HATAY DA ON SICAK GÜN

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "HATAY DA ON SICAK GÜN"

Transkript

1 HATAY DA ON SICAK GÜN EDĐTÖR YAŞAR ERGÜN MUSTAFA KEMAL ÜNĐVERSĐTESĐ YAYIN NO:19 ISBN:

2 Yaşar Ergün, 1969 da Gaziantep te doğmuştur. Aydın Ortaklar Öğretmen Lisesi ve Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi mezunudur. Doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doğum Jinekoloji Anabilim Dalı nda tamamlamıştır. Biyolog Dr. Nuray Ergün le evli olup, Asiye Işılay Ergün ün babasıdır. 2

3 Yazarlar Ahmet Akkiprik Ekrem Aktoklu Mustafa Atmaca Ali Demirsoy Miktat Doğanlar Nuray Ergün Yaşar Ergün Bülent Gözcelioğlu Bülent Gülçubuk Nurullah Günay Oğuz Kılıçoğlu Sancar Ozaner Hasan Göksel Özdilek Şükran Yalçın-Özdilek Hatice Pamir Mehmet Tekin F. Mine Temiz Tülin Tümay Hüseyin Türk Cuma Yıldırım Hikmet Yolcu Bu Kitap, Tubitak tarafından desteklenen Ekoloji Temelli Doğa Eğitimi projelerinden 106Y102 numaralı Amanoslar ve Antakya Çevresinin Bilimsel Eğitim Amaçlı Kullanımı I adlı projenin uygulanması sırasında ders veren öğretim üyelerinin ders içeriklerinden oluşmuştur. 3

4 Doğayı anlamayı ve doğanın içinde doğanın elementleri ile birlikte kardeşçe yaşamayı bana bir yaşam tarzı olarak öğreten babaannem ASĐYE ERGÜN ün anısına 4

5 ĐÇĐNDEKĐLER Amanos Dağları nda milli park oluşumuna doğru 1 Bitki toplama, presleme ve kurutma (herbaryum teknikleri) 5 Kuş göçü ve gözlemciliği 11 Korunan alanlar ve koruma statüleri 16 Türkiye nin biyolojik çeşitliliğinin temeli ve faunası 20 Biolojik mücadele, avantajları ve uygulama alanları 33 Ağır metallerin oluşturduğu kirliliğin bitkiler üzerine etkileri 37 Doğada yaşamın temel kuralları 44 Doğu Akdeniz sualtı biyoçeşitliliği 49 Kırsal kalkınma : Kavramlar, uygulama esasları ve dikkat noktaları 54 Đlkyardım 65 Göl den çöl e amik 68 Samandağ sahilinde kıyı erozyonu 76 Gölden ovaya, ovadan kente Amik havzasının değişimi, insan-tarım-yerleşke 81 ilişkisi ve çevreye etkisi. Sınır aşan, sınır çizen sular ve Asi örneği Yaşayan fosiller: Deniz kaplumbağaları (chelonıa mydas ve caretta caretta) 92 Derin ekoloji 100 Doğu akdenizde bir liman kenti: seleukeia pieria 105 Hatay tarihi 112 Ekosistemin yerel yaşam ve geleneksel mimarideki yansımaları 123 Antakya da yaşam 134 Antakya kültürü 143 Amanos dağlarının vejetasyonu 157 Önemli bitki alanı Amanos Dağları 162 5

6 Önsöz Ekoloji temelli doğa eğitimi projeleri ile ilgili Sayın Şükran Yalçın Özdilek 2005 yılı eylül ayında bir gün beni arayıp Tubitak tan Sancar Ozaner Hoca seninle Hatay bölgesinde yürütülecek bir projede yürütücü olman için görüşecek dediğinde açıkçası hem sevinci ve heyecanı hem de biraz çekinceyi bir arada hissettim. Nitekim Sancar Hoca beni aradığında ilk söylediğim şey Hocam teveccühünüze teşekkür ederim ama ben Veteriner Fakültesi Doğum Jinekoloji Anabilim Dalında öğretim üyesiyim bu konuda sizi sıkıntıya sokmayayım dediğimde Sancar hocam o her zamanki sakinliğiyle merak etme illa da belli bir meslek grubu yapacak diye bir şartı yok, ben senin Amanosları bildiğin konusunda ikna oldum bu konuyu savunabilirim dediğinde heyecanım bir kat daha artmıştı. Amanos Dağları na olan ilgim 1993 yılında Mustafa Kemal Üniversitesi nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmamla başladı. O zamanlar Antakya da vakit geçirecek pek tanıdık kimsem olmadığından da olsa gerek, hafta sonları Samandağ Çevlik sahillerine gider sahildeki toprak yolda saatlerce yürür ve Amanosların denize kavuştuğu kıyıdan kuzeye uzanan rastgele bir dereyi saatlerce takip ederdim. Tabi doğayla iç içe olma geçmişim rahmetli babaannemle onun bahçesinde geçirdiğim hayatımın ilk yedi yılı, Aydın Ortaklar Öğretmen Lisesinin devasa arazisindeki keşif amaçlı kaçamaklarımız ve üniversite yıllarımda arkadaşlarımla dağlarda kurduğumuz uzun süreli kamplara dayanır. Đkibinbir yılında Türkiye Dağcılık Federasyonu dağcılık eğitimlerine başlamam ve Biyolog olan eşimin ve tabi yanında kızımın Ankara Üniversitesinde doktora eğitimi için Ankara ya gitmesi ve fakat Biyoloji bölümündeki araştırıcılarla enişteleri olmam hesabıyla yakın olmam bana doğa ile baş başa kalmam için adeta 6 koca yıllık bulunmaz bir fırsat sundu. Tabi ben de o fırsatı sonuna kadar değerlendirdim. Bu altı yılda yüksek lisans tezi için Kuseyr dağlarında ve Doktora tezi için Kızıldağ da bitki toplayan Hikmet Yolcu ya gönüllü yoldaş oldum. Amanoslar da birileri bilimsel amaçlı rehberliğe ihtiyaç duyduğunda ilk arananlardan oldum ve elimden geldiğince de yardımcı olmaya çalıştım. Sadece dağcılık amaçlı yaptığım ve TRANSAMANOS olarak isim bulduğum faaliyetlerde artık daha dikkatli bir gözle hangi bitkiler nerede, hangi bitkileri toplamıştık gibi sorular aklıma gelmeye başladı. Kamp alanlarımızda zaman zaman izlerini görüp zaman zaman seslerini duyduğum ve çok sessiz olup özel olarak görmek istediğimizde de kendilerini gördüğüm vahşi hayvanlar ise diğer bir ilgi alanımı oluşturdu. Umarım çok yakın gelecekte Amanoslar da yaşayan vahşi hayvanlardan karaca, dağkeçisi, ceylan, vaşak ve çizgili sırtlanı doğal yaşam alanında görüntüleme projemi de hayata geçirir ve bu değerlerlerimizi de meraklı ve ilgili gözlere sunabilirim. Amanoslar da Hassa Payas çizgisinin güneyinde kalan kısım transamanos faaliyetleri sürecinde defalarca geçildi. Dağlara tırmanmak için gittiğim Ağrı, Süphan ve özellikle Kaçkarlardaki faaliyet beni çok etkiledi. Bu hareketlilik neden burada olmasın sorusunu akla getirdi. Çünkü, Amanoslarda sadece yaylacılık ve hafta sonu günübirlik piknikçilik faaliyetleri yapılıyordu. Gördüklerimi önceleri sadece anlatmaya, imkan olduğunda da fotoğrafladıklarımı göstermeye başladım. Đlgili insanlar merakla anlattığım yerlere gitmek için yol sormaya başladılar. Eminim ki Amanos Dağları nı hakkıyla tanıtacak, bitki çeşitliliğini ortaya koyacak, vahşi yaşamı belgeleyecek faaliyetler olsa ekoturizm faaliyetleri açısından önemli bir potansiyeli barıdıran Amanoslar hem bitki çeşitliliği hem hayvan türleri açısından daha iyi keşfedilebilir. Đkibinaltı yılında ilki gerçekleştirilen ve Sayın Erol Eldem başkanlığında bir TRT ekibi tarafından belgesel olarak kaydedilecek bu eğitimlerin anılan amaç için sağlam bir başlangıç noktası olacağı kanaatindeyim. Amaç, Amanos Dağları nın hak ettiği ilgiyi görmesi ve güzelliklerinin ilgi gruplarına sunulmasıdır. Antakya, 16 Temmuz

7 AMANOS DAĞLARINDA MĐLLĐ PARK OLUŞUMUNA DOĞRU Ahmet Akkiprik Orman Mühendisi Hatay Çevre-Orman Đl Müdürlüğü Milli Parklar Av ve Yaban Hayatı Koruma Şube Müdürü TARĐHTE KORUMA FAALĐYETLERĐ Tarihte bilinen ilk koruma önlemi M.Ö. 252 yılında Hint Kralı Asox'un balıkların, hayvanların ve ormanların korunması için çıkardığı fermandır. Avrupa'da 1858 'de Bohemia prensi, ormanlarından 2000 ha. bakir orman alanını park ilan etmiştir. ABD'de 1864 yılında Yosemite Ormanları, sekoya ağaçlarını korumak amacıyla Kaliforniya Hükümeti tarafından devlet parkı olarak ayrılarak dünyada ilk örnek olmuştur ( Bayer, 1967 ). Dünyada alansal korumanın temeli, milli parklar sayılabilir. Doğal güzelliğin korunması için halkın teklifiyle ilk olarak Amerika'da 1872 yılında Yellowstone Milli Parkı ilan edilmiştir. Milli park fikri buradan dünyaya yayılmaya başlamış, 1879'da Avusturalya'da Royal, 1885'de Kanada'da Banff, 1897'de Yeni Zelanda'da Tongariro ve 1898'de Meksika'da El Chico Milli Parkları kurulmuştur. Avrupa'da ilk milli parka bilimsel amaçla 1909 yılında Đsveç sahip olmuştur. Yellowstone Milli Parkını gezen Belçika Kralı Alberts 1925 yılında Belçika Kongosu'nda (Zaire, Virunga Milli Parkı) Afrika'nın ilk milli parkı olan Kral Alberts Milli Parkı'nı ilan etmiştir ( Yücel, 1995 ). Milli park düşüncesi 1933 yılında Londra'da Afrika'nın flora ve faunasının korunması kongresinde alınan kararla kabul görmüş ve milli park; "Flora ve fauna koruması yanında, kamunun yararlanması, dinlenmesi, eğlenmesi yönünden estetik, jeolojik, prehistorik, arkeolojik ve bilimsel değer taşıyan doğal varlıkların korunması için ayrılan alandır" şeklinde tanımlanmıştır. 1958'de Atina'da Dünya Koruma Birliği'nin ilk toplantısında, Uluslar arası Milli Parklar komitesi kurulması kararı alınmış ve bu komite çalışması sonucu 1962' de ABD / Seattle' da "I. Milli Parklar Kongresi" yapılmıştır ( Ekim, 1996 ). 19. yüzyıl başlarında çeşitli ülkelerde halkın doğa varlıklarını koruma ve halkın yararına sunma istekleri doğayı koruma ve milli park olgusunu ortaya çıkarmıştır. Doğa koruma ve milli park kavramı ülkelere göre farklı yorumlar bulmuştur. Milli park, Norveç'e göre; içinde insan ve yerleşim alanı bulunmayan, günlerce gezilebilen, sessiz bir doğa arazisidir. Đsveç'e göre; yalnızlık içinde, dinlenme olanağı veren, sınırsız ormanlardır. Almanya ya göre; milyonlarca insanın ziyaret ettiği, dinlenme ve eğlenme olanağı bol doğa ve kültür arazileridir. Eski Sovyetler Birliği'ne göre; bilimsel çalışma amacıyla kurulmuş kültür arazisidir ve turizme kapalıdır. Tanımlardan anlaşıldığı gibi her ulusun kendi doğal ve sosyal yapısını uygun olarak belirledikleri milli park kavramı ve kamuya yarama nitelikleri farklıdır. Fakat ana düşünce doğal varlıkların korunması ve kamu yararına geliştirilmesi ilkelerine dayanmaktadır ( Tanrıverdi, 1987 ). Yeryüzü kara parçalarının %5 'i ve Avrupa'nın %7 'si koruma alanlarına ayrılmıştır. Yeryüzünde korunan alanların yaklaşık %2,6 'sı milli park alanıdır. Korunan Alanlar Kavramı: Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından tanımlanan korunan alanlar teriminin, büyük ölçüde biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik alanlarla sınırlı olduğu ve bu yüzden deniz ve kara peyzajının yalnızca küçük bir kısmını kapsamaktadır. IUCN tarafından korunan alanların sınıflandırılması: 7

8 1-Bilimsel amaçlı olarak yönetilen korunan alanlar. 2-Yaban hayatının korunması amacına yönelik olarak yönetilen korunan alanlar. 3-Ekosistem koruma ve rekreasyon amaçlı olarak korunan alanlar. 4-Belirli tabiat özelliklerini koruma amacına yönelik olarak korunan alanlar. 5-Yönetim müdahalesi yoluyla doğa koruma amacına yönelik olarak yönetilen korunan alanlar. 6-Kara/Deniz peyzajlarında doğa koruma ve rekreasyon amacına yönelik olarak yönetilen korunan alanlar. 7-Doğal ekosistemlerin sürdürülebilir kullanımı amacına yönelik olarak yönetilen korunan alanlar. ÜLKEMĐZDE KORUNAN ALANLAR Türkiye de farklı mevzuatlara tabi olan ve kendilerine göre sınıflandırmaları bulunan pek çok yönetim kurumunun bulunması nedeniyle korunan alanlarda pek çok atamanın yaşanması, korunan alanların geçmişte karşılaştırmalı analizinin gerçekleştirilmesinde güçlüklere neden olmuştur. Bu konuda karşılaşılan engeller arasında, evrensel olarak kabul görmüş bir terminolojinin bulunmayışı, mevcut terminolojinin farklı biçimlerde uygulanması ve birbirinden farklı kanunların bulunması sayılabilir. Güncelleştirilmiş bir yönetim planının bulunmaması, korunan alanın hatalı yönetimine ve doğal kaynakların yanlış kullanımına yol açmaktadır. Bu tür hatalı yönetim ve kullanımlar arasında yol ve tesislerin yanlış yerleştirilmesi ve doğal kaynakların ve alanların yerel topluluklar tarafından yanlış kullanımına sebep olmaktadır. Birbiriyle çelişen mevzuat nedeniyle bakanlıklar arasında yetki alanlarının çakışması, yönetim amaçlarının birbiriyle çelişmesine ve kullanıcıların ve yerel halkın kafalarının karışmasına yol açarak çok önemli sorunlar oluşturmaktadır. Milli parkların amaçlarına uygunluk gösteren sistematik bir yönetim planlama süreci mevcut değildir. Ülkemiz jeopolitik açıdan olduğu kadar biyocoğrafik açıdan da dünya üzerinde önemli bir konumda bulunmaktadır. Dünya üzerindeki önemli üçgen merkezinin temsil edildiği Türkiye 9600 den fazla bitki, 152 memeli, 459 kuş, 354 balık ve 106 sürüngen türünden oluşan çok zengin bir fauna ve floraya sahiptir den fazla bitki türü sadece Türkiye ye özgüdür. Avrupa, Asya ve Afrika arasında milyonlarca göçmen kuşun kullandığı üç ana göç yolundan ikisi, Türkiye den geçmektedir. Türkiye deki sulak alanlar, bu göçmen kuşların pek çoğu için hayati öneme sahiptir. Türkiye nin temsil ettiği biyolojik çeşitlilik bölgedeki doğal ve hassas dengenin bir göstergesidir. Küresel biyolojik çeşitliliğin korunması için yapılan çalışmalar, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda büyük hız kazanmıştır. Korunan alan yönetimi konusundaki yaklaşımlarda önemli değişiklikler olmakta, katılımcılığın özendirildiği, sürdürülebilirliğin öne çıkarıldığı, kısa, orta ve uzun vadeli hedef ve öngörülerin bir arada ele alındığı bir yönetim yapısı giderek daha fazla benimsenmektedir. Bu yaklaşımın etkin bir biçimde hayata geçirilmesi korunan alanlarda var olan durumun doğru olarak saptanmasına bağlıdır. Bir korunan alanın durumunun belirlenmesi, alandaki biyolojik çeşitliliğin, sosy0-ekonomik ve kültürel yapının, idari ve finansal yapılanmanın, tehdit ve fırsatların bir arada ele alınması ile mümkündür. Bu unsurların ayrıntılı olarak incelenmesi, her birisi için uzun ve kapsamlı çalışmaların yapılmasını gerektirir. Bu unsurların ayrıntılı olarak incelenmesi, her birisi için uzun ve kapsamlı çalışmaların yapılmasını gerektirir. Ülkemizin ulusal ve uluslar arası düzeyde öneme sahip müstesna köşelerinin korunarak sürdürülebilirliğinin sağlanması ve bu sahalarımıza olan farklı kullanım taleplerinin kontrollü ve planlı bir şekilde karşılanabilmesi ile buraların koruma-kullanma dengesi gözetilerek gelecek nesillere milli bir miras olarak bırakılması, Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün görevleri arasındadır Sayılı Milli Parklar Kanununda; MĐLLĐ PARK 8

9 Bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarıdır. ( 35 adet Milli Park tescil edilmiş olup toplam Ha.'dır) TABĐAT PARKI Bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarıdır. ( 17 adet Tabiat Parkı tescil edilmiş olup toplam Ha.'dır) TABĐATI KORUMA ALANI Bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz ve kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarıdır. ( 35 adet Tabiatı Koruma Alanı tescil edilmiş olup toplam Ha.'dır) Hatay ilimizde Tekkoz-Kengerlidüz ve Habibineccar Dağı tabiatı koruma alanı bulunmaktadır. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) Türkiyede Artvin-Karçal Dağları, Rize Fırtına Vadisi, Karabük-Yenice Ormanları, Antalya-Akseki Đbradı Ormanları, Muğla (Fethiye)- Babadağ ve Hatay-Amanos Dağları nı koruma önceliği açısından Avrupa Ormanlarının Sıcak Noktaları arasında göstermektedir. AMANOS DAĞLARI Konumu: Doğu Akdeniz, Osmaniye, Hatay, Gaziantep Mülkiyet: Milli Park Olarak önerilen sahanın büyük kısmı devlet ormanı ve hazine arazisi ve yer yer tarım arazileri bulunmaktadır. Ekosistem Tipi: Önerilen alan esas olarak Orman ekosistemidir. Amanos dağlarının bu bölümdeki yüksek basamaklarındaki güneşli bakılarda saf meşe ormanlarının oluşturduğu ekosistem yine üst rakımlardaki gölgeli bakılarda her türlü ana kaya üzerinde kayın ekosistemi ve diğer yapraklılar ve ibrelilerle de karışım yapmış karışık ve değişik yaşlı orman formu gösteren ekosistemlerde bulunmaktadır. Milli Park olarak önerilen alan yapraklı ağaç türlerinin yayılışına ve zengin bitki ve hayvan topluluğuna sahip bulunuşu ile nadir ve eşsiz bir orman ekosistemi özelliği göstermektedir. Doğal Kaynak Değeri: Akdeniz fitocoğrafya bölgesinde yer alan Amanos Dağlarındaki ormanlar, ağaç türü karışıklığı ve zenginliğiyle öksin (nemli) iklimine benzer vejetasyonların biyolojik ve genetik bulunduğu en güney uçta yer almaktadır. Bu ormanlar çeşitlilik bakımından çok zengin ormanlardır. Geçmiş zaman dilimlerinde iklimin soğumasıyla buzulların kuzeyi kaplaması sonucu kuzeydeki orman vejetasyonlarının güneye inmesi ile oluşmuşlardır. Ancak bu ormanlar daha sonraki evrelerde iklimin tekrar ısınmasıyla oksin ağaç türlerinin kuzeye çekilmesi esnasında belirli yerlerdeki lokal alanlarda yaşama şartlarının halen devam etmesi dolayısıyla kalmış relikt orman parçalarıdır. Bu ormanlar taşıdıkları ağaç türü ve flora zenginliğiyle güney bölgemizin en zengin ve en en değerli ormanlarıdır. Bu iklim kuşağında buranın güney veya doğusunda bu yapıda başka bir orman parçası yoktur. Ve etrafı step olan bir bölgedir. Bir başka ifade ile bu ormanlar bu bölgede bir sahadır. Ve bu saha korunmalıdır. Doğal bir arboretum olan bu bölgede zengin endemik bitki türleri de bulunmaktadır. Ancak türlerin detaylandırılabilmesi ve yeni türlerin tesbiti için kapsamlı bir araştırmaya ihtiyaç vardır. Amanos Dağlarındaki zengin flora örtüsü nedeniyle birçok yaban hayvanını barındırmaktadır. Halen sahada varlığı bilinen yaban hayvanları Karaca(Capreolus capreolus), Yaban Domuzu (Sus Scrofa), Çakal (Canis auresus), Tilki (Valpes vulges), Tavşan (Lepus Eur opeaus), Porsuk (Meles meles), Gelincik (Mustela nivalis), Yaban Kedisi, Kuyruksüren, Kurt, Sincap, Oklu kirpi, Ağaç kakan, Üveyik, Ala karga, Yılan ve Kertenkele. Peyzaj Özellikleri: Milli Park olarak önerilen alanın genelinde peyzaj değerleri yüksektir. Özellikle Deliçay ve Özerli Çayının orman içerisinden geçerken oluşturduğu 9

10 manzaranın ayrı bir güzelliği bulunmaktadır. Ormanın bizatihi kendisi çok değişik zengin bitki örtüsü ile son derece göz alıcıdır. Orman içi açıklıklar kırık arazi yapısı ve yapraklı ağaç türlerinin ilkbahar ve sonbahar aylarında oluşturduğu renk cünbüşü muhteşem güzellikler içerisindedir. Estetik açıdan çok değerli bulunmaktadır. Rekreasyonel Potansiyel: Amanos Dağlarının Milli Park olarak önerilen alanlarının rekreasyonel potansiyeli oldukça yüksektir. Ormanlık alanın dere yataklarının bir çok noktasında rekreatif alanlar oluşturmak mümkündür. Akdenizin en sıcak bölgesi olan bu havzada köy ve şehir halkı yazın aşırı sıcaklığından kaçarak daha yükseklerde ve özelliklede orman içleri ve kenarlarındaki serin bölgelerde yazı geçirdikleri görülmektedir. Bu ülkenin diğer bölgelerinden çok farklı bir yaylacılık anlayışıdır. Bu bölgede halkı hayvancılık için değil yazlık olarak ormandan faydalanmaktadır. Etrafı step olan Amanos Dağlarının bu bölümü bu maksada hizmet edebilecek relikt orman parçalarıdır. 10

11 BĐTKĐ TOPLAMA, PRESLEME VE KURUTMA (HERBARYUM TEKNĐKLERĐ) Yrd.Doç.Dr. Ekrem Aktoklu Mustafa Kemal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 1. GĐRĐŞ Canlıların önemli bir bölümünü oluşturan bitkiler, tüm ekosistemlerde birincil üreticilerdirler. Güneşten aldıkları ışık enerjisi yardımıyla su (H 2 O) ve karbodioksidi (CO 2 ) birleştirip kendileri için gerekli olan organik maddeleri sentezlerler. Bu esnada havadaki karbodioksidi temizleyip, oksijeni sağlamaları nedeniyle de insanlar ve diğer canlılar için çok önemlidirler. Örneğin insanlar ve hayvanlar tüm besinlerini genelde hazır olarak aldıkları halde, bitkiler besinlerini kendileri hazırlayabilirler. Fotosentez dediğimiz bu biyokimyasal tepkimeler zinciri ile ortaya çıkan ürünler, insan yaşamının ayrılmaz bir parçasını oluştururlar. Yani bu organik maddeler tüm hemen hemen tüm canlıların yaşamının temelidir diyebiliriz. Bu sonuçla besinlerimizin tamamının bitkisel kökenli olduğunu ve hayvansal kökenli olanların da aslında birincil tüketiciler tarafından bitkilerden elde edildiğini unutmamalıyız. Bitkiler yalnızca besin kaynağı olarak düşünülmemelidir. Atmosferin O 2 / CO 2 oranı yeşil bitkiler sayesinde dengede kalmaktadır. Günümüzde hastalıkların tamamına yakını bitkisel kökenli maddeler ile tedavi edilmektedir. Giyecek, barınma, ısınma gibi amaçlar ile de bitkilerden yararlanılmaktadır. Günümüzde yaşanabilir bir çevre ancak bitkiler ile sağlanabilir. Bütün bu saydığımız nedenler bitkilerin tanınması, bilinmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Đnsanoğlu yeryüzünde bulunan yüz binlerce bitkiyi tanımak, birbirleri ile farklılık ve benzerliklerini bilmek ister. Örneğin bir bitki üzerinde çalışan genetikçi, fizyolog, eczacı, ormancı vs. gibi bilimciler, öncelikle çalıştıkları bitkinin ismini bilmek zorundadırlar. Bilindiği gibi pek çok doğal bitkinin gerek tıbbi ve gerekse de ziraat gibi uygulamalı bilimlerde sıklıkla kullanım alanları bulunmaktadır. Yani bitkiler ile ilgili araştırmalar Biyoloji, Ziraat, Ormancılık, Eczacılık, Çevre gibi birimlerde çok yönlü olarak sürdürülmektedir. Bütün bu durumlar bitkileri tanımamızı gerektirir. Dolayısıyla bir temel bilim olması nedeni ile Bitki Sistematiği doğadaki tüm bitkileri tanıyıp, sınıflandırmayı amaçlamaktadır. Đşte bu noktada Bitki Sistematiği ve Bitki Taksonomisi ortaya çıkmaktadır. Bitki Taksonomisi bitkilerin sınıflandırılması, isimlendirilmesi ve betimlendirilmesini içeren bir bilimdir. Taksonomi kelimesi Yunanca taxis (Düzenleme, Sınıflandırma); nomos (Kural, Kaide, Kanun) sözcüklerinden oluşmuştur. Anlamı ise sınıflandırmaya kurallar, yasalar koymak demektir. Temel ilgi alanı taksonomi olan botanik dalına da Bitki Sistematiği denir. Bitki Sistematiğinin amacı, bitkiler arasındaki ortak bir atadan gelen benzer ve farklı özelliklere dayanarak isimlendirme, sınıflandırma ve betimleme yapmaktır. Yani evrim kuralları çerçevesinde en basitten en gelişmişe doğru tüm bitkileri birbirleri ile akrabalık ilişkileri içinde gruplandırmaktır. Sınıflandırma her insanın doğal bir uğraşı ve günlük yaşamının bir parçasıdır. Çünkü çevremizde gördüğümüz her şeyi sınıflandırıyoruz. Taksonomistler ve Sistematikçiler de canlıları sınıflandırmak için çalışırlar. Ancak burada tek amaç sınıflandırmak değil, aynı zamanda farklı bilim dallarına da hizmet etmektir. Bugün taksonomistlerin elde ettiği veriler kadar yararlanılan bir başka bilim dalı yoktur. Taksonomist çok çeşitli bilim dallarından veri alır ve bu verileri sentezler. Çünkü Taksonomi bir sentez bilimidir. Taksonomistin veri aldığı ve sağladığı temel sınıflandırmayı kullanmak zorunda olan başlıca disiplinler şunlardır: Sitoloji (Hücre Bilimi), Genetik (Kalıtım), Fizyoloji, Anatomi, Morfoloji, Ekoloji, Biyocoğrafya, Fitososyoloji (Bitki Sosyolojisi), Evrim, Palinoloji (Polen Bilimi), Paleobotanik, Farmakognozi, Farmakoloji, Peyzaj Mimarisi, Çevre Bilimleri (Şekil 1). Tüm bu bilim dallarına hizmet eden taksonomi, biyolojik araştırmalarda anahtar role sahiptir. Bu kadar önemli bir bilim dalı olan taksonomi aynı zamanda bir sanattır. Çağdaş taksonomi için öne sürülen birçok amaçtan çoğunlukla kabul edilenler şunlardır; 1. Tanıma ve iletişimin uygun yöntemini sağlamak, 2. Tüm canlıları tanımlamak, 3. Organizmaların doğal akrabalıklarına dayanan bir sınıflamasını yapmak, 11

12 4. Evrimi araştırmak, evrimin süreçlerini keşfetmek ve sonuçlarını yorumlamak. Tüm bu bilgiler ışığında, bitkiler dünyasının bilinmesi ve tanınması gerek bitkilerin doğal denge içindeki işlevlerinin aydınlatılması ve gerekse de onlardan daha gerçekçi bir biçimde yararlanılabilmesi açısından son derece önemlidir. 2. Herbaryum Teknikleri Bugün yeryüzünde den fazla yeşil bitki türünün bulunduğu bilinmektedir (klorofilsiz bitkiler ile birlikte yaklaşık türdür). Bu türleri tek tek bilmek, tanımak ve öğrenmek olanaksızdır. Bu nedenle sınıflandırılmaları zorunludur. Bir ülkenin sahip olduğu biyolojik zenginliklerin, çevre yönünden taşıdığı önemin büyüklüğü bugün tüm ülkelerce kabul edilmektedir. Bugün biyolojik çeşitlilik, ülkelerin ve bütün insanlığın büyük bir hassasiyet ile üzerinde durduğu bir konu durumuna gelmiştir. Kısaca, bir yerin tüm bitkilerinin tam bir listesi anlamına gelen flora uzun yıllar yapılacak arazi çalışmaları sonucunda toplanan bitki materyallerinin değerlendirilmesi ile ortaya çıkarılabilir. Türkiye de doğal olarak yetişen bitkiler üzerine yapılan yaygın arazi çalışmaları, daha çok tohumlu bitkiler ve eğrelti otları üzerinde yoğunlaşmıştır. Ancak son çeyrek yüzyılda algler, karayosunları ve likenlere ek olarak mantar türleri üzerinde çalışmalar daha çok yerli botanikçiler tarafından yapılmaya başlanmışsa da henüz yeterli değildir. Türkiye, yaklaşık eğrelti otu ve tohumlu bitki türü ile dünyada bulunduğu iklim kuşağında oldukça zengin floraya sahip ülkelerden biridir. Avrupa kıta florasının e yakın türe sahip olduğu ve kıta nın ülkemizin yaklaşık 15 katı büyüklükte olduğu düşünülürse, ülkemizin biyolojik zenginliği daha da belirginleşir. Türkiye florasının ilginçliği, sahip olduğu tür zenginliğinin yanında, çok sayıda endemik tür de içermesinden kaynaklanır. Avrupa ülkelerindeki endemik türlerin toplamı kadar olmasına karşın ülkemizde bu sayı civarındadır. Đşte bu nedenle ülkemiz dünyanın en zengin ve şanslı ülkelerinden biridir. Sahip olduğumuz bu değerlerin, çevre anlayışı içinde değerlendirilmesi ve korunması, ülkemizin tartışma gündeminde mutlaka yer alması gereken bir konudur. Bu zenginliğimizin başlıca sebeplerini belirtmek istersek: Đklim farklılıkları, topoğrafik çeşitlilikleri, jeolojik ve jeomorfolojik çeşitlilikler, deniz-göl-akarsu gibi değişik su ortamı çeşitlilikleri, m arasında değişen yükseklik farklılıkları, üç değişik bitki coğrafyası bölgesinin birleştiği bir yerde oluşu, Anadolu nun doğusu ve batısı arasında ekolojik farklılıkların bulunması ve bunun floristik farklılıklara yansımasıdır Bitki Toplamada Gerekli Olan Malzemeler Bitkilerin, gelecekte yapılacak bilimsel çalışmalara yararlı olabilmesi için toplanması, kurutulması, etiketlenmesi ve kartona yapıştırılarak herbaryum (sıkıştırılarak kurutulmuş bitki örnekleri müzesi) materyali haline getirilmesi bitki taksonomisinin görevlerinden biridir. Araziye çıkıldığında bitki toplamak için gerekli malzemeler: 1. Arazide çalışma sırasında kullanacağımız, orta boy sağlam bir not defteri, kalem, 2. El büyüteci (2x, 4x, 6x, 8x, 10x büyütmeli, yüksek büyütmeye sahip olanlar daha kullanışlı olduğundan tercih edilebilir, boyunda asılı olarak taşınabilir olması idealdir), 3. Altimetre, bitkilerin toplandığı yükseklikleri belirlemek için gereklidir. Araştırmaya başlamadan önce altimetre, yüksekliği bilinen bir yerde ayarlanmalıdır ve çok hassa bir cihaz olduğundan araştırma boyunca doğruluğu sık sık kontrol edilmelidir. Örneğin elimizde araziye ait bir harita var ise, haritada belirtilmiş bir nokta ya da yolumuz üzerindeki bir karayollarına ait trafik işaretlerinden (şehir merkezlerine girişte asılı olan işaretler) okuyarak kontrol edebiliriz, 4. Günümüz teknolojisinde daha kullanışlı bir cihaz olan GPS (Global Positioning System) yaygın olarak kullanır hale gelmiştir. Bu cihaz sayesinde toplamış olduğunuz bitkinin koordinat 12 Analog - Dijital - Saat düz eyin de

13 hem yerini hem de bulunduğu yükseklik değerlerini belirtebilirsiniz, daha önce toplanmış ve koordinatı verilmiş bir bitkiyi bulmada kolaylık sağlaması gibi daha birçok özel uygulamaları nedeniyle günümüzde özellikle bilimsel çalışmalarda tercih sebebi olmuştur, 5. Pusula, 6. Fotoğraf makinesi, 7. Büyük ve ağır olmayan ancak büyütmesi iyi olan bir dürbün bulundurmak, yamaç ve vadilerdeki bitki örnekleri gözlemek ve tanımak için, zaman zaman da toplamada vakit kazandıracağı için oldukça kullanışlı bir gereçtir, 8. Kaya yamaçlarından, ağaçlardan ve boyumuzun erişemediği yerlerden bitki örnekleri almak için metalden yapılmış özel makaslar (a), çakı (b), bıçak ya da budama makası (c) kullanılabilir, a b c 9. Toplanan bitkileri içerisine koymak için çeşitli ebatlarda plastik torba veya poşetler, veya metal çantalar (taşıma problemi olabilir), 10. Bitkileri kökleri ile birlikte sökmek gerektiğinden özel olarak yapılmış zıpkın, çapa veya kazma kullanmak gerekmektedir. Erken ilkbaharda toprak nispeten sulu ve gevşek olduğundan bu günlerde özellikler geofitler ve bir yıllık bitkiler için zıpkın tercih edilmelidir. Ancak ilerleyen zamanlarda yazın, toprak sert ve kuru bir duruma geçeceğinden zıpkın yerine çapa veya kazma hatta dağ kazması en kullanışlı bitki sökme aletleridir. Zıpkın genellikle 45 cm uzunluğunda, 4 cm çapında ve 3 mm et kalınlığı olan bir borudan yapılabilir. Bunun için boru boyuna ortadan yaklaşık 30 cm kesilir ve 15 cm el tutacak yeri bırakılır, 11. Toplanan bitkileri kurutmak için öncelikle preslemek gerekmektedir. Bitki kurutma presleri genellikle 45 x 30 cm boyutlarında tahtadan veya metalden yapılır. 2-3 cm enindeki çıtalar kafes şeklinde birleştirilir. Tahtadan yapılmış presler hafif ve ekonomik olması nedeniyle ülkemizde daha çok tercih edilmektedirler. Presleri sıkmak için örgü kemer ya da kayışlar en kullanışlı olanıdır. Sıcak havalarda deri kemerler çatlayıp kopabildiği için kısa ömürlü olmaktadırlar. Bel kayışında kullanılan tokalar zaman zaman arazide sorun yarattığı için onarılma zorluğundan dolayı kullanışsızdırlar. Bunun yerine kayışın enine uygun iki adet 13

14 metal halkayı uç kısımlarından kayışa dikerek çok daha kullanışlı ve uzun ömürlü tokalar elde edebiliriz. 12. Preste kurutma işlemi için bitkileri arasına koyacağımız en kullanışlı kâğıt kaba samanlı kâğıttır. Ancak gazete kâğıtları da kullanılabilmektedir. Hatta ülkemizde en yaygın olanı gazete kâğıdıdır. Kağıtların boyutları yaklaşık x cm boyutlarında (bir gazete sayfasının ikiye katlanmış hali) olması tercih edilmelidir. Ayrıca soğan, yumru, rizom ya da kalın kazık kök gibi organların presi kabartmaması için her 5 ya da 10 bitki de bir, araya koymak için kâğıt ile aynı boyutlarda oluklu mukavva temin edilmelidir. Bitkilerin preslenmesi sonucunda kurutma işlemi ile birlikte bitkiler su bırakacaklarından bu suyun emilmesi ve ilk günlerde çok sıkılarak kısmen havasız kalan presin içinde bitkilerin küflenmemesi için aralarına yine kâğıt boyutlarında kesilmiş kurutma kâğıtları koymak mümkün olduğunca tercih edilmelidir. 13. Toplanan tohumları koyabilmek için kâğıt zarflar veya bez torbalar, plastik şişe ve kavanozlar, 2.1. Bitki Toplamada Bilinmesi Gereken Bilgiler ve Teknikler Bilindiği gibi doğada oldukça değişik özellikleri olan birçok bitki familyası ve bu familyalara ait değişik cinsler ve bu cinslere ait çok sayıda türler bulunmaktadır. Bitki örneklerinin tayin edilebilmesi için bitki üzerinde bulunması gerekli organlara sahip örneklerin toplanması ve ayrıca toplama esnasında bu organlara ait bazı notların alınması gerekebilmektedir. Ayrıca eksik toplanan örnek tayin edilemeyeceği için yapılan onca zahmet ve emek boşa gidebilir ve sonuçta örnekleriniz bir ot yığınından başka bir şey ifade etmeyebilirler. Bu nedenle bitki toplama işlemi sırasında hangi familyada hangi bitki kısımlarının toplanması gerektiğini bilmek önemlidir ve bitkileri bu bilgiler ışığında toplamak gerekir. Bu nedenle bitki toplayan kişinin bu bilgileri bilmesi veya bu bilgileri içeren notları yanında bulundurması önemlidir. Toplanacak örneklerde kök, gövde, çiçek ve meyvanın olması en çok istenilen durumdur. Ancak bir bitki üzerinde aynı anda hem çiçek hem de meyva bulunmayabilir. Bu durumda çiçekli ve meyvalı örnekler ayrı ayrı zamanlarda toplanırlar. Toplayacağımız bitkinin sağlam, yaprakları tam, çiçekleri açmış ve zarar görmemiş olmalıdır, meyvalarının ve tohumlarının da olgunlaşmış olmasına dikkat edilmelidir. Bir yıllık bitkiler zıpkın, çapa veya kazma ile kolaylıkla sökülebilirler. Hatta zaman zaman el yardımıyla dahi bunu yapabiliriz. Ancak geofit dediğimiz soğanlı, yumrulu, rizomlu gibi bitkilerin toprak altı kısımları daha derinde olacağından toplama sırasında kolaylıkla kopabilirler ve çabamız boşa çıkabilir. Bu nedenle, bu tür bitkilerde daha ziyade zıpkın yardımıyla bitkinin toprakaltı kısmı görülene kadar bir taraftan kazılır ve bitkinin gövdesi kazılmış tarafa doğru yatırılarak bitki topraktan çıkarılır. Çok yıllık otsu bitkilerde de eğer örnek büyük değilse bitki kökü ile birlikte alınır, eğer örnek büyük ise köke yakın bir yerden kesilerek örnekleme yapılır. Bitkinin büyüklüğüne ve uzunluğuna bağlı olarak, pres kağıdına sığacak büyüklükte taban kısmından, gövdenin yapraklı kısmından, çiçek durumunu gösteren kısmından kesilerek birkaç parça halinde örnekleme yapılmalıdır. Ayrıca bitkinin uzunluğu ve durumu ile ilgili bilgiler arazi defterine not edilmelidir. Ağaçlardan örnek toplamak istediğimizde ise kesici bir alet ile dal ucundan (mümkünse yaprak, çiçek ve meyva taşıyan) örnekleme yapılır. Yine ağacın dış görünümünü belirtmek için not defterine ya şekli çizilir ya da fotoğrafı çekilir. Birçok familyada çiçekler presleme esnasında renklerini kaybederler. Bu nedenle bu tip topladığımız bitkilerin çiçek renklerini de arazi defterimize not etmeliyiz. Toplanan bitki örnekleri naylon torbaya da poşetlere düzgün bir şekilde yerleştirilir, içerisine toplanan yer ile ilgili bilgileri içeren küçük bir kâğıt bırakılır. Bu uygulama, presleme işlemine başlandığında örneklerin rasgele prese konmamasında ve toplama yerlerinin karıştırılmamasında bize yardımcı olduğunda önemlidir. Topladığımız her bitkiden mümkün olduğunca 3-5 adet alınması tayin yapılırken yararlı olmasının yanı sıra diğer herbaryum merkezleri ile bitki değişimine de yardımcı olacaktır Presleme ve Kurutma 14

15 Bir bitkinin toplandıktan sonra derhal preslenmesi en arzu edilen bir durumdur. Bu durumda preslenmiş olan bitki çiçekleri bozulmadan, yaprakları buruşmadan pres yapılacağı için üzerinde çalışmayı kolaylaştıracaktır. Ancak arazide çalışma koşulları buna her zaman izin vermeyebilir ki genellikle de böyledir. Örneğin belli bir bitki grubu üzerinde çalışan araştırmacılar için arazide pres yapmak kolay olabildiği gibi, floristik çalışma yapan bir araştırmacı için aynı şeyleri söylemek pek olanaklı değildir. Çünkü floristik çalışmalarda gün boyu sürekli pek çok bitki toplandığı için bunları ancak o gün arazi çalışması bittikten sonra preslemek mümkün olabilmektedir. Bu durumda toplanan bitkiler presleme zamanına kadar ağzı kapalı bir torba ya da poşet içinde tutulmalılar ve özellikle hava sıcak ise torba içerisine bir miktar su serpilerek bitkilerin daha canlı kalmalarına yardımcı olunur. Pres yapılacak bitkinin temiz, yabancı maddelerden arınmış ve köklerinin temizlenmiş olması gerekir. Preslenecek bitkinin tüm parçaları düzgün ve kolayca görülebilecek şekilde kâğıt arasına yerleştirilmesi gerekir. Bitkinin boyu kâğıt boyutlarını aşıyor ise V, N, M şeklinde katlayıp yerleştirmek en uygun olanıdır. Bu işlem için gövdenin veya dalın kıvrılacak noktası parmak ile iyice bastırılarak ezilir ve kıvrılır. Bu işlemi yapılmadığında kıvrılan yer genellikle kopacağından örnek parça parça olacaktır. Eğer örneğimiz kalın ve uzun ise kağıt boyutlarında kesilmiş olarak birkaç parça halinde pres yapılabilir. Geofitlerde özellikle toprakaltı kısımları bir çakı yardımıyla mutlaka boyuna ikiye bölünmelidir. Bunu daha çok soğanlı bitkilere uygulamakla birlikte, yumrulu olanlara ya iğne ile birkaç yerden delmek ya da kaynar suya daldırıp nişastasının dışarı çıkmasını sağlamak bunların küflenmeden preslenmesine yardımcı olacaktır. Aksi halde kurumuş bitkilerin herbaryumunuzda bir sonraki sene yeniden filizlendiğini görebilirsiniz. Bitki preslenirken tamamı kâğıt arasında kalacak şekilde ayarlanmalı, kâğıdın kenarlarından dışarı taşmamalıdır. Presleme işlemine başlarken önce iki adet kayış belli bir aralıkta yere serilir. Bunun üzerine presin bir tanesi konur. Eğer elimizde kurutma kâğıdı varsa bu boş presin üzerine bir tane kurutma kâğıdı konur. Bunun üzerine ikiye katlanmış gazete kâğıdı açılarak konur. Gazete kâğıdının içine bitki yerleştirilerek gazete kâğıdı kapatılır. Gazete kâğıdının üzerine yeni bir kurutma kâğıdı yerleştirdikten sonra tekrar yeni bir gazete kâğıdı açılarak içine yeni bir bitki yerleştirilir. Bu işlem bir kurutma kâğıdı bir gazete kâğıdı şekilde preslenecek bitki bitene kadar tekrarlanır. Daha önce açıklandığı gibi bitkilerin daha iyi preslenmesi için eğer varsa 5-10 bitkide bir aralara oluklu mukavva koymak bitkiler arasında daha iyi hava akımının sağlanmasına da yardımcı olacağından kullanışlıdır. Eğer çok bitki toplanmışsa pres belli bir yüksekliğe eriştiğinde (bu yaklaşık 50 bitki örneğidir) presi kapatmak gerekir. Bunun için en üstte yine kurutma kağıdı olacak şekilde pres sonlandırılır. En üste bu kez presin diğer parçası yerleştirilerek kayışlar iyice sıkılarak kapatılır. Đlk presleme gününde kayışların mümkün olduğunca iyi sıkılması gerekmektedir. Bu amaçla gerekirse presin üzerinde bir kişinin çıkarak kayışların sıkılması en ideal olanıdır. Bulunduğunuz yerin iklimine göre, kurutma kâğıtlarını her gün en az bir kez değiştirmek gerekir ve bu işlem bitki tam olarak kuruyana kadar tekrarlanır. Kurutma kâğıtlarının ilk değiştirilme işlemi sırasında gazete kâğıtları açılarak preslenmiş bitkilere bakılır ve kıvrılmış, katlanmış olanlar düzeltilir. Ayrıca eğer gazete kâğıtları nemlenmiş ise bunları da değiştirmek gerekir. Presler genellikle yarı gölge ve hava akımının olduğu yerlere bırakılırsa bitkiler çok fazla gevremeden daha kolay kururlar. Yani presleri direk güneş altında bırakmamak, örneklerin daha sağlıklı kurumaları ve daha uzun ömürlü olmaları açısından önemlidir. Preslemenin ilk birkaç günü kâğıtların değişimi işleminden sonra kayışlar yine çok sıkı gerilir. Daha sonra ise kayışları biraz daha gevşek sıkarak bitkilerin aralarından hava akımını sağlamak yararlı olacaktır. Yukarıda anlatılanlar atmosferdeki nem oranının çok yüksek olmadığı yerlerde uygulandığı bir yöntemdir. Soğuk ve nemli yerlerde, ayrıca subtropik ve tropik yerlerde, suyun dışarı çıkışı daha yavaş olacağından preslenen bitkilerin özellikle bakteri ve mantarlardan etkilenmesi çok daha kolaydır. Bu nedenle örneklerimiz küflenerek çürümeleri söz konusu olabilir. Bunun için örneklerin daha hızlı kurutulmaları gerekmektedir. Presler dik olarak sehpaların üzerine yerleştirilip üzerleri bir bez ile kapatılarak altında bir ısı kaynağı ile ısıtılıp kurutulmaları örneklerin bozulmadan çabucak kurumalarına olanak verir Arazide Gerekli Notları Alma ve Etiketleme 15

16 Her toplayıcının kendine ait bir arazi defteri olması gerekir. Bu defter sağlam ve kullanışlı olmalıdır. Arazide gerekli notları almak için bu defter kullanılır. Arazi defterinde olması gereken kısımlar aşağıdaki gibidir: 1. Bitki Numarası: Her bitkiye ayrı bir numara verilir. Bu numara bitki toplayıcısının kendi numarasıdır. Deftere yazılan numaranın karşısına bitki ile ilgili bilgiler (il, ilçe, köy, mezra, yayla, dağ, mevkii, yükseklik, koordinat, toplama tarihi vb.) yazılır. Bitki preslenirken aynı numara küçük bir kâğıda (yaklaşık 5 x 10 cm) yazılarak gazetenin içerisine bırakılır ya da gazetenin bir köşesine yazılır. 2. Bitki Đsmi: Eğer biliniyorsa bitkinin familya, cins veya tür adı yazılır. Bu işlemi gazetenin içine konulan numara kâğıdına ya da gazetenin bir köşesine yazılan numaranın hemen yanına yazılır. 3. Mevkii: Bitkinin toplandığı mevkiinin adı haritada yazıldığı gibi, eğer haritada yoksa haritadaki en yakın uzaklık verilerek yazılır veya o bölgede yaşayan birisine sorulur. Örneğin; Hatay, Samandağ, Meydan köyü, Arı Tepe. 4. Habitat: Bitkinin toplandığı anakaya, toprak cinsi, bulunduğu ortam (orman, makilik, bozkır, kayalık, kayalık yamaç, su kenarı, bataklık, çayırlık, taşlık vb.) dikkatlice gözlenerek yazılmalıdır. 5. Yükseklik: Bitkiyi topladığımız yerin yüksekliği altimetre ya da GPS ten okunarak yazılmalıdır. 6. Koordinat: Son yılarda oldukça yaygınlaşan bitkinin toplandığı yerin koordinatlarını belirtme işlemi için GPS cihazından yararlanılmalıdır. 7. Önemli Notlar: Bitkiler toplanıp kurutulur kurutulmaz bazen hemen tayin edilmeyebilirler, ya da kuruduktan sonra özellikle renklerinde değişim görülebilir. Bu nedenle tayinde yardımcı olacağını düşündüğümüz bazı özellikleri (bir yıllık, çok yıllık, bitkinin duruşu, çiçek rengi, yaprak veya çiçek üzerindeki renkli benek veya süsler vb.) not etmemiz gerekir. 8. Toplama Tarihi: Bitkinin toplandığı tarih yazılır. Eğer toplayıcı ile birlikte arazi çalışmalarına katılmış başka araştırmacı ya da koleksiyoncu varsa bu kısma yazılır. Toplanan bitkilerden uzun yıllar yararlanmak ve varlıklarının sürekliliğini sağlamak için belirli koruma teknikleri uygulanmaktadır. Bunlardan geçmişte en yaygın olanı kimyasal maddeler (paradiklorobenzen, karbonsülfür, civa biklorid, DDT vs.) ile koruma (zehirleme) iken günümüzde şoklama tekniği (ısı şoku, soğuk şoku, kısa dalga şoku) denilen yöntemler kullanılmaktadır. 16

