HAYRİ KIRBAŞOĞLU ELEŞTİRİSİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "HAYRİ KIRBAŞOĞLU ELEŞTİRİSİ"

Transkript

1 i n t i k â d Abdulkadir Yılmaz Daru l-hikme "er-risalê'nin Şekil ve Muhteva Açısından Eleştirisi" İsimli Makalesi Bağlamında HAYRİ KIRBAŞOĞLU ELEŞTİRİSİ GİRİŞ arkiyatçılığın lokomotifliğini üstlendiği Modern İslam düşüncesinde, bazı İslam âlimlerinin bilinçli bir şekilde hedef haline getirildiği dikkatli gözlerden kaçmaz. Bu isimlerin başında da İmam afiî gelmektedir. Onun, Sünniliğin sahip olduğu iddia edilen kaderci, akıl karşıtı, dogmatik ve literalist karakterine biçim veren en önemli aktör olduğu iddiasının kendisi, neredeyse bir dogma-tez haline gelmiş/getirilmiştir. Onların bu yaklaşımlarında er-risâle nin etkin rol oynadığı söylenebilir. Tasnif olarak usul-i fıkhın temellerini atan İmam afiî nin er-risale de ortaya koyduğu esaslar, muhtemelen hareket alanlarını daraltıp istedikleri manevraları yapmalarına mani olduğu için Modernistler tarafından bu kitabın ilmî bir eser değil, ideolojik bir çalışma olarak sunulmasına yol açmıştır. Hatta onlar yine aynı nedenden dolayı sahip oldukları bilinçli afiî karşıtlığı dürtüsüyle, er-risale yi bir usul kitabı, İmam afiî yi de bu ilmin kurucusu olarak görmek istemezler. Yerli ve yabancı yazarların makalelerinden teşekkül eden Sünni Paradigmanın Oluşumunda afiî nin Rolü isimli M. Hayri KIRBA OĞLU imzalı seçki de, bu teze derli-toplu bir katkıda bulunmak amacıyla oluşturulmuştur. Seçki içerisinde Kırbaşoğlu nun kendisine ait iki makale de yer almaktadır. Bunların ilkinde İmam afiî nin er- Risale deki Hadisçiliğini kritize eden Kırbaşoğlu, er-risale nin ekil ve Muhteva Açısından Eleştirisi başlıklı ikinci makalesinde, -kendi tabiriyle- on iki asır boyunca ihmal edilen er-risale eleştirisi görevini yerine getirmeye çalışmıştır. 1 Kırbaşoğlu nun bu ikinci makalesini okurken geneli itibariyle İmam afiî yi/er-risale yi anlamamasından yahut yanlış anlamasından nâşi, kemiyet ve keyfiyet itibariyle ciddi boyutlara varan hatalara rastladık. Bunun üzerine hatalarını yazılı olarak tespit etmek için makaleyi daha titiz bir şekilde incelemeye ve dolayısıyla bir daha okumaya karar verdik. Ancak incelememiz, henüz Kırbaşoğlu nun makalesinin 1/3 üne varmıştı ki, kaleme almayı hedeflediğimiz yazının tahmin ettiğimizden çok daha büyük bir hacme ulaşacağını gördük. Bunun üzerine ulaştığımız noktaya kadar tespit ettiğimiz hataları -sonuna bir virgül koyarak- bir makale formatında Rıhle okuyucusuyla paylaşmak istedik. Muvaffakiyet Allah tan (c.c. ) R I H L E 102

2 I. İMAM ŞAFİÎ NİN er-risale DEKİ AMACI/PROJESİ Kırbaşoğlu nun makale boyunca yoğun bir Nasr Hamid Ebu Zeyd tesiri altında hareket ettiği çok açık bir şekilde hissedilmektedir. Öyle ki, Ebu Zeyd in dillendirdiği kimi iddiaları, birçok yerde sadece tekrar etmekle yetinmiş ve kendince bu iddialara destek olacak kimi er-risale pasajlarına yer vermekle iktifa etmiştir. Er-Risale nin ilmî/usulî endişelerle yazılmış bir eser değil ideolojik bir savunma olduğu iddiası bunlardan biridir. O böyle bir iddiayı kendi ifadesiyle rahatlıkla dile getirebilmiştir. Kendisine bu rahatlığı sağlayan neden, bizce Ebu Zeyd in iddiaları karşısındaki ikna olmuşluk tan başka bir şey değildir. Bu noktadan sonra Kırbaşoğlu nun hedeflediği tek şey, ilgili iddiaya destek olabilecek pasajları bulmak ve bunları iddia ile uyum arz edecek tarzda sunmaktır. imdi tek tek bu iddialardan bazı örnekleri inceleyelim: Kur ân da Her eyin Delilinin Bulunması KIRBA OĞLU (217): er-risâle nin ilk bölümünde, Şafiî nin projesinin özeti sayılabilecek şu ifadelere rastlanmaktadır: Allah ın dinine mensup olanların karşılaşacakları hiçbir mesele yoktur ki, Allah ın kitabında o konuda yol gösterici nitelikte bir delil bulunmasın (er-risale, s. 20) Ebu Zeyd in iddialarından biri de İmam afiî nin her şeyin çözümünü nasslarda arama çabasıdır. Kırbaşoğlu da, bu çok etkilendiği yazarın iddiasıyla uzaktan da olsa alakası olan er-risale pasajını alıntılamış ve arzu ettiği istikamette okuyucuya sunmuştur. Aslında İmam afiî burada, Kırbaşoğlu nun iddia ettiği gibi, insanların başlarına gelen meselelerin çözümlerinin Kur ân da birebir mevcut olduğu şeklinde bir iddiada bulunmamaktadır. O yalnızca, meselelerin çözümlerinin ne olduğu ve bunlara nasıl ulaşılacağı noktasında Kur ân-ı Kerim de yol gösterici nitelikte deliller bulunduğunu söylemiş ve bu delillerin doğrudan ya da dolaylı olabileceğini belirtmek üzere, ifadesini mutlak bırakmıştır. Nitekim Nazmü d-dürer müellifi el-bikâî de, İmam afiî nin açıklamalarını bu şekilde değerlendirmiştir. 2 Kırbaşoğlu nun yaptığı gibi onun bu sözünü karşılaşılacak her meselenin çözümünün literal anlamda Kur ân da mevcut olduğu şeklinde okuyucuya servis etmek, İmam afiî ye söylemediğini söyletmektir. İmam afiî nin ifadelerinde Kur ân daki çözümün literal olduğu hiçbir şekilde tasrih ya da ima edilmediği halde Kırbaşoğlu neye dayanarak bunu iddia edebilmiştir, gerçekten merak ediyoruz. Ayrıca İmam afiî, er-risale nin giriş kısmında, bu eseri telif amacıyla ilgili bazı ipuçları da vermektedir. Bu bölümde İmam afiî, ilim talebesinin ilmini arttırma konusunda olanca gayretini sarf etmesi gerektiğini ve gerek nass gerekse istinbat yollu yapılacak ilmî faaliyetlerde Allah a karşı ihlâs üzere bulunulması gerektiğini vurgular. 3 Daha sonra, Allah ın hükümleriyle ilgili bilgiyi gerek nass gerekse istidlal yollu elde eden kimsenin Allah tarafından, bildiğini dile getirmeye ve onunla amel etmeye muvaffak kılınırsa, dinde imamlık mertebesini hak edeceğini söyleyen İmam afiî, 4 bu bölümden sonra anlatmaya başladığı beyan, nesh, umum-husus, emir-nehiy, icma ve kıyas gibi meselelerle aslında er- Risale nin telif amacını göstermektedir: Hükümlerin nassla ve istidlalle nasıl sabit olacağının keyfiyetini/usulünü oraya koymak! II. 4 BEYAN MI, 5 BEYAN MI? Kırbaşoğlu, İmam afiî nin Beyan ile ilgili bölümde Allah ın Kitab ta yaptığı dört tür açıklamaya temas ettiğini söyler. (s. 218). Bundan bir sayfa sonra da, Şafiî, daha önce Allah ın beyanının dört çeşit olduğunu söylediği halde (er-risale, 21 22), daha sonra bunları geniş olarak açıklamaya başlayınca bu sayıyı beşe çıkarmıştır demektedir. İmam afiî nin yaptığı bu değişikliği Kırbaşoğlu nun kendisi şöyle açıklar: Bunun da sebebi ikinci ve üçüncü beyan başlıkları altında ayrı ayrı ele aldığı konuların aslında aynı olmasıdır. Zira ikinci ve üçüncü beyan başlıkları altında ele alınan hususlar, Kur ân ın getirdiği hükümlerin detaylarının Hz. Peygamber tarafından açıklanmasıyla ilgilidir. (s. 219) Aslında İmam afiî, Beyan dan ilk bahsettiği bölümde de tıpkı sonrasında olduğu gibi beş çeşit beyandan bahsetmiştir. Buradaki tek problem Kırbaşoğlu nun er-risale deki beyanın 1. kısmını fark etmeyip atlaması ve bunun neticesinde İmam afiî ye haksız yere yüklenmesidir. R I H L E 103

3 İmam afiî, Beyan ın Keyfiyeti başlıklı bölümde Beyan, asılları bir, fer leri çeşit çeşit olan manaları câmi bir isimdir ifadesiyle beyanı tavsif ettikten sonra, ilk beyan çeşidi olan, herhangi bir şer î sorumluluk bildirmeyen ve beyanın en alt limitini oluşturan kısmıyla beyanın taksimine başlamıştır: Bu, (asılları) bir, (fer leri) çeşit çeşit olan manalarda en alt limit olarak bulunan şey: - Kur ân ın kendi dilleriyle indiği insanlar arasından ona muhatap olanlara bir beyandır, - Bu insanlara göre ifadelerin -her ne kadar bir kısmı beyanın tekidi açısından diğerlerinden daha kuvvetli olsa da- (anlaşılma hususunda) birbirine yakın olması ve, - Arap lisanını bilmeyenler açısından muhtelif olmasıdır. Beyanın, Kırbaşoğlu nun atladığı ilk çeşidi budur. Bu kısmı diğerlerinden ayıran en temel özellik, bu tür beyanda herhangi bir şer î yükümlülük bulunmaması ve Arapçayı bilen büyük küçük herkese en alt limitte bir anlam ifade etmesi dir. Beyanın diğer türlerine göre arz ettiği bu farklılıktan dolayı İmam afiî, şer î bir yükümlülük bildiren / diğer dört beyanı, bu beyan türünden ayrı olarak ele almıştır. İşte bu ilk beyan türüyle diğer dört beyan türü arasındaki farkı kaçıran Kırbaşoğlu nun yanıldığı nokta da burası olmuştur. İmam afiî nin yaptığı taksimdeki bu inceliği kavrayamadığı için kendisi bunu, er-risale de bulunan şekli bir zaaf olarak nitelemiştir. (s. 219) Bu şekli zaaftan dolayı beyan bölümünde İmam afiî nin tutarsız olduğu ve tekrara düştüğü nü söyleyen (s. 219) Kırbaşoğlu nun vardığı bu netice, aslında kendisinin anlayış zaafından kaynaklanmaktadır. İlerleyen bölümlerde, İmam afiî nin verdiği misallerden ilk beyan türünden tam olarak ne kastettiği daha net anlaşılmaktadır. O, Birinci Beyan başlıklı bölümde üç örnek vermektedir. İlk örnek 2/Bakara: 196 da geçen: Kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmesi gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç gün, memleketine döndüğü zaman da yedi gün olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür ayetidir. İmam afiî bu ayetle ilgili şunları söylemiştir: Bu ayetin muhatabı olan kişilere göre hacda 3, dönüşte de 7 gün tutulan orucun toplamda 10 gün edeceği çok net idi (:beyyin). Buna rağmen Cenab-ı Hakk ın hepsi tam on gündür buyurması iki şeye ihtimallidir: 1- Bu söz ya ziyade beyan (:tekit) içindir, 2- ya da muhataplara 3 ile 7 toplandığında 10 yapar bilgisini öğretme amaçlıdır. 5 Kırbaşoğlu, İmam afiî nin aktardığımız bu son cümlesine de takılmış ve şunları söylemiştir: Kur ân ın parmak hesabıyla dahi bilinebilecek basit bir toplama işlemini insanlara öğretmek istediğini söylemenin ve bunu bir beyan addetmenin makul bir izahını yapmaktan aciz kaldığımızı belirtmek isteriz (s. 219) Aslına bakarsanız Kırbaşoğlu bu noktada çok doğru söylemektedir. O gerçekten bu konunun makul bir izahını yapmaktan kelimenin tam anlamıyla aciz kalmıştır. Zira meseleyi anlamadan makul bir izah yapmak gerçekten de mümkün değildir. Meseleyi anlamamasındaki en büyük etken ise ilk geçtiği yerde İmam afiî nin bahsettiği birinci beyan kısmını görememiş olmasıdır. Nitekim bunun izahını az önce yapmıştık. Burada İmam afiî nin kendi ifadelerine dayanarak 3+7=10 şeklinde formüle ettiğimiz yukarıdaki örneği izah etmeye çalışacağız. İmam afiî nin açıklamalarına göre 3+7=10 ifadesi öyle bir beyandır ki, Kur ân ın kendi dilleriyle indiği Araplar arasında bunu bilmeyecek kimse yoktur. Ancak bu beyan Arapça ifade edildiği için, bu dili bilmeyenler katında bir bilgi/mana hâsıl olmayacaktır. Bunu diğer 4 beyan türünden ayıran en büyük özellik 3+7=10 ifadesinin şer î bir yükümlülük ifade etmemesidir. Zira Cenab-ı Hakk bunu (aklî ihtimaller olarak) ya önceki söze (:Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar kavlinden anlaşılan toplamda 10 gün oruç tutulması gerektiği hükmüne) bir tekit olarak R I H L E 104

4 getirmiştir, yahut burada 3 ile 7 rakamlarının toplamının 10 yapacağı şeklinde basit bir matematiksel bilgi öğretimi söz konudur. İmam afiî nin verdiği ikinci örnek olan Ârâf: 142. ayetinde de aynı izah geçerlidir. Ayrıca İmam afiî hepsi tam on gündür ifadesinin iki şeye ihtimalli olduğundan bahsederken burada sadece aklî ihtimalleri gündeme getirmektedir. Yoksa bu bölümün sonunda kendisinin de ifade ve tercih ettiği gibi 3+7=10 dan ifade edilmek istenilen şeyler arasında en doğrusu, birinci ihtimal olan ziyade beyan 6 veya başka bir ifade ile tekit tir. İmam afiî nin ayetten tam olarak hangi ihtimalin kastedildiğini açıkladığı sayfadan (hatta paragraftan) yanlış da olsa bir nakil yapan Kırbaşoğlu, İmam afiî nin bu ifadelerini niçin gizleme ihtiyacı hissetmiştir acaba? İlgili sayfadan Kırbaşoğlu nun yaptığı yanlış nakle gelince Kırbaşoğlu, makul izah yapmaktan aciz kaldığından bahsettiği cümlenin hemen peşinden şunları söyler: Şafiî nin, bu yorumu yaparken, Kur ân ın muhataplarının bu basit toplama işlemini 7 bilemeyecek insanlar olduğunu söylemesi (s. 28) karşısında şaşkınlığımız daha da artmaktadır. Gerçekten de İmam afiî nin söylemediği bir şeyi ona söyletme hususunda gösterdiği bu garip tutum karşısında bizler de şaşırdık kaldık. İmam afiî ye isnad ettiği sözlerin tamamen onun sözünü yanlış anlamasından kaynaklandığını, er- Risale nin orijinal metni ile doğru tercümesini verdiğimizde, okuyucular da net olarak görecektir: 7 ile 3 ün ve 30 ile 10 un toplamıyla ilgili ilave beyan getirme hususunda (söylenebilecek) en doğru şey, bunların ziyade beyan için olmasıdır; zira onlar (:Araplar) tıpkı Ramazan ayını bildikleri gibi, her daim bu iki sayıyı ve onların toplamını bilmekteydiler. 8 Arap dilinde, lem yezâlû fiili her zaman devam eden anlamında nakıs fiildir. Lem yezâlû ya rifûne sözü yukarıdaki tercümede de verdiğimiz üzere her daim bilmekteydiler anlamına gelir. Kırbaşoğlu burada, olumsuzluk edatını (lem) görür görmez cümleye menfi/olumsuz anlam vererek İmam afiî nin ifadesini yanlış anlamış ve anlatmıştır. Doğru olan, bizim verdiğimiz anlamdır. Bu yanlışa değindikten sonra, gelelim İmam afiî nin bu beyan türüne verdiği son örneğe; yani 2/Bakara: 185. ayetine Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur ân ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah ı tazim etmeniz, O na şükretmeniz içindir. Bu örnekle ilgili olarak İmam afiî şunları söyler: Allah kendilerine orucu farz kılmış sonra da [o orucun tutulacağı zamanın] bir ay olduğunu beyan etmiştir. Araplar katında bir ay, kimi zaman 29 gün de olabilen iki hilal arasındaki süredir. İmam afiî nin söylediklerinden de anlaşıldığı gibi burada birinci beyan kısmına örnek teşkil eden bölüm şehr/bir ay kelimesidir. Bu ifadeyle Cenab-ı Hakk Kur ân ın muhataplarına kendilerince anlaşılabilir bir sözle hitap etmiştir. O şehr dediğinde bununla ne demek istediğini Araplar arasında anlamayan yoktur. Ayrıca yukarıda 1 ve 2. örnekler hakkında yaptığımız açıklama burada da geçerlidir: ehr sözünde şer î bir sorumluluk yoktur; zira bu söz tasavvurî bir bilgi olduğu için zaten herhangi bir tasdik/yargı/hüküm bile bildirmemektedir. Ayrıca usul-i fıkıh ilmiyle az çok hemhal olan kişiler, İmam afiî nin beyan bahsinde anlattıklarıyla, kendisinden sonra yazılan usul kitaplarında mevzubahis edilen esmâ-i lugaviyye - esmâ-i şer iyye bahislerinin sıkı bir alakası olduğunu fark edeceklerdir. Hülasa, İmam afiî nin beyan bölümünde Kırbaşoğlu nun dediği gibi (s. 219) bir tutarsızlık bulunmamaktadır. Böyle bir iddia, sadece İmam afiî nin yaptığı taksim ve izahları anlamamaktan neşet etmiştir. Bu bahisle ilgili son olarak değinmek istediğimiz bir husus daha var: R I H L E 105

