ÇEVİR DÜNYAYI TERSİNE DÖNSÜN

Transkript

1 AKP ye, erkek şiddetine, kadın düşmanlığına karşı ÇEVİR DÜNYAYI TERSİNE DÖNSÜN 25 KASIM DA ALANLARDAYIZ MİRABEL KIZKARDEŞLERDEN BUGÜNE 25 KASIM Mirabel kızkardeşlerin katledilmelerinin üzerinden 52 yıl geçti. Kadınlar yüzyıllardır dayanışmadan aldıkları güçle erkek şiddetine, devlet şiddetine, faşizme, savaşa meydan okuyorlar Sf.2 RÖPORTAJLAR: HERKES SUS- SUN, KADINLAR KONUŞSUN Herkes kadınların yaşamı hakkında, kürtaj hakkında, şiddet hakkında konuşuyor: Başbakan, AKP li bakanlar, belediye başkanları, köşe yazarları... Bu kez yalnız kadınlar konuştu, kadınlarla söyleştik. Sf.5 KÜRTAJ YASASINA/YASAĞINA MEYDAN OKUYORUZ Kürtaj yasağı tartışmaları AKP nin kadın düşmanı yüzünü bir kez daha açığa çıkarmıştır. Her kürtaj bir Uludere dir sözüyle başlattıkları kadın düşmanı harekatları kadınların direnişi ile engellenmiştir. Sf.6 TELEVİZYONA YAKINDAN BAKIN Kadınlar ve erkekler arasındaki ayrımcılık medya yoluyla derinleşiyor. Bunun üstüne kadın eğer gerçek hayatta iffetli, namuslu eş/anne kalıbına uymuyorsa şiddeti, tacizi, tecavüzü yani her türlü cezayı hak ediyor. Sf.7

2 2 Mirabel kızkardeşlerden bugüne 25 Kasım Mirabel kızkardeşlerin katledilmelerinin üzerinden 52 yıl geçti. Kadınlar kendilerini katledenlere karşı özgür kelebekler olarak yüzyıllardır dayanışmadan aldıkları güçle erkek şiddetine, devlet şiddetine, faşizme, savaşa meydan okuyorlar Son dönemlerde sistematik bir biçimde artan kadın cinayetleri, toplu tecavüz vakaları, kadın bedenine ve özgürlüğüne yönelik sistemli saldırıların somut ifadesi kürtaj yasağı tartışmaları eşliğinde karşılıyoruz 25 Kasım'ı. 25 Kasım, Dominik Cumhuriyet inde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeşin, (Patria, Minerva ve Maria) Mirabel kardeşlerin, acımasızca katledilişlerinin ve onların yaşamları pahasına yürüttükleri mücadelenin simgesi haline geldiği gündür yılının 25 Kasımında, Dominik Cumhuriyeti nin kuzey bölgesinde bir uçurumun dibinde üç kadın cesedi bulunur. Cesetler diktatörlük karşıtı Clandestina Hareketi nin kurucusu ve kadroları olan ve daha önce diktatörlüğe karşı verdikleri mücadele nedeniyle defalarca hapsedilen Mirabel kardeşlere aittir. Mirabel kardeşler 25 Kasım sabahı hapishanedeki eşlerini ziyarete gittikleri gün arabalarından zorla indirilerek tecavüze uğramışlar ve ardından işkenceyle katledilmişlerdi. Ertesi gün bu olay gazetelere araba kazası olarak geçti. Seneler sonra Mirabel kardeşlerin katledildiği tarih olan 25 Kasım, önce 1981 de Kolombiya'da toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı nda; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslar arası Dayanışma Günü olarak kabul edildi, 18 yıl sonra da dünyada kadın örgütlerinin ortak mücadelesi sonucu 1999 da BM tarafından 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi İçin Uluslararası Mücadele günü ilan edildi den bu yana tüm dünyada kadınlar bir araya gelerek efsaneleşmiş bu üç kız kardeşi anıyorlar. Kız kardeşlerden birinin kod adının kelebek olmasından dolayı daha sonra Mirabel kardeşler kelebekler olarak efsaneleşir ve bu adla anılmaya başlanır. Mirabel kardeşlerin katledilmelerinin üzerinden tam tamına 52 sene geçti. Ülkemizde özellikle AKP hükümeti döneminde kadına yönelik şiddetin boyutlarının çarpıcılığı dikkat çekiyor. Yüzde 1400 oranında artan şiddet, haksız tahrik indirimleri, toplu tecavüz davalarında tecavüzcülerin yasalarla korunması kadına yönelik şiddetin yeniden üretilmesine neden oluyor. Kadınlar tüm saldırılara karşı her yıl dünyada 25 Kasım'da yan yana geliyor, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine, kadına yönelik her türlü şiddet biçimine, savaşa, yoksulluğa karşı meydanlara çıkıyor, yüksek sesle eşitlik ve özgürlük taleplerini dillendiriyorlar. Hakaret, aşağılama, küfür tehdit bir şiddettir Sizi dövmese de ekonomik kararlarda sizi ciddiye almayan ve hiçe sayan erkek size şiddet uyguluyor demektir Şiddet görmedim diyorsan... Kadını hem evin kölesi görüp hem de aşağılamak şiddettir Kadını sadece anne ve ev işçisi gözüyle görmek, onu ikinci sınıf yapmak da şiddettir Ne zaman bir erkek için kadına asla el kaldırmaz denilirse anlarız ki biz de şiddeti sadece kaba kuvvetten ibaret sanıyoruz. Oysa hayatımızın her anında ve her yerde şiddetin bin türlü çeşidiyle karşı karşıya kalıyoruz.

