T.C. D A N I Ş T A Y ONBEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2014/9315 Karar No : 2015/9212

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "T.C. D A N I Ş T A Y ONBEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2014/9315 Karar No : 2015/9212"

Transkript

1 Anahtar Sözcükler: Nisbi vekalet ücreti, maktu vekalet ücreti, hak arama özgürlüğü, mahkemeye erişim hakkı Özet: Gerçekte hak edilen tazminat miktarı kestirilemeyen, çözümü davanın her iki tarafı için de zor ve karmaşık bir dava sonucunda, yüksek miktarda nisbi vekalet ücretine hükmedilmesinin, hak arama özgürlüğünü ve mahkemeye erişim hakkının kullanımı nedeniyle davacının olağan dışı ağırlıkta bir mali yük altına girmesi sonucunu doğuracağı gibi hak arama özgürlüğüne ve mahkemeye erişim hakkının kısıtlanma getireceğinden, nisbi vekalet ücreti yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği hk. Karar Düzeltme İsteminde Bulunan (Davacılar) : Vekili : Karşı Taraf (Davalı) : İstemin Özeti :Danıştay Onbeşinci Dairesi'nin tarih ve E:2013/4194, K:2014/2439 sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarıncadüzeltilmesi istenilmektedir. Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir. Danıştay Tetkik Hakimi : Düşüncesi : Olaylailgili Adli Tıp Kurumu 1. ve 3. İhtisas Daireleri tarafından hazırlanan bilirkişi raporu incelendiğinde; "... grafilerin incelenmesine göre otopside saptanan kaburga kırıklarının kazaya bağlı olmayıp yeniden canlandırma işlemi sırasında meydana gelmiş olduklarının anlaşıldığı, otopside mikroskopik organ tanımlamalarının yetersiz olması, histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış olması nedeniyle eldeki verilerle ölüm nedeni ve mekanizmasının belirlenemediği dolayısıyla kaza ile ölümarasında illiyet bağ olup olmadığının da belirlenemediği... müteveffa...'ın... tarihinde trafik kazası geçirdiği bu nedenle başvurduğu... Hastanesinde yapılan muayene ve tetkikleri sonucunda hayatı tehdit eden bir patoloji saptanmayarak taburcu edildiğinin kayıtlı olduğu, taburcu edildikten sonra nefes almakta zorluk çektiği ancak... tarihine kadar doktora başvurmadığı,... tarihinde hastaneye götürülmek üzere ambulans çağırıldığında öldüğü beyan edilen...'ın ölüm nedeni vemekanizmasının belirlenemediğinden, kişinin tedavisinden sorumlu sağlık personelinin eylemlerinin ölüme katkısının belirlenmeyeceği... " belirtilmektedir. İdare Mahkemesi'nce; Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan rapor hükme esas alınarak, meydana gelen durumun hastanede yürütülen sağlık hizmetinin kusurlu işletilmesindenkaynaklandığı yönünde herhangi bir tesbitin bulunmadığı, dolayısıyla uğranıldığı ileri sürülen zararla davalı kurum arasında tazmin sorumluluğunu gerektirecek nitelikte uygun bir nedensellik bağının sözkonusu olmadığı anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı taraf onama yönündeki Daire kararının kaldırılarak Mahkeme kararının bozulmasını talep etmektedir. Hazırlanan Adli Tıp Kurumu raporu incelendiğinde; sunulan sağlık hizmetinin 1

2 kusurlu ya da kusursuz işletildiği yönünde bir belirleme içermediği anlaşılmaktadır. Bu durumda sunulan/sunulmayan sağlık hizmeti ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağı yoktur diyemeyeceğimiz gibi uygun illiyet bağı vardır da diyemeyiz. Öte yandan tam yargı davasının niteliği dikkate alındığında; maddi tazminata hükmedilebilmesi için tıbbi uygulama ile zarar arasında uygun illiyet bağı gerekli ise de, manevi tazmin noktasında böyle bir gereklilik yoktur. Nitekim sunulan hizmetin bünyesinde barındırdığı eksiklik manevi tazminata hükmedilebilmesi için yeterlidir. Bu durumda; hükme esas alınabilir nitelikte bulunmayan bilirkişi raporu yerine yeniden yaptırılacak ve hükme alınabilir nitelikleri haiz bilirkişi raporu doğrultusunda bir karar verilmesi gerekecektir. Açıklanan nedenlerle davacı tarafın karar düzeltme isteminin kabulüyle eksik inceleme sonuçlarına dayalı olarak verilen İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelendikten sonra karar düzeltme talebi hakkında gereği görüşüldü: Esasa İlişkin İnceleme 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararın Düzeltilmesi" başlıklı 54. maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay dava dairelerince verilen kararlar hakkında bir defaya mahsus olmak üzere taraflarca; a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların kararda karşılanmamış olması, b) Bir kararda birbirine aykırı hükümlerin bulunması, c) Kararın usul ve Kanuna aykırı bulunması, d)hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın ortaya çıkmış olması hallerinde kararın düzeltilmesinin istenebileceği hükmüne yer verilmiş olup, bu maddenin 2. fıkrasında da Danıştay dava dairelerinin kararın düzeltilmesi isteminde ileri sürülen sebeplerle bağlı oldukları kurala bağlanmıştır. Dosyadaki belgeler ile iddiaların incelenmesinden; düzeltme istemine konu Dairemiz kararının esasa ilişkin kısmının hukuk ve usule uygun olduğu, düzeltilmesini gerektirecek bir halin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Hükmedilen Vekalet Ücretine İlişkin İnceleme Davacı tarafça, TL maddi, TL manevi zararın tazmini istemiyle bakmakta olduğumuz dava açılmıştır. Davanın tümüyle reddi nedeniyle, İdare Mahkemesi kararının hüküm fıkrasında da belirtildiği üzere; talep edilen maddi tazminat miktarı üzerinden nispi olarak ve talep edilen manevi tazminat miktarı üzerinden maktu olarak toplam 4000 TL tutarındaki vekalet ücreti hesaplanmıştır. 2

