullanılmamalıdır [1]. ANTİBİYOTİK DİRENCİNİN ÖNLENMESİNDE SORUMLULUK KİMLERİN? Bu amaca hizmette başta sağlık çalışanları ve politika geliştiriciler olmak üzere, ilaç sektörü, gıda ve tarım sektörü ve halk, kısacası herkes sorumludur [2]. SAĞLIK ÇALIŞANLARI: Hekimler ve diş hekimleri ne yapabilirler? İnsanlara verilen antibiyotik reçetelerinin %90 ı birinci basamak hekimlikte kullanılmakta ve idrar yolları, solunum yolları ya da cilt enfeksiyonu gibi genel enfeksiyonlar için verilmektedir. Üst solunum yolları enfeksiyonlarının pek çoğu bakterilerden kaynaklanmamaktadır ve antibiyotiklerin hastaya faydası olmamaktadır. Antibiyotikleri yalnızca gerekli olduğu ve hastalık için tedavi protokollerinde belirtildiği hallerde reçete edilmelidir. Pek çok hasta viral enfeksiyonlar nedeniyle bile kendisini daha iyi hissetmek için antibiyotiğe ihtiyacı olduğunu düşünmektedir. Bu durum hekimlerin üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu durumda hastayı bilgilendirmek yarar sağlayabilir. Bilgilendirirken genel olarak enfeksiyonların gelişim süreci, daha ciddi semptomların nasıl fark edileceği, yaklaşık ne kadar sürede iyileşeceği bilgisi verilebilir. Hastaların muayene bulguları kendilerine açıklanabilir. Grip, burun akıntısı, baş ağrısı, vb şikayetler için semptomatik tedavi verilmelidir. Antibiyotiklerin virüsleri tedavi etmediklerini ve hastayı daha savunmasız hale getirebilecekleri anlatılabilir. Buna karşılık antibiyotik reçete edildiğinde ise direnci önlemek amacıyla uygun sıklık, doz ve süre iyi ayarlanmalıdır. Bu amaçla rehberlerden yararlanılmalıdır. Hasta, antibiyotiğin alınma sıklığı, dozu ve süresi hakkında bilgilendirilmeli, tam olarak anladığından emin olunmalıdır. Antibiyotik kullanımı mümkün olduğunca kültür sonuçlarına dayandırılmalıdır. Mümkün değilse ampirik tedaviye karar verirken direnç surveyans verileri dikkate alınmalıdır. Antibiyotik profilaksisi kısa süreli (ör. 24 saat) olmalıdır. Enfeksiyonlar engellenirse antibiyotik kullanımı da, dolayısı ile direnç gelişimi de azalır. Bu nedenle enfeksiyon önleme çalışmalarına destek olunmalıdır. Bunun için tüm sağlık çalışanları hijyene dikkat etmeli, ELLER YIKANMALIDIR. Hastanelerde ya da kliniklerde sıkı enfeksiyon kontrol programları uygulanmalıdır. Bu amaçla ülkemizde her hastanede enfeksiyon kontrol komisyonları kurulmuştur [4]. UAMDSS ve antibiyotik kullanım surveyansı verilerinden faydalanarak antibiyotik kullanım politikaları geliştirilmelidir. Bu politikalar yerel verilerle ve hastane düzeyinde olabileceği gibi ulusal düzeyde de geliştirilerek yol gösterici olunmalıdır. Eğitim kurumlarında akılcı antibiyotik kullanımı konusuna yer verilmelidir. Eczacılar Antibiyotikler reçetesiz satılmamalıdır. Reçete edildiğinde ise tam dozda ve verilen süreyle kullanıma yetecek miktarda verilmeli, ayrıca hasta bu konuda tam olarak bilgilendirilmelidir. Hemşireler Hastaların antibiyotiklerini doğru kullanmalarını sağlamalıdırlar. Enfeksiyon kontrol önlemlerinin titizlikle uygulayarak enfeksiyonların yayılmasını azaltmalıdırlar. Böylece antibiyotik kullanımı da azalacak ve dolaylı olarak direncin yayılması da azaltılacaktır. 79

80 Nilay ÇÖPLÜ Veteriner hekimler Antibiyotiklerin gelişmeyi destekleyici madde olarak kullanılmasından kaçınılmalı ve mümkün oldukça sağlıklı hayvanlara antibiyotik verilmemelidir. Örneğin sağlıklı tavuklarda gelişmeyi desteklemek amacıyla düşük dozlarda antibiyotik kullanıldığında, 36 saat içinde, dışkı yoluyla dirençli Escherichia coli bakterileri atılmaktadır. Bilindiği gibi E.coli en sık görülen enfeksiyon etkenleri arasındadır [3]. POLİTİKA GELİŞTİRİCİLER: Ülkemizde, hastalar reçetesiz antibiyotik satın alabilmektedir. Ayrıca ilaç endüstrisi ilaçlarını satmak için doktorlara ve eczacılara çeşitli promosyonlar uygulayabilmektedir. Antibiyotik direnciyle mücadele etmek için sektörler arası geniş kapsamlı bir yaklaşıma ve güçlü bir ulusal görüş birliğine ihtiyaç vardır. Avrupa Birliği ülkeleri ile Norveç ve İzlanda da her yıl den fazla insan yaygın dirençli bakteriyel enfeksiyonlar nedeniyle ölmektedir [1]. Ülkemizde ise gerçek rakamlar bilinmemektedir. Dirençli bakteriler idrar yolları enfeksiyonları, pnomoni ve gıda kaynaklı hastalıklar gibi enfeksiyonlara yol açması nedeniyle hem sağlık kurumlarında hem de toplum içinde ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Antibiyotik direnci sağlık harcamalarını artırmaktadır. Hastalık sürelerinin uzaması ve daha karmaşık tedaviler uygulama zorunluluğu nedeniyle sağlık harcamaları artmakta, bu ise aile ve toplum üzerindeki mali yükü ağırlaştırmaktadır. Uluslar arası Anatomik Terapötik Kimyasal (Anatomical Therapeutic Chemical ) Tanımlanmış günlük doz (Defined Daiy Dose) (ATC/DDD) sınıflamasına göre, verileri göz önüne alındığında antibiyotik kullanımı, hem reçetelendirme hem satışa göre Avrupa da tüm ilaçlar arasında dördüncü veya beşinci sırada iken ülkemizde birinci sırada yer almaktadır ve bunun %40-50 si gereksiz kullanıma bağlıdır. Bu durum antibiyotiklere karşı direnç gelişimi bakımından riskli davranış biçimine işaret etmektedir. Ek olarak, tüm ilaç masraflarından antienfektiflere harcanan payın dünya ortalaması %9,9 iken ülkemizde %26 sı antibiyotiklere harcanmakta, bu miktar yılda yaklaşık 1 milyar doları bulmakta ve ekonomik yük getirmektedir [4]. Tüberküloza karşı direnç ise başlı başına bir ilgi konusudur. Dünyada yıllık yaklaşık çok ilaca dirençli tüberküloz (MBR-TB) ortaya çıkmaktadır. Çok ilaca dirençli tüberkülozun (MDR-TB) tedavisi dirençli olmayan tüberküloza göre önemli ölçüde daha zor ve pahalıdır. Ek olarak, ülkemizin de içinde bulunduğu bölgedeki pek çok ülkeden ikincil ilaçlara da dirençli yani çoklu ilaca dirençli tüberküloz (XDR-TB) rapor edilmiştir. MDR-TB ve XDR-TB nin nedeni tüberkülozun yetersiz tedavisidir ve bu koşullarda tam tedavi konusunda başarı çok daha zordur [4]. Bazen hayvanlarda insanlara oranla çok daha fazla antibiyotik kullanılmaktadır. ABD kaynaklı verilere göre antibiyotiklerin %70 i hayvan yetiştiriciliğinde kullanılmakta, tıp alanında kullanılanın 8 katına ulaşmaktadır. Tarım alanında da antibiyotik kullanımı söz konusudur. Antibiyotiklerin bu şekilde verilmesi, besin zinciri boyunca kolaylıkla yayılabilecek bakterilerin seçilme riskini artırmaktadır. Tarım ve hayvancılık sektörleri ile insanda kullanılan antibiyotikler konusunda işbirliği kurulmalı ve bu kapsamda kurulacak olan sürveyans sistemleriyle insanlar için de önemli olan dirençli bakterilerin tespit edilmesi sağlanmalıdır. Antibiyotiklerin besi hayvanlarında gelişmeyi destekleyici ilaçlar olarak kullanılmasının ülkemizde yasaklanmış olması yerinde bir adımdır [5]. DSÖ nün ulusal karar alıcılara yol göstermek amacıyla geliştirdiği bir stratejik eylem planı vardır [2]. Bu planla ilgili ülkemizde pek çok adım atılmakta ya da planlanmaktadır. I. Antibiyotik direncinin önlenmesi konusunda çok sektörlü ulusal koordinasyonun güçlendirilmesi İlaç endüstrisi, gıda sektörü ve sağlık sektörünün de içinde yer alacağı çok sektörlü çalışmalar arttırılmalıdır. II. Ulusal antibiyotik direnç sürveyansının güçlendirilmesi Ülkemizde Türkiye Halk Sağlığı Kurumu (THSK) (eski adıyla Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı) önderliğinde 2009 yılından bu yana yapılmakta olan çalışmalarla Ulusal Antimikrobiyal Direnç Surveyans Sistemi (UAMDSS) kurulmaktadır. Sistemde Türkiye İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması na göre saptanmış olan 12 bölgeye olabildiğince eşit dağılım sağlaması ve üniversite (34), eğitim araştırma (19) ve devlet (23) hastanelerini içerecek şekilde olması dikkate alınarak toplam 77 laboratuvar UAMDSS ne katılımcı olarak belirlenmiştir. İndikatör olarak seçilen klinik örnekler kan ve BOS olup, bakteriler Staphylococcus aureus, Streptococcus pneumoniae, Enterococcus faecalis/faecium, Escherichia coli, Klebsiella spp. ve Pseudomonas aeruginosa, antibiyotikler ve test yöntemleri bu bakterilere özgü indikatör ajanlar ve testler, yazılım programı olarak da WHONET seçilmiştir[6, 7]. Dış Kalite Güvencesi kapsamında yapılan ilk Yeterlilik Değerlendirmesi çalışması yayımlanmıştır [8]. İlk direnç verileri 2011 yılına ait olup THSK web sitesinden yayımlanacaktır. 80

81 Antibiyotik Direncinin Önlenmesinde Sorumluluk Kimlerin? III. Antibiyotiklerin akılcı kullanımı konusunda ulusal stratejilerin geliştirilmesi ve antibiyotik tüketiminin ulusal düzeyde sürveyansının güçlendirilmesi Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Akılcı antibiyotik kullanımı için bir stratejik eylem planı hazırlamıştır. Bu plan çerçevesinde bazı çalışmalar başlatılmıştır. Bunlardan biri hekimlere yönelik rehberlerin hazırlanması olup, ilgili branşların uzmanlık dernekleriyle işbirliği içinde yazılmaya başlanmış, eğitim ve verim ölçümü çalışmaları da planlanmıştır. Antibiyotik tüketiminin takip edilebilmesi için de tanımlanmış günlük doz takip edilecek şekilde surveyans sistemi kurulması çalışması da başlatılmıştır. IV. Enfeksiyon kontrolünün güçlendirilmesi ve sağlık kurumlarında antibiyotik direnci sürveyansı uygulanması Ülkemizde Ulusal Hastane Enfeksiyonları Surveyansı kurulmuş olup ayrıntılı bilgi için adresine başvurulabilir [9]. V. Besin zincirinde antibiyotik direncinin gelişmesinin ve yayılmasının önlenmesi ve kontrol edilmesi Bu amaca yönelik adımların atılmaya başlanması sevindiricidir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği, Türk Veteriner Hekimler Birliği ve Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneğinin ortaklaşa düzenledikleri ve 18 Ekim 2012 de gerçekleşen Bilinçli Antibiyotik Kullanma ve Antimikrobiyal Direnç Sempozyumu bunlara bir örnektir [3]. VI. Yeni ilaçlar ve teknolojiler konusundaki yeniliklerin ve araştırmaların teşvik edilmesi Hükümetler ve akademik çevreler, yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi ve mevcut veya daha eski antibiyotiklerin daha iyi kullanılmasının sağlanması amacıyla ve özellikle tanı duyarlılığı testleri alanında yürütülecek araştırmalarda aktif bir rol üstlenmelidirler. Bu çerçevede temel araştırma ve geliştirme faaliyetlerini teşvik ederken, piyasanın küçüklüğünü ve belirsizliğini dengeleyecek tedbirler alınmalıdır. Kullanılacak yeni araçlar konusunda hızla düzenlemeler yapılmalı ve bu araçlara mümkün olduğunca eşit erişim sağlanmalıdır. VII. Farkındalığın, hasta güvenliğinin ve ortaklıkların geliştirilmesi Halkın farkındalığı için Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü kampanyası, yazılı ve görsel medya ile işbirliği, sitesinin Türkçesinin sunulması, orta öğretimde akılcı ilaç kapsamında akılcı antibiyotik kullanımı ile ilgili bilgilerin müfredata eklenmesi gibi çalışmalar yapılmaktadır [1, 10]. Hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının farkındalığını artırmak için yazılı dokümanların hazırlanması ve dağıtımı, üniversite, uzmanlık eğitim ve hizmet içi eğitimlerin planlanması gibi önlemler alınmaktadır. İLAÇ ENDÜSTRİSİ: İlaç endüstrisi antibiyotik direncine karşı kilit bir rol oynayabilir ve oynamalıdır. Antibiyotiklerin yanlış ve aşırı kullanımına neden olabilecek sorumsuz promosyon ve pazarlama uygulamalarından kaçınarak mevcut antibiyotiklerin akılcı kullanımının sağlanmasında yardımcı olabilirler. Ancak mevcut antibiyotiklerin yetmediği durumlarda enfeksiyonu önleme, tanı ve tedavi çalışmaları için yeni ürünlerin geliştirilmesi zorunludur. Bunun için araştırma ve geliştirme çalışmalarına acil olarak yatırım yapılmalı, özellikle de yeni antibiyotikler geliştirilmelidir. Buna karşılık, antibiyotik piyasası mali açıdan diğer ilaç piyasaları kadar cazibeli olmadığından, son yıllarda yeni geliştirilen antibiyotik sayısı çok azdır. Tüberküloz ve HIV/AIDS alanında yeni kamu ve özel araştırma ve geliştirme ortaklıkları olmasına rağmen yeni antimikrobiyaller konusunda yürütülen ortak çalışmaların sayısı yetersizdir. Bunun için akademisyenler ve diğer finansman ortaklarıyla yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi konusunda işbirliği olanaklarını araştırılmalı ve tartışılmalıdır. Akademi çevreleri ve kamu araştırma enstitüleri ile ortaklıklar kurulması, ileri düzey antibiyotik araştırma ve geliştirme çalışmalarının gelişmesini sağlayabilir. KAYNAKLAR: [1]. The evolving threat of antimicrobial resistance. Options for action. World Health Organization [2]. Bilinçli antibiyotik kullanımı ve antimikrobiyal direnç sempozyumu. T.C Sağlık Bakanlığı, T.C Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye EKMUD, Türk Veterinerler Birliği, Vereriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği.18 Ekim 2012, Ankara. [3]. [4]. [5]. Ulusal Antimikrobiyal Direnç Sürveyans Sistemi Laboratuvar Testleri, Kalite Kontrolü ve Kalite Güvencesi Standart Uygulama Prosedürleri ve WHONET Yazılım Programı Kitabı 2011 ( ) [6]. [7]. MDSS_DKG_YD_Raporu_9_nisan.pdf [8]. tr [9]. 81

82 ANTİFUNGAL ETKİLİ ANTİBİYOTİKLER (Antifungal Effective Antibiotics) İlknur KUNDUZ, Perihan GÜLER Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Yahşihan-Kırıkkale E posta: ilknur.kunduz@gmail.com ÖZET: Bu çalışmada insanlarda hastalıklara neden olan patojen mantarlara karşı antifungal etkili antibiyotikler araştırılmıştır. Antibiyotikler bakteri ve özellikle küf mantarları gibi canlı mikroorganizmalardan elde edilen, bakteri ve virüs kaynaklı hastalıkları tedavide kullanılan, mikropların gelişmesini önleyen kimyasal maddelerdir. Antibiyotikler etki gösterdiği mikroorganizma grubuna göre Antibakteriyel, Antiviral, Antifungal, Antiparaziter, Antimikobakteriyel şeklinde sınıflandırılabilirler. Antifungal etkili antibiyotikler Polienler (Amfoterisin B (konvansiyonel), Amfoterisin B lipid kompleks, Amfoterisin B lipozomal vb), Azoller (Ketokonazol, Flokonazol, İtrakonazol vb), Primidin (Flusitozin vb) olmak üzere üç gruba ayrılırlar ve insan, hayvan, bitki gibi canlılarda fungal kaynaklı hastalıkların tedavisinde kullanılırlar. Anahtar Kelimeler: Antifungal, Antibiyotik, Polien, Azol, Primidin Abstract: In this study, an effective antifungal antibiotics against pathogen fungi that cause disease in humans was investigated. Antibiotics are obtained that live microorganisms, such as bacteria, fungi, and in particular, from bacteria and viruses used to treat diseases, chemical substances to prevent the development of germs. Antibiotics effect as compared to microorganisms antibacterial, antiviral, antifungal, antiparasitic, can be classified as Antimycobacterial. Effective antibiotics antifungal polyenes (Amphotericin B (conventional), amphotericin B lipid complex, liposomal amphotericin B, etc.), azoles (ketoconazole, Flokonazol, itraconazole, etc.), pyrimidine (flucytosine, etc.) to be divided into three groups, and human, animal and plant organisms, such as used in the treatment of fungal diseases. Keywords: Antifungals, Antibiotics, Polien, Azol, Pyrimidin Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

83 İlknur KUNDUZ, Perihan GÜLER Antibiyotikler bakteri ve özellikle küf mantarları gibi mikroorganizmalardan elde edilen, bakteri ve virüs kaynaklı hastalıkları tedavide kullanılan, mikropların gelişmesini önleyen kimyasal maddelerdir yılında bir gün, İngiltere'de, doktor Alexander Fleming, mikrop üretme kutularını gözden geçirirken, bunlardan birinin üzerinde, mavi bir küf bulunduğunu, bu küfün çevresinde hiç mikrop ürememiş olduğunu görmesi sonucunda Penicillum notalum isimli mantardan üretilen ilk antibiyotik penisilin bulunmuştur. O tarihten beri daha başka antibiyotikler de bulundu, günümüzde ilaç fabrikaları bunların hemen hepsini üretmektedir. Antibiyotikler özellikle tıpta ve cerrahîde çok kullanılır. Onlar sayesinde, verem, tifo gibi birçok mikroplu hastalık yenilmiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda antibiyotikler Hedef hücreye etkilerine göre (Bakteriyostatik:Bakterilerin üremelerini engelleyen,bakteriyositik: Bakterileri öldüren), Etki mekanizmalarına göre (Bakteri hücre duvar sentezini engelleyenler, Sitoplazma membran geçirgenliğini engelleyenler, Protein sentezini engelleyenler, Nükleik asit sentezini engelleyenler, Antimetabolik etki gösterenler), Etki gösterdiği mikroorganizma grubuna göre (Antibakteriyel,Antiviral,Antifungal,Antiparaziter, Antimikobakteriyel), Etki spektrumuna göre (Dar spektrumlu,orta derecede geniş spektrumlu,geniş spektrumlu),immunmodülatör etkilerine göre (Konak immün savunmasına belirgin etkileri olmayanlar,immün sistemle sinerjik davrananlar, İmmün fonksiyonları deprese edenler,immün fonksiyonları şiddetlendirenler) sınıflandırılmışlardır [1]. Son yıllarda fırsatçı fungusların neden olduğu yüzeysel yada sistemik fungal enfeksiyonlarının artışıyla tedavi için gerekli yeni, geniş spektrumlu, fungisidal etkili antifungal antibiyotikler geliştirilmiştir [1,2,3,4]. ANTİFUNGAL ETKİYE SAHİP ANTİBİYOTİKLER Polienler Sistemik fungal enfeksiyonlar üzerinde etkilidirler. Mantarlardaki sitoplazmik membran tabakalarının yapısını bozarlar(5). Amfoterisin B (konvansiyonel) Streptomyces nodosus tarafından üretilmiştir. Aspergillus spp., Blastomyces dermatitidis, Coccidioides immitis, Cryptococcus neoformans, Histoplazma capsulatum, Paracoccidioides brasiliensis, Bscedosporium ve Trichosporon türleri üzerinde etkili(4), Böbrekler üzerinde toksik etkilidirler. Amfoterisin B'nin başlıca kullanım alanları invaziv,kandidiyazis, kriptokokal enfeksiyon, Aspergillozis ve endemik mantar hastalıklarıdır. Candida albicans'a karşı henüz bir direnç bildirilmemesine rağmen diğer Candida türleri özellikle Candida lusitaniae suşları Amfoterisin B'ye dirençli veya tolerandır. Pseudallescheria boydii ve Fusarium türlerinin bu antibiyotiklere genellikle dirençli olduğu bilinmektedir. Bazı yan etkilerinden dolayı lipit formulasyonları üretilmiştir (Amfoterisin B lipid kompleks, Amfoterisin B lipozomal) Bu bileşikler, amfoterisin B'nin toksisitesinin azaltılması ve daha yüksek dozların verilmesine olanak sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. [6]. Nistatin Maya mantarlarının tedavisinde kullanılır. Candida albicans enfeksiyonlarında etkilidir. Toksititesinin fazlalığı nedeniyle deri enfeksiyonları ve gastrointestinal sistemde kullanılır [4,6]. Maya ve küf mantarlarının bir çoğuna etkili olmasına rağmen dermatofitlere karşı etkisizdir [6]. Azoller Mantar hücre duvarının önemli yapısal kompenentlerinden biri olan ergosterol biosentezinde görev alan lanosterol demetilaz enzimini inhibe ederek etkilerini gösterirler. Yan etkileri diğer antifungal ajanlara göre daha azdır, fakat fazla kullanımları direnç oluşumuna yol açmıştır [6]. Flukonazol yalnız Candida üzerine etkili iken, diğer triazoller hem Candida, hem de Aspergillus a etki ederler [7]. Ketokonazol C albicans ve C krusei' ye karşı etkili fakat C tropicalis'in dirençli olduğu geniş spektrumlu bir antifungal ajandır. Aspergillus, M. Furfur ve endemik mantar enfeksiyonlarına (Coccidioides, Blastomyces, Histoplasma ve Paracoccidioides) karşıda oldukça etkindir [6]. Flokonazol ve İtrakonazol Cryptococcus neoformans, Histoplasma capsulatum,blastomyces dermatitidis, Coccidioides mmitis, Paracoccidioides brasiliensis ve Sporothrix schenckii gibi mantarlara etkilidirler. Ketokonazole göre yan etkileri az olduğu için daha sık kullanılmaktadırlar [6,8,9]. Farelerde, kobay ve tavşanlarda oluşturulan birçok sistemik fungal infeksiyonlarda İtrakonazolün Aspergillus türleri, Candida albicans, Crytococcus neoformans, Coccidioides brasiliensis gibi birçok patojene karşı klinik ve mikrobiyolojik olarak aktif olduğu gösterilmiştir [8]. Vorikonazol Candida, Aspergillus, Cryptococcus ve Fusarium gibi klinik önemi olan fungal patojenlere etkili geniş spektrumlu bir antifungal ajandır [3,5,6]. Vorikonazolün flukonazol ile yapılan karşılaştırması klinik çalışmalarda Candida'ya karşı 4-16 kat daha etkili. Itrakonazol ile yapılan 83

84 Antifungal Etkili Antibiyotikler çalışmalarda Aspergillus fumigatus ve Aspergillus niger'e karşı itrakonazolden daha etkili, Aspergillus flavus'a ise etkinliği daha az bulunmuştur [6]. Primidin Türevleri ve Diğer Antifungallar Flusitozin Sıklıkla klinikte yaygın Criptococ,Torulopsis, Aspergillus ve Candida enfeksiyonu olan hastalarda amfoterisin B ile kombinasyon tedavisinde kullanılır. Nükleik asit sentez inhibitörü olarak etkili pirimidin türevidirler [3,6]. Naftifin Dermofitlere karşı düşük,maya mantarlarına karşı yüksek dozda etkiye sahip Allilamin türevli antifungal ajanlardır [3,9]. Caspofungin Candida ve Aspergillus türleri üzerinde ß-(1,3)- glukan hücre duvarı yapısal bütünlüğünü bozan, Ekinokandinler olarak isimlendirilen antifungal ajanlardandır [6,9]. Tolnaftat Dermofitlere karşı etkilidir. Yağ Asitleri Yüzeyel mantar enfeksiyonlarında sadece lokal kullanılırlar. İyot Yüzeysel mantar enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Siklopiroks Olamin Dermofitozlarda cildin ve vajinanın Candida kaynaklı enfeksiyonlarında kullanılır [6]. KAYNAKLAR [1] İlkit, M., 2000, Yüzeysel Mikozların Tedavisinde Kullanılan Antifungal İlaçlar, ANKEM 14 (3): [2] Medoff G., Brajtburg, J. and Kobayashi, G.S., 1983, Antifungal agents useful in theraphy of systemic fungal infections, Annu.Rev. Pharmacol. Toxicol, 23: 303. [3] Yuluğ, N., 2000, Antifungal İlaçlar: Genel Bakış, ANKEM 14 (3): [4] Ann N.Y.,1974,Holz Rw,The Effects of the polyene antibiotics nystatin and amphotericin B on thin lipid membranes, Acad Sci 235:469 [5] Durmaz, B., Antifungal Tedavide Yeni Triaozollerin Önemi, Mikrobiyol.Bült. 25: [6] Dalgıç, N. ve İnce, E., 2005, Sistemik Etkili Antifungal İlaçlar, Klinik Pediatri 4(3): [7] Akan., H., 2012, Akılcı Antifungal Kullanımı, 7. Ulusal Kemik İliği Transplantasyonu ve Kök Hücre Tedavileri Kongre Kitapçığı, [8] Sagg, M.S., Dismukess,W.E, 1988, Azole Antifungal Agents : Emphasis on New Triazoles, Antimicrob Agents Chemother, 32:1-8. [9] Arıkan S, Lozano-Chiu M, Paetznick V, et al., 2002, In Vitro Synergy of Caspofungin and Amphotericin B against Aspergillus and Fusarium spp. Antimicrob. Agents Chemother, 46:

85 Antibiyotik Kullanımının Halk Sağlığı Açısından Önemi (The Importance of Using Antibiotics for Public Health) Dr. Meral SAYGUN Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Kırıkkale/ Türkiye ÖZET : Antibiyotiklerin gereksiz kullanımı tüm dünyada önemli bir problemdir. Son yirmi yılda aşırı antibiyotik kullanımı beklenenden daha hızlı direnç gelişimine yol açmıştır. Bir antibiyotiğe direnç geliştiğinde tedavi edilemeyen enfeksiyon, uzamış hastalık, komplikasyonların artması, bakteriyel enfeksiyonlardan daha fazla ölüm istenmeyen sonuçlar olarak görülmektedir. Başka bir değişle kalitesiz antibiyotik kullanımı ve antimikrobiyal direnç toplumun tümünü ilgilendiren bir halk sağlığı sorunudur. Antibiyotik direncini kontrol edebilmek için; etkin ve önleyici politikalar geliştirebilmek önemlidir. Bunun için toplumun ve sağlık otoritelerinin içinde yer aldığı çok yönlü stratejiler izlemek gereklidir. Anahtar kelimeler: Antibiyotik kullanımı, antimikrobiyal kalite, direnç, lokal ve ulusal politikalar SUMMARY : The unnecessary use of antibiotics is an important problem all over the world. Excessive use of antibiotics in the last twenty years has led to the development of antibiotic resistance more rapidly than expected. Antibiotic resistance can cause undesirable outcomes such as untreated infection, prolonged illness, more complications and more deaths due to bacterial infections. In other words, the use of poor quality antibiotics and antimicrobial resistance is a public health problem involving the whole of society. Effective and preventive policies to control antibiotic resistance should be improved. In order to achieve this, sophisticated strategies that the community and health authorities take part in together are essential. Key Words: Antibiotic usage, antimicrobial quality, resistance, local and national policies Bu çalışma, 1. Antibiyotik Farkındalık Sempozyumu nda bildiri olarak sunulmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Kasım, 2012.