17 KUŞ GÖÇÜ VE GÖZLEMCĐLĐĞĐ Yrd. Doç. Dr. Mustafa Atmaca MKÜ Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Antakya Hatay Türkiye nin Kuşlar Açısından Önemi Türkiye nin üç kıta arasındaki coğrafi konumu, yeryüzü şekillerindeki çeşitlilik, iklimsel değişkenlik, çok farklı ana kaya türünün bir arada bulunması ve 120 bin ile 10 bin yıl öncesi arasında yaşanmış buzul dönemleri, bu topraklar üzerindeki biyoçeşitliliğin zengin olmasındaki en temel etkenlerdir. 21. yüzyıla gelindiğinde ise doğal süreçlerin milyonlarca yılda bıraktığı izlerin çok kısa bir zaman dilimi içerisinde insanlık tarafından yok edildiğini görmekteyiz. Biyolojik çeşitlilik, dünyanın doğal çehresinden hızla silinen bu izler arasında yer almaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye de de yok oluşu en aza indirmek için pek çok doğa koruma projesi yürütülmektedir. Önemli doğal alanların korunması ve sürdürülebilir kullanımı, doğayı korumak için yürütülen çalışmaların ana hedefidir. Bu nedenle, dünyanın pek çok yerindeki devlet kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum örgütleri korunması gereken alanlar hakkında veri toplamakta ve bunları analiz etmektedir. Yurdumuz kuş faunası bakımından son derece zengin çeşitlilik gösteren bir ülkedir. Kuşlar aleminde bulunan yaklaşık 9600 ayrı kuş türünün 500'ü Avrupa'da yaşarken Türkiye'de en az 450 ayrı cinse rastlanmaktadır. Üstelik de Türkiye'nin kuşları hem Avrupa, hem de Asya'ya ait olduğu değerlendirilirse ülkemizin gerçekten bir kuş cenneti olduğu açıkça görülecektir. Uluslararası Kuşları Koruma Konseyi'nin Kuş Cennetleri'nin saptanmasına yönelik yaptığı çalışmalarda ülkemizde 70 kuş cennetinin varlığı saptanmıştır. Özellikle 15'inin acilen koruma altına alınması gereken cennetleri bekleyen en büyük tehlikeler arasında ise kontrolsüz ve usulsüz avcılık, yapılaşma, sazlık ve sulak alanların işgali, sulak bölgelerde ki aşırı su kullanımı ile ortaya çıkan kuraklık, yangınlar, kalabalık ve gürültülü ortamlar sayılabilir. Avrupa nın kuşları 2004 raporuna göre Türkiye AB ülkeleri içinde 450 tür ile en çok kuş türüne sahip görünmektedir. Türkiye'yi 281 tür ile Fransa, onu da 261 türle Đspanya takip etmektedir. Ancak kuş sayısındaki azalma oranında %53,6 ile Türkiye birinci sırada yer almaktadır. Yapılan araştırmalar ve sayımlar sonuçlarına göre son on yılda kuşlarımızın yarısını kaybettiğimiz söylenebilir Her yıl yaklaşık 500 bin kuş, Türkiye üzerinden göç etmektedir. Türkiye, Doğu Avrupa'yı Afrika'ya bağlayan güzergâh üzerinde önemli bir geçiş noktasıdır. Đlkbaharda başlayan Afrika'dan Avrupa'ya süzülen kuş göçünde iki önemli noktanın bulunmaktadır. Bunlardan biri Đspanya'daki Cebalitarık Boğazı, diğeri ise Hatay bölgesidir. Leylek, pelikan, turna ve yırtıcı türdeki 'süzülen' kuşların denizi geçerken de Đstanbul Boğazı gibi en dar noktaları tercih ettikleri gözlenmektedir. Süzülen kuşlar, yüksek dağları aşarken de Artvin'in Borçka ilçesi ve Hatay'ın Belen ilçesi gibi daha alçak geçitleri kullanmaktadır. Şekil 1. Avrupa Afrika arasındaki ana kuş göç yolları 17

18 Đlk ve sonbaharda Boğaziçi üzerinden geçen kuşların çoğu, Türkiye de kuluçkaya yatan türdeşleriyle birlikte, Nur Dağları ndan geçerler. Sonbahar göçmenlerinden süzülerek uçanlar, Đskenderun Körfezi nin etrafını dolanarak Nur Dağları nı uygun bir noktadan aşar, sonra Rif Vadisi ni izlerler. Buna karşılık, gözlemler kaşıkçı, ak pelikan, leylek ve küçük yırtıcı kuş türlerinin genellikle Đskenderun Körfezi ni dolaşmadan, deniz üzerinden uçtuklarını gösterir. Nur Dağları üzerinden yapılan göçün şekli ve göçe katılan türler, Đstanbul Boğazı ile benzerlik gösterir. Đlkbahar göçü konusunda ise, elde çok az veri vardır. Sonbahar göçü ağustosun ikinci yarısıyla eylülde gerçekleşir (yırtıcı göçü büyük olasılıkla ekim ortasına dek uzar. Ancak, bu dönemde hiç sayım yapılmadığından kesin bir şey söylenememektedir). Leylek (82.887), kara leylek (3303), ak pelikan (6203) ve çoğunluğu arı şahini, yoz atmaca ve küçük orman kartalından oluşan yırtıcı kuşun bu bölgeden göç ettiği gözlenmemiştir ilkbaharında bir gün içerisinde Belen Geçidi nde 9950 leylek sayılmıştır. Nur Dağları ndaki ormanların yırtıcılar için önemli bir konaklama alanı olduğuna dair herhangi bir bilgi yoktur. Şekil 2. Süzülerek göç eden kuşların Türkiye üzerindeki ana göç yolları KUŞ GÖZLEMCĐLĐĞĐNDE TEMEL KRĐTERLER Kuş gözlemciliği doğayı kuşların dünyasından tanımayı sağlayan bir gözlem sporudur. Sağlıklı bir çevrenin en iyi göstergesi olan kuşlar her türlü yaşam ortamında bulunurlar. Kent içerisinde parkta, sulak alanda, bozkır, orman, çöl gibi hemen her yerde kuş gözlemciliği yapılabilir. Başarılı bir kuş gözlemci olmak için ilk koşul, kuşları doğal yaşam alanlarında nasıl gözleyebileceğinizi öğrenmek ve gördüklerinizi tanımlamaktır. Bunu yapmak için, gözlemleri doğru olarak kaydedebilmek amacıyla nasıl not alınacağını ve nasıl taslak kuş çizimi yapılabileceğini öğrenmeniz gerekir. Tanımadığınız bir kuş gördüğünüzde, onunla ilgili notlar almak, onu bir elkitabından bulup hemen orada tanımlamaya çalışmaktan her zaman daha iyidir. Hiçbir zaman sadece hafızanıza güvenmeyin, çünkü çoğunlukla bir kuş diğerinden yalnızca çok küçük bir ayrıntıyla ayrılır. Bu notlar (arazi notları olarak adlandırılır), daha sonra yararlı bir bilgi birikim oluşturacaktır. Bir Kuşun Vücut Bölümleri Kuşları doğru olarak tanımlamak için onların vücut bölümlerinin adlarını öğrenmemiz gerekir. Kuşları gözlemeye giderken yanınıza, üzerinde vücut bölümleri gösterilmiş taslak kuş çizimlerinden alabilirsiniz. Bunları, yeni bir çizim yapmaya gerek kalmadan renkleri kaydetmek ve not almak için kullanabilirsiniz. Kuş Çizimleri Yapmak Bir kuşun vücut bölümlerini öğrendikten sonra, arazideymiş gibi hızlıca kuş çizimleri yapmaya ve bunların yanlarına notlar almaya çalışın. Bütün kuş çizimlerinde ilk olarak baş ve gövde için iki oval çizin. Kuyruk, bacaklar, göz ve gagayı ekleyin. Zamanınız elverdiğince 18

19 kanat şeklinin, tüylerin ve diğer özelliklerin ayrıntılarını kaydedin. Bu çizimler gerçeğin aynısı olmaz zorunda değildir. Onları da bir çeşit kısaltma gibi düşünün. Arazi El Kitapları Arazi elkitaplarında bir bölgede bulunan bütün kuşların resimleri ve tanımlamaları bulunur. Đyi elkitapları, erkekleri, dişileri (birbirlerinden farklarını) ve yavrularını ayrı ayrı gösterir. Ayrıca, kuşların tüy örtüsündeki mevsimsel değişiklikleri ve uçuşlarını da gösterirler. Bazı elkitapları, sadece bir ülkenin kuşlarını, bazıları ise bir kıtanınkileri ele alır. Diğer kuş gözlemcileriyle görüşerek ve elkitaplarını inceleyerek hangisini seçebileceğinizi araştırın. Đleride birkaç elkitabına gereksinim duyabilirsiniz. Kuş Grupları Bütün canlılar gibi, kuşlar da fiziksel özelliklerine ve davranışlarına göre gruplara ayrılmışlardır. Sistematik sınıflandırma olarak adlandırılan bu gruplandırma sistemi ilk kez, 18. yy da Đsveçli doğabilimci Linnaeus tarafından hazırlanmıştır. Bundan sonra, birkaç kez yeniden düzenlenmiştir. Bu, dünyanın her yerindeki ortinologlar tarafından anlaşılabilmesi için, Latince ve Yunanca sözcüklere dayanan bilimsel adlandırmaların kullanıldığı uluslararası bir sistemdir. Kuşların Sınıflandırılması Yaklaşık 9600 bilinen kuş türü vardır. Bu kuşların hepsi Aves olarak adlandırılan hayvan sınıfını oluştururlar. Bu sınıf, türlerin ortak ve farklı özelliklerine göre, daha küçük gruplara ayrılır. Sınıf, ilk olarak kım adı verilen 23 alt gruba ayrılır. Her takım ailelere ayrılır. Toplam 144 aile vardır. Aileler cinslere, cinsler de türlere ayrılır. KUŞLARIN GÖZLENECEĞĐ YERLER Kuşların nasıl gözleneceği ve onlar hakkında be çeşit bilgilerin not edileceği konusunda biraz bilgi sahibi olduktan sonra, kuşları gözleme ve tanımlama denemeleri yapmanız gerekecektir. Başlangıç Kuş gözlemeye pencereden dışarı bakarak başlayabilirsiniz. Nerede olursanız olun, bazı kuşları görmek için büyük olasılıkla çok uzun süre beklemek zorunda kalmayacaksınız. Pencerenin önüne, balkona veya bahçeye biraz yem koyarsanız, kuşlar kısa bir süre içinde oraya alışırlar. Parklar, özellikle de göler, kuş koruma alanları ve av kuşları (ördekler, kazlar ve kuğular) bulunanlar, yabani kuşlar ve belirli bir alanda özellikle tutulan kuşlar için barınma ortamlarıdır. Bu yerler, çok sayıda kuş türünü görmek için uygundur. Kuş gözlemeye uygun doğal yaşam alanları Genellikle bir doğal yaşam alanı, besin ve barınak açısından ne kadar çeşitliyse orada bulunan tür sayısı o kadar çok olur. Burada çok çeşitli kuş türlerini görebileceğiniz bazı doğal yaşam alanlarını görüyorsunuz. Đki ya da daha fazla doğal yaşam alanının bir arada olduğu yerler, kuş gözlemlemek için genellikle çok daha uygundur. Orman Ve Koruluklar Orman ve korulukların farklı bitki örtüsü katmanları, pek çok kuş türü için yuva alanları, besin ve barınak sağlar. Yaprakdöken ağaçlar, iğneyapraklı ağaçlara göre daha çok kuş türünü barındırır. Göller, Göletler ve Akarsular Göller ve göletlet bir çok ördek türü için olduğu kadar, kuğular, suyelveri ve balıkçıllar gibi su kuşları için de uygun alanlardır. Derekuşları ve kuyruksallayanlar gibi kuşlar ise hızlı akan akarsularda veya kıyılarında görülebilirler. Deniz kıyıları, kayalıklar ve haliçler 19

20 Kumlu ve çamurlu kıyılar, gelgit nedeniyle sular çekildiğinde, pek çok kuş türünü çeken çok çeşitli besinler sunar. Taşlı kayalıklar, yaşamının büyük bir bölümünü denizde geçiren kuşlara yuva alanları sağlar. Haliçler, pek çok göçmen kıyı küşü için beslenme ortamıdır. Çiftlik alanları Bazı çiftlik alanları pek çok kuş türünü çeker. Ancak, ağaçların kesildiği, çiftlik alanlarının çitlerle çevrildiği ve çok miktarda kimyasal maddenin kullanıldığı bölgelere daha az kuş gelir. HAZIRLANMA Kuş gözlemi gezisine çıkarken, bazı hazırlıklar yapmanız gerekir. Bu iş için bir sürü pahalı alet satın almanıza gerek yoktur. Fakat uygun giysiler giymeniz ve işinizi kolaylaştıracak iyi bir dürbüne sahip olmanız önemlidir. Giysiler Kuş gözlemi giysileriniz rahat, su geçirmez ve hava durumuna uygun kalınlıkta olmalıdır. Renkleri de önemlidir. Kuşlar çok ürkektir ve doğal olarak insanlardan korkarlar. Bu nedenle sizi fark ettiklerinde hemen kaçacaklardır. Gizlenmek için pastel renkli giysiler giymelisiniz. Genellikle kahverengi, gri ve soluk yeşil gibi, gideceğiniz ortama en çok uyabilecek renklerdeki giysileri tercih edin. Fotoğraf makineleri Başlangıçta yanınıza fotoğraf makinesini almamanız daha iyi olur. Güçlü teleobjektifli bir makineye sahip usta bir fotoğrafçı olmadığınız sürece, dürbünle kuş gözleyerek, not alarak ve çizim yaparak daha çok şey öğrenirsiniz. Eşyalar Ağırlık yapmaması için yanınıza olabildiğince az eşya alın. Ama çok kısa bir gezi planlıyorsanız, biraz yiyecek ve içecek almayı ihmal etmeyin. Eşyalarınızı bir leyin içinde taşımanız gerekecektir. Giysilerin büyük ceplerinde veya bel çantasında eşya taşımak kolaydır. Veya küçük bir sırt çantası alabilirsiniz. Dürbün Dürbün, havada ve suda nokta kadar görünen kuşların renklerini ve şekillerini görmenizi sağlar. Bu, türü daha tanımlama şansı verir ve davranışlarını daha ayrıntılı görmenizi sağlar. Dürbünler genellikle iki sayıyla tanımlanır. Örneğin, 8*40. ilk sayı dürbünün büyütme gücünü (*8), ikinci sayı ise merceklerin milimetre olarak çapını gösterir. Daha büyük mercekleri olan dürbünler, daha fazla ışık alırlar ve daha az ışıkta kullanmak için daha uygundurlar. Ancak bu tip dürbünler daha ağırdırlar. Dürbünü Ayarlama Dürbünü kullanmadan önce gözünüze göre ayarlamanız gerekir. Dürbünü sol gözünüze göre ayarlamak için sağ objektif merceğini kapağıyla veya elinizle kapatın. Sol gözünüzde net bir görüntü oluşana kadar netlik ayar düğmesini döndürün. Sağ gözünüze göre ayarlamak için ise aynı işlemin tersini yapın. Dürbününüzü bir kez ayarladıktan sonra, göz merceği ayar düğmesiyle oynamanıza gerek kalmayacaktır. Göz merceği ayar düğmesini aynı konumda tutun ve gerektiğinde netlik ayar düğmesini döndürün. Teleskop Teleskop, sudaki veya karadaki kuşları görmek için kullanılabilir. Yüksek büyütme çok güzel görüntüler yakalamaya yarar. Ama teleskoplar pahalı ve ağır araçlardır. Teleskoplar genellikle üç ayak adı verilen bir sehpa üzerine konulur. Büyütme gücü genellikle *20 dir. Fakat uzaklığa göre ayarlanan merceğiyle iyi ışıkta *60 ve daha fazla büyütme de sağlanabilir. 20

21 BECERĐLERĐNĐZĐ GELĐŞTĐRME Arazide fark edilmeden kuşlara yaklaşabilmek sabır, anlayış ve beceri gerektirir. Bunu yapabilmeniz için geliştirmeniz gereken teknikler arazi becerileri olarak bilinir. Ornitolojiyi en iyi şekilde öğrenebilmek için kuş gözlemeye en uygun zamanları da bilmeniz gerekir. Çünkü dünyanın birçok yerinde, kuşların etkinlikleri yılın belirli zamanları veya günün belirli saatlerinde farklılık gösterir. Mevsimsel değişmeler Dünyanın bir çok yerinde kuşların yaşantısı ve türlerin çeşitliliği mevsimden mevsime değişir. Kuşlar üremek ve yavrularını büyütmek için belirli bir bölgede kalırlar. Diğer zamanlarda ise besin bulmak için yer değiştirirler veya tamamen göç ederler. Arazi elkitapları, kuşları yerli, göçmen veya başıboş olarak tanımlayarak, bir kuşu yılın hangi zamanlarında görme olasılığınız olduğunu bilmenize yardımcı olurlar. Yerli kuşlar, tüm yıl boyunca aynı bölgede kalan kuşlardır: mesela kuzey kardinal kuşları. Göçmen kuşlar, zamanlarını mevsimlere göre iki farklı bölgede geçiren kuşlardır. Mesela kara sinekkapan kuşları Göç sırasında bir bölgeden geçen kuşlar, o bölge için geçici göçmenlerdir. Göç sırasında kayboldukları veya rüzgarla rotalarının dışına sürüklendikleri için bulunmaları beklenen bölgelerin dışında görülen kuşlar başıboş olarak tanımlanır. Arazi Becerileri Yabani kuşlara, gözlem yapabilecek kadar yaklaşmanın iki yolu vardır. Ya bie avcı gibi sessizce yaklaşırsınız ya da uygun bir yer seçip yakınınıza gelecek kuşları gözlemek üzere beklersiniz. Đlk deneme için bekle ve gör yöntemi en iyisidir. Bu, açık bir alanda yapılabileceği gibi, gözetleme kulübesinden de yapılabilir. Kuşların gelem olasılığı olan bir yer seçin ve rahatça yerleşin. Bir şeyin arkasına saklanın veya bir çalının, ağacın ya da kayanın önüne oturarak siluetinizi gizleyin. Güneşi arkanıza alarak oturun. Böylece gözlerinizi kısarak bakmak zorunda kalmazsınız. Işık, dürbününüzde yansıma yapmaz. Sessiz ve hareketsiz durun. Sessizce Yaklaşmayı Öğrenme Çiftlik alanları ve ormanlardaki patikalar, kuşları sessizce yaklaşarak gözetlemek için uygun yerlerdir. Đnsanın az bulunduğu, bol çalılıklı bitki örtüsü olan yerlerin hepsi uygundur. Uzaktan bir kuş veya kuş sürüsü seçin ve onları rahatsız etmeden çok yakından izleyebileceğiniz en uygun yeri belirleyin. Gizlenme Sessizce yaklaşırken, öncelikle gizlenmeye özen göstermelisiniz. Her durumuda tamamen saklanmak zorunda değilsiniz. Ama siluetinizi gizlemelisiniz. Ufuk çizgisini arkanıza almaktan sakının. Harekete geçmeden önce en iyi gizlenebileceğiniz yolu belirleyin. Dikkat Edilecekler Hareketlerinize dikkat edin. Yavaş ve sessiz yürüyün. Kuru bitkiler ve su birikintilerinden uzak durun. Tahtalı güvercin ve alakarga gibi, sizi fark ettiklerinde çok gürültü yaparak diğer kuşları uyarabilecek kuşlara karşı dikkatli olun. Kışın, beslenen kuşları rahatsız etmeyin. Dikkati yoğunlaştırma Dikkati yoğunlaştırmak çok önemlidir. Kuşları gözden kaçırmadan etraftaki her şeye karşı uyanık olmanız gerek, böylece gerektiğinde hareketlerinizi veya yönünüzü ayarlayabilirsiniz. Dikkatinizin bir an dağılması, iyi planlanmış bir gözlemi bozabilir. 21

22 KORUNAN ALANLAR VE KORUMA STATÜLERĐ Yrd. Doç. Dr. Mustafa Atmaca MKÜ Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Antakya Hatay Bir ülkenin biyolojik çeşitlilik diye ifade ettiğimiz flora ve fauna zenginliği en önemli doğal kaynaklarındandır. Bu kaynaklar, gerek sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma yönünden, gerekse yaşanabilir bir çevre yönünden büyük önem taşımaktadır. Çünkü soluduğumuz hava için oksijen, enerji için yiyecek, şifa için ilaç kaynağıdır. Ayrıca estetik bir çevre oluşturulmasında da biyolojik çeşitliliğe ihtiyacımız vardır. Doğal alanların ve biyolojik çeşitliliğin korunması sadece türler için değil, insanlık için de büyük önem taşır. Çünkü, doğal alanların yok olması veya tahrip edilmesinden etkilenecek olan yine insanlardır. Bu yüzden, konunun önemini anlayan dünya ülkeleri yeryüzündeki henüz bozulmamış veya bozulmuş ancak yeniden düzenlenebilir nitelikteki alanların korunması yarışına girmiştir. Đşte biyolojik çeşitlilik ve doğal alanları korumanın en önemli yollarından biri koruma statüleri ve koruma alanları tesis etmektir. Ancak ülkemizde halen mevcut olan koruma statülerinin temel hedefi aynı olmasına rağmen, uygulamada teknik ve idari yönden bazı karışıklıklar bulunmaktadır. Koruma alanlarının tespit ve ilanlarının farklı kriterlere dayanmasının yanında bazı temel koruma kararı farklılıkları vardır. I., II., ve III. Derecede doğal sit kararları bölgesel nitelikteki Tabiat ve kültür Varlıkları Koruma kurulu tarafından ilan edilen söz konusu alanlarda planlama, düzenleme ve yönlendirme yapmayan ve ancak yapılan planlar üzerinde görüş bildiren, üçüncü şahısların görüş ve itirazlarına açık olmayan kapsamdaki koruma kararlarıdır. Sadece koruma kurulları tarafından doğrudan karar ile uygulamaya konulan kararlar alması ve Bakanlar Kurulu Kararına dayanmaması zaman zaman değişiklikler yapılmasını gündeme getirebilmektedir. Görüldüğü gibi çevre koruma boyutuna esas alan çevre düzeni planlarının yapılması hedef alınmaktadır. TÜRKĐYE NĐN KORUNAN ALANLARI Ülkemizdeki önemli doğal alanlar 18 farklı koruma statüsüyle korunmaktadır. Hatta bazen tek bir alana birkaç koruma statüsü verilmektedir. Bu koruma statülerinin bir kısmı ulusal mevzuatımıza göre ilan edilirken, bir kısmı da uluslararası sözleşmelere dayanarak oluşturulmuştur. Ancak tüm bu statüleri uygulayabilmek için kısıtlı olanaklar bulunmaktadır ve bu nedenle alanlar etkili bir şekilde yönetilememektedir. TÜRKĐYE'DEKĐ ALAN KORUMA STATÜLERĐ - ULUSAL STATÜLER Milli Parklar Kanunu 2873 sayılı, 9 Ağustos 1983 tarihli Milli Parklar Kanunu ile ülkemizin yüzde 1,07'lik bir alanına karşılık gelen toplam hektar doğal alan korunmaktadır. Bu kanun kapsamındaki koruma statüleri olan milli park, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı ve tabiat parkının hangi amaçla ilan edildiği aşağıda kısaca açıklanmıştır. Milli Parklar: Bilimsel ve estetik bakımdan ulusal ve uluslararası önemi bulunan; doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip alanlardır. 22

23 Tabiatı Koruma Alanları: Bilimsel çalışmalar ve eğitim açısından önem taşıyan, nadir, tehlike altında veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemleri ve türleri içeren alanlardır. Alanların mutlak korunması gerekli olup, yalnızca bilim ve eğitim amaçları için kullanımlarına olanak tanınmaktadır. Tabiat Anıtları: Tabiat olaylarının meydana getirdiği sıra dışı özelliklere ve bilimsel değerlere sahip alanları içermektedir. Tabiat anıtlarının milli park esasları dahilinde korunmaları gerekmektedir. Tabiat Parkları: Önemli bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliklerine sahip, doğal manzara bütünlüğü içinde insanların dinlenme ve eğlenmelerine uygun doğal alanlar bu statü ile korunmaktadır. Kara Avcılığı Kanunu Đlk kez 3167 sayı ile 5 Mayıs 1937 tarihinde yayımlanan ve yirmi yıl önce ilk değişikliği yapılan, 4915 sayı ile 1 Temmuz 2003 tarihinde bir kez daha değiştirilen Kara Avcılığı Kanunu kapsamında iki alan koruma statüsü yer almaktadır. Yaban hayatı koruma sahaları ve yaban hayatı geliştirme sahalarının her ikisi de orman rejimine giren yerlerde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer yerlerde ise Bakanlar Kurulu'nca ilan edilmektedir. Bu sahaların ayrılması ve yönetimlerine ilişkin esas ve usuller aynı bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir. Bu yönetmelik Kasım 2003 itibarıyla hazırlık aşamasındadır. Yönetmeliğin hazırlanması ile birlikte bu statü sayesinde Türkiye'de türlerin yerinde korunması konusunda önemli bir mesafe alınacağı düşünülmektedir. Yaban Hayatı Koruma Sahası: Yaban hayatı değerlerine sahip, korunması gerekli yaşam ortamlarının bitki ve hayvan türleri ile birlikte mutlak olarak korunduğu ve devamlılığının sağlandığı sahaları kapsamaktadır. Yaban Hayatı Geliştirme Sahası: Av ve yaban hayvanlarının ve yaban hayatının korunduğu, geliştirildiği, av hayvanlarının yerleştirildiği, yaşama ortamını iyileştirici tedbirlerin alındığı ve gerektiğinde özel avlanma planı çerçevesinde avlanmanın yapılabildiği sahaları içermektedir. Orman Kanunu Ağustos 1956'da kabul edilen Orman Kanunu kapsamında doğanın yerinde korunmasına katkıda bulunan dört koruma statüsü vardır. Bu koruma statülerinin ana amacı doğanın korunması değil, orman kaynaklarının sürdürülebilir kullanımıdır. Muhafaza Ormanları: Arazi kayması ve yağmurlarla yıkanma gibi tehlikelere maruz yerlerde bulunan; şose yol ve demiryollarını toz ve kum fırtınalarına karşı muhafaza eden; nehir yataklarının dolmasının önüne geçen veya ulusal savunma için korunması zorunlu görülen devlet ormanlarını, maki veya fundalarla örtülü yerleri içerebilir. Daimi olarak tahrip edilmiş veya yangın görmüş devlet ormanları da istihsal ormanı haline gelinceye kadar muhafaza ormanı statüsüne sahip olabilmektedir. Gen Koruma Ormanları: Bir türün genetik çeşitliliğinin doğal ortamında (in-situ) korunması amacıyla seçilen ve yönetilen doğal meşcerelerdir. Gen koruma ormanları ile doğada var olan genetik zenginliğin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amaçlanmaktadır. Tohum Meşcereleri: Mevcut koşullar altında istenilen karakterler bakımından üstün özelliklere sahip ağaçların bulunduğu, belirli bir coğrafik bölgede yer alan ve tohum üretimi için özel bir yönetim ve işletmeye tabi tutulan meşcerelerdir. Tohum meşcereleri ile kaliteli ve kaynağı belli tohum elde etmek amaçlanmaktadır. 23

24 Orman Đçi Dinlenme Yerleri: Toplumun çeşitli spor ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak, turistik hareketlere imkân vermek maksadıyla oluşturulan sahalardır. Bunlar A, B ve C tipi olmak üzere üçe ayrılır. A tipi, yüksek kaynak değerleri ve ziyaretçi potansiyeline sahip, çadır, karavan ve bungalov gibi geceleme tesisleri olan ve aynı zamanda günübirlik kullanım imkânı sağlayabilen sahalardır. B tipi, kent merkezlerinin yakın çevresinde, yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip ve günübirlik kullanım imkânı olan sahalardır. C tipi, kaynak değeri ve ziyaretçi potansiyeli oldukça sınırlı, genelde mahalli ihtiyaçları karşılamak için oluşturulan ve günübirlik piknik imkânı veren sahalardır. Su Ürünleri Kanunu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkisindeki 23 Mart 1971 tarihli 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu uyarınca tanımlanan Su Ürünleri Đstihsal Sahaları da alan koruma statüleri arasında sayılabilir. Aynı kanunun 23'üncü maddesi, sucul türlerin avlanabileceği yerler, avlanma usul ve esasları ile avlanma zamanlarını düzenleyen tüzükle ilgili konuları içermektedir. Su Ürünleri Đstihsal Sahaları: Su ürünlerini istihsale elverişli, içinde veya üzerinde herhangi bir istihsal vasıtası kurulabilen, kullanılabilen su alanlarıdır. Bu çerçevede, ülkemizin tüm kıyı ve iç sularının su ürünleri istihsal sahası olduğu varsayılarak, su ürünleri istihsalinin yapılamayacağı yerler Su Ürünleri Kanunu kapsamında çıkartılan sirkülerde belirtilmektedir. Bu konuda 2002 yılı Aralık ayında yayımlanan en son sirkülerde, birçok düzenlemenin yanı sıra bölge ve yer yasakları da tanımlanmıştır. Bu sirküler kapsamında, denizkaplumbağası üreme alanı olarak tespit edilen yerlerle ilgili olarak da birtakım koruma tedbirleri alınmakta ve ayrıca iç sularımızda belirli dönemler için avlanma yasağı uygulanmaktadır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu Kültür Bakanlığı'nın yetkisi kapsamında 2863 sayı ile 21 Temmuz 1983 tarihinde yayımlanarak, 3386 sayı ve 17 Haziran 1987 tarihinde birtakım değişlikler yapılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, sit alanları ile ilgili düzenlemeleri içermektedir. Sit Alanları: Tarihöncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari vb. özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış doğal özellikleri ile korunması gereken alanlardır. Sit alanları kentsel sit, arkeolojik sit, tarihi sit ve doğal sit alanları olarak ayrılmıştır. Doğal güzellik ve bilimsel açıdan sıradışı, evrensel değeri olan alanlar doğal sit alanı olarak belirtilmiştir. Doğal sit alanları üç ayrı derece sınıflandırılır. TÜRKĐYE'DEKĐ ALAN KORUMA STATÜLERĐ - ULUSLARARASI STATÜLER Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme Dünya Kültürel ve Doğal Mirası'nın korunması için 16 Kasım 1972 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) tarafından kabul edilen sözleşmeye ülkemiz 14 Nisan 1982 tarihinde taraf olmuştur. Bu sözleşme kapsamında tanımı yapılan anıtlar, yapı toplulukları ve diğer alanlar kültürel miras olarak kabul edilmiştir. Bu sözleşme altında korunan alanlar Dünya Kültürel ve Doğal Miras Alanı olarak tanımlanmaktadır. Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi Avrupa Birliği (AB) üyesi devletlerin önderliğinde hazırlanan ve AB'ye üye olmak isteyen diğer devletlerce de onaylanan bu sözleşme ile taraflar, yabani bitki ve hayvanların ve bunların yaşama ortamlarının korunmasını amaçlamışlardır. Bu çerçevede sözleşme, kesin olarak korunması gereken bitki ve hayvan türlerini, korunan hayvan türlerini, yasaklanan av 24

25 yöntemleri ile ilgili listeleri içermektedir. Ülkemiz bu sözleşmeye 9 Ocak 1984 tarihinde 84/7601 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile taraf olmuştur. Sözleşmeye taraf olanlar ülkelerinde Zümrüt Ağı Alanları (ASCI - Areas for Special Conservation Interest) ilan edebilmektedir. Ülkemizde bu statü için ön çalışmalar yapılmaktadır ve bu kapsamda 9 alan zümrüt ağı alanı olarak tanımlanmıştır. Barselona Sözleşmesi ve Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına Đlişkin Protokol Barselona'da 16 Şubat 1976'da kabul edilen Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi çerçevesinde, Akdeniz'deki doğal alanların ve bölgedeki kültürel mirasın yok olmaması için deniz alanlarının ve çevrelerinin özel koruma alanları olarak korunması öngörülmektedir. Bu amaçla, 88/13151 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'yla 7 Ekim 1988 tarihinde Türkiye, Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına Đlişkin Protokol'ü onaylamıştır. Bu protokol çerçevesinde belirlenen alanlar özel çevre koruma bölgesi olarak tanımlanmaktadır ve Türkiye'de bu statü Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair 383 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yasallaşmıştır. Özel Çevre Koruma Bölgeleri: Tarihi, doğal, kültürel vb. değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerekse dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır. Özellikle Sukuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi) Ramsar Alanları: Ramsar Sözleşmesi, 3895 sayılı kanunla onaylanarak, 17 Mayıs 1994 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Bu sözleşmenin hükümlerine dayanılarak 30 Ocak 2002 tarihinde Ulusal Sulak Alanları Koruma Yönetmeliği yayımlanmıştır. Bu yönetmelik, sulak alanların korunması ve geliştirilmesini hedeflemektedir. Yönetmelik kapsamında uluslararası ölçekte korunan Ramsar alanları ilan edilebileceği gibi, ulusal düzeyde başka sulak alan koruma sahaları da ilan edilebilmektedir. Bu, yeni bir yasal düzenleme olduğundan henüz ulusal ölçekte korunan sulak alanların listesi belirlenmemiş ve sınıflandırmaları yapılmamıştır. Ancak yönetmeliğin genel hükümleri kapsamında tüm sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı gerekmektedir. Avrupa Birliği Kuşları Koruma Yönetmeliği (79/409/EEC) ve Avrupa Birliği Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği (92/43/EEC) Natura 2000 Alanları: Avrupa Birliği'nin (AB) Kuşları Koruma Yönetmeliği ve AB Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği altında sırasıyla SPA'lerin ve SAC'lerin belirlenmesi gerekmektedir. SPA ve SAC'lerin bütünü Natura 2000 adı verilen uluslararası korunan alanlar ağını oluşturmaktadır. Bu yönetmelik uyarınca AB'ye üye olan her ülke toprakları üzerindeki hayvanlar, bitkiler ve habitatlar açısından uluslararası öneme sahip alanları koruma altına almakla yükümlüdür tarihli Avrupa Mahkemesi kararıyla BirdLife International tarafından geliştirilen ÖKA kriterleri, SPA'lerin belirlenebilmesi için en geçerli yöntem olarak kabul edilmiştir. Ülkemiz AB üyesi olmamasına rağmen, AB ile bütünleşme sürecinde bu yönetmelikler ulusal mevzuatımızla uyumlulaştırılması gereken bir belge olarak ortaya çıkmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı birçok resmi kurumla birlikte ve sivil toplum örgütlerinin de katkılarıyla biyolojik çeşitliliğin korunmasını tek bir yasal zemine oturtmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda 2005 yılında resmileşmek üzere Doğa Koruma Kanunu adlı bir kanun tasarısı hazırlanmaktadır. Bu yeni yasanın yukarıda belirtilen koruma statülerini tek bir çatı altında toplaması beklenmektedir. 25

26 TÜRKĐYE NĐN BĐYOLOJĐK ÇEŞĐTLĐLĐĞĐNĐN TEMELĐ VE FAUNASI Prof. Dr. Ali Demirsoy Hacettepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü TÜRKĐYE NĐN BĐYOLOJĐK ÇEŞĐTLĐLĐĞĐNĐN TEMELĐ VE FAUNASI Bundan yaklaşık 15 milyar yıl önce, sadece subatomik parçacıkların egemen olduğu bir evrenden, "kütle, zaman, hız ve enerji aktarımı"nın egemen olduğu, yani doğal yasaların ortaya çıktığı evrensel bir dönüşüm "Big- Bang" yaşandı. Ve bundan yaklaşık 10 milyar yıl önce ait olduğumuz galaksi "Samanyolu" şekillenmeye başladı. Yine günümüzden yaklaşık 6-7 milyar yıl önce Samanyolu Galaksisi'nin kollarının birinin ortasında çapı km olan bir yıldız "Güneş" şekillenmeye başladı Şekil 1. Galaksi ve Samanyolu Oluşumu Güneşin oluşumu ile birlikte yaklaşık 5 milyar yıl önce, güneşe yaklaşık 150 milyon km uzakta, çapı km olan bir uydu oluşmaya başladı "Dünya" Mavi Gezegen. Şekil 2. SOHO dan alınmış iki farklı görüntünün birleştirilmesi ile elde edilen güneş fırtınaları Şekil 3. Dünya-Mavi Gezegen 26

27 Aynı dönem içinde yaklaşık 4.8 milyar yıl önce, dünyayı yıkıcı güneş ışınlarından koruyan "Allen Kuşakları", manyetik kuşaklar ortaya çıktı. Şekil 4. Allen Kuşakları Manyetik Kuşaklar Güneşin yıkıcı tanecikli ışınları kutup ışınları halinde yeryüzüne boşaltılmaya başladı. Yüksek enerjili ışınların oksijen atamlarına çarpması sonucu kutup ışınları (Arora boralis ve arora australis) oluştu. Buna müteakiben yerkürede, yanardağ işlevleri sonucu, yerküre bir çeşit terleyerek, serbest oksijeni olmayan yoğun bir atmosfer ve katı bir taş küre oluşturmaya başladı. Şekil 5. Yerkürede Meydana Gelen Bir Yanardağ Çok yoğun yanardağ işlevlerinin oluşmasıyla katı küre ortaya çıktı, sıcaklık 100 derecenin altına düşmediği için, su birkintileri ve dolayısıyla okyanuslar henüz oluşmamıştı. Tüm bu oluşumlar içerisinde dünya sırasıyla şu yapılanmaları gerçekleştirdi. Bundan yaklaşık 4.5 milyar yıl önce okyanuslar ve bizi yıkıcı ışınlardan koruyan "Đlkin Ozon Tabakası" oluştu Bundan yaklaşık 3.9 milyar yıl önce, kendini çoğaltabilen "Canlılar" ortaya çıktı Bundan yaklaşık 1.5 milyar yıl önce, ilk "Fotosentez Yapan Canlılar" ve bununla bağlantılı olarak "Serbest Oksijen" ortaya çıktı ve bizi etkin bir şekilde koruya "Gelişmiş Ozan Tabakası" oluştu. Bundan yaklaşık 570 milyon yıl önce, "Gelişmiş Fotosentetik Bakteriler" ve "Algler" evrimleşti; "Omurgasız Hayvanlar" denizlere egemen oldu (Kambriyen). 27

28 Yaklaşık 1 milyar yıl önce mayoz bölünme evrimleşiyor. Rekombinasyon ortaya çıkınca, canlılık patlarcasına çeşitlenme olanağını buluyor Kambriyen Patlaması yaşanıyor ve bugünkü canlı şubelerinin tümü oluşuyor. Đlk karmaşık hücre birbirinin içine giren canlılar ile oluşuyor. Mitokondri ve kloroplastlar bir zamanlar bağımsız canlılardı. Şekil 6. Mayoz Bölünme Şekil 7. Mitokondri Gücü ĐLK ÇOK HÜCRELĐ CANLILAR ORTAYA ÇIKIYOR Şekil 8. Cyclosmall Şekil 9. Charniasmall Şekil 10. Nemianasmall Şekil 11. Dickinsoniasmall 28

29 DAHA KARMAŞIK ORGANĐZMALAR SAHNEYE ÇIKIYOR; Bundan yaklaşık 430 milyon önce yıl deniz algleri yaygınlaştı, ilk eklembacıklılar ortaya çıktı; likenler ve iletim demetli bazı bitkiler ile bazı eklembacaklılar birkaç koldan karaya çıkmaya başladı (Silüriyen). Bundan yaklaşık 400 milyon yıl önce "Đletim Demetli Bitkiler" evrimleşti; "Kemikli Balıklar" çeşitlendi, "Đlk Amfibi" oluştu, böcekler yaygınlaştı (Devoniyen). Bundan yaklaşık 350 milyon yıl önce iletim demetli bitkiler yaygınlaştı, "Đlk Tohumlu Bitkiler" ortaya çıktı; amfibiler yaygınlaştı, yarıbaşkalaşımlı böcekler yaygınlaştı (Karbonifer'in başı). Bundan yaklaşık 300 milyon yıl önce iri yapılı ilkel iletim demetli bitkiler yaygınlaştı, eğreltiler ve iğneyapraklı ağaçlardan oluşan büyük ormanlar ve kömür yatakları meydana geldi (Karbonifer'in sonu). Bundan yaklaşık 280 milyon yıl önce, ilkel iletim demetli bitkiler aniden azaldı, Sürüngenler evrimleşti ; trilobitler tümüyle ortadan kalktı (Permiyen). Şekil 12. Hallucigenia (ilk eksteremiteli hayvan) Şekil 13. Aysheaia-Onikofor atası 29

30 KITALAR YER DEĞĐŞTĐRĐYOR Orta Kambriyen Pangea- Burgess Faunası döneminde ( milyon yıl önce) Oksijen düzeyi bugünkü düzeyde Kahverengi kara kütlesi Gondwana yı oluşturacak şekilde hareket etmektedir. Her iki kutuptan görebilmesi için kutupların yeri çarpıtılmıştır. Ordovisiyen ( milyon yıl önce). Bu dönemde kara kütlesinin büyük bir kısmı Güney Kutbu nda toplanmıştır. Gondwana güneye doğru hareket ediyor (kahverengi karalar). Kuzeydeki kıtalar, Kambriyen e göre birbirine daha çok yaklaşmıştır. Güney Amerika, bu dönemde, Güney Kutbun ortasında yer alıyor. Devon ( milyon yıl önce) Güney ve kuzeydeki kara parçaları birbirine yaklaşmaya başlıyor. Mercanlarda, kabuklu kafadanbacaklılarda patlarcasına evrimsel çeşitlenme görülür. Çeneli balıklar ortaya çıkmış ve çeşitlenmiştir. Karayosunları, atkuyrukları ve amfibiler karaları istilaya başlıyor. Đki kıtanın çarpışması sonucu, denizel türlerde kitle halinde yok oluş görülür. Perm ( milyon yıl önce) Bu Süper Kıta nın orta kısmında son derece sert iklim egemen olmuştur. Dünyanın en büyük buzullaşmasının bu dönemde olduğu varsayılır. Dolayısıyla denizlerin düzeyi düşmüş; sığ denizler kurumuştur. Bu denizlerde yaşayan canlıların çoğu yok olmuştur. Günümüz böceklerinin belirli bir kısmı, örneğin Odonata örnekleri, ortaya çıkmıştır. Devrin sonuna doğru sürüngenler, amfibilere egemen olmuştur. Tatlısu balıkları büyük ölçüde çeşitlenmiştir. Memelilere giden hat bu dönemin sonuna doğru şekillenmeye başlamıştır. Bu dönemin sonunda denizel ve karasal türlerin %90 nı 10 milyon yıl içerisinde ortadan kalkmıştır. Bu ortadan kalkışın nedeni, Siberiya daki yoğun volkanik aktiviteler olabilir. Meteor düşmesi saptanmamıştır. En büyük nedeni, iki kıtanın çarpışması olabilir. Pangea nın iç kısmı büyük ölçüde yukarıya kalkarak, sert bir iklimin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bundan yaklaşık 250 milyon yıl önce, iğneyapraklı ağaçlar yaygınlaştı. Dinozorlar sahneye çıktı (Triyas). Şekil 14. Triyas 30

31 Yeryüzüne düşen büyük çaplı meteorlar kitlesel ölümlere neden oldu. Canlı türlerinin yaklaşık %90 ortadan kalktı Şekil 15. Meteor Çukuru Bundan yaklaşık 180 milyon yıl önce, ilk kuşlar evrimleşti ; dinazorlar çok yaygınlaştı. Bundan yaklaşık 130 milyon yıl önce Dinazorlar ortadan kalktı ; Tam başkalaşımlı böcekler patlarcasına evrimleşti (Kretase). Bundan yaklaşık 200 milyon yıl önce, iğneyapraklı bitkiler egemenliklerini sürdürdüler. Đlk memeliler ortaya çıktı (Jura). Şekil 16. Jura (Đlk Memeli) Bundan yaklaşık 25 milyon yıl önce karalarda memeliler, kuşlar ve böcekler ile otsu bitkiler ve geniş yapraklı ağaçlar patlarcasına dallandı (Miyosen) ĐNSANA DOĞRU EVRĐMLEŞME (4.5 milyon yıl önce) Bundan yaklaşık 6.5 milyon yıl önce Güney Doğu Afrika'da ayağa kalkmış, merak duygusu oldukça gelişmiş, Đnsansılar dediğimiz bir tür sahneye çıktı (Pliyosen). 31

32 DÜNYAYA EGEMEN OLMAYA ÇALIŞAN TÜR: ĐNSAN SAHNEYE ÇIKIYOR Şekil 17. Đlk Đnsan Đskeletleri Ortaya çıkan bu yeni canlı türü, yani insan, alet yapabiliyor, ateşi kullanabiliyor ve en önemlisi öğrendiklerini gelecek kuşaklara ve zamandaşlarına sözlü olarak öğretiyordu. Böylece canlılar dünyasında artık bilgi birikimi başlamıştı. Bireyler, atalarının deneyimlerini kullanabiliyor ve öğrendiklerini gelecek kuşaklara aktarabiliyorlardı. Elimizdeki bilgiler, bu özelliğini insanlığı en önemli özelliği olan merak duygusu ile başladığını göstermektedir. Çünkü, insan dediğimiz bu canlı türünden önce hiçbir canlı, merak duygusunu geliştirememişti. ĐNSANA ve ĐNSANLIĞA GĐDEN YOL... * Evrimsel süreç içerisinde tüm canlıların kazanmış oldukları, kendini merkeze koyma duygusu, insanda da "Antroposentrik Görüş", yani ben merkezli düşünce tarzının egemen olmasını sağlamıştır. Açık açık dile getirmesek dahi, bulunduğumuz yerin en şu anda en önemli yer, konuştuğumuz konunun da en önemli konu olduğu sanısına kapılırız. Bu düşünce, insanı homojen bir obje olarak görmeye sürüklemiştir. Halbuki insanın tanımında, biraz sonra değineceğimiz "toplulukları birbirinden ayıran, yani insanı insan ayıran" en önemli üç unsurun yanısıra, güzelliğin, çirkinliğin, yalancılığın, dolandırıcılığın, ahlaksızlığın, özverinin, yardımseverliğin, egoistliğin de, bugünkü kültürümüz içerisinde iyi ya da kötü olarak tanımlanmış tüm özelliklerin insani özellikler olduğunu unutmayalım. * Yukarıda değindiğimiz özelliklerin yanısıra, üç unsur, insanlık tarihine damgasını vurmuştur ve vurmaktadır. Đnsan olmanın ikinci birincisi meraktı en önemli adımı sayılan "Empati"yi, yani başkalarının duygularını anlayabilme özelliğini yeterince geliştiremeyen toplum ve bireylerde bu üç unsur, çatışmaların temelini oluşturmuştur. 32

33 ĐNSANLARI BĐRBĐRĐNDEN AYIRAN EN ÖNEMLĐ ÜÇ UNSUR 1. Irk: Đnsan soyu, oluştuğu yerden çıkıp dünyanın dört bir yanına yayılınca, yayıldığı yerlerdeki coğrafik koşullara göre yapısal değişikliklere uğrayarak insan ırklarını meydana getirdiğini biliyoruz. Her coğrafik bölgede o bölgenin kendine özgü coğrafik koşullarına uyum yapan ırkların oluşması insan soyunun evrimi ile ilgili bir süreçtir. Her ırk, geçmişin bize bıraktığı kutsal bir çeşitliliktir. Irkları, birbirleriyle kıyaslayıp, ait olduğumuzun dışındakileri, aşağılamak, bugün uygar insanların irkildikleri "Irkçılık" diye tanımlanmıştır. 2. Dil ve kültürel farklılaşma: Sosyal gereksinmelerinin gereği, yaşamları süresince öğrendiklerini gelecek kuşaklara ve zamandaşlarına iletebilmek için, coğrafik uzaklıklarına göre birbirleriyle akrabalık ilişkileri de kurulabilen, en önemli iletişim aracı olarak, "dilleri" geliştirmişlerdir. Buna bağlı olarak gelenek ve görenekler de çeşitlenmiştir. Bunların tümü kültürü oluşturmuştur. Bir kültürün diğerleri üzerinde baskı kurmasını öngörme, daha değerli olduğunu savunma ve onu yok etme girişimleri "Kültür Şövenizm"ini ortaya çıkarmıştır. Bu da dünya mirasının fakirleşmesi anlamına gelmektedir. 3. Din (duruma göre inanç): Bundan yaklaşık 8-10 bin yıl önce, dünyada önemli bir kuraklık başlayınca, gezici-toplayıcı olan insan toplulukları, tarihe damgasını vuran, bir anlamda daha sonra akacak akan kanların da nedeni olarak görülen din ve kültür farklılığının yeşerdiği, belli başlı 3 bölgede, su başlarına toplanmıştır. Bu bölgeler Yukarı Mezopotamya, Güneydoğu Asya ve Orta Amerika'dır. Đnsanların bir araya toplanması sonucu, hem kültürel bir etkileşim olan hem de toplumun düzenini sağladığı düşünülen, ilkeleri katı ve düzenli olan; en önemlisi merak duygusunu bastıran dinler, bu bölgelerde yeşermeye başladı. Bir dinin diğerinden üstün olduğunu savunmak ve yaşam tarzını, bu dogmatik akıma göre yönlendirmek de "Kökten Dinciliği" doğurmuştur. Tarih kökten dincilerin kanı ile yazılmıştır. BEKLENEN EVRENSEL ÖZELLĐK, SONUNDA ĐNSAN SOYUNA GĐRDĐ: BĐLĐMSEL DÜŞÜNME Đnsanlığın ortak dili: Irkı, dili ve dini farklı olan insanlar "ki bu özelliklerin hiçbirini, kural olarak toplumsal olarak değiştirmemiz olanaksızdır" nasıl bir ortak değerler çerçevesinde birleşebilirlerdi? Öyle bir çeşit dil geliştirmeliydi ki, kültürleri, ırkları, dilleri ve dinleri ne olursa olsun, tüm insanlar, bu dil ile anlaşabilsinler. Đşte bu dilin adı "Bilimdir". Bilimsel düşünce tarzı, kişiye, ırka, dile, inanca, mezhebe, töreye, sosyal ve ekonomik eğilimlere, idare şekillerine göre değişmeyen bir dildir, bir düşünce tarzıdır. Eğer siz, bilimsel düşünce tarzınıza, toplumunuzun içinde bulunduğu bu "bilimdışı" etkileri ya da değerleri katarak yorum yapmaya kalkışırsanız ve hedef kitleyi yönlendirmeye kalkışırsanız, bir zaman sonra toplum olarak çıkmaza girersiniz. 56 islam ülkesinin ve özellikle hıristiyanlığın bağnaz kolunu oluşturan katolikliğin en katı şeklini yaşayan Latin ülkelerinin ve bağnaz inançları yaşam tarzı olarak benimseyen diğer birçok ülkenin, başının bir türlü dertten kurtulamamasının temelinde yatan en önemli unsur budur. Bu bağnazlık, din bağnazlığı da olabilir, bu bağnazlık ırkçılık da olabilir, bu bağnazlık kültür emperyalizmi de olabilir. Bilim, ancak ve ancak bu bağnazlığa karşı çıkıldığında gelişebilir. Tarihsel bilgiler ve günümüzün gerçeği, bu 33

