Çalışmada özel tür mikroplar tarafından üretilen polimer türlerini

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Çalışmada özel tür mikroplar tarafından üretilen polimer türlerini"

Transkript

1 Sağlık mensuplarına özel gazetedir. Yaz Okulu Trabzon KTÜ de Prof. Dr. Saadettin Güner anısına Yaz Okulu düzenlendi. Ana tema metabolik hastalıklar oldu. Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 İlk malpraktis Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey in subakut gangrenöz apandisitten erken ölümü, 1928 Ankara sında şok yaratmıştı TÜRKİYE Bölge üssü Pfizer Türkiye, toplam 10 ülkenin yönetiminden sorumlu olarak bu ülkelerin bölge üssü haline geldi. 23 ISSN Tıbbi onkolojide bilgi paylaşımı ANTALYA Anadolu Tıbbi Onkoloji Derneği (ATOD) tarafından düzenlenen 5. Ulusal Tıbbi Onkoloji Kongresi Başkanı Prof. Dr. Süleyman Büyükberber, onkoloji alanında ulusal veri elde etme olanağına kavuştuklarını söyledi. Camiada birlikte çalışma geleneğini yerleştirmeye çalıştıklarını söyleyen Prof. Dr. Büyükberber, Birlikte çalışmamız kaçınılmaz. Ülkemizin sınırlı olan kaynakları onkolojide tanı ve tedavide endüstriyel manada dışa olan bağımlılığımız bizlere büyük sorumluluk yüklüyor dedi. 6 Biyolojik sistem fabrika gibi İSTANBUL - İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Candan Tamerler: Sadece yönlendirilmiş evrimle uğraşmıyor, evrim mühendisliği ile kullandığımız moleküler ve genetik tekniklerle DNA peptid etkileşimini istediğimiz hücre ya da malzeme yapısıyla birleştiriyoruz. Biyolojik sistemlerin en güzel özelliği bu sistemleri fabrika gibi kullanıp istediğiniz şeyi ürettirebilmemizdir. 11 Kemik ve kıkırdak üretiminde eşik aşıldı ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vasıf Hasırcı Yüzey topografisinin hücre yönlenimine etkisi Polyester hücre taşıyıcı iskeleler Prof. Dr. Vasıf Hasırcı, Daha önce vücuttaki eksik ya da zarar görmüş bir dokunun tedavisinde kadavradan kemik transferi gibi çözümler kullanılıyordu. Kadavradan kemik alınması kısıtlılıklar ve hijyenik sorunlar içermektedir. Biz bu sorunların çözümü için laboratuvarda üretilmiş sentetik ya da doğal polimerleri kullanıyoruz. Çalışmada özel tür mikroplar tarafından üretilen polimer türlerini hücrelerin çoğalmasına uygun çok gözenekli bir konuma getiriyoruz. Hastaya uygulanacağı zaman zarar görmüş dokunun yanındaki sağlıklı dokudan alınan parça çoğaltılarak gerekli yapıya aktarılıyor dedi. Uykuda ortaya çıkan sendrom: HBS Bacaklarda hareketle azalan anormal bir duyum mu? 10 İÜ Cerrahpaşa Fakültesi Nöroloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Karadeniz, uykuyla ilişkili olan, uykuda ortaya çıkan hareket bozuklukları denildiğinde ilk sırada Huzursuz Bacak Sendromu nun (HBS) akla geldiğini ifade etti. Sendromun idiopatik ve semptomatik olmak üzere iki grup altında incelendiğini söyleyen Prof. Dr. Karadeniz şu bilgileri verdi: İdiopatik formda iki farklı alt grup var. Semptomlar ilkinde çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkarken, diğerinde genellikle 45 yaşından sonra gözleniyor. İdiopatik HBS lu hastaların %50 sinde genetik, otozomal dominant geçiş söz konusudur. Semptomatik HBS ise periferik nöropatilerde, üremide, gebelikte, romatoid artritte veya demir eksikliği anemisinde ortaya çıkabilmektedir. HBS, bunların dışında multipl skleroz, Parkinson, KOAH gibi birçok hastalıkta da sekonder olarak Prof. Dr. Derya Karadeniz ortaya çıkabilmektedir. Onkolojide kardiyolojik takip Kanser tedavisinde kalbi nasıl koruyalım? ANTALYA - Gazi Üniversitesi Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Abacı, kanser tedavilerinde kullanılan ilaçların yüksek dozlarda kardiyotoksisiteye neden olduğunu söyledi ve şu bilgileri aktardı: Onkolojide yeni ajanların kullanımıyla yeni kalp yetmezliği sorunları ortaya çıktı. Kanserli hastaların tedavisinde karşımıza en sık çıkan riskli durumlar kardiyomiyopati, sol ventikül sistolik disfonksiyonu ve kalp yetmezliğinin gelişmesidir. Antrasiklinler ve yeni çıkan kimi kanser ilaçları kardiyomiyopatiye neden oluyor. Ayrıca herseptin, imatinib türü ilaçlar, tirozinkinaz inhibitörleri de kardiyotoksisite nedenidir. Prof. Dr. Adnan Abacı Kimbilir daha bilmediğimiz neler var... Marmara Üniversitesi bünyesinde teorik olarak Yeni Ortaya Çıkan İnfeksiyon Merkezi kuruldu Kuruluşu onaylanan ve uygulama çalışmaları süren merkez, laboratuvar ağırlıklı bir merkez olacak. Doç. Dr. Önder Ergönül, yola çıktıkları fikri şöyle özetledi: AB komisyonlarında ya da DSÖ de çalışırken hep yeni ortaya çıkan hastalıklardan söz ediliyor. Hiç adını duymadığımız bir takım viral etkenler var. Biz de KKKA yı bir bakıma tesadüfen bulduğumuz için, tesadüflerin ne ölçüde olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Yeni kılavuzlarda diyabetik kalp hastalığı tedavisi ANTALYA 44. Ulusal Diyabet Kongresi nde yaptığı sunumda akut koroner sendromlarda antiagreganların hayati bir rolü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Atiye Çengel, diyabetin asetil salisilik asidin (ASA) olumlu etkisini azalttığını bildirdi. Akut koroner sendromda kullanılan diğer ilaçlarınsa, diyabeti olan ve olmayanlarda aynı etkiye sahip olduğunu söyledi. Prof. Dr. Çengel in görüşleri şöyle: ASA, diyabeti olanlarda, olmayanlara göre mortalitede daha düşük bir azalma sağlıyor. Bunun nedeni ASA direncidir. Glukoz trombositlere bağlanmada ASA ile yarıştığından hiperglisemisi olanlarda ASA direnci çok daha sık gözleniyor. Yine de Avrupa Kardiyoloji ve Diyabet Derneklerinin ortak kılavuzunda diyabetli hastalarda akut koroner sendromun tedavisinde ASA önerilmektedir

2 2 İçin de ki ler 1 Kara ölüm aslında 900 yıldır hayatımızda İlkbahardan sonbahara KKKA riski abartılıyor mu? Kamu yararı taşıyan bilimsel projelere destek bulunamıyor Yeni ilaçlar için maliyet-yarar analizi yapılmalı Kanserde bilimsel veriler ve bitkisel tedavi İHekim nerede durmalı? Nasıl davranmalı? Genetik tarama testleri: Türkiye için hangisi daha uygun? İTÜ de 5 bin peptid dizisi var İngiltere de diyabet paniği. 12 Yüksek kardiyovasküler riskte Cox-2-inhibitörü Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi, Sosyal Pediatrist Doç. Dr. Gonca Yılmaz, seyahate kendi araçlarıyla çıkacak ailelere yönelik yaptığı uyarıda, bebek ve çocuklar için Serbest Kürsü İki hekimden ikişer uyarı... Çocuklu ailelere seyahat önerileri Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi, Sosyal Pediatrist Doç. Dr. Gonca Yılmaz Bebek ve çocukların çok çabuk boğulabileceğini, su altında 2 dakika kalan bebek veya çocuğun bilincini yitirebileceğini ve kalıcı beyin hasarlarına maruz kalabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Gonca Yılmaz, Özellikle yaz aylarında deniz ve havuz kenarında oynayan bebek ve çocuklara nezaret edin. Onları araçtaki en tehlikeli bölgenin erişkin kucağı olduğuna işaret ederek, bebek ve çocukların erişkinlerin kucağında ya da dizinde yeterince korunamayacağını bildirdi. Uygunsuz koruma sistemi ile ilişkili yaralanmaların bebek ve çocuklarda oldukça sık görüldüğünü vurgulayan Doç. Dr. Yılmaz, Bebek ve çocuklar erişkinin kucağında ya da dizinde yeterince korunamayacağı için herhangi bir tehlike anında araçtan mermi çekirdeği gibi fırlayabilir ya da yetişkinin ağırlığı ile ezilebilir dedi. Güneşin bebek ve çocukların gelişimi için yararlı olduğunu, ancak uzun süreli güneşte kalmanın, halk arasında güneş çarpması diye nitelendirilen durumlara ve cilt kanserine yol açabileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Gonca Yılmaz, Çocuklar, kademeli olarak dakika güneşlendirilmeli ve mutlaka yüksek faktörlü koruyucu krem kullanılmalı diye konuştu. Boğulma riskine dikkat deniz kenarında yalnız bırakmayın. Su kenarlarında kayalık ve taşlık zeminler kayganlaşarak bebek ve çocukların kayarak suya düşmesine yol açar. Bu nedenle yeni yürümeye başlayan bebeklerinizi ve oyun oynamak isteyen çocuklarınızı korumasız su kenarlarından uzak tutun uyarısında bulundu. Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 Hamilelere sıcak uyarısı HRS Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Aksu, hamilelerin sırt ağrıları, varis, ayaklarda ödem ve terlemeden kaynaklanan mantarlara karşı giyim, spor ve beslenmeye dikkat etmeleri gerektiğini belirtti. Hamilelerin giyim tercihlerini pamuklu ve geniş kıyafetlerden yana kullanmalarını öneren Prof. Dr. Tarık Aksu, Topuksuz, ortopedik ve rahat ayakkabılar tercih edilmeli. Başta tuz olmak üzere baharatlı, soslu ve en önemlisi az pişmiş etlerden kaçınılmalı, kızartma yerine haşlama türü yiyecekler tüketilmeli. Gıdalardan kaynaklanan yaz ishalleri, hamilelerde ciddi sıkın- HRS Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Aksu tılar oluşturur dedi. Aksu, yaz döneminde sıcakların ve nem oranındaki yükselişin hamileler için sağlık problemlerine neden olabileceğine dikkat çekerek, şunları söyledi: Aşırı terlemenin neden olduğu kızarıklık ve kaşıntı mantara yol açacağı için, sürekli ılık duş almakta yarar var. Güneşin ve sıcağın yoğun olduğu ile saatleri arasında çok zorunlu olmadıkça sokağa çıkılmamalı. Başa şapka takılmalı, yüzün açıkta kalan kısmına güneşten koruyucu krem sürülmeli. Düşük dozla, emniyetli sınırda kalmak... Peki nasıl? Anne-bebek ölümlerinin en önemli nedeni yoksulluk Birleşmiş Milletler in 2015 hedefi gerçekleşir mi? Kardiyovasküler risk yönetimi: Herkeste aynı ölçek geçerli olabilir mi? Pers pek tif 17 Hekim ve eczacıların ilgisi ilaç güvenliğini artıracak Emekli hekimler de çalışabilmeli Kriz sağlık sektörünü nasıl MEDİ KATÜR Doç. Dr. Gülşah Bademci bademci70@yahoo.com Yüzmek, doğumu kolaylaştırıyor Karın kaslarını sıkılaştıran yüzmenin doğumu da kolaylaştırdığını belirten Prof. Dr. Tarık Aksu anne adaylarına yüzün tavsiyesinde bulunuyor. Karın kaslarını sıkılaştıran yüzmenin doğumu da kolaylaştırdığını belirten Aksu, anne adaylarına çok sıkı olmayan bir mayo ile serbest ve sırt üstü stillerde yüzmeyi öneriyor. Serbest ve sırt üstü stillerde yüzmenin, hamilelerde rahatlatıcı etkisi olduğunu söyleyen Aksu, koruyucu kremlerin de gebeliğe zarar vermeyeceğini belirtti. Yaz aylarında sıcak havanın en çok hamileleri etkilediğini vurgulayan Aksu, hamilelere yaz döneminde yüzmeyi önerdiklerini söyledi. Öte yandan, sıcakta terlemeyle birlikte deride birçok bölgenin nemli kalacağı için mantar enfeksiyonlarına yaz aylarında daha sık rastlandığını ifade eden Tarık Aksu, sık sık ılık duş yapılmasını da önerdi. Aksu, gebelerin enfeksiyonlara karşı direncinin daha düşük olduğunu, erken doğuma yol açan idrar yolu ve vajinal enfeksiyonlara dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti. etkiler? Bilişim Zirvesi nde bireyhastane-doktor üçgeni Üniversite hastaneleri ilk kez tartışıldı İm ti yaz Sa hi bi: Me di cal Tri bu ne Ya yın cı lık Ltd. Şti. adı na Hu ri ye Ti bet Genel Direktör: Huriye Tibet Ge nel Ya yın Yö net me ni (So rum lu): Fü sun İki kar deş Me di kal Ya yın Yö net me ni: Dr. Rı fat Yü cel Medikal Editör: Dr. Alp Aker Ha ber Edi tö rü : Hü se yin Kan de mir, Zuhal Demirarslan Çi zer: İs hak Öz türk, Gülşah Bademci Sa tış Koordinatörü: Gönül Morgül Rek lam Mü dü rü: Serkan Erdoğan Da ğı tım/abo ne: Ar zu Ça kar Sayfa tasarım: Ufuk Direkli Ad res: Ru me li Cad. No: 84/12 Os man bey İs tan bul Tel: (0212) (pbx) (0212) Faks: (0212) e-pos ta: in fo@me di cal-tri bu ne.com.tr Bas kı: Pro mat Ba sım Ya yın San. ve Tic. AŞ. Esen yurt-is tan bul Tel: (0212) ISSN Sü re li ya yın 20 sa yı/yıl

3 Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 Nöroloji 3 Uykuda ortaya çıkan sendrom: HBS Bacaklarda hareketle azalan anormal bir duyum mu var? İSTANBUL Huzursuz Bacak Sendromu nun (HBS) sıklığı batı toplumlarında %10 u bulurken sıklık doğuya gittikçe azalıyor. Ülkemizdeki sıklık %3 civarında. Hastalar açısından belki de en önemli özellik doğru adresi, yani nörolojiyi bulana kadar 5-6 branş dolaşmaları. Huzursuz Bacak Sendromu nun bütün yönlerini İ.Ü Cerrahpaşa Fakültesi, Nöroloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Karadeniz, Medical Tribune e değerlendirdi. Mutasyon saptanan genlerden biri uzuv gelişimiyle ilgilidir ve bu gen intrauterin dönemde uzuv gelişimini idare eder. Uykuyla ilişkili olan, uykuda ortaya çıkan hareket bozuklukları denildiğinde ilk sırada Huzursuz Bacak Sendromu nun geldiğini ifade eden Prof. Dr. Derya Karadeniz, bu hastalığın kadınlarda daha sık gözlendiğini kaydetti. Sendromun idiopatik ve semptomatik olmak üzere iki grup altında incelendiğini söyleyen Prof. Dr. Karadeniz, şu bilgileri verdi: İdiopatik formda iki farklı alt grup var. Semptomlar ilkinde çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkarken, diğerinde genellikle 45 yaşından sonra gözleniyor. İdiopatik HBS lu hastaların %50 sinde genetik, otozomal dominant geçiş söz konusudur. Semptomatik HBS ise, periferik nöropatilerde, üremide, gebelikte, romatoid artritte veya demir eksikliği anemisinde ortaya çıkabilmektedir. HBS, bunların dışında multipl skleroz, Parkinson, KOAH gibi birçok hastalıkta da sekonder olarak ortaya çıkabilmektedir. Prof. Dr. Karadeniz, tanı için hastada dört kriterin dördünün de bulunması gerektiğini Prof. Dr. Şevket Akpınar, Huzursuz Bacak Sendromu nda çığır açtı Huzursuz Bacak Sendromu nda Tanı Kriterleri HBS nin klinik özelliklerinin çok net olduğunu ve tanının tamamen anamneze dayanılarak konulduğunu belirten Prof. Dr. Karadeniz, sendromun 4 temel tanı kriterini şöyle özetledi: Genellikle bacaklarda huzursuzluk hissi veya hoş olmayan anormal duyuma eşlik eden hareket etme ihtiyacı Semptomların, uzanma veya oturma gibi hareketsiz durumlarda ortaya çıkması ve/veya artması Hareket ile semptomlarda rahatlama veya ortadan kalkma Semptomların akşam veya gece saatlerinde ortaya çıkması veya daha belirgin olması Prof. Dr. Şevket Akpınar Sendrom, daha 1800 lü yıllarda şöyle tanımlanmış: Geceleri cehennem azabı yaşatan bir bozukluk. Bu yüzyılda hastalık psikiyatrik bir bozukluk sanılmış ve hastalığa anksiyete tibiarum adı verilmiştir yılında Nöroloji uzmanı Dr. Karl-Axel Ekbom un 130 vakadan oluşan yayınını görüyoruz ve bu makalede günümüzdeki bilgiler neredeyse aynen yazılmıştır. Bu makale sayesinde o yıllarda HBS nin tedavisinde clonazepam kullanılmaya başlanmıştır de bir Türk hekim, Huzursuz Bacak Sendromu nun etyopatogenez ve tedavisinde adeta çığır açtı. GATA dan Prof. Dr. Şevket Akpınar hoca, HBS da ilk kez dopamin kullanmış ve hastaların yakınmalarının gerilediğini gözlemiştir. Bu yayından sonra HBS araştırmalarında deyim yerindeyse büyük bir patlama yaşanmıştır. Kendisi tedaviyi keşfeden hekimdir. söyleyerek yakınmaların belli özellikler taşıdığını belirtti: Anormal duyum en sık bacaklarda ortaya çıkar, ancak bazen kollarda, gövdede, karında, hatta genital bölgede de anormal duyum gözlenebilir. Burada sadece yüz istisnadır. Her hasta bu anormal duyumu farklı şekilde tarif etmektedir. Hastaların yaklaşık %30-40 ı bu duyumu ağrı olarak tarif etmektedir. Bazı hastalar tam tanımlayamadığını Birinci komplikasyon augmentation dır. Özellikle yüksek doz dopamin verildiğinde semptomlar şiddetlenebilir, daha erken saatlerde ortaya çıkabilir veya anormal duyum diğer vücut bölgelerine de yayılabilir. Bu durumda dopamin tedavisi kesilmeli ve diğer seçenekler kısa süreli olarak kullanılmalıdır. Dopamin tedavisinde karşılaşılabilen ikinci önemli komplikasyon da rebaund olayıdır. Burada semptomlar daha geç saatlere kayabilmektedir. Bu durumda da dopamin tedavisine ara verilmesi gerekmektedir.. bir duyu derken bazıları ayağımda karıncalaşma, kaşıntı, kabarcıklar var diye tanımlamaktadır. Bir kısım hastaysa bu anormal duyumu kemiklerimden bir şeyler çekiliyor diye tarif etmektedir. Anormal duyum kesinlikle istirahat sırasında, daha çok da yatakta ortaya çıkmaktadır. Yani kişi fiziksel ve mental olarak istirahat halindedir. Anormal duyumun belki de en önemli özelliği hareketle azalmasıdır. Kişi hareket ettiğinde rahatladığını ifade eder. Sendrom, sirkadiyen özellik göstermektedir. Semptomlar özellikle geceleri en belirgindir. Tanıda şüpheye düşüldüğünde polisomnografik incelemenin yol gösterici olduğunu kaydeden Prof. Dr. Karadeniz, bacaklarını sımsıkı ve gergin tutan hastada 60 dakika içinde 40 ya da daha fazla bacak hareketi varsa ve bacak huzursuzluğu da giderek artıyorsa tanının kesinleştiğini ifade etti. HBS de etyopatogenez Prof. Dr. Karadeniz, etyopatogenezde otozomal dominant geçişin ve dopamin azlığının kesin olarak ispatlandığını, ancak burada dopamin azlığının dejenerasyona bağlı olmadığını belirterek şu bilgileri verdi: Hastalıkta kalitatif ve kantitatif dopamin yetersizliği söz konusudur. Etyopatogenezde rol oynayan diğer faktör de demir eksikliğidir. Bu nedenle her hastada ferritin düzeyine mutlaka bakılmalıdır. Sendromun gebelerde daha sık gözlenmesi de ferritin eksikliğine bağlanmaktadır. Burada sorun gerçek bir demir eksikliği anemisi olmadığından hastalarda demir düzeyine veya demir bağlama kapasitesine bakmaya gerek yoktur. Beyin omurilik sıvısında ferritin tayini invazif bir yöntem olduğu için kan ferritin düzeyinin saptanması yeterlidir. Kan ferritin düzeyi 40 ng/ml nin altındaysa tedaviye mutlaka demir eklenmelidir. Klinik seyir inişli çıkışlı Prof. Dr. Karadeniz, sendromun alevlenmeler ve remisyonlarla seyrettiğini, en azından hastalığın başlangıcında seyrin bu şekilde olduğunu, ancak yaşın ilerlemesiyle birlikte hastalığın progresif bir özellik gösterebileceğinin de unutulmaması gerektiğini vurguladı. Tedavide ilk seçenek dopamin agonistleri veya L-dopa olmalı İ.Ü Cerrahpaşa Fakültesi, Nöroloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Karadeniz Tedavide ikinci seçeneğin gamapentin olduğu bilgisini veren Prof. Dr. Karadeniz, dirençli vakalarda opioidlerin kısa süreli verilebileceğini, ferritin azsa mutlaka demirin de tedaviye eklenmesi gerektiğini ifade etti. Sendromun kesinlikle psikiyatrik bir hastalık olmadığını, ancak yaşanılan sıkıntılı süreç nedeniyle hastaların daha anksiyeteli insanlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karadeniz, anksiyetenin HBS ye yol açtığına dair de kanıt bulunmadığını söyledi. Devamı sayfa 14 te Uykuda hareket bozukluklarında sınıflandırma (American Academy of Sleep Medicine, 2005) 1. Huzursuz bacak sendromu 2. Periyodik hareket bozukluğu 3. Uyku ile ilişkili bacak krampları 4. Uyku ile ilişkili bruksizm 5. Uyku ile ilişkili ritmik hareket bozukluğu 6. Uyku ile ilişkili hareket bozukluğu- tanımlanamayan 7. Madde veya ilaç kullanımına bağlı uyku ile ilişkili hareket bozukluğu 8. Medikal duruma bağlı uyku ile ilişkili hareket bozukluğu Remisyon ve alevlenmeleri belirleyen olası faktörler Aşırı fiziksel aktivite Çok sıcak veya soğuğa maruz kalma Mevsimsel özellik Uyku deprivasyonu Alkol Aşırı fiziksel aktivite Kafein Nöroleptikler Lityum Antihistaminikler Trisiklik antidepresanlar Serotonin geri alınım inhibitörleri