3 3 Bu UTANÇ a kadınlar son verecek! Barış kadınların elinde Ülkemizde yıllardır Kürt halkına karşı kirli bir savaş yürütülüyor. Yaşanan bu savaş özellikle Kürt kadınlarına yönelik saldırı şeklinde kendini gösteriyor. Cezaevlerindeki tutuklu Kürt kadın sayısı her geçen gün artıyor. AKP iktidarı ise her geçen gün savaşı daha da körüklüyor. Şimdilerde ise Suriye de yaşanan savaşın Türkiye deki çığırtkanları her gün yeni bir açıklama ile karşımıza çıkıyor. Binlerce insan öldü, binlercesi evinden, yurdundan kaçmak zorunda kaldı ve binlercesi de savaş tanklarının ya da kamplarının olduğu bölgelerde yaşıyor. Ve savaştan en çok kadınlar etkileniyor. Bugün yaşanan savaşlara karşı barışı ve kardeşliği kadınlar savunacak. AKP nin erkek yargısı utanç davası olarak anılan toplu tecavüz davalarında üst üste verdiği kararlarla kadın katillerini ve tecavüzcüleri korumaya devam ediyor. Mardin de 13 yaşındayken 28 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. nin davasında bu işi kendi rızasıyla yaptığına ve sanıkların en alt sınırdan cezalandırılmalarına karar verilmişti. Oysa N.Ç aralarında kaymakamlık yazı işleri müdürünün, bir yüzbaşının, muhtarların ve korucuların da bulunduğu tecavüzcülerin kendisine tecavüz ettiğini söyleyerek sanıkları teşhis etmişti. Yaklaşık on yıldır süren N.Ç. davasında şu anda tutuklu sanık bulunmuyor. Fethiye davası olarak bilinen ve 2007 de bir kadının 8 kişinin tecavüzüne uğraması sonucu kadınların mücadelesiyle açılan davada tecavüzcülerin savunmasını Muğla Baro Başkanı ve sekreterinin yapmış olması ise sıra kadınlara geldiğinde adalet anlayışının nasıl erkekleştiğini göstermesi bakımından önemli. Fethiye davasında tecavüzcüler delil yetersizliği nedeniyle tahliye edildi. Benzer bir toplu tecavüz davası da geçtiğimiz aylarda Sakarya da görüldü. Aralarında 2 emniyet müdürünün de bulunduğu 35 kişinin tecavüzüne uğrayan 14 yaşındaki Ö.Ç. nin davasında da rıza arandı ve tutuklu bulunan 19 kişi tahliye edildi, dava ertelendi. Kadınlar, tecavüzcüleri serbest bırakarak kadın düşmanlığını sürdüren yargıya güvenmiyor. Benzer kararların tekrarlanmaması için kadınlar Ö.Ç. davasının takipçisi olacak ve tecavüzcülerin cezalandırılmaları için 22 Kasım da Sakarya Adliyesi önünde buluşacak. Devletin tecavüzcüsü işbaşında Kadına yönelik şiddetin yüzü her an her yerde. Hakları için mücadele edenlere karşı her türlü baskı ve zor yöntemini geliştiren devlet tabii ki kadınlara özel uygulamaları da ihmal etmiyor. Kürtaj tasarısıyla kadının yaşam hakkına kadar uzanan, kadın katillerini koruyan, tacizcileri serbest bırakan devlet şimdi de tecavüzcü olduğu bilinen Sedat Selim Ay ı TEM den Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı na getirdi. Sedat Selim Ay 1997 yılında Asiye Zeybek e gözaltında tecavüz etmişti. Zeybek in ifadesine rağmen Ay ciddi bir ceza almadığı gibi geçtiğimiz Temmuz ayında terfi ettirildi. Ankara da kadınlar şiddete karşı birleşti Ankara'nın Mamak ilçesinde oturan 36 yaşındaki Zülfü Öztürk 17 Eylül akşamı kocası tarafından; önce şiddet gördü ardından kurşunlanarak katledildi. Mamaklı kadınlar Zülfü Öztürk'ün cinayetine sessiz kalmayarak sokağa çıktı. Zülfü nün öldürüldüğü evin önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Zülfü'nün ailesiyle dayanışma için ziyaretler düzenledi, 21 Kasım da görülecek olan Zülfü nün katledildiği davanın takipçisi olacaklarını dile getirdi. Kadın düşmanlığına, erkek şiddetine karşı YAŞAMI savunmaya, sokağa... Mamak'ta yaşanan Zülfü Öztürk cinayeti asla münferit bir olay olarak kabul edilemez. Başbakan, Fatma Şahin ve yargı bu olayda birinci muhataptır. Kadın düşmanlığı Zülfü Öztürk'ü katlederken; kadınlar yaşamı örmek için bir kez daha sokağı işaret ediyorlar. Zülfü Öztürk'ü yaşatmak tüm kadınlar için; AKP'nin gericiliğine, kadın düşmanlığına karşı koyuşun, mücadelenin bir simgesi haline dönüştürülüyor. Kadın cinayetlerinin %1400 arttığı, her gün en az 5 kadının öldürüldüğü ülkemizde, Mamak'ta kadınlar AKP'nin adaletine karşı kendi yaşam haklarını savunacak gücü, aralarında kurdukları dayanışma ile mümkün olduğunu gösteriyorlar. Kadınlar, "Bu son olsun" diyerek harekete geçtiler! Halkevci kadınlar şiddete ve kadın cinayetlerine karşı dayanışma hattı kurdular. Ya benimsin ya kara toprağın devri bitti. Kadına yönelik şiddeti, kadın cinayetlerini durduralım başlığıyla kurulan dayanışma hattı faaliyeti için Ankara da kadınlar çalışmalarına başladılar. Geçtiğimiz hafta kampanya için toplantıda buluştular. Natoyolu Caddesi ni afişlerle süsleyen kadınlar daha sonra cinayetin yaşandığı evin oradaki parkı kampanya afişleriyle süslediler. Tüm bina girişlerine şiddete karşı kurdukları ihbar hattının numarasını içeren el ilanlarını yapıştırdılar. Zülfü'nün katledildiği evin karşısındaki parkın, Zülfü Öztürk anısına anıt parka dönüştürülmesi ve aynı zamanda, bir daha kadına yönelik şiddetin ve ölümlerin yaşanmaması için, parkın adının Zülfü Kadın YAŞAM Parkı olarak değiştirilmesi için imza kampanyasına başladılar. Kadınlar 18 Kasım Pazar günü parkın açılışını kadınların şiddete karşı çığlılığının tüm Türkiye den duyulabileceği bir açılışa çevirmeyi planlarken, aydınları, sanatçıları, yazarları, akademisyenleri; kalemleriyle, sesiyle, sözüyle, sazıyla yanlarında olmaya çağırıyorlar. 21 Kasım'da kentteki bütün kadınlarla Zülfü'yü katleden kocasının yargılandığı davaya tanıklık edecekler ve bu davanın takipçisi olacaklar. Halkevci Kadınlar 25 Kasım'da tüm kadınları AKP'ye, kadın düşmanlığına, erkek şiddetine karşı meydan okumaya çağırıyorlar.