34 reformu yapanların geliştiğini göstermektedir. Toplumları içten içe kemiren dogmatik düşünceyi, yönetimden uzaklaştıran ilk ve tek islam ülkesi, yüce Atatürk'ün önderliğinde, genç Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Bilimsel düşünceyi yaşam tarzı olarak kabul edenlere ne denir? Geleneksel düşünce tarzı ile çok defa zıtlaşan, "doktor, doçent, profesör unvanı taşımasa dahi", geçmişte insanlığı yön veren, tüm insanlığa değerli katkıları olan birçok insanı, "bugünkü tanımla bile bilim adamı sayılması gerekenleri", burada saygıyla anmak isterim. Çoğu, düşüncelerinden dolayı canlarından olmuşlardır ya da büyük eziyetlere uğramışlardır. Sokrat, Bruno, Galilo,... Bilimsel araştırma merkezleri ve kadrolu bilim adamları ortaya çıkıyor: Tarihte, belirli bir döneme kadar, bilimsel çalışmalar ya da yaklaşımlar, bu işe gönül vermiş kişilerle ya da egemen bir yöneticinin çevresinde toplanmış küçük bir zümreyle sınırlıydı. Ancak toplumsal bilgi aktarımı artınca, özellikle bilgi üretimi ticari bir nesne haline dönüşünce, bilimsel araştırmalar kurumsallaştı. Anadolu nun biyolojik çeşitliliğini, 1.Tektonik hareketler, 2. Dağ dizileri, 3. Erozyon ve 4. Buzullaşma-çölleşme şekillendirmiştir. Anadolu da bazı tektonik hareketler Đnsanların izlediği onlarca yanardağ Arazi üzerine yayılan bazalt Faylar boyu çıkan sıcak su kaynakları Krater gölleri Şekil 18. Toprak (kayaç) çeşitliliği biyolojik çeşitliliği güçlendiriyor-çayırhan/beypazarı Anadolu yu şekillendiren plaka tektoniği Anadolu Diyagonali Kuzey Anadolu sıra dağları (Pontitler) Güney Anadolu sıra dağları (Toritler) Oluşan çok sayıda bölme (kompartımanlar) Yüksek dağlar 34

35 Şekil 19. Anadolu diyagonali: Amonos-Binboğa-Munzur-Kargapazarı-Keşiş-Allahuekber Çok sayıda yüksek dağ, biyolojik çeşitlenmeye katkıda bulunuyor Yüksek dağlarda mutasyon hızı ışın etkinliğinden dolayı artıyor Değişik yaşam ortamlarını bünyesinde bulunduruyor Soğuğa uyum yapmışlar aşağıya inemedikleri için, genetik olarak yalıtılıyorlar Erozyon, toprağı bölmelere ayırdığı ve hayvan-bitki topluluklarını yalıttığı için evrimsel çeşitlenmeye zemin hazırlıyor Kısa mesafelerde derin yarıklar oluşuyor Kısa mesafelerde değişik toprak çeşitleri oluşuyor Belirli bölgeler bir çeşit süpürülerek (kara ya da nehirlerde) iki topluluk arasında geçişler koparıyor Değişik bileşimli su birkintileri oluşuyor Şekil 20. Kayseri-Kırşehir: Erozyonla bölünmüş topraklar Anadolu nun biyolojik yapısını buzullaşmalar ve buzul arası dönemdeki göçler de etkiledi Birçok tür kuzeyden (Trakya dan ve Kafkaslardan) Anadolu ya girdi ve burayı yurt edindi. Buzul türleri Anadolu nun birçok yerini sığınak (refigium) olarak kullandı-kullanmakta 35

36 Şekil 21. Canlıların Anadolu ya Giriş Yolları GÖLLER Göllerimiz oldukça gençtir ve yakın zamana kadar birbirleriyle (hatta bugün) bağlantılı olmaları nedeniyle, kalıtsal yalıtım tam sağlanamamıştır. Bu nedenle büyük bir çeşitlilik göstermezler. Sulama ve kurutma nedeniyle son 40 yılda en az 65 göl ortadan kaldırılmıştır. Kalanlar da kirletilmiştir. Kuşların göç yolu üzerinde olmaları nedeniyle, özellikle sucul kuşlara açısından çok önemlidirler Şekil 22. Karamuk Gölü-tahrip edildi 36

37 DÜNYANIN EN ÖNEMLĐ GÖÇ YOLLARI ANADOLU DADIR Kuşlar, batı yolu (Trakya, Batı Anadolu, Đç Anadolu, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Kıyı boyundan Afrika nın çeşitli yerlerine, hatta Güney Afrika ya kadar) ve doğu yolu (Kafkaslar, Doğu Anadolu, Doğu Akdeniz Kıyi boyunca Afrika ya kadar) üzerinden olur. Sulak alanların kurutulması, avcılık, yerleşim yerlerinin sıklığı (Çamlıca Tepesinde olduğu gibi) bu yolları tahrip etmektedir. Göç sırasında, bilimsel ve turistlik önemli gözlemler yapılmaktadır. Şekil 23. Gala Gölü-Önemli sucul kuş ortamı ve göç yolu Karadeniz Bölgesinin faunası Alçak kısımlar boreal (ağaçlı) fauna elemanları Yüksek kısımlar birçok sibiryan ya da angora elamanı barındırır Şekil 24. Triturus vittatus ophryticus-şeritli taraklı semender-çamlıhemşin/rize Çöl (eremiyal) faunası Güneydoğu Anadolu faunasını şekillendiriyor 37

38 Özellikle buzul arası dönemlerde iklim sıcaklaşıp-kuraklaşınca, güneydeki çöllerden ve Đran dan çöl faunası Güneydoğu Anadolu ya ve Iğdır Ovasına girmiştir ve buzul arası dönemde olmamız nedeniyle de burada bugüne kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hatta Anadolu nun stepleşmesi-çölleşmesi nedeniyle Đç Anadolu ya da sızmaya başlamışlardır. Şekil 25. Capoeta capoeta umbla=karabalık ve Capoeta trutta = Fırat karabalığı(noktalı)/urfa Şekil 26. Leirus-Darülzeferan/Mardin Şekil 27. Crocothemis erytrea-bozova/urfa 38

39 BĐOLOJĐK MÜCADELE, AVANTAJLARI VE UYGULAMA ALANLARI Prof. Dr. Miktat Doğanlar Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,Bitki Koruma Bölümü,Antakya Doğa, içinde bulunan canlı ve cansız varlıklar ile bütündür. Cansız varlıklar, ekolojik koşulları oluşturan ısı, ışık ve nem kaynakları, ortamın yapısı (dağlık, yamaç, düz oluşu, toprak yapısı, denize, göle veya akarsulara yakın veya uzak oluşu, vs.) gibi varlıklardır. Bunlar, ortamı kontrol altında tutmak için etkili olamayacağımız koşullardır. Canlı varlıklar ise alınan herhangi bir ortamda bulunan bitkiler,omurgalı ve omurgasız hayvanlar, mantarlar, bakteriler, viruslar ve virus benzeri varlıklar olarak gruplayabiliriz. Doğa içinde herhangi bir dış etki olmaz ise alınan herbir ortamda bu canlı varlıkların birbirine etkileşimi sonucu oluşturdukları populasyonlar arasında bir denge oluşur. Seneden seneye az çok dalgalanmalar oluşsa da uzun yıllar göz önüne alındığında populasyonların çok fazla değişmediğini görürüz. Đşte buna doğal denge adı verilir. Doğal dengeye çeşitli faktörler etki eder. Bu faktörlerden önemlilerini şöyle sıralayabiliriz: Çeşitli cansız ekolojik koşullara ek olarak gıda, parazitoit ve hyperparazitoitlerin birbiri ile ilişkileri, populasyonların birbirine etkisi, rekabet, çeşitli nedenlerle oluşan genetik mutasyonlar, vb. faktörler zikredilebilir. Bu faktörler doğal denge yönünden bir zincire benzer. Nasıl zincirin bir halkası kopunca işe yaramayacağı gibi yukardaki faktörlerden herangi birisi zarara uğrayacak olursa o ortamda doğal denge bozulur ve bozulan ortam burada bulunan canlılardan hangisine uygun olursa onun populasyonu üzerinden baskı kalktığı için yüksek düzeylere çıkar. Đşte bu canlı bizim gıdamızı oluşturan bitkilerde beslenen bir canlı olursa bu canlı zararlı olarak kabul edilir. Bu duruma örnek olarak; Populasyonu şu sıralarda doğal predatörleri olarak kabuledilen keklik, bıldırcın ve diğer kanatlı hayvanların aşırı avlanmaları sonucunda sayıları artan keneler, evcil ve yabani hayvanlarda zararlar oluşturmakta ve hatta insanlara da geçerek KKKA hastalığını bulaştırmaktadır. Diğer taraftan yanlış uygulanan bir çok böcek öldürücü ilaç uygulamaları nedeniyle doğal düşmanların ortamdan uzaklaştırılması sonucunda bir çok böcek türü önceleri zararlı olmamasına rağmen şu sırada zararlı hale gelmişlerdir. Kıtalar arası yayılan bir çok tür yeni girdikleri yerlerde doğal düşmanları olmadığı için yüksek düzeylerde populasyonlar oluşturdukları için en önemli zararlılar haline gelmişlerdir. Örneğin; Avustralya ya av amacıyla götürülen tarla tavşanları doğal düşmanları bulunmadığı için çok kısa zamanda kıtayı kaplayarak meralarda ve kültür bitkilerinde çok önemli bir zararlı haline gelmiştir. Yine aynı şekilde, meyvelerini yemek amacıyla Avustralya ya götürülen kaktüsler meraları kaplayarak hayvanların otlayamayacağı bir durumu oluşturmuştur. Göllerin kurutulması (Amik gölü, Hatay, Kazova gölü, Tokat gibi) burada yaşayan birçok fare predatörü(avcısı) kuş, yılan, tilkinin üreme ortamının ortadan kalkmasına neden olmuş ve bu ovalarda çok büyük fare salgınlarına sebep olmuştur. Şu anda karşımızda olan bir diğer örnek Antakya ve çevresinde ortaya çıkan domuz salgınlarıdır. Bunun nedenleri olarak yöredeki kurt sürülerinin avlanarak hemen yok denilecek sevyeye indirilmesi gösterilmektedir. Bunlara benzer verilecek bir çok örnek bulunmaktadır. Đşte yukarda verdiğimiz örnekleri göz önünde tutarak BĐYOLOJĐK MÜCADELE şu şekilde tanımlanabilir: Bir ortamda bulunan ve doğal dengenin bozulması ile zararlı duruma geçen (yerli) veya başka bir ülkeden bir yöreye gelen (yabancı) ve zararlı bir düzeye erişen canlıların populasyonlarını zararlı olmayacak bir seviyeye indirmek için bulundukları ortama o zararlının doğal düşmanlarını kitle halinde çoğaltarak veya ana vatanından toplayıp getirerek yeniden yerleştirme işlemidir. Bu şekilde tanımladığımız biyolojik mücadele doğal dengesi bozulmuş birçok canlıya karşı kullanılabilir. Örneğin; çeşitli ortamlarda bulunan yabancı otlar (kültür alanlarımızdaki, meraları kirletenler, çeşitli çimenlerde bulunanlar, sulama kanallarını 39

40 tıkayanlar vs.), kültür bitkilerimizde zararlı olan böcekler( Orman zararlıları, tarla bitkileri zararlıları, sebze ve meyve zararlıları), hayvanlara hastalık taşıyan birçok vektör ektoveye endo-parazit omurgasız ( protozoa, yassı ve yuvarlak nematodlar, sinek, kene, akar, bit, pire, hamam böceği, vs.), birçok bitki-hastalık etmeni (mantarlar, bakteriler, viruslar ve virus benzeri canlılar) şeklinde sıralanabilir. Biyolojik mücadelede kullanacağımız veya şu sırada kullanılabilen doğal düşmanları da şu şekilde sıralayabiliriz: 1) Parazitoitler. Yaşantılarını konukcu üstünde veya içinde geçiren gelişmesini tamamladığında konukcusundan ayrılan böcekler (birçok küçük arıcıklar, parazitoit sinekler) 2) Predatörler: Konukcularını yakalayıp yiyerek onları imha eden canlılar (Avcı böcekler (sinekler, coleopterler, sinir kanatlılar, su içinde yaşayan böcekler, örümcekler, örümcekler, Targigrat lar, balıklar, örümcekler, eklem bacaklı deniz hayvanları, omurgalı avcılardan yılanlar, kartalgiller, tilkiler, kurtlar ve avcı bitkiler sayılabilir. 3) Parazitler: Hastalık etmeni mantarlar, bakteriler, viruslar 4) Nematod adı verilen küçük kurtçuklar 5) Çeşitli hayvan ve bitki populasyonlarını kontrol altında tutan ceşitli canlı populasyonları Biyolojik mücadelenin uygulama yöntemleri: 1- Doğal düşmanların korunması ve desteklenmesi (Yerli bir zararlıya karşı uygulanacak biyolojik mücadele) Bu zararlının zararlı düzeye çıkmadan önceki durumu araştırılır, onu bu sırada doğada baskı altında tutan doğal düşmanlar araştırılır. Bulunan doğal düşmanlardan hangisinin yüksek populasyon oluşturmasına ve zararlıyı baskı altında tutmasına engel olan etmenler araştırılır. Yapılacak düzeltmelerle eski koşullar doğaya iade edilmeye çalışılır. Bu zararlıyı baskı altında tutan doğal düşman veya düşmanlar kitle halinde üretilerek uygun zamanda doğaya iade edilerek populasyonunun zararlıyı kontrol altında tutacak düzeye çıkarılmaya çalışılır. 2- Doğal düşman Đthali (Yabancı bir ülkeden gelmiş bir zararlıya karşı uygulanacak biyolojik mücadele) Bir zararlının başlangıçta teşhisi yapılır.bu türün bulunduğu ülkeler araştırılır. Bu ülkelerde tesbit edilmiş doğal düşmanlarının olup olmadığına akılır. Bir yörede bir zararlının doğal düşmanı var olup ta populasyonu baskı altında tutulabiliyorsa o tür o yörenin yerli türü olarak kabul edilir. Eğer doğal düşmanı yok ise büyük bir olasılıkla o tür o yöre için yabancı tür olarak kabul edilir. Yabancı türün doğal ortamında bulunan ve onu baskı altında tutan doğal düşman veya düşmanlar kendi ana vatanlarından zarar oluşturduğu ülkeye ithal edilir. Orada kontrollu koşulurda üretimi yapılır, üzerinde doğaya salındığında yeni bir zaralı getirmeyecek şekilde değilse kitle halinde üretimi yapılarak konukcusunun uygun olduğu dönemde zararlı türün bulunduğu yere salınarak oraya yerleşmesi ve zararlıyı baskı altına alması sağlanır. 3- Biyoinsektisitlerin (Biyolojik böcek öldürücüler) zararlılara karşı kullanıması a) Böceklerde hastalık oluşturan etmenler; Bacillus thuringiensis içeren bakteri preparatları, Bevaria bassiana içeren mantar preparatları, böcek paraziti olan çeşitli virus preparatları sayılabilir. (Bunlar zararlıyı hastalandırıp populasyonunu düşürmek amacıyla kullanılır) b) Kitle halinde üretimi yapılarak mevsimlik olarak zararlı populasyonunu kontrol etmek üzere doğaya salınan predatörler ve parazitoidler.(bunlar o mevsimde zararlıyı baskı altında tutar ama kışlayamadıkları için o yöreye yerleşemezler ve zararlı ortaya çıktıkca yeniden salınmaları gerekir). 40

41 c) Zararlı bitkileri kontrol altında tutmak amacıyla bitki ile beslenen çeşitli böceklerin üretilip yabancı otların bulunduğu ortama salınması (Ancak bu böceklerin zararlı yabancı otların akrabası olan kültür bitkilerinde de beslenip zarar oluşturmaması gerekir). d) Zararlıların ürediği ortamların biyolojik etmenler kullanılarak ortadan kaldırılması aa) Çeşitli hayvan ve insan hastalıkları taşıyan sineklerin ürediği meraya bırakılan sığır pisliklerini imha eden pislik yiyen scarabaeid böceklerin üretilerek doğaya salınması bb) Sivrisinek larvalarını öldürerek sivrisinek mücadelesi yapmak için sivrisinek larvalarının bulunduğu ortama avcı balıkların salınması, B. thuringiensis var. israilensis in uygulanması e) Çeşitli su ortamlarında bitkilerin yetiştirilerek içindeki zararlı sivrisineklerin, yosunların ve istenmeyen bitkilerin imhası f) Denizlerde, göllerde ve akarsularda bulunan zehirli yosunların imhası için yosunlarla beslenen fitofak (bitki yiyen) balık ve omurgasızların belirtilen ortamlara salınması Biyolojik Mücadelenin Ülkemizde Uygulandığı Sahalar 1- Turunçgil torbalı koşniline karşı Rodolia cardinalis in üretilip salınması 2- Turunçgil unlubitine karşı bir gelin böceği olan avcı Cryptolaemus montrouzieri ve küçük bir arıcık olan Leptomastix dactylopii nin kullanılması 3- Turunçgil beyazsineğine karşı bir gelin böceği olan avcı Serangium parcesetosum ve defne beyaz sineğine karşı küçük bir arıcık olan Encarsia lahorensis in salınması 4- Elma pamuklu bitine karşı küçük bir arıcık olan Aphelinus mali nin salınması 5- Buğdaylarda süne zararlısına karşı yumurta parazitoitleri olan Trissolcus türlerinin kullanılması 6- Mısır kurduna karşı Trichogramma evanescens in üretilip salınması 7- Kabuklu bitlerden San Jose Koşnili ve dut koşniline karşı bir arıcık olan Prospaltella perniciosi ve P. berlesei nin Amerikadan getirilip bu zararlıların bulunduğu ortamlara salınması çeşitli örnekler olarak verilebilir. 41

42 Biyolojik mücadelenin kimyasal mücadeleye göre üstünlükleri* KĐMYASAL MÜCADELE BĐYOLOJĐK MÜCADELE Biyolojik mücadele uygulamalarında ise toprak ve su kirliği söz konusu olmadığı gibi doğal düşmanlar da korunmaktadır. Geniş etkili ilaçlarla uzun süre ve sık sık uygulanan kimyasal mücadele doğal düşmanların da yok olmasına neden olmaktadır. Kimyasal mücadelede kullanılan ilaçların büyük bir çoğunluğu geniş etkilidir, uygulandıkları ortamdaki bütün canlıları öldürür. Kimyasal mücadele uygulamaları potansiyel zararlılar olarak gruplandırılan, pek çok zaman zararlı konumunda olmayan ancak doğal dengenin bozulmasıyla zararlı konumuna geçen kırmızı örümcekler başta olmak üzere bir çok organizmanın zararlı konumuna geçmesine sebep olabilir. Bitki koruma yöntemi olarak kimyasal mücadelenin tercih edilmesi halinde bu uygulamaların belli aralıklar da tekrar edilmesi gerekir. Kimyasal mücadelede, en ucuz ilaçlarda dahi uzun vadede düşünüldüğünde, mücadele maliyeti yüksektir. Doğal düşmanların etkilediği belirli bir zararlı grubu vardır, yani daha çok seçicidir, konukçularına, üzerinde yaşadıkları zararlıya özelleşmişlerdir. Biyolojik mücadele, söz edilen bu potansiyel zararlıları başarıyla baskı altında tutabilir. Biyolojik mücadelede ise uygulamada kullanılacak etmenlerin pek çoğu doğada vardır. Pek çok zaman herhangi bir maliyeti gerektirmeden biyolojik mücadele uygulanabilir. Bazı durumlarda biyolojik mücadele etmeninin üretilip salınması gerekebilir, bu durumda dahi uzun vadede maliyet düşüktür. Kimyasal mücadelede uygulama hataları yüzünden her zaman istenilen sonuç alınamaya bilir. Kimyasal mücadele zararlılarda dayanıklılık yaratır. Özellikle üretim dönemi boyunca sık ve çok sayıda döl veren kırmızı örümcek, yaprakbiti veya beyazsinek gibi zararlılar sık ve yüksek dozda kullanılan ilaçlara karşı metabolizmalarında bir savunma mekanizması geliştirmektedirler. Kimyasal mücadeleden sonra canlı kalıp çoğalan bireyler bu mekanizmayı daha sonraki döle aktarmaktadır Biyolojik mücadelede ise doğal düşmanlar etkili oldukları zararlıyı kendiliğinden bulurlar, çünkü o canlıda doğal düşmanın yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan besini içermektedir. Biyolojik mücadele etmenleri için böyle bir dayanıklılık söz konusu değildir. Kimyasal mücadele uygulamaları özellikle Biyolojik mücadele de ise tam aksine geniş etkili ilaçlarla yapılıyorsa doğal doğal denge yanlış bir uygulama ile dengeyi az veya çok bozmaktadır. bozulmadığı sürece kendi halinde gelişen bir uygulama söz konusudur. * Akdeniz Đhracatçı Birlikleri, Araştırma serisi, no.26, den alınmıştır. 42

43 AĞIR METALLERĐN OLUŞTURDUĞU KĐRLĐLĐĞĐN BĐTKĐLER ÜZERĐNE ETKĐLERĐ Dr. Nuray Ergün MKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Giriş Endüstrileşme ve hızlı nüfus artışına bağlı olarak şehirlerin kalabalıklaşması sonucu çevresel kirlilik her geçen gün artmaktadır. Çevresel kirlenmeyi ortamlarına göre hava, su ve toprak kirliliği olmak üzere üç grup altında incelemek mümkündür. Hava kirliliğinin başlıca kaynakları endüstrileşme, aşırı kentleşme ve taşıt araçlarıdır. Su kirliliği, evsel ve endüstriyel atıkların arıtılmaksızın su ortamına boşaltılmaları, tarımda üretimi artırma ve koruma amacıyla kullanılan gübre ve ilaçların sucul ortama taşınması sonucu oluşmaktadır. Toprak kirliliğinin başlıca kaynaklarını ise endüstriyel atıklar, tarımsal ilaçlar, tarım alanlarının hatalı sulanması, erozyon, hatalı gübreleme ve kentsel atıklar oluşturmaktadır (Kocataş 1997). Topraklar canlılara yaşam ortamı olarak hizmet etmekte, bitkilere köklerin tutunacağı bir ortam sağlamakta, ayrıca optimal dozlarda su, oksijen ve besin maddeleri sunmaktadır. Topraklar birçok çevresel etkilere karşı tampon görevi yapmakta ve zararlı maddeleri filtre edip daha temiz bir taban suyu oluşmasını sağlamakta ancak bu arada kendisi de kirlenmektedir. Bu fonksiyonları nedeniyle topraklar insanların en değerli ve en çok korunması gereken varlıkları arasındadır (Topbaş vd 1998). Dünyada olduğu gibi ülkemizde de hava kirliliği ve diğer önemli kirliliklerin nedenini hızlı kentleşme oluşturmaktadır. Çünkü bir şehrin günlük atığında hava, su ve toprak kirleticileri bol miktarda bulunmaktadır. Günümüzde çevre kirliliğine neden olan kirleticiler arasında şüphesiz ki ağır metal kirliliği önemli bir yer teşkil etmektedir. Ağır metallerin en önemli kaynağını endüstri oluşturmaktadır. Endüstriyel atıklardaki ağır metaller inorganik ve organik bileşikler halinde bulunabilmektedir. Bunların çözünürlüğü ve küçük partiküller halinde atmosfere karışma ihtimalleri daha yüksektir. Ağır metaller ve iz elementler, sular ve topraklar için de önemli kirletici maddelerdir (Topbaş vd 1998). Đlimizde yer alan ve Akdenizin önemli körfezlerinden bir olan Đskenderun Körfezinde Türkiyenin önemli demir-çelik endüstrisi, gübre ve çimento fabrikaları ile çok sayıda haddehane yer almaktadır. Örnektekin ve ark. (1999) bu sanayi kuruluşlarının neden olduğu hava kirliliğini partiküler maddelerdeki metal içeriğinin incelenmesi suretiyle belirlemiş ve bu bölgede kadmiyum, kurşun, alüminyum, gümüş, krom vb. ağır metal derişimlerinin yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. Örnektekin ve ark.(1999) bu bölgede ki ağır metal derişimlerinin Karadeniz Bölgesi, Türkiye nin ve Orta Avrupanın Orta Akdeniz bölgesi ve Tokyo gibi büyük metropolitan bölgelere göre çok yüksek olduğunu bildirmişlerdir. Ağır metaller atmosferik hareketlerle taşınmakta ve yağışlarla toprağa karışmaktadır. 1.Bitkilerde Stres Sebepleri Stres, çevresel ve biyolojik faktörlerin ayrı ayrı ya da birlikte canlının fizyolojik olaylarında belirgin değişimler meydana getirmesi olarak tanımlanmaktadır. Doğadaki çeşitli abiyotik ve biyotik etmenler bitkilerde strese neden olmaktadır. Stresin şiddeti ve süresi uzadığında bitkide zarar meydana gelebilmektedir. Zarar bir metabolizma bozukluğu sonucunda meydana geldiğinden bitkinin büyümesi ve veriminde azalmaya neden olabilmektedir. Stres etmenlerinin oluşturduğu zarar bitkinin çevreye yönelik adaptasyon derecesine bağlı olarak değişmektedir. Bu olgu, değişik bitkilerin değişik bölgelerde optimum düzeyde yetişmelerini belirleyen temel etmendir (Kacar vd 2002, Kadıoğlu 2004). Biyotik ve abiyotik stres etmenleri çeşitli bitkilerde önemli ürün kaybına neden olarak insan ve hayvanların beslenmelerini olumsuz şekilde etkilemektedir. Günümüzde sanayileşme, evsel atıklar, yoğun trafik, madencilik, tarımsal ve fabrika atıkları gibi nedenlerle ağır metallerin yarattığı kirlilik giderek önem kazanmaktadır. 43

44 2.Ağır Metal Stresi Ağır metal tanımı disiplinler arası farklılık göstermektedir. Örneğin X ışını ile çalışanlar atom numarası 13 den büyük elementler için ağır metal tanımını kullanmaktadırlar. Fakat, X ışını ile çalışan bilim adamlarına göre ağır metal olan demir, kobalt, bakır gibi metaller jeolog, kimyacı gibi temel bilimcilere göre ağır metal değildir. Temel bilimcilere göre ise civa, kurşun, bizmut, altın, platin gibi atom ve kütle numaraları büyük olan metaller ağır metal sınıfına girmektedir. Ancak bunlardan altın gibi kimyasal olarak pasif olan metaller biyolojik yapıda birikime sebep olmamaktadır. Uranyum atom numarası çok büyük olmasına ve radyoaktif tehlikesine rağmen dünya yüzeyinde çok yaygın olmadığı için ağır metal sınıfından sayılmamaktadır Bunun yanında kadmiyum, civa, kurşun gibi bazı metaller organizmaya girdikten sonra kolay kolay atılamazlar ve bazı fizyolojik aktiviteler üzerinde inhibitör etkisine sahiptirler. Bu metaller gerek sanayi gerekse şehirsel atıkların (pil, akü, termometre, kurşun tetraetil gibi benzinlere katılan maddeler vs.) içinde bol miktarda bulunarak çevre kirliliğine neden olmaktadırlar. Fizyologlar için ağır metaller bakır, kobalt, civa, kurşun, kadmiyum, nikel, çinko, alüminyum, gümüş gibi fizyolojik açından tehlikeli olan ve çevre kirliliğine sebep olan metallerdir. Topraktaki kirleticiler besin zinciri yoluyla doğrudan doğruya insan sağlığını etkilemektedirler. Bu yolla vücuda alınan çinko, kadmiyum, civa ve kurşun gibi ağır metaller de metil ve etil gruplarıyla bağ yapmak suretiyle yağda çözünebilir hale gelmekte ve bir çok dokuda birikmektedirler. Oysa altın, platin ve uranyumun bu türde bileşikleri çok fazla bilinmemekte ve biyolojik süreçlerde bu tür bileşikler oluşturulmamaktadır. Atık maddelerle topraklar, yer altı ve yerüstü suları (akarsular, göller ve denizler) giderek daha fazla kirlenmektedir. Özellikle ağır metal kirliliği uzun süreli sorunlara neden olmaktadır. Organizmalarda birikmek ve gıda zinciri döngüsünde yer almakla kalmayan ağır metaller, ekosistemlerde yüksek konsantrasyonları ile zararlarını yıllarca sürdürebilmektedir. Ağır metallerce zengin topraklar bitkilerde toksik etki oluşturacak düzeylerde çinko(zn), kurşun (Pb), nikel (Ni), kobalt (Co), krom (Cr), bakır (Cu), kadmiyum (Cd) vb. metalleri içermektedir (Steffens 1990). Ağır metal bulaşması trafik yoğunluğundan, endüstri atıklarından ve atık çamurdan kaynaklanmaktadır (Öncel vd 2000, Türkan vd 1995). Metal endüstrisi emisyonları her çeşit ağır metal içeren fabrika atık sularında, özellikle Cd, Zn, demir (Fe), Cu, Cr, Ni ve civa( Hg) zehir etkisi yapacak düzeylere ulaşmaktadır. Gelişen endüstri ve yoğun trafik sonucu çok miktarda duman, zehirli gaz ve diğer kirleticiler atmosfere bırakılmaktadır. Taşıt araçlarından çevreye önemli ölçüde Pb, Zn ve Cd gibi ağır metaller verilmektedir. Günümüzde hava kirliliği, toprak ve su kirliliği ile beraber gittikçe artan bir öneme sahiptir. Havada asılı partiküller halinde bulunan ağır metallerden muhtemelen çapı 5µ dan büyük partiküller çabucak çökelmekte daha küçük partiküller ise yükselen hava ile uzaklaşmaktadırlar. Atmosferde asılı kalan bu partiküller ancak yağışlarla çökelmektedir. Partiküler karakterli olan Pb, Zn, Cu, Cd, Co, Ni gibi ağır metaller bitkiler üzerine çökelerek etkili olmakta ve bitkiler bu metalleri kök ve yaprakları ile alıp biriktirmektedirler. Atmosfer kirliliği endüstrileşme, baca gazları, sanayi ve evsel atıklar, binlerce ton kentsel atığın yakılarak yok edilmesi vb. yollarla artmaktadır. Atmosfer kirliliğinin yanısıra madencilik, yoğun trafik, tarımsal ve fabrika atıkları doğal alanlarda çevresel kirlenmeye neden olmakta ve kurşun, kadmiyum, bakır, nikel, civa, alüminyum gibi metaller toksik seviyelerde ortaya çıkmaktadır (Öncel vd 2000). Bazı tarımsal ve doğal topraklarda bu ağır metallerin bitkiler üzerinde toksik etki gösterdiği ileri sürülmektedir (Steffens 1990). Bitkiler tarafından kolaylıkla asimile edilen ağır metaller, meydana getirdikleri zehirli etkiden dolayı bitki gelişimini engellemektedirler. Aşırı miktarda metal birikimi sonucunda bitkide ölüm görülmektedir (Clijsters ve Van Assche 1985). 3. Ağır metallerin bitki metabolizmasına etkileri Ağır metallerden bazıları bitkiler için mikrobesinler olmasına rağmen yüksek konsantrasyonlarda canlı organizma için toksik etkilere sahiptirler (Kinnersley 1993). 44

45 Bitkilerde ölüme sebep olmaksızın metabolik aktiviteyi önemli derecede inhibe eden ağır metal konsantrasyonları için toksik konsantrasyon deyimi kullanılmaktadır. Zn, Cu, Cd gibi ağır metaller bitki kökleri ile doğrudan alınırlar (Foy vd 1978). Bu bağlamda, yüksek bitkilerde toksik metaller ile temas eden ilk organ köklerdir ve genellikle üst organlara nazaran daha fazla miktarlarda metal biriktirmektedirler. Bitkiler uzun süre Pb, Cr, Al, Cu ya da Cd gibi mobil bir metale maruz kaldığında genellikle kök büyümesindeki azalma sürgün büyümesinden daha fazla olmakta ve kök/sürgün oranı azalmaktadır. Bununla birlikte metal alımı ve kök büyümesinin fazla bir şekilde engellenmesi, bitki türlerine ve büyüme koşullarına göre değişmektedir (Barcelo ve Poschenrieder 1990). Ağır metallerin bitkiler üzerinde toksik etkilerinin oluşmasında toprak özellikleri ve ph önemli rol oynamaktadır. Çevre kirliliğine neden olan ağır metalleri, kirletici yönleri bakımından iki gruba ayırmak mümkündür. Ergime noktaları düşük, uçuculuğu fazla olan gruba kurşun, kadmiyum, çinko ve ergime noktaları yüksek, uçucu olmayan gruba bakır, nikel ve kobalt dahil edilmektedir. Atmosferde kurşun, kadmiyum, çinkonun uçucu bileşiklerine rastlandığı halde uçucu olmayan bakır, nikel ve kobalt bileşiklerine rastlanmamaktadır. Uçucu olmayan metaller endüstri bacalarından çıkan toz partikülleri içerisinde kısmen bulunmaktadır ve bu metallerin çevreye yayılması uçuculardan çok daha az olmaktadır. Ayrıca kadmiyum çinko ile iç içe bulunmakta, kadmiyum kirliliğinin bulunduğu her yerde çinko kirliliği de bulunmaktadır. Kurşun, kurşun tetra etil gibi benzinlere katılan katkı maddeleri içinde, akü imalatı, boya hammaddesi üretimi gibi yollarla kirlilik yaratmaktadır. Bazı ağır metallerin genel özellik ve etki şekilleri aşağıda açıklanmıştır Kurşun un genel özellikleri ve bitkiler üzerindeki fizyolojik etkileri Pb un ergime noktası düşüktür ve kolay şekil alabilen bir metaldir. Çevrede meydana gelen Pb kirlenmesi benzine ilave edilen alkil Pb un yanması sonucu meydana gelmektedir. Bu yolla alkil Pb un %70 i yanmadan hemen sonra çevreye atılmaktadır. Endüstriyel atıklar yoluyla da çevreye önemli oranda Pb atılmaktadır. Pb, boyar maddeler içinde pigment veya kurutucu madde olarak bol miktarda tüketilmesine karşın pestisitlerde kullanımı çok az düzeyde bulunmaktadır. Doğal Pb kaynakları, Pb içeren toprakların erozyonu ve yer kabuğundan çıkan gazlardır (Topbaş vd 1998) Pb çevreyi kirleten ağır metallerin başında gelir ve bitkilere olduğu kadar insanlara da zehir etkisi gösterir. Atmosferdeki toplam Pb miktarının %80 kadarının petrol ve petrol ürünlerinden kaynaklandığına inanılmaktadır. Petrol içerisinde Pb, tetra etil Pb şeklinde bulunur ve eksoz dumanları ile çevreye inorganik Pb bileşikleri şeklinde verilir. Bu nedenle trafiğin yoğun olduğu yörelerde anayola 100 metre uzaklıktaki bitkiler Pb kirlenmesinden önemli derecede etkilenir. Bu etki bitki organlarının yüzey genişliğine, trafiğin yoğunluğuna, etki süresine, ana yoldan uzaklığa, yöredeki rüzgarın şiddetine ve yönlerine göre değişir. Örneğin, ana yol kenarındaki bitkilerin Pb içerikleri 1500 ppm iken 150 metre uzaktaki bitkilerin Pb içerikleri 2-3 ppm olarak belirlenmiştir (Foy vd 1978). Pb bitkilerde çoğu enzimlerin aktivitesini ve metabolik işlevlerini olumsuz şekilde etkiler. Pb hücre çeperinde birikir. Bu olgu, Pb un hücre çeperinde tutunarak hücre içine girmesinin önlemesi yönünden olumlu kabul edilmektedir. Topraktaki Pb un kimyası hakkında fazla bir şey bilinmemektedir. Pb iki değerlikli katyon şeklinde bulunması nedeniyle toprakta yer değiştirmesi çok düşük düzeyde gerçekleşmektedir. Pb un özellikle çözünürlüğü güç olan formlara dönüşmesi nedeniyle, toprakta alt katmanlara yıkanması önemsiz düzeydedir. Toprakta bulunan Pb un tolere edilebilecek miktarı 100 mg/kg civarındadır. Nisbeten kolay çözünürlüğe sahip Pb tuzları toprakta zor çözünen bileşiklere dönüşmektedir. Pb kirliliği söz konusu olmayan bölgelerde, bitkilerin Pb kapsamları çoğunlukla 10 ppm düzeyindedir. Pil ve benzin katkısı olarak kullanılan tetraetil ve tetrametil önemli Pb kaynaklarıdır. Daha az düzeylerde de tarımsal alanlarda kullanılan pestisitler, Pb üretimi ve işlemleri, matbaacılık, badana, boya ve diğer bazı endüstriyel işlemler sırasında da Pb açığa çıkmaktadır. Bitkilerdeki Pb miktarı ve bitkilerin Pb alınımları insan sağlığı açısından doğrudan öneme sahiptir. Bazı bitki türlerinde 45

46 Pb un toksisite düzeyi oldukça yüksektir. Zehirlenme belirtileri göstermeyen ve sağlıklı görünen bu bitki türlerinin tüketilmesi durumunda insan sağlığı için tehlike yaratabileceği düşünülmektedir. Đnorganik Pb genel olarak bitkilerin dış cephesinde kaldığından yıkanma ile büyük ölçüde temizlenmektedir. Đnorganik Pb tohum ve köklerde aşırı birikme yapmaz. Oysa, organik Pb bitkiler tarafından hızla alınmakta ve bu durumda bitkilerde büyüme hızla yavaşlamakta, tohum ve köklerde Pb yoğunluğu artmaktadır. Kimi hallerde toprakta 100 ppm düzeyinde bulunan inorganik Pb un bitki gelişmesi üzerinde hiçbir olumsuz etkisi olmazken, 10 ppm düzeyinde bir organik Pb, büyümeyi olağanüstü boyutlarda geciktirebilmektedir (Topbaş vd 1998). Pb un iki değerlikli katyon olarak toprak kompleksinde absorbsiyonu çok düşük düzeydedir. Yüksek ph lı topraklarda Pb, ortam asitleştikçe serbest hale geçebilmektedir (Çelik 1997) Kadmiyum un genel özellikleri ve bitkiler üzerindeki fizyolojik etkileri Kadmiyum yer kabuğunda eser miktarda bulunan ve kimyasal özellikleri Zn ya benzeyen bir elementtir. Asidik magmatik kayaçlarda çoğunlukla Zn sülfür mineralleri ile birlikte bulunur. Cd un biyolojik olarak kullanılması toplam konsantrasyonundan çok fizikokimyasal formuna bağlıdır. Toprakta bulunan Cd un toplam tolere edilebilir miktarı 5 mg/kg civarındadır. Aşırı kireçli topraklarda Cd miktarı düşük seviyededir. Zn nun bitkinin Cd alınımını engellediği bilinmektedir. Endüstride kullanılan Cd un büyük bir kısmı, bu elementin Zn cevheri içinde bulunan karbonat ve sülfür tuzlarından elde edilmektedir. Endüstride ayrıca, Cd cevherinden Cd elde edilmesi, metalleri paslanmadan koruyan kaplamaların yapımı, akümülatör, boya, Cd buharlı lamba, Cd tuzları imali ve değişik Cd alaşımlarının elde edilmesi esnasında ortaya çıkmaktadır. Topraktaki Cd birikiminde motor yağları ve taşıt lastiklerinin de katkısı büyüktür. Bitki ve topraklara bulaşan Cd un büyük kısmı Cd içeren toz zerreciklerinin havadan çökelmesi ile olmaktadır. Kirlenmeyen alanlarda toprağın Cd kapsamı genellikle 1 ppm in altındadır. Elektrolizle metal kaplama işlemleri, bakır ve nikel metalurjisi; fosil yakıtların yakılması, oksidasyona dayanıklı alaşımlar, elektronik malzeme, motor yağları, fotoğraf yağları, fotoğraf malzemeleri, cam, seramik, tarım ilaçları, süper fosfat gübreleri ve plastiklerin üretimi; doğal yollar dışında çevreye Cd katılımına neden olmaktadır. Pek çok bitki türü Cd u kolayca almaktadır. Bu nedenle Cd un insan sağlığına zararlı olarak ortaya çıkışı, sebzeler ve tarımsal ürünler tarafından alınan Cd un yoğun bir şekilde birikimi ile ilgilidir. Cd stresine maruz kalan yüksek bitkiler değişik mekanizmalar kullanmak suretiyle çeşitli tepkiler vermektedir (Sanitá di Toppi ve Gabrielli 1999). Bitkiler hayvanlara göre daha yüksek dozda Cd u zarar görmeden alabilirler. Sadece çok aşırı düzeyde Cd alınması halinde bitkiler olumsuz yönde etkilenmektedir (Topbaş vd 1998). Topraklarda Cd yarayışlılığı büyük ölçüde toprak ph ına ve öteki katyonların cins ve miktarlarına bağlıdır Çinko nun genel özellikleri ve bitkiler üzerindeki fizyolojik etkileri Metal kaplama ve alaşımlarda kullanılan çok önemli bir element olan Zn, yoğun endüstri alanlarından bırakılan atık sular, kanalizasyon suları ve asit yağmurlarının Zn üzerinde yapmış olduğu aşındırıcı etkisi sonucu çevrede konsantrasyonu artan ve toksik düzeylere ulaşan bir elementtir. Çoğu topraklarda toplam Zn içeriği ppm civarında olmakla birlikte, yıkanmanın fazla olduğu bazı asit topraklar, ppm gibi düşük düzeylerde Zn içermektedir. Zn ayrıca mürekkep, kopya kağıtları, kozmetik, boya ve lastik sanayinde de geniş ölçüde kullanılmaktadır. Maden eritme gibi özel amaçlı endüstrilerin doğrudan Zn kirleticileri olarak ortaya çıktığı şüphesizdir. Toprakta yüksek konsantrasyonlarda Zn bulunduğu takdirde Zn zehirlenmesi ortaya çıkmaktadır. Katı atıklar ve arıtma çamurları çok yüksek Zn içeriğine sahip olup, bu tür materyallerin araziye verilmesi ya da depolanması halinde topraklarda Zn birikimi toksik etkiler meydana getirmektedir. Mantovi vd (2003) hayvansal çiftlik atıklarının uygulandığı topraklarda Cu ve Zn konsantrasyonunun arttığını bildirmişlerdir 46

47 Zn bitki metabolizması için çok az miktarda bulunması gereken bir elementtir (Bozcuk 1997, Marschner 1997). Đndolasetik asidin öncül maddesi olan triptofan ın sentezlenmesinde rol oynamaktadır. Ayrıca Zn, aseteldehitin etil alkole dönüşmesini sağlayan alkol dehidrogenaz, karbondioksitin bikarbonata hidrasyonunu sağlayan karbonik anhidraz, bakır ile birlikte süperoksit dismutaz enzimlerinin aktivatörleri olarak görev yapmaktadır. DNA ve RNA metabolizması, hücre bölünmesi, protein sentezi, karbonhidrat metabolizması ve membran dayanıklılığında da Zn nun önemli rolü olduğu ifade edilmiştir (Marschner 1997, Kadıoğlu 2004). Zn, hayvan sistemlerinde yaklaşık 200 enzim ve diğer proteinler için mutlak gerekli bir element olmasının yanında, nükleik asit metabolizması ve özellikle hücre bölünmesinde rol oynamasına karşın yüksek konsantrasyonlarda önemli zararlara neden olmaktadır. Zn toksisitesi bitkilerde özellikle maden depozitleri ve maden atıklarının bulunduğu bölgelerde görülmektedir. Buna karşılık bir kısım bitki türleri Zn ye toleranslı olmakta hatta bu tür bitkiler kuru madde olarak ppm arasında Zn içerebilmektedir. Zn toksisitesi, kök büyümesi ve yaprak dağılımında gerilemeye yol açmakta, bunu klorozis takip etmektedir. Besin ortamında yüksek düzeyde bulunan Zn, P ve Fe alınımını sınırlamaktadır (Topbaş vd 1998) Krom un genel özellikleri ve bitkiler üzerindeki fizyolojik etkileri Krom (Cr), toprak volkanik toz ve kayalarda doğal olarak bulunan bir element olup, çevrede birkaç formu bulunabilir. Bunlardan en yaygını;cr 0, Cr +3, Cr +6 dır. Çelik üretiminde, alaşım yapımında, metal endüstrisinde, krom kaplamada ve paslanmayı kontrol edici madde olarak, boya tuğla ve deri endüstrisi ile gıda koruyucu olarak kullanılmaktadır. Canlılar için bir besin elementi olan krom, insan organizmasında karbonhidrat metabolizması için önemlidir. Kolesterol, yağ ve protein sentezi için hayati bir mineral olan krom, kan şekeri düzeyinin sabit kalmasını sağlar. Kromun osteoporozla savaşta ve yaşlanmayı geciktirmede etkili olduğu, ayrıca kas oluşumunu da desteklediği bilinmektedir. Krom bileşiklerinin tümü yüksek miktarlarda alındığı zaman toksik olabilir, ancak Cr +6, Cr +3 e göre daha toksiktir ve yüksek konsantrasyonlarda akciğer kanseri, alerjiler, astım krizleri, ülser, burun kanaması gibi rahatsızlıklara yol açabilir. Cr un toprakta ve bitki bünyesinde hareketi oldukça sınırlıdır. Buna karşılık çok yüksek düzeylerde bulunan krom bitkilerde toksik etkide bulunabilmektedir. Krom zehirlenmesinde bitki kökleri küçük, yapraklar dar ve kahverengi kırmızı renkge dönüşmektedir.yapraklarda küçük yanık lekeler meydana gelmektedir (Topbaş vd 1998). 3.5.Asbest in genel özellikleri ve bitkiler üzerindeki fizyolojik etkileri Asbest lifsi kristal yapısına sahipolan magnezym silikat, kalsiyum-magnezyum silikat, demirmagnezyum silikat ve kompleks sodyum-demir silikat bileşimindeki bir grup mineralin adıdır. Bu hammadde piyasada amyant adı altında da bilinmektedir.[si 4 O 11 ]n 6n- anyonu asbest, Ca 2 Mg 5 [Si 4 O 11 ] 2 (OH) 2 mineralinde bulunur ve uzun anyon zincirlerinin birbirine aşağı yukarı doğru uzanmasından dolayı lif yapısına sahiptir. Bu özelliğinden dolayı dolgu maddesi ve ateşe dayanıklı oluşu nedeniyle yalıtkan olarak kullanılır. Fakat asbest, kansirojen bir bileşiktir solunması ve yiyeceklerle birlikte alınması kansere neden olur. Asbestin akciğer kanserine eden olduğu bilinmektedir (Erdik ve Sarıkaya 2002). Asbest çok iyi tanınan bir kimyasal kansirojendir ancak etkisini solunum yolu ile alınırsa göstermektedir.ağız yolu ile alındığında toksik olmadığı sayısız toksikolojik ve epidemiyolojik bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır ( Asbest içeren topraklarda yetişen bitkilerde büyümede azalma, renk kaybı seyrek gelişim gibi stres semptomları meydana gelmektedir ( Bitkiler aşırı miktarda metal etkisine maruz kaldıkları zaman toksik etkinin giderilmesi amacıyla metal bağlayan peptidleri sentezlemektedirler. Bu peptidlerin sentezinin başarısızlığa uğraması bitki büyümesinin engellenmesi veya bitkinin ölümü ile sonuçlanmaktadır. 47

48 Metale toleranslı bitki dokularında fitokelatinlerin bulunduğunun bilinmesine karşın bu durum metal toleransının oluşumu için gerekli olan temel fitokelatinlerin fazla üretilmesi gibi basit bir mekanizma ile de açıklanamamaktadır. Fitokelatinlerin peptid kompozisyonları heterojen bir yapı göstermektedir. Metal bağlayan bileşiklerin hayvanlarda metallotioneinler, bitkilerde de fitokelatinler olarak ayrılması oldukça zordur. Bitkilerde de metallotioneinler bulunmaktadır. Birçok metallotionein genleri bitkilere aktarılmak suretiyle transgenik bitkiler elde edilmiştir (Mejare ve Bülow 2001). 4.Sonuç Bitkilerin çevrelerine adaptasyon yetenekleri toksik maddelere karşı olan toleransları ile ilişkilidir. Bazı türler iyonları absorbe edip sonra immobilize ederek tutmaktadır ve bu yolla metalleri kendi kökleri ve gövdelerinde yoğunlaştırmaktadırlar. Bu toleranslı türlerin çok kirli alanlarda metalin ortamdan kaldırılması amacıyla kullanıldığı bilinmektedir (Fargosova 2001). Bitkiler ağır metallere maruz kaldıklarında çeşitli mekanizmalar ile metalleri etkisiz hale getirmeye çalışırlar.düşük ağır metal konsantrasyonlarına maruz kalan bitkilerde stresten korunmak amacıyla çeşitli bileşiklerin miktarı hızlı bir şekilde artmaktadır. Bununla birlikte yüksek konsantrasyonda ağır metal bitki büyümesini önemli derecede inhibe etmekte, bitkilerin fizyolojik fonksiyonları ve metabolizmasına ciddi bir şekilde zarar vermektedir. Ağır metal kirliliğinin olduğu yerlerde bazı bitkiler ağır metallere hızlı bir şekilde tolerans geliştirebilmekte, bazıları ise geliştirememektedir. Ayrıca ağır metaller bitki bünyesinde biriktirilmekte ve bunun doğal bir sonucu olarak besin zinciri yoluyla insan sağlığını tehdit eder hale gelmektedir. Dolayısıyla, toksik metaller tarımsal üretimi de ciddi bir şekilde sınırlamaktadır. Bu konuda yapılacak çalışmalar sonucunda ağır metal direncinin moleküler temellerinin daha iyi bilinmesiyle, tarım bitkilerinin ağır metallere dayanıklı varyetelerinin seçilmesi mümkün olabilecektir. Günümüzde yüksek etkinlik ve düşük maliyetlere sahip olan biyolojik iyileştirme stratejileri ile ilgili çalışmalar metalle kirlenmiş alanların arıtımında cazip bir alternatif olmaktadır (Mejare ve Bülow 2001). Ağır metal toksisitesi bitki gelişimini, dolayısıyla da besin zinciri yolu ile hayvan ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilediğinden ağır metallerin bitki metabolizmasına etkilerinin incelenmesi giderek artan bir öneme sahip olmaya başlamıştır. KAYNAKLAR Barcelo, J. and Poschenrieder, Ch Plant water relations as affected by heavy metal stress. Journal of Plant Nutrition, 13(1), Bozcuk, S. (1997). Bitki Fiyolojisi, Hatipoğlu Yayınevi. Ankara. Clijters, H. and Van Assche, F Inhibition of photosynthesis by heavy metals. Photosynth. Res. 7: Çelik, Ü Denizli Đl Merkezi ve Çevre Yolları Kenarında Yetişen Bitkilerde Trafik Kökenli Ağır Metal Kirlenmesinin Araştırılması. Doktora Tezi. Fen Bilimleri Enstitüsü, Bornova, Đzmir. Erdik, E., Sarıkaya, Y., Temel Üniversite Kimyası.Gazi Kitapevi.Ankara. Fargašová, A Phytotoxic effects of Cd, Zn, Pb, Cu and Fe on Sinapis alba L. seedlings and their accumulation in roots and shoots. Biologia Plantarum, 44(3): Foy, C.D., Chane, P.L. and White, M.C The physiology of metal toxicity in plants. Ann. Rew. Plant Physiol. 29, Kacar, B., Katkat V.A. ve Öztürk, Ş. Bitki Fizyolojisi. Vipaş Đnş. Tur. Eğt. Aş., 2002 Bursa, s Kadıoğlu, A Bitki Fizyolojisi. Esen Ofset Matbaacılık, Trabzon, 453 s. Kinnersley, A.M The role of phytochelates in plant growth and productivity. Plant Growth Regul. 12:

