bengisu Tarsus Cengiz Topel Lisesi Okul Dergisi Nisan 2013 Sayı: 5

Transkript

1 bengisu Tarsus Cengiz Topel Lisesi Okul Dergisi Nisan 2013 Sayı: 5 YOL ODUR Kİ DOĞRU VARA GÖZ ODUR Kİ HAKKI GÖRE ER ODUR Kİ ALÇAKTA DURA YÜKSEKTEN BAKAN GÖZ DEĞİL YUNUS EMRE

2

3

4 5 KIRK DÜŞÜN BİR YAP Lokman Hekime bir gün sorarlar: --Hikmeti kimden öğrendin? --Körden öğrendim. --Neden körden? --Çünkü o, elindeki değnekle etrafını iyice tanımadan ve yoklamadan adım atmaz. Konuşmak istediğinde o konu üzerinde düşünür ve dikkatini başka yere vermez. Konu kendisi için faydalı ise konuşur, yoksa susmayı seçer. Ben de bunun gibi davranarak Hikmet i buldum. Editör. BAKMAK VE GÖRMEK Bakınca tutarız, görünce sarılırız. Bakmak yüzeyseldir, görmek derinliktir. Bakmak göz ile olur, görmek kalp ile olur Bakınca seyrederiz, görünce kaydederiz. Bakınca tanırız, görünce biliriz. Bakınca gülümseriz, görünce severiz. Bakınca yürürüz, görünce koşarız. Editör. İmtiyaz Sahibi: Ali KAYA (Okul Md.) Yazı İşleri Müdürü ve Yayın Yönetmeni: Mahmut ALTUN (T.D.ve Edebiyatı Öğrt.) Yayın Danışmanları: Ethem Aydos, Mahmut Yıldırım, Ayhan Çetin, Cem Özbeyli, Mehmet Gürkan, Savaş Hoy Grafik Tasarım: Mahmut ALTUN Yayın Ekibi: Mürüvvet Çölgeçen, Ekrem Şafak Akdeniz, Seren Özler, Tülay Genç, Melek Sain, Etkin Çelikmutlu, Yusuf Durmaz, Zübeyde Özdemir, Müzeyyen Yargı, Merve Köstepe, Yudum Topak, EDİTÖR DİYOR Kİ! YETER Kİ İNSAN DÜZELSİN! Sevgili okuyucular! Yeni bir sayıyla yine karşınızdayız. Amacımız insana ve insanlığa Bengisu nun güzel çeşmesinden kana kana hayat suyunu tattırıp güzel bir dünyada yaşatmaktır. Güzel bir dünyada yaşamak insana bağlıdır. Çünkü dünyayı yaşanılır hale getiren insandır. İnsan düzelirse dünya da düzelir. Dünyanın yaşanılır hale gelmesini istiyorsak kendimizi düzeltmeliyiz. Hani bir hikaye vardır: Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti onu bu hafta sonu sinemaya götüreceğine; ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu... Sonra, gazetenin hediye olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını makasla küçük parçalara ayırdı ve oğluna: "Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim!" dedi. Sonra düşündü;" Oh be kurtuldum, en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez!" diye... Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve "Baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz!" dedi. Adam önce inanamadı, onu görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içinde kaldı ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk : -Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti. Evet, gerçekten insan düzeldiği zaman dünya da kendi kendine düzelir. O halde neden kendimize çekidüzen verip dünyayı yaşanılır bir hale getirmiyoruz ki İnsan, öğreticisinin elinde şekillenir. Belli bir şekle getirilen insan, insanlığın gereğini yaşamaya çalışır. Mahmut ALTUN T.D.ve Edebiyatı Öğretmeni Baskı: Güler Matbaası İletişim: ctlbengisu@hotmail.com

5 6 Ali KAYA Cengiz Topel Lisesi Müdürü EĞİTİM İNSANA DEĞER KATMAKTIR Eğitim insanda ne gibi değişiklikler getirmektedir? Sorusuna verilecek en güzel cevaplardan birisi Eğitim insana değer katmaktır diyebiliriz. Eğitim kısa vadede verim ve sonuç alabileceğimiz bir sistem değildir. Aksine sabır, hasbilik, fedakarlık isteyen bir süreçtir. Eğitimde iki temel unsur vardır: Öğretmen ve öğrenci. Eğitimin yönlendirici faktörü şüphesiz öğretmendir. Bu sebeple yetişen neslin maddi-manevi, müspet-menfi neticesi genelde öğretmenin eseridir. Öğretmen neyi, nasıl eğiteceğini bilen, elindeki hamura adeta şekil veren mimardır. Yunus Emre, Tapduk Emre dergahına gider. Buğday ister.tapduk Emre Yunus taki cevheri görür. Buğday mı, himmet mi? diye üç kez sorar. Yunus, buğday ister. Buğdayını alıp evine dönerken yolda Bu himmet de ne diye düşünerek dergaha geri gelir. Tapduk Emre den buğday yerine himmet ister. Ve aldığı himmetle Anadolu insanın gönlüne Allah(C.C.) ve Hz.Muhammed (SAS) sevgisini bin yıldır nakış nakış işleyen şiirleri yazar. İşte öğretmen himmet isteyene himmet, buğday isteyene buğday verebilen güçlü strateji sahibi olan kişidir. Bu yüzden öğretmen sabırda sebatta sınırları zorlamak zorundadır. Ayrıca Yunuslardaki cevherleri keşfedip himmet ve buğday isteyeni ayırt etmek zorundadır. Diğer yandan öğretmen eğitim süreci boyunca yaptığı ve gayret ettiği işin, bireysel, sosyal ve ekonomik getirilerini iyi hesaplamak durumundadır. Eğitim insana bireysel olarak ekonomik(maddi) getirinin yanında, şöhret, saygınlık, statü gibi manevi getiriler de sağlar. Sosyal anlamda ise; toplumda suç oranının azalmasına katkı yapar, işsizlik oranını azaltır, sağlıklı toplumun ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Eğitim seviyesi ile suç oranları arasında negatif bir münasebet söz konusudur. Eğitimli toplumda huzur ortamı daha fazladır. Bugün yaramazlığından sitem ettiğimiz bir öğrencinin, insanlığın baş etmekte aciz kaldığı bir hastalığa deva bulmayacağını kimse garanti edemez. Eğitim içsel olarak sorumluluklarını bilen bireylerin yetişmesine vesile olur. Dışsal fayda olarak da, kaliteli iş gücünü ortaya çıkarır. Sağlıklı neslin yetişmesine imkan hazırlar. Nitelikli aile bireylerinin yetişmesini sağlar. Bir arıyı düşünün, kovana günlerce çiçek poleni taşır Başlangıçta ortada bir şey yoktur. Ama kovan bal tutunca bütün zahmetlere değdiği görülür. Bizler öğretmenler olarak arı gibi polen taşımaya devam edelim. Kovanların çoğu heba olsa da, iki kovanın bal tutması kanaatimce her şeye değer. Bu yüzden gayretimizi ve himmetimizi neslimizden esirgemeyelim, eğitimle insanımıza değer katmaya devam edelim.