4 4 İnfeksiyon Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 KKKA yı 6 yıl öncesine kadar bilmiyorduk Kimbilir daha bilmediğimiz neler var İSTANBUL Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği ESCMID (European Society of Clinical Microbiology and Infectious Disease) ve Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) tarafından düzenlenen Ebola dan Kırım-Kongo ya Viral Kanamalı Ateşler konulu uluslararası toplantının genel sekreteri Doç. Dr. Önder Ergönül, toplantıda KKKAH tedavisinde fikir birliği sağlandığını söyledi. Viral hastalıkların tanınmasında, isminin konmasında ve tedavisinde çok gerilerdeyiz şeklinde konuşan Doç. Dr. Ergönül, KKKA hastalığının yayılması sürecini şöyle özetledi: Kene, virüsü zerk ediyor, zerk ettikten sonra gövdesi derinin üzerinde kalıyor. kı plastik bir şırınga gibi, içinde taşıdığı virüsü insan vücuduna zerk ediyor. Bakterilerden de küçük olan virüs, insan vücuduna girdikten sonra birtakım reaksiyonlar oluyor. Önce kanda çoğalıyor, o evre yaşandığında hastalarımız bunu yaygın kas ağrıları, yorgunluk, halsizlik, ateş gibi belirtilerle hissediyorlar. Bütün virüs hastalıklarında böyledir. Hastalık herkeste gelişmiyor, bazı insanlar bunu sessiz atlatıyorlar. Sonra kanamalar başlıyor ki, bu da herkeste olmuyor. Kanamalar başladıktan sonra hastaların bir kısmı yaşamını kaybediyor, bu oran Türkiye de %6-7 dir. Aşı henüz yok Doç. Dr. Ergönül, KKKA ya karşı aşı çalışmalarının Türkiye de bazı merkezlerde ele alındığını, ancak çabaların yetersiz olduğunu belirtti. Şu anda dünyada da hiçbir aşısı yok diyen Doç. Dr. Ergönül, Orta Avrupa da kimilerinin kene aşısı dediği aşı için şunları söyledi: Kene kaynaklı ensefilite karşı olan aşının bununla hiç ilgisi yoktur. Kene farklı, virüs farklı, hastalık farklı. Ama, adı aşı. İSTANBUL Yurtiçi ve yurtdışından alanında uzman bilim adamları, başta Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı (KKKAH) olmak üzere Viral Kanamalı Ateşi hastalıklarını masaya yatırdı. İstanbul da Haziran günlerinde düzenlenen Ebola dan Kırım Kongo ya Viral Kanamalı Ateşler adlı konferansa pek çok ülkeden 30 un üzerinde bilim adamı katıldı. Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (ESCMID), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği nin (KLİMİK) ev sahipliğinde İstanbul da toplandı ve iki tam gün boyunca, viral kanamalı ateşi hastalıklar alanında Ebola dan Kırım-Kongo ya Viral Kanamalı Ateşler Arjantin Kanamalı Ateşi toplantısında da gündeme gelen konuda, Arjantin de görülen benzer, fakat farklı bir viral hastalığa karşı geliştirilen aşı hakkında bilgi vermek üzere, KLİMİK Derneği katkısıyla bir konuk hekim geldi ve deneyimlerini paylaştı. Arjantin de aşıyı bulmuşlar ve 10 yılı aşkın süredir aşıyı uyguluyorlarmış. Vaka sayısının analizi Doç. Dr. Ergönül, ülkemizde KKKA hastalığındaki artışı şöyle değerlendirdi: Her yıl görülen vaka, bir öncekini geçti da 430 vaka, geçen yıl 710 vaka görüldü, bu yıl 800 ü geçeceğini öngörüyoruz. Ölüm oranı %7 olarak aynı, ama istatiksel bir sonuç. Vaka sayısı arttıkça ölüm de artıyor. Karşı çıkan olmadı Doç. Dr. Ergönül e toplantının başlıca katkısını ve en önemli konusunu sorduğumuzda, tedaviye dikkat çekti ve şu bilgiyi verdi: Tedavide kullanılan Rivabidin adlı bir ilaç var ve kullanılıp kullanılmayacağı yönündeki tartışma sürüyor. Çok önemli kararlardan biri de, bu ilaç kullanılmalıdır yönünde çıktı. Özellikle erken safhada kullanılmalı, hatta kontrol grubu oluşturup görmek gibi bir yaklaşım da etik değildir noktasında katılımcılar fikir birliği halindeydi. görüş ve bilgi alışverişi yapıldı, ülke deneyimleri aktarıldı. Toplantıda, KKKA ile birlikte bu hastalığa benzer Lassa Ateşi, Bolivya Ateşi, Rift Vadisi Ateşi gibi hastalıklar tek tek ele alındı. Oxford Üniversitesi nden Prof. Dr. Sarah Randolph, bu hastalıkların küresel ısınma ile ilişkisini ve vektörlerin (kene, sivrisinek vs.) rolünü ele aldı. Bilim adamları ayrıca bu hastalıkların hayvanlara olan etkisini tartışarak uydu aracılığıyla iklimsel haritaların oluşturulması konusundaki çalışmaları görüştü. Toplantının ilk gününde gerçekleşen Yuvarlak Masa toplantısında, Balkanlar dan İran a kadar Avrasya da Toplantıda salona şu soruyu yönelttim: Tedavide etkisi tartışılıyor, ama siz hasta olsanız, bu ilacı alır mısınız, almaz mısınız? Laboratuvarda etkili olduğu gösterilmiş, yapılan küçük küçük çalışmalarda etkili olduğuna dair Teorik olarak biyoterörizm ajanı olabilir, ama ihtimal vermiyorum. 11 Eylül 2001 saldırısından sonra ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü, bütün biyolojik etkenleri, biyoterörizm ajanı olup olmayacağına göre A, B, C şeklinde sınıfladı. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, C Grubu biyoterörizm ajanları arasında yer alır. Biyoterörizm ajanı olması için halkta panik yaratacak, uygulaması kontrol edilebilir olacak. Kontrol dışı hesaplanamaz bir yaklaşımla uygulanması bana çok mantıklı görülmüyor. Diyelim, keneleri serpti, nasıl gelişeceği belirli değil veriler gösterilmiş. Tedaviyi destekleyici ve yararlı olduğu görülmüş. Randomize kontrollü bir çalışma tasarlayamıyoruz, etik değil. Eline kene yapışmış hastaya sen kontrol grubundasın demek doğru değil. KKKA ya çare toplantısı yapıldı KKKA nın görüldüğü ülkelerden sorunu takip eden uzmanlar, hastalık konusunda ne yaptıklarını anlattılar. Doç. Dr. Önder Ergönül Marmara Üniversitesi Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD Yeni Ortaya Çıkan İnfeksiyon Merkezi Geçen kış Marmara Üniversitesi Rektörü ne, yeni ortaya çıkan infeksiyon merkezi kuralım dedik, kabul edildi. Burası laboratuvar ağırlıklı bir merkez olacak. Şu an teorik olarak kuruldu, uygulama için çalışmalar sürüyor. Biz, bu alanda o merkezde çalışmak ve dünya çapında bir merkez olmak istiyoruz. Bir örneği ABD de var. Boston da 2009 yılında Ulusal Yeni Ortaya Çıkan İnfeksiyonlar Enstitüsü nü açıyorlar. Kocaman bir bina yapmışlar, yeni öğrendim, içim burkuldu... Biz o kadar büyük bir bina da istemiyoruz, küçük bir baraka olsun, yeter. Böyle bir merkezi açmak isterken yola çıktığımız fikir şu: AB komisyonlarında ya da DSÖ de çalışırken hep yeni ortaya çıkan hastalıklardan söz ediliyor. Hiç adını duymadığımız birtakım viral etkenler var. Biz de KKKA yı bir bakıma tesadüfen bulduğumuz için, bir de şuna baksak, bir de buna baksak gibi tesadüflerin ne ölçüde olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Kim önce buldu tartışması zaman kaybettirir Doç. Dr. Ergönül, 1989 Hacettepe Fakültesi nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi nde ihtisas yaptı. Bir süre Numune Hastanesi nde çalıştıktan sonra ABD de uzman araştırmacı olarak klinik epidemiyoloji alanında çalıştı. Türkiye de tıp eğitiminde Halk Sağlığı Anabilim Dalı nın kurucu isimlerinden Prof. Dr. Nusret Fişek in yıllar önce doktora yaptığı Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Kliniği nde epidemiyoloji üzerine master yaptı. Türkiye ye döndüğü 2003 yılında, KKKA hastalığı henüz görülmeye başlamış, ama ismi konmamıştı. Hastalığın görüldüğü Tokat yöresine giderek epidemiyolog olarak sebep-sonuç ilişkisini araştırdı, etken nedir gibi soruların yanıtlarını aradı. İlk örnekler İngiltere ye gönderildi ve hastalığın (ya da virüsün) adı İngiltere de saptandı. Aynı dönemde Sağlık Bakanlığı da sonuçları Fransa da Pasteour Enstitüsü ne yolladı ve orada da saptandı. Eşzamanlı olarak gerçekleşen bu girişimler konusunda Doç. Dr. Ergönül, kimin önce bulduğu, lüzumsuz bir tartışma diyor ve tartışmayı bir koşu içinde zaman kaybettirecek bir tartışma olarak nitelendiriyor. Sorunun meteoroloji, iklim değişikliği, hastalık nedenleri, tanımı, ölüm nedenleri, ilaç çalışmaları gibi alt başlıklarıyla inceleyen derleme çalışması, Lancet Dergisi nde yayımlandı. Aynı derleme genişletilerek 2007 de İngilizce kitap olarak basıldı.

5 Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 İnfeksiyon Kara ölüm aslında 900 yıldır hayatımızda İlkbahardan sonbahara KKKA riski abartılıyor mu? 5 TRABZON - Kırım Kongo Kanamalı Ateş Hastalığı (KKKA) nın kenelerle bulaşan Bunyavirüs ailesinden Nairovirüs gurubundan bir virüsün neden olduğu bir hastalık olduğu biliniyor. İlk kez 12. yy. da, o dönemde kara ölüm olarak adlandırılan hastalığın ilk bilimsel tanımı yıllarında yapıldı. Ülkemizde 2002 yılından beri görülen KKKA nın Sağlık Bakanlığı tarafından Haziran ayında çıkartılan risk haritasına göre, Karadeniz kıyısının içleri en riskli bölge. KTÜ Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları AD Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal, sorularımızı yanıtladı. Prof. Dr. İftihar Köksal. KTÜ Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı ve İnfeksiyon Komitesi Başkanı katılan veya katılamayan halkımıza tanıtıcı dergi ve broşür veriyoruz. Yazılı ve görsel medya ile halkımıza eğitim veriyoruz. Neler yapması gerektiğini anlatıyoruz. MT: KKKA bulaşma yolu ve bulaşma şekli hakkında bilgi verir misiniz? KKKA mevsimsel özellik gösterir. Nisan ayında hastalık görülmeye başlar. Sonbaharda azalır ve kışın neredeyse görülmez. Etken olan virüs tavşan, tilki, keçi, kirpi gibi küçük memelilerde belirti vermeden yaşar. Keneler virüsü bu hayvanlardan alır ve kene aracılığıyla da insana bulaşır. Erişkin keneler virüsü aldıktan sonra 36 saat içinde Hastalığın bulaşması Hastalığın belirtileri İSTANBUL - Acıbadem Kadıköy Hastanesi Enfeksiyon Uzmanı Dr. Nevin Sarıgüzel Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ile ilgili olarak şu bilgileri verdi: Ixodid (sert) keneler (özellikle Hyalomma genusuna ait olanlar), KKKA virüsü için hem depo hem de taşıyıcıdır. Çeşitli yabani ve evcil hayvanlar örneğin sığır, keçi, koyun ve tavşan virüs için konak görevi görmektedir. Hastanelerde tıbbi ekipmanların uygunsuz sterilizasyonu, enjeksiyon iğnelerinin tekrar kullanımı ve tıbbi alet ve ekipmanlara bulaşması sebebiyle de KKKA nın belgelendirilen yayılımı oluştu. Hastalığın kuluçka süresi virüsün kazanılma şekline bağlı olarak değişir. Kene ısırması yoluyla oluşan infeksiyonun kuluçka süresi genellikle 1 3 gün, azami 9 gündür. Enfekte Ülkemiz, Kırım ve Kongo arasındadır. Göçmen kuşların yolu üzerindeyiz. Ayrıca epidemik olan ülkelerden (İran gibi) kaçak hayvan ve denetimsiz hayvan girişinin olması da ülkemizde bu hastalığın olmasının sebepleri arasında sayılabilir yıllarında toplam 400 vaka bildirilmiştir. Sadece 2008 yılında bu rakamın 400 den fazla olmasını bekliyoruz. virüs çoğalır ve 3 5 gün içinde kenenin kanında en üst düzeye ulaşır. Bu kenenin de insanı ısırmasıyla virüs bulaşır ve hastalık ortaya çıkar. Ayrıca virüsü kanında taşıyan küçük memelilerin kesilmesi ve KKKA hastasına doğrudan veya infekte doku ve kanına temas ile de hastalık bulaşabilir. Kimler risk altındadır? Korunmak için neler yapılabilir? kan veya dokuya teması takiben kazanılan enfeksiyonun kuluçka süresi ise 5 6 gün, azami 13 gündür. KKKA nın başlangıcı anidir; baş ağrısı, yüksek ateş, kas ağrıları, baş dönmesi, boyun ağrısı, sırt ağrısı, eklem ağrısı, mide ağrısı ve kusma, göz ağrısı ve fotofobi (ışığa duyarlılık) başlangıç belirtileridir. Göz aklarının ve yüzün kızarması, boğaz ağrısı ve damakta peteşi (kırmızı lekeler) de sıklıkla gözlenir. Sarılık oluşabilir ve ağır vakalarda davranış değişiklikleri ve his algılama değişiklikleriyle karşılaşmak da mümkündür. Hastalık ilerledikçe, büyük ekimoz (ciltte morarma) alanları, diş eti kanaması, hematüri (idrarda kan), Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar, veterinerler, askerler, deri fabrikasında çalışanlar, endemik yerlerde piknik yapanlar, sağlık çalışanları. İki yolla önlem alınmalı: 1. genel mücadeledir. İl tarım müdürlükleri gerekli önlemleri almaktadır. Ancak çevre ve yabani hayvanların ilaçlanmasının bir etkisi yoktur. 2. kişisel korunmadır. Hastaya temas izolasyonu yapılmalıdır. Koruyucu kıyafet, gözlük, maske ve eldiven giyilmelidir. Temas eden yer bol su ve sabun ile yıkanmalıdır. Göze temas ettiğinde ise sadece bol su ile yıkanmalıdır. Ayrıca kene kovucu ilaçlar cilde ve kıyafetlere sürülebilir. Hastalar hangi şikayetler ile geliyor? Isıran kene ile gelen de var. Ayrıca halsizlik, ateş, kas-eklem ağrısı, bulantı-kusma, ishal, kanama ile hastalar gelebiliyor. Hasta kene ile gelirse kene tek hamlede penset ile çıkarılmalı ve Özellikle vadi kesimlerinde görülmektedir. Yapılan bir çalışmada 800 m. altındaki yerlerde hastalığın görülmediği bildirilmiştir. Bölgemizde Kelkit Vadisi, Tokat, Giresun, Gümüşhane, Artvin, Erzurum, Çorum, Sivas en fazla görülen yerlerdir. Diğer şehirlerde de görülmeye başladı. Bu da kenelerin hareketine bağlı olarak epidemiye gidişi göstermektedir. Dr. İftihar Köksal: Ülkemizde risk haritası çıkarıldı. Bu da kenelerin hareketinin gözlenmesi için çok önemlidir. melena (dışkı renginin siyaha dönmesi, üst gastrointestinal sistemden kanamanın belirtisi), şiddetli burun kanamaları ve enjeksiyon bölgesinde kanama görülür; bu durum, hastalığın dördüncü gününde başlar ve yaklaşık 2 hafta devam eder. KKKA te ölüm oranı yaklaşık % 30 dur, bu oran % 9 50 arasında değişmekte ölüm, hastalığın ikinci haftasında görülmektedir. İyileşen hastalarda, iyileşme hastalığın başlangıcından sonraki 9. ve 10. günde başlar. İyileşme yavaştır. Hastalığın Tedavisi KKKA in tedavisi birincil olarak destekleyici tedavidir. Sıvı dengesini ve elektrolit anormalliklerini düzeltme, oksijen desteği, hemodinamik destek ve ikincil enfeksiyonların tedavisi şeklindedir. Virüs antiviral ilaç ribavirine deneysel olarak duyarlıdır. Dr. Şafak Sümbül. Trabzon İl Sağlık Müdürü ve Doğu Karadeniz Bölge Koordinatörü. TRABZON - Trabzon İl Sağlık Müdürü Dr. Şafak Sümbül, bölgede KKKA a karşı alınan önlemler hakkında Dr. Serkan Besli nin sorularını yanıtladı. KKKA ile ilgili bölgemizde yürütülen faaliyetleri anlatır mısınız? KKKA genelde sıcak aylarda görüldüğü için biz Nisan ayından itibaren sağlık ocağı personeline gruplar halinde eğitim vermekteyiz. Bir çeşit alarm durumuna sokuyoruz. Şüpheli hastalarda neler yapılması gerektiği, kenenin nasıl çıkarılması gerektiği, çıkarıldıktan sonra neler yapılması gerektiği ve daha birçok ayrıntılı bilgiyi personelimize veriyoruz. Bakanlığın bize vermiş olduğu tanıtım broşürlerinden personele ve halkımıza dağıtıyoruz. Tüm personele bilgi verdikten sonra personelimiz kene uzmanı oluyor. Sonra halkımıza eğitim veriyoruz. Eğitime de genelde üniversiteden hocalarımız katılıyor. Ayrıca eğitime başı koparılmamalıdır. Kesinlikle küçük cerrahi müdahale yapılmamalıdır. Kene çıkarıldıktan sonra da bol su ve sabun ile yıkanmalıdır. Kene çıkarıldıktan sonra hasta 14 gün gözlenmelidir. KKKA ile teması olana ise herhangi bir profilaksiye gerek yoktur. Onlar da 14 gün izlenmelidir. Tanı için neler yapılabilir? İlk önce hastanın geldiği yer sorgulanmalıdır. Sonra mesleği ve hayvan teması sorulmalıdır. Laboratuvar olarak lökosit, trombosit ve hemoglobin düşüklüğü, kas enzimlerinin yüksek olması tanıyı doğrular. Şüpheli olguda ilk beş günde kan örneği alınarak PCR çalışılmalıdır. Altıncı günde ise ELİSA testi yapılmalıdır. Tetkikler merkez laboratuvarlarında yapılmaktadır. Peki tedavide neler yapılmalıdır? İlaçla tedavisi mümkün mü? Yapılan çalışmada Ribavirin adlı ilacın etkisiz olduğu gösterilmiştir. Maalesef şu anda sadece destek tedavisi verilmektedir. Kan sulandırıcı ilaçların özellikle aspirinin verilmemesi gerekmektedir. Kene uzmanı eğitimi İlk çıktığı 2002 yılından beri eğitim! Şu ana kadar Trabzon da KKKA yok. Gelenler genelde çevre illerden oluyor. Hasta kene ile sağlık ocağına başvuru yaparsa kene, sağlık ocağında uygun şekilde çıkarılıyor ve infeksiyon uzmanının olduğu Numune Hastanesi ne sevk ediliyor. Tetkik için kan alınıyor ve merkezi laboratuvara gönderiliyor. Eğer hastada ek sorunlar olursa, üniversite hastanesine sevk ediliyor. Biz 2002 yılından, yani KKKA ülkemizde görülmesinden bu yana her yıl tüm sağlık personelini ve tüm halkımızı eğitimle bilinçlendiriyoruz. Bizim dışımızda Tarım İl Müdürlüğü de eğitim vermekte ve çevre önlemi de almaktadır.

