Derleme Proteomik. Sevil KURBAN, İdris MEHMETOĞLU. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, KONYA

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Derleme Proteomik. Sevil KURBAN, İdris MEHMETOĞLU. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, KONYA"

Transkript

1 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: Derleme Proteomik Sevil KURBAN, İdris MEHMETOĞLU Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, KONYA ÖZET Genomik çalışmalardan elde edilen bilgiler sınırlı olduğundan, genomiğin devamı olan proteomik biyolojik olayların açıklanmasında önem kazanmıştır. Proteomik belli şartlar altında ve belli bir dokuda genom tarafından kodlanan tüm proteinlerin, yani proteomun analiz edilmesi işlemidir. Proteomik çalışmalarının esas amacı bütün hücre, doku ve vücut sıvılarındaki proteinleri, özellikleri ve seviyelerini de içerecek şekilde belirleyerek tanımlanmaktır. Proteomik çalışmaları proteinlerin ayrılması, miktarlarının belirlenmesi ve bu proteinlerin tanımlanması teknolojilerine ihtiyaç duyar. Bu makalede biz iki yönlü jel elektroforezi (2-DE), iki yönlü differential jel elektroforezi (2D-DIGE), tek ve iki yönlü sıvı kromatografisi (1D-LC ve 2D-LC), kütle spektrofotometresi (MS) ve protein mikroarray teknolojileri olan son proteomik teknolojileri üzerinde durduk. Aynı zamanda biyomarker keşfi, özellikle erken kanser tanısı olmak üzere bazı diğer hastalıkların tanı ve tedavisi ile toplumsal proteomik çalışmalarında proteomik teknolojisinin yerini belirlemeye çalıştık. Anahtar Kelimleler: Proteomik, 2-DE ve 2D-DIGE, kütle spektrometresi, kanser biyomarker, toplumsal proteomik ABSTRACT Proteomics Since information obtained from genomic studies is limited, proteomics, which is an advance of genomics, become more important in the evaluation of the biological events. Proteomics is to analyse proteins expressed by genom under certain conditions and in a spesific tissue, that is proteomics is to identify proteom. The main goal of proteomics studies is the understanding of proteins including their identification, characterization, and quantification of proteins in whole cells, tissues, or body fluids. Proteomics methodologies require techniques to separate and quantify individual proteins and identify those proteins. In this article, we review the current proteomics technologies which include two-dimensional gel electrophoresis (2-DE), two-dimensional differential ingel electrophoresis (2D-DIGE), one-and two-dimensional liquid chromatography (1D-LC and 2D-LC), mass spectrometry (MS) and protein microarray technology. We will also review proteomics technology in biomarker discovery, especially early detection of cancer and diagnosis and treatment of some other diseases and population proteomics. Key Words: Proteomics, 2-DE and 2D-DIGE, mass spectrometry, cancer biomarker, population proteomics GİRİŞ Genom, DNA nın taşıdığı genetik bilgiyi ifade eder. Bu bilginin ortaya çıkarılması ile ilgili tüm çalışmalar ise genomik olarak adlandırılmaktadır. Genomik çalışmalarda hastalık ya da fizyolojik süreçlerle ilgili genler tanımlanmaya çalışılır 1,2. Fakat genomik çalışmalar, organizmanın tanımlanan bu genleri hangi oranda kullandığı hakkında bilgi vermez. Ayrıca, bir gen, birçok biyolojik işleve sahip farklı proteinler kodlamakta ve bu proteinler sentez sonrası değişimlere uğramaktadır. Çoğu durumda, sentez sonrası değişimler de gen işlevinden bağımsızdır. Bu nedenlerden dolayı, çok fazla miktarda bilimsel veri olmasına karşın genomik çalışmalara dayanan teşhis yaklaşımları klinik kullanım için yeterli değildir 1-3. Gen ürünü mrna ların ifade düzeyleriyle bu mrna lardan kodlanan proteinlerin miktarları arasında da zayıf bir doğrusal ilişki olduğu gösterilmiştir 4. Gen ürünlerinin sentez sonrası değişimleri, hücrede bulundukları yerler ve göreceli miktarlarının anlaşılması için genomik sonrası bilgilere ihtiyaç vardır. Bu noktada proteom ve proteomik teknolojisi karşımıza çıkmaktadır. Proteom kelimesi ilk kez 1994 yılında, Marc Wilkins tarafından önerilmiş ve kabul görmüştür. Proteom genom tarafından kodlanan proteinleri tanımlar. Bir hücrenin, organın veya organizmanın belirli bir zaman ve mekanda sahip olduğu (izoformlar, polimorfizimler ve sentez sonrası değişimler de dahil olmak üzere) tüm proteinlerin bir toplamıdır. Bir organizma vücudunun farklı bölgelerinde, hücre döngüsünün farklı evrelerinde ve farklı çevre koşullarında farklı protein ekspresyonlarına sahiptir 1-3. Sabit bir yapı olan ve bir organizma için çok iyi tanımlanabilen genomun aksine, proteom, hücreden hücreye farklılık gösterir ve iç ve dış uyaranlara yanıt olarak biyokimyasal etkileşimler aracılığı ile sürekli bir değişim halindedir 2. Proteomik ise belli şartlar altında belli bir dokuda genom tarafından sentezlenen tüm proteinlerin analiz edilmesi, yani proteomun tanımlanması işlemidir. Proteomik, spesifik hastalıklar, toksik ajanlar veya enfeksiyonlar gibi pekçok dış faktör uyarısı sonucu oluşan proteinlerin seviyeleri ve yapısal özelliklerinin belirlenmesi, işlevlerinin aydınlatılması ve interaksiyonları üzerinde çalışan 70

2 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: ve multidisipliner, teknoloji gerektiren bir bilimdir. Hücrelerin fonksiyonları genler ve mrna lardan ziyade direk olarak proteinler ile düzenlenir 3. Proteinlerin fonksiyonlarında ise hücredeki lokalizasyonları, fizyolojik uyaran sonucu lokalizasyonlarında meydana gelen değişiklikler ve posttranslasyonal modifikasyonları önemlidir. Bu da ancak proteomik çalışmaları ile belirlenebilir 1-3,5. PROTEOMİK TEKNOLOJİSİ Proteomik teknolojisi, önce örnekteki proteinlerin ayırımı ve sonra bu proteinlerin tanımlanması prensibine dayanmaktadır. İlk aşamada örnekte bulunan proteinler aşağıda belirtilen ayırma metotlarına tatbik edilebilir hale getirilir. Sonra proteinlerin bu ayırma metodlarına tatbik edilmesinden elde edilen veriler gerekli yazılımlar kullanılarak değerlendirilir ve proteinler belirlenir. Son aşamada ise kütle spektrometresi (MS) yöntemi ile bu proteinlerin kütleleri saptanır ve kesin ve doğru olarak proteinlerin tek tek tanımlanması sağlanır 1-5 (Şekil 1). Şekil 1. Proteomikin genel çalışma akışının şeması Örnek Hazırlığı Serum, diğer vücut sıvıları, hücre ve doku ekstraktlarından proteinlerin hazırlanması için analizlenecek örneğe ve hedefe göre örnek hazırlığı yapılması iyi bir ayırma ve doğru bir protein tanımlaması için gereklidir 2,3,5-7. Vücutta yer alan proteinlerin pekçoğu serumda bulunduğundan, serum çok sayıda protein içerir. Bu yüzden hastalıklara özgü proteinlerin belirlenmesi için serum iyi bir kaynaktır. Fakat albumin ve immünglobulinler serumda bulunan proteinlerinin yaklaşık %80-90 ını oluşturduğundan serumda az miktarda bulunan diğer proteinlerin sağlıklı bir biçimde belirlenebilmesi için önce bu proteinlerin uzaklaştırılması gerekmektedir 2. Hücre ve doku örnekleri ise farklı tekniklerle parçalandıktan sonra proteinleri çözünür hale getirilir. Membran proteinlerinin veya diğer hidrofobik proteinlerin hazırlanmasında farklı deterjanlar ve indirgeme ajanlarının kullanılması gerekmektedir. Ayrıca nükleik asitlerin örnek preparatlarında bulunması, izoelektrik odaklama (IEF) elektroforezinde proteinlerin ayrılmasında problemlere neden olabileceğinden ortamdan uzaklaştırılmaları önerilmektedir. Bunun için nükleik asitler ya taşıyıcı amfolitlere bağlandıktan sonra ultrasantrifüj yolu ile veya endonükleazlarla enzimatik olarak parçalandıktan sonra uzaklaştırılır 7. Protein Ayırma Metotları Çok çeşitli protein ayırma metodları bulunmaktadır. Burada en çok kullanılan yöntemlerden iki yönlü jel elektroforezi (2-DE), iki yönlü differential jel elektroforezi (2D-DIGE) ve tek ve iki yönlü sıvı kromatografisi (1D-LC ve 2D-LC) üzerinde durulacaktır 1,5,6,8. İki Yönlü Jel ve İki Yönlü Differential Jel Elektroforezi (2-DE ve 2D-DIGE) Elektroforez; proteinlerin elektriksel bir alan içerisinde büyüklüklerine, molekül ağırlıklarına, şekillerine, yüklerine bağlı olarak elektrik akımının tesiri ile hareket etmeleri esasına dayanır. Proteomik analizi ve protein ayrıştırmasında ise 2-DE metodunun gelişmesi bir dönüm noktası olmuştur. 2-DE, kompleks protein karışımlarının ayrılmasında kullanılan en önemli tekniklerden birisidir. 2- DE de iki ayırma tekniği kullanılarak binlerce proteinin tek adımda ayrılması sağlanır. Birinci yönde IEF elektroforezi ile ph gradientinde yük bağımlı ayırma ve ikinci yönde sodyum dodesil sülfat poliakrilamid jel elektroforezi (SDS-PAGE) ile molekül ağırlığına bağımlı ayırma metodları uygulanır. Herbir teknik kendi başına 100 proteini ayırma kapasitesine sahipken, birleştiklerinde polipeptidi ayırabilirler. Ayrıca, uygun bir boyama ile örnekteki 1 ng kadar küçük proteinler saptanabilmektedir 3,5,6. Jellerin Değerlendirilmesi Proteinlein doğru olarak belirlenebilmesi için iki yönlü elektroforez jellerinin görüntü analizinde çok fazla sayıda protein jelinin karşılaştırılması gerekmektedir. Fakat, jellerin görüntüsü tam olarak örtüşmediğinden jeller arasındaki farklılıklar görüntü karşılaştırmasının değerlendirmesini güçleştirmektedir. Ayrıca, bir jelde çok fazla sayıda protein bulunduğundan protein belirlenmesinin doğru olarak yapılabilmesi için gelişmiş bilgisayar programlarına ihtiyaç duyulur. İki yönlü elektroforez 72

3 S. Kurban ve İ. Mehmetoğlu jellerinden proteinlerin tanımlanması ile elde edilen büyük miktardaki veri protein 2-DE veri tabanlarında depolanmaktadır. Aynı proteinler jelde aynı pozisyona sahip olduğundan, iki yönlü elektroforez jellerinin görüntüleri veri tabanlarında karakterize edilmiş görüntüler ile karşılaştırılarak proteinler tanımlanır 3,5,6. 2-DE teknolojisi protein ayırımında standart olmakla birlikte proteinlerin kütle ve çözünürlüğü ile sınırlıdır. 2D-DIGE ise 2-DE teknolojisinden geliştirilmiş ve kısa süre önce kullanılmaya başlanmış bir teknolojidir. 2D-DIGE metodunda jel elektroforezinden önce değişik hastalık veya çalışmalara ait proteinler farklı iki floresan boyası ile işaretlenir. Farklı kütle ve dalga boyuna sahip boyalar ile işaretli bu proteinler daha sonra 2-DE yapılarak elde edilen jelin farklı dalga boylarında taranarak kontroller ile karşılaştırılması ile tanımlanır 8,9. Tek ve İki Yönlü Sıvı Kromatografisi (1D-LC ve 2D-LC) Kromatografi, herhangi bir karışımdaki maddelerin biri hareketli ve diğeri sabit olan iki faz yardımıyla birbirinden ayrılması işlemidir. Bileşenlerine ayrılacak karışım, sabit fazın başlangıç bölgesine konur ve hareketli fazın ileriye doğru ilerletilmesi sırasında çözdüğü karışımdaki maddeleri de sabit faz üzerinde değişik hızlarda ilerletir. Bileşenler, fizikokimyasal özelliklerine göre sabit fazın farklı bölgelerinde tutularak birbirlerinden ayrılırlar. Kromatografinin dayandığı fizikokimyasal olaya göre veya sabit ve hareketli fazların yapılarına göre çeşitli kromatografi teknikleri vardır. 1D-LC proteinleri izoelektrik noktaları, kütleleri veya hidrofobikliklerine göre ayırır. En çok kullanılan 1D-LC, proteinleri hidrofobikliklerine göre ayıran ters faz sıvı kromatografisidir. 2D-LC de proteinler önce izoelektrik noktalarına, ikinci olarak hidrofobikliklerine göre ayrılır. Standart strateji 2D-LC fraksiyonlarında çok fazla sayıda protein olduğundan örnekteki proteinlerin tanımlanması ve örnekler arasındaki farklılıkların belirlenmesi için gelişmiş bilgisayar programlarının kullanımıdır. Fakat hala 2-DE de kullanılanlara benzer gelişmiş programların yapılanmasına ihtiyaç vardır 3,5,10,11. Kütle Spektrometresi (MS) Proteomikteki gelişmeler ve proteomike dayalı biyomarkerların keşfi MS deki gelişmelerle yakından ilişkilidir. MS manyetik veya elektriksel bir alanda hareket eden yüklü partikülleri kütle/yük (m/z) oranlarına göre diğer yüklü partiküllerden ayırt ederek analizleme esasına göre çalışmaktadır. MS ile proteinlerin ve peptidlerin tanımlanması, moleküler kütle ve özellikle post translasyonel modifikasyonların belirlenmesi sağlanmaktadır. Bu amaçla en yaygın olarak kullanılan sistemler Matrix Assisted Laser Desorption Ionization-Time Of Flight (MALDI-TOF), Elektro Spray Ionization Time of Fligh (ESI-TOF) ve Surface Enhanced Laser Desorption Ionization (SELDI- TOF) olarak sıralanabilirler 1,3,5,6,12. Ayırma metodları ile tanımlanan proteinlerin MS ile doğrulanması gerekmektedir. Proteinlerin MS ile tanımlanması için iki temel yaklaşım vardır: Birinci yaklaşımda örnekteki proteinler enzimatik olarak parçalandıktan sonra proteini oluşturan peptid parçalarının (bir ayırma metodu ile belirlendikten sonra) kütleleri MS ile belirlenir. Daha sonra karışımdaki bireysel peptidlerin ölçülen kütleleri, bir proteinde bulunduğu düşünülen teorikçe türetilmiş peptid kütleleri ile kıyaslanarak protein tanımlanır. Bu yaklaşım, başlangıçtaki örnekten çok fazla sayıda peptid türediğinden proteomikin karmaşıklığını artırmaktadır. İkinci yaklaşımda ise önce protein MS ile belirlenir ve sonra eğer gerekli ise peptidler tanımlanır 3,5,6,13. Yeni kanser biyomarkerlarının çoğu ikinci yaklaşımın modifikasyonu ile geliştirilen SELDİ-TOF teknolojisi kullanılarak yapılmıştır 14. MALDI-TOF ise düşük konsantrasyon ve düşük molekül ağırlıklı proteinlerin yüksek özgüllük ve duyarlılıkta ayırımını ve tayinini mümkün kılmaktadır 15. Protein Mikroarray (mikroçip) Teknolojisi Protein mikroarray (mikroçip) teknolojisi proteinlerin küçük bir alanda yakalanarak sabitlenmesi ve sonra bu proteinlerin analiz edilmesi prensibine dayanmaktadır. Temel olarak analitik ve fonksiyonel olmak üzere iki tip protein mikroarray vardır: Analitik mikroarrayde proteinlere bağlanabilme özelliğine sahip olan spesifik moleküller küçük bir cam yüzey üzerine yerleştirilmiştir. Bu özel cam yüzey seçilirken amaç proteinlerin yüzey üzerinde sabitlenmesi ve maksimum bağlanmanın gerçekleştirilmesidir. Solüsyonundaki proteinler bu moleküllere bağlanır ve yıkamadan sonra belirlenirler. Antikor mikroarray en çok kullanılan analitik mikroarraydir. Bu tip mikroarraylar genellikle klinik tanıda, sağlıklı ve hastalıklı dokudaki protein farklılıklarını ve hastalık durumunda proteinlerde meydana gelen değişiklikleri tanımlamak için kullanılmaktadırlar. Fonksiyonel protein mikroarray ise analitik mikroarrayden tüm fonksiyonel proteinlerin tanımlanması ile ayrılır. Bu ölçümde protein çipler protein-protein, protein-dna, protein- RNA ve protein-fosfolipid gibi pek çok protein interaksiyonlarını çalışmak için kullanılırlar 6,16. Protein çip üzerindeki reaktif proteinler floresan, fotokimyasal veya radyoizotop yöntemlerle işaretlendikten sonra belirlenirler. En çok floresan 73