86 Meral SAYGUN İnsanın var oluşu ile başlayan sağlık sorunları ve tedavi yolları hızla gelişen bir seyir göstermiştir. Bu gelişmelerle bugün insanın yaşam süresi daha fazla uzamış ve dünün öldürücü hastalıkları ya tamamen etkisiz hale gelmiş, ya da insan üzerindeki kötü etkileri kısmen azaltılmıştır. Son yıllarda bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde büyük başarılar kazanılmıştır [1]. 19. yüzyılın ortalarında Louis Pasteur ün bazı mikroorganizmaların diğerlerini öldürdüğü şeklindeki gözlemi ve sonucunda dost mikroorganizmalar la ilgili buluşu, antibiyotikler için altın çağın başlangıcı olmuştur yılında İskoç bilim adamı Alexander Fleming in stafilokokların gelişimini önlediğini tesadüfen fark ettiği mantarın kültür filtratına Penicillium notatum adını vermiş, 1940 lı yıllarda Howard Florey ve Ernst Chain Oxford Üniversitesi nde bu kültür filtratından ondan daha güçlü olan penisilin tozu izole etmişler ve bu mucize tıp dünyasında Antibiyotik Dönemi ni başlatmıştır [2]. Penisilinle elde edilen başarı yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi konusundaki çalışmaları hızlandırmış sülfonamidlerden sonra özellikle lı yıllar arasında, başta daha geniş spektrumlu penisilinler olmak üzere hızla yeni antibiyotikler geliştirilmeye ve birçok enfeksiyon hastalığı başarıyla tedavi edilmeye başlanmıştır. Akılcı bir şekilde uygulanan uygun antibiyotik; tedavi sağ kalım, komplikasyonların ve kronikleşmenin önlenmesi, hastalık şiddet ve süresinin kısaltılması açısından önemli katkı sağlamaktadır. Bazı durumlarda tedavinin dakikalar içinde başlatılması mortalitenin önlenebilmesiyle yakından ilişkilidir. Sepsis, akut bakteri endokarditi ve pürülan menenjitte tedaviye erken başlama noktasında dakikalar bile çok önemlidir. Akılcı bir şekilde uygulanan uygun antibiyotik; tedavi sağ kalım, komplikasyonların ve kronikleşmenin önlenmesi, hastalık şiddet ve süresinin kısaltılması açısından önemli katkı sağlamaktadır. Akılcı olmayan bir kullanım olasılığını azaltmak için antibiyotik başlanırken dikkatli ve seçici davranılmalıdır. Ağır seyirli fokal enfeksiyonlar (ağır seyirli pnömoni, pyelonefrit, biliyer enfeksiyonlar), prognozu hızla kötüleşebilen septik hastalar (sepsis, septik sok), akut endokardit olguları, febril nötropenik hastalar, bakteriyel menenjit, akut peritonit ve akut nekrotizan sellülitli olgularda, gerekli materyel hemen alınıp mümkün olan en kısa sürede antibiyotik sağaltımı başlatılmalıdır [3]. Ancak yıllar içinde penisilin ve diğer antibiyotiklerin enfeksiyon hastalıkları tedavisindeki başarıları, bu ilaçların yaygın ve gereksiz kullanımına yol açmıştır. Gerek toplum gerekse hastanede kazanılan enfeksiyon hastalıkları akılcı olmayan ; gereksiz kullanım, yanlış antibiyotik seçimi, yanlış doz ve/veya yol antibiyotik kullanılması sonucu tedavi edilememekte, sonuçta hasta kaybedilebilmektedir. Bunun yanında, viral enfeksiyonda antibiyotik kullanımı gibi akılcı olmayan yaklaşımlar sonunda mikroorganizmalar antibiyotiklere direnç kazanmakta ve gereksiz harcamalara neden olmaktadır [3]. Antibiyotik politikalarının değerlendirilmesinde tüketiminin izlenmesi çok önemlidir. Dünyada ilk sırada kalp-damar sistemi ilaçları (% 19.3) (2001 yılı verilerine göre), ikinci sırada merkezi sinir sistemi ilaçları (% 16.9) tüketilmiş, bunları metabolizma ve sindirim ilaçları (% 15.3), solunum sistemi ilaçları ve antibiyotikler (% 8.9) izlemiştir. Oysa aynı tarihte ülkemizde antibiyotiklerin (% 18.1) ilk sırada tüketildiği, antibiyotikleri solunum sistemi ilaçları (% 8.4), kalp-damar sistemi ilaçları (% 6.3), metabolizma ve sindirim ilaçları (% 5.2) ve son olarak merkezi sinir sistemi ilaçları (% 3.7) izlemiştir [4]. Ülkemizde yılları ilaç tüketimine ait veriler incelendiğinde, antibiyotikler yine ilk sırada tüketilmiştir. Buna göre geçen yıllara ve yapılan çeşitli sınırlamalara, rağmen ülkemizde halen en sık tüketilen ilaç grubu antibiyotiklerdir [5,6]. Antibiyotik tüketim verilerinin karşılaştırılmasında doğru tahminler yapabilmek içinstandardize ölçümlerin kullanılması gereklidir. Bu amaçla en sık Tanımlanmış Günlük Doz (Defined Daily Doses, DDD) ölçütünün kullanılması önerilmektedir. DDD bazlı sonuçlarla yapılan karşılaştırmada ülkemizdeki antibiyotik tüketimi Kuzey Avrupa ülkelerine göre oldukça yüksektir [7]. Antibiyotik tüketiminin standardize Tanımlanmış Günlük Doz (DDD) yöntemiyle ölçüldüğü çalışmalar derlendiğinde; Bulgaristan daki total antibiyotik tüketimi (1997 verileri) 20.4 iken, Danimarka da 11.3, Iranda 42.5 ve Hollanda da 19.6 DDD/1000 değeri saptanmıştır yılı için ülkemiz verilerinde aynı oran, 31.4 DDD/1000 olarak hesaplanmıştır. Ülkemizde penisilin, kinolon ve sefalosporinlerin tüketimi birçok Avrupa ülkesine göre oldukça yüksektir [7]. Dünyada ve Türkiye de antibiyotiklerin AOİK (Akılcı Olmayan İlaç Kullanımı) nın en fazla yaşandığı ilaç grubunu oluşturduğu bildirilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan çok merkezli bir çalışmada uygunsuz antibiyotik kullanma oranının % olduğu belirtilmektedir [8,9,10]. Ülkemizde; Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi nde yatan hastalarda antibiyotik kullanımına yönelik kesitsel tipte yapılan bir araştırmada uygunsuz antibiyotik kullanma oranı %20-60 arasında, İzmir de bir çocuk hastanesinde yapılan çalışmada ise %32,8 olarak bulunmuştur [11,12]. 86

87 Antibiyotik Kullanımının Halk Sağlığı Açısından Önemi Denizli de yılları arasında 2. basamakta yapılan bir araştırmada A. Tonsillofarenjit tanısı almış hastaların yapılan boğaz kültürü sonuçlarında bu kişilerin %74 ünde normal boğaz florası tespit edildiği, dolayısıyla hastalara boşu boşuna antibiyotik tedavisi önerildiği iddia edilmiştir [13]. Antibiyotiklerin ülkemizde akılcı olmayan kullanım alanlarının çok değişik örnekleri vardır. Akut farenjitte etken %60-70 viruslerdir ve tedavide antibiyotiklerin yeri yoktur, semptomatik tedavi yeterlidir. Ayrıca antibiyotik içeren pastillerin kullanımı diğer bir yanlıştır. Gripte bir komplikasyon (bronşit, pnömoni, sinüzit) gelişmedikçe antibiyotik vermenin hiç bir yararı olmadığı gibi floranın bozulması, toksisite gibi zararlara neden olunur. Akut ishalli olgularda genellikle sıvı desteği yeterlidir ve antibiyotik verilmesi %10-20 olguda gerekli olabilir. Sigelloz, kolera, enterotoksijenik E.coli ishali, antibiyotik ilişkili ishal (C.difficile), barsak parazitlerine bağlı ishal düşünüldüğünde, antibiyotiklerin verilmesi uygundur. Nontyphi Salmonella bakterileriyle oluşan gastroenteritte antibiyotik verilmesi; bazı özel haller dışında (yeni doğanlar, yaşlılar, bağışıklık yetmezligi, 50 yaşından büyük aterosiklerozlu hastalar, kardiyovasküler sistemde protezi olanlar) sakıncalı olup nüksün ve taşıyıcılığın artmasına neden olmaktadır [3]. Ülkemizde laboratuar veya epidemiyolojik veri desteği olmadan ishallerde ; Kinolon ve metronidazolun kombine edilmesi sık rastladığımız yanlış kullanımlara diğer bir örnektir. Lokal etkili antibiyotikleri içeren preparatların ishalde uygulanması uygun değildir [3]. Diğer grup ilaçlar örneğin ağrı kesiciler, yaygın ve yanlış kullanıldığında artan yan etki sıklığının bedelini sadece o birey öderken, antibiyotikler yaygın ve uygunsuz kullanıldığında direnç gelişimi ve dirençli bakterilerin neden olduğu enfeksiyon hastalıklarının artması ile bedeli tüm toplum ödemektedir. Başka bir değişle kalitesiz antibiyotik kullanımı toplumun tümünü ilgilendiren bir halk sağlığı sorunudur [14]. Antibiyotiklere dirençli bakterilerin artması daha önceden kolay ve ucuza tedavi edilen enfeksiyonların tedavisini zorlaştırmıştır. Bağışıklık sistemleri baskılanmış, malign hastalığı olan, protezli veya organ nakli yapılmış hasta gruplarının artması daha yüksek dozlarda, uzun süreli ve geniş spektrumlu antibiyotik kullanımlarına neden olmuştur [15]. Bunun sonucunda günümüzde Antibiyotiklere Dirençli Bakterilerle Gelişen Enfeksiyonlar enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde en önemli sorun haline gelmiştir. Hastanelerde dirençli bakterilerin ortaya çıkması ve yayılması önemli bir hasta güvenliği sorunudur. Antibiyotik-dirençli bir bakteri ile enfeksiyon, hem hasta morbidite ve mortalitesinde artışa hem de hastanede yatma süresinde artışa yol açmaktadır. Antibiyotik direnci, sıklıkla uygun antibiyotikle tedavinin gecikmesine neden olmakta, ciddi enfeksiyonu olan hastalarda uygun olmayan ya da gecikmiş antibiyotik tedavisi hastalığın gidişatını kötüleştirmekte, hatta bazen ölüme neden olmaktadır [16,17,18,19,20,21]. Direnç problemi son yirmi yılda bütün dünyayı tehdit edecek bir boyuta ulaşırken yeni antibiyotik geliştirilmesi eskisinden daha yavaş bir seyir takip etmektedir. Bu dönemde antimikrobiyallerin kontrolsüz ve yanlış kullanımıyla antimikrobiyallere direnç oranları, antimikrobiyal tedavi maliyeti ve tedavi başarısızlığında çok ciddi artışlar saptanmaktadır [22, 23]. Günümüzde bilinen bütün antibiyotiklere karşı direnç gelişimi beklenenden daha hızlı olmaktadır. Günümüzde direnç gelişimi ile yeni antibiyotik geliştirilmesi arasındaki yarış maalesef direnç gelişimi yönünde ağır basmaktadır. Bu nedenle yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi çabalarının desteklenmesi yanında mevcut antibiyotiklerin korunmasını sağlamak ve mevcut antibiyotiklerin kullanılabilmesini maksimum süreye çıkarmak hedeflenmelidir [24]. Hangi hastaya, hangi tedavinin uygulanacağına hekim karar verir. Uygun antibiyotik kullanım kuralları içerisinde hekim tanıyı, etken mikroorganizmayı, hastanın içinde bulunduğu medikal ve sosyal faktörleri ve o hastalık için önerilebilecek antibiyotiklerin özelliklerini göz önüne alarak hastası için uygun bir antibiyotiğe karar verir. Ancak pratik uygulamada; halkın enfeksiyon hastalıkları ve antibiyotik kullanımı konusunda bilgi eksikliği ve yanlış inanışları önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmakta ve uygunsuz antibiyotik kullanımı ve hızlı direnç gelişimine neden olabilmektedir. 1. Yanlış inanışlar A) Yanlış inanışlardan biri; Ateş, enfeksiyon Hastalığı Antibiyotik MİTİ dir. Hastaların çoğu ateş olduğu zaman bunun bir enfeksiyon hastalığından olduğuna ve antibiyotik ile iyileşeceğine inanmaktadırlar [2]. Ankara İl Merkezi Sincan, Etimesgut, Gölbaşı İlçeleri ndeki 5 aile sağlığı merkezine herhangi bir nedenle başvuran 18 yaş üstü 1200 kişinin katılımıyla yürütülen çalışmada: antibiyotik kullanım sıklığı ve ilişkili etmenlerin saptanması amaçlanmıştır, bu çalışmada Antibiyotik ateş düşürücüdür. önermesine Katılımcıların 3/4 ü katıldığını, Viral enfeksiyonlarda antibiyotik alınmamalıdır. önermesine katılımcıların yarısı katılmadığını, Belirtiler geçince tedaviye son verilmelidir. önermesine katılımcıların yaklaşık yarısı katıldığını ifade etmiştir. 87

88 Meral SAYGUN Bu durum halkın antibiyotik kullanımı ile ilgili temel bilgiler konusunda yeterli düzeyde bilgi sahibi olmadığından kaynaklanmaktadır [25]. Annelerin çocukları için antibiyotik kullanımı konusundaki bilgi düzeyi ve tutumlarının belirlenmesi amacıyla yapılan çalışmada: S.B. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Pediatri dahiliye polikliniğine başvuran annelere ; Antibiyotiklerin ne amaçla kullanıldığı sorulduğunda; Annelerin %85 inin antibiyotiklerin kullanım amacını doğru bildiği saptanırken %9 oranındaki yanlış cevaplar arasında ateş düşürmek, ağrıyı kesmek ve boğaz ağrısı için kullanıldığı cevaplarının yer aldığı saptanmıştır [26] yılı Mayıs ayında Amasya, Bartın, Bayburt, Bilecik, Bolu, Çankırı, Denizli, Eskişehir, Karabük, Kastamonu, Kırşehir, Gümüşhane İl Sağlık Müdürlüklerine bağlı Aile Sağlığı Merkezi (ASM) ve Devlet Hastanelerinde (DH) sağlık hizmeti alan Hastaya AİK konusundaki bilgi ve tutumlarını değerlendirmek amacıyla uygulanan anket sonuçlarına gore; - ASM ye başvuran hastaların % 8,7 si antibiyotiklerin her hastalığı tedavi ettiğini, %17,8 i bazen ettiğini, - DH ne başvuran hastaların ise %7,1 i antibiyotiklerin her hastalığı tedavi ettiğini, %16 sı bazen ettiğini, düşündüğünü bildirmiştir [27]. B) Yeni Antibiyotik, Pahalı Antibiyotik Daha İyi Antibiyotiktir Pek çok çalışmada; hastaların daha yeni daha pahalı antibiyotiklerin daha etkili olduğu ve hastaları daha çabuk iyileştirdiğine inandıklarını ortaya konmuştur. Bu inanış klinisyenler ve ilaç sektöründe çalışanlar arasında da yaygındır. Geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanımı ile dirençli bakterilerin seçilmesine neden olan bu düşünce sağlık harcamalarının gereksiz yere artmasına neden olmaktadır [2]. 2. Kendi Kendine Tedavi Antibiyotiklerin hastalar tarafından doktora danışmadan yaygın ve yanlış kullanımı direnç gelişimi için önemli bir faktördür. Vitaminler, ağrıkesiciler yanı sıra antibiyotikler hastaların kendi kendilerine kullandıkları en yaygın ilaçlardır [2]. Mersin de Temmuz 2010 tarihleri arasında herhangi bir nedenle kendi rahatsızlığı veya ihtiyacı için ASM ne başvuran 300 kişide bireylerin ilaç kullanımı ile ilgili tutumlarının belirlenmesi amacıyla yapılan çalışmada; Çalışmaya katılanların %31.3 ünün eczaneden reçetesiz ilaç aldığı, en sık reçetesiz alınan ilacın ağrı kesiciler olduğu (%90.4), bunu antibiyotiklerin (%19.1) ve soğuk algınlığı ilaçlarının (%11.7) izlediği saptanmıştır. Çalışmada katılımcıların %17.0 ı çevre tavsiyesi ile ilaç kullandıklarını, %25.3 ü kendilerine iyi gelen ilacı çevrelerine tavsiye ettiklerini belirtmişlerdir [28]. Ankara da yapılan bir çalışmada katılımcıların %34.2 si son bir ay içerisinde antibiyotik kullandığını, bu katılımcıların %14.2 si doktora danışmadan kendi başına antibiyotik kullandığını, %13.0 ı ise doktorun reçete etmesini kendisinin istediğini belirtmiştir. Kendi kendine antibiyotik kullanma sıklığının yüksek olduğu, reçetesiz ilaç kullanım sıklığın da önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir [25] yılında ülkemizdeon iki ilin İl Sağlık Müdürlüklerine bağlı ASM ve DH lerde yapılan çalışmanın sonuçlarına göre; Hekime ilaç yazdırma amaçlı başvuran hastaların en çok ağrı kesici/romatizmal ilaçlar ı (sırasıyla %55,7 ve %51,6) yazdırmak istediği saptandı. İlaç yazdırma isteği sıralamasında ise ikinci sırada ASM lerde antihipertansif ilaçlar ın (%29,6) ; DH lerde ise antibiyotik grubu ilaçlar ın yer aldığı saptanmıştır [27]. Istanbul da yapılan bir çalışmada; Annelerin çocuklarına reçetesiz antibiyotik kullanma oranı %28,5 tir. [29]. İzmir de yapılan çalışmada ise ebeveynlerin %46 sı bazen kendi kendine antibiyotik kullandıklarını belirtmişlerdir [30]. Akıcı ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise ebeveynlerin %60 ının doktora başvurmadan çocuklarına antibiyotik başladığı saptanmıştır [31]. 3. Reklam ve Promosyon Ülkemiz için önemli olmamakla birlikte diğer ülkelerde yapılan çalışmalarda hastaların % 66 sı reklamlar aracığı ile aldıkları bilgiden faydalandıklarını ifade etmişlerdir. İlaç üreticilerinin reklamlar konusunda özgürlüklerinin arttırılması tartışılmaktadır. Uygun ve doğru antibiyotik kullanımının geliştirilmesinde reklamların araç olabileceği düşünülmektedir [2]. 4. Uygun Doz ve Sürede Kullanmama Antibiyotiklerin uygun doz ve sürede kullanılmaması oldukça yaygın görülen bir durumdur. Özellikle uzun süre tedavi gerektiren enfeksiyonlarda (HIV, Tbc) direnç gelişiminde önemlidir. Hasta uyumunu artırmaya yönelik çeşitli metodlar geliştirilmiştir (özel takvimler, etiketlemede belirli sembollerin kullanılması gibi). Tedavide kullanılacak ilacın ismi, dozu, yan etki gibi konularda hastanın eğitiminin tedaviye uyumu arttıracağı bildirilmektedir [2]. 88

89 Antibiyotik Kullanımının Halk Sağlığı Açısından Önemi Ankara da bir üniversite hastanesinde 2004 yılında yürütülmüş bir çalışmada katılımcıların %28,6 sının ilaçlarını hekimin önerdiği süreden önce bıraktığı bildirilmiştir [32]. Erzincan da yıllarında üniversite öğrencilerinin ilaç kullanım alışkanlıklarını değerlendirmek amacı ile yapılan çalışmada, öğrencilerin %47,9 unun yakınmaları sona erdiğinde ilaç kullanımını bıraktığı bildirilmiştir [33] Adana da 2009 yılında yapılmış bir çalışmada, hastaların %47,9 unun hekimin verdiği antibiyotikleri bitirmeden bıraktığı bildirilmiştir [34]. Muğla da yapılmış 2005 yılında yayımlanmış bir çalışmada ise katılımcıların %65,8 inin bazen tedaviyi önerilen süreden önce ve çoğunluğunun (%68,8) iyileştiğini düşünmesi sebebiyle bıraktığı bildirilmiştir [35]. Hastaların dörtte birinden fazlasının kontrol dışı ilaç bırakma eğilimi göstermesi önemli bir soruna işaret etmektedir. Bu konuda gerek hastaların gerekse tedavilerini düzenleyen hekimlerin daha özenli davranmasını gerektirecek tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır. Kullanılmadan çöpe atılan ilaçlar sırasıyla analjezikler, antibiyotikler ve vitaminlerdir. Yapılan çalışmalarda kişilerin %63 ünün evinde atık ilaç bulunduğu belirtilmiş [36] ve evlerde bulunan ilaçların en fazla ağrı kesiciler ve antibiyotikler olduğu tespit edilmiştir [37,38]. Başka bir çalışmada ise evde atık ilaç bulundurma oranı, %80 olarak bulunmuştur [39]. Bu ilaçların büyük bir kısmı çöpe gitmekte, ya da kişiler tarafından bilinçsizce kullanılmakta, eş, dost, arkadaşlara dağıtılmaktadır. Ankara da yapılmış bir çalışmada katılımcıların yaklaşık yarısı Bilinçli ilaç kullanımı ifadesiyle doktor tavsiyesine göre ilaç kullanımını düşündüklerini belirtmişlerdir. Buna göre; hastaları ilaç konusu konusunda en çok bilgilendirmesi gereken kişinin hekimler olduğu söylenebilir. Çalışmanın sonuçlarına göre, kişilerin bu konuda eğitime ihtiyaçları olduğu düşünülmüştür [36]. Ankara da yapılmış başka bir çalışmada katılımcıların %46 sı hastalıkları, %30 u tedavi süresi, %24 ü ilaçların yan etkileri hakkında doktorundan bilgi almak istediklerini belirtmiştir. Bu da hastaların eğitim ihtiyacı hakkındaki düşünceyi desteklemektedir [32]. Ülkemizdeki antibiyotik israfı, direnci ve maliyeti sorunlarıyla birlikte düşünüldüğünde temel sorunların başında hastaların kendi kendilerini tedavi etmeye çalışmaları ve bunun sonucunda ilaçların yanlış endikasyonlarda kullanımı sorunu ortaya çıkmaktadır. Hastaların önemli bir kısmı antibiyotiklerin her hastalığın tedavisinde kullanılabileceğini düşünmektedir. Antibiyotik direncinin ülkemiz için hayati bir sorun olduğu ve ilaca harcanan paranın yüksekliği dikkate alındığında bu durumun önemi daha net anlaşılmaktadır [27] yılında kişi başına düşen ilaç tüketimi Türkiye de 133 Dolar olarak bulunmuştur. İlaç harcamalarında en fazla payı alan antibiyotikler, daha sonra KVS ilaçları, antiromatizmal ilaçlar, sinir sistemi ilaçları, onkoloji ilaçları, solunum sistemi ilaçları gelmektedir [40] yılında antibiyotiklerin ilaç harcamaları içerisindeki payı %19.9 iken, 2010 yılında %13.9 a gerilemiştir. Kardio vasküler sistem ilaçları %14.1 den %11.4 e düşmüştür. Onkoloji ilaçları ise 2003 te %3.8 iken 2010 da tüm ilaç harcamalarının %7.2 sini oluşturmaktadır. Ülkemizde ilaç masrafları Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı, Bağ-kur, Kamu Kurum ve Kuruluşları ile bir kısım özel sandıklar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (yeşil kart) tarafından sağlanmaktadır. Ülkemizde ilacın genel sağlık harcamaları içerisindeki payı gelişmekte olan ülkelerden bile fazladır. Avrupa ülkelerinde sağlık harcamalarının genelde %10-15 arası ilaç harcamasına giderken bu durum ülkemizde çok yüksektir [40]. Bu tespitler, temel ilaçlar konusunda halkın eğitimine ve gerekse bilinçsiz ilaç kullanımının önüne geçecek diğer tedbirlere gereksinimin önemine işaret etmektedir. Gerek topluma yönelik ilaçla ilgili bilgilendirme faaliyetlerinin gerekse reçetesiz ilaç kullanımının önüne geçilmesi için alt yapı faaliyetlerinin hızlandırılması gerekir [27]. Toplumda antibiyotik kullanımı sıklığı ve hekimlerin antibiyotik reçetesi yazma sıklıkları ile ilişkili tutum ve davranışlarının belirlenmesi amacı ile gerçekleştirilen, 160 hekimin katıldığı çalışmada; Muayene ettiğiniz her hastaya antibiyotik yazar mısınız? sorusuna hekimlerin %97,5 i hayır yanıtını vermişlerdir. Hekimlerin %56,0 sı Sağlık Bakanlığı Birinci Basamağa Yönelik Tanı ve Tedavi Rehberleri ni kullanmadığını, %69,2 si de antibiyotik reçete ederken rehber kullanmadıklarını ifade etmişlerdir. Hekimler antibiyotik yazma kararında etkili olarak, %63,0 sıklıkta önceki deneyim ve bilgilerinin en etkili belirleyici olduğunu ifade etmişlerdir. Hekimler hastanın hastalığı ile ilgili antibiyotik yazılmasını istemesi halinde %86,7 sıklıkta, hastanın evde bulundurma amaçlı antibiyotik yazılmasını istemesi durumunda ise %93,1 sıklıkta yazmayacaklarını belirtmişlerdir. Hekimlerin %84,8 i antibiyotik yazmadan önce hastalardan tetkik istediklerini, %98,1 i hastanın kliniğinin yazılacak antibiyotiği seçmede en etkili etmen olduğunu belirtmiştir. Hekimlerin %52,5 i mezuniyet öncesi, %68,7 si mezuniyet sonrası akılcı ilaç/antibiyotik kullanımı ile ilgili eğitim aldıklarını, %60,0 ı ise akılcı ilaç/antibiyotik kullanımı ile ilgili eğitim almak istediğini belirtmiştir [41]. 89

90 Meral SAYGUN Hayvansal protein açığının kapatılması amacına yönelik olarak, gelişmis ve gelişmekte olan ülkelerde ilk kez 1940 lı yılların sonuna doğru, büyüme ve gelişmeyi hızlandırıcı maddeler kullanılmaya başlanmıştır. Antibiyotiklerin 1950 lerin başında hayvan yemlerinde kullanılmaya başlanmasıyla, yetiştiricilikte yeni bir dönem başlamıştır. Antibiyotik kullanımı ile büyüme ve yemden yararlanmada gözlenen olumlu sonuçlar doğrudan doğruya onların antimikrobiyal etkileri ile açıklanmaktadır. Mikroorganizmalardan arındırılmış ortamda yetişen civcivlerin normal çevre şartlarında yetişenlerden % oranında daha hızlı büyüdüğü saptanmıştır [42]. Antibiyotiklerin yemlere katılmasının karşısında olanlar ; Sürekli antibiyotik kullanımı ile mikroorganizmalara karşı direnç oluşacağını, hastalıklara karşı mücadelenin zorlaşacağını, hayvansal gıdalarda rezidü bırakacağını, karsinojenik ve mutajenik özellikleri olduğunu sonuç olarak insan sağlığını tehdit edeceğini, savunmaktadır [42]. Hayvanlarda gelişim arttırıcı olarak kullanılan antibiyotiklerden bazıları insan tedavisinde de kullanılmakta ve aralarında çapraz direnç bulunmaktadır. Çapraz direnç sonucunda hayvan gelişiminde kullanılan antibiyotiklere direnç, insanlarda tedavi amacıyla kullanılan ilaçlara dirençle sonuçlanmaktadır [43]. Antibiyotiklerin çoğu, insan ve hayvanlarda patojen bakteri türleri; Staphylococcus aureus, Escherichia coli, Salmonella spp., Campylobacter spp. ortaya çıkan dirençli suşların hızla artması nedeniyle kullanım ömrünü tamamlamak zorunda kalmış ve antibiyotiklerin yasaklanması gündeme gelmiştir [44]. Hayvanlara öngörülen dozlardan fazla ilaç verilmesi ve ilaç uygulanan hayvanların ilacın yasal bekletme süresine uyulmadan kesime sevk edilmesi ile antibiyotiklerin tamamen metabolize olmaması ve vücuttan tamamen atılmamasına bağlı olarak, hayvanların doku ve organları ile bunlardan elde edilen hayvansal gıdalarda antibiyotik kalıntısı bulunabilmektedir [44]. Bu kapsamda ülkemizde yapılan çalışmalarda; oksitetrasiklin ve tetrasiklin ağız yoluyla piliçlerine verildikten sonra, oksitetrasiklin kalıntılarına μg/g düzeyinde yalnız böbreklerde, tetrasiklin kalıntılarına μg/g düzeyinde plazma hariç tüm dokularda rastlandığı bildirilmiştir [44]. Antibiyotik kalıntılarının insan sağlığı üzerine etkileri incelendiğinde; Antibiyotiklerin yetiştiricilikte kullanılmasının ; başta hayvanlardan elde edilen gıdalar olmak üzere, insan sağlığı açısından ciddi tehlikeleri ortaya çıkarabileceği bildirilmektedir. Alınan ilaçlar başta böbrek ve karaciğer olmak üzere çeşitli organ ve dokularda birikmektedir. Bu şekilde ilaç kalıntısı içeren gıdaları tüketen insanlarda, alerjik reaksiyonlar, toksik belirtiler, üreme bozuklukları, bağırsak florasında değişiklikler ile dirençli bakterilerin gelişimi gözlenebilmektedir [44,45] Ankara daki marketlerden alınan hindi etlerinden izole edilen; Salmonella spp. %50.9 düzeyinde tetrasikline, Listeria monocytogenes %83.3 düzeyinde penisiline ve Clostridium perfringens %100 düzeyinde trimetoprime karşı dirençli bulunmuştur [46]. Antibiyotik Kalıntılarına İlişkin Yasal Düzenlemeler ; Birçok ilacın bulunmasına izin verilen maksimum kalıntı limitleri AB mevzuatı ile uyumlu olarak Türk Gıda Kodeksi kapsamında yayınlanan, Sayılı Hayvansal Kökenli Gıdalarda Veteriner İlaçları Maksimum Kalıntı Limitleri Tebliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliği (RG: ) ile düzenlenmiştir tarih ve sayılı Resmi Gazete de yayınlanan Canlı Hayvanlar ve Hayvansal Ürünlerde Belirli Maddeler ile Bunların Kalıntılarının İzlenmesi için Alınacak Önlemlere Dair Yönetmelik esaslarına göre ülkesel kalıntı izleme planı uygulanmaktadır [44]. Antibiyotiklerin büyütmeyi ilerletici olarak kullanımı ile ilgili yapılan ilk kontrol adımı 1969 da,isveç Komitesi tarafından yapılmıştır. Bu komite, antibiyotik büyütme faktörlerinin veteriner reçetesi olmaksızın kullanımında sınırlandırmaları başlatmıştır. Avrupa Birliği, 1970 lerin başlarında hayvansal yemlerde, tedavi için kullanılan çeşitli antibiyotiklerin ruhsatlarını geçici olarak yürürlükten kaldırmaya başlamıştır.. İngiltere 1970 lerde penicilin ve tetrasiklini yasaklamıştır. Sonuçta 1971 de birçok mikroorganizmaya karşı antibiyotikler ve tetrasiklinlerin yemde kullanılması yasaklanmıştır. İsveç, 1986 da çiftlik hayvanlarında antibiyotik büyütme faktörlerini yasaklamayı yerine getiren ilk ülke olmuştur.avrupa Birliği tarafından Aralık 1998 de, 2821/98 sayılı Avrupa Birliği kararı ile tylosin, virginiamycin, zinc bacitrasin ve spiramycin adlı antibiyotikler yasaklanmıştır. Avrupa Birligi Komitesi, 2003 yılında son adımı atmıs ve antibiyotik büyütme faktörlerini (avilamycin, flavophospholipol, monensin sodyum ve salinomycin sodyumu) Avrupa Birliğinde 1 Ocak 2006 dan sonra tümüyle yasaklanmasına karar vermiştir. Türkiye de ise antibiyotik büyütme faktörlerinin tümü 21/01/2006 (Resmi Gazete: 26056) tarihinden itibaren yasaklanmıştır [42]. Danimarka da yemde antibiyotik büyütme faktörlerinin yasaklanmasından önce, Enterecoccus bakteri türlerinin % I antibiyotik büyütme faktörlerine karsı dirençli iken, yasaktan sonra bu oranın % 5-35 azaldığı kaydedilmistir [47]. Dünya Sağlık Organizasyonu tarafından 2003 de hazırlanan bir rapora göre; Antibiyotik kullanımının % 54 oranında azalmasının hayvan hastalıklarında büyük 90

