RESMİGEÇİT Yazan Yayın hakları 1. baskı Sertifika No Kapak tasarımı Baskı Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "RESMİGEÇİT Yazan Yayın hakları 1. baskı Sertifika No Kapak tasarımı Baskı Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş."

Transkript

1

2 RESMİGEÇİT Yazan: Şebnem İşigüzel Yayın hakları: Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş. Bu eserin bu tu n hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. 1. baskı / eylül 2008 / ISBN Sertifika No: Kapak tasarımı: Bülent Erkmen Baskı: Şefik Matbaası / Turgut Özal Caddesi No: 137 İkitelli İSTANBUL Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş. 19 Mayıs Cad. Golden Plaza No. 1 Kat 10, Şişli İSTANBUL Tel. (212) / 542 Faks (212) / editor@dogankitap.com.tr / satis@dogankitap.com.tr

3 RESMİGEÇİT Şebnem İşigüzel

4

5 Tamar a

6

7 Birinci bölüm

8 1 Paşalar tavan arasında toplanmış dedi. Ayag a kalksa o incecik bacaklar o koca go vdeyi nasıl taşıyor diye şaşırabileceg iniz adam. Ziyaretçi diyeceğiz ona. Du rbu nle amaçsızca go kyu zu nu, dallara konmuş kumruları seyreden, meseleye sessiz kaldı, ki kahramanlarımızdan birisi o. Görüyor musun Başkent in bütün kumruları toplandı? Tavan arası istihbaratını veren ziyaretçi, Çoban lakaplı bu siyasetçinin bo yle alakasız şeylerden so z eder gibi go ru nu p her şeyin farkında oldug unu iyi bilirdi. Oturdug u yerde doğruldu, biraz önce başbakanın dürbünüyle kestiği ufuklara baktı. Vay anasını! dedi hayretle. Pencerenin karşısındaki çınar ag acı kararmıştı. Pencere pervazları bile. Pervazların tepesinde bile nasıl becerdilerse artık yarasa gibi baş aşağı tutunmuş kumrular vardı. Bunların kararga hı Kara Kuvvetleri nin çatısıdır dedi du rbu nu masasının u zerine bırakırken. Ali Çoban du nyaya siyaset yapmak için gelmişti. Nitekim yapıyordu da. Sorsanız kimin için? Halk için derdi muhtemelen. Ama okuyup go receksiniz, bu so zu nu ettig imiz memlekette siyaset hiçbir zaman halk için yapılmamıştı. Kişisel hırslar, ihtiraslar, çıkarlar, inatlaşmalar, daha ne kadar saçmalık varsa siz ekleyin, bunlar yönlendirmişti siyaseti. Askerlerin darbe yapacag ına kimi zaman ihtimal veriyor, kimi zaman, Yapamazlar diyordu. Masasının u zerinde duran şaha kalkmış beyaz mermer atın nallarından birisi du şu verdi. Du n yapıştırdık ama tutmadı dedi masanın u zerindeki parçayı eline alırken. Ka hya Talat ı çag ıracakken vazgeçti. Vazgeçtig i pek enderdi. So zu nu ettig imiz memleketin başbakanıydı ama bugün makamında değil, oturduğu sokağın adıyla anmayı alışkanlık edindiği evindeydi. Hayret, telefonu çalmıyordu. Oysa bir kumrunun guruldayıp durması kadar sık çalardı. Sorsanız, Ali Çoban bunun bilgisini ya da istatistig ini verirdi size. Bunu yapmaya niyetlenmişti de. O da sıkılmıştı darbe so ylentilerinden. Size olag anu stu hafızasını kanıtlamak için bugu n telefonun kaç kere çaldıg ından, bunun yıllar o ncesinin hangi gu n ve saatine denk düştüğünden başlamak üzereydi ki telefon çaldı: Ag abey diye başladı mu steşarı. Gu nu n fecaatine damga vurur şeyler so yleyecekti ama ag abeyinin burnundan soludug unu anladı, sustu. Ali Çoban akıllı insanları severdi. Ama yakın çevresinde değil. Müsteşarı, Ben seni sonra ararım ağabey deyip kapattı telefonu. Ali Çoban du rbu nu nu tekrar alıp pencereye yaklaştı: Aptal bunlar dedi. Yeniden siyasetteki bir kriz anını ihtilal günü seçtiler. Ziyaretçisi tekrar eg ildi, kumrulara baktı. Sanki bu tu n olacakları dallara tu nemiş şişinip duran

9 şu bitli kumrular söylüyordu. Boş bulunup Hangi kriz? diye sordu. Ali Çoban sırıttı, kelimeler ön dişlerinin arasındaki aralıktan tıkır tıkır dökülüyor gibiydi: Kara nın partisi gensoru verip benim Dışişleri Bakanımı düşürecek. Ziyaretçi, Ali Çoban ın bu milleti gu tmek için go nderildig ine bu tu n kalbiyle bir kez daha inanıp kulak kesildi. Bakan düşürülse de hükümet istifa etmeyecek. Bunu söyledi ve dürbününden izlediği kumrular gibi guruldadı Ali Çoban: Bahane bulamıyorlar bir türlü. Gelecekler, gelemiyorlar. Tavan arasında toplanmışlar dedi ziyaretçi. Toplanırlar dedi Ali Çoban. Hem biliyorum, oturacakları iskemleleri, yumruklarını vuracakları masayı oraya çıkaran bu halkın evlatları icabında... I stihbaratının iyi oldug u bilinirdi. Telefon bir kere daha çaldı. Ali Çoban iri cu ssesinden beklenmeyecek bir çeviklikle telefonun yanında bitti. Elini uzattıg ı anda telefonun sesi kesildi. Ama Ali Çoban telefona dik dik bakmayı su rdu rdu. Ziyaretçi de liderinin dişinin kovug unu bile doldurmayan istihbaratlarla geldig ini du şu nu p ayaklandı. Hakikaten o ku rdan gibi bacaklar o koca gövdeyi nasıl taşıyordu? Tekrar çalan telefon Ali Çoban tarafından açıldı: Darbe yapmak o su nepeye kaldıysa vay halimize dedi. Telefonda ona ne dedig ini bilemediğimiz muhtemelen bir partiliye, siyasiye, belki de bir bakana. Telefonları dinleniyor olmalıydı ama Ali Çoban ın kimseden korkusu yoktu. Allah tan bile! demişti karısı bir defasında. Ah hangi defasında oldug unu hatırlamak içinden gelmiyor. Teyzesinin kızı, karısı, biricik Nazlı Hanım ı: Çoban, senin iktidarının ve hırsının içine tüküreyim! demişti. Memleket ug runa nika hlı karısı elden gitmişti, daha dog rusu gidecekti, gitmesine ramak kalmıştı. Çoban, kusurlu olan senmişsin! diye bağırmıştı karısı. Pişkince gu lmu ştu Ali Çoban, insanın içini kaldıran yapış yapış bir gu lu şu vardı ki karısının da midesini bulandırıyordu artık. Dedikodular ayyuka çıktığından beri o vakit. Memleketin derdi tasası yetmiyormuş gibi demişti karısına. Geçmiş zaman, yatak odasındaydılar. Elektrikler kesikti. Yag mur yag ıyor, go k gu rlu yor, politik evleri tıkır tıkır işliyordu. O eve giren çıkanın ha ddi hesabı yoktu. Biraz o nce bir partili yanlışlıkla hela sanıp yatak odalarına dalmıştı. Nazlı Hanım ı başını çevirip bakmamıştı bile. Yatag ın, yataklarının kenarına oturmuş, sırtını do nmu ştu Ali Çoban a. Partili helaya dalıyorum diye o yle hazırlamıştı ki kendisini, neredeyse indirmişti pantolonunu. O halde bile, yanlış yere, parti liderinin mahremiyetine daldıg ını fark ettig i anda bile, fırsattır deyip koşup elini o pmu ştu Ali

10 Çoban ın. Üçüncü dünya siyaseti çıkardan başka ne içerirdi ki? O kunduracıyla ne olduysa oldu dedi Ali Çoban karısına hitaben. Geçmiş zaman, belleg inin bir ko şesinde. Gu çlu bir ışık yanıp so nmu ş gibi oldu odada, çakan şimşeg i mu teakip. Karısının süs püs aynasının karşısındaki pufa tünemişti. Maşallahı vardı cüssesinin, yaylarını neredeyse yere deg dirmişti pufun. Nazlı Hanım ının çeyizinde getirdig i, dokuyanı ko r, uzun uzun bakanı sarhoş eden ipek Isparta halısının u zerine, yere, bag daş kurmuş oturmuş gibiydi bo ylece. Burnuna pudralı bir ayak kokusu geliyordu ama nereden? Katiller, onu öldürdüler! diye fısıldadı karısı. Fısıldar fısıldar çıg lıg ı basıverir, so yledig i her şey anlaşılmaz olurdu. Ali Çoban karısını zıvanadan çıkarmanın ayarını iyi biliyordu. Sadece karısını mı? I ktidardaysa muhalefeti, muhalefetteyse iktidarı, koalisyonsa ortag ını. Her şeyin kendisi için var oldug unu sanıyordu. Siyaseti var olmak için yapıyordu. Ama karısı dog ru so ylu yordu. Dedikodusu edilen o kunduracı, ölmüştü. Küçük bir trafik kazası. Çarptıg ımla taklacı gu vercin gibi takla atmaya başladı diye anlatmıştı işi go ren. I şte bu da kunduracının ayakkabısı demişti elindeki ayakkabı tekini go stererek: Pencereden içeri düşüvermiş. Eşya da hu zu nlu durur muydu? Ama basbayag ı boynu bu ku k duruyordu ayakkabı teki. Kunduracının kanıyla sulanıp bu kazaya yol açan arabanın penceresinden içeri du şu verdig ine go re, epey hızlı olmuş olmalıydı bu iş. Ali Çoban go rdu g u bir ka busta, bu hızdan dolayı tebrik etmişti karşısındakini: Tebrik ederim. Sonra hiç çekinmeden bu kanlı ayakkabı tekini almıştı. Kunduracının kanı daha kurumamıştı. Ayak numarası da kırk buçuktu. Cu sseli deg ilmiş demişti, go rdu g u ka busta. Nazlı Hanım ına ayakkabı yapan bu adam acaba nasıl birisiydi? Memleket meselelerinden gidip bakmaya fırsatı olmamıştı. Bir fotog rafı gelmişti o nu ne. Orada da pek belirsizdi eşka li rahmetlinin. Rahmetli deyişine kızmıştı sonra. Allah biliyor, kunduracının, iyi kalpli ve saf karısına herkesten daha gu zel ayakkabılar yaptıg ına dair naif dedikodu dışında, ortada utanç verici hiçbir şey yoktu. Kimleri idare ediyorum ben? diye geçirmişti içinden. Halkın arasında karısına gu zel ayakkabılar yapan kunduracılar, bunun kıskançlıkla dedikodusunu yapanlar vardı. Sonra, onların bir tu rlu olmayan çocuklarından binlerce. Sonra o kunduracıyı o ldu rebilecek olanlar, katiller, katil adayları... Daha o nce memleketin suyunu sag layan bir kuruluşta çalışırken de bunu du şu nu rdu : Binbir emekle koca koca baraj çukurlarını açarken, kendi tırnaklarıyla kazıyormuş gibi azap çekerken: Kimler içecek bu suyu? Kendi biriciklig ine inanması işte bo yle oldu. O yıllarda bu memlekette siyaset yapmak mahalle arasında futbol oynamak gibi bir şeydi. Kaldı ki tastamam bir ko y çocug u oldug undan top görmüşlüğü yoktu.