5 Hanefi mezhebinin kurucu usulcülerinden el- Cessas, günümüze kadar ulaşan ve usul konularının hemen hemen tamamını içeren en kadim usul kitabı olan el-fusul ünde, Sıfatü l-beyan başlığı altında bir bölüm açmış ve İmam afiî nin er- Risale de zikrettiği Beyan bahsi ni bir Hanefi olarak kendi usul ve fıkıh anlayışına göre etraflıca kritik etmiştir. 9 El-Cessas gibi usulcü ve cedelci kimliğiyle ön plana çıkmış birinin muhalif mezhebin kurucusu tarafından kendisinden önce usul alanında telif edilmiş bir kitapta ortaya konan mesaili takip ve tenkit etmesi aslında normaldir. Ancak burada ilginç olan bir durum var: İmam afiî nin er- Risalesine baştan sona kapsamlı bir inceleme (s. 217) yazan Kırbaşoğlu nun, el-cessas ın bu mesaisinden bihaber olması ve makalesinde buna hiç temas etmemiş olması... Bu durumun, Kırbaşoğlu nun makalesinin ilmîlik vasfını zedeleyen önemli bir unsur olduğu kanaatindeyiz. III. İMAM ŞAFİÎ KUR ÂN AYETİNDE HATA YAPMIŞ MIDIR? Kırbaşoğlu, İmam afiî nin Sünnet in dindeki yeri ile ilgili bölümde Hz. Peygambere itaatin dinen vacip olduğunu göstermek için sunduğu ilk ayette hata yaptığını iddia eder. (s. 222) Daha sonra İmam afiî nin zikrettiği bu ayetin, Allah a ve Peygamberine (rasûlihî) iman edin, (Allah) üçtür demeyin, buna son verin, bu sizin için daha hayırlıdır. Zira Allah tek bir ilahtır, çocuğu olmaktan münezzehtir mealindeki 4/Nisa: 171. ayet olduğunu söyler. Kırbaşoğlu, İmam afiî nin bu ayette yaptığını varsaydığı hataları iki noktada toplamıştır: 1. Ayetin aslı rusulihi (:peygamberlerine) şeklinde çoğul iken, İmam afiî burayı (yukarıdaki mealde verildiği gibi) rasûlihî (:peygamberine) şeklinde tekil olarak kaydetmiştir. 2. Ayetin Peygambere itaatle bir ilgisi yoktur; zira ayet tamamen Hz. İsa ve Hıristiyanlarla ilgilidir. Daha sonra Kırbaşoğlu, zikredilmesini yerinde bulduğunu ifade ederek er-risale naşiri-muhakkiki A. M. akir den konuyla ilgili uzunca bir alıntı yapar. Bu uzun alıntıda A. M. akir, yukarıdaki iki iddianın dışında İmam afiî nin ayette yaptığı bu hatanın (!) nasıl olup da fark edilmediği, düzeltilmediği konusuna açıklık getirmektedir: ( ) Kanaatimize göre bütün bunların kaynağı, Allah bilir ya, önce güven duygusu, sonra da taklittir. İmamlar imamı ve ümmetin hücceti olan Şafiî nin bir ayetin okunuşunda hata yapabileceği, buna bağlı olarak da yanlış bir ayeti delil olarak seçebileceği hiçbirinin aklına gelmemiştir. ( ) kimse bu ayeti kontrol etme külfetine katlanmamış, Şafiî nin delil olarak zikrettiği ayetin baş kısmını da ona güvenip, bu taklit ile yetindiği için- dikkat etmediğinden ayetin Hz. Peygamber hakkında mı, yoksa başka bir peygamber hakkında mı olduğunu düşünmemiştir. 10 Yaklaşık bir sayfa tutarındaki bu uzun açıklamayı olduğu gibi alıntılayan Kırbaşoğlu nun hiçbir noktada A. M. akir e itiraz etmediği düşünülürse, kendisinin de bu tespitlere aynen katıldığını söyleyebiliriz. Peki, gerçekten İmam afiî bu ayette hata yapmış mıdır? Bize göre bu sorunun cevabı olumsuzdur; zira İmam afiî nin burada zikrettiği ayet 4/Nisa: 171 değil, 7/Ârâf: 158 de geçen ayettir. Nitekim, el- Beyhaki nin Delâilu n-nübüvve ve Ahkâmu l- Kur ân isimli eserlerinde er-rabi eş- afiî kanalıyla er-risale nin bu bölümünden yapılan alıntı şöyledir: el-beyhaki Muhammed b. Abdullah el-hafız Muhammed b. Yakub er-rabi b. Süleyman Muhammed b. İdris eş- afiî: ( ) Cenab-ı Hakk kendisine iman ile Rasülüne imanı birlikte zikretmek suretiyle Hz. Peygamber in faziletini ortaya koyarak şöyle buyurmuştur: Öyleyse Allah a ve Rasülüne iman edin. (7/Ârâf: 158) O yine şöyle buyurmuştur: Müminler ancak, Allah a ve Rasülüne iman edenlerdir. (24/Nur: 63) Bu ayetlerde Cenab-ı Hakk, tam olarak imanın başlangıç noktasını, önce Allah a, sonra da onun Rasülüne (s.a.v.) iman olarak belirlemiştir. Bunun dışındaki iman esasları ise bu ikisine tabidir. 11 Görüldüğü gibi Beyhaki nin bu iki eserinde er-rabi eş- afiî kanalıyla yer alan er-risale metninde ilgili ayet sadece Öyleyse Allah a ve Rasulüne iman edin (7/Ârâf: 158) şeklinde geçmekte ve devamında, -er-rabi ye nispet edilen nüsha ile A. M. akir baskısında (ve dolayısıyla sonrasındaki tüm baskılarda) yer alan- (Allah) üçtür demeyin, buna son verin kısmı bulunmamaktadır. R I H L E 106

6 El-Beyhaki nin, er-risale ravisi er-rabi b. Süleyman kanalıyla yaptığı bu alıntılar çok net olarak ortaya koymaktadır ki, İmam afiî er-risale de 7/Ârâf: 158 ayetinin, öyleyse Allah a ve Rasülüne iman edin kısmını yazmış/imla ettirmiş ve er- Risale nin ravisi er-rabi de, İmam afiî den ayetin sadece bu kısmını imla etmiştir. Zaten, İmam afiî nin Cenab-ı Hakk ın kendisine iman ile Rasülüne imanı bir arada zikretmesi şeklinde özetlenebilecek istidlali de ayetin sadece bu kısmıyla ilgilidir. Bütün bunlar bize gösteriyor ki, er-risale nin er- Rabi ye nispet edilen nüshasında, doğrusu sadece Allah a ve Peygamberine (rasûlihî) iman edin şeklinde olan ayet, İmam afiî ve er- Rabi dışında üçüncü bir şahıs tarafından hatalı olarak (Allah) üçtür demeyin, buna son verin şeklinde devam ettirilmiştir. Dolayısıyla er-rabi ye nispet edilen nüsha ile A. M. akir baskısında yer alan bu ayet hatası, ne İmam afiî ye ne de er-risale ravisi er-rabi ye aittir. Tahkikte esas alınan nüshanın eski tarihli olması ve diğer er-risale nüshalarının da büyük oranda bu nüshaya veya ondan istinsah edilen nüshalara istinad etmesi sebebiyle er- Risale deki bu müstensih yanlışı, asırlarca nüsha bazında süregelmiştir. Bu ve buna benzer bazı yanlışlardan hareketle ortaya atılan, A. M. akir in tahkikinde esas aldığı nüshanın gerçekte er-rabi ye ait olmadığı, onun nüshasından (er-rabi ye ait ketebe kayıtları da dâhil olmak üzere) elde edilmiş eski tarihli kötü bir istinsah olduğu iddiası bizce de doğru gözükmektedir. 12 Aslında bütün bunlar, İmam afiî okumalarında el- Beyhaki nin kitaplarının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. İmam afiî nin gerek usul, gerekse furu alanında telif ettiği eserlerden bol miktarda alıntılarla dolu olan (hatta Ahkâmu l-kur ân ve Marifetü s-süneni ve l-âsâr gibi, tamamen onun Yola çıkarken er-risale yi anlamaktan önce eleştirmeyi hedef olarak belirlemiş bir yazarın baştan sona kapsamlı bir inceleme olarak tavsif ettiği makalesinde, sadece, er- Rabi nüshasını esas alan A. M. Şakir neşrine itimat etme kolaycılığına kaçması; er- Risale nin yazmalarına yahut el-beyhaki tarafından yapılan alıntılarına müracaat etme zahmetini göstermemesi, müstensihe ait bir hatayı, İmam Şafiî ye nispet etmesi şeklinde vahim bir hatayla neticelenmiştir. ifadelerinden yahut rivayetlerinden oluşan) el- Beyhaki nin eserlerini, bu okumalarda ikinci bir nüsha gibi kullanmak, okuyucunun metni doğru anlamasında büyük katkı sağlamaktadır. Tabii bu anlattıklarımızın tamamı eserin Arapça neşri ile ilgili Meselenin Kırbaşoğlu ile ilgili yönüne gelince: Yola çıkarken er-risale yi anlamaktan önce eleştirmeyi hedef olarak belirlemiş bir yazarın baştan sona kapsamlı bir inceleme olarak tavsif ettiği makalesinde, sadece, er-rabi nüshasını esas alan A. M. akir neşrine itimat etme kolaycılığına kaçması; er-risale nin yazmalarına yahut el- Beyhaki tarafından yapılan alıntılarına müracaat etme zahmetini göstermemesi, müstensihe ait bir hatayı, İmam afiî ye nispet etmesi şeklinde vahim bir hatayla neticelenmiştir. Makalesinde İmam afiî yi her fırsatta hedef tahtasının ortasına yerleştiren yazarın, A. M. akir i bu konuda körü körüne taklit etmesi ve onun tahkikinde yer alan eleştirilere, oportünist bir yaklaşımla gözü kapalı onay vermesi, her fırsatta eleştirel aklın öneminden dem vuran biri için oldukça düşündürücüdür. IV. SÜNNET İN MAHİYETİ Kırbaşoğlu eleştirisinin temel noktasını oluşturan hususların başında İmam afiî nin Sünnet anlayışı gelir. O, İmam afiî nin, sünnetlerin vahiy olduğu (vahy-i gayr-i metluvv) görüşüne sahip olduğunu ve onun bu görüşünün sonraki asırlarda hayli etkili olduğundan bahseder. Bu anlayışın Sünnet ile ilgili bazı problemlerin çözümünü zorlaştırdığını söyleyen Kırbaşoğlu, alternatif olarak Sünnet Kur ân dan ilhamını alır, onun bir açılımıdır şeklinde formüle ettiği eş- âtibî nin görüşünü sunar. (s ) Her ne kadar Kırbaşoğlu, İmam afiî nin sünnetler vahiydir görüşüne sahip olduğunu söylüyorsa da, İmam afiî nin konuyla ilgili ifadeleri R I H L E 107

7 o kadar da kes(k)in değildir. İmam afiî, Hz. Peygamber in Kur ân nassını takrir/tekit mahiyetinde söylediği sözler ile Kur ân ın mücmel ifadelerine yaptığı tefsirlerin vahiy kaynaklı olduklarında âlimler arasında bir ihtilaf olmadığını nakleder. 13 Bu ikisinin dışında Kur ân nassının bulunmadığı yerlerde Hz. Peygamber in sünnetinin mahiyeti ile ilgili ilim ehlinden dört görüş aktarır. Bu dört görüşten, Sünnet, Allah tarafından Hz. Peygamber in gönlüne ilka edilen hikmettir şeklinde hulasa edebileceğimiz sonuncu görüş üzerinde diğerlerine nispetle daha fazla duran İmam afiî nin bu tavrının, tercihinin bu yönde olduğunu gösterdiğini söylemek mümkündür. Ancak İmam afiî, -aralarında Kırbaşoğlu nun eş- âtibî den aktardığı görüşle paralellik arz eden bir görüşün de bulunduğu- bu dört görüşle ilgili son olarak şunları söyler: Bunların hangisi alınırsa alınsın, neticede Allah (c.c.) böyle bir durumda Rasülüne itaati farz kılmıştır. 14 Onun bu ifadesi, Hz. Peygamber in ilgili sünnetleri hakkındaki bu dört görüş sahibinin her ne kadar sünnetlerin mahiyetleri hakkında ihtilaf etmişseler de vardıkları sonuç açısından aralarında hiçbir farklılık olmadığını gösterir. İmam afiî açısından bu dört görüşten herhangi birini tercih etmekte bir beis bulunmamaktadır; önemli olan, Hz. Peygamber in bu gibi yerlerde varit olan sünnetlerine ittibadır. Bunların mahiyetlerinin ne olduğu meselesi İmam afiî için ikinci planda yer almaktadır. Kırbaşoğlu nun, alternatif olarak aktardığı görüşün sahibi olan eş- âtibî de netice itibariyle İmam afiî den farklı düşünmemektedir. Sünnet in en nihayetinde mana/maksat itibariyle Kitab ta mündemiç olduğuna kail olması, 15 eş- âtibî için, onun vahiy olarak görülmesine bir mani teşkil etmez: Hadis, ya Allah tan gelen mahza vahiydir ya da Kitab veya Sünnet ten oluşan sahih vahye itibarla Hz. Peygamber tarafından ortaya konmuş ictihattır. Her iki durumda da hadisin Kitab la tenakuz halinde olması mümkün değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) hevasından konuşmaz; onun söyledikleri kendisine gelmiş bir vahiydir. 16 Hal böyleyken Hz. Peygamber in sünnetleri konusunda bir afiî- âtibî karşıtlığı ortaya koymak; var olmayan sunî bir ihtilaf var etmek ve yeni bir âtibî kurgulamak anlamına gelecektir. V. NESH MESELESİ 1 Kırbaşoğlu, İmam afiî nin nesh meselesini ele alış gayesinin, bir usul konusunu işlemek değil, tamamen Sünnet i temellendirmek olduğunu iddia eder ve bu konuda İmam afiî nin er-risale deki şu sözlerini gerekçe gösterir (s. 225): Sünnetin Kitap karşısındaki ve Kitap ta nass bulunmayan konulardaki konumuna dair, genel olarak söylediklerimizin doğruluğuna delalet eden bazı hususlara temas edeceğim. Allah ın Kitabı karşısında Sünnet in konumuna dair ele alacağımız ilk husus, Sünnet in Allah ın Kitabı ndaki nâsih ve mensuhu göstermede delil teşkil etmesidir 17 Kırbaşoğlu na göre bu ifadeler, İmam afiî nin nasih-mensuh konusunu Sünnet in önemini ve değerini göstermesi nedeniyle ele aldığını açıkça ortaya koymaktadır. (s. 225) Kırbaşoğlu nu böyle bir yargıya götüren şey, er- Risale de geçen ifadesini Kitabın karşısında sünnetin konumu şeklinde anlamasıdır. Ancak İmam afiî nin bu cümlesi Kırbaşoğlu nun anladığı veya anlamak istediği şeyi ifade etmez. O burada, Kitab ta/kur ân da yer alan bir hükmü (tekit, tebyin vb. tarzda) getiren sünnet i kasteder. Nitekim ifadesinin ikinci bölümünde Kur ân nassında yer almayan bir hüküm getiren sünnet ten bahsetmektedir. Zaten İmam afiî aynı iki tür sünnetten, kitabının bir başka bölümünde ve ifadeleriyle bahsetmiştir. 18 Buna göre metnin doğru tercümesi şöyledir: Allah ın kitabı(nda konuyla ilgili bir ayet) var iken R I H L E 108