4 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: işaretleme kullanılmaktadır 3. Protein mikroarray teknolojisi ile MS in birlikte çalıştığı sistemlerde çiplere bağlı proteinler MS ile belirlenmektedir. SELDİ-TOF MS dayalı protein mikroarraylar MALDI-TOF MS in varyantı olmakla birlikte aynı anda fazla sayıda örneğin ve özellikle küçük moleküler ağırlıklı proteinlerin analizini sağlamaları açısından avantajlıdırlar 6. Proteomik Teknolojisinin Sınırlılıkları Günümüzde kullanılan protein ekstraksiyon protokolleri tüm biyolojik örneklerin hepsine uygulanamamaktadır. Hidrofobik proteinler kolaylıkla ekstrakte edilemez ve iki yönlü elektroforez jelleri üzerinde gösterilemez. Bir proteomdan beklenen proteinlerin çoğunun hidrofobik olması ise bu sorunun artmasına sebep olmaktadır. Ayrıca, ekstrakte edilmiş olan proteomdaki proteinlerin gösterilebilmesi anlamında da sınırlılıkları vardır. Proteomik analizi için kullanılan küçük hacimlerde (~ µl) bulunan proteinler tanımlanabilmeleri için yeterli miktarda olmayabilir veya düşük konsantrasyondaki bu proteinler total proteinlerin analizi süresince belirlenmeyebilirler 3,5-7. TIPTA PROTEOMİKİN KULLANIM ALANLARI Proteomik fenotip belirlemenin en doğru ve güvenilir yolu olarak ortaya çıkmıştır. Tıpta, hastalıkların tanı ve takibinde, terapötik uygulamaların etkilerinin izlenmesi ve patojenik mikroorganizmalara karşı etkin ilaç ve aşı geliştirmede kullanılabilecek hastalığa özgün proteinlerin yani yeni markerların belirlenmesi gibi çok önemli uygulamalara sahiptir. Örnek içerisinde az miktarda bulunan ama marker olabilecek proteinlerin ayrımı için çok hassas bir çalışma ve iyi bir gözlem gerekmektedir. Bu proteinlerin tanımlanması, hastalığın gelişimi ile ilgisi ve bu verilerin bilgi bankalarında toplanarak değerlendirilmesi ile normal biyolojik süreçlerin ve hastalıkların altında yatan mekanizmaların tanımlanması amaçlanmaktadır. Normal-hastalık veya yaşlı-genç vb. iki farklı durum arasındaki ekspresyon farklılıklarının tanımlanması başlıca onkolojide olmak üzere nöroloji, kardiyoloji, nefroloji ve enfeksiyon hastalıkları gibi pek çok dalda tanı ve tedavide önemli gelişmeler sağlamaktadır 6,13, Multiple skleroz hastalarının üç farklı, majör tip lezyonunun yapılan karşılaştırmalı proteomik analizinde kronik aktif plakta doku faktörü ile protein C inhibitörü belirlenmiş ve bu hastalarda hirudin ile rekombinant aktif protein C tedavisinin deneysel otoimmün ensefalopatide hastalığın ciddiyetini azalttığı gösterilmiştir. Multiple sklerozda farklı lezyonların karşılaştırmalı proteomik analizi bu hastalıkta patolojik duruma uygun olarak hedefe yönelik seçici tedavi imkanı sağlamıştır 17. Amiyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalarının beyin omurilik sıvı (BOS) larının proteomik analizi üç protein türünün sağlıklı kontrollerden daha düşük olduğunu göstermiş ve bu proteinler ile ALS hastaları %91 sensitivite, %97 spesifite ve %95 doğruluk ile sağlıklı kontrollerden ayrılabilmişlerdir 18. Nöbet geçiren ratların BOS larının proteomik analizinden elde edilen mitokondrial sitokrom bc1 kompleksinin bir komponenti olan Rieske demirsülfür proteinin nöronlarda epileptik aktiviteden sorumlu olabileceği ve epilepsinin moleküler patogenezine yeni ve önemli bir bakış açısı sunacağı belirtilmiştir 19. Pek çok kalp hastalığında kalp fonksiyon bozukluğunun altında yatan moleküler sebepler tam olarak bilinmemektedir. Günümüzde proteomik teknolojisi bize hasta kalpteki protein ekspresyonlarındaki değişiklikleri göstermekte ve kalpte fonksiyon bozukluğuna sebep olan hücre içi mekanizmalara yeni bir bakış açısı sağlamaktadır 20. Benzer şekilde böbrek hastalıklarının tanı ve tedavisinde proteomik analizi ile hastalıkla ilgili biyomarkerlar belirlenebilmektedir 21. Bu örnekler çok artırılabilir. Çünkü, hastalıkların tanı ve hedefe yönelik tedavisi amacı ile proteomik çalışmalarına her geçen gün yenileri eklenmektedir. Erken Kanser Tanısında Proteomik Teknolojisinin Kullanımı Proteom teknolojisi ile kanser tanısı için yeni biyomarkerların tanımlanması ve bu biyomarker moleküllerin analizi ile erken kanser tanısında önemli adımlar atılmıştır 13,22,23. Günümüzde tek biyomarker analizleri ile yapılan kanser tanısının özgüllük ve hassasiyeti yeterli değildir. Proteomik teknolojisi kullanılarak tek biyomarker analizinde karşılaşılan bu problem çoklu biyomarker analizi ile ortadan kaldırılmakta, yüksek özgüllük ve duyarlılıkta erken dönemde kanser tanısı mümkün olmaktadır. Çünkü proteomik teknolojisi ile birden fazla biyomarker molekülün ekspresyon değişimleri oldukça yüksek bir özgüllük ve duyarlılıkla değerlendirilebilmektedir. Bu amaçla kanser ve normal doku proteinleri karşılaştırılarak farklı olan proteinler belirlendikten sonra bu proteinlerden marker olarak prediktif değeri en iyi olanları bulunur ve saflaştırması yapılır Bu konudaki ilk çalışma over kanserleri ile ilgilidir ve bunu pek çok araştırma çalışması izlemiştir. Over kanserlerini belirlemek için sık kullanılan bir marker olan Ca 125 ileri evre over kanserlerinde %80 pozitif olmasına rağmen evre I over kanser- 74

5 S. Kurban ve İ. Mehmetoğlu lerinde %50-60 pozitiftir. Ca 125 in tek marker olarak pozitif prediktif değeri (PPV) %30-35 civarındadır. SELDI-TOF MS teknolojisi kullanılarak evre I over kanserleri bile %100 sensitivite, %95 spesifite ve %94 PPV ile saptanabilmektedir 26. Hepatosellüler kanserleri belirlemede alfa feto protein (AFP) nin sensitivitesi %73 ve spesifitesi %71 dir. SELDI-TOF MS ile %79 sensitivite ve %86 spesifite ile hepatosellüler kanserler belirlenebilmektedir. Ayrıca, SELDI-TOF MS in küçük tümörleri belirlemede geleneksel markerlardan daha iyi sonuç verdiği görülmüştür 27. SELDI-TOF MS ile %97,2 sensitivite ve %94,4 spesifite ile pankreas kanseri 28 ve %93,3 sensitivite ve %96,7 spesifite ile akciğer kanseri 29 tanısı konulabilmektedir. Haptoglobulin 30, apolipoprotein A-I, transtiretin ve inter-α-tiripsin inhibitör 31 over kanseri: serum amiloid A 32, D vitamini bağlayıcı protein 33, apolipoprotein A-II 34, stem cell antijen 35, alfa-metil koenzim-a rasemas 35, insan kallikrein-2 35 ve hepsin 35 prostat kanseri: komlement komponent C3a meme kanseri 36 ve proteasome subunit beta tip 7, peroxiredoxin-1 ve signal recognition particle 9 kda protein ise kolon kanseri 37 için proteomik teknolojisi ile belirlenen potansiyel biyomarkerlara örnek olarak gösterilebilir. TOPLUMSAL PROTEOMİK Toplumsal proteomik toplumun kendi içinde ve toplumlar arasında insan proteinlerinin belirlenmesi, farklılıklarının tanımlanması ve hastalığa spesifik proteinlerin keşfi için yapılan geniş ölçekli çalışmaların tümünü kapsar. Standart immünoassay ölçümler ile yüzlerce proteinin konsantrasyonu belirlenebilmekle beraber yapısal değişimleri ve sağlıklı ve hasta grubunda dağılımı ile ilgili çok az bilgi sağlanır. Toplumsal proteomikin amacı ilk olarak proteinlerin genel popülasyondaki frekansını ve yapısal farklılıklarını belirlemek ve sonra bu farklılıklarla spesifik hastalıklar arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır 13,38. Bu konudaki ilk çalışma 96 sağlıklı erişkinin plazmasında orta veya fazla miktarda bulunan 25 plazma proteininin araştırıldığı çalışmadır 39. Araştırılan 25 proteinden en çok nokta mutasyonu belirlenen apolipoprotein-e ve transtiretin genomik çalışmalarda da polimorfizmin yüksek olduğu moleküllerdir 40,41. Bu küçük ölçekli pilot çalışmayı Amerikanın 4 coğrafi bölgesinden 1000 bireyi içeren daha geniş kapsamlı bir çalışma izlemiştir 42. Bu çalışmada ise 5 plazma proteininin: beta-2 mikroglobulin, sistatin C, retinol bağlayıcı protein, transferrin ve transtretinin modifikasyonları çalışılmış ve 20 posttranslasyonal modifikasyon ile 7 nokta mutasyonu belirlenmiştir. Yüksek sıklıktaki 6 modifikasyon toplumun %80 ninden fazlasında, orta sıklıktaki 5 modifikasyon %20-50 sinde ve düşük sıklıktaki 16 modifikasyon ise toplumun %7 sinden azında bulunduğu gözlenmiştir. Düşük sıklıktaki 5 modifikasyon 96 örnekli çalışmada görülmemiştir. Çalışma popülasyonunun büyüklüğü arttırıldığı zaman bu düşük frekanslı modifikasyonlar görünür hale gelmiştir. Proteomik teknolojisi ile yapılan bu iki çalışma konularında ilktirler ve Amerika toplumu için bu modifikasyonların normal dağılımını göstermektedirler. İnsan proteomunun karmaşıklığından dolayı henüz toplumsal proteomik alanında yeterli ilerleme sağlanamamıştır ve bu konuda yapılacak geniş ölçekli çalışmalara ihtiyaç vardır. Sonuç olarak hastalıklar, toksik ajanlar veya enfeksiyonlar gibi faktörler sonucu oluşan proteinlerin seviyeleri ve yapısal özelliklerinin belirlenmesi ve işlevlerinin aydınlatılmasını amaçlayan proteomik çalışmalarında başarıya ulaşıldığı takdirde, özellikle erken kanser tanısı olmak üzere pek çok hastalığın tanı ve tam hedefe yönelik tedavisi sağlanabilecektir. Proteomik teknolojisi özellikle kanser tanısı için doğru ve güvenilir markerların belirlenmesinde önemli avantajlar sağlamakla birlikte günümüzde yaygın olarak araştırma laboratuvarlarında kullanılmasına rağmen henüz klinik laboratuvarlarda yaygın kullanılır hale gelmemiştir. Proteomik teknolojisinin yaygın olarak kullanılmasında metotların standardizasyonu ve ölçüm sistemlerindeki teknolojik ilerlemeler önemli rol oynayacak ve proteomik teknolojileri ve biyomarkerlar klinik laboratuvarlarda yakın zamanda yerini alacaktır. Toplumsal proteomik çalışmaları ile toplumların protein haritalarının çıkarılması ve böylece proteinlerin genel popülasyondaki dağılımı yapısal farklılıkların belirlenmesi ve sonra bu farklıklılarla spesifik hastalıklar arasındaki ilişkinin ortaya konması planlanmaktadır. REFERANSLAR 1. Del Boccio P, Urbani A. Homo sapiens proteomics: clinical perspectives. Ann Ist Super Sanita 2005;41: Denizli A. Protein Analizi. BİLİM ve TEKNİK 2007;476: Arthur JM. Proteomics. Curr Opin Nephrol Hypertens 2003;12: Anderson L, Seilhamer J. A comparision of selected mrna and protein abundances in human liver. Electrophoresis 1997;18: Graham DR, Elliott ST, Van Eyk JE. Broad-based proteomic strategies: a practical guide to proteomics and functional screening. J Physiol 2005;563: Guo Y, Fu Z, Van Eyk JE. A proteomic primer for the clinician. Proc Am Thorac Soc 2007;4: Chen Y, Guo Z, Wang X, Qiu C. Sample preparation. J Chromatogr A 2008;1184: Von Eggeling F, Gawriljuk A, Fiedler W, Ernst G, Blaussen U, Klose J, et al. Fluorescent dual colour 2D-protein gel electrophoresis for rapid 75