11 Nazlı Hanım ı usul usul ag lıyor, alt kattan partililerin ug ultuları geliyordu. Bu kadar mı ses geçiriyordu bu tavan? Tevekkeli kadın yıllar yılı Uyuyamıyorum deyip duruyordu. Pek tabii bu gu ru ltu de uyunmazdı. Nazlı Hanım ı işte bu sebeple mavi, u stu açık Chevrolet sinin direksiyonunda uyuya kalmıştı, Kızılay Meydanı nda, gün ortasında. Bu politik evde, bir yıl boyunca her kadın gibi kundura aşkından aldıg ı kunduralarını koyacak yeri bile yoktu. I şte bu yu zden u ç yu z altmış beş çift ayakkabı ceset gibi dizilidir karı koca yataklarının altında. Oturdug u yerden, perdelenmiş yatak o rtu su nu n aralıg ından, ayakkabıları go rebiliyordu Ali Çoban. Renk renktiler o ksu z ayakkabılar. Her biri için Ku lkedisi gibi ayag ını uzatmış, kalıbını aldırmış olmalıydı Nazlı Hanım ı. Frenk masallarını bilmezdi Ali Çoban. Bir tutam ot için tepişen kuzularının ardında dag lara, toprag a bakarak geçmişti çocuklug u. Kunduracı faturalara iliştirdig i mektupçuklarda Ku lkedisi diyordu Nazlı Hanım ına: Sıkarsa getirin değiştirelim yazıydı. Ter i do nemi çatmış, ordu krize girmişti. Ali Çoban başbakandı ve do rt yıldızlı orgeneraller dururken yerine u ç yıldızlı korgeneral atamış, tarihte ilk defa generaller mahkemeye gitmişti. Neydi allasen bu Külkedisi? Ku lkedisi, Ali Çoban ın kafasında dolanıp dururken mahkeme kararı bozmuş, ter i bekleyen askerler emekli olmuş, emekli olacaklar ter i almışlardı. Gelecekten zerre beklentisi olmayan Rasim Ögür, Ege Ordu Komutanlığı na işte böyle atanmıştı. Ali Çoban ın kusursuz hafızasında buna da yer vardı; partililerden birisi makamına gelmiş katıla katıla gu lerek anlatıyordu: I zmir de yayınlanan bir gazete u çtu r yeni komutanları Rasim in fotoğrafını yanlış basıyordu: Duydunuz mu sayın Başbakanım? Üçtür. Külkedisi diye bir masal var mı İsmet? Do nu p bo yle sormuştu Ali Çoban. Başbakanlıg ın penceresinden bakıyordu, pencereden bakmayı severdi. Kaldı ki kapıdaki polisler uyarıp dururdu: Bakmayın efendim böyle pencereden. Bir başbakan vuracakmış komünistler. Kahkahası pat diye kesilmişti partili I smet in. Liderini iyi tanırdı; bo yle kel alaka bir soru sordug u ve devekuşu gibi yu ru du g u vakit içindeki siyaset canavarının aklını çelen şeyler var demekti. Partili I smet, ku çu k obez kızı vesilesiyle, yani yaşı itibariyle ku çu k, obez kızı vesilesiyle; bu arada kız o kadar beter bir şey olmuştu ki klozeti kırmıştı, Ku lkedisi ne aşinaydı: Sonunda iskarpin onun ayağına olur, o da prensle evlenir dedi, o masal mı? Ali Çoban ın go zleri dolmuştu, O masal olmalı derken. Partili I smet in kara suratı daha da karardı. Bunun anlamını ço zmeye çalışıyordu. Memlekette ciddi bir kıtlık baş go stermişti, ne tu p, ne yag, ne ampul, ne elektrik vardı. Acaba başbakan Ku lkedisi diyerek bu kıtlıg ı mı kodlamak istemişti? Ama öyle olsa, Benzin vardı da biz mi içtik? der, çıkardı işin içinden. Ali Çoban ın siyasetten başka bir du nyası olamazdı ve her şey bu du nyanın içinde cereyan

12 ederdi. Yani, partili I smet meselenin hususiyetini kavramıştı kavramasına ama Milletin efendisi olmaya gelmiş bir ko ylu ydu Ali Çoban. Çocuklug u o kadar imka nsızlıklar içinde geçmişti ki Ku lkedisi masalını ilk benden duymuş, oturup ag lamıştı diyerek hadiseyi yanlış yorumlamıştı yıllar yıllar sonra verdiği bir mülakatta. Ku lkedisi halka Nurlu Ufuklar vaat eden Ali Çoban ın zihninde dolaştı durdu. Dokunulmayacak kadar rahatsız edici, sadakatsizlig in tu ylu bir sembolu ydu. Mu tte iki Amerika, halkının 1 Mayıs 1977 gu nu nu nasıl geçirmek istedig ini sordug unda Siz nasıl uygun go ru rseniz cevabını verir vermez tekrar şahsi meselesini du şu nmeye do nmu ştu. Oysa I şçi Bayramı kutlamalarında kaç kişi go zleri açık, ezilerek, panzerlerin altında parçalanarak o lmu ştu. Ah, karısı gu l gibi açmıştı. Onu kanla sulamak lazımdı. I çişleri Bakanı bizzat konuta kadar gelip, So yledikleri gibi oldu, I stanbul un plakası kadar, 34 kişi dedig inde yu zleşmeye karar vermişti. Yüzleşmişti de. Kanıtla demişti Nazlı Hanım ı. Siz ne sanmıştınız? 1 Mayıs katliamı için Ali Çoban hiçbir hassasiyet taşımıyordu ki yu zleşmek ve kanıtlamak bu meseleye dair olsun. Hem I ntercontinental Oteli kapatanların hiçbirisinin kaydı yoktu. Ama pencereler içeriden açılmış kurşun delikleriyle doluydu. Öhö öhö öhö... Siyasette layıkıyla yaptıg ı manevraların hiçbirisini yapamamıştı Ali Çoban. Karısı hakkında çıkarılan yakışıksız dedikodulara karşı yani. Kunduracının kalıbını almanın yolunu bulamamıştı henu z. Bunu du şu nu yordu. Şahsi du şu ncelerinin devlet işleriyle karışması ne fenaydı. Biraz o nce ug urladıg ı I çişleri Bakanı nın go sterdig i 1 Mayıs kutlamalarında o lenlerin fotog ra ları karışıyordu araya. Sıçmış, işemiş, go zleri açık kalmış o lu ler. Ezilerek o lmu ş komu nistler yılı mayıs ayı, o fotog ra lara baktıktan sonra uzun uzun, o kocaman evde yapılan siyasetten o tu ru yatak odasında yaşamak zorunda kalan karısını seyretmişti bir su re. Nazlı Hanım ı makyaj masasının u zerine iliştirilmiş tepsiden yiyordu yemeg ini. Bir ruj bu yersizlikte yemek tepsisine yuvarlanmıştı. Komu nistler de u zerlerine açılan ateşten kaçarken bo yle yuvarlanmışlar, panzerlerin altında kalmışlardı. O gu n o lenlere acıyor muydu? Hayır. Nazlı Hanım ı tepsisine du şen ruju eski yerine koymuştu. Partilileri sinek gibi kovamazdı ya! Nazlı Hanım ının o zene bezene do şedig i salonlara, yemek odalarına, misa ir, yatak odalarına u şu şmu şlerse ne yapsaydı yani? Hem Nazlı Hanım ı bir gu nden bir gu ne şika yet etmemişti ki. Ayakkabılarını koyacak yer bile bulamamıştı icabında. Ne yapmıştı o da? Uysallıkla yataklarının altına dizmişti onları. Sadakatsizlig in nişanları. Yatak altındaki ayakkabılardan gelen pudralı ayak kokusunu belleg ine sadakatsizlig in kokusu olarak yerleştirmişti. Ben nasıl anlatıyorsam o yleydi; Ali Çoban iyi deg ildi. O pudralı ayak kokusu olmadık yerde burnuna gelir olmuştu. U ç yıl o nce General Rasim in kendisine Genelkurmay Başkanı olmasının yolunu açacak Kara Kuvvetleri Komutanlığı na atanması bu yüzdendi, sakın şaşırmayın! Cumhurbaşkanı, Florya daki Deniz Ko şku nde istirahatteydi yazı çok sıcaktı. Ali Çoban denizin u zerindeki bu ko şku n geniş taraçasında oturmuş, Cumhurbaşkanını bekliyordu. Karısını seyrettig i gibi denizi seyrediyordu. 1 Mayıs o lu lerinin fotog ra larına baktıg ı gibi