91 Antibiyotik Kullanımının Halk Sağlığı Açısından Önemi bir dalgalanmaya sebep olmadığını, verimlilik, hayvan sağlığı ve maliyete de önemli bir etkisinin olmadığı kaydedilmiştir [47]. Öneriler Tıp, veteriner hekimlik, eczacılık ve diş hekimliği gibi mesleklerde mezuniyet öncesi ve sonrası dönemlerde akılcı ilaç/antibiyotik kullanımı ile ilgili eğitim programları düzenlenmelidir. Antibiyotik kullanımının iyileştirilebilmesi için meseleye sağlık çalışanlarının ve toplumun dikkatini çekmek ve desteğini almak şarttır. Sağlık çalışanlarını ve halkı antibiyotik kullanımı konusunda eğitecek eğitim araçları ve eğitim ve rehberlerin geliştirilmeli, etkin olarak kullanılmaları sağlanmalıdır. Antibiyotiklerin ateş düşürücü, kırgınlık giderici, ağrı kesici ilaçlar olmadığı halka anlatılmalı, halkın konuyla ilgili bilgi düzeyini arttıracak etkinlikler planlanmalıdır. Kendi kendine tedavinin yanlışlığının anlatılması ve önlenmesi konusunda hasta ve vatandaş eğitimleri yapılmalıdır. El yıkama, besin hijyeni, atıkların güvenli depolanması gibi basit ancak önemli yöntemler konusunda hasta ve vatandaş eğitimleri yapılmalıdır. Enfeksiyon hastalıklarında kontrol ve önlem çalışmaları [aşılama, vektör kontrolü gibi] konularda hasta ve vatandaş eğitimi yapılmalıdır. İnsanlarda ve hayvanlarda aşıyla önlenebilir hastalıklardan korunmada etkili aşılama programları sürdürülmelidir. Antibiyotiklerin dağıtımı ve reçete edilmesi mutlaka belli kurallara bağlanmalıdır ve denetlenmelidir. Antibiyotiklerin hangi endikasyonlarda kullanılabileceği, kliniklerde kullanılacak algoritmalar ile antibiyotiklerin doğru kullanılması hazırlanacak rehberler ile yönlendirilmelidir. Ülke ölçeğinde geliştirilen ve belli aralıklarla güncellenen rehberler ile hastanelerde antibiyotik yönetimine katkıda bulunulabilir [24]. Sağlık otoriteleri, ilgili kurumlar ve kişisel olarak hekimlik yapanlar arasında koordinasyon sağlanmalıdır. Bakterilerdeki direnç sürekli takip edilmeli, direnç ve zoonotik hastalıklarla ilgili kurumlar arası işbirliği, bilgi ve veri akışı sağlanmalı, dirence ilişkin veriler ve yapılan çalışmalar paylaşılmalıdır. Antibiyotiklerin yönetimi için ülke ve hastane programları oluşturulmalıdır. Birçok AB ülkesi ülke düzeyinde antibiyotik kullanımını iyileştirebilmek için milli politikalar oluşturmuş bulunmaktadır. Hollanda da bu misyonu üstlenen Antibiyotik Politikası için Çalışma Grubu (SWAB).İsveç te benzer bir misyon üstlenen Antibiyotik Direncine Karşı İşbirliği (STRAMA) gösterilebilir. Bunlar ülkenin antibiyotik politikasına yön veren multidisipliner, devlet destekli, yetki ve sorumluluk sahibi kurumsallaşmış yapılardır [24]. Her hastanede antibiyotik yönetimi için multidisipliner bir Antibiyotik Komitesi (AK) oluşturulmalı ve bir program geliştirmelidir. Bu komite ülke politikalarına uyum içinde hastane antibiyotik politikasını geliştirmelidir. Antibiyotik kullanımını multidisipliner olarak takip etmek başarının en önemli şartlarından biridir. Antibiyotik kullanımının daha gerçekçi ve kabul edilebilir sınırlarda olabilmesi için; antibiyotik kullanan bütün klinisyenler, mikrobiyoloji laboratuarı, infeksiyon kontrol komiteleri ve hastane eczanesi arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi şarttır. Kaynaklar [1] Özer A. Hatalı İlaç Kullanımı. İlaç, İzmir Eczacı Odası yayınları, , sayı: 3-4, s: 6-8. [2] Ünal S. Antibiyotik Kullanımının Sosyal Yönü. ANKEM Dergisi No.3: , [3] Öztürk R. Akılcı Antıbıyotık Kullanımı Ve Ülkemızde Antımıkrobık Maddelere Dırenç Sorunu. Toplumdan Edınılmıs Enfeksıyonlara Pratık Yaklasımlar Sempozyum Dizisi No:61 Şubat 2008; S [4] Top M, Tarcan M: Türkiye ilaç ekonomisi harcamaları dönemi değerlendirilmesi, Liberal Düşünce Derg 2004;35[9]: [5] Hosoglu S, Esen S, Ozturk R et al: The effect of arestriction policy on the antimicrobial consumption in Turkey: a country-wide study, Eur J Clin Pharm 2005;61[10]: [6] Karabay O, Hosoglu S: Increased antimicrobial consumption following reimbursement reform inturkey, J Antimicrob Chemother 2008;61[5]: [7] Karabay O. Türkiye de Antibiyotik Kullanımı Ve Direnç Nereye Gidiyor? ANKEM Derg 2009;23[Ek 2]: [8] John JF, Fishman NO. Programmatic role of the infectious diseases physician in controlling antimicrobial costs in the hospital. Clin Infect Dis 1997; 24: [9] Eroğlu L, Çalangu S, Tuna R, İşci IÜ. Antibiyotikleri akılcı kullanıyor muyuz? ANKEM Dergisi 2003; 17:

92 Meral SAYGUN [10] index.html [11] Naz H, Aykın N, Çevik FÇ. Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi nde yatan hastalarda antibiyotik kullanımına yönelik kesitsel araştırma. ANKEM Dergisi 2006; 20: [12] Devrim İ, Gülfidan G, Tavlı V, Dizdarer C, Yaşar N, Oruç Y, Sorguç Y, Ayhan FY. Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesinde antibiyotik kullanımına ilişkin nokta prevelans çalışması. J Pediatr Inf 2009; 3: [13] Övet G, Balcı YI, Polat Y, Ersoy E, Çövüt İE Akut tonsillofarenjit tanısı alarak antibiyotik başlanan hastaların ne kadarından a grubu beta hemolitik streptokoklar sorumludur? Tıp Araştırmaları Dergisi 2009; 7: [14] House of Lords Select Committee on Science and Technology [1998]. 7th Report. The Stationery Office, London, UK [15] Geyik M.F. Antibiyotik Kullanma Kalitesi Nasıl Değerlendirilir Ve İyileştirilir? ANKEM Derg 2006;20[Ek 2]: [16] Cosgrove SE, Carmeli Y. The impact of antimicrobial resistance on health and economic outcomes. Clin Infect Dis Jun 1;36[11]: [17] Roberts RR, Hota B, Ahmad I, Scott RD, 2nd, Foster SD, Abbasi F, et al. Hospital and societal costs of antimicrobial-resistant infections in a Chicago teaching hospital: implications for antibiotic stewardship. Clin Infect Dis Oct 15;49[8]: [18] Kollef MH, Sherman G, Ward S, Fraser VJ. Inadequate antimicrobial treatment of infections: a risk factor for hospital mortality among critically ill patients. Chest Feb;115[2]: [19] Ibrahim EH, Sherman G, Ward S, Fraser VJ, Kollef MH. The influence of inadequate antimicrobial treatment of bloodstream infections on patient outcomes in the ICU setting. Chest Jul;118[1]: [20] Lodise TP, McKinnon PS, Swiderski L, Rybak MJ. Outcomes analysis of delayed antibiotic treatment for hospital-acquired Staphylococcus aureus bacteremia. Clin Infect Dis Jun 1;36[11]: [21] Alvarez-Lerma F. Modification of empiric antibiotic treatment in patients with pneumonia acquired in the intensive care unit. ICU-Acquired neumonia Study Group. Intensive Care Med May;22[5]: [22] Llor C, Bjerrum L. Background for different use of antibiotics in different countries, Clin Infect Dis 2005;40[2]:333. [23] MacDougall C, Polk RE. Antimicrobial stewardship programs in health care systems, Clin Microbiol Rev 2005;18[4]: [24] Hoşoğlu S. Antibiyotik Tüketiminde Kısıtlayıcı Politikalar. ANKEM Derg 2011;25[Ek 2]: [25] Özkan S, Tunca MZ, Aksakal FNB, Özdemirkan T, Aycan S. Ankara da Bazı Aile Sağlığı Merkezlerine Başvuranlarda Antibiyotik Kullanımı Ve İlişkili Etmenler. 15.Ulusal Halk Sağlığı Kongresi, 2-6 Ekim 2012 Bursa. [26] Türkoğlu FK. Pediatri Kliniğine Başvuran Annelerin Cocuklarda Antibiyotik Kullanımı Konusundaki Bilgi Ve Tutumlarının Araştırılması. Uzmanlık Tezi, T.C. Sağlık Bakanlığı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği, 2008 Istanbul. [27] Toplumun Akılcı İlaç Kullanımına Bakışı. Araştırma Serisi 9. TC. Sağlık Bakanlığı Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2011 Ankara. [28] Yapıcı G, Balıkçı S, Uğur Ö. Birinci basamak sağlık kuruluşuna başvuranların ilaç kullanımı konusundaki tutum ve davranışları. Dicle Tıp Dergisi. 2011; 38 [4]: [29] Türkoğlu FK. Pediatri Kliniğine Başvuran Annelerin Cocuklarda Antibiyotik Kullanımı Konusundaki Bilgi Ve Tutumlarının Araştırılması. Uzmanlık Tezi, T.C. Sağlık Bakanlığı Götepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği, 2008 Istanbul [30] Kurugol Z, Midyat L, Asar G. Solunum Yolu Enfeksiyonlarında Antibiyotik Kullanımı ve Ebeveynlerin Tutumu. 3. Uludağ Pediatri Kış Kongresi Poster Özetleri. [31] Akıcı A, Kalaca S, Uğurlu M, Oktay Ş. Prescribing Habits of General Practitioners in The Treatment of Childhood Respiratory Tract İnfections. Eur J Clin Pharmacol 2004;60[3]: [32] Özkan S, Özbay OD, Aksakal FN, İlhan MN, Aycan S. Bir üniversite hastanesine başvuran hastaların hasta olduklarındaki tutumları ve ilaç kullanım alışkanlıkları. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni 2005;4[5]. 92

93 Antibiyotik Kullanımının Halk Sağlığı Açısından Önemi [33] Karakurt P, Hacıhasanoğlu R, Yıldırım A, Sağlam R. Üniversite öğrencilerinde ilaç [34] Pınar N. Adana ilindeki insanların ilaç kullanım alışkanlıkları, Tıbbi Farmakoloji Uzmanlık Tezi, Çukurova Üniversitesi, 2010, Adana. [35] Baybek H, Bulut D, Çakır A. Muğla Üniversitesi idari personelinin ilaç kullanma alışkanlıklarının belirlenmesi. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi [İLKE] 2005 Güz sayı 15. [36] Göçgeldi E, Uçar M, Açıkel CH, ve ark. Evlerde Atık İlaç Bulunma Sıklığı ve İlişkili Faktörlerin Araştırılması. TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009;8[2]: [37] Dönmez L, Yüzgül N, Annaç C, Ödemiş Y, Özel F. Antalya Merkez 6 no lu Sağlık Ocağı Bölgesindeki Hanelerde Kullanılmayan İlaçların Durumu. 8.Halk Sağlığı Günleri Bildiri Özetleri Haziran 2003 Sivas, sf 60. [38] Bodur S, Güler S, Demireli O, Doğan N. Konya daki Evlerde Fazla İlaçlar Üzerine Bir Çalışma. İlaç ve Tedavi Dergisi, 1996; 9[10], [39] Sırrı BS, Aksöz E, Divrik S, ve ark. Samsun İli Merkez Hanelerinde İlaç Kullanımının Araştırılması. 19. Ulusal Farmakoloji Kongresi bildiri kitabı, 2007, sf 332. [40] Pınar N. Ülkemizde İlaç Harcamaları. İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi. 2012;19[1]: kullanımı. TAF Prev Med Bull 2010;9[5]: Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı. Ankara [42] TUNCER, H.İ., Karma Yemlerde Kullanımı Yasaklanan Hormon, Antibiyotik Antikoksidiyall ve İlaçlar. Lalahan Hay. Arast. Enst. Derg., 47[1]: [43] Yurdakul NE. Tavuk Etlerinden Gram Pozitif Kokların İzolasyonu Ve Antibiyotiklere Karşı Dirençliliklerinin Belirlenmesi. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı, Adana, [44] Can HY, Çelik HT. Kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde antibiyotik kullanımı ve kalıntı riski. Vet Hekim Der Derg, 79[4]: 35-40, [45] Gustafson RH, Bowen. Antibiotic use in animal agriculture. J. Appl. Microbiol., 83, , [46] Erol İ, Bilir İ, Ormancı FS, Ayaz ND, İşeri Ö, Sarıgüzel D [2006]: Hindi etlerinden izole edilen Salmonella spp., Listeria monocytogenes ve Clostridium perfringens izolatlarının antibiyotik dirençliliğinin belirlenmesi In: 2. Ulusal Veteriner Gıda Hijyeni Kongresi Kitabı. [47] Nollet L [2005] EU close to a future without antibiotic growth promoters. World Poultry, 6[21]: [41] İlhan MN. Toplumda Antibiyotik Kullanımı Sıklığı Ve Hekimlerin Antibiyotik Reçetesi Yazma Durumları İle İlişkili Etmenlerin Belirlenmesi Araştırması. T.C. Sağlık 93

94 YAŞAM SÜRELERĐ VE SĐGORTACILIK UYGULAMASI ÜZERĐNE BĐR ÇALIŞMA (A Study on Survival Time and Its Application to Insurance) Altan TUNÇEL 1 ve Fatih TANK 2 1 Kırıkkale Üniversitesi, Fen Ed. Fak., Đstatistik Böl., Yahşihan, Kırıkkale atuncel1979@gmail.com 2 Ankara Üniversitesi, Fen Fak. Đstatistik Böl., Tandoğan, Ankara tank@ankara.edu.tr ÖZET: Bu çalışmada, emekli aylığı alan bir sigortalı ile birlikte bakmakla yükümlü olduğu kişinin yaşam süreleri ve emekliye veya bakmakla yükümlü olduğu kişiye yapılacak olan ödemeler incelemiştir. Çalışma boyunca emekli ve bakmakla yükümlü olduğu kişinin yaşam sürelerinin dağılımının üstel dağılım olduğu ve aynı zamanda dağılımlarının birbirinden bağımsız olduğu kabul edilmiştir. Anahtar kelimeler: Yaşam süresi, üstel dağılım, güvenilirlik, bozulma oranı. ABSTRACT: In this study, life time distribution of a pensioner with his dependents and the total pension payments to pensioner or his dependent are investigated. Throughout the study, it is assumed that the lifetime distribution of the pensioner and his dependent is exponential distribution and also independent from each other. Key words: Survival time, exponential distribution, reliability, failure rate. 1.GĐRĐŞ Gerçek hayatta herkes çeşitli risklerle karşı karşıyadır. Kişiler karşı karşıya oldukları bu risklerin gerçekleşmesi durumunda karşılaşacakları riskleri telafi etmek için harcamaları gereken parayı harcamak istemediklerinden dolayı kendilerini sigorta ettirmektedirler. Sigorta şirketleri müşterilerinin riskini alıp almama veya bu riskleri alacakları durumda ne kadar prim almaları gerektiğini sürekli olarak incelemektedirler. Aynı zamanda risk değerlendirmelerini yaparlarken belirsizlik içeren bu riskleri çeşitli yöntemlerle yok etme, azaltma veya transfer etme konularında da çalışmaktadırlar. Hesaplanan bu primlerin optimal şekilde belirlenebilmesi için literatürde beklenen değer prensibi, varyans prensibi ve standart sapma prensibi gibi çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Sigorta şirketleri müşterilerinden topladıkları primleri bir havuzda biriktirerek çeşitli yatırım araçları yardımıyla değerlendirirler. Müşterilerinin risklerin gerçekleşmesi durumunda yatırım araçları ile değerlendirilmiş olan rezervlerinden ödeme yaparlar. Sigorta şirketleri belirli bir periyodda belirlemiş oldukları primleri toplarlar ve periyodun sonundan itibaren yaptıkları anlaşma çerçevesinde müşterilerine ödeme yaparlar. Buna en güzel örnek bireysel emeklilik sistemleridir. Sigorta şirketleri, sigortalılarından çalıştıkları süre içerisinde belirlemiş oldukları primleri toplarlar ve kişiler emekli olduktan sonra ise sigortalı vefat edene kadar kendilerine, vefat ettikten sonra ise sigortalının çeşitli koşullar altında yakınlarına bir takım ödemeler yaparlar. Dolayısıyla bir sigorta şirketi müşterisi emekli olduktan sonra ne kadar yaşayacağını ve müşterisi vefat ettikten sonra yakınının ne kadar yaşayacağını istatistiksel yaşam analizi yardımıyla inceler. 2. RĐSK SÜREÇLERĐ İstenmeyen sonuçlar içeren durumlar için risk tanımlamaları yapılabilir. Risk, herhangi bir varlık veya olaya ait çeşitli oluşumlar dinamiği içerisinde olasılık kapsamında zarar durumudur. Bu zarar durumları; sigortacılıkta hasar, sistem mühendisliğinde sistem çökmesi, finansal işlemlerde parasal kayıplar şeklinde ortaya çıkabilir. Risk süreçleri, hasar sayısı ve hasar miktarları süreçlerinden oluşur. Zaman aralığı, [ t, 0 t k ) incelenen toplam zaman aralığı olarak tanımlanır. Burada [ t, t ) = [ t, t ) [ t, t ) [ t, t ) şeklinde olup [ t t ) i ( i 1, 2,, k ) 0 k k 1 k = için eşit uzunluklu, kesişmeyen ve ara kesiti boş olan aralıklardır. { t i }, i 1 i X, [ ) aralıkları t,. 1 t i zaman i i 1 94

95 aralığında görülen Hasar Sayısı Süreci olarak tanımlanır. Burada [ ) t,. 1 t i zaman aralığında görülen Hasar Miktarı Süreci olarak tanımlanır. Burada i i rasgele değişkendir. toplam hasar sayısıdır. Toplam Hasar Sayısı Süreci denir. (Bühlmann, H.,1970). N j t = X t, i t0, t j ) = [ t0, t1 ) [ t1, t2 ) t j 1, t j ) i= 0 t Y, X t i kesikli rasgele değişkendir. { t i } Y t i genellikle sürekli aralıklarının bileşeninde ortaya çıkan N, t anına kadar olan hasarların sayısını gösterdiğinde { N, t T} S t t i i Sigortacılıkta risk ( t, t ) S daha önce de belirtildiği gibi [ ) P S çifti ile belirtilebilir. Burada; t t stokastik sürecine = Y [ 0,t ) zaman periyodunda ortaya çıkan toplam hasar miktarıdır P, [ ) 0,t zaman aralığında primlerden elde edilen kazanç, t 0,t zaman aralığında meydana gelen hasar miktarlarının toplamı olarak düşünülmektedir. Bunların en az biri stokastik süreçler kapsamında rasgele fonksiyonlardır. Normalde P t değişimlerden bağımsız ve S t stokastik olarak düşünülür (Tank, F., 2008). Sigorta şirketinin prim gelirlerinden, olası hasar ödemeleri için ayırması gereken bir ihtiyat miktarı olmalıdır. Bu ihtiyat miktarına risk rezervi denir. t 0 anında sigorta şirketinin başlangıç rezervi U 0 olduğu düşünülsün. t anında sigorta şirketinin elindeki rezerv U0 + (1 + Λ ) P olup risk rezervi olarak adlandırılmaktadır. Burada Λ ; risk alanın risk pazarı koşullarına göre öngördüğü bir katsayı olup, güvenlik yüklemesi olarak bilinir. Risk rezervi U nun belirli bir değerin altına düşmesi risk alanın iflas etmesi anlamına gelir (Tank, F., 2002). Bir sigorta şirketinin iflas etmemesi her şeyden önce topladığı primler ve yaptığı ödemeler ile alakalıdır. Topladığı primlerden elde edeceği kazanç ise ayrıca oldukça önemlidir. Kazancını optimal yapabilmek için yukarıda belirtilen süreçlerin hepsinin mutlaka her an inceleme altında tutulması gerekmektedir. T, dağılım fonksiyonu ve güvenirlilik fonksiyonu sırayla F ve F = 1 F olan negatif değerler almayan bir rasgele değişken (r.d.) olsun. T r.d. mutlak sürekli olduğu durumda olasılık yoğunluk fonksiyonu (o.y.f.) f ile T gösterilir. Burada F T birim ya da bileşenin t anında çalışıyor (yaşıyor) ya da iflas etmemiş olması olasılığını yani t anına kadar bozulmamış (ölmemiş) ya da iflas etmemiş olması olasılığını verir. t zamanına kadar yaşamış bir birimin x zaman daha yaşaması olasılığı ( ) ( ) ( + t) F ( t) F x P T > t + x T > t = F x t = x, t 0 (1) T T T ile gösterilmektedir. Güvenirlilik fonksiyonun beklenen değeri ( ) ( ) ( ) µ t = E T t T > t = F x t dx 0 (2) şeklinde tanımlanan fonksiyon t anına kadar sağ kalmayı başarmış bir sistemin t anından sonraki ortalama yaşam beklentisini vermekte ve genellikle ortalama geriye kalan yaşam süresi olarak adlandırılmaktadır. (1) eşitliği ile verilen yaşam fonksiyonun bir karakteristiği olan (2) ile verilen ortalama geriye kalan yaşam süresi sigorta şirketleri tarafından oldukça büyük önem arz ettiğinden dolayı sigorta şirketlerinde çalışan aktüerler tarafından titizlikle incelenmesi ve her an kontrol altında tutulması gereken bir karakteristiktir. Bir sigorta şirketine belirli bir süre ödeme yaptıktan sonra bu kişiye yapılacak ödemelerin ortalama sürenin belirlenmesi özellikle emeklilik sigortalarında dikkate alınması gerekmektedir. ( ) ( ) ' F t f t = iken sisteme ait bozulma oranı 2 95

96 ( ) ( ) f t r ( t) =, F ( t ) > 0 (3) F t ile verilmektedir. Özetle, T rasgele değişkeninin olasılık yoğunluk fonksiyonu (o.y.f.) ve dağılım fonksiyonu (d.f.) sırasıyla F t olmak üzere f ( t ) ve ( ) T T F( t) = P( X > t) = 1 F( t) t = 1 f ( t) dt, t 0 0 (4) df( t) df( t) f ( t) = = dt dt = F '( t) F '( t) r( t) =, F ( t ) > 0 F( t) (5) olmaktadır (Badia, 2011). Burada r( t) fonksiyonu kullanım amacına göre Bozulma oranı, hazard fonksiyonu, ölüm gücü, hastalıktan kurtulma gücü şiddet fonksiyonu denilebilir. (1), (2) ve (3) ile verilen ifadeler, yaşam fonksiyonu hakkındaki tüm bilgileri içermektedir ve sigorta şirketlerinin yapmış oldukları analizlerde kullanılan yaşlanma (eskime) gibi analizlerde kullanılmaktadır. 3. SĐGORTACILIK UYGULAMASI Bir sigorta şirketinin devamlılığı açısından sadece toplayacağı primler ve bu primlerden elde edeceği karın yanı sıra yapacağı ödemeler ile bu ödemelerin süresi de oldukça önemlidir. Bilindiği gibi belirli bir yaşa kadar yaşamış olan kişiler çeşitli koşulları sağlamaları durumunda emekli olarak ayrılabilmektedirler. Emekli olana kadar ödedikleri primler ise değerlendirildikten sonra emekliye ayrılan kişiye vefat edene kadar, vefat ettikten sonra ise çeşitli koşullar altında eş ve/veya çocuklarına maaş ödemesi yapmaktadır. Bölüm 2 de verilen temel bilgiler sigorta şirketleri tarafından kullanılmakta olan bilgiler olup bir çok uygulama alanına sahiptir. Çalışmanın ilerleyen kesimlerinde bir sigorta şirketi tarafından Bölüm 2 de verilen temel bilgilerden yararlanılarak bir uygulama örneği verilerek teorik sonuçlar elde edilecektir. Tanım 3.1. T > 0 olmak üzere bir rasgele değişken olsun. θ > 0 için T rasgele değişkeni t 1 θ e, t > 0 f ( t) = θ 0, d.y. gibi bir dağılama sahip olursa T rasgele değişkenine üstel dağılmış rasgele değişken ve f ( t ) fonksiyonuna θ parametreli üstel dağılım denir (Boland, 2007). Üstel dağılımın (4) ve (5) eşitliklerinde verilen güvenirlilik t fonksiyonu ve bozulma oranı sırasıyla F( t) = e θ ve r( t) = 1 θ olarak bulunur. Üstel dağılımın farklı parametreleri için f ( t ), F( t ), 1 F( t) ve r( t ) fonksiyonlarının grafiği Şekil 1 de verilmiştir. 3 96

97 Şekil 1. Farklı parametreler için üstel dağılımın f ( t ), F( t ), 1 F( t) ve r( t) gösterimi Örnek 1. Bir ailede bir kişinin emekli olduğu, bu emeklinin bakmakla yükümlü olduğu kişinin yaşam sürelerine ait T 1 ve T 2 rasgele değişkenlerinin dağılımının sırasıyla θ1 ve θ 2 parametreli üstel dağılım olduğu varsayılsın. T 1 rasgele değişkeninin emekli olmuş kişinin, T2 rasgele değişkeninin emekli olmuş kişinin eşinin yaşam süresi olduğu ve emekli maaşının da k birim olduğu düşünülsün. Bu durumda ya emekli olan kişi eşinden sonra vefat edecektir ( T 1 > T 2 ) ya da emekli olan kişi eşinden önce vefat edecektir ( T 1 < T 2 ). T1 > T2 olduğu durumda sigorta şirketi tarafından yapılacak olan toplam ödeme K = ke T T > T [ ] ( ) = k P T > t T > T dt ( + 2 ) = k θ θ θ θ + θ 1 2 biçiminde eldedilir. Benzer şekilde T1 < T2 durumun söz konusu olması durumunda verilen emekli maaşında α oranında indirim yapıldığı düşünüldüğünde sigorta şirketi tarafından yapılacak olan toplam ödeme K = ke T + k 1 α E T T T > T [ ] ( ) [ ] [ 1 ] ( 1 α )( [ ] [ ]) ( θ ( 1 α ) θ ) = ke T + k E T T > T E T T > T = k biçiminde elde edilir. K 1 ve K 2 nin farklı parametreleri için almış olduğu değerler Tablo1 de verilmiştir. α = 0,20 α = 0,50 θ 1 θ 2 K 1 K 2 K1 K , ,00 300, , ,00 350, , ,00 450, , ,43 550, , ,22 650, , ,00 750, , ,73 850, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,00 Tablo 1. Farklı parametrelerde sigorta şirketinin muhtemel ödemeleri 4 97 (6) (7)

98 Farklı parametreler için yapılacak olan K 1 ve K 2 ödemeleri ayrı ayrı Şekil 2 ve Şekil 3 de verilmiştir. Ayrıca K 1 ve K 2 Şekil 3 de beraber gösterilmiştir. Şekil 2. θ 1 ve θ 2 için K 1 değerlerinin gösterimi ( k = 100 ) Şekil 3. θ 1 ve θ 2 için K 2 değerlerinin gösterimi ( k = 100, α = 0.20 ) Şekil 4. θ 1 ve θ 2 için K 1 ve K 2 değerlerinin gösterimi ( k = 100, α = 0.20 ) 4. SONUÇ ve TARTIŞMA Bu çalışmada yaşam sürelerine ait T 1 ve T 2 rasgele değişkenlerinin dağılımlarının birbirinden bağımsız oldukları ve sigorta şirketi tarafından birim zamandaki ödemenin k olduğu varsayımı altında genel ifadeler önerilmiştir. Aynı varsayımlar altında özel bir hal olarak T 1 ve T 2 rasgele değişkenlerinin dağılımlarının üstel dağılım olması durumunda yapılması muhtemel ödemelerin beklenen değerleri elde edilmiş ve üstel dağılımın farklı parametreleri için tablo oluşturulduktan sonra MATLAB programlama dilinde programlar yazılarak grafiksel gösterimler edilmiştir. Yapılan bu çalışma, bağımsızlık varsayımının kaldırılması ve farklı dağılımlar tarafından incelenmesi açısından ileride yapılacak olan çalışmaların temelini oluşturmaktadır. 5 98

99 KAYNAKLAR 1. Badia, F.G., 2011, Hazard Rate Properties of a General Counting Process Stopped at an Independent Random Time, Journal of Applied Probability, 48, Boland, P.J., 2007, Statistical and Probabilistic Methods in Actuarial Science, Chapman&Hall/CRC 3. Bühlman, H., 1970, Mathematical Methods in Risk Theory, Springer-Verlag. 4. Tank, F., 2002, Sigortacılıkta Bağımlı Riskler: Đki Değişkenli Durum Đçin Yaklaşımlar, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Đstatistik Anabilim Dalı Doktora Tezi (83 s) 5. Tank F., 2008, Rasgele Sayıda Bağımlı Bağımlı Aktüeryal Risklerin Beklenen Değeri Đçin Alt ve Üst Sınırlar, Đstatistikçiler Dergisi, 1,

100 YALANCI AKREPLERİN BİYOLOJİSİ VE EKOLOJİSİNE GENEL BİR BAKIŞ (PSEUDOSCORPIONIDA, ARACHNIDA) (AN OVERVIEW OF THE BIOLOGY AND ECOLOGY OF PSEUDO SCORPIONS (PSEUDOSCORPIONIDAE, ARACHNIDA)) Mustafa KÜRTÜLLܪ, Nazife YİĞİT KAYHAN b a Kırıkkale Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji A.B.D., Yahşihan, Kırıkkale mustafa_kurtullu@hotmail.com b Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Yahşihan, Kırıkkale ÖZET: Yalancı akrepler, Arahnidler içerisinde tür sayısı bakımından üçüncü sırada yer alan oldukça önemli bir gruptur. Ülkemiz yalancı akrepleri ilgili mevcut çalışmalar eski yıllarda yabancı bilim insanları tarafından yapılmış olup, yalancı akreplerle ilgili ülkemizde son yıllarda yapılmış neredeyse hiç çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, yalancı akreplerin biyolojilerine ve ekolojilerine ait genel bilgiler verilmiştir. Anahtar kelimeler: Pseudoscorpionida, Arahnida, Yalancı akrep, Biyoloji, Türkiye. ABSTRACT:, Pseudo scorpions, has an important place in terms of number of species in Arachnids. Almost no work in our country today, there has not been on a pseudo scorpions. The general information of pseudo scorpion biology and ecology are given in this study. Key words: Pseudoscorpionida, Arachnida, Pseudoscorpion, Biology, Turkey. Yalancı akrepler, dünya üzerinde Arachnida (Örümcekgiller) içerisinde örümcekler ve otbiçenlerden sonra 3385 kadar tür ile üçüncü sırada yer almaktadır [1, 2, 3]. Yalancı akreplerin sınıflandırılmasında, Harvey tarafından geliştirilen ve kullanılan sınıflandırmada yüksek taksonlarda özellikle Chamberlin, Beier ve Muchmore un görüşlerine bağlı kalınmıştır [2, 4, 5, 6, 7, 8]. Ayrıca Harvey, bu görüşlere bağlı kalarak bu takımı palp çelalarında zehir bezlerinin bulunup bulunmayışına göre yalancı akrepleri Epiocheirata ve Iocheirata olmak üzere iki alt takıma ayırmıştır. Yalancı akreplerin büyük bir kısmı tropik, subtropik ve ılıman bölgelerdeki ekosistemlerde yaşamaktadır[3]. Ülkemiz yalancı akrep faunası için yapılan çalışmalar 1900 lü yılların başlarında yabancı bilim insanları tarafından yapılmış olup bugüne kadar yapılan çalışmalar sonucunda, Türkiye den 10 familyaya ait 35 cins ve 102 tür tespit edilmiştir [3, 9, 10, 11, 12, 13]. Yalancı akrepler uzunluğu 1-7 mm civarında olup, metasoma ve iğnelerinin olmaması nedeniyle gerçek akreplerden ayrılırlar. Vücutları, tüm arahnidlerde olduğu gibi, prosoma ve opisthosoma şeklinde iki kısımdan oluşur [14]. Genellikle az veya çok dorsoventral yüzeyleri sarımsı-kahverengi, kırmızımsı-kahverengi ya da siyah renklidir. Prosoma, vücudun ön kısmında yer alır. Her hangi bir dış segmentasyonu yoktur. Burada keliserler, ağız parçaları, yürüme bacakları, pedipalpler ve varsa, gözler de bulunmaktadır (Şekil 1). Prosomanın dorsal kısmı, vücudu bir kalkan gibi örten skutum veya karapaks adı verilen bir yapı ile kaplıdır [14]. Gözler, skutumun ön yan köşelerinde bulunmaktadır. Türe bağlı olarak 4 ya da 2 göze sahip olabilirler, ayrıca Chernetidae ve bazı Cavemicolous türlerinde göz bulunmamaktadır. Lateralde prosoma, yumuşak bir membran olan plevra ile kaplıdır. Prosomanın ventralini kapsayan bir ventral kalkan yoktur.