8 bununla beraber varit olan sünnet ile 19 Kitab ın nassının bulunmadığı sünnetlerden teşekkül eden anlattığımız mevzular arasından (daha önce) kısaca temas ettiğimiz meseleleri 20 (detaylı olarak) gösteren bazı hususları burada zikredeceğim. Devamında İmam afiî, geride yaptığının aksine, Sünnet in mevcut Kitab nassını nasıl beyan ettiğine dair detaylı anlatıma geçer ve önce bunun bir planını verir: Kitab/Kur ân nassı var iken bununla birlikte varit olan Sünnet konusuyla ilgili ilk ele alacağımız husus, Allah ın kitabındaki nasih ve mensuhu göstermede Sünnet ile yapılan istidlaldir. Daha sonra şu konuları ele alacağız: (Kur ân da) yer alan nass ile birlikte Rasulullah ın da beyanının bulunduğu farzlar (Kur ân da) mücmel olarak yer alan ve Rasulullah ın Allah adına keyfiyetlerini ve vakitlerini beyan ettiği farzlar Allah Teâlâ nın umum zikredip umum kastettiği emirler ile umum zikredip husus kastettikleri, Son olarak da, Kitab ın nassının bulunmadığı yerde varit olan Sünnet i inceleyeceğiz. 21 Kırbaşoğlu, onun bu ifadelerinden kastettiği yerine anlamak istediği manayı kondurmuş, sonrasında da bu yanlış üzerine İmam afiî nin nasih-mensuh konusunu ilmî/usulî bir gaye ile değil, Sünnet i temellendirmek gibi ideolojik bir tutumla ele aldığı iddiasını inşa etmiştir. Temel çürük olunca, üzerine inşa edilen binanın yer ile yeksan olması da kaçınılmaz olmuştur! 2 Bundan sonra Kırbaşoğlu İmam afiî nin Kur ân ı ancak Kur ân ın nesh edebileceği, Sünnet in Kur ân ı nesh edemeyeceği görüşünü eleştirir. Ona göre her ikisini de vahiy kabul ettiği halde, afiî nin Sünnet in Kur ân ı nesh edemeyeceğine kail olması bir çelişkidir. (s. 225) Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, İmam afiî, Sünnet Kur ân-ı nesh edemez, derken bunu bizzat Kur ân dan hareketle söylemektedir. İmam afiî ye göre Kur ân ı ancak Kur ân ın nesh ettiğini Allah Teâlâ kitabında haber vermiştir. 22 O böyle bir yargıya -bazı afiî usulcülerin de belirttiği gibi- nasslardan dolayı varmıştır. 23 Yani Kur ân ın bunu böyle haber verdiği kanaatinden hareketle İmam afiî bu sonuca varmıştır. 24 Hem Kur ân ı hem de Sünnet i vahiy mahsulü görmekle birlikte İmam afiî bu iki vahiy arasında bir tabi-metbu ilişkisi olduğunu ve burada metbu konumunda olan Kur ân ın, 25 kendisi dışında hiçbir şeyle nesh edilemeyeceğini bizatihi ortaya koyduğunu düşünür. 26 Bununla birlikte tabilerinin tamamı kendisiyle aynı fikirde değildir; afiî mezhebine mensup kimi âlimler kendisinin bu görüşünü benimserken, kimileri de İmam afiî nin karşısında yer almıştır. 27 İmam afiî yi bu görüşe götüren temel sâiki düşünmeden, madem ikisi de vahiy, neden ikincisi birincisini nesh etmiyor? Bu tatmin edici cevabı olmayan bir çelişkidir yollu indirgemeci tavır büyük bir haksızlıktır. Eleştiride esas olan muhatabın iddiasını mutlaka ve mutlaka gerekçesiyle birlikte vermektir. Ancak bundan sonra onun iddiasına yahut gerekçesine eleştiri yöneltilmelidir. 3 Kırbaşoğlu nun nesh konusunda İmam afiî ile ilgili yaptığı eleştirilerden biri de onun, Kur ân Sünnet i nesh edemez derken hadislerin Kur ân a arz metodunu etkisiz hale getirmeyi hedeflediği iddiasıdır. (s. 227) Aslında İmam afiî, her ikisi de vahiy olarak kabul edilen iki nasstan mertebe/itibar olarak daha üstte bulunan ve metbu konumunda olan Kur ân ın mutlak olarak Sünnet i nesh edemeyeceğini söylememiştir. O, eğer Kur ân, Sünnet le sabit olan bir hükmü nesh etmişse, mutlaka (Kur ân ı beyan etme görevi olan) Sünnet in, Kur ân ile muaraza halinde olan Sünnet arasında nasih-mensuh ilişkisinin bulunduğunu beyan edeceğini söyler: Soru: Sünnet Kur ân ile nesh edilebilir mi? Cevap: ayet Sünnet Kur ân ile nesh edilmiş ise orada mutlaka ilk Sünnet in mensuh olduğunu beyan eden Hz. Peygambere (s.a.v.) ait, ilkinden sonra gelmiş bir sünnet varit olur 28 Bu ifadeden iki şey anlaşılmaktadır: 1. Kur ân, Sünnet i nesh edebilir. R I H L E 109

9 2. Kur ân ın, Sünnet i nesh ettiği durumlarda mutlaka (ilk sünnet ile nâsih olan Kur ân nassı arasında nesh türü bir ilişki olduğunu beyan eden) ikinci bir sünnet bulunur. Dolayısıyla, afiî ye göre Kur ân, Sünnet i nesh edemez iddiası mutlak olarak doğru değildir. Nitekim ez-zerkeşi de, İmam afiî nin mutlak olarak bu anlayışta olduğunu iddia edenlerin hata ettiklerini söyler. Ona göre İmam afiî, Kur ân ın Sünnet i nesh edebileceğini söylemiş ancak bunun için ikinci bir sünnetin varlığını şart koşmuştur. 29 Peki, İmam afiî ikinci sünnetin varlığını hakikaten Kırbaşoğlu nun dediği gibi hadislerin Kur ân a arz metodu nu etkisiz hale getirmek için mi şart koşmuştur? O, bu metodu kabul edenlere bir önlem olarak mı böyle bir refleks göstermiştir? İmam afiî nin, Kur ân ın Sünnet i mutlak olarak nesh edebileceği görüşünün kabul edilmesi durumunda reddedilmesine yol açılacağından endişe ettiği sünnetlere verdiği örnekler, onun bu konudaki gayesini tayin açısından önemlidir: 1. Rasulullah ın haram kıldığı alışveriş çeşitleri (:Bey atâni fî bey a, Bey u d-deyni bi d-deyn, Bey u hazırin li-bâdin, Bey u mâ leyse indek... ), 2. Recm hükmü, 3. Mestler üzerine mesh, 4. Hırsızlık hükmüne Sünnet ile gelen şartlar (:hırz, nisab...). O, verdiği bu örneklerle, kendisiyle bu hükümlerde hemfikir olan ve aynı zamanda Kur ân ın Sünnet i mutlak olarak nesh edebileceği görüşünde olan -içerisinde Hanefilerin de bulunduğu- karşı gruba aslında şu mealde bir itiraz yöneltmektedir: Kendisi de zaten bir beyan türü olan nesh konusunda beyan edici özelliği Kur ân tarafından temellendirilmiş olan Sünnet in hakemliğine başvurmanın neresi ideolojiktir de, ilmî değildir? Nesh ile tahsis/takyid ihtimallerini ve bunların taraflarını net olarak ayrıştırabilecek böyle bir esas koymanın, bırakın ideolojik bir tutum olmak gibi bir itham nedeni olmayı, İmam Şafiî lehine metodolojik bir muvaffakiyet olduğu ileri sürülse yeridir. bu hükümleri nesh etmiştir diyerek birilerinin ilmîlik dışı bir davranışla reddedebilme ihtimaline karşılık İmam afiî, Kur ân-sünnet arasındaki nesh ilişkisini netleştirmek amacıyla; yahut daha açık bir ifadeyle Kur ân nassıyla Sünnet in bir anlamda ters düştüğü yerlerde, Sünnet, Kur ân ın umum/mutlak ifadesini tahsis/takyid mi etmiştir? yoksa Kur ân ın umum/mutlak ifadesi Sünnet i nesh mi etmiştir? ihtimallerini açıklığa kavuşturmak amacıyla, Sünnet in hakemliğine başvurmuştur. Bu hakemliğin neticesinde ikinci bir sünnetin Kur ân ın ilk sünneti nesh ettiği ihtimalini açıklığa kavuşturduğu/beyan ettiği yerlerde ( Sünnet in Kur ân ı tahsis/takyid ettiği değil de) Kur ân ın Sünnet i nesh ettiği ihtimali taayyün edecektir. Böylelikle sünneti dengi olan başka bir sünnet nesh edebildiği halde onun fevkinde olan Kur ân ın nesh etmesi niçin mümkün olmasın? Ortada Hz. Peygamber in sünnetini nesh eden bir ayet var ise artık bu konuda ayrıca bir sünnet aramak niçin icap etsin (s. 227) şeklindeki bir sorunun cevabı da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Nesh ile tahsis/takyidin net olarak ayrıştırılabilmesi için! Kendisi de zaten bir beyan türü olan nesh konusunda beyan edici özelliği Kur ân tarafından temellendirilmiş olan Sünnet in hakemliğine başvurmanın neresi ideolojiktir de, ilmî değildir? Nesh ile tahsis/takyid ihtimallerini ve bunların taraflarını net olarak ayrıştırabilecek böyle bir esas koymanın, bırakın ideolojik bir tutum olmak gibi bir itham nedeni olmayı, İmam afiî lehine metodolojik bir muvaffakiyet olduğu ileri sürülse yeridir. Kur ân ın, Sünnet i mutlak olarak nesh edebileceğini söylerseniz sizinle aranızda ittifak konusu olan Sünnet le sabit olmuş birçok mesele, nesh ile tahsis/takyidin ve bunların taraflarının 30 karıştırılması sonucu haksız bir itiraza mahal olabilir. Yukarıda örnek olarak verilen hükümleri ve benzerlerini, belki de Kur ân da geçen ayetler Sünnet le sabit 4 Kırbaşoğlu, nesh meselesi bağlamında İmam afiî nin kendi teorisiyle çeliştiğini iddia ederek şunları söyler (s ): Şafiî nin nesh konusunda verdiği bir örnek de korku namazı (salatü l-havf) ile ilgilidir. Bu konuyla ilgili R I H L E 110

10 ayetin nüzulünden önce Hz. Peygamber in Hendek savaşı esnasında kılamadığı öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını toptan kıldırmasına dair rivayeti zikreden Şafiî, bunun korku namazıyla ilgili ayetten önce olduğunu söylerken (s. 243) aslında bir çelişkiye düştüğünü fark etmemiştir. Zira ortada Şafiî nin kabul etmediği, Kur ân ın Sünnet i nesh etmesi durumu söz konusudur. Çünkü Hz. Peygamber in ilgili ayet inmeden önceki uygulaması, korku namazı ile sona erdirilmiştir. Bu ise Kur ân ın Sünnet i nesh etmesi demektir. Ancak Şafiî nin verdiği örneğin kendi aleyhine bir delil teşkil ettiğinin farkında olduğuna dair hiçbir ipucu mevcut değildir. İmam afiî er-risale de bu meseleyi kendi nesh anlayışı bağlamında ele alıp işlemişken afiî nin verdiği örneğin kendi aleyhine bir delil teşkil ettiğinin farkında olduğuna dair hiçbir ipucu mevcut değildir demek, ilmîliğin neresinde durur, anlamak mümkün değil! İmam afiî er-risale nin sayfaları arasında bu meseleyi müstakil olarak ele almıştır. O burada Kur ân tarafından belli vakitlerde farz kılındığı ifade edilen namazların vakitlerinin ne olduğu hususunun Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından beyan edildiğini ve Hz. Peygamber in namazlarını (normal şartlarda) bu vakitler içerisinde kıldığını söyler. Ancak Hendek savaşında namazları vaktinde kılmak mümkün olmayınca Hz. Peygamber in namazlarını kılmayıp ertelediğini, daha sonra öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını toptan kıldığını belirtir. Konuyla ilgili Hz. Peygamber in fiilini içeren rivayeti aktardıktan sonra rivayetin de belirttiği gibi Hz. Peygamber in namazları toptan kılma sünnetinin korku namazı ile ilgili Nisa: 102 ayetinin nüzulünden önce olduğunu söyler. Bu ayet indikten sonra Hz. Peygamber in Zât-i Rikâ gazvesinde Hendek savaşında yaptığının aksine ilgili ayetin mucibince korku namazı kıldığını nakleder ve kendi nesh anlayışının bu örnek ile ilgili yönü hakkında şunları söyler: Bütün bu anlattıklarımızda bu kitapta geride ifade ettiğimiz husus ortaya çıkmaktadır: Hz. Peygamber (s.a.v.) bir sünnet ortaya koyduğunda Allah Teâlâ o sünnetin nesh edildiğini bildirirse, Hz. Peygamber de [Allah Teâlâ nın nâsih olan hükmüne uygun] bir sünnet ortaya koyar Böylece insanlar Hz. Peygamber in bir sünnetinden, en son varit olan öteki sünnetine dönmüş olurlar. Burada da durum böyledir: Allah Teâlâ korku esnasında namazları tehir etmeyi, [ korku namazı hükmüyle Kur ân da] nesh edince, Hz. Peygamber de [korku esnasında] namazları tehir şeklindeki sünnetini [önce] Allah ın kitabındaki [korku namazı] farzıyla, sonra da [ilk olarak Zat-i Rika gazvesinde uyguladığı] sünnetiyle nesh etmiştir. 31 Onun bu ifadelerinden -bırakın farkında olmamayı- kendi nesh anlayışını 32 bizzat bu hâdise üzerinden pratize ettiği açıkça görülmektedir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, o mutlak olarak Kur ân Sünnet i nesh edemez demediği için, bir çelişkiden de bahsedilemez. Burada bahsedebileceğimiz yegâne şey, Kırbaşoğlu nun İmam afiî nin nesh anlayışını anlamadığıdır. VI. RECM MESELESİ 1 Recm hâdiseleri zina ile ilgili ayetten önce mi vaki olmuştur? Kırbaşoğlu böyle bir ihtimalden söz edenlerin ilk dönemlerde dahi mevcut olduğunu söylemiş ve şu rivayeti vermiştir (s. 230): R I H L E 111