13 bakıyordu denize, u ka. Yine de garip, tari i zor bir duyguya kapılmıştı. Bilmem anlatabilecek miyim? Orada bir başına kalmış gibiydi. Go ru nu rde o yleydi ama tahmin edersiniz ki ben ruhsal yalnızlıktan so z ediyorum. Deniz gu neşle pırıl pırıl parlıyordu. Sevmezdi bo yle manzara seyretmesini. Biliyorsunuz çocuklug u boyunca dag ları, tepeleri, kuzuları, koyunları, dikenleri, kavruk ag açları, bomboş go kyu zu nu, kartal sanıp ayaklandıg ı tuhaf karaltıları seyretmişti. Bu yu zden hayrandı insan elinden çıkmış yapılara. Deniz kabarıp alçaldıkça huzursuz oldu. Şapkasını çıkardı. Alışkanlıg ıydı fo tr şapka. Yu zu ne dog ru salladı şo yle. Cebinden mendilini çıkardı, sihirbaz gibi bir silkeleyişte açtı. Beyaz mendilin u zerinde bir leke gibiydi Nazlı Hanım ının gu lkurusu iplikle işledig i, adının baş har leri. En sevdig im renk derdi Nazlı Hanım ı. Evlenmeden o nce onun bu muhabbetlerini dinlerdi bıkıp usanmadan. Gu lkurusunun ne biçim bir renk oldug undan bile haberi yoktu oysa. Terini sildi. Kelini iyice kuruladı. Vallahi saçlarının arkalarında bebek gibi minicik lu lelerin var derdi Nazlı Hanım ı. Demek ensesinde kalan bir gıdım saç ince ince lu leliydi ha! Bebek saçı gibi yumuşacık bunlar derdi Nazlı Hanım ı. Kalın, kısa ama çok şe katli parmaklarıyla okşardı bir tutam saçını. Ellerini tutup o pmu ş, o pmu ş, o pmu ştu Ali Çoban. Ku t diye devrilivermiş, şu karşısındaki deniz gibi geniş ve parlak, yumuşak ve kabarık go g su ne go mu lmu ştu. Tatlı tatlı kıkırdardı Nazlı Hanım ı. Hayır demezdi hiçbir zaman. Başı do nmu ştu Ali Çoban ın. Taraçanın kenarına gidip korkuluklara tutundu. Karısının koynunda hızla yol almış, kunduracıya toslamıştı sonunda. Tu ku rdu denize. Midesi bulanmıştı. I leri baktı. Cig erlerinin ilmi çekilecekmiş gibi soluk aldı, soluk verdi, solug unu tuttu. Bu meseleye bu kadar hassasiyet go stermesinin nedeni belliydi: I ktidar tutkusu. Siyasete girmesi tereyag ından kıl çeker gibi olmuş, memleket tarihinin en genç başbakanı unvanını almıştı. Ku lkedisi nin ve kunduracısının icabına bakacaktı. Ensesindeki incecik lu leler gibi karmakarışıktı kafası. Nazlı Hanım ı ve dedikodular el ele vermiş 1 Mayıs panzerleri gibi u zerinden geçiyorlardı. Bilmem anlıyor musunuz, sorunu şuydu: Memleketi, halkı, ekonomiyi, sanayiyi du şu nmek zorundaydı. Hayatında bunlardan daha o nemli ne olabilirdi? Yoktu. Olmamıştı. Olamazdı. Ama olmuştu. Şimdi bundan kurtulması gerekiyordu. Yaptıg ı barajlara a şık olmuştu, anlıyor musunuz? Nazlı Hanım ı pembe naylon sabahlıg ı sırtında her sabah el sallardı ona. Renk renk kundura alma sevdasına du ştu kten sonra kıçını devirip yatar olmuştu o ayrı ama o ncesinde hayatındaki yeri ona el salladıg ı kapıydı. Pembe naylon sabahlıg ıyla politik evlerinin dış kapısına kadar inerdi. Daha gu n ag armadan, gu vercin gibi kapısında dizilirdi partililer. Karısının yu ru du kçe birbirine su rtu nen kalın beyaz bacaklarını, sutyeninin sıkıştırdıg ı sırtını, gergin geniş karnını partililerden kıskanırdı elbette. Nazlı Hanım ı o tapılası, ısırılası, arkadan sarılıp uyunulası poposunu sallaya sallaya geçerdi partililerin arasından. Zamanla şo yle bir alışkanlık oluşmuştu: Merdivenlerden inen Ali Çoban ı go ru r go rmez ayag a kalkıp yu zlerini duvara do nu yordu partililer. Bo ylece o nde Ali Çoban, arkada mahremi, geçip gidiyorlardı. Zamanla dedikodulardan bitap du şen Nazlı Hanım ı sabahları yataktan kalkamaz oldu. Partililer buna rag men alışkanlıklarından vazgeçmediler. Liderlerini tıpkı karısı gibi sırtlarını do nerek ug urladılar. Nazlı Hanım ı el salladıg ı yerde deg ildi artık. Kıçını devirip yattıg ı yatakta da yoktu. Ali Çoban ın memleket meseleleriyle dolu zihninde pudralı ayak kokusunun sindiği bir köşede kalıp aldırıyordu. Allah ım bana gu ç ver dedi Ali Çoban. Karşısındaki u ka, gu neşle parlayan denize bakarak,

14 onları yaradanı du şu nerek. Oraya neden geldig ini unutmuştu. Nerede oldug unu bile unutmuş olabilirdi u zu ntu den. Hepsi u zu ntu dendi. Cumhurbaşkanı peşinden koşturanlarla beraber karşısına çıktıg ında, tanımıyormuş gibi bakmıştı ona. Denizci gibi giyinmişti Cumhurbaşkanı. Çok sag lıklı go ru nu yordu. Peşi sıra gelen yardımcısının elinde bej rengi keten bir pantolon vardı: Evet, duble paça diyordu Cumhurbaşkanı. Eh, bu duble paça değil ki? Yardımcısının duble paça nedir bilmediği ortaya çıkmıştı. Ali Çoban da bilmiyordu, orada öğrenmişti. Kıyıya vuran dalga gibi çekilip gitmişti Cumhurbaşkanı nın peşi sıra gelenler. Derin bir Ohhh çekmiş, hasır koltuklardan birisine oturuvermişti Cumhurbaşkanı. Ali Çoban hâlâ karşısında dikiliyordu. Cumhurbaşkanı dik dik baktı. Bu yaz gu nu bo yle koyu koyu elbiseler, kendine açık renkli yazlık bir şeyler diktir Ali cig im dedi. Sonra bir garson çıktı ortaya. Krema gibi bembeyaz giyinmişti. Ali Çoban krema gibi tanımlayamazdı onu. Olsa olsa Bir kaşık ak su t gibi derdi. Cumhurbaşkanı kendisine servis edilen limonatayı aldı. Limonatanın içindeki nane dalı bardağa kök salmış gibi başını dikmişti. I çtig i şeyden, limonatadan, bo ylesine bu yu k bir zevk almasına Cumhurbaşkanının, şaştı kaldı Ali Çoban. Garson limonata bardag ını neredeyse eline tutuşturdu. Limonata istememiş, kimse, Ne içersin? diye sormamıştı. Memleketin genç başbakanı taraçada durmuş karısının sadakatsizlig ini du şu ne du şu ne kahroluyordu. Bir adım attı, kendine geldi, geçti Cumhurbaşkanının karşısına oturdu. U ç numarada ısrarlı mısın? dedi Cumhurbaşkanı. Ortada kıdem sırasına go re Kara Kuvvetleri Komutanlıg ına u ç aday vardı. Mesele, Ali Çoban ın en kıdemsizinde diretmesiydi. Limonatasından bir yudum alıp suratını buruşturdu. Alışamamıştı böyle içeceklere. Cumhurbaşkanı anlaşabileceklerini düşünüyordu. Bura bir evin içi deg il, devletin zirvesi derdi Ali Çoban. Burası diye du zeltirdi onu Nazlı Hanım ı. Eve her geldig inde karısının adını seslenirdi. O ug ul ug ul kalabalık politik evde kapıdan girer girmez sesini yukarı ulaştırır ve karısının usul usul tırnaklarını boyarken sesini duyup başını kaldırdıg ını hayal ederdi. Tırnaklarını to rpu lerken. Çekmeceleri deşerken. Saçını krepe yaparken. Yeni aldıg ı bir çift ayakkabıyı seyrederken. Memleket meseleleri içinde en ışıklı yerdeydi, karısının adının seslenişini duyup başını kaldırma anı. Devletin zirvesinde limonata içerek oturuyorlardı ve Ali Çoban go zlerini Cumhurbaşkanının ayakkabılarına dikmişti. Beyaz, bağcıklı ayakkabılardı bunlar. Rahmetlinin bunlar dedi Cumhurbaşkanı. Ali Çoban dişini sıktı. Sizden o nce anlamıştı ayakkabıların kime ait oldug unu. Yine de aklı Nazlı Hanım ının kunduracısına gitti. Dedikodulara. Cumhurbaşkanı da biliyor muydu acaba? O, Gömlekleri ve süveterleri de oluyor bana diyordu. Memleketin ilk reisicumhurunun eşyalarını dig erlerinin kullanması fevkalade gu zel bir şey dedi Ali Çoban. Aklına bunu söylemek gelmişti. Dig eri yu zu nu buruşturdu. Bu içtikleri limonatadan olabilirdi. Cumhurbaşkanının tespiti,

15 şekerinin az, kabuk rendesinin fazla, tadının gereğinden fazla ekşi olduğuydu. Çok rahat dedi Cumhurbaşkanı. Siz Çok ekşi diyeceg ini mi umuyordunuz? Sonra ha ifçe kaldırdıg ı ayag ını eg di bu ktu. Bu go steriyi yaparken de, Çok yumuşak dedi. Ayakkabı ayağıyla birlikte eğrilip bükülüyordu. Rahmetli hiçbir ayakkabısını arkasına basarak giymemiş dedi. Sonra eg ildi, Ali Çoban ın kulağına fısıldar gibi konuştu: Ama şeyinkiler... Kiminkiler? diye aklından geçirdi Ali Çoban ama yine de anlamış gibi davrandı. Bu taraçada, güneşte, devletin zirvesinde, daha fazla vakit kaybetmek istemiyordu. Rezidansından ziyade ko şkte giydikleri bile! Yahu adam frakının altına giydig i iskarpinin bile arkasına basmış! Ne olmuş? der gibi bakmıştı Ali Çoban. Anlaşamayacakları apaçık ortadaydı. Cumhurbaşkanı bir kez daha ayag ını eg di bu ktu. Şaşılacak olan ayakkabıdan ziyade ayag ının bo ylesine esnek oluşuydu. Bu tu n bunları anlatmamın nedeni olan şey de işte o anda gerçekleşti: Kesif bir pudralı ayak kokusu duyuldu. Ali Çoban kahrolarak u ka baktı: Nazlı Hanım ıyla devletin zirvesinde huzur içinde, hatta Cumhurbaşkanlıg ı nın bu yazlık ko şku nde, Florya da bile olabilirdi bu, oturabilecekler miydi? Nazlı Hanım ını o kunduracıya kaptırmak başbakanlık koltug unu Kara ya kaptırmak gibiydi. Bakın şu anda Cumhurbaşkanı ile Başbakan geleceg in Genelkurmay Başkanı u zerinde anlaşamıyorlar ama ben sizinle bir konuda anlaşmak isterim: So z konusu u lkenin tarihini, bu tarihi yazanların şahsi meseleleri eşlig inde okuyacaksınız diyelim ve tekrar havayı koklayalım: Pudralı ayak kokusu! Ali Çoban, astarında başbakanlıg ın o rtu lu o denek şifresinin, ÇZNA gizli oldug u fo tr şapkasını yu zu ne dog ru salladı. Bu çare deg ildi. Pudralı ayak kokusundan kurtulmanın çaresini devletin zirvesindeki bu kritik toplantıyı terk etmekte buldu: Siz, hu ku metin başı olarak, rahatça çalışacag ımı du şu ndu g u m orgeneralin kıdemini mevzubahis etmekte bu kadar ısrarlıysanız, konuşmayalım dedi ve kalktı. Aslında Mu saadenizle diyecekti ama pudralı ayak kokusunun çelik gibi iradesine ve Nazlı Hanım ının Isparta halılarının go beg indeki o şişik desene, lambanın içinden çıkan cinin gu çlu kuvvetli gövdesine benzettiği heybetli gövdesine ettiklerine hayıflandı içinden. Ali Çoban için Bir kartal gibi havalandı diyecekti Cumhurbaşkanının elinden du şu rdu g u limonata bardag ının kırıklarını yerden toparlamaya koşan garson. Gu zel benzetmeydi dog rusu. Çocuklug unda koyunlarının, kuzularının peşinde dolaşan Ali Çoban, Pratkos Dag ları nın zirvelerinden havalanıp boynuzu u ç burgulu koçlarını kapıp yuvasına çıkaran kartalları o kadar çok seyretmiş, arkalarından onlar gibi kanatlanıp havalanacakmış gibi öfkeyle koşmuştu ki, doğru, biraz onlar gibiydi. Başbakan ko şku terk ederken, ko şk titredi tir tir diyecekti mutfakta bulaşıkları kurulayan