6 6 Onkoloji Kamu yararı taşıyan bilimsel projelere destek bulunamıyor Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 Yeni ilaçlar için maliyet-yarar analizi yapılmalı ANTALYA - Anadolu Tıbbi Onkoloji Derneği (ATOD) tarafından düzenlenen 5. Ulusal Tıbbi Onkoloji Kongresi 400 ün üzerinde hekimin katılımıyla Antalya da yapıldı. Kongrede güncel ve pratik onkolojide sık karşılaşılan sorunlara yönelik temel konuların yanı sıra çok sayıda yeni bilimsel araştırmanın sonucu tartışıldı. ATOD Yönetim Kurulu ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Sülayman Büyükberber: Kongrede rasyonel hasta seçimi ve fiyat yarar tartışmalarına da yer ayırdık Kongreyle ilgili olarak Medical Tribune e bir değerlendirme yapan ATOD Yönetim Kurulu ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Süleyman Büyükberber, onkoloji alanında son yıllarda yapılan yeni çalışmalarla ulusal veri elde etme olanağına kavuştuklarını söyledi. Yaptıkları bölge toplantıları ile camiada birlikte çalışma geleneğini yerleştirmeye çalıştıklarını dile getiren Prof. Dr. Büyükberber, şu bilgileri verdi: Onkologlar olarak etik kurallar içerisinde, rasyonel hekimlik ve kanıta dayalı tıp an- layışıyla hep birlikte çalışmamız kaçınılmaz. Ülkemizin sınırlı kaynakları var. Onkolojide tanı ve tedavide endüstriyel manada dışa olan bağımlılığımız bizlere büyük sorumluluk yüklüyor. Bilgilerimizi güncel tutmamız ve genç arkadaşlarımıza bu bilinci vermemiz gerekir. Ulusal veri birikimi önemli Yeni bir dernek olmalarına rağmen önemli çalışmalara imza attıklarını belirten Prof. Dr. Büyükberber, Amacımız camiadaki diğer derneklere alternatif olmak değil. Tersine aynı alanda çalıştığımız bütün kurumlarla birlikte bilimsel araştırmalar yapmak ve ulusal veri birikimi sağlamak istiyoruz. Onkoloji alanında kullanılan ilaçlar yüksek maliyetli; ayrıca pahalı ve ucuz ilaçlar arasında sağ kalım açısından sonuçlar birbirine yakın seyrediyor. Dolayısıyla bu alanlarda yapılacak çalışmalar büyük öneme sahip. Kongrenin hazırlanması aşamasında konuların seçimine büyük önem verdik. Genelde az işlenmiş ve zor vaka tartışmalarını gündeme getirmeyi amaçladık. Bir diğer amacımız ise tartışmalı bazı ilaçların camiaya pompalanmasına engel olmak. Kongrede rasyonel hasta seçimi ve fiyat yarar tartışmalarına da yer ayırdık dedi. Bilimsel çalışma sayısını artırmalıyız Ülke nüfusuna oranla üretilen bilimsel çalışma sayısının yeterli olmadığını belirten Prof. Dr. Büyükberber, sözlerini şöyle sürdürdü: Normalde bu kadrolarla daha fazla çalışma üretilmesini bekliyoruz. Ancak mevzuat eksiklikleri önemli sorunlar yaratıyor. Bir başka sorun ise personel eksikliğinden kaynaklanıyor. Ülkemizde ne yazık ki, araştırma sekreteri kavramı yok. Biz bu konulara her zaman dikkat çekmeye çalışıyoruz. ATOD olarak 11 merkezde araştırma sekreteri bulunduruyoruz. Merkezlerimizin çoğunda halen süren uluslararası çalışmalar var ve çok sayıda araştırma başvurusu onay bekliyor. Ancak bunların hedefine ulaşması için kalifiye persone- Sağlık Bakanlığı ile bu konularda birçok görüşme yaptıklarını ve yakın gelecekte olumlu gelişmeler beklediklerini söyleyen Prof. Dr. Büyükberber, sözlerini şöyle noktaladı: Umuyoruz ki bu görüşmelerden sonra bazı olumlu adımlar atılacak. Tüm dünyada her ülke bu tür çalışmalara kendi ulusal çıkarları için destek oluyor. Böyle araştırmalara devletin destek olması gerekir. Bir kurul oluşturularak bu çalışmalara kaynak yaratılmalıdır. Aksi halde ilaç sanayinden bağımsız bilimsel çalışma yürütmek mümkün olmayacak ve dar bir alana sıkışmak zorunda kalınacaktır. le ihtiyaç var. Bizler hoca ola- rak hekimlik, idari işler, öğrenci eğitimi ve asistan eğitimi gibi birçok problemle boğuşuyoruz. Bu nedenle çalışmalara destek olacak uzmana ve sekretere ihtiyaç var. Tüm onkoloji kliniklerinde benzer sorunlar yaşanıyor. Ülkemizde yetişmiş çok sayıda nitelikli onkoloku bulunuyor, ancak araştırma bazında dünyadaki yerimiz beklentilerin altında. SGK ve SB kamu yararı taşıyan projelere destek olmalı Onkoloji alanında yapılmak istenen birçok projenin maliyet ve bürokratik sorunlar nedeniyle aksadığını dile getiren Prof. Dr. Büyükberber, Milli yarar sağlayabilecek çalışmalara Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu nun katkıda bulunması gerekiyor. Bu alanda çok önemli projeler basit sorunlar nedeniyle aksıyor. İlaç pazarını ilgilendiren çalışmalara ilaç firmaları destek oluyor, ancak pek çok önemli çalışmaya hiçbir yerden kaynak bulamıyoruz. Mevcut mevzuata göre elimiz kolumuz bağlı durumda. Ne yazık ki, ucuz ilaçları pahalı ilaçlara karşı korumamız zorlaşıyor. Böyle bir çalışmaya hiçbir firma sponsor olmaz. Ama böyle araştırmalara SGK ve bakanlığın destek olması gerekir. Bu hem tedavi etkinliğini artıracak, hem de kamu masraflarını önemli ölçüde azaltarak ulusal ekonomiye büyük yarar sağlayacaktır dedi. Serviks kanserine gereken önemi vermiyoruz İSTANBUL - Serviks kanseriyle mücadelede öncelikle yanılgı ve önyargıların değiştirilmesi gerektiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Karateke, toplumun ve sağlık camiasının serviks kanserine gereken önemi vermediğini savundu. Önlenebilir bir hastalık nedeniyle ölümlerin yaşanmasını önemli bir sorun olarak gören Prof. Dr. Karateke, Medical Tribune e görüşlerini açıkladı. HPV virüsüyle mücadelede öncelikle bazı ön yargıların kırılması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Karateke, Nedense Türkiye de birçok kesim serviks kanserinin çok yaygın olmadığını düşünüyor. Bunun en önemli nedeni olarak da tek eşli yaşam biçimi gösteriliyor. Oysa devlet hastanelerine başvuran serviks kanseri hastalarının oranı % 3.5 bulunmuş. Bizdeki kayıt ve istatistik sisteminin yetersizliğini de gözönüne alırsanız sayının ne kadar olabileceğini tahmin etmek pek zor değil. Diğer yandan Türkiye de düzenli kontrole giden kadın sayısı çok az; kapsamlı taramalar da oldukça ye- tersiz. Bütün bunlar serviks kan- seri sorununa gereken önemi göstermediğimizin kanıtı. Aşıyla korunabilen bir hastalık için bu rakamlar yeterince ciddiye alınması gereken bir durum dedi. Serviks kanserine karşı öncelikle kadınların bilinçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Karateke, Ülkemizde serviks kanserine karşı aşılama oranları hala çok düşük. Diğer yandan smear testi uygulaması da henüz dar bir kesim tarafından kullanılıyor. Dolayısıyla bu iki alanda hekimlere çok iş düşüyor. Kadınların bu konuda yeterince bilinçlendirilmesi durumunda korunan kişi sayısının ciddi şekilde artacağını düşünüyorum. HPV aşısına karşı çıkan kesimlerin itirazlarından birisi bu aşının pahalı olmasıdır. Buna katılmakla birlikte maddi ve manevi bedeli çok ağır olan bir hastalığa karşı bu gerekçe bence pek doğru değil. Diğer yandan sorunun ciddiyetinin doğru anlatılması durumunda bu maddi bedeli rahatlıkla ödeyebilecek milyonlarca kadını da gözardı etmememiz gerekir. Ayrıca elimizdeki yetersiz istatistikler bile sorunun ülkemizde görmezden gelinemeyecek boyutta olduğunu gösteriyor dedi. HPV virüsüne karşı mücadelenin yoğunlaştırılması durumun- da toplumu tehdit eden bu salgı- nın çiçek hastalığı gibi ortadan kaldırılabileceğini dile getiren Prof. Dr. Karateke, sözlerini şöyle noktaladı: Birçok ülkede bu sorunla mücadele etmek amacıyla ulusal tarama programları yürütülüyor. Bu programlar aracılığıyla riskli kişiler yakın takibe alınarak düzenli kontrolden geçiriliyorlar. Benzer bir sistemi Türkiye de de mutlaka uygulamamız gerekir. Serviks kanserinin yavaş bir seyir izlemesi tarama çalışmaları için büyük avantaj yaratıyor. Bu programlar sayesinde binlerce kadın serviks kanserinin ilk evresinde tespit edilip tedavi edilebilir. Diğer yandan aşılama çalışmalarının yaygınlaşması için çaba sarf etmeliyiz. Uzun dönemde de HPV aşısını mutlaka bütün kadınlara uygulamayı başarmamız gerekiyor. Prof. Dr. Ateş Karateke: Türkiye de de ulusal tarama programı uygulamamız gerekir. Serviks kanserinin yavaş bir seyir izlemesi tarama çalışmaları için büyük avantaj. Binlerce kadın serviks kanserinin ilk evresinde tespit edilip tedavi edilebilir.

7 Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 Onkoloji 7 Onkolojide kardiyolojik takip gözardı edilmemeli Kanser tedavisinde kalbi nasıl koruyalım? Prof. Dr. Sülayman Büyükberber ze bir çalışma gerektiriyor. Antrasiklinlerle ilgili yapılmış oldukça çok çalışma mevcut. Burada kümülatif doz çok önemlidir. Eğer doz sınırlarına uyuyorsanız sıklığınız azalıyor. Ama dozu aşarsanız sıklığınız hızla artıyor. Kardiyotoksisite yaklaşık % arasında görülüyor. Ejeksiyon fraksiyonda hafif düşme şeklinde seyrediyor. Bunlarda klinik prognoz o kadar kötü değil. Esas kötü olan sistolik fonksiyonların ciddi bozulması ve hastanın ciddi semptomatik haline gelmesidir. ANTALYA - Kanser tedavilerinde kullanılan ilaçların yüksek dozlarda kardiyotoksisiteye neden olduğunu söyleyen Gazi Üniversitesi Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Abacı, Onkolojide yeni ajanların kullanımıyla yeni kalp yetmezliği sorunları ortaya çıktı. Eskiden çoğunlukla antrasiklinler problemdi; şimdi yeni ajanlar da önemli kardiyak sorunlar yaratıyor dedi. Prof. Dr. Abacı kanser tedavisinde yaşanan kardiyak sorunları Medical Tribune e değerlendirdi. Kanserli hastaların tedavisinde karşımıza en sık çıkan riskli durumlar kardiyomiyopati, sol ventikül sistolik disfonksiyonu ve kalp yetmezliğinin gelişmesidir. Aslında kalp hastalarında kanserle çok sık karşılaşırız. Bu tedaviyi alan hastaların büyük bölümü yaşlıdır. Önemli bir kısmını da kanserden kaybederiz. Bunlar zaten koroner arter hastası olarak takibimizdedir ve tedavisi yolunda giderken kansere yakalanırlar. Antrasiklinler ve yeni çıkan kimi kanser ilaçları kardiyomiyopatiye neden oluyor. Ayrıca herseptin, imatinib türü ilaçlar, tirozinkinaz inhibitörleri de kardiyotoksisite nedenidir. Onkologlar tedavide kullandıkları ilaçların yarattığı sorunları zaten yakından biliyorlar, ancak bu hastalarda kalp yetmezliği gelişirse, erken teşhis ve tedavide kardiyologların devreye girmesi gerekir. Kardiyomiyopati gelişen bir kanser hastasının aynı zamanda bir kardiyolog tarafından da takip edilmesi gerektiğinin önemi artık daha iyi biliniyor. Bu da organi- 300 mg antrasiklin dozu aşıldığında mutlaka EKG yapılmalı Antrasiklinler sistolik fonksiyonları bozmadan diastolik fonksiyonları bozarak da kalp Antrasiklinlerle ilgili yapılmış oldukça çok çalışma mevcut. Burada kümülatif doz çok önemlidir. Eğer doz sınırlarına uyuyorsanız sıklığınız azalıyor. Ama dozu aşarsanız sıklığınız hızla artıyor. Kardiyotoksisite yaklaşık % arasında görülüyor. Ejeksiyon fraksiyonda hafif düşme şeklinde seyrediyor.. yetmezliğine neden olabilir. Bu nedenle bu ilacı uygulayacağımız hastalarda mutlaka bazal EKO yapmalıyız. Bunun iki nedeni var; biri elimizde bazal veriler olmalı ki takiplerde kardiyotoksisite gelişti mi gelişmedi mi anlayabilelim. İkincisi de anormal sonuç gelirse, hastanın kalp fonksiyonları da bozuk olabilir. Bu hastalara antrasiklin verirseniz toksisite oranı çok yükselir. Koruma için sol ventikülün normal olup olmadığını mutlaka bilmeliyiz. Daha sonraki takiplerde özellikle 300 mg lık dozların üzerinde EKG yapmak gerekir. Ancak belirlenen eşik doz aşıldığında kardiyotoksisite de ciddi oranda artar. Düzeyi kadın ve erkeklerde farklıdır. Bu nedenle de kümülatif dozun mg ı geçmemesi gerekir. Geçtiği durumlarda risk önemli oranda artar. Antrasiklinler özellikle prognozu iyi olabilecek kanser hastalarında kullanıldığında prognoz bu kez kalp açısından kötüleşir. Özellikle ileri kalp yetmezliğinde prognoz daha da Antrasiklinler özellikle prognozu iyi olabilecek kanser hastalarında kullanıldığında prognoz bu kez kalp açısından kötüleşir. Özellikle ileri kalp yetmezliğinde prognoz daha da kötüleşir. Biz buna kalbin kanseri diyoruz. kötüleşir. Biz buna kalbin kanseri diyoruz. Evre 4 e gelmiş dirençli ve ileri bir kalp yetmezliğinin mortalitesi yılda %50-60 arasındadır. Bu birçok kanser türünden daha kötü bir prognozdur. Eğer sol ventrikül sistolik fonksiyonları ileri derecede bozulur ve hasta ileri düzeyde semptomatik hale gelirse; adeta ikinci bir kanser oluşturmuş oluyorsunuz. Antrasiklin en önemli kardiyotoksisite nedeni Antrasiklinin kardiyotoksisite yapma mekanizması kalpte serbest radikallerin oluşmasıyla başlar ve bu radikaller kalp hücrelerinde hasar yaratır. Serbest radikaller sadece kalpte oluşmaz, tüm hücrelerde meydana gelir, ancak kalp hücrelerinin serbest radikalleri etkisiz hale getirmesi daha sınırlı olduğu için kalpteki kardiyotoksisite ön plana çıkar. Antrasiklinlerin kardiyotoksisite etkisini iki gruba ayırıyoruz: Birincisi erken toksisite; akut olarak ve hemen tedavi sonrasında gelişir. Subakut olanı ise haftalar sonra görülebilir. Buna karşı kronik toksisite oldukça yaygın görülen bir durumdur. Semptomsuz ve dozdan bağımsız olarak ortaya çıkar. Tek büyük dozun riski küçük dozlarla tekrarlayan toplam doza oranla daha büyüktür. Daha önce kalp hastalığı geçirenlerde de kardiyotoksisite riski yüksektir. Çünkü bu hastalarda sessiz kalp hastalığı bulunur ve bu da riski artırır. Kalp yetmezliği ilişkisi Genellikle diğer kalp yetmezlikli hastalar gibi aynı semptomlarla karşımıza gelirler. Yorgunluk ve halsizlik önemli belirtilerdir. Ancak bunlar kanser hastasında görülen genel oranların üzerindedir. Kilo alma ve kalp yetmezliğine bağlı ödem meydana gelir. Antrasiklin kardiyomiyopatisinde, EKO yaptığımızda ejeksiyon fraksiyonunun düşmüş olduğunu görürüz. Kalp yetmezliğinde prognozun en önemli göstergesi ejeksiyon fraksiyonu olmakla birlikte bazı hastalarda EKG yi değerlendirirken klinik her zaman göz önüne alınmalıdır. Yine diastolik kalp yetmezliğini de göz ardı edemeyiz. Artık biliyoruz ki diğer semptomları normal olan kişilerde de kalp yetmezliği olabilir. Tedavi kriterleri Tedavisi diğer kalp yetmezliği tedavilerinden pek farklı değildir. Akciğerde konjesyon olmayan bir hastaya diüretik vermeye gerek yoktur. Kalp yetmezliğinde diüretik tedavisi semptomatik bir tedavidir ve mortaliteyi azaltmaz. Diüretik vermek için hastada ya ödem olmalı ya da akciğerde konjesyon olmalıdır. Ancak ACE inhibitörleri ve beta blokerlerini mutlaka kullanmalıyız. Çünkü bunlar hem semptomları azaltıyorlar, hem de Diüretik vermek için hastada ya ödem olmalı ya da akciğerde konjesyon olmalıdır. Ancak ACE inhibitörleri ve beta blokerlerini mutlaka kullanmalıyız. Çünkü bunlar hem semptomları azaltıyorlar, hem de hastaların ömrünü uzatıyorlar. Bu iki ilaç kalp yetmezliği toksisitesinde temel tedavi ilaçlarımız olmalıdır. hastaların ömrünü uzatıyorlar. Bu iki ilaç kalp yetmezliği toksisitesinde temel tedavi ilaçlarımız olmalıdır. Yapılan çalışmalar, kemoterapi hastalarında kalp yetmezliği gelişmeden bu ilaçların kullanılmasının ümit verici sonuçlar yarattığını göstermiştir. Ancak rutin kullanımı için araştırma sayısının artmasını beklemekte fayda var. Antrasiklin kardiyotoksisitesini nasıl önleyebiliriz? Üç yöntem kullanılabilir. Doz ve kombinasyon değişikliği ve koruyucu maddelerle tedaviyi sürdürmek. Kombinasyon değişiklikleriyle toksisiteyi engellemek mümkün, ancak koruyucu maddelerle birlikte tedaviye devam etmek en önemli önleyici yöntemdir. Antrasiklin toksisitesinde serbest radikallerin oluşumu engellenmeye çalışılabilir. Bu uygulamayla klinik kalp yetmezliği riski %80 azaltılabilir. Özellikle 300 mg dan fazla antrasiklin kullanılacak hastalarda bu yöntem önerilebilir.