101 Mustafa KÜRTÜLLÜ, Nazife YİĞİT KAYHAN Prosomanın ventral kısmı genel olarak bacakların koksasından veya bazal segmentlerden oluşmaktadır. Yalancı akreplerde keliser iki segmentli olup, kıskaç şeklindedir. Keliserler bazı familyalarda küçük, bazılarında ise nispeten büyüktür. Keliserler, hareketli parmağında bir tımar organı şeklinde dış kenarları boyunca ayrık dişler taşır ve tarakları kaidede kaynaşmıştır ve kaide de birkaç kıl taşır. Bu kılların bazıları bir araya gelerek flagellumu oluştururlar. Keliserin hareketli parmağının uç kısmından dışarı açılan örü bezleri ve en uçta örü dikeni vardır. Bu bezler özellikle kabuk değişiminde ve yuva yapımında görev alır. Keliserlerin dorsal kısmında genellikle 4-5 uzun kıl vardır. Keliserlerde hareketli parmağın sabit parmağa birleştiği yerde, kaidede dış kıl, sabit parmağın üzerinde bazal ve subbazal kıl, hareketsiz parmağın kaidesinde iç ve laminal kıl, hareketli parmağın uç kısmına yakın kısımda ise kask şeklinde kıllar bulunur. Her bir parçanın kenarlarınca uzanan zarsı yapıda bir tarak organı mevcuttur. Pedipalpler beş segmentli bir yapı gösterir. Bu segmentler sırasıyla koksa, trokhanter, femur, patella, tibia (çela) dır. Bunların başlıca görevi öncelikle duyusaldır. Pedipalpleri, büyük çelaları ile gerçek akrepleri andırırlar. Pedipalpleri, sadece avlarını yakalamak ve yuva yapımında kullanmalarından ziyade, aynı zamanda çiftleşme veya mücadelede "sosyal" teması sağlamada kullanırlar. Pedipalp kıskacı olarak bilinen çela sabit ve hareketli parçadan oluşur. Bu yapı, en önemli duyu organları olan dokunma duyu kıllarını (trikobothri) taşır. Bunlar sayıca 12 tanedir. Bu kılların dizilimi bir sırada dört adet olacak şekildedir. Bunların hareketli ve sabit parçada konumu ise şu şekildedir: hareketli parçada; kaideden uca doğru bazal, subbazal, subterminal ve terminal sabit parçada; içte ve dışta yerleşmiş dörtlü kıl serisi vardır: dış seri; exterior bazal, exterior subbazal, exterior subterminal; iç seri: interior bazal, interior subbazal, interior subterminal ve interior terminal. Pedipalp kıskacında zehir bezleri mevcuttur. Bu bezler bir kanalla kıvrık zehir dişlerine ve tek bir delikle dışarı açılırlar. Hemen hemen tüm yalancı akreplerin pedipalpal koksasının tepe kısmında 2 kıl yer almakta olup sadece Neobisiidae familyasının türleri 3 ya da daha fazla kıla sahiptirler. Pedipalpal koksa çoğu yalancı akrepte triangular (üçgen) şekildedir. Olpiidae ve Menthidae familyası türlerinin pedipalpal femurları 1-2 trikobotri taşırken diğer gruplarda bu yoktur. Bazı yalancı akreplerde pedipalpal femurun posterior kenarın subbazalinde setalar yer alırken, bazılarında ise tüberküller yer alır. Yürüme bacaklarının parçaları, yedi kısımdan oluşmaktadır, ancak bazı gruplarda bu sayı altı veya beş olabilir. Bu parçalar genelde, koksa, trokhanter, basifemur, telofemur, tibia, bir veya iki tarsal parçadan oluşur. Bazı gruplarda 8. parça olarak görülen bir pretarsus mevcuttur. Bunun yapısında iki tırnak ve yüzeylerde tutunmayı sağlayan emici yapıda bir arolyum vardır. Çoğu yalancı akreplerde koksa tamamen prosomanın ventral kısmını kapsamaktadır. Bacak koksaları tamamen kaynaşmamıştır, ancak hareketli değildirler. Kemoreseptörler olarak lir yarıkları vardır. Bunlar daha çok ağıza yakın bölgelerde ve keliserlerde yoğunlaşmıştır [15]. Bazen yalancı akrepler, avını ele geçirip keliseri ile teslim alır ve sonra bırakır. Bu durum, ağız veya preoral boşluğu etrafında palpal parmakların ucunda bir koku reseptörü olduğunu göstermektedir. Kimyasal reseptörler, yalancı akreplerin üreme biyolojisi için büyük önem taşımaktadır. Karın parçaları ve palpler üzerindeki kıllar (trichobothria) mekanik almaç olarak görev yapmaktadır. Mekanoreseptörler, palpal parmaklarda yer alır: basit dokunsal ve kemoreseptik kıllar olarak bilinen on iki büyük trikobotri, hareketli parmakta 4, sabit parmak ve el kısmında 8 tanedir. Mekanoreseptörler, örümceklerin ve gerçek akreplerin trikobotrilerine benzer olup, hava hareketlerine çok duyarlıdır [14]. Ağız, üst ve alt dudaktan ve bunların arasında dar bir yarıktan oluşmuştur. Opisthosoma, geniş bir prosoma ile bağlanmıştır ve böylece prosoma ve opisthosoma arasında hareket yoktur. Opisthosoma dışarıdan parçalı olup 12 segmentten meydana gelmektedir ve hiçbir uzantı taşımaz. Opisthosomanın dorsal ve ventral kısımları segmental kalkanlar olan, tergitler ve sternitler ile kaplıdır. Ventral tarafta sadece on sternit vardır; ilk sternit kaybolmuştur, ikinci ve üçüncü opisthosomal segmentler ise, genital operkuluma dönüşmüştür (Şekil 1). Bu genital bölge tüm arahnidlerde olduğu gibi ikinci opisthosomal segmentin posterior sınırına doğru açılır. Opisthosomanın son bölümü, her zaman anüse açılır. Opisthosoma da ayrıca solunum açıklıkları mevcuttur. Bu solunum açıklıkları üçüncü ve dördüncü segmentin ventral kısmına doğru açılır [14]. Yalancı akrepler diğer eklembacaklılarla beslenen yırtıcı hayvanlardır. Yalancı akreler, bulundukları habitatta yer alan ergin sinek ve böcekler, kollembol, akar, karınca gibi eklem bacaklıların larvalarıyla ve diğer yalancı akreplerle beslenirler. Avlarını güçlü pedipalpleri ve keliserleri ile yakalarlar [16]. Zehir bezi bulunanlar, zehirlerini avlarını etkisiz hale getirmede kullanır ve daha sonra 101

102 Yalancı Akreplerin Biyolojisi ve Ekolojisine Genel Bir Bakış (Pseudoscorpionida, Arachnida) vücut sıvılarını emmek için, delici olan keliserlerine doğru yaklaştırırlar. Öncelikle avlarının bazı vücut dokularını sindirmek için enzimler salgılarlar. Bu enzimlerle vücut dokusu sindirildikten sonra sıvı hale gelen içerikleri emilir [17, 18]. Beslenmeden sonra yalancı akrebin opisthosoması çok genişleyebilir. Hayvan, haftalarca ve hatta aylarca besin olmadan canlı kalabilir. Esasen glikojen ve yağ içeren besin, peritonal epitel çevresinde ve divertikular orta barsakta saklanır. Besinin orta barsak ve epitelyum çevresinde saklanmasına rağmen yalancı akrepler birkaç gün sonra tekrar beslenmeye başlayabilirler. Özellikle kuru ortamlarda yaşayan bazı yalancı akreplerde, Serianus carolinensis, Dactylochelifer latreillei ve Chelifer cancroides gibi türlerde muhtemelen düzenli olarak su ihtiyaçlarını karşıladıkları görülmektedir. S. carolinensis, D. latreillei ve C. cancroides türleri palpal çelaları ile avlarını kavrayıp sonra keliserlerine iletirler. Chthonius gibi zehir bezleri olmayan türler, avlarını çok hızlı bir şeklide yakalayarak kelisere doğrudan yaklaştırırlar. Ancak türlerin çoğunda avı kelisere almak için bir süre mücadele etmesi gerekir. Zehir bezi bulunduran yalancı akrepler, zehir bezlerini kullanarak avın tüm hareketlerini sona erdirene kadar tutarak anestesi etkisi oluştururlar. Chthoniidae ve Neobisiidae ve bazı benzer gruplarda delici keliserini avlarına yaklaştırırlar ve avını içeri doğru çekerek çiğnemeye başlarlar. Bu esnada, bazı vücut dokularını sindirebilmek için, avının üzerine enzimler salgılarlar ve daha sonra enzimler sayesinde sıvı hale geçen maddeleri emmek suretiyle beslenme gerçekleşir. Geriye sadece sindirilmemiş malzemenin bir kalıntısı kalır. Daha gelişmiş yalancı akreplerde (örneğin Olpiidae, Garypidae ve tüm Monosphyronida) yakalamış oldukları avlarına sadece sindirim sıvısı enjekte ederler ve daha sonra içerik sıvı hale geçerek sindirilmiş içeriğini küçük bir delik vasıtasıyla absorbe ederler [14]. Boşaltım ürünleri muhtemelen guanin kristallerine dönüştürülerek anüsten dışarı atılır [14]. III. çift bacakların koksasının posterior kenarına açılan koksal bezlerin nefridyumlara homolog olduğu düşünülmektedir. Nefridyumlar, mezodermal kökenli bir son kese ve uzun bir salgı kanalından oluşmaktadır. Koksal bezlerin fonksiyonu bilinmemektedir; bir ultrafiltrasyon muhtemelen son kesede oluşur ve bu süzüntünün bir kısmı kanalda emiliyor olabilir [19, 20, 21]. Dolaşım yalancı akreplerde çok basittir. Oksijen, tüm organ ve besinlerle trakeoller aracılığıyla direkt olarak taşınır. Kalp, basit ve uzunlamasına bir tüp şeklindedir. Bu kalp başlangıçta dört çift kapakçık ile donatılmış, ancak birçok türde bu iki ya da bir olarak bilinmektedir [14]. Solunum, trake sistemi ile gerçekleştirilir; solunum açıklıkları (stigma) 3. ve 4. opisthosomal segmentin yanlarından dışarı açılır. Trake, dört kısa gövdeden oluşan sarmal kalınlaşma ile güçlendirilmiştir. Trakenın ön çifti prosomanın anterioruna doğru uzanır. Trakenin ön çifti Tridenchthoniidae ve Chthoniidae, muhtemelen ilkel koşullarda uzun, ancak diğer yalancı akreplerde kısadır [14]. Yalancı akreplerde zehir bezleri ve örü (ağ) bezleri oldukça önemlidir. Örü bezleri, beyinin dorsalinde prosoma da yer almakta ve keliserin hareketli parmağının örü tepeciğine açılmaktadır. Bazı Neobisiidae üyelerinde bunlar çok büyüktür ve opisthosoma içine kadar uzanır. Örü bezleri bazı canlı haldeki yalancı akreplerin şeffaf segmentler arasındaki zarda görülebilir haldedirler. Bu bezlerde üretilen ağ yuva yapımı için kullanılır. Özellikle yaşlı olan erkek bireylerde, ağ bezleri genellikle dejenere olmuştur. Zehir bezleri, palpal manusun bir veya iki parmak ucundan dışarı açılacak şekilde bulunmaktadır. Zehir bezleri büyük avlarını felç etmek için kullanılan bir salgı üretir. Bu zehiri enjekte miktarının kontrol edilip edilmediği bilinmektedir. En azından bazı türlerde zehir enjeksiyonu çok hızlıdır: Dactylochelifer latreillei tarafından yakalanan bir meyve sineği birkaç saniyede hareketsiz hale getirilir ve birkaç dakika sonra ise ölür. Yalancı akreplerde sinir sistemi de oldukça basitleştirilmiştir. Merkezi sinir sistemi, ön bağırsağı çevreleyen tek bir düğüm halinde yoğunlaşmıştır. Sinir sisteminin herhangi bir dış segmentasyonu görünmemektedir, sadece tüm birleşme noktaları kendi segmental bağlantıyı güçlü hale getirmektedir. Bir eklembacaklıda beyin bu yüzden tipik olarak dallanmış (corpora pedunculata) kalıntılar şeklindedir [14, 22]. Yalancı akrepler ayrı eşeylidirler. Partenogenetik üreme de vardır. Yalancı akreplerde yumurtlama, dişinin uygun bir yere kuluçka yuvası inşa etmesiyle başlar. Ancak dişinin yuvayı inşası bittikten sonra, dişi tamamladığı yuvaya yerleşir. Daha sonra ise, eşeysel bölgede salgı bezlerinden salgılanan bir salgı ile kuluçka kesesini yapar. Hava ile temas edince sertleşebilen bu salgı bir kese şeklini alır, daha sonra dişi yumurtalarını bu kese içine bırakır. Çoğu türlerde özel bir parazitik larva safhası görülür. Bu safhada larvalar besinlerini tamamen dişlerden alır bir defa deri değiştirdikten sonra gelişimini tamamlayarak yetişkin bir ferdin görünümüne sahip genç 102

103 Mustafa KÜRTÜLLÜ, Nazife YİĞİT KAYHAN bireyler ortaya çıkar. Bunlar anneden ayrılarak kendi başlarına beslenmek zorundadır [17]. Çoğu yalancı akrep türlerinde dişiler birden fazla erkekle çiftleşme eğilimindedir. Kınkanatlılara tutunarak taşınan yalancı akreplerin doğal populasyonlarında, örneğin Cordylochernes scorpioides türünün dişilerinde çok eşlilik görülür. Laboratuvarlarda davranış analizleri ve doğurganlıkla ilgili deneyler, dişilerin üreme oranını artırabilmek için birden fazla erkekle çiftleştiklerini göstermiştir. Tek erkekten sperm alan dişilerin yumurtalarının embriyolojik gelişimlerinde daha yüksek oranda yapısal bozuklukların meydana geldiği belirtilmektedir [23]. Birden fazla erkekle çiftleşen dişi fertlerde, üreme kabiliyetinin en üst düzeyde olması ve yumurtalarından fazla sayıda nimf çıkması tek erkekle çiftleşme sonucunda yeterli sperm üretilmediği, erkeğin yeterli ve kaliteli besinlerle beslenmesi ile açıklanamaz. Yapılan çalışmalar birkaç erkekle çiftleşen dişilerde örneğin C. scorpioides dişilerinde genetik açıdan bozuk olan spermlerin sağlıklı olan spermlerle rekabeti kaybettiklerini göstermiştir. Genetik açıdan bozuk olan spermlerin yumurtayı döllemesinin engellenmesi embriyonik bozuklukları azaltmaktadır [23]. Türlerin çoğunda, dişi ve erkekler kolaylıkla ayırt edilir. Genellikle erkekler dişilerden daha küçüktür. Diğer cinsel farklılıklar birkaç türde mevcuttur: bazen pedipalpler veya çelalar iki cinsiyette de farklı form veya boyuta sahiptir. Örneğin Lasiochernes pilosus türünde, palpal femur, erkek bireyde kalınlaşmış ve fırça şeklinde bir dizi kısa kıllar taşır. Dinocheirus tumidus türü erkek bireylerde ise, palpal çela dişiden daha büyük ölçüde şişmiş gibi ve Mirochernes dentatus erkeği için ise palpal çela işlevi bilinmeyen bir örs şeklindedir [14]. Çoğu Cheliferidae üyelerinde, bacaklarının 1. çift tarsi erkeklerde aynıdır; genellikle pençeleri genişlemiş ve dişilerde farklıdır. Chelifer, Hysterochelifer ve Parachelifer erkeklerinde kolaylıkla tergitlerin lateral omurgalarının varlığı ile tanınır. Buna ek olarak, pek çok Cheliferidae erkek bireyinin IV. bacak çiftinin koksası üzerinde koksal keseler vardır. Genital organlar, tüm arahnidlerde olduğu gibi ikinci ve üçüncü opisthosomal sternitler arasında dışarı açılır. Dişi organlar, sadece yumurta üretmek değil, aynı zamanda embriyo için bir besleyici sıvı da üretirler. Bu organların morfolojisi Croneberg ve Vachon tarafından incelenmiştir [14]. Yalancı akreplerde sperm transferi "dolaylı spermatofor transferi" olarak da bilinir [25]. Sperm, erkek birey tarafından substrat üzerinde biriken spermatoforlar içindedir ve dişi tarafından alınır. Bu, pek çok ilkel karasal eklembacaklılar tarafından benimsenen yöntemdir. Eklembacaklılar arasında, sperm transferini bu şekilde gerçekleştiren ilk grup yalancı akreplerdir [24, 26]. Sperm transferi; üç farklı şekilde gerçekleşir. Çiftleşme dansı olmaksızın, erkek ve dişi tamamen bağımsız hareket eder, Çiftleşme dansı olmaksızın, sadece biri diğerinin varlığından haberdar olarak hareket eder, Çiftleşme dansı ile, her ikisi de birbirinden haberdar olarak hareket eder (1. çiftleşme dansı boyunca bedensel temas gerçekleşir. 2. çiftleşme dansı boyunca sıkı temas olmadan gerçekleşir.) Yalancı akreplerde prelarva, larva, protonimf, deutonimf, tritonimf evreleri görülür. Larvalar yumurta içinde kalırlar. Çoğu yalancı akreplerde protonimf, deutonimf ve tritonimf olmak üzere üç nimf safhası görülür. Microbisium un bazı türlerinde yalnızca protonimf ve deutonimf safhaları vardır. M. pygmaeum da iki nimf safhası görüldüğü belirtilmektedir [27]. I. embriyonik safha (prelarva); örneğin Neobisium muscorum da dişi bireyin ventralinde elastik bir kuluçka kesesi oluşturulur. Gonopordan bu keseye uzanan bir hat ile kadar yumurta bir sıra halinde gönderilir. I. safhada pompalama organı gelişir ve depolanan sıvıyı absorbe eder ve embriyo gelişme gösterir. II. embriyonik safha (larva); burada ilk kütikulaları dökülerek ve kuluçka keselerinden dışarı çatlaklar oluşturarak gelişme gösterirler ve bu safhada embriyo, larva ismini alır. Farklılaşmamış embriyolar protonimfe dönüştürülür. Pompalama organının dejenere olması ile geri kalan parçalar ağız aparatlarını gelişmesine sebep olur. Kuluçka kesesinin yırtılması ile anneden ayrılan protonimfler birkaç gün daha anne ile birlikte olur [29]. Yalancı akrep türlerinin büyük çoğunluğunun yılda bir kez (Microcreagris microdivergens, M. macropallus), bazılarında da iki yılda bir kez (Allochthonius opticus ve Parobisium magnum) hayat döngülerini tamamladıkları bilinmektedir [28, 29]. Daha sonra deutonimf ve tritonimf safhaları görülür. Bu safhalar ergin safhalar olarak bilinir. Üç postembriyonik kabuk değişimi gözlenir. Yalancı akreplerin gelişimlerinde bir öncekine göre, bir sonraki safhada, vücut büyüklüğünün ve kıl sayısının arttığı görülmektedir [7]. Ergin ve larva arasındaki en önemli farklılık eşeysel bölgenin 103

104 Yalancı Akreplerin Biyolojisi ve Ekolojisine Genel Bir Bakış (Pseudoscorpionida, Arachnida) Şekil 1: Bir yalancı akrebin dorsalden ve ventralden görünüş 104

105 Mustafa KÜRTÜLLÜ, Nazife YİĞİT KAYHAN oluşmasıdır. Bu oluşum son gelişim evresinde ortaya çıkmaktadır. Ayrıca keliserlerde ve palp kıskacında kıl sayısında artış meydana gelmektedir. Protonimf-tritonimf safhaları arasında ve galeal kılın eksik olduğu safha hariç, keliser kıllarının sayısındaki artışın gelişim safhalarıyla bağlantılı oldukları bilinmektedir. Palp kıskacındaki kıllar gelişim sırasında sayıca artar ve üç nimf safhasının tanınmasına yardımcı olur. Protonimfte trikobotrilerin sayısı, hareketli parmakta 1 ve sabit parmakta 3; deutonimfte, hareketli parmakta 2, sabit parmakta 6-8, tritonimfte ise, hareketli parmakta 3, sabit parmakta 7-10 dur [24, 25, 31]. Yalancı akreplerin belirgin bir düşmanı olmamakla beraber kuşlar ve diğer tüm hayvanlar, yaprak, çöp veya ağaç kabukları altındaki eklembacaklıları, çiyanları, örümcekleri, keneleri, kara böceklerini, karıncaları ararken zaman zaman yalancı akrepleri yiyebilirler. Yalancı akreplerin parazitleri hakkında hiç bilgi yoktur. Yapılan bir çalışmada, bir dişi Roncus içinde Hexamermis nematodunun larvasını bulunmuştur. Yalancı akrepler birkaç Hymenoptera üzerinde parazit olarak yaşar [32]. Yalancı akrepler çoğu türleri tüm dünyada tropik ve subtropik bölgelerde yaşarlar, ancak birçoğu da ılıman bölgelerde ve hatta kuzeyden uzağa muhtemelen güneye doğru yaşam alanlarını değiştirirler. Örneğin, Neobisium muscorum Kuzey İskandinavya nın kuzeyine kadar alanda yaşar. Neobisium cinsinin kutupsal bir dağılımı vardır ve sadece kuzey yarımkürede yaşar. Çoğu türler belli alanlarda dağılım gösterir, ancak Chelifer cancroides ve Cheiridium muscorum kozmopolit bir dağılım gösterir. Aynı durum Avrupa ve Kuzey Amerika'nın doğusunda dağılım gösteren Chthonius tetrachelatus için doğru olabilir. Bazı türler dağların yüksek kesimlerinde yaşar: Örneğin, Neobisium jugorum, 2900m yüksekliğe kadar Alpler'de bulunan bir türdür. Yalancı akrepler topraktan ve yerdeki döküntüden kolayca ağaçlara tırmanabilir ve ağaç kabuğu altındaki oyuklara girebilirler. Mağara içlerindeki çamur ve kayalarda yaşarlar. Mağarada yaşayanlarda vücut büyüklüğü artar, gözleri körelir ve renkleri soluklaşır. Deniz sahilinin gel-git bölgesindeki çukurluklar ve taşlar altında da rastlanmaktadır [33]. Kuş yuvaları, çürümüş ağaç kovukları ve döküntülerde bulunan mantarlar zamanla ağacı kuşatır ve ağacın ölü dokularını ayrıştırırlar. Yaşlı ağaç kovuklarındaki bu odun döküntülerinde çok sayıda kınkanatlılar, dipter ve yalancı akreplerden oluşan özel bir faunanın meydana geldiği belirtilmektedir [33]. Yalancı akreplerin bazı türleri koloni halinde yaşar bu sosyal davranışları, genellikle bulundukları çevreyi kolay terk etmemeleri ve rekabet baskıları sonucunda evrimsel olarak kazanmış oldukları düşünülmektedir. Bu sayede kendilerinden daha büyük ve oldukça sert kitinli canlıları, yardımlaşarak avlayabilmektedirler. Yalancı akrepler içinde bilinen en yüksek sosyal organizasyona sahip tür Paratemnus elongatus dur. Gerçekte diğer yalancı akrep türlerinde, örneğin Arizona dan Dinocheirus arizonensis, Parachelifer hubbardi ve Panama dan Cordylochernes scorpioides, Semiochernes armiger de laboratuar ve arazi çalışmalarında kannibalizm gözlenmiştir [34]. Yalancı akrep karınca, arı, termit, kuş ve memeli hayvanların yuvalarında kommensal olarak yaşayanlar da vardır. Arı kovanlarında yaşayan yalancı akreplerin daha küçük ve yavaş hareket eden küçük eklembacaklılarla beslendikleri saptanmıştır [35]. Bazı yalancı akrepler foretiktir. Forezi daha çok sinek ve arılarda görülmekle birlikte diğer böcekler, kuşlar ve memelilerle de olmaktadır. Yapılan çalışmalar Cheiridium a ait yalancı akreplerin yetişkin Anopheles freeborni ve Culex tarsalis in ilk iki karın parçasının alt kısmına palpleriyle sıkıca tutunarak taşındıkları tespit edilmiştir [36]. Çoğu türler, yüksek nemi tercih eder, ancak bazı Olpiidae ve Cheliferidae üyeleri kuru ortamı tercih etmektedir. Sıcaklıkta, çok önemli bir rol oynar: birçok tür ılık ortamı sever, fakat Neobisium muscorum yalnızca yaklaşık C sıcaklıkta üreme gösterir. Toprağın asitlik veya ortamın tuzluluk gibi diğer faktörlerin önemi hakkında bilgi yoktur. Yalancı akrepler bir dizi sosyal böceklerin yuvalarında yaşamaktadır. Örneğin, Chelifer cancroides genellikle arı kovanlarında bulunmuştur ve bazı Chernetidae üyeleri de mayıs karıncaları ve bombus arılarının yuvalarında kommensal olarak yaşamaktadır. Muhtemelen foretik olarak yuvaların içine taşınan yalancı akrepler konukçularına zarar vermez: örneğin, yuvadaki petek güvesi veya böcek larvasını yiyerek konukçularına zarar vermezler. Ancak, av olarak konukçularını kullanan bazı türler de vardır. Ülkemizde yalancı akrep faunası için yapılan çalışmalar 1900 lü yılların başlarında yabancı bilim insanları tarafından yapılmış olup bugün ise bir doktora çalışması ile çok kısıtlı kalmıştır. Yalancı akrep faunası üzerine yapılan bu çalışmaların yetersizliği ülke genelinde geniş ve ayrıntılı bir çalışmaya ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. 105