6 S. Kurban ve İ. Mehmetoğlu detection of differences in protein patter with standard image analysis software. Int J Mol Med 2001;8: Tonge R, Shaw J, Middleton B, Rowlinson R, Rayner S, Young J, et al. Validation and development of fluorescence two-dimensional differential gel electrophoresis proteomics techonology. Proteomics 2001;1: Neverova I, Van Eyk JE. Role of chromatographic techniques in proteomic analysis. J Chromatogr B Analyt Technol Biomed Life Sci 2005; 815: Sheng S, Chen D, Van Eyk JE. Multidimensional liquid chromatography separation of intact proteins by chromatographic focusing and reversed phase of the human serum proteome: optimization and protein database. Mol Cell Proteomics 2006;5: Hilario M, Kalousis A, Pellegrini C, Müller M. Processing and classification of protein mass spectra. Mass Spectrom Rev 2006;25: Nedelkov D, Kiernan UA, Niederkofler EE, Tubbs KA, Nelson RW. Population proteomics: the concept, attributes, and potential for cancer biomarker research. Mol Cell Proteomics 2006;5: Tang N, Tornatore P, Weinberger SR. Current developments in SELDI affinity technology. Mass Spectrom Rev 2004;23: Kallweit U, Börnsen OK, Kresbach GM, Widmer HM. Matrix compatible buffers for analysis of proteins with matrix-assisted laser desorption/ionization mass spectrometry. Rapid Commun Mass Spectrom 1996;10: Hall DA, Ptacek J, Snyder M. Protein microarray technology. Mech Ageing Dev 2007;128: Han MH, Hwang SI, Roy DB, Lundgren DH, Price JV, Ousman SS, et al. Proteomic analysis of active multiple sclerosis lesions reveals therapeutic targets. Nature 2008;451: Pasinetti GM, Ungar LH, Lange DJ, Yemul S, Deng H, Yuan X, et al. Identification of potential CSF biomarkers in ALS. Neurology 2006;66: Junker H, Späte K, Suofu Y, Walther R, Schwarz G, Kammer W, et al. Proteomic identification of the involvement of the mitochondrial rieske protein in epilepsy. Epilepsia 2005;46: McGregor E, Dunn MJ. Proteomics of the Heart Unraveling Disease. Circ Res 2006;98: Vidal BC, Bonventre JV, I-Hong Hsu S. Towards the application of proteomics in renal disease diagnosis. Clin Sci (Lond) 2005;109: Johann DJ Jr, McGuigan MD, Patel AR, Tomov S, Ross S, Conrads TP, et al. Clinical proteomics and biomarker discovery Ann N Y Acad Sci 2004;1022: Wulfkuhle JD, Liotta L A, Petricoin EF. Proteomic applications for the early detection of cancer. Nat Rev Cancer 2003;3: Chuthapisith S, Layfield R, Kerr ID, Eremin O. Principles of proteomics and its applications in cancer. Surgeon 2007;5: Kuramitsu Y, Nakamura K, Kuramitsu Y, Nakamura K. Proteomic analysis of cancer tissues: shedding light on carcinogenesis and possible biomarkers. Proteomics 2006;6: Petricoin EF, Ardekani AM, Hitt BA, Levine PJ, Fusaro VA, Steinberg SM, et al. Use of proteomic patterns in serum to identify ovarian cancer. Lancet 2002;359: Zinkin NT, Grall F, Bhaskar K, Otu HH, Spentzos D, Kalmowitz B, et al. Serum proteomics and biomarkers in hepatocellular carcinoma and chronic liver disease. Clin Cancer Res 2008;14: Okusaka T, Yamada T, Maekawa M, Okusaka T, Yamada T, Maekawa M. Serum tumor markers for pancreatic cancer: the dawn of new era? JOP 2006;7: Xiao X, Liu D, Tang Y, Guo F, Xia L, Liu J, et al. Development of proteomic patterns for detecting lung cancer. Dis Markers ;19: Ye B, Cramer DW, Skates SJ, Gygi SP, Pratomo V, Fu L, et al. Haptoglobin-alpha subunit as potential serum biomarker in ovarian cancer: identification and characterization using proteomic profiling and mass spectrometry. Clin Cancer Res 2003;9: Zhang Z, Bast RC Jr, Yu Y, Li J, Sokoll LJ, Rai AJ, et al. Three biomarkers identified from serum proteomic analysis for the detection of early stage ovarian cancer. Cancer Res 2004;64: Le L, Chi K, Tyldesley S, Flibotte S, Diamond DL, Kuzyk MA, et al. Identification of serum amyloid A as a biomarker to distinguish prostate cancer patients with bone lesions. Clin Chem 2005; 51: Hlavaty JJ, Partin AW, Shue MJ, Mangold LA, Derby J, Javier T, et al. Identification and preliminary clinical evaluation of a 50.8-kDa serum marker for prostate cancer. Urology 2003;61: Malik G, Ward MD, Gupta SK, Trosset MW, Grizzle WE, Adam BL, et al. Serum levels of an isoform of apolipoprotein A-II as a potential marker for prostate cancer. Clin Cancer Res 2005;11: Parekh DJ, Ankerst DP, Troyer D, Srivastava S, Thompson IM. Biomarkers for prostate cancer detection. J Urol 2007;178: Li J, Orlandi R, White CN, Rosenzweig J, Zhao J, Seregni E, et al. Independent validation of candidate breast cancer serum biomarkers identified by mass spectrometry. Clin Chem 2006;52: Rho JH, Qin S, Wang JY, Roehrl MH. Proteomic expression analysis of surgical human colorectal cancer tissues: up-regulation of PSB7, PRDX1, and SRP9 and hypoxic adaptation in cancer. J Proteome Res 2008;7: Nedelkov D. Population proteomics: investigation of protein diversity in human populations. Proteomics 2008;8: Nedelkov D, Kiernan UA, Niederkofler EE, Tubbs KA, Nelson RW. Investigating human plasma proteins diversity. Proc Natl Acad Sci USA 2005;102: Connors LH, Lim A, Prokaeva T, Roskens VA, Costello CE. Tabulation of human transthyretin (TTR) variants. Amyloid 2003;10: Mahley RW, Huang Y. Apolipoprotein E: from atherosclerosis to Alzheimer s disease and beyond. Curr Opin Lipidol 1999;10: Nedelkov D, Phillips DA, Tubbs KA, Nelson RW. Investigation of human protein variants and their frequency in the general population. Mol Cell Proteomics 2007;6: Yazışma adresi: Dr. Sevil KURBAN Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Konya svkrbn@yahoo.com Yazının geldiği tarih : Yayına kabul tarihi :

7 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: Derleme Postmenopozal Hormon Tedavisi Kardiyovasküler Hastalık Riskini Azaltıyor mu? Nilgün Öztürk TURHAN, Serap SİMAVLI, İlknur İnegöl GÜMÜŞ Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, ANKARA ÖZET Kardiyovasküler hastalıklar (KVH) dünyada tüm kadın ve erkek ölümlerinde birinci nedendir. KVH riski erkeklerde üreme dönemindeki kadınlara oranla 2,5-4,5 kat daha fazla iken 50 yaşından sonra kadınlarda hızla erkeklerin risk seviyelerine ulaşır. Erken menopoza giren kadınlarda koroner arter hastalıkları riski normal yaşta menopoza giren kadınlara göre daha yüksektir. Orta yaş üzeri kadınlarda ölümlerin yaklaşık %46'sı KVH lar nedeni ile olmaktadır. Premenopozal dönemde KVH görülme oranı az iken menopoz sonrası artış göstermesi overyan hormon eksikliğinin patofizyolojide anahtar rol aldığını düşündürmektedir. Gözlemsel çalışmalarda postmenopozal hormon tedavisinin (HT) kardiyovasküler hastalıklardan koruma sağladığı bildirilmesine karşın daha sonra yapılan randomize çalışmaların (WHI) sonuçları HT nin koruma sağlamadığını ve hatta KVH riskini artırdığını gösterdi. Ancak WHI çalışması tekrar analiz edildiğinde; menopozdan sonra geçen sürenin 10 yıldan fazla olması halinde, KVH risk faktörü veya bilinen KVH varlığında HT kullanımının KVH riskini artırdığını, buna karşın yaş arası ve menopozdan sonra geçen sürenin 10 yıldan az olduğu durumlarda ise hormon tedavisinin KVH riskini azalttığı görüldü. Erken postmenopozal dönemde, düşük dozda, uygun ilaçlar ile HT kullanımının kardiyovasküler yarar getireceği düşünülmektedir. ABSTRACT Does postmenopausal hormone therapy decrease the risk of cardiovascular disease? Cardiovascular diseases (CVDs) are primary cause of death both in men and women. In reproductive phase women have times less risk than men, but after the age 50 in menopause, risk gradually increases and reaches the men s rate. Women with premature menopause have greater risk of CVDs than normal. 46% of the cause of death of middle aged women is CVDs. The lack of ovarian hormones have the key role in the increase of incidence of CVDs in postmenopausal women. While observational studies showed CVD protection with postmenopausal hormone treatment, randomized studies Women s Health Initiative (WHI) showed increase in CVDs. Reanalysis of WHI study represented some facts; starting hormone therapy 10 years after menopause, patients with CVDs risk factors or preexisting CVD have more risk in hormone therapy, but patients with the ages between years and patients whose years is less than 10 years since menopause have a decrease in CVDs risk. It is now clear that in early postmenopausal period low dose HT brings out cardiovascular benefits. Key Words: Cardiovascular diseases, menopause, hormone therapy Anahtar Kelimeler: Kardiyovasküler hastalık, menopoz, hormon tedavisi GİRİŞ Kardiyovasküler hastalık insidansı postmenopozal dönemde belirgin artış göstermektedir 1. İnsidans yaşta yaşa göre 50 kat artmakta ve 65 yaşından sonra erkekleri geçmektedir. Tüm koruyucu önlemlere rağmen erkeklerde KVH görülme oranı azalırken, postmenopozal kadınlarda azalma sağlanamamıştır 2-4. Postmenopozal dönemde östrojen eksikliğine bağlı olarak sadece KVH insidansı değil osteoporoz ve demans görülme oranı da artmaktadır. Menopozda ortaya çıkan birçok majör ve minör semptomla başa çıkmak için hormon tedavisi kullanılmaktadır. Ortalama ömrün uzaması sonucu postmenopozal dönemi yaşayan kadın popülasyonunun artması ile menopoza bağlı yakınmaların tedavisi kavramı gündeme gelmiştir 2. Bugüne kadar yapılmış pek çok çalışma sonucuna göre kişiye özgü olarak düzenlenmiş bir hormon tedavisinin vazomotor semptomlara, osteoporoza ve kardiyovasküler olaylara karşı sağlayacağı yarar belirgindir 4. Östrojen, koroner arter hastalıkları (KAH) riskini çeşitli mekanizmalar ile azaltmaktadır. Östrojen antioksidan özelliği ile arteriyel endotelyal hücreleri oksidize ederek düşük dansiteli lipoproteinlerden korumakta, trombosit agregasyonunu ve adezyon oluşmasını engellemektedir. Östrojenin lipit metabolizması üzerine de etkileri vardır. Östrojen, kardiyovasküler sistem açısından koruyucu rolü olan yüksek dansiteli lipoproteinleri artırıp, KAH riskini artıran LDL ve total kolesterolü düşürmektedir 1,5,6. Premenopozal dönemde azalmaya başlayan östrojen, postmenopozal dönemde daha da azalır. Total kolesterol, trigliserid ve LDL artarken, HDL yavaş yavaş düşer. HDL/LDL oranındaki bu değişim sonucu hafif çarpıntı, ateroskleroz, angina pektoris ve koroner kalp hastalığı riski artar 5,6. 76

8 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: Postmenopozal HT ile ilgili gözlemsel çalışmalar KVH riskinde belirgin azalma (%40-50) gösterirken randomize çalışmalarda azalma gözlenmemesi hasta özelliklerine bağlanmıştır. WHI çalışmasında hastalar ileri yaşta ve menopoz süreleri on yıldan fazla idi 6-8. Yaşam tarzı, sigara kullanımı, beslenme bozukluğu, inaktivite KVH için major risk faktörleridir. Overyan hormon üretiminin durmasından sonra olumsuz metabolik değişiklikler meydana gelmekte ve KVH insidansında artış olmaktadır. Menopoz KVH için major risk faktörüdür ve bu risk HT ile önlenebilmektedir 9. Kardiyovasküler Risk Faktörü Olarak Menopoz Postmenopozal dönemde overyan hormon eksikliğine bağlı olarak çeşitli metabolik ve fizyolojik değişiklikler meydana gelmekte ve bu değişikliklere bağlı olarak ateroskleroz ve tromboz oluşmasına zemin hazırlanmaktadır. Hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi ve metabolik sendrom prevelansı postmenopozal dönemde premenopozal döneme göre artış göstermektedir 4. Menopoz; vücut ağırlığı, vücut yağ dağılımı, insülin sensitivitesi, plazma lipit profili ve sempatik tonusda istenmeyen etkilere neden olmaktadır 10,11. Postmenopozal kadınlar kilo almaya eğilimlidir, menopoz sonrası ilk yılda vücut yağ dağılımı değişerek jinekoid tipten android tipe dönüşmektedir 7. Obesite ve android tip yağlanma KVH risk artışı ile birliktedir. Menopozla birlikte görülen santral vücut yağlanmasına bağlı metabolik değişiklikler görülmektedir. İnsulin rezistansı ve buna bağlı olarak glukoz, lipit ve lipoprotein metabolizması bozulmakta, oluşan bu değişiklikler sonucunda menopozal metabolik sendrom gelişmektedir 12,13. Hormon tedavisi alan kadınlar almayanlara göre daha az kilo alırlar. HT alan kadınlarda vücut kitle indeksi (VKİ) daha kolay kontrol edilir ve jinekoid patern korunur 8,14. BMI ve visseral yağlanma artışı arteriyel hipertansiyon ve insülin rezistansına neden olarak kardiyovasküler riski arttırır 13. Menopozla birlikte lipit ve lipoprotein düzeylerinde istenmeyen değişimler olmaktadır. LDL kolesterol arttığından total kolesterol artmakta, trigliserid ve lipoprotein düzeyi artmakta, HDL kolesterol azalmaktadır. HDL3 artarken HDL2 fraksiyonu azalmaktadır. HDL2 azalması tek başına bile KVH risk artışı ile birliktedir 9. Menopoz sonrası oluşan insulin rezistansı metabolik sendrom ve KVH patogenezinde rol almaktadır. Glukoz ve insülin metabolizmasındaki değişiklikler overyan fonksiyon kaybı ile birliktelik gösterir. Menopozla birlikte insülin sekresyonu ve sensitivitesi azalmaktadır. Diyabetik kadınlarda diyabetik olmayan kadınlara göre KVH riski 4 kat fazladır 15,16. Postmenopozal kadınlar aynı yaştaki premenopozal kadınlara göre daha yüksek sistolik ve diyastolik kan basıncına sahiptir. Arteriyel hipertansiyon kardiyovasküler morbidite ve mortaliteyi kadınlarda erkeklere göre daha fazla olumsuz yönde etkiler. Arteriyel hipertansiyon tek başına ileri yaş kadınlarda en önemli kardiyovasküler risk faktörüdür. Hipertansif kadınlarda normotansif kadınlara göre KVH riski 4 kat artmıştır 17. Kan basıncının azaltılması kardiyovasküler olaylara olumlu etkide bulunur. Kilo verilmesi ile veya insülin hassaslaştırıcı ilaç kullanımı ile insülin sensitivitesi arttırılır ise kan basıncı kontrol altına alınabilir 18. Metabolik sendromu bulunan postmenopozal kadınlarda kan basıncının düşürülmesi KVH riskini belirgin şekilde azaltır 19. Postmenopozal kadınlarda serum fibrinojen, antitrombin, faktör 7, plazminojen aktivatör inhibitör- 1 seviyesi artmakta ve bu durum KVH risk artışına neden olmaktadır. Menopoz sonrası kadınlarda fibrinolitik aktivite azalır, koagülasyona yatkınlık oluşur 20. Hormon Tedavisinin Metabolik ve Kardiyovasküler Etkileri Hormon tedavisi kullanımı ile oluşan metabolik değişiklikler ilacın dozuna, içeriğine ve menopoz yaşına bağlı olarak değişmektedir 21. Östrojen apolipoprotein B100 reseptörünü arttırarak LDL kolesterolü ve buna bağlı olarak total kolesterolü azaltır. Oral östrojen transdermal östrojene göre lipit profili üzerine daha etkilidir 22. Okside LDL aterom plağı gelişiminde rol oynar. Östrojen LDL oksidasyonuna engel olarak, HDL kolesterolü arttırarak koruyucu etki gösterir. Hayvan modellerinde vasküler hasara neden olduğu gösterilen HDL3 fraksiyonunu azaltır, kardiyovasküler koruyucu etki gösteren HDL2 fraksiyonunu arttırır. Bu etkiler oral preparatlarda daha belirgindir 23. Östrojen ve progesteron kardiyovasküler risk faktörü olan, ateroskleroz gelişiminde etkili olan lipoprotein(a) seviyesini azaltır 22. Androjenik olan progestinler (norgestrel, norethisterone acetate [NETA]) östrojenin lipit profili üzerine olan olumlu etkilerini bloke ederken yeni nesil progestinlerin (drospirenon, dydrogesterone) bu tip etkileri görülmemektedir 23. Östrojen glukoz ve insülin metabolizmasını olumlu yönde etkiler, özellikle östradiol 17β insülin rezistansını azaltıp sensitivitesini arttırarak diyabet gelişim riskini azaltır. Transdermal östrojen oral östrojen kadar etkili değildir. Etinil östrodiol gibi alkali östrojenler ve yüksek doz konjuge östrojen insülin düzeyini arttırıp glukoz toleransını bozabilir. 77