8 8 Tamamlayıcı Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 Kanserde bilimsel veriler ve bitkisel tedavi Hekim nerede durmalı? Nasıl davranmalı? ANTALYA - Son yıllarda giderek artan sayıda bitkisel ürünün tedavi amacıyla kullanıldığına işaret eden Akdeniz Üniversitesi Fakültesi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Özdoğan, Araştırmalar bu ürünlerin yarardan çok zarara neden olduğunu gösteriyor. Bilimsel veriler bu tür yöntemlerin önemli sakıncalar yarattığını kanıtlıyor. Hekimler hastalarını mutlaka uyarmalı ve tedavi öncesi bu tür bir ürün kullanılmadığından emin olmalıdırlar uyarısında bulundu. Doç. Dr. Özdoğan şu değerlendirmelerde bulundu: Alternatif tıbbın giderek popüler hale gelerek konvansiyonel tıpla çatışma içine girdiğini görüyoruz. Bunlar 2001 e kadar provakatif bir antigonizma gütmüşlerdi. İddialarını ortadoks tıp kötüdür, hastaya zarar verir; alternatif tıp doğaldır, fayda sağlar tezi üzerine kurmuşlardı. Konvansiyonel tıp ise bu iddiaları yok saymıştı. Bu çatışma konvansiyonel tıbbın zaferiyle sonuçlansa da 2000 li yıllarda alternatif tıp olarak isimlendirilen yöntemlerin en azından bir kısmının entagratif olabileceği görülmeye başlandı. Böylece entegrasyon ve diyalog gündeme geldi. Sonuçta alternatif denen yöntemlerin önemli bir kısmı günümüzde entagratif tıbba dönüşmeye başladı. Günümüzde bu yöntemlerden bilimselliğini kanıtlamış olanlar konvansiyonel tıbba entegre edilmeye çalışılıyor. dır. Türkiye de bu oranın %50 lerde olduğu düşünülüyor. Ülkemizde kanser tedavisinde en sık olarak ısırgan otunun kullanıldığını görüyoruz. Özellikle son yıllarda medya kuruluşlarının da etkisiyle bu oranlar daha da artıyor. Hastaların sorduğu en önemli sorulardan biri de bilim, alternatif tıbbı neden aydınlatamıyor? sorusudur. Ayrıca kontrol ve plasebo gruplarının oluşturulması son derece zordur ve randomizasyon ve körleştirme çalışmaları yapmak mümkün olmamaktadır. Devamı sayfa 9 da Doç. Dr.Mustafa Özdoğan Akdeniz Ü. Fakültesi Onkoloji BD Hastaların neden bu yöntemlere başvurduğuna bakarsak karşımıza şu veriler çıkıyor: Yaşam süresini uzatmak, kür sağlamak, kaybedecek bir şeyinin olmaması ve ümitsizlik duygusu. Ülkemizde özellikle ümitsizlik duygusunun hastaları bu tedavilere yönelttiğini görüyoruz. Türkiye de 2000 li yıllardan sonra önemli bir değişim yaşandı ve alternatif tıp yöntemleri profesyoneller tarafından da sunulmaya başlandı. Bunun başlıca nedeni bu yöntemlerin ciddi bir bilgi birikimi gerektirmemesi ve önemli bir ekonomik getiri sağlamasıdır. Yine yasal denetim boşluğu, kolayca popülerleşebilmesi, denetleyicilerin bile alternatif yöntemlere inanması ve sivil toplum kuruluşlarının bahaneler üretmesi de önemli etkenlerdir. ABD de alternatif tıp kullanımı 2000 li yıllarda %80 lere çıktı ve hacim olarak 50 milyar dolara ulaştı. Bu paranın 5 milyar doları sadece bitkisel tedavilere harcanıyor. Örneğin prostat kanserinde Avrupa genelinde alternatif tıp kullanımı %80 lere dayanmış durumdadır. Ancak burada sakıncalı olan konu hastaların %60-70 inin kullandıkları bu yöntemler hakkında hekimlerini bilgilendirmiyor olmaları-

9 Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 Tamamlayıcı 9 Bitkisel ürünler yaşam kalitesini düşürüyor Sayfa 8 den devam Bitkisel ürün kullanan hastaların yaşam kalitesine baktığımızda şunları görüyoruz: ABD de faz 1 çalışması yapılan hastaların %34 ü umutsuz vakalardan oluşmaktadır ve alternatif tedavi kullanmaktadırlar. Sonuçlar analiz edildiğinde alternatif yöntem kullananların yaşam kalite- sinin daha kötü olduğu görülüyor. Ülkemizde yapılan örnek bir çalışmada 68 alternatif tedavi alan hastada yaşam kalitesinin nasıl değiştiğine bakılmış. 68 meme kanserli hastadan oluşan grupta 28 hastadan 25 i ısırgan otu kullanmış. Alternatif tedavi alanların durumu incelenmiş ve bitkisel tedavi alan hastaların yaşam kalitesi daha kötü bulunmuş yılları arasında uzun süreli gözlemsel başka bir çalışmada, 515 alternatif tedavi kullanmayan ve 112 alternatif tıp tedavisi kullanan hasta incelenmiş. Bunlardan alternatif yöntem kullananların yaşam sürelerinin daha kısa olduğu ve bu grupta mortalite oranının 3.7 kat daha fazla gözlendiği saptanmış. Tedavide vitamin kullanımı Son yıllarda vitaminlerin de giderek popüler olmaya başladığı- nı görüyoruz. Yine insanların çoğu antioksidan kullanmak istediğini söylüyor. Bu konuda 2007 yılında JAMA da çıkan son derece popüler bir çalışma mevcut. 68 kontrollü randomize çalışmada hasta incelenmiş. Beta karoten ve Vitamin A, B, C, E incelenmiş. Bunların tek ya da kombine kullanımlarına bakılmış. Beta karoten vitamin A, E kullanımında sonuçlar çok tartışıldı. Bunu etkileyen birçok faktör bulunduğu söylendi, ama mortaliteyi azaltmadığı kesin. Yine başka bir çalışmada kişi 6 yıl gözlenerek yüksek dozda vitamin kullanımı incelenmiş. Bu bireylerde prostat kanseri anlamlı düzeyde az bulunmuş. Nedeni tartışıldığında, antioksidan olarak satılan vitaminlerin hemen hepsinin sentetik olduğu ve bunların pro-oksidan etkilerinin buna neden olduğu tartışılmış. Ancak başka birçok çalışma, sık vitamin kullanımının bazı hastalıkların progresyonunu artırdığını gösteriyor ve son derece dikkatli olunması uyarısında bulunuluyor. Akupunktur farklı mı? Tamamlayıcı tıp yöntemleri arasında akupunktura baktığı- Bitkisel ürünler sağladıkları sınırlı yararın aksine bir çok kemoterapi ajanıyla etkileşerek önemli sorunlar yaratabiliyor. Bunlar arasında kantoran otu, ekinezya, valeryan gibi bir çok popüler bitkisel ürün kemoterapi ajanlarıyla etkileşiyor. Üzüm çekirdeği üzümle birlikte yendiğinde sakınca yaratmazken tablet olarak tüketildiğinde etkileşime giriyor. mızda 11 kontrollü randomize çalışma görüyoruz. Bu konuda netleşmeye başlamış bazı bilimsel veriler mevcut. Son dönemde elde edilen veriler özellikle akupunkturun tamamlayıcı bir yöntem olarak kullanılabileceğini gösteriyor. Önerilen başka bir yöntem ise hipnozdur. Yapılan 6 randomize çalışmanın sonuçlarına bakıldığında kemoterapiye bağlı bulantıda azalma sağladığı görülmüş, ancak iyi dizayn edilmiş yeni çalışmalara ihtiyaç olduğu belirtiliyor. Beyin ve vücut telkinleri bu alanda kullanılabilecek bir başka uygulamadır. Ya hastanın durumu? Öncelikle hasta bu konuda tam olarak bilgilendirilmeli, ama hastanın tercihine de saygı duyulmalıdır. Tedaviyi olumsuz etkileyebilecek her türlü ürün ve yöntem konusunda hasta uyarılmalıdır. Zararlı etkisi bulunmayan ürün ve yöntemler konusunda hasta dışlanmamalıdır. Yine güvenli ve etkin olan bazı tamamlayıcı tedavi yöntemleri kanıta dayalı olmak koşuluyla hastaya önerilebilir. Güvenli, ancak etkinliği tartışmalı olan ürün ve yöntemler konusunda hekim hastanın seçimini kabul etmelidir. Ancak yöntem güvensiz ve etkin değilse hekim hastayı vazgeçirmek için elinden geleni yapmalıdır. Yöntem güvenli değil, fakat etkinse hasta mutlaka uyarılmalıdır.

10 10 Kök Hücre Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 Kök hücreden kemik ve doku üretiminde ODTÜ başarısı: Kemik ve kıkırdak üretiminde eşik aşıldı İSTANBUL - Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Biyomateryal Araştırma Ekibi, Prof. Dr. Vasıf Hasırcı başkanlığında çalışmalarını sürdürüyor. Araştırmacılar, zarar görmüş kemik ve kıkırdak dokuların kök hücre ile tedavisini olanaklı kılan çalışmada önemli bir başarı sağladı. Projede, zarar görmüş kemik ve kıkırdak dokuları laboratuvar ortamında kök hücrelerle üretilmiş yeni dokularla değiştiriliyor. ODTÜ bünyesinde 3 yıl önce başlatılan Kemik ve Kıkırdak Doku Mühendisliği Mükemmeliyet Merkezleri Ağı Projesi nde önemli bir aşamaya gelindi. Projeyle ilgili bilgi veren ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vasıf Hasırcı, Daha önce vücuttaki eksik ya da zarar görmüş bir dokunun tedavisinde kadavradan kemik transferi ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vasıf Hasırcı gibi çözümler kullanılıyordu. Kadavradan kemik alınması kısıtlılıklar ve hijyenik sorunlar içermektedir. Biz bu sorunların çözümü için laboratuvarda üretilmiş sentetik ya da doğal polimerleri kullanıyoruz. Çalışmada özel tür mikroplar tarafından üretilen polimer türlerini hücrelerin çoğalmasına uygun çok gözenekli bir konuma getiriyoruz. Hastaya uygulanacağı zaman zarar görmüş dokunun yanındaki sağlıklı dokudan alınan parça çoğaltılarak gerekli yapıya aktarılıyor dedi. Yaptıkları araştırmalarla elde ettikleri sonuçların tedavide önemli gelişmeler sağlayacağını dile getiren Prof. Dr. Hasırcı, şu bilgileri verdi: Bu yöntemin avantajı kişinin kendi hücresinin kullanılması ve kök hücre kaynaklı olması nedeniyle red reaksiyonunun olmamasıdır. Yabancı madde olarak kullandığımız taşıyıcı, yani polimer vücutta eridiğinden bir daha çıkarılması gerekmiyor. Ayrıca, hastada bazı damar oluşumlarına destek verildiği için iyileşme süreci de kısalıyor. Çalışmalarımızda aşamaların tümünü kendimiz yaparak kontrol edebiliyoruz. Ayrıca Kıkırdak ve kemik dokular aynı malzemeyle yapılamaz. Biz, her birine özgü özellikler taşıyan farklı taşıyıcıları üretebiliyoruz. Kemik ve kıkırdak dışında kalp, sinir, damar, yapay deri ve kornea üzerinde de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. bunları başka şekillere sokarak süreci kısaltıyoruz ve daha uygun malzemeler elde ediyoruz. Kıkırdak ve kemik dokular aynı malzemeyle yapılamaz. Biz, her birine özgü özellikler taşıyan farklı taşıyıcıları üretebiliyoruz. Kemik ve kıkırdak dışında kalp, sinir, Projede AB ye üye 13 ülkeden 20 araştırmacı yer alıyor. Projede alınan sonuçlarla yaşam kalitesinin yükseltilmesinde önemli aşamalar kaydedildi. Polyester süngerlerin bozulması Süre: 16 Hafta, Ortam: PBS, Sıcaklık: 37 C Yüzey topografisinin hücre yönlenimine etkisi Sorularla kemik ve doku üretiminin boyutları Çalışmalarınızla ilgili genel bir değerlendirme yapabilir misiniz? Projeniz hangi aşamada? Çalışmalarımız temelde biyomalzeme ve doku mühendisliği alanlarını kapsıyor. Buna son yıllarda nano ve mikroteknolojiden yararlandığımız çalışmalar da eklendi. Biyomalzemeler vücutta kısa ya da uzun süre görev yapmak üzere tasarlanan, doku ve organların işlevlerine destek olmak ya da tamamen yerini alması beklenen malzemelerdir. Bunlardan doku mühendisliği yöntemiyle ürettiğimiz yapay kemik, kıkırdak ve kornea en çok bilinenleri. Bu alanda çalışmalar önce malzeme üretim aşamasını geçer. Sonra in vitro, ardından in vivo ve en sonunda da klinik aşamayı geçer. Bunlardan kornea bizim laboratuvarımızda in vitro aşamayı geçti ve ortak laboratuvarlarda in vivo deneyler başarıyla sürüyor. Kemik açısından daha çok çalışma yaptık ve bunlarda da hayvan deneyi aşamalarını başarıyla bitirdik. Şu ana kadar elde ettiğimiz bilgiler bizim kornea, kemik dokusu ya da kıkırdak dokusu kaybına uğramış hastalara bu eksikliklerini kendi hücrelerini kullanarak giderebilecek yapay doku üretmemiz için yeterli. Elde ettiğiniz bilgiler hangi alanlarda kullanılabilecek? Avantajları nedir? Bu bilgiler rejeneratif tıp dediğimiz alan açısından hem uygulama hem de yeni bilgi üretme açısından çok önemlidir. Bunun en iyi göstergesi çok sayıda makalemizin bu alanda en çok izlenen yayınlarca yayınlanmış olmasıdır. Bu alanlarda daha önce hangi tedavi yöntemleri kullanılıyordu? Daha önce transplant kullanılıyordu ve hala da en geçerli metot odur. Çünkü bu yeni alanda ürünler yeni beliriyor ve uluslararası kurallar yeni yeni yerine oturuyor. Transplantın bir kaynağı hastanın kendisi; burada hastanın dokularının bir yerden başka yere aktarılması söz konusu ki, burada doku alınan yerdeki yaraların acısı, infeksiyon riski, bakım maliyeti gibi olumsuzlukları var. Kadavradan alınma da bir yöntem. Bunun da reddedilme, infeksiyon, uygun kalitede doku bulunamaması gibi sakıncaları var. Eğer başka canlılardan doku nakli olursa onun riskleri donörden alınanlara oranla daha da fazla. Ya da tamamen yapay olanlar var ki; bunlar çok iyiler, ancak vücudun tam parçası olamıyorlar ya da yetersiz bir kaynama oluyor ve uyumsuzluk gözleniyor. Bizim uyguladığımız yöntemdeyse hastadan çok az bir doku alınıyor, sonra o dokudan alınan hücreler laboratuvarda çoğaltılıyor ve vücuda zamanla emilecek bir taşıyıcıyla beraber nakledilerek yapay bir doku oluşturuluyor. Yöntemle elde edilen dokular şu ana kadar hangi alanlarda kullanıldı? Sonuçlar nasıl? Şu anda piyasaya sürülen ürünler arasında deri ve kıkırdak var. Bunlardan deri, insan kaynaklı olmayan hücreler içeriyor. Dolayısıyla talep üzerine elde edilebiliyor. Kıkırdakta ise hastanın kendi hücreleriyle üretildiği için ancak sipariş üzerine üretim söz konusu. Yani bir çeşit kişiye özgü tedavi oluyor. Bunlar raftan bir ilaç gibi alınamıyor. Nedeni, içlerinde hücre taşımaları ve böyle bir ürünün çok fazla saklanma şansı olmamasıdır. Ancak hızla 1-2 gün içinde hastaya uygun bir doku örneği yollanabilme olanağı bulunuyor. Çalışmalar akla gelebilecek her doku üzerinde sürüyor. Bunların arasında en önemlileri periferik sinir, damar ve kalp dokusu. Bu arada en uygun iyileşmeyi sağlayabilecek ürünlerin elde edilebilmesi için nanotekoloji ve mikroteknoloji de işe katılmaktadır. Bunlar, özellikle nano ve mikro küreler aracılığıyla büyüme faktörleri verilmesi, lifsi ya da mikro/nano desenli filmlerden taşıyıcı üretilmesini içermektedir. Şu anda çalışmalarımızı ürüne dönüştürebilmek için patent alma yoluna girmiş bulunuyoruz. Halen bir patent başvurumuz işlem görmektedir ve bir başkası için de başvuru hazırlığındayız. Polyester hücre taşıyıcı iskeleler Hücre taşımak üzere üretilmiş polyester nanolifler damar, yapay deri ve kornea üzerinde de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Projelerinde BIOMAT grubu olarak 3 patent aldıklarını, 200 den fazla uluslararası bilimsel makale ve 4 kitap yayınladıklarını söyleyen Prof. Dr. Hasırcı, gruptaki araştırmacıların dünyanın en bilinen biyomateryal dergilerinde 5 editörler kurulu üyeliğine ve Avrupa Nanotıp Teknoloji Platformu üyeliğine seçildiklerini kaydetti. Prof. Dr. Hasırcı, Bu çalışmaları hemen uygulamaya dökebiliriz. Ancak çalışmada bir şirketleşme sürecinin yaşanması gerekiyor. Bunun ürün haline getirilmesi için her şey hazır. Kemik ve kıkırdak dışında başka bir doku istenirse onu da yapmamız mümkün dedi.

11 Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 Güncel Nanoteknoloji ve doku mühendisliğiyle birleştirilmeli Kök hücre çalışmalarının geleceği hangi yönde? 11 İSTANBUL - Türkiye de kök hücre ve doku mühendisliği alanında çok önemli çalışmalar yapıldığını söyleyen İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Candan Tamerler, Bu alanda doğru cevaplara odaklanan gruplar, geleceğin teknolojisinin de sahibi olacaklar. Ülkemizde, kök hücre alanında çok değerli çalışmalar yapılıyor. Ancak bunu nanoteknoloji ve doku mühendisliği ile birleştirmeliyiz dedi. Nanoteknolojiye geçmek için laboratuvarlar, ekipman ve daha da önemlisi hayal gücüne ihtiyaç bulunduğunu belirten Prof. Dr. Tamerler, Bu teknolojiyle uğraşanlar bunun hayatımızın her alanında kullanılabileceğini çok iyi biliyorlar. Burada nano makineler, nano ölçekte montaj sistemleri ve molekül boyutundaki sensörlerden söz ediyoruz. Bunlar özellikle tıp alanında geniş bir kullanım alanına sahiptir. Nano ölçeğe inildikçe yapılabilecekler sınırsız bir boyuta ulaşıyor. Aslında makro ölçekte var olan her türlü mekanizmanın nano alana taşınması mümkün. Bütün hiyerarşik sistemlerin moleküler ölçekte yapılanma ile başladığını biliyoruz şeklinde konuştu. Doğayı ve biyolojiyi algılamaya başladığımız andan itibaren ulaşabileceğimiz mekanik İTÜ de 5 bin peptid dizisi var İTÜ laboratuvarlarının çok önemli çalışmalara ev sahipliği yaptığını söyleyen Prof. Dr. Tamerler, şu bilgileri verdi: Laboratuvarlarımızda yönlendirilmiş evrim araştırmaları yapıyoruz. İstediğimiz sentetik, organik ya da inorganik malzemeyi yapabiliyor ve protein dizilerine ulaşabiliyoruz. Bunun için virüs ya da hücre gösterim sistemleri kullanıyoruz. Burada en önemli şey moleküler bir kitaplığa sahip olmamızdır. Bu moleküler kütüphanede rastlantısal yer almış peptid dizilerini genoma yerleştirip genomik etkileşimle post organizmaların konak organizmalar üzerinde gösterilmesini sağlıyoruz. İstediğimiz malzemeleri bunlarla etkileştirdiğimiz zaman konak organizmayı buluyoruz ve DNA bilgisine ulaşıp o malzemeye özgü peptid dizisi hazırlayabiliyoruz. Yaptıkları çalışmalarda birçok farklı malzemeye ait peptid dizini bulduklarını dile getiren Prof. Dr. Tamerler, Amacımız peptidlere ulaşarak doğada gerçekleşebilen sistemleri kendi rejenerasyonumuzda kullanmaktır. Farklı molekülleri birbirine montaj için kullanmak, birleştirmek veya yapıyı sentezleyerek bunların morfolojisini kontrol etmeyi amaçlıyoruz. Bunları doku mühendisliği uygulamalarında ve dolgu malzemeleri olarak kullanmak için çok yoğun çalışmalarımız var. Elimizde ayrıca 5 binin üzerinde peptid dizisi bulunuyor dedi. Genetik tarama testleri: Türkiye için hangisi daha uygun? ANTALYA - Prenatal tarama testleri genetik anomali açısından riskli gebeliklerin belirlenmesinde önem taşıyor. Ülkemiz şartlarında fetal ense kalınlığı ve biyokimyasal testlerden de üçlü test yerine dörtlü test taramada öne çıkıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı Prof. Dr. Recep Has, 6. Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi nde gerçekleştirdiği sunumunda genetik tarama testlerini ele aldı. İÜ İstanbul Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Has, kromozomal anomali tanısını koymak için kullanılan testlerin invazif testler olduğunu kaydederek şu bilgileri verdi: Tanıya yönelik non invazif testler henüz yeterince güvenilir değildir. Diğer yandan invazif testler, fötal kayıplara neden olabildiklerinden, hastaların bir ön taramadan geçirilip yüksek riskli olduğu belirlenen gebeliklerde bunların uygulanması gerekmektedir. Prof. Dr. Has, kromozomal anomaliler içinde trizomi 21 in en sık görülmesi ve doğan bebeklerin uzun yıllar bakıma muhtaç şekilde yaşamaları nedeniyle özel bir yeri olduğunu belirtti. Bütün gebeliklerde Down sendromu riski olduğunu ifade eden Prof. Dr. Has, bu riskin 20 yaşında 1/1500 iken 40 yaşında 1/100 olduğuna dikkat çekti. Devamı sayfa 15 te Tarama testinin amacı yüksek riskli grubu saptayıp amniyosentez oranını azaltmaktır. Tarama testlerinde eskiden, üç lü testle %5 yalancı pozitiflikle Down sendromlu bebeklerin %60 ı yakalandığında bu makul bir oran olarak kabul edilirdi. Oysa günümüzde %3 yalancı pozitiflikle en az %75 lik bir yakalama oranına ulaşıldı. olanakların sonu yok diyen Prof. Dr. Tamerler, sözlerini şöyle sürdürdü: Bunların hepsi nano teknolojinin alanında yer alıyor. Kök hücre ve doku mühendisliği alanına girdiğimizde karşımıza biyo-malzemeler, biyolojiden esinlenerek yapılan malzemeler, biyolojik olarak üretilen malzemeler çıkıyor. Biyo-malzemeler günümüzde medikal uygulamalarda kullanılan malzemelerdir. Biyolojik olarak üretilen malzemeler tartışmanın esasını oluşturuyor. Bunun ucunda nano teknoloji ve doku mühendisliği etkileşiminden dolayı ortaya çıkan kök hücre çalışmaları geliyor. İlkel bakteriler bile nanoteknoloji kullanıyor Nanoteknolojinin kendisini üretmesi için doğadan esinlenmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Tamerler, Manyetik bakteri evrimde en çok bilinen türlerden biridir. Bu bakteriler farklı morfolojilerde tek kristal yapısında manyetik demir oksit nano parçacıklar üretiyor. Bunları belli bir düzende sıralayarak pusula olarak kullanıyorlar. Bu manyetik parçacıklar 50 nano metre ölçeğinde üretiliyor. Daha büyük ve daha küçük ölçekli manyetik parçacıkların sağlıklı bir işleve sahip olmadığını görüyoruz. Bakteriler bu sistemleri bataklıklarda yönlerini bulmak için kullanıyorlar diye konuştu. Birçok canlı yapıda organik ve inorganik malzemelerin daha dayanıklı olabilmesi için karışık mekanik katmanlar halinde kullanıldığını belirten Prof. Dr. Tamerler, Bunların İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Candan Tamerler: Amacımız peptidlere ulaşarak doğada gerçekleşebilen sistemleri kendi rejenerasyonumuzda kullanmaktır. içinde cam ve seramik nitelikli malzemelerle organik malzemelerin aynı alanda karmaşık kullanımını görüyoruz. Bu yapılar içinde en çok ilgi çeken doku dişlerimizdir. Dişimizde kompozit bir malzemeyle karşılaşırız. Şu anda dişin rejenarasyonu üzerine çalışılıyor. Çok ciddi sonuçlar alınmış durumda. Diş Çalışmalarımıza her alandan yeni katılacak insana çok ihtiyaç var. Bu çalışmalarla rejenerasyona doğru gidebileceğimizi biliyoruz. Sadece yönlendirilmiş evrimle uğraşmıyor, evrim mühendisliği ile kullandığımız moleküler ve genetik tekniklerle DNA peptid etkileşimini istediğimiz hücre ya da malzeme yapısıyla birleştiriyoruz. Biyolojik sistemlerin en güzel özelliği bu sistemleri fabrika gibi kullanıp istediğiniz şeyi ürettirebilmemizdir. Esas önemli olan malzeme üretiminin genetik olarak kontrolünü yapabilmektir. Büyüme ve boyut kontrolünü veya yapısını kontrol ederek istediğiniz biyolojik ürünü oluşturabilirsiniz yapısında bir tekstil ürününü andıran dokuma örgüsünü ve bunun arasında sıralar halinde uzayan kristalleri görüyoruz. Bu kristaller birbirine farklı şekillerde kenetlenerek dişimizin minesinin çok kuvvetli bir mekanik yapıya sahip olmasını sağlıyor dedi.