106 Yalancı Akreplerin Biyolojisi ve Ekolojisine Genel Bir Bakış (Pseudoscorpionida, Arachnida) KAYNAKLAR [1] Harvey, M. S., Catalogue of The Pseudoscorpionida. Manchester university Press, p [2] Harvey, M.S. (2007). The smaller arachnid orders: diversity, descriptions and distributions from Linnaeus to the present (1758 to 2007). Zootaxa 1668: [3] corpions [4] Beier, M., 1932a. Pseudoscorpionidea II. Subordo C.Chtoniinea. Das Tierreich, 58: [5] Beier, M., 1932b. Pseudoscorpionidea I. Subordo Chtoniinea et Neobisiinea. Das Tierreich, 57:1-258 [6] Chamberlin, J.C. (1931). The arachnid order Chelonethida. Stanford University Publications, Biological Sciences 7(1): [7] Nelson, S.J.R., A systematic of Michigan Pseudoscorpionida (Arachnida). The American Midland Naturalist, 93 (2): [8] Savory, T., The Arachnida. London, New York, Academic press, pp [9] Curcic,B.P., Seyyar, O., Lemaire, J.M., Dimitrijevic, R.N.,Demir, H.,Aktaş, M., Neobisium yozgati n.sp. and N. anaisae n.sp. (Neobisiidae, Pseudoscorpiones), from Turkey and Macedonia (Fyrom), respectively, Arch. Biol. Sci., Belgrade, 61 (3), [10] Kunt, K. B., Bayram, A., Yağmur, E. A. & Danısman, T Checklist of the Pseudoscorpions of Turkey (Pseudoscorpionida; Arachnida). Turk J Arach. 1 (1): [11] Sezek, F Pseudoscorpionida (Chelicerata, Arachnida) Fauna of Erzurum and Erzincan Provinces (Ph. D. Thesis). Atatürk University, Graduate School of Natural and Applied Sciences, Department of Biology. 193 pp. [12] Sezek, F. & Özkan, M A New Record For The Turkish Pseudoscorpion Fauna; Lamprochernes savignyi (Simon, 1881) (Arachnida, Pseudoscorpionida). Turkish Journal of Zoology, 30: [13] Sezek, F. & Özkan, M Two new records for Pseudoscorpion fauna of Turkey. Türk. entomol. derg., 2011, 35 (3): [14] Weygoldt, P. (1969). The biology of pseudoscorpions. Harvard University Press: Cambridge, Massachusetts. [15] Muchmore, W.B. (1990). Pseudoscorpionida. In Dindal, D.L. (ed.), Soil biology guide: John Wiley and Sons: New York. [16] Everton Tizo-Pedroso,Kleber Del- Claro, (2008), NATURAL HISTORY AND SOCIAL BEHAVIOR IN NEOTROPICAL PSEUDOSCORPIONS, in Tropical Biology and Conservation Management, [Eds. Kleber Del Claro,Paulo S. Oliveira,Victor Rico- Gray], in Encyclopedia of Life Support Systems (EOLSS), Developed under the Auspices of the UNESCO, Eolss Publishers, Oxford, UK, [ [Retrieved November 28, 2012] [17] Eisenbeis, G. and Wichard, W. (1987). Atlas on the biology of soil arthropods. Springer-Verlag: Berlin. [18] Radea, C. (1993). Environmental factors that influence the temporal variation of predatory macroarthropods in the organic horizon of a Mediterranean pine forest. Biologia Gallo-Hellenica 20: [19] Weygoldt, P. (1965a). Vergleichendembryologische Untersuchungen an Pseudoscorpionen. III. Die Entwicklung von Neobisium muscorum Leach (Neobisiinae, Neobisiidae). Mit dem Versuch einer Deutung der Evolution des embryonalen Pumporgans. Zeitschrift für Morphologie und Ökologie der Tiere 55: [20] Weygoldt, P. (1965b). Mechanismus der Spermienübertragung bei einum Pseudoscorpion. Naturwissenschaften 52: 218. [21] Weygoldt, P. (1965c). Das Fortpflanzungsverhalten der Pseudoskorpione. Naturwissenschaften 52:

107 Mustafa KÜRTÜLLÜ, Nazife YİĞİT KAYHAN [22] Hanstrom, B. (1928): Das Neruensystem der Wirbellosen Tiere. Berlin: Springer-Verlag. [23] Zeh, J.A. (1997). Polyandry and enhanced reproductive success in the harlequin-beetle-riding seudoscorpion. Behavioral Ecology and Sociobiology 40: [24] Vachon, M. (1938): "Recherches anatomiques et biologiques sur la reproduction et Ie developpement des pseudoscorpions," in Thes. Fac. Sci. Univ. Paris, ser. A, no (2645), [25] Schaller, F. (1965). Mating behavior of lower terrestrial arthropods from the phylogenetic point of view. In XII International Congress of Entomology: [26] Kew, H. W. (1912): "On the pairing of pseudoscorpions," Proc. Zool. Soc. London 25, [27] Sakayori, H. (1989). Postembryonic development of a neotenic pseudoscorpion, Microbisium pygmaeum (Ellingsen, 1907). Acta Arachnologica 38: [28] Kobari, H. (1983). A seasonal change of the age composition in a population of the pseudoscorpion, Neobisium (Parobisium) pygmaeum (Ellingsen), in a temperate deciduous forest. Acta Arachnologica 31: [29] Sakayori, H. (2001). A seasonal change of the age composition in a population of pseudoscorpion, Tyrannochthonius japonicus (Ellingsen) (Arachnida: Pseudoscorpionida). Bulletin of Ibaraki Nature Museum 4: [30] Weygoldt, P. (1964a). Vergleichendembryologische Untersuchungen an Pseudoscorpionen II. Das zweite Embryonalstadium von Lasiochernes pilosus Ellingsen und Cheiridium museorum Leach. Zoologische Beiträge 10: [31] Weygoldt, P. (1966b): "Vergleichende Untersuchungen zur Fortpflanzungsbiologie der Pseudoscorpione: Beobachtungen tiber das Verhalten, die Samentibertragungsweisen und die Spermatophoren einiger einheimischer Arten," Z. Morphol. Oekol. Tiere 56, [32] Vachon, M. (1949). Ordre des Pseudoscorpions. In Grassé, P.-P. (ed.), Traité de zoologie, vol. 6: Masson: Paris. [33] Ranius, T. and Wilander, P. (2000). Occurrence of Larca lata H.J. Hansen (Pseudoscorpionida: Garypidae) and Allochernes wideri C.L. Koch (Pseudoscorpionida: Chernetidae) in tree hollows in relation to habitat quality and density. Journal of Insect Conservation 4: [34] Zeh, J.A. and Zeh, D.W. (1990). Cooperative foraging for large prey by Paratemnus elongatus (Pseudoscorpionida, Atemnidae). Journal of Arachnology 18: [35] Judson, M.L.I. (1990b). Redescription of the bee-associate Ellingsenius fulleri (Hewitt and Godfrey) (Arachnida, Chelonethi, Cheliferidae) with new records from Africa, Europe and the Middle East. Journal of Natural History 24: [36] Meyer, R.P., Reisen, W.K. and Eberle, M.E. (1985). Pseudoscorpions of the genus Cheiridium (Pseudoscorpionida: Cheiridiidae) phoretic on mosquitoes (Diptera: Culicidae) in Kern County, California, USA. Journal of Medical Entomology 22:

108 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE İŞSİZLİK KAYGISI DURUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ (EVALUATION OF UNEMPLOYMENT ANXIETY STATE OF UNIVERSITY STUDENTS) Kübra DURUKAN a, Sevgi YURT ÖNCEL a a Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İstatistik Bölümü ÖZET Amaç: Bu çalışma, Kırıkkale Üniversitesi İstatistik Bölümü nde öğrenim görmekte olan öğrencilerin işsizlik kaygılarının düzeyini ve bu kaygıyı etkileyen faktörleri araştırmak amacı ile yapılmıştır. Yöntem: Araştırma için, Kırıkkale Üniversitesi İstatistik Bölümü nde eğitim gören 167 öğrencinin yanıtladıkları anket formu değerlendirilmiştir. Anket formu, demografik bilgi formu ve Spielberger in Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği nden oluşmaktadır. Elde edilen bilgiler ile öğrencilerin kaygı puanları hesaplanmıştır. Hesaplanan bu puanlara çeşitli istatistiksel analizler uygulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılanların 78 inin (%46.7) kız, 89 unun (%53.3) erkek olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin 38 i (%22.8) 1. sınıf, 48 i (%28.7) 2. sınıf, 50 si (%29.9) 3. sınıf ve 31 i (%18.6) 4. sınıfta okumaktadır. Ayrıca öğrencilerin 80 inin (%47.9) şimdiye kadar hiç iş deneyimi yokken, 87 si (%52.1) iş deneyimine sahiptir. Kız öğrencilerle erkek öğrencilerin Sürekli Kaygı Puanlarının ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmuştur (P=0.002). Sonuç: Sonuç olarak çalışmaya katılan kız öğrencilerin (46, ) erkek öğrencilere ( ) göre daha fazla mesleki gelecek kaygısı taşıdığı belirlenmiştir. Durumluk ve sürekli kaygı düzeyi arasındaki ilişki lojistik ve doğrusal regresyon ile açıklanmıştır. Anahtar Kelimeler: İstatistik, Kaygı, İşsizlik, Durumluk-Sürekli Kaygı Ölçeği. ABSTRACT Aim: The aim of this study was to investigate the unemployment worries level of Kırıkkale University Department of Statistics students and affecting factors. Methods: The research was applied to 167 students studying at Kırıkkale University Department of Statistics, and accepting to participate in the research. The questionnaire is compose of demografic information form and Spielberger State-Trait Anxiety Inventory. Anxiety score of students are calculated with obtained information. Calculated scores are carried out statistical analysises. Results: It was found that 78 (%46.7) and 89 (%53.3) of the participants were girl and boy, respectively. 38 (%22.8) of the students are first grade, 48 (%28.7) are second grade, 50 (%29.9) are third grade and 31 (%18.6) are fourd grade. While 80 (%47.9) of the students haven t employment experience, 87 (%52.1) have employment experience. There was a statistically significant difference average score of trait anxiety level between girl and boy students (P=0.002). Conclusion: In conclusion, girl students (46, ) have concern of the vocational future than boy students ( ). The relationship between state and trait anxiety levels are described with logistic and linear regression. Key Words: Statistics, Anxiety, Unemployment, State-Trait Anxiety Inventory

109 1. GİRİŞ İşsizlik, ülkemizde halen toplumsal bir sorun olmaya devam etmektedir. İşsizlerin büyük bir bölümünü de üniversiteden mezun olan gençler oluşturmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı da İstatistik Bölümü öğrencilerinin yaşadığı işsizlik kaygısını ve bu kaygının psikolojik değişkenlerle olan ilişkisini araştırmaktır. Ayrıca yaş, cinsiyet, ekonomik gelir gibi faktörlerin işsizlik kaygısını etkilediği düşünülerek, işsizlik kaygısının öğrencilerin depresyon, stres ve kaygı belirtileri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Aynı şekilde işsizlik kaygısının depresyon, kaygı ve stres belirtileri ile ilişkisi olup olmadığı da çalışma kapsamında ele alınmıştır [1]. Bu amaçla öğretim yılında Kırıkkale Üniversitesi İstatistik Bölümü nde eğitim görmüş ve halen görmekte olan 167 öğrenciye demografik soruların yanı sıra, öğrencilerin anksiyete ve depresyon düzeylerini belirlemek amacıyla Spielberger in Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçekleri nin de yer aldığı bir anket uygulanmıştır. Öğrencilerin anketi yanıtlamaları sonucunda elde edilen verilere uygulanan istatistiksel analizler SPSS 20 paket programı ile yapılıp sonuçlar yorumlanmıştır [2]. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırmanın evrenini Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İstatistik Bölümü nün öğrencileri oluşturmaktadır. Öğrencilerin yanıtladığı 175 anketten 167 si çalışmaya alınmış, 8 i ise eksik veri içerdiği için alınmamıştır. 2.1 Anketle Verilerin Toplanması ve Bilgisayara Veri Girişi Veriler e-posta yoluyla öğrencilere iletilen anket formundaki soruların cevaplandırılması yöntemi ile elde edilmiştir. Çalışmada kullanılmak üzere 21 sorudan oluşan demografik bilgi formu ve her biri 20 sorudan oluşan Durumluk-Sürekli Kaygı Ölçeği nden oluşan bir anket formu tasarlanmıştır. Sorular hazırlanırken kendi toplum özelliklerimiz göz önüne alınmıştır. Verilere istatistiksel analizler uygulayabilmek için SPSS 20 paket programı kullanılmıştır. Öğrencilerin yanıtladığı anket formları bilgisayar ortamında SPSS e girilerek ara yüz oluşturulmuş ve analizler yapılmıştır İstatistiksel Veri Analizi İstatistiksel yöntemler, kullanılacak modelin tipi, modelde yer alan bağımlı (sonuç, tepki) ve bağımsız (kovaryat, etki, risk faktörü, açıklayıcı) değişken sayısına, değişkenlerin elde ediliş şekillerine ve değişkenler arasındaki ilişkilere, bağımlılık yapısına bağlı olarak değişir. Uygulanacak analiz tekniğini veya kurulacak modeli belirlemede, deneyin amacı ve değişkenlerin ölçü birimleri dikkate alınmalıdır. Modelde yer alan bağımlı değişken sınıflandırılmış veya sıralanmış ölçme düzeyinde ölçülmüş değişkenler ve bağımsız değişkenlerin nitel veya nicel ölçekle ifade edildiği durumlarda, söz konusu değişkenler arasındaki ilişkiler, parametrik ya da parametrik olmayan istatistiksel yöntemlerle araştırılmaktadır. Bu çalışmada yer alan istatistiksel veri analiziyle ilgili kavram, yöntem ve yorumlamalar [3] ve [4] yayınlarından faydalanarak verilmiştir Ölçme Aklımız ile gerçek dünyadaki olguları (nesne, olay, süreç, zaman, sıcaklık,...) anlamak isteriz. Olgu ile temas ölçme den geçmektedir. Gerçek dünyadan kendine konu edinmiş fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, astronomi, ekonomi, sosyoloji, psikoloji, vb. bilim dallarının ilgilendiği olgu ile teması ölçme vasıtasıyla olmaktadır. Uzunluk için standart olarak alınan bir birim ve bunun alt birimleri kullanılarak oranlama düşüncesi ile istenilen bir hassasiyete kadar ölçümler yapılmaktadır. Çubuklar veya şeritler üzerine sıfırdan başlayarak birimin katları ve alt birimleri işaretlenerek uzunluk ölçen ve çubuk metre, şerit metre gibi isimler taşıyan aletler yapılmaktadır. Bazı dürbünler uzaklık da göstermektedir. İçlerinde nasıl bir 2 109

110 alet vardır? Kütle için de standart bir birim alınmakta ve oranlama düşüncesi ile ölçümler yapılmaktadır. Kütle ölçen kefeli teraziler, yerçekimi kuvveti (ağırlık) ile ilgili moment eşitlenmesi düşüncesi üzerine kuruludur. Uzunluk, hacim, kütle, ağırlık ölçümlerinde standart bir birim ve bu birime göre oranlama söz konusudur. Böyle yapılan ölçümlere Oran Ölçeği nde yapıldı denir [5]. Zamanı ölçmede farklı bir yol izlenmektedir. Zaman için başlangıcı ve sonu belli bir aralık (zaman dilimi) alınıp ve bu aralığın kendisi veya eşit parçalara bölünmüş bir parçası birim olarak alınmaktadır. Sıcaklık ölçmede de benzer bir yol izlenmektedir. Örneğin, deniz seviyesinde suyun donma sıcaklığı 0, kaynaması 100 sayısına karşılık getirilip, (0,100) aralığının yüzde birlik bir parçası ile 1Celsius diye isimlendirilen bir birim oluşturulmaktadır. Bu birim ve alt birimleri ile (0,100) aralığının kendisi ve dışı ölçeklendirilmektedir. Sıcaklık ölçmede negatif değerler de çıkmaktadır. Bu şekilde oluşturulan bir ölçeğe Aralık Ölçeği (Interval Scale) denir. Oran Ölçeği ile yapılan ölçmelerde negatif değer olmaz, sıfır yok anlamına gelir. Aralık Ölçeği nde böyle değildir. Her iki ölçekte; daha büyük değer ölçülen şeyin daha büyük olduğu anlamına gelmektedir. Örneğin, 2 kg domatesin kütlesi 1 kg domatesin kütlesinden büyüktür, 2 0 C olarak ölçülen suyun sıcaklığı 1 0 C olanın kinden fazladır. Her iki ölçekle yapılan ölçmelerde elde edilen değerlerdeki (sayılardaki) sıralama, ölçülen özellik için de geçerlidir. Ancak, 2 0 C olarak ölçülen suyun sıcaklığı 1 0 C olarak ölçülen suyun sıcaklığının iki katıdır denemez. Oranlama Ölçeği nde böyle değildir, örneğin 2 kg olarak ölçülen domatesin kütlesi 1 kg olarak ölçülen domatesin kütlesinin iki katıdır [4], [5]. Renkler için beyaz-siyah-mavi-yeşil-sarı-kırmızı-kahverengi gibi bir ölçek oluşturup baktıklarımızı bunlardan birisi ile isimlendirmekteyiz. Böyle bir ölçeğe isimlendirme ya da Sınıflandırma Ölçeği (Nominal Scale) denir. Böyle ölçülen renkler için sıralama ve oranlamadan bahsedilemez. Ancak, renkler dalga boylarına göre değerlendirilirse bir sıralama söz konusu olabilir. İsimlendirme Ölçeği ile yapılan ölçümler için sıralama da söz konusu ise böyle bir ölçeğe Sıralama Ölçeği (Ordinal Scale) denir. Aralık ve Oranlama Ölçeğinde yapılan ölçümler Sınıflama ve Sıralama Ölçeğinde yapılan ölçümlere göre daha hassas olmaktadır. Belki bu sebepten dolayı Sınıflama, Sıralama, Oran, Aralık Ölçek leri yerine Sınıflama, Sıralama, Oran, Aralık Düzeyleri deyimi kullanılmaktadır. Ölçme yapanlar, kendi ihtiyacını karşılayacak şekilde bir ölçme düzeyi seçmekte ve imkânlar çerçevesinde bir alet kullanmaktadırlar [4]. Gerçek dünyadaki olguları anlama-anlatma, yani olguları modelleme çerçevesinde ölçme çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu dersin basında, olgu ile temas ölçme den geçmektedir, demiştik. Ölçme yapmak için bir ölçeğe ve ölçülecek özelliğe karşı duyargaç (sensör) bulunduran bir alete ihtiyaç vardır. ( 2.ders: ölçme) [5]. Kaygının düzeyini ölçmek için ise Spielberg Durumluk-Sürekli Kaygı ölçeği kullanılır, bu ölçeğe göre hesaplanan kaygı puanlarına göre kaygının düzeyi belirlenir Spielberger Durumluk-Sürekli Kaygı Ölçeği Durumluk kaygı, çevresel koşullara bağlı stresten dolayı ortaya çıkan, tehlike ya da tehdit durumlarında bireyin gösterdiği kompleks heyecansal reaksiyonların ifadesidir. Sürekli kaygı ise çevresel koşullardan bağımsız olarak, bireyin huzursuzluk, vesvese, endişe duyma, stres altında aşırı duyarlılık gösterme, yoğun heyecansal reaksiyonlarda bulunma eğilimidir [6]. Çalışmanın değişkenlerini oluşturan bir diğer ölçek ise Durumluk-Sürekli Kaygı Ölçeğidir. Spielberger ve ark. (1970) tarafından geliştirilen bu ölçek, her biri 20 maddeden oluşan Durumluk Kaygı Ölçeği (SDKÖ) ve Sürekli Kaygı ölçeği (SSKÖ) olmak üzere iki alt ölçekten oluşmaktadır. Ölçeklerin cevaplandırılmasında bir zaman sınırlaması yoktur. Durumluk Kaygı Ölçeği maddelerinde 3 110

111 ifade edilen duygu ya da davranışlar bu tür yaşantıların şiddet derecesine göre (1) hiç, (2) biraz, (3) çok, (4) tamamen gibi şıklardan birini işaretlemek suretiyle cevaplandırılır. Sürekli Kaygı Ölçeği nde ise, ifade edilen duygu ya da davranışlar sıklık derecesine göre (1) hemen hiçbir zaman, (2) bazen, (3) çok zaman, (4) hemen her zaman şeklinde işaretlenir [7]. Ölçekte iki tür ifade bulunur: Bunlara, doğrudan ya da düz (direkt) ve tersine dönmüş (reverse) ifadeler diyebiliriz [8], [9]. Doğrudan ifadeler; olumsuz duyguları, tersine dönmüş ifadeler ise; olumlu duyguları dile getirir. Bu ikinci tür ifadeler puanlanırken 1 ağırlık değerinde olanlar 4 e, 4 ağırlık değerinde olanlar ise 1 e dönüşür. Doğrudan ifadelerdeki 4 değerindeki cevaplar kaygının yüksek olduğunu gösterir. Tersine dönmüş ifadeler de ise; 1 değerindeki cevaplar yüksek kaygıyı, 4 değerindekiler düşük kaygıyı gösterir. Huzursuzum ifadesi doğrudan, Kendimi Sakin Hissediyorum ifadesi de tersine dönmüş ifadelere örnek olarak gösterilebilir. Bu durumda huzursuzum ifadesi için 1 ağırlıklı seçenek işaretlenmişse bu cevaplar yüksek kaygıyı yansıtmış olurlar [10]. Durumluk Kaygı Ölçeği nde, on tane tersine dönmüş ifade yer alır. Bunlar; 1, 2, 5, 8, 10, 11, 15, 16, 19 ve 20 nci maddelerdir. Sürekli Kaygı Ölçeği nde ise tersine dönmüş ifadelerin sayısı yedi adettir. Bunlar; 1, 6, 7, 10, 13, 16, 19 uncu maddelerdir. Doğrudan ve tersine dönmüş ifadelerin toplam puanı hesaplanır. Doğrudan ifadeler için elde edilen toplam puandan, tersine dönmüş ifadelerin toplam puanı çıkarılır. Bu sayıya önceden saptanmış değişmeyen bir değer eklenir. Durumluk Kaygı Ölçeği için bu değer 50, Süreklik Kaygı Ölçeği için ise 38 dir. En son elde edilen değer bireyin kaygı puanıdır. Her iki ölçekten elde edilen toplam puan değeri arasında değişir. Büyük puan yüksek kaygı seviyesini, küçük puan ise düşük kaygı seviyesini belirtir. Ölçeğin Türkçe geçerlik güvenirlik çalışması [11] tarafından yapılmıştır [9] Çalışmada Kullanılacak Öğrenci Sayısının İstatistiksel Olarak Yeterliliğinin Araştırılması Verilerin analizi sonucunda ortaya çıkarılacak sonuçların istatistiksel anlamda yeterli olması toplanan veri sayısına bağlıdır. Tabi ki bu sayının olabildiğince büyük olması sonuçların daha güvenilir olacağı anlamına da gelmektedir. Yeterli gücü elde etmek için gereken örnek sayısını hesaplamada önceki çalışmalarda bulunan durumluk ve sürekli kaygı ortalama ve standart sapması kullanılmıştır. Bu bağlamda yapılan süreklilik kaygısı için güç analizi sonucunda, testin gücü %90, tahmin ile parametre arasındaki fark 3 olduğunda bulunan minimum örneklem hacmi 145 olarak bulunmuştur. Bölümümüzde ki toplam 372 öğrenciden 165 ine anket yapılmıştır Değişkenler Öğrencilere e-posta yoluyla anket formunun doldurulması sağlanarak sosyodemografik bilgileri toplanmıştır. Öğrencilere cinsiyetleri, okudukları fakülte, bölüm ve sınıfları çoktan seçmeli soru şeklinde sorulmuştur. Öğrencilerin çalışıp çalışmadıkları, okudukları bölümü isteyerek tercih edip etmedikleri ve isteyerek devam edip etmedikleri Evet=1, Hayır=0 şeklinde nominal değişken olarak kodlanmıştır. Üniversite ve bölümleri ile ilgili memnun olmadıkları hususlar, çoktan seçmeli nominal değişken, akademik başarı düzeyleri Çok iyi =5, Çok kötü =1 olmak üzere 5 düzeyli sıralı değişken olarak kodlanmıştır. Üniversite eğitimi dışında sahip olunan avantajlar, Yabancı dil biliyorum =1, Mesleğimle ilgili kurslara katıldım =2, Staj yaptım =3 ve Yurt dışı deneyimim var =4 şeklinde nominal değişken olarak kodlanmıştır. Akademik başarı düzeylerinin ve sahip oldukları avantajların iş bulmalarındaki etkisi Hayır =0, Evet =1 ve Kararsızım =2 yine nominal değişken olarak kodlanmıştır. Öğrencilerin mezun olduktan sonra iş bulamadıkları süre içerisinde yapmak istedikleri kendilerine uygun seçeneklerden Askere gitmek =1, Yüksek lisans yapmak =2, Kamu sınavlarına hazırlanmak =3, Kurslara katılmak =4, Kendi işimi kurmak =5 olarak nominal değişkenler şeklinde tanımlanmıştır. Yaşadıkları yerleşim yeri değişkeni için Köy =1, Kasaba/İlçe =2 ve İl/Metropol =3 kodlaması yapılmıştır. Ebeveynlerin eğitim durumları okumayazma bilmeyen ve ilköğretim =1, lise, üniversite ve lisansüstü =2 olmak üzere 2 düzeyli sıralı değişken olarak kodlanmıştır. Yüksek enflasyon oranından dolayı Türkiye'de gelir düzeyi tespit etmek zor olduğu için aile geliri değişkeni, gelir <2000 ve gelir 2000 TL / ay olmak üzere iki düzeyli tanımlanıp gelir2 değişkeni olarak analizlerde kullanılmıştır. Annenin iş durumu Çalışıyor=1, 4 111

112 Çalışmıyor=0 şeklinde nominal değişken olarak alınmıştır. Öğrencilerin aylık harcamaları, harcama < 250 TL/ay ve harcama 250 TL/ay olmak üzere iki düzeyli sıralı değişken olarak tanımlanmıştır. Üniversite eğitimi boyunca kalınan yer değişkeni Aile yanı =1, Akraba yanı =2, Arkadaş ile evde =3, Tek başına evde =4, Devlet yurdu =5, Özel yurt =6 şeklinde nominal değişken olarak kodlanmıştır. Durumluk kaygı puanı <50 ve >=50 olmak üzere iki düzeye ayrılarak durumluk2 değişkeni tanımlanmıştır İstatistiksel Veri Analizi Genel olarak hipotez, kitle dağılımı ile ilgili öne sürülen bir önermedir. Örneğin, kitle dağılımı Normaldir ya da kitle dağılımının ortalaması sıfırdır gibi önermeler birer hipotezdir. Hipotez testi, ortaya atılan bu iki hipotezden hangisinin gözlenen örneklem değerleri ile desteklediğinin ortaya çıkarılmasıdır [12]. Doğru bir sonuç elde edebilmek için doğru test seçilmelidir. Her bir önemlilik testinde bazı varsayımlara uyulur, bazılarına uyulmaz. Ancak hangi varsayımlara uyulduğu bilinir. Varsayımlar bir testin hangi koşullar altında geçerli olduğunu belirler. Parametrik testlerde verilerin Normal dağılıma sahip kitleden alındığı, grupların varyanslarının homojen olduğu gibi varsayımlar yapılır. Verilerin seçildiği kitlenin (dolayısıyla örneklemin) dağılımları Normal dağılım olmadığı zaman parametrik test sonucu hatalı olur. Bu varsayımların bozulup bozulmadığı, varyansların homojenliği Levene Testi ile Normal dağılıma uygunluk ise Kolmogorov-Smirnov Testi ile araştırılabilir. Parametrik olmayan testler aşağıdaki üç durumda kullanılmalıdır: 1- Verilerin ölçüm tipi Nominal veya ordinal yapıda ise, 2- Veride uç değerler varsa 3- Veriler ölçmeyle elde edilmiş sayısal değerler ama buna karşın dağılımları Normal dağılım değil ise Ayrıca, parametrik olmayan bir test yapmadan önce verilere uygun bir dönüşüm uygulanmalı (logaritmik, karekök, açı, ters dönüşüm gibi) ve bu dönüşüm sonucunda elde edilen yeni verilerin dağılımının Normal olup olmadığı bir daha kontrol edilmelidir. Örneklem genişliği (çok) büyük olduğu zaman (Merkezi Limit Teoremi nin bir sonucu olarak ) parametrik testler iyi sonuç verir. Çünkü örnek genişliği büyük olunca parametrik testler Normal dağılımdan sapmalara karşı dayanıklıdır. Diğer bir deyişle, parametrik olmayan testlerde çoğu kez hiçbir varsayım aranmaz. Örneklerin seçildiği evren ile ilgili varsayımların bozulması söz konusu değildir. Hem varsayımların sağlanamadığı ölçümle elde edilmiş verilere hem de sayımla belirlenen sıralama düzeyinde ölçülmüş verilere uygulanabilir. Her parametrik testin en az bir parametrik olmayan test karşılığı vardır. Ancak unutulmamalıdır ki gerekli ön şartlar veya varsayımlar yerine geldiği takdirde en iyi bir parametrik olmayan testin bir parametrik teste nazaran etkenliği daha azdır. Bu çalışmada önemli olan değişkenleri belirlerken katsayıların önemlilik testlerindeki olasılığın 0.05 ten küçük olmasına dikkat edilmiştir. Çünkü pratikte önemlilik testlerinde testin anlam düzeyi (I. tip hata için üst sınır) olarak 0.05 değeri yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Parametrik olmayan testlerden biri olan Ki-kare testi, oluşturulan çapraz tablonun satır ve sütunlarına yerleştirilen değişkenlerin bağımsız olup olmadığını test etmede kullanılır. Fakat ilişkinin kuvveti ve yönü hakkında bir fikir vermez. Ki-kare bağımsızlık testlerinde ise aynı bireylerin iki farklı kategorik yapıdaki değişkenleri arasındaki ilişkiler araştırılır. Bu tip testlerde oluşturulacak çapraz tabloların satır ve sütun sayıları aynı veya farklı olabilir. Çünkü satır ve sütunlara yerleştirilen özellikler farklı olup aynı veya farklı sayıda kategori içerebilir. Eğer oluşturulan çapraz tabloda satır ve sütunlarda yer alan değişkenler Nominal ise bu iki değişken arasındaki ilişkinin derecesinin ortaya konmasında Phi ve Cramer's V istatistikleri kullanılır. Her iki 5 112