9 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: Postmenopozal diyabetik hastalarda insülin rezistansını azaltan östrojen içeren oral preperatlar tercih edilmelidir 24. Östrojene progesteron eklenmesi, eklenen progesteron tipine bağlı olarak glukoz ve insülin metabolizmasını değiştirir. Androjenik progestinler (NETA, norgestrel) olumsuz etki gösterirken, androjenik olmayanların (drospirenon, dydrogesterone) olumsuz etkisi görülmemektedir 25. Hormon tedavisi ile BMI azalır, vücut yağ dağılımı düzenlenir. Menopoz sonrası görülen kilo alımı ve santral yağlanma önlenir. Östrojene drospirenon eklenmesiyle daha kolay kilo verilmesi sağlanır 26. Oral östrojen prepratları ile koagülasyona yatkınlık oluşurken transdermal kullanım ile bu etki görülmez. Oral alımda oluşan koagülasyona yatkınlık doz bağımlıdır, düşük doz ile önlenebilir 27. Östrojen nitrit oksiti arttırıp endotelin-1 seviyesini azaltarak vazodilatasyon yapar. Düşük doz östrojen ile vasküler remodeling kontrol altına alınır iken yüksek doz ile aşırı vasküler remodeling ve plak oluşumu gerçekleşir, önceden oluşmuş bir plak var ise matriks metalloproteinaz artışı ile degredasyon oluşumu hızlanır 28. Östrojen renin anjiotensin aldesteron sisteminin aktivitesini azaltarak, drospirenon antimineralokortikoid etki ile, siproteron asetat antialdesteron etki ile kan basıncını azaltır, sonuç olarak KVH riski azalır 29. Hormon Tedavisi ve Kardiyovasküler Koruma Hormon tedavisi ile ilgili yapılan gözlemsel çalışmalarda olumlu kardiyovasküler sonuçlar alınmıştır. En geniş gözlemsel çalışma olan hemşire sağlığı çalışmasında (NHS) HT ile KVH riskinin %40 azaldığı gösterilmiştir. Bu çalışmada hastalara HT erken menopozal dönemde başlanmıştı ve menopoz süreleri 10 yıldan kısa idi 20. Yaşları arasında değişen, hemşirenin takip edildiği NHS nin pek çok faktör dikkate alınarak yapılan yeni analizinde; WHI çalışmasının tersine, gerek östrojen tedavisinin (ET) gerekse de östrojen-progesteron tedavisinin (EPT) kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu ve risk azaltıcı etkisi olduğu görülmektedir (ET Risk oranı= 0,66 [0,54-0,80]; EPT risk oranı= 0,72 [0,56-0,92]) 31. Hormon tedavisi ile ilgili en geniş randomize çalışmalar; Heart Estrojen Progestin Replacement Study (HERS) ve WHI çalışmasıdır. HERS sekonder koruma çalışmasıdır; kanıtlanmış kalp hastalığı olan postmenopozal kadınlarda HT ile KVH riskinde azalma sağlanamadığı gösterildi 32. WHI çalışması; kanıtlanmış hastalığı bulunmayan yaş arası (ortalama yaş ~64) kadınlar üzerinde hastalık riskini (kalp hastalığı, meme ve bağırsak kanseri, osteoporoz) azaltma amaçlı stratejileri değerlendirmek için ~ kadın üzerinde yapılan klinik çalışmadır. Klinik çalışmanın süresi ~8 ile 12 yıl, rejimler: KKE 0,625 mg/d, KKE+MPA 2,5 mg/d veya plasebodan oluşmaktadır. Kadınların ileri yaşı birincil önleme nin dikkatli biçimde yorumlanması gerektiğini düşündürmektedir. EPT yaşlı postmenopozal kadınlarda ilk yıl KVH risk artışına, 5,6 yıllık kullanımda istatiksel olarak anlamlı olmayan KVH risk artışına neden oldu. EPT 8 yıllık kullanımda KVH riskinde azalmaya neden oldu (RR:0.9) 8. Histerektomize kadınlarda ET 6,8 yıllık kullanımda risk artışına neden olmadı yaş arasında HT ile KVH riskinin azaldığı bildirildi (RR:0,63 reanaliz ile RR:0,55) 14. HERS ve WHI sonuçlarına göre geç postmenopozal dönemde HT KVH riskini arttırabilmekte, erken menopozal dönemde ise gözlemsel çalışma sonuçlarına benzer şekilde KVH riskini azaltmaktadır 32. Hormon tedavisi ile kardiyovasküler sonuçlar menopoz yaşına, östrojen/progesteron içeriğine ve başlangıç dozuna bağlı olarak değişmektedir. Gözlemsel ve randomize çalışmaların sonuçları bu nedenle birbirinden farklı çıkmaktadır 9,21,23. Overyan hormonların kardiyoprotektif ve antiaterojenik etkileri reseptör bağımlıdır ve etkilerini gösterebilmesi için sağlam bir endotel gereklidir. Artan yaşla beraber reseptör sayısı azalmakta, endotel harabiyeti oluşmaktadır. İleri yaşta HT koruyucu etki gösterememekte, yan etkiler oluştuğu için riskler belirginleşmektedir. İleri yaş, uzun süreli menopoz, kardiyovasküler risk faktörüne sahip olma veya bilinen kardiyovasküler hastalığın olması HT nin olumlu etkisini azaltıp, kardiyovasküler risk artışına sebep olabilir. HT ile ilgili tüm yeni çalışmalar ve analizler menopoz süresi, başlangıç dozu ve östrojen/progesteron içeriğinin sonuçlar üzerinde çok önemli olduğunu vurgulamaktadır. Hormon tedavisi ile en fazla yarar perimenopozal ve erken menopozal dönemde elde edilmektedir. HT menopozal vasomotor semptomlarda çok etkilidir, KVH-DM-Osteoporoz-Metabolik sendrom için primer koruma elde edilebilir. Bu konunun netleşmesi için geniş ölçekli randomize çalışmalar gerekmektedir. EMAS 2008 önerileri Hormon tedavisinin ana endikasyonu postmenopozal semptomlardır. HT kemik kaybını ve osteoporotik kırık riskini belirgin şekilde azaltmaktadır yaş arası kardiyovasküler yarar elde edilecek aralıktır. İnme riski HT ile orta derecede artmaktadır fakat 70 yaş altındaki kadınlarda klinik önemi çok düşüktür. 78

10 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: Meme kanseri riski kullanım süresine göre artmaktadır. Kombine östrojen-progesteron ile risk artışı sadece östrojen tedavisine göre daha fazladır. Meme kanseri için düşük risk faktörlerine sahip olan kişilerde bazı randomize ve gözlemsel çalışmalar meme kanseri riskinin azalabileceğini göstermektedir. Hormon tedavisi alan kadınlar sıkı takip edildikleri için meme kanseri olanlar erken evrede teşhis alabilmekte, tedavi şansları artmakta ve buna bağlı olarak mortalite azalmaktadır. EMAS HT reçete etmeden önce kişisel risk faktörlerinin değerlendirmesini şiddetle önermektedir. Yaşam tarzının düzenlenmesi önemle vurgulanmaktadır. Egzersiz, kilo verilmesi, alkol tüketiminin azaltıması ile meme kanseri riski azaltılabilir. HT başlangıcında kar-zarar değerlendirmesi yapılmalıdır. Hormon tedavisi hayat kalitesini arttırmakta, klimakterik semptomları düzeltmektedir. REFERANSLAR 1. Erenus M, Kutlay K. The Effect of Hormone Replacement Therapy in Menopause on Cardioprotection. T Klin Jinekol Obst 1993;3: Amerıcan Heart Assocıatıon Heart and stroke statistical update, Dallas, Texas. AHA Colditz GA, Willett WC, Stampfer MJ, Rosner B, Speizer FE, Hennekens CH. Menopause and the risk of coronary heart disease in women. N Engl J Med 1987;316: Rosano GM, Fini M. Postmenopausal women and cardiovascular risk: impact of hormone replacement therapy. Cardiol Rev 2002;10: Rosano GM, Maffei S, Andreassi MG, Vitale C, Vasselle C, Gambacciani M, et al. Hormone replacement therapy and cardioprotection: a new dawn? A statement of the Study Group on Cardiovascular Disease in Women of the Italian Society of Cardiology on hormone replacement therapy in postmenopausal women. J Cardiovasc Med (Hagerstown) 2009;10: The writing group for the PEPI trial. Effects of estrogen or estrogen/progestin regimens on heart disease risk factors in postmenopausal women. JAMA 1995;273: Petitti DB, Perlman JA, Sidney S. Noncontraceptive estrogens and mortality: long-term follow-up of women in the Walnut Creek Study. Obstet Gynecol 1987;70: Writing Group for the Women s Health Initiative Investigators. Risks and benefits of estrogen plus progestin in healthy postmenopausal women: principal results from the Women s Health Initiative randomized controlled trial. JAMA 2002;288: Stevenson JC. HRT and cardiovascular disease. Best Pract Res Clin Obstet Gynaecol 2009;23: Rosano GM, Patrizi R, Leonardo F, Ponikowski P, Collins P, Sarrel PM, et al. Effect of estrogen replacement therapy on heart rate variability and heart rate in healthy postmenopausal women. Am J Cardiol 1997;80: Mercuro G, Podda A, Pitzalis L, Zoncu S, MasciaM, Melis GB, et al. Evidence of a role of endogenous estrogen in the modulation of autonomic nervous system. Am J Cardiol 2000;85: Carr MC. The emergence of the metabolic syndrome with menopause. J Clin Endocrinol Metab 2003;88: Rosano GM, Vitale C, Silvestri A, Fini M. The metabolic syndrome in women: implications for therapy. Int J Clin Pract Suppl 2004;139: Women s Health Initiative Steering Committee. Effects of conjugated equine estrogen in postmenopausal women with hysterectomy. JAMA 2004;291: Godsland IF, Stevenson JC. Insulin resistance: syndrome or tendency? Lancet 1995;346: Walton C, Godsland IF, Proudler AJ, Wynn V, Stevenson JC. The effects of the menopause on insulin sensitivity, secretion and elimination in non-obese, healthy women. Eur J Clin Invest 1993;23: Hu G, DECODE Study Group. Gender difference in all-cause and cardiovascular mortality related to hyperglycaemia and newly-diagnosed diabetes. Diabetologia 2003;46: Tuomilehto J, Lindström J, Eriksson JG, Valle TT, Hämäläinen H, Ilanne-Parikka P, et al. Finnish Diabetes Prevention Study Group. Prevention of type 2 diabetes mellitus by changes in lifestyle among subjects with impaired glucose tolerance. N Engl J Med 2001;344: Wong ND, Pio JR, Franklin SS, L Italien GJ, Kamath TV, Williams R. Preventing coronary events by optimal control of blood pressure and lipids in patients with the metabolic syndrome. Am J Cardiol 2003;91: Winkler UH. Menopause, hormone replacement therapy and cardiovascular disease: a review of haemostaseological findings. Fibrinolysis 1992;6: Hsia J, Criqui MH, Herrington DM, Manson JE, Wu L, Heckbert SR, et al. Conjugated equine estrogens and coronary heart disease. Arch Intern Med 2006;166: Godsland IF. Effects of postmenopausal hormone replacement therapy on lipid, lipoprotein, and apolipoprotein (a) concentrations: analysis of studies published from Fertil Steril 2001;75: Stevenson JC. Metabolic effects of the menopause and oestrogen replacement. Baillie`re s Clin Obstet Gynaecol 1996: Kanaya AM, Herrington D, Vittinghoff E, Lin F, Grady D, Bittner V, et al. Glycemic effects of postmenopausal hormone therapy: the Heart and Estrogen/Progestin Replacement Study. Ann Int Med 2003;138: Crook D, Godsland IF, Hull J, Stevenson JC. Hormone replacement therapy with dydrogesterone and oestradiol-17b: effects on serum lipoproteins and glucose tolerance. Br J Obstet Gynaecol 1997;104: Archer DF, Thorneycroft IH, Foegh M, Hanes V, Glant MD, Bittermen P, et al. Long term safety of drospirenone-estradiol for hormone therapy: a randomized, double-blind, multicenter trial. Menopause 2005; 12: Scarabin P-Y, Oger E, Plu-Bureau G. Differential association of oral and transdermal oestrogen-replacement therapy with venous thromboembolism risk. Lancet 2003;362: Wingrove CS, Garr E, Godsland IF, Stevenson JCl. 17b-oestradiol enhances release of matrix metalloproteinase-2 from human vascular smooth muscle cells. Biochim Biophys Acta 1998;1406: Proudler AJ, Cooper A, Whitehead M, Stevenson JC. Effect of oestrogen-only and oestrogen/progestogen replacement therapy upon circulating angiotensin I-converting enzyme activity in postmenopausal women. Clin Endocr 2003;58: Grodstein F, Manson JE, Colditz GA, Willett WC, Speizer FE, Stampfer MJ. A prospective, observational study of postmenopausal hormone therapy and primary prevention of cardiovascular disease. Ann Intern Med 2000;133: Hulley S, Grady D, Bush T, Furberg C, Herrington D, Riggs B, et al. Randomized trial of estrogen plus progestin for secondary prevention of coronary heart disease in postmenopausal women. JAMA 1998;280: Rossouw JE, Prentice RL, Manson JE, Wu L, Barad D, Barnabei VM, et al. Postmenopausal hormone therapy and risk of cardiovascular disease by age and years since menopause. JAMA 2007;297: Yazışma adresi: Dr. Serap SİMAVLI Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hast. ve Doğum Anabilim Dalı-Ankara Yazının geldiği tarih : Yayına kabul tarihi :