3 Vekalet ücreti olarak hükmedilen miktarın fazlalığının hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkı bağlamında incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesinin son fıkrasında Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/ /7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. hükmüne yer verilmiştir. Yine Anayasa'nın 148. maddesinin 3. fıkrasında ise, Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel -hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir hükmü yer almıştır. Bir tam yargı davası sonucunda, davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur. Buna göre, Sözleşme nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, bir mahkeme tarafından davasının görülmesini istemek hakkı... ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir....bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir. (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, 38-39). Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, 3

4 reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir. denilmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendini özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür. Açılan bir tam yargı davasında istenilen tazminatın miktarının, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra elde edilen verilere göre mahkemece takdir edildiği bilinmektedir. Tazminat davasının bu özelliği gereği, gerçekte hak edilen tazminat miktarının dava açılmadan önce davacılar tarafından tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, davacıları yüksek miktarlı istemlerde bulunmaya yönlendirebileceği açıktır. Talep miktarının sonradan düzeltilmesi (ıslah), tazminat davasının başındaki belirsizlik karşısında bir güvence oluşturabilecekse de, davanın açıldığı tarihte 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda böyle bir kuruma yer verilmemiştir. Dolayısıyla, hak kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçenek bulunmamaktadır. Davacı taraf bu hukuki ve fiilibu şartlar altında açtığı davasında, TL maddi, TL manevi zararıntazminini istemiştir. Bilindiği üzere sağlık hizmetleri, bünyesinde risk taşıyan, tıbbi ve teknik bilgiyi gerektiren hizmetlerdendir. Sağlık hizmetinden yararlanan bir kişinin zarara uğraması halinde,zararın doğmasında idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı da ancak konusunda uzmanı olan kişi ya da kuruluşlarca yapılacak detaylı incelemler sonucunda ortaya konabilecektir. Sonuç olarak, ıslah olanağı bulunmaması nedeniyle tazminat istemi yüksek tutulmak zorunda kalınan, gerçekte hak edilen tazminat miktarı kestirelemeyen, çözümü davanın 4

5 her iki tarafı için de zor ve karmaşık olan böylesi bir dava sonucunda, toplamda 4000 TL tutarında nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi, hak arama özgürlüğünü ve mahkemeye erişim hakkını kullanan davacının, kullandığı hak nedeniyle olağan dışı ağırlıkta bir mali yük altına girmesi sonucunu doğurmuştur. Böyle bir sonucun, hak arama özgürlüğüne ve mahkemeye erişim hakkına, olağan dışı bir kısıtlama getirdiği ortadadır. Yukarıda açıklanan şekilde davacıların, kullandıkları Anayasal hakları nedeniyle olağan dışı ağırlıkta bir mali yük altında kalmış olmaları, bu durumun hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı üzerinde olağan dışı bir kısıtlama oluşturması karşısında, maktu belirlenmesi gerekirken talep edilen tazminat miktarı üzerinden nispi olarak belirlenen vekalet ücretinde hukuka uygunluk görülmemiştir. Bu durumda reddedilen maddi ve manevi tazminat için ayrı ayrı ve maktu olmak üzere vekalet ücretine hükmedilmesi gerekecektir. Açıklanan nedenlerle, davacı tarafın temyiz isteminin kısmen kabulü ile Eskişehir 1. İdare Mahkemesi'nin 31/12/2009 tarih ve E:2004/744; K:2009/816 sayılı kararının vekalet ücretine ilişkin kısmının BOZULMASINA, diğer taleplerle ilgili karar düzeltme isteminin REDDİNE, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 24/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 5