113 istatistiğin dağılımı ki-karedir. Gamma istatistiği ise, iki tane ordinal değişken arasındaki ilişkinin simetrikliğinin veya uyumunun bir ölçüsüdür. Dolayısıyla iki ordinal değişken arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Değeri 1 ile +1 arasında değişir. Eğer iki değişken arasında ters yönde bir uyum var ise değeri 1, tam uyum varsa değeri +1 olur. Bu katsayı özellikle ikiden çok kategori içeren ordinal değişkenler arasındaki uyumu ölçmede kullanılır. Lojistik regresyon analizinin kullanım amacı, bağımlı değişkendeki varyasyonu en iyi açıklayan veya bağımlı değişkenin çeşitli seviyelerini birbirinden ayırt etmede etkili olabilecek bağımsız değişkenlerin seçimidir. Lojistik regresyon modellerinde bu değişkenler genel olarak risk faktörleri olarak adlandırılır. Lojistik regresyon modeli başta sağlık ve davranış bilimleri olmak üzere hemen hemen bütün bilim dallarında bağımlı değişkenin var-yok, evet-hayır gibi iki seviye (binary veya dichotomous) veya ikiden çok seviye (polychotomous) ile ifade edildiği sıralayıcı veya sınıflayıcı ölçekteki verilerin bağımsız değişkenlerle olan ilişkilerini belirlemede kullanılır. Sadece bir tane bağımsız değişken içeren tek değişkenli lojistik regresyon modelinde, katsayının ve katsayıya ait standart hatanın tahmini yapılmakta ve katsayının önemlilik testinde olabilirlik oran testi Wald istatistiği, Wald istatistiğinin olasılığı (P-değeri), teklik oranı ( ˆ exp( ˆ ) ve teklik oranına ait %95 ihtimalli güven sınırları değerlendirilerek yorumlanır. Testi sonucunda p<0.05 bulunuyorsa o değişken biyolojik önemi olan bir değişken yani bir risk faktörü olarak belirlenir [8]. Doğrusal regresyon analizi, iki ya da daha çok değişken arasındaki ilişkinin yapısını inceler. Bağımlı (açıklanan) değişken ile bir ya da daha fazla bağımsız (açıklayıcı) değişken arasında kurulan modeldeki parametreleri tahmin ederek, bağımsız değişkenlerin belirlenen değerleri için bağımlı değişkenin alacağı değeri tahmin etmeye çalışır. Diğer bir deyişle regresyon analizinde asıl amaç, bağımsız değişkendeki bir birimlik artışa karşı, bağımsız değişkenlerdeki kadarlık değişimi tahmin etmektir [13]. 3. BULGULAR Araştırmaya katılan öğrencilerin %46.7 kız, %53.3 erkektir. Öğrencilerin 38 i (%22.8) 1. sınıf, 48 i (%28.7) 2. sınıf, 50 si (%29.9) 3. sınıf ve 31 i (%18.6) 4. sınıfta okumaktadır. İstatistik Bölümü öğrencilerinin %76.6 sının bölümlerini isteyerek tercih ettiği, %84.4 ünün bölümlerine isteyerek devam ettiği belirlenmiştir. Öğrencilerin %59.9 u akademik başarı düzeylerinin ileride iş bulmada etkili olacağını düşünmektedirler. Öğrencilerin %29 u mesleği ile ilgili kurslara katıldığını ve staj yaptığını belirtmiş, bu öğrencilerin %52.08 inin de sürekli kaygı düzeyinin yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca öğrencilerin %42 si yabancı dil kursuna gittiklerini belirtmiş, bu öğrencilerin de %46.47 si yüksek kaygı düzeyine sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece öğrencilerin %69.5 i sahip oldukları avantajların iş sahibi olmada etkili olacağını düşünmektedir. Ayrıca öğrencilerin 80 inin (%47.9) şimdiye kadar hiç iş deneyimi yokken, 87 si (%52.1) iş deneyimine sahip olduğu görülmüştür. Durumluk ve Sürekli kaygı puanlarının normal dağılıma sahip kitleden gelip gelmediğini araştırmak için Tek Örneklem Kolmogorov-Simirnov Testi yapılmıştır. Bu teste göre durumluk kaygı ve sürekli kaygı puanlarının dağılımının normal dağılıma uygun olduğu görülmüştür (sırasıyla, P=0.198, P=0.546). Bu nedenle kaygı puanları bakımından gruplar arası farklılığın araştırılmasında t-testi kullanılmıştır. Cinsiyet bakımından kaygı düzeyleri arasında farklılığın olup olmadığının araştırılmasında t-testi kullanılmıştır. Buna göre, kız öğrencilerle (46, ), erkek öğrencilerin ( ) Sürekli Kaygı Puanları arasında anlamlı fark bulunmuştur (P=0.002). Çalışmaya katılan kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha fazla mesleki gelecek kaygısı taşıdığı belirlenmiştir (Tablo 1)

114 Tablo 1. Cinsiyete Göre Durumluk ve Sürekli Kaygı Puanlarının İstatistikleri Değişkenler n % Durumluk Kaygı Puanı Ortalaması X sd Sürekli Kaygı Puanı Ortalaması X sd Cinsiyet Kız , Erkek Levene Testi (Varyansların eşitliği P=0.013 F=6.288 varsayımı altında) t-test P =0.67, t= P=0.002, t=3.228 Çalışıyor musunuz? Evet Hayır Levene Testi (Varyansların eşitliği P=0.083 F=3.038 varsayımı altında) t-test P=0.033, t= P=0.903, t=0.122 Ayrıca okurken aynı zamanda bir iş yerinde çalışan ve çalışmayan öğrencilerin kaygı düzeyleri arasında anlamlı bir faklılık olduğu t-testi ile bulunmuştur. Çalışan ve çalışmayan öğrencilerin Sürekli Kaygı Puanları arasında anlamlı farklılık görülmezken (P=0.903, t=0.122), Durumluk Kaygı Puanları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur (P =0.033, t=-2.145). Levene testi sonuçlarına göre varyansların eşit olduğu varsayımı yapılmıştır (P=0.083, F=3.038) (Tablo 1). Tablo2. Durumluk2 Değişkeni ile Bazı Kategorik Değişkenlerin Ki-Kare Analizi Sonuçları Pearson nın Ki-Kare P- Değişkenler sd Değeri değeri a Cinsiyet Gelir Aylık harcama Öğrencini çalışma durumu Annenin eğitim durumu Babanın eğitim durumu Annenin çalışma durumu * a P- Ki-kare testine dayalı p değeri; *P < 0.05 anlamlı. Tablo 2 de verilen sonuçlara göre durumluk kaygısı <50 ve 50 olarak kategorik değişken olarak alınan durumluk2 değişkeni ile diğer kategorik değişkenlerin çapraz tablo sonuçlarına göre sadece annenin çalışma durumu ile durumluk2 değişkeni ilişkili bulunmuştur (P=0.044, Gamma değeri 0.447). Bu nedenle durumluk2 bağımlı değişkeni ile anne çalışma durumu bağımsız değişkeni arasındaki ilişki lojistik regresyon analizi ile incelendiğinde Tablo 3 de verilen sonuçlar elde edilmiştir

115 Tablo 3. Durumluk2 Bağımlı Değişken İken Tek Değişkenli Lojistik Regresyon Analizi Sonuçları %95 lik güven ˆ SE( ˆ ) Wald sd P-değeri ( ˆ ) aralığı için Anne çalışma durumu * (1.003, 6.833) Sabit *.098 P-değeri lojistik regresyon analizine dayalı ; *P < 0.05 anlamlı. Lojistik regresyon modeli kullanılarak durumluk kaygısı olan katılımcıların doğru sınıflandırma oranları, % 88 olarak bulunmuştur. Annesi çalışmayan bir öğrencinin annesi çalışan bir öğrenciye göre durumluk kaygısının 50 puanın üzerinde olma riski kat daha fazla bulunmuştur (Tablo 3). Ancak sürekli kaygı2 değişkenini açıklamakta annenin çalışma durumunun etkisi görülmemiştir (P=0.640). Ayrıca durumluk kaygı puanının sürekli kaygı puanı üzerine doğrusal regresyonuna bakıldığında durumluk kaygı puanı bir puan arttığında sürekli kaygı puanının puan arttığı görülmüştür (P<0.00) (Tablo 4). Tablo 4. Sürekli Kaygı Puanı Üzerine Durumluk Kaygı Puanının Regresyon Analizi Sonuçları ˆ SE( ˆ ) t P ˆ için 95% lik güven aralığı Sabit Durumluk kaygı puanı Durumluk ve Sürekli kaygı puanlarının hesaplanmasında kullanılan değişkenlerin (soruların) düzeyleri (cevapları) 1-4 puan arasında değiştiği kullanılan ölçeğin güvenilirliği için yapılan Cronbach's Alfa testi sonuçları sırasıyla ve bulunmuştur. Buna göre kullanılan ölçeğin güvenilir olduğu görülmüştür. Öğrencilere, üniversite ve okudukları bölüm ile ilgili memnuniyetsiz oldukları durumlar sorulduğunda, en çok (%52) üniversitedeki kantin ve kafeteryalardan memnun olmadıklarını ifade etmişlerdir. Diğer memnun olmadıkları hususların dağılımı ise Tablo 5 te verilmiştir. Tablo 5. Öğrencilere üniversite ve bölümle ilgili memnun olmadıkları hususlar sorulduğunda verdikleri yanıtların dağılımı Üniversite ve bölüm ile ilgili memnun olunmayan durumlar Sayı* % Kampustaki kantin ve kafeteryalar Fakülteye ulaşım Üniversitedeki yemekhaneler Rehberlik ve yönlendirme hizmetleri Bölümün zorluğu Yurt, pansiyon, apart, vb * Verilen sayılar öğrenciler birden fazla seçeneği işaretlediği için 167 den fazladır

116 4. SONUÇ VE TARTIŞMALAR Türkiye de çeşitli üniversitelerin öğrencileri arasında aynı ölçek kullanılarak yapılan kaygı durumlarının değerlendirildiği çalışmalar mevcuttur. Muğla Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü birinci sınıf öğrencilerinin durumluk kaygı puan ortalaması 47.30±4.39, sürekli kaygı puan ortalaması ise 47.19±5.11 olarak saptanmıştır. Uludağ Üniversitesi son sınıf öğrencileri arasında yapılan çalışmada öğrencilerin durumluk ve sürekli kaygı düzeyleri sırasıyla, 41.67±10.60 ve 42.08±8.53 olarak bulunmuştur. Üniversite öğrencilerinin kaygı düzeylerinin öğrenim görülen bölüme, sosyal ve coğrafik çevreye göre değişebildiği görülmektedir [7]. Yapılan anket çalışması sonucunda öğrencilerin sürekli ve durumluk kaygı düzeyleri arasında pozitif korelasyon bulunmuştur. Cinsiyet bakımından kaygı düzeyleri arasında farklılığın olup olmadığının araştırılmasında kız öğrencilerle erkek öğrencilerin Sürekli Kaygı Puanları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Sonuç olarak çalışmaya katılan kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha fazla mesleki gelecek kaygısı taşıdığı belirlenmiştir. Çalışan ve çalışmayan öğrencilerin Sürekli Kaygı Puanları arasında anlamlı farklılık görülmezken, Durumluk Kaygı Puanları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur. Annesi çalışmayan bir öğrencinin, annesi çalışan bir öğrenciye göre durumluk kaygısının 50 puanın üzerinde olma riski kat daha fazla bulunmuştur. Ayrıca durumluk kaygı puanı bir puan arttığında sürekli kaygı puanının puan arttığı görülmüştür. KAYNAKLAR 1. Kıcır B. (2010). Üniversite Son Sınıf Öğrencilerinde İşsizlik Kaygısı: Psikolojik Etmenler Açısından Bir İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, A.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 2. Dereli F., Kabataş S. (2009). Sağlık Yüksekokulu Son Sınıf Öğrencilerinin İş Bulma Endişeleri ve Umutsuzluk Düzeylerinin Belirlenmesi, Yeni Tıp Dergisi, 26: Hosmer DW, Lemeshow S. (2000). Applied logistic regression. 2nd ed. New York (NY): Wiley. 4. Özdamar, K. (2010). İstatistiksel Veri Analizi, Kaan Kitapevi, Ankara. 5. Öztürk, F. (2012). İST 101 Olasılık ve İstatistiğe Giriş I Ders Notları, 2.ders: Ölçme, (erişim tarihi ). 6. Özgül F. (2003). Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğrencilerinde Durumluk ve Sürekli Kaygı Düzeyleri, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sivas. 7. Deveci S. E., Çalmaz, A., Açık Y. (2012). Doğu Anadolu da yeni açılan bir üniversitenin öğrencilerinde kaygı düzeylerinin sağlık, sosyal ve demografik faktörler ile ilişkisi, Dicle Tıp Dergisi, 39 (2): Canbaz S., Sünter A.T., Aker S., Pekşen Y. (2007). Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Kaygı Düzeyi ve Etkileyen Faktörler, Genel Tıp Dergisi, 17(1): Bayar K., Çadır G., Bayar B. (2009). Hemşirelik Öğrencilerinin Klinik Uygulamaya Yönelik Düşünce ve Kaygı Düzeylerinin Belirlenmesi, TAF Preventive Medicine Bulletin, 8(1):

117 10. Dursun S., Aytaç S. (2009). Üniversite Öğrencileri Arasında İşsizlik Kaygısı, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 28(1): Öner, N., Le Compte, A. (1985). Durumluluk/Sürekli Kaygı Envanteri El Kitabı. (İkinci Baskı), Boğaziçi Yayınları, İstanbul. 12. Öztürk F., Akdi Y., Aydoğdu H., Karabulut İ. (2006). Parametre Tahmini ve Hipotez Testi, Bıçaklar Kitapevi, Ankara. 13. Apaydın A., Kutsal A., Atakan C. (1994). Uygulamalı İstatistik, Kılavuz Yayınevi, Ankara

118 JEOLOJİK MİNERAL DENTRİTLERİNİN OLUŞUMU (FORMATION OF JEOLOGICAL MINARAL DENTRITES ) Mehmet BAYIRLI 1 ve Necmettin ERDOĞAN 2 1 Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Fizik Bölümü, Balıkesir, Türkiye 2 Aksaray Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Maden Mühendisliği Bölümü, Aksaray, Türkiye Tel: , Fax: , mbayirli@balikesir.edu.tr ÖZET: Doğal mineral dentritleri kendiliğinden oluşan basit kristallerdir. Onlar doğada görüntü güzelliğine sahiptirler. Ancak, bunların oluşum mekanizmaları ve topolojik özelliklerinin belirlenmesi ile ilgili çalışmalar merak konusudur. İlgili kapsamda bu çalışmada mineral dentritlerinin temsilleri bilgisayar algoritması ile üretilmiştir. Bu amaç ile mineral dentritlerinin temsilleri bilgisayar algoritması ile üretildi. Elde edilen sonuçlar, doğal ve gerçek kümeler ile karşılaştırılmıştır. Ölçekleme metodu ve kutu-sayma algoritması kullanılarak, N(ε)~ε -D bağıntısı ile mineral dentritlerinin fraktal boyut değerleri hesaplanmıştır. Mineral dentritlerinin fraktal boyut değerleri, simülasyon ile üretilenler için ve kireç taşı, agat, manyezit cevheri yüzeyi, ara yüzeyleri ve quartz cevheri için de aralığında değişmektedir. Ayrıca, son olarak bu çalışmada mineral dentritlerin oluşumunu açıklayan hipotez ve çalışmalar özetlenmiştir. Anahtar kelimeler: Fraktal, Fraktal boyut; doğadaki örüntüler, Nümerik çözümleme. ABSTRACT: Natural mineral dendrites are self-forming simple crystals. They pose a picturesque beauty in the nature. Studies focusing on their formation mechanisms and determining their topological properties are still of great interest. In view of that the main objective of this study has been set to produce representations of mineral dendrites by means of a computer algorithm. The results obtained have been compared to the natural and real clusters. The fractal dimensions of mineral dendrites have been calculated in connection with the N(ε)~ε -D by using the scaling method and the box-counting algorithm. Fractal dimension values of the clusters generated via simulation are found to vary between and 1.733, while that range has been found to vary between and for the mineral dendrites on the surface of limestone, agate, magnesite ore surface, and quartz ore. Finally, hypotheses and studies that explain the formation of mineral dendrites have also been summarized in this study. Keys Words: Formation of mineral dendrites, Fractals in nature, Fractal dimension, Numerical computation. 1. GİRİŞ Tabiatta kendiliğinden desen oluşumunun en güzel ve tanınan örnekleri, biyolojik sistemlerdeki oluşumların dışında jeolojik kristal büyümede görülür [1]. Mineral dentritleri (MD) bunların doğada en yaygın örneğidir [2, 3]. Bulundukları doğal ortamların fiziksel ve kimyasal şartlarına göre yapılar dentritik, salkım desenli, iğne, ağaç ve yoğun morfolojiye sahip olabilir [4]. Farklı kaotik ortam koşulları olmasına rağmen bu yapıların simetrik veya yarı simetrik özellikler göstermesi bilim insanlarının dikkatini çekmektedir. Bunların doğal oluşum mekanizmalarının belirlenmesi ilgili pek çok araştırma yapılmıştır [1, 2]. Ancak, günümüze kadar yapıların lineer olmamasından dolayı bu konu ile ilgili tartışmalar yapıla gelmektedir [5]. Böyle kaotik sistemlerin oluşumunun belirlenmesi deneysel, ölçekleme veya bilgisayar kullanılarak Monte Carlo simülasyon yöntemi gibi stokastik yaklaşımlarla incelenmektedir [6-9]. MD lerin genel görünümünden dolayı mangan ve demir dentritlerinin genetik yapısının bilinmesi, jeolojik oluşumun anlaşılmasında, farklı bir bakış açısı sunacaktır. Ancak, MD kümelerinin yapısının ve oluşum mekanizmalarının belirsizliği ve ekonomik değerinin olmamasından dolayı jeologlar tarafından oldukça önemsiz yapılar olarak belirtilmektedir. Hatta cevherlerin değerlendirilmesi esnasında eser madde alarak

119 Mehmet BAYIRLI, Necmettin ERDOĞAN kabul edilmektedir. Gerçekte, makroskobik gözlemler sonucunda MD leri bulunduğu fiziksel ortamdan soyutlandığında tanecik kümesi veya cluster, küme olarak tanımlamak mümkündür. Genellikle bazı çalışmalarda yanlış bir öngörü ile pseudo fossils olarak tanımlanmaktadır. Ancak, bunların genel yapısının gizeminden dolayı mineralojik genetik kodları ve oluşum mekanizmalarının bilinmesi, bilime önemli bir katkı sağlayabileceği düşünülmektedir. Mineral dentritleri, fraktal temelli örüntülerdir [3]. MD lerin oluşumu ve hesaplanan topolojik fraktal boyut değerleri ile ilgili bilimsel kaynaklarda çok az bilgi bulunmaktadır. Bu çalışmada, MD kümelerinin yapısı ve oluşum mekanizmaları ile ilgili varsayımlar, sürekliliğe ait kararsızlığını destekleyen hipotezler tartışılmaktadır. Bu amaçla; farklı morfolojili MD küme temsilleri, difüzyonla sınırlı kümeleşme modeli algoritması kullanılarak MC simülasyon tekniğiyle üretilmiştir. Bunlar, farklı numune yüzeyinde oluşmuş doğal MD kümeleri ile benzerlikler araştırılmaktadır. Ayrıca, hem simülasyon hem de doğal yapıların morfolojik benzerlikleri referans alınarak, topolojik fraktal boyut değerleri ölçekleme yöntemi ve kutu sayma algoritması ile hesaplanarak karşılaştırılmıştır. Bu çalışma, doğal kristalleşmenin jeoloji ve topolojisi ile ilgilenen bilim insanları için yaralı olabilir. 2. MİNERAL DENTRİTLERİNİN OLUŞUMU Manyezit cevheri, hidrotermal maden yatağı oluşumu grubuna girer. Hidrotermal maden yatağı oluşumu; dünyanın oluşumu esnasında, magnezyum iyonları içeren hidrotermal suların, serpantin ana kayacının kırık ve çatlaklarında çökelmesi, yığışması sonucunda oluştuğu ifade edilmektedir. Manyezit cevheri; manyezit ana minerali ile birlikte silika bileşikleri, kalker, dolomit ve hematit minerallerinin bir araya gelerek oluşturdukları mineral topluluklarına verilen isimdir [5]. Oluşum ortamına bağlı olarak değişmek kaydıyla genel olarak, %85-90 manyezit minerali ile %10-15 diğer geriye kalan minerallerinden oluştuğu söylenebilir. Buna göre tipik bir manyezit cevherinin kimyasal kompozisyonu; MgO: %46-47, SiO 2 : % , CaO: % , Fe 2 O 3 : % , Al 2 O 3 : %0.05, CO 2 : %44-46 şeklinde verilebilir [5]. Manyezit cevherinin yüzeyinde bulunan siyah noktalı desenler, madencilik ve mineralojik açıdan mangan dentritleri olarak isimlendirilmektedir. MD, manyezit cevherinin oluşumu sırasında cevherin ara yüzeylerinde oluştuğu gözlenmiştir. Mangan oksit (MnO), manyezit cevheri içerisindeki oranı eser miktardadır. Budan dolayı cevherin kimyasal analizi yapıldığında MnO miktarı ihmal edilmektedir. MnO miktarının cevher içerisindeki oranı, %1 lerin üzerine çıktığı durumlarda, bu cevherden yapılan refrakter malzemelerin, ötektik noktasını düşürerek, malzemenin refrakterlik özelliğini azalttığı gözlenmiştir [6]. MD yapıları genel bir yaklaşımla, Potter ve Rossman (1979) tarafından belirtildiği gibi, kireç taşı, manyezit cevheri ve quarz yüzey ve ara yüzeylerinde çökelme ve difüzyon ile oluşurlar [7, 8]. Bunlar literatürde Pyrolusite Dentrites ve bütün doğal tarih müzelerinde sergilenen hidrotermal alanda mangan oksit ve demir oksit iyonların indirgenmesi ile kristalize olan ve ağaca benzeyen yapılar mineral (mangan) dentritleri olarak isimlendirilmektedir [9-15]. MD şaşırtıcı bir şekilde ağaç ve maki yapısına benzediği için Mandelbrot (1982) tarafından fraktal karakterli objeler olarak tanımlanmaktadır [15]. Yani, MD kümeleri değişmez ölçekli yapıdadır. Ancak, Swartzlow (1934) makroskobik gözlemlerde simetrik görünmesine rağmen mikroskobik gözlemlerde dalların çatlakları ve kenar yapılarında düzensizliklerin daha çok ortaya çıktığını gösterdi. Bu çalışma ile mikroskobik olarak incelendiğinde daha detaylandırılmış bölge ve dalların çatlakları ve kenarların düzensizliğinin daha çok belirginleştiğini ortaya çıkarılmıştır. Bu araştırmacı, epigenik çevredeki buharlaşan hidrotermal suyun bulunduğu ortaların yüzey geriliminden dolayı çözülmüş materyalin rasgele dağılımı ile kristalleşerek dentritlerinin oluşabileceğini önerdi. Schoedler (1851), Swartzlow tarafından referans gösterildiğine göre MD benzeri yapıları iki cam mikro sürgü arasına sıkıştırılmış kil tabakaların baskısı ile bu yapıları deneysel çalışma ile üretmeyi başardı [6]. Şekil 1. (A) Manyezit cevheri yüzeyinde bulunan mangan dentritleri (Örnek Kütahya ili Kümaş Manyezit işletmesi ham madde üretim alanından alınmıştır). (B) Quarzt içinde demir içerikli mineral dentritleri (Bu örnek Almanyadaki Solnhofen 119

120 Jeolojik Mineral Dentritlerinin Oluşumu bölgesinden) [10]. Ölçek 5 pixel alınmış ve resim üzerinde gösterilmiştir. MD kümelerinin oluşum mekanizmasını açıklamak için bir çok bilgisayar simülasyon algoritması önerilmiştir [9-11]. Bunlar biri, Chopard ve ark. (1991) MD kümelerinin oluşumu için kontrollü difüzyon reaksiyonları ile açıklanabileceği ile ilgili hipotezini ortaya koydu [9]. Bir boyutta MD yapılarını açıklamak için yüzey çatlaklarının içine çökelen mangan iyonlarının kimyasal işlemi aşağıdaki kimyasal reaksiyon ile tanımlanabilir. Mn +4 +2O -2 4MnO 2 Bunu temsil etmek için kare örgü üzerinde difüzyona uğrayan ya da çökelen A ve B iki tür farlı parçacık düşünülebilir. A ve B türü rastlantısal olarak hareketi esnasında aynı örgü gözüne geldiğinde C(A+B C) şeklinde reaksiyona girer. Ayrıca C parçacıkları D(kC D) oluncaya kadar difüzyon devam eder. Sonuçta D siyah bir görünüm ile kristalize olur. İki farlı koşul C nin D ye dönüşmesine yol açar. Önce aynı gözde rastlantısal olarak C tipin en az k kadar parçacık karşılaştığında çökelme olur ve C parçacıkları D yapısı şekline dönüşür. Sonra, bir C parçacığı siyah göze D ye en yakın komşu olduğu zaman dentritik yapı ile kümeleşir. Eğer A ve B türü başlangıçta uzaydan ayrılarak küme etrafındaki boş göze uğrarsa böyle bir reaksiyon-difüzyon işlemine yapının etrafında sebep olacaktır. Eğer A ve B nin (ρ A ve ρ B ) konsantrasyonu sistemden uzaklaşan bir değerde ise D parçacıkları kümeden ayrılır. Ortamda kümenin büyüme hızı ve reaksiyon bölgesinde üretilen C parçacıkların oluşması üzerinde ve ρ A, ρ B konsantrasyon değerleri dentrit yapılarının oluşumunda önemli rol oynar. Dentrit yapıda oluşan toplam kütle miktarı A ve B parçacıklarının reaksiyonları tarafından salınan C parçacığı miktarına bağlıdır. Diğeri ise MD kümelerinin oluşum mekanizması ilgili Witten ve Sender tarafından tanımlanan difüzyon ile sınırlı kümeleşme modeli, dentritik yapıların temsillerini geometrik olarak elde edilebileceğini göstermiştir [11]. Bu modellerde kare örgü merkezine yerleştirilen bir parçacık etrafında diğer parçacıkların rasgele yürüyüşlerine farklı kurallar tanımlanmakta ve rasgele yürüyen parçacıklar merkezi parçacığa eklenerek mineral dentrit temsilleri bilgisayar ortamında üretilmektedir [6]. Algoritma ile tanımlanan yaklaşım oluşum mekanizmasını tanımlayabileceği kabul edilmektedir. Ancak bu modeller gerçekte MD kümelerinin kristalleşmesi esnasında mikroskobik olarak fiziksel ve kimyasal nasıl bir olayın gerçekleştiği ile ilgili bir yaklaşımı ortaya koyamamaktadır [3, 12]. Gerek simülasyon ile üretilen, gerekse doğal küme temsilerini tanımlamak için ölçekleme yöntemi kullanılarak fraktal boyut değerleri hesaplanmaktadır [13]. Geometrik yapı özellikleri referans alınarak, iki boyutlu uzayda oluşan mineral dentritleri sekiz farklı grup, diğer bir çalışmada ise bir boyutlu mineral dentritleri dokuz farklı gruba ayrılarak incelenebileceği önerilmektedir [14]. Ayrıca reel yapıların simülasyon parametrelerini hesaplama için nümerik metot önerilmiştir [12-14]. 3. YÖNTEM VE BULGULAR MD yapılarının bilgisayar kullanarak temsillerini elde etmek için yukarıda tanılanan oluşum mekanizması, difüzyonla sınırlı kümeleşme algoritması ile lineer kare örgü boyutu L ve taneciklerin yapışma olasılığı parametresi, t, kullanılarak elde edilmektedir [11]. Yapışma olasılığı parametresi t kare örgü gözünde oluşan fiziksel olayları ve kimyasal reaksiyonları oluşturduğu dinamikleri ayrıntısız olarak temsil etmektedir. Simülasyonlar keyfi N parçacık sayılı ve farklı L lineer boyut değerlerli kare örgü üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bilgisayar MD kümelerinin yaklaşık temsilleri üretilerek Şekil 2 de gösterilmiş ve sekiz farklı yapıda üretilen MD küme temsilleri MDs-A ve MDs-H kadar sıralanarak sunulmaktadır. MDs-A, MDs-B, MDs-C ve MDs-D küme temsilleri kare merkezine yerleştirilmiş merkezi çekirdek etrafında geometrik olarak kristalleşmeyi temsil etmektedir. MDs-E ve MDs-F numune yüzey üzerinde bulunan çatlak ve çatlak ile eklemli alt ara yüzeylerdeki kristalleşmeyi temsil etmektedir. MDs- G ve MDs-H ise iki farlı numune (kayaç) arasından numune ara yüzeylerine sızıntı sonucu oluşan kristalleşmeyi temsil eder. Bu küme temsiller için sistematik bir yöntem takip edilmemiş, sadece tanımlanan simülasyon algoritması ile farklı morfolojiye sahip kümelerin üretilebileceği MDs-A MDs-C MDs-E MDs-G MDs-B MDs-D MDs-F MDs-H 120