49 Kocataş, A.,1997. Ekoloji ve Çevre Biyolojisi.Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Yayınları No:51 Ege Üniversitesi Basımevi, Đzmir. Mantovi, P., Bonazzi, G., Maestri, E., Marmiroli, N accumulation of copper and zinc from liquit manure in agricultural soilsand crop plants. Plant and Soil, 250: Marschner H Mineral Nutrition of Higher Plants. Academic Press Limited. London. Mejare, M. and Bülow, L Metal-binding proteins and peptides in bioremediation and phytoremediation of heavy metals. TRENDS in Biotechnology Vol. 19 No.2. metallotioneins in copper tolerance of Silene cucubalus. Planta.162: Öncel, I., Keleş, Y., Üstün, A.S Interactive effects of temperature and heavy metal stress on the growth and some biochemical compounds in wheat seedlings. Environmental Pollution, 107, Örnektekin, Ş., Mıstıkoğlu, S. ve Özyılmaz, G., Đskenderun Körfezinde kurulu endüstrilerin hava kirlenmesine etkilerinin partiküler madde içeriği açısından incelenmesi. Hava Kirlenmesi ve Kontrolu Ulusal Sempozyumu Eylül 1999,Đzmir Sanitá di Toppi L. and Gabrielli, R Response to cadmium in higher plants. Environ. Exp. Bot. 41: Steffens, J.C The heavy metal-binding peptide of plants. Ann. Rev. Plant Physiol. Plant Mol. Biol. 41, Topbaş, M.,T., Brohi, A., R., Karaman, M., R., T.C. Çevre Bakanlığı Yayınları, Ankara. Türkan, I., Henden, E., Çelik, Ü., Kıvılcım, S Comparison of moss and bark samples as biomonitors of heavy metals in a highly industrialised area in Izmir, Turkey. The Science of the Total Environment. 166:

50 Doğada Yaşamın Temel Kuralları Yrd. Doç. Dr. Yaşar Ergün MKÜ Veteriner Fakültesi Doğum Jinekoloji Anabilim Dalı Bşk. Hatay Dağcılık Đl Temsilcisi Günümüzde insanlar gündelik hayatın baskısını atmak ve rahatlamak için doğa ile baş başa kalmak için çaba gösterir hale geldiler. Ancak her konu olduğu gibi kırlara, dağlara çıkmak ya da orman içinde dere kenarında yürüyüş yapmak da temel bazı bilgileri edinmeyi gerektirir. Bu sayede faaliyetten ve doğadan zevk alır hale geliriz ve doğa ile baş başa kalmak vazgeçilmez zevkimiz olabilir. Bu temel bilgiler şu ana başlıklarda toplanabilir; 1. Önce oku 2. Eğitim al 3. Hedefini belirle 4. Hazırlık yap 5. Arkadaşını ya da grubunu bul 6. Doğaya zarar verme 7. Kırsalda karşılaştığın insanlara saygılı ol 8. Doğaya saygı etikleri 1. Önce oku Đnsanın doğa ile baş başa kalırken zevk alması için öncelikle doğayı tanıması gereklidir. Tabi ki ilk kıra ya da ormana çıktığımızda tüm bitki ve hayvan türlerini, bölgenin jeolojik yapısını bilmemiz beklenemez. Ancak bölgeye ait önemli bitki türleri, hayvan türleri ve bazı böcek türlerini bilmemiz onları her görüp tanıdığınızda kendimizi mutlu hissetmemizi sağlayacak, yol kenarında görülen bir bokböceği ailesi ile ilgili yanımızdakilere üç beş cümlecik de olsa bilgi verebilir halde olmamız gezintiyi zevke dönüştürecektir. Belki de yanımızda bize bu konuda bilgi verebilecek donanımda insanlarla çıkmak gibi bir şansımız olabilecektir. Her şeyi bir günde öğrenmeye çalışmadan, sıkmadan, arada sorulan sorularla fakat çoğunlukla dinleyerek ve izleyerek bilgilerimizi artırabiliriz. Konu ile ilgili bir çok yayınevi ve bunun yanında Tubitak bitkiler, hayvanlar, böcekler gibi seri kılavuz ve temel bilgiler kitapları çıkartıyorlar. Tubitak popüler bilim kitaplarında bu ihtiyacı makul fiyatlarla ve doğru kaynaktan karşılayacak kitaplar bulmak mümkündür. Bu tür kitaplar doğa için alfabe niteliğindeki kitaplardır ve mutlaka okunmalıdır. Bir bitki ya da hayvan türünün sadece kitapta geçen Latince adını ya da Türkçe karşılığını bilmenin yanında mümkün ise yöresel ismi de bilinmelidir. Renkli resimlerle bezenmiş bitki, hayvan ya da böcekleri ve yöre coğrafyasını, jeolojik yapısını anlatan kitapları okumak ve sonra o kitaplardaki öğrenilenleri keşfe çıkmak belki de dünyadaki en güzel ve en zevkli amatör araştırma faaliyetidir. Bu faaliyetlere devam ettikçe önceleri yol kenarındaki bir sığırkuyruğu, kekik ya da geveni tanıyıp mutlu olurken bir süre sonra tanımadığımız bitki türlerini ya da bir böceği usulüne göre örnek alıp ismini öğrenmek üzere kendimizi biyoloji bölümlerinde bulabiliriz. Doğada nereye gittiğinizi ve nerede olduğunuz bilebilecek kadar teorik bilginiz olmalıdır. Harita okumayı, pusula kullanmayı yıldızlardan ve güneşten yön tayinini, edinebiliyorsanız GPS kullanımını öğrenmelisiniz. 2.Eğitim al Eğitimin konusu tabi ki doğaya nasıl giderim, neler giyinip giderim, neler yerim, yanımda neler taşırım, temel ilkyardım bilgileri nelerdir, kaybolursam ne yapmalıyım gibi sorulara cevap verecek nitelikte olmalıdır. Bu kısımda alt başlıklar halinde bu konulara kısaca değinilecektir. 50

51 2.1 Doğaya nasıl gitmeliyiz? Doğaya gitme konusunda çeşitli isimlerle anılan faaliyet türleri mevcuttur. Genelde yabancı kökenli isimler kullanılan bu faaliyetlerde Türkçe isimlendirme ile günübirlik faaliyet, hafta sonu kamplı faaliyet ve çok günlük kamplı faaliyetler şeklinde sınıflandırılabilir. Hafta sonu kamplı ve çok günlük kamplı faaliyet eğitimlerini hemen her ilde faal olan Dağcılık ve izcilik kulüplerinden alabiliriz. Günübirlik faaliyetler öncelikle iyi bilenen, çok gidilen bir bölgeye yapılmalıdır. Asla insanların çokça gitmedikleri, medeniyetten uzak bir bölge ilk faaliyet alanımız olmamalıdır. Faaliyet gününün hava durumu meteoroloji genel müdürlüğünün web sayfasından kontrol edilmeli ve oradaki özellikle 3 günlük verilerin çok büyük olasılıkla doğru olduğu göz önüne alınmalıdır. 2.2 Neler giyinmeliyim? Đlkbahar ve sonbahar ayları yeni başlayanların doğada faaliyet yapmaları için en güzel aylardır. Ayakkabı seçimi önemlidir. Spor ve bileklerin bükülmesini engelleyecek kadar bilek kısmı yüksek bir ayakkabı tercih edilmelidir. Ayakkabının tabanı ince olmamalıdır. Yeni başlayanların spor mağazalarında yüzlerce YTL fiyatla satılan profesyonel kullanım amaçlı ayakkabılara para harcamaları genellikle sadece para israfı ile sonuçlanır. O nedenle amatör kullanım amaçlı bir spor bot işinizi görecektir. Spor botun kumaşı ya da derisinin gore-tex gibi günümüzde çeşitli isimlerle üretilen nefes alabilir bir malzemeyle kaplanmış olması rahatlık açısından tercih edilebilir. Mutlaka yedek çorap taşınmalıdır. Giysileri alt ve üste giyilen giysiler olarak ayırabiliriz. Alt giysiler ıslandığında çabuk kuruyan bir kumaştan üretilmiş olmalıdır. Eşofman gibi bir giysi ile dikenli çalıların bol olduğu bir bölgede yürüyüş yapmak eziyetten başka bir şey değildir. Ya da kot pantolon ile geçilen bir dere size saatlerce kurumayan bir pantolona sahip olmanızı sağlayacaktır. Yeni başlayanlar için polar tarzı sentetik kumaşlardan üretilmiş fiyatı yüksek olmayan alt giysiler yazın çok sıcak bölgelerde kullanılmadıkça tercih edilebilir. Burada kış şartları için giyinmeden bahsedilmeyecektir. Üst giysiler en az iki katman halinde olmalıdır. Birinci katman sıcak havalarda teri emebilecek kısa kollu bir üst ya da nispeten serin havalar için uzun kollu giysilerden seçilmelidir. Uzun kollu giysi tercihi yine üst polar olarak seçilebilir fakat kısa kollu giysi tercihinizi yanınızda bir yedeğini taşımak üzere evdeki eskimiş tişörtlerinizden oluşturabilirsiniz. Đkinci katman üst giysiler sizi yağmur ve rüzgardan koruyabilecek nitelikte olmalıdır. Kalitesi çok kötü olmayan bir yağmurluk genellikle işinizi görür. Ancak ideal olan ve doğaya çıkmayı kendine alışkanlık haline getirmiş birisi için gereken üst katman giysi, gore-tex ya da benzeri maddeyle kaplanmış kumaşlarla dikilen teknik ceketler olmalıdır. Bu ceketler her türlü hava koşulunda sizi dış şartlardan korumaya yardım eder ve bol miktardaki cebi bir çok gerekli aletinizi el altında bulundurmaya yarar. Yanınızda yaz ve kış mutlaka bir bere olmalıdır. Yazın güneşli havalarda güneş siperliği genişçe bir şapka tercih edilebilir. Đlkbahar başı ve sonbahar sonundaki faaliyetlerde sürprizler için bir eldiven edinilmelidir. Güneş gözlükleri doğada vazgeçilmezlerdendir. Đyi kaliteli, morötesi ışınlardan sizi, koruyabilecek, şehir hayatında kullanılanlardan fiziki olarak biraz daha dayanıklı ve mutlaka boyun askısı ile birlikte kullanılan, yanlardan da güneş ışınlarının girmesini önleyen siperlikleri üzerine monte ya da sonradan takılabilecek bir güneş gözlüğü edinmeniz göz sağlığınız açısından gereklidir. Özellikle kışın karlı ve kapalı havalar gözlerinizin en fazla zarar görebileceği anlardır. 51

52 2.3 Ne yemeliyim? Doğadaki faaliyetler esnasında diyet yapamazsınız, yapmamalısınız. Yanınıza günübirlik faaliyette bir öğünlük, çok günlük faaliyetlerde bir günlük fazla yiyecek almalısınız. Evinizde hazırlayacağınız kumanyalar karbonhidrat ağırlıklı olmalıdır. Karbonhidratlar, faaliyette kaybedeceğiniz enerjiyi tekrar yerine düzenli ve sürekli olarak koymada en iyi seçenektir. Enerji kaybediyorum diyerek sürekli atıştırmak tercih edilen bir yöntem değildir. Ancak küçük birkaç şekeri cebinizde taşıyıp arada ağzınıza atabilirsiniz. Hazır yiyecekler başlangıç için size pratik ve lezzetli gelebilir ancak eminim tecrübe kazandıkça kumanyanızı mutlaka evde hazırlar hale geleceksiniz. Doğada ateş yakmak kesinlikle tavsiye edilmez ve ateş yakılan yerde bir süre bitki yetişmez. Mutlaka ateş yakmanız gerekiyor ise süpermarketlerde kolayca bulunan ucuz kartuşlu bir bütan gaz ocağı edinin ve onu kullanın. Doğadaki faaliyetlerde su her şeydir. Đnsanın günlük su tüketimi doğada şehirdekinden iki kat daha fazladır. Su alımı yiyeceğin aksine sürekli ve düzenli olmalıdır. Ufak bir pet şişeden dakika aralıklı bir ya da bir kaç yudum sürekli su almak performansınızı artıracak ve su kaybına bağlı yorgunluğun önüne geçecektir. Yanımızda mutlaka su taşımalı, tarif edilen görmediğimiz kaynaklardan ya da derelerden, durgun sulardan su ihtiyacımızı karşılamamalı ya da karşılamayı planlayarak susuz ya da az su ile faaliyete gitmemeliyiz. Suyu çantamızda pet şişelerde taşıyabileceğimiz gibi (boş pet şişeyi şehre kesinlikle tekrar getirmek şartı ile) bu amaçla üretilen metal ya da plastik mataraları da kullanabiliriz. Çelik bir termos kaynatılmış suyu saat çay yapabilecek sıcaklıkta tutar ve çay her hava koşulunda sizi rahatlatan bir içecektir. 2.4 Yanımda neler taşımalıyım? Öncelikle bir şeyler taşımak için bir çanta edinmelisiniz. Önceleri sıradan bir sırt çantası işinizi görebilir ancak doğada faaliyet sıklığınız arttıkça daha profesyonel üretilmiş bir çanta edinmelisiniz. Günübirlik bir faaliyet için litre kapasiteli bir çanta işinizi görür. Profesyonel çantalar sadece omuz askılarından değil ayrıca belden bağlanan kemerlere sahiptirler ve belden bağlanan kemer omzunuza binen yükün neredeyse tamamını alarak sizi rahatlatır. Çantaların bel ve omuz kemeri ayarlarının nasıl yapılacağını bilen birisinden öğrenmelisiniz. Çantada öncelikle giysiler kısmında bahsedilen yedek giysiler su ve yiyecek olmalıdır. Yedek giysiler mutlaka naylon bir poşete sarılmış ve ağzı bağlanmış olarak çantada durmalıdır. Cam kavanozda yanınıza asla yiyecek almamalısınız. Edinebileceğiniz kadar ayrıntılı bir bölge haritanız naylon kabında çantanızda olmalıdır. Önceleri basit ve ucuz bir pusula edinerek başlayabilirsiniz. GPS uydu alıcıları pahalı cihazlardır fakat erişilemez fiyatlarda değildirler. Özellikle kulüp ya da arkadaş gruplarında bir tane ortak alınması mümkündür. Bir çakı, manyetolu olmayan bir çakmak çantanızda olmalıdır. Cep telefonları neredeyse faaliyet alanlarının tamamına yakın yerde kapsama alanındadırlar fakat faaliyet esnasında kapalı tutulmalı ve pillerinin boş yere azalması önlenmelidir. Herkes tüm cep telefonlarından sim kartı olsun ya da olmasın tüm operatörlerden 112 acil yardım hattını aramanın bedava olduğunu bilmelidir. Basit bir ilk yardım seti ufak çantasında gruptan bir kişide olmalıdır. 2.4 Temel ilkyardım bilgileri nelerdir? Konu ile ilgili bilgileri içeren ayrı bir bölüm kitapta bulunmaktadır. 2.5 Kaybolursam ne yapmalıyım? 52

53 Öncelikle yola çıkmadan önce bölgeyi bilen birisinin telefonunu yanınıza kaydedin, en az iki yakınınıza gittiğiniz bölge, izlenecek güzergah ve grubunuzda kaç kişi olduğu ile ilgili bilgi ve en az iki kişinin telefon numarasını bırakın, bilmediğiniz yere ve yalnız kesinlikle gitmeyin. Yanınıza bilinen, bölgede yaşayan ve güvenilen bir rehber almak en pratik ve en iyi çözümdür. Doğada yapılacak faaliyetler en az iki kişi ile yapılmalıdır ve yeni başlayanlar asla gece faaliyeti yapmamalıdırlar. Yola çıkılmadan önce bir grup lideri belirlenmelidir. Grup lideri tabi ki en tecrübeli olan kişidir ve kararları tartışılmaz. Bütün bunlara rağmen kaybolursanız öncelikle olduğunuz konumu koruyun ve bir süre dinlenin. Yeterince dinlendikten sonra olduğunuz yere nasıl geldiğiniz konusunda hafızanızı zorlayın. Kesinlikle gruptan kimseyi, yalnızsanız kendinizi kaybolmanız konusunda suçlamayın, ortamı germeyin az konuşun. Cep telefonunuz çekiyorsa daha az sorunla karşı karşıyasınızdır. Yakınınızda belirleyeceğiniz kullanılan aktif patikalar, stabilize yollar ve dere yatakları size rehber olabilir. Patikaları ve yolları aşağı yöne doğru takip etmeniz sizi yerleşim alanlarına ulaştırır. Dere yatakları yol ve patika olmayan yerlerde aşağı yönde takip edilmelidir. Cep telefonları gruptan bir kişinin telefonu açık tutulacak şekilde sırayla açılmalıdır. Yedek yiyecek konusunda hazırlıklı olarak yola çıkıldığından panik yapılmamalıdır. Yiyecek sorunu kaybolmada en son düşünülecek sorundur. Ancak rast gelinen kaynaklardan tüm su kapları dolu olarak taşınmalıdır. Özellikle bazı bölgelerde ani sis bastırması ile kaybolunmuş ise panik yapılmamalı ve sis geçene kadar kesinlikle olduğunuz yeri terk etmemelisiniz. Yöre halkından rehber olarak yanınıza aldıklarınız haricinde insanlara yol sormamalısınız ve mecbur kalıp sorduğunuzda kesinlikle onların yön ve mesafe ile ilgili verdikleri bilgilere güvenmemelisiniz. 3. Hedefini belirle Bütün alemi ve tüm yeryüzünü keşfedemezsin öncelikle kendine bir hedef alan belirle ve orasını ayrıntılı olarak öğren. Bir süre sonra çeşitli faaliyetler vesilesi ile başka sahalarda da sizin gibi gezen insanlarla tanışacak ve siz onların rehberliğinde onların bölgesini, onlar da sizin rehberliğinizde sizin bölgenizi öğrenecekler. Bir bölgeyi öyle iyi bil ki referans kişi sen ol. 4. Hazırlık yap Doğada yapılacak her faaliyet ciddi hazırlık gerektirir. Çantanı en az bir gün önceden hazırla faaliyetini en az bir hafta önce kararlaştır. Her faaliyetini ve faaliyet rotanı bölgedeki jandarma karakoluna ilk seferinde bizzat giderek sonrakilerde telefonla arayarak bilgi ver, telefon numaranı ve grubundakilerin isimlerini karakola telefonla bildirmeyi angarya olarak görme. 5.Arkadaşını ya da grubunu bul En eğlenceli faaliyetler grup halinde yapılanlardır. Doğa sevdalısı insanları bir araya getir ve mümkünse yasal platformlarda (dernek vakıf vs) aynı çatı altında topla ki bir gün birileri senin ilgi alanın olan doğayı tahrip etmeye kalktığında hep birlikte ve organize hareket etme şansın olsun. Mümkünse bölgende yılda bir doğa şenliği organize et ve diğer bölgelerde düzenlenenlere katılarak güç ver. 6.Doğaya zarar verme Doğaya saygı etikleri başlığında anlatılmıştır. 7.Kırsalda karşılaştığın insanlara saygılı ol Kırsalda ve faaliyet esnasında karşılaştığın insanlara selamlayarak yaklaşılmalı ve kim olduğun tanıtmalıdır. O bölgede ne amaçla bulunduğun kısaca açıklanmalıdır. Fotoğrafını çekmek istiyorsanız önce izin almalısınız. Gönderemeyeceğiniz fotoğraf için asla isim ve adres almamalısınız. Gönderemeyeceğinizi söylemek en dürüst yoldur, insanları beklenti 53

54 içerisinde bırakmak bir doğasever için hoş bir imaj değildir. Đnsanlarla konuşurken asla onların değerlerini yargılamamalısınız onların inançları ile ilgili konularda sohbet dahi etmemelisiniz. Asla onların şivesi ile konuşmaya çalışmamalısınız. Dağda size yemek ikram eden çobanın yanındaki tek yiyeceğinin o size ikram edilen şey olduğunu unutmamalısınız. Đnsanlardan mecbur kalıp istediğiniz şeylerin parasını onlar istemese ve almamakta ısrar etseler dahi vermelisiniz. Ormandan odun kesen ya da avlanması yasak olan türü avlayan ya da yasak zamanda avlanan insanlarla tartışmak, onlara engel olmaya çalışmak, yaptıklarının doğru olmadığı ile ilgili uzun nutuklar çekmek yerine yer ve zaman bildirerek yetkili mercilere bilgi vermek en doğru yoldur. 8. Doğaya Saygı Etikleri Doğaya gösterilebilecek en yüksek saygı derecesi doğayı öğrenmek ve en ince ayrıntısına kadar doğada merak ettiklerinizin peşine düşmek, öğrenmek ve yine öğrenmektir. Doğayı bilmeyen birisinin doğaya saygı duymasını ya da doğayı korumasını bir doğa sevdalısı olmasını bekleyemezsiniz. Doğadan çantamızda sadece çöplerimiz ve fotoğraf makinesinde karelerimizle dönmeliyiz. Doğada sadece ayak izlerimiz kalmalı organik çöp olarak sayılan bir elma koçanı ya da salatalık kabuğu, yenilmemiş iki ekmek asla doğaya terk edilmemelidir. Sevdiklerimize kır çiçekleri hele hele az bulunan kır çiçekleri getirmek belki romantik olabilir fakat etik değil. Dağın başında bulduğunuz dut ağacının meyvelerini yemek belki sizin 5 kişilik grubunuz için eğlenceli olabilir ama orada o ağacın meyveleri ile beslenen binlerce böceğin belki de tek besin kaynağını tüketiyor olabilirsiniz. Sizin organik çöp olarak değerlendirip bir kaya altına bıraktığınız elma koçanı 10 gün sonra küflü bir elma koçanı olarak bir karaca ya da dağ keçisinin midesinde geri dönüşümsüz hasara yol açıp onun ölümüne sebep olabilir. Vahşi hayvanlar yesin diye kenara atılan iki ekmeği yiyen bir ceylanın midesi kısa süre sonra asidozdan dolayı çalışmayacak ve bu o canlının sonu olacaktır. Gece ay ışığında ileri teknoloji ürünü led lambanızı sağa sola doğru tutarak yürürken sizi sessizce seyreden gece kuşlarını gece avlanan onlarca tür hayvanı bir o kadar böceği rahatsız ettiğinizin farkında olmalısınız. Gece yürüyüşlerinde asla vahşi hayvanların geçiş yolu olarak kullandıkları güzergahlar, kullanılmamalı, su kaynaklarının yanında kamp yapılmamalıdır. Bir su kaynağının orada yaşayan canlılar için ne kadar hayati olduğunu ve ne kadar sık kullanıldığını öğrenmek istiyorsanız sabah erken gidip o suyun kenarındaki vahşi hayvanlara ait ayak izlerine bakmanız yeterlidir. Türkiye de şimdiye kadar dağcılık, izcilik, doğa yürüyüşü vs faaliyetlerde kayıtlara geçmiş vahşi hayvan saldırısına uğrama olayı bilinmemektedir. Unutmayın ki en vahşi canlı insandır ve hiçbir canlı insana çok rahatsız edilmedikçe, yılansa üzerine basılmadıkça, ayı ise yavrusu yanındayken üzerine ısrarla gidilmedikçe saldırmaz ve insanlardan kaçmayı tercih eder. O nedenle kazara karşılaştığınız vahşi hayvanlara zarar vermeyin onların uzaklaşması için imkan tanıyın ve siz de onlardan uzaklaşın ama emin olun ilk onlar kaçacaktır. 54

55 Doğu Akdeniz Sualtı Biyoçeşitliliği Bülent Gözcelioğlu TÜBĐTAK Bilim ve Teknik Dergisi Türkiye Denizleri Türkiye denizleri barındırdığı zengin canlı yapısıyla ilginç görünümdedir. Bu değişik yapının nedeni denizlerimizin farklı jeolojik, ekolojik ve iklimsel yapı göstermeleri. Güneyde sıcak, tuzlu bir yapıya sahip Akdeniz, kuzeyde soğuk ve az tuzlu yapıdaki Karadeniz ve her iki deniz arasında bağlantıyı sağlayan, her iki denizin özelliklerini taşıyan Marmara ve Ege denizi. Akdeniz de sıcak ve tuzlu suları seven canlılar yaşar. Besin açısından fakir olan Akdeniz de tür çeşitliliği fazladır. Akdeniz e hem Atlantik Okyanusu ndan hem de Kızıldeniz den devamlı tür girişi olmaktadır. Yeni türler ortamının yapısını devamlı değiştirmektedir. Karadeniz de soğuk ve az tuzlu suları seven canlılar yaşar. Bu denizde tür sayısı az olmasına karşın besin miktarı, dolayısıyla da populasyon fazladır. Marmara da yüzey suları (ilk 20 m) Karadeniz kökenli, daha altındaki sularsa Akdeniz kökenlidir. Bu durum her iki denize özgü canlıların aynı denizde yaşadığı bir ortam oluşturur. Ege Denizi Akdeniz e benzemekle birlikte, daha zengin bir besin içeriğine sahiptir. Tüm bu etkenler, şimdiye kadar yapılan bilimsel çalışmalarla, yaklaşık 6000 canlı türün denizlerimizde yaşadığını göstermektedir. Ancak tür sayısının bundan çok daha fazla olduğu da bilimadamları tarafından tahmin ediliyor. Akdeniz Akdeniz, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının arasında kalan bir denizdir. Batıda Atlas Okyanusu, doğuda da Kızıldeniz le bağlantısı vardır. Akdeniz in tür çeşitliğini, Cebelitarık Boğazı aracılığıyla Atlantik Okyanusu, boğazlarımız aracılığıyla Karadeniz ve Süveyş kanalı aracılığıyla da Kızıldeniz etkiliyor. Atlantik Okyanusu dan tür girişi çok uzun bir zamandır devam ettiğinden Akdeniz in batısında, Atlantik kökenli canlılar daha fazla. Doğusundaysa Kızıldeniz den giren türlerin etkisi var. Bu etki aslında kısa diyebileceğimiz bir zaman içinde gelişmeye başladı yılından Süveyş Kanalı nın açılmasıyla tropik bir deniz olan Kızıldeniz, dolayısıyla da Hint Okyanusu yla Akdeniz arasında bir bağlantı sağlanmış oldu. Bağlantıdan sonra uzun bir süre tür geçişleri olmadı. Ancak 1900 lü yıllardan itibaren Kızıldeniz kökenli canlılar yavaş yavaş Akdeniz e girmeye başladı. Özellikle son zamanlarda bu girişte çok artış var. Bilimadamlarına göre bu giderek artacak, belki de bir süre sonra Akdeniz in büyük bir kısmı Kızıldeniz kökenli canlılardan oluşacak. Bugün Đskenderun Körfezi inde herhangi bir trol ağında çıkan balığın % 80 ni Kızıldeniz kökenli türler oluşturuyor. Katil yosuna benzer bir tür olan ve terörist yosun olarak adlandırılan Caulerpa racemosa, kıyılarımıza Kızıldeniz den gelmiştir. Katil yosun kadar etki yapmasa da belli bölgelerde hızla yayılan terörist yosun 2000 li yıllarda Kaş, Bodrum gibi yerlerde hızla yayılmasına karşın şimdilerde o kadar yaygın değiller. Hatta çoğu yerde görülmüyorlar. Kızıldeniz den tür girişleri biyoloçeşitliliği artırıyor. Tür sayısının artmasına karşın bilimadamları, Kızıldeniz kökenli türlerinin yarattığı etkiyi olumlu bulmuyorlar. Çünkü Kızıldeniz kökenli türler daha mücadeleci oldukların yerli türler üzerinde baskı yaratırlar ve yerli türleri bulundukları bölgeden yavaş yavaş uzaklaşmasına neden oluyorlar. Buna karşı yapılabilecek bir şey de yok. Şimdilik yapılan yalnızca türlerin kayıt edilmesi ve yeni ortamlarındaki davranışları. Doğu Akdeniz de herhangi bir dalışta görülme olasılığı fazla olan, Kızıldeniz kökenli bazı türler: Siganus luridus (Rüppel, 1828) Esmer Sokar Familya: Siganidae 55

56 Biyo-ekolojik Özellikler: Oldukça değişken olan vücut renkleri zeytini yeşil ile koyu kahverengi arasında değişir. Ayrıca yan yüzgeçlerde sarımsı bir renk gözlenmesi mümkündür. Dibe yakın bölgelerde yaşarlar. Derinliği 40 metreyi geçmeyen suları tercih ederler. Alglerle kaplı bölgelerde ve erişteliklerde sıkça görülürler. Burunları yuvarlak, vücutları yüksektir. Büyüklükleri 30 cm civarındadır. Ayırıcı özellikleri arasında başlarına oranla büyük gözleri ve küçük başları sayılabilir.ağızları küçüktür ve alt çene üst çeneden daha öne doğru çıkmıştır. Sürüler halinde dolaşırlar. Özellikle beslenirken baş aşağı durumda sürüler oluştururlar. Türkiye nin Akdeniz ve Güney Ege kıyılarında dağılım gösterirler. Otçul balıklardır. Kırmızı algler başlıca besinleri arasındadır. Balistes carolinensis Gmelin, 1788 Çütre Balığı Familya Balistidae Biyo-ekolojik Özellikler: Genç bireylerde renk yeşilimsi-gri dir. Bu renk üstüne mavi noktalar ve bazı bireylerde enine koyu renkli bantlar görülür. Erginleştikçe renkleri daha çok mavi tonlarına yaklaşsa da daha farklı renklerde de görmek mümkündür. Genellikle kayalık zeminlere yakın bölgelerde yaşarlar. 10 metreden daha sığ sulara çok ender gelirler. Genellikle derin suları tercih ederler. Akdeniz ve ender olarak Ege de bu balığı görebilirsiniz. Bu balık, ilk bakışta normal görünüşünden daha fazla şişmiş balona benzer. Ovalimsi şeklinde bir vücutları, yanlardan hafifçe basık olsa da vücutlarına oranla çok küçük ağız açıklıkları ve gözleriyle ağızlarının arasının uzak olması balona benzetmemize neden olur. Büyüklükleri yaklaşık 45 cm dir. Genellikle tek yaşarlar ancak olan nisan-haziran aylar arasında ender de olsa gruplar halinde görebilirsiniz. Bu gruplar yine de fazla kalabalık değildir. Yumurtalar dişi tarafından kuma açılan çukurluklara bırakılır. Tehlikelere ve bazı düşmanlara karşı korumaksa erkeğin görevidir. Ana besinlerini küçük yengeçler ve bazı yumuşak hayvanlar oluşturur. Stephanolepis diasporos Fraser Brunner, 1940 Dikenli Çütre Familya: Monacanthidae Biyo-ekolojik Özellikler: Renkleri sarımsı kahverengiyle koyu yeşil tonları arasındaki renklerde olabilirler. Ana renk üstündeyse daha koyu renkte lekeler bulunur. Taşlık ve kayalık alanlarda yaşarlar. Saklanabilecekleri taş altları ve küçük oyukların bol olduğu bölgeleri tercih ederler. Kızıldeniz göçmeni (Lesepsiyan) balıklardır ve ılıman iklimleri severler. 15 metrelik sığ sulara kadar gelebilirler. Genellikle orta derinlikteki sularda bulunurlar ve en çok 50 metre derinliğe inerler. Büyüklükleri 25 santime kadar çıkabilir. Uçları sivri ovalimsi şekilde bir vücutları vardır. Ağız açılıkları vücutlarına oranla küçüktür. Gözleriyle ağızlarının arası uzaktır. Başlarına oranla nispeten normal büyüklükteki gözlerinin hemen arkasında, sırtlarında uzunca bir diken bulunur. Bu diken erkeklerde dişilere göre daha uzun olur. Balistes carolinensis türüyle karıştırılabilirler. Dikenli çütrenin vücut şekli daha köşeli gibidir. B. Carolinensis teyse vücut hatları daha yuvarlaktır. Küçük dip omurgasızları ve bazı diğer mikroskobik canlılarla beslenirler. Sarpa salpa (L, 1758) Salpa Familya: Sparidae Biyo-ekolojik Özellikler: Genç bireyler koyu-gri ile gümüş renginde olurlar. Erginlerdeyse renk maviye yaklaşır. Gövdelerinde adet turuncu ya da altın sarısı renkte çizgiler vardır. Yan yüzgeçlerinin hemen başlangıcında siyah bir leke vardır. Zemine yakın yerlerde üzeri deniz yosunlarıyla kaplı kayalıkları, kumluk alanları tercih ederler. Deniz çayırlarının 56

57 üzerinde de yüzerken görülebilirler. Genellikle 1-20 metre arası derinliklerde yaşarlar. Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz de bulunurlar. Baş kısımları küçüktür ve vücudun beşte biri kadardır. Ağız açıklıkları küçüktür, üst çene alt çeneden bir parça daha uzundur. Gözleri vücuda oranla küçüktür. Sırt yüzgeçleri başa yakın bir bölgeden başlar ve kuyruğa kadar devam eder. Üreme dönemleri Nisan Ağustos ayları arasındadır. Bu hayvanların cinsiyetleri büyüdükçe erkekten dişiye doğru değişir. Yaklaşık 20 cm büyüklüğe ulaştıklarında üreme yeteneği kazanabilirler. En fazla 50 cm uzunluğa erişebilir ve ortalama büyüklükleri cm arasındadır. Genç bireyler bir yandan bazı küçük omurgasızlarla beslenirken, diğer yandan bazı bitkisel besinleri de alabilirler. Erginler ise tamamen bitkisel besinleri tercih ederler. Caulerpa cinsi deniz yosunlarıyla beslendiklerinde insanlar için, yenmesi sakıncalı zehirli bir balık olabilir. Pempheris vanicolensis Cuvier, 1831 Familya: Pempheridae Biyo-ekolojik Özellikler: Ana renkleri turuncu-sarımsıdır. Kuyruk yüzgeçleri ve karın yüzgeçlerinin kenarı siyaha yakın bir renktedir. Kıyıya yakın bölgelerde kayalıklara ya da mercan resiflerine yakın alanlarda yaşarlar. Gündüzleri ergin bireyler büyük gruplar halinde mağaralarda ve mercan resiflerinin oluşturduğu çıkıntıların altıdaki gölge alanlarda bulunurlar. Geceleri beslenmek için derin sulara doğru giderler ve güneş doğmadan hemen önce az ışık alan eski yaşam alanlarına geri dönerler. Genç bireylerdeyse geceleri bu şekilde bir habitat değiştirme görülmez. Büyüklükleri yaklaşık 20 cm kadardır. Ovalimsi şekilde başlayan vücutları kuyruğa doğru ilerlerken aniden incelir ve kuyruğa kadar bu şekilde devam eder. Gözleri vücutlarına oranla normal boyutlardadır. Bu balıklar her zaman birlikte olacakları grupları oluştururken, genellikle grubun aynı ya da birbirine yakın yaşlardaki bireylerden oluşmasına özen gösterirler. Gece habitatlarıyla gündüz habitatlarının farklı olmasının ana nedeni, beslenme özellikleridir. Planktonları aramak için geceleri, gündüz habitatlarını terk ederler. Apogon nigripinnis Kardinal balıkları Familya: Apogonidae Biyo-ekolojik Özellikler: Genellikle koyu renklerde olurlar. Vücutlarında kahverengimsi, yeşil, siyah gibi renkleri görebilirsiniz. Vücutlarında enlemesine ve koyu renkte ve kalın bantlar vardır. Yan çizgileri boyunca koyu renkte yuvarlak benekleri bulunur. Bu beneklerin çevresi beyaz çizgilerle sınırlanmıştır. Karın yüzgeçleri siyahtır. Göğüs yüzgeçleri açık diğer yüzgeçleri de siyahımsı renktedir. Taşlık kayalık alanlarda yaşarlar. Genellikle mağara veya küçük oyuklara yakın yerleri seçerler. Fazla sığ suları sevmezler. Bu balıklar, lesepsian türler denilen Süveyş kanalının açılmasıyla Kızıldeniz den Doğu Akdeniz sularına göç eden canlılar arasındadır. Boyları yaklaşık 10 santimdir. Đki sırt yüzgeçleri vardır. Öndekinin ışınları arkadakine oranla daha sert yapıdadır. Gözleri vücutlarına oranla büyüktür ve başın üst kısmına yakın bir bölgededir. Ağızları da büyüktür. Gececil yaşayan bu balıkların akvaryumda da beslenmesi mümkündür. Ilıman iklime alışık balıklardır. Özellikle üreme dönemlerine akın zamanlarda dişilerle erkekler arasında ilginç kur davranışları gözlenebilir. Tam bir plankton avcısı olarak söyleyebileceğimiz bu balıklar aynı zamanda diğer bazı mikroskobik canlılarla da beslenebilirler. Anthias anthias (L., 1758) Berber Balığı Familya: Serranidae 57

58 Biyo-ekolojik Özellikler: Renkleri genellikle kırmızı, kavuniçi veya pembedir. 3. diken ışınının ve karın yüzgecinin ucu parlak sarı renklidir. Başın yanlarında yer alan 3 adet sarı çizgi zaman zaman, balığın yaşadığı ortama bağlı olarak, ayırdedilebilir. Yaşam ortamları kayalıklar ve sualtı mağaralarıdır. 200 metre derinliğe kadar dağılım gösterirler. Kış mevsimde derin suları tercih ederken, üreme dönemleri olan ilkbahar ve yaz aylarında daha sığ sularda görülürler. Küçük boylu balıklardır. Yanlardan yassılaşmış vücutları yüksektir. Gözleri büyüktür ve solungaç kapağının arka kenarında 3 adet yassılaşmış diken bulunur. Her iki çenede de küçük boylu köpek dişleri bulunur. Kuyruk yüzgeci derince çatallaşmıştır. Vücut iri pullarla kaplıdır, yanal çizgi boyunca adet pul bulunur. Ergin bireyler 30cm boya ulaşabilir; fakat cm boyundaki bireylere daha sık rastlanır. Ergin bireyler küçük sürüler oluştururken gençlerin sürüleri daha büyük olur. Hemen hemen bütün Anthias türleri önce dişi sonraları erkek olurlar(protojan hermafrodit).sürüdeki tüm balıklar dişidir. En büyük boya sahip balık erkektir. Bu balık ölürse gruptaki en büyük dişi erkek olur. Gece aktif hayvanlardır. Ege ve Akdeniz de dağılım gösterirler. Đçinde bulundukları aile genelde yırtıcı olmasına rağmen genelde zararsız hayvanlardır ve dipte bulunan küçük hayvanlarla beslenirler. Sargocentron rubrum (Forsskal, 1775) Hindistan Balığı, Asker Balığı, Sincap Balığı Familya: Holocentridae Biyo-ekolojik Özellikler: Vücudundaki hakim renk kırmızıdır. Sırt yüzgecinde bulunan dikenlerin kenarları siyahtır. Vücutlarının yanındaki beyaz renkteki şeritlerin sayısı 7 ile 9 arasında değişir. Mercan kayaları arasında yaşarlar. Yaşam alanları genelde 50 metreyi geçmeyen sığ sulardır. Pelajik yüzerler. Solungaç kapaklarının arka kenarında iki adet dikenleri vardır. Birinci solungaç yarığının arkasında da bu iki dikenden biraz uzun başka bir diken vardır. Gözleri kafasına oranla büyüktür. Büyük sayılabilecek bir ağzı vardır. Anal yüzgeçlerinde4 diken ışın bulunur ve bunlardan üçüncüsü en uzun olanıdır. Vücutları yanlardan basıktır. Gececil balıklardır. Gündüzleri saklanmak için yarıkları ve oyukları seçerler. Gece beslenirler ve beslenmelerinde planktonları tercih ederler. Kaynaklar: Atay D., Pulatsü S., Su Kirlenmesi ve Kontrolü., Ankara Üniv. Ziraat Fak. (2000) Bond, C. E., Biology of Fishes, Second Edition, Saunders College Pub. (1996) Gücü A. C., Akdeniz Ekosistemi ve Bozyazı (Đçel) Deniz Koruma Sahası. Sualtı Ekolojisi. Sualtı Araştırmaları Derneği (2001) Debelius, H., Mediterranean and Atlantic Fish Guide, Grupo M&G Difusion, S.L., Germany 1997 Demir, N., Đhtiyoloji, Đst. Üniv. Fen Fak. Basımevi, Đstanbul, (1992) Demirsoy, A., Yaşamın Temel Kuralları (Omurgalılar/ Anamniyota) Cilt 3/Kısım 1, 2. Baskı, Meteksan Yayınları, 700 sayfa, Ankara (1993) Demirsoy, A., Yaşamın Temel Kuralları (Omurgasızlar/ Böcekler Dışında) Cilt 2/Kısım 1, 2. Baskı, Meteksan Yayınları, 1210 sayfa, Ankara (1998) Göthel, H., Farbatlas Mittelmeerfauna Niedere Tiere und Fische, Eugen Ulmer GmbH & Co., Stuttgart (1992) Gözcelioğlu B, Aydıncılar F., Derin Mavi Atlas., Tübitak Popüler Bilim Kitaplar 2001 John and Gillian Lythgoe, Fishes of the Sea The North Atlantic and Mediterranean, MIT Press Edition, 1992 Nelson, J. S., Fishes Of The World, 2 nd edition, Wiley ĐntersciencePub.,U.S.A. (1984) 58

59 Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Türkiye nin Biyolojik Zenginlikleri, Đkinci Baskı, 320 sayfa, Ankara 1990 Wallace, R. L., Taylor, K. W., Invertebrate Zoology (A Laboratory Manual), 5 th Edition (1997) 59

60 KIRSAL KALKINMA : Kavramlar, Uygulama Esasları ve Dikkat Noktaları Doç. Dr. Bülent GÜLÇUBUK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü gulcubuk@agri.ankara.edu.tr GĐRĐŞ Kırsal Kalkınma Son yılda kavramı sıkça gündeme gelmektedir. Dünyada, tüm insanların mutlu ve refah içinde yaşadığı bir ortam dileği ve stratejisi ile, kırsal alanlarda yaşayanlara yönelik kalkınma arayışları hızlanmıştır. Artık, dünyanın herhangi bir noktasındaki kırsal alanın sorunu, sadece sorunu yaşayanların karşı karşıya kalma durumunda olduğu bir yaşam şartı olmaktan çıkmıştır. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Avrupa Birliği, Gönüllü Kuruluşlar ve Hükümetler karsal kalkınma olgusuna daha fazla kaynak, bilgi ve zaman ayırma durumuna gelmişlerdir. Çünkü; Afrika nın en geri kalmış yöresindeki yaşam ve çevre koşulları ile Uzakdoğunun herhangi bir noktasındaki aynı koşullar tüm dünyayı ilgilendirmektedir. Çevre, küresel kirlenmeler, dramatik göç hareketleri; toprak kirlenmeleri, içilebilir su kaynaklarının sınırlılığı ve dezavantajlı nüfus grupları her toplumu ve bireyi doğrudan ilgilendirir hali gelmiştir. Bu sorunlar, yerel halkların ve ulusların tek başlarına çözebilecekleri boyutta da değildir. Küresel bir çalışmanın, stratejinin gerektirdiği bu sorunlar, ancak küresel yaklaşımlar ve ulusal önceliklerle çözülür hale gelmiştir. Burada da, kırsal kalkınma çabaları öncelikle devreye girmektedir. Kırsal kalkınma girişimlerinin gündemde olduğu tüm ülkelerde, köylü veya kırsal nüfusa kalkınma açısından birinci planda yer verilmiştir. Daha doğrusu kırsal kalkınma girişimleri genellikle yalnızca köylünün kalkınmasına yönelik olmuştur. Oysa, kırsal kalkınma özünde, belirli bir kırsal alan içinde yaşayan insanların bir bütün olarak tarımsal, ekonomik ve sosyal alanlarda kalkınmalarına ve çevre duyarlılığına yardımcı olacak tüm unsurların harekete geçirilmesine ve bunların optimal düzeyde yer almasına dayanmaktadır. 1. KIRSAL KALKINMADA TEMEL KAVRAMLAR Kırsal kalkınma, içerisinde çok boyutlu faaliyetleri ve kavramları barındıran bir olgudur. Kırsal kalkınmanın kapsadığı ve sıkça karşılaşılan temel kavramlar aşağıdaki gibi özetlenebilir: Kırsal alan: Başbakanlık DPT Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Kırsal Sanayi Özel Đhtisas Komisyonu raporuna göre; ekonomik nitelikteki etkinliklerin ağırlıkla doğal kaynakların değerlendirilmesine dayandırıldığı, yüzyüze ilişkilerin göreceli olarak daha yaygın olduğu, yaşama kurallarının büyük ölçüde gelenek ve göreneklere göre biçimlendiği, teknik ve teknolojik gelişmeler ile ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerin daha yavaş ve dolayısıyla gecikmeli olarak gerçekleştiği ortamlar kırsal alanlardır. Kalkınma: Kalkınma tüm ülkelerin ortak amacı olup, bundan dolayı da değişik biçimlerde tanımları olan bir kavramdır. Ekonomi Ansiklopedisine göre kalkınma; bir ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal yapılarının değişerek insan yaşamının maddi ve manevi alanda ilerlemesi ve giderek toplumun refahının artmasıdır. Kırsal Kalkınma: Đlk kez Birleşmiş Milletler (BM) Örgütünce tanımı yapılan toplum kalkınması tanımı, kırsal kalkınma olarak da kabul edilmektedir. Bu tanımda, toplumun niteliği kırsal olup olmadığı-belirtilmeksizin konuya genel bir açıdan yaklaşıldığı görülmektedir. Bu tanıma göre kırsal kalkınma; küçük toplulukların içinde bulundukları ekonomik, toplumsal ve kültürel koşulları iyileştirmek amacıyla giriştikleri çabaların 60

61 devletin bu konudaki çabalarıyla birleştirilmesi, bu toplulukların ulusun tümüyle kaynaştırılması ve ulusal kalkınma çabalarına tam biçimde katkıda bulunmalarının sağlanması sürecidir. Gerek BM Örgütünce ve DPT tarafından yapılan tanımlardan, gerekse değişik bilim adamları tarafından toplum kalkınmasına yönelik görüşlerden esinlenerek, Yıldırak, kırsal kalkınmayı şu biçimde tanımlamaktadır: Kırsal kalkınma; kırsal alanda yaşayan ve geçimini tarım sektöründen veya benzer kırsal mesleklerden sağlayan birey ve toplulukların, insanca yaşam koşullarına kavuşturulması için onlarda önce bu yönde bir gereksinme duygusu yaratmak, sonrada bu duygu yönünde çaba harcamaları için onlara maddi ve manevi açıdan tüm yardımların yapılması ile demokratik yoldan bu toplulukların kalkınmalarını sağlama savaşıdır. Kırsal toplum: Geleneksel anlamı ile, kırsal kesimde yerleşmiş kendilerine özgü sosyal, ekonomik, kültürel özellikleri ve eğilimleri olan, gündelik gereksinimlerini birbirine bağlı bir ilişkiler sistemi ile gidermeye çalışan ve büyük ölçüde kendi kendine yeterli insan topluluğudur. Kırsal katılım: Kırsal toplumu veya topluluğu oluşturan kişi ve grupların kendilerini ilgilendiren kalkınma program ve projelerine ilişkin karar alma ve uygulama süreçlerinde etkin bir biçimde yer almaları ve bu çalışmaların sonuçlarından yararlanmalarıdır. Katılım aynı zamanda, insanların kendi düşüncelerine göre inisiyatif aldıkları ve üzerinde etkin denetimleri bulunan araçları, kurumları ve mekanizmaları kullandıkları aktif bir süreçtir. Katılımcılık: Mevcut durumun analizi ve kalkınma faaliyetlerinin planlanması, uygulanması ve değerlendirmesinde yerel nüfusun yol gösterici olduğu, yerel nüfus ve kalkınma uzmanları arasındaki iletişim sürecidir. Katılımcı planlama: Mevcut durumu değerlendirmek ve hedeflenen geleceğe ulaşmak için kısa ve orta vadede eyleme yönelik olan tüm yeni gelişmelerin programların ilgili tarafların katılımıyla ortaklaşa yapıldığı faaliyettir. Sürdürülebilir kalkınma: - Tüm insanlar için seçenekleri arttırmaktır. - Gelecek nesiller için yaşam olanaklarının ve tüm yaşamın dayandığı doğal sistemlerin korunmasıdır. - Đnsan merkezli, toplam odaklı ve çevre-doğa duyarlı dinamik, kendi kendine ilerleyen bir süreçtir. Örgütlenme: Varolan kurulu sosyal yapı içinde ortak karar alma ile ortak sorumluluk anlayış ve mekanizmaların oluşturulması, tüm insan ve fizik kaynaklarının biraraya getirilmesi ve her türlü birlikte davranma tutum ve alışkanlıklarının geliştirilmesine olanak sağlayan yapılanmadır. Kırsal toplum örgütleri: Topluluğun gereksinimlerini karşılamak üzere, toplumun kendi içinden ve kendi öz dinamiklerinin biraraya gelmesiyle oluşan işlevsel birimlerdir. Başlıca kırsal toplum örgütlenme türleri; çiftçi birlikleri, çiftçi dernekleri, kooperatif, korporasyon, küçük çalışma grupları ve ziraat odalarıdır. 2. KIRSAL KALKINMANIN TEMEL BĐLEŞENLERĐ 61