12 12 Warwick Üniversitesi Fakültesi Diyabet ve Endokrinoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Antonio Ceriello, Uluslararası Diyabet Federasyonu nun (IDF) hem tokluk, hem de açlık hiperglisemisinin yönetimine yönelik özel bir kılavuz hazırladığını ifade etti. Yeni kılavuza göre glisemik kontrolü optimize etmek için hem açlık, hem de tokluk kan şekerinin kontrolü gerekiyor. Prof. Dr. Ceriello, IDF Kılavuzu hazırlanırken dünyadaki tüm diyabet derneklerinin ve ilaç sektörünün görüşlerinin dikkate alındığını, böylece dernekler arasındaki fikir ayrılıklarının da aşıldığını kaydetti. DECODE Çalışmasına atıf Tokluk ve yükleme sonrası hipergliseminin makrovasküler hastalık açısından bağımsız birer risk faktörü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ceriello, tokluk hiperglisemisinin artmış koroner intima media kalınlığı, azalmış miyokardiyal kan akımı, artmış kanser riski, artmış retinopati ve yaşlılarda bozulmuş bilişsel fonksiyonla yakın ilişkili olduğunu söyledi. Prof. Dr. Ceriello ya göre bunun nedeni tokluk hiperglisemisinin oksidatif strese ve endokrin bozukluğa yol açması. Prof. Dr. Ceriello, DECODE Çalışması nda tokluk kan şekerinin tüm nedenlere bağlı ölümü, açlık kan şekerinden daha iyi öngördüğünün anlaşıldığını da belirtti. Prof. Dr. Ceriello tokluk hiperglisemisinin taşıdığı risk faktörünü şöyle tanımladı: Tokluk hiperglisemisi, özellikle kadınlarda kardiyovasküler yönden önemli bir risk faktörüdür. Normalde öğün sonrasında miyokardiyal kan akımı artarken diyabetlilerde, damar endotelindeki bozukluktan dolayı kan akımı azalıyor. Bu da miyokard hasarı riskini artırıyor. Tokluk hiperglisemisi kardiyovasküler hastalık riskinde ortalama 4 kat artışa neden Diyabet IDF: Optimal diyabet tedavisi için tokluk kan şekeri ihmal edilmemeli Tokluk kan şekeri, açlık kan şekeri kadar önemli ANTALYA Diyabetin tanı ve tedavisinde yıllarca açlık kan şekeri düzeyleri esas alındı. Oysa yeni bulgular tokluk kan şekerinin hiç ihmal edilmemesi gerektiğini ve tokluk hiperglisemisinin makrovasküler hastalık açısından bağımsız bir risk faktörü olduğunu gösteriyor. Warwick Üniversitesi Fakültesi Diyabet ve Endokrinoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Antonio Ceriello Tokluk hiperglisemisi, kardiyovasküler hastalık riskinde ortalama 4 kat artışa neden olmaktadır. Öte yandan gözden kaçırılmaması gereken bir önemli risk daha var: Tokluk kan şekeri kanser riskinde de 8 kat artışa neden oluyor... olmaktadır. Öte yandan gözden kaçırılmaması gereken bir önemli risk daha var: Tokluk kan şekeri kanser riskinde de 8 kat artışa neden oluyor. Prof. Dr. Ceriello, tokluk kan şekeri düzeyine etki eden ajanlarla tedavinin diyabetlilerde vasküler olayları azalttığını belirtti ve tokluk ve açlık kan şekeri düzeylerinin her ikisinin birden hedeflenmesinin optimum glisemik kontrolü sağlamada önemli bir strateji olduğunun altını çizdi. Tokluk kan şekerinin HbA1c düzeyleri üzerinde etkili olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ceriello, HbA1c yi hedeflenen düzeye indirmenin tek yolunun tokluk hiperglisemisini azaltmak olduğunu sözlerine ekledi. Tokluk kan şekerinin glukoz Sadece açlık kan şekerine yoğunlaşmak tedaviyi başarısız kılacaktır. Optimum glisemik kontrol, tokluk hiperglisemisini önleyerek sağlanabilir. toleransı normal olan kişilerde nadiren 140 mg/dl üzerine yükseldiğini ve yemekten 2-3 saat sonra başlangıç düzeylerine döndüğünü hatırlatan Prof. Dr. Ceriello, IDF ve diğer diyabet derneklerinin tanımına göre normal glukoz tolerans testinin, 75 g glukoz alımından 2 saat sonra plazma glukoz düzeyinin <7.8 mmol/l veya 140 mg/dl olması şeklinde tanımlandığını bildirdi. Prof. Dr. Antonio Ceriello, diyabetlilerde tedavi hedefinin tokluk kan şekeri düzeyinin normale en yakın düzeye düşürülmesi olduğunu söyledi. Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 İngiltere de diyabet paniği LONDON (DHA) - İngiltere de Diabetes UK Vakfı tarafından yapılan araştırma sonuçlarına göre, ileri şeker hastalığı sonucunda her hafta 100 kişinin kol ya da bacağı ampüte edildiği bildirildi. Haftalık Metro gazetesinin haberine göre Vakıf, yılda uzvu kesilen 5 bin kişiden yüzde 70 inin bu ameliyatın yol açtığı komplikasyonlar sonucunda 5 yıl içinde yaşamını yitirdiğini açıkladı. Şeker hastalığının kılcal damarlar ve sinir uçlarına zarar verdiği, bu nedenle çoğu zaman ayak ya da bacak olmak üzere hastaların uzuv kaybedebildiği belirtiliyor. Bu tarz olağanüstü örneklerin yanısıra, hastaların çoğu zaman ayak problemleri yaşadığı ve ayakta çıkan ülserin kangrene dönüşebildiği, fakat birçok kişinin diyabet sonucunda kalp krizi, felç, körlük veya böbrek yetmezliği de yaşadığı ifade ediliyor. Haftalık İngiliz Metro gazetesi, İngiltere de ileri şeker hastalığı sonucunda her hafta 100 kişinin bacağının kesildiğini yazdı. Araştırma sonuçları, şok edici olarak nitelendirildi... Şeker hastalığının kontrol altında tutulmasının aslında kolay olduğunu belirten vakıf direktörü Douglas Smallwood, Bu hastalığın tedavi sürecinde kullanabileceğimiz imkanlara rağmen bu kadar çok ameliyatın yapılması şok edici diye konuştu. Araştırma sonuçları, İngiltere de toplumun % 50 sinin ampütasyon ile diyabet arasında bir bağlantı olmadığını düşündüğünü ve şeker hastası kişilerin % 30 unun kendilerini ameliyat tehditi altında hissetmediklerini ortaya koydu. Ayrıca İngiltere de 2.3 milyon kişinin Tip 1 ve Tip 2 diyabet hastası olduğu, Tip 1 in doğuştan meydana geldiği, Tip 2 nin ise yaşam tarzına bağlı olarak genelde obez kişilerde görüldüğü belirtildi. Tokluk kan şekeriyle ilgili gerçekler Tokluk ve yükleme sonrası hiperglisemi makrovasküler hastalık yönünden bağımsız risk faktörleridir Tokluk ve açlık kan şekeri düzeylerinin her ikisinin birden hedeflenmesi optimum glisemik kontrolü sağlamada önemli bir stratejidir Hem açlık, hem de tokluk hiperglisemisinin tedavisine, herhangi bir HbA1c düzeyinde eşzamanlı olarak başlanmalıdır Mevcut tedaviler ve teknolojilerle öğünden 2 saat sonra <7.8 mmol/l (140 mg/dl) hedefine ulaşmak gerçekçidir ve mümkündür

13 Onkoloji Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz , Ulusal Tıbbi Onkoloji Kongresi nde ele alındı: Gastro-İntestinal stromal tümörlerin dünü, bugünü ve yarını ANTALYA, ADANA Çukurova Üniversitesi Fakültesi İç Hastalıkları AD, Onkoloji BD öğretim üyesi Berksoy Şahin, 5. Ulusal Medikal Onkoloji Kongresi nde GİST (Gastro-intestinal stromal tümörlerin dünü, bugünü ve yarını konulu bir sunum gerçekleştirdi. Novartis desteğiyle gerçekleşen uydu sempozyumda, hastalığın tanı ve tedavisinde güncel bilgileri aktaran Prof. Dr. Şahin, özetle şu bilgileri verdi. Mide-Barsak kanalının nadir görülen mezenkimal orijinli tümöral bir hastalığıdır. Bütün sindirim sistemi tümörlerinin %1 ini oluşturmaktadır. En sık yaşlarında görülmektedir. Sıklık yaş artıkça artmaktadır. GIST, en sık olarak mideyi tutmaktadır. Hastalığın kendine özgü bir klinik belirtisi Tanıda hastanın öyküsü, fizik muayene ve kan incelemeleri ile beraber görüntüleme yöntemleri önemlidir. Özellikle PET/BT veya BT de densitometrik incelemeler tedavi etkinliğini değerlendirmek için gereklidir. Alınan ameliyat materyallerinin incelenmesinde immunohistokimyasal boyamalar (CD117) ile tanı kesinleştirilir. veya belirtileri yoktur. Ancak ağır mide veya barsak kanalı kanamaları veya tıkanmaları yapabilir. Yarıdan fazla sayıdaki hastada teşhis konulduğu zaman hastalık metastaz yapmış ileri evrede olabilmektedir. Tanı genellikle kanama veya tıkanma nedeniyle ameliyat Prof. Dr. Berksoy Şahin edilen olgularda tesadüfen konulmaktadır. Tanıda hastanın öyküsü, fizik muayene ve kan incelemeleri ile beraber görüntüleme yöntemleri önemlidir. Özellikle PET/BT veya BT de densitometrik incelemeler tedavi etkinliğini değerlendirmek için gereklidir. Alınan ameliyat materyallerinin incelenmesinde immunohistokimyasal boyamalar (CD117) ile tanı kesinleştirilir. Gelişmiş merkezlerde mutasyon analizleri de yapılmaktadır. Mutasyon analizleri tedavi seçimi ve hastalık gidişatını göstermesi açısından önemlidir. Hastalığın nedeni Hastalığın nedeni bilinmemektedir. Hastalık tüm mide-barsak kanalında bulunan ve barsak hareketlerini düzenleyen Cajal hücrelerindeki bozukluktan kaynaklanmaktadır. Hastalığın oluşmasında hücre içindeki tirozin kinaz enzimi genlerindeki mutasyonların katkısı olduğu düşünülmektedir. En sık olarak c-kit (%75-80) ve PDGFRA(%15) genleriyle ilgili mutasyonlar suçlanmakta ve bunların içinde en sık exon 11 ve exon 9 mutasyonları görülmektedir. Hiçbir mutasyonun saptanmadığı (wild-type) GIST olguları da vardır. Tirozin kinaz bağlayıcı ajanların bu alandaki başarısı çok çarpıcıdır. Onkoloji tarihinde hastaların yaşam süresini uzatma açsından testis kanserinde platin grubu ilaçların sağlamış olduğu başarıdan sonraki en önemli başarıdır. Bu ajanlar özellikle hücre içerisinde bozuk olan tirozin kinaz enzimini bağlayarak bozuk ve anormal olan hücreleri devre dışı bırakmaktadır. Tedavi Hastalığın mide-barsakla sınırlı kaldığı erken evrede tedavisi cerrahidir. Hastalıklı organ kısmı ameliyatla çıkarılır. Cerrahi tedavi sırasında tümörün dışında bulunan yalancı kapsülün bütünlüğünün bozulmadan çıkarılması önemlidir. İlk seansta çıkarılamayacak olgularda ilaç tedavisi (imatinib) ile tümör küçültülüp daha sonra da tümör cerrahi olarak çıkartılabilir. Cerrahi tedavi sonrası olguların üçte birinde hastalık bulunduğu yerde veya karaciğer veya peritonda tekrarlayabilir. Ameliyat sonrası tekrarlama riski yüksek olanlarda adjuvant ilaçların (yardımcı tedavi-imatinib) kullanılmasıyla ilgili araştırmalar devam etmektedir. İlk sonuçlara göre hastalık tekrarı gecikmektedir, ancak tekrarı önleme durumu ve ilacın ne kadar süre kullanılacağı henüz bilinmemektedir. İleri evrede durum Ameliyat olamayacak ileri evredeki hastalarda tedavi ilaçlarla yapılmaktadır. Şu an için standart ilaç tedavisinde tirozin kinaz bağlayıcısı ajanlar ve bunların içinden de imatinib mesilat kullanılmaktadır. Tirozin kinaz bağlayıcı ajanların bu alandaki başarısı çok çarpıcıdır. Onkoloji tarihinde hastaların yaşam süresini uzatma açsından testis kanserinde platin grubu ilaçların sağlamış olduğu başarıdan sonraki en önemli başarıdır. Bu ajanlar özellikle hücre içerisinde bozuk olan tirozin kinaz enzimini bağlayarak bozuk ve anormal olan hücreleri devre dışı bırakmaktadır. Böylece hastalık kontrol altına alınmaktadır. Kontrol süresi 5-6 yılı, hatta 10 yılı geçebilmektedir. Sonunda genellikle hastalık tekrarlamaktadır. Şu an için standart imatinib sonrası tekrarlamış hastalık, İMATİNİB ÇALIŞMALARI Pilot Faz 1 Faz 2 Faz 3 Pilot calışma Eksoloratuar çalışması (N=1) 1 1 Hasta 400mg/gün Doz Bulma Çalışması (N=10) 2 Etkinlik ve güvenilirlik 400 vs 1000 mg/gün Metastik Gist (EORTC) ABD Finlandiya B2222 Açık çalışması (N=10) 3 Etkinlik ve günilirlik 400 ve 600 mg/gün Metastik ya da rezeksiyon yapılamayan GİST EORTC Faz 2 çalışma(n=51)4 Etkinlik ve günilirlik ilerlemiş ya da metastik GİST ve diğer yumuşak doku sarkomları hastaların yaşamını tehdit etmektedir. Bu alanda kullanılabilecek pek çok aday ilaç içinse ilaç sektöründe kıyasıya bir rekabet vardır. Bu savaş içerisinde şu an, tirozin kinaz bağlayıcı özelliği yanında tümör damar gelişimini sınırlayıcı özelliği de olan sunitinib isimli ilaç ön planda gözükmektedir. Ancak bu hastalığın gelecekteki tedavisinde nilotinib, dasatinib, sorafenib gibi ilaçların da önemli katkısının olabileceğine dair ciddi araştırmalar halen devam etmektedir. Türk hekimleri olarak bizler de bu çalışmaların bizzat içerisinde yer alarak hastalarımıza, bu ilaçları piyasaya henüz çıkmadan kullanabilme şansı sağlamakta ve bu alandaki gelişmeleri güncel olarak ileterek toplumsal bilinçlendirme görevini de yerine getirmek uğraşısı içindeyiz. Hekimler olarak gelişmeleri izlemek yerine onun içinde yer almayı tercih etmeliyiz. EORTC Randomize çalışması (N=10) 3 Etkinlik ve günilirlik 400 ve 800 mg/gün Metastik ya da rezeksiyon yapılamayan KİT pozitif GİST ABD intergroup S0033 Çalışması (N=51)6 Etkinlik ve günilirlik 400 ve 800 mg/gün Metastik ya da rezeksiyon yapılamayan KİT pozitif GİST 1. Joensuu H et al. N Engl J Med. 2001;344: van Oosterom AT et al. Lancet. 2001;358: Demetri GD et al. N Engl J Med. 2002;347: Verweij J et al. Eur J Cancer. 2003;39: Verweij J et al. Proc Am Soc Clin Oncol. 2003;22:814. Abst Benjamin RS et al. Proc Am Soc Clin Oncol. 2003;22:814. Abst