121 Mehmet BAYIRLI, Necmettin ERDOĞAN gösterilmektedir. Şekil 2. Tanımlanan algoritma ile üretilen MD küme temsilleri ve parametreleri. Merkezi çekirdek etrafındaki kristalleşme küme temsilleri için MDs-A: L=600, N= , t=0.037, MDs-B: L=400, N= , t=0.05, MDs-C: L=300, N=3.10 3, t=0.01, MDs-D: L=400, N=5.10 3, t=0.05. Numune yüzeyindeki çatlak ve ara yüzeydeki oluşan yapılar için, MDs-E: L=300, N=5.10 3, t=0.01, MDs-F: L=300, N=3.10 3, t=1. İki numune arası sızıntıdan dolay ise MDs-G: L=300, N=5.10 3, t=1 ve MDs-H: L=300, N=5.10 3, t=0.07. Simülasyon ile elde edilen sonuçları reel yapılar ile karşılaştırmak için doğal farklı morfolojik kristalleşmelerin bulunduğu yapılar Balıkesir ilinin, Karağaç beldesindeki taş duvar süslemesi taşı satan bir ticari işletmenin deposundan toplanmıştır. Doğal MD küme görüntüleri tarayıcı kullanılarak bilgisayar ortamına taşındı. Bunlar, Şekil 3 de gösterilmekte ve sekiz farklı morfolojik yapıdaki MD kümeleri MDg-A ve MDg-H kadar sıralanarak sunulmaktadır. MDg-A, MDg-B, MDg-C ve MDg-D manyezit cevheri yüzeyinde herhangi keyfi yerleştirilmiş merkezi çekirdek etrafında geometrik olarak kristalleşmeyi göstermektedir. MDg-E ve MDg-F numune yüzey üzerinde bulunan çatlak ve çatlak ile eklemli alt ara yüzeylerdeki kristalleşmiş kümelerdir. MDg-G ve MDg-H ise iki farlı kayaç numune arasından numune ara yüzeylerine sızıntı sonucu oluşan kristalleşmeyi göstermektedir. Bilgisayar simülasyonu ile üretilen MD temsilleri ve farklı geometrik yapıya sahip MD küme görüntülerinin fraktal boyut değerlerini hesaplamak için görüntüler, 8-bit değerli BMP (ikili) resim formatına dönüştürülerek yapı dışı görüntüler temizlenmiştir. Daha sonra her bir MD küme görüntüleri kapalı kare örgü içine taşınmakta ve MD kümesinin toplam kütlesini belirlemek için kare örgü içerisindeki keyfi seçilen herhangi referans noktasına göre r konumlu göz dolu (siyah) ve boş (beyaz) gözlerin tanecik yoğunluğu belirlenmektedir. Tanecik yoğunluğunun toplamı, MD kümesinin toplam M kütlesini belirlemektedir. Buna göre tanecik yoğunluğu ρ(r) 1 dolu( siyah) ( r) 0 boş( beyaz ) (1) alınmaktadır. Mineral dentritlerinin fraktal boyut değerini tahmin etmek için kutu-sayma (box-counting) algoritması kullanıldı [3, 14]. Böylece N(ε)~ε -D (2) ve log N( ) D lim 0 log( ) (3) Burada N(ε) lineer kenar uzunluğu ε olan kare olan dolu gözlerin toplam sayısıdır. D kümeyi oluşturan parçacıklar arası ilişkiyi karakterize eden bir kritik üs olarak fraktal boyut değeridir. D değeri adım adım iterasyon ile tahmin edilir. Her adımda sonra ε arttırılır ve bu değere karşılık gelen N(ε) değeri hesaplanır. Bu çalışmada kullanılan kutu boyutu değeri için 2 nin üs değeri ε=2 0 =1, 2 1, 2 2, 2 3, 2 4, pixel olacak şekilde alınır. ε yatay N(ε) düşey eksenini logaritmik değerlerinin eğimi fraktal boyut D değeri hesaplanır. Eğer pixel kare tanımlı parçacıklar bütün alanı dolduruyorsa, küme iki boyutlu olup D=2, eğer parçacıklar bir boyutta doğrusal bir yapıda ise D=1 ve kümenin yerel kopleksliğini belirleyen bir değer olarak tanımlanmaktadır. Veri dağılımının korelasyonuna ait regresyon sabiti r 2 >0.9 değerli olmasıyla, hesaplamanın güvenirliği test edilmiştir. Çözümün doğruluğu D=ln4/ln2 değerli üçlü Koch eğrisinin analizi ve hesabı ile doğrulanmaktadır. Bu değer hesaplanmıştır. Ölçülmüş fraktal D boyut değerleri gerçek değerin % 0.2 içinde kalacak şekilde alınmaktadır. Şekil 2 bilgisayar algoritması ile üretilen ve Şekil 3 de doğal numune yüzeylerinde seçilmiş MD kümelerinin D fraktal boyut değerleri yukarıda tanımlanan yöntem ile hesaplanmaktadır [1]. 121

122 Jeolojik Mineral Dentritlerinin Oluşumu MDg-A MDg-C MDg-E MDg-G MDg-B MDg-D MDg-F MDg-H Şekil 3. Manyezit cevheri ve Quarz cevherinin kesik yüzeyi, agat ve kireç taşı yüzey ve ara yüzeylerinde gözlenen mineral dentritleri görüntüleri. Şekil 2 deki MD 512x512 piksel boyutlu kare örgü içinde kalan ve simülasyon tekniği kullanılarak üretilen yaklaşık MD küme temsilleri için fraktal boyut değeri sırası ile D(MDs-A)=1.771, D(MDs-B)=1.733, D(MDs-C)=1.661, D(MDg-D)=1.567, D(MDg- E)=1.559, D(MDs-F)=1.516, D(MDs-G)=1.546 ve D(MDs-H)=1.731 değerlerinde hesaplandı. Şekil 3 deki MD 512x512 piksel boyutlu kare örgü içinde kalan MD ler için fraktal boyut değerleri sırası ile D(MDg-A)=1.771, D(MDg-B)=1.682, D(MDg- C)=1.619, D(MDg-D)=1.499, D(MDg-E)=1.771, D(MDg-F)=1.583, D(MDg-G)=1.734 ve D(MDg- H)=1.736 hesaplandı. Bir boyutlu doğal MD kümeleri için ortalama değer 1.75 olarak verilmektedir [13]. 4. SONUÇ VE ÖNERİLER Bu çalışmada, mineral dentritlerinin küme temsilleri Monte Carlo simülasyon tekniği kullanılarak bilgisayar ortamında üretilmekte ve doğal yapılar tarayıcı ile bilgisayar ortamına taşınmaktadır. Temsiller ve reel kümeler morfolojik görüntüleri ve bunların fraktal boyut değerleri hesaplanarak karşılaştırılmaktadır. Fraktal boyut değeri, MD örüntülerinin fiziksel ve kimyasal oluşum mekanizmalarını açıklayamamakla birlikte geometrik ve topolojik yapısı ile ilgili genel bir bilgi vermektedir. Ayrıca oluşum mekanizmaları ile ilgili hipotezler tartışılmıştır. MD kümelerinin oluşum mekanizması ile ilgili, hidrotermal alanda akışı zorlayan kuvvet, jeolojik basınç gradiyentinin herhangi bir çeşidini ortaya çıkarabilir. Ancak akıntı esnasında, böyle dış zorlayıcı kuvvetin oluşmaması ve oluşum esnasında konsantrasyon gradiyentine ek olarak ortaya çıkan kendini besleme mekanizması ile iyonik mangan ve demiri indirgenerek kristalleşmesi ile oluşabileceği önerilmektedir. Söz konusu hipotez ileri adım için deney yaklaşım ile sınanabilir. Kristalleşmenin oluşumu esnasında, farklı kaotik ortam koşulları referans alınarak ortamdaki fiziksel dinamikler ve kimyasal faktörlerin MD oluşum mekanizmasını açıklamak için jeolojik, hidrojeolojik ve mineralojik yaklaşımlar ile desteklenmelidir. Bu çalışma jeoloji, hidrojeoloji, mineraloji ve cevher oluşumu ile ilgilenen bilim insanları için yararlı olabilir. KAYNAKLAR [1] Barbarasi, A.-L. and Stanley, H. E., Fractal Concepts in Surface Growth, Cambridge, University Press, Cambridge, (1995). [2] Meakin P., Fractals, Scaling and Growth Far From Equilibrium, Cambridge University Press, Cambridge, (1998). [3] Vicsek T., Fractal Growth Phenomena, Word scientific, Singapore, (1992). [4] Bamsley M (1988), Fractals Everywhere, Academic Press Inc, Boston. [5] Erdoğan N. ve Yıldız R. Magnezit ve Bazik Refrakter Malzeme Teknolojisi, (1995). [6] Bayırlı, M., "İki Boyutlu Uzayda Tanecik Kümeleşmesinin İncelenmesi", Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, (2003). [7] Potter RM, Rossman GR, The tetravalent manganese oxides: Identification, Hydration and structural relationships by infrared spectroscopy. Am Miner, 64, , (1979). 122

İdrar Örneklerinden İzole Edilen Bakteriler ve Antibiyotiklere Duyarlılıkları

İdrar Örneklerinden İzole Edilen Bakteriler ve Antibiyotiklere Duyarlılıkları 95 Kocatepe Tıp Dergisi The Medical Journal of Kocatepe 12: 95-100 / Mayıs 2011 Afyon Kocatepe Üniversitesi İdrar Örneklerinden İzole Edilen Bakteriler ve Antibiyotiklere Duyarlılıkları Bacteria Isolated

Detaylı

Araştırma. Harun AĞCA 2011 DEÜ TIP FAKÜLTESİ DERGİSİ CİLT 25, SAYI 3, (EYLÜL) 2011,

Araştırma. Harun AĞCA 2011 DEÜ TIP FAKÜLTESİ DERGİSİ CİLT 25, SAYI 3, (EYLÜL) 2011, 169 Araştırma Escherichia Coli Ve Klebsiella Pneumoniae Suşlarının Genişlemiş Spektrumlu Beta Laktamaz Üretimleri Ve Antibiyotik Duyarlılık Oranları EXTENDED SPECTRUM BETA LACTAMASE PRODUCTION AND ANTIBIOTIC

Detaylı

Meryem IRAZ ÖZET SUMMARY

Meryem IRAZ ÖZET SUMMARY ANKEM Derg 9;(4):-5 MALATYA DEVLET HASTANESİ NDE KLİNİK ÖRNEKLERDEN İZOLE EDİLEN ESCHERICHIA COLI VE KLEBSIELLA SPP. SUŞLARINDA GENİŞLEMİŞ SPEKTRUMLU BETA-LAKTAMAZ POZİTİFLİĞİ İLE ANTİBİYOTİK DUYARLILIĞI

Detaylı

ORIGINAL ARTICLE / ÖZGÜN ARAŞTIRMA

ORIGINAL ARTICLE / ÖZGÜN ARAŞTIRMA 182 Klinik ve Deneysel Araştırmalar Dergisi Ö. Deveci / ve ark. İdrar kültürlerinde beta-laktamaz sıklığı Cilt/Vol 1, No 3, 182-186 Journal of Clinical and Experimental Investigations ORIGINAL ARTICLE

Detaylı

SAĞLIK HİZMETİ İLE İLİŞKİLİ KLEBSİELLA ENFEKSİYONLARI

SAĞLIK HİZMETİ İLE İLİŞKİLİ KLEBSİELLA ENFEKSİYONLARI SAĞLIK HİZMETİ İLE İLİŞKİLİ KLEBSİELLA ENFEKSİYONLARI KLEBSİELLA ENFEKSİYONLARI VE KLİNİK ÖNEMİ Dr. Aysun Yalçı Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana

Detaylı

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ 1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ 1. GİRİŞ Odamızca, 2009 yılında 63 fuara katılan 435 üyemize 423 bin TL yurtiçi fuar teşviki ödenmiştir. Ödenen teşvik rakamı, 2008 yılına

Detaylı

Karbapeneme Dirençli Acinetobacter baumannii Suşlarının PFGE Yöntemiyle Genotiplendirilmesi

Karbapeneme Dirençli Acinetobacter baumannii Suşlarının PFGE Yöntemiyle Genotiplendirilmesi Karbapeneme Dirençli Acinetobacter baumannii Suşlarının PFGE Yöntemiyle Genotiplendirilmesi Yrd. Doç. Dr. Affan DENK Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hst. ve Klin. Mik. Araştırmacılar Yasemin

Detaylı

29 Ocak 2015 Senato Sayı : 123 YÖNERGE

29 Ocak 2015 Senato Sayı : 123 YÖNERGE 29 Ocak 2015 Senato Sayı : 123 YÖNERGE GÜMÜġHANE ÜNĠVERSĠTESĠ EĞĠTĠM KOMĠSYONU YÖNERGESĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak Amaç MADDE 1- (1) Bu yönergenin amacı, Eğitim Komisyonu nun yetki ve sorumluluklarına

Detaylı

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesinde 2008-2009 Yıllarında İzole Edilen Mikroorganizmalar ve Antibiyotik Duyarlılıkları

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesinde 2008-2009 Yıllarında İzole Edilen Mikroorganizmalar ve Antibiyotik Duyarlılıkları 13 ƘŰƬƑƊ Özgün Araştırma / Original Article Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesinde 2008-2009 Yıllarında İzole Edilen Mikroorganizmalar ve Antibiyotik Duyarlılıkları Microorganisms

Detaylı

TÜRKİYE DE HASTANEDE YATAN HASTALARIN AKILCI İLAÇ KULLANIMINA YÖNELİK BİLGİ VE DAVRANIŞLARINI DEĞERLENDİRME ÇALIŞMASI

TÜRKİYE DE HASTANEDE YATAN HASTALARIN AKILCI İLAÇ KULLANIMINA YÖNELİK BİLGİ VE DAVRANIŞLARINI DEĞERLENDİRME ÇALIŞMASI TÜRKİYE DE HASTANEDE YATAN HASTALARIN AKILCI İLAÇ KULLANIMINA YÖNELİK BİLGİ VE DAVRANIŞLARINI DEĞERLENDİRME ÇALIŞMASI Sayın İlgili; Bu anket çalışması, akılcı ilaç kullanımı konusunda mevcut durumun değerlendirilmesi

Detaylı

İÇİNDEKİLER. 1. Projenin Amacı... 2. 2. Proje Yönetimi... 2. 3. Projenin Değerlendirilmesi... 2. 4. Projenin Süresi... 2. 5. Projenin Kapsamı...

İÇİNDEKİLER. 1. Projenin Amacı... 2. 2. Proje Yönetimi... 2. 3. Projenin Değerlendirilmesi... 2. 4. Projenin Süresi... 2. 5. Projenin Kapsamı... 0 İÇİNDEKİLER 1. Projenin Amacı...... 2 2. Proje Yönetimi... 2 3. Projenin Değerlendirilmesi... 2 4. Projenin Süresi... 2 5. Projenin Kapsamı... 2 6. Projenin Saklanması... 3 7. Proje ve Raporlama... 3

Detaylı

Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi. Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü PROJE HAZIRLAMA ESASLARI

Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi. Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü PROJE HAZIRLAMA ESASLARI Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü PROJE HAZIRLAMA ESASLARI Yrd.Doç.Dr. Kemal ÜÇÜNCÜ Orman Endüstri Makinaları ve İşletme Anabilim Dalı 1. Proje Konusunun

Detaylı

Veri Toplama Yöntemleri. Prof.Dr.Besti Üstün

Veri Toplama Yöntemleri. Prof.Dr.Besti Üstün Veri Toplama Yöntemleri Prof.Dr.Besti Üstün 1 VERİ (DATA) Belirli amaçlar için toplanan bilgilere veri denir. Araştırmacının belirlediği probleme en uygun çözümü bulabilmesi uygun veri toplama yöntemi

Detaylı

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu AKILCI İLAÇ KULLANIMI PROJE YARIŞMASI BAŞVURU FORMU BAŞVURU SAHİBİNİN ADI SOYADI * BAŞVURU SAHİBİNİN MESLEĞİ BAŞVURU SAHİBİNİN YAŞI BAŞVURU SAHİBİNİN MEDENİ : DURUMU BAŞVURU SAHİBİNİN EĞİTİM DURUMU BAŞVURU

Detaylı

ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU

ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU Hazırlayan Sosyolog Kenan TURAN Veteriner Hekimi Volkan İSKENDER Ağustos-Eylül 2015 İÇİNDEKİLER Araştırma Konusu

Detaylı

SB Sakarya E itim ve Araflt rma Hastanesi Asinetobakterli Hastalarda DAS Uygulamalar ve yilefltirme Çabalar

SB Sakarya E itim ve Araflt rma Hastanesi Asinetobakterli Hastalarda DAS Uygulamalar ve yilefltirme Çabalar SB Sakarya E itim ve Araflt rma Hastanesi Asinetobakterli Hastalarda DAS Uygulamalar ve yilefltirme Çabalar Hmfl. Özlem SANDIKCI SB Sakarya E itim ve Araflt rma Hastanesi, nfeksiyon Kontrol Hemfliresi,

Detaylı

UMUMA AÇIK KULLANIM ALANLARI VE İNSANLARIN TEMAS ETTİĞİ YÜZEYLERDEN BULAŞMA ETKENİ BAKTERİLERİN ARAŞTIRILMASI

UMUMA AÇIK KULLANIM ALANLARI VE İNSANLARIN TEMAS ETTİĞİ YÜZEYLERDEN BULAŞMA ETKENİ BAKTERİLERİN ARAŞTIRILMASI UMUMA AÇIK KULLANIM ALANLARI VE İNSANLARIN TEMAS ETTİĞİ YÜZEYLERDEN BULAŞMA ETKENİ BAKTERİLERİN ARAŞTIRILMASI İsmail Hakkı ARIK Sinan ÇAKMAK Nahit HORASAN Biyolog Biyolog Mik.Şefi Biyolog ÖZET Bu çalışmada

Detaylı

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Değerlendirme Notu Sayfa1

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Değerlendirme Notu Sayfa1 Sağlık Reformunun Sonuçları İtibariyle Değerlendirilmesi 26-03 - 2009 Tuncay TEKSÖZ Dr. Yalçın KAYA Kerem HELVACIOĞLU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Türkiye 2004 yılından itibaren sağlık

Detaylı

Araştırma Notu 15/177

Araştırma Notu 15/177 Araştırma Notu 15/177 02 Mart 2015 YOKSUL İLE ZENGİN ARASINDAKİ ENFLASYON FARKI REKOR SEVİYEDE Seyfettin Gürsel *, Ayşenur Acar ** Yönetici özeti Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan enflasyon

Detaylı

YÖNETMELİK. c) Merkez (Hastane): Selçuk Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezini (Selçuklu Tıp Fakültesi Hastanesini),

YÖNETMELİK. c) Merkez (Hastane): Selçuk Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezini (Selçuklu Tıp Fakültesi Hastanesini), 31 Mart 2012 CUMARTESİ Resmî Gazete Sayı : 28250 Selçuk Üniversitesinden: YÖNETMELİK SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Detaylı

İdrar kültürlerinden soyutlanan Enterobacteriaceae türlerinin GSBL üretimi ile ertapenem ve diğer antibiyotiklere direncinin belirlenmesi

İdrar kültürlerinden soyutlanan Enterobacteriaceae türlerinin GSBL üretimi ile ertapenem ve diğer antibiyotiklere direncinin belirlenmesi Dicle Tıp Dergisi / 2014; 41 (3): 474-478 Dicle Medical Journal doi: 10.5798/diclemedj.0921.2014.03.0457 ÖZGÜN ARAŞTIRMA / ORIGINAL ARTICLE İdrar kültürlerinden soyutlanan Enterobacteriaceae türlerinin

Detaylı

KISITLI ANTİBİYOTİK BİLDİRİMİ

KISITLI ANTİBİYOTİK BİLDİRİMİ KISITLI ANTİBİYOTİK BİLDİRİMİ YAYIN TARİHİ 01/07/2011 REVİZYON TAR.-NO 00 BÖLÜM NO 04 STANDART NO 11 DEĞERLENDİRME ÖLÇÜTÜ 00 Kısıtlı Bildirim : Duyarlılık test sonuçları klinikteki geniş spektrumlu antimikrobik

Detaylı

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA NÖROTİSİZM VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER UZM. DR. GÜLNİHAL GÖKÇE ŞİMŞEK

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA NÖROTİSİZM VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER UZM. DR. GÜLNİHAL GÖKÇE ŞİMŞEK YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA NÖROTİSİZM VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER UZM. DR. GÜLNİHAL GÖKÇE ŞİMŞEK GİRİŞ Yaygın anksiyete bozukluğu ( YAB ) birçok konuyla, örneğin parasal, güvenlik, sağlık,

Detaylı

LABORATUVARIN DÖNER SERMAYE EK ÖDEME SİSTEMİNE ETKİSİ. Prof. Dr. Mehmet Tarakçıoğlu Gaziantep Üniversitesi

LABORATUVARIN DÖNER SERMAYE EK ÖDEME SİSTEMİNE ETKİSİ. Prof. Dr. Mehmet Tarakçıoğlu Gaziantep Üniversitesi LABORATUVARIN DÖNER SERMAYE EK ÖDEME SİSTEMİNE ETKİSİ Prof. Dr. Mehmet Tarakçıoğlu Gaziantep Üniversitesi Bir etkinliğin sonucunda elde edilen çıktıyı nicel ve/veya nitel olarak belirleyen bir kavramdır.

Detaylı

İdrar Örneklerinden İzole Edilen Escherichia coli Suşlarında Genişlemiş Spektrumlu BetaLaktamaz Üretimi ve Antibiyotiklere Direnç Oranları

İdrar Örneklerinden İzole Edilen Escherichia coli Suşlarında Genişlemiş Spektrumlu BetaLaktamaz Üretimi ve Antibiyotiklere Direnç Oranları ODÜ Tıp Dergisi/ODU Journal of Medicine (2014):e36-e40 ODÜ Tıp Dergisi / ODU Journal of Medicine http://otd.odu.edu.tr Araştırma yazısı Research Article Odu Tıp Derg (2014) 2: 36-40 Odu J Med (2014) 2:

Detaylı

İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayar Beceri, Kullanım ve Pedagojik İçerik Bilgi Özdeğerlendirmeleri: e-inset NET. Betül Arap 1 Fidel Çakmak 2

İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayar Beceri, Kullanım ve Pedagojik İçerik Bilgi Özdeğerlendirmeleri: e-inset NET. Betül Arap 1 Fidel Çakmak 2 İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayar Beceri, Kullanım ve Pedagojik İçerik Bilgi Özdeğerlendirmeleri: e-inset NET DOI= 10.17556/jef.54455 Betül Arap 1 Fidel Çakmak 2 Genişletilmiş Özet Giriş Son yıllarda

Detaylı

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK MİMARLIK FAKÜLTESİ JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ STAJ İLKELERİ

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK MİMARLIK FAKÜLTESİ JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ STAJ İLKELERİ ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK MİMARLIK FAKÜLTESİ JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ STAJ İLKELERİ 1) Jeofizik Mühendisliği Eğitim / Öğretim Programına kayıtlı öğrenciler, Çanakkale Onsekiz

Detaylı

Ayşe YÜCE Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD.

Ayşe YÜCE Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD. TÜRKİYE DE TÜBERKÜLOZUN DURUMU Ayşe YÜCE Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD. DSÖ Küresel Tüberküloz Kontrolü 2010 Raporu Dünya için 3 büyük tehlikeden

Detaylı

Escherichia Coli Suşlarında Genişlemiş Spektrumlu Beta Laktamaz Sıklığı ve Antibiyotik Direnç Oranları

Escherichia Coli Suşlarında Genişlemiş Spektrumlu Beta Laktamaz Sıklığı ve Antibiyotik Direnç Oranları Araştırma / Research Article TAF Prev Med Bull 2013;12(3):291-296 Escherichia Coli Suşlarında Genişlemiş Spektrumlu Beta Laktamaz Sıklığı ve Antibiyotik Direnç Oranları [The Frequency of Extended-spectrum

Detaylı

MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ AKADEMİK DEĞERLENDİRME VE TEŞVİK ESASLARI

MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ AKADEMİK DEĞERLENDİRME VE TEŞVİK ESASLARI I. AMAÇ ve KAPSAM MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ AKADEMİK DEĞERLENDİRME VE TEŞVİK ESASLARI Madde 1. Bu esasların amacı, Atatürk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğretim elemanlarının ulusal ve uluslararası düzeyde

Detaylı

Sağlık Bakanlığından Muaf Hekimin Ünvanı - Adı Soyadı. Bildiriyi Sunacak Kişi Ünvanı - Adı Soyadı. Bildiriyi Sunacak Kişi Kurumu

Sağlık Bakanlığından Muaf Hekimin Ünvanı - Adı Soyadı. Bildiriyi Sunacak Kişi Ünvanı - Adı Soyadı. Bildiriyi Sunacak Kişi Kurumu Sağlık Bakanlığından Muaf Hekimin Ünvanı - Adı Soyadı Dr. Asım Armağan Aydın Bildiriyi Sunacak Kişi Ünvanı - Adı Soyadı Dr. Asım Armağan Aydın Bildiriyi Sunacak Kişi Kurumu antalya EAH Çalışmaya Katılan

Detaylı

1. AMAÇ : Hastanenin tüm bölümlerini kapsayan enfeksiyonların önlenmesini sağlamak ve enfeksiyon kontrol programını sağlamak.

1. AMAÇ : Hastanenin tüm bölümlerini kapsayan enfeksiyonların önlenmesini sağlamak ve enfeksiyon kontrol programını sağlamak. Ü VE 1. AMAÇ : Hastanenin tüm bölümlerini kapsayan enfeksiyonların önlenmesini sağlamak ve enfeksiyon kontrol programını sağlamak. 2. KAPSAM : Özel Yalova Hastanesi tüm bölümlerini ve tüm çalışanlarını

Detaylı

GEKA NİHAİ RAPOR TEKNİK BÖLÜM. 1. Açıklama

GEKA NİHAİ RAPOR TEKNİK BÖLÜM. 1. Açıklama GEKA NİHAİ RAPOR TEKNİK BÖLÜM 1. Açıklama 1.1.Proje Ortaklarının Adları: Uzman Klinik Psikolog Özge Yaren YAVUZ ERDAN, Uzman Klinik Psikolog Elvan DEMİRBAĞ, Uzman Klinik Psikolog Nilay KONDUZ 1.2.Nihai

Detaylı

GİRİŞ. Kan dolaşımı enfeksiyonları (KDE) önemli morbidite ve mortalite sebebi. ABD de yılda 200.000 KDE, mortalite % 35-60

GİRİŞ. Kan dolaşımı enfeksiyonları (KDE) önemli morbidite ve mortalite sebebi. ABD de yılda 200.000 KDE, mortalite % 35-60 Dr. Tolga BAŞKESEN GİRİŞ Kan dolaşımı enfeksiyonları (KDE) önemli morbidite ve mortalite sebebi ABD de yılda 200.000 KDE, mortalite % 35-60 Erken ve doğru tedavi ile mortaliteyi azaltmak mümkün GİRİŞ Kan

Detaylı

Nurhan ALBAYRAK*, Şafak KAYA**

Nurhan ALBAYRAK*, Şafak KAYA** Türk Mikrobiyol Cem Derg (2009) 39 (1-2): 16-21 1993 Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti / Turkish Microbiological Society ISSN: 0258-2171 Nurhan ALBAYRAK, Şafak KAYA ÇEŞİTLİ KLİNİK ÖRNEKLERDEN İZOLE EDİLEN ESCHERICHIA

Detaylı

M i m e d 2 0 1 0 ö ğ r e n c i p r o j e l e r i y a r ı ş m a s ı soru ve cevapları

M i m e d 2 0 1 0 ö ğ r e n c i p r o j e l e r i y a r ı ş m a s ı soru ve cevapları M i m e d 2 0 1 0 ö ğ r e n c i p r o j e l e r i y a r ı ş m a s ı soru ve cevapları S1: Erasmus kapsamında yapılan projelerle yarışamaya katılınabilir mi? C1: Erasmus kapsamında gidilen yurtdışı üniversitelerdeki

Detaylı

Olgularla Antimikrobiyal Duyarlılık Testleri (Gram Negatif Bakteriler)

Olgularla Antimikrobiyal Duyarlılık Testleri (Gram Negatif Bakteriler) Olgularla Antimikrobiyal Duyarlılık Testleri (Gram Negatif Bakteriler) Uzm. Dr. Demet Hacıseyitoğlu Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Olgu 1 51 yaşındaki kadın hasta Doğalgaz patlaması

Detaylı

Prof.Dr.Ayşe Willke Topcu KLİMİK AYLIK TOPLANTISI 19 KASIM 2015, İSTANBUL

Prof.Dr.Ayşe Willke Topcu KLİMİK AYLIK TOPLANTISI 19 KASIM 2015, İSTANBUL Prof.Dr.Ayşe Willke Topcu KLİMİK AYLIK TOPLANTISI 19 KASIM 2015, İSTANBUL ABR antimikrobiyal ilaçların kullanımı ile artan doğal bir süreçtir Dirençli kökenler yayılarak varlıklarını sürdürür Günlük kullanımdaki

Detaylı

2- Bilim ve Danışma Kurulu Onayına Sunulacak Eserlere Đlişkin Yayın

2- Bilim ve Danışma Kurulu Onayına Sunulacak Eserlere Đlişkin Yayın SĐGORTA ARAŞTIRMALARI DERGĐSĐ GENEL YAYIN ĐLKELERĐ VE YAZIM KURALLARI Sigorta Araştırmaları Dergisi ne çalışma göndermek için gerekli kriterler şunlardır: 1- Çalışmanın Genel Yayın Đlkeleri ne uygun olması,

Detaylı

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog KONYA KARAMAN BÖLGESİ BOŞANMA ANALİZİ 22.07.2014 Tarihsel sürece bakıldığında kalkınma,

Detaylı

Direnç Yorumlamada Uzmanlaşma - OLGULAR - Prof. Dr. Ufuk HASDEMİR Yrd. Doç. Dr. Onur KARATUNA

Direnç Yorumlamada Uzmanlaşma - OLGULAR - Prof. Dr. Ufuk HASDEMİR Yrd. Doç. Dr. Onur KARATUNA Direnç Yorumlamada Uzmanlaşma - OLGULAR - Prof. Dr. Ufuk HASDEMİR Yrd. Doç. Dr. Onur KARATUNA Olgu 1 Olgu 1. İki hafta önce iştahsızlık, ishal ve yüksek ateş şikayetleri olan 28 yaşındaki hastanın dışkı

Detaylı

TULAREMİ KONTROL ve KORUNMA. Dr. Kemalettin ÖZDEN

TULAREMİ KONTROL ve KORUNMA. Dr. Kemalettin ÖZDEN TULAREMİ KONTROL ve KORUNMA Dr. Kemalettin ÖZDEN Bulaş yolları Deri ve mukozal yol: İnfekte kene veya sinek gibi vektörlerin ısırmasıyla veya infekte hayvan dokuları, hayvan çıkartılarıyla (idrar, dışkı

Detaylı

KİTAP İNCELEMESİ. Matematiksel Kavram Yanılgıları ve Çözüm Önerileri. Tamer KUTLUCA 1. Editörler. Mehmet Fatih ÖZMANTAR Erhan BİNGÖLBALİ Hatice AKKOÇ

KİTAP İNCELEMESİ. Matematiksel Kavram Yanılgıları ve Çözüm Önerileri. Tamer KUTLUCA 1. Editörler. Mehmet Fatih ÖZMANTAR Erhan BİNGÖLBALİ Hatice AKKOÇ Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 18 (2012) 287-291 287 KİTAP İNCELEMESİ Matematiksel Kavram Yanılgıları ve Çözüm Önerileri Editörler Mehmet Fatih ÖZMANTAR Erhan BİNGÖLBALİ Hatice

Detaylı

Banka Kredileri E ilim Anketi nin 2015 y ilk çeyrek verileri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankas (TCMB) taraf ndan 10 Nisan 2015 tarihinde yay mland.