62 Kırsal kalkınma; tarımsal kalkınma, kırsal sanayii ve çevresel koşulları da dikkate alan, çok yönlü bir kalkınma yaklaşımıdır. Bundan hareketle; kırsal kalkınma ile ilgili temel bileşenleri şu biçimde sınıflayabiliriz: Tarımsal Kalkınma: Tarım (bahçe, tarla, hayvan yetiştiriciliği vb. faaliyetler), ormancılık, balıkçılık. Ve, bu alanlarda kalite, pazarlama, üretim artışı vb. çalışmaları kapsayan uygulamalardır. Kırsal Sanayii: tarım, orman, tıbbi bitkiler gibi yerel kaynakları (ham) yerinde değerlendirme veya talebe bağlı olarak pazarlanabilir yerel ürünlerin üretimi ve gereğinde ihracatının da sağlanabilmesi faaliyetleridir. Kırsal Kalkınma: Tarım (bahçe, tarla, hayvan yetiştiriciliği vb. faaliyetler), ormancılık, balıkçılık, sağlık, küçük girişimcilik, kırsal sanayi, ekoloji, çevre, turizm, su, konut, eğitim gibi alt ve üstyapı hizmetleri, teknoloji, kadın, çocuk, topraksızların istihdamı ve çok sayıdaki diğer programları kapsayan uğraşılardır. 3. KIRSAL KALKINMA POLĐTĐKALARININ BAŞLICA AMAÇLARI VE ÖZELLĐKLERĐ Kırsal alan kalkınma politikaları; kırsal alandaki toplumların ekonomik, toplumsal ve kültürel olanaklarını geliştirmek, bu toplumları ulusal yaşam düzeyine kavuşturmak, onların ulusal gelişmeye bütünüyle katılımlarını sağlamak üzere, toplum ve devletin birleşik çabaları sonucu ortaya çıkan ilerlemeyi kapsayan politikalardır. Bireyin gelirini yükseltmek, eğitim, sağlık, konut, sosyal güvenlik, insanca yaşamak için yeterli-dengeli beslenmek ve yaşanabilir ortamda nefes almak, kırsal kalkınma uygulamalarının temel hedefleridir. Kırsal kalkınma strateji ve politikalarının ana amacı, dünyada geri kalmış toplum veya toplulukların tarımsal, ekonomik ve sosyo-kültürel alanlarda kendi kendilerine yardım ve dışarıdan destek yöntemi ile kalkınmalarını sağlamaktır. Bu amaçları daha da detaylandırmak gerekirse; Birincisi, inanın daha bol fakat sorumlu harcamada bulunması ve gereksinimlerini daha iyi karşılayabilmesini sağlayacak ekonomik yönlü amaçlardır. Đkincisi, ilişkileri daha düzenli, yaşamı daha anlamlı kılan ve doğal çevreye karşı saygılı ve duyarlı sosyal amaçlardır. Üçüncüsü ise, insanları planlı, programlı hareket ettiren ve belirgin bir davranış sergilettiren örgütsel amaçlardır. Kırsal kalkınma politikalarının en önemli özelliği, maliyetinin kamu ve kamu dışı kurum ve kuruluşlara ait birer sosyal politika aracı olmasıdır. Bunun, eşitlik ve adalet tanımlarına bağlı olarak, kırsal alanda ulusal normlara yakın makul düzeyde bir yaşam standardı sağlaması gerekmektedir. Kırsal kalkınma politika ve programları; merkezi hükümet,mahalli idareler, üretici kuruluşları, özel sektör kuruluşları ve gönüllü kuruluşlar arasında işbirliği ile yürütülmek durumundadır. Çünkü, geniş bir yelpazede gerçekleşen kırsal kalkınma uygulaması sadece bir kurum veya kuruluşun üstesinden yalnız başına gelebileceği bir faaliyet değildir. 62

63 4. KIRSAL KALKINMA ÇALIŞMALARINDA DĐKKAT NOKTALARI Kalkınmalarının gerekliliğine inanmayan ve bunun için belirli bir çabayı göze alamayan kırsal toplumun yalnızca dışarıdan yardım ve çalışmalarla kalkınmaları zordur. Bu zorun başarılması için, öncelikle kırsal kalkınma çalışmalarında işlerin belirlenen ilkelere göre yürütülmesi gereklidir. Bu ilkelerin başlıcaları şunlardır: kırsal kalkınmayı sağlayacak programlar yavaş yavaş ve aşamalı olarak geliştirilmelidir. kırsal kalkınmada köy veya yöre halkının yarar ve çıkarları ön planda tutulmalıdır. kırsal kalkınma ile ilgili çalışmalarda demokratik yöntemler kullanılmalıdır. kırsal kalkınma etkinlikleri, yaşam düzeyini yükseltmek isteyen halkı kapsamalıdır. kırsal kalkınma etkinlikleri, yörenin kültürel yapısına ve değerlerine uygun olmalıdır. kırsal kalkınmada yerel önderlerden ve köydeki kurumlardan yararlanılmalıdır. kırsal kalkınma çalışmaları çerçevesinde yapılan tüm işler toplumsal yarar açısından değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. dezavantajlı gruplara ayrıca yer verilmelidir; kadın, çocuk, topraksızlar vb. kırsal kalkınmada yerel örgütlenmeye öncelik tanınmalıdır. kırsal kalkınma sürdürülebilir olmalıdır. kırsal kalkınma mutlaka çevre duyarlı olmalıdır. doğal kaynakları sorumsuzca harekete geçiren bir yaklaşımda olmamalıdır. kırsal kalkınma tüketici bir toplum yaratmaktan çok, sorumlu ve üretken bir toplum yapısını yaratmalıdır. 5. KIRSAL KALKINMA ÇALIŞMALARINDA YANITLANMASI GEREKEN SORULAR Kırsal kalkınma, hemen uygulamaya aktarılacak bir uğraşı alanı değildir. Çalışmaların ilerleyen aşamalarında sorun yaşanmaması, tıkanıklık oluşmaması için mutlaka başlangıçta bazı soruların yanıtları aranmalı ve ortaya konulmalıdır. Böylece, başarı şansı artacağı gibi, sürdürülebilirlik ve kalıcılık yolunda da önemli aşamalar sağlanır. Bunlardan hareketle yanıt aranması gereken sorular şunlardır: hedef kitle kim? kimin ile yürütülecek? ne yapılacak? nasıl yürütülecek? kurumsal sorumluluklar nelerdir? kaynak nereden bulunacak? katılım nasıl olacak? nasıl sonuçlandırılacak? başarı ölçütü ne olacak? nasıl sürdürülebilir hale gelecek? doğal kaynak çalışmalarında nelere dikkat edilecek çevre bilinci ve duyarlılığı nasıl arttırılacak? geri çekilme stratejisi nasıl gerçekleştirilecek? hangi aşamalarda izleme-değerlendirme yapılacak? 63

64 6. KATILIMCI KIRSAL KALKINMA VE ÖNEMĐ Katılım, artık, kalkınmayla doğrudan bağlantılı tüm program ve projelerin temel bileşenleri arasında yer almaktadır. Katılımcılık, kişisel ve kurumsal tutum ve davranışlarda köklü değişiklik yapılmasını zorunlu kılmaktadır. "Katılım" Nedir? Đnsanların kendi düşüncelerine göre inisiyatif aldıkları ve üzerinde denetimi bulunan araçları, kurumları ve mekanizmaları kullandıkları aktif bir süreçtir. "Katılımcılık" Nedir? Mevcut durumun analizi ve kalkınma faaliyetlerinin planlanması, uygulanması, ve değerlendirilmesinde yerel nüfusun yol gösterici olduğu, yerel nüfus ve kalkınma uzmanları arasındaki iletişim sürecidir. "Katılımcı Kalkınma " Nedir? Hedef kitleye (yerel kadın ve erkeğe), Đhtiyaçlarının ne olduğu, Nerede ve Ne zaman kalkınma programlarını uygulayacaklarını belirleme fırsatı veren kalkınma yaklaşımıdır. "Katılımcı Planlama" Nedir? Mevcut durumu değerlendirmek ve hedeflenen geleceğe ulaşmak için kısa ve orta vadede eyleme yönelik olan tüm yeni gelişmelerin, programların ilgili tarafların katılımıyla ortaklaşa yapıldığı faaliyettir. Katılımcılığın, kurumsallaştığı ve aktif toplumsal katılım ilişkilerinin içinde cereyan edeceği kurumsal yapılar, kaynaklara ve temel hizmetlere erişim ve insan hakları temelinde hukuki, mali, idari açılardan güçlendirilmediği sürece, kalıcılığından ve/veya sürdürülebilirliğinden de söz edilemez. Oysa, katılım proje sona erdikten sonra da sürmesi gereken niteliksel bir davranış özelliğidir. Katılımcı kırsal kalkınma, hedef kitleye (yerel halka); ihtiyaçlarının ne olduğu, nerede ve ne zaman kalkınma programlarını uygulayacaklarını belirleme fırsatı veren kalkınma yaklaşımıdır. Katılımcı kırsal kalkınma yaklaşımdaki temel amaçlardan bazıları şunlardır: a. Yerel düzeyde insanların katılımını teşvik etmek, b. Kendi kalkınma programlarını finanse etmek için yerel oluşumlara fon sağlamak yolu ile merkezkaç bir yapı oluşturmak, c. Kamu sektörü için katılımcı planlama modellerini desteklemek, d. Yerel kalkınma projelerini planlamak ve yönetmek için yerel otoritelerin kapasitelerini geliştirmek, e. Halkı kendi sorunları etrafında bütünleştirmek ve harekete geçirmek., 64

65 Bunlardan hareketle katılımcılığın önemi ise şu biçimde özetlenebilir: Katılımcılık; politika oluşturmada, hedef belirlemede, orta ve uzun vadeli yatırım planlama ve programlarında, geliştirilen program ve politikaların uygulanmasında, izleme ve değerlendirmede insanların, gerçek ihtiyaçları ve önceliklerine doğrudan yatırım yapmalarını sağlamada, kaynakların dağıtımı ve kullanımında insanların daha fazla ses e sahip olmasını olanaklı kılmada, sunulan hizmetlerin maliyet etkin olmasını sağlamada, kişi ve topluluğun güçlenmesine katkıda bulunmada, topluluk üyelerinin yeni örgütsel beceriler kazanmasında, bir proje döngüsünün farklı aşamalarındaki çıktılarının niteliğini artırmada, ve kalkınma programlarının devamlılığını sağlayarak ve çıkar gruplarının becerilerini geliştirerek projeden sağlanan faydayı artırmada önemlidir. Katılımcı Yaklaşımdaki Temel Amaçlar Nelerdir? Yerel düzeyde insanların katılımını teşvik etmek, Kendi kalkınma programlarını finanse etmek için yerel oluşumlara fon sağlamak yolu ile merkezkaç bir yapı oluşturmak, Kamu sektörü için katılımcı planlama modellerini desteklemek, Yerel kalkınma projelerini planlamak ve yönetmek için yerel otoritelerin kapasitelerini geliştirmek. Katılımcı Yaklaşımda Sorulması Gereken Temel Sorular Nelerdir? Topluluktaki önemli ekonomik, kurumsal ve toplumsal yapılar nelerdir? Kadının konumu nasıldır? Hedef toplulukta daha iyiye veya daha kötüye giden nedir? Kalkınmayı neler desteklemektedir veya neler engellemektedir? Yerel kaynaklar nelerdir ve ulaşılabilirlik durumu nasıldır? 7. KIRSAL KALKINMADA ĐNSAN KAYNAKLARININ HAREKETE GEÇĐRĐLMESĐ Herşeyden önce tabandan gelecek olan hareketlerle yürüyecek olan kırsal kalkınma çabaları, ancak halkın katılımının sağlanması ile başarıya ulaşabilir. Temel amacı insanların mutluluğunu ve yaşam düzeylerini artırmaya yönelik olan kalkınma çalışmalarının temel unsurları, ancak insan kaynaklarının geliştirilmesi ile olasıdır. Đnsan kaynaklarının geliştirilmesi yaklaşımında öncelik, insanların kalkınma uğraşılarında toplumun bilinçli bir bireyi olarak istenilen düzeye getirilmesindedir. Bunu gerçekleştirmenin en önemli iki aracı ise eğitim ve örgütlenmedir. Kalkınmada eğitim yoluyla insan kaynaklarının geliştirilmesi çeşitli biçimlerde gerçekleşebilir. 1 nciyol; örgün, planlı ve programlı eğitimdir. 2 nci yol; insan kaynaklarını çalıştıran kurumlarda sistematik fakat örgün olmayan programlarla yetişkin eğitimidir. 65

66 3 ncü yol; kişinin örgün ya da haberleşme yoluyla kursları izleyerek, okuyarak gelişmesidir. Đnsan kaynaklarını geliştirmede diğer bir öğe olan örgütlenme, insanların kendi sorunlarını tanımlamaları, amaçları ve çözümlemeleri belirlemeleri, eylem için program tasarımlarını yapmaları ve etkilerini değerlendirmelerinde önemli bulgu olarak belirmektedir. Kırsal alanda örgütlenme genellikle iki biçimde ele alınmaktadır: a. Kooperatif örgütlenme Kooperatifler,küçük üreticilerin girdi ve kredi gereksinimlerinin karşılanmasını, üretilen ürünlerin değerlendirilerek en uygun fiyatta satışının sağlanmasını, üretici-tüketici arsasında pazarlama zincirini kurarak aracı karlarının ortaklara geçmesini ve ortakların her türlü tüketim maddelerinin ucuza ve kaliteli olarak karşılanmasını amaçlarlar. b. Kooperatif dışı örgütlenme Türkiye'de kooperatifler dışındaki örgütlenmeler; üretici örgütleri, baskı grubu ve ekonomik - sosyal amaçlı kuruluşlar biçimindedir. Bu kuruluşlar; TZOB,Üretici Dernekleri, Kalkınma Vakıfları, Üretici Đhracatçı Birlikleri olarak gruplandırılabilir. Veya, örgütlenmeyi şöyle de sınıflayabiliriz; mesleki örgütler; Ziraat Odaları, Çiftçi Birlikleri ve Çiftçi Dernekleridir. Ekonomik örgütler ise; tarım kooperatifleri, sulama birlikleri, üretici birlikleri ve köylere hizmet götürme birliğidir. 8. KIRSAL KALKINMADA KADIN BOYUTU Kadın kalkınmada neden önemlidir? Nüfusun Yarısını Kadınlar Oluşturuyor. Kadınlar hayatın içinde her alanında yer alıyorlar. Tarımsal faaliyetlerin büyük bir bölümü kadınlar tarafından yerine getiriliyor. Ev işlerinin büyük bir bölümü kadınlar tarafından yerine getiriliyor. Kalkınma çalışmalarında kadınlara yer vermemek nüfusun yarısını dikkate almamak demektir. Kalkınmada Kadın Sorunlarının Fark Ediliş Düzeyleri Ne Tür Yaklaşımları Oluşturur a. Cinsiyet yargılı yaklaşım:kadmı dışlar, ayırımcılığı gözetir. Kadınlara hiç yer verilmez. Bütün çalışmalar erkeklere yönelik tasarlanır. b. Cinsiyet körü yaklaşım.cinsiyeti ayırt etmez, farklılığı dikkate almaz. Önemli olan projelerin maddi getirişidir. Çoğu durumda kadının iş yükünü artırır, sosyal statülerini olumsuz yönde etkiler. c. Cinsiyet duyarlı yaklaşım: Kadın sorunlarını fark edildiği yaklaşımlardır. Kadın ile erkek arasında iş bölümü yapılır. Kalkınmanın sosyo-ekonomik sonuçlarından herkes yararlanabilir. Kırsal Kalkınmaya Konu Olan Kadın Sorunları nelerdir? Ağır iş yükü Ağır ev işleri Sağlıksız çalışma koşulları Kadın varlığının-emeğinin değersiz görülmesi Yetersiz sağlık hizmetleri Yetersiz beslenme 66

67 Yetersiz eğitim Sık doğum Fiziksel güç kullanımı Kapalı toplum baskısı-önyargılar. Cinsiyet Dengeli Kalkınmanın Felsefesi a. Kalkınmanın kadın ve çocuklar üzerinde olumsuz etkiler yaratmamasını sağlamak b. Programların erkekler kadar kadınlara da faydalı olduğundan emin olmak c. Kadınları daha fazla destek ve kaynak sağlayan programlar oluşturmak. 9. KIRSAL KALKINMADA TOPLUM DINAMIKLERI Kırsal kalkınma bünyesinde altyapı, kredi, büyüme, istihdam, finans hizmetleri, kırsal sanayi, tarım ve toprak reformu, kurumsal yapılanma, yayım-teknoloji, paydaş katilimi, yoksulluk, cinsiyet eşitliği gibi bir çok faaliyeti kapsamaktadır. Bu faaliyetler ancak tabandan-tavana ve katilimi on plana alan yaklaşımla gerçekleşebilir. Bundan hareketle faaliyetlerin 4 aşamada planlaması gerekmektedir. Bu su biçimde şematize edilebilir; Ulusal düzeyde planlama (yatırım, hizmetler ve politikalar arasında denge olmalıdır.) Đl düzeyinde planlama (Politik karar vericilerle yerel arasında köprü görevi de üstlenilmelidir.) Đlçe düzeyinde planlama (Đhtiyaçlar farklı hedef gruplarla birlikte belirlenmeli, analiz edilmeli ve öneri geliştirilmelidir.) Toplum düzeyinde planlama (Katilimi esas almalıdır. Toplum üyeleri arasındaki ilişkiyi güçlendirmek için örgütlenme sağlanmalıdır.) Toplum düzeyinde planlama ve katilim ancak toplum dinamiklerinin harekete geçirilmesi ve tüm toplumu kavrayıcı bir yaklaşımın sağlanması ile olabilmektedir. Toplum dinamiklerinin harekete geçirilmesi ve kırsal kalkınma faaliyetlerinin amacına ulaşabilmesi için uygun stratejilerin belirlenmesi ve buna göre hareket edilmesi gerekmektedir. Bu stratejiler belirlenirken öncelikle ulusal politikalarda kırsal kalkınma anlayışının bütüncül yaklaşımlarla benimsenmesi önem taşımaktadır (Worldbank, 2003). Ayrica; tarımda verimliliği artırmak için; tarımsal üretim ve pazarlama politikası, kurumsal kapasitenin geliştirilmesi, iyi yönetişim, araştırma-yayım tarımsal olmayan kırsal ekonomiyi canlandırmak için; mikro-finans, tarım dışı ekonominin güçlendirilmesi, tarım dışı istihdam alanları yaratılması, tarımsal ve kırsal sanayi. cinsiyet dengeli kalkınma için; kadın girişimciliğini özendirme, kadının konumunu güçlendirme ve krediye erişimini kolaylaştırma, kadının karar alama süreçlerine katılımını artırma, ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı için; havza ölçeğinde kaynak kullanım planlaması, toplum ormancılığı, balıkçılık ve biyo-çeşitlilik konularını dikkate alan ve 67

68 bu konularda iyileşmeyi-gelişmeyi hedefleyen stratejilerin oluşturulması gerekmektedir. Kırsal kalkınmada toplum dinamikleri açısından ortaya cikan temel parametreler özetle şunlardır; 1. Kalıcılık: kısa sureli değil canlı, dinamik bir toplumsal yapı sağlanmalıdır. 2. Sürdürülebilirlik: mevcut kaynakları en iyi biçimde kullanarak süreklilik sağlanmalıdır. 3. Ekonomi: üretim ve kalite arttırılmalı, yeni istihdam alanları açılabilmeli, pazarlama için örgütlenme sağlanmalı ve yaratılan katma değerden kırsal alandakilerin daha çok yararlanması sağlanmalıdır. 4. Sosyal: insan ilişkileri canlı ve dinamik hale getirilmeli ve farklı toplum nitelikleri dikkate alınmalıdır. 5. Kültürel: yasam kalitesini ve toplumsal bilinç düzeyini arttırıcı yaklaşımlar benimsenmelidir. 6. Uzun-dönemli: sadece 5-6 yılı dikkate alan yaklaşımlar değil, uzun vadeli hedefleri dikkate alan politikalar benimsenmelidir. 7. Đyileşmiş yaşam koşulları: sadece maddi varlığa dayalı kalkınma değil, sosyokültürel yasam kalitesini de dikkate alan yaklaşımlar benimsenmelidir. 8. Süreç: farklı faaliyetler arasında (örneğin: eğitim ile girişimcilik faaliyetleri gibi) ilişki kurulmalı ve bunların sürekliliği sağlanmalıdır. 9. Bütünsellik: kırsal kalkınma bütün yas gruplarını, cinsiyet dengeli yaklaşımı ve farklı sosyal grupları da kapsamalıdır. 10. Topluluk: kırsal alanda yaşayanların ve çalışanların çıkarları on plana alınmalıdır. Yerel düzeyde insanların karşılıklı çözüm arayışlarına giriştiği, sosyal değerlerini paylaşıldığı ve ilişkilerin güçlendirildiği bir toplum yapısının oluşturulması kırsal kalkınmada kolaylaştırıcı ve canlandırıcı bir rol oynayabilir. 10. ÇEVRE DOĞA DOSTU KIRSAL KALKINMA ĐLKELERĐ Nüfusun önemli bir bölümünün geçimini tarımdan sağladığı kırsal alanlar aynı zamanda doğal kaynakların çok yoğun olarak kullanıldığı yerlerdir. Bu nedenle, kırsal kalkınma çalışmalarının-politikalarının önemli ilkelerinden birisi, doğal kaynaklarını korunmasını esas alan, dengeli ve çevreye uyumlu tarımsal alt yapının oluşturularak sürdürülebilir tarımsal ve kırsal kalkınmanın sağlanması olmalıdır. Çünkü, kırsal alanda yaşam ortamı ve ekonomik faaliyetler, önemli ölçüde doğal üretim kaynaklarının kullanımına ve değerlendirilmesine bağlıdır. Kırsal kalkınmanın üretim ile ilgili süreçlerinde tarımda verimliliği arttıralım derken, insan sağlığını ve toprak yapısını bozacak girdi (gübre, ilaç vd.) kullanımından ve toprakların bilinçsiz e işlenmesinden özenle sakınmak gerekir. Kırsal kalkınma, bireylerin gelirlerini salt tüketim toplumu yaratmak için artırmak anlamına gelmemektedir. Gelir ve üretim miktarını artırmak için kaynakları hovardaca kullanmak, çevre ve özellikle de toprak üzerinde baskı yaratmak ancak doğal kaynakların tahrip sürecini hızlandırır. Bunlardan hareketle, kırsal kalkınma önce doğa, önce insan ilkesinden hareketle yürütülmelidir. Kırsal kalkınmanın çevre, sağlık, eğitim, beslenme, kadın, çocuk ve kültürel gereksinimler karşılandıkça ve doğal kaynaklar korunup geliştirildiği sürece anlam ifade edeceği unutulmamalıdır. Çevre uyumlu tarımsal teknolojileri kullanmak, erozyona karşı koruyucu önlemler almak, amaç dışı toprak kullanımını önlemek, ekolojik üretimi yaygınlaştırmak, doğal kaynakları rasyonel kullanmak ve orman alanlarına özen göstermek kırsal kalkınmanın çevresel boyuttaki önemli ilkeleridir. 68

69 11. KIRSAL ALANA YÖNELĐK HĐZMET VEREN / ÇALIŞMALAR YAPAN BAŞLICA KURUM VE KURULUŞLAR Merkezi Yönetim Kuruluşları Tarım ve Köyişleri Bakanlığı: Kuruluş amacı, kalkınma plan ve programları doğrultusunda köyleri kalkındırmak, bitkisel üretim ve hayvancılığı geliştirmek üzere görev alanına giren altyapı tesisleri ve tarımsal, sosyal ve ekonomik konulardaki kamu hizmetlerini yürütmektir. Bakanlık bu görevlerini kendisine bağlı olan TÜGEM, TEDGEM, KKGM, TAGEM, TRGM ve kendisine bağlı olan taşra teşkilatlan aracılığı ile yerine getirmektedir. Çevre ve Orman Bakanlığı : Orman varlığını korumayı ve genişletmeyi, halkın orman ürünlerine ve rekreasyonal anlamda varlığına olan gereksinimlerini karşılamayı amaçlamaktadır. Diğer yandan, orman köylerinin tarımsal faaliyetlerle birlikte değişik gelir getirici faaliyetleri OR-KÖY kredileri ile finanse etmekten de sorumludur. - Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü : Başlıca görevleri; sulama tesisleri kurmak, bataklıkları kurutmak, drenaj yapmak, enerji tesisleri kurmak, akarsuları ıslah etmek, su ürünleri faaliyetinde bulunmak, içme suyu ve kanalizasyon projelerini incelemek, onaylamak ve denetlemek, su kirliliği konusunda ilgili kuruluşlarla işbirliği yapmak... - Đçişleri Bakanlığı - Bayındırlık ve Đskan Bakanlığı - Ulaştırma Bakanlığı - Sağlık Bakanlığı - Milli Eğitim Bakanlığı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı - TC Ziraat Bakanlığı - Tarım Kredi ve Tarım Satış Kooperatifleri. Yerel Yönetimler - Belediyeler - Köyler - KHGB - Đl Özel Đdareleri ( Bayındırlık, Eğitim, Tarım, Ormancılık, Sağlık ve Sosyal Yardım, Ulaştırma ile ilgili görevleri.) Hükümet Dışı Kuruluşlar Sulama Birlikleri Tarımsal Amaçlı Birlikler Süt Üreticileri Birliği - Kooperatifler (Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Orman Köyleri Kalkınma Kooperatifi, Sulama Kooperatifi, Köy Kalkınma Kooperatifi vb. ) - Ziraat Odaları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Türkiye Kalkınma Vakfı Uluslar arası Kuruluşlar Birleşmiş Milletler ; FAO, UNDP, ILO... Dünya Bankası Avrupa Birliği 12. SONSÖZ - KIRSAL KALKINMANIN TEMEL FELSEFESĐ 69

70 Buraya kadar açıklanmaya çalışılan yaklaşımlar çerçevesinde, kırsal kalkınma için aşağıda belirtilen çıkarımların yapılması mümkündür. Kırsal kalkınma; ekonomik, toplumsal ve kültürel boyutları bulunan bir süreçtir. doğal çevrenin korunduğu bir uygulamadır. eşitlik ve adalet ilkeleri ile geliştirilmiş kırsal yaşam düzeyidir. kırsal halkın, ülke gelişmişliğinden ve refahından yerinde kalarak pay almasıdır. kırsal emeğin üretken olduğu ve haklarını aldığı bir istihdam biçimidir. kırsal alanda yaşayanların kredi ve tarımsal yayım hizmetlerinden en uygun biçimde yararlanabildiği bir çalışma disiplinidir. kırsal alanda yoksulluğun ve kötü beslenmenin yok edilmesidir. doğal kaynakların sorumluca ve bilinçli kullanıldığı bir faaliyettir. kırsal yaşamın modernizasyonudur. kent/kır ayrımının azaltılmasıdır. kadın, çocuk,topraksız üretici vb. boyutunun da dikkate alındığı bir süreçtir. kır toplumunun kendine güven duygusunun geliştirilmesidir. sanayileşme, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, barınma, ulaşım, çevre ve istihdam alanlarında da gelişmeyi sağlayacak bir harekettir. 70

71 ĐLKYARDIM Yrd. Doç. Dr. Nurullah GÜNAY Doç. Dr. Cuma YILDIRIM Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Gaziantep ve Đlkyardım Yönetmeliği (RG Tarih: 22/05/2002Sayı:24762) Amaç: Fertlerin ve toplumun temel sağlık bilgisinin arttırılması, ilkyardım bilgi ve becerisinin toplumun her bireyine öğretilmesi, her kamu, özel kurum ve kuruluşunda personel sayılarına göre ilkyardımcı bulundurulması, bu doğrultuda eğitimci eğitmeni, ilkyardım eğitmeni ve ilkyardım eğitimi düzenleyecek kuruluş ve merkezlerin açılış, işleyiş ve denetimi ile ilgili usul ve esasları düzenlemektir. Temel yaşam desteği (TYD) Đlk yardımın temeli olup, hava yolu (A), solunum (B) ve dolaşım (C) parametrelerinin sağlanmasından oluşur. Çene yukarıya kaldırılırken başın geriye çekilmesi, dilin ve gırtlak kapağının bağlı bulunduğu alt çene ile birlikte yukarıya kalkmasını sağlayarak hava yolunu açar. Solunumu durmuş kişinin akciğerlerine en hızlı ve etkili şekilde oksijen vemenin yolu ağızdan ağıza veya ağızdan buruna soluk vermektir. 4-5 saniyede bir soluk vermek şeklinde uygulanır. Solunum tekrar başlayınca veya kurtarma ekibi gelinceye kadar bu işleme devam edilir. Dolaşım nabız kontrolü (boyundaki şah damarından) yapılarak değerlendirilir ve olmaması durumunda göğüs baskısı uygulanır. Önce ağızdan 2 tam soluk verip, 15 göğüs baskısı uygulamak şeklinde yapılır. Nabız geri gelene kadar veya profesyonel kurtarma ekibi gelinceye kadar devam edilir. Solunum veya dolaşımın gelmesi durumunda hasta iyileşme pozisyonuna getirilir. Tek kurtarıcı ile TYD (Erişkin); Bilinç durumunu saptayın (Dokunun, seslenin). Bilinç kapalı ise: 112 merkezini arayın. Ambulans ve tıbbi destek isteyin. Hastaya pozisyon verin. Hava yolunu açın. Solunumunu kontrol edin (Bak-Dinle-Hisset). Soluk alıyor ise: (travma yoksa) Đyileşme pozisyonuna getirin. Soluk almıyor ise: Her biri 2 sn. süren 2 tam nefes verin. (Hastanın ağzının kenarlarından hava kaçmayacak şekilde ve göğsün inip kalkma hareketini izleyin) Dolaşımını kontrol edin. Nabzın olup olmadığını araştırın (Boyundan 10 saniye süreyle) Nabız var ise: Her 5 sn. de bir nefes verin ( dakikada nefes) Nabız yok ise: Suni solunum ve kalp masajına başlayın. Göğüs kemiğinin alt yarısını bulun. Aşağıya doğru basınç yaparak masaja başlayın. Ritmik olarak göğüs kemiğini 3-5 cm çöktürecek şekilde dakikada ortalama 100 masaj yapın. 15 kalp masajı yapın sonra 2 tam nefes verin. Her 2 seans sonunda nabzı kontrol edin. Nabız yine yok ise: TYD ye devam edin. Nabız var ama solunum yok ise: Her 5 sn. de bir nefes verin. Nabız ve solunum başlamış ise: Đyileşme pozisyonuna getirin. Trafik Kazaları ve Đlkyardım Kazalardan sonra bilinçli ilkyardım ve doğru organize edilmiş Acil Tıp Sistemi sayesinde ölüm ve yaralanmalar yarı yarıya azaltılabilir. Trafik kazasından sonra, eğer olay yerinin yakınındaysanız yada bizzat kazanın içindeyseniz bazı noktalara dikkat etmeniz gerekir: Đlkyardım konusunda eğitiminiz yoksa yaralıya dokunmayın. Trafik kazasını öncelikle 112 ye haber verin ve kaza yerine profesyonel sağlık ekibi çağırın. Yardım gelene kadar çevre ile ilgili tedbirler alın: Çalışmakta olan aracın kontağını kapatın ve anahtarını korumaya alın. 71

72 Araçtan sızan benzin ve benzeri yanıcı-patlayıcı maddelere karşı uyanık olun. Çevrede toplanan kişilerin sigara içmesine engel olun. Aracın önüne ve arkasına uyarı işaretleri koyarak diğer araçların kazaya uğramasına engel olun. Araç içinde sıkışıp kalan yaralı varsa yardım gelmeden çıkarmaya çalışmayın. Yardım gelene kadar yaralıyı güven verici sözlerle sakinleştirmeye çalışın. Yaralıya TYD uygulayın. Travmalı bir hastanın boynunun korunması çok önemlidir. Çok basit bir kazadan sonra, yanlış taşınma nedeniyle sakat kalmasına yol açabilir. Yaralının düzensiz hareket ettirilmemesine özen gösterin ve aracın içinden çıkarırken bacaklarında, kolunda, sırtında yada boyun kemiklerinde kırık olabileceğini düşünün. Herhangi bir kanama varsa yapılacak ilkyardım, bu kanamayı durdurmak için üzerine temiz bir bez yardımıyla bastırmaktır. Suda Boğulma ve Đlkyardım Boğulmuş olan kişinin ilk müdahalesi, olay yerinde, sudan hızlı ve dikkatlice çıkarılmasıyla başlar. Sudan insan çıkarma ve kurtarma konusunda eğitimli değilseniz, boğulmakta olan bir insanı kurtarmak amacıyla suya girmeyiniz. Üzerinizdeki ceket, bir dal parçası, teknedeki can simidi, kürek, halat benzeri malzemeleri kullanarak, kişiyi sudan çıkarmaya çalışınız. Boğulmakta olan kişi, can havliyle sizi de suyun dibine çekebilir. Öncelikle 112 yi arayarak olay yerine profesyonel yardım çağırmalısınız. Boğulma öncesinde hastanın suya atladığı, surf yaparken düştüğü biliniyorsa, ya da nasıl boğulduğu bilinmiyorsa boyun yaralanması olabileceği akılda tutulmalı ve boynu dikkatlice korunarak, boyunluk ile hareketsiz hale getirilmelidir. Olay yerine profesyonel yardım gelene kadar boğulmuş olan kişi, sırtüstü sert bir yere yatırılarak TYD uygulamalarına başlanır. Bunun için havayolu açıklığı sağlanmalı ve gerektiğinde solunum desteklenmelidir. Gerektiğinde göğüs masajına başlanmalıdır. Suda boğulan kişiler çok az miktarda su aspire ettiklerinden yan yatırılarak uygulanan drenaj ya da Heimlich manevrası gibi hava yolunu açmaya yarayan hareketlerin suyu akciğerlerden uzaklaştırma ve oksijenlenmeyi artırma konusundaki yararı tartışmalıdır. Drenaj için uğraşırken havayolunun kontrolü bozulacağından, solunum ve TYD ne ara verileceğinden ve boyun travması riskini artırdığı için bu manevralar önerilmez. Sıcağa Maruz Kalma ve Đlkyardım Çevre ısısı çok arttığında vücut terleme ve ciltteki kan damarlarının genişlemesiyle, ısıyı dengelemeye çalışır. Daha fazla ısı telafi edilemediğinde sıcak nedeniyle hastalık oluşur. Az görülen sıcak çarpması, ciddi bir hastalıktır. Tedavi edilmezse ölümle sonuçlanabilir. Genellikle sıcak bitkinliğini izler. Sıcak bitkinliğindeki hastanın ateşi yüksekse dikkatli olunmalıdır. Tüm vücut soğutulmalıdır. Hasta sıcak ortamdan uzaklaştırılır ve bütün giysileri çıkarılır. Sonra üzerine ıslak havlu veya çarşaflar konur. Hasta hemen bir hastaneye götürülmelidir. Sıcak çarpmasında hastanın cildi nemli, kırmızı ve kurudur, terleyemez, vücut ısısı hızla yükselir, bilinç kaybolmaya başlar ve nabzı hızlanır ve zayıflar. Hastayı sıcak ortamdan uzaklaştırın, bütün giysilerini çıkarın, vücudu soğutmak için ıslak havlu veya çarşaflar kullanın ve hastayı en kısa sürede hastaneye ulaştırın. Yanık ve Đlkyardım Yüksek ısı, aşırı soğuk ve kimyasal etkiler sonucu deri bütünlüğünün bozulmasına yanık denir. Ateş, alev, kaynar su, su buharı, kızgın yağ v.b. maddeler ile yanık olabilir. Yanıklar, derinliğe ve genişliğe göre sınıflandırılır. Hafif yanıklar: Ağrı duruncaya kadar yanık olan yeri musluğun altına tutun veya ılık suya batırın,(en az 10 dakika), şişme başlamadan önce yüzük, bilezik saat gibi takıları çıkarın, yanık yeri temiz bir bezle örtün. Ağır yanıklar: Hastayı yanan yer zemine değmeyecek şekilde yatırın. Yanık yerin üzerine ılık su dökün. Yaralının üzerindeki takıları çıkarın, sıkı giysileri gevşetin. Yanık haşlanma ise kaynar su ile ıslanan giysileri çıkarın. Yanık yeri, temiz bir bezle örtün. Şunları yapmayın: Đçi su dolu kabarcıkları patlatmayın, yanık deri parçalarını çıkarmayın. Yapışan giysileri çıkarmaya çalışmayın. Losyon, kolonya, merhem, yağ, diş macunu, yoğurt, salça gibi maddeler 72

73 sürmeyin. Pudra ve benzeri sıvı emici maddeler dökmeyin. Göze kimyasal madde kaçtığında: Suyla yıkayarak almak gerekir. Etkilenen gözü yavaş akan bir musluk altında yıkayın. Elektrik Yanıkları: Elektrik akımıyla temas sonucu oluşan elektrik yanıklarında; Elektrik çarpması sonucu hastanın yere düşmesiyle kırık, çıkık ve başka yaralanmalar da olabilir. Şalteri indirin, fişi çekin, veya elektrik akımı iletmeyen bir nesneyle teli uzaklaştırın. Elektrik akımına kapılmış kişiye, akım kesilene kadar temas etmeyin. Yangından Kurtarma; Yangında duman ve ısı yukarı doğru yayılır. Bu nedenle yere eğilerek yada sürünerek hareket edin. Yangın bölgesinden uzaklaşırken kesinlikle asansörü kullanmayın. Elbiseleri tutuşmuş olan kişinin üstüne elbise, palto, battaniye veya halı örtün. Bu sırada yaralının yüzünü korumaya özen gösterin. Kanama ve Đlkyardım Damar içinde dolaşan kanın herhangi bir nedenle damar dışına çıkmasına kanama denir. Đç Kanama; Đç organları besleyen damarların yırtılması veya organların parçalanması sonucu kanın vücut içindeki boşluklara akmasına iç kanama denir. Baygınlık hali, yüzde soğukluk, solukluk, soğuk soğuk terleme, nabzın hızlı ancak zayıf atması, soluk alıp vermenin hızlanması ve hava açlığı, huzursuzluk, aşırı susuzluk hissi. Dış Kanama; kanın kesilen veya yırtılan damardan, vücut örtüsü olan deriden geçerek dışarı akmasına dış kanama denir. En kısa zamanda kanamanın durmasını sağlayın. Kanama geçici olarak kendiliğinden durabilir ancak yine de ilkyardım yapılmalıdır. Kanayan yer üzerine temiz bir bez veya varsa, gazlı bez koyup bastırın, bandaj yapın. Pıhtıları kaldırmayın. Kol ve bacak kanıyorsa, kanayan bölgeyi mümkün olduğu kadar kalp seviyesinden yukarı kaldırın. Kanayan yaranın içinde yabancı cisim varsa (bıçak, tahta parçası vb.) çıkarmayın. Kırık kemik uçları gözüküyorsa içeri ittirmeyin. Kanama durmuyorsa ana damar geçen yere yumruk veya parmakla basınç yapın. Yine de kanama durmuyorsa sargı yapın. Kırık ve Đlkyardım Doğrudan veya dolaylı darbeler ve bükülmeler sonucu kemik bütünlüğünün bozulmasına kırık denir. Belirtileri: Ağrı, hassasiyet, Şekil bozukluğu, Hareket kısıtlılığı, Şişlik, morluk, Çıtırtı sesi, Açık kırıklarda kemik uçlarını yerine getirmeye çalışmayın. Kemikler hangi pozisyonda duruyorsa, o durumda tamponlarla destek yapın. Atelleme (sabitleme) yapın. Hayvan Isırmaları ve Đlkyardım Kedi, köpek, tarla faresi ve vahşi hayvanların ısırması, tırmalaması ve salyalarının deriyle teması sonucunda çeşitli yaralanmalarla karşılaşabiliriz. Emme, kesme, yakma yapmayın! Yarayı bol sabunlu suyla yıkayın. Eğer arı sokmuşsa, görebiliyorsanız iğnesini çıkarın. Yaranın çevresine buz uygulayın. Zehirlenme ve Đlkyardım Kimyasal etkileriyle sindirildiğinde, solunduğunda veya emildiğinde vücuda küçük miktarlarda zarar veren ve fonksiyonunu bozan maddelere zehir denir. Bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal. Gözbebeklerinin aşırı büyümesi veya küçülmesi. Terleme, aşırı tükürük salgısı, solunum zorluğu bir zehirlenmenin belirtileri olabilir. Nedeni ne olursa olsun zehirlendiği düşünülen herhangi birine yapılacak ilkyardım aynıdır. Zehirlenenleri kesinlikle kusturmaya çalışmayın. Sadece besin zehirlenmelerinde bol sulu gıda verin. Deri yoluyla zehirlenmelerde bölgeyi bol suyla yıkayın. Solunum yoluyla zehirlenmelerde, hastayı hemen temiz havaya çıkarın. Kesinlikle hiçbir madde yedirmeyin, içirmeyin. Tüm zehirlenmelerde Zehir Danışma Merkezi nin ücretsiz numaralı hattını arayın. 73

74 GÖL DEN ÇÖL E AMĐK Dr. Oğuz KILIÇOĞLU * GĐRĐŞ Đnsan için 30 yıl, uzun ve ömrünün önemli bir parçasını kapsayan bir süredir; fakat ülkeler ve dünyanın ömrü için çok kısa ve hatta güncel olayların hatırlanabildiği bir süredir. Çocukluk yıllarımda öncelikle kendi yaşadığım anılardan hatırladığım ve sonra eğitimimde haritalardan gördüğüm AMĐK Hatay ın ortasında var olan cennetten bir parça GÖL idi. Sizleri götürmek istediğim tarihler günümüzden yıl öncesidir. Bazı büyüklerimden duyduğum birkaç eski hatıraları da sizlere aktarmak istiyorum. Günümüzde konu uzmanı bilim adamlarının söylediği gibi Amik Gölü nün ortadan kaybolmasıyla inanılmaz bir çevre katliamı ortaya çıktı. Kuşlar, balıklar, böcekler her şey ortadan kalktı. 1 diyor ve Türkiye de son 50 yıl da insan eliyle yapılmış en önemli çevre faciası olarak nitelendirildiğini bilmenizi istiyorum yılında dönemin Başbakanı Sayın Demirel in Mustafa Kemal Üniversitesi nde yaptığı konuşmasında. hayatınızda yaptığınız üç hatayı sayar mısınız? deseler; Birisini DSĐ genel müdürlüğüm sırasında kararını verdiğimiz Amik Gölü nün kurutulması derim dediğini hala canlı bir biçimde hatırlarım. Yine 2004 yılında bölgemizde Chigaco Üniversitesi nden Prof.Dr.Aslıhan YENER hanımefendinin başkanlığında yürütülen Hatçana höyüğü kazısına yaptığımız ziyarette, bizlere o yılki kazılardan elde ettikleri bir tableti göstermiş ve tabletteki yazıları tamamen çözemediklerini ancak tekrar eden bir kelimeyi çözdüklerini ve o kelimenin KUŞ kelimesi olduğunu söyleyerek, sözlerine devam etmiş ve tabletin kuş sayımını ve çeşitlerini kayıt atlına almak için hazırlanmış olduğunu tahmin ettiklerini belirtti. Yine tarihten bildiğimiz ilk yazılı antlaşma olan Kadeş antlaşmasının Çorum ili sınırlarında Boğazköy yakınlarındaki başkentte yapıldığını, ancak antlaşma metninin ve içeriğinin amik gölü ve çevresini de içerisine alan bölgeyi kontrol altına almak için, bölgemiz de bulunan beylik veya krallıkları birleştirme amacı güttüğünü söylediğinde üzerinde bulunduğumuz bu bölgenin değerinin ne kadar eski tarihlerde bile aynı derecede önemli olduğunu bir kez daha beynime kazıdım. Hatırladığım diğer bir konuda bundan yıl öncesine kadar bölgede yakacak olarak madeni kömür kullanılmadığını, bölge dağlarından kesilen sedir, çınar, palamut, dış budak ve daha değişik bir çok ağacın kesilerek kullanıldığıdır. Konuyla ilgili olarak, babamın anlattığı bir hatırasını da sizlere aktarmak isterim. Köyümüz gölden biraz uzak (Gölün Kuzey batısında Kırıkhan-Hassa arasında) ve Amanos dağlarının eteğinde besicikle geçinen bir Türkmen köyü olan Karamankaşı dır. Bir defasında, Türkmenlik geleneği olarak yaylalara yaptıkları göçü anlatmıştı. Köylüler yaz aylarında gölün iyice çekilmesi ve köydeki otlakların kurumasına müteakip yaylalara göç ederlermiş. Çocukluk yıllarında yayla olarak Amanosların üzerinde olan Alan yaylasına (Kırıkhan-Ceylanlı Köyü Üstü) gittiklerini şöyle anlatmıştı: Oğlum bizim köyden Saylak Köyüne yetiştikten sonra yoğun bir ormana girerdik ve ağaçların sıklığından güneş görünmezdi. Güneşi ancak Alan düzlüğüne çıktığımızda görebilirdik. Ormanda ulu ağaçlar ve altlarında da meyve ağaçları vardı. Yaban elması, aluç, armut, kiraz ve benzeri meyve ağaçlarıyla doluydu. Ben atın sırtındaki büyük sepette oturur ve önceden hazırladığım uzun çengelli sopamla meyve ağaçlarının dalları yanıma çeker ve meyveler koparırdım. Yaylaya kopardığım o meyveleri yiye yiye giderdim. demişti. Şimdi ise o bölgelerde eskilerden eser sayılabilecek türden birkaç tane sedir ve benzeri ağaç dışında hemen hemen hiçbir ağaç bulunmamaktadır. Ancak şimdilerde insan eliyle ve devletin çabalarıyla oluşturulmaya çalışılan küçük çam orman alanları mevcuttur. Tabi ki orman arazilerinin tüketilmesi bilinçsiz kesim olabilir ama gölün kurutulması ormanların kendisini yenilemesine engel olduğuna inanmaktayım. * KÜNĐBĐR-Kırıkhan Üniversiteliler Birliği Derneği Başkanı 1 "50 yılda üç Van gölü kayboldu", Radikal gazetesi, Đbrahim GÜNAL, 74

75 Son olarak, kuş göçleri sırasında, göle kuşların iniş ve kalkışları sırasında güneş ışıklarını bile kapatacak kadar çok kuşun göle indiğini ve orada uzun süre konakladığını tüm büyüklerimden işittiğim bir konudur. Hatta göl kurutulduktan yıllar sonra ( ) Amik gölünün gerçek hayatta kalan tek kalıntısı ve aslında Amik gölünün başı olan Gölbaşı gölündeki kuşları çok iyi hatırlarım. Gölbaşı gölü kış aylarında Başpınar, Gölbaşı ve Kalekamberli Köyleri arasındaki alanın neredeyse tamamını kaplar ve buradaki sulak bölgelere ve sazlık alanlara tanıdık tanımadık binlerce göçer su kuşlarının inerdi. O zamanki Başpınar Köyü Muhtarı Mehmet Dönmez amcanın evinin balkonundan onları izlerdik yılında bölgemizde zoolojik araştırmalar yapmak amacıyla gelmiş bir Alman bilim adamı olan Zoolog Dr.Hans Kumerloeve 1989 yılında bir bilimsel toplantı için geldiği Adana dan konuyla ilgili olduğu için Eczacı Hasan Karaca yı ziyarete gelmiş, Hasan Karaca ile eski yıllarda kaldığı köyü ve gölün yeni durumunu incelemek için yaptıkları inceleme sırasında Gölbaşı Gölünü görünce Bu göl Amik Gölü dür. O zamanlar ayrı bir göl değildi. Amik Gölü ile bir bütündü. Ben araştırmaları daha ziyade bu civarda yapmıştım. Bu gölün bitki örtüsü, Amik Gölü nünki ile aynıdır. Hasan Bey, bu gölün korunma altına alınması için uğraşın. Geç kalınmasın. Böylece belki, Amik Gölü nün kurutulması ile meydana gelen zararlardan bir kısmı geri iade edilmiş olabilir. 2 Diyerek Gölün önemine vurgu yapmıştır. AMĐK OVASI NIN VE AMĐK GÖLÜ NÜN GENEL DURUMU Kendimizce Cennetten bir parça olarak nitelendirdiğimiz amik ovası ve çevresi, son buzul çağdan günümüze kadar gelen Anadolu grabeni ile Arap grabeni arasında kalan, fayların bolca olduğu bir bölgedir. Faylardan dolayı bölgenin dört bir etrafında küçük kaynaklar, dağlardan ve daha kuzeyden Kahramanmaraş ve Gaziantep ovalarından kaynaklanan Karasu ve Afrin Çayı ile Suriye topraklarından ülkemiz topraklarına giren Asi nehrinin buluştuğu, dağların aşınması ve akarsuların taşıdığı alivyol toprakların doldurmasıyla oluşan ova, tam bir sulak alandır. Öyle ki, 1960 lı yıllarda, ovanın tabanı ve aynı zamanda gölün taban rakımı olan 77 metre sularındadır. Ovanın tüm rakımı yaklaşık olarak 77 ile 83 metre arasında olması bu bölgenin ne kadar düz ve yükseltisiz olduğunun göstergesidir. Ovadaki en yüksek yerler çok sayıdaki höyüklerdir. Bu elverişli ve sulak yapı doğal hayatı kolaylaştırmış ve yaşanabilir bir ortam ortaya çıkarmıştır. Ovaya akan Afrin, Karasu, Asi ve bölgenin dağlarından doğan küçük kaynaklar ve akıntılar ovaya yetiştiklerinde yayılarak hemen hemen ovanın ¼ ünü sular altında bırakmaktaydılar. Gölalanı dönümlük ova alanının ~ dönüm civarındaki alanını kapsamaktaydı. Bu alana ovadaki sazlık ve bataklık alanlarda dâhildir. Gölde biriken sular Dalyan Köy ündeki (Büyükdalyan ile Küçükdalyan Köyleri arasındaki) küçük asi nehri ile Antakya dan geçerek Samandağ sahillerinde Akdeniz le buluşur. Gölde biriken su Antakya nın rakımı olan 80 metreye kadar yükseldiği zaman akış Akdeniz e doğru, yaz aylarında su seviyesi düştüğünde ise Antakya dan Göle doğru akarmış. Amik Gölü, Akdeniz Bölgesi nin doğusunda, Antakya-Kahramanmaraş grabeninin en güneyini oluşturan Amik Ovası tabanında yer almaktaydı. Göl, Antakya nın yaklaşık 18 km kuzeydoğusunda, Amik Ovası nın en çukur yerinin çevreden gelen sular tarafından dolması sonucunda oluşmuştur. Bugün ise kurutularak tamamen ortadan kaldırılmıştır. Gölün içinde bulunduğu graben alanı, batıda kuzeydoğu-güneybatı uzanışlı Amanos Dağları (2250m) doğuda ise aynı doğrultuda uzanış gösteren Kurt Dağları ve Suriye Platosu tarafından kuşatılmış olup, güneyde Asi Nehri Vadisi ile Akdeniz e açılır 3. Daha dar bir anlatımla, Bir eşkenar üçgenin üç köşesi durumunda olan Antakya- Kırıkhan ve Reyhanlı şehirlerini birbirine bağlayan ortalama 40 km uzunluğundaki asfalt yollar, Nur ve Kurt dağı eteklerinden uzanarak Amik Ovası nı adeta çevrelemiş durumdadır. Đşte bu çemberin merkezi bir yerinde ve kuşların büyük göç yolu olan Belen Geçidi nin tam karşısında Amik Gölü bulunmaktaydı. 4 2 Ecz.Hasan Karaca, Gölbaşı Gölü nün Korunma Serüveni, Güneyde Kültür Dergisi, S:xx, sf:24-25, Antakya, xxxx. 3 H.Korkmaz, Amik Gölünün Kurutulmasının Yöre Đklimine Etkileri, Mustafa Kemal Üniversitesi, Bilimsel Araştırma Projeleri Fonu, Proje Sonuç Raporu, PN:03F0701, Antakya, Ecz.Hasan Karaca, Amik Gölü nün Bildiğim Özellikleri, Güneyde Kültür Dergisi, Sayı:27, Antakya,