14 14 Yeni kılavuzlarda diyabetik kalp hastalığı tedavisi Güncel Kan şekerinin kontrolündeki başarı mortaliteye doğrudan etkili ANTALYA - Akut koroner sendrom tanısıyla hastaneye yatırılan hastaların %20 sinde bilinen diyabet mevcut. İlave %40 bir hastada da hastaneye yatış sırasında değişik derecelerde glukoz regülasyon bozukluğu saptanıyor. Hastaların %60 ında regülasyon bozukluğu mortaliteyi anormal şekilde artırıyor. Bu nedenle kardiyovasküler koruma için diyabetin erken tanısı, hastalığın ilerlemesinin önlenmesi ve kan şekerinin agresif kontrolü büyük önem taşıyor. Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 Yüksek kardiyovasküler riskte Cox-2-inhibitörü Düşük dozla, emniyetli sınırda kalmak Peki nasıl? ŞİKAGO Özellikle risk düzeyi yüksek hastalarda, hekimler Cox 2 inhibitörü celecoxib kullanırken, olabilecek en düşük dozu seçmeliler. Amerikan Kardiyoloji Birliği nin 57. Yıllık Kongresi nde sunulan bir meta analizin sonuçları buna işaret ediyordu. Gazi Üniversitesi Fakültesi Kardiyoloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atiye Çengel, 2005 yılındaki bir çalışmada, hastaneye yatışta kan glukoz düzeyi ne kadar yüksekse hem 30 günlük, hem de 1 yıllık mortalite oranlarının o derece arttığının gösterildiğini kaydederek şu bilgiyi verdi: Üstelik diyabet tanısı yeni konmuşsa, mortalite artışı daha da keskindir. Akut koroner sendromlarda mortaliteyle kan şekeri arasında U şeklinde bir ilişki var. Kan şekerinin hastaneye yatış sırasında bir kez bile 54 mg/dl nin altına düşmesi mortaliteyi %90 artırıyor. Akut koroner sendromla yatan hastalarda hiperglisemi tedavisi nasıl olmalı? Gazi Üniversitesi Fakültesi Kardiyoloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atiye Çengel. Prof. Dr. Atiye Çengel, 2008 de Circulation Dergisi nde yayımlanan Amerikan Kalp Birliği nin bildirgesinde, akut koroner sendrom tanısıyla hastaneye yatırılan her hastanın ilk laboratuvar incelemesinde glukoz düzeyi belirlenmesinin mutlaka yer almasının önerildiğini, yani EKG ve enzimlere bakılırken kan glukoz düzeyine de bakılmasının gerekli olduğunu söyledi. Prof. Dr. Çengel e göre bildirgede kan glukozu 180 mg/dl nin üzerindeyse, insülinle sıkı glukoz kontrolü uygulanması öneriliyor. Ayrıca glukozun 90 ila 140 mg/dl arasında tutulması gerekiyor. Prof. Dr. Çengel sözlerine şöyle devam etti: Akut koroner olayda tıkalı damarın bir an önce açılması çok önemlidir. Perkütan girişim için zaman kaybedilecekse, trombolitik tedavi başlanmalıdır. Trombolitik tedavinin diyabetlilerde artmış komplikasyona yol açtığına dair bir bulgu yoktur. Yine diyabetlilerde, damar çapının ince olması ve restenoz oranının yüksekliği nedeniyle perkütan girişim, diyabeti olmayanlardaki kadar başarılı değildir. Ancak özellikle ST yükselmeli miyokard infarktüsünde primer perkütan girişim, sınıf I endikasyondur. Baypasın kullanımı çok sınırlıdır. Akut koroner sendromlarda antiagreganların hayati bir rolü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çengel, diyabetin asetil salisilik asidin (ASA) olumlu etkisini azalttığını, akut koroner sendromda kullanılan diğer ilaçlarınsa, diyabeti olan ve olmayanlarda aynı etkiye sahip olduğunu söyledi. ASA; diyabeti olanlarda, olmayanlara göre mortalitede daha düşük bir azalma sağlıyor. Bunun nedeni ASA direncidir. Glukoz trombositlere bağlanmada ASA ile yarıştığından hiperglisemisi olanlarda ASA direnci çok daha sık gözleniyor. Yine de Avrupa Kardiyoloji ve Diyabet Derneklerinin ortak kılavuzunda diyabetli hastalarda akut koroner sendromun tedavisinde ASA önerilmektedir. Prof. Dr. Çengel, ACE inhibitörlerinin akut koroner sendrom sonrasında olumlu etkilerini gösteren en az üç çalışma olduğunu, diyabet artı kardiyovasküler komplikasyon varlığında ACE inhibitörlerinin sınıf I endikasyonu bulunduğunu, ACE inhibitörünü tolere edemeyen hastalarda ise ARB verilebileceğini bildirdi. Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü, kardiyovasküler riskle, celecoxibin kardiyovasküler olaylara etkisini incelemek üzere celecoxibi plaseboyla kıyaslayan 6 farklı randomize araştırmaya destek verdi. Celecoxib ve plasebo kıyaslaması Toplantıda sunulan bu araştırmaların hepsinde, üç veya daha fazla yıllık bir araştırma sonrası takip çalışması gerçekleştirilecekti. Ancak dünyada rofecoxib kullanımından vazgeçilmeye başlanmasıyla birlikte araştırmalar yarıda kesildi hastaya günde bir kez 400 mg, günde iki kez 200 er mg ya da günde iki kere 400 er mg celecoxib verildi. Veriler değerlendirildiğinde, günde bir kez 400 mg celecoxib rejiminde kardiyovasküler riskin en düşük olduğu görüldü. Bunu günde iki kez 200 mg verilen grup izliyordu ki, bu rejimde risk yaklaşık ikiye katlanıyordu. En yüksek risk oranı, günde iki kez 400 mg celecoxib alan gruptaydı. Bu dozda kardiyovasküler olay riski, birinci gruba göre yaklaşık üç katına çıkıyordu. Buna ilaveten asetil salisilik asit verilmesinin risk oranına bir etkisi olmuyordu. Boston daki Brigham Hastanesi nden Dr. Scott D. Solomon, bu veriler çok düşük kardiyovasküler risk taşıyan hastalarda celecoxib kullanımı açısından dayanak teşkil edebilecek niteliktedir diyor. Dr. Solomon, toplantıda gerçekleştirilen sunuşla eşzamanlı olarak, Circulation Dergisi nde de yayımlanan meta analize yazar olarak katkıda bulunmuş. Ayrıca, kardiyovasküler risk oranı yüksek hastalarda da bu ilacı yazarken dikkatli olmalıyız diyor. Olası itirazlar Dr. Solomon gerçekleştirilen meta analiz karşısında dile getirilebilecek itirazlar olabileceğini belirtse de, görüşüne göre araştırmalar ilaç rejimi ve dozaj kararları ve kardiyovasküler ve celecoxibe bağlı riskler arasındaki ilişkiyi değerlendirebilecek yetkinlikte tasarlanmış. Araştırmada değerlendirilen celecoxib dozları osteoartrit hastalarında genellikle kullanılan dozlardan daha yüksek. Ancak celecoxib ürün bilgilerinde belirtilen romatoid artrit, akut ağrı, dismenore ve ailevi adenomatöz poliplerde endike olan dozlara uygun. Risk grubuna giren hastalarda dikkat Dr. Solomon, bu nedenle dikkatli olmak gerektiğinin altını çiziyor: Verilerimiz, hekimlerin hastalarına, özellikle yüksek risk grubuna girenlere olabilecek en düşük celecoxib dozlarını vermesini öneren Amerikan Kalp Birliği nin bilimsel pozisyonunu destekler nitelikte. Hiperlipidemi tedavisi nasıl yönetilmeli? Prof. Dr. Çengel, lipid tedavisiyle ilgili olarak da şu bilgileri verdi: Statinler, diyabetlilerde diyabeti olmayanlardaki kadar risk azalması sağlamaktadır. Zaten artık statin tedavisinden değil, yoğun statin tedavisinden bahsedilmekte ve hastalara yüksek dozda statin verilmektedir. Prof. Dr. Çengel, diyabet ve kardiyovasküler hastalık varlığında hedef LDL düzeyinin 70 mg/dl olduğunu belirtti. HDL düşüklüğü ve trigliserid yüksekliğinin de birer risk faktörü olmasına karşılık tedavide fikir birliği olmadığına işaret eden Prof. Dr. Atiye Çengel, bu konuda da şunları söyledi: Avrupa Kılavuzu nda hedef LDL ye ulaşıldıktan sonra, trigliserid 177 mg/dl nin üzerindeyse önce statinin dozunun artırılması, doz artışına rağmen hedef HDL-dışı kolesterol düzeyine erişilemiyorsa veya hasta yüksek dozda statini tolere edemiyorsa ezetimib eklenmesi öneriliyor. Kılavuza göre seçilmiş bazı vakalarda fibrat ve nikotinik asit de kullanılabiliyor. Sayfa 3 ten devam Hasta epey dolaştıktan sonra nörolojiye ulaşabiliyor Prof. Dr. Karadeniz, hastanın ilgisiz branşlarda dolaşmaması ve zaman kaybetmemesi için şu uyarılarda bulundu: Hasta önce fizik tedavi ve rahabilitasyon uzmanına, ardından ortopediste, sonra beyin cerrahına, dahiliye uzmanına, sonra da psikiyatriste gitmektedir. Hekimler, bacak yakınmasıyla gelen bir hastaya HBS belirtilerinin olup olmadığını mutlaka sormalıdırlar. Hastalara antidepresan ya da antipsikotik vermemek gerekiyor. Çünkü bu ilaçlar HBS semptomlarının şiddetlenmesine yol açabiliyorlar. Ancak eğer hastada depresyon da mevcutsa, bu durumda sabah kullanılabilen bir antidepresan tercih edilmelidir. Hastaların gece antidepresan almamaları gerekiyor. HBS tanısı konulup ayırıcı tanı yapıldıktan sonra, ferritin düzeyine mutlaka bakılmalıdır. Ferritin düşüklüğü saptanırsa ana tedaviye demir eklenmeli ve 3 ay sonra mevcut tedavi kesilip semptomların durumuna bakılmalı. Tedavide en etkili ilaçlar dopamin agonistleridir. Ancak ilaç yazarken klasik 3x1, 4x1 değil, hastanın semptomlarının özelliğine göre tedavi düzenlenmelidir. HBS, alevlenme ve remisyonlarla seyreden bir hastalık olduğu için hasta ve hekim arasındaki iletişim kesilmemeli ve semptomların durumuna göre düzenli kontroller aksatılmamalıdır.

15 Kadın Sağlığı Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz Anne-bebek ölümlerinin en önemli nedeni yoksulluk Birleşmiş Milletler in 2015 hedefi gerçekleşir mi? ANTALYA Üreme sağlığı; üreme konusunda fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak tam bir iyilik hali olarak tarif ediliyor. Ancak yılda 500 binden fazla anne ölümü meydana geldiği göz önüne alındığında, kadın ve anne sağlığı yönünden yapılacak daha çok iş olduğu ortaya çıkıyor. Mısır da bulunan Nüfus Araştırmaları Merkezi nin direktörü Dr. Gamal Serour, üreme sağlığıyla ilgili temel göstergelerden birinin anne ve çocuk ölümleri olduğunu söyleyerek dünyada gebelik ve doğuma bağlı nedenlerden her yıl kadının öldüğünü, bunun ünün gelişmiş ülkelerde, geri kalanının da gelişmekte olan ülkelerde meydana geldiğini bildirdi. Dr. Serour un verdiği rakamlara göre, Avrupa da anne ölüm hızı 100 binde 24 iken, Afrika da 100 binde 830 ve Asya da 100 binde 350. Dünyada her yıl yaklaşık 130 Gebeler yeterince beslenebilse ve uygun perinatal bakım alabilseler neonatal ölümlerin dörtte üçü önlenebilir. milyon bebek doğduğunu belirten Dr. Serour, Bu bebeklerden yaklaşık 10 milyonu 5 yaşından önce ölüyor. 4 milyon bebek de daha yenidoğan dönemindeyken kaybediliyor. Dikkat çeken bir diğer nokta da bebek ölümlerinin %98 inin gelişmekte olan ülkelerde meydana gelmesi. Bu haliyle anne ölümleri, zengin ve Genetik tarama testleri Tanıda en büyük sorunun yalancı pozitiflik ve negatiflikler olduğunu söyleyen Prof. Dr. Has, testlerin hiç birinin ideal olmadığını, bu nedenle testlerin ne anlama geldiklerinin hastalara çok iyi anlatılması gerektiğini açıkladı. Prof. Dr. Has, Bunlar tanı değil, tarama testidir. Bazı hastaların söylediği gibi zeka testi de değildir. Taramanın negatif çıkması sağlıklı bebeği garanti etmez, pozitif çıkması da bebeğin hasta olduğu anlamına gelmez. Mevcut fakir ülkeler arasında en büyük farkı oluşturuyor. Oysa, gebeler yeterince beslenebilse ve uygun Anne ve babaların çocuklarının sayısına ve bunların ne aralıkta doğacağına karar verebilmeleri temel bir haktır. perinatal bakım alabilseler neonatal ölümlerin dörtte üçü önlenebilir dedi. Dr. Serour, ne kadar ve ne zaman çocuk sahibi olacağına karar vermenin bir hak olduğunu, ancak bunun için iyi kontrasepsiyon yöntemlerine ihtiyaç duyulduğunu söyleyerek, yılları arasında aile planlamasına ayrılan maddi kaynakların önemli ölçüde azaldığına dikkat çekti ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve yaş arası nüfusta karşılanmayan büyük bir ihtiyaç bulunduğunu söyledi. Dr. Serour, yalnızca etkili kontrasepsiyonla tüm nedenlere bağlı anne ölümlerinin %25 oranında azaltılabileceğini, sık gebelikler nedeniyle meydana gelen 1 milyon bebek ölümününün ve 22 milyon isteğe bağlı Tüm gebeler taranmalıdır Sayfa 11 den devam test türleri anlatıldıktan sonra hastanın fikrine göre davranmak gerekir. Evet, Biyokimyasal testlerle ek olarak bir %10 luk kromozomal anomali daha yakalanmaktadır tüm gebeler taranmalıdır. Ancak bazı hastaları bunlardan ayrı tutmak gerekir. Örneğin trizomi 21 li doğum yapmış bir gebede risk yeterince yüksek oldu- düşüğün de önlenebileceğini ifade etti. BM nin 2015 hedefi Dr. Gamal Serour, Birleşmiş Milletler in 2007 de aldığı karara göre anne ölümlerinin önlenmesi için yeni hedefin 2015 yılında herkesin üreme sağlığıyla ilgili hizmetlere erişme olanağına kavuşturulması olduğunu kaydetti. Dr. Serour anne ölümlerinin azaltılması için şu tedbirlerin alınmasını şart koşuyor: Kadınlara güvenli, maddi olarak karşılanabilir ve etkili kontrasepsiyon yöntemleri sunulması, güvenli annelik için her gebeye obstetrik sağlık hizmeti verilmesi, sağlık sisteminin kapasitesinin artırılması, politik iradenin harekete geçirilmesi, önceliklerin ortaya konması, hizmetlerde izleme, değerlendirme ve hesap verme ilkelerinin benimsenmesi. Dr. Serour, kadın doğum uzmanlarına da büyük iş düştüğünü ifade ederek kadın doğum uzmanları, toplumda üreme sağlığı ve cinsel sağlık konularında farkındalığı artırmak ve iyileşme sağlamak için halkın eğitilmesine aktif olarak katılmalı ve kadın sağlığını tehdit eden geleneksel anlayışlarla proaktif olarak mücadele etmelidirler. dedi. ğundan tarama testi atlanıp doğrudan invazif girişim yapılmalıdır dedi. Tarama testlerinin 1. veya 2. trimesterde kullanıldığını söyleyen Prof. Dr. Has, biyokimyasal testlerin birçok parametreden etkilenmeleri nedeniyle ultrasonun biraz daha ön plana çıkması gerektiğini ifade etti. Birinci trimesterde ense kalınlığı (NT) ölçümünün büyük önem kazandığını söyleyen Prof. Dr. Has, ancak NT ölçümünün mutlaka biyokimyasal testlerle kombine edilmesi gerektiğini ekledi. Sadece anne yaşı ve NT kombinasyonuyla bile ülkemizde %73 oranında Down sendromunun yakalandığı bilgisini veren Prof. Dr. Has, öte yandan çok kullanılan üç lü ve son zamanlarda kullanılmaya Mısır Nüfus Araştırmaları Merkezi nin direktörü Dr. Gamal Serour, 6. Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi nde konuştu. Yaklaşık 2 milyon kadında obstetrik fistül var! Unutulmaması gereken acı bir gerçek, maternal nedenlerle ölen her kadına karşı 30 kadının yaralandığı veya sakat kaldığıdır. Bu kadınlar genellikle tedavi alamamakta ve konu hak ettiği ciddiyetle ele alınmamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerdeki kadınların dörtte birinin gebelik ve doğum nedeniyle yaşamlarını derinden etkileyen yaralanmalara maruz kaldığı tahmin edilmektedir. Bu tür maternal morbidite nedenlerinden biri de obstetrik fistüllerdir. Obstetrik fistül, başlanılan dört lü test için ülkemizde geçerli bir veri Prenatal tanıda en güçlü silah ultrasondur. Ense kalınlığı 6 mm nin üstündeyse anomali riski en az 10 kat artar. bulunmadığına dikkat çekti. Prof. Dr. Has, NT ölçümüyle trizomi 18 lerin %80 inin ve tüm diğer kromozomal anomalilerin %70 inin yakalayabildiğini, NT ye nazal kemik ölçümü eklendiğinde testin duyarlılığının artmadığını, ancak yalancı pozitiflik oranının azaldığını bildirdi. Bu iki ölçümün ardından biyokimyasal testlerin yapılması gerektiğini söyleyen acil obstetrik servise erişemeyen annelerin yaşadığı ve kesinlikle önlenebilir bir komplikasyondur. Vakalarda kronik idrar inkontinansı ve sıklıkla buna eşlik eden fekal inkontinans mevcuttur ve kadın kocası, ailesi veya toplum tarafından terk edilmektedir. Günümüzde yaklaşık 2 milyon kadında obstetrik fistül vardır ve her yıl bu sayıya bin kadın daha eklenmektedir. Üstelik bu rakam, yalnızca tedavi için başvuran kadınları kapsamaktadır. Prof. Dr. Has, haftada, PAPP-A ve NT birlikte kullanıldığında yakalama oranının %90 a ulaştığını, bu oranın nazal kemik ölçümüyle birlikte %97 ye kadar çıkabildiğini ekledi. Prof. Dr. Has, 2. trimesterde ise, üçlü ve dörtlü testlerin yakalama hızlarının, sırasıyla %70 ve %80 olarak bulunduğunu bildirdi. Test güvenilir olmalı Prof. Dr. Has sözlerine şöyle devam etti: Anne yaşı ve NT hiçbir zaman tek başına kullanılmamalıdır. Türkiye deki duruma bakınca, NT ölçebilmek için sertifikaya sahip uzman sayısı 30 kadardır. Öte yandan, üniversite laboratuvarları da dahil olmak üzere hiçbir laboratuvar denetlenmemektedir.

16 16 Kardiyovasküler risk yönetimi: Kardiyoloji Herkeste aynı ölçek geçerli olabilir mi? Medical Tribune Yıl 2 Sayı Temmuz 2008 BERN - Kardiyak hastalıkların önlenmesinde statinler artık kabul gören bir koruyucu ilaç grubu. Ancak, toplumun çeşitli kesimlerinden insanlarda aynı ölçeklerin geçerli olup olamayacağı sorusu tartışılmaya devam ediyor. Yoksa koruyucu önlemleri bireylere özel mi düzenlemek gerekir? Lipid ve Ateroskleroz Çalışma Grubu nun düzenlediği veri güncelleme toplantısında, Pfizer firması tarafından düzenlenen bir sempozyumda kardiyovasküler hastalıkların önlenmesinde belirsizliğin hüküm sürdüğü alanlar değerlendirildi. Dr. Law ve arkadaşları, 2003 yılında 6 bileşenden (statin, ACE-inhibitörü, tiazid, beta bloker, ASS, folik asit) oluşan bir polypill önerisi getirerek, adeta arı yuvasına çomak sokmuştu (1). Ekip, bütün risk grubu hastalarının ve 55 yaşın üstünde herkesin bu bileşenleri kullanmasını öneriyordu. Zürih deki İç Hastalıkları kliniğinin başhekimi Prof. Dr. Edouard Battegay, hastaların kendilerine özgü durumlarına daha fazla bakılarak, tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Risk sınıflamasına göre örneğin bir hipertansiyon hastasında kan basıncını düşürmeye yönelik, diyabet hastasındaysa diyabete yönelik bir ilaç tedavisi geliştirilebilir. Prof. Dr. Battegay yaklaşımını desteklemesi amacıyla, TNT (2) Araştırması nın sonuçlarına başvuruyor. Bu araştırmaya göre, 80 mg atorvastatin verilmesi, sadece 10 mg verilmesine kıyasla, LDL değerlerini hedef değerlerin oldukça altına çekmekle kalmamış, aynı zamanda kardiyovasküler olayları da %22 oranında düşürmüş. Güvenli sürüşler... Hekimlerin hastalarının risk faktörlerini ele alırken öncelikler belirlemesi, sıkça lafı edilen global risk assessement çerçevesini anlamlı bir şekilde tamamlayacaktır. Prof. Dr. Battegay, güvenlik teknikleri açısından mükemmel bir araba sürüyorsanız, otoyolun iki yanına yoldan çıkmamanızı garantileyen duvarlar dikilip dikilmediği sizi çok ilgilendirmez diyor. Aynı şekilde, koruyucu önlemlerle kardiyovasküler risk o kadar düşürülebilir ki, daha ileri müdahalelerin getireceği fazladan fayda minimum düzeye inebilir. Zürih Üniversite Hastanesi nin Kardiyoloji Kliniği Statin tedavisinde miyopati açısından risk faktörleri: İleri yaş Kadın cinsiyet Böbrek yetmezliği Diyabetes mellitus Hipotiroidi Karaciğer hastalığı Aşırı alkol tüketimi Ağır bedensel çalışma Operasyon geçirme Travma Başhekimi Prof. Dr. Franz Eberli nin sunduğu PROSPER 3 Araştırması, yaşı ileri hastaların da statin tedavisinden fayda gördüğünü kanıtlıyor. Genellikle araştırmalarda 70 yaş sınırı konurken, PROSPER Araştırması nda yaşında hastalarla çalışılmış ve 3 yıllık pravastatin tedavisinin, bu yaş grubunda da kardiyovasküler riski düşürdüğü gözlenmiş. 4S 4 Araştırması da bu bulguları destekler nitelikte. Araştırmada ayrıca kadın ve erkeklerde sonuçlar açısından bir fark gözlenmediği de ortaya çıkmış. Statine bağlı miyopatilerde Prof. Dr. Eberli, statin tedavisini kesmeyi ve yakınmalar dindikten sonra, tedaviye daha düşük bir dozla yeniden başlanmasını öneriyor. Okyanusun ötesi Japonya da gerçekleştirilen MEGA 5 Araştırması da, kolesterol değeri fazla yüksek olmayan hastaların bile statin tedavisinden fayda sağladığını gösteriyor. Beş yıl boyunca ağırlıklı olarak balık içeren gıda rejimi ve 10 mg pravastatin, sadece gıda rejimine kıyasla kardiyovasküler olay riskini %33 oranında düşürdü. Araştırmadan çıkan sonuca göre; bu toplum grubu daha sık araştırmalara dahil edilen popülasyonlara göre, primer korumada daha düşük dozlara daha fazla yanıt veriyor. (1) Law MR et al., BMJ 2003; 326: 1423 (2) Treatment to New Targets (3) Prospective Study of Pravastatin in the Elderly at Risk (4) Scandinavian Simvastatin Survival Studygroup (5) Management of Elevated Cholesterol in the Primary Prevention Group of Adult Japanese

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ HASTALIĞI (KKKA) VE KARADENİZ BÖLGESİ NDEKİ DURUMU

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ HASTALIĞI (KKKA) VE KARADENİZ BÖLGESİ NDEKİ DURUMU KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ HASTALIĞI (KKKA) VE KARADENİZ BÖLGESİ NDEKİ DURUMU Hamza KADI Veteriner Hekim Samsun Veteriner Kontrol Enstitüsü Viroloji Laboratuvarı Tarihçe 12. yy da bugünkü Tacikistan bölgesinde

Detaylı

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA)

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) 1 Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Nedir? Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), çoğunlukla keneler aracılığıyla hayvanlardan insanlara bulaştırılan mikrobik bir hastalıktır.