16 hizmetli: Sandım ki bir dalga koydu kıç tarafından köşke! Hizmetlinin koydu moydu diye konuşmasının sebebi ag ustos 1977 yi hatırlayarak anlatması. Lafı fazla uzatmayacag ım so z, ama bilmenizi isterim ki bu hizmetli, ha la, vaktiyle cumhurbaşkanlarının yazlık olarak kullandıg ı Florya Deniz Ko şku nde yaşıyor. Mu ze haline getirilen toz içindeki o ko şkte hayalet gibi dolaşıyor ve artık hiç gelmeyen ziyaretçilerinin isteseler de içeri giremeyecekleri gu n olan salı gu nlerini cumhurbaşkanlarının yattıg ı yatakta geçiriyor. Diğer günler müzenin resmi kapanma saati 17:00 den sonra yapıyor bunu. Bir keresinde takma dişlerini yatag ın başucunda unutmuş. O gu n de Bursa dan Atatu rkçu Du şu nce Derneg i u yesi bir grup kadın ziyaretçi ko şke gelmesin mi? Bir bardak su içinde, konuşmak, anlatmak isteyen bir ag ız gibi duran dişlere bakıp bayılanlar, huşu içinde kendinden geçenler, atak davranıp bardaktaki suyu içenler... I çinde dişlerinin durdug u bardag ı o nce grubun bunu yapamayacak kadar pasif go ru neni kapmış, onun elinden tavşan ku rklu bir dig eri, onun elinden de Ulu O nderim, Ulu O nderim diye uluyan, kadın demeye şahit ister bir azman. Bizim hizmetliyse dişsiz ag zıyla, Ulu O nder in oldug unu nereden çıkarıyorsunuz? demiş. Kendimi tutamadım diyordu bunu bana aktarırken. Dişsiz konuşmak bir azaptı deyip beni gu ldu rmu ştu. Yine de anlamamış bizim Bursalı Atatu rkçu kadınlar. Dernek başkanı elini beline koyup, fıkra gibi ama, Kimin o zaman? demiş. Ag zımı bu zu p kadınlara baktım dedi hizmetli, Sizinle bir o nceki gu n go ru şmu ş oldug um için aklımda kalmış, 6. Cumhuresimiz Korhan Beyefendinin, deyiverdim, iyi mi? Hııııııı deyip gitmiş kadınlar. Kadın demeye şahit isteyeni içtig inden ig renip başlayıvermiş tu ku rmeye. Bizimkisi Tu ku rmeyin lu tfen diye uyarmış. Bu so zu u zerine bir arbede olmuş. Dişlerini o gu nden beri bulamıyormuş. Bu ufacık tefecik, zayıf mı zayıf beyefendi, Ben de yazıyorum efendim demese, inanın oturur onun şahsi tarihini dinler, yazardım. Kendisinin bir yaz, I talyan Ticaret Ataşesi nin karşısına o g le uykusundan uyandırılamayan Milli Şef in yerine çıkmışlıg ı var. Ko şku n garsonları gu lmekten iki bu klu m servis yapmışlar go ru şme boyunca. Ama bu u lkenin siyasi tarihinin son otuz yılı iyi seçim dedi başparmag ını sallayarak. Birdenbire devlet adamı pozları takınarak, Ne olduysa o zaman oldu dedi ve teşekku r ederim, yine de zahmet edip yaptıg ı bayat kahveden bir yudum aldı. Birdenbire burada yaşayan bir teyze olmuştu. Ko şku n ışıkları gitti geldi, tepemizdeki ampul cızırdadı. Yapıldıg ı gu nden bu yana el su ru lmedi tesisata dedi. Bu nemde çalışması mucize! Ancak taraçanın şu tarafındakiler, inanmayacaksınız ama senso rlu du r. Nasıl oluyor bu tarafındakiler böyle bakımsız ama o tarafındakiler... Evet, anlatacağım çok şey var. Ali Çoban işi inada bindirip hiç hesapta yokken Ege Ordu Komutanlıg ı ndan emeklilig ini bekleyen Rasim e ter i yolunu açıp, burnunda pudralı ayak kokusu Florya Deniz Ko şku nu titreterek çıkıp giderken, mutfakta tabak kurulayan hizmetlinin anlattıklarına kulak tıkamak çok zor. So z konusu memleketin tarihi bu yo ntemle de yazılabilirdi: Florya Deniz Ko şku ndeki hizmetlinin kişisel tarihiyle. Ama gariptir, o beni Benim hika yemi anlatmak biraz sıkar diye uyardı. Neyse. Evet, verdig im so zu tutmuyorum: Ne demiştim bu hizmetli lakırdısını başlattıg ımda; lafı fazla uzatmayacag ım mı? Ama farkındaysanız Ulu O nder için 1935 de kırk u ç gu nde deniz u stu ne inşa edilen Deniz Ko şku nu n mutfag ına bırakılan patates çuvalından

17 çıkan ve hep orada kalan bir hizmetliden so z ediyoruz. I ki go zu, iki kulag ı olan, şimdi darbe yapmasını bekledig imiz, gelecekte cumhurbaşkanı olacak tavan arasında toplanmış paşalardan bir paşaya, Rasim e kadar bu tu n cumhurbaşkanlarına hizmet eden, yirmi beş yaşında bir çuvala girip Beyrut tan buralara kadar gelen bir adamdan so z ediyoruz de Deniz Ko şku nu titreterek çekip giden Ali Çoban ın 1993 nisanında henu z bir aylık cumhurbaşkanıyken, Nazlı Hanım ıyla buraya gelişini hatırlayan birisinden so z ediyoruz. Yine o zamanki sofra şe i Sabri serviste bulunmuş, Ali Çoban ona hal hatır sormuştu da şaşırmıştık. Benim gibi hiçbir şeyi unutamamaktan mustaripti. Fil hafızası, yok eşek, katır mıydı yoksa, katır inadıydı o ama değil mi? Ya da her neyse, bunlardan biri işte... Evet ne dinlemek, ne öğrenmek istiyorsunuz? Size soruyorum: Ali Çoban ve Nazlı Hanım ına limonata ikram etmişler. Manidar manidar gülmüş Ali Çoban. Nazlı Hanım ı elinde gu lkurusu ipek bir mendil tutuyormuş. Limonata bardag ını bununla tutmuş. Ha ifçe ıslanmış elinde bir şey olmadıg ı vakit hamur gibi yog urdug u ipek mendil. Bir yudum içip gerisini gitmiş denize dökmüş. Taraçada oturmuşlar. Nazlı Hanım ı, Burada ne işimiz var Çoban? demiş. Ali Çoban onu duymamış gibi davranıp gu lu mseyerek u ka bakmayı su rdu rmu ş. Gu lu msemek deg il, gu lmek bile denilebilir diyordu lafın burasında hizmetli. Bacaklarını birleştirmiş, ayak parmaklarının u zerinde yu kseltmiş, go vdesini bir yelpaze gibi katlayıp, inceltmişti. Hizmetliden so z ediyorum. Dişsiz ag zını kahveyi nasıl içebildig ine şaşabileceg iniz kadar, dudaklarını ve dilini kahvenin yakıcılıg ından korumak için, bu zdu, bu zdu, bu zdu. Bu yu k bir yanlışı du zeltir gibi: Gu lu msu yor denilemezdi. Sessizce gu lu yordu, gu lu yordu ki iki ayrık o n dişi görünüyordu. Sorusuna cevap alamayan Nazlı Hanım ı o kadar sıkılmış ki bacak bacak u stu ne atıp bir ayakkabısını çıkarıp ayağını sallamaya başlamış. Pudralı ayak kokusu! Hizmetlimiz orada kalacaklarını du şu ndu g u Ali Çoban ve Nazlı Hanım ı için apar topar yatak çarşa larını deg iştirmeye girişmiş. Çarşa ların leş gibi sidik koktug unu fark edip yatag ı son kullanan cumhurbaşkanını hatırlamaya çalışırken, so zu n burasında Ben henu z o yatakta uyumayı alışkanlık edinmemiştim dedi, Deniz Köşkü yeniden tir tir titremeye başlamış: Anladım ki yatakta son yatan şeydi, şeydi, şey işte... Go z bebeklerini geriye alınan bir saatin yelkovan ve akrebi gibi do ndu rdu. Meg er o sırada yatag ın kenarına sıkışmış bir tek erkek çorabı bulmuş da çorap tekini yuva belleyen akrep ailesi kendini do şemeye atmış da çorabın kenarına işli isim ve soyadından çorabın sahibi ortaya çıkmış, dolayısıyla yatakta son yatan. Benim bildig im bir ismin baş har leri işlenir. Bunu so yledi ve sustu. Çişini tutamayan adamlar yönetti bu ülkeyi. 301 direk üstünde duran Deniz Köşkü tir tir titremiş, Ali Çoban ve karısı çekip gitmiş ag ustosunda oldug u gibi koştum arkasından baktım. Ben hep tarihin arkasından