4 4 Şiddeti körükleyen AKP yi Yaşam hakkımız için 25 Kasım da alanlara kadınlar durduracak! Dilşat Aktaş Halkevleri Kadın Sekreteri Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü olan 25 Kasım ı bu yıl, artan kadın düşmanlığı ve ondan güç olan erkek egemen yargının haksız tahrik indirimi vakaları ile karşılıyoruz yılından beri Türkiye de kadına yönelik şiddet olaylarının yüzde bin 400 artışı kuşkusuz erkek egemen, gerici, cinsiyetçi AKP iktidarının politikalarının toplumsal yaşama sirayet etmesinin sonuçlarıdır. Her gün en az 5 kadının en yakınındaki erkekler tarafından öldürüldüğü, devlet şiddetinin gözaltında şiddet, taciz ve tecavüz ile devam ettiği, örgütlü kadınlara yönelik polis şiddetinin ve tutuklama terörünün arttığı ülkemizde, kadınlar şiddetin farklı biçimleri ile cezalandırılırken, erkekler, uyguladıkları fiziksel ve cinsel şiddetin sonunda haksız tahrik indirimi ile adeta ödüllendiriliyor. Siyasi iktidarın başlattığı kürtaj yasağı tartışmaları, sezaryen yasası, üreme sağlığı hizmetleri kanun tasarısı taslağı; kadın emeği ve bedeni üzerinde tahakküm kuran erkek- devlet şiddeti olarak yeniden biçimleniyor. Ancak kadın düşmanlığının rejim kurmanın bir biçimi olarak örgütlendiği ülkemizde, kadınlar söz konusu saldırılara karşı örgütlü veya örgütsüz direniş örnekleri yaratıyorlar. Kocasından boşanmak isteyen, erken yaşta evlenmek istemeyen, yemek yapmayan, dekolte giyen ve bu gerekçelerle şiddet gören, tacize ve tecavüze uğrayan her kadın maruz kaldığı erkek şiddetine karşı kendi hayatında söz ve karar sahibi olma mücadelesi veriyor. Öte yandan bu talepleri siyasi iktidarın yargıyı kadın aleyhine işletme yöntemi ile manipüle ediliyor. Münevver Karabulut, Ayşe Paşalı, N.Ç davası, Fethiye davası bunlardan sadece birkaçı... Biz kadınlar, geçmişten bugüne, kadın dayanışmasından aldığımız güçle, örgütlü ve örgütsüz olarak, dayağa, tacize, tecavüze karşı örgütlü ya da örgütsüz direniş örnekleri sergiledik. Diğer şiddete uğrayan kızkardeşlerimizin davalarını takip ettik, sorumlularından hesabını sokakta sorduk. Bugün kadına yönelik şiddeti önleyeceğiz diyerek iktidara gelen AKP hükümeti ise başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere bu konuda kadınlara hiçbir güvence vermedi. Hüseyin Üzmez in tahliye edilmesi ile örnek gösterebileceğimiz haksız tahrik indirimi vakaları bugün ne yazık ki kadınları korumak yerine erkek egemen sistemi güçlendirmek üzere kadınları terbiye eden bir uygulamaya dönüşüyor. Kadına yönelik şiddet olaylarının elbette şeceresini tutacağız, medya yoluyla işlenen kadın düşmanlığını her yerde teşhir edeceğiz ancak bundan sonra kadına yönelik şiddet olaylarıyla karşılaştığımızda örgütlü olduğumuz her alanda acilen üzerine gidecek ve fiili direnişlerle kadına yönelik şiddeti durduracağız. Halkevleri şubelerini kadınların bir araya gelerek güçlendiği dayanışma merkezlerine dönüştüreceğiz. Geçtiğimiz günlerde Ankara Mamak ta Zülfü Öztürk ün katledilmesinin ardından sokağa çıkan ve ardından mahallede şiddete ve kadın cinayetlerine karşı kampanya başlatan Halkevci kadınların mücadelesini büyütmek şiddete karşı somut mücadele örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Ankara Mamak ta katledilen Zülfü Öztürk ü bulunduğu mahalledeki parka ismini vererek yaşatacağız, başta KESK li kadınlar olmak üzere örgütlü kadınlara yönelen AKP faşizmini, kürtaj yasağı yasası ile yaşam hakkımıza yapılan saldırılara karşı 25 Kasım da kadın dayanışması ile sokaklarda olacağız. Kadına yönelik erkek şiddetine karşı mücadele ederken, şiddeti körükleyen AKP iktidarına karşı da mücadele edeceğiz. 25 Kasım da memleketin her yerinde alanlarda olacağız Kadın-erkek eşit değil diyen Erdoğan ın 10 yıllık iktidarı boyunca kadınlar daha çok dışlandılar, ezildiler, daha fazla şiddete uğradılar. Emekleri ve bedenleri üzerinde sömürü arttı. AKP nin gerici ve erkek egemen politikaları kadınlara dönük şiddeti teşvik ederek doğallaşmasını sağladı. AKP nin hedeflediği "yeni toplum" kadınların ezilmesi üzerine kuruluyor yılında Recep Tayyip Erdoğan, "Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz. Bizim için aile önemli" dedi; ardından Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın yerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kuruldu. Bu adım; kadın erkek eşitliğini sağlamakla görevli