11 Ebu İshak eş-şeybani şöyle demektedir: Abdullah b. Ebi Evfâ ya: Rasulullah Recm cezasını uyguladı mı? diye sordum. Evet dedi. Ben: Nur suresi indikten sonra mı önce mi? dedim. Bilmiyorum cevabını verdi. 33 Aslında Kırbaşoğlu burada, bir ihtimale dikkat çekerken, diğer ihtimalin tamamen göz ardı edilmesini sağlamaktadır. Eğer bu rivayet recm hadiselerinin zina ile ilgili ayetten (24/Nur: 2) önce meydana gelmiş olma ihtimalinden bahsediyorsa, bir o kadar da recm hâdiselerinin ilgili ayetten sonra vaki olma ihtimalinden de bahsediyordur. Zira soruda iki ihtimalden birini tasdikleyici bir ifade bulunmamakta; sadece Rasullullah ın, recmi, ilgili ayetten önce mi sonra mı tatbik ettiği öğrenilmek istenmektedir. Keza Abdullah b. Ebi Evfâ nın buna verdiği cevap da kendisinin recm hadiselerinin tarihiyle ilgili bir bilgiye sahip olmadığından öte bir şey ifade etmemektedir: Bilmiyorum. Kaldı ki elimizde, recm hâdiselerinin en azından çoğunluğunun ilgili ayetin bulunduğu Nur suresinden sonra vaki olduğunu gösteren veriler bulunmaktadır. İşe, recm hâdiselerinin hangi tarihlerde meydana geldiğini tespit etmekle başlayalım: 1. Recm hâdiselerinden ilki olan iki yahudinin recminde 34 hazır bulunan kişilerden biri Abdullah b. el-haris tir. 35 Bu zat Medine ye ancak Mekke nin fethinden (20 Ramazan 8/11 Ocak 630) sonra gelmiştir. 36 Ayrıca bu iki yahudi Hz. Peygamber in (s.a.v.) yanına geldiklerinde Ebu Hureyre de (r.a.) oradaydı. 37 Ebu Hureyre (r.a.) ise h. 7. yılda Medine ye hicret etmiştir Maiz in recmedilmesi olayı en azından iki yahudinin recminden (:h. 7) sonra meydana gelmiştir Gâmid li kadını recmedenler arasında Halid b. el-velid de bulunmaktadır. 40 Halid b. el-velid Medine ye hicretin 8. yılında Safer ayında gelmiştir. 41 Bazı kaynaklarda, 2. ayetinde zina edenlere 100 sopa vurulacağını bildiren Nur suresinin Beni Mustalık gazvesinin hemen peşinden nazil olduğu geçmektedir. 42 Bu gazvenin hicretin 3, 5 ve 6. yıllarından hangisinde meydana geldiği hususunda tarihçiler arasında ihtilaf olsa da tercih edilen görüş h. 5. yıl, belirtilen en uzak yıl ise h. 6. yıldır. 43 Bu görüş esas alındığında zina ile ilgili ayetin, ilk recm hadisesi olan ve en azından h. 7. yılda veya sonrasında meydana geldiğini tespit ettiğimiz iki yahudinin recminden önce nazil olduğu ortadadır. Bununla birlikte, Nur suresinin nüzul tarihi ile ilgili verilen bu bilginin, İfk hâdisesi esas alınarak ortaya konduğu ve bu hâdise üzerine inen Nur suresi içerisindeki ayetlerden hareketle, surenin tamamının bu tarihte inmiş olmasının zorunlu olmadığı şeklinde bir itiraz da yerinde olacaktır. Bu noktada Tahir b. Âşur un yaptığı tespit yukarıdakinden daha doğru gözükmektedir: 24/Nisa: 3 ayetinin hicretin 3. yılında şehit edilen Mersed b. Ebi Mersed 44 hakkında indiğini itibara alırsak 45 bu surenin ilk ayetleri bu yıldan önce inmiş olmalıdır. Buna göre en doğru gözüken, bu ayetlerin h. 1 yılın sonlarında yahut 2. yılın başlarında inmiş olmasıdır. 46 Bu tespite göre, zinanın cezasını bildiren ayet, çok daha erken bir tarihte; h. 1. yılın sonu ya da 2. yılın başlarında inmiştir. Recm olaylarının bu tarihlerden çok daha sonra vuku bulduğunu yukarıda belirtmiştik. Yine de bütün bunların, Nur suresinin veya ilgili zina ayetinin nüzul tarihi ile ilgili kesin olmayan, takribi bilgiler olduğu düşünülebilir. Buradan hareketle zina cezası ayetinin tam olarak nazil olduğu tarihi tespit edemediğimizi bile farz etsek, Asîf in (:işçi) zina ettiği kadının recm edilmesi olayı nın içerisinde, sahabeden bazı ilim ehlinin Asîf in babasına, (bekâr olan) oğlunun cezasının yüz sopa olduğunu haber verdikleri geçmektedir. 47 Bu da, recm hâdisesinin, zina cezasını 100 sopa olarak belirleyen 24/Nur: 2 ayetinin nüzulünden sonra vuku bulduğunu tartışmaya mahal bırakmayacak kesinlikte gösterir Recm ve Tevatür KIRBA OĞLU (s. 230) : Kaldı ki recm ile ilgili bütün rivayetleri bir yana toplasak dahi Kur ân ın son derece açık beyanları karşısında, âhâd olan, -zira mütevatir olduğu iddiası doğru değildir- dolayısıyla zann-ı galip ifade eden bu hadisler - sübutu yüzde yüz kesin olmadığı için- yine de kesin bir delil teşkil etmezler. Kırbaşoğlu burada iki iddiada bulunmuştur: 1. Recm hadisleri âhâddır. 2. Kesin delil teşkil etmesi için rivayetin sübutunun R I H L E 112

12 yüzde yüz kesin olması gerekirken, recm hadisleri böyle değildir. Recm hadisleri, aralarında dört halife ve Hz. Aişe ninde bulunduğu 52 sahabe (r.anhüm) tarafından rivayet edilmiştir. El-Cessas, 49 İbn el- Arabî, 50 er-râzî, 51 İbn Teymiyye, 52 er-râfii, 53 İbn Hümam, 54 el-âlûsi, 55 eş- evkâni, 56 İbn Âşûr 57 ve isimlerini burada zikredemeyeceğimiz kadar çok sayıda âlim, birçok konuda farklı görüşlere/eğilimlere sahip olmalarına karşın, Recm hadislerinin mütevatir olduğunu tasrih etmiştir. Konunun bu tarafıyla ilgili fıkıh kitapları ile hadis şerhlerinde oldukça geniş malumat bulunduğu için bunun tafsilatına girmeyeceğiz. Bunun yerine biz konuyu, Kırbaşoğlu nun hem isnadı hem de metni merkeze aldıklarını söylediği ve yaygınlaştırılmasını son derece yararlı gördüğü Hanefilerin hadis anlayışı (bkz.248) üzerinden inceleyeceğiz: Hanefi mezhebinin hadis anlayışını ortaya koyan mütekaddim Hanefiler arasından görüşlerine toplu bir şekilde ulaşabildiğimiz yegâne kişi İsa b. Eban dır. (v.221/836) Kitaplarından hiç biri günümüze ulaşmayan İsâ b. Eban ın konuyla ilgili ortaya koyduğu esaslardan, el-fusul fi l-usul isimli kitabında onun eserlerinden paragraflarca nakil yapan el-cessas (v.370/980) vasıtasıyla haberdar olmaktayız. İsa b. Ebân ın Hanefi mezhebi adına ortaya koyduğu hadis/sünnet teorisi nin sonraki Hanefi usulcüler üzerinde de son derece etkili olduğunu belirtelim. El-Cessas, İsa b. Eban ın er-reddü alâ Bişr el- Merisi isimli eserinden yaptığı alıntılarda onun mütevatir hadis konusundaki görüşlerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre İsa b. Eban, namaz, zekât, oruç, hac vb. zaruri ilim bildiren hükümleri tevatüren nakledilmiş saymakta ve bunları nakleden kişilerin yalan/hata üzere ittifak etmelerinin mümkün olmadığından hareketle, münkirlerini tekfir etmektedir. Ona göre bu tür hükümleri inkâr edenler ile bizzat Hz. Peygamber den duyup da inkâr eden kimselerle arasında bir fark yoktur. O, bunlar gibi zaruri ilim bildirmeyen diğer rivayetlere/hükümlere ise -istidlali ilim bildirseler bile- mütevatir ismini vermemektedir. 58 Buraya kadar İsa b. Eban ın görüşlerinin, isnatlarının ve isnatlarındaki ravilerinin tek tek incelenmesi, cerh-tadile tabi tutulması mümkün olan rivayetlerin, sayısı ne kadar çok olursa olsun, mütevatir olması mümkün değildir 59 diyen Kırbaşoğlu nun görüşüyle paralel bir durum arz ettiği zannedilebilir. Ancak durum böyle değildir; zira yine aynı eserinde İsa b. Eban selefin konuyla ilgili icma ve ittifak üzere bulunduğu için, recm hadislerini/hükmünü inkâr eden kişilerin dalalete düşüp günahkâr olacaklarını, kendilerinin bidatçi ve hatalı kimseler olarak tavsif edileceklerini tasrih eder. Bununla birlikte o, usulü gereği âhâd kabul ettiği recmin münkirlerini -namaz oruç vb. gibi tevatüren nakledilmediğini itibara alaraktekfir etmez. 60 Görüldüğü gibi İsa b. Eban, savunduğu usul anlayışı gereği recm rivayetlerine mütevatir demezken, isnad dışı bir olgu olan, selefin konuyla ilgili icma ve ittifakını -gayet isabetli bir bakış açısıylaitibara alıp recmi kabul etmiş, hatta münkirlerini de hata, günah, bidat ve dalalet le itham etmiştir. Hanefi mezhebinin usul anlayışında isnad dışı olguların her zaman hadislerin reddinde değil, sübutunu tayin hususunda da kullanıldığını Kırbaşoğlu na hatırlatmak isteriz. Bunun en açık örneklerinden birini İsa b. Eban ın recm hususunda gösterdiği tavır ortaya koymaktadır. Sonraki Hanefi usulcülerinin görüşleri de netice itibariyle İsa b. Eban ınkinden farklı değildir. Her ne kadar recm hadisleri vb.leri hakkında el-cessas mütevatir bi l-istidlal, ed-debusi, el-pezdevi ve es-serahsi meşhur terimini kullanmışlarsa da, bu lâfzî bir ihtilaf olup sonuçta hepsi bu hadislerle -Hanefilerce nesh kabul edilen- ziyade ale nnass yapmış ve münkirlerini tekfir etmeseler de, ittifakla dalaletle itham etmişlerdir. 61 Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Recm konusunda İmam afiî nin savunduğu görüş sadece kendisine mahsus olmayıp başta muhalifleri Hanefiler olmak üzere ümmetin tamamının görüşünü temsil etmektedir. Ayrıca bu mesele Kırbaşoğlu nun iddia ettiği gibi zayıf temellere değil, konuyla ilgili 52 sahabenin rivayetlerine ve tâdâdı nâ mümkün selef âlimlerinin ittifakına dayanmaktadır. Selef âlimlerinin, yüzlerce fer î meselede ihtilaf etmiş olmalarına rağmen recm vb. hükümlerde tam bir R I H L E 113

13 ittifak halinde olmaları, bir rastlantı değildir. Aynı şekilde Ehl-i Hadis ve Ehl-i Re y ekollerine mensup âlimlerin de, birçok noktada farklı menhec ve görüşlere sahip oldukları hatırlanacak olursa, yine bu konuda ortaya koydukları görüş birliğinin de bir rastlantı olmadığı anlaşılacaktır. Eğer bu hususta en ufak bir şüphe söz konusu olsaydı, mutlaka aralarından birkaç kişinin en azından hakşinaslık adına aykırı görüşte bulunması, hem aklın, hem vicdanın, hem de vâkıın bir gereğidir. Bütün bunlara rağmen selef âlimleri arasında yine bir ihtilaf meydana gelmemişse bu, meselenin ne kadar sağlam ve sarsılmaz temeller üzerine kurulduğunun bir göstergesidir. Recm rivayetlerini, yalan/hata ihtimali olan bir rivayet olmaktan çıkarıp zaruri ilim ifade eder hale getiren en güçlü etken de, işte bu ittifak olgusudur. 3 Recm ile ilgili Hadislerde Rasulullah ın Recm Emrini Allah tan Aldığına Dair En Küçük Bir İşaret Dahi Yok mudur? KIRBA OĞLU (s.240): Şafiî nin, recm ile ilgili örneğin sonunda Yüz sopa ile ilgili ayetten sonra Rasulullah ın Allah tan aldığını söylediği bir hükme dayanarak evlileri recmettiğini söylemesi (s. 251) de, gerçeği değil, olsa olsa onun sağlam bir temeli olmayan önkabullerini yansıtabilir. Zira bu hadislerde Rasulullah ın recm emrini Allah tan aldığına dair en küçük bir işaret dahi yoktur. Kırbaşoğlu nun iddiasının tam aksine bizzat İmam afiî nin er-risale de yaptığı rivayette Rasulullah ın recm emrini Allah tan aldığına dair - bırakın en küçük bir işaret i- çok açık bir ifade bulunmaktadır: Benden alın, benden alın, Allah o(kadı)nlar için bir yol açtı Ayrıca recm hadisleri içerisinde, Hz. Peygamber in (s.a.v.) vahiy alametlerinin tümünün kendisinde zahir olacak şekilde vahiy aldığını gösteren daha tafsilatlı rivayetler de bulunmaktadır: Recm konusunda İmam Şafiî nin savunduğu görüş sadece kendisine mahsus olmayıp başta muhalifleri Hanefiler olmak üzere ümmetin tamamının görüşünü temsil etmektedir. Ayrıca bu mesele Kırbaşoğlu nun iddia ettiği gibi zayıf temellere değil, konuyla ilgili 52 sahabenin rivayetlerine ve tâdâdı nâ mümkün selef âlimlerinin ittifakına dayanmaktadır. Rasulullah a (s.a.v.) vahiy indiğinde bu yüzden meşakkat çeker ve yüzü bembeyaz olurdu. Bir gün Allah kendisine (vahiy) indirdi ve yine aynı hali yaşadı, bu hal kendisinden gittikten sonra şöyle dedi: Benden alın; Allah o (kadı)nlara bir yol açtı: Evli kimsenin cezası yüz sopa ve taşlarla recm, bekâr kimsenin cezası ise yüz sopa ve bir yıl sürgündür. 63 Recm hadisleri içerisinde, Rasulullah ın bu emri Allah tan aldığında dair sarih ifadeleri barındıran bu rivayetlere rağmen, Kırbaşoğlu hangi istikraya dayanarak, bu hadisler içerisinde recmin Allah tan alındığına dair en küçük bir işaret dahi yoktur diyebilmiştir? Bu konuda onun yegâne dayanağı acaba recm gibi bir ceza asla Rasulullah ın Allah tan aldığı bir emir olamaz şeklindeki bir önkabul olabilir mi?! VII. VARİSE VASİYET YOKTUR HADİSİ KIRBA OĞLU (s.231): Şafiî nin er-risale deki muhakeme tarzında görülen bir başka zaaf veya tutarsızlık da vasiyet konusuyla ilgilidir. Varislere vasiyette bulunulmasını öngören ayetler karşısında, bunun aksini savunan Şafiî -munkatı bir rivayet dışında- sadece kendinden önceki ilim ehlinden yaptığı muğlak bir nakle dayanır: Fetva yetkisini haiz âlimler ile mağazi konusunda mütehassıs ilim adamlarından - Kureyş ten olsun, başka bir kabileden olsun- bize ulaşan, onların Mekke nin fethinde Varise vasiyet yoktur; kâfire karşılık bir Müslüman da öldürülemez dediğinde, herhangi bir ihtilaf içinde olmadıklarıdır. Onlar bu sözü kendilerine eriştikleri mağazî âlimlerinden nakledenlerden rivayet etmektedirler. Bu ise umumun umumdan [kitlesel olarak] yaptıkları bir rivayettir ve bu bazı durumlarda tek kişinin yine tek bir kişiden yaptığı rivayetten daha güçlüdür. (s.139) Burada Şafiî sahih bir hadiste aradığı, ravilerin âdil ve zâbıt olması ile isnadın merfû ve muttasıl olması şartlarından (s.370) tamamen uzaklaşmıştır. Şafiî nin bu konuda dayandığı hadislerin ki bir kısmını da el-ümm de zikretmektedir- bir Kur ân ayetini R I H L E 114