Banka Kredileri E ilim Anketi nin 2015 y ilk çeyrek verileri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankas (TCMB) taraf ndan 10 Nisan 2015 tarihinde yay mland. 21 OCAK-MART DÖNEM BANKA KRED LER E M ANKET Doç.Dr.Mehmet Emin Altundemir 1 Sakarya Akademik Dan man nin 21 y ilk çeyrek verileri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankas (TCMB) taraf ndan 1 Nisan 21 tarihinde

Detaylı

T.C ATAŞEHİR ADIGÜZEL MESLEK YÜKSEKOKULU

T.C ATAŞEHİR ADIGÜZEL MESLEK YÜKSEKOKULU T.C ATAŞEHİR ADIGÜZEL MESLEK YÜKSEKOKULU 2015-2016 EĞİTİM ve ÖĞRETİM YILI MERKEZİ YERLEŞTİRME PUANIYLA YATAY GEÇİŞ İŞLEMLERİ (EK MADDE-1 E GÖRE) ve BAŞVURULARI Yükseköğretim Kurumlarında Ön lisans ve Lisans

Detaylı

KAMU İHALE KANUNUNA GÖRE İHALE EDİLEN PERSONEL ÇALIŞTIRILMASINA DAYALI HİZMET ALIMLARI KAPSAMINDA İSTİHDAM EDİLEN İŞÇİLERİN KIDEM TAZMİNATLARININ

KAMU İHALE KANUNUNA GÖRE İHALE EDİLEN PERSONEL ÇALIŞTIRILMASINA DAYALI HİZMET ALIMLARI KAPSAMINDA İSTİHDAM EDİLEN İŞÇİLERİN KIDEM TAZMİNATLARININ 8 Şubat 2015 PAZAR Resmî Gazete Sayı : 29261 YÖNETMELİK Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: KAMU İHALE KANUNUNA GÖRE İHALE EDİLEN PERSONEL ÇALIŞTIRILMASINA DAYALI HİZMET ALIMLARI KAPSAMINDA BİRİNCİ

Detaylı

Romatizmal Ateş ve Streptokok Enfeksiyonu Sonrası Gelişen Reaktif Artrit

Romatizmal Ateş ve Streptokok Enfeksiyonu Sonrası Gelişen Reaktif Artrit www.printo.it/pediatric-rheumatology/tr/intro Romatizmal Ateş ve Streptokok Enfeksiyonu Sonrası Gelişen Reaktif Artrit 2016 un türevi 1. ROMATİZMAL ATEŞ NEDİR? 1.1 Nedir? Romatizmal ateş, streptokok adı

Detaylı

* 1. Uluslararası Orta Asya İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi (ICCAID, 30 Ekim - 2 Kasım 2006, Bişkek, Kırgızistan) nde poster olarak sunulmuştur.

* 1. Uluslararası Orta Asya İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi (ICCAID, 30 Ekim - 2 Kasım 2006, Bişkek, Kırgızistan) nde poster olarak sunulmuştur. MİKROBİYOL MİKROBİYOLOJİ BÜL 2008; BÜLTENİ 42: 1-7 1 HASTANE KÖKENLİ BAKTERİYEMİ ETKENİ OLAN KLEBSIELLA PNEUMONIAE SUŞLARININ DİRENÇ PATERNLERİ VE GENİŞLEMİŞ SPEKTRUMLU BETA LAKTAMAZ ÜRETİMİ: 2001-2005

Detaylı

TÜİK KULLANICI ANKETİ SONUÇLARI

TÜİK KULLANICI ANKETİ SONUÇLARI TÜİK KULLANICI ANKETİ SONUÇLARI Aralık 1 Giriş Kurumumuz taraf ndan üretilen istatistikler kullan c lara çeşitli kanallar yoluyla sunulmakta, hizmet kalitesini artt rmak ve kullan c ihtiyaçlar n karş lamak

Detaylı

2008 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ ÖN DEĞERLENDİRME NOTU

2008 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ ÖN DEĞERLENDİRME NOTU 2008 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ ÖN DEĞERLENDİRME NOTU I- 2008 Mali Yılı Bütçe Sonuçları: Mali Disiplin Sağlandı mı? Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan 2008 mali yılı geçici bütçe uygulama sonuçlarına

Detaylı

Tekrar ve Düzeltmenin Erişiye Etkisi Fusun G. Alacapınar

Tekrar ve Düzeltmenin Erişiye Etkisi Fusun G. Alacapınar Journal of Language and Linguistic Studies Vol.2, No.2, October 2006 Tekrar ve Düzeltmenin Erişiye Etkisi Fusun G. Alacapınar Öz Problem durumu:tekrar, düzeltme ile başarı ve erişi arasında anlamlı bir

Detaylı

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI ENGELLİLER DANIŞMA VE KOORDİNASYON YÖNETMELİĞİ (1) BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI ENGELLİLER DANIŞMA VE KOORDİNASYON YÖNETMELİĞİ (1) BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI ENGELLİLER DANIŞMA VE KOORDİNASYON YÖNETMELİĞİ (1) BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (Değişik:RG-14/2/2014-28913) (1) Bu Yönetmeliğin amacı; yükseköğrenim

Detaylı

ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİ

ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİ ADANA KENT SORUNLARI SEMPOZYUMU / 16 2008 BU BİR TMMOB YAYINIDIR TMMOB, bu makaledeki ifadelerden, fikirlerden, toplantıda çıkan sonuçlardan ve basım hatalarından sorumlu değildir. ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ

Detaylı

Danışma Kurulu Tüzüğü

Danışma Kurulu Tüzüğü Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu Otel Yöneticiliği Bölümü Danışma Kurulu Tüzüğü MADDE I Bölüm 1.1. GİRİŞ 1.1.1. AD Danışma Kurulu nun adı, Özyeğin Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu ve Otel

Detaylı

5. ÜNİTE KUMANDA DEVRE ŞEMALARI ÇİZİMİ

5. ÜNİTE KUMANDA DEVRE ŞEMALARI ÇİZİMİ 5. ÜNİTE KUMANDA DEVRE ŞEMALARI ÇİZİMİ KONULAR 1. Kumanda Devreleri 2. Doğru Akım Motorları Kumanda Devreleri 3. Alternatif Akım Motorları Kumanda Devreleri GİRİŞ Otomatik kumanda devrelerinde motorun

Detaylı

İNOVASYON GÖSTERGELERİ VE KAYSERİ:KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ. Prof. Dr. Hayriye ATİK 16 Haziran 2015

İNOVASYON GÖSTERGELERİ VE KAYSERİ:KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ. Prof. Dr. Hayriye ATİK 16 Haziran 2015 İNOVASYON GÖSTERGELERİ VE KAYSERİ:KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ Prof. Dr. Hayriye ATİK 16 Haziran 2015 Sunum Planı Giriş I)Literatür Uluslararası Literatür Ulusal Literatür II)Karşılaştırmalı Analiz III)

Detaylı

KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Tarımda Kadınların Finansmana Erişimi Esra ÇADIR

KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Tarımda Kadınların Finansmana Erişimi Esra ÇADIR KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Tarımda Kadınların Finansmana Erişimi Esra ÇADIR Sektörlere Göre Dağılım 60 %52 50 %39 %46 Tarım 40 Sanayi 30 % 14 %19 %21 İnşaat 20 %8 10 % 1 Hizmetler 0 KADIN ERKEK 2

Detaylı

YÖNETMELİK ANKARA ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİL EĞİTİM VE ÖĞRETİM YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

YÖNETMELİK ANKARA ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİL EĞİTİM VE ÖĞRETİM YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar 24 Mart 2016 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı : 29663 YÖNETMELİK ANKARA ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİL EĞİTİM VE ÖĞRETİM YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin

Detaylı

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ DERS GÖREVLENDİRME YÖNERGESİ

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ DERS GÖREVLENDİRME YÖNERGESİ YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ DERS GÖREVLENDİRME YÖNERGESİ İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER...i BİRİNCİ BÖLÜM...1 Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar...1 Amaç...1 Kapsam...1 Dayanak...1 Tanımlar...1 İKİNCİ BÖLÜM...2

Detaylı

Rekabet Kurumu Başkanlığından, REKABET KURULU KARARI

Rekabet Kurumu Başkanlığından, REKABET KURULU KARARI Rekabet Kurumu Başkanlığından, REKABET KURULU KARARI Dosya Sayısı : 2015-1-69 (Önaraştırma) Karar Sayısı : 16-02/30-9 Karar Tarihi : 14.01.2016 A. TOPLANTIYA KATILAN ÜYELER Başkan Üyeler : Prof. Dr. Ömer

Detaylı

M. Hamidullah UYANIK, Hayrunisa HANCI, Halil YAZGI, Murat KARAMEŞE

M. Hamidullah UYANIK, Hayrunisa HANCI, Halil YAZGI, Murat KARAMEŞE ANKEM Derg ;4():869 KAN KÜLTÜRLERİNDEN SOYUTLANAN ESCHERICHIA COLI VE KLEBSIELLA PNEUMONIAE SUŞLARINDA GSBL SIKLIĞI VE ERTAPENEM DAHİL ÇEŞİTLİ ANTİBİYOTİKLERE İNVİTRO DUYARLILIKLARI M. Hamidullah UYANIK,

Detaylı

JET MOTORLARININ YARI-DĐNAMĐK BENZETĐŞĐMĐ ve UÇUŞ ŞARTLARINA UYGULANMASI

JET MOTORLARININ YARI-DĐNAMĐK BENZETĐŞĐMĐ ve UÇUŞ ŞARTLARINA UYGULANMASI makale JET MOTORLARININ YARI-DĐNAMĐK BENZETĐŞĐMĐ ve UÇUŞ ŞARTLARINA UYGULANMASI Bekir NARĐN *, Yalçın A. GÖĞÜŞ ** * Y.Müh., TÜBĐTAK-SAGE ** Prof. Dr., Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Havacılık ve Uzay Mühendisliği

Detaylı

HAM PUAN: Üniversite Sınavlarına giren adayların sadece netler üzerinden hesaplanan puanlarına hem puan denir.

HAM PUAN: Üniversite Sınavlarına giren adayların sadece netler üzerinden hesaplanan puanlarına hem puan denir. YGS / LYS SÖZLÜĞÜ OBP (ORTA ÖĞRETİM BAŞARI PUANI): Öğrencinin diploma notunun diğer öğrencilerin diploma notlarına oranıdır. En az 100 en çok 500 puan arasında değişen bu değer, öğrencinin başarısı okulun

Detaylı

Üniversiteye Yeni Başlayan Öğrencilerin İnternete İlişkin Görüşleri (Akdeniz Üniversitesi Örneği)

Üniversiteye Yeni Başlayan Öğrencilerin İnternete İlişkin Görüşleri (Akdeniz Üniversitesi Örneği) 528 Üniversiteye Yeni Başlayan Öğrencilerin İnternete İlişkin Görüşleri (Akdeniz Üniversitesi Örneği) Turgut Fatih KASALAK, Akdeniz Üniversitesi Enformatik Bölümü, tfatih@akdeniz.edu.tr Evren SEZGİN, Akdeniz

Detaylı

Febril Nötropenik Hastada Antimikrobiyal Direnç Sorunu : Kliniğe Yansımalar

Febril Nötropenik Hastada Antimikrobiyal Direnç Sorunu : Kliniğe Yansımalar Febril Nötropenik Hastada Antimikrobiyal Direnç Sorunu : Kliniğe Yansımalar Prof.Dr.Halit Özsüt İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

Detaylı

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DÖNER SERMAYE GELİRLERİNDEN YAPILACAK EK ÖDEME DAĞITIM USUL VE ESASLARI

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DÖNER SERMAYE GELİRLERİNDEN YAPILACAK EK ÖDEME DAĞITIM USUL VE ESASLARI YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DÖNER SERMAYE GELİRLERİNDEN YAPILACAK EK ÖDEME DAĞITIM USUL VE ESASLARI E-Posta: bilgi@yyuedutr Web: wwwyyuedutr BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Detaylı

Osmancık İsmail Karataş Sağlık Meslek Lisesi

Osmancık İsmail Karataş Sağlık Meslek Lisesi Ünite Planı Öğretmenin Adı, Soyadı Okulunun Adı Okulunun Bulunduğu Mahalle Okulun Bulunduğu İl Emine ÇELİKCİ Osmancık İsmail Karataş Sağlık Meslek Lisesi Koyunbaba mahallesi ÇORUM Ünit Bilgisi Ünite Başlığı

Detaylı

Proje Tasarım Esasları Prof. Dr. Akgün ALSARAN. Temel bilgiler TÜBİTAK Üniversite Öğrenci Projesi Hazırlama

Proje Tasarım Esasları Prof. Dr. Akgün ALSARAN. Temel bilgiler TÜBİTAK Üniversite Öğrenci Projesi Hazırlama Proje Tasarım Esasları Prof. Dr. Akgün ALSARAN Temel bilgiler TÜBİTAK Üniversite Öğrenci Projesi Hazırlama İçerik Giriş Proje amacı Yöntem ve metotlar Örnek 2 Giriş 3 Alt Sorunlar Odaklama ve sorun analizi

Detaylı

Ortaö retim Alan Ö retmenli i Tezsiz Yüksek Lisans Programlar nda Akademik Ba ar n n Çe itli De i kenlere Göre ncelenmesi: Mersin Üniversitesi Örne i

Ortaö retim Alan Ö retmenli i Tezsiz Yüksek Lisans Programlar nda Akademik Ba ar n n Çe itli De i kenlere Göre ncelenmesi: Mersin Üniversitesi Örne i Ortaö retim Alan Ö retmenli i Tezsiz Yüksek Lisans Programlar nda Akademik Ba ar n n Çe itli De i kenlere Göre ncelenmesi: Mersin Üniversitesi Örne i Devrim ÖZDEM R ALICI * Özet Bu ara t rmada 2002-2003

Detaylı

KORELASYON VE REGRESYON ANALİZİ

KORELASYON VE REGRESYON ANALİZİ KORELASON VE REGRESON ANALİZİ rd. Doç. Dr. S. Kenan KÖSE İki ya da daha çok değişken arasında ilişki olup olmadığını, ilişki varsa yönünü ve gücünü inceleyen korelasyon analizi ile değişkenlerden birisi

Detaylı

Hastane nfeksiyonlar Dergisi 2006; 10: Dr. Özlem KURT AZAP*, Dr. Funda T MURKAYNAK*, Dr. Göknur YAPAR*, Dr. Ünal ÇA IR*, Dr.

Hastane nfeksiyonlar Dergisi 2006; 10: Dr. Özlem KURT AZAP*, Dr. Funda T MURKAYNAK*, Dr. Göknur YAPAR*, Dr. Ünal ÇA IR*, Dr. Hastane nfeksiyonlar Dergisi 2006; 10: 191-195 Hastane İnfeksiyonları Genifllemifl Spektrumlu Beta-Laktamaz Salg layan ve Salg lamayan Escherichia coli, Klebsiella Sufllar nda Ko-Trimoksazol, Dr. Özlem

Detaylı

Deprem Yönetmeliklerindeki Burulma Düzensizliği Koşulları

Deprem Yönetmeliklerindeki Burulma Düzensizliği Koşulları Deprem Yönetmeliklerindeki Burulma Düzensizliği Koşulları Prof. Dr. Günay Özmen İTÜ İnşaat Fakültesi (Emekli), İstanbul gunayozmen@hotmail.com 1. Giriş Çağdaş deprem yönetmeliklerinde, en çok göz önüne

Detaylı

KULLANMA TALİMATI HEKSA DERİ MERHEMİ. Deriye lokal olarak uygulanır. Etkin madde:

KULLANMA TALİMATI HEKSA DERİ MERHEMİ. Deriye lokal olarak uygulanır. Etkin madde: KULLANMA TALİMATI HEKSA DERİ MERHEMİ Deriye lokal olarak uygulanır. Etkin madde: Her 1 gram merhemde 30 mg oksitetrasiklin e eşdeğer oksitetrasiklin hidroklorür ve 10.000 ünite polimiksin B ye eşdeğer

Detaylı

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ. ÇİFT ANADAL ve YANDAL PROGRAMI YÖNERGESİ

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ. ÇİFT ANADAL ve YANDAL PROGRAMI YÖNERGESİ İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ ÇİFT ANADAL ve YANDAL PROGRAMI YÖNERGESİ Amaç MADDE 1 - (1) Bu Yönergenin amacı, anadal lisans programlarını üstün başarıyla yürüten öğrencilerin, aynı zamanda ikinci

Detaylı

İLK$100$GÜN$ Alan(11:(Bologna(Sürecine(Uyum(Çalışmaları(

İLK$100$GÜN$ Alan(11:(Bologna(Sürecine(Uyum(Çalışmaları( İLK$100$GÜN$ Yönetimegeldiğimizilkhaftaiçerisinde,şeffaflıkvehesapverebilirlikilkelerine dayananyönetimanlayışımızınbirürünüolarakbir AcilEylemPlanı yapılmış ve tüm üniversite ile paylaşılmıştır.$ Acil

Detaylı

İSG Yasası & Uygulamalar

İSG Yasası & Uygulamalar İSG Yasası & Uygulamalar Dr. Rana GÜVEN, MSc. PhD. Genel Md. Yrd. 24 Mayıs 2013, Bursa İÇERİK Güvenlik Kültürü Kavramı Dünyada ve Türkiye de İSG İSG Yasası İSG Hizmetleri Yetkilendirme Hizmetleri Çalışma

Detaylı

6. ODA MERKEZ BÜRO İŞLEYİŞİ

6. ODA MERKEZ BÜRO İŞLEYİŞİ 6. ODA MERKEZ BÜRO İŞLEYİŞİ 25. Dönem Çalışma Programı nda, Odamız merkez ve şubelerin büro işleyişinde etkinliğini arttırıcı teknik alt yapının güçlendirilerek oda çalışma hedeflerine ulaşılmasına hizmet

Detaylı

YATAN HASTALARDAN İZOLE EDİLEN PSEUDOMONAS AERUGINOSA SUŞLARININ ANTİBİYOTİK DUYARLILIKLARI

YATAN HASTALARDAN İZOLE EDİLEN PSEUDOMONAS AERUGINOSA SUŞLARININ ANTİBİYOTİK DUYARLILIKLARI ANKEM Derg 2009;23(3):005 YATAN HASTALARDAN İZOLE EDİLEN PSEUDOMONAS AERUGINOSA SUŞLARININ ANTİBİYOTİK DUYARLILIKLARI Mete EYİGÖR, Murat TELLİ, Yasin TİRYAKİ, Yavuz OKULU, Neriman AYDIN Adnan Menderes

Detaylı

Riskli Ünitelerde Yatan Hastalarda Karbapenemaz Üreten Enterobacteriaceae taranması

Riskli Ünitelerde Yatan Hastalarda Karbapenemaz Üreten Enterobacteriaceae taranması Riskli Ünitelerde Yatan Hastalarda Karbapenemaz Üreten Enterobacteriaceae taranması BD MAX CRE Assay Yöntemi İle Karşılaştırmalı Bir Çalışma Ayşe Nur Sarı 1,2, Sema Alp Çavuş 1, Dokuz Eylül Enfeksiyon

Detaylı

BİLGİSAYAR DESTEKLİ BİR DİL PROGRAMI -Türkçe Konuşma - Tanıma Sistemi-

BİLGİSAYAR DESTEKLİ BİR DİL PROGRAMI -Türkçe Konuşma - Tanıma Sistemi- BİLGİSAYAR DESTEKLİ BİR DİL PROGRAMI -Türkçe Konuşma - Tanıma Sistemi- Prof. Dr. Fatih KİRİŞÇİOĞLU Bilgisayarlı Dil Uzmanı Erkan KARABACAK Proje Sorumlusu Çetin ÇETİNTÜRK Tanımlar : Konuşma Tanıma : Dil

Detaylı

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA ÇİFTLİĞİ YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç Madde 1- Bu yönergenin amacı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) ne ait tarla arazisi,

Detaylı

YÖNETMELİK KAFKAS ÜNİVERSİTESİ ARICILIĞI GELİŞTİRME UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ

YÖNETMELİK KAFKAS ÜNİVERSİTESİ ARICILIĞI GELİŞTİRME UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ 22 Mayıs 2012 SALI Resmî Gazete Sayı : 28300 Kafkas Üniversitesinden: YÖNETMELİK KAFKAS ÜNİVERSİTESİ ARICILIĞI GELİŞTİRME UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve

Detaylı

İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ENGELSİZ ÜNİVERSİTE KOORDİNATÖRLÜĞÜ VE ENGELLİ ÖĞRENCİ BİRİMİ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI BİRİNCİ BÖLÜM

İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ENGELSİZ ÜNİVERSİTE KOORDİNATÖRLÜĞÜ VE ENGELLİ ÖĞRENCİ BİRİMİ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI BİRİNCİ BÖLÜM İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ENGELSİZ ÜNİVERSİTE KOORDİNATÖRLÜĞÜ VE ENGELLİ ÖĞRENCİ BİRİMİ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar ve Genel Esaslar Amaç Madde 1- (1)Bu

Detaylı

BİTİRME ÇALIŞMASI RAPORLARI

BİTİRME ÇALIŞMASI RAPORLARI BİTİRME ÇALIŞMASI RAPORLARI Bitirme çalışmasının başlangıcından bitişine kadar geçen iki yarıyıllık sürede üç adet rapor sunulacaktır. Raporlara ait bilgiler aşağıda verilmiştir: İlk Rapor : Güz yarıyılı

Detaylı

DÜNYA KROM VE FERROKROM PİYASALARINDAKİ GELİŞMELER

DÜNYA KROM VE FERROKROM PİYASALARINDAKİ GELİŞMELER DÜNYA KROM VE FERROKROM PİYASALARINDAKİ GELİŞMELER Dünyada üretilen krom cevherinin % 90 ının metalurji sanayinde ferrokrom üretiminde, üretilen ferrokromun da yaklaşık % 90 ının paslanmaz çelik sektöründe

Detaylı

YATAKLI TEDAVİ KURUMLARI ENFEKSİYON KONTROL YÖNETMELİĞİ

YATAKLI TEDAVİ KURUMLARI ENFEKSİYON KONTROL YÖNETMELİĞİ YATAKLI TEDAVİ KURUMLARI ENFEKSİYON KONTROL YÖNETMELİĞİ Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği Resmi Gazete: 11 Ağustos 2005-25903 BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç

Detaylı

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL DERGİLER YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL DERGİLER YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Senato: 2 Mart 2016 2016/06-6 KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL DERGİLER YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç ve Kapsam MADDE 1- Bu Yönergenin amacı, Kahramanmaraş

Detaylı

BOYAR MADDELERDE AKTİF KARBONUN ADSORPLANMA ÖZELLİĞİNE HİDROJEN PEROKSİTİN ETKİSİ

BOYAR MADDELERDE AKTİF KARBONUN ADSORPLANMA ÖZELLİĞİNE HİDROJEN PEROKSİTİN ETKİSİ TÜBİTAK BİDEB KİMYA LİSANS ÖĞRENCİLERİ KİMYAGERLİK, KİMYA ÖĞRETMENLİĞİ, KİMYA MÜHENDİSLİĞİ BİYOMÜHENDİSLİK ARAŞTIRMA PROJESİ KİMYA 3 (Çalıştay 2012) KİMYA PROJE RAPORU GRUP AKTİF PROJE ADI BOYAR MADDELERDE

Detaylı

K12NET Eğitim Yönetim Sistemi

K12NET Eğitim Yönetim Sistemi TEOG SINAVLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Yeni sınav sistemi TEOG, yani Temel Eğitimden Orta Öğretime Geçiş Sınavlarında öğrenciler, 6 dersten sınav olacaktır. Öğrencilere Türkçe, Matematik, T.C. İnkılap Tarihi

Detaylı

KAVRAMLAR. Büyüme ve Gelişme. Büyüme. Büyüme ile Gelişme birbirlerinden farklı kavramlardır.

KAVRAMLAR. Büyüme ve Gelişme. Büyüme. Büyüme ile Gelişme birbirlerinden farklı kavramlardır. KAVRAMLAR Büyüme ve Gelişme Büyüme ile Gelişme birbirlerinden farklı kavramlardır. Büyüme Büyüme, bedende gerçekleşen ve boy uzamasında olduğu gibi sayısal (nicel) değişikliklerle ifade edilebilecek yapısal

Detaylı

SİİRT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç

SİİRT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç SİİRT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin amacı; Siirt Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama

Detaylı

BĐSĐKLET FREN SĐSTEMĐNDE KABLO BAĞLANTI AÇISININ MEKANĐK VERĐME ETKĐSĐNĐN ĐNCELENMESĐ

BĐSĐKLET FREN SĐSTEMĐNDE KABLO BAĞLANTI AÇISININ MEKANĐK VERĐME ETKĐSĐNĐN ĐNCELENMESĐ tasarım BĐSĐKLET FREN SĐSTEMĐNDE KABLO BAĞLANTI AÇISININ MEKANĐK VERĐME ETKĐSĐNĐN ĐNCELENMESĐ Nihat GEMALMAYAN Y. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Makina Mühendisliği Bölümü Hüseyin ĐNCEÇAM Gazi Üniversitesi,

Detaylı

DNA Đzolasyonu. Alkaline-SDS Plasmit Minipreleri. Miniprep ler bakteri kültüründen plasmit DNA sı izole etmenizi sağlar.

DNA Đzolasyonu. Alkaline-SDS Plasmit Minipreleri. Miniprep ler bakteri kültüründen plasmit DNA sı izole etmenizi sağlar. DNA Đzolasyonu Saflaştırılmak istenen DNA ya genomik DNA dır ya da genomik olmayan mtdna, chldna, plasmit DNAsıdır.DNA izolasyon kitleri, genomik ve genomik olmayan DNA izole etmemizi sağlayan standartlaştırılmış

Detaylı

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN. GYODER ZİRVESİ nde YAPTIĞI KONUŞMA METNİ 26 NİSAN 2007 İSTANBUL

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN. GYODER ZİRVESİ nde YAPTIĞI KONUŞMA METNİ 26 NİSAN 2007 İSTANBUL SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN GYODER ZİRVESİ nde YAPTIĞI KONUŞMA METNİ 26 NİSAN 2007 İSTANBUL Sözlerime gayrimenkul ve finans sektörlerinin temsilcilerini bir araya

Detaylı

TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ MERKEZ HEYETİ

TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ MERKEZ HEYETİ Evrak Tarih ve Sayısı 21/03/2016-1667 *BD004834962* TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ MERKEZ HEYETİ Sayı 40.A.00/ Konu Akılcı İlaç Kullanımı Proje Yarışması Hk Ankara, BÖLGE ECZACI ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞI'NA

Detaylı

2015 Ekim ENFLASYON RAKAMLARI 3 Kasım 2015

2015 Ekim ENFLASYON RAKAMLARI 3 Kasım 2015 2015 Ekim ENFLASYON RAKAMLARI 3 Kasım 2015 2015 Ekim Ayı Tüketici Fiyat Endeksi ne (TÜFE) ilişkin veriler İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 3 Kasım 2015 tarihinde yayımlandı. TÜİK tarafından aylık yayımlanan

Detaylı

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi, Ankara.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi, Ankara. MİKROBİYOL MİKROBİYOLOJİ BÜL 2007; 41: BÜLTENİ 579-584 579 KISA BİLDİRİ: HASTANE ENFEKSİYONU ETKENİ OLARAK KAN KÜLTÜRLERİNDEN İZOLE EDİLEN ESCHERICHIA COLI VE KLEBSIELLA SPP. SUŞLARINDA GENİŞLEMİŞ SPEKTRUMLU

Detaylı

OLGU SUNUMLARI. Dr. Aslı Çakar

OLGU SUNUMLARI. Dr. Aslı Çakar OLGU SUNUMLARI Dr. Aslı Çakar Antibiyotik MİK (µg/ml) S/I/R Olgu 1 Tarih: 04.12.2013 Amikasin 8 S Yaş: 23 Cinsiyet: Kadın Amoksisilin-Klavulanat R Servis:? Ampisilin-Sulbaktam >16/8 R Örnek türü: İdrar

Detaylı

ÖZEL MOTORLU TAŞITLAR SÜRÜCÜ KURSLARI TOPLANTISI RAPORU

ÖZEL MOTORLU TAŞITLAR SÜRÜCÜ KURSLARI TOPLANTISI RAPORU ÖZEL MOTORLU TAŞITLAR SÜRÜCÜ KURSLARI TOPLANTISI RAPORU İLERİ ARAŞTIRMALAR ŞUBAT 2016 0 Odamız 15 No.lu Eğitim Meslek Komitesi Üyeleri ve sürücü kursu olarak hizmet veren kuruluşların temsilcilerinin katılımlarıyla

Detaylı

K.S.Ü. MÜHENDİSLİK MİMARLIK FAKÜLTESİ TEKSTİL MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİTİRME ÖDEVİ / BİTİRME PROJESİ DERSLERİ İLE İLGİLİ İLKELER

K.S.Ü. MÜHENDİSLİK MİMARLIK FAKÜLTESİ TEKSTİL MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİTİRME ÖDEVİ / BİTİRME PROJESİ DERSLERİ İLE İLGİLİ İLKELER K.S.Ü. MÜHENDİSLİK MİMARLIK FAKÜLTESİ TEKSTİL MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİTİRME ÖDEVİ / BİTİRME PROJESİ DERSLERİ İLE İLGİLİ İLKELER 1- TANIM K.S.Ü. Müh. Mim. Fakültesinin Tekstil Mühendisliği Bölümünde Bitirme

Detaylı