mekanizmanın tamamen ortadan kaldırılmasıydı. Onun yerine kadını sadece ailenin bir parçası olarak gören yeni bir kurumun inşası tamamlandı. AKP nin kadın düşmanlığı karnesi Şiddete sıfır tolerans söylemiyle reklam yapan, AB Konseyi nde kadına şiddetle mücadele anlaşmasını sadece biz imzaladık diyerek övünen AKP iktidarının ilk yedi yılında kadın cinayetleri %1400 arttı yılları arasında 4190 kadın, erkekler tarafından öldürüldü ve 3074 kadın tecavüze uğradı. Resmi rakamlara göre kadınların %42 si fiziksel ve cinsel saldırıya uğruyor. Sadece 2012 nin ilk 6 ayında 100 kadın öldürüldü. Aile içine kapatılan kadınlar kimliksiz, güvencesiz kalarak şiddete ve cinayetlere karşı daha korumasız bırakıldılar. Erkekler tarafından öldürülen kadınların çoğunun devlet koruması talep etmiş ve taleplerinin karşılıksız kalmış olması, tecavüzcülerin AKP nin denetimindeki yargı eliyle cezasız bırakılması, işkenceci tecavüzcü polislerin korunması, politik kadınlara dönük tutuklama saldırıları, ülkede toplam 86 sığınma evi olması kadına yönelik şiddete ilişkin AKP nin gerçek yaklaşımını gösteriyor. AKP, kadına yönelik şiddeti önleme olarak öne sürdüğü yasaya bile Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi adını verdi. Kısaca önceliği kadına değil aileye verdi. Sığınma evlerinin yetersizliği nedeniyle çoğu kadın şiddete sessiz kalıp evlerinde yasamaya mahkum oluyor. Sığınma evlerinin 50 bin nüfuslu yerlere yapılma zorunluluğunu uygulamayan AKP en son gündeme getirdiği belediye yasasında da sığınma evi açma sınırını 100 bin nüfusa çıkardı. Çoğu belediye yerel seçimler öncesi kadın konuk evi açıyoruz reklamlarını yapmaya başladılar bile. Oysa biz kadınlar sadece birkaç gün misafir kalacağımız değil hayatlarımızı düzene sokana kadar kalabileceğimiz evler istiyoruz. Son olarak AKP kadına yönelik şiddeti önleme projesi olarak Panik butonu nu gündeme getirdi. Son 10 yılda %1400 artan şiddetin sadece mahkeme kararı ile dağıtılacak olan bir butonun önleyemeyeceği ortadadır. Kadınlar ailenin bir parçası değil, toplumun eşit bireyleridir. Kadına yönelik erkek şiddetine karşı mücadele ederken, şiddeti körükleyen AKP iktidarına karşı da mücadele edeceğiz. 25 Kasım da memleketin her yerinde alanlarda olacağız. Halkevleri Bülteni / Kasım 2012 Halkevleri Bülteni Yaygın Süreli Yayındır. Ücretsizdir. Halkevleri Derneği Adına Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Oya Ersoy Yayın İdare Merkezi: Halkevleri Derneği Genel Merkezi Konur Sk. No: 8/9 Kızılay/Ankara, Tel. (312) Web: E-posta: bilgi@halkevleri.org.tr Basıldığı Yer: Litrosyolu 2.Matbaacılar Sitesi 1BF4 Topkapı/İSTANBUL Tel:

5 5 Herkes sussun kadınlar konuşsun Herkes kadınların yaşamı hakkında, kürtaj hakkında, kadına yönelen şiddet hakkında konuşup duruyor; Başbakan Erdoğan, AKP li bakanlar, belediye başkanları, din adamları, köşe yazarları. Bu defa yalnız kadınlar konuştu, bültenimiz için sorduk, şiddet deyince aklımıza ilk ne geliyor? Kürtajın yasaklanması kadınlar için ne demek? Ve ne yapmalı? Dilek Kutlar leri ile kürtaj yapmalarına zorlar. Bu başta kadın sağlığının bozulması demektir. Bundan 30 yıl önceydi, ben doğuluyum köyde yetiştim, mesela annemi biliyorum 8 tane çocuk doğurmuş. Bundan sonra olanları ne yapacak, tandırdan atlayarak, dereden atlayarak çocuk düşürmeye çalışmış. Hatta bir gün hastaneye yetiştirilmese annemi kaybedecektik. Kadına yapılan bir baskıdır, şiddettir bu. En son te de gördük, istiyorlar 9 yaşındaki kız çocuk okuldan çıksın, kapansın, evlensin. Siyasi bir tavırdır bence bu. Kadınların birlik olduğu yerde, kadınların sesinin duyulduğu yerde bunlar yenilecektir. devlet beni zorlayabilir, karışmasınlar bize. Sen kimsin ki bana diyorsun 5 tane doğur 3 tane doğur! Sen kimsin! Ela Kayakorkmaz Meral Özer Kürtajın yasaklanması kadın ölümlerinin artması demek. İstenmeyen gebelikler olur, kadınlar eve kapatılır, çalışma, sosyalleşme olanakları elinden alınır. Kendimden örnek vereyim; bakmak zorunda olduğum iki çocuğum ve yaşlı kayınvalidem var ve onların sorumlulukları bende. Ben çalışmak istiyorum onlar yüzünden çalışamıyorum. Eşim, evin tek erkeğiyim anneme bakmaya ben mecburum diyor, ama bakan o değil ben oluyorum, bu da bence psikolojik şiddettir. Kadınlar sokağa çıkmalı, kendilerini ifade etmeli. Devlet var olan pek çok şeyi de elimizden aldı. İşte sağlık ocaklarını