76 Amik Ovası kuzey-güney uzunluğu km, doğu-batı genişliği ise 2-35 km arasında olan ve denizden yüksekliği yaklaşık m olmasına karşın bizim bahsettiğimiz geniş ovalık bölgenin rakımı m civarında olup, ova toplam ~ dönüm civarındadır. Göl 1955 yılı öncesi büyüklüğü çeşitli kaynaklarda farklılıklar göstermekle beraber ~ dönüm civarında olduğu bilinmektedir (Göl ve çevresindeki sazlık ve bataklık alanlar toplamı). Şekil: öncesi Amik Gölü Gölü Karasu, Afrin, Muratpaşa, Gölbaşı, Topboğazı, Bakras, DeliBekirli, Karaali, Bedirge, Harim, Sarısu ve Kızılark gibi akarsular ve daha küçük kaynaklar beslemektedir.yaz aylarında, gölü besleyen akarsuların azalması ve oluşan buharlaşma nedeniyle yatağına iyice çekilen göl, üç ayrı parçaya ayrılırdı (Şekil 1). Bu parçalanmanın nedeni, dipte oluşmuş yükseklikler ve Comba Köyü ile Kurtuluş Köyü hattında oluşan kum yükseltidir. Gölün yüksekliği en çukur yer 77 m ile en yüksek seviye 83 m civarında olup su seviyesi 3-6 m arasında değişmekteydi. Ana göl görünümündeki en derin, sazlıksız ve en büyük göle yerel halk görünümünden dolayı Deniz adını verirlerdi. Aslında bu ana Amik gölüdür. Suyu berrak ve temizdi. Bu göl Antakya nın Kuzeyindeki Büyük Dalyan Köyünden daha kuzeye doğru, doğubatı istikametinde kuzeye doğru genişleyen ve yaklaşık yüz ölçümü dönüm (tablo 1) olan bir göl idi. Bu gölü diğer iki göl beslerdi. Gölün tahliyesi Dalyan Köyü yakınlarında küçük Asi Nehri yoluyla olurdu. Tahliye için göldeki su seviyesi Antakya nın rakımının 80 m sularında olmasından dolayı m üzerinde olması halinde yapılırdı. Hatta kış aylarında Antakya dan geçen Asi nehrinin fazla sularının yatağına sığmaması sonucu, Demirköprü yakınlarında Eşrefliden taşarak gölü beslerdi. Diğer iki gölden kum hattının kuzeybatısındaki göle Sarısu Gölü denir ve büyüklüğü yaklaşık dönümdü. Gölü Karasu ve Gölbaşı akarsuları ile bazı küçük kaynaklar beslerdi. Gölün fazla suyu Comba Köyü yakınlarında irtibatlanarak ana göle akardı. Gölün ismi çevresindeki kamış ve sazların çürüyerek göl tabanındaki oluşturduğu renkle alakalıdır. Göllerden sonuncusu ise kum hattının kuzeydoğusundaki en küçüğü olan Karagöl dür. Gölün yüzeyi yaklaşık dönüm genişliğindedir. Gölü Arfin Çayı Kumlu ilçesinden geçerek, Azgınlı Köyünün güneyinde göle dökülerek beslerdi. Reyhanlı civarında çıkan bazı kaynaklarda göle dökülürdü. Gölde biriken fazla sular ise Karabatak mevkiinde ana göl ile irtibatlıydı. Göl bol sazlıklı ve bedri denilen bir bitki ile çevrilidir. Bedri ve sazlar çürüyerek gölü siyaha çalan bir sarılığa boyamasından dolayı bu adı almıştır. 76

77 Tablo: Yılları Arasında Ölçülen Azami Su Seviyeleri ve Göl Alanı. Tarih Seviye(m) Göl Alanı (dönüm) , , , , , , Amik Gölü sığ bir göl (Sulak alan) olduğu için alanın beslenme rejimine bağlı çok hızlı bir değişim göstermektedir. Gölün su seviyesi EĐE. tarafından Araphan mevkiinde yılları arasında ölçülmüştür. Bu ölçümlere göre göl, 1949 yılında 79,40 metre ile minimum seviyeye inerken 1953 yılında ise 83,40 m. ile maksimum seviyeye yükselmiştir. (DSĐ. 1958, s.25) yılları arasında ölçülen azami su seviyesi ve ana göl alanı arasındaki ilişki tablo 1 de belirtildiği gibi gerçekleşmiştir. Burada verilen ölçümler ana Amik Gölünün yüz ölçümleri ve denizden yükseklik seviyesidir. Gölde biriken suyun küçük Asi denilen Büyük Dalyan ile Küçük Dalyan arasındaki 12 km lik kısmı ile Asi Nehri yoluyla olduğunu yukarıda bahsetmiştik. Gölün tahliyesi Antakya rakımı olan 80 m ile mümkün olmaktaydı. Yani Amik Gölü aslında tam bir göl değil Sulak Alan idi. Sulak alan tanımı eğer kurutulmadan önce şimdiki halini almış olsaydı. Göl hala yaşıyor olacaktı. Sayın Karaca nın dediği gibi; Ben Amik Gölü nü, talihsiz bir göl olarak kabul ederim. Zaten bu talihsizliği onu, haritadan silinmeye kadar götürmüştür. 5 sözüne %100 katılıyorum, ancak gerçekten tahilsiz olan sadece Amik Gölü değil tüm insanlık ve gelecek nesillerdir. Artık gölü diye bir şey kalmadığı için gölün güzelliklerinden ve bizlere vereceklerinden mahrum kalınmıştır. Tüm bunların yanı sıra yılları arasında çevreden akarsular aracılığı ile (kurutulma öncesi) göle gelen yıllık su miktarı 908,5x ,4x10 6 m 3 arasında değişmekteydi 6. Adı geçen yıllar arasında su miktarları tablo 2 verilmiş olup, hiç azımsanmayacak oranlardadır. Tablo:2. Kurutulma Öncesi Amik Gölü ne Gelen Yıllık Su Miktarı. Yıllar Gelen Su (10 6 Yıllar Gelen Su (10 6 m 3 ) m 3 ) , , , , , , , , , , , , , , , ,5 Gölün yılları arasında ortalama su kapasitesi 1.316,8x10 6 m 3 olarak görülür. Şimdi bu miktar hiçbir yarar sağlamadan doğrudan doğruya Asi Nehri yoluyla Samandağ sahillerinde Akdeniz le buluşuyor. Ne yöre halkına ne de çevre olaylarına bir katkıda bulunuyor. AMĐK GÖLÜNÜN KURUTULMA ÖYKÜSÜ Ovaya can veren, Su Kuşlarına beslenme ve barınak olan, birçok yerli ve uluslararası göç eden balıklara (Asi Yılanbalığı) beslenme ve yetişme imkanı sağlayan Amik Gölü kurutulma cinayeti iki aşamada tamamlanmıştır. Kurutma gerekçesi için bir çok şey sayılabilir ancak, bu sebeplerin hepsi bahaneden öteye geçemez. 5 Ecz.Hasan Karaca, Amik Gölü nün Bildiğim Özellikleri, Güneyde Kültür Dergisi, Sayı:27, Antakya, H.Korkmaz, Amik Gölünün Kurutulmasının Yöre Đklimine Etkileri, Mustafa Kemal Üniversitesi, Bilimsel Araştırma Projeleri Fonu, Proje Sonuç Raporu, PN:03F0701, Antakya,

78 i. Birinci kurutma aşaması yılları arasındadır. Yukarıda bahsettiğimiz Sarısu Gölü ve Kara Gölü kurutmayı planlayan bu çalışma, ovaya giren ana akarsuların ve bunları besleyen küçük kaynak sularının ana Amik Gölüne kadar kanallarla askıya alınmasını hedeflemiştir. Ovaya girerken belirli bir yatağı olmayan ve yayılarak merkezi göle ulaşan akarsuların belirli birer kanal açılarak kendilerine yatak yapılmasıdır. Bunlar yaz aylarında tamamen azalan ve ana gövdelerine çekilen göller ile ovaya giren akarsuları kanallarla göl yatağına birleştirmeyi akıllara getirmiş ve 1955 yılında başlanarak, Arfin Çayı Kara Gölün güneyinden açılan bir kanalla (Arfin Kanalı) Kurtuluş Köyünün kuzeyinden yüksek kum hattı aşılarak ana Amik Gölüne bağlanmış ve Kara Gölün kuruması sağlanmıştır. Yine aynı yıl Sarısu Gölünü besleyen en büyük kaynak olan Gölbaşı Gölü suyunu kaynaktan itibaren Comba köyüne kadar oluşturduğu bağlantı ve bataklıklar bir kanala alınarak etrafı yükseltilmiş ve ovadaki bataklık kurutulmuştur. Sonraki yılda Muratpaşa deresi suyu 21 km uzunluğunda bir kanala alınarak ana Amik Gölüne ulaştırmıştır. Daha sonraki yılda ise diğer önemli akarsu olan Karasu Çayı ise ovada bataklık tabanında 18 km uzunluğunda bir kanala anılmıştır. Böylece Karasu Çayının ovada oluşturduğu bataklık kurutulmuştur. Böylelikle de Sarısu Gölü ve bütün bataklıkları kurutulmuştur. Kısaca üç yılda, ovada çok geniş bir alana yayılan sulak alan, Afrin Kanalı, Muratpaşa Kanalı, Comba Kanalı ve Karasu Kanalı ile yokedilmiş, sadece ana Amik Gölü kalmıştır. Ana Amik Gölü berrak, sazlıksız bir yapıda olmasından dolayı çok güzel bir göldü. Göle gelen su miktarı gölün havzasına sığmadığı için gölün tahliyesini hızlandırmak için yıllarında küçük Asi nin Antakya içerisinden geçen kısımlarında Asi Nehri 3-5 m derinleştirilmiştir. Bu derinleştirme daha sonraki yıllarda ( ) 8-11 m ye ulaşmıştır. Şekil: sonrası Amik Gölü Kanallardan ana Amik Gölüne taşınan sular ovada sulu tarıma geçilmesi ve diğer nedenlerden ötürü her geçen yıl azalmıştır. Hatta bazı yıllar birçok küçük kaynak göle su taşıyamaz olmuştur. Böylelikle ana Amik Gölü nde hızla sazlık ve bataklık alanlar görülmeye başlanmıştır. Diğer kurutulan bölgeler çeşitli şekillerde bölge halkına ve daha sonra iskan kanunu gereği birçok insana oy ve benzeri nedenlerle dağıtılmıştır. Ekim için açılmaya çalışılan 78

79 yerlerde sazlık alanlar yakılmıştır. Bu yakılma sırasında Sarısu Gölü aynası ve çevresinde organik toprağında yanması sonucunda yer yer 2-3 metrelik çukurlar oluştuğunu büyüklerimizden müşahade ettiğimiz bilgilerdir. ii. Đkinci kurutma aşaması yılları arasındadır yılındaki birinci kurutmadan sonra sulu tarıma ihtiyacı olmayan ve hatta bilmeyen çiftçilerde sulu tarım yapmaya kalkmaları, bölgenin bitkisi olmayan ve yaz aylarında ekilen pamuğunda çok fazla su istemesi üzerine ana Amik Gölü de kurumaya başlamıştır. Bunun üzerine, 1970 li yılların başında ana Amik Gölü nün de kurutulabileceği fikri ortaya çıkmıştır yılında Arfin Kanalı, Muratpaşa Kanalı, Comba Kanalı ve Karasu Kanalı ana göl yatağında Yükseltme şeklindeki kanallarla göl aynasında askıya alınarak Büyük Dalyan Köyü yakınlarında küçük Asi Nehriyle birleştirilmiş ve faaliyetler 1975 yılında son bulmuştur. Bu kanalların yükseklikleri yer yer 5-6 m civarlarındadır. Buna karşılık kışları devam eden taşkınlar nedeniyle tahliye kapasitesini arttırmak ve hızlandırmak için Antakya içerisi Asi yatağı 8-11 m civarında derinleştirilmiştir. Antakya nın tarihi köprüsünün kaybı da bu nedenle olmuştur. Şekil: sonrası Amik Gölü ve Ovası 79

80 SONUÇ 1975 yılında tarih ve coğrafya sayfalarından kaybolan Amik Gölü, bu tarihten itibaren varlığını birkaç yıl daha kışları devam ettirmesine karşın gerekli drenaj ve tahliye kanalları açılması sonucu tamamen haritalardan da silinmiştir. Tabi ki, o zamanki siyasetçiler ve bazı çıkar çevreleri için istenilenden fazla verim elde edilmiş fakat bunların hepsinin Kısa günün karı olduğu çok geçmeden anlaşılmıştır. Günümüze gelindiğinde, Her şey aslına rucu eder ilkesinin meydana gelmesini bekliyoruz. Çünkü, son 3-5 yıl içerisinde birkaç defa kısa süre için bile olsa gölün tekrar görünmesi bunun belirtileri olarak söylenebilir. Yerel halkın gölün kurutulmasından sonra bölgenin yağış miktarlarında önemli ölçüde azalma olduğunu ve kuraklıkların meydana geldiğini söylemesine karşın, yapılan akademik çalışmalarla bu durum doğrulanamamıştır. Bununla birlikte yukarıda çok sık başvurduğumuz Korkmaz ın 2005 de yaptığı çalışmasından da anlaşıldığı üzere yerel halkın söylediği gibi bölgede yağışlar azalmamış aksine bazı ölçüm merkezlerinde çok küçükte olsa artma görünmüştür. Ancak, gözlemlenen en önemli şeyin göl ve çevresindeki istasyonlardan alınan ölçümlerde yıllık yağış miktarının, yağışlı gün sayılarına bölünmesiyle elde edilen yıllık yağış şiddetindeki önemli farklılıktır 7. Tablo 3 de Amik Gölü ve yakın çevresindeki yağış şiddeti verilmiştir. Tablo:3. Amik Gölü ve yakın çevresinde yer alan bazı meteoroloji istasyonlarına ait günlük yağış şiddetinin aylık ve yıllık ortalamaları Đstas. Adı Rs.S. O Ş Mr N My H T A ğ E Ek. K A Y.O rt. KÖ. 6,8 5,9 4,7 5,0 5,4 4,8 4,3 5, 4, 5,2 5,3 5,7 5,3 Antakya KS.2 12, 12, 11, 10, 16, 6,7 16, 3, 8, 11, 12, 12, 11, Serinyol KS.1 10, 10, 8,9 5,4 5,7 1,6 1,6 1, 0, 5,4 10, 10, 6, KÖ. 10, 9,2 8,9 8,5 6,4 3,6 0,0 1, 4, 4,8 9,4 12, 6,6 Kırıkhan KS.2 8,6 9,7 9,0 7,1 6,3 7,8 0,0 2, 4, 8,0 11, 10, 7, Hassa KS.2 10, 10, 8,4 7,3 6,2 3,6 0,0 7, 5, 10, 14, 12, 8, KÖ. 5,1 4,1 3,3 2,5 2,2 0,9 0,0 2, 1, 1,9 3,8 4,4 2,6 Đslahiye KS.2 10, 10, 9,5 6,8 5,2 3,7 1,0 3, 3, 9,0 11, 12, 7, KÖ. 3,9 3,0 2,9 3,1 3,6 2,7 0,0 2, 3, 5,3 4,1 3,9 3,2 Đskender un 15 KS.2 7,3 8,2 8,0 6,8 7,5 10, 0,0 7 5, 3 6, 10, 9,6 7,9 7, KÖ: Kurutulma Öncesi, KS: Kurutulma Sonrası, Rs.S. Rasat Sayısı Yukarıdaki bu tablo bize bölgedeki bütün istasyonlarda kurutma öncesi ile kurutma sonrası yağışlarda yağış şiddetinin arttığını yıllık ortalamalarda görülmektedir. Bunlar yıl içerisinde düşen yağış miktarı çok daha az günde yağmakta, buda yağan yağmur sularının ovada kalmayarak çok kısa süre içerisinde denizle buluştuğunu ve hatta yağmurların ova taban suyuna karışmadan denize gittiğini anlatır. Böylelikle her geçen yıl çiftçilerin bahsettiği gibi yer altı sulama kuyularındaki su seviyesinin m nin altındaki derinliklere indiği savını desteklemektedir. Taban suyunun çok derinlere inmesinden dolayı tarım yapılan topraklar yıkanamamaktır. Böylece toprakta, tuzlanma, asitlenme nedeniyle çoraklaşma ve 7 H.Korkmaz, Amik Gölünün Kurutulmasının Yöre Đklimine Etkileri, Mustafa Kemal Üniversitesi, Bilimsel Araştırma Projeleri Fonu, Proje Sonuç Raporu, PN:03F0701, Antakya,

81 verimsizleşme hızlı bir biçimde yayılmaktadır. Çiftçilerin artık verim alamıyoruz ve ekim dahi yapamıyoruz demelerine paralel çekilen uydu fotoğraflarında bunlar açıkça görülmektedir. Susuzluktan dolayı toprakta kumul yapı rüzgârın etkisi ile yayılmakta, amik ovası artık bir çöle doğru gidişin göstergelerini içerisinde barındırmaktadır. Gölün kurutulmasının bir de çevre yönü var, kaybolan yaban hayat ve yaban canlıları artık nesilleri bitme aşamasına gelmiş ve hatta bazıları bitmiştir. Bunlara Yılan boyunlu Sukuşu ve Arı Şahini sayılabilir. Göle özgü, karabalık ve yılan balıklarını unutmamak gerekir. Sonsöz, insanoğlu gölün sonuyla birlikte, birçok canlı ve kendi sonunu da hazırlamış oldu. Cennetten bir köşe olan güzelim Amik Gölü nü, Çöle çevirdi. Bundan sonra yapılması gerekli şey; Dr. Hans Kumerloeve in söylediği gibi: Gölbaşı Gölü Amik Gölünden farklı bir göl değildir. Bu gölün bitki örtüsü, Amik Gölü nünki ile aynıdır. Bu gölün geç kalınmadan koruma altına alınması gerekir. Böylece Amik Gölü nün kurutulması ile meydana gelen zararlardan bir kısmı geri iade edilmiş olur. sözünün gereğini yapmaktır. 81

82 SAMANDAĞ SAHĐLĐNDE KIYI EROZYONU Doç. Dr. F. Sancar OZANER TUBĐTAK Kuzeyde Çevlik Limanı ile, güneyde Sabca Burnu arasında yaklaşık 14 km uzunluğa sahip olan Samandağ Sahilinin kıyı dinamiğine ilişkin çalışmalar tarafımızca izlenmektedir. Farklı yıllara göre kıyının genişleme ve daralmasına (erozyon) ilişkin verilerin elde edilmesinde aşağıdaki arşiv malzemesinden yararlanılmıştır: yılında Fransız uyruklu harita mühendislerinin yaptığı 1:2000 ölçekli kadastro paftaları(samandağ Kaymakamlığı Kadastro Şefliği'nde mevcut) HGK nin 1956 yılında çektiği yaklaşık 1: ölçekli hava fotoğrafları HGK nin 1956 yılında çektiği hava fotoğraflarndan 1961 yılında ürettiği HGK nin 1973 yılında çekilen hava fotoğraflarından 1975 yılında ürettiği 1: ölçekli topoğrafik pafta HGK nin 1975 yılında çektiği yaklaşık 1: ölçekli hava fotoğrafları HGK nin 1992 yılında çektiği yaklaşık 1: ölçekli hava fotoğrafları HGK nin 1992 yılında çektiği hava fotoğraflarından 1995 yılında ürettiği 1: ölçekli topoğrafik pafta Kıyı çizgisinde 1993 yılına kadar meydana gelen değişiklikler yukarıda yılları verilen hava fotoğraflarının stereoskopik incelenmesi ve farklı yıllardaki haritalar üzerinde değişmeden kalan türbe, yolçatı, tarla sınırları gibi referans noktaları ile değişen kıyı çizgisi arasındaki mesafelerin ölçülmesiyle bulunmuştur. Farklı yıllarda çekilmiş hava fotoğraflarının stereoskopik olarak incelenmesiyle elde edilen bilgilerin amandağ Meteoroloji Đstasyonu'nun rüzgar rasatlarıyla karşılaştırılması sonucunda Asi Nehri'nin denize taşıdığı çökellerin büyük bir bölümünün kuzeye (Çevlik tarafına) taşındığı, bu durumun Asi Deltasının asimetrik bir şekil almasına (kuzeyi geniş, güneyi dar) yol açtığı ortaya çıkarılmıştır yılından itibaren, Deniz kaplumbağaları Đzleme ve Değerlendirme Komitesi'nin Samandağ'a yaptığı inceleme gezilerinde bu mesafeler bu kez bizzat arazide şeritmetre ile ölçülmeye devam edilmiş, ve bu işlem 2002 yılına dek sürdürülmüştür yılında ise, ÖZDĐLEK Ş.Y, OZANER F.S., KASKA Y., ÖZDĐLEK H G. tarafından gerçekleştirilen Samandağ kumsalındaki fiziksel ve kimyasal bazı parametrelerin yeşil kaplumbağaların (Chelonia mydas L. 1758) yuva dağılımı, yoğunluğu ve eşey oluşumları üzerine etkilerinin belirlenmesi ve bu konuda bir eğitim programının uygulanması konulu TÜBĐTAK destekli proje kapsamında ölçümler yenilenmiş böylece kıyının yılları arasındaki 47 yıllık periyotta ( bazı kesimlerinde arasındaki 67 yıllık periyotta)değişimi ortaya çıkarılabilmiştir yılında Samandağ sahilindeki arazi çalışması üreme sezonunun bitiminden sonra (Kasım ayı'nda) yapılmış, biyoloji ekibinin tespit ettiği yuvaların kaplumbağalar tarafından tercihinde rol aynayabilecek etmenlerin kıyı jeomorfolojine ilişkin olanları yorumlanmıştır. Bu projede kıyı çizgisinde eskiden günümüze meydana gelen değişimleri ölçmek için kullanılan referans noktaları kuzeyden güneye aşağıda verilmektedir (Harita 1) 1 Nolu referans noktası:: Çevlik Limanı'nın yaklaşık 650 m güneyindeki yol çatı. 2 Nolu referans noktası: Şeyh Rihani Türbesi 3 Nolu referans noktası: Şeyh Rihani Türbesi'nin 1950 m güneyindeki ikinci türbe. 4 Nolu referans noktası: Asi ağzı'nın yaklaşık 1250 m güneyindeki eski karakol binası 5 Nolu referans noktası: Asi ağzı'nın yaklaşık 3100 m güneyinde, Meydan mevkiinde yol çatı (Altınkum Sahil Kooperatifi binalarının 450 m kuzeyinde) 82

83 Kıyının 1956, 1973 ve 1992 yıllarındaki durumunu gösteren 1961, 1975 ve 1995 yıllarında yapılmış haritalar üzerinde yapılan ölçüm sonuçlarına göre yılları arasındaki yaklaşık 17 yıllık dönemde sahilin Asi Nehri'nin kuzeyinde kalan kesiminde kıyı çizgisi fazla değişime uğramamış(en kuzeyde 12.5 m aşınmış, onun 1350 m güneyinde 5.5 m, 3 km güneyinde ise 13 m genişlemiş, Şeyh Hızır Türbesi'nden itibaren Asi Ağzı'na kadar olan 4350 metrelik kesimde hemen hemen aynı kalmıştır), Asi'in güneyinde kalan kesimde ise 13 m kadar genişlemiş, yılları arasındaki dönemde ise Asi'nin kuzeyinde kalan kesimde yer yer m arasında, güneyinde kalan kesimde ise 220 metrelere varan kıyı erozyonu ortaya çıkmıştır. Samandağ Sahilinde Hakim Rüzgarların Yönü: Samandağ Meteoroloji Đstasyonu'nun Ocak 1975-Mayıs 2004 yılları arasındaki 30 yıllık rasat sonuçları, Samandağ Kıyısı'ndaki hakim rüzgarın Nisan-Ekim ayları arasında en çok WSW bazı yıllarda SW, Kasım-Mart arasında ise ENE ve NE yönlüdür. (Harita 1) Ancak, yılları arasında ise hakim rüzgar kararlı bir şekilde, Nisan-Ekim arasında WSW, Kasım-Mart arasında ise ENE olmuştur Sahilde, Đlkbahar ve Yaz aylarında kararlı bir şekilde denizden karaya verev olarak (oblik) güneybatıdan esen bu hakim rüzgar kıyı boyunca KB yönünde bir kıyı akıntısının oluşmasına yol açmakta bunun sonucunda Asi'nin getirdiği çökeller kuzey yönde (Çevlik tarafına) taşınmaktadır. Samandağ sahilinde kıyı dengesinin bozulmasına neden olan olumsuz insan faaliyetleri aşağıda verilmektedir. Baraj Yapımı: Asi Nehri'nin Suriye'de kalan bölümü üzerine Suriye tarafından 3, Türkiye'de kalan bölümü üzerinde Türkiye tarafından 2 baraj yapılmıştır. Bunlar yapım tarihlerine göre şunlardır: 1935 yılında El Kasir (Katina) Barajı 1960 yılında Restan Barajı 1975 yılında Maherde Barajı 1975 yılında Tahtaköprü Barajı (Asi'nin Karasu kolu üzerinde) 1989 yılında Yarseli Barajı (Asi'nin Beyazçay kolu üzerinde) Son üç barajın devreye girmesi sonucunda Asi'nin suyunda 300 milyon m3 lük azalma olmuştur. Asi'nin üzerinde veya yan kollarında yapılan barajların yapım tarihleriyle kıyı mesafesi ölçüm değerleri birlikte yorumlandığında, Suriyenin 1935 yılında Asi üzerine yaptığı Katina Barajının kıyının daralmasına yol açmadığı, arasında Şeyh Rihani Türbesi'nin bulunduğu noktada kıyının 15.5 m genişlemesinden alaşılmaktadır.suriye'nin 1960 yılında yaptığı ikinci barajdan (Restan) sonra kıyıya gelen çökellerin azaldığı, bunun sonucunda kıyının eskiden olduğu gibi genişleyemediği (hemen hemen sabit kaldığı) görülmekte, ancak 1975 yılı ve sonrasında yapılan üç barajdan sonra kıyının önemli ölçüde aşındığı anlaşılmaktadır. Bu aşınmada, kıyının Harita 2de görülen büyük bir kesiminin yılları arasında kum ocağı olarak işletilmesinin de payı vardır. Plajın ve bitişiğindek kıyı kumullarının kum ocağı olarak kullanımı Samandağ Sahili'nin farklı bölümleri Đl Özel Đdaresi'nin verdiği ruhsatlarla değişik firmalar tarafından farklı tarihlerde kum ocağı olarak kullanılmıştır. Harita 2 de işaretlenen, kum alınan bölgelerin lokaliteleri ve uzunlukları kuzeydeki Çevlik Limanı (0) alınarak, tarih sırasına göre aşağıda verilmektedir: metre arasındaki kesim: yılları arasında kum ocağı olarak çalıştırılmıştır. 83

84 m arasındaki kesim(asi Ağzı'ndan başlayarak kuzeyindeki 2300 metrelik kıyı kesimi): yılları arasında kum ocağı olarak kullanılmış, genişliği yer yer 160 metreye yüksekliği 5-6 metreye ulaşan kumul tepeleri taban suyu seviyesine kadar alınarak ortadan kaldırılmıştır m arasındaki kesim (Şeyhhızır Türbesi'nin 2 km güneyindeki türbe ile onun 1650m kuzeyindeki kanal arasındaki sahil kesimi): yılları arasında kum ocağı olarak kullanılarak ortadan kaldırılmıştır metreler arasındaki kesim (eski lagün ağzı ile kuzeyindeki yazlık evlerin başladığı nokta arasındaki 350 m uzunluğundaki kesim): yılları arasında kum ocağı olarak işletilmiştir metreler arasındaki kesim (Asi ağzından başlayarak güneyindeki 2 km lik sahil kesimi): yılları arasında kum ocağı olarak çalıştırılmış ve burada genişliği yer yer 195 metreye, yüksekliği 5-6 metreye ulaşan kıyı kumulları tamamen ortadan kaldırılmıştır. Çevre Bakanlığı'nın koordinatörlüğünde oluşturulan Bakanlıklararası Deniz Kaplumbağaları Đzleme ve Değerlendirme Komitesi'nin 1991 yılında Samandağ Sahili'nde yaptığı izleme çalışması sırasında bu kum ocağı'nın varlığı fark edilerek kapatılması için Çevre Bakanlığı'na başvurulmuş, bunun üzerine Özel Đdare kum ocağı ihalesini yenilememiş, böylece buradaki kum ocağı 1991 yılının sonunda kapatılmıştır. O tarihten itibaren Samandağ Sahili'nde kum ocağı açılmasına izin verilmemiş, ancak, Şeyh Hızır Türbesi'nin bir km kuzeyi ve güneyindeki kesimlerin(buralar yazlıkcılar tarafından korunmaktadır) dışındaki kıyı kesiminin tamamından farklı zamanlarda kaçak kum alımı sürdürülmüş, bunun sonucunda kıyı gerisinde, kıyının doğal profilini bozan büyüklü küçüklü çok sayıda çukurluklar oluşmuştur yılı le 2002 yılı arasında sahilde şeritmetre ile yapılan ölçumlerde yasal kum alımının durdurulmasından sonra erozyon değerlerinin 8-10 metrelere indiğini, daha önce büyük çapta kum alınan yerlerde ise m arasında bariz br büyüme olduğunu ortaya koymaktadır. Son on yıllık dönemde en kuzeydeki lokalitede 18.5 m gibi normalin üzerinde bir erozyonun meydana gelmesi bu süre içerisinde bu lokaliteden büyük ölçüde kaçak kum alımının gerçekleştirildiğini göstermektedir yılı le 2002 yılı arasında sahilde şeritmetre ile yapılan ölçumlerde yasal kum alımının durdurulmasından sonra erozyon değerlerinin 8-10 metrelere indiğini, daha önce büyük çapta kum alınan yerlerde ise m arasında bariz br büyüme olduğunu ortaya koymaktadır. Son on yıllık dönemde en kuzeydeki lokalitede 18.5 m gibi normalin üzerinde bir erozyonun meydana gelmesi bu süre içerisinde bu lokaliteden büyük ölçüde kaçak kum alımının gerçekleştirildiğini göstermektedir. 84

85 Harita. 1: Samandağ Sahilinde Hakim rüzgar ve hakim kıyı akıntısının yönünü gösteren harita. 85

86 Harita 2: Samandağ Sahili'nde Özel Đdare'nin verdiği ruhsatlarla kum ocağı olarak kullanılmak suretiyle büyük çapta kum alınan bölgeleri ve kıyı mesafelerinin ölçüldüğü referans noktalarını gösteren harita. 86

87 Gölden Ovaya, Ovadan Kente Amik Havzasının Değişimi. Đnsan-Tarım-Yerleşke Đlişkisi ve Çevreye Etkisi ve Sınır Aşan, Sınır Çizen Sular ve Asi Örneği Hasan Göksel Özdilek Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Terzioğlu Yerleşkesi Çanakkale Telefon: (0 286) (dahili 1810) Belgegeçer: (0 286) E-posta: URL: Hazreti Đsa zamanında Roma Đmparatorluğu nun en önemli üçüncü kenti olan tarihi Antakya MÖ 300 yıllarında kuruldu ve MÖ 64 e kadar Selucid Đmparatorluğu nun başkenti idi. O yıllarda Antakya da devasa su kemerleri, bir imparatorluk sarayı, bir sirk, bir amfitiyatro, bir forum alanı ve bir büyük koloni bulunmaktadır. Daha sonraki çağda Kudüs ten önce Haçlı Orduları nın son durağı olan Antakya o dönemin yazarlarından anlaşıldığı kadarı ile Akdeniz den şehre gemilerin Asi Nehri yolu ile ulaşımı mümkün olan bir kentti. Aynı zamanda Ölü Deniz Fayından dolayı üzerinde pek çok depremin meydana geldiği ve zaman zaman kent nüfusunun büyük bölümlerinin bu depremlerde kaybedildiği de yapılan araştırmalarla kesinleşmiştir. Tarihi belgelerde belirtildiğine göre, Hatay Anavatan Türkiye Cumhuriyeti ne bağlanmadan önce 1938 de, 5 kazadan (Antakya, Đskenderun, Kırıkhan, Yayladağ (o zamanki adı ile Ordu) ve Reyhanlı (o zamanki adıyla Reyhaniye)) oluşuyordu ve toplam olarak nüfusa sahipti. Akgöl olarak da isimlendirilen Amik Gölü, Reyhanlı, Kırıkhan ve Antakya ilçelerinin ortasında yer alıyordu larda zamanın gençlerinin su kuşları avladığı, balık tuttuğu, avlanmak için gelen turistlere rehberlik yaparak iyi gelir elde ettikleri yıllarda bu gölün üzerine yakın gelecekte bir havaalanı yapılacağı söylense herhalde çok az insan inanırdı. Oysa gerçekten 1963 e kadar çok yakında, Antakya ya 65 km ötede, Đskenderun da, bir havaalanı aktif olarak hizmet veriyordu lerde artık Amik Gölü nü besleyen can damarları (akarsu kaynaklarının) önleri kesilmiş ve göl yavaş yavaş kendini besleyen kaynaklardan mahrum bırakılmıştı. Sonunda göl ovaya dönüştürüldü. Özellikle pamuk açısından verimli olacağı düşünülüyordu. Oysa pamuk, konvansiyonel yöntemlerle yetiştirildiğinde, yetiştirilmesi süresince aşırı su isteyen bir üründür. Bu sadece üründen değil aynı zamanda toprak yapısı ve iklim koşulları nedeniyle de kaynaklanmaktadır. Öte yandan Hatay a iki yandan komşu olan Suriye 1985 de hektar olan sulanan tarım alanını 2002 ye kadar hektara çıkarmıştır. Nüfus bakımından yıllık ortalama %3 büyüyen Suriye hem artan endüstriyel ve kentsel hem de tarımsal su ihtiyacını ana olarak iki kaynaktan sağlamaktadır: Doğu kesiminde Fırat-Dicle, batı kesiminde ise Asi Nehrinden. Suriye kullandığı suyun %87 sini tarımsal sulamada, %9 unu kentsel alanda ve %4 ünü de endüstriyel proseslerde değerlendirmektedir. Hama ve Humus şehirlerinin su ve elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla Rustam ve Hilfay-Mehardoh Barajlarının yapımı tamamlanıp isletmeye alınmış; Kastoun Barajının yapımı planlanmış, Zeyzun Barajı da inşaa edildiği halde 2002 yılında bir selden sonra yıkılmıştır. Suriye topraklarında yer alan Asi Nehri Havzasında %70 oranında buğday ve pamuk yetiştirilmektedir. Bu alan Suriye nin toplam tarımsal alanının %25 ini oluşturmaktadır ancak sulamaya duyulan keskin ihtiyaç dolayısı ile yeraltı su seviyesi yılları arasında ortalama 57 m düşmüştür. 87

88 Aşağı Asi Vadisi nin başlangıcında kurulu olan il merkezinin denizden yüksekliği yaklaşık 85 m dir. Alanının %46 sını dağların oluşturduğu ilde, ovalar % 34 lük bir paya sahiptir. % 97 si kültüre elverişli olan Hatay topraklarının yaklaşık yarısını ekili-dikili alanlar kaplamaktadır. Asi Vadisi, Lübnan Dağlarının kuzeydoğu yamaçlarından başlar ve Lübnan Dağları ile Antilübnan Dağları arasında, geniş Bekaa Vadisini oluşturur. Sonra kuzeydoğu yönünde uzanarak Suriye topraklarına girer. Hama şehrini geçtikten sonra batıya döner, Ansariye Dağları nın doğu ucunda vadi tabanı genişler ve kuzeye döner. Yer yer geniş düzlükler ve bataklıklar oluşturan vadi tabanı, Hatay ili sınırları yakınlarında yeniden daralır. Etun yöresinden Türkiye ye göre Asi Vadisi yaklaşık 30 km Suriye ile sınır oluşturacak şekilde uzanır. Burada vadi, Keldağı nın doğu uzantılarını oluşturan platoların ortasından kuzeye doğru sokulan dar ve derin bir oluk biçimindedir. Asi Vadisi nin tabanı Hatay il topraklarında kuzeybatıya dönüş noktasında birden genişler. Asi ırmağı, Amanos dağları ile Keldağı arasında bir vadi açarak Akdeniz de sonlanmadan önce, yöre kapalı bir havzaydı. Asi ırmağı ve kollarının taşıdığı bütün maddeler, bu kapalı havza yakınında yığıldı. Böylece zamanla Asi Vadisi ve öbür vadilerin tabanları birleşti ve çok geniş düzlükler oluştu. Asi, Karasu ve Afrin vadilerinin dolması ve birleşmesi ile ortaya çıkan bu çok geniş düzlükler, önceleri Amik Gölünü, gölün kurutulmasından sonra da Amik Ovasını oluşturmuştur. Hatay Đlinin topraklarının % 50 si ( hektarı) tarım alanı olup, toprakları bereketli ovalarla kaplıdır. Dörtyol-Erzin-Payas Ovaları, Đskenderun-Arsuz ve Samandağ Ovaları Hatay ın kıyı ovalarıdır. Hatay ın en büyük ovası Amik Ovası olup, hektar büyüklüğündedir. Kabaca Amik Ovası Hatay Đli toplam tarım alanının %44 ü ve Hatay Đli toplam alanının %22 sidir. Amik Ovası, Hatay Đlinin orta kesiminde Asi, Karasu ve Afrin vadi tabanlarının dolmasıyla ortaya çıkan geniş bir düzlüktür. Amik Ovası, kil, kireçli balçık ve kumdan oluşan yaklaşık 60 metre kalınlığında bir alüvyon toprak tabakasıyla örtülüdür. Ovada belli başlı yetiştirilen ürünler; pamuk, buğday ve II. ürün mısırdır. Ayrıca bir miktar arpa, yulaf, ayçiçeği gibi tarla ürünleri ile biber, soğan, bamya gibi sebzeler yetiştirilmektedir. Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta ise Hatay ın nüfus yoğunluğudur. Yaklaşık kilometrekareye 232 kişi olan Hatay ın nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının (85) neredeyse üç katıdır. Đlin toplam nüfusunun bayan kısmı erkek kısmına göre sayı olarak den fazladır. Bu da ildeki aktif erkek nüfusunun iş veya diğer nedenlerden dolayı başka yerlerde bulundukları ve ortalama ömür süresinin erkeklerde daha kısa olması ile açıklanabilir. Đldeki genelde akraba evliliği kaynaklı özürlülük oranı %2 den fazladır ve bu oran Türkiye geneline (%1,8) göre yüksektir. Yukarıda bahsedilen (1938 e ait) nüfus ile bugünkü nüfus arasında tam olarak 50 kişi/km 2 den 232 kişi/km 2 arasında 4,6 katlık bir fark meydana gelmiştir. Başka bir ifadeyle, Tablo 1. Hatay ve Türkiye Nüfus Kıyaslaması Sayım Yılı Hatay Nüfus Yoğunluğu, Nüfus artış hızı, Türkiye nüfus Nüfusu kişi/km 2 artış hızı, , ,640 1, ,103 2, ,062 2, ,868 2, ,746 2, ,102 2, ,605 2, ,808 2, ,148 2, , ,037 2, ,066 1, ,219 1,530 88

89 65 yıl içerisinde nüfus 4,6 kat artmıştır ki bu da kaba (matematiksel) ortalamayla yılda yaklaşık %7 lik bir artışa tekabül etmektedir. Türkiye'de 2003 senesinde yaklaşık bebek doğmuştur. En çok sayıda bebeğin doğduğu iller sırasıyla Şanlıurfa, Konya, Hatay, Diyarbakır ve Samsun seklinde not edilmiş olup; 1 milyon 600 bin nüfuslu Şanlıurfa'nın nüfusu yeni doğumlarla binde 26.6; 2 milyon 300 bin nüfuslu Konya binde 17.7; 1 milyon 300 bin nüfuslu Hatay binde 23.9; 1 milyon 400 bin nüfuslu Diyarbakır binde 22; ve 1 milyon 200 bin nüfuslu Samsun binde 25.4 artmıştır (Radikal, 2004). Bu veri ise doğurganlığın Hatay da ne derece yüksek olduğunu göstermektedir Nufus Nufus yogunlugu Antakya Nufusu Doğrusal (Antakya Nufusu) Nufus ve Nufus Yogunlugu nüfusu Sene Şekil 1. Hatay ve Antakya nüfusları ve nüfus yoğunlukları Hatay Đlinin Türkiye nin tarımsal üretimi içindeki payına baktığımızda; pamuk (kütlü) %10, taze soğan %9, marul (göbekli) %25, maydanoz %40, erik %7, zeytin %5, portakal %18, mandalina %20 ve nar %8 oranıyla ilk sıralarda yer almaktadır. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere yetiştirilmesi boyunca sulamaya ihtiyaç duyulan maydanoz ve marul üretimi ilde oldukça yaygındır. Ancak, Amik Ovası nı tehdit eden en önemli faktörler arasında yer alan aşırı sulama, bilinçsiz tarımsal ilaç kullanımı ve havaalanı ile benzeri medeniyet yapılarının (TIR garajları, yollar, çöplükler, depolar, atölyeler) kurulması Ovayı verimsizleştiren ve topraklarının amaç dışı kullanılması sonucu ana kullanım amacından uzaklaştıran unsurlardır. Hatay da nadasa bırakılan alan (%0,12) Türkiye geneline (%19) göre kıyaslanamayacak derecede küçüktür. Yani il yılda en az bir kez ürün alınan tarımsal topraklara sahiptir. Ekilen-dikilen tarım arazilerinin %22,14 ü meyve bahçeleri, bağlar ve zeytinlikler, %12,7 si ise sebze ekilen topraklardır. Demek ki tahıl ve pamuk ekilen topraklar Hatay da (%65) Türkiye ile kıyaslanabilecek düzeydedir (Türkiye ortalaması %67,5). Hatay da üretilen hayvansal ürünler içinde süt ilk sırayı almaktadır. Hatay ın en önemli hayvansal ürünü olan süt, Türkiye yıllık süt üretiminin % 1,3 ne, et üretimi ise Türkiye yıllık et üretiminin % 1 ne karşılık gelmektedir. Nüfusla kıyaslandığında ildeki ne et ne de süt üretiminin Türkiye nüfusunun %1,8 ine sahip Hatay da verimli şekilde gerçekleştirildiği söylenemez. 89

90 Bir yandan Hatay ili dışından ve içinden, önceden göçer olanlardan, bölgeye yerleştirilen nüfus bir yandan da aşırı nüfus artışı Hatay nüfusunun hızlı artışıyla sonuçlandı ancak bu nüfusunun çoğu tarım ve hayvancılığa bağlı olan nüfusun tarımda mekanizasyonunu beraberinde getirmedi. Öte yandan ticaret bakımından önemli bir yol üzerinde yer almasından dolayı imkanı olan girişimciler TIR veya diğer benzer nakliye araçları edinme yolunu seçtiler. Bu yüzdendir ki ihracatçıların resmi rakamlarına göre Hatay il bazında günümüz istatistiklerine göre Türkiye nin en geniş ikinci TIR filosuna sahiptir. Hatay da taşıt sahibi olanların büyük bir kısmı (üçte birinden fazlası) motosikleti tercih etmektedir. Bu oran (Hatay da %35,87) ise ülke genelinin (%13,16) üç katı civarındadır. Hatay Valiliği de (2006) Hatay ın nakliye sektöründe Đstanbul dan sonra en geniş filoya sahip ikinci il olduğunu belirtmektedir. Hatay daki nakliye şirketlerine kayıtlı 4 binden fazla çekici (TIR) bulunmaktadır. Hatay lı nakliyecilerin en çok ihraç taşımacılığı yaptığı ülkeler sırasıyla Suudi Arabistan, Romanya, Ürdün, Irak, Rusya, Suriye ve Almanya`dır. Ülkemizin gayri safi yurtiçi hasılası içerisinde (GSYĐH) Hatay ili, en büyük katkıyı sağlayan 12. il konumundadır. Nüfus bakımından ise Hatay Türkiye içinde 13. sıradadır. Hatay gerek Đskenderun limanı ve Cilvegözü Gümrük Kapısı ndan yapılan ihracatla, gerekse Akdeniz Đhracatçı Birlikleri kanalıyla ilimiz dışındaki gümrük kapılarından yapılan ihracat ile yılda 1 milyar dolardan fazla ihracat gerçekleştiren iller arasındadır. Kaba bir hesapla, Hatay da kişi başına ihracatın yıllık bazda yaklaşık 800 dolar olduğu ortaya çıkarılabilir. Bu ihracatın önemli bir oranının tarımsal ürünlerden oluştuğundan hareketle ildeki mevcut tarım arazilerinin korunması ve amaç dışı kullanımının engellenmesi yönünde adımlar atılmasının önemi bir kez daha ortaya çıkar. Eski veya yeni, temiz veya kirleten, modern veya baştan savma pek çok TIR bu ilin sınırlarında ve Ortadoğu dan Rusya ya ve Avrupa ya kadar seferlerini gerçekleştirme bu da yanında TIR park yerlerinin, geniş ve pürüzsüz yolların, TIR bakım ve onarım atölyelerinin olmasını gerektirmektedir. Bu da iki alternatifi beraberinde sunmaktadır. Bunlardan ilki taşımacılığın deniz yoluyla yapılması ikincisi ise havayolu ile taşımacılıktır. Hatay da denizcilik, Đskenderun limanı merkez olmak kaydıyla belirli alanlarda önem arz ederse de bunun dışında yüksek kapasiteli bir liman bulunmamaktadır. Đkinci seçenek olan havaalanı zaten Đskenderun da ta 1960 larda mevcuttu ancak günümüz koşullarına göre yetersizdir ve Đskenderun un zamanla gelişmesi ve genişlemesi ile şehir içinde kalmıştı. Artık bu havaalanı, ildeki üniversitenin Sivil Havacılık Yüksek Okulu na ait olduğu belirtilse de, genellikle yürüyüş ve spor yapanların gözde yerlerinden biri niteliğindedir. Bu sırada plancıların aklına Amik Ovası geldi: Gölden bozma ova. Öyle ya, artık Ova da tarım arazisi olma niteliğini (1) tarlaların yavaş yavaş küçülmesi (paylaştırılması); (2) aşırı sulama ve bilinçsiz tarımsal ilaç kullanımı yüzünden verimsizleşme ve (3) çevre yolu ve diğer bağlantı yollarının inşası yüzünden verimli toprakları kaybetme sorunları ile yüz yüze kalıyordu. Bunların üstüne 2001 de yaşanan sel felaketi ve müteakiben 2003 baharında Amik Ovası nda verimli bahar yağışlarından sonra göl aynasının yeniden suyla dolması yüzünden Amik Gölü kısa süreli de olsa kendini tekrar göstermişti. Türkiye nin bir tarım ülkesi ve Hatay da Türkiye nin en önemli tarım topraklarından bir kısmına sahip olduğu halde Türkiye deki toplam traktörlerin sayısının toplam motorlu araç sayısına oranı %11 civarındadır. Ancak Hatay da aynı oran %6,8 dir. Bir başka deyimle, Hatay tarımda mekanizasyon bakımından Türkiye nin gerisindedir. Oysa bir yandan barajlar ve göletler inşa eden bir taraftan da mevcut sulak alanları kurutup tarım arazisi elde etmek yolunda çabalayan dönemin Türkiye si tarımda sanayileşmeye de çalışıyordu. Acaba en başından Amik Gölü nün kurutulmasından kısa bir süre sonra (yaklaşık 30 yıl) buranın hızla betonlaşacağı öngörülmüş müydü? 90