18 baktım dedi hizmetli. Bu adamların, bu memleketin halkını nereden nereye getirdiklerini de şu halk plajından seyrettim. Gel gezelim, gidip bakalım dedi bana da hayatımın ka busunu go ru yorum sandım. Belki ag zından bir iki laf daha alırım diye peşine takıldım ama çareyi o kara, pis, leş gibi denize atlayıp kaçmakta bulacaktım neredeyse. Şehrin bu tu n dilencileri, du şku nleri, evsizleri, orospuları, u çka g ıtçıları, su byancıları, og lancıları, tezga hçıları deniz sefasına gelmişlerdi. Islak kumların u zerinde yuvarlanıp gu lu yorlardı. Orta yaşı geçmişlerse ag ızlarında çengel gibi kalmış bir tek diş. Ey tek dişi kalmış medeniyet! I şte bu diyordu hizmetli. U zerine epey bol gelen gu ve yenig i dolu su veteri ve dişsiz ag zıyla aralarında kont gibi dolaşıyordu hizmetli. I smet Paşa nınkilerden kalsaydı bir iki tane, onlar tam olurdu bana diyordu sefaletini go zden geçirir görünce beni. İğrenme onlardan. Bak! Çoğunluk onlar! Plajın gu neşi yoktu. Gu neş bile yu zu nu go stermiyordu suya girip eg lenmeye çalışan se illere. Karınları sırtlarına yapışmış kavruk mu kavruk bir halk. Bir gün bu plajda bir küçük kız buldum. Ben de dikkatli oldug umu sanırdım, elindeki baston da nereden çıkmıştı? Anlatıyor ve gu lu yordu. Paşam deyip elini o penlere ka g ıt paralar bu yu klu g u nde kesilmiş gazete ka g ıtlarını veriyordu. Takır takır gu lu yordu çevresini saran se iller. Şuursuz, tuhaf, ig renilesi, kumlu ıslak donlarının ag ı sarktıkça sarkmış kalabalık. Karşılarındaki hizmetli, kimi zaman Milli Şef, kimi zaman Rasim oluyordu. Bulduğum o küçük kız diye devam etti: Bin dokuz yu z doksan yediye kadar da bu kayıp kızın ve annesinin el posterlerini yapıştırdım şuradaki ag açlara. Anlatırım belki, eg er yazabilecek cesaretin varsa. Biliyorsun Ulu O nder in de o yle bir evlatlıg ı vardı. Çengi kıyafetleri diktirmişti ona, oynatırdı taraçada. Televizyonda go rmu ştu m bir gu n U lku yu. Kocakarı olmuş bunları anlatıyordu. Ayrıca devletten bir koruma ve şofo rlu araba istiyordu laf arasında. Benim lomboz delig inden seyrettiklerimi nasıl anlatıyor diye sormuştum kendime? Bakılacak bir ufuk yoktu ama o bakıyordu. Sandaletlerini çoraplarıyla giymişti, hali içler acısıydı: Benim ko şke aldıg ım çocuk tek kelime Tu rkçe bilmiyordu. Adı da U lku deg ildi. Ama U lku ye benziyordu. Bitli saçlarını kısacık kestim daha çok benzedi. Ulu O nder çok severdi çocukları. Kanının kaynadıg ı bu tu n çocukları alıp bakmak, sevip koklamak isterdi. Florya da yu ru yu şe çıktığında piknik yapan aileler arasında çocukları görebilmek için dolaşırdı. Bambaşka bir şey so yledi sonra. Elindeki bastonla se il kalabalıg ı du rte du rte yu ru rken o kalabalık da o nu ne du şu p du rtu lmek ve iteklenmek isterken, o bunu yaptıkça dig erleri kendilerine eğlence bulmuş gibi gülüp dururken, Rasim de kullandı bu bastonu dedi. Birdenbire bastonun numarası aklına gelmiş gibi, çevik bir hareketle bastonu omzuna dayadı, bir go zu nu kıstı. Şakasına ortak olmak için kulaklarımı tıkadım. U zerinde pet şişelerin, ıslak gazete ka g ıtlarının, nasılsa martılara yem olmamış ekmek parçalarının ve şişmiş bir it

19 o lu su nu n yu zdu g u katran karası denize dog ru nişan almıştı. Meg er şaka yapmıyormuş. Halk baston silahın marifetinden korkup kaçıştı. Bu da Ulu O nder in dedi. Her şeyi mu zelere sıg dıramıyorlar dedi, baston silahın elinde olmasına haklı bir neden bulmak istercesine. Vlll. Kral Edward geldig inde armag an etmişti. Hatta o da deg il, Madam Simpson armag an etmişti. Baston silahı, baston silah kadar ince koluna yatırıp seyretti: Sen bilirsin, erkekten do nme diyorlar Madam Simpson için. Hatta dog uştan çift cinsiyetli oldug u so yleniyor bizim ahçı Ragıp Ag abey gibi. Bo yle bir alameti farikası olmasa Kral Edward uğruna tahtı bırakmazdı diyorlar. Kaldı ki ben mayosunun önünde bir kabarıklık... Boşver dedi sonra hiç kimseye yakıştıramayacag ım gayet modern bir mimikle: Sag elinin bütün parmaklarını ayırıp saçlarını yavaşça sıvazlayarak. Benim çocug a U lku nu n elbiseleri olmadı. Ku çu k geldi. Rasim in Çinli bir evlatlıg ı vardı hatırladın mı? Pekin o rdekleriyle beraber Çin den getirdig i. O da Rasim için dans ederdi. Bacaklarını omzunun u stu nden geçirir o ru mcek gibi yu ru rdu. Rasim taraçadaki hasır koltuklarda ayaklarını toplar kahkahalar atardı. O ru mcek gibi tırmanırdı kız koltug a. Omzunda, sırtında, göğsünde, bir bakardık Rasim in kucağında, tam kucağında. Hizmetli sustu. Rasim gibi baktı. Cehenneme do nmu ş cennette Paşam diye u zerine atılan ve kim bilir ne olmuştu garibe, iki bu klu m yu ru yenin ag zının ortasına baston silahıyla bir tane yapıştırdı. Garibin burnu kanadı, biz yolumuza devam ettik: Anlatırım dedi. Rasim in Deniz Ko şku ndeki gu nlerini de anlatırım. Ama ben de bu ko şku n efendisi sayılmam mı? Benim hika yemi de dinle biraz. Benim buldug um, konuşmayı unutmuş çocuk meg er neymiş biliyor musun? Babasını 1980 de Başkent te avlayıp Diyarbakır Cezaevi ne koymuşlar. Kız anasıyla ortada kalmış. Diyarbakır Cezaevi ni duydun mu? Orayı da anlatacak mısın? Florya Deniz Ko şku ne geri do nmu ştu k. Denizin ortasındaki ko şke dog ru uzanan iskelenin başında: Senin Ali Çoban arkasına bile do nu p bakmadan çekip gitmişti. Ha la go zu mu n o nu nde. Bir vakit bu iç denize gelmesi mucize, yolunu kaybetmiş bir ayıbalıg ı çıkmıştı ko şk iskelesine. Kutupta yaşayan tu ru nden. Bizi go ru p u rku p kaçarken, insan gibi yu ru yu verir olmuştu iskelede. Ona benzettig imden Ali Çoban ın gidişini, hiç unutmam. Gu lhane ye go tu rmu şlerdi o ayıbalığını. Ali Çoban ı yeniden go recekmiş gibi bakıyordu, Deniz Ko şku nu karaya bag layan, daracık bir kumsaldan sonra sık ağaçlığa çıkan yola. Hadi git sen de peşinden. Sonra yine gelirsin. Hizmetli böyle demese oradan ayrılacağım yoktu. Tavan arasında darbe hesapları yapan Rasim in makamına yerleşmesi işte bo yle olmuştu: Ali Çoban ın şahsi meseleleriyle karışık zihninde, Florya Deniz Ko şku nde yaşanan ku çu k bir karambol neticesinde. Rasim e sorsanız Mukadderat derdi. Bir de Çoban ın o yıllardaki ezeli rakibi Kara nın iktidardayken go zu ne pek mu layim go ru nen Rasim in go rev su resini uzatması

20 vardı pek tabii. Rasim e sorsanız yine Mukadderat derdi. Ali Çoban kusursuz belleg inin kepenklerini indirdi. Ziyaretçisi gitmiş, dallara, pencere pervazlarına tu nemiş kumrular uçmuştu. Belleg inin tavan arasında darbe yapmak isteyen beş general vardı. Yukarıdan tam zamanında Nazlı Hanım ına çay servisi yapan Ka hya Talat ın ayak sesleri geliyordu. Yoo onun değildi. Hayır onundu ve bir başkasının daha. Kim gelmişti? Darbe olacaktı de Gazozcu Subayların yaptıg ına benzemeyeceg i çok açıktı. Bundan sonra sorulması gereken sorular, Darbenin şiddeti ne olacaktı ve kimler, nasıl direnecek? olmalıydı. Yukarıda kim vardı yahu? Telefon yine çaldı. Ağabey yine benim dedi telefondaki ses. Buyur dedi Ali Çoban. Estağfurullah ağabey dedi telefondaki ses. Müsteşarı Pertev di bu. Ali Çoban onu tostoparlak go vdesiyle masasında oturmuş hayal etti. Pertev laf arasında dilini dudaklarının u stu nde hızlıca gezdirir, karşısındakini dinlerken de çenesindeki gamzesini nasıl beceriyorsa artık, akışkan bir şeymiş gibi hareket ettirirdi. Devam etti Pertev: Yeni zam oranlarını belirledim ağabey. Ayrıca kimse onun gibi ağabey diyemezdi: A ve ğ harflerini şişirir, gerisini yuvarlardı. İyi dedi Ali Çoban. Düşündüğünüz gibi dedi Pertev. Mümkündür, mümkündür dedi Ali Çoban. Pertev, bu yılın başında, başbakanlıg ın petrol sıkıntısından dolayı yanmayan kaloriferlerine aldırmayıp paltosu, atkısı hatta anacıg ının o rdu g u yu n eldivenleriyle oturup yeni ekonomik paketi hazırlamıştı. Ampul bile bulunmaz oldug undan Başbakanlık ın son ampulu, Ali Çoban ın odasından so ku len, Başbakanlık ın son ampulu Pertev in odasına takılmış, nihayetinde o da tu kenmiş, hem zaten elektrikler kesilmiş, yeni ekonomik tedbirler ko r karanlıkta hazırlanmıştı. Ali Çoban Başbakanlık ın karanlık koridorlarında yu ru rken Pertev in onlarca rakamı mırıldanmasını duyardı. Gu nlerce su rmu ştu bu. Halkın canına okuyacak kararları almak Pertev in idrar yollarına mal olmuştu. Ali Çoban ın dilinin ucuna gelmişti, neredeyse saflıkla soracaktı: Pertev, sence halk galeyana gelir mi? diye. Telefonun dig er ucunda idrar yolları sıkıştıran ve kıştan bu yana aldıg ı antibiyotikleri vu cudundan atmaya çalışan, portakal rengi idrarı pisuarı delip geçen Pertev in şöyle düşündüğünü hissetti: Darbe nasıl olsa önleyecek! Pertev ağzını şapırdattı. Telefondan duyuldu bu. Ağabey, Şermin sizde mi? Dönüşte alayım onu. Hem size de zam kararnamesini imzalatırım. Go zlerini tavana dikti Ali Çoban. Yukarıdaki Şermin olmalıydı. Hem tu tu n kokusu da gelmişti burnuna. Nazlı Hanım ı sigara içmezdi.