Detaylı

Hepatit B ile Yaşamak

Hepatit B ile Yaşamak Hepatit B ile Yaşamak NEDİR? Hepatit B, karaciğerin iltihaplanmasına sebep olan, kan yolu ve cinsel ilişkiyle bulaşan bir virüs hastalığıdır. Zaman içerisinde karaciğer hasarlarına ve karaciğer kanseri

Detaylı

İnfluenza virüsünün yol açtığı hastalıkların ve ölümlerin çoğu yıllık grip aşıları ile önlenebiliyor.

İnfluenza virüsünün yol açtığı hastalıkların ve ölümlerin çoğu yıllık grip aşıları ile önlenebiliyor. Her yıl milyonlarca kişiyi etkileyen bir solunum yolu enfeksiyonu olan grip, hastaneye yatışı gerektirecek kadar ağır hastalık tablolarına neden olabiliyor. Grip ve sonrasında gelişen akciğer enfeksiyonları

Detaylı

Hepatit C ile Yaşamak

Hepatit C ile Yaşamak Hepatit C ile Yaşamak NEDİR? Hepatit C kan yoluyla bulaşan Hepatit C virüsünün(hcv) neden olduğu bir karaciğer hastalığıdır. 1 NEDİR? Hepatit C virüsünün birçok türü (genotipi ) bulunmaktadır. Ülkemizde

Detaylı

TROMBOSİTOPENİ KONTROLÜ

TROMBOSİTOPENİ KONTROLÜ TROMBOSİTOPENİ KONTROLÜ GÜLDER GÜMÜŞKAYA HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ HASTANESİ TROMBOSİT NEDİR? 1 Kemik iliğinde yapılan kan hücrelerinden biridir. Pıhtılaşma hücreleri olarak bilinir. 1mm 3 kanda

Detaylı

Hazırlayan: Fadime Kaya Acıbadem Adana Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi Hazırlanma Tarihi:

Hazırlayan: Fadime Kaya Acıbadem Adana Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi Hazırlanma Tarihi: Hazırlayan: Fadime Kaya Acıbadem Adana Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi Hazırlanma Tarihi: 30.06.2018 » İnfluenzanın Tanımı» İnfluenza Bulaş Türleri» İnfluenza Nasıl Bulaşır?» Konak Seçimi» Klinik

Detaylı

21.12.2015 Pazartesi İzmir Basın Gündemi

21.12.2015 Pazartesi İzmir Basın Gündemi 21.12.2015 Pazartesi İzmir Basın Gündemi MANİSA HABER Soğuklarla birlikte sinüzit vakalarında artış yaşanıyor Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ercan Pınar, havaların

Detaylı

PIHTIÖNLER (KAN SULANDIRICI) İLAÇ KULLANIM KILAVUZLARI }EDOKSABAN (LİXİANA)

PIHTIÖNLER (KAN SULANDIRICI) İLAÇ KULLANIM KILAVUZLARI }EDOKSABAN (LİXİANA) 1 EDOKSABAN (LİXİANA) pıhtıönler ilaç grubundadır. Halk arasında kan sulandırıcı ilaç olarak bahsedilen ilaçlardan bir tanesidir. Kan damarları içerisinde pıhtı oluşmasını ve oluşan pıhtının büyümesini

Detaylı

VÜCUDUN IHTIYACI KADAR SU IÇIN

VÜCUDUN IHTIYACI KADAR SU IÇIN Portal Adres VÜCUDUN IHTIYACI KADAR SU IÇIN : www.milliyet.com.tr İçeriği : Gündem Tarih : 18.10.2016 : http://www.milliyet.com.tr/vucudun-ihtiyaci-kadar-su-icin-gundem-2329047/ 1/5 VÜCUDUN IHTIYACI KADAR

Detaylı

Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor

Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor Rahim Ağzı Kanserinde Çığır Açan Adım Kadın Kanserleri Hakkında Mutlaka Bilmeniz Gerekenler Özel

Detaylı

Maymun Çiçek Virüsü (Monkeypox) VEYSEL TAHİROĞLU

Maymun Çiçek Virüsü (Monkeypox) VEYSEL TAHİROĞLU Maymun Çiçek Virüsü (Monkeypox) VEYSEL TAHİROĞLU insanlarda ölümcül hastalığa neden olabilir; her ne kadar genellikle çok daha az ciddi olsa da insan çiçek virüsü hastalığına benzer. Maymun çiçek virüsü

Detaylı

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ (KKKA) Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Komitesi 2015

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ (KKKA) Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Komitesi 2015 KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ (KKKA) Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Komitesi 2015 KKKA-Türkiye 2002 yılının ilkbahar ve yaz aylarında özellikle,

Detaylı

Kansız kişilerde görülebilecek belirtileri

Kansız kişilerde görülebilecek belirtileri Kansızlık (anemi) kandaki hemoglobin miktarının yaş ve cinsiyete göre kabul edilen değerlerin altında olmasıdır. Bu değerler erişkin erkeklerde 13.5 g/dl, kadınlarda 12 g/dl nin altı kabul edilir. Kansızlığın

Detaylı

Su Çiçeği. Suçiçeği Nedir?

Su Çiçeği. Suçiçeği Nedir? Suçiçeği Nedir? Su çiçeği varisella zoster adı verilen bir virüs tarafından meydana getirilen ateşli bir enfeksiyon hastalığıdır. Varisella zoster virüsü havada 1-2 saat canlı kalan ve çok hızlı çoğalan

Detaylı

HEPATİT TARAMA TESTLERİ

HEPATİT TARAMA TESTLERİ HEPATİT TARAMA TESTLERİ Hepatit Tarama Testleri (Hepatit Check Up) Hepatit taraması yaptırın, aşı olun, tedavi olun, kendinizi ve sevdiklerinizi koruyun. Hepatitler toplumda hızla yayılan ve kronikleşerek

Detaylı

DOMUZ GRİBİ BELİRTİLERİ VE TANISI

DOMUZ GRİBİ BELİRTİLERİ VE TANISI DOMUZ GRİBİ BELİRTİLERİ VE TANISI Domuz gribi nedir? Domuz gribi, A(H1N1) tipi virüsten kaynaklanan, insanlarda hastalığa yol açan viral bir hastalıktır. Hastalık ilk kez Meksika ve ABD de görülmüş ve

Detaylı

Çalışmaya katılan hasta sayısı: 7601 (7599 hastanın datası toplandı)

Çalışmaya katılan hasta sayısı: 7601 (7599 hastanın datası toplandı) Sevgili Arkadaşlarım, CANTAB için en önemli çalışmamız CHARM Çalışmasıdır.. Eğitimlerde söylediğim gibi adınız-soyadınız gibi çalışmayı bilmeniz ve doğru yorumlayarak kullanmanız son derece önemlidir.

Detaylı

KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ

KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi nedir? Kırım-Kongo Kanamalı Ateş (KKKA), keneler tarafından taşınan Nairovirüs isimli bir mikrobiyal etkenin neden olduğu ateş, cilt içi ve diğer alanlarda

Detaylı

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞ HASTALIĞI. Hastalık ilk defa 1944 yılında Kırım da görülmüş ve Kırım Kanamalı Ateşi olarak tanımlanmıştır.

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞ HASTALIĞI. Hastalık ilk defa 1944 yılında Kırım da görülmüş ve Kırım Kanamalı Ateşi olarak tanımlanmıştır. KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞ HASTALIĞI VE KENELER Derleyen: Yusuf AKBABA KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞ HASTALIĞI Hastalık ilk defa 1944 yılında Kırım da görülmüş ve Kırım Kanamalı Ateşi olarak tanımlanmıştır.

Detaylı

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA)

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Dr.İzlem KABALI Merkezefendi Toplum Sağlığı Merkezi TANIM: KKKA hastalığı ateş, yaygın vücut ağrısı, vakaların az bir kısmında ise deri, mukoza ve iç organlarda kanamalar

Detaylı

İNFLUENZA A H1N1 Nedir,nasıl bulaşır,tedavisi nedir? Bahçelievler Toplum Sağlığı Merkezi Aşı-Bulaşıcı Birimi Dr.Gülcan TURGUT

İNFLUENZA A H1N1 Nedir,nasıl bulaşır,tedavisi nedir? Bahçelievler Toplum Sağlığı Merkezi Aşı-Bulaşıcı Birimi Dr.Gülcan TURGUT İNFLUENZA A H1N1 Nedir,nasıl bulaşır,tedavisi nedir? Bahçelievler Toplum Sağlığı Merkezi Aşı-Bulaşıcı Birimi Dr.Gülcan TURGUT H1N1 A (DOMUZ GRİBİ) TÜM DÜNYADA YAYILMAYA DEVAM EDİYOR Hastalık ilk kez

Detaylı

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ Sağlık hizmeti veren, Doktor Ebe Hemşire Diş hekimi Hemşirelik öğrencileri, risk altındadır Bu personelin enfeksiyon açısından izlemi personel sağlığı ve hastane

Detaylı

3. Basamak Bir Hastanede Görev Yapan Sağlık Çalışanlarının Hepatit C Hakkında Bilgi Düzeyi ve Hepatit C Enfeksiyonu Olan Hastalara Karşı Tutumlarının

3. Basamak Bir Hastanede Görev Yapan Sağlık Çalışanlarının Hepatit C Hakkında Bilgi Düzeyi ve Hepatit C Enfeksiyonu Olan Hastalara Karşı Tutumlarının 3. Basamak Bir Hastanede Görev Yapan Sağlık Çalışanlarının Hepatit C Hakkında Bilgi Düzeyi ve Hepatit C Enfeksiyonu Olan Hastalara Karşı Tutumlarının Değerlendirilmesi DR PıNAR KORKMAZ D U MLUPıNAR Ü N

Detaylı

KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ

KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR BU EĞİTİMDE NELER PAYLAŞACAĞIZ?

Detaylı

KULLANMA TALİMATI. CASODEX film tablet 28 tablet içeren ambalajda sunulmaktadır.

KULLANMA TALİMATI. CASODEX film tablet 28 tablet içeren ambalajda sunulmaktadır. KULLANMA TALİMATI CASODEX 50 mg film tablet Ağız yoluyla alınır. Etkin madde : 50 mg bikalutamid Yardımcı maddeler: Laktoz monohidrat, magnezyum stearat, polividon, sodyum nişasta glikolat, metil hidroksi

Detaylı

Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi

Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi Dr. Ali Ayberk Beşen Başkent Üniversitesi Tıbbi Onkoloji BD Giriş Sitotoksik tedaviler herhangi

Detaylı

Malüliyet Yönetmeliği Değişti

Malüliyet Yönetmeliği Değişti Malüliyet Yönetmeliği Değişti SGK BAŞKANI YADİGAR GÖKALP İLHAN: - MALULİYET AYLIKLARI İLE İLGİLİ OLARAK 1965 TEN BU YANA HİÇBİR DÜZENLEME YAPILMAMIŞTI - YENİ DÜZENLEMEYLE KALP, AKCİĞER VE BARSAK NAKLİ

Detaylı

PARKİNSON HASTALIĞI. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

PARKİNSON HASTALIĞI. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak PARKİNSON HASTALIĞI Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Rana Karabudak TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü Türk Nöroloji Derneği (TND) 2014 Beyin Yılı Aktiviteleri çerçevesinde hazırlanmıştır. Tüm hakları TND

Detaylı

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), Nedir? Hastalık Mart-Eylül ayları arasında görülmekte EN FAZLA Temmuz ayında ortaya çıkmaktadır. 120 100 80 60 ıs y 'S k a V 40 20 0 Mart Nisan

Detaylı

EBOLA VİRÜS HASTALIĞI

EBOLA VİRÜS HASTALIĞI EBOLA VİRÜS HASTALIĞI 1 EBOLA VİRÜS HASTALIĞI (EVH) Ebola virüs hastalığı, viral hemorajik ateşlerden biridir. Akut, sistemik, zoonotik bir hastalıktır. Fatalite hızı yüksektir. İnsanlarda ve maymun, şempanze,

Detaylı

Travmalı hastaya müdahale eden sağlık çalışanları, hasta kanı ve diğer vücut salgıları ile çalışma ortamında karşılaşma riski bulunan diğer sağlık

Travmalı hastaya müdahale eden sağlık çalışanları, hasta kanı ve diğer vücut salgıları ile çalışma ortamında karşılaşma riski bulunan diğer sağlık Doç. Dr. Onur POLAT Travmalı hastaya müdahale eden sağlık çalışanları, hasta kanı ve diğer vücut salgıları ile çalışma ortamında karşılaşma riski bulunan diğer sağlık personeli gibi hastalardan bulaşabilecek

Detaylı

04.04.2016 Pazartesi İzmir Basın Gündem

04.04.2016 Pazartesi İzmir Basın Gündem 04.04.2016 Pazartesi İzmir Basın Gündem İkçü'de Hem Eğitim, Hem Sağlık! Sağlık Bakanlığı ile iş birliği yapan İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, oluşturduğu üç aile sağlığı merkezinde bir taraftan

Detaylı

'BANA BIR SEY OLMAZ' DEMEYIN

'BANA BIR SEY OLMAZ' DEMEYIN 'BANA BIR SEY OLMAZ' DEMEYIN Portal : www.cumhuriyet.com.tr İçeriği : Gündem Tarih : 01.12.2014 Adres : http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yasam/152399/_bana_bir_sey_olmaz demeyin.html Bana bir şey olmaz

Detaylı

HEPATİT B AŞISI HEPATİT B AŞISI HEPATİT B AŞISI KİMLERE YAPILIR? HEPATİT B RİSKİ OLAN KİŞİLER

HEPATİT B AŞISI HEPATİT B AŞISI HEPATİT B AŞISI KİMLERE YAPILIR? HEPATİT B RİSKİ OLAN KİŞİLER HEPATİT B AŞISI HEPATİT B AŞISI Hepatit B aşısı bilinen en etkili aşılardan biridir. Hepati B aşısı inaktif ölü bir aşıdır, aşı içinde hastalık yapacak virus bulunmaz. Hepatit B aşısı 3 doz halinde yapılmalıdır.

Detaylı

Genellikle çocukluk ve gençlik döneminde başlayan astım kronik bir solunum sistemi hastalığıdır.

Genellikle çocukluk ve gençlik döneminde başlayan astım kronik bir solunum sistemi hastalığıdır. Bölüm 9 Astım ve Gebelik Astım ve Gebelik Dr. Metin KEREN ve Dr. Ferda Öner ERKEKOL Genellikle çocukluk ve gençlik döneminde başlayan astım kronik bir solunum sistemi hastalığıdır. Erişkinlerde astım görülme

Detaylı

UÜ-SK AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI HİZMET KAPSAMI

UÜ-SK AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI HİZMET KAPSAMI Rev. No : 03 Rev.Tarihi : 28 Şubat 2012 1 / 5 1 HİZMET KAPSAMI: Aile Hekimliği Anabilim Dalı yaş, cinsiyet, yakınma, hastalık ayrımı yapmaksızın, yaşamın bütün evrelerinde ve süreklilik içinde, sağlığın

Detaylı

Vücudumuzda oluşan tümör hücrelerini yok etmek için uygulanan ilaç tedavisine kemoterapi denir.

Vücudumuzda oluşan tümör hücrelerini yok etmek için uygulanan ilaç tedavisine kemoterapi denir. KEMOTERAPİ KEMOTERAPİ NEDİR? Vücudumuzda oluşan tümör hücrelerini yok etmek için uygulanan ilaç tedavisine kemoterapi denir. Kemoterapide, bir veya birden fazla ilaç bir arada kullanılabilir. Her ilacın

Detaylı

MAHIR KAYNAK VEFAT ETTI

MAHIR KAYNAK VEFAT ETTI MAHIR KAYNAK VEFAT ETTI Portal Adres : www.yenisafak.com.tr İçeriği : Gündem : http://yenisafak.com.tr/gundem/mahir-kaynak-vefat-etti-2081631 Tarih : 15.02.2015 1/3 MAHIR KAYNAK VEFAT ETTI 2/3 MAHIR KAYNAK

Detaylı

14 Aralık 2012, Antalya

14 Aralık 2012, Antalya Hamilelerde Uyku Bozukluğunun Sorgulanması ve Öyküden Tespit Edilen Huzursuz Bacak Sendromunda Sıklık, Klinik Özellikler ve İlişkili Olabilecek Durumların Araştırılması A Neyal, G Benbir, R Aslan, F Bölükbaşı,

Detaylı

Viral Hepatitler. Hepatit A Virus. Viral Hepatitler- Tarihsel Bakış. Hepatit Tipleri. Hepatit A Klinik Özellikler

Viral Hepatitler. Hepatit A Virus. Viral Hepatitler- Tarihsel Bakış. Hepatit Tipleri. Hepatit A Klinik Özellikler Viral Hepatitler- Tarihsel Bakış Viral Hepatitler İnfeksiyöz Viral hepatitler A NANB E Enterik yolla geçen Dr. Ömer Şentürk Serum B D C F, G, TTV,? diğerleri Parenteral yolla geçen Hepatit Tipleri A B

Detaylı

PIHTIÖNLER(KAN SULANDIRICI) İLAÇ KULLANIM KILAVUZLARI DABİGATRAN(PRADAXA)

PIHTIÖNLER(KAN SULANDIRICI) İLAÇ KULLANIM KILAVUZLARI DABİGATRAN(PRADAXA) DABİGATRAN (PRADAXA) NE İÇİN KULLANILIR? Dabigatran (PRADAXA) pıhtıönler ilaç grubundadır. Halk arasında kan sulandırıcı ilaç olarak bahsedilen ilaçlardan bir tanesidir. Kan damarları içerisinde pıhtı

Detaylı

Hepatit Hastalığı Gebelikten Etkilenir mi?

Hepatit Hastalığı Gebelikten Etkilenir mi? GEBELİKTE HEPATİT Gebelik ve hepatit Gebelik ve hepatit iki ayrı durumu anlatır. Birincisi gebelik sırasında ortaya çıkan akut hepatit tablosu, ikincisi ise kronik hepatit hastasının gebe kalmasıdır. Her

Detaylı

DERS X Küresel Sağlık Sorunları

DERS X Küresel Sağlık Sorunları DERS X Küresel Sağlık Sorunları Dünyada gerçekleşen ölümlerin yaklaşık % 23 ü çevresel etkilerle gerçekleşmektedir. Düşük ve orta gelirli ülkelerde çevresel hastalıklar daha fazla görülmektedir. Erkekler,

Detaylı

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA),Nedir? insanlara kenelerin bulaştırdığı bir hastalıktır. Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Ateş, Üşüme, Titreme Yaygın Kas Ağrıları Baş Ağrısı Yüzde

Detaylı

TIBBIN HAFIZASI KURTARILACAK

TIBBIN HAFIZASI KURTARILACAK Portal Adres TIBBIN HAFIZASI KURTARILACAK : www.sabah.com.tr İçeriği : Gündem Tarih : 25.10.2016 : http://www.sabah.com.tr/yasam/2016/10/25/tibbin-hafizasi-kurtarilacak-1477349698 1/3 TIBBIN HAFIZASI KURTARILACAK

Detaylı

BÖBREK HASTALIKLARI. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Böbrekler ne işe yarar?

BÖBREK HASTALIKLARI. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Böbrekler ne işe yarar? BÖBREK HASTALIKLARI Prof. Dr. Tekin AKPOLAT Böbrekler ne işe yarar? Böbreğin en önemli işlevi kanı süzmek, idrar oluşturmak ve vücudun çöplerini (artık ürünleri) temizlemektir. Böbrekte oluşan idrar, idrar

Detaylı

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın 0341110011

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın 0341110011 Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri Sena Aydın 0341110011 PATOFİZYOLOJİ Fizyoloji, hücre ve organların normal işleyişini incelerken patoloji ise bunların normalden sapmasını

Detaylı

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ MESLEKİ TEHLİKE ve RİSKLERİ. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ MESLEKİ TEHLİKE ve RİSKLERİ. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL SAĞLIK ÇALIŞANLARININ MESLEKİ TEHLİKE ve RİSKLERİ Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL Sağlık hizmeti sunumu sırasında sağlık çalışanları, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden sağlıklarını tehdit eden pek çok riske maruz

Detaylı

Romatizma BR.HLİ.066

Romatizma BR.HLİ.066 Nedir? başta eklemler olmak üzere, birçok organ ve dokunun doğrudan ya da dolaylı olarak zarar görmesine yol açabilen hastalıklar grubudur. Kanda iltihap düzeyinde yükselmeye neden olup olmamasına göre

Detaylı

ÖZEL UNCALI MEYDAN HASTANESİ ÇALIŞAN GÜVENLİĞİ PLANI

ÖZEL UNCALI MEYDAN HASTANESİ ÇALIŞAN GÜVENLİĞİ PLANI Sayfa No: 1/5 ların yaralanma riskinin azaltılması Hastanelerimizde kesici ve delici alet yaralanmalarını önlemeye yönelik düzenlemelerin yapılması -Enfeksiyon Kontrol tedavisini sağlayan tüm sağlık personeli

Detaylı

Kan Yoluyla Bulaşan İnfeksiyonlardan Korunma ve Riskli Yaralanmaların İzlenmesi

Kan Yoluyla Bulaşan İnfeksiyonlardan Korunma ve Riskli Yaralanmaların İzlenmesi Kan Yoluyla Bulaşan İnfeksiyonlardan Korunma ve Riskli Yaralanmaların İzlenmesi MSc.N. Duygu Gürsoy Muşovi İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi 1 2 Riskli Vücut Sıvıları-1 Kan Gözle görülür

Detaylı

DELİCİ KESİCİ ALET YARALANMALARI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

DELİCİ KESİCİ ALET YARALANMALARI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER DELİCİ KESİCİ ALET YARALANMALARI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER Hastanelerde Hastaneler enfeksiyon etkenleri bakımından zengin ortamlar Sağlık personeli kan yolu ile bulaşan hastalıklar açısından yüksek

Detaylı

TC SAĞLIK BAKANLIĞI ANTALYA KAMU HASTANELERİ BİRLİĞİ ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ

TC SAĞLIK BAKANLIĞI ANTALYA KAMU HASTANELERİ BİRLİĞİ ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TC SAĞLIK BAKANLIĞI ANTALYA KAMU HASTANELERİ BİRLİĞİ ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ Aşırı sıcaklar çeşitli sağlık problemlerini de beraberinde getirmektedir.sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak

Detaylı

Ebola virüsü İstanbul'a geldi!