11 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: Orijinal makale Hemşirelik Öğrencilerinin Engellilere Yönelik Tutumlarının Belirlenmesi Hatice Yıldırım SARI 1, Murat BEKTAŞ 1, Saliha ALTIPARMAK 2 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu 2 Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu ÖZET Türkiye de 2002 yılında yapılan bir araştırmaya göre 8,5 milyon engelli birey bulunmaktadır. Engelli bireyler genellikle olumsuz tutumlarla karşılaşırlar. Sağlık hizmeti veren profesyoneller olumsuz tutumları nedeniyle engelli bireylere sınırlı hizmet sunabilirler ya da hizmetlerin kalitesi yeterli olmayabilir. Bu araştırma hemşirelik öğrencilerinin engelli bireylere yönelik tutumlarını belirlemek amacıyla planlanmıştır. Araştırma Türkiye de bir Hemşirelik Yüksekokulu ve bir Sağlık Yüksekokulu nda toplam 392 öğrenci ile ( sınıf öğrencileri) yürütülmüştür. Araştırmada Yetersizlikten Etkilenmiş Kişilere Yönelik Tutum Ölçeği ve Sosyodemografik Soru Formu kullanılmıştır. Öğrencilerin 87 si (%22,2) yakınları arasında engelli bir birey bulunduğunu belirtmiştir. Öğrencilerin Yetersizlikten Etkilenmiş Kişilere Yönelik Tutum Ölçeği nden aldıkları ortalama puan 72,69 dur (n=392, Min:33, Max:106, SD:12,9). Öğrencilerin eğitim aldıkları okula göre ve cinsiyetlerine göre engelli bireylere yönelik tutum puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark saptanmıştır. Araştırma sonucuna göre hemşirelik öğrencilerinin engelli bireylere yönelik olumlu tutumlarının olduğu görülmektedir. Cinsiyetin engelli bireylere yönelik tutumları etkilemesi literatürle uyumlu bir sonuçtur. Hemşirelik öğrencilerinin olumlu tutumlarının daha da geliştirilmesi konusunda müfredat çalışmaları yapılabilir. Anahtar Kelimeler: Engelli, tutum, engellilere yönelik tutumlar, hemşirelik öğrencilerinin tutumları ABSTRACT Determination of nursing students attitudes towards disabled people Disabled individuals are often faced with negative attitudes. The negative attitudes of professionals who will work in health care in the future may cause them to provide limited or poor quality care to disabled individuals. For this reason this study was planned as a descriptive research for the purpose of determining nursing students attitudes towards disabled individuals. There were 392 students from two school of nursing who participated in this study. The data were collected using the Attitudes Towards Disabled Person Scale and Sociodemographic Data Form. Data were analyzed with percentage calculations, t test and One Way Analysis of Variance. The participating students mean Attitudes Towards Disabled Person Scale score was Although there was a statistically significant difference in the students attitudes towards the disabled according to school and sex, there was no statistically significant difference in the scores of the students who did or did not have a disabled family member. Nursing students positive attitudes towards the disabled were up the average level. In light of the findings it can be said that nursing education developed positive attitudes towards disabled individuals. Key Words: Disability, attitude, attitudes towards disabled individuals, nursing students attitudes GİRİŞ Tutumlar kişilere, kümelere, nesne ya da düşünlere yönelik süreklilik gösteren, önceden biçimlenmiş duygu, düşünce ve inançlar bütünüdür. Sosyal öğrenme kuramına göre tutumlar davranışları, davranışlar da tutumları etkiler. Tutumlar yaşantılar sonucu öğrenilirler ve çocukluk döneminde anne-babanın değer yargılarından etkilenerek oluşurlar 1. Olumsuz tutumlar ve onlara eşlik eden davranışlar hem insani hizmetlerde hem de toplumsal hizmetlerde kişilerin seçimlerini büyük ölçüde sınırlayabilir 2. Engelli bireylerin, engellerinden önce insan oldukları düşünülürse, onlara karşı tutumların olumlu olduğu düşünülür. Aksi durumlarda, yani bireyin engeli, insan olmasından daha önce görülürse tutumların olumsuz olduğu düşünülür 1. Engelli bireylerin önce insan oldukları göz ardı edilirse toplumda bağımsız yaşamaları için gereken düzenlemelerin yapılması ihmal edilebilir. Sağlamlara hizmetler sağlandı, sakatlar mı kaldı deyişi bu düşünce biçiminin bir ürünüdür 1. Engelli bireyler genellikle toplumla bütünleşmelerini engelleyen olumsuz tutumlarla mücadele ederler. Engellilere yönelik genel toplumsal tutum, sözel ifadelerde çok uygun, olumlu olmaktadır ancak; gerçekte, sözel olmayan duygularda sıklıkla engelliler reddedilmektedir 3. Engelli bireylere yönelik olumsuz tutumlar toplumsal hizmetlerden yararlanmalarını da engeller. Özellikle sağlık hizmetlerinde çalışan profesyoneller olumsuz tutumları nedeniyle engelli bireylere sınırlı hizmet sunabilirler ya da hizmetlerin kalitesi yeterli olmayabilir 4. 80

12 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: Engelli bireylere yönelik olumlu tutumların gelişmesini sağlayan en önemli faktör engelli bireylerle, engelli olmayan bireylerin sosyal etkileşimlerinin artmasıdır 5. Ancak engelli bireylerin ve ailelerinin sosyal etkileşimlerinin sınırlı olduğu belirtilmektedir 6. Engelli bireylere yönelik toplumsal tutumlar onları yeterince anlamama, bilinmeyen korkusu veya sosyal öğrenme yoluyla diğer insanlardan kalıp düşüncelerin öğrenilmesi gibi nedenlerle farklılık gösterebilir 7. Üniversite öğrencileriyle yapılan araştırmalarda öğrencilerin engelli bireylere yönelik olumlu tutumlarının orta düzeyde olduğu saptanmıştır 2,8. Bir başka çalışmada genel olarak sağlık alanında eğitim gören öğrencilerin engellilere yönelik olumlu tutumlarının yetersiz olduğu saptanmıştır 9. Seccombe ise Yeni Zelanda daki hemşirelik öğrencilerinin engellilere yönelik olumlu tutumlara sahip olduklarını belirlemiştir 10. Daruwalla ve Darcy hemşirelik öğrencilerinin ve rehabilitasyon hemşirelerinin olumlu tutumlarının turizm öğrencilerinden daha fazla olduğunu belirtmiştir 3. Chan ve ark. rehabilitasyon öğrencilerinin işletme öğrencilerine göre daha fazla olumlu tutumu olduğunu saptamıştır 11. Bu farkın en önemli nedeni eğitimdir. Eğitim seviyesinin artması, engellilere yönelik eğitim alınması ve engelli bireylerle önceden olumlu ilişkilerin yaşanması engelli bireylere yönelik olumlu tutumları geliştirmektedir 3,7,9, Araştırmalarda engelin tipi, yaş, ırk ve cinsiyetin engelli bireylere yönelik tutumları etkilemediği saptanmıştır 4,9. Buna karşın Tervo ve ark. birinci sınıftaki erkek tıp öğrencilerinin kız öğrencilerden daha fazla olumsuz tutumları olduğunu saptamıştır 13. Horner-Johnson ve ark., akrabaları ya da arkadaşları arasında engelli bireyler bulunan öğrencilerin zihinsel engelli bireylerin haklarına uygun yaklaştıklarını saptamıştır 2. Buna karşın engelli kardeşi olanlar ile engelli kardeşi olmayanların tutumlarını karşılaştıran bir araştırmada iki grup arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır 15. Türkiye de hemşirelerin akıl hastalığı olanlara yönelik tutumlarını değerlendiren çalışmalar bulunmaktadır 16,17. Bağ ve Ekinci sağlık personelinin akıl hastalığı olan bireylere yönelik olumlu tutumlarının orta düzeyde olduğunu saptamıştır 16. Eğitim düzeyi yüksek olan sağlık personelinin ruhsal sorunları olan bireylere yönelik daha iyi niyetli bir tutum içinde oldukları belirlenmiştir 16. Doğan, dördüncü sınıf öğrencilerin akıl hastalığı olan bireylere yönelik tutumlarının birinci sınıf öğrencilerine göre olumlu yönde farklılık gösterdiğini saptamıştır 17. Engelli bireylere yönelik tutumları inceleyen araştırmalar çoğunlukla batı toplumlarında yapılmıştır. Kültürel değerlerin engelli bireylere yönelik olumlu ve olumsuz tutumları belirleyen en önemli unsur olduğu belirtilmiştir 18. Bu bağlamda batı toplumlarında tutumu yansıtan sonuçların Türk toplumunda farklılık göstermesi beklenmektedir. Türkiye de engelli bireylere yönelik tutumları değerlendiren araştırmalar sınırlıdır 19,20. Akbuğa ve Gürsel beden eğitimi-spor yüksekokulu öğrencilerinin engellilere yönelik tutumlarına eğitimin etkisini incelemişlerdir 19. Kargın ise öğretmenlerin işitme engelli çocuklara yönelik tutumlarını değerlendirmiştir 20. Engelli bireylere sağlık hizmeti verecek olan hemşirelik öğrencilerinin engelli bireylere yönelik tutumlarını inceleyen araştırmalara ulaşılamamıştır. Bu araştırma hemşirelik öğrencilerinin engelli bireylere yönelik tutumlarını belirlemek amacıyla planlanmıştır. MATERYAL VE METOT Araştırma bir Hemşirelik Yüksekokulu ve bir Sağlık Yüksekokulu nda yürütülmüştür. Hemşirelik Yüksekokulu ve Sağlık Yüksekokulu Ege Bölgesinde, farklı iki ilde bulunmaktadır. Araştırma için birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü sınıf öğrencilere bilgi verilmiş katılmak isteyen öğrencilerin anket formunu doldurmaları istenmiştir. Hemşirelik Yüksekokulunda toplam 219 öğrencinin 145 i araştırmaya katılmıştır. Sağlık Yüksekokulunda toplam 296 öğrencinin 247 si araştırmaya katılmıştır. Veri Toplama Aracı: Araştırmada Yetersizlikten Etkilenmiş Kişilere Yönelik Tutum Ölçeği (YEKYTÖ) ve Sosyodemografik Soru Formu kullanılmıştır. Yetersizlikten Etkilenmiş Kişilere Yönelik Tutum Ölçeği (YEKYTÖ): Ölçek Yuker ve Block tarafından 1986 da (Attitudes Towards Disabled Person) engelli bireylere yönelik olumlu ve olumsuz tutumları değerlendirmek için geliştirilmiştir. Özyürek tarafından Eğitim Fakültesi birinci ve dördüncü sınıf öğrencileri örnekleminde Türkçe uyarlaması yapılmıştır. Ölçeğin amacı, engel gruplarını özel olarak ayırmaksızın, genel anlamda yetersizlikten etkilenmiş kişilere yönelik tutumları ölçmektir. Ölçeğin güvenirlik katsayısı , test-tekrar test güvenirlik katsayısı.76 olarak saptanmıştır 1. Ölçek 20 maddeden oluşmaktadır ve 6 lı likert biçiminde hazırlanmıştır (+3 Tamamen Katılıyorum, +2 Katılıyorum, +1 Biraz Katılıyorum, -1 Biraz Katılmıyorum, -2 Katılmıyorum, -3 Kesinlikle Katılmıyorum). Ölçeğin 2, 5, 6, 11 ve 12. maddeleri ters şekilde puanlanmaktadır. Tüm maddeler işaretleri dikkate alınarak toplandıktan sonra, negatif değerleri ortadan kaldırmak amacıyla +60 eklenerek toplam puan elde edilmektedir. Ölçekten alınacak en yüksek puan 120 dir. Ölçekten alınan yüksek puan engelli kişilerin, engelli olmayan kişilerle 81