kapattılar. Kürtajı yasaklamakla uğraşacaklarına, ücretsiz doğum kontrol yöntemlerini sağlasınlar, parasız sağlık versinler. Melahat Ece Kürtajın yasaklanması kadınları gizli ve kendi yöntem- Şiddeti artık normal bir şeymiş gibi kabullendirmek istiyorlar. Şiddet gören arkadaşlarımıza Kendinize neden bunu yaptırıyorsunuz diye sorduğumuzda, Erkekler bizim kocamız, babamız onlarsız bir şey yapamadığımız, tek başımıza olamayacağımız için, kendimize güvenemediğimiz için diyorlar. Okullara din dersi koymayı biliyorlar, onun yerine tüm insanların eşit olduğunu anlatan dersler koysunlar. Kürtaj yasağı konusunda ise çok kızgınım, o kadar kızgınım ki. Ben çok kürtaj yaptırdım. İstemediğim, bakamayacağım bir çocuğu doğurmaya nasıl Kadınların en çok psikolojik şiddet gördüğünü düşünüyorum. Erkekten şiddeti küçük yaştan itibaren görüyoruz, günümüzde kadın da kadına farkında olmadan psikolojik şiddet yapıyor. Mesela kadınlara yönelik çocuk doğurma baskısı. Bu baskıyla örneğin kadınlar çocuk doğurmama hakları olduğunu, anne olmak zorunda olmadığını anlayamıyor. Hala biz doğurursak varız. Yeni nesil genç insanlar bir evlenecek, iki çocuk doğuracak. Kadınların doğurmadan var olabileceğini değerli olabileceğini, üremeden de insan olabileceğinin kabul edilmemesi en büyük problem. Sonra ne oluyor kadın bir çocuk doğuruyor, bir üreme hali ve o ürediğin şeyin etrafında tapma hali söz konusu. Bunun sonucunda da kadınlar olarak soruyoruz Ben nasıl bu hale geldim? Anne değil kadın olduğumuzu anlamayarak bu hale geldik! Kendi yolumuzu çizme hakkımız var. Annemiz, babamız, kocamız öyle taktir etti diye anne olmak zorunda değiliz, hayatımızda kendimiz ve başkaları için yaptığımız iyi şeylerle varız, bunun başında da çocuk yapmak gelmiyor bence. Ben 33 yaşındayım, on yıldır evliyim ve çocuğum yok. Şerife Tülen Birkaç ay önce 6 haftalık gebeliğime son vermek istemiştim. Fakat başvurduğum birçok hastane beni geri çevirdi. Bu hastaneler arasında Ümraniye ve Sultanbeyli Devlet Hastaneleri gibi devlet hastaneleri de var. Gerekçe olarak söyledikleri öyle kafana göre çocuk aldırmazsın, ancak ölüm tehlikesi olması gerekir gibi şeylerdi. Ama ben ilaç kullanıyordum ve üçüncü bir çocuk sahibi daha olmak istemiyordum. Tanıdık birinin aracılığıyla zar zor özel bir muayenehanede kürtaj oldum. Kürtajı gerçekleştiren doktor ki o da bir kadındı, bütün ısrarlarıma rağmen beni uyutmadı. Üstelik de 500 lira para vermiştim. Üstüne üstlük sen bu çocuğu aldırdın ya, diğer iki çocuğunun başına da bir şeyler gelecek gibi laflar ederek psikolojimi bozdu. Her gün diğer iki kızım için endişeleniyordum. Eğer kürtaj yasaklanırsa bu gibi olaylar artar ve kadınların üzerinde daha çok psikolojik baskı oluşturulur. Leyla Aydın Tuncar polis memur. Sinirlendim ben, bunu yapamayacaklarını söyledim, koluma yapıştılar. Beni bu şekilde tutamazsınız, sizi şikayet edeceğim dedim. Sonra gidip onları şikayet ettim. Şikayetten sonra ise beni tehdit ettiler. İşyerine birilerini yolladılar. Ama ben dilekçemi verdim yine de. En sonunda gelip benden özür dilediler. İzmir de yaşayan Mardinli Sultan Görücü usulüyle evlendirildim. Altı çocuğum var. Eşim askerden döndükten sonra çok değişti. Her gün şiddet görüyordum. Eşim üçüncü çocuktan sonra resmi nikah yaptı. İki aile arasında çıkan bir kavga sonucu kocam hapishaneye girdi, oradayken boşandık. Çıktıktan sonra eve geldi, şiddet görmeye devam ettim ve polisten koruma istedim ama vermediler. Başta iki çocuk yeterdi, cahildik yoksa başka çocuk doğurmazdım. Boşanmışız ama yine geliyor. Ama artık buna izin vermeyeceğim. Bana yaklaşamayacak. Herkes kadınların yaşamı hakkında, kürtaj hakkında, kadına yönelen şiddet hakkında konuşup duruyor. Bu Şiddeti düşününce kendi yaşadığım bir olay geliyor aklıma. Çalıştığım işyerinin önünde polisler bana laf atmışlardı. Bizi korumakla görevli iki defa yalnız kadınlar konuştu, bültenimiz için sorduk, kadınlar cevapladı