21 Doğru, yukarıdaki Şermin di. Ag ızlıg ına taktıg ı sigarasını tu ttu ru yordu ag ırdan. Altındandı ag ızlıg ı. Pırlanta kakmalı Pertev okunuyordu kenarında. Yattıg ı yerden Nazlı okuyordu bunu. Dumandan halkalar yapıyordu Şermin. Her halkada mineli tespihinden bir tane çekiyordu: Selleylüvesselem! Sonra niyetini söylüyordu usuldan: Allah kaynanamın ve onun el etek öptüren Korku Efendi sinin canını alsın! Birden fazla niyeti vardı Şermin in. Du n bin kere Pertev e hayırlı mevkiler dilemişti. Oysa, kanaviçe işli yorganı başına kadar çekmiş, gu çlu kle aralayabildig i tek go zu yle du nyayı seyreden Nazlı nın, Çoban ın biricik Nazlı Hanım ının dilini do ndu recek hali yoktu. Bin birinci niyetini ağzından atan Şermin geniş poposunu alçak koltuğa iyice yerleştirdi: Kendine gel Nazlı. Kadınlar yag kuyrug unda kendilerini paralıyorlar. O se iller kadar gu cu n yok mu? Yoktu. Nazlı nın gu cu kalmamıştı. Ka hya Talat her sabah mavi Chevrolote sinin kontag ını çeviriyor, kendi kendine beş dakika çalıştırıyordu. Nazlı yattıg ı yerden duyuyordu motorun sesini. Duyuyor ve Demek ha la yaşıyorum diyordu. Sadakatsizlig in nişanı olan ayakkabılarının yatağının altından usulca, çifter çifter eksiltildiğini de biliyordu. Benden gu nah gitti dedi Şermin. Hakiki timsah derisinden çantasını açtı, dua defterini çıkardı. Kocasının, Allah ın belası kayınbiraderlerinin ve geberemedi gitti şu kayınvalidesinin, el etek o ptu ren kıymetli hocası Korku Efendi nindi bu dua defteri. Şere li mevkilere gelmesine kesin go zu yle bakılan kocasına besbelli karısı Şermin den habersiz yaptıg ı bir ziyarette verilmiş, o da farkına varır varmaz yu ru tmu ştu dua defterini. Rivayet o ki dua defteri iman etmiş bir imansızın derisiyle kaplanmış. Çu nku, çok geçmeden başını secdeden kaldırıp hak yolundan sapmış ve ebediyen imansızlıg ını ilan etmişmiş bu imansız. I şte bu sebeple yine aynı imansızın kanıyla yazılmış ve dinden imandan do nmeyecek olanların eline verilmiş bu dua defteri. Pertev aylardır bu defteri arıyordu ne aradıg ını so ylemeden. Yatak altlarına, dolap ko şelerine bakarken yakalıyordu onu Şermin. Anası, Korku Efendi mizin hediyesi dua defterini bul Pertev! diye direttikçe Pertev in beti benzi atıyordu. Bir pazar gu nu, bu tu n bir gu n, kıçını dikip defteri aramıştı. O yle ki dog ruldug unda suratı mosmordu. Kalbi dog uştan dertliydi, yaşını aldıkça yeterince kan pompalayamaz olmuştu, yarasa gibi baş aşag ı durup kıyıda ko şede Korku Efendi nin dua defterini arayınca da pıt etmişti kafasında bir damar. Şermin, Pertev in kafa damarlarından birisinin pıt edişinin sesini duymuştu. Dayanamamış kayıp dua defteri elinde girmişti içeri oysa. Kendisine, Ne yapıyorsun? diye çıkışılacag ını sanan Pertev heyecanla dog rulmuş, onun o mosmor suratını go ren Şermin dua defterini elinden atıp çıg lıg ı basmıştı. Yirmi do rt saat baş aşag ı kalan Pertev koca kafasını olması gerektiği gibi tuttuğu anda olan olmuştu. Buldum diyordu Pertev. Gördüm diyordu. Hastaneye gidene kadar böyle sayıklamıştı. Neyi bulmuş, neyi görmüştü? Gazeteler günlerce bunu yazdılar.

22 Kimine go re, ekonomiye çare bulmuş, Sovyetlerin Afganistan işgalini go rmu ştu. Şermin bardag ı taşıran son damlayı refakatçi olarak kaldıg ı hastaneye saklamış, kayınvalidesiyle Korku Efendi yi kabul etmemişti. Şeytanın kendisi diyormuş kayınvalidesi onun için. Korku Efendi nin ayag ına yu z sürüyormuş, Bağla şunun elini ayağını, çıkamasın dipsiz kuyulardan! Şeytanın ta kendisine ne yapılabilir ki? diyormuş biçare Korku Efendi. I şte Şermin bo yle bir kadındı ve du şu nmu ş, taşınmış ru yalarda yaşayan eski arkadaşı Nazlı yı kendine getirmeye karar vermişti. Nazlı arada bu du nyaya kulak verip sonrasında bıraktıg ı yerden rüyalarda buluşsa bile kunduracısıyla yaşamaya istekliydi. Rakip olmadan hayat çekilmezdi. U ç çocuk dog urup sekiz çocuk aldırdıg ı için kendisini kıskanan Nazlı, onu Kocamın mu steşarının hanımı diye takdim eden Nazlı, Pertev koyu Mu slu manların, Selamet Partisi nin adayı olduğunda kendisine kan kırmızı çarşaf ve peçe gönderen Nazlı, ayaklanmalıydı. Şermin okuyup üşedi. Bu arada Talat çayını getirdi. Ka hya deg il, evin sahibi gibi davranır olmuş, kapı tıklatmaktan vazgeçmiş, çay servisini tamamladıktan sonra utanmadan parmak eklemlerini ku tu rdetip, çıtlatmıştı. Bıraksan Çoban ın yerine memleketi bile yo netir derlerdi onun için. Merakından Fincanın markasına bakmak isteyen Şermin, çayın bir kısmını kucag ına do ku verdi. Naylon elbisesinin sıcak çayla go beg ine yapıştıg ını sandı. Ah, Korku Efendi ve kaynanasının cinleriydi bunu yapan. I şte tam bu sırada dog ruldu dag ınık yatag ında Nazlı, Kuafo re gidelim diye. Havadan sudan konuşmayalı uzun zaman olmuştu. Kunduracının o lu mu nden sonra ag ır ag ır zehirlenir gibi yatag a du ştu g u nden bu yana işin sırrını unutmuştu. Yine de iyi bir başlangıç yapmıştı: Kuaföre gidelim. Gidelim dedi Şermin yanan go beg inin sızısını duanın gu cu ne duydug u şaşkınlıkla unutarak. Kısa bir an için dertlendi bile: Anlatmaya doyamadıg ı Amerika gu nlerini sabırla dinleyecek Nazlı yoktu artık. Rakibi geri dönmüş, oyun başlamıştı. Ali Çoban kapıyı çarpıp çıkan kadınların sesiyle irkildi. Hayret, Nazlı Hanım ının ayaklanmasına karşı oralı değilmiş gibi davranıyordu. Talat ı çağırıp sordu: Nereye gidiyor bunlar? Dudak büktü Kâhya Talat. Toparlayalım. Ama neyi? Elimizde kalan en değerli hakikat tavan arasındaki paşalar. Bakın, secdeye varan Pertev bunu düşünmekten namazını kılamıyor: Darbe olacak mı? Allahuekber!

23 Ne yapacaklar benim ekonomik programı? Sübhane rabbiye l-a la, sübhane rabbiye l-a la, sübhane rabbiye l-a la! Bilgilendirme toplantısında Rasim Paşa nın go zu ne girdim ama. Ama yine de go nderirler beni. Ama... Allahuekber! Devlet Planlama nın mescidinde sabah namazından bu yana kılamadıg ı o g le ve ikindi namazlarını kaza ediyor. Ku çu cu k mescidin pencereleri tuvalet pencereleri gibi yukarıda. Bu yeşile boyalı, demir parmaklıklı pencerelere baktıkça duygulanır Pertev: İbadet edenleri yerin dibine sokanları utandıracağın gün gelecek mi yarabbim? Namazı bo lu nmu ş, kaçıncı rekatta oldug unu unutmuş, derken aptesi kaçmıştı. U şenmedi tekrar aptes aldı. Bu defa acele etmiş, u stu başı epey ıslanmıştı. Şermin kızacaktı. Yoksa bu u zerindekiler su lekesini tutan cinsten takımı mıydı? Amerika dan aldıkları. O zaman Şermin daha çok kızacaktı. Karısı dini vecibeleri yerine getirme konusunda pek hevesli deg ildi. Pertev bunu dert etmezdi. Takılmadan, şaşırmadan en o nemlisi aptesini bozmadan o g le ve ikindi namazlarını kaza etti. Hatta akşamı kılmaya bile niyetlendi. Yatsıyı evde go zleriyle kılardı ya da Şermin erkence uyursa çalışma odasında. Hapşırdı. Pek tozluydu mescit. Kara, 1977 de, bir aylıg ına iktidara geldig i vakit burayı dosya evrak yıg ınlarıyla doldurmuşlar. Ardından bir buçuk yıllık Ali Çoban hu ku metinde tekrar mescit olmuş, 1978 ocag ından 1979 kasımına kadarki Kara hu ku metinde yeniden depo. Ali Çoban 12 kasım 1979 da bir kez daha hu ku met kurdug unda yeniden mescit. Seccadelerin saçaklarının arasından fındık faresi pislikleri do ku lu r, altlarından neler çıkar neler: Altında Kara nın imzasının bulundug u Amerika ya hitaben yazılmış Haşhaş ekimini yasaklamıyoruz! mektupları, hatta 1974 te Kara nın Selamet Partisi ile yaptıg ı koalisyon zamanından kalma kişisel bir not, ama o nce ku çu k bir açıklama: Kara, Kıbrıs hareka tını neden yaptıg ını anlatmak için kuzey u lkelerine gitmek ister ancak makamını koalisyon ortag ı aşırı muhafazaka r Su leyman Tel e bırakmaktan çekinir ve ortag ına şo yle bir not go nderir: Siz de I slam u lkelerini ziyarete gidiniz efendim. Devlet Planlama nın ka h depo ka h ibadethane olan bu ko şesinde cevap notunun bile bulundug u so ylenir: Gidemem efendim. Alın bakın, 1967 de Amerikan se irinin do nemin çiçeg i burnunda başbakanı Ali Çoban a Sovyetlerle mu nasebetlerini du zeltmelerinin hesabını soran mektupçuk: Are you changing axis? Bizzat Pertev bulmuştu bunu, kenarı kıvrılan seccadesini düzeltmek isterken. Ah, halıların, seccadelerin altında kalan pislikler! I şin tuhafı Planlama nın lag ımı bile mescidin altındadır. Bu da mu steşarı Pertev ile beraber bir gu n burada namaz kılan Ali Çoban ın tespitidir. Kendisi ne de olsa inşaat mu hendisidir. Bo yle şeyleri çok iyi bilir. Hatta bu tespiti yaptıktan sonra: Çok yazık, mu min insan her an aptesim bozuldu şüphesine kapılabilir demiştir. Ali Çoban ın bu hassas tespitini hatırladıg ında, Bu nasıl da ku pe olmadı kulag ıma diye içinden geçirdi Pertev. Bir gu n de bindikleri asanso r çelik halatlarından kurtulmuş, tam yeri o pecekken, Ço melin! demiş beraberindekilere Ali Çoban. Onun bo yle şeyleri pek iyi