13 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: benzer şekilde algılandığı anlamına gelmektedir. Düşük puan ise, engelli kişilerin engelli olmayan kişilerden farklı algıladığını göstermektedir 1. Sosyodemografik Soru Formu: Soru formunda okuduğu okul, bölümü, sınıfı, yakınları arasında engelli birey bulunma durumu, engelli bir arkadaşının bulunması durumu, klinikte engelli bir bireye bakım verme durumu, bakım verdiği bireyin engel durumu gibi tanımlayıcı özellikleri içeren sorular yer almıştır. Verilerin Toplanması: Veriler öğretim yılı sonunda, öğrencilerin toplu olarak ders yaptıkları bir sınıfta, öğretim elemanı gözetiminde toplanmıştır. Öğrencilerin soru formunu doldurmaları dakika sürmüştür. Başlangıçta öğrencilere soru formunun içeriği ve nasıl doldurulacağı konusunda bilgi verilmiştir. Verilerin Analizi: Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzdelik ve ortalama hesaplamalar, t testi ve tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır. Araştırma Etiği: Araştırmanın yapılabilmesi için Hemşirelik Yüksekokulu Müdürlüğü nden ve Sağlık Yüksekokulu Müdürlüğü nden yazılı izin alınmıştır. Araştırmadan önce öğrencilere araştırmanın amacı hakkında bilgi verilmiştir. Anket formu araştırmaya katılmayı isteyen öğrenciler tarafından doldurulmuştur. BULGULAR Öğrencilerin %15,1 i (n=59) sağlık memurluğunda, %84,9 u (n=333) hemşirelik bölümünde, %63 ü (n=247) Sağlık Yüksekokulu nda, %37 si (n=145) Hemşirelik Yüksekokulu nda eğitim görmektedir. Öğrencilerin %31,1 i (n=122) birinci sınıfta, %22,2 si (n=87) ikinci sınıfta, %31,6 sı (n=124) üçüncü sınıfta, %15,1 i (n=59) dördüncü sınıfta okumaktadır. Öğrencilerin %21,4 ü (n=84) kız, %78,6 sı (n=308) erkektir. Öğrencilerin 87 si (%22,2) yakınları arasında engelli bir birey bulunduğunu belirtmiştir. Bunlardan 5 i (%1,3) anne-babasının, 5 i (%1,3) kardeşinin, 55 i (%14) akrabalarından birinin engelli olduğunu ifade etmiştir. Otuz dört öğrenci engelli bir arkadaşı bulunduğunu belirtmiştir. Öğrencilerden 143 ü klinikte engelli bir bireye bakım vermiştir. Öğrencilerin 27 si zihinsel, 9 u işitme, 2 si görme, 39 u fiziksel, 13 ü birden çok engele sahip bireylere bakım verdiklerini belirtmişlerdir. Öğrencilerin YEKYTÖ ölçeğinden aldıkları ortalama puan 72,69 dur (n=392, Min:33, Max:106, SD: 12,9). Öğrencilerin eğitim aldıkları okula göre engelli bireylere yönelik tutum puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (Tablo 1). Cinsiyetlerine göre engelli bireylere yönelik tutum puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (Tablo 2). Tablo 1. Öğrencilerin Okullarına Göre Engelli Bireylere Yönelik Tutumlarının Karşılaştırılması Bölüm n ss T P Hemşirelik YO (n=145) 66,8 13,4 7,291,001 Sağlık YO (n=247) 76,1 11,4 Tablo 2. Öğrencilerin Cinsiyetlerine Göre Engelli Bireylere Yönelik Tutumlarının Karşılaştırılması Cinsiyet n ss T P Kız (n=308) 78,0 10,8 4,347,001 Erkek (n=84) 71,2 13,1 Öğrencilerin eğitim gördükleri sınıfa göre puan ortalamaları arasında bir fark bulunmamasına (f=2,340, p=,073) rağmen eğitim görülen sınıf düzeyine göre öğrencilerin tutum puanları artış göstermektedir. Birinci sınıfların puan ortalamaları 70,9±13,8, ikinci sınıfların puan ortalamaları 71,9 ±13,4, üçüncü sınıfların puan ortalamaları 73,4± 11,6, dördüncü sınıfların puan ortalamaları 76,0± 12,6 dır. Öğrencilerin klinikte engelli bir bireye bakım verme durumuna göre puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark yoktur (t=1,356, p=,176). Klinikte engelli bireye bakım verenlerin puan ortalaması X=73,8±12,4 (n=143), bakım vermeyenlerin puan ortalaması X=72,0±13,1dir (n=249). Öğrencilerin yakınları arasında engelli birey bulunma durumuna göre (t=,223, p=,824) ve ark. arasında engelli birey bulunma durumuna göre (t=,666, p=,506) gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır. TARTIŞMA Bu araştırmada hemşirelik öğrencilerinin engelli bireylere yönelik tutumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya katılan tüm öğrencilerin YEKYTÖ ölçeğinden aldıkları toplam puan 72,69 dur. (Min:33, Max:106, SD:12,9). Bu puan hemşirelik öğrencilerinin engelli bireylere yönelik olumlu tutumlarının olduğunu göstermektedir. Üniversite öğrencilerinin ve sağlık alanında eğitim gören öğrencilerin engellilere yönelik tutumlarının orta düzeyde olduğunu belirleyen araştırmalar bulunmaktadır 2,8,9. Seccombe ise hemşirelik öğrencilerinin olumlu tutumları olduklarını ifade etmiştir 10. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından yaptırılan Toplum Özürlülüğü Nasıl Anlıyor araştırmasına göre engellilere yönelik toplumsal tutumların olumlu olduğu, genç yaştaki bireylerin olumlu tutumlarının daha yüksek olduğu saptanmıştır 21. Öğrencilerin eğitim gördükleri sınıfa göre puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunmamasına (f=2,340 p=,073) rağmen eğitim görülen sınıf düzeyine göre öğrencilerin tutum puanları artış 82

14 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: göstermektedir. Bu artışın hemşirelik eğitimiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Thompson ve ark. hemşirelik öğrencilerinin kronik hastalıklarla ilgili dersler aldıktan sonra engellilere yönelik olumlu tutumlarının anlamlı derecede etkilendiğini belirtmiştir 7. Hemşirelik eğitimi müfredatında özellikle üçüncü sınıfta kronik hastalıklar ile ilgili dersler ağırlık kazanmaktadır. Tablo 2 de görüldüğü gibi öğrencilerin cinsiyetlerine göre engelli bireylere yönelik tutum puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark saptanmıştır. Kızların puan ortalaması erkeklerin puan ortalamasından yüksektir. Araştırma sonucumuzla benzer şekilde Tervo ve ark. erkek tıp öğrencilerinin kız öğrencilerden daha fazla olumsuz tutumları olduğunu saptamıştır 13. Öğrencilerin yakınları arasında engelli birey bulunma durumuna göre ve arkadaşları arasında engelli birey bulunma durumuna göre gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır. Horner-Johnson ve ark., akrabaları ya da arkadaşları arasında engelli bireyler bulunan öğrencilerin zihinsel engelli bireylerin haklarına uygun yaklaştıklarını saptarken, Şenel engelli kardeşe sahip olmanın tutumları etkilemediğini saptamıştır 2,15. Bizim araştırmamızda elde ettiğimiz sonuç Şenel tarafından desteklenmektedir 15. Literatürde kişinin engelli bireylerle önceden bir deneyiminin bulunmasının olumlu tutumları etkilediği vurgulanmaktadır 3,7,9, Araştırmamızda öğrencilerin klinikte engelli bir bireye bakım verme durumuna göre puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark olmadığı saptanmıştır. Ancak klinikte engelli bireye bakım veren öğrencilerin puan ortalaması, bakım vermeyenlerin puan ortalamasına göre yüksektir. Araştırmamızı iki farklı şehirde yer alan bir hemşirelik yüksekokulu ve bir sağlık yüksekokulunda yürüttük. Bu iki okulun öğrencilerinin puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark saptanmıştır. Bu durum kültürel farklılıklarla ilişkili olabilir. Kültürel değerlerin engelli bireylere yönelik olumlu ve olumsuz tutumları belirleyen en önemli unsur olduğu belirtilmiştir 18. Tutumlar yaşantılar sonucu öğrenilirler ve çocukluk döneminde anne-babanın değer yargılarından etkilenerek oluşurlar 1. Bu gerekçeyle tutumu etkileyen faktörler farklı çalışmalarda farklı şekilde saptanmış olabilir. Araştırma sonucuna göre hemşirelik öğrencilerinin engelli bireylere yönelik olumlu tutumlarının olduğu görülmektedir. Cinsiyetin engelli bireylere yönelik tutumları etkilemesi literatürle uyumlu bir sonuçtur. Türkiye de 8,5 milyon engelli birey bulunmaktadır 22. Geleceğin hemşireleri engelli bireylerin bakımında sorumluluklar üstleneceklerdir. Hemşirelik öğrencilerinin olumlu tutumlarının daha da geliştirilmesi konusunda müfredat çalışmaları yapılabilir. REFERANSLAR 1. Özyürek M. Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi Ankara; Kök Yayıncılık 2006: p Horner-Johnson W, Keys C, Henry D, Yamaki K, Oi F, Watanabe K, Shimada H, et al. Attitudes of Japanese students toward people with intellectual disability. Journal of Intellectual Disability Research 2002;46: Daruwalla P, Darcy S. Personal and Societal Attitudes to Disability. Annals of Tourism Research 2005;32: Rosenthal DA, Chan F, Livneh H. Rehabilitation students' attitudes toward persons with disabilities in high- and low-stakes social contexts: A conjoint analysis. Disability & Rehabilitation 2006; 30;28: Wong DKP. Do contacts make a difference? The effects of mainstreaming on student attitudes toward people with disabilities. Research in Developmental Disabilities 2008;29: Sarı HY, Baser G, Turan JM. Experiences of Mothers of Children with Down Syndrome. Paediatric Nursing 2006;18: Thompson TL, Emrich K, Moore G. The effect of curriculum on the attitudes of nursing students toward disability. Rehabilitation Nursing 2003;28: Nagata KK. The measurement of the Hong Kong-based 'Baseline Survey of Students' Attitudes toward People with a Disability': crosscultural validation in Lebanon. International Journal of Rehabilitation Research 2007;30: Tervo RC, Palmer G. Health professional student attitudes towards people with disability. Clinical Rehabilitation 2004;18: Seccombe JA. Attitudes towards disability in an undergraduate nursing curriculum: The effects of a curriculum change. Nurse Education Today 2007;27: Chan CCH, Lee TMC, Yuen HK, Chan F. Attitudes Toward People With Disabilities Between Chinese Rehabilitation and Business Students: An Implication for Practice Rehabilitation Psychology 2002;47: Mangili E, Ponteri M, Buizza C, Rossi G. Attitudes toward disabilities and mental illness in work settings: a review. Epidemiologia e Psichiatria Sociale 2004;13: Tervo RC, Azuma S, Palmer G, Redinius P. Medical students' attitudes toward persons with disability: a comparative study. Archives of Physical Medicine and Rehabilitation 2002;83: Lindgren CL, Oermann MH. Effects of an educational intervention on students' attitudes toward the disabled. Journal of Nursing Education 1993;32: Şenel HG. Yetersizliğe Sahip Kardeşi Olanlarla, Olmayanların Yetersizliğe Yönelik Tutumları ve Kaygı Düzeyleri Yönünden Karşılaştırılması. Özel Eğitim Dergisi 1995;2: Bağ B, Ekinci M. Sağlık Personelinin Ruhsal Sorunları Olan Bireylere Yönelik Tutumlarının Araştırılması (Examining of attitudes towards mentally ill people in a sample health professionals). Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi 2005;3: Doğan S. Hemşirelik yüksekokulu öğrencilerinin ruh hastaları ve hastalıklarına karşı tutumlarının değerlendirilmesi. III. Ulusal Hemşirelik Kongresi Esnaf Ofset 1992; Florian V. Cross-cultural differences in attitudes towards disabled persons. A study of Jewish and Arab youth in Israel. International Journal of Intercultural Relations 1982;6: Akbuğa B, Gürsel F. Bilgilendirme Yoluyla Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu Öğrencilerinin Engelli Bireye Yönelik Değişen Tutumları. SPORMETRE Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi 2007;V: Kargın T. Farklı Eğitim Özgeçmişlerine Sahip Öğretmenlerin İşitme Engelli Çocuklara Yönelik Tutumlarının Çeşitli Değişkenler Açısından Karşılaştırılması. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi 2001;34: Kaner S, Öğülmüş S, Büyüköztürk Ş, Dökmen Z. Toplum Özürlülüğü Nasıl Anlıyor? TC Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı yayını Türkiye özürlüler araştırması ikincil analizi, son gelişme raporu. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı yayını (Erişim Tarihi: 16/07/ 2009). Yazışma adresi: Dr. Hatice Yıldırım SARI Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, İzmir hatice.sari@deu.edu.tr Yazının geldiği tarih : Yayına kabul tarihi :

15 The New Journal of Medicine 2010;27: Orijinal article Side Effects of Metoclopramide: Does It Deserve to Prescribe For Nausea, Vomiting? Selda HIZEL BULBUL 1, Emine DIBEK MISIRLIOGLU 1, Erennur TUFAN 1, Olcay EVLIYAOGLU 2 1 Kırıkkale University Faculty of Medicine, Department of Pediatrics, KIRIKKALE 2 Kırıkkale University Faculty of Medicine, Department of Pediatric Endocrinology, KIRIKKALE ÖZET Metoklopramid komplikasyonları: bulantı ve kusma için değer mi? Metoklopramid antiemetik olarak kullanılan dopamin reseptör antagonistidir. Önerilen tedavi dozlarında da görülebilen ekstrapiramidal etkiler çocuklarda sık görülen akut yan etkilerdendir. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Sağlık Bakanlığı Kırıkkale Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi acil polikliniklerine Mart 2006-Mart 2007 tarihleri arasında metoklopramid kullanımı sonrası ortaya çıkan yan etkileri ile başvuran 19 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışmadaki hastaların yaşları 4 ila 174 ay arasında değişmekte olup 10 (%52,7) u kızdı. Görülen yan etkiler; distonik reaksiyon, okulogirik kriz ve konvülsiyon idi. Tüm hastalarda semptomlar metoklopramid kullanımını takip eden ilk üç günde ortaya çıkmıştı. 17 hasta tek doz biperidene yanıt verirken bir hastaya ikinci doz uygulanması gerekmişti. Bir hastada konvülsiyon nedeniyle tedaviye midazolom eklenmişti. Klinisyenler metoklopramide kullanımı sonrası yan etkiler açısından dikkatli olmalıdır. Anahtar Kelimeler: Çocukluk çağı, distonik reaksiyonlar, metoklopramid, yan etkiler ABSTRACT Metoclopramide is a dopamine receptor antagonist which is used as an anti-emetic. Extrapyramidal reactions which could be seen even at recommended doses are the most common acute side effects in children. This retrospective study, evaluated adverse reactions of metoclopramide in 19 patients who had attended to the emergency departments of Kırıkkale University School of Medicine and Ministry of Health Kırıkkale Children s Hospital between March 2006 and March Patients in our study were between 4 and 174 months of age and 10 (52.7%) of them were females. Observed adverse reactions were dystonic reaction, oculogyrics crisis and convulsion. In all patients symptoms arised within the first to 3 rd days of metoclopramide usage. All 17 patients responded to one dose Biperiden administration except one, who needed the second dose. One patient had convulsion and midazolam was added to the treatment. Physicians must be aware of adverse reactions caused by metoclopramide. Key Words: Childhood, dystonic reactions, metoclopramide, side effect INTRODUCTION Metoclopramide is clorobenzamide which was used commonly as an anti-emetic agent. The antiemetic effect of the drug is a result of dopamine receptor blockage in the chemoreceptor trigger zone 1. Even optimum doses of metoclopramide could be associated with variety of adverse effects on the central nervous system in children 2. Extrapyramidal reactions are the most common acute side effects and these include particularly dystonic reactions like muscle contractions 3. These dystonic reactions could be seen as pharyngeal and laryngeal dystonia, musculer contractions of face and neck, opistotonus, torticollis, trismus, oculogyric crisis, akathisia, ataxia, agitation, irritability, nystagmus and convulsion 3. In this paper we aimed to focus on adverse central nervous system effects of metoclopramide when used as an antiemetic. MATERIAL AND METHODS Between March 2006 and March 2007, 19 children who were admitted to the emergency unit of Kirikkale University School of Medicine and Ministry of Health, Kirikkale Children s Hospital were retrospectively evaluated. Hospital records were used to collect informations about demographic characteristics, presenting symptoms, clinical signs and that were administered. All data were entered by using SPSS 11.5 software package for the statistical analysis. The definitions were provided as numbers and percentages for discrete variables and mean and standard deviations for continuous variables. 80