6 7 Özden BAHÇECİ Sağlık Bilgisi Öğretmeni İnsan Hakları Kulübü Başkanı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi Çocukların, erişkinden farklı fiziksel, fizyolojik, davranış ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilinmektedir. Bu bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi 20 Kasım 1959'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda "Çocuk Hakları Bildirgesi" ile kabul edilmiştir. 20 Kasım 1989 tarihinde daha geniş olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile değiştirilmiştir. Bu sözleşme, BM üyesi ülkelerin ikisi hariç tamamı yani 193 ülke tarafından kabul edilmiştir. Bu sözleşme Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da 1994 yılında onaylanmıştır 20 Kasım günü günümüzde Evrensel Çocuk Günü veya Çocuk Hakları Günü olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında çeşitli ülkelerde farklı günlerde çocuk günü kutlanmaktadır. Türkiye'de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ilk olarak Nisan 1929 tarihinde kutlanmaya başlandı ve bu tarihte örgütlenen 4 bin çocuk ilk kez TBMM'den haklarını talep etti. On ilkeden oluşan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi aşağıdaki gibidir: 1. İlke : Tüm dünya çocukları bu bildirgedeki haklardan din, dil, ırk, renk, cinsiyet, milliyet, mülkiyet, siyasi, sosyal sınıf ayırımı yapılmaksızın yararlanmalıdır. 2. İlke : Çocuklar özel olarak korunmalı, yasa ve gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir 3. İlke : Her çocuğun doğduğu anda bir adı ve bir devletin vatandaşı olma hakkı vardır. 4. İlke : Çocuklar sosyal güvenlikten yararlanmalı, sağlıklı bir biçimde büyümesi için kendisine ve annesine doğum öncesi ve sonrası özel bakım ve korunma sağlanmalıdır. Çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme, oyun imkanları ile gerekli tıbbi bakım sağlanmalıdır. 5. İlke : Fiziksel, zihinsel ya da sosyal bakımdan özürlü çocuğa gerekli tedavi, eğitim ve bakım sağlanmalıdır. 6. İlke : Çocuğun kişiliğini geliştirmesi için anlayış ve sevgiye ihtiyacı vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişmelidir. Küçük yaşlarda çocuğu annesinden ayırmamak için bütün imkanlar kullanılmalıdır. Ailesi ve yeterli maddi desteği olmayan çocuklara özel bakım sağlamak toplumun ve kurumların görevidir. Çocuk sayısı fazla olan ailelere devlet yardımı yapılmalıdır. 7. İlke: Genel kültür ve yeteneklerini, bireysel karar verme gücü, ahlaki ve toplumsal sorumluluğu geliştirecek ve topluma yararlı bir üye olmasını sağlayacak eğitim hakkı verilmelidir. Bu eğitimde sorumluluk önce ailenin olmalıdır. Eğitimin ilk aşamaları parasız ve zorunlu olmalıdır. 8. İlke : Çocuk her koşulda koruma ve kurtarma imkanlarından ilk yararlananlar arasında olmalıdır. 9. İlke : Çocuklar her türlü istismar, ihmal, ve sömürüye karşı korunmalı ve hiçbir şekilde ticaret konusu olmamalıdır. Çocuk uygun bir asgari yaştan önce çalıştırılmayacak, sağlığını ve eğitimini tehlikeye sokacak fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmesini engelleyecek bir işe girmeye zorlanmayacak ve izin verilmeyecektir. 10. İlke : Çocuk; ırk, din ya da başka bir ayrımcılığı teşvik eden uygulamalardan korunacaktır. Anlayış, hoşgörü, insanlar arası dostluk, barış ve evrensel kardeşlik ortamında enerji ve yeteneklerini diğer insanların hizmetine sunulması gerektiği bilinciyle yetiştirilmelidir. Biz de bu amaçla öğrencilerimizi dostluk ve kardeşlik bilincinin devamlı canlı kalması için elimizden geleni yapmalıyız.

7 8 Nigar ALTEKİN Biyoloji Öğretmeni VÜCUDUMUZU TANIYOR MUYUZ? Eşsiz bir varlık olan insan vücudu çeşitli kimyasal ve fiziksel olaylarla canlılığını sürdüren sistemler ve bu sistemleri meydana getiren organ ve dokulardan oluşan canlı bir organizmadır. Vücudumuzdaki bütün bu organ ve sistemler birbiriyle mükemmel bir şekilde uyum içerisinde çalışarak canlılığın devamını ve insanın sağlıklı kalmasını sağlarlar. İnsan vücudunun her bir parçası bir mükemmellik örneğidir. Ancak bazıları var ki ya eksikliğinin hayata mal oluşuyla ya da olağanüstülüğüyle öne çıkıyor. İşte onlardan bir demet: AĞRI DUYUSU: Ağrı duyusu, vücudumuzdaki olumsuz durumları bildirerek önlem almamızı ve vücudumuza zararın gelmesinden kaçınmamızı sağlayan, en önemlisi de kendimize zarar vermemizi engelleyen koruyucu bir sistemdir.o halde ağrıları dikkate Alalım lütfen HİDROJEN TAMPOS SİSTEMLERİ: Kanımızın H iyonu konsantrasyonu PH değerini belirler. H iyonu konsantrasyonu arttığında PH düşerken (asidoz) H iyonu konsantrasyonu azaldığında PH artar.(alkaloz) Kanımızın normal değeri PH değeri arasındadır. Eğer kan PH si 7.00 ın altına düşer ya da 7.80 nin üstüne çıkarsa yaşam tehlikeye girer. PH değerinin bu dar sınırlar içinde tutulabilmesi tampon sistemleri sayesinde olmaktadır.acaba bu tampon sistemini kontrol eden kim? SİNDİRİM YOLU KORUYUCU TABAKALARI: Sindirim yolumuzda ağızdan başlayarak sırasıyla; yutak, yemek borusu, mide, ince bağırsaklar ve kalın bağırsaklar çeşitli koruyucu yapılara sahiptır. Özellikle dilimizin üst yüzeyindeki keratinli epitel tabakası, yemek borusu ve midedeki mukus tabakasıyla, elimizle tutamayacağımız kadar sıcak çayı içmemiz mümkün olur. Sindirin kanalındaki mukus tabakasının bir işlevi de kaygan bir zemin oluşturup, içeriğinin kolay ilerlemesini sağlamaktır. PORTAL VENÖZ SİSTEMİ: Vücudumuzda en fazla aminoasit metabolizması sonucunda oluşan amonyak, zehirli etkiye sahiptir. Aldığımız besinler sindirilip ince bağırsaklarda emildikten sonra direk kana verilirken zehirli olan amonyak, hepatik portal sistem aracılığıyla karaciğere gönderilir. Burada üreye dönüştürülüp zehirsizleştirilmiş olur. Ve sonra kan yoluyla böbreklere, oradan da idrarla vücut dışına gönderilir.hepatik portal sistem olmasaydı, amonyak da direk kana geçecekti. Kanda, amonyak konsantrasyonu arttığında toksit etki görülecek Bu da bizim için hayati bir tehlikedir. İnsan vücudunda haberimiz olmadan daha birçok karmaşık olay gerçekleşmektedir. Bu olaylardan bazılarını anlamak için kendi vücudumuzda bir yolculuğa çıktığımızda bir çok sürprizle karşılaşabiliriz. Kalbimizin içinde bir jeneratör olduğunu, bu jeneratör devreden çıktığı anda yedek bir jeneratörün devreye girdiğini biliyor musunuz? İnce bağırsaklarımızda bulunan hücrelerin, önlerinden geçen yüzlerce farklı madde arasında demir atomunu tanıyabildiğine ve onu yakaladığına şahit oluyoruz. Bu hücreler başka bir maddeyle ilgilenmez sadece kendisine gerekli olanı alıkoyar.bü hücrelere yol gösteren kim acaba? Baş bölgemizde bulunan hormonal bir bezde (hipofiz) üretilen hormonun uzun bir yolculuktan sonra çok uzakta bulunan hedefine; örneğin, böbreğimize ulaştığını ve burada bulunan hücrelere ne yapmaları gerektiğini hususunda emrettiğini biliyor musunuz? İnsan vücudu bu açıdan bakıldığında kendi içinde apayrı bir alem ve apayrı bir şehir gibidir. Bu şehrin mimarı düşünmeye ne dersiniz?