14 neshedebilecek güçte olmadığını A. M. Şakir in tetkikinde de açıkça görmek mümkündür. Bu tetkikin sonunda Şakir şunları nakletmektedir: İbn Hacer Fethu l-bârî de şöyle der: el-fahr [er- Râzî] bu hadisin mütevatir oluşuna karşı çıkmıştır. Onun eleştirisi ise sadece akli ihtimallere dayanmaktadır; yoksa o konuyu hadis ilminin sahih esaslarına göre incelememiştir İbni Hacer (ö. 852/1449) eleştirse de, biz, Râzî nin (ö. 606/1209) eleştirisinin tamamen yerinde olduğu; burada asıl eleştirilmesi gerekenin Râzî değil, Şafiî olduğu kanaatindeyiz. Kırbaşoğlu nun konuyla ilgili iddialarını özetleyecek olursak: 1. İmam afiî sahih hadis için merfu olma şartını koşmuştur. 2. Varise vasiyet yoktur hadisi merfu ve muttasıl değildir. Dolayısıyla İmam afiî sıhhat konusunda kendisinin koyduğu şarta muhalif olan bir hadisi delil alarak sahih hadisin şartlarından tamamen uzaklaşmıştır. 3. İmam afiî sahih hadis için ravilerinin adil ve zâbıt olmaları şartlarını koşmuşken varise vasiyet yoktur hadisini delil alırken bu şartlardan da tamamen uzaklaşmıştır. 4. İmam afiî ye göre bir hadisin sahih (kendi tabiriyle hüccet ) olabilmesi için mutlak anlamda muttasıl olması şarttır. 5. İmam afiî varise vasiyet yoktur hadisiyle Kur ân da geçen vasiyet hükmünü nesh etmiştir; ancak bu hadis Kur ân ı nesh edebilecek güçte değildir. 6. Râzî vasiyet hadisiyle ilgili yaptığı eleştiride haklıdır. Burada eleştirilmesi gereken o değil, İmam afiî dir. 7. Bütün bunlar, İmam afiî açısından bir zaaf ve tutarsızlık örneğidir. imdi bu iddiaları teker teker ele alalım: 1. İmam afiî, ne Kırbaşoğlu nun gösterdiği yerde (er-risale: 370) ne de başka bir yerde sahih hadis için (veya bizzat İmam afiî nin tabiriyle hüccet olan haber-i hâssa için) merfu olmak şartını koşmamıştır. Tam aksine er-risale de sahih hadisin -diğer sıhhat şartlarını haiz olduktan sonra- isnadının ya Hz. Peygambere yahut onun altındaki kişilere ulaşacağını tasrih eder (s. 371). Zaten doğru olan da budur; zira bir hadisin merfu, mevkuf ve maktu gibi kısımlara taksimi, hadisi söyleyen kişiye (mahrece) itibarla yapılmış bir taksimdir. Dolayısıyla bu terimler, sahih, hasen ve zayıf gibi sıhhat ve zaaf durumlarını bildiren terimlerle mütekabiliyet arz etmez. Merfu bir hadis zayıf olabileceği gibi mevkuf bir hadis de sahih olabilir. Bir başka eserinde de, mevkuf hadis tabirini, isnattaki kopukluklara işaret etmek üzere kullanılan ıstılahlardan sayması, 64 yazarın hadis usulü ıstılahlarında zaman zaman kafa karışıklığı yaşadığını gösteriyor. 2. Kırbaşoğlu nun söylediği gibi, İmam afiî nin bir hadisin sahih olabilmesi için mutlaka merfu olması gerektiği yönünde bir şart koştuğunu varsaysak bile onun koştuğu bu şartın vasiyet hadisinde bulunmadığını söylemek yanlıştır. Malum olduğu üzere Hadis terminolojisinde merfu hadis Hz. Peygamber e nispet edilen hadis demektir. 65 afiî nin er-risale de rivayet edip delil aldığı vasiyet hadisi ise her ne kadar İmam afiî nin rivayet ettiği sened itibariyle munkatı olsa da bizzat Hz. Peygamber in (s.a.v.) söylediği bir söz olduğundan merfu bir hadistir. 3. Varise vasiyet yoktur hadisinin ravilerinin tamamı âdil ve zâbıt kimselerden oluşmaktadır; dolayısıyla İmam afiî nin mezkûr sıhhat şartlarından uzaklaşmış olması söz konusu değildir: Süfyan b. Uyeyne (Kütüb-i Sitte ravisi, sika) 66 Süleyman el-ahval (Kütüb-i Sitte ravisi, sika) 67 Mücahid (Kütüb-i Sitte ravisi, sika) 68 : Hz. Peygamber (s.a.v.). 4. Varise vasiyet yoktur hadisi hakkında söylenebilecek yegâne şey, Mücahid (Tabiî) ile Hz. Peygamber (s.a.v.) arasında inkıta olduğu, dolayısıyla hadisin senedinin muttasıl olmadığıdır. Eğer İmam afiî bir hadisi hüccet addedebilmek için mutlak olarak muttasıl olması şartını koşmuş olsaydı, burada Kırbaşoğlu nun dediği doğru olur ve İmam afiî kendi koyduğu kuralı çiğnemiş sayılırdı. Ancak durum böyle değildir; zira burada Kırbaşoğlu, parçacı bir bakış açısıyla, hadisin hüccet olma şartlarıyla ilgili olarak, İmam afiî nin R I H L E 115

15 er-risale nin bir yerinde söylediklerini nakledip eleştirilerini bunun üzerine bina etmiştir. Hâlbuki doğru ve ilmî olan, İmam afiî nin konuyla ilgili söylediklerini bütüncül olarak ele almak ve buna göre değerlendirme yapmaktır. Nitekim İmam afiî, er-risale nin bir başka bölümünde 69 munkatı hadisin hüccet olup olmayacağı hususuyla ilgili bir soruya verdiği cevapta, bazı şartlar dâhilinde mürsel türü munkatı rivayetlerin hüccet olacağını söylemektedir. Bu şartlardan biri de ilim ehlinin genelinin, Hz. Peygamber den (mürsel olarak rivayet edilen) hadisin gereğince fetva vermiş olması dır. 70 Varise vasiyet yoktur hadisinde ilim ehlinin geneli bir yana tamamının icma ve ittifakının bulunduğunu nakleden İmam afiî nin, 71 munkatı/mürsel hadislerde benimsediği bu esas gereği, ilgili hadisle amel etmesinde metodolojik bir tutarsızlık asla söz konusu değildir. 5. İmam afiî Kur ân da geçen vasiyet hükmünü nesh eden nassın, varise vasiyet yoktur hadisi olduğunu ileri sürmemiştir ki kendisine, bu hadis Kur ân-ı nesh edebilecek güçte değildir denilerek itiraz edilebilsin. O zaten mutlak olarak Sünnet ile Kur ân ın nesh edilemeyeceği görüşündedir. 72 Kırbaşoğlu da bunu pekâlâ bilmektedir. (s. 225) İmam afiî, Kur ân da geçen vasiyet ayetleri ile miras ayetlerinin her ikisinin de hükümlerinin aynı anda sabit mi olacağı, yoksa miras ayetlerinin vasiyet ayetlerini nesh mi edeceği yönündeki ihtimallerinden birini tayin hususunda usulü olduğu üzere Sünnet in hakemliğine/delaletine başvurmaktadır: Bu iki ayette [:miras ve vasiyet ayetleri] anlattığımız ihtimaller [:aynı anda hükümlerinin sübutu yahut miras ayetlerinin vasiyet ayetlerini neshi] sözkonusu olunca ilim ehline düşen, Allah ın kitabından, [iki ihtimalden birini tayin edecek] bir delalet aramaktır. Allah ın kitabında [konuyla ilgili tayin edici] bir nass bulamazlarsa, onu Rasulullah ın sünnetinde ararlar. 73 ( ) Biz de, mağazi ehlinin geneli tarafından nakledilen, munkatı bir senetle de Hz. Peygamber den (s.a.v.) rivayet edilen ve kabulü hususunda icma bulunan varise vasiyet yoktur hadisiyle istidlal ettik ki: miras ayetleri vasiyet ayetlerini nesh etmiştir 74 Sünnet ve İcmâ ın Delalet Ettiği Nasih ve Mensuh başlığı altında ele aldığı bu konuda İmam afiî, Sünnet in delaleti ile miras ayetlerini nâsih, vasiyet ayetlerini mensûh kabul etmiştir. Dolayısıyla kendisine yapılacak: Vasiyet hadisi Kur ân ı nesh edebilecek güçte değildir şeklindeki bir itiraz, her yönden sakıttır; onun nesh konusundaki metodunu ve bu metodu miras-vasiyet ayetlerine tatbik keyfiyetini anlamamaktan kaynaklanmıştır. 6. Fahruddin er-râzî nin itirazını alettenezzül yerinde kabul etsek bile bu itiraz, haber-i vahid ile Kur ân ın nesh edilemeyeceği gerekçesiyle Kur ân daki vasiyet ayetlerinin, varise vasiyet yoktur hadisiyle nesh edildiğini söyleyenlere yöneliktir. 75 Yukarıda da izah ettiğimiz üzere, İmam afiî vasiyet ayetini mensuh kabul ederken, onu nesh edenin bu hadis değil, miras ayeti olduğunu tasrih etmiştir. 76 Dolayısıyla, er-râzî nin itirazı İmam afiî ye yönelik olmadığından, burada Kırbaşoğlu nun birini haklı, diğerini haksız kabul etmesi bir anlam ifade etmez. 7. Ortada bir zaaf ve tutarsızlık olduğu kesin; ancak bu, İmam afiî ye değil Kırbaşoğlu na aittir. VIII. ABDEST ÖRNEĞİ KIRBA OĞLU (s.232): Kur ân da açık hükmü bulunan farzlar yanında Resulullah ın da sünnet vaz etmesi başlığı altında Şafiî, Sünnet in dolayısıyla da nassların değerini arttırabilmek gayesiyle, oldukça zayıf istidlallere bile başvurmaktan kaçınmamaktadır. Bu durum onun delil olarak zikrettiği abdest örneğinde açıkça görülmektedir. Ona göre Kur ân açıkça abdestin nasıl alınacağını (5/Maide: 6) göstermiş, Resulullah da ayette belirtildiği gibi abdest alarak sünnet vazetmiş (s. 162); Resulullah (azaları) birer defa yıkayarak sünnet vazetmiş, bu da Kur ân ın zahirine uygun düşmüştür. (s. 164) Öncelikle, er-risale nin bu bölümünde, A. M. akir neşrinde yer alan bir hataya işaret etmek suretiyle konuya başlamak istiyoruz. Kırbaşoğlu nun bahsettiği başlığın bu neşirde yer alan Arapça orijinal metni şöyledir: Ancak biz doğru olan metnin şu şekilde olması gerektiğini savunuyoruz: Nitekim aynı metin İmam afiî nin Ahkâmu l- 77 R I H L E 116

16 Kur ân adlı eserinde er-risale den naklen bizim tashih ettiğimiz şekilde geçmektedir. 78 Senne ile beyyene fiillerinin (özellikle noktasız yazıldıklarında) birbirine yakın resme/yazım biçimine sahip olduklarını düşünürsek, bunun müstensihten yahut muhakkikten kaynaklanan bir hata olduğunu kolaylıkla anlayabiliriz. Ayrıca bu tashihe binaen ilgili başlık altında gelen bütün senne fiillerinin de beyyene olarak tashih edilmesi gerekmektedir: er-risale: (162): doğrusu: er-risale: (164): doğrusu: Bu ibare er-risale nin bir başka yerinde (s. 29) bizim tashih ettiğimiz şekilde geçmiştir. Bu da bizim tashihimizi takviye eden ikinci bir husustur. er-risale: (164): er-risale: (164): er-risale: (166): doğrusu: er-risale: (166): doğrusu: doğrusu: doğrusu: Yaptığımız bu tashihten sonra başlığın ve Kırbaşoğlu nun yukarıda alıntı yaptığı diğer metinlerin doğru tercümeleri şöyle olacaktır: er-risale: (161): [Kur ân tarafından] tensis edilmekle birlikte [aynı şekilde] Rasulullah ın da [Kur ân nassını destekleyici-pekiştirici mahiyette] beyanının bulunduğu farzlar. (Aranot: Parantez içi koyduğumuz şerhler metne müdahale/metni yönlendirme kabilinden olmayıp tamamen İmam afiî nin konu içerisinde açıkça ifade ettiği hususlardan özetlenmiş ve anlama kolaylığı sağlaması amacıyla parantez içi olarak metne ilave edilmiştir. İlgili konuyu er-risale nin metninden okuyanların bunu fark edeceklerinden şüphemiz yoktur.) er-risale: (162): Rasulullah da abdesti -aynı ayette belirtildiği gibi- beyan etmiş er-risale: (164): Rasulullah abdestin/yıkamanın bir kere olduğunu beyan etmiş ve onun bu beyanı Kur ân ın zahirine muvafık olmuştur. Tabii, İmam afiî yi anlamaktan önce eleştirmeye kilitlenmiş bir yazardan bu yanlışları fark etmesini beklemenin abes olacağı da malumumuz Bütün bunlardan sonra asıl konuya dönecek olursak İmam afiî, âzâların yıkanma sayısı açısından abdestle ilgili Hz. Peygamber in (s.a.v.) iki (fiilî) beyanının olduğundan bahseder: 1. Abdest azalarını bir kere yıkaması: Hz. Peygamber in (s.a.v.) bu fiili Kur ân ın zahiriyle de tamamen muvafakat halindedir (yani, ona herhangi bir ilave hüküm getirmeden olduğu gibi takrir etmiştir); zira yüzlerinizi yıkayın cümlesinde geçen yıkayın emrinin zahiri, ( yıkama nın kendisine ıtlak edilebileceği en alt limit olan) bir kere yıkama yı gerektirir. Hz. Peygamber in bu fiili aynı zamanda abdest azalarının bir defadan fazla yıkanmasının farz olmayıp sünnet olduğunu da beyan etmiştir. Biz buna kısaca takrir edici beyan yahut İmam afiî nin ifadelerinden mülhem olarak muvafık beyan diyebiliriz Abdest azalarını birden fazla (2, 3 kere) yıkaması: Hz. Peygamber in (s.a.v.) bu fiili de Kur ân ın zahirine uygun olmayan (zahirinin bir defa yıkamayı ifade ettiğini söylemiştik) ancak tamamen de aykırı olmayıp muhtemilâtından olan birden fazla yıkama anlamına dair gelmiş bir beyandır. Nitekim abdest azalarını 2 ya da 3 kere yıkamak sünnettir/fazilettir. 81 Buna da kısaca tekmil edici beyan yahut İmam afiî nin ifadelerinden mülhem olarak ziyade beyan diyebiliriz. Görüldüğü gibi İmam afiî burada sadece, farz oldukları Kur ân nassıyla sabit olan bazı hükümlerin, -Kur ân nassını takrir yahut tekmil eder mahiyette gelen- Rasulullah ın sözleri/fiileri ile beyanı konusunu işlemiştir. Yoksa ortada Kırbaşoğlu nun dediği gibi Kur ân dan bağımsız olarak vaz edilen bir sünnet falan yoktur. Nitekim er-risale de bundan sonra gelen konu başlıkları da, meseleyi vuzuha kavuşturmada yardımcı olmaktadır: (Kur ân tarafından) tensis edilen, Sünnet in de (Kur ân da geçen umum ifadeden) hususun kastedildiğini beyan ettiği farzlar 82 Mücmel farzlar. 83 Yani İmam afiî önce: R I H L E 117