16 The New Journal of Medicine 2010;27: Table 1. Characteristics of the patients Patients Sex Age Dosage (mg) Route of Symptoms Initial presentation administration Started (day) 1 female 4 month 25 (po*) 3.day Convulsion 2 female 12 year 30 (po) 1.day Acute dystonia 3 male 5 year 15 (po) 1.day Acute dystonia 4 male 9 year 10 (v**) 2.day Acute dystonia 5 female 10 month 10 (po) 2.day Oculogyric crisis 6 female 11 year 20 (po) 1.day Acute dystonia 7 female 14 year 30 (po) 1.day Acute dystonia 8 female 9 year 60 (po) 3. day Acute dystonia 9 male 15 year 30 (po) 1.day Acute dystonia 10 male 10 year 60 (po) 2.day Acute dystonia 11 male 8 year 20 (iv) 2.day Acute dystonia 12 male 11 year 40 (po) 2.day Acute dystonia 13 female 8 year 50 (po) 2.day Acute dystonia 14 female 18month 15 (po) 3.day Acute dystonia 15 male 9 year 20 (po) 1.day Acute dystonia 16 male 13 year 60 (po) 2.day Acute dystonia 17 female 9 year 30 (po) 2.day Acute dystonia 18 male 3 year 10 (po) 1.day Acute dystonia 19 female 13 year 50 (po) 2.day Acute dystonia *po:peroral ** iv: intravenous RESULTS Mean age of the 19 children was months (min 4 months-max 174 months) and 10 (52.7%) were females. Symptoms started averagely within the three days of start of metoclopramide treatment in our patients. Initial symptoms were acute dystonia in 17 patients, oculogyric crisis and convulsion in other two patients respectively. Only two children received metoclopramide treatment via intravenous route, where all others received orally. In all cases the drug was prescribed by a physician for nausea and vomiting due to respiratory tract infection or gastroenteritis. In all patients drug was used within recommended doses (Table 1). After reserving a full history and carrying out a complete physical examination, metoclopramide adverse reactions were diagnosed in 18 cases. In one of the patient who was 4 months of age and had admitted to the hospital with fever, vomitting and convulsion the initial diagnosis of menengitis was suspected. Menengitis was excluded in this patient with normal lumbar puncture and CT imaging findings and with detailed history, usage of metoclopramide was learned as the etiological factor for convulsion. Metoclopramide treatments were stopped in all patients and intramuscular biperidene lactat (1.2 mg/m 2 ) was administered. In 17 of all patients symptoms dissappeared within 6 hours. But one of the patients needed additional dose of biperidene as no improvement was observed in her dystonic movements. Midazolam was also administered to one patient who had admitted with convulsions. In all cases parents were distressed by dramatic and sudden nature of adverse affects. All patients were hospitalized and were observed for 24 hours. As there were no relapse in dystonic reactions and were no abnormal signs and symptoms. Children were discharged from the hospital. The only case stayed in the hospital for seven days who was suspected and searched for menengititis. DISCUSSION Metoclopramide is used in children especially for the treatment of gastroeosophageal reflux, nause and vomiting. The antiemetic effect of the drug is related to dopamine-2 receptor antagonism in the chemoreseptor trigger zone 4. The prokinetic effect is secondary to increased motility in upper gastrointestinal tract. It also increases the resting tone of the lower eosophageal sphincter 5. Secondary blockage of spesific postsynaptic dopamine receptor in basal ganglia metoclopramide may produce acute dystonia. The acute reactions are usually self limited or respond well to treatment 6. Children and young adults, particularly females are more sensitive to extrapyramidal effects of this medication. Oculogyric crises develop most commonly in female patients 6. In our study oculogric crises was seen in only one female patient and 10 of 19 patients were female. Acute dystonic reactions usually occur within the first 24 to 72 hours of treatment 3. In all our patients metoclopramide adverse reactions 81

17 The New Journal of Medicine 2010;27: developed within 3 days of begining of the treatment. At higher doses of metoclopramide higher incidence of extrapyramidal reactions in children and adults were reported in retrospective studies in literature. Metoclopramide usage is restricted under the age of 20 years in England due to its side effects 6. Extrapyramidal reactions could be seen even at recommended doses 2. In our cases metoclopramide was used within recommended doses. Prescription of metoclopramide is not recommended in children except for severe intractable vomiting. If vomiting is associated with radiotherapy and as a premedicational agent before starting diagnostic procedures metoclopramide can be administered 6. In our study the drug was prescribed in all cases for nausea and vomiting due to respiratory tract infection or gastroenteritis. The side effects create a great panic and horror in parents and anxiety in children. Physicians must be aware of the adverse reactions caused by metoclopramide usage. They should never forget about the possibility of development of these reactions that can easily be confused with other diseases and blur the clinical picture of the patient. If physician intented to prescribe metoclopramide the precise dose and possible side effects should be discussed with the parents before starting the agent. Because of its extrapyramidal side effects, physicians and especially pediatricians should prescribe metoclopramide for only certain indications mentioned above. In regard of the possibility of development of side effects and trauma of these side effects on families and children, pediatricians should be very cautions before prescribing metoclopramide. REFERENCES 1. Yis U, Durgul O, Duman M, Unal N. Metoclopramide induced dystonia in children two case reports. European J Emergency Medicine 2005;12: Tait P, Balzer R, Buchanan N. Metoclopramide side effects in children. Med J Aust 1990;152: Tait PA. Supraglottic dystonic reaction to metoclopramide in a child. Med J Aust 2001;174: Van Harten PN, Hoek HW, Kahn RS. Acute dystonia induced by drug treatment. BMJ 1999;319: Sandhu BK, Sawczenko A. Gastroeosophageal reflux in children. Indian J Pediatr 1999;66: Stanley DP. Metoclopramide as antiemetic in paediatrics. Br J Anaesth 2007;98: Correspondence: Emine Dibek MISIRLIOĞLU M.D. Kirikkale University Faculty of Medicine, Department of Pediatrics Kırıkkale edibekm@yahoo.com Arrival date : Acceptance date :

18 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: Orijinal makale Değişik Özür Seviyesindeki Serebral Palsili Çocukların Annelerinin Depresyon Düzeyleri Farklı mıdır? Akmer MUTLU 1, Pelin Piştav AKMEŞE 2, Mintaze Kerem GÜNEL 2 1 Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, ANKARA 2 OKM Odyoloji Konuşma Ses ve Denge Bozuklukları Merkezi, ANKARA ÖZET Bu çalışma değişik özür seviyesine sahip serebral palsi (SP) li çocukların annelerinin depresyon düzeyleri arasında fark olup olmadığı sorusuna cevap bulmak amacıyla planlandı. Bu çalışmaya 62 SP li çocuk ve annesi dahil edildi. Olguların kaba motor fonksiyon seviyeleri Kaba Motor Fonksiyon Sınıflandırma Sistemi (Gross Motor Function Classification System-KMFSS) ne göre, ince motor fonksiyon seviyeleri El Yetenek Sınıflandırma Sistemi (Manual Ability Classification System-MACS) ne göre, annelerin depresyon düzeyleri ise Beck Depresyon Envanteri (Beck Depression Inventory BDE) ile değerlendirildi. Veriler SPSS 11.5 istatistik programı kullanılarak Kruskall-Wallis ve Spearman korelasyon testleri ile analiz edildi. p<0,05 istatistiksel anlamlı fark kabul edildi. Olguların yaş ortalaması 6,15±2,06 yıl idi (min:4-maks:10). Annelerin yaş ortalaması 32,08±6,03 yıl idi, annelerden 2 si çalışıyordu, diğerleri ev hanımıydı. KMFSS ye göre SP li çocukların 13 ü (%21) Seviye I, 12 si (%19,4) Seviye II, 10 u (%16,1) Seviye III, 19 u (%30,6) Seviye IV, 8 i (%12,9) Seviye V de idi. MACS a göre SP li çocukların 26 sı (%41,9) Seviye I, 18 i (%29,1) Seviye II, 8 i (%12,9) Seviye III, 10 u (%16,1) Seviye IV de idi. SP li çocukların KMFSS ile annelerinin depresyon düzeyi arasında (r=0.699, p<0.05), MACS ile annelerin depresyon düzeyi arasında (r=0,352, p<0,05) anlamlı ilişki bulundu. Ayrıca SP li çocukların özür düzeyleri (KMFSS) ve el yetenek seviyelerinin (MACS) annelerin depresyon düzeylerini etkilediği bulundu (p<0,05). SP li çocukların özür seviyesinin annenin ruhsal durumu üzerine olan etkilerinin belirlenmesi, hem rehabilitasyon sürecinde hedeflerin gerçekleştirilmesi hem de aileye sağlanacak desteklerin belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Serebral Palsi, özür, anne, motor fonksiyon, depresyon ABSTRACT Do the depression levels of mothers differ in different levels of disability of their children with cerebral palsy? This study aimed to investigate if the depression levels of the mothers differ in different levels of disability of their children with cerebral palsy (CP). This study included 62 children with CP. Gross motor function levels of children were determined by Gross Motor Function Classification System (GMFCS), manual ability by Manual Ability Classification System (MACS) and depression levels of the mothers by Beck Depression Inventory (BDE). Datas were analyzed by Kruskall-Wallis and Spearman correlation test by using SPSS 11.5 statistical program. Mean age of the children were 6.15±2.06 years (min:4- max:10). Mean age of the mothers were 32.08±6.03 years. The two of the mothers were working and the others were housewifes. 13 (21%) of the children were in Level I, 12 (19.4%) in Level II, 10 (16.1%) in Level III, 19 (30.6%) in Level IV and 8 (12.9%) in Level V of GMFCS. According to MACS; 26 (41.9%) children were in Level I, 18 (29.1%) in Level II, 8 (12.9%) in Level III and 10 (16.1%) in Level IV. Significant correlation was found between GMFCS levels and depression levels of the mothers (r=0.699, p<0.05); between MACS and depression levels of the mothers (r=0.352, p<0.05). In addition, GMFCS and MACS levels of the children effected depression levels of their mothers (p<0.05). The effects of level of disability in children with CP on their mothers psychological status are important to achieve rehabilitation targets and to determine the required family support. Key Words: Cerebral Palsy, disability, mother, motor function, depression GİRİŞ Ülkemizde çocukluk çağı özürleri içinde en sık karşımıza çıkan tablolardan biri serebral palsi (SP) dir. SP, gelişmekte olan fetal ya da infant beynindeki hasara bağlı olarak, hareket ve postür gelişimindeki bozukluğu tanımlayan, aktivite kısıtlılıklarına neden olan tablo olarak tanımlanmaktadır. SP de motor bozukluklara sıklıkla kognitif, duyu, iletişim, algılama, davranış, nöbet bozuklukları eşlik etmektedir 1. SP prevalansı ile ilgili birçok ülkede yapılmış farklı çalışmalar mevcuttur. Üçüncü dünya ülkelerinde, özellikle perinatal sebeplere bağlı olmak üzere, SP insidansı daha yüksektir 2. Türkiye deki SP prevalansı ile ilgili son yıllarda yapılan çalışmalarda ise, bu oran 1000 canlı doğumda 4,4 olarak bulunmuştur 3. Sağlık kontrollerindeki yetersizlikler, 87

19 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: elverişsiz doğum koşulları, yüksek ateş, hastalıklar, malnutrisyon ve akraba evliliklerinin bu oranın yükselmesine sebep olduğu tahmin edilmektedir 4. SP li çocuklarda nöromüsküler ve kas iskelet sistemine ait bozukluklara ek olarak öğrenme güçlüğü, epilepsi, konuşma, görme ve işitme problemleri görülebilir. Eşlik eden bu durumlar; çocuğun özür tablosunu artırmakla kalmayıp, günlük yaşam aktivitelerini ve sosyal katılımını olumsuz yönde etkilemektedir 5. Doğumu izleyen günlerde çocuğun özürlü olduğunun öğrenilmesi anne-babanın tüm beklentilerini ve hayallerini alt-üst etmektedir. Ailenin kendini hiçbir zaman özürlü bir bireye anne-babalık etmeye hazırlamaması, anne-babanın birbirine nedensel atıflarda bulunmaları, çocuğun özür tipi ve bağımlılık derecesi, aile yaşamına getirdiği sınırlılıklar, çevresel etmenler ve aile rehberliği alıp almamaları, ailenin yaşadığı stres düzeyi üzerinde etkili olmaktadır 6,8. Anne-baba bir yandan özürlü olarak dünyaya gelen çocuklarına nasıl yardımcı olacaklarını öğrenmek, bu konuda bilgi sahibi olmak isterken diğer yandan da bu yeni durumla başa çıkabilmek için psikolojik desteğe gereksinim duymaktadır 6,9. Anne-babanın SP li bir çocuk gerçeğini kabul etmesi, duruma başarılı bir biçimde uyum sağlaması ve yaşamını bu gerçeğe göre yeniden düzenlemesi kolay değildir. Aile, çocuğunun SP li olduğunu öğrendiği andan itibaren çocuklarının gelişimi, davranış ve eğitimi, bakımı ve büyütülmesi ile ilgili gündelik psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Bu süreç içinde ne yapacaklarını bilemeyen aileler, farklı psikolojik süreçlerden geçerler. Ailelerin bu süreçlerdeki durumları, kişilik özelliklerine bağlı olmakla beraber, genel olarak reddetme (şok ve inkar), kızgınlık, uzlaşma, depresyon ve kabul sıralamalarını izler 6,7,10. Ailelerin birçoğu, aşamaların en sonuncusu olan kabul aşamasına erişememektedir. Bazı aileler, red aşamasında takılmakta ve sürekli olarak çocuklarının normale döneceği beklentisi içinde olmaktadırlar 9,10. Aile içinde yaşanan doğal problemlerin yanısıra, özürlü çocuğun ortaya çıkardığı problemler ailenin daha stresli bir yaşam sürmesine neden olmaktadır. Engelli çocuk, aile içindeki büyük ve küçük krizleri hızlandırarak sürekli stres verici bir durum yaratabilmektedir. Özellikle anneler boş zaman ve sosyal aktiviteleri kısıtlandığı, ev kadınlığı rolünden mutlu olmadıkları ve yeterli yardım alamadıkları için daha fazla stres hissetmektedirler 11. Özürlü çocukların ailelerinin stres düzeyi ile ilgili yapılan birçok araştırmada, bu ailelerde stres düzeyinin oldukça yüksek olduğu 12,14, gelişimsel gecikmeleri olan çocuğun yarattığı stresin, babalardan çok annelere depresyon açısından risk oluşturduğu 10 özürlü çocuğun gelişimindeki gecikmelerin, çocuğun bakımı için daha fazla zaman ve enerji harcayan annenin yaşam doyumsuzluğuna ve depresyonuna yol açtığını bildirmişlerdir 15. Smith ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada da, özürlü bir çocuğa sahip olan anne-babaların, çocuğu özürlü olmayan anne-babalara göre daha fazla duygusal güçlüklere sahip olduğu ve daha fazla depresyon belirtileri gösterdikleri saptanmıştır 16. Stres ve depresyon ilişkisi incelendiğinde, bireyin depresyon belirtileri göstermesinin hemen öncesinde (yaklaşık %80 ninde) son zamanlarda geçirilmiş stres yaratan bir olayın (bir yitim, bir başarısızlık ya da engelli bir çocuğun doğumu) varolduğu görülmektedir 17. Bazı anne-babalar ise SP li bir çocuğa sahip olmayı yaşamda karşılaşılabilecek güçlüklerin bir parçası olarak algılamaktadırlar. Bu durumda, anne ve babalar karşılaştıkları bu probleme ve yeni duruma oldukça yapıcı bir biçimde yaklaşmakta, gerçekleri kabul edip, çocukları için yararlı olabilecek yardım ve hizmetlere yönelmektedirler. Buna karşın, özürlü çocuğa sahip olmayı son derece üzüntü verici, küçültücü ve çözülemeyecek bir kriz ya da problem olarak algılayan anne ve babaların SP li çocuklarına gereken yardımlara yönelmeleri güçleşmektedir. Bu anne ve babaların sürekli kaygılı ve depresif oldukları görülmektedir 18. Bu saptamalardan hareketle; bu çalışma değişik özür seviyesine sahip SP li çocukların annelerinin depresyon düzeyleri arasında fark olup olmadığı sorusuna cevap bulmak amacıyla planlandı. MATERYAL VE METOT Bu prospektif kesitsel çalışmaya pediatrik nörolog tarafından SP teşhisi konularak Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, SP Ünitesine fizyoterapi ve rehabilitasyon için ayaktan başvuran 62 SP li çocuk ve annesi dahil edildi. Çalışmaya dahil edilme kriterleri; SP teşhisi almış olmak ve çalışmaya katılmayı kabul etmiş olmaktı. Çalışmaya yaşları 4-10 arasında değişen çocuklar katıldı ve ortalama yaşları 6,15±2,06 yıl idi. Çocukların ailelerinden çalışma izni ve onamı alındı. Çalışma için Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi Etik Komitesinden izin alındı (Registration Number: HEK 09/60). Olgular ve aileleri aşağıdaki değerlendirme ölçütleriyle değerlendirildi. 1. Kaba Motor Fonksiyon Sınıflandırma Sistemi (KMFSS) Hastaların motor fonksiyon düzeylerini ve özür düzeylerini belirlemek amacıyla Kaba Motor Fonk- 88