Ebola virüsü İstanbul'a geldi! On5yirmi5.com Ebola virüsü İstanbul'a geldi! Ebola Virüsü İstanbul'a Geldi! Ebola Nedir? Afrika'da birçok insanın ölmesine sebep olan Ebola virüsünün İstanbul'a gelmiş olduğundan şüpheleniliyor. Yayın

Detaylı

09/11/2015 BEYAZ KAN HÜCRELERİ. Lökosit ya da akyuvarlar olarak adlandırılan beyaz kan hücresi, kemik iliğinde üretilir.

09/11/2015 BEYAZ KAN HÜCRELERİ. Lökosit ya da akyuvarlar olarak adlandırılan beyaz kan hücresi, kemik iliğinde üretilir. BEYAZ KAN HÜCRELERİ Lökosit ya da akyuvarlar olarak adlandırılan beyaz kan hücresi, kemik iliğinde üretilir. 1 Görevleri nelerdir? Bu hücreler vücudu bulaşıcı hastalıklara ve yabancı maddelere karşı korur.

Detaylı

Kan Kanserleri (Lösemiler)

Kan Kanserleri (Lösemiler) Lösemi Nedir? Lösemi bir kanser türüdür. Kanser, sayısı 100'den fazla olan bir hastalık grubunun ortak adıdır. Kanserde iki önemli özellik bulunur. İlk önce bedendeki bazı hücreler anormalleşir. İkinci

Detaylı

Bakteriler, virüsler, parazitler, mantarlar gibi pek çok patojen hastalığın oluşmasına neden olur.

Bakteriler, virüsler, parazitler, mantarlar gibi pek çok patojen hastalığın oluşmasına neden olur. Dr.Armağan HAZAR ZATÜRRE (PNÖMONİ) Zatürre yada tıbbi tanımla pnömoni nedir? Halk arasında zatürre olarak bilinmekte olan hastalık akciğer dokusunun iltihaplanmasıdır. Tedavi edilmediği takdirde ölümcül

Detaylı

Karolinska Üniversite Hastanesi Onkoloji Kliniği, FEC TEDAVİSİ HAKKINDA BİLGİLENDİRME

Karolinska Üniversite Hastanesi Onkoloji Kliniği, FEC TEDAVİSİ HAKKINDA BİLGİLENDİRME Karolinska Üniversite Hastanesi Onkoloji Kliniği, FEC TEDAVİSİ HAKKINDA BİLGİLENDİRME Size üç antikanser ajan or ilaç oluşan FEC tedavisi öneriliyor.: Fluracedyl, Epirubicin ve Cyklofosfamid Üç haftalık

Detaylı

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı VEREM HASTALIĞI

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı VEREM HASTALIĞI T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı VEREM HASTALIĞI VEREM (TÜBERKÜLOZ) NEDİR? Verem hastalığı; verem mikrobunun solunum yolu ile alınmasıyla oluşan bulaşıcı bir

Detaylı

İZOLASYON ÖNLEMLERİ. Hazırlayan: Esin Aydın Acıbadem Bodrum Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi

İZOLASYON ÖNLEMLERİ. Hazırlayan: Esin Aydın Acıbadem Bodrum Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi İZOLASYON ÖNLEMLERİ Hazırlayan: Esin Aydın Acıbadem Bodrum Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi İZOLASYON HEDEFLERİ Hastene enfeksiyonlarında başarı olmanın temel stratejisi olan Standart Önlemleri kapsamalıdır.

Detaylı

H1N1 den Korunmada Alınacak Önlemler. Pandemik H1N1 Gribi (Domuz Gribi)

H1N1 den Korunmada Alınacak Önlemler. Pandemik H1N1 Gribi (Domuz Gribi) H1N1 den Korunmada Alınacak Önlemler Pandemik H1N1 Gribi (Domuz Gribi) İnfluenza olarak da bilinen grip, viral bir hastalıktır. Sağlıklı insanlarda ortalama bir haftada geçmesine rağmen; vücut direncini

Detaylı

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı. VEREM HASTALIĞI ve VEREM HAFTASI

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı. VEREM HASTALIĞI ve VEREM HAFTASI T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı VEREM HASTALIĞI ve VEREM HAFTASI VEREM EĞİTİM VE PROPAGANDA HAFTASI Geleneksel olarak her yıl Ocak ayının ilk Pazar gününden

Detaylı

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak İNME Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Rana Karabudak TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü Türk Nöroloji Derneği (TND) 2014 Beyin Yılı Aktiviteleri çerçevesinde hazırlanmıştır. Tüm hakları TND ye aittir. Kaynak

Detaylı

Kemoterapi Hastalarında Tedavi Uyumunun Arttırılmasında Eczacı Danışmanlığı

Kemoterapi Hastalarında Tedavi Uyumunun Arttırılmasında Eczacı Danışmanlığı Kemoterapi Hastalarında Tedavi Uyumunun Arttırılmasında Eczacı Danışmanlığı 3. Ulusal Hastane ve Kurum Eczacıları Kongresi 23-27 Mart 2016, Muğla Uz. Ecz. Metin Deniz KARAKOÇ Denizli Devlet Hastanesi Hasta

Detaylı

ONKOLOJİ ECZACILIĞINA DOKTOR BAKIŞI

ONKOLOJİ ECZACILIĞINA DOKTOR BAKIŞI ONKOLOJİ ECZACILIĞINA DOKTOR BAKIŞI Dr. Evren Özdemir Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü Ankara 05.04.2014 Akılcı İlaç Kullanımı İçin Sorumluluk Sahibi Taraflar Hekim Eczacı Hemşire Diğer sağlık personeli

Detaylı

MEVSİM GRİBİ Neden aşı olmanız gerekir

MEVSİM GRİBİ Neden aşı olmanız gerekir MEVSİM GRİBİ Neden aşı olmanız gerekir Grip. Korunun, koruyun. MEVSİM GRİBİ: NEDEN AŞI OLMANIZ GEREKİR Son zamanlarda sık sık mevsim gribi ve domuz gribi gibi farklı grip türlerinden söz edildiğini duymuş

Detaylı

GRİP İSTANBUL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM ŞUBESİ 2008

GRİP İSTANBUL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM ŞUBESİ 2008 GRİP İSTANBUL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM ŞUBESİ 2008 GRİP HAKKINDA BİLMEMİZ GEREKENLER Gribin nasıl bir hastalık olduğunu, Gripten korunmak için neler yapmamız gerektiğini, Grip aşısını ve ne zaman aşı olmamız

Detaylı

TÜBERKÜLOZ Tüberküloz hastalığı gelişimi için risk faktörleri

TÜBERKÜLOZ Tüberküloz hastalığı gelişimi için risk faktörleri TÜBERKÜLOZ Tüberküloz, Mycobacterium tuberculosis mikrobu ile oluşan bulaşıcı bir hastalıktır. Kişiden kişiye solunum yoluyla bulaşir. Hasta kişilerin öksürmesi, aksırması, hapşurması, konuşması ile havaya

Detaylı

KANSER TANIMA VE KORUNMA

KANSER TANIMA VE KORUNMA KANSER TANIMA VE KORUNMA Uzm. Dr Dilek Leyla MAMÇU Sunum İçeriği Genel Bilgiler Dünyada ve Ülkemizdeki son durum Kanser nasıl oluşuyor Risk faktörleri neler Tedavi seçenekleri Önleme mümkün mü Sorular/

Detaylı

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler MEME KANSERİ Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler KANSER NEDİR? Hücrelerin kontrolsüz olarak sürekli çoğalmaları sonucu yakındaki ve uzaktaki başka organlara yayılarak kötü klinik

Detaylı

Eğer metabolizmanızda bir sorun varsa, başta kilo kontrolünüz olmak üzere vücudunuzdaki pek çok şey problemli hale gelir.

Eğer metabolizmanızda bir sorun varsa, başta kilo kontrolünüz olmak üzere vücudunuzdaki pek çok şey problemli hale gelir. Metabolizma, bedeninizdeki kimyasal tepkimelerin toplamını ifade eden sihirli bir sözcüktür. Özellikle orta yaşlar ve sonrasında görülen kilo artışlarının, çabuk yorulma, halsizlik ve yorgunlukların başlıca

Detaylı

T.C. ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL ZORUNLU DERSLER

T.C. ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL ZORUNLU DERSLER T.C. ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HEMŞİRELİK ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL ZORUNLU DERSLER PSH 501 - Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliği Temelleri

Detaylı

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit NEFRİT Prof. Dr. Tekin AKPOLAT Genel Bilgiler Böbreğin temel fonksiyonlarından birisi idrar üretmektir. Her 2 böbrekte idrar üretimine yol açan yaklaşık 2 milyon küçük ünite (nefron) vardır. Bir nefron

Detaylı

KOAH Nedir ve Nasıl Tedavi Edilir?

KOAH Nedir ve Nasıl Tedavi Edilir? KOAH NE DEMEKTİR? KOAH Nedir ve Nasıl Tedavi Edilir? Hastalar için özet bilgiler KOAH nedir? KOAH, hastalığın belli başlı özelliklerinin tanımını içinde barındıran Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı teriminin

Detaylı

SICAK ÇARPMASI ELEKTRİK-YILDIRIM ÇARPMASI. Dr. Mehmet TUĞRUL İ.Ü.İstanbul Tıp Fakültesi Anesteziyoloji AD.

SICAK ÇARPMASI ELEKTRİK-YILDIRIM ÇARPMASI. Dr. Mehmet TUĞRUL İ.Ü.İstanbul Tıp Fakültesi Anesteziyoloji AD. SICAK ÇARPMASI ELEKTRİK-YILDIRIM ÇARPMASI Dr. Mehmet TUĞRUL İ.Ü.İstanbul Tıp Fakültesi Anesteziyoloji AD. SICAK BİTKİNLİĞİ-Etyoloji Sıcak ve nemli havaya uzun süre maruz kalma Yaşlı, çocuk Bilinçsiz diyet

Detaylı

GEBELİK ve BÖBREK HASTALIKLARI

GEBELİK ve BÖBREK HASTALIKLARI GEBELİK ve BÖBREK HASTALIKLARI Gebelikte ortaya çıkan fizyolojik değişiklikler Sodyum ve su retansiyonu Sistemik kan basıncında azalma Böbrek boyutunda artma ve toplayıcı sistemde dilatasyon Böbrek kan

Detaylı

BASIN BÜLTENİ Bilgi için: Sevil Utku Telefon: 0 212 267 16 00 Email: sevil.utku@aifd.org.tr

BASIN BÜLTENİ Bilgi için: Sevil Utku Telefon: 0 212 267 16 00 Email: sevil.utku@aifd.org.tr BASIN BÜLTENİ Bilgi için: Sevil Utku Telefon: 0 212 267 16 00 Email: sevil.utku@aifd.org.tr GfK Türkiye ülke çapında araştırdı TÜRK HALKI HASTALARIN YENİ İLAÇLARA DAHA KOLAY ERİŞMESİNİ İSTİYOR Halkın %69

Detaylı

Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi. Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı

Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi. Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı Yüksekte Çalışması İçin Onay Verilecek Çalışanın İç Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi Dr.Emel Bayrak İç Hastalıkları Uzmanı Çalışan açısından, yüksekte güvenle çalışabilirliği belirleyen etkenler:

Detaylı

KULLANMA TALİMATI. Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALİMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

KULLANMA TALİMATI. Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALİMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir. KULLANMA TALİMATI FUSİNAT 500 mg film tablet Ağızdan alınır. Etkin madde: Bir film kaplı tablet 500 mg sodyum fusidat içerir. Yardımcı maddeler: Mikrokristal selüloz PH 200, krospovidon, laktoz anhidrat,

Detaylı

Hisar Intercontinental Hospital

Hisar Intercontinental Hospital Varisler BR.HLİ.92 Venöz Hastalıklar (Toplardamarlar) Varis Hastalığı: Bacaklarımızda kirli kanı yukarı taşımak üzere görev alan iki ana ven sistemi bulunur. Yüzeyel ve derin ven sistemi olarak adlandırılan

Detaylı

Balıkesir Tabip Odasından MERS ve Ebola açıklaması

Balıkesir Tabip Odasından MERS ve Ebola açıklaması 1 KASIM 2014 Balıkesir Tabip Odasından MERS ve Ebola açıklaması BALIKESİR (AA) - Balıkesir Tabip Odası, MERS ve Ebola virüsleri hakkında bilgilendirme toplantısı yaptı. Odada düzenlenen toplantıda konuşan

Detaylı

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI D.P.Ü. KÜTAHYA EVLİYA ÇELEBİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR PROF. DR. AHMET HAKAN VURAL OP. DR. GÜLEN SEZER ALPTEKİN ERKUL OP. DR. SİNAN ERKUL

Detaylı

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR Prof. Dr. Mehmet Ersoy DEMANSA NEDEN OLAN HASTALIKLAR AMAÇ Demansın nedenleri ve gelişim sürecinin öğretmek Yaşlı bireyde demansa bağlı oluşabilecek problemleri öğretmek

Detaylı

ATRİYAL FİBRİLASYON Atriyal fibrilasyon En sık görülen aritmi Epidemiyoloji Aritmiye bağlı hastaneye yatanların 1/3 ü AF li. ABD de tahmini 2.3 milyon, Avrupa da 4.5 milyon insan AF ye sahip. Sıklığı

Detaylı

KAN YOLUYLA BULAŞAN ENFEKSİYONLAR

KAN YOLUYLA BULAŞAN ENFEKSİYONLAR KAN YOLUYLA BULAŞAN ENFEKSİYONLAR Prof. Dr. Oğuz KARABAY BU sunularda UHESA sunularından yararlanmıştır. UHESA ya ve eğitmenlerine teşekkürü borç biliriz. 1 Sunum Özeti BU derste verilmek İstenenler!!!

Detaylı

Sağlıklı Kan Basıncı Sağlıklı Kalp Atımı

Sağlıklı Kan Basıncı Sağlıklı Kalp Atımı Sağlıklı Kan Basıncı Sağlıklı Kalp Atımı 17 MAYIS 2013 Dünya Hipertansiyon Ligi Girişimidir. 17 MAYIS 2013 Dünya Hipertansiyon Ligi Girişimidir. Hipertansiyon Nedir? Çoğunlukla yüksek kan basıncı olarak

Detaylı

Yazar Ad 41 Prof. Dr. Haluk ÖZEN Cinsel hayat çocuk yaştan itibaren hayatımızın önemli bir kesimini oluşturur. Yaşlılık döneminde cinsellik ayrı bir özellik taşır. Yaşlı erkek kimdir, hangi yaş yaşlanma

Detaylı

Șarbon. Nedir? Nasıl Korunmalıyız?

Șarbon. Nedir? Nasıl Korunmalıyız? Șarbon Nedir? Nasıl Korunmalıyız? Șarbon Hastalığı Nedir? Ot yiyen hayvanlardan insanlara temas yolu ile bulașan ve bazı tipleri ölümle sonuçlanabilen bir hastalıktır. Șarbon Hastalığı Nasıl Bulașır? Șarbon

Detaylı

YAZIN NÜKSEDEN HASTALIKLARA KARŞI DİKKAT - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

YAZIN NÜKSEDEN HASTALIKLARA KARŞI DİKKAT - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Uzmanların 2016 yazının ölçümlenebilen en sıcak yaz olduğu konusundaki uyarılarına, hastalıkları/ Gastroenteroloji Kliniği nden Yrd. Doç. Dr. M. Fatih Aydın da yazın nükseden hastalıklarla ilgili uyarılarını

Detaylı

İYOT EKSİKLİĞİ NEDİR?

İYOT EKSİKLİĞİ NEDİR? İYOT EKSİKLİĞİ NEDİR? NEDEN İYOTLU TUZ KULLANILMALI? KIWANIS INTERNATIONAL TÜRKİYE KİWANİS KULÜPLERİ İYOT NEDİR? İyot, insan ve hayvanlarda tiroid hormonlarının oluşumu için gerekli olan ve çok küçük miktarlarda

Detaylı

Kış Sezonunda Görülen İnfluenza Virüsü Tipleri ve Tedavide Oseltamivir in Etkinliği

Kış Sezonunda Görülen İnfluenza Virüsü Tipleri ve Tedavide Oseltamivir in Etkinliği 2010-2011 Kış Sezonunda Görülen İnfluenza Virüsü Tipleri ve Tedavide Oseltamivir in Etkinliği Mehmet Ceyhan, Eda Karadağ Öncel, Selim Badur, Meral Akçay Ciblak, Emre Alhan, Ümit Sızmaz Çelik, Zafer Kurugöl,

Detaylı

KANSER NEDIR? TARAMA YÖNTEMLERI NELERDIR? BURSA HALK SAĞLIĞI MÜDÜRLÜĞÜ KANSER ŞUBE DR.AYŞE AKAN

KANSER NEDIR? TARAMA YÖNTEMLERI NELERDIR? BURSA HALK SAĞLIĞI MÜDÜRLÜĞÜ KANSER ŞUBE DR.AYŞE AKAN KANSER NEDIR? TARAMA YÖNTEMLERI NELERDIR? BURSA HALK SAĞLIĞI MÜDÜRLÜĞÜ KANSER ŞUBE DR.AYŞE AKAN 2005 DEN 2030 A DÜNYADA KANSER 7 milyon ölüm 17 milyon 11 milyon yeni vaka 27 milyon 25 milyon kanserli kişi

Detaylı

Aşı Karşıtlarının İddiaları ve Gerçekler

Aşı Karşıtlarının İddiaları ve Gerçekler Aşı Karşıtlarının İddiaları ve Gerçekler Dr. Alpay Azap AÜTF İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği https://www.verywellfamily.com/history-anti-vaccine-movement-4054321

Detaylı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları BD Olgu Sunumu 2 Ağustos 2018 Perşembe

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları BD Olgu Sunumu 2 Ağustos 2018 Perşembe Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları BD Olgu Sunumu 2 Ağustos 2018 Perşembe Uzman Dr. Ayşe Tekin Yılmaz Olgu İki yaş, erkek hasta

Detaylı

HASTANE ENFEKSİYONLARININ EPİDEMİYOLOJİSİ. Yrd. Doç. Dr. Müjde ERYILMAZ

HASTANE ENFEKSİYONLARININ EPİDEMİYOLOJİSİ. Yrd. Doç. Dr. Müjde ERYILMAZ HASTANE ENFEKSİYONLARININ EPİDEMİYOLOJİSİ Yrd. Doç. Dr. Müjde ERYILMAZ Nozokomiyal enfeksiyonlar genelde hastaneye yatıştan sonraki 48 saat ile taburcu olduktan sonraki 10 gün içinde gelişen enfeksiyonlar

Detaylı

Pulmoner Emboli Profilaksisi. Tanım. Giriş. Giriş 12.06.2010. Dr. Mustafa YILDIZ Fırat Üniversitesi Acil Tıp AD. Pulmoneremboli(PE):

Pulmoner Emboli Profilaksisi. Tanım. Giriş. Giriş 12.06.2010. Dr. Mustafa YILDIZ Fırat Üniversitesi Acil Tıp AD. Pulmoneremboli(PE): Pulmoner Emboli Profilaksisi Dr. Mustafa YILDIZ Fırat Üniversitesi Acil Tıp AD m Pulmoneremboli(PE): Bir pulmonerartere kan pıhtısının yerleşmesi Distaldeki akciğer parankimine kan sağlanaması Giriş Tipik

Detaylı

tabip tarafından yazıldı. Perşembe, 21 Aralık :12 - Son Güncelleme Perşembe, 28 Aralık :58

tabip tarafından yazıldı. Perşembe, 21 Aralık :12 - Son Güncelleme Perşembe, 28 Aralık :58 Grip nedir? Grip, ya da tıbbi ismiyle influenza, her yıl dünyada yaklaşık 3-5 milyon kişiyi etkileyen, 250-500 bin kişinin ölümüne neden olan influenza virüsünün yol açtığı bir enfeksiyon hastalığıdır.

Detaylı

ADOLESANA VERİLMESİ GEREKEN KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ. Doç Dr Müjgan Alikaşifoğlu

ADOLESANA VERİLMESİ GEREKEN KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ. Doç Dr Müjgan Alikaşifoğlu ADOLESANA VERİLMESİ GEREKEN KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ Doç Dr Müjgan Alikaşifoğlu Sağlık Hizmetlerinin Özellikleri Ergenin yaşına, gelişim düzeyine uygun Bireysel, kültürel ve sosyoekonomik farklılıklara

Detaylı

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! Lenfödem, lenf sıvısının dolaşımındaki yetersizlik yüzünden dokular arasında proteinden zengin sıvı birikimine bağlı olarak şişlik ve ilerleyen

Detaylı