91 Güncel olarak Ova üzerinde bulunan köyler arasında yapılan bir araştırmaya göre komşu köyler açısından bile çevre ve çevre duyarlılığı arasından çok bariz farkların olduğu saptanmıştır. Örneğin, aralarında 3 kilometre uzaklık bulunan iki köyden birisi çıkan evsel katı atıklarını poşetlere doldurup hemen kenarındaki, sadece yağışlı mevsimde bariz şekilde su taşıyan, tahliye kanalına boşaltırken ve bunun normal ve uygulanabilir bir çözüm olduğunu dile getirirken; diğer komşu köy köyün uygun bir yerine evsel katı atıkları depolayacak, etrafı fiziki engellerle çevrili ve kireçlenen bir alanın ihtiyacını fazlasıyla hissettiğini belirtmektedir. Her ne kadar ikinci çözüm kabul edilebilir bir yolsa da geri dönüştürülen 1 ton cam için 100 litre petrol ve 1 ton kullanılmış kağıt için 17 iri ağaç kurtarılmaktadır. Plastiğin ise doğadaki parçalanma suresi 2000 YILDIR. Denize atılan plastik ambalaj malzemeleri 450 yılda (dalgalar ve fiziki aşınmanın da yardımıyla) parçalanırlar. Alüminyum kutuların sudaki parçalanma süresi ortalama 400 yıl civarındadır. Sulak alanların kurutulması ve hidrolojik çevrime başka türden dışarıdan yapılan etkiler (örneğin yer yüzeyine düşen suyun topraktaki infiltrasyonunu azaltan etmenler, kısaca betonlaşma) mikro ve makroklimayı etkilemektedir. Devlet Meteoroloji Đşleri Genel Müdürlüğü tarım yılı verilerine göre Hatay Đlinin tamamı uzun yıllar ortalamasından daha düşük yağış almıştır. Bu da doğal olarak tarımsal ürünlerden çiftçinin daha yüksek verim alması için su girdisine olan ihtiyacını artırmıştır. Kişisel bir görüşmemde Kumlu Belediye Başkanı Sayın Rıfat Akkuyu, 10 yıl önce 57 m de buldukları yeraltı suyunu son yıllarda 140 m de bulabildiklerini belirtmiştir. Hatay da incelenen 59 kuyu arasından özellikle Asi Nehri çevresinde Antakya dan sonraki kuyulardaki su kalitesi sulama suyu bakımından kalitesiz bulunmuştur (Sangün ve arkadaşları, 2007). Hatay'daki 75 bin metrekarelik gölün suyu, 1968'de açılan dört drenaj kanalıyla Asi Nehri'ne boşaltılmasıyla altı yılda kurutulan alanın, çevreye göre altı metre aşağıda kaldığı not edilmiştir (Radikal Gazetesi, 2005). Drenaj kanallarının tıkanması sonucu da ki bunun en büyük sebeplerinden birisi katı atıklardır- en küçük yağmurda dolmakta, hemen hemen her yıl ekili alanlar su altında kalmaktadır. Gölün kurutulmasıyla Hatay ikliminin de değiştiği kaydediliyor (Devlet Meteoroloji Đşleri): yağışlar düzensizleşmesi ve sellerin artması şeklinde. Çeşitli iklim modellerine göre, Türkiye üzerindeki yıllık ortalama hava sıcaklıklarının, 2050 yılına kadar, yalnız sera gazlarındaki artışlar dikkate alındığında, 2-3 C arasında; sera gazlarındaki ve sülfat parçacıklarındaki değişiklikler birlikte dikkate alındığında ise 1-2 C arasında artacağı öngörülmektedir. Uzun yıllardır ilkbahar ve yaz gece hava sıcaklıklarında gözlenen ısınma eğilimleri ve kış yağışlarındaki azalma eğilimleri ile özellikle son yıllarda yaşanan ekstrem sıcaklıklar, yağış yetersizliğine bağlı yaygın ve şiddetli meteorolojik kuraklıklar ve sıklıklarında giderek artış gözlenen taşkınlar ve seller gibi öteki doğal afetler de dikkate alındığında, Türkiye'nin küresel iklim değişikliğine ve onun olası etkilerine karşı çok duyarlı olduğu söylenebilir tarım yılı kuraklık durumu uzun yıllar ortalaması ile kıyaslandığında Hatay Đli, Amik Ovası nın kuzeyinden başlayarak daha kurak, güneyi ise uzun yıllar ortalaması ile benzer bulunmuştur. Amik Ovası nın güneyinin kuraklık durumunun uzun yıllar ortalamasına göre benzer durumda olmasının bir nedeni yaz aylarında denizden karaya doğru esen rüzgarların beraberinde nemi de içermesi, rüzgarların serinletici etkisi ve kısmen Yarseli Barajı nın çevresine mikro ölçekteki etkisi olabilir. Bir yandan hızlı nüfus artışının getirdiği hızla artan konut ihtiyacı, bir yandan gelir düzeyindeki artışla kalabalık yerleşim merkezlerinden uzaklara taşınma ihtiyacı, bir diğer yandan artan trafiğe cevap vermek için tarımsal alanların yola dönüştürülmesi ve eskiden göl olan bölgeye bir havaalanının yapılması, tarımsal alanların kaybına yol açmakla beraber, Hatay ın tarımsal üretiminde yüksek oranda bir düşmenin söz konusu olmadığı bir gerçektir. Bunun ana nedenleri artan tarımsal sulama, artan seralar, üretim tekniklerindeki gelişmeler, 91

92 artan ve genellikle kontrolsüzce yapılan insektisid ve pestisid uygulamaları şeklinde sıralanabilir. Aslında Hatay ın ortasından geçen Asi Nehri sadece fiziksel bir kaynak olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü insan ve çevre sağlığı su ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Nitekim Sağlık Bakanlığı verilerine dayanarak ishal oranının Hatay Đl genelinde Türkiye ile kıyaslandığında daha yüksek gerçekleştiği saptanmıştır. Sadece, döneminde Hatay da teşhis edilen ishal vakasının Türkiye deki toplam ishal vakasına oranı ortalama 0,0283 olarak hesaplanmıştır. Oysa Hatay ın Türkiye nüfusu içindeki payı 0,018 (başka bir ifadeyle %1,8) civarındadır. Basilli dizanteri vakaları da Hatay da yüksektir. Örneğin 2000, 2001, 2002 ve 2003 yıllarında Hatay daki basilli dizanteri morbidite oranları (yüzbinde olmak kaydıyla) sırası ile 1,7; 12,9; 2,4 ve 3,8 olarak bildirilmiş (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2005) bu rakamlarda aynı yılların basilli dizanteri Türkiye ortalaması olan 1,6; 1,95; 1,5 ve 0,63 morbidite değerlerinden yüksek bulunmuştur. Özellikle 2001 yılındaki durum dikkat çekicidir. Ayni yıl Mayıs ayı içinde Antakya da sel olduğunu belirtmekte fayda vardır. Yani Hatay su ile bulaşan hastalıklar, özellikle ishal ve basilli dizanteri yönünden problemli olan bir ilimizdir. Hatay il çapında kaydedilen ishallerin Türkiye deki tüm ishal vakalarına oranı arasında %2,6; %2,55; %3 ve %2,8 olarak gerçekleşmiştir. Bu da ildeki içme ve kullanma sularındaki olumsuz durumu belirtmektedir. Gerek Amik Ovasının ortasından geçen Asi Nehri nin Haziran-Eylül ayları boyunca tarımsal sulama amacıyla yoğun kullanımı ve yer yer su birikintileri dışında akışa izin vermeyecek derecede setlerle üzerine gem vurulması gerekse tarım yoğun periyot boyunca tarımsal ilaç ve gübrelemenin aşırılığı uzun geçen kurak mevsim (yaklaşık gün) sonunda meydana gelen ilk yağış (genellikle her yılın Eylül ayının birinci veya ikinci haftası içinde meydana gelmektedir) beraberinde aşırı bir kirliliği de taşımaktadır. Đşte tatlı su balıklarının ya aniden gelen akıntıya dayanamayıp ya da (ilk yağışla meydana gelen akışla) suda çözünmüş olarak veya katı tanecikler üzerinde taşınan kimyasalların bünyeleri üzerinde meydana getirdiği toksik etkiye dayanamayıp veya her iki etkenin beraberce etkileri sonucu canlılar ve doğal çevrenin dengesi açısından hazin sonuçlarla noktalanmaktadır. Her ne kadar Asi Nehri tarımsal sulama için aşırı derecede kullanılıyorsa da bu su yeterli olamamaktadır. Gerek sulama kanallarına uzak gerekse Asi Nehri kıyısında yer alsa da Asi Nehri üzerinde Amik Ovası nın alt havzasında (bölgelerinde) kalan tarımsal alanlarda yeraltı su kuyuları olmazsa olmazlardandır. Ancak bu kuyularda her sene su seviyesi biraz daha düşmektedir. Bu da ilk yatırım ve enerji maliyetlerini gün geçtikçe artırmaktadır. Akılcı olan ise tarımsal sulamanın, evaporasyonun minimum düzeylerde olduğu serin saatlerde (gece veya sabaha karşı) yapılması, tasarruflu sulama sistemlerinin kullanımına başlanması ve etkin bir şekilde uygulanması ve aşırı sulamadan (toprak su doygunluğuna kavuşuncaya kadar değil) kaçınılmasının çiftçilere öğretilmesidir. Bakteriyolojik, kimyasal ve fiziksel bakımdan incelenen içme ve kullanma sularında Hatay da problemler olduğunu söylemek mümkündür. Sağlık Bakanlığı nın yaptığı analizlerin sonuçlarına göre döneminde, kimyasal bakımdan kullanmaya uygun olan sular Hatay da yıllara göre sırasıyla %57; %57; %62; 71% ve 62% olarak tespit edilmiştir. Bu değerlerin hepsi aynı dönemi kapsayan Türkiye ortalamasından düşüktür. Türkiye de kimyasal bakımdan kullanıma uygun olmayan sular aynı dönemde %76; %74; %79; 78% ve %78 olarak saptanmıştır. Mikrobiyolojik bakımdan kullanılması uygun olan sular ise Hatay da döneminde sırasıyla %78; %73; %70; %62 ve %81 olarak saptanmış; bu rakamların bazıları Türkiye ortalamasından yüksek bulunmuştur. Türkiye de aynı dönemde mikrobiyolojik açıdan kullanıma uygun olan sular %77; %76; %78; %85 ve %79 olarak rapor edilmiştir. 92

93 Yani 2001, 2001 ve 2003 Hatay su durumu, Türkiye ye göre kullanımda mikrobiyolojik açıdan daha vahim durumdadır. Hatay da halk sağlığı açısından önem kazanan bir diğer sorun da gıda maddeleri (özellikle gıda maddelerindeki kimyasal bakımdan) kirliliğidir. Hatay il çapında yılları arasında analizi yapılan gıda maddelerinin sırasıyla %81; %81; %35; %89 ve %21 i kimyasal olarak tüketime uygun bulunmuştur. Bu oranlar Türkiye için %88; %87; %86; %92 ve %86 oranında gerçekleşmiştir. Yani rapor edilen son 5 yıl içinde Hatay da güvenli gıda oranı Türkiye ye göre daha düşüktür. Bu da halk sağlığı konusunda daha sıkı denetimlerin yapılması sonucunu doğurmaktadır. Sorun sadece su ve gıda güvenliğinden kaynaklanmamaktadır. Türkiye Đstatistik Kurumu 2000 rakamlarına göre Hatay da ev içinde tuvalet, banyo, mutfak ve borulu su bulunma oranları sırası ile %79; %90; %92 ve %86 civarındadır. Oysa aynı rakamlar Türkiye geneli için %82; %94; %95 ve %89 dur. Bu da yaşam yeri ve kalitesi açısından Hatay ın Türkiye geneline nazaran daha dezavantajlı olduğunun bir göstergesidir. Zaman zaman çevre sağlığı konusunda ne derece duyarsız olduğumuzu gözler önüne seren pek çok örnek mevcuttur. Ocak 2006 da Asi Nehri boyunca yapmış olduğum örneklemede nehre gelişigüzel kurban edilen hayvan üyelerinin atıldıklarına şahit oldum. Oysa bu olaydan daha bir kaç hafta önce Kurban Atıklarının Yönetmeliği yürürlüğe girmişti. Bu ise kuralın olduğu ancak işletilemediği bir durumu belirtmektedir. Asi Nehri piranhalara ev sahipliği yapan bir su kaynağı olsaydı, sanırım piranhalar için oldukça hoş bir bayram geçecekti. Asi Nehri üzerinde Antakya şehir merkezinin yaklaşık 10 km kuzeyindeki Narlıca Köprüsü nde gerçekleşen kurban atıklarının gelişigüzel nehir kenarına atılması duyarsızlığımızı gözler önüne sermektedir. Bu bakımdan en azından gelecek senelerde kurban atıklarının bir çukur açılarak ve bu çukurun olabildiğince geçirimsiz ve bozunmaya imkan verecek şekilde dizayn edilmiş olmasına özen gösterilerek buraya gömülmesi herkese salık verilmesi gereken bir noktadır. Akut üst solunum yolları enfeksiyonları, akut faranjit, akut tonsilit ve akut bronşitte de Hatay daki vakalar Türkiye ortalamasına göre yüksektir. Sırasıyla döneminde akut üst solunum yolları hastalıklarının Hatay daki vaka sayısının tüm Türkiye deki vaka sayısına oranı %2,3; %2,1; %2,4 ve %2,3 olarak gerçekleşmiştir. Akut farenjitte oran %3,1; %2,7; %3 ve %2,5 olarak saptanmış olup tüm bu rakamlar Hatay ın Türkiye nüfusuna oranı olan %1,8 den yüksektir. Akut tonsilitte oran %2,5; %2,4; %2,7 ve %2,5 olarak hesaplanmış olup tüm bu rakamlar Hatay ın Türkiye nüfusuna oranından yüksektir. Akut bronşitte oran %2,7; %2,3; %3,2 ve %2,7 olarak saptanmıştır. Uyuzda da durum aynıdır. Hatay da uyuz oldukça yüksektir arasında ildeki uyuz vakalarının tüm Türkiye deki uyuz vakalarına oranı %4,2; %3,1; %4,6 ve %4,7 olarak gerçekleşmiş olup genel olarak uyuz vakalarında bir artış olduğu söylenebilir. Asi Nehri havzasının Türkiye nin toplam alanına oranı yaklaşık olarak %1 dir. Yani havza olarak %1 lik alana sahip Nehir nüfus olarak %1,8 lik bir oranın habitatıdır. Diğer nehirlerle kıyaslandığında ise su verimi düşüktür: Türkiye nin toplam suyunun 6 sı. Bu da daha kurak olan bir bölgeden doğarak daha çok suya ihtiyacı olan alanları sulamasından kaynaklanmaktadır. Bu noktadan hareketle havza bazında bir değerlendirmenin yapılması gerekmektedir. Bu ise sınıraşan sularda suyun tek bir elden yönetilemeyeceğini, ortak anlaşmaların sürdürülebilir su kullanımı bakımından elzem olduğunun gerekliliğinden ortaya çıkar. Bu bölümden çıkarılacak sonuç, Asi Nehri havzasının Türkiye kısmında mevcut bulunan sorunların suyun tarımsal sulama amacıyla aşırı tüketimi, su kalitesinde bozulmalar, nehrin ve nehir kollarının katı atık deponi sahası olarak görülmesi ve havzadaki değerli tarım arazileri üzerindeki kontrolsüz yapılaşmadır. Bu sorunlara ilave olarak düşük orandaki 93

94 sanayileşmeden ve trafik kaynaklı kirlenme de havzayı negatif yönde etkileyen faktörler olarak sayılabilir. Deniz kirliliği de ele alınması gerekli bir konudur. Denizler yalnızca karasal kaynaklardan değil birtakım yerlerde denizel kaynaklardan da kirletilmektedir. Daha etkin bir deniz kirliliği kontrolü mekanizmasının kurulması ve işletilmesi gerekmektedir. Đskenderun Limanı ve Asi Nehri nin ağzında kirlenmeler daim barizdir. Üstüne üstlük 2004 de Ulla Gemisi Đskenderun Körfezi nde batmıştır. Her ne kadar bu batığın bölgede kimyasal ciddi bir kirlenme tespit edilmemişse de (Sangün ve Özdilek, 2007) artan körfez trafiği, körfezde ciddi sorunlar oluşturabilecek potansiyeldedir. Özdilek ve arkadaşları (2006) Asi Nehri ağzının, ölçümü yapılan kumsallar arasında dünyada katı atıklar bakımından en kirli ikinci kumsal olduğunu göstermişlerdir. Bu ise Asi Nehri nin bir kirlilik kaynağı olarak ne derece önem kazandığının altını çizmektedir. Nehir dostu insanların yetiştirilmesi gerekmektedir. Nehre atılan her atık sonunda gene deniz aracılığı ile kumsala ve insanlara kusulmaktadır. Yani atıklar sadece yer değiştirmekte ancak yok olmamaktadır. Su Sorununa Uluslararası Bir Bakış: Sınıraşan-Sınırçizen sulardan Asi örneği Aşağıdaki tabloda Asi Nehri Havzası üzerinde yer alan Lübnan, Suriye ve Türkiye nin nehir havza alanları, nehrin kaç kilometresinin topraklarından geçtiği ve genel özellikleri verilmektedir. Aslında sınır aşan sular açısından en basit yöntemle ya nehir uzunluğu veya nehir havza alanı baz alınarak nehir suyunun nehri paylasan ülkeler arasında nasıl paylaşılacağı hesaplanabilir. Burada nehir uzunluğuna göre, halihazırda Lübnan ile Suriye arasında ikili bir anlaşma olmasına rağmen, Lübnan Asi Nehri nde hakkına düşenden daha az su kullanmaktadır. Ancak söz konusu olan rakam kaba hesaba göre kendisine düşenden çok da farklı değildir. Tablo 4 de ülkelere göre hesaplanan su hakları özetlenmiştir. Asi Nehri yanında verilebilecek başka bir örnek Afrin dir. Afrin, Türkiye den doğar, Suriye de yol kat ettikten sonra Reyhanlı nın hemen kuzeyinden tekrar Türkiye ye girerek Asi Nehri ne akar. Afrin in Türkiye den Suriye ye girdiğinde akıttığı ortalama debi 0,19 m 3 /s olup Suriye den tekrar Türkiye ye girdiğinde ortalama debisi 0,25 m 3 /s dir. Yani Afrin debisi bu yolculuğunda debisini yaklaşık %32 arttırmıştır. Aynı rakam Asi Nehri için de uygulanabilir. Nehir uzunluğu, Tablo 2. Asi Nehri Paydaş Ülkelerine ait bazı hidrolojik veriler Ülke Havza alanı, Ortalama Ortalama debi, m 3 /s km 2 km yağış, mm/yıl Lübnan ,4 Suriye ~ 17 Türkiye ,5 (14,3 Demirköprü son 10 yılın ortalaması) 94

95 Asi Nehri Debisi, m 3 /s Gereken debi Lübnan Türkiye 0 Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ocak Mart Nisan Haziran AYLAR Temmuz Aylar Eylül Ekim Şekil 2. Asi Nehri Lübnan çıkış ve Türkiye ye giriş aylık debileri Lübnan ve Türkiye de Asi Nehri debisinin aylara göre değişimi Şekil 2 de verilmektedir. Lübnan da aylık ortalama akışın daha homojen olmasına rağmen Türkiye de ne derece heterojen olduğunun altı çizilmelidir. Lübnan da aylık maksimum debinin minimum debiye oranı 1,82 iken Türkiye de (Demirköprü) bu oran 15,43 dür. Bir diğer önemli husus ise Lübnan da Asi Nehri debisi en çok yaz aylarında (Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz) gözlemlenmekte iken Temmuz ayında Demirköprü de debi yıllık minimumdadır. Şekil 2 de kırmızı renkle gösterilen gereken debi Haziran-Kasım aylarında yaklaşık 15 m 3 /s olacak şekilde tutturulabilirse Asi Nehri nin üzerindeki Demirköprü den yıllık 596 milyon m 3 su geçmesi gerekir. Oysa gerçekte son 10 yılın ortalamasına göre 450 milyon m 3 geçmektedir. Bu iki rakam arasındaki fark %32 civarındadır. Aşağıda tartışıldığı üzere bu sağlanabilecek bir hedeftir. Asi Nehri nde Lübnan ve Türkiye (Demirköprü) aylık debiler ve karsılaştırmalar bir tablo halinde Tablo 3 de verilmektedir. Temmuz ayı başta olmak üzere Haziran-Eylül (bu aylar dahildir) ayları arası Asi Nehri debisinin Türkiye de ne derece düştüğü barizdir. Bu da ana olarak bu aylardaki yağış düşüklüğünden ve Suriye de aşırı su kullanımından kaynaklanmaktadır. Tablo 3. Asi Nehri nin Lübnan da ve Türkiye de (Demirköprü) aylık ortalama debisi. Yer Aylık ortalama debi, m 3 /s O S M N M H T A E E K A Lübnan 12,1 13,2 16,4 20,2 20,8 20,9 19,8 17,1 17,3 13,8 13,0 11,5 Türkiye 27,1 32,5 24,6 22,2 16,5 8,61 2,11 3,50 4,12 7,13 8,52 14,8 Fark 15,0 19,3 8,20 2,0 4,3 12,3 17,7 13,6 13,2 6,67 4,48 3,30 Kalın rakamlarla belirtilen değerler negatif farkı belirtmektedir. Tablo 4. Havza alanına ve nehir uzunluğuna göre ülkelere düşen su hakları Ülke Havza alanı, km 2 (ve % si) Yıllık düşen su hakkı, milyon m 3 Nehir uzunluğu, km (ve %) Yıllık düşen su hakkı, milyon m 3 Lübnan (%12) (%12) 58 Suriye (%68) (%65) 312 Türkiye (%15) (23%) 110 Toplam

96 Bir başka yaklaşım da Asi Nehri yıllık akışının toplam uzunluğuna bölünerek verimin hesaplanmasıdır. Yıllık 480 milyon metreküp su akıtan Asi Nehri, kilometre uzunluğu başına 1,2435 milyon metreküp verime sahiptir. Burada açıklanması gereken bir durum paydaş ülkeler bakımından su veriminin sabit kabul edilmiş olduğudur. Aslında durum böyle değildir. Türkiye de Asi Nehri verimi Suriye ye göre Afrin ve Karasu dan ve diğer dağ derelerinden (Büyük Karaçay, Küçük Karaçay ve Harbiye Suları ile diğer akarsu kaynakları) dolayı daha yüksektir. Ancak sadece Asi Nehri ana kolunu hesaba katarak bu verim kullanılabilir. Bu değerden yola çıkarak, Türkiye nin yıllık ( ) 112 milyon metreküp su alması gerektiği sonucuna varılır. Bu rakam Suriye nin Türkiye ye Asi Nehri nden vermeyi planladığı yıllık 25 milyon metreküp su hakkından yaklaşık 4,5 kez fazladır. Yani hem havza alanı ve nehir uzunluğu, hem de nehir su verimi açısından Türkiye nin hak ettiği su miktarı Suriye nin Türkiye ye salmayı planladığı su miktarından 2,9 ila 4,4 kat fazladır. Yukarıda da bahsedildiği üzere Afrin için geçerli olan durum Asi Nehri için de uygulanabilirse Suriye nin Türkiye ye vermesi gereken ortalama debi yaklaşık 18,6 m 3 /s olarak hesaplanır ki bu da yıllık bazda Asi nin Türkiye ye girdiğinde 590 milyon metreküp su akıtmasını gerektirir. Yani Suriye su haliyle Asi den Türkiye ye verdiği suyu 451 milyon m 3 den 590 milyon m 3 e çıkarmalıdır. Bu da yaklaşık %30 luk bir artışa tekabül etmektedir. Bu nehrin ekolojik dengesi için gereklidir. Peki bunun sağlanması neye bağlıdır? Ana faktörler olarak tarımda daha az ve verimli sulama ile yaklaşık %40 su tasarrufu sağlanması ve evaporasyonu azaltan alternatif sulama yöntemleridir (Greven ve arkadaşları, 2005). Bu yolla hem Suriye hem de Türk çiftçisi kazanacak ve Asi Nehri nin ekosistemi daha az etkilenecektir. Suriye inşaa etmekte olduğu barajlarla Türkiye ye yılda sadece 25 milyon metreküp su vermeyi planlamakta olduğu yukarıda belirtilmişti. Ancak, Türkiye Asi Nehri nde hem nehir uzunluğu hem de havza alanı bakımından ikinci büyük paydaştır. En azından Suriye nin Haziran-Kasım ayları boyunca Asi Nehri nden Türkiye ye saldığı debiyi ekosistem koruması açısından artırması gerekmektedir. Yukarıda Şekil de gösterilen nehirde en azından 15 m 3 /s lik ortalama debiyi korumak açısından aylara göre Suriye nin Haziran, Ekim ve Kasım aylarında yaklaşık 7 m 3 /s lik fazla debiyi ve Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında yaklaşık 11 m 3 /s fazla debiyi salması gerekmektedir. Bu ise Suriye nin gerektiğinden fazla suladığına inandığım Asi Nehri Havzası nda yer alan tarımsal alanların daha etkin ve verimli sulama araçları kullanılarak sulanması ile mümkün olacaktır. SON SÖZ: Ekolojinin 4 prensibini hatırlatmakta fayda vardır: 1. Her şey diğer şeylerle bağlantılıdır (Zincir gibi), 2. Her şey bir yere gitmek zorundadır (Başka yerlerde çalışan Hataylılar örneği), 3. Doğa en iyisini bilir (nehir kendi yolunu çizer), 4. Hiçten hiçbir şey gelmez ( doing nothing yani hiçbir şey yapmadan beklemek burada bir opsiyon olamaz). Kaynakça 1. Hatay Valiliği Resmi Đnternet Sitesi 2. Türkiye Đstatistik Kurumu Resmi Đnternet Sitesi 3. UNESCO TUR kodlu proje raporu (hazırlanma aşamasındadır). Hasan Göksel Özdilek ve Yakup Bulut (Proje Yürütücüleri) (2006). 4. Yoffe, S. Wolf, A.T., Giordano, M. Conflict and Cooperation of International Freshwater Resources: Indicators of Basins at Risk. Journal of the American Water Works Association, October 2003, (2003). 5. Hatay Đli Tarımsal Master Planı, Temmuz Hatay Tarım Đl Müdürlüğü, 243 sayfa (2004). 96

97 6. Hatay Đl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Hatay Çevre Durum Raporu, (2003). 7. Radikal Gazetesi haberi (29 Ağustos 2004 tarihli) Internette mevcut 8. Radikal Gazetesi haberi (9 Ekim 2005 tarihli) Internette mevcut 9. Özdilek, H.G., Yalçın-Özdilek, S., Ozaner, S., Sönmez, B. Impact of accumulated beach litter on Chelonia mydas L (green turtle) hatchlings of the Samandag Coast, Hatay, Turkey Fresenius Environmental Bulletin, 15 (2): (2006). 10. Sangün, M.K. ve Özdilek, H.G. Assessment of Sea Water Quality Around Sunken MV Ulla Ship on Iskenderun Bay, Hatay, Turkey. Asian Journal of Chemistry, 19, 1 (in press in 2007). 11. Sangün, M.K., Özdilek, H.G., Ödemiş, B. Determination of Groundwater Quality in Hatay Province, Turkey. Asian Journal of Chemistry, 19, 1 (in press in 2007). 12. Greven, M., Green, S., Neal, S., Clothier, B., Neal, M., Dryden, G., Davidson, P. Regulated Deficit Irrigation (RDI) to save water and improve Sauvignon Blanc quality. Water Science and Technology, 51 (1): 9-17 (2005). 97

98 YAŞAYAN FOSĐLLER DENĐZ KAPLUMBAĞALARI (CHELONIA MYDAS VE CARETTA CARETTA) Yard. Doç. Dr. Şükran Yalçın-Özdilek Çanakkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Anafartalar Yerleşkesi, Çanakkale Bundan yaklaşık ,5 milyon yıl önce Mesozoik zamanın Kretase döneminde ilk fosillerine rastlıyoruz günümüz deniz kaplumbağaları familyasına ait bireylerin. Bu dönemde 31 cinsle (Nicholls, 1997) en fazla tür çeşitliliğine sahip olan Chelonioid deniz kaplumbağaları kretase yok oluşundan sonra günümüzde sadece iki familya ve sekiz tür ile temsil edilmektedir (Lutz & Musick 1997). Bunlar Caretta caretta, Chelonia mydas, Chelonia agassizii, Eretmochelys imbricata, Dermochelys coriacea, Lepidochelys kempi, Lepidochelys olivacea, Natator depressus türleridir. Deniz kaplumbağaları sürüngenler sınıfında yer alırlar ve yaşamlarının büyük çoğunluğunu denizlerde geçirirler. Akciğer solunumu yaptıklarından soluk almak üzere su yüzüne çıkar, sonra beslenmek için dalışa geçerler. Sekiz deniz kaplumbağası farklı besinlerle beslenmeye adapte olmuştur. Mesela Ch. mydas deniz çayırları, C. caretta balık, kabuklu vs. ile beslenir. Hepsinin ortak özelliği ise genellikle çok iri olmaları yaklaşık ( kg) ve yumurta bırakmak için kumsalların gelgit düzeyinin üst kısımlarında kum içinde açtıkları yuva çukuruna yaklaşık 100 kadar yumurta bırakmalarıdır. Genel olarak tropik ve subtropik sularda yaygın olan deniz kaplumbağalarından sadece C. caretta ve Ch. mydas türüne ait bireyler Akdeniz kumsallarında yuva yaparlar. C. caretta bireyleri özellikle Türkiye den başka Yunanistan, Kıbrıs, Suriye, Mısır, Đsrail, Libya, Lübnan, Tunus ve Đtalya sahillerine de yumurtalarını bırakırlar (Geldiay vd. 1982, Baran ve Kasparek 1989, Broderick ve Godley, 1996, Yerli ve Canbolat 1998a,b, Margaritoulis 1998, Canbolat, 2004, Türkozan vd. 2003). Türkiye de C. caretta bireyleri yumurta bırakmak üzere daha çok Batı Akdeniz, C. mydas bireyleri ise daha çok Doğu Akdeniz kumsallarını tercih ederler (Yerli ve Canbolat 1998a,b). Hatay Kumsalları C. caretta yuvalama alanı olarak Türkiye nin batısındaki kumsallara göre öncelikli bir alan olmasa da C. mydas türünün tüm Akdeniz deki en önemli üç yuvalama alanlarından birini oluşturur (Baran ve Kasparek 1989, Kasparek vd. 2001). Hatay ili içinde yer alan Amanos dağlarının batı ve kuzey batı eteklerinin Akdeniz ile buluştuğu kesimlerde yer alan kumullar deniz kaplumbağaları için iyi birer yuvalama alanı oluştururlar. Hatay kumsallarında belirlenen başlıca yuvalama alanları ve özellikleri 1. Çevlik, Samandağ: Yaklaşık 5,5 km uzunluğunda olan bir sahildir. Yerli ve ark. (1997) tarafından plaj ve hareketli kumul zonunun genişliğinin m arasında değiştiği bildirilmektedir. Bu bölgede hareketli kumulların bittiği sınır boyunca kıyıya paralel bir karayolu bulunmaktadır. Bölgenin kuzeydeki yaklaşık 2 kilometrelik bölümünde bol miktarda yerleşim birimi ve Çevlik Limanı ile Bizans döneminde kullanılan antik liman kalıntıları bulunmaktadır. Böylece turizm diğer sahillere göre bu bölgede daha gelişmiştir. Geriye kalan yaklaşık 3,5 kilometrelik bölüm üzerinde fazla bir yapılaşma yoktur ve bu bölgedeki kumsalın arkası daha çok tarım arazisi olarak kullanılmaktadır (Yerli vd., 1997). Şeyh Hızır Kumsalı na göre kaplumbağalar tarafından yuva yapmak üzere daha az tercih edilen kumsaldır. 2. Şeyh Hızır, Samandağ: Yaklaşık 4,1 km uzunluğunda, Şeyhızır Türbesi ile Asi nehir ağzı arasında kalan bölgedir. Erol (1963) yaptığı çalışmasında bu bölgenin m genişlikte olduğunu bildirmektedir. Ozaner (1993a,b), Asi Nehri nin kuzeyinde kalan kesimin, arasındaki 17 yılda 15 m kadar genişlediğini fakat yılları arasındaki ikinci 17 yıllık dönemde kıyının aynı kesiminde yaklaşık 30 m kadar ve yılları arasında da metrelik yeni bir erozyon görüldüğünü bildirmektedir. Yerli vd. (1997) Şeyh Hızır Türbesi nden Çevlik Balıkçı Barınağı na kadar uzanan bu kumsalın genişliğini kuzeyde 105 m ve güneye inildikçe metre olarak kaydetmişlerdir. Kumsalın bugünkü genişliği verilen bu değerlerden 98

99 daha düşük görünmektedir. Ozaner (1996) kumsalın Deniz Mahallesi nden Çevlik Balıkçı Barınağı na kadar uzanan yarıdan fazla bölümünün yoğun bir şekilde yapılaştığını, kumsalda eğimin bozulmuş olması nedeniyle yer yer ıslak zeminlerden oluşan sert zonlar görüldüğünü, bu kısımlarda deniz kaplumbağası yuva denemelerinin nadir olduğunu ve Samandağ Kumsalları nda erozyonun 3 ile 14 m arasında değişmekte olduğunu bildirmektedir. Bu bölgede 1988 Temmuz ayında yapılan ilk sistematik araştırmada 52 Ch. mydas izi bulunmuş bunlardan 13 ünün yuva olduğu saptanmıştır (Baran & Kasparek, 1989) araştırmasında ise Asi Nehri Güneyi nden Şeyh Hızır Türbesine kadar uzanan 5 km lik kumsalda Haziran Eylül ayları arasında yapılan çalışmada 319 Ch. mydas çıkışı tespit edilmiş olup bunlarda 113 çıkışın yuvalama ile sonuçlandığı ve yuva yoğunluğunun 23 yuva/km olduğu saptanmıştır. (Yerli & Demirayak, 1996). Bu kumsalda 2001 ve 2002 yıllarında yapılan izleme çalışmalarında sırasıyla 84 iz 20 yuva ve 164 iz 92 yuva kaydedilmiştir (Yalçın, 2003). Sadece Şeyh Hızır Türbesi yakınlarında yerleşim birimleri yoğun olarak bulunmakta, türbeden nehir ağzına gidildikçe kumsalın arkasındaki yerleri geniş tarlalar işgal etmektedir. Diğer kumsallarla karşılaştırıldığında kaplumbağaların yuva yapmak üzere en çok tercih ettikleri bir bölgedir. 3. Meydan, Samandağ: Yaklaşık 4,4 km uzunluğunda, Asi nehir ağzı ile Sabca Burnu arasında kalan bir bölgedir. Bu bölgede bir tatil sitesi olup, Şeyh Hızır Sahili ne nazaran turizm açısından daha kalabalık bir bölgedir. Yerli vd. (1997) tarafından deniz tarafından esen şiddetli rüzgarların oluşturduğu kum fırtınaları nedeniyle bu alanın yazlık konut için uygun olmadığı bildirilmektedir. 4. Çevlik (Samandağ) - Arsuz (Đskenderun) Bölgesi: Bu bölgede Samandağ da olduğu gibi uzun tek parça bir sahil yerine küçük kumsallar dizisi bulunmaktadır. Yalçın Özdilek & Sönmez (2006) 2003 üreme sezonunda bu alanda çeşitli büyüklüklerde altı kumsal belirlemiş, bunlardan özellikle Tr-H-1, Tr-H-3 ve Kale kumsallarının diğerlerine göre daha önemli olduğunu belirlemişlerdir. 5. Đskenderun Körfezi Kıyıları: Amanoslar Yumurtalık sahillerine kadar olan bölgedir. Bu bölgede küçük kumsallar dizisi bulunmaktadır ve bu bölgeler de muhtemelen yuvalama alanları olabilir. Arsuz ve Đskenderun bölgesi kıyıları ile ilgili bölge sakinlerinden zaman zaman ölü ve/veya canlı kaplumbağalara rastlanıldığına dair veriler alınmaktadır. Ancak bu bölgede bugüne kadar Akdeniz herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Şekil 1. Amanos Dağlarının batı ve güneybatı etekleri deniz kaplumbağalarının önemli yuvalama alanlarından biridir. Deniz Kaplumbağalarının Yaşam Döngüleri Deniz kaplumbağaları her üreme sezonu (Nisan ve Mayıs) çiftleşirler. Erkekler kumsala yakın yerlerde dolaşırken, dişi bireyler yaklaşık 15 gün aralıklarla bir sezonda (Mayıs-Ağustos) birkaç kez yuva yaparlar. Her karaya çıkış yuva ile sonuçlanmayabilir. 99

100 Hangi kaplumbağaların karaya çıktıkları ve yuva yapıp yapmadıkları kumsalda bıraktıkları izlerden anlaşılır. C. mydas türü bireylerinin kumda bıraktığı izler ön üyelerini birlikte öne attıkları için simetrik, C. caretta türü bireylerinin kumda bıraktığı izler ise ön üyelerini eş zamanlı kullanmadıklarından dolayı asimetriktir (Pritchard & Mortimer, 1999). Kaplumbağalar uygun yuva yeri bulunca ön ve arka üyelerini kullanarak önce bir gövde çukuru oluşturur, sonra arka üyeleri yardımıyla C. caretta bireyleri yaklaşık cm, Ch. mydas türü bireyleri ise cm derinlikteki yuva çukuru kazarlar. Her bir yuvaya yaklaşık yumurta bırakılır, yuva çukur gene arka üyeler kullanılarak özenle kapatılır. Ch. mydas bireyleri C. caretta bireylerine göre gövde çukurunun üzerini daha fazla kum ile örter. Yaklaşık 2-4 saat sürebilen yuva yapma işlemi bitince anaçlar denize döner. Yaklaşık 2 ay sonra yavrular yumurtadan çıkarak yuvayı terk etmeye başlarlar. Bu kuluçka süresince yumurtalar değişik tehditler altındadır. bu yuvalardan çıkan yavrular (Temmuz-Ekim) ay ışığı veya denizin parıltısı sayesinde denize doğru giderler. Ancak daha kuvvetli başka ışık bulurlarsa yanlış yöne gidebilirler. Yumurtadan çıkan yavruların plastron kısmında embriyo kesesi henüz absorbe olmamıştır. Yavru kumsalda hareket ederken kesenin kuma sürtünmesi ile kese yavaş yavaş absorbe olur, bu esnada hayvanın bağışıklık sistemi güçlendiği gibi, denize ulaştığında predatörler için cezp edici kan kokusunu taşımaktan da kurtulmuş olur. Bir varsayıma göre; bu aşamada kumdan aldıkları kimyasal bilgileri hafızalarına kaydeden yavrular yaklaşık yıl sonra ergin hale geldiklerinde hafızalarındaki bilgilere göre üremek için dünyaya geldikleri kumsala tekrar dönüyorlar. Bu yüzden her ne kadar yumurtadan çıkan yavrular çeşitli yoldan çıkarıcı faktörlerin etkisiyle yapay ışık vs. denize doğru yönelemeseler dahi deniz kaplumbağalarını elle toplayıp doğrudan denize göndermek doğru değildir. Yengeç, kuş, köpek, tilki, insan vs. gibi tehditler yuvayı terk eden yavruların denize ulaşmalarına engel olabilir. Hele bir de yolları üzerinde katı atıklar varsa onlara engel olarak predatörlere yem olma olasılıklarını arttırır. Denize ulaşan yavru, karın (abdomen) kısmında besin maddesi (vitellüs) olarak kullanmak üzere depoladığı yağ nedeniyle dalamaz ve iki hafta kadar yüzeyde dolaşır. Bu nedenle bu esnada kuş ve balık gibi parçalayıcıların (predatörlerin) yemi olurlar. 100

101 Hayatta kalanları başka maceralar beklemektedir. Erginleşene kadar geçecek olan bu dönem kayıp yıllar olarak bilinir, çünkü yıl süren bu süre boyunca genç safhada ve gerekse ergin safhada balıkçılık, trol avcılığı, hastalık, kirlilik ve sürat motorları gibi değişik tehlikeler her zaman kaplumbağalar için birer tehlike olmaktadır. Şekil 2. Deniz kaplumbağalarının yaşam döngüleri ( den değiştirilerek) Đribaş deniz kaplumbağaları (Caretta caretta) C. caretta bireylerinin evciğinin üst kısmı karapaks olarak adlandırılır ve kırmızımsı kahverengi, evciğin karın kısmı ise plastron olarak adlandırılır ve koyu kahveden sarımsı renge değişiklik gösterir. Karapaks kalın ve iyi kemikleşmiştir. Beş çift costal, ve beş vertebral plaka içerir. Ağırlıkları kg kadar olabilir. Asimetrik iz bırakarak hareket eder. Etçildir. Yeşil Deniz Kaplumbağaları (Chelonia mydas) Sert kabuklu deniz kaplumbağalarının en irisidir. Florida da eğri karapaks boyu 101,5 cm ve ağırlığı 136,2 kg olan bir birey kaydedilmiştir (Witherington ve Erhard 1989). Dört çift kostal ve beş vertebral plaka içerir. Karapaks geniş ve oval şeklindedir. Karapaks rengi, yavrularda siyah, genç bireylerde kahverengi, yetişkinlerde yeşil renktedir. Plastron rengi, yavrularda beyaz, yetişkinlerde yeşilimsidir. Bu yüzden yeşil kaplumbağa olarak adlandırılır. Kum üzerinde simetrik iz bırakarak hareket ederler. Otçuldurlar. 101

102 Vertebral plak Costal plak Şekil 3. C. caretta ve Ch. mydas deniz kaplumbağaları (Kaska 2001 den değiştirilerek) Hatay Kumsalları nda yıllarında sayılan yuvalı ve yuvasız çıkışlar Samandağ kumsallarında Ch. mydas ve C. caretta türlerine ait yuvalı ve yuvasız çıkış sayıları Tablo 1 de gösterilmiştir (Yalçın 2003, Yalçın Özdilek & Sönmez 2003, Yalçın vd., 2005, Yalçın Özdilek & Yerli 2006, Yalçın Özdilek & Sönmez 2006). Buna göre Hatay kumsalları C. caretta türünden ziyade Ch. mydas türünün yuvalama alanı olması bakımından önemlidir. Yuva ve yavru sayılarında yıllık dalgalanmalar olduğu görülmekte ve kumsalın öneminin ve tehditlerinin türün yuvalaması üzerine nasıl bir etkisinin olduğunun anlaşılabilmesi için kumsalda uzun yıllar izleme çalışmaları ile yuvalı ve yuvasız çıkışlara ait verilerin toplanması zorunludur. Uzun yıllardır deniz kaplumbağaları insanlar tarafından gerek besin olarak tüketilmesi, gerekse deri, vs. ile kullanılmaları nedeniyle ilgi çekici olmuş, özellikle son on yılda habitatlarının bozulması yanında insanlar tarafından da zarar görmesi nedeniyle sayıları azalmış ve nesilleri tehlike altına girmiştir (IUCN 1988). Yaşayan fosiller artık fosil olmaya çok yakın. Dünyanın ve Türkiye nin çeşitli yerlerinde gerek deniz yaşamlarını gerekse karadaki yaşamlarını olumsuz etkileyen birçok faktör bilinmektedir. Denizlerdeki başlıca tehditleri; balıkçıların ağlarına takılma, kirlilik, turizm ve insan aktiviteleri sonucunda zarar görme gibi insan ağırlıklı tehditler yanında, denizdeki kuşlar, balıklar vs. doğal predatörleri de özellikle yavru aşamasında deniz kaplumbağalarına zarar verebilmektedir. Oruç vd. (1997) Doğu Akdeniz de balıkçılığın deniz kaplumbağalarını olumsuz yönde etkilediklerini bildirmiştir. Benzer şekilde Yalçın Özdilek ve Aureggi (2006) çoğu balıkçılık sebepli olarak Samandağ kumsallarında birçok deniz kaplumbağalarının genç dönemlerinde hayatlarını kaybettiklerini bildirmişlerdir. Aynı çalışmada Doğu Akdeniz kıyılarının yeşil kaplumbağaların beslenme habitatlarından biri olabileceğini de belirtmişlerdir. Yaşamlarının üreme gibi en önemli kısmını gerçekleştirmek için geldikleri kumsallarda ise; en büyük sorun yuva yapacak kumsalların kalmamasıdır. Kıyı erozyonu, kumsaldan yasal olmayan kum alımları, insanların kıyı kumullarını turizm veya endüstri amaçlı işgal etmeleri yuvalama habitatlarının yok olmasına sebep oluştururlar. Ozaner (1995 a, b) bildirdiğine göre, son yirmi yılda Samandağ kumsallarında önemli derecede bir kıyı küçülmesi olmuştur. Kıyı küçülmesinin en büyük sebebi kıyı erozyonu olarak belirtilmiş, Samandağ kumulları kaynağının Asi Nehri üzerinde inşa edilen barajlar nedeniyle kesildiği ve küresel ısınmayı takiben yükselen deniz seviyesinin erozyonu arttırdığı irdelenmiştir (Ozaner ve Yalçın- Özdilek, 2005). Kumsalların insanlar tarafından işgal edilmesi sadece yuvalama habitatlarının yok olması şeklinde değil, aynı zamanda yuvalama habitatlarının özelliklerinin yok edilmesi yoluyla da kaplumbağaları olumsuz etkilemektedir. Đnsan işgali ile kumsalda oluşan ses ve ışık kirliliği yanında katı, evsel, endüstriyel atıkların oluşturduğu kirlilik kumsalın fiziksel ve kimyasal yapısını bozmakta, dolayısı ile yuvalama habitatının özelliklerini de değiştirebildiğinden kumsalın yuva yapılabilme özelliğini yitirmesine sebep olmaktadır. Özdilek vd. (2006) Samandağ kumsallarının dünyanın en kirli ikinci kumsal olduğunu ve kumsaldaki katı atıkların denize yönelen yavruları olumsuz yönde etkilediklerini bildirmişlerdir. 102

103 Tablo 1. Beş yıl boyunca Samandağ kumsallarında kaydedilen yuvalı ve yuvasız çıkış sayıları (Parantez içindeki değerler Caretta caretta bireylerine aittir. Ş: Şeyhızır, Ç: Çevlik, M: Meydan kumsalı) Yıl Dönem Bölge Kumsal uzunluğu Yuvasız çıkış Yuva (km) sayısı sayısı Temmuz 15 Eylül Ş (3) Haziran 15 Eylül (3) 20 Ç 5,5 20 (1) 14 (4) Haziran 15 Eylül Ş 4, (3) Haziran -1Ağustos M 4,4 16 (1) (2) 118 (7) Haziran -22 Eylül Kale 1,5 2 (24) 2 (27) Haziran -22 Eylül TR-H-3 0,3 - - (2) Haziran -22 Eylül TR-H-1 0,6 1 (14) 2 (3) Haziran -30 Eylül Haziran -30 Eylül Ç 5,5 10 (14) 1 (14) Ş 4,1 199 (2) 92 (5) Haziran -1 Eylül M 4, (1) Haziran -30 Eylül Haziran -30 Eylül 16,4 304 (54) 130 (52) Ç 5,5-13 (6) Ş 4,1 373 (18) 264 (5) Temmuz M 4, (18) 325 (11) Haziran - 4 Eylül Ç 5,5 1 (2) 0 (1) Haziran -4 Eylül Ş 4,1 30 (14) 14 (14) Temmuz & 26 Temmuz M 4, (16) 16 (15) Hatay kumsallarında yapılan beş yıllık izleme ve koruma çalışmaları tamamen ekip çalışması olup her bir ekip üyesinin özverili çalışmaları ile tamamlanabilmiştir. Bu ekip başlıca Uzman Bektaş Sönmez olmak üzere çoğunluğu Biyoloji Bölümü olmak üzere Mustafa Kemal Üniversitesi öğrencilerinden oluşmuştur (MKÜ ADAT CHELONIA). Her yıl yenilenen bu ekibe teşekkür eder, doğanın korunmasına verdikleri katkının yaşamlarının her kademesinde devam etmesini dilerim. KAYNAKLAR 103

104 Baran, Đ. & Kasperek, M., (1989). Marine Turtles Turkey, Status Survey 1988 and Recommendation for Conservation and Management, Prepared by WWF, 128pp. Broderick, C. A. & Godley, B. (1996). Population and nesting ecology of the Green Turtle, Chelonia mydas, and the Loggerhead Turtle, Caretta caretta, in Northern Cyprus. Zoology in the Middle East 13, Canbolat, A.F. (2004). A review of sea turtle nesting activity along the Mediterranean coast of Turkey. Biol. Conserv., 116, Erol O., (1963). Asi Nehri Deltası nın Jeomorfolojisi ve Dördüncü Zaman Deniz-Akarsu Şekilleri. Dil ve Tarih Coğrafya Fak. Yay. 148, pp Geldiay, R., Koray, T. & Balik, S. (1982). Status of the sea turtle population (Caretta caretta and Chelonia mydas) in the northern Mediterranean sea, Turkey In K. A. Bjorndal (Eds). Biology and Conservation of Sea turtles, 583 pp. Washington. IUCN IUCN on sea turtle conservation. Amphibia- Reptilia, 9; Kaska Y. (2001). Deniz Kaplumbağaları Kasparek M., B.J. Goodley & Broderick A.C. (2001). Nesting of the green turtle, Chelonia mydas, in the Mediterranean: a review of status and conservation needs. Zool. in the Middle East, 24, 45-74, Lutz, P.L. ve Musick, J.A. (1997). The Biology of Sea Turtles, CRC Press, New York..432pp. Margaritoulis, D. (1998). An estimation of the overall nesting activity of the loggerhead turtle in Greece. In Proceeding of the 18th International Symposium on Sea Turtle Biology and Conservation, 3-7 March 1998, Mazatlan, Mexico. Nicholls, E.L. (1997). Introduction: Part III: Testudines. In Ancient Marine Reptiles, Callaway, J.M. and E.L. Nicholls, eds. Academic Press, San Diego, California. Pp Oruç, A., Demirayak, F., and Sat, G. (1997). Trawl fisheries in the eastern Mediterranean and it s impact on Sea Turtles. WWF & DHKD report. Ozaner, F.S., (1993a). Anamur-Kazanlı (Mersin) ve Samandağ (Antakya) Kıyıları nda Kıyı (Plaj) Erozyonunun Araştırılması. Tubitak Pr. No: DEBAG s. Ozaner,F.S., (1993b). Vespasianus-Titus Tüneli ve yol açtığı çevre degişiklikleri. 15.Uluslararası Kazı Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu Mayıs 1993 Ankara. XI. Araştırma Sonuçları Toplantısı Bildiri Kitabı, Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayın No. 1676, Ankara. Ozaner, F. S., (1996). Accelerated coastal erosion in the east Mediterranean of Turkey. Coastal Management and Habitat Conservation. Eds. AHPM Salman, MJ.Langeveld and M.Bonozountas, ,EUCC, Leiden Ozaner F.S., ve Yalçın-Özdilek Ş., (2005) Relatıonshıp Between Green Turtle Nests and Morphologıcal Characterıstıcs Of Nestıng Sand In The Samandağ (Antakya) Coast, Turkey. Second Mediterranean Conferance of Marine Turtles, Turkey 4-7 May Özdilek H.G., Yalçın-Özdilek Ş., Ozaner F.S, Sönmez B. (2006). Impact of accumulated beach litter on Chelonia mydas L (green turtle) hatchlings of the Samandağ Coast, Hatay, Turkey. Fresenius Environmental Bulletin 15 (2): Pritchard, P.C.H. & Mortimer, J.A (1999). Taxonomy, External Morphology, and Species Identification. Eckert, K. L., et al., (Editors). (1999). Research and Management Techniques for the Conservation of Marine turtles. IUCN/SSC M.T.S.G. No. 4: Türkozan O., Taskavak E., Ilgaz Ç. (2003) A Review of The Biology of The Loggerhead Turtle, Caretta caretta, at Five Major Nesting Beaches on The South-Western Mediterranean Coast of Turkey. Herpetologıcal Journal 13: Witherington B.E & Erhard L.M Status and reproductive characteristics of green turtles (Chelonia mydas) nesting in Florida. Pp In proceedings of second estern Atlantic sea turtle symposium October 1987 in Mayagues Puerto Rico L. Ogren, ed. NOAA. TM-NMSF-SEFC-226. Panama City Fla. Panama City Laboratory National Marine Fisheries Service. Available from NTIS as Pb

105 Yalçın, Ş., (2003). Evaluation of conservation program for Chelonia mydas in Samandağ coast: a two-year study of monitoring on green sea turtles 1st International Conference on Environmental Research and Assessment. Bucharest, March 23-27, 2003 p Yalçın Özdilek Ş. & Sönmez B., Samandağ Kumsalları nda Yıllarında Yapılan Yeşil Kaplumbağaları (Chelonıa mydas) Koruma Çalışmaları Sonuçlarının Değerlendirilmesi. I. Ulusal Deniz Kaplumbağaları Sempozyumu, 4-5 Aralık 2003, Đstanbul. Yalçın Özdilek Ş., Sönmez B., Özdilek H.G., Kaska Y., Ozaner S., Sangün M.K., (2005). Samandağ kumsalındaki fiziksel ve kimyasal bazı parametrelerin yeşil kaplumbağaların (Chelonia mydas L., 1758) yuva dağılımı, yoğunluğu ve eşey oluşumları üzerine etkilerinin belirlenmesi ve bu konuda bir eğitim programının uygulanması TÜBĐTAK YDABAG 103Y058 nolu proje raporu 138 s. Yalçın-Özdilek Ş., Aureggi M., (2006). Strandings of Juvenile Green Turtles at Samandağ, Turkey. Chelonian Conservation Biology 5 (1): Yalçın Özdilek Ş., & Sönmez B. (2006). Some properties of new nesting areas of sea turtles in northeastern Mediterranean situated on the extension of the Samandag Beach, Turkey. Journal of Environmental Biology 27 (3/4) (baskıda) Yalçın-Ozdilek Ş., and Yerli S., (2006). The fluctuations of the green turtle, Chelonia mydas nesting activity on the Samandağ Beach, Eastern Mediterranean, Turkey Chelonian Conservation Biology 5 (2) (Baskıda). Yerli, S. V. & Demirayak, F., (1996). An overview on the sea turtles in Turkey and their nesting beaches in DHKD. Rapor No:96/4 129 pp. Yerli S.V., A.F. Canbolat ve Ozaner F.S. (1997). Deniz Kaplumbağalarının Koruma Amaçlı Yönetim Planının Hazırlanması. Çevre Bakanlığı Çevre Koruma Genel Müdürlüğü Ankara. Yerli, S. V. & Canbolat, A. F. (1998a). Batı Akdeniz bölgesindeki Deniz Kaplumbağalarının korunmasına yönelik yönetim plan ilkeleri, Çevre Bakanlığı Ç.K.G.M yayını Ankara. 88 pp. Yerli, S. V. & Canbolat, A. F. (1998b). Doğu Akdeniz bölgesindeki Deniz Kaplumbağalarının korunmasına yönelik yönetim plan ilkeleri, Çevre Bakanlığı Ç.K.G.M yayını Ankara. 88 pp. 105

SİSTEMATİK BOTANİK II 1. LABORATUVAR BİTKİ TOPLAMA PİRESLEME LOKALİTE YAZMA KURUTMA ETİKET YAZMA

SİSTEMATİK BOTANİK II 1. LABORATUVAR BİTKİ TOPLAMA PİRESLEME LOKALİTE YAZMA KURUTMA ETİKET YAZMA SİSTEMATİK BOTANİK II 1. LABORATUVAR BİTKİ TOPLAMA PİRESLEME LOKALİTE YAZMA KURUTMA ETİKET YAZMA Bitki araziden toplanırken şekildeki gibi katlanmış bir gazete kağıdını dolduracak şekilde sayıca çok toplanır.