24 bilebildig ini du şu ndu Pertev. Ama ekonomi yo netimi konusunda aynı du şu ncede deg ildi. Son du şu ndu g u iplik iplik aklından çekilecek korkusuna kapıldı. Gayri ihtiyari çevresine bakındı. Mescidin pencerelerine dizilmiş, guruldayan kumrulardan başka bir şey yoktu. Onlar da bir bakışıyla uçup gittiler. 2 Kumrular gidip Kara nın penceresine kondular. Neredeyse açık balkon kapısından içeri dalıp Erica daktilosunun koluna tu neyeceklerdi ama bunu yapmak yerine pencere o nu ne sıralanıp şaşkın şaşkın bakmayı yeğlediler. İşte kumru, bu Kara. Cevdet Kara karısına seslendi: Reyhan koş! Reyhan elinde çay tepsisi ru zga r gibi girdi içeri. So ylemeden edemeyeceg im, kocası siyasete girdiğinden beri diyelim, tuhaf bir marifet geliştirmişti Reyhan Kara, çay tepsisi elindeyken ne kadar hızlı hareket ederse etsin bir gıdım çay do ku lmu yordu çatlakları sararmış melamin çay tabaklarına. Bu arada kocası niye Koş! diye seslenmişti, bunu merak etmesine gerek yoktu. Cevdet Kara ve karısı bir elmanın iki yarısı gibiydiler. Ah, kumrular demesiyle Reyhan Hanım ın, bunu duymuş gibi havalandı kumrular. Karı koca ellerinde tavşan kanı çayları bakakaldılar kanat çırpan kumrulara. Dig erleri uçup gidince bir tanesi yapayalnız kaldı oldug u yerde. Boyası do ku lmu ş kooperatif evi balkonunun demir korkuluklarında dönüp duruyordu şaşkınlıkla. Eşini arıyor dedi Cevdet Kara. Eşini arıyordu kumru. Eşini Arayan Kumru diye bir şiir bile yazabilirdi Cevdet Kara ki politikacılıg ı kadar şairdi aynı zamanda. Sol eg ilimli partinin genç lideri, Ali Çoban ın rakibi. Kara dan uzun uzun so z edeceğiz ama eşini arayan kumrunun hali pek acıklı. Gerçekten eşini arıyor çünkü. Bu gu len kumrunun, Tu rk gu vercininin, eşinin nerede oldug una gelince. Biraz o nce bir taksinin o nu ne yapıştı. Kanatları açık o ylece kalakaldı orada. Radyato r mazgalına tutturulmuş su s gibi. Taksinin arka koltug unda kolları açık yatan Emin gibi. On dakika kadar o nce Emin in kafası, ayrıldıg ı o rgu tteki arkadaşları tarafından demir çubuklarla ezildi. Kendine geldig inde kan içinde bu taksinin içindeydi. Daha yirmisinde değildi. Şoföre sordu: Amca neremden kan akıyor? Nerenden akmıyor ki! dedi şofo r ve gaza bastı. Bizim kumru da tam bu sırada taksiye çarptı, çarptıg ı yerde kaldı ve oracıkta eşini çag ırmak için o tu p durdu. Gagası Anadol marka taksinin ön mazgalları arasına sıkışıncaya kadar denedi bunu. Sonra sesi çıkmaz oldu. Kan içindeki devrimcimiz Hacettepe Acil in o nu nden geçerlerken taksiciye Burada dur demek istedi. Diyemedi. Taksi, bir yıl önce faşistlerin devrimci bir hastayı öldürdüğü Numune Hastanesi nin önünde durdu. Emin nasılsa ölür diye morga konuldu.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Yazan: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen Ne varmış, ne çokmuş, gece karanlık, güneş yokmuş. Her kasabada kabadayı insanlar varmış.

Detaylı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim

Detaylı

İLK OK UMA KİT APLARI

İLK OK UMA KİT APLARI İLK OKUMA KİTAPLARI Bu kitabın sahibi:... Altı yaşındaki Ugo bir sabah uyanmış ve bir de bakmış ki karnının üzerinde yeşil bir aslan oturuyor! Aslan şişman değilmiş ama pek ufak tefek de sayılmazmış.

Detaylı

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK Geçen gün amcam bize koca bir kutu çikolata getirmişti. Kutudaki çikolataların her biri, değişik renklerde parlak çikolata kâğıtlarına sarılıydı. Mmmh, sarı kâğıtlılar muzluydu,

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

&[1Ô A w - ' ,,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ .... CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Aşağıdaki şiiri okuyunuz. Soruları cevaplayınız. OKULUMUZ Her yerden daha güzel, Bizim için burası. Okul, sevgili okul, Neşe, bilgi yuvası. Güzel kitaplar burda, Birçok arkadaş burda, İnsan nasıl sevinmez,

Detaylı

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır. İÇ - AĞAÇ EV SALONU - GÜNDÜZ Salon kapısının altından içeri bir mektup süzülür. mektubu almak için koşar. zarfı çevirir, üstünde yazmaktadır. Oo, posta gelmiş! Hey,, bu sana! mektubu omzunun üstünden fırlatır.

Detaylı

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK Bilgin Adalı Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK HEYECANLI KİTAPLAR Serüven Bilgin Adalı Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Editör: Ebru Akkaş Kuseyri Kapak

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ Zamanın birinde bir bahçe varmış. Bahçede bir bezelye varmış. Bezelye bahçede büyümüş. Tohum vermeye başlamış. Bir bezelye tanesi kabuğundan ayıklanmış. Evin çocuğu

Detaylı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.

Detaylı

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

KEREM ASLAN Her Şey Dahil KEREM ASLAN Her Şey Dahil KEREM ASLAN 1987 de Ankara da doğdu. TED Ankara Koleji ve Yahya Kemal Beyatlı Lisesi ni bitirdi, Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü nden mezun oldu. Eğitimine devam etmek için

Detaylı

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ Mustafa Köz KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ YARATICI OKUMA DİZİSİ Şiir Resimleyen: Yasemin Ezberci Yaratıcı Okuma Dosyası: Mustafa Köz Mustafa Köz KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ Resimleyen: Yasemin Ezberci Yayın Koordinatörü:

Detaylı

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ . CİN. ALİ'NİN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. Çeviri Deniz Hüsrev Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. 5 6 BİRİNCİ BÖLÜM Hayatınızı elinizden alınıp klozete atılmış, ardından da üzerine

Detaylı

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu - Aman ormancı, yaman ormancı Bıraktın bizde derin bir acı - Dua ile bisiklet gider mi?... - Özbek Paşa'dan AKP falı... Ve - Bush'tan "beni kimse sevmiyor" sendromu RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender

Detaylı

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55 Ramazan Manileri // Ahmet ağa uyursun uyursun Uykularda ne bulursun Kalk al abdest, kıl namaz Sabahleyin cenneti bulursun Akşamdan pilavı pişirdim Gene karnımı şişirdim Çok mani diyecektim ama Defteri

Detaylı

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU)

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU) OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU) Samuel Beckett (1981) Türkçesi: Semih Fırıncıoğlu Ohio Doğaçlaması (Ohio Impromptu) ilk kez 9 Mart 1981 de, Ohio State Üniversitesi nin işbirliğiyle, Drake Union, Stadium

Detaylı

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler. ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.

Detaylı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda

Detaylı

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele ŞEBNEM İŞİGÜZEL 1973 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi nde antropoloji okudu. İlk kitabı Hanene Ay Doğacak 1993 yılında yayımlandı. Aynı yıl Yunus Nadi Öykü Ödülü

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

tellidetay.wordpres.com

tellidetay.wordpres.com Peşin Alınmış Ücret Gecenin oldukça ilerlemiş bir vaktinde özel bir kliniğin önünde duran taksiden üç kişi indi. Şoför yarı baygın yaşlıca bir adamın bir koluna aynı yaşlarda görünen hanımı ise diğer koluna

Detaylı

YE İL EKİRGELER ZAMANI

YE İL EKİRGELER ZAMANI YE İL EKİRGELER ZAMANI SEV Yayıncılık Eğitim ve Ticaret A.Ş. Nuhkuyusu Cad., No. 197 Üsküdar İş Merkezi, Kat 3, 34664 Bağlarbaşı, Üsküdar, İstanbul Tel.: (0216) 474 23 43 Sertifika No. 12603 Yeşil Çekirgeler

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Bir çocuk varmış. Eşyalarını toplamaktan hiç hoşlanmazmış. Bir gün yerlerde atılı duran eşyalar, aralarında konuşuyorlarmış. - Sen neden hala buradasın. Bu saatte

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz Resimleyen: Burcu Yılmaz Refik Durbaş KURABİYE EV ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü Refik Durbaş KURABİYE EV Resimleyen: Burcu Yılmaz www.cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Editör:

Detaylı

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN TEŞEKKÜR Kısa Film Senaryosu Yazan Bülent GÖZYUMAN Sahne:1 Akşam üstü/dış Issız bir sokak (4 sokak çocuğu olan Ali, Bülent, Ömer ve Muhammed kaldıkları boş inşaata doğru şakalaşarak gitmektedirler.. Aniden

Detaylı

GENÇLİK VE BAĞIŞ KÜLTÜRÜ EKİM 2015 Pİ GENÇLİK DERNEĞİ

GENÇLİK VE BAĞIŞ KÜLTÜRÜ EKİM 2015 Pİ GENÇLİK DERNEĞİ EKİM 2015 Pİ GENÇLİK DERNEĞİ İÇİNDEKİLER TABLOSU I çindekiler Ön Bilgilendirme 1 Katılımcı Profili 2 Gençlik Alanında Çalışan Bir STK ya daha önce bağış yaptınız mı ya da yapmayı düşünür müsünüz? 3 Faaliyet

Detaylı

-gi de ra yak- se ve bi lir sin... Öl mek öz gür lü ğü de ya şa mak öz gür lü ğü de önem li dir. Be yoğ lu nda ge zer sin... Şöy le di yor du ken di

-gi de ra yak- se ve bi lir sin... Öl mek öz gür lü ğü de ya şa mak öz gür lü ğü de önem li dir. Be yoğ lu nda ge zer sin... Şöy le di yor du ken di -gi de ra yak- se ve bi lir sin... Öl mek öz gür lü ğü de ya şa mak öz gür lü ğü de önem li dir. Be yoğ lu nda ge zer sin... Şöy le di yor du ken di ne: Sen gü neş li so kak lar da do laşı yor sun, is

Detaylı

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR 4-10 Nisan: Polis Haftası 7-13 Nisan: Dünya Sağlık Günü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 Nisan'ı içine alan hafta: Dünya Kitap Günü T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek? B) Oraya gidip de ne iş yapacaksın? C) Ne kadar güzel konuşuyor

Detaylı

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. Sorular her ay panolara asılacak ve hafta sonuna kadar panolarda kalacak. Öğrenciler çizgisiz A5 kâğıdına önce

Detaylı

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca

Detaylı

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. ÇAYLAK Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. Alt katta genel tıbbi muayene ve müdahaleleri yapılıyordu. Bekleme salonu ve küçük bir de laboratuar vardı. Orta katta diş kliniği ve ikinci bir muayene

Detaylı

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi ŞEBNEM İŞİGÜZEL 1973 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi nde antropoloji okudu. İlk kitabı Hanene Ay Doğacak 1993 yılında yayımlandı. Aynı yıl Yunus Nadi Öykü Ödülü

Detaylı

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 168 SAYGI VE HÜRMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 18 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı

Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Neyzen Tevfik..

Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Neyzen Tevfik.. Ünlü hiciv ustamız Tevfik hakkında çok güzel bir yazı. Sami Özey'in kaleminden... YÜZ KARASI Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Tevfik.. Yaptığı her hareketle, yazdığı

Detaylı

yaşam boyu bağlanırsanız.

yaşam boyu bağlanırsanız. Size nasıl tarif etsem ki... İlk görüşte âşık olmak gibi bir duygu. " İşte bu benim aradığım kadın," dersiniz ya, işte öyle bir şey. Önce teknenize âşık olacaksınız sonra satın alacaksınız. Eğer sevmeden,

Detaylı

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar Samed Behrengi Püsküllü Deve Çeviren: Songül Bakar Samed BEHRENGİ Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, 1939 da Tebriz de doğdu. Öğretmen okullarında öğrenim gördükten sonra Tebriz Üniversitesi İngiliz

Detaylı

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ ADALET ve CESARET ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 24 3 Sertifika no: 14452 Uğurböceği

Detaylı

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! Kendini Tanıma Testi Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! İnsanlar sizin hakkınızda sandığınızdan farklı izlenimlere sahip olabilir. Gerçekten nasıl algılandığınızı siz de bilmek istemez misiniz? Bu teste

Detaylı

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz ÜNİTE 4 Şimdiki Zamanın Rivayeti Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz Siz gid-iyor-muş-sunuz

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

NOT:Yukarıdaki hece ve sözcükleri öğrencimize bol bol okutunuz.15 tanesini yazımına bakmadan deftere yazdırınız.

NOT:Yukarıdaki hece ve sözcükleri öğrencimize bol bol okutunuz.15 tanesini yazımına bakmadan deftere yazdırınız. eş aş iş oş uş ış öş üş şe şa koş şi şo şu şı şö şü ez az iz oz uz ız öz üz ze za zi zu zı zö zü eşi aşı kuş kış düş işe aşar eşik şık kuşu kaz tiz boz yaş buz tuz muz kız köz yüz meze zaza izi mış dış

Detaylı

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e? Seçelim ve yerleştireli. erelisi iz? e i adı e u oldu erha a Türk ü sizi adı ız erelisi iz? Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu.... e? Sophie : Be i adı Sophie. Kutlu : Memnun oldum. Sophie : Be de..

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok benim kahraman dedem Kelimeleri zıt

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı AÇIKLAMALAR 1. Soruların cevaplarını kitapçıkla birlikte verilecek optik forma işaretleyiniz. 2. Cevaplarınızı koyu siyah ve yumuşak bir kurşun kalemle

Detaylı

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar Samed Behrengi Sevgi Masalı Çeviren: Songül Bakar Samed BEHRENGİ Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, 1939 da Tebriz de doğdu. Öğretmen okullarında öğrenim gördükten sonra Tebriz Üniversitesi İngiliz

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg Esrarengiz Olaylar Saatler gece yarısını çoktan geçmişti. Uzaklarda bir yerlerde, sarkaçlı duvar saatinin iç ürperten sesi yankılandı: Dangg Dongg Dangg Bir köpek uludu. Yarasalar, ince tonlu haykırışlarla,

Detaylı

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI Göknil Genç BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI 1 Çeviren: Saadet Özen ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü 5. basım Resimleyen: Mustafa Delioğlu Göknil Genç BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI 1 Resimleyen: Mustafa

Detaylı

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi. Marifetli Çocuk Üç kadın ellerinde sepetleriyle pazardan dönüyorlardı. Dinlenmek için yolun kenarındaki kanepeye oturdular. Çocukları hakkında sohbet etmeye başladılar. Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli

Detaylı

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü Henry Winker İllüstrasyonlar: Scott Garrett Çeviri: Bengü Ayfer 4 GİRİŞ Bu sendeki kitaplar Dyslexie adındaki yazı fontu kullanılarak tasarlandı. Kendi de bir disleksik

Detaylı

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi. Malum ülkemiz son dönemde Globalleşen dünya ile birlikte oldukça sıkıntılı. Halk olarak bizlerde de pek çok sıkıntılar var. Ekonomik sıkıntılar, siyasi sıkıntılar, sabotaj planları, suikast planları. Darbe

Detaylı

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5 Magozwe Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5 Kalabalık bir şehir olan Nairobi de, sıcak bir yuvası olmayan bir grup evsiz çocuk yaşıyormuş. Her gün onlar için yeni ve bilinmeyen bir

Detaylı

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam VARLIKLARIN ÖZELLİKLERİNİ BELİRTEN KELİMELER yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam şu otobüs birkaç portakal Yuvarlak masa : Yuvarlak sözcüğü varlığın biçimini bildiriyor. Yeşil erik : Yeşil sözcüğü

Detaylı

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? 1. SINIF OKULA YARDIMCI VE SINAVLARA HAZIRLIK A TEMASI: OKUL HEYECANIM TEST-1 1. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? A) Okula gitmemiz

Detaylı

BARIŞ BIÇAKÇI Baharda Yine Geliriz

BARIŞ BIÇAKÇI Baharda Yine Geliriz BARIŞ BIÇAKÇI Baharda Yine Geliriz BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca yayımlanan

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Beterin Beteri Var Mehmet işten çıkarılır. Eve gelip durumu bildirince, hanımı içeri almaz. Gidecek yeri olmadığından Şeyhin dergahına gider. Bu sırada şeyh talebeleriyle sohbet etmektedir. Bu arada börek

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.

Detaylı

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer Edwina Howard Çeviri Elif Dinçer 4 Bölüm Bir Herkes aynı şeyi söyler: Jeremy türünün tek örneğidir. Herkes böyle söyler işte. Şey, öğretmenimiz Bay Buttsworth dışında herkes. Ona göre Jeremy başına bela

Detaylı

Abbas Ünal. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Abbas Ünal. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 27.2.2008 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır. Dersin Adı Tema Adı Kazanım Konu Süre : İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi : İnsan Olmak : Y4.1.2. İnsanın doğuştan gelen temel ve vazgeçilmez hakları olduğunu bilir. : Doğuştan Gelen Haklarımız :

Detaylı

EBRUDAN YEŞERENLER SERGİ KATALOĞU

EBRUDAN YEŞERENLER SERGİ KATALOĞU Hikmet Barutçugil Hikmet Barutçugil EBRUDAN YEŞERENLER SERGİ KATALOĞU ISBN: 978-605-83558-9-7 Sergi Kataloğu - 8 Genel Koordinatör Hikmet YILDIRIM Yayına Hazırlayanlar Servet GÜNGÖR Abdullah ÖZKAN Tasarım

Detaylı

Bay Çiklet in Bahçesi

Bay Çiklet in Bahçesi 1. Bölüm Bay Çiklet in Bahçesi Bay Çiklet, kırmızı sakallarıyla ve bacakları birbirine dolanmış bir ahtapot gibi ters ters bakan, kan çanağı gözleriyle öfke dolu, yaşlı bir adamdı. Çocuklardan, hayvanlardan,

Detaylı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU 1. DIŞ. CADDE - GECE 1 FADE IN: Saat 22:30. 30 yaşında bir gazeteci olan Eren caddede araba sürmektedir. Bir süre sonra kırmızı ışıkta durur. Yan koltukta bulunan fotoğraf

Detaylı

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Herkese Bangkok tan merhabalar, Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak

Detaylı

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. 1. Bölüm Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. Bütün bu insanın kafasını şişiren karmaşa, çok ama çok masum bir günde başladı. O gün çok şirin, çok masumdu. O gün öyle muhteşem, öyle harika ve öyle

Detaylı

İslam da İhya ve Reform, çev: Fehrullah Terkan, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2006.

İslam da İhya ve Reform, çev: Fehrullah Terkan, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2006. Faz lur Rah man: 21 Ey lül 1919 da Pa kis tan n Ha za ra şeh rin de doğ du. İlk öğ re ni mi ni Pa kis tan da Ders-i Niza mî ola rak bi li nen ge le nek sel med re se eği ti mi şek lin de biz zat ken di

Detaylı

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Bir ayakkabıyım ben, küçük kırmızı ve oldukça şirin. Gülmeyin gerçekten şirinim, inanmazsanız resmime bakın. Dün usta parmaklar son şeklimi verdi bana. Her şeyimle mükemmel olduğumu da konuştu ustalar

Detaylı

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum! Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum! Televizyon programına konuk olarak çağırılmıştım. Bir gün içerisinde

Detaylı

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam. Onaylayan Administrator Pazartesi, 21 Mayýs 2007 Besteciler.org Amerika A memo Burasý New York Amerika Evler karýþtý bulutlara Nasýl bir zaman Nasýl bir yaþam A memo Ýnsanlar simsiyah, kýzýl, beyaz Sokaklar

Detaylı

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR CİN ALİ'NİN. HİKAYE. KİTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI l - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983 - Turgut Sunalp'e seçim kaybettiren medya kazası - Gaffur'a Vakit zulmü Ve - İki ayrı "KANATLI" kaza RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı * * * Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Hafta Sonu Ev Çalışması YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Zaman adlı ölümsüz bir dev vardı. Bir gün Zaman, Yıl Dede'yi dört kızıyla birlikte yeryüzüne indirdi. Kızlar, yeryüzünü çok sevdiler. Hepsi bir yana dağılıp

Detaylı

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama rağmen sık sık geç kalırım... okul BIZIM (Meşelik) yol.. BIZIM ev Üç Kuruş Sokağı Kale Yolu Dükkan iki dak Meşelik ika Percy Sokağı Okula iki dakika

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı ve faydalı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz.

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 163 FEDAKÂRLIK VE DUYARLILIK ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 5523 09 1 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın

Detaylı

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK Betül Tarıman UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK YARATICI OKUMA DİZİSİ Şiir Resimleyen: Yasemin Ezberci Yaratıcı Okuma Dosyası: Nilser Utku 2 BASIM Betül Tarıman UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK Resimleyen: Yasemin Ezberci

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen trenler, kaçırılan bağlantı noktaları, ne zaman yeneceği

Detaylı