17 1. Kur ân da nass olarak yer alan farz hükümleri takrir ve tekmil yollu beyan eden sünnet konusunu, 2. Daha sonra Kur ân da nass olarak yer alan ancak umumundan husus kastedildiğini tahsis yollu beyan eden sünnet konusunu, 3. En son olarak da Kur ân da (nass olarak değil de) mücmel olarak yer alan ve kendisinden ne kastedildiğini tefsir yollu beyan eden sünnet konusunu, muntazam bir tertip içerisinde işlemiştir. Onun bu başlıklar altında Sünnet in Kitab ı beyan edici özelliğini kitabın baş tarafında yaptığının aksine, tafsilatlı olarak ele alıp işlemekten başka bir gaye ve hedefi yoktur. Hedef ve gayesinin zayıf istidlallere bile başvurmak pahasına sünnetin değerini arttırabilmek olduğu iddiası ise olsa olsa, İmam afiî yi eleştirmeye şartlanmışlığın iyi bir örneği olabilir. Bu şartlanmışlığın, İmam afiî ye demediğini söyletmeye, dediklerini de gizleme veya görmezden gelme gibi eylemlere nasıl dönüştüğü, Kırbaşoğlu ve İmam afiî den peşpeşe vereceğimiz nakillerde, daha da net görülecektir: KIRBA OĞLU (s.233): Hâlbuki burada, [:Rasullullah ın azalarını bir kere yıkayarak abdest almasında. A.Y.] Resulullah ın son derece açık olan bir ayeti tatbiki, ona tabi olması söz konusudur. Yoksa Şafiî nin dediği gibi Resulullah sünnetini Kur ân dan bağımsız olarak vazetmiş de, tesadüfen Kur ân a uygun düşmüş değildir. ( ) Hz. Peygamberin bu konudaki uygulaması olmasaydı bile, bizim abdesti sadece ayete dayanarak doğru bir şekilde almamız mümkün olurdu. Dolayısıyla Şafiî nin verdiği bu örneğin, üzerinde yeterince düşünülmeden seçilmiş bir örnek olduğu söylenebilir. [Vurgular bize ait, A.Y.] Bu şartlanmışlığın, İmam Şafiî ye demediğini söyletmeye, dediklerini de gizleme veya görmezden gelme gibi eylemlere nasıl dönüştüğü, Kırbaşoğlu ve İmam Şafiî den peşpeşe vereceğimiz nakillerde, daha da net görülecektir: İMAM AFİÎ (s. 165) 84 : Bu da daha önce anlattığımız farzlar gibidir; yani bu konudaki hadis terk edilse, Kitab ın hükmü yeterli olurdu. Bu konudaki hadis rivayet edildiğinde bu, o hadisin Allah ın kitabına tabi olduğunu gösterir. [Vurgular bize ait, A.Y.] Kur ân nassını takrir ve tekmil eden sünnetlerin beyan sayılıp sayılmayacağı meselesine gelince; bu, kişinin beyan dan ne anladığına ve bu hususta nasıl bir ıstılah benimsediğine göre değişir. İmam afiî nin, bu konudaki hadis terk edilse Kitab ın hükmü yeterli olurdu dedikten sonra, konuyla ilgili hadisi beyan sayması onun beyan kavramıyla ilgili olarak sonraki usulcülerden farklı bir ıstılah edindiğini gösterir. Siz konuyla ilgili hadise beyan edici değil de örneğin takrir edici/destekleyici sünnet demeyi tercih ederseniz, İmam afiî ile aranızda sadece lâfzî bir ihtilaf kalır. İçeriği kabul ettikten sonra ifadeyi/ıstılahı tartışmak ise -el-cessas ın da (r.h.) dediği gibi- lüzumsuz bir iştigal dir. 85 IX. KÖLELERİN MİRASTAN MAHRUM BIRAKILMASI KIRBA OĞLU (s ): Yine Şafiî nin mirasta tarafların her ikisinin de hür olmasını şart koşması, köleleri mirastan mahrum etmesi ve bunu sadece kölenin malının da sahibine ait olduğunu söyleyen tek bir hadise dayandırması, son derece eleştiriye açıktır. Onun yine sadece bu hadise dayanarak ve sanki sübutu kesin imişçesine, Resulullah ın sünnetinde kölenin mülkiyet hakkı olmadığından bahsedebilmesi, hayreti mucip bir tutumdur. Onun bu tutumu, insanları kölelikten kurtarmayı amaç edinmiş bir dinin ruhuna da terstir. Zira Kur ân da kölenin mirastan mahrum edilmesini gerektiren herhangi bir nass olmadığı halde, Hz. Peygamber e ait olma ihtimali kadar ait olmama ihtimali de bulunan âhâd, üstelik sadece tek bir hadise dayanarak, onun mülkiyet hakkını ortadan kaldıran, dolayısıyla hürriyet kapısını ona kapatan bu yaklaşımın yanlışlığı ortadadır. Bu noktada kölenin çalışıp-kazanarak veya miras olarak elde ettiği mal ile kölelikten kurtulmak için sahibiyle anlaşma yapabileceğini (si âye-mükatebe) kabul eden Hanefilerin yaklaşımının, insana değer veren, dolayısıyla, gerçekten İslam ın ruhuna uygun bir yaklaşım olduğunu burada hatırlatmak yerinde olur. Şafiî nin, Kur ân ın açık beyanları karşısında, tek bir hadise, hem de munkatı bir hadise dayanarak (s. [1]71), katilin mirastan mahrum olduğunu savunması da, aynı R I H L E 118

18 şekilde çok ciddi bir metodolojik zaafın söz konusu olduğunu gözler önüne sermektedir. Onun tek bir hadise dayanıp bir sünnetten bahsetmesi ve bunun Kur ân gibi bağlayıcı olduğunu söylemesi (s. 173), Sünnet konusunda ne derece titiz olduğunu göstermektedir. Onun, kölenin ve katilin mirasçı olamayacağı konusunda ulema arasında bir ihtilaf olmadığından ve onların bu konudaki icmâının bir hüccet olduğundan bahsetmesi de (s. 172), ortadaki problemi kaldırmaya yetmemektedir. Zira ne Şafiî nin dediği gibi mesela kölenin mirasçı olamaması konusunda- bir icmâ vardır zira Hanefiler bu görüşte değildir- ne de Kur ân ın açık beyanı karşısında ulemanın icmâ ının bir değeri vardır Kırbaşoğlu ndan yaptığımız bu alıntının uzun olması nedeniyle onun ifadelerinden çıkan sonuçları maddeleştirmekte fayda görüyoruz: 1. İmam afiî, mirasta tarafların hür olmasını şart koşmak suretiyle köleleri mirastan mahrum bırakmıştır. 2. İmam afiî nin bu konudaki dayanağı kölenin malının efendisine ait olduğunu söyleyen tek bir hadistir. Ve İmam afiî bu hadisin sübutunun kesin olduğu izlenimini veren bir davranış sergilemiştir. 3. İmam afiî nin bu görüşü dinin ruhuna terstir. Zira din insanları kölelikten kurtarmayı amaç edinmişken, İmam afiî (kendisini mirastan mahrum bırakmak suretiyle) kölenin mülkiyet hakkını ortadan kaldırmış ve dolayısıyla ona hürriyet kapısını kapatmıştır. 4. Âhâd haber, Hz. Peygambere ait olma ihtimali kadar ait olmama ihtimali de bulunan haberdir. 5. Bu konuda İslam ın ruhuna daha uygun olan yaklaşım Hanefilerinkidir. Zira onlar afiîlerin aksine kölenin çalışıp kazanarak veya miras almak suretiyle efendisiyle hürriyet anlaşması (mükâtebe) yapabileceği görüşündedirler. 6. Katilin miras alamayacağı hususunda İmam afiî nin elinde bulunan yegâne delil munkatı bir hadis olduğundan o çok ciddi bir metodolojik zaaf yaşamaktadır. 7. İmam afiî, kölenin mirasçı olamayacağı yönünde icmâ bulunduğunu söylese de bu yanlıştır; zira kölenin mirasçı olacağını söyleyen Hanefiler, icma teşekkülüne engel bir durum teşkil eder. 8. Katil ve kölenin mirasçı olacağı hususunda Kur ân ın açık beyanı vardır. imdi bu sonuçların değerlendirmesine geçebiliriz: 1. Kırbaşoğlu burada, sanki mirasta tarafların hür olması şartı İmam afiî ye mahsus bir görüşmüş ve onun dışındaki fakihler bu konuda onunla hem fikir değillermiş gibi bir tablo çizmektedir. Hâlbuki bu konuda fakihler görüş birliği içerisinde olup mesele İmam afiî nin de dediği gibi icma ile sabittir İmam afiî nin bu konudaki dayanağını oluşturan bu hadis sıradan tek bir hadis değildir. Öncelikle bu hadis, sahih bir hadistir. 87 Ayrıca İmam afiî nin konuyla ilgili ortaya koyduğu deliller bundan ibaret de değildir: el-ümm de kölenin mülk sahibi olamayacağı konusunda bir ayeti de delil göstermiştir: 88 Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. (16/Nahl: 75) Bu ayette köle, sahip olduğu malda istediği gibi tasarrufta bulunan hür kimselerin aksine hiçbir tasarruf gücü olmayan ve kendisi hürlerin tasarrufuna maruz bir mülk olarak tavsif edilmiştir. Nitekim İmam afiî dışında birçok kişi bu ayeti kölenin mâlî tasarruflara sahip olmadığı konusuna delil olarak kullanmıştır. 89 Kırbaşoğlu nun, Kur ân da kölenin mirastan mahrum edilmesini gerektiren bir nass yoktur iddiasını bir daha düşünmesi icap etmektedir; zira Kur ân da köle için söz konusu edilen mülk sahibi olamamak, miras da dâhil olmak üzere tüm mülk sebeplerini içine alır. Naklî deliller yanında İmam afiî, konuyla ilgili aklî bir delile, yani kıyasa da dayanmaktadır. Nitekim kendisi bir mülk olan; alım-satım, hibe ve mirasa konu olan köle tıpkı kendisiyle aynı vasıfları taşıyan diğer nesneler/varlıklar gibi mülkiyet hakkına sahip olamaz. 90 Görüldüğü gibi İmam afiî kölenin mülk sahibi olamayacağı ve dolayısıyla miras almaya ehil olmadığı meselesinde tek bir hadise değil, kısaca R I H L E 119

19 edille-i erbaa dediğimiz Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyas gibi birden fazla temel delile istinad etmiştir. Bununla birlikte eğer İmam afiî ilgili hadisin sübutunun kesin olduğu şeklinde bir izlenim vermişse, kendisini buna, hadisin senedinin sıhhati ve metninde bulunan Kitab, İcma ve Kıyasla desteklenmek gibi isnad dışı takviye edici unsurlar sevk etmiştir. Buna, sonraki usul-i hadis terimiyle hadisin el-muhteff bi l-karâin olması da diyebiliriz. 3. Öncelikle İmam afiî nin, kölenin var olan veya verilmesi gereken mülkiyet hakkını ortadan kaldırması gibi bir şey söz konusu değildir. Dediğimiz gibi köleliğin verasete mani olması hususunda, diğer tüm âlimler kendisiyle aynı görüştedir. Ayrıca insanları kölelikten kurtarmayı amaçlamış bir din ile tüm varlığını bu amacı engellemek için feda etmiş hürriyet düşmanı bir afiî portresinin oldukça dramatik olduğunu da söyleyebiliriz. Söyleyemeyeceğiz tek şey ise İmam afiî nin fıkıh anlayışında köleye hürriyet kapısının kapalı olduğudur: İmam afiî, başta mükateplik anlaşması olmak üzere, müdebberlik, ümm-i veletlik, yemin/zıhar/hata ile adam öldürme kefaretleri gibi vesilelerle ve en nihayetinde efendisinin azat etmesi gibi birçok durumda kölenin hürriyete kavuşacağı görüşündedir Âhâd haberi mutlak olarak Hz. Peygambere ait olma ihtimali kadar [vurgu bize ait. A.Y.] ait olmama ihtimali de bulunan haber olarak nitelemek, her biri âhâd haberler kategorisinde yer alan sahih/makbul ve zayıf/gayr-i makbul hadisleri aynı kefeye koymak demektir. Madem bu iki duruma da ihtimalli olmak konusunda âhâd haberler arasında hiçbir fark yoktur, öyleyse neden biri sahih/makbul iken diğeri zayıf/gayr-i makbul dür? Ayrıca insanları kölelikten kurtarmayı amaçlamış bir din ile tüm varlığını bu amacı engellemek için feda etmiş hürriyet düşmanı bir Şafiî portresinin oldukça dramatik olduğunu da söyleyebiliriz. Söyleyemeyeceğiz tek şey ise İmam Şafiî nin fıkıh anlayışında köleye hürriyet kapısının kapalı olduğudur... Ayrıca Kırbaşoğlu nun bu ifadesi, kendisinin de çok kere kullandığı haber-i vahid galib-i zan ifade eder sözüyle de çelişki arzeder; zira galib-i zan da karşıt ihtimaller eşit değil; biri diğerine baskındır. 92 R I H L E 120

20 Doğru olan ifade -İsâ b. Ebân ın da tabir ettiği şekilde- 93 şöyledir: Âhâd haber: (yalan üzerine ittifak etmeleri mümkün olmayacak kadar çok kişi tarafından rivayet edilmemesi açısından) Hz. Peygambere ait olma (:sıdk) ihtimali de, olmama (:kizb) ihtimali de bulunan hadistir. Ancak o, Hz. Peygambere ait olmama ihtimalini ortadan kaldıran takviye edici unsurlarla bu tür haberlerin zaman zaman ilim ifade edebileceklerini kabul eder. Nitekim tevatürü ilim ifadesinin tek yolu olarak görmeyen İsâ b. Ebân, icmâ ile desteklenen âhâd haberlerin ilim (el-cessâs ın ifadesi ile istidlâlî ilim ) ifade edeceği görüşündedir İmam afiî nin mükateplik anlaşmasını tecviz etmediği iddiası kesinlikle yanlıştır. O, el-ümm isimli eserinde mükatep köle ile ilgili müstakil bir bölüm açmış ve başta, mükatepliğin meşru olduğunu gösteren deliller olmak üzere, bu konuyla ilgili hükümleri 100 sayfayı aşan bir hacimde işlemiştir. 95 Ayrıca mükateplik anlaşmasının caiz olduğu hususunda İmam afiî bir yana hiç kimsenin ihtilafı yoktur; bu husus icmâ ile sabittir. 96 Bütün bunlara karşın Kırbaşoğlu nun bu hükmünü neye dayandırdığı gerçekten merak konusudur. Zira bu iddiasını temellendirecek herhangi bir afiî kaynağına atıf yapmamıştır. 97 Kırbaşoğlu nun konuyla ilgili asıl kaynağı hususunda biz şimdiden bazı tahminlerde bulunmak istiyoruz: Mısırlı Modernist yazar Nasr Hamid Ebu Zeyd, (Kırbaşoğlu nun seçkisi içerisinde de tercümesi yer alan) el-imam eş- afiî ve Te sîsu l-aydiyolocya el-vasatiyye isimli eserinde, İmam afiî nin rivayet edilen bir hadise kıyasla, kölenin mirasçı olamayacağını düşündüğünü nakleder ve konuyla ilgili hadisi vahiy ürünü Sünnet çerçevesine sokmanın özgürlüğü asıl, köleliliği arizi bir durum sayan eriat ın tümel amaçlarıyla çatışacağını savunur. afiî nin bu yaklaşımının insanda özgürlüğü asıl, köleliği arizi bir şey olarak kabul eden Ebu Hanife nin yaklaşımına muhalif olduğunu ve Ebu Hanife nin bu yüzden efendisinin kendisini azat etmesi karşılığında kölenin çalışmasının cevazını kabul ettiğini iddia eder. 98 Ebu Zeyd in burada zımni olarak ifade ettiği şeylerden biri de kendisini azat etmesi karşılığında kölenin çalışması şeklinde tarif ettiği istis â ın (veya doğru tabirle mükatepliğin ) Ebu Hanife tarafından kabul, afiî tarafından reddedilen bir akit olduğudur. Ebu Zeyd in özellike afiî ile ilgili görüşlerini özenle takip ettiğini bildiğimiz Kırbaşoğlu, acaba onun zımni olarak dile getirdiği bu iddiayı, kendisine duyduğu büyük güven sonucu afiî kaynaklardan tetkik etme ihtiyacı bile duymadan makalesinde tekrar etmiş olabilir mi? Bizce bu, vukuu oldukça yüksek bir ihtimaldir. Kırbaşoğlu nun -belki de Ebu Zeyd den ilham alarak- okuyucusuna, kölenin mülkiyet hakkını ortadan kaldıran ve ona hürriyet kapısını kapatan kişi olarak takdim ettiği İmam afiî nin el-ümm de sarf ettiği şu sözler, aslında onun bu konuda nasıl bir duygu ve düşünce içerisinde olduğunu çok net ortaya koymaktadır: Efendinin kölesiyle mükateplik anlaşması yapması bana göre müstehaptır (:ehabbü ileyye). Ayrıca bizzat ben de, kendime ait köleler arasından (çalışma) gücü ve güvenilirliği olanlarla mükateplik anlaşması yapmaktan Allah ın izniyle imtina etmem. Zaten hiç kimse de bundan imtina etmemelidir İmam afiî nin, katilin miras alamayacağı hususunda er-risale de zikrettiği hadisin munkatı bir hadis olduğu doğrudur. 100 Ancak katilin miras alamayacağı hususunda munkatı bir hadisle ihticac etmesi İmam afiî için metodolojik bir zaaf sayılmaz; zira İmam afiî, er-risale de munkatı olarak aktardığı rivayetleri aslında muttasıl senetle yahut meşhur olarak (:nakl-i âmme an âmme) dinlediğini; ancak bazı kitaplarının yanında bulunmaması sebebiyle hıfzından itkan ile rivayet edemeyeceği bu rivayetleri kitabına koymayı hoş görmediğini söyler. Onun bu sözüne itimat ederek varisin miras alamayacağını bildiren hadisi kendisinin muttasıl senetle yahut meşhur rivayet olarak dinlediğini söyleyebiliriz. Nitekim ilgili hadisin muttasıl senedle gelen bir tarikini el-beyhaki, Marifetü s-sünen de kaydetmiştir. 101 R I H L E 121