6 6 Kadınlar kürtaj yasasına kürtaj yasağına meydan okuyor... Bizim için kürtaj hakkı, özgürce yaşama hakkı; yaşamımız üzerinde söz ve karar sahibi olma hakkıdır. Bedenimiz ve yaşamımız üzerinde kurulmaya çalışılan tahakküme sessiz kalmayacağız, kürtaj yasasını da yasağını da kabul etmiyoruz Kadınları ikinci sınıf gören, eve hapseden, en ucuz, en güvencesiz işçi olarak piyasaya süren AKP nin yeni projesi, kadınların bedenlerini doğrudan tahakküm altına almaktır. Tayyip Erdoğan ın Mayıs ta arka arkaya yaptığı kürtaj karşıtı açıklamalar, muhafazakar, gerici ve piyasacı bir toplumu ailenin yani aileye hapsettiği kadının üzerinden kurmaya çalıştığını gösteriyor. Kürtaj yasağı tartışmaları AKP nin kadın düşmanı yüzünü bir kez daha açığa çıkarmıştır. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum, Her kürtaj bir Uludere dir diyen Tayyip Erdoğan, üç çocuk doğurun diyerek başladığı kadın bedenine yönelik saldırılarını devam ettirmektedir. Kadın kimliğini anneliğe sıkıştırmaya çalışmaktadır. Kürtajı ve sezaryeni sınırlandırması, fiili olarak yasaklaması ise bunun bir adımıdır. Kürtaj yasağı kadının ne zaman doğurup doğurmayacağına, nasıl yaşayacağına dair karar hakkının elinden alınmasıdır. Kürtaj yasası ile ilgili düzenlemeler karşısında kadınlardan ciddi tepki alan AKP iktidarı sözcülerinden Sağlık Bakanı Recep Akdağ Tecavüzcünün çocuğuna gerekirse devlet bakar demiş ve ardından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de (tecavüze uğrayan) anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor. Anası kendini öldürsün demiştir. Bu süreçte sezeryanı kısıtlayan yasa çıkarılmış, hekimlere normal doğum yaptırmaları konusunda baskı oluşturulmuş, anne ve bebek ölümleri yaşanmıştır. Tecavüze uğrayan kadınların kürtaj girişimleri engellenmiştir. Kadınların hastanelerden geri çevrilmesiyle fiili olarak var olan kürtaj yasağı yaygınlaşmıştır. AKP nin kürtajı yasaklayamamasının tek nedeni ise biz kadınların direnişi oldu. Kürtaj haktır, tartıştırmayız diyoruz. Bizim için kürtaj hakkı, özgürce yaşama hakkı; kendi bedenlerimiz, yaşamlarımız üzerinde söz ve karar sahibi olma hakkıdır. Bedenimiz ve yaşamımız üzerinde kurulmaya çalışılan tahakküme sessiz kalmayacağız, kürtaj yasasını da yasağını da kabul etmiyoruz, izin vermeyeceğiz. Dünyayı kadınlar değiştiriyor - Kürtaj hakkı mücadeleleri Tarihten bugüne kürtaj yasağının meşrulaşmasında en etkili araç din olurken, kürtaj yasağı da egemenler açısından kadın bedeninin, emeğinin ve nüfusun kontrol edilmesinin bir aracı haline getirildi. Savaş rüzgarlarının estiği 19.yy sonunda kürtaj yasağıyla cepheye gidecek yeni askerler yetiştirmek isteyenler bugün de nüfus değişimlerini kontrol altına alıp kendi kurdukları düzende şekillenecek ve işgücü olarak piyasaya, asker olarak savaşlara sürülecek nesiller yetiştirmek, kadınları denetim altında tutmak istiyor. Kadınlar insanlık tarihi boyunca üzerlerinde kurulmaya çalışılan tahakküme karşı sessiz kalmayıp başkaldırdılar, kürtaj hakkı mücadelelerle kazanıldı. Dünya genelinde kürtajın yasaklandığı iki dünya savaşı arası dönem, savaşa ve faşizme karşı mücadele eden kadınların aynı zamanda kadınların kürtaj yasağına karşı verdiği mücadele ve kazanımlarla doludur. Kadınlar ilk mücadelelerini kürtajın suç olmaktan çıkıp yasal olması için verdi. Fransa, İtalya, İngiltere, Almanya ve Hollanda da o yılların politik atmosferi içinde kürtajın yasallaşması mücadelesi kadının özgürleşme mücadelesinin köşe taşıydı. İNGİLTERE Kadınların yürüttüğü mücadele sayesinde İngiltere, 1967 Düzenlemesi olarak bilinen yasal düzenlemeyle kürtajı Batı Avrupa da suç olmaktan çıkaran ilk ülkelerden oldu. Ancak bu kazanım 1974 te parlamentoda tehdit altına girince, 1975 te Ulusal Kürtaj Kampanyası düzenlendi. Böylece kadınların ikinci mücadele hattı, kazanılmış hakların korunması ve kısıtların kaldırılması mücadelesi oldu. FRANSA Fransa da kürtaj yasağının kaldırılması 5 Nisan 1971 günü Nouvel Observateur dergisinde yayımlanan bir manifesto metnine dayanır. Ünlü kadın filozof ve yazar Simone de Beauvoir ın yazdığı ve Ben kürtaj yaptırdım diyen 343 kadının imzaladığı manifestoda kürtaj yasağına çok sert tepki gösterildi. Kürtaj yasağına karşı mücadele kazandı. Şimdilerde ise yapılan yeni düzenlemelerle, kürtaj masrafları artık devlet tarafından karşılanacak. İTALYA İtalya da 1973 te kürtaj olan bir kadına açılan davaya karşı düzenlenen kampanyalar o dönem kürtajın yasallaşması için geniş bir politik harekete dönüştü. Bu mücadele sonucunda İtalya da kürtaj 1978 de suç olmaktan çıkarıldı yılında yasanın geri çekilmesi için yapılan referandumda da kadınlar hayır dedi. İSPANYA-PORTEKİZ 1970 lerin sonunda İspanya da, 2000 lerde Portekiz de kadınların kürtaj oldukları için yargılanmasına karşı mücadele, kürtajın yasallaşması mücadelesi ile birleşti ve kazanımla sonuçlandı. İspanya ve Portekiz de diktatörlüğün yıkılışından sonra antifaşist mücadele veren kadınlar, kürtajın suç olmaktan çıkarılması için biraraya geldiler. 