Detaylı

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI Dünyamızda o kadar çok canlı türü var ki bu canlıları tek tek incelemek olanaksızdır. Bu yüzden bilim insanları canlıları benzerlik ve farklılıklarına göre sınıflandırmışlardır.

Detaylı

Kuş Gözlemciliği. Süleyman Ekşioğlu Kuş Araştırmaları Derneği

Kuş Gözlemciliği. Süleyman Ekşioğlu Kuş Araştırmaları Derneği Kuş Gözlemciliği Süleyman Ekşioğlu Kuş Araştırmaları Derneği Kuş Gözlemciliği Nedir? Kuşları doğal ortamlarında izleme uğraşısına kuş gözlemciliği, bunu yapanlara da kuş gözlemcisi denir Kimler Kuş Gözlemcisi

Detaylı

Fonksiyonlar. Fonksiyon tanımı. Fonksiyon belirlemede kullanılan ÖLÇÜTLER. Fonksiyon belirlemede kullanılan GÖSTERGELER

Fonksiyonlar. Fonksiyon tanımı. Fonksiyon belirlemede kullanılan ÖLÇÜTLER. Fonksiyon belirlemede kullanılan GÖSTERGELER Fonksiyonlar Fonksiyon tanımı Fonksiyon belirlemede kullanılan ÖLÇÜTLER Fonksiyon belirlemede kullanılan GÖSTERGELER Fonksiyona uygulanacak Silvikültürel MÜDAHALELER 2) ETÇAP Planlarının Düzenlenmesine

Detaylı

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 İnsan yaşamı ve refahı tarihsel süreç içinde hep doğa ve doğal kaynaklarla kurduğu ilişki ile gelişmiştir. Özellikle sanayi devrimine kadar

Detaylı

Düzce ve Batı Karadeniz Bölgesindeki Endemik ve Nadir Bitki Taksonlarının Ex-situ Korunması Amacıyla

Düzce ve Batı Karadeniz Bölgesindeki Endemik ve Nadir Bitki Taksonlarının Ex-situ Korunması Amacıyla Düzce ve Batı Karadeniz Bölgesindeki Endemik ve Nadir Bitki Taksonlarının Ex-situ Korunması Amacıyla Küçük Ölçekli Botanik Bahçesi Oluşturulması ve Süs Bitkisi Olarak Kullanım Olanaklarının Belirlenmesi

Detaylı

HERBARYUM TEKNİKLERİ

HERBARYUM TEKNİKLERİ Bitki tanıma I HERBARYUM TEKNİKLERİ HERBARYUM Herbaryum, kurutulmuş bitki örneklerinin belli bir sistemle düzenlenerek saklandığı yerdir. Örnekler, belirli yöntemler ve tekniklere göre toplanmis olmalidir.

Detaylı

"Yaşayan Bahar", ilkbahar mevsiminin gelişini kutlamak üzere tüm Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilen bir etkinlik.

Yaşayan Bahar, ilkbahar mevsiminin gelişini kutlamak üzere tüm Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilen bir etkinlik. Günün çevre haberi: "Yaşayan bahar" Baharın habercileri "kırlangıçlar" "leylekler" "ebabiller"... Tüm Avrupa'da doğa severler bu habercilerin yolunu gözlüyorlar... Siz de katılmak ister misiniz? "Yaşayan

Detaylı

KSÜ Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı

KSÜ Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı KSÜ Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı FLORA ÇALIŞMALARINDA İZLENECEK YÖNTEMLER VE UYGULANACAK KURALLAR Yrd. Doç. Dr. Alper UZUN Yrd. Doç. Dr. Seyran PALABAŞ UZUN - 2014 - S a y f a 1 1. GİRİŞ

Detaylı

Bitkilerle Alan Oluşturma -1

Bitkilerle Alan Oluşturma -1 Bitkilerle Alan Oluşturma -1 Peyzaj Mekanlarının 3 Temel Elemanı Yüzey Zemin Düzlemi: Mekanın tabanını oluşturur. Mekanın diğer elemanları bu tabanın üzerinde yer alır.örneğin üstünde hiçbir bitki veya

Detaylı

YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı. Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK

YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı. Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK YABANI MEYVELER ve KULLANıM ALANLARı Araş. Gör. Dr. Mehmet Ramazan BOZHÜYÜK Dünyada kültüre alınıp yetiştirilmekte olan 138 meyve türünden, yaklaşık 16'sı subtropik meyve türü olan 75'e yakın tür ülkemizde

Detaylı

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale (*)Türkeş, M. ve Koç, T. 2007. Kazdağı Yöresi ve dağlık alan (dağ sistemi) kavramları üzerine düşünceler. Troy Çanakkale 29:18-19. KAZ DAĞI YÖRESİ VE DAĞLIK ALAN (DAĞ SİSTEMİ) KAVRAMLARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Detaylı

YEDİGÖLLER MİLLİ PARKI

YEDİGÖLLER MİLLİ PARKI YEDİGÖLLER MİLLİ PARKI Ülkemizin nadide şehirlerinden birisi olan Bolu alanlarında bulunan ve yedi adet gölden oluşan Yedigöller milli parkı adeta bir saklı cennet köşesi gibidir.. Gerçek huzur ve doğa

Detaylı

Porsuk. Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L.

Porsuk. Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L. Porsuk Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L. Genel olarak 15-20 m boylanır. 2-2.5 m çap yapabilir. Yenice - Karakaya (Karabük)

Detaylı

GÖL EKOSİSTEMİNDE EKOLOJİK KUŞAKLAR

GÖL EKOSİSTEMİNDE EKOLOJİK KUŞAKLAR GÖL EKOSİSTEMİNDE EKOLOJİK KUŞAKLAR ILIMAN KUŞAK GÖLLERİNDE MEVSİMLERE BAĞLI OLARAK GÖRÜLEN TABAKALAŞMA VE KARIŞMA Ilıman veya subtropikal bölgelerde 20 metreden derin ve büyük göllerde mevsimsel sıcaklık

Detaylı

10. SINIF KONU ANLATIMI. 46 EKOLOJİ 8 BİYOMLAR Karasal Biyomlar

10. SINIF KONU ANLATIMI. 46 EKOLOJİ 8 BİYOMLAR Karasal Biyomlar 10. SINIF KONU ANLATIMI 46 EKOLOJİ 8 BİYOMLAR Karasal Biyomlar EKOSİSTEM İLE BİYOM ARASINDAKİ İLİŞKİ Canlıların yeryüzünde dağılışını etkileyen abiyotik ve biyotik faktörlere olarak bitki ve hayvan topluluklarını

Detaylı

Atoller (mercan adaları) ve Resifler

Atoller (mercan adaları) ve Resifler Atoller (mercan adaları) ve Resifler Atol, hayatlarını sıcak denizlerde devam ettiren ve mercan ismi verilen deniz hayvanları iskeletlerinin artıklarının yığılması sonucu meydana gelen birikim şekilleridir.

Detaylı

ÜNİTE 4 DÜNYAMIZI SARAN ÖRTÜ TOPRAK

ÜNİTE 4 DÜNYAMIZI SARAN ÖRTÜ TOPRAK ÜNİTE 4 DÜNYAMIZI SARAN ÖRTÜ TOPRAK ÜNİTENİN KONULARI Toprağın Oluşumu Fiziksel Parçalanma Kimyasal Ayrışma Biyolojik Ayrışma Toprağın Doğal Yapısı Katı Kısım Sıvı Kısım ve Gaz Kısım Toprağın Katmanları

Detaylı

Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler)

Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler) Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler) Başak Avcıoğlu Çokçalışkan Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Biraz ekolojik bilgi Tanımlar İlişkiler

Detaylı

TRA1 FLORA. Erzurum Erzincan Bayburt FAUNA

TRA1 FLORA. Erzurum Erzincan Bayburt FAUNA TRA1 FLORA Erzurum Erzincan Bayburt FAUNA Avrupa dan Asya ya geçiş, saatten saate belli oluyor. Yiten ormanların yerini sık ve bitek çayırlar alıyor. Tepeler yassılaşıyor. Bizim ormanlarımızda bulunmayan

Detaylı

Doğada Keşif Yapıyoruz

Doğada Keşif Yapıyoruz Bir Ağacı İnceleyin Doğada Keşif Yapıyoruz Aslı Zülal Çizim: Bengi Gençer Bulutları Gözlemleyin Kuş Gözlemi Yapın dogaetkinlik.indd 2 Keşif Çantası Hazırlayın Renk Avına Çıkın 26.09.2013 15:04 Bir ağacı

Detaylı

Alanın Gelişimi ile İlgili Kriterler

Alanın Gelişimi ile İlgili Kriterler KORUNAN ALANLAR Korunan alanlar incelenip, değerlendirilirken ve ilan edilirken yalnız alanın yeri ile ilgili ve ekolojik kriterler değil, onların yanında tarih, kültürel ya da bilimsel değerleri de dikkate

Detaylı

Arı Ürünleri, Bitkiler ve Sağlığımız. Yard.Doç. Dr. Mine Koçyiğit

Arı Ürünleri, Bitkiler ve Sağlığımız. Yard.Doç. Dr. Mine Koçyiğit Arı Ürünleri, Bitkiler ve Sağlığımız Yard.Doç. Dr. Mine Koçyiğit Herbaryum Herbaryum, bitkiler ile yapılan tüm bilimsel çalışmalara kaynak oluşturan kurutulmuş bitki koleksiyonudur. Bu koleksiyonlar, bilimsel

Detaylı

COĞRAFİ KONUM ÖZEL KONUM TÜRKİYE'NİN ÖZEL KONUMU VE SONUÇLARI

COĞRAFİ KONUM ÖZEL KONUM TÜRKİYE'NİN ÖZEL KONUMU VE SONUÇLARI COĞRAFİ KONUM Herhangi bir noktanın dünya üzerinde kapladığı alana coğrafi konum denir. Özel ve matematik konum diye ikiye ayrılır. Bir ülkenin coğrafi konumu, o ülkenin tabii, beşeri ve ekonomik özelliklerini

Detaylı

Doğal Su Ekosistemleri. Yapay Su Ekosistemleri

Doğal Su Ekosistemleri. Yapay Su Ekosistemleri Okyanuslar ve denizler dışında kalan ve karaların üzerinde hem yüzeyde hem de yüzey altında bulunan su kaynaklarıdır. Doğal Su Ekosistemleri Akarsular Göller Yer altı su kaynakları Bataklıklar Buzullar

Detaylı

Doğal ve doğal olmayan yapı ve tesisler, özel işaretler, çizgiler, renkler ve şekillerle gösterilmektedir.

Doğal ve doğal olmayan yapı ve tesisler, özel işaretler, çizgiler, renkler ve şekillerle gösterilmektedir. HARİTA NEDİR? Yeryüzünün tamamının veya bir parçasının kuşbakışı görünümünün, istenilen ölçeğe göre özel işaretler yardımı ile küçültülerek çizilmiş örneğidir. H A R İ T A Yeryüzü şekillerinin, yerleşim

Detaylı

YABANİ BİTKİLERİN KORUNMASI, SÜRDÜRÜLEBİLİR HASADI ve KULLANIMI

YABANİ BİTKİLERİN KORUNMASI, SÜRDÜRÜLEBİLİR HASADI ve KULLANIMI YABANİ BİTKİLERİN KORUNMASI, SÜRDÜRÜLEBİLİR HASADI ve KULLANIMI Türkiye nin bitkisel zenginliği Ülkemizde 12.500 farklı bitki türü bulunuyor. Bu bitkilerin 4.000 tanesi yaklaşık 1/3 ü endemik (ülkemize

Detaylı

UZUN DEVRELİ GELİŞME PLANI HAZIRLAMA SÜRECİ VE BÖLGELEME

UZUN DEVRELİ GELİŞME PLANI HAZIRLAMA SÜRECİ VE BÖLGELEME UZUN DEVRELİ GELİŞME PLANI HAZIRLAMA SÜRECİ VE BÖLGELEME DOĞA KORUMA VE MİLLİ PARKLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Milli Parklar Daire Başkanlığı Cihad ÖZTÜRK Orman Yüksek Mühendisi PLANLAMA NEDİR? Planlama, sorun

Detaylı

BİYOMLAR KARASAL BİYOMLAR SELİN HOCA

BİYOMLAR KARASAL BİYOMLAR SELİN HOCA BİYOMLAR KARASAL BİYOMLAR SELİN HOCA EKOSİSTEM İLE BİYOM ARASINDA İLİŞKİ Canlıların yeryüzünde dağılışını etkileyen abiyotik ve biyotik faktörlere bağlı olarak bitki ve hayvan topluluklarını barındıran

Detaylı

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır.

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır. PLATO: Çevresine göre yüksekte kalmış, akarsular tarafından derince yarılmış geniş düzlüklerdir. ADA: Dört tarafı karayla

Detaylı

YAYLALARDAKİ ARAZİ KULLANIM DEĞİŞİMİNİN CBS İLE İZLENMESİ: TRABZON ÖRNEĞİ. Yrd. Doç. Dr. Mustafa ATASOY

YAYLALARDAKİ ARAZİ KULLANIM DEĞİŞİMİNİN CBS İLE İZLENMESİ: TRABZON ÖRNEĞİ. Yrd. Doç. Dr. Mustafa ATASOY YAYLALARDAKİ ARAZİ KULLANIM DEĞİŞİMİNİN CBS İLE İZLENMESİ: TRABZON ÖRNEĞİ Yrd. Doç. Dr. Mustafa ATASOY AKSARAY ÜNİVERSİTESİ Mühendislik Fakültesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü TMMOB Harita

Detaylı

Editör Doç.Dr.Hasan Genç ÇEVRE EĞİTİMİ

Editör Doç.Dr.Hasan Genç ÇEVRE EĞİTİMİ Editör Doç.Dr.Hasan Genç ÇEVRE EĞİTİMİ Yazarlar Doç.Dr.Hasan Genç Doç.Dr.İbrahim Aydın Doç.Dr.M. Pınar Demirci Güler Dr. H. Gamze Hastürk Yrd.Doç.Dr. Suat Yapalak Yrd.Doç.Dr. Şule Dönertaş Yrd.Doç.Dr.

Detaylı

BİYOLOG TANIM. Canlı türlerinin tanımlanması, sınıflandırılması, yaşamı ve evrimini etkileyen koşullar üzerinde araştırma yapan kişidir.

BİYOLOG TANIM. Canlı türlerinin tanımlanması, sınıflandırılması, yaşamı ve evrimini etkileyen koşullar üzerinde araştırma yapan kişidir. TANIM Canlı türlerinin tanımlanması, sınıflandırılması, yaşamı ve evrimini etkileyen koşullar üzerinde araştırma yapan kişidir. A- GÖREVLER Biyologların görevleri araştırmacı ve uygulamacı olmalarına göre

Detaylı

YGS COĞRAFYA HIZLI ÖĞRETİM İÇİNDEKİLER EDİTÖR ISBN / TARİH. Sertifika No: KAPAK TASARIMI SAYFA TASARIMI BASKI VE CİLT İLETİŞİM. Doğa ve İnsan...

YGS COĞRAFYA HIZLI ÖĞRETİM İÇİNDEKİLER EDİTÖR ISBN / TARİH. Sertifika No: KAPAK TASARIMI SAYFA TASARIMI BASKI VE CİLT İLETİŞİM. Doğa ve İnsan... YGS COĞRAFYA HIZLI ÖĞRETİM EDİTÖR Turgut MEŞE Bütün hakları Editör Yayınevine aittir. Yayıncının izni olmaksızın kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, çoğaltılması

Detaylı

Ekosistem Ekolojisi Yapısı

Ekosistem Ekolojisi Yapısı Ekosistem Ekolojisi, Ekosistemin Yapısı Ekosistem Ekolojisi Yapısı A. Ekoloji Bilimi ve Önemi Ekoloji canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan etkileşimlerini inceleyen bilim dalıdır. Günümüzde teknolojinin

Detaylı

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI III. Hafta Yrd. Doç. Uzay KARAHALİL Köprülü Kanyon Milli Parkının Kısa Tanıtımı Gerçekleştirilen Envanter Çalışmaları Belirlenen Orman Fonksiyonları Üretim Ekolojik Sosyal

Detaylı

2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ATATÜRK ARBORETUMU GEZİSİ RAPORU

2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ATATÜRK ARBORETUMU GEZİSİ RAPORU 2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ATATÜRK ARBORETUMU GEZİSİ RAPORU Gezinin Yapıldığı Tarih-Saat : 17/05/2013---09:30-13:00 Geziye Katılan Öğrenci Sayısı : 20 Geziden Sorumlu Öğretmen : Duygu AYDEMİR Gezinin

Detaylı

Bilim adamları canlıları hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve mikroskobik canlılar olarak dört bölümde sınıflandırmışlar.

Bilim adamları canlıları hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve mikroskobik canlılar olarak dört bölümde sınıflandırmışlar. 1- Canlının tanımını yapınız. Organizmaya sahip varlıklara canlı denir. 2-Bilim adamları canlıları niçin sınıflandırmıştır? Canlıların çeşitliliği, incelenmesini zorlaştırır. Bu sebeple bilim adamları

Detaylı

RES Projelerinin Değerlendirilmesinde Yer Seçiminin Önemi ve Dikkate Alınacak Ekolojik Parametreler

RES Projelerinin Değerlendirilmesinde Yer Seçiminin Önemi ve Dikkate Alınacak Ekolojik Parametreler RES Projelerinin Değerlendirilmesinde Yer Seçiminin Önemi ve Dikkate Alınacak Ekolojik Parametreler Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongresi 5-6 Kasım 2014 İstanbul Akdeniz Üniversitesi Biyoloji Bölüm Başkanı

Detaylı

a 3 -<» rt3 ft3 Ö o\3 CO o\3 Ö o\3 CO v-< 0x3 Ö V-i -i» 3 Gezi / İlgaz Anadolu'nun Sen Yüce Bir Dağısın 0x3 Ö 0x3 Kitap / Kayıp Gül

a 3 -<» rt3 ft3 Ö o\3 CO o\3 Ö o\3 CO v-< 0x3 Ö V-i -i» 3 Gezi / İlgaz Anadolu'nun Sen Yüce Bir Dağısın 0x3 Ö 0x3 Kitap / Kayıp Gül ft o\ I V-i :p --( a * > Gezi / İlgaz Anadolu'nun Sen Yüce Bir Dağısın Kitap / Kayıp Gül Röportaj / Dr. Süleyman Ozüpekçe El Sanatları / Geleneksel Sanatlarımız/

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI 3-4 Aile bireyleri birbirlerine yardımcı olurlar. Anahtar kavramlar: şekil, işlev, roller, haklar, Aileyi aile yapan unsurlar Aileler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar Aile üyelerinin farklı rolleri

Detaylı

AHMET ALİ YAĞCI VETERİNER HEKİM

AHMET ALİ YAĞCI VETERİNER HEKİM AHMET ALİ YAĞCI VETERİNER HEKİM ARILI KOVANLARININ KONULDUĞU VE ARICININ ÇALIŞTIĞI YERE ARILIK DENİR GEZGİNCİ? SABİT? Arıcılık büyük ölçüde doğa koşullarına bağlıdır! DOĞA KOŞULLARI? İKLİM BİTKİ ÖRTÜSÜ

Detaylı

KORUNAN ALANLARDA ÇEVRE BİLİNCİ VE EĞİTİMİ

KORUNAN ALANLARDA ÇEVRE BİLİNCİ VE EĞİTİMİ KORUNAN ALANLARDA ÇEVRE BİLİNCİ VE EĞİTİMİ Dr. Jale SEZEN Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Tabiat Varlıklarını Koruma Şubesi,Tekirdağ TABİAT VARLIKLARI VE KORUNAN ALANLAR Jeolojik devirlerle, tarih öncesi

Detaylı

Akdeniz iklimi / Roma. Okyanusal iklim / Arjantin

Akdeniz iklimi / Roma. Okyanusal iklim / Arjantin Akdeniz iklimi / Roma Okyanusal iklim / Arjantin Savan iklimi/ Meksika Savan iklimi/ Brezilya Okyanusal iklim / Londra Muson iklimi/ Calcutta-Hindistan 3 3 Kutup iklimi/ Grönland - - - - - - -3-4 -4 -

Detaylı

Biyoloji bilimi kısaca; canlıları, bu canlıların birbirleriyle ve çevreleri ile olan ilişkisini inceleyen temel yaşam bilimidir.

Biyoloji bilimi kısaca; canlıları, bu canlıların birbirleriyle ve çevreleri ile olan ilişkisini inceleyen temel yaşam bilimidir. . Biyoloji bilimi kısaca; canlıları, bu canlıların birbirleriyle ve çevreleri ile olan ilişkisini inceleyen temel yaşam bilimidir. Biyolojik Çeşitlilik ise; Populasyonların gen havuzlarındaki gen çeşitliliği

Detaylı

T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI DOĞA KORUMA VE MİLLİ PARKLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Eğitim Tanıtım Ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü

T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI DOĞA KORUMA VE MİLLİ PARKLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Eğitim Tanıtım Ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI DOĞA KORUMA VE MİLLİ PARKLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Eğitim Tanıtım Ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü SAYI : B.18.0.DMP.0.00.02.010.01.../09/2007 KONU : Doğa Turları G E N E L G

Detaylı

KORUNAN ALANLAR ULUSAL SINIFLANDIRMASI

KORUNAN ALANLAR ULUSAL SINIFLANDIRMASI KORUNAN ALANLAR ULUSAL SINIFLANDIRMASI 01a Mutlak Koruma Alanı 01a.01 Kesin Korunacak Hassas Alan Kaynak değerlerinin korunması için alan kullanımı ve alana tüm etkilerin sınırlandırıldığı, gerektiğinde

Detaylı

Muhteşem Bir Tabiat Harikası SULTAN SAZLIĞI MİLLİ PARKI

Muhteşem Bir Tabiat Harikası SULTAN SAZLIĞI MİLLİ PARKI Muhteşem Bir Tabiat Harikası SULTAN SAZLIĞI MİLLİ PARKI Harikulade bir tabii oluşum olan Milli Park, eşine az rastlanan tatlı ve tuzlu su ekosistemlerini bir arada bulundurması ve Afrika ile Avrupa arasındaki

Detaylı

TEMEL HARİTACILIK BİLGİLERİ. Erkan GÜLER Haziran 2018

TEMEL HARİTACILIK BİLGİLERİ. Erkan GÜLER Haziran 2018 TEMEL HARİTACILIK BİLGİLERİ Erkan GÜLER Haziran 2018 1 HARİTA Yeryüzündeki bir noktanın ya da tamamının çeşitli özelliklere göre bir ölçeğe ve amaca göre çizilerek, düzlem üzerine aktarılmasına harita

Detaylı

Dünya kendi içinde benzerlik gösteren 6 büyük flora alemine ayrılır: 1.Holarktikflora alemi 2.Paleotropis, 3.Neotropis, 4.Australis 5.

Dünya kendi içinde benzerlik gösteren 6 büyük flora alemine ayrılır: 1.Holarktikflora alemi 2.Paleotropis, 3.Neotropis, 4.Australis 5. Dünya kendi içinde benzerlik gösteren 6 büyük flora alemine ayrılır: 1.Holarktikflora alemi 2.Paleotropis, 3.Neotropis, 4.Australis 5.Arkensis, 6.Kapensis Flora alemleri flora bölgelerine (region), flora

Detaylı

Sedirler (Cedrus) Türkiye de doğal olarak yetişen. Türkiye de egzotik (yaygın ya da parklarda)

Sedirler (Cedrus) Türkiye de doğal olarak yetişen. Türkiye de egzotik (yaygın ya da parklarda) Sedirler (Cedrus) Türkiye de doğal olarak yetişen Toros (Lübnan) Sediri (C. libani) Türkiye de egzotik (yaygın ya da parklarda) Himalaya Sediri Atlas Sediri (C. deodora) (C. atlantica) Dünyada Kuzey Afrika,

Detaylı

Dersin Kodu 1200.9133

Dersin Kodu 1200.9133 Çevre Bilimi Dersin Adı Çevre Bilimi Dersin Kodu 1200.9133 Dersin Türü Zorunlu Dersin Seviyesi Dersin AKTS Kredisi 3,00 Haftalık Ders Saati (Kuramsal) 3 Haftalık Uygulama Saati 0 Haftalık Laboratuar Saati

Detaylı

Rüzgar Türbinleri ve Kuşlar. Riyat GÜL Doğa Araştırmaları Derneği

Rüzgar Türbinleri ve Kuşlar. Riyat GÜL Doğa Araştırmaları Derneği Rüzgar Türbinleri ve Kuşlar Riyat GÜL Doğa Araştırmaları Derneği Türkiye deki yaban hayatının doğal yaşam ortamlarında soyları tehdit ve tehlike altında olmaksızın varlıklarını sürdürebilmeleri için çalışan

Detaylı

10. SINIF KONU ANLATIMI. 48 EKOLOJİ 10 BİYOMLAR Sucul Biyomlar

10. SINIF KONU ANLATIMI. 48 EKOLOJİ 10 BİYOMLAR Sucul Biyomlar 10. SINIF KONU ANLATIMI 48 EKOLOJİ 10 BİYOMLAR Sucul Biyomlar SUCUL BİYOMLAR Sucul biyomlar, biyosferin en büyük kısmını oluşturur. Fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre tatlı su ve tuzlu su biyomları

Detaylı

BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ EĞİTİM PLANI

BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ EĞİTİM PLANI BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ EĞİTİM PLANI DİSİPLİN/ GELİŞİM ALANI: UZUN DÖNEMLİ AMAÇ: - Vücudumuz bilmecesini çözelim - Maddeyi tanıyalım - Kuvvet ve hareket - Işık ve ses - Canlılar dünyasını

Detaylı

Eco new farmers. Modül 1- Organik Tarıma Giriş. Bölüm 4- Organik Tarım ve Koruma

Eco new farmers. Modül 1- Organik Tarıma Giriş. Bölüm 4- Organik Tarım ve Koruma Eco new farmers Modül 1- Organik Tarıma Giriş Bölüm 4- Organik Tarım ve Koruma Modul 1- Organik Tarıma Giriş Bölüm 4 Organik Tarım ve Koruma www.econewfarmers.eu 1. Giriş Organik tarım kültür alanlarında

Detaylı

T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü KORUNAN ALAN İSTATİSTİKLERİ METAVERİLERİ

T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü KORUNAN ALAN İSTATİSTİKLERİ METAVERİLERİ KORUNAN ALAN İSTATİSTİKLERİ METAVERİLERİ I. Analitik Çerçeve ve Kapsam, Tanımlamalar ve Sınıflamalar a) Analitik Çerçeve ve Kapsam: Korunan alan istatistikleri; korunan alanlar (milli park, tabiat parkı,

Detaylı

ve 20 Tekne Kapasiteli Yüzer İskele

ve 20 Tekne Kapasiteli Yüzer İskele MUĞLA İLİ, FETHİYE İLÇESİ, GÖCEK MAHALLESİ, 265 ADA 1 PARSEL, 266 ADA 1 PARSEL 433 ADA 1 PARSEL ve 20 Tekne Kapasiteli Yüzer İskele 1 İÇİNDEKiLER BÖLUM -1: TAŞINMAZLARA YÖNELiK MEVCUT DURUM ANALiZi...

Detaylı

EKOLOJİ EKOLOJİK BİRİMLER

EKOLOJİ EKOLOJİK BİRİMLER EKOLOJİ EKOLOJİK BİRİMLER EKOLOJİK BİRİMLER *Ekoloji: Canlıların birbirleriyle ve yaşadıkları ortamla olan ilişkisini inceleyen bilim dalıdır. Ekolojik birimlerin küçükten büyüye doğru sıralaması: Ekoloji

Detaylı

BİYOMLAR SUCUL BİYOMLAR SELİN HOCA

BİYOMLAR SUCUL BİYOMLAR SELİN HOCA BİYOMLAR SUCUL BİYOMLAR SELİN HOCA SUCUL BİYOMLAR Sucul biyomlar, biyosferin en büyük kısmını oluşturur. Fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre tuzlu su ve tatlı su biyomları olmak üzere iki kısımda incelenir.

Detaylı

ÜNİTE 3 YAŞAM KAYNAĞI TOPRAK

ÜNİTE 3 YAŞAM KAYNAĞI TOPRAK ÜNİTE 3 YAŞAM KAYNAĞI TOPRAK ÜNİTENİN KONULARI Toprak Nedir? Toprağın Tanımı Toprağın İçindeki Maddeler Toprağın Canlılığı Toprak Neden Önemlidir? Toprağın İnsanlar İçin Önemi Toprağın Hayvanlar İçin Önemi

Detaylı

Kullanım Yerleri. İnsan beslenmesinde kullanılır. Şekerin hammadesidir. Küspesi hayvan yemi olarak kullanılır. İspirto elde edilir

Kullanım Yerleri. İnsan beslenmesinde kullanılır. Şekerin hammadesidir. Küspesi hayvan yemi olarak kullanılır. İspirto elde edilir ŞEKER PANCARI Kullanım Yerleri İnsan beslenmesinde kullanılır. Şekerin hammadesidir. Küspesi hayvan yemi olarak kullanılır. İspirto elde edilir Orijini Şeker pancarının yabanisi olarak Beta maritima gösterilmektedir.

Detaylı

İKLİM TİPLERİ. Yıllık ortalama sıcaklık 25 C dolayındadır. Yıllık ve günlük sıcaklık farkı 2-3 C yi geçmez. Yıllık yağış miktarı 2000 mm den

İKLİM TİPLERİ. Yıllık ortalama sıcaklık 25 C dolayındadır. Yıllık ve günlük sıcaklık farkı 2-3 C yi geçmez. Yıllık yağış miktarı 2000 mm den İKLİM TİPLERİ Dünya'nın hemen her bölgesinin kendine özgü bir iklimi bulunmaktadır. Ancak, benzer iklim kuşaklarına sahip alanlar büyük iklim kuşakları oluştururlar. Yüzlerce km 2 lik sahaları etkileyen

Detaylı

1. ÜNİTE: YAŞAM BİLİMİ BİYOLOJİ...10

1. ÜNİTE: YAŞAM BİLİMİ BİYOLOJİ...10 İçindekiler 1. ÜNİTE: YAŞAM BİLİMİ BİYOLOJİ...10 1. BÖLÜM: BİLİMSEL BİLGİNİN DOĞASI ve BİYOLOJİ... 12 A. BİLİMSEL ÇALIŞMA YÖNTEMİ... 12 1. Bilim İnsanı ve Bilim... 12 B. BİLİMSEL YÖNTEMİN AŞAMALARI...

Detaylı

BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ

BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ Doğal, beşerî ve ekonomik özellikler bakımından çevresinden farklı; kendi içinde benzerlik gösteren alanlara bölge denir. Bölgeler, kullanım amaçlarına göre birbirine benzeyen

Detaylı

SİLVİKÜLTÜRÜN TEMEL İLKELERİ. Doç. Dr. Zafer YÜCESAN

SİLVİKÜLTÜRÜN TEMEL İLKELERİ. Doç. Dr. Zafer YÜCESAN SİLVİKÜLTÜRÜN TEMEL İLKELERİ Doç. Dr. Zafer YÜCESAN TEMEL KAVRAMLAR Ağaç? Orman? Mekanik ve Organik görüş? Yaşam ortaklığı? Silvikültür? Amacı ve Esasları? Diğer bilimlerle ilişkileri? Yöresellik Kanunu?

Detaylı

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI V. Hafta Yrd. Doç. Uzay KARAHALİL Uzun Devreli Gelişme Planı-Uludağ MP Uludağ, 6831 sayılı Orman Kanunu nun 25. maddesi gereğince, 20.09.1961 tarih ve 6119-5 sayılı Bakanlık

Detaylı

ÖSYM. Diğer sayfaya geçiniz KPSS / GYGK-CS

ÖSYM. Diğer sayfaya geçiniz KPSS / GYGK-CS 31. 32. Televizyonda hava durumunu aktaran sunucu, Türkiye kıyılarında rüzgârın karayel ve poyrazdan saatte 50-60 kilometre hızla estiğini söylemiştir. Buna göre, haritada numaralanmış rüzgârlardan hangisinin

Detaylı

Bölgesel iklim: Makroklima alanı içerisinde daha küçük alanlarda etkili olan iklimlere bölgesel iklim denir.(marmara iklimi)

Bölgesel iklim: Makroklima alanı içerisinde daha küçük alanlarda etkili olan iklimlere bölgesel iklim denir.(marmara iklimi) YERYÜZÜNDEKİ BAŞLICA İKLİM TİPLERİ Matematik ve özel konum özelliklerinin etkisiyle Dünya nın çeşitli alanlarında farklı iklimler ortaya çıkmaktadır. Makroklima: Çok geniş alanlarda etkili olan iklim tiplerine

Detaylı

Çiçek ve yaprak presi

Çiçek ve yaprak presi Çiçek ve yaprak presi tr Kullanım Kılavuzu Tchibo GmbH D-22290 Hamburg 91581FV05X03VII 2017-3 Değerli Müşterimiz! Yeni çiçek ve yaprak presinizle narin çiçeklere ve renkli yapraklara koruyucu uygulayabilir

Detaylı

Bu sorunun doğru cevabını verebilmek için öncelikli olarak bazı kavramların iyi bilinmesi gerekir. Zira bu kavramların anlaşılabilmesi neticesinde

Bu sorunun doğru cevabını verebilmek için öncelikli olarak bazı kavramların iyi bilinmesi gerekir. Zira bu kavramların anlaşılabilmesi neticesinde Bu sorunun doğru cevabını verebilmek için öncelikli olarak bazı kavramların iyi bilinmesi gerekir. Zira bu kavramların anlaşılabilmesi neticesinde orman mühendisinin sadece ağaç mı kesip kesmediği belli

Detaylı

Biyolojik Çeşitlilik

Biyolojik Çeşitlilik Biyolojik Çeşitlilik Biyolojik çeşitlilik dünyada yaşayan canlıların ve yaşam şekillerinin eşitliliği demektir. Bir bölgede yaşayan canlı türleri, tür cinsindeki farklılıklar ve farklı yaşam biçimleri

Detaylı

2018 LGS Fen Bilimleri Deneme Sınavı

2018 LGS Fen Bilimleri Deneme Sınavı 2018 LGS Fen Bilimleri Deneme Sınavı LGS sınavı 2 Haziran 2018 tarihinde uygulanacak. Öğrenciler ve veliler bu sınava oldukça yoğun bir şekilde hazırlanıyorlar. İyi bir lisede okumak için LGS sınavından

Detaylı

Hanife Kutlu ERDEMLĐ Doğa Koruma Dairesi Başkanlığı 10.12.2009 Burdur

Hanife Kutlu ERDEMLĐ Doğa Koruma Dairesi Başkanlığı 10.12.2009 Burdur Hanife Kutlu ERDEMLĐ Doğa Koruma Dairesi Başkanlığı 10.12.2009 Burdur - Doğa Koruma Mevzuat Tarihçe - Ulusal Mevzuat - Uluslar arası Sözleşmeler - Mevcut Kurumsal Yapı - Öngörülen Kurumsal Yapı - Ulusal

Detaylı

T.C. ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI TABİAT VARLIKLARINI KORUMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Büyükşehir Belediye Alanlarında Tabiat Varlıklarının Yönetimi

T.C. ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI TABİAT VARLIKLARINI KORUMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Büyükşehir Belediye Alanlarında Tabiat Varlıklarının Yönetimi T.C. ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI TABİAT VARLIKLARINI KORUMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Büyükşehir Belediye Alanlarında Tabiat Varlıklarının Yönetimi Osman İYİMAYA Genel Müdür 12-13 Mayıs Karadeniz Teknik Üniversitesi

Detaylı

ORMAN KORUMA ORMAN KORUMA YA GİRİŞ

ORMAN KORUMA ORMAN KORUMA YA GİRİŞ ORMAN KORUMA ORMAN KORUMA YA GİRİŞ Prof. Dr. Ertuğrul BİLGİLİ Ekim 2014 Foto: İ.BAYSAL Balıkesir, 2006 Orman Korumanın Tanımı Modern ormancılığın amacı, ormanın devamlılığını sağlayarak en uygun yararlanmayı

Detaylı

Bu türleri yakından tanımak için haritaya tıklayın.

Bu türleri yakından tanımak için haritaya tıklayın. Anadolu'da Te hlike Altındaki Tüm Türler Hazar kaplanı, Gökçe balığı ve Anadolu parsı... National Geographic Türkiye, Temmuz sayısında ülkemizde tehlike altındaki türlere dikkat çekti. Bu türleri yakından

Detaylı

KAVAK VE HIZLI GELİŞEN TÜRLER

KAVAK VE HIZLI GELİŞEN TÜRLER KAVAK VE HIZLI GELİŞEN TÜRLER Populus nigra Dr. Süleyman GÜLCÜ - 2008 1 KAVAK FİDANI ÜRETİMİ VE FİDANLIK TEKNİĞİ Kavak fidanı yetiştirilmesinde en önemli konuların başında, kaliteli kavak fidanı yetiştirilmesine

Detaylı

ÇAKÜ Orman Fakültesi Havza Yönetimi ABD 1

ÇAKÜ Orman Fakültesi Havza Yönetimi ABD 1 Uymanız gereken zorunluluklar ÇEVRE KORUMA Dr. Semih EDİŞ Uymanız gereken zorunluluklar Neden bu dersteyiz? Orman Mühendisi adayı olarak çevre konusunda bilgi sahibi olmak Merak etmek Mezun olmak için

Detaylı

ÇEVRE KORUMA ÇEVRE. Öğr.Gör.Halil YAMAK

ÇEVRE KORUMA ÇEVRE. Öğr.Gör.Halil YAMAK ÇEVRE KORUMA ÇEVRE Öğr.Gör.Halil YAMAK 1 Çevre Kirlenmesi İnsanoğlu, dünyada 1,5 milyon yıl önce yaşamaya başlamıştır. Oysa yer küre 5,5 milyar yaşındadır. Son 15 yıl içinde insanoğlu, doğayı büyük ölçüde

Detaylı

ZBB306 KODLU SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ DERSİ NOTLARI. Doç.Dr. Soner KAZAZ

ZBB306 KODLU SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ DERSİ NOTLARI. Doç.Dr. Soner KAZAZ ZBB306 KODLU SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ DERSİ NOTLARI Doç.Dr. Soner KAZAZ Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü 06110-Ankara skazaz@ankara.edu.tr GERBERA YETİŞTİRİCİLİĞİ-1 Anavatanı

Detaylı

ÇIĞ ÖNCESİNDE ÖNCELİKLE ÇIĞ BÖLGELERİNE YENİ YERLEŞİM BİRİMLERİ KURULMAMALI. ÇIĞ VE SEL YATAKLARINDA VAR OLAN YAPILAR DERHAL KALDIRILMALI.

ÇIĞ ÖNCESİNDE ÖNCELİKLE ÇIĞ BÖLGELERİNE YENİ YERLEŞİM BİRİMLERİ KURULMAMALI. ÇIĞ VE SEL YATAKLARINDA VAR OLAN YAPILAR DERHAL KALDIRILMALI. ÇIĞ VE KORUNMA ÇIĞ ÖNCESİNDE ÖNCELİKLE ÇIĞ BÖLGELERİNE YENİ YERLEŞİM BİRİMLERİ KURULMAMALI. ÇIĞ VE SEL YATAKLARINDA VAR OLAN YAPILAR DERHAL KALDIRILMALI. Mevcut yapılar, çığ bölgesinden kaldırılana kadar

Detaylı

AĞAÇLANDIRMALARDA UYGULAMA ÖNCESİ ÇALIŞMALAR

AĞAÇLANDIRMALARDA UYGULAMA ÖNCESİ ÇALIŞMALAR AĞAÇLANDIRMALARDA UYGULAMA ÖNCESİ ÇALIŞMALAR Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1 Ağaçlandırma çalışmalarında amaç tespiti ile işe başlamak ilk hedeftir. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 2 Amaç tespiti ülkemizin ormancılık

Detaylı

Doğa, Çevre, Doğal Kaynak ve Biyolojik Çeşitlilik

Doğa, Çevre, Doğal Kaynak ve Biyolojik Çeşitlilik TEMEL KAVRAMLAR Doğa, çevre, Doğal Kaynak ve Biyolojik Çeşitlilik Kavramları Yabanıl Alan, Yabanıllık ve Yaban Hayatı Kavramları Doğa Koruma Kavramı ve Kapsamı Doğal Kaynak Yönetiminin Genel Kapsamı Doğa,

Detaylı

BİR DOĞAL ALANIN DEĞERİ VE DOĞAYI KORUMANIN GEREKÇELERİ DERS 2

BİR DOĞAL ALANIN DEĞERİ VE DOĞAYI KORUMANIN GEREKÇELERİ DERS 2 BİR DOĞAL ALANIN DEĞERİ VE DOĞAYI KORUMANIN GEREKÇELERİ DERS 2 Bir doğal alanın toplam ekonomik ve toplumsal değeri kullanım (aktif kullanım) ve kullanım dışı (pasif kullanım) değerlerinin toplamına eşittir.

Detaylı

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI

KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI KORUNAN ALANLARIN PLANLANMASI I. Hafta Yrd. Doç. Uzay KARAHALİL Sunum Akışı Tanışma Ders İçeriği Derste Uyulacak Kurallar Ödev ve Sınavlar Derse Giriş Ders Akışı Dünya da ve Türkiye de Doğa Korumanın Tarihsel

Detaylı

ÖSYM YGS / SOS M Diğer sayfaya geçiniz.

ÖSYM YGS / SOS M Diğer sayfaya geçiniz. 17. 18. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. Biri millet kararı, diğeri en elim ve güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olan ordumuzun kahramanlığı; bu iki şeye güvenir.

Detaylı

T.C İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ORMAN FAKÜLTESİ ORMAN ALTI ODUNSU BİTKİLER. Hazırlayan: Danışman: Yrd.Doç.Dr Nurgül KARLIOĞLU

T.C İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ORMAN FAKÜLTESİ ORMAN ALTI ODUNSU BİTKİLER. Hazırlayan: Danışman: Yrd.Doç.Dr Nurgül KARLIOĞLU T.C İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ORMAN FAKÜLTESİ ORMAN ALTI ODUNSU BİTKİLER Hazırlayan: 0601120025 Danışman: Yrd.Doç.Dr Nurgül KARLIOĞLU Laurocerasus officinalis(karayemiş) Sistematik ; Alem : Plantae Bölüm :

Detaylı

Muson Yağmurlarını Atlatmak Kelsey, Dylan, and Trevor Bölüm 1 Fen Bilimleri

Muson Yağmurlarını Atlatmak Kelsey, Dylan, and Trevor Bölüm 1 Fen Bilimleri Muson Yağmurlarını Atlatmak Kelsey, Dylan, and Trevor Bölüm 1 Fen Bilimleri Hedefimiz Arizona, Phoenix te yaşayan sizleri büyük Phoneix bölgesindeki musonların olası riskleri hakkında bilgilendirmek. Bir

Detaylı

9. SINIF KONU ANLATIMI 46 CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI-8 BİTKİLER ALEMİ

9. SINIF KONU ANLATIMI 46 CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI-8 BİTKİLER ALEMİ 9. SINIF KONU ANLATIMI 46 CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI-8 ALEMİ ALEMİ Çok hücreli ökaryot canlılardır. Koloroplast içerirler ve fotosentez ile inorganik maddeleri organik madde haline getirerek beslenirler.

Detaylı

ZOOLOG TANIM A- GÖREVLER

ZOOLOG TANIM A- GÖREVLER TANIM Hayvanların anatomik ve fizyolojik özelliklerini inceleyen ve onları özelliklerine göre sınıflandıran, çeşitli etmenlerin hayvanlar üzerindeki etkisini araştıran kişidir. A- GÖREVLER KULLANILAN ARAÇ,

Detaylı

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir.

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir. 2012 LYS4 / COĞ-2 COĞRAFYA-2 TESTİ 2. M 1. Yukarıdaki Dünya haritasında K, L, M ve N merkezleriyle bu merkezlerden geçen meridyen değerleri verilmiştir. Yukarıda volkanik bir alana ait topoğrafya haritası

Detaylı

Ceviz Fidanı-Ağacı İklim ve Toprak İstekleri

Ceviz Fidanı-Ağacı İklim ve Toprak İstekleri Yavuz-1 CEVİZ (KR-2) Ceviz yetişen tüm bölgelerde yetişir. Özellikle geç donların görüldüğü yerlerde yetiştirilmesi tavsiye edilir. Verimsiz bir çeşittir. Nisbi Periyodisite görülür. Meyvesi oval şekilli

Detaylı

Harita Nedir? Haritaların Sınıflandırılması. Haritayı Oluşturan Unsurlar

Harita Nedir? Haritaların Sınıflandırılması. Haritayı Oluşturan Unsurlar Harita Nedir? Yeryüzünün tamamının veya bir kısmının kuşbakışı görünüşünün belli bir ölçek dahilinde düzleme aktarılmasıyla oluşan çizimlere denir. Haritacılık bilimine kartografya denir. Bir çizimin harita

Detaylı

ÇEVRE POLİTİKAMIZ MONTEBELLO RESORT HOTEL

ÇEVRE POLİTİKAMIZ MONTEBELLO RESORT HOTEL ÇEVRE POLİTİKAMIZ MONTEBELLO RESORT HOTEL olarak SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE kavramı temelinden yola çıkarak tüm faaliyetlerimizden dolayı meydana gelen çevresel etkileri minimize etmek ve çevrenin korunmasına

Detaylı

ORMAN KAYNAKLARININ TURİZM AMAÇLI TAHSİSİNE İLİŞKİN SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ ODC: 906

ORMAN KAYNAKLARININ TURİZM AMAÇLI TAHSİSİNE İLİŞKİN SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ ODC: 906 ISBN: 978-605-4610-19-8 ORMAN KAYNAKLARININ TURİZM AMAÇLI TAHSİSİNE İLİŞKİN SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ ODC: 906 The Determinition of The Problems and Solution ways, Interested in Allocated Forest Resources

Detaylı

TÜBİTAK-Isparta Korunan Doğal Alanlarında Doğa Eğitimi Projesi (IDE) DOĞAL ALANLAR VE PEYZAJ Yrd.Doç Dr. Ulvi Erhan EROL uerhane@yahoo.

TÜBİTAK-Isparta Korunan Doğal Alanlarında Doğa Eğitimi Projesi (IDE) DOĞAL ALANLAR VE PEYZAJ Yrd.Doç Dr. Ulvi Erhan EROL uerhane@yahoo. TÜBİTAK-Isparta Korunan Doğal Alanlarında Doğa Eğitimi Projesi (IDE) DOĞAL ALANLAR VE PEYZAJ Yrd.Doç Dr. Ulvi Erhan EROL uerhane@yahoo.com DOĞAL ALANLAR VE PEYZAJ PEYZAJ NEDİR? Peyzaj; Fotoğraf karesinde

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir UZUNÖZ

Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir UZUNÖZ İÇİNDEKİLER 1.BÖLÜM / Yrd. Doç. Dr. Ayşegül ŞEYİHOĞLU Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir UZUNÖZ ÖRNEKLERİ İLE OKUL DIŞI EĞİTİM FAALİYETLERİ Okul dışı öğrenme ortamlarının eğitimdeki yeri ve önemi/1 Ders dışı öğretim

Detaylı

İşletme Amaçları ve Koruma Hedefleri Ormancılığın ve orman işletmesinin en önemli görevi, toplumun orman ürün ve hizmetlerine olan ihtiyacını karşılamak olduğundan, işletmenin amaç veya hedeflerini saptaya

Detaylı

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK İKLİM ELEMANLARI Bir yerin iklimini oluşturan sıcaklık, basınç, rüzgâr, nem ve yağış gibi olayların tümüne iklim elemanları denir. Bu elemanların yeryüzüne dağılışını etkileyen enlem, yer şekilleri, yükselti,

Detaylı