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI) Livata Haddi 71 LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI) Livatanın cezası zina cezasından farklıdır. Her ikisinin vakıası birbirinden ayrıdır, birbirinden daha farklı durumları vardır. Livata,

Detaylı

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ. EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ www.almuwahhid.com 1 Müellif: Şeyhu'l-İslam İbni Teymiyye (661/728) Eser: Mecmua el-feteva, cilt 4 بسم هللا الرحمن الرحيم Selefin, kendilerinden sonra gelenlerden daha alim, daha

Detaylı

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen Muâz b. Cebel'in Hz. Peygamber in (s.a.v.) sorduğu

Detaylı

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir? Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir? Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir? Kısacası

Detaylı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Kur ân-ı Kerim de Oruç Ey müminler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günler içinde Oruç tutmanız farz kılındı. Umulur ki, bu sayede, takva mertebesine

Detaylı

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi Niçin Teravih Namazı denilmiştir? Ramazan ayında yatsı namazından sonra kılınan namaz. "Teravih" kelimesi Arapça, "Terviha"nın çoğuludur ve "oturmak, istirahat etmek'" anlamına gelmektedir. Teravih namazı

Detaylı

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI ŞEYH MUHAMMED NASIRUDDİN EL-ELBANİ 1 KİTAB VE SÜNNETE DAVET YAYINLARI 1435 HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI ŞEYH MUHAMMED NASIRUDDİN EL-ELBANİ irtibat kitabvesunnet@gmail.com

Detaylı

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3] Şimdi de hızlıca Müteşabihat hakkında bir iki şey söylemek istiyorum. Deniliyor ki Kur ân da hem Muhkemat hem Müteşabihatlar vardır. Bu durumda Kur ân a nasıl güvenebiliriz? Gerçek şudur ki bu konu doğru

Detaylı

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır: Sorularlarisale.com "Kur'an ın her kelamı üç kaziyeyi müştemildir. Birincisi, bu Allah ın kelamıdır. İkincisi, Allah ca murad olan mana budur. Üçüncüsü, mana-yı murad budur..." İzah eder misiniz? "Kur'an

Detaylı

Birinci İtiraz: Cevap:

Birinci İtiraz: Cevap: Bazı din bilginleri tutulmalarla ilgili bazı itirazlarda bulunarak bu konuda şüpheler uyandırmaya çalışmışlardır. Ulemaların itirazlarından bazıları cevaplarıyla birlikte aşağıya sıralanmıştır. Birinci

Detaylı

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2011-1432 الصيام برؤ ة واحدة» اللغة الرت ية «بن صالح

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır. İslam çok yüce bir dindir. Onun yüceliği ve büyüklüğü Kur an-ı Kerim in tam ve mükemmel talimatları ile Hazret-i Resûlüllah (S.A.V.) in bu talimatları kendi yaşamında bizzat uygulamasından kaynaklanmaktadır.

Detaylı

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU e-makâlât Mezhep Araştırmaları, IV/2 (Güz 2011), ss. 179-183. ISSN 1309-5803 www.emakalat.com ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU Halil İbrahim Bulut, Araştırma Yayınları, Ankara, Nisan 2011,

Detaylı

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ Bu Beldede İlim Ölmüştür Rivayet edildiğine göre Süfyan es-sevrî (k.s) Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikamet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında

Detaylı

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir. Hastalık ve Yolculukta: Eğer bir insan hasta ise ve yolcu ise onun için oruç tutmak Kur an-ı Kerim de yasaktır. Bazı insanlar ben hastayım ama oruç tutabilirim diyor veya yolcuyum ama tutabilirim diyor.

Detaylı

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL Önsöz Klasik ilimler geleneğimizin temel problemlerinden birine işaret eden tevil kavramını en geniş anlamıyla inanan insanın, kendisine hitap eden vahyin sesine kulak vermesi ve kendi idraki ile ilâhî

Detaylı

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. İBADET 1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. 2 İslam ın şartı kaçtır? İslam ın şartı beştir.

Detaylı

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. BÜYÜKLERİN HİKMETLİDEN SÖZLERİ Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. Buyruldu ki; Faziletli kimseler için (hiçbir yer) gurbet sayılmaz. Cahilin ise

Detaylı

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 202-433 ح م ملسح القبعة والكوفية

Detaylı

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma Question İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma (s.a)'nın mushafı hakkındaki sözleri idi. Allah-u Teâlâ tarafından Hz. Fatıma Zehra (s.a)'ya ilham edilen

Detaylı

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6] K U R B A N Şartlarını hâiz olub,allah a yaklaşmak amacıyla kesilen kurban;hz. Âdem in çocuklarıyla başlayıp [1],Hz. İbrahim-in oğlu İsmail-in kurban edilmesinin emredilmesi[2],daha sonra onun yerine koç

Detaylı

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15 İçindekiler Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15 Ebû Mansûr el-mâtürîdî 1. Hayatı 21 2. Siyasî ve İlmî Çevresi 25 3. İlmî Şahsiyeti 28 4. Eserleri 31 4.1. Kelâm ve Mezhepler Tarihi 31 4.2.

Detaylı

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu Cilt/Volume: II Sayı/Number: 1 Yıl/Year 2016 Meridyen Derneği hadisvesiyer.info Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları 2012, 472 sayfa.

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan İÇİNDEKİLER Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan Teveffi Kelimesi Ve Resulüllah ın Açıklaması İmam Buhari Ve Teveffi

Detaylı

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir; Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla 3 Bu güvenli belde şahittir; 1 4 1 İNCİR AĞACI ve zeytin (diyarı) şahittir! 4 Doğrusu Biz insanı en güzel kıvamda yaratmış, 2 İncir ile Hz Nuh un tufan bölgesi olan

Detaylı

Asr-ı Saadette İçtihat

Asr-ı Saadette İçtihat Mehmedkirkinci.com Asr-ı Saadette İçtihat Sual: Hazret-i Peygamber zamanında içtihat yapılmış mıdır? Her güzel şey, her hayır Nebi ler eliyle meydana geldiği gibi, küllî bir hayır olan içtihadı da ilk

Detaylı

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur. Alıntı; FarukBeşer İsra Suresi hicretten bir yıl önce indirilmiş. Yani Hicret yakındır ve artık Medine de Yahudilerle temas başlayacaktır. Sure sanki her iki tarafı da buna hazırlıyor gibidir. Mescid-i

Detaylı

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN IÇERIK ÖNSÖZ 13 Giriş DİN VE AKAİT Günümüzde Din Algısı Sosyal Bilimcilere Göre Din İslam Açısından Din Dinin Anlam Çerçevesi İslam Dini İslam ın İnanç Boyutu Akait İman İman-İslam Farkı İman Bakımından

Detaylı

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti) KURAN YOLU- DERS 3 (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti) DERSTE GEÇEN KAVRAMLAR 1) Mübin : Açık ve Açıklayan. Kur an ın sıfatlarındandır. Kur an sadece

Detaylı

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn RAMAZAN GECELERİNDE KILINAN NAMAZIN CEMAATLE EDÂSININ MEŞRULUĞU ] ريك Turkish [ Türkçe Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn Terceme: Muhammed Şahin Tetkik: Ali Rıza Şahin 2011-1432 وعية اجلماعة يف قيام رمضان»

Detaylı

Şüphesiz ki Allah a, ahiret gününe iman edenlerle Allah ı çok anan kimseler için Allah ın elçisinde güzel bir örnek vardır.

Şüphesiz ki Allah a, ahiret gününe iman edenlerle Allah ı çok anan kimseler için Allah ın elçisinde güzel bir örnek vardır. İlk insan ve Peygamber Adem babamızla başlayan güzel ahlakı inşa etme vazifesi Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v.) ile tamamlandı: Ve şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerindesin.(kalem, 68/4) Şüphesiz ki Allah

Detaylı

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir? Question Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir? Answer: Dört ana kaynağa yani Kur an a, sünnete, akıla ve icmaya dayanarak Masumların velayet hakkına

Detaylı

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim, (o günlerde) hasta veya seferde ise o, (tutamadığı) günler sayısınca başka günlerde

Detaylı

Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL. : Bilirkişi 2. Ek Rapor ve Ayrık 2. Ek Rapora Karşı Beyanlarımızdan İbarettir.

Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL. : Bilirkişi 2. Ek Rapor ve Ayrık 2. Ek Rapora Karşı Beyanlarımızdan İbarettir. 24 MAYIS 2011. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI NA 200/. ESAS DAVALILAR VEKİLİ : 1-2-.. : Av. AHMET AYDIN Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL DAVACI :. SİGORTA A.Ş. VEKİLİ :

Detaylı

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ 5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ Allah İnancı Ünite/Öğrenme Konu Kazanım Adı KOD Hafta Tarih KD1 KD2 KD3 KD4 KD5 KD6 Allah Vardır ve Birdir Evrendeki mükemmel düzen ile Allahın (c.c.) varlığı ve birliği

Detaylı

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü) IV- KREDİ KARTI ÜYELİK ÜCRETİ İLE İLGİLİ GENELGELER 1. GENELGE NO: 2007/02 Tüketicinin ve Rekabetin Korunması lüğü GENELGE NO: 2007/02...VALİLİĞİNE Tüketiciler tarafından Bakanlığımıza ve Tüketici Sorunları

Detaylı

İLH107 HADİS TARİHİ VE USULÜ (ARAPÇA)

İLH107 HADİS TARİHİ VE USULÜ (ARAPÇA) Ankara Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı Açık Ders Malzemeleri Ders izlence Formu Dersin Kodu ve İsmi Dersin Sorumlusu Dersin Düzeyi İLH107 HADİS TARİHİ VE USULÜ (ARAPÇA) YRD. DOÇ.

Detaylı

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu Question Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu belirtir misiniz? Kur an ın lafızdan soyut olduğu bir merhale var mıdır? Answer: Her şeyin lâfzî

Detaylı

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15 İçindekiler Önsöz 11 Kısaltmalar 15 EBÛ MANSÛR EL-MÂTÜRÎDÎ 17 Hayatı 17 Siyasî ve İlmî Çevresi 20 İlmî Şahsiyeti 22 Eserleri 25 a. Kelâm ve Mezhepler Tarihi 25 b. Usûl-i Fıkıh 29 c. Tefsir ve Kur an İlimleri

Detaylı

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ حكمة ريم م ا ير ] تر [ Türkçe Turkish Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ümmü Nebil 2009-1430 1 حكمة ريم م ا ير» باللغة ال ية «مد صالح

Detaylı

ÖĞRETİM YILI. MÜFTÜLÜĞÜ KUR AN KURSLARI İBADET DERSİ DÖNEM DÜZEYE GÖRE DERS PLÂNI

ÖĞRETİM YILI. MÜFTÜLÜĞÜ KUR AN KURSLARI İBADET DERSİ DÖNEM DÜZEYE GÖRE DERS PLÂNI EYLÜL EKİM KASIM İBADET VE MÜKELLEF T E M İ Z L İ K 1.İbadetin (Salih Amel) Tanımı 2.Amacı ve Önemi: İbadet Bize Ne Kazandırır? 4.Temizlik-İbadet İlişkisi 9 2 NAMAZ 1.DÖNEM 1. DÜZEY (KUR 1) 3. Temel İbadetler

Detaylı

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com amaz Memduh ÇELMELİ NAMAZ: AYET ve HADİSLER «Namazı kılın; zekâtı verin ve Allah a sımsıkı sarılın...» (Hac, 78) Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber e itaat edin ki merhamet göresiniz. (Nûr, 56) «Muhakkak

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : KELAM TARİHİ Ders No : 0070040093 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim

Detaylı

Acaba hali hazırda elimizdeki Kur an Peygamber (s.a.a) e nazil edildiği suretteki Kur an mıdır?

Acaba hali hazırda elimizdeki Kur an Peygamber (s.a.a) e nazil edildiği suretteki Kur an mıdır? Question Acaba hali hazırda elimizdeki Kur an Peygamber (s.a.a) e nazil edildiği suretteki Kur an mıdır? Kur an-ı Kerim'in tahrif edilmediğinin delilleri nedir? Answer: Kur an-ı Kerim in tahrif edildiğini

Detaylı

İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR /

İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR / İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR / Çıra Yayınları, İstanbul, 2006/240 sayfa Tanıtan: Muzaffer BARLAK 1 İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Yüce Allah, ilahi hitabının birçok yerinde

Detaylı

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır. İslam a göre kadınlar erkeklerden daha değersiz kabul edilmez. Kadınlar ve erkekler benzer haklara sahiptirler ve doğrusu bazı hususlarda kadınlar, erkeklerin sahip olmadığı bazı belirli ayrıcalıklara

Detaylı

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI DİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI 46 5. HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ UYGULANMASI 5.1. HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ TEMEL FELSEFESİ VE GENEL AMAÇLARI Hadis; Peygamberimizin söz,

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Ayşe KOÇ * * Yüksek Lisans Öğrencisi, e-posta:

Ayşe KOÇ * * Yüksek Lisans Öğrencisi, e-posta: Ayşe KOÇ * İslam dininde aklın yeri, önemi, fonksiyonu gibi konular İslam düşüncesinde ilk dönemlerden itibaren üzerinde tartışılan meselelerden biri olmuştur. Usul ve fürû-i fıkıh perspektifinden bakıldığında

Detaylı

TEFSİR TARİHİ VE USULÜ

TEFSİR TARİHİ VE USULÜ TEFSİR TRİHİ VE USULÜ DİKKT Bu testte 25 soru bulunmaktadır. Cevaplarınızı, cevap kâğıdınızın Tefsir Tarihi ve Usulü testi için ayrılan kısmına işaretleyiniz. 1. yet sayısı yüzden az olan surelere verilen

Detaylı

namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli bir uygulama vardır.

namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli bir uygulama vardır. Türkiye de Diyanet İşleri Başkanlığı nın belirlediği ve uyguladığı imsak vakti, oruca başlama ve sabah ezanın okunması ile Müslümanların sabah namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli

Detaylı

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Aynı kökün kesmek, kısaltmak anlamı da vardır. Kıssa, bir haberi nakletme, bir olayı anlatma hikâye etmek. Bu Arapça'da kassa kelimesiyle ifade edilir. Anlatılan hikâye ve olaya da "kıssa" denilir. Buhâri, bab başlıklarında "kıssa"yı "olay" anlamında

Detaylı

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri 1 ) İlahi kitapların sonuncusudur. 2 ) Allah tarafından koruma altına alınan değişikliğe uğramayan tek ilahi kitaptır. 3 ) Diğer ilahi

Detaylı

Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları. Muhammed b. Salih el-useymîn

Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları. Muhammed b. Salih el-useymîn Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları [ ثريك Turkish ] Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2012-1433 أكسام احلكم اتللكييف للصيام «باللغة الرتكية»

Detaylı

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته ] تر [ Türkçe Turkish Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2010-1431 1 ما حكم الصيام وحكمته» باللغة ال ية «عبد

Detaylı

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI 7. KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ UYGULANMASI 7.1. KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ TEMEL FELSEFESİ VE GENEL AMAÇLARI Kelam; naslardan hareketle inanç esaslarını ve insanın düşünce yapısına ilişkin temel