8 9 Hikmet ULUSOY Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni ŞEYTANIN İŞİ DETAYDA GİZLİDİR. Şeytanın adını ve marifetlerini duymayan yoktur. O hiçbir zaman elinde pullu mendille halay başı çekerek karşınıza çıkıp sizi kötülüklere ve dolayısıyla cehenneme sürüklemez. Onun tüm marifetleri detaylarda gizlidir. Bakın bunlardan birini sizlere anlatayım. Hem yorum yaparsınız hem hisse kaparsınız. Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş. Keyfi yerinde olan şeytan, sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan bir ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş. Şeytan, kadını epey izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş. Buzağı, bu az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç izlemeye daha fazla dayanamamış. Debelenmiş, çabalamış ve boynundaki ip çözülmüş. Başı boş kalan buzağı, hoplaya zıplaya, annesinden süt emmeye giderken süt kovasını devirmiş. Sağdığı sütün yere dökülüp heder olup boşa gittiğini gören, genç kadın, eline geçirdiği bir odunla yavru buzağıya vurmaya başlamış. Sopaya dayanamayan yavrucağız oracıkta yere yığılıvermiş. Yavrusunun bu halini gören inek bu olaya kayıtsız kalmayıp bir tekmeyle de kadını yere serip öldürmüş. Bu durumu gören genç kadının kayınpederi evden tüfeği kaptığı gibi oracıkta ineği öldürmüş. Silah sesini duyan genç kadının kocası, hanımını yerde cansız yatar, babasını da elinde tüfekle görünce şaşkına dönmüş. Durumu yanlış anlayan genç kadının kocası, silahını çekip babasını oracıkta öldürmüş. Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen adam, bu kadar acıya dayanamayıp oracıkta intihar etmiş. Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan: Bu felaketi de bana yüklerler. Buzağının ipini gevşetmekten başka ben ne yaptım şimdi. demiş. Dedim ya arkadaşlar, şeytan bu! Bir yol hariç, sizleri bütün yollarda sollar. Kendini aklar, paklar. Sorumlu yine siz olursunuz. O halde ne yapmalıyız?..

9 10 TÜRKİYE M Kavim kardaş bir araya geldiniz Sağ olasın, var olasın Türkiye m Bir kez daha gönlümüzü aldınız Sağ olasın, var olasın Türkiye m! İhsan ŞENOL T.D.ve Edebiyatı Öğretmeni Asırlardır bu an ane gelmekte Dostu bırak, düşmanın da bilmekte Bu birlikten herke dersin almakta Sağ olasın, var olasın Türkiye m! Mehmetçik i vuruşurken orada Yakışmazdı, duramazdı burada Yedisinde yetmişinde sırada Sağ olasın, var olasın Türkiye m! Bir Mehmet tir Türk ün her bir neferi Tarihlerden akıp gelir seferi Emre hazır yetmiş milyon askeri Sağ olasın, var olasın Türkiye m! Ceddin gurur duyuyor bak seninle Alp Er Tunga, Oğuz Kağan ı dinle Mehmetçik im çok yaşa sen şanınla Sağ olasın, var olasın Türkiye m! Türk ü, Kürt ü hem Çerkez i hem Laz ı Bir duydular, gönüllerdeki hazı Vatan için ölür, oğlanı kızı Sağ olasın, var olasın Türkiye m! Türkiye m sanadır, oncadır sözüm. Sensin türküm, hem elimdeki sazım Kanım, canım, bedenimdeki özüm Sensin benim, sağ olasın Türkiye m Hep şanınla vâr olasın Türkiye m!

10 11 KLASİK TÜRK SÜSLEME SANATLARINDA TEZHİP Eski geleneksel kitapçılık sanatlarımızdan birisi olan tezhip sanatı uzun ve köklü bir geçmişe sahiptir. Türk tezhib sanatının Anadolu Selçuklulardan başlayarak Osmanlılara kadar uzanan bir geçmişi vardır. En erken tarihli örneklerden biri, bugün Topkapı Sarayı Kütüphanesi nde bulunan 1131 tarihli bir Kur an-ı Kerim dir. 12. ve 13. yüzyıllarda parlak olarak tatbik edilen altın daha sonraki yüzyıllarda değişik renklerde (yeşil, kırmızı, beyaz) imal edilmiş, bazen mat olarak da tatbik edilmiştir. Tezhip sözcüğü; altınlamak anlamı taşır. El yazması eserleri, güzel yazı levha ve albümleri ile padişah tuğralarına altın yaldız ve boya ile yapılan bezeme Sanatına verilen addır. Altınla bezenmiş eserlere tezhib, ezilmiş toz altınla birlikte sulu guvaj boya ile tezyinat yapan Sanatçılara da müzehhib denir. Arapça altınlama anlamına gelen tezhip sözcüğü yalnız altın yaldızla yapılan işleri kapsamaz, boya ile yapılan ince kitap tezyinatını içine alır. El yazma kitaplardan padişaha ve önemli devlet büyükleri ile tanınmış kişilere sunulan, özel kütüphaneler için yazılanlar, külliyatlar, divanlar ve değer verilen kitapların pek çoğu tezhiplenmiştir. Özellikle Kuran'larda çok zengin tezhip süsleme görülmektedir. Kuran'larda ilk iki sayfa, bazen ilk dört sayfa tamamen tezhiple bezenmiş olur, hatime denilen dua ve hattatın imzasının bulunduğu son sayfalar da tezhiplidir. Kitabın metin kısmının başladığı yere yapılan serlevha, başlık ve mihrabiye denilen kısımlar da tezhip bezemeleridir. Baştan sona nefis tezhipli eserlerde satır araları, sayfa kenarları, köşeler ile manzum eserlerde iki mısra arasındaki boşluklara da tezhip yapılır. Yazma kitapların sayfa başlıklarının çoğu kubbeli taç şeklinde olup, bunların üst kısımları da Tığ denilen sivri uçlarla bitmektedir. Bunların yanında ayetleri ve cümleleri ayırmak için yapılan küçük tezhip şekillere Nokta denir. El yazma kitapların sayfaları yaldızla biri kalın, diğeri ince iki çizgiden oluşan bir çerçeve içine alır. Bu çizilen altın çizgilere Cedvel denir. Bazen cedvellerin kenarlarına tahrir denilen değişik renkte çizgiler de çekilir. Cedvelleri müzehhipler çektiği gibi sırf bunları çizen ayrı Sanatçılar da vardır. Bunlara da Cedvelkeş denir. Sayfaların etrafında cedvellerden başka çiçek ve bezemelerle yapılan sular görülür, bunlar da şekillerine göre isimlendirilir. Daha geniş olanına Zencerek Zencirek, yani zincir gibi, zincirimsi birbirine geçmelerle eklenmiş halkalara Ulama, iç çiçek ve yapraklarla süslenmiş bordürlere de kıvrık Dallı dendiği gibi, Hüsnü Hat levhalarında sözcük ve harflerin süslenmesi için bazı tezhipli bezemeler de yapılır bunlara da ''Hurda tezyinat'' denir.malzeler; kağıt,mühre, altın, mürekkep, boyalar, tutkal, fırça YAPIMI: Tezhibin ana malzemesi altındır. Altın, ince yapraklar halinde kağıt arasında saklanır. Bu tür altın doğrudan doğruya yapıştırılarak kullanılabilir. Ama ince desenler için ezilerek kullanılır. Bir pota içinde Arap zamkı ve su ile parmakla ezilir, daha sonra zamkın fazlasının alınabilmesi için suyla karıştırılır. Altın zerrecikleri dibe oturunca üstteki suyun fazlası akıtılır. Kalan az miktarda su ise tozdan korunmuş bir yerde kurumaya bırakılır. Böylece altın, boya gibi fırça ile sürülebilecek bir malzeme haline gelir. Yeşil altın ya da gümüş renk etkileri elde etmek için yan yana kullanılabilir. Ancak gümüş, kâğıdın zamanla bozulmasına neden olur. Bir tezhibin hazırlanmasında izlenen yol şöyledir: İnce kâğıt üzerine bir desenin tümü ya da yinelenen bölümlerinden yalnızca biri çizilir. Çizilen motifi önce sert bir şimşir ya da çinko altlığın üstüne koyarak, birer milimetre kadar aralıkla iğne ile delerek bir kalıp hazırlar. Bu kalıp, süslenecek yüzey üzerine yerleştirilir. İçinde ince kömür tozu olan küçük bir torbacık, kalıp üstünde gezdirilir ve noktaların yüzeye geçmesi sağlanır ki buna silkme denir. Noktaların araları da ince kalemle birleştirilerek desen ana yüzeye geçirilir. Boyama işlemine altınla başlanır. Hafif jelâtinli su ile sulandırılan altın, fırça ile sürülür. Altının parlaması için de Zermühre denen bir alet kullanılır. Bunun için genelde akik tercih edilir. Bir sapa oturtulan bu taşın yüzeye sürülmesi ile altın parlak bir görünüm kazanır. Daha sonra çok ince bir fırça kullanılarak konturlar çizilir. Konturların çizilmesiyle zemin renklerinin altın yüzeye akması bir derece de olsa önlenmiş olur. Sonra sıra zemin kısımlarının renklendirilmesine gelir. Zeminde genellikle lacivert kullanılır ve bunun içinde lahor çivit en güzelidir. En sonunda renkli ayrıntılar eklenir, tığlar çekilir, zeminde serpme, nokta ya da tarama gibi son rötuşlar yapılır. Erhan KARASÜLEYMANOĞLU Resim Öğretmeni

11 12 ADALETSİZ BİR DÜNYA Bazen bu çarkın dişlilerinden biri duruyor ve bu kendisine öğretilenleri düşünüyor ya da başkasıyla bu öğretilenleri konuşuyor. Yav neden bu hayat acımasız? Neden dünya adaletsiz? diye sorunca işte o zaman herkes gerçeğe bir adım yaklaşır. Adaletsiz olan insandır, dünya ya da başka biri değil. Kimi Yüce Allah a suç atar kaderim kötü diye, kimi aslında gene Yüce Allah a suç atar dünya adaletsiz diye. Oysa o en adaletli, en merhametli varlıktır. Yaratıcımızdır. Yakınının öldürülmesi dünya adaletsizliği ya da kötü kader midir yoksa insanın adaletsizliği midir? İnsan doğanın, dünyanın bir parçası olabilir ama bu kader, dünyayı bağlamaz. İnsan, içinde iyi ve kötü ile Gamze ÖZ yaratılmış, akıl ve irade verilmiş ama buna ilaveten nefis verilmiş 9 Z Allah ın yarattığı bir canlıdır. Seçim bize ait. Allah bize ne istersek onu verir. Dünya hayatını isteyene dünya nimetleri, ahiret isteyene ahiret nimetleri. İkisinden birini seçersin ve ona göre hareket edersin. Sana istediğini vermedi diye Yüce Allah a kızamazsın. İnsanın adaletsizliği de açgözlülüğünden, egoistliğinden ve bencilliğinden gelir. Sonra herkes kader kötü, hayat acımasız diye yaptığını mazur gösterecek bahaneler sunmaya çalışır. Binlerce yıldır egolarımızı tatmin etmek için insanları hor gördük, küçümsedik, böbürlenip, büyüklendik. Çaldık, çırptık ve adam öldürdük. Sonra da buna kader dedik. İnsanın kaderinde adam öldürmek yoktur, hırsızlık da yoktur. Kötü kader hiç yoktur. Ne yapıyorsak biz kendimize yapıyoruz. Kendimize acı çektiriyoruz, kendimizi yakıyoruz ve sonra sorumluluktan ve sonuçlarından kaçmak için ya bahaneler uyduruyoruz ya yaptığımızı haklı buluyoruz ya da Yaratıcımızı yok sayıyoruz. Ben ruhani temizlikten yanayım. Kibrimizden arınalım, nefsimizi kontrol edelim ve sürekli şükür edelim. Ruhunu temizleyip, kalbini Yüce Allah a açan kim, geri kalan ömründe huzursuz, mutsuz olur? Kim bir daha hayat kötü, acımasız der? Kimse İnsan, dünyanın geçici olduğunu ve bu hayatın bir sınav hayatı olduğunu aklında çıkarmazsa, belki o zaman daha kolay her şeyin farkına varacak. HAYAT İŞTE! Hayat ne garip şey değil mi? Gün gelir ağlarsın, gün gelir kahkaha atarsın. Aslında hayat ağlamakla kahkaha arasında geçmiyor mu? Kimi zaman bir kahkahadan ibaret kimi zaman bir gözyaşı Ağlarsın çünkü çoğu kez derin sularda yüzerken sığınacak bir liman bulamazsın. Gülersin hayatın komedilerine kahkahalarla... Çoğu zamanda deniz kenarında oturur martılara simit atarsın. Bir martı olasın gelir, özgürlüğe kanat çırpmak istersin. Özgürlükte aslında bir hayat şekli değil midir? Kimi zaman insanları izlersin bazen duygulanır bazen kendince sahte gülücükler atarsın hayat denen komediye. Bazen de tiyatro sahneleri kurarsın denize karşı kendi rolünü kendi seçersin, sevdiklerine bir rol biçersin. Çoğu üstelendiği rolü kaldıramazsa da aslında bu tiyatro sahnesi hayatın kendisidir. Ama mutlusundur bu sahnede hep olumlu bitirirsin oyununu

12 13 KÖŞE BAŞI Sedef KUŞ 9 / R İPOD SAĞIRLIK MI YAPIYOR??? New York ta 4500 kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre MP3 çalar veya İPod ile müzik dinleyerek çevre gürültüsünü bastırmaya çalışan insanların yüzde doksanının duyma yeteneği tehlikeye giriyor. Yüksek ses, duyma yeteneğinin yanı sıra; stres, uyku bozukluğu ve kalp hastalıklarına da yol açıyor. Sağlık her şeyden üstün olduğuna göre biraz daha dikkat lütfen! AİLEYLE YENEN YEMEK MUTLULUK VERİYOR Anne-baba işe, çocuklar da okula gidince ailenin beraber geçirdiği zaman dilimi azalıyor. Yapılan araştırmaya göre haftada beş ile yedi gün aileleriyle akşam yemeği yiyen gençlerin alkol, sigara vb. kullanma ihtimali, haftada üç günden az, aileleriyle akşam yemeği yiyenlerden dört kat daha düşük olduğu ve daha mutlu oldukları ortaya çıktı. O halde sevgili okurlar, mümkün olduğu kadar ailemizle daha çok birlikte olup aynı sofraya oturmak için gayret etmeye ne dersiniz! OYUN OYNAMAK BEYİN GELİŞİMİNİ ETKİLER Yapılan araştırmaya göre oyun oynayamayan çocukların, akranlarına göre beyin gelişiminin geride kalabileceği belirtiliyor. Uzmanlar, bu konuda okul öncesi eğitime dikkat çekiyor. Sınıf tekrarı, okul öncesi eğitimi alan çocuklarda, almayanlara kıyasla daha düşüktür. Bu da gösteriyor ki çocukları çocukluk ortamında oyun ve oyuncaklarıyla baş başa bırakmamız gerekir. TOPUKLU AYAKKABI VARİS SEBEBİ Sıcak, hareketsiz yaşam, dar giysiler ve topuklu ayakkabı varis oluşumunu artırıyor. Ayrıca kan dolaşımını etkileyerek çeşitli hastalıklara sebep oluyor. Bu hastalıklar tedavi edilmediğinde ise damar içi iltihap, pıhtılaşma ve pıhtının akciğere gitmesi gibi olumsuz durumlara yol açabiliyor. Bengisu olarak lütfen diyoruz! Sağlığımız kıymetlidir.sağlığımızı bozan her şeyden uzak duralım. GÜNEŞ IŞIĞI VE DİŞ SAĞLIĞI Güneş ışınlarının diş çürüklerine iyi geldiğini biliyor musunuz? Yapılan araştırmalara göre bol güneşli ortamlarda yaşayan insanların dişlerinde, az güneş alan ortamlarda oturan insanların dişlerine oranla daha az çürük olduğu görüldü. Güneş ışınları, D vitamini üretimini artırıyor. Bu da bağışıklık sisteminin çürüğe karşı etkili olan savunma proteinin sayısını yükseltmesini sağlıyor. Böylece diş çürüğü daha da azalıyor. O halde sağlıklı bir yaşam için güneşli ortamları seçmeyelim mi? GÖZ SEYİRMESİNE, DİKKAT DİKKAT! Halk arasında Sağ göz seyirdi mi hayra yor, sol göz seyirdi mi şerre yorun denilir. Oysa uzmanlara göre gözümüzün sık sık seyirmesi gizli astigmat, miyop, veya hipermetropun habercisi olabilir. Eğer gözlük takıyorsanız seyirme, göz numaranızın arttığına işaret olabilir. Bunun için hemen bir göz doktoruna görünmek gerekir. Lütfen gözümüze gözümüz gibi bakalım.

13 14 Behçet YÜKSEL 9 / Z SAĞLIKLI BESLENMEK İÇİN ETİKET DİLİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?????? Aldığımız ürünlerin üstündeki etiket bilgileri bize sağlıklı beslenmenin yollarını gösterir. Ürün satın alırken, son kullanım tarihi ve fiyatına bakarız. Ancak önemli olan ürün içeriğine ve etiket bilgilerine bakmayız. Halbuki etiket bilgileri doğru ve sağlıklı beslenmemizin yolunu gösterir. Gıda mühendisleri, sağlığımız için etiket bilgilerini öğrenmemiz gerektiğini söylüyor. Çünkü etikette; besinin öğe değerleri, üretici firmaya ait bilgi ve üretim izinleri, içindekiler listesi gibi bilgiler yer alır. Ürün satın alırken özellikle HACCP gıda güvenlik belgesi, son kullanma tarihi ve e simgesinin kontrol edilmesi gerekir. HACCP belgesinin tehlike analizi ve kritik kontrol noktasını ifade ettiğini söyleyen gıda mühendisleri HACCP, üretim sırasında gıda maddesi ya da ambalajına herhangi bir bulaşma olmasına karşı alınacak önlemlerin bütününü kapsar. O halde ürün satın alırken HACCP belgesinin bulunup bulunmadığına dikkat etmek gerekir. Ayrıca İSO22000 belgesi taşıyan ürünler tercih edilmelidir. Çünkü bu belgeler, ürünün dünya standardına uygun olduğunu gösterir. ETİKET YAZILARI NE ANLAMA GELİYOR? Zenginleştirilmiş: Bu ürüne, üretim aşamasında çeşitli besin öğelerinin ilave edilmesidir. C vitamini, zenginleştirilmiş meyve suları, iyotlu tuz gibi ürünler zenginleştirilmiş öğelerdir. Pastörize: Süt ve yumurta gibi besinlerde vücuda zarar verebilecek bakterilerin, yüksek ısıda kısa sürede ısıtılıp hızla soğutularak yok edilmesidir. Taze Dondurulmuş: Besinlerin taze halde iken hızla dondurulması demektir. Azaltılmış: Bu besinler, kendine benzer ve normal üretilmiş besinlere göre yüzde 25 oranında daha az enerji, yağ veya kolesterol içerir. Homojenize Süt: Sütten yağın ayrılması sonucunda, sütün pütürsüz ve berrak bir yapıya sahip olmasıdır. UHT: Besinde bulunan mikroorganizmaların yüksek ısıda öldürülmesidir. Bu tür ürünler oda sıcaklığında açılmadan üç ay bekletilebilir. Ancak açıldıktan sonra buzdolabına konulup kısa sürede 16 tüketilmelidir. Doğala Özdeş Aroma: Kimyasal yollarla sentezlenen ve kimyasal yapısı doğal aroma maddeleri ile aynı olan maddelerdir. Parti No: Aynı koşullarda ve zamanda üretilen ambalaj, ambalaj büyüklüğü, sınıf, tip, çeşit ve boyu aynı olan ürünler ve ambalajlar topluluğudur. Hidrojen Yağ (trans yağ): Sıvı bitki yağların, hidrojen bulunan bir ortamda ısıtılmasıyla katı yağa dönüşmesidir. Hidrojen yağ, kötü kolesterolü yükseltmekle kalmaz, aynı zamanda iyi kolesterolü de düşürür. İçindekiler listesinde bu yağların sonlarda yer aldığı ürünleri tercih edin. Meyve Nektarı: Bazı meyvelerin suyu ya da püresi tüketime uygun değildir. Ya kıvamı koyu (kayısı, şeftali) ya da tad çok ekşidir.(vişne, limon) Bu tür meyvelerin belirli miktar su ile seyreltilmesi ve su ile bozulan tat dengesinin şeker ve benzeri maddelerle yeniden kurulmasına nektar denir. Meyve oranları yüzde 25 ile 99 arasında değişir. Aromalı İçecek: Ürünün içeriğinde yüzde 0 ile 9 arasında meyve bulunur. Emülgatör: Bir gıda maddesinde yağ ve su gibi iki veya daha fazla fazın homojen bir karışımını oluşturan veya sabit tutan maddelere verilen genel addır. MSG (Mono sodyum glosat): Lezet artırıcı katkı maddesidir. İçeriğinde MSG bulunan ürünleri kesinlikle tercih etmeyin. Bu madde karaciğer ve böbrek hasarı, Alzheimer, Parkinson obezite gibi bir çok hastalığa yol açabilir. Barkod: Bir ürünün elektronik cihazlar tarafından kolay bir şekilde tanınmasına imkan verebilmek için geliştirilmiş özel görsel veridir. Barkod numara ve şekli her ürüne göre değişir. Ayrıca her ülkenin farklı ön barkod numaraları vardır. Türkiye nin ön numarası 869 dur. Yani barkod numarası 869 ile başlayan ürünler Türkiye de üretilmiştir.

14 Yusuf DURMAZ 9 / Z BU ÜÇ ŞEYİ BİLİYOR MUYDUNUZ? Hayatta, bir kez gittiğinde asla geri dönmeyen üç şey: Zaman, sözcükler ve fırsattır. Hayatta hiç bir zaman kaybedilmemesi gereken üç şey: Barış, umut ve dürüstlüktür. Hayatta en değerli üç şey: Sevgi, kendine güven ve arkadaşlıktır. Hayatta hiç emin olunamayacak üç şey: Düşler, başarı ve zenginliktir. Hayatta insanı geliştiren üç şey: Çok çalışmak, samimiyet ve başarıdır. Hayatta insanı mahveden üç şey: Cesaretsizlik, gurur ve öfkedir. DİYORLAR Kİ ÜZÜLÜYORSUN ; takma, diyorlar. KIZIYORSUN; değmez, diyorlar BAĞIRIYORSUN; sakin ol, diyorlar BOŞVERİYORSUN; gamsız, diyorlar KONUŞUYORSUN; muhatap olma, diyorlar SUSUYORSUN; iki çift laf et, diyorlar ÇEKİP GİDİYORSUN; mücadele et, diyorlar ALTAN ALIYORSUN; tepene çıkardın, diyorlar NORMAL DAVRANIYORSUN; bu kadar uslu olma, diyorlar DİKİNE GİDİYORSUN; yaşına başına yakışmaz, diyorlar. ÖLÜNCE MUHTEMELEN; ölüm sana yakışmadı diyecekler. Eeee normal! Dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler! Kader FİDANOĞLU 10 / E

15 16 ÜÇ BOYUTLU RESMİ GÖRELİM. NASIL? AÇIKLAMASINI OKUYALIM Sessiz ve sakin bir ortam görmenizi kolaylaştıracaktır. Resmi hareket etmeyecek şekilde sabit bir düzleme yerleştirmeli ya da elinizle tutacaksanız kımıldatmamaya çalışmalısınız. Hiçbir zaman resmin görünen şekli olan karışık çizgi ve renklere takılmamalısınız. Bakışlarınızı resme değil de adeta resmin arkasına, derinliğe yönlendirmelisiniz. Eğer ilk kez böyle bir resme bakıyorsanız biraz sabırlı almalısınız. Hemen göreceğinizi sanmak yanlış olur. İki dakika baktıktan sonra görüntüyü yakalayamazsanız, kendinizi zorlamayın. Biraz ara verip, sakin kafayla tekrar deneyin. Bir kere görmeye başladıktan sonra büyük zevk alacağınızı kesinlikle söyleyebiliriz. Bu teknikler gözünüzün sağlığı için iyidir, ancak gözleri fazla yormamaya dikkat etmek gerekir. Hazırlayan Etkin Çelikmutlu 9 - Z NÜKTE: Kedi, miyavlayan köpeğe sormuş, ne oldu sana? Köpek: Be cahil, herkes iki dil biliyor diye cevap vermiş. Begimay

16 17 DOSTLUK??? Sevim KİRAZ 9 / B Dostluk. Böyle bir kelime duydunuz mu? Var mı böyle bir kavram. Şimdi dostum diyebileceğin bir kişi var mı?... Hayır sanmıyorum diyeceğim ümitsizlikle Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki değil dosta tek bir arkadaşa muhtaç durumdayız. Devir çıkar devri olmuş. Dostluk, arkadaşlık, ahbaplık, yakınlık. Çoktan defnedilmiştir. İnsanlığın son demlerini yaşıyoruz arkadaşlar. Hepimizin gözünü hırs bürümüş. Dışarıyla ilişkilerimiz tamamen kopmuş durumda. Sadece ben var. Böyle bir zihniyetteyiz işte. Artık silkelen ve kendine gel. Sen bu musun? Sen böyle miydin? Toplumumuzun zihniyeti bu mu? Böle miydi eskiden?.. Nerde o has ve hoş sohbetler, dostluklar, sevgiler Çok değil, daha yarım asır evvel yok muydu böylesine güzel dostluklar, candan samimi sohbetler, derin sevgi ve saygılar?... Neden bu duruma geldik, neden kimse kimseye güvenmiyor, neden her şey çıkar ilişkisi üzerine kuruluyor? Neden? Neden?... Aslıda biraz düşünürsek cevabı çok açık. Geçmişle bağları kesme, hayat standartları, yaşama şartları, eğitim düzeyi, teknoloji Bunun yanı sıra iyi görünen, yararlı olan her şeyin - aslında biz fark etmezsek de zararları vardır. Eğitim, diyoruz. Okuyor, bir yerlere geliyor. İkinci konuma geçiyor. Sizli, bizli bir dünyadan samimilikten uzak Komşuluk ilişkisi yok denecek kadar az. Yanlış anlamayın, eğitimi kötülemiyorum. Bu duruma bizler sebep olmadık mı? Kendimizi diğerlerinden üstün görerek sadece senli benli dünyayla irtibat kuruyoruz. Teknoloji, çağımızın vazgeçilmezi artık. Her şey bir tuşa bakıyor. Mektup yerine e- mail kullanıyoruz. Okullarda bile bilgisayarlı ders devrine geçildi. Hani diyoruz ya her şey çıkar ilişkisi Hah tam burada işte. Hayatımızı birleştireceğimiz, seveceğimiz, sayacağımız bir hayat arkadaşı arıyoruz. Peki bulabiliyor muyuz. Bu zamanda yok öyle sevgiler. Eskiden sevgi hakikattı. Dostu, sevgiliyi görebilmek için bin takla atılır, yolları gözlenirdi. Bunca zahmet niye Sadece uzaktan da olsa bir kez görebilmek o da uzaktan Sevgi, emek ister. O zamanlarda işte bu yüzdendi gerçek sevgiler. Peki ya şimdi O da mı dostluk gibi tozlu raflara mı kaldırıldı? Neden? Hayat zorlaşıyor artık. Yaşamak cesaret ister. Hani hayatta nasibini almış biri canına kıyıp kurtulmak ister ya.. çıkıp ölmek değil yaşamak cesaret ister, der ya. İşte öyle bir şey. Yaşamak zorlaştıkça kişiler çıkar peşine düşüyor, kendini güvene alabilmek için diğerlerini basamak olarak kullanıyor. Devamlı rekabet içinde. Böyle bir durumda dostluktan bahsedilebilir mi? Siz söyleyin arkadaşlar!..

17 18 Semra YAĞMACI 9 / Z Eğer bir çocuk devamlı utanç duygusuyla eğitilmişse, kendini suçlamayı öğrenir. Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse, kavga etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk sürekli eleştirilmişse, kınama ve ayıplamayı öğrenir. Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa, sıkılıp utanmayı öğrenir. Eğer bir çocuk desteklenip yüreklendirilmişse, kendine güven duymayı öğrenir Eğer bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse, sabırlı olmayı öğrenir. Eğer bir çocuk, hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse, adil olmayı öğrenir Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse, takdir etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse, inançlı olmayı öğrenir. Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse, kendini sevmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, mutlu olmayı öğrenir. LÜTFEN, ÇOCUKLARIMIZA GEREĞİ GİBİ DAVRANALIM.

18 ALTIN ORAN Bir bütününün temel ölçülerinin birbirine oranına Altın Oran adı verilir. Altın oran 1,618 sayısını vermektedir. Bu sayı Matematikteki Fi sabiti olan üstün tasarım sayısıdır. Kalp atışlarımızda, DNA sarmallarındaki en ve boy oranında, kainatın özel tasarımında, bitkilerin filotaksi denen yaprak dizilim kurallarında, kar tanesi kristallerinde, galaksilerin yapısında Yüce Yaratıcı hep bu altın oran sayısını kullanmıştır. Mesela; yüzümüzde altın oranı bulabileceğimiz bir çok yer vardır. Bunlardan biri kaşların arasındaki boşlukla, gözbebekleri arasındaki boşluğun oranı 1,618 i vermektedir.akciğerlerimizin içinde kas ve bağ dokusundan meydana gelen bronşlar ve bunların sıralı olduğu bronş ağacının dalları arasındaki uzaklıkta da, bu altın oran vardır. Şimdi bir soru soralım. Dünya gezegeninin altın oranı neresidir? Enlem ve boylamların gösterdiği kutup noktaları ile pusulanın gösterdiği manyetik kutup noktaları birbirinden farklı yerlerdedir. Dünya eliptik olarak lik eğime sahiptir. Eğer Dünya nın bu şekilde olmasaydı mevsimler oluşmayacaktı. Bir yarımküre sürekli kış veya yaz olacaktı. İşte bu eğim, kutupların yerini de değiştirmiş olur. Gerçekte; enlem ve boylamları çizerken Dünya nın bu eğimini, yani mıknatısların sürekli yöneldiği manyetik kutupları dikkate alırsak, yeni bir Ekvator çıkar. O zaman 0 (sıfır) no lu en büyük enlem olan Ekvator, bu yeni haliyle, Mekke kentinden geçecektir. Bu da Kâbe nin, Dünya nın ortasında bulunduğunu gösterir. Ayrıca Mekke den günleri değiştiği ve gün dönümü çizgisi olarak belirtilen sınıra olan doğu uzaklığı ile batı uzaklığının birbirine oranı da yine dir. Kısaca Mekke şehrinin asıl kuzey ve güney kutba uzaklığı altın oranı vermektedir. Bütün harita sistemlerindeki bir kaç km. olan ufak farklara rağmen Altın Oran noktası Mekke şehrinden asla dışarı çıkmaz ve Kâbe yi içine alan Harem-i Şerif dairesinin içinde kalır. Fatih SENCER 1 den 9 a kadar rakamları kullanarak yukarıdaki kutucuklara bir sayı değerini tekrar etmeyecek şekilde öyle bir sayı yazın ki her yandan soldan- sağdan, aşağıdan yukarıya doğru sayıların toplamı 15 olsun. Süre 120 saniyedir. Ece BAŞOĞLU 9 / B

19 21 BUNLARI BULABİLİR MİSİNİZ? AZILI KATİL Birçok adamı öldürmekten aranan azılı katil, sonunda yakalanmış ve idam cezası almış. Öldürülme yöntemini seçmesi için üç tane oda hazırlanmış. Adama: Bir oda seç. denmiş. (seçtiği odadan kurtulursa ölümden kurtulacakmış.) Merve KÖSTEPE Odaların birincisinde elektrikli sandalye, ikincisinde onun gibi katiller 10 / B var. (Onu öldürmek istiyorlar) Son odada ise uzun süre aç kalmış aslanlar var. Azılı katil, odasını seçmiş ve kurtulmuş. Sizce hangi odayı seçmiş? RAKAMLARI BULUN Birden dokuza kadar olan rakamları boşluklara yerleştirerek eşitliği kurun. Bütün rakamlar yalnızca bir kez kullanılacaktır. İşlem soldan sağa teker teker yapılacaktır. Soldan sağa devam eden her işlemin sonucu bir tam sayı..-- / + /..+ / x -- =72 Manavın iki kefeli bir terazisi ve dört adet ağırlığı var. O bunlarla bir kilodan kırk kiloya kadar her şeyi tartabiliyor. Manavın elindeki dört farklı ağırlıklar nelerdir???? Yüz karpuz dokuz günde, her gün tek sayıda kesilmek şartıyla nasıl kesilir??? Bir, üç, beş, sekiz, on üç,? Soru işareti yerine hangi sayı getirilmeli? XXX XXX Yan şekildeki sekiz boş kutuya ilk sekiz tek asal sayıyı öyle yerleştirin ki her kenardaki sayıların toplamı eşit olsun. Sayılar: 3, 5, 7, 11, 13, 17, 19, 23

20 22 Tülay GENÇ 9 / Z SON DEĞİL, BAŞLANGIÇ Ölümü, felaket gibi düşünmek pek de doğru değil. Asıl her şey orada başlıyor. Öldükten sonra ki alemde Kız, erkek genç yaşlı, zengin, fakir vb. hepsinin ilahi adalet önünde eşit olacağı harikalar diyarı orası. Ameli kötü olan korkar, tedirgin olur. Ameli iyi olanların ruhu da gayet rahat, hatta alemlerin rabbine kavuştukları için daha bir heyecanlı ve mutlu olurlar. Burası, yaşadığımız fani dünya... Ebedi olan Allah ın yanıdır. Bir yolculuğa çıkacaksınız gibi düşünün. Şu an hazırlanma evresindeyiz, evresindesiniz. Biraz uzun bir süreç ama bu süreçte gideceğimiz yerde rahat etmek için yanınıza almanız gerekenler var. Yapmanız gereken tek şey bu. Bunu yapmak bu kadar zor mu peki? Dünya işlerine aldanmayıp gayet huzurlu bir şekilde ölüp gitmek çok mu zor? Aslında her şeyi biliyoruz ya da az çok tahmin edebiliyoruz. Ne yapmamız gerektiğini ve nasıl bir sonun bizi bekleyeceğini Şimdi soruyorum size; sonunu bilmediğiniz bir evrende kendi sonumuzu bilerek yaşamaktan korkmak niye? MERHABA DOSTLAR MERHABA! Ne kadar zarif, has bir kelime bu yahu selam Daha önce hiç düşündünüz mü her şeyin bir selam olduğunu? Düşünmüş müydünüz. Bazen çok şeydir selam kelimesi derler ya, aslında benzeri yoktur bunun. Selam her zaman her durumda önemlidir. Bazen birine selam vererek onun ne kadar değerli olduğunu hatırlatırsınız. Bazen bir selam vererek onu içindeki fırtınalardan kopartırsınız. Az ya da çok birçok şeyi ifade edersiniz. Birkaç heceden oluşan bir kelimenin yüzlerde neşe saçtığını görmek müthiş bir durum. Her dilde selam verebilirsiniz ya da selam kelimesiyle örtüşebilen bir kelimeyi de kullanabilirsiniz ama önemli olan onu en içten dileklerle söylemek kalpten söylemektir. Kalbin dilinden tatlı tatlı dökmektir. Her kapıyı açan selamı dudaklarımızın ucunda tutalım. Bu duygularla Allah ın selamı üzerinize olsun dostlar TİK TAK TİK TAK TİK TAK İşte bir saniye daha geçti. Buyurun geri getirebilir misiniz? Geçen her saatin her dakikanın her saniyenin hatta her salisenin geri dönüşü olmayacağını biliyoruz. Hiçbir zaman aynı dakikalarda aynı şeyi yaşamaz kimse. Her dakika sona bir boncuk daha katar. Boncukların rengini, sayısını, ağırlığını gittikçe daha iyi anlarsınız. Zamanın onda birini ya da on katını düşünün ilk önce orada devasal bir uçurum var. Ama iki anı da düşününce çok çabuk geçtiğinin farkına varıyor insan. Peygamber efendimiz buyurmuşlar; Bir günü başka bir günüyle aynı geçene yazıklar olsun. Geçen her dakikanın kıymetini bilmeliyiz. O güzelim 60 saniyeyi hakkını vererek yaşamalıyız. Sakın yanlış anlamayın hakkını vererekten kastım şu barda gezelim, şunla eğlenelim gezelim tozalım değil. Yaşanması gerektiği gibi Sanırım anlamışsınızdır beni. Şükürler olsun bu dakikalarda bunları yazabildiysem. Şükürler olsun, geçen son dakikanın güzel bir yazıya armağan olduysa Tülay GENÇ 9- Z

21 24 Okulumuzu ziyaret eden Kerkük Tiyatro Ekibi, öğrenci tiyatro grubumuzla Zirve Üniversitesinden öğrencilerimize Etkin Ders Çalışma ile ilgili sunum Tarsus Emniyet Müdürlüğünden öğrencilerimize bir sunum. Başarının Sırrı konulu sunumdan bir kesit Bahar gelmekle taş yeşerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin. Yıllarca gönüller yırtan, kalpleri üzen taş oldun. Bir tecrübe et; bir zaman da toprak ol! MEVLANA

22 Öğretmenler Günü Yemeğinden kesitler Emekliye ayrılan öğretmenlerimize veda yemeğinden kesitler

23 Gezi Kulübünün Düzenlediği Karboğazı Gezi Etkinliklerinden Görüntüler

24 27 Kader FİDANOĞLU 10 / E SEVGİLİDEN AYRILMAK Onunla ilk tanıştığım zaman ilköğretimde okuyordum. Henüz 15 yaşındaydım. Onun yaşını hiç sormayın! Göz göre göre kendimi ateşe attığımı sonradan anladım. Herkes bu beraberlik için yaşımın çok küçük olduğunu söylüyordu. Aslında hiçbir zaman yaşın uygunluğu söz konusu olmaz böyle ilişkide. İlk önceleri sadece yakın arkadaşlarımla paylaştım küçük sırrımı. Sadece gönül eğlendiriyordum onunla. Ne kadar da aptalmışım! Aileme anlatamazdım. Reddedileceğini peşinen biliyordum. Başlangıçta tenha yerlerde çok seyrek buluşuyorduk. Daha sonra buluşmalarımızın sayısı gittikçe arttı.ok yaydan çıkmıştı bir kere Evet onu seviyordum. Aklımda hep aynı düşünce vardı. Onun tutsağı değilim ve istediğim zaman onu terk edebilirim. Ne kadar da aptalmışım...! En sonunda olan oldu. Ailem bir gece bizi yatakta yakaladı. Kızmadı, bağırmadı. Sadece kısa bir nasihat çekti. Beraber olmamıza yasak getirmenin mümkün olamayacağını acı acı anlattı.. Aradan seneler geçti. Seneler geçtikçe biz de birbirimize bağlandık. Daha doğrusu ben ona bağlandım. Tahmin edebileceğiniz gibi onun umurunda bile değildim. Aradan geçen yıllarda kaybeden taraf hep ben oldum. O bana sahte mutluluklar verdi sadece. Bense ona her şeyimi Onun için kavga ettim, onun yüzünden çok hastalandım. Önce onu sevmeyi öğrendim, sonra ondan nefret etmeyi. Beraber olmayı istemediğim anlarda bile yanımda olmaya devam ediyordu. Ne yalan söyleyeyim; bazen ben de isteyerek onun peşinden koşup sokak sokak aradıktan sonra hasretle yeniden buluşuyorduk. İrademi yerle bir etti, ailemle, yakınlarımla arama girdi. Arkadaşlarımın çoğu ondan nefret etmeye başladı. Hatta ben bile tiksindim. Bazen bedenime ve ruhuma sinen kokusundan. Dudaklarıma her dokunuşunda ben ondan o benden bir şeyler çalıyordu. O her seferinde kendini yeniliyordu, ben ise gittikçe kötüleşiyordum. Buna rağmen bir türlü terk edemedim onu. Aslında çok defa denedim ayrılmayı. Hepsinde de dönüşüm bir öncekinden güçlü oldu. Yokluğunda hasretiyle kıvrandım, bu ayrılığa alışmaya çalıştım; ama asla aklımdan çıkmadı. Tırnaklarımı yedim, yetmedi; kuru yemişe başladım, ayrılık kilo aldırdı. Hatta inanmazsınız ama; şu anda bile yanı başımda. Yine de hepinizin önünde yemin ediyorum ve söz veriyorum. Ya o beni bırakacak ya da ben o SİGARAYI!... (Not: Şimdi, lütfen hikayeyi bir daha okuyun!)

25 29 Alper DÖNMEZ Beden Eğitimi Öğretmeni TARSUS CENGİZ TOPEL LİSESİ FUTBOL TAKIMI Okulumuz futbol takımı 2004 senesinden bu tarihe kadar ilçemizde katıldığı okullar arası müsabakaların sadece bir tanesi hariç hepsinde ilçemizi birinci olarak tamamlayıp Mersin deki müsabakalara katılmıştır. Voleybol Erkek takımımız da başarıdan başarıya koşarak Türkiye yarı finaline kadar yükselmiştir. Takıma seçilen öğrencilerden spor kulübü olarak ilk istediğimiz şey başarıdan çok iyi bir insan, iyi bir öğrenci olmalarıdır. Yeteneklerine güvendiğimiz bu sporcular ilerde üst düzey futbol ve voleybol oynadıkları zaman temelden verdiğimiz bu ilke onların daha saygın bir spor hayatına sahip olmalarını sağlayacaktır. Futbol takımında okulumuzu temsil eden öğrencilerimiz yağmur çamur demeden her hava şartında özveriyle mücadele etmişlerdir. Sporu seven bir idare ve müdüre sahip olmamız sadece futbol ve voleybol takımımızın değil okulu temsil eden tüm sporcularımız için bir şanstır. Öğretmenlerimiz arasında önceden spor yapmış olanların yönlendirmeleri bize yol göstermiş ve tüm branşlardan öğretmenlerimizin sabırlı ve olumlu yaklaşımları okul spor kulübümüze destek olmuştur. Futbol ve voleybol takımında oynamış ve mezun olmuş öğrencilerimizden bir çoğu çeşitli üniversitelerde beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünde okumakta ya da mezun olup bizler gibi öğretmenlik hayatını devam ettirmekte, bazıları ise profesyonel futbolcu olarak bu sporu kendilerine meslek olarak edinmektedir. Spor kulübü olarak bundan sonra da bünyemizde spor yapacak tüm öğrencilere ilk öğreteceğimiz şey başarıdan önce saygı ve sevgiyi ön plana çıkarmak olacaktır.

26

27 Halk içinde mu teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet bu cihanda bir nefes sıhhat gibi AKLINIZDA BULUNSUN ***Sabahları Bir bardak Su İçmek Baş ucunuzda daima odanın sıcaklığında bir bardak su bulunmalıdır. Ne soğuk ne de sıcak olan bu su aç karnına içildiğinde çok yararlı olur. Karaciğeri, böbrekleri rahatsız olanlar için maden suyu önerilir. Yataktan kalkmadan önce içilen bu bir bardak su insan midesini uyarır, bağırsaklarını harekete geçirir; adeta içini yıkar. ***Ani Hava Değişimi. Uzmanlar, ani hava değişiminin insanları karamsarlığa sürüklerken, yorgunluk hissi, uyku hali ve mutsuzluk gibi duygu ve durumlarına da neden olduğunu söylüyor. Bu durumdan kurtulmak için gün içinde moralin yüksek tutulması gerektiğini söyleyen uzmanlar, yoğun sıkıntı yaşandığında en güzel tedavinin derin nefes almak olduğunu belirtiyor. ***Güne Enerjik Başlayın Yulaf, çikolata, bal ve pirinç. Hepsi de enerji ve güç veren besinler. İçerdikleri yüksek orandaki besinsel değerler nedeniyle cildin doğal savunma mekanizmasını güçlendirerek dış etkenlere karşı koruma sağlar. ***Kapı Menteşelerini Yağlamayın. Gıcırdayan kapı menteşeleri, hem sizi hem de komşularınızı rahatsız eder. Sıvı yağ veya makine yağı yerine menteşelere iki damla şampuan damlatırsanız sorunu hemen çözersiniz. Böylelikle şampuan damlattığınızda menteşe ve kapılarınızın kir tutmasını da önlemiş olursunuz. ***Fermuarlar artık takılmayacak. Takılan fermuarları, neredeyse koparıncaya kadar çekiştirmenize hiç gerek yok. Bir parça pamuğun üzerine az şampuan damlatın. Sonra da pamuğu birkaç kere fermuarın üzerine bastırın. Böylelikle tekrar eski kayganlığını kazanacak. Fermuarın dişleri arasına saklanan bazı kirler de giysinizi yıkadığınızda çıkar, endişelenmeyin. ***Çelik Evye ve Musluklar Tertemiz. Acil durumlarda veya temizlik maddeleriniz tükendiğinde, banyonuzun küvetini, evye ve muslukları temizlemek için şampuan kullanabilirsiniz. Şampuan, kir olarak gözüken sabun kalıntılarını derhal çıkarır ve pırıl pırıl yapar. ***Elleriniz Artık Çatlamayacak. El ve ayak çatlaklarından muzdaripseniz, vazelin sizin için en iyi yardımcı. Bunun için el ve ayaklarınızı uyumadan hemen önce sıcak suyla yıkayıp bolca vazelin sürün. Ayaklarınıza pamuklu bir çorap, ellerinize eldiven geçiriverin. Sabah uyandığınızda el ve ayaklarınızın yumuşacık olduğunu göreceksiniz. Çatlaklar çok inatçıysa birkaç gün aynı yöntemi deneyin. Memnun kalacaksınız. Vazelin, aynı zamanda çatlak dudaklar için de iyi bir nemlendirici. Özellikle kışın dışarı çıkmadan hemen önce süreceğiniz vazelin, çatlakları önlemede oldukça etkilidir. Seren ÖZLER 9 / Z

28