70 lerin sonu ve 80 lerin başında İspanyol feministlerin verdikleri mücadele ile birlikte, 1983 yılında kürtaj suç olmaktan çıkarıldı. Ancak 1985 e gelindiğinde bu kazanımların birçoğu, mahkemenin kararı anayasaya aykırı bulması nedeniyle geri alındı. URUGUAY 2008 yılında Uruguay da yasadışı kürtajlar nedeniyle hayatını kaybeden kadınların sayısının artmasına karşı yapılan kürtaj-yanlısı kampanya parlamentoda da yankı buldu ve parlamento kürtajın yasallaşmasını onayladı. Ancak Uruguay devlet başkanı, parlamentoda onaylanan ve kürtajı yasallaştıran yasa tasarısını veto etti. Uruguay da 1980 lerden beri verilen mücadele sonucu kürtaj bu yıl yasallaştı. MEKSİKA 2007 yılında Meksika da kürtaj hakkı tartışmasında feministler ve sol çevreler yasallaştırma mücadelesi veriyordu. Katolik kilisesinin saldırılarına karşı sol çevreler ve kadın örgütleri Mexico City'de bir laiklik yürüyüşü düzenlediler. Daha sonra Meksika Federal Bölge Meclisi nin konuyu ele aldığı oturumda kürtaj hakkı kazanıldı.

7 7 Televizyona yakından bakın Evlerimizdeki sihirli kutu televizyon, hayatımızı tamamen kuşatmış durumda. Reklamlar, her akşama düşen 2-3 dizi, yarışma programları izleyenlerin giyimini, günlük konuşmasını, ilgi ve meraklarını yönlendiriyor. Televizyon programlarının reytingleri, içerikteki kadın ve erkek rollerini nasıl işlediği ile çok bağlantılı. Bu nedenle medya patronları toplumda var olan cinsiyetçiliği kâr edeceği bir pazarlama alanına dönüştürmek için kullanıyor. Ev eşyalarının konu alındığı reklamları hatırlayalım, hepsinde beyaz eşyasıyla, perdesinin deseniyle mutlu kadınlar görüyoruz. Mutfak masraflarının kadına nasıl yük olduğu, ekranlarda sunulan şık tasarımların gölgesinde kalıyor. Mesela, İstikbal halı reklamındaki kadın bir işte çalışıyor olmasının yanında evde kocası bacaklarını uzatıp maç izlerken tüm ev işlerini yapıyor. Keyif yapan koca, içine gömüldüğü rahat koltuğundan çay istiyor, tabi kadın durumdan şikâyetçi. Reklam cinleri kadını tam burada dırdırcı göstererek kadının haklı tepkisini kafa ütüleyen zırvalamalar olarak gösteriyor. Kocasına hesap sormaya salona giden kadın ayağı istikbal halıya değdiği anda ise meleğe dönüşüyor ve kocasına bir bardak çay daha getirmek için mutfağa dönüyor. Reklamda da kadına hesap sormak yasak. Diziler ise başta namusunu olmak üzere onu her türlü tehlikeden koruyacak erkeklere muhtaç kadınlarla dolu. Tecavüze uğramış kadınların kurtuluşu yine o tecavüzcülerle evlendiğinde sağlanıyor. Kadınlar ve erkekler arasındaki ayrımcılık medya yoluyla derinleşiyor. Sonuç olarak bu ayrımcılık kadın düşmanlığını yükseltiyor. Reklam ve dizilerle arzu nesnesine dönüştürülen kadın sadece bir et parçası olarak algılatılıyor. Bunun üstüne kadın eğer gerçek hayatta iffetli, namuslu eş/anne kalıbına uymuyorsa şiddeti, tacizi, tecavüzü yani her türlü cezayı hak ediyor. Kadın mücadelesi tarihinden 80 li yılların kampanyaları Kadın mücadelesi tarihini bilmek mücadelemize ışık tutuyor. Bu bültende halkın örgütlü güçlerinin darbeyle ve baskı rejimiyle bastırılmaya çalışıldığı 80 li yıllarda kadınlar tarafından sürdürülen kampanyalardan örnekler vereceğiz. Dayağa Karşı Kampanya Çorum da üç çocuklu bir kadın dayak yediği için kocasından boşanmak ister. Hakim verdiği kararda Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin deyip kadının talebini reddeder. Bunun üzerine 1987 de Feminist dergisinden kadınların önerisiyle dayağa karşı kampanya başlar. İlk eylem aynı yılın Mayıs ayındaki yürüyüştür. Kampanya eylemlerle devam eder ve zaman içinde bir hedef konur: Kadın Sığınağı. Bu sürecin devamında açık havada Kariye de şenlik düzenlenir, kadınların öznel tanıklıklarını anlattıkları bir kitap çalışmasına başlanır. Şenlikte kurulmasına karar verilen dayanışma ağları 1989 da şiddete maruz kalan kadınların destek alacakları bir telefon ağı olarak hayata geçer. Cinsel Tacize Karşı Kampanya Ankara da 1989 yılında Birinci Feminist Haftasonu adlı bir toplantıda kampanya gündeme gelir. Kampanyanın çağrı metninde Asıl suçlu ve utanması gerekenin, sarkıntılık yapan erkekler olduğunu ilan edelim. Haydi kadınlar sokağa çıkalım.. deniyordu. Kampanya mor iğne satışı ile başlar, iğne sembolünün nedeni cinsel tacizin bir saldırı olduğunu ifade etmek ve meşru müdafa için bir tür silah sayılabilecek birşeyi kullanmaya kadınların hakkının olduğunu söylemektir. 438 e Karşı Kampanya TCK nın 438. maddesine göre fahişelik yapan kadınlar tecavüze uğradığında üçte iki ceza indirimi uygulanıyordu. Antalya da üç çocuklu bir kadın tecavüze uğrar, mahkeme kadın fahişe diyerek ceza indirimine gider, Antalya Sulh Ceza Mahkemesi buna itiraz eder ancak Anayasa Mahkemesi fahişe bu işi kendine meslek edinmiş, onu ticari bir iş olarak kabul etmiş olduğundan bu kadınların kişi ve cinsel özgürlükleri iffetli kadınlarınki kadar bozulmuş sayılamaz hükmü vererek itirazı reddeder. Bu karar üzerine 1990 da 438. madddeyi protesto kampanyası başlar. İffetli-iffetsiz ayrımını reddediyoruz sloganıyla sürdürülür. Eylemlerden biri de genelevlerin olduğu Zürafa sokakta yargıçların istifasını isteyen basın açıklamasıdır. 17 Şubat 1990 da bedenimiz bizimdir yürüyüşü yapılır. Bu eylem hem 438. maddeyi hem de sokakta cinsel tacizi aynı anda gündem yapar madde kaldırılır. Gösterilen bizim hikayemiz Kadınlar olarak her bir araya gelişimizde başka hayatların varlığını gördüğümüz, başka kadınların yaşadığı sıkıntıların varolduğunu bilince çıkardığımız ve mücadelelerinden feyz aldığımız filmler, belgeseller izleriz. Kimi filmler erkeklerin gözünden kadınların dünyasına bakar, kimilerinde kadınlar kendilerini anlatır. Klişeleşmiş olsa da aslanlar kendi hikayelerini yazmadıkça avcıların hikayelerini dinlemek zorundayız sözü, konumu itibariyle ezilenlerin ezileni kadınların kendilerini film, kitap, şarkı vs. yoluyla anlatmasının önemini ortaya koyuyor. Aşağıda kadınları anlatan, konusu ya da öznesi kadın olan ya da bir biçimiyle kadınlara değen filmlerin listesini sunuyoruz. Belgeseller Gündelikçi (2007) Dikmen Vadisi: Direniş (2007) İpek ve Demir (2006) Kadın Savaşçılar İçin Engelleri Kaldırın (2007) Dünyanın Kadın İşçileri (2007) Dünyanın Dört Bir Yanındaki Emekçi Kadınlar (2007) İplik Hayatlar (2008) Uzun metraj Bir Yudum Sevgi (1984) Ekmek ve Güller (2006) Kelebekler Zamanında- In the Time of the Butterflies (2001) Kadının Fendi - Made in Dagenham (2010) Bir Kadın Meselesi - Une Affaire de Femmes (1988) Mor Yıllar-The Color Purple (1985) Iron Jawed Angels - Demir Çeneli Melekler (2004) Gözlerimi de Al - Te Doy Mis Ojos (2003) Tek Başına - North Country (2005) Deniz Kızları Mermaids (1990) Norma Rae (1979) (İFF filmi) Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) Frida (2002) Berdel (1990) Kurbağalar (1985) Sophie nin Seçimi - Sophie s Choice (1982) Dönüş Volver (2006) Precious (2009) Yedi Kocalı Hürmüz (2009) Piano (1993)

8 TALEPLERİMİZ twitter.com/kadinaguvence facebook.com/halkevcikadinlar Á Kadına yönelik fiziksel, sözel, psikolojik ve cinsel şiddeti önlemeye dönük kapsamlı politikalar geliştirilmeli, ceza yasaları ve iş yasaları buna göre düzenlenmelidir. Cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamalar ortadan kaldırılmalıdır. Á Kadına yönelik şiddetin sorumluları yargılanmalı, ceza yasaları kadına yönelik her türlü şiddeti en ağır biçimde cezalandırmalıdır. Á Şiddete uğrayan kadınlar koruma altına alınmalıdır. Kadın danışma merkezi ve sığınakların sayısı acilen arttırılmalı, var olan ve yeni açılacak merkez ve sığınakların düzenlenmesinde kadın örgütlerinin talepleri ve kadınların ihtiyaçları temel alınmalıdır. Á Parasız, ulaşılabilir kreş sağlanmalıdır. Á Yasal kürtaj süresi en az 12 hafta olmalı ve kadınların parasız, güvenlikli kürtaja ulaşımı sağlanmalıdır. Eş izni aranması kalkmalı, kürtaj kadınların karar verebilecekleri bir sağlık hizmeti olmalıdır. Á Kadınlar ve erkekler doğum kontrolüne parasız ulaşmalı ve bilgilendirilmelidir. Á Kadınlar sezaryen ve kürtaj hakkında tarafsız bir şekilde bilgilendirilmeli, tercih kadına bırakılmalıdır. Á Hastane çalışanları ve doktorlar cinsiyetçilik eğitimi almalıdır. Á GEBLİZ bir fişleme sistemi olmaktan çıkarılmalı, kadınların bilgileri yalnızca doktoru tarafından görülebilmeli ve kadınların izni haricinde bilgileri başka kişilerle paylaşılmamalıdır. Á Tecavüz gebeliklerinde kürtajda süre sınırı kaldırılmalı, üst kurul oluşturulmalı ve kürtaj kararı kadına bırakılmalıdır.