20 Yeni Tıp Dergisi 2010;27: siyon Sınıflandırma Sistemi nin genişletilmiş ve yeniden düzenlenmiş şeklinin (KMFSS E/R) Türkçe versiyonu kullanıldı. KMFSS E/R, kolay, basit ve kısa sürede uygulanabilen bir sınıflandırma sistemi olmakla beraber, çocukları 2 yaş öncesi, 2-4 yaş, 4-6 yaş, 6-12 yaş ve yaş arasında yaşlara göre ayırmaktadır. Her yaş için ise özür şiddetini beş seviyeye ayırmaktadır. Seviye I, toplumsal mobilitede minimal yada hiç özürü olmayan çocukları içerirken Seviye V deki çocuklar mobilite için tamamen dış desteğe bağımlı olan çocuklardan oluşmaktadır. KMFSS E/R çocuğun kaba motor hareket yeteneğini değerlendirmenin yanında aynı zamanda aktivitede ve katılımındaki kısıtlılıklarını da ortaya koymaktadır. KMFSS E/R kısaca aşağıdaki şekilde özetlenebilir. SEVİYE I: Kısıtlama olmaksızın yürür. SEVİYE II: Kısıtlamalarla yürür. SEVİYE III: Elle tutulan hareketlilik araçlarını kullanarak yürür. SEVİYE IV: Kendi kendine hareket sınırlanmıştır. Motorlu hareketlilik aracını kullanabilir. SEVİYE V: Elle itilen bir tekerlekli sandalyede taşınır El Yetenek Sınıflandırma Sistemi (MACS) El yetenek sınıflandırma sistemi, SP li çocukların günlük yaşam aktivitelerinde nesneleri tutarken ellerinin kullanımını sınıflandıran bir metodtur. MACS sınıflandırma sistemi KMFSS de olduğu gibi 5 seviye üzerinden sınıflandırılır. Seviye I, normal gelişen çocukla kıyaslandığında minör kısıtlılıkları olan SP li çocuğu içerir. Seviye I deki çocuk nesneleri kolaylıkla ve rahatlıkla tutabilirken, Seviye V deki çocuk ise, nesneleri tutup kullanamayan ve basit faaliyetleri bile gerçekleştirmek için ileri derecede kısıtlı beceriye sahip olan, tamamen yardıma ihtiyaç duyan çocukları içerir Beck Depresyon Envanteri (BDE) Beck Depresyon Envanteri (BDE), 1961 yılında Beck ve ark. tarafından geliştirilmiş, geçerlikgüvenirliği Hisli (1988, 1989) tarafından yapılmıştır. BDE depresyona verilen vegetatif, duygusal, bilişsel ve motivasyonel alanlarda ortaya çıkan belirtileri ölçmeye yarayan yirmi bir maddeden oluşmuş, kendini değerlendirme türünde bir ölçektir. Likert tipinde olan ölçek 21 belirti kategorisinden oluşmaktadır. Bunlardan; on biri bilişi, ikisi duyguyu, ikisi açıkça görülen davranışı, biri kişiler arası sorunları, beşi somatik yakınmaları ölçmektedir. Ölçekten alınabilecek puanlar 0-63 arasında değişmektedir. Ölçek için verilen kesim puanları araştırmalarda farklılık göstermekle birlikte, onyedi kesim puanının klinik depresyonu belirlemede yeterli olabileceği belirtilmektedir. Genelde; puanlar arasının hafif düzeyde depresyon, puanlar arasının orta düzeyde depresyon, puanlar arasının şiddetli düzeyde depresyonu yansıttığı kabul edilmektedir. Depresyon ölçeğinden alınan puan arttıkça depresyonun düzeyinin arttığı kabul edilmektedir 21. Olguların yaş, cinsiyet, anne-baba yaşı, eğitim durumları ve meslekleri sorgulandıktan sonra çocuk fizyoterapisti tarafından KMFFS, MACS seviyeleri değerlendirildi. Daha sonra annelere gerekli açıklamalar yapılarak sessiz bir ortamda gerekli yerlerde sorularla ilgili açıklamalar yapılarak BDE yi cevaplamaları sağlandı. Annelerle yapılan görüşme ve ölçeğin cevaplanması ortalama olarak otuz dakika sürdü. İstatistiksel Analiz: İstatistiksel değerlendirmeler SPSS 11.5 istatistik programı kullanılarak yapıldı 22. Verilere Kruskall-Wallis ve Spearman korelasyon analizi uygulandı; p<0,05 istatistiksel anlamlı fark kabul edildi. BULGULAR Olguların yaş ortalaması 6,15±2,06 yıl idi (min:4- maks:10) ve olguların 22 si (%35,5) kız, 40 ı (%64,5) erkekti. Annelerin yaş ortalaması 32,08± 6,03 yıl, babaların yaş ortalaması 35,85±4,17 yıldı. Annelerden sadece ikisi çalışıyordu, diğerleri ev hanımıydı. Annelerin eğitim durumu; 7 si (%11,3) okur-yazar değil, 42 si (%67,7) ilkokul mezunu, 5 i (%8,1) ortaokul mezunu, 8 i (%12,9) lise mezunuydu. Babaların ise; 33 ü (%53,2) ilkokul mezunu, 11 i (%17,7) ortaokul mezunu, 14 ü (%22,6) lise mezunu, 4 ü (%6,5) üniversite mezunuydu (Tablo 1). Tablo 1. SP li Çocukların ve Ailelerinin Demografik Özellikleri (N:62) Yaş (X±SD) Min-max Yaş 6,15±2, yaş N % Cinsiyet Kız 22 35,5 Erkek 40 64,5 Anne Baba X±SD X±SD Yaş 32,08±6,03 35,85±4,17 n % N % Eğitim Okur-yazar değil 7 11,3 - - İlkokul 42 67, ,2 Ortaokul 5 8, ,7 Lise 8 12, ,6 Üniversite ,5 Olgular klinik tip açısından incelendiğinde: 7 si (%11,3) diskinetik 5 i (%8,1) ataksik, 7 si (%11,3) miks tip ve 43 ü (%69,3) spastik tip SP idi. Ekstre- 89

PROTEİN ANALİZ YÖNTEMLERİ

PROTEİN ANALİZ YÖNTEMLERİ PROTEİN ANALİZ YÖNTEMLERİ Protein analizleri, fen bilimleri araştırmaları ve farmosötik endüstrisinde önemli bir araç olarak karşımıza çıkar. Protein Analizinin Amaçları: Hastalıkların Kesin Tanısının

Detaylı

Eskimeyen Yeniler: Nabız Hızı ve Nabız Basıncı

Eskimeyen Yeniler: Nabız Hızı ve Nabız Basıncı Kan Basıncında Yeni Kavramlar Eskimeyen Yeniler: Nabız Hızı ve Nabız Basıncı Prof. Dr. Enver Atalar Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Nabız Basıncı Nabız Basıncı: Sistolik

Detaylı

Hiperlipidemiye Güncel Yaklaşım

Hiperlipidemiye Güncel Yaklaşım İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Sık Görülen Kardiyolojik Sorunlarda Güncelleme Sempozyum Dizisi No: 40 Haziran 2004; s. 69-74 Hiperlipidemiye Güncel Yaklaşım Prof. Dr. Hakan

Detaylı

D Vitaminin Relaps Brucelloz üzerine Etkisi. Yrd.Doç.Dr. Turhan Togan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji

D Vitaminin Relaps Brucelloz üzerine Etkisi. Yrd.Doç.Dr. Turhan Togan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji D Vitaminin Relaps Brucelloz üzerine Etkisi Yrd.Doç.Dr. Turhan Togan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bruselloz Brucella cinsi bakteriler tarafından primer olarak otçul

Detaylı

MENOPOZ VE ANTİHİPERTANSİF TEDAVİ

MENOPOZ VE ANTİHİPERTANSİF TEDAVİ MENOPOZ VE ANTİHİPERTANSİF TEDAVİ Dr. Mürvet YILMAZ BAKIRKÖY DR. SADİ KONUK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KADINLARDA HT Yaşlanma ile birlikte kan basıncında artış görülür. Erişkin kadınların %25 Postmenopozal

Detaylı

PREDİYABET EPİDEMİYOLOJİ VE TANISI. Prof. Dr. Engin GÜNEY

PREDİYABET EPİDEMİYOLOJİ VE TANISI. Prof. Dr. Engin GÜNEY PREDİYABET EPİDEMİYOLOJİ VE TANISI Prof. Dr. Engin GÜNEY Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı DİABETES MELLİTUS 415 milyon erişkinde diyabet var.

Detaylı

DİYABETTEN KORUNMADA CİNSİYET İLİŞKİLİ FARKLILIKLAR. Dr. İlhan TARKUN Kocaeli Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı

DİYABETTEN KORUNMADA CİNSİYET İLİŞKİLİ FARKLILIKLAR. Dr. İlhan TARKUN Kocaeli Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı DİYABETTEN KORUNMADA CİNSİYET İLİŞKİLİ FARKLILIKLAR Dr. İlhan TARKUN Kocaeli Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Cinsiyet İlişkili Farklılıklar ERKEK BEYNİ KADIN BEYNİ Cinsiyet İlişkili

Detaylı

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel LİPOPROTEİNLER LİPOPROTEİNLER Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı olarak çözündüklerinden, taşınmaları için stabilize edilmeleri gerekir. Lipoproteinler; komplekslerdir. kanda lipidleri taşıyan

Detaylı

Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi

Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi Hipertansiyon Tedavisi: Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi Hipertansiyon Sıklık Yolaçtığı sorunlar Nedenler Kan basıncı hedefleri Tedavi Dünyada Mortalite

Detaylı

YÜKSEK KOLESTEROL. Hiperkolesterolemi; Yüksek kolesterol sebepleri nelerdir?

YÜKSEK KOLESTEROL. Hiperkolesterolemi; Yüksek kolesterol sebepleri nelerdir? YÜKSEK KOLESTEROL Hiperkolesterolemi; Kolesterol ve kolesterole bağlı kalp damar hastalıklar en büyük ölüm sebebidir. Hiperkolesterolemi kan yağlarından biri olan kolesterolün yüksek olmasıdır. Kan yağları

Detaylı

Bir ARB Olarak Olmesartan. Prof. Dr. Tevfik Ecder İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı

Bir ARB Olarak Olmesartan. Prof. Dr. Tevfik Ecder İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Bir ARB Olarak Olmesartan Prof. Dr. Tevfik Ecder İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı PatenT (Prevalence, awareness, treatment and control of hypertension

Detaylı

Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi

Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi Özgün Araştırma / Original Investigation Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi Effect of Body Mass Index on the Determination of Bone Mineral Density in Postmenopausal

Detaylı

MENOPOZ. Menopoz nedir?

MENOPOZ. Menopoz nedir? MENOPOZ Hayatınızı kabusa çeviren, unutkanlık, uykusuzluk, depresyon, sinirlilik, halsizlik şikayetlerinin en büyük sebeplerinden biri menopozdur. İleri dönemde idrar kaçırma, kemik erimesi, hipertansiyona

Detaylı

JNC 8 göre Hipertansif Hastanın Tedavide Kan Basıncı Hedefi Ne Olmalı

JNC 8 göre Hipertansif Hastanın Tedavide Kan Basıncı Hedefi Ne Olmalı JNC 8 göre Hipertansif Hastanın Tedavide Kan Basıncı Hedefi Ne Olmalı Prof. Dr. Bülent ALTUN Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Dünyada Hipertansiyon

Detaylı

Diyet yoluyla Menakinon alımı, daha az Koroner Kalp Hastalığı riski ile ilişkili: Rotterdam Çalışma

Diyet yoluyla Menakinon alımı, daha az Koroner Kalp Hastalığı riski ile ilişkili: Rotterdam Çalışma Diyet yoluyla Menakinon alımı, daha az Koroner Kalp Hastalığı riski ile ilişkili: Rotterdam Çalışma Johanna M. Geleijnse,* Cees Vermeer,** Diederick E. Grobbee, Leon J. Schurgers,** Marjo H. J. Knapen,**

Detaylı

Beyin Omurilik Sıvısında Myelin Basic Protein Testi; CSF myelin basic protein; BOS da myelin basic protein;

Beyin Omurilik Sıvısında Myelin Basic Protein Testi; CSF myelin basic protein; BOS da myelin basic protein; MYELİN BASİC PROTEİN Beyin Omurilik Sıvısında Myelin Basic Protein Testi; CSF myelin basic protein; BOS da myelin basic protein; Beyin Omurilik Sıvısı içinde Myelin Basic Protein miktarının araştırılmasıdır.

Detaylı

Hemodiyaliz hastalarında resistin ile oksidatif stres arasındaki ilişkinin araştırılması

Hemodiyaliz hastalarında resistin ile oksidatif stres arasındaki ilişkinin araştırılması Hemodiyaliz hastalarında resistin ile oksidatif stres arasındaki ilişkinin araştırılması Osman Yüksekyayla, Hasan Bilinç, Nurten Aksoy, Mehmet Nuri Turan Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nefroloji Bilim

Detaylı

Prediyabetik ve Tip 2 Diyabetik Kadınlarda Kardiyovasküler Risk: Gerçekten Erkeklerden Daha Yüksek Mi?

Prediyabetik ve Tip 2 Diyabetik Kadınlarda Kardiyovasküler Risk: Gerçekten Erkeklerden Daha Yüksek Mi? Prediyabetik ve Tip 2 Diyabetik Kadınlarda Kardiyovasküler Risk: Gerçekten Erkeklerden Daha Yüksek Mi? Prof Dr Füsun Saygılı EgeÜTF Endokrinoloji ve Metabolizma HastalıklarıBD DM Mortalite ve morbiditenin

Detaylı

Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması

Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması Halil Yazıcı 1, Abdullah Özkök 1, Yaşar Çalışkan 1, Ayşegül Telci 2, Alaattin Yıldız 1 ¹İstanbul

Detaylı

ESANSİYEL HİPERTANSİYONLU HASTALARDA PLAZMA APELİN ve ADMA DÜZEYLERİ