Detaylı

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Veda Hutbesi. Ey insanlar!  Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. Veda Hutbesi Peygamberimiz Vedâ Hutbesinde buyurdular ki: Hamd, Allahü Teâlâya mahsûstur. O'na hamd eder, O'ndan yarlığanmak diler ve O'na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR Celâleyn Tefsiri Ünite 1 İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I Doç. Dr. Recep DEMİR 1 Ünite 1 CELÂLEYN TEFSİRİ Doç. Dr. Recep DEMİR İçindekiler 1.1. CELÂLEYN TEFSİRİ... 3 1.2. CELALÜDDİN

Detaylı

Geleneğin Genel Kabulü ve Yenileşmenin Olumsuz Etkilerinin Nesih Konusuna Yansıması

Geleneğin Genel Kabulü ve Yenileşmenin Olumsuz Etkilerinin Nesih Konusuna Yansıması [ kitap tanıtımı ] Geleneğin Genel Kabulü ve Yenileşmenin Olumsuz Etkilerinin Nesih Konusuna Yansıması Davut İltaş Hatice GÖKTAŞ ERUIFD [ 2013 / 2, SAYI: 17, SAYFA: 91-97 ] Geleneğin Genel Kabulü ve Yenileşmenin

Detaylı

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ Giriş Ana hatlarıyla İslam dini programı, temel sayılan programlardan sonra daha ileri düzeylere yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu programı takip edecek ders

Detaylı

AÖF İLAHİYAT ÖNLİSANS PROGRAMI 1. KİTAP ÜNİTE 1. Okuma Parçası. Tercüme

AÖF İLAHİYAT ÖNLİSANS PROGRAMI 1. KİTAP ÜNİTE 1. Okuma Parçası. Tercüme AÖF İLAHİYAT ÖNLİSANS PROGRAMI 1. KİTAP ÜNİTE 1 الجملة CÜMLE Okuma Parçası :.... Tercüme Okul Okul büyüktür. Bahçesi geniştir. Okulun kapıları yüksektir. Sınıfları çoktur. Öğrenciler okula sabah girerler

Detaylı

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız 4. SINIFLAR (PROJE ÖDEVLERİ) Öğrenci No 1- Dinimize göre Helal, Haram, Sevap ve Günah kavramlarını açıklayarak ilgili Ayet ve Hadis meallerinden örnekler veriniz. 2- Günlük yaşamda dini ifadeler nelerdir

Detaylı

KUR AN TİLÂVETİNDE MÜKEMMELLİK/ HİLYETÜ T-TİLÂVE Fİ TECVÎDİ L-KUR ANİ L-KERÎM

KUR AN TİLÂVETİNDE MÜKEMMELLİK/ HİLYETÜ T-TİLÂVE Fİ TECVÎDİ L-KUR ANİ L-KERÎM KUR AN TİLÂVETİNDE MÜKEMMELLİK/ HİLYETÜ T-TİLÂVE Fİ TECVÎDİ L-KUR ANİ L-KERÎM (Rihâb Muhammed Müfid Şakakî, çev. F. Yasemin Mısırlı, Guraba Yayıncılık, 2012, 326 s.) Yaşar AKASLAN * Günümüz kırâat otoriteleri

Detaylı

2010 yılının son ayına girdiğimiz bu aylarda hıristiyan olan batı toplumunda olduğu gibi

2010 yılının son ayına girdiğimiz bu aylarda hıristiyan olan batı toplumunda olduğu gibi Kuşun biri, her gün kilisenin çanına konar ve oraya pislermiş. Gel zaman git zaman derken her gün kuşun pisliğini temizlemekten bıkan papaz, bir gün aklına bir fikir gelir uygulamaya karar verir. Sabah

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURÂN A ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR ILH333 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Seçmeli

Detaylı

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205) Zikir, hatırlayıp yâd etmek demektir. İbâdet olan zikir de Yüce Allah ı çok hatırlamaktan ibârettir. Kul, Rabbini diliyle, kalbiyle ve bedeniyle hatırlar ve zikreder. Diliyle Kur ân-ı Kerim okur, duâ eder,

Detaylı

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor. Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor. Bugün her şeyi sorgulayan genç beyinlere ikna edici cevaplar

Detaylı

Üç kişi vardır ki, Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azap vardır:

Üç kişi vardır ki, Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azap vardır: Hayatımız başlangıçtan ölüm anına kadar seyr halindedir. Ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler seyir halindeki arabamıza yön veren işaret levhaları gibidir. Bazı işaretleri algılama, refleks haline dönüşmüşken

Detaylı

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça. Dabbetü l-arz

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça. Dabbetü l-arz Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça Dabbetü l-arz Tevrat ta Dabbe Yahudi ve Hıristiyan Teolojisinde (Tanrı biliminde), İslam

Detaylı

HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi

HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi ISSN: 1308-6944 www.hikmetyurdu.com Hikmet Yurdu, İmam Matüridî ve Matürîdîlik Özel Sayısı, Yıl: 2, S.4 (Temmuz-Aralık 2009), ss. 235-239 Kitap

Detaylı

Arefe günü ile ilgili meseleler ve hükümleri مساي ل وأح م تتعلق بيوم عرفة. Bir Grup Âlim

Arefe günü ile ilgili meseleler ve hükümleri مساي ل وأح م تتعلق بيوم عرفة. Bir Grup Âlim Arefe günü ile ilgili meseleler ve hükümleri مساي ل وأح م تتعلق بيوم عرفة ] تر [ Türkçe Turkish Bir Grup Âlim Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 00-43 مساي ل وأح م تتعلق بيوم عرفة» باللغة

Detaylı

Ck MTP61 AYRINTILAR. 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi. Konu Tarama No. 01 Allah İnancı - I. Allah inancı. 03 Allah İnancı - III

Ck MTP61 AYRINTILAR. 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi. Konu Tarama No. 01 Allah İnancı - I. Allah inancı. 03 Allah İnancı - III 5. Sınıf 01 Allah İnancı - I 02 Allah İnancı - II 03 Allah İnancı - III Allah inancı 04 Ramazan ve Orucu - I 05 Ramazan ve Orucu - II Ramazan orucu 06 Ramazan ve Orucu - III 07 Adap ve Nezaket - I 08 Adap

Detaylı

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır Tevafuk birbirine denk gelmek, birbiriyle uygun vaziyet almak demektir. Tevafuklu Kur anda tam 2806 Allah lafzı pek az müstesnalar

Detaylı

Dr. Mehmet Sürmeli tarafından yazıldı. Perşembe, 07 Ekim :45 - Son Güncelleme Perşembe, 21 Ekim :00

Dr. Mehmet Sürmeli tarafından yazıldı. Perşembe, 07 Ekim :45 - Son Güncelleme Perşembe, 21 Ekim :00 4 Sahabe gibi Kur'an-ı kerim'i ve İslam'ı yaşayabilmenin sırrı - Tefsir - Dr. Mehmet Sürmeli'nin kişisel web si Tüm emir ve yasakların amacı, insanı Allah a giden yolda dosdoğru olarak tutabilmek ve ilerlemesini

Detaylı

el-itticâhâtü L-MÜNHARİFE FÎ TEFSÎRİ L-KUR ÂN İ L-KERÎM DEVÂFİ UHÂ VE DEF UHÂ

el-itticâhâtü L-MÜNHARİFE FÎ TEFSÎRİ L-KUR ÂN İ L-KERÎM DEVÂFİ UHÂ VE DEF UHÂ el-itticâhâtü L-MÜNHARİFE FÎ TEFSÎRİ L-KUR ÂN İ L-KERÎM DEVÂFİ UHÂ VE DEF UHÂ Muhammed Hüseyin ez-zehebî, Mektebetü Vehbe, 3. Basım, 1406/1986, 112 s. Harun ABACI* Bu kitapta yazar, eski ve yeni yazılmış

Detaylı

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI 1- Soru: Allah ın insanlar arasından seçip vahiy indirdiği kişiye ne ad verilir? Cevap: Peygamber/Resul/Nebi denir. 2- Soru: Kuran da peygamber hangi kelimelerle ifade edilmektedir? Cevap: Resul ve nebi

Detaylı

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı) TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV (Panel Tanıtımı) Mehmet DEMİRTAŞ * Bir şehri kendisi yapan, ona şehir bilinci katan unsurların başında o şehrin tarihî ve kültürel

Detaylı

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir? On5yirmi5.com Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir? Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir? Muharrem orucunun önemi nedir? Yayın Tarihi : 6 Kasım 2013 Çarşamba (oluşturma : 1/22/2017) Hayatın bütün

Detaylı

Kadın ve Yönetim Hakkı

Kadın ve Yönetim Hakkı Kadın ve Yönetim Hakkı İslam hukukunda kadının devlet başkanı, vali, kaymakam gibi yüksek düzey yönetici olmasının serbest olup olmaması tartışılmıştır. Fıkıhçılar bu konuda genellikle olumsuz görüş sahibi

Detaylı

Hadisleri Anlama Yöntemi The Method Of Understanding Of Hadith

Hadisleri Anlama Yöntemi The Method Of Understanding Of Hadith Hadisleri Anlama Yöntemi The Method Of Understanding Of Hadith Mustafa IŞIK Laçin Yayınları, Kayseri, 2014, 346 sayfa. Tanıtan: Nurullah AGİTOĞLU* İslâm ın temel kaynaklarından olan hadislerin rivayeti

Detaylı

el-mesâilü l-müşterake beyne Usûli d-din ve Usûli l-fıkh Muhammed el-arûsî Abdülkâdir Mektebetü r-rüşd, t.y., 349 sayfa.

el-mesâilü l-müşterake beyne Usûli d-din ve Usûli l-fıkh Muhammed el-arûsî Abdülkâdir Mektebetü r-rüşd, t.y., 349 sayfa. el-mesâilü l-müşterake beyne Usûli d-din ve Usûli l-fıkh Muhammed el-arûsî Abdülkâdir Mektebetü r-rüşd, t.y., 349 sayfa. Ayşegül YILMAZ ** Usûlü d-din ve Usûlü l-fıkh ilimleri arasındaki irtibatın ortaya

Detaylı

İMAMİYYE NİN İMAMET NAZARİYESİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ Metin BOZAN İSAM Yayınları, İstanbul 2009, 272 s. Harun TÜRKOĞLU

İMAMİYYE NİN İMAMET NAZARİYESİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ Metin BOZAN İSAM Yayınları, İstanbul 2009, 272 s. Harun TÜRKOĞLU e-makâlât Mezhep Araştırmaları, IX/1 (Bahar 2016), ss. 131-135. ISSN 1309-5803 www.emakalat.com Başvuru: 07.06.2016 Kabul: 20.06.2016 İMAMİYYE NİN İMAMET NAZARİYESİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ Metin BOZAN İSAM

Detaylı

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır. 4.MEKTUP MEVZUU : a) Mübarek ramazan ayının faziletleri. b) Hakikat-ı Muhammediye'nin (kabiliyet-i ulâ) beyanı.. Ona ve âline salât, selâm ve saygılar.. c) Kutbiyet makamı, ferdiyet mertebesi.. NOT : İMAM-I

Detaylı

BESMELE VE ALLAH LAFZ-I CELÂLİ'NİN SAYIMLARI

BESMELE VE ALLAH LAFZ-I CELÂLİ'NİN SAYIMLARI Bu yazı www.multimediaquran.com sitesinin sahibi hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından hazırlanmıstır. 11-15-2015. Herhangi bir medyada yayınlanması halinde yukarıdaki bilginin referans olarak verilmesi

Detaylı

İllet bir zihin alışkanlığı: Genellemecilik Perşembe, 28 Kasım :18

İllet bir zihin alışkanlığı: Genellemecilik Perşembe, 28 Kasım :18 Söze girerken şu hususu tasrih edeyim; niyetim Mustafa İslamoğlu nun Hayat Kitabı Kur an (Gerekçeli Meal-Tefsir) isimli mealine eleştiri yazısı kaleme almak değil. Bu hususta benim yazdıklarım da dahil

Detaylı

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106 KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106 Surenin Adı: Kureyş sûresi, adını, Kur an da geçtiği tek yer olan ilk âyetinden alır. Kureyş kelimesi iki köke nispet edilir. Birincisi; köpek balığı anlamına gelen

Detaylı

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19 Önsöz Kur an tefsirleri üzerine yapılan araştırmalar bir hayli zenginleşmesine karşın, yüzlerce örneğiyle sekiz-dokuz asırlık bir gelenek olan tefsir hâşiyeciliği, çok az incelenmiştir. Tefsir hâşiye literatürü;

Detaylı

YALOVA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

YALOVA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI FİNAL SINAVI TAKVİMİ TARİH SAAT DERSİN ADI SALON ÖĞRETİM ÜYESİ Mukayeseli Adab ve Erkanı Prof. Dr. Tahir YAREN Kıraat Farklılıklarının Manaya Etkisi Aşere,Takrib,Tayyibe

Detaylı

www.vergidegundem.com

www.vergidegundem.com Fax: 0 212 230 82 91 Damga vergisi uygulamasında Resmi Daire Av. Gökçe Sarısu I. Giriş Damga vergisi, hukuki işlemlerde düzenlenen belge ya da kağıtlar üzerinden alınan bir vergidir. Niteliğinin belirlenmesinde

Detaylı

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek? Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek? Murabaha Nedir sorusuna lügâvi manasında cevap çok kısa olabilir ama burada daha çok günümüzdeki fiilî durumunu ele almak faydalı olacak. Bahse konu yöntemden,

Detaylı

HADİS TARİHİ VE USULÜ

HADİS TARİHİ VE USULÜ HDİS TRİHİ VE USULÜ DİKKT! Bu testte 25 soru bulunmaktadır. Cevaplarınızı, cevap kâğıdınızın Hadis Tarihi ve Usulü testi için ayrılan kısmına işaretleyiniz. 1. şağıdakilerden hangisi Esbabu Vürûdi l- Hadîs

Detaylı

Kâşif Hamdi OKUR, Ismanlılarda Fıkıh Usûlü Çalaışmaları: Hâdimî Örneği, İstanbul: Mizah Yayınevi, 2010, 125-127.

Kâşif Hamdi OKUR, Ismanlılarda Fıkıh Usûlü Çalaışmaları: Hâdimî Örneği, İstanbul: Mizah Yayınevi, 2010, 125-127. Kâşif Hamdi OKUR, Ismanlılarda Fıkıh Usûlü Çalaışmaları: Hâdimî Örneği, İstanbul: Mizah Yayınevi, 2010, 125-127. Elif Büşra DİLBAZ E-mail: ikkizzler_89@hotmail.com Nasslar ile hükümler arasındaki ilişkinin

Detaylı

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri Eflref Ar kan Bildiğiniz gibi Almanya aile birleşiminin gerçekleşmesi konusunda göç yasasında bazı değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikleri eleştirenler ve olumlu görenler bulunmaktadır. Ben göç yasasının

Detaylı

22:40 AYETİNİN KURAN DAKİ KOORDİNATLARI

22:40 AYETİNİN KURAN DAKİ KOORDİNATLARI 22:40 AYETİNİN KURAN DAKİ KOORDİNATLARI 1 1-) 22. SURE HACC SURESİ - 22nci ENLEMDE GEÇEN HACC BÖLGESİ 2-) 22 (HACC) 40 ve 22 (HACC) 41 AYETLERİNİN 22:40 ve 22:41. BOYLAM İLE İLİŞKİSİ Suudi Arabistan 13

Detaylı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın dil felsefesi Frege nin anlam kuramına eleştirileri ile başlamaktadır. Frege nin kuramında bilindiği üzere adların hem göndergelerinden hem de duyumlarından

Detaylı

HAC YÜCE ALLAH IN (c.c) EMRİDİR.

HAC YÜCE ALLAH IN (c.c) EMRİDİR. HAC YÜCE ALLAH IN (c.c) EMRİDİR. Hac Allah Teala nın (c.c) emri, İslam ın beş temel şartından biridir: Ona varmaya gücü yeten kimsenin Kâbe yi tavaf etmesi Allah ın insanlar üzerindeki hakkıdır. (Al-i

Detaylı

Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular

Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular 24.00/24.02 Güz Dönemi, 2005 Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular Bir Ödevi yazmaya başlamadan önce, hazırladığınız taslağınızı, bir de şu soruları aklınızda tutarak gözden

Detaylı

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü On5yirmi5.com KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü Kaç gündür bir 'vitamin' sorusudur gidiyor. İşte geçtiğimiz günlerde yapılan KPSS sorularında yer alan 'vitamin' sorusu ve çözümü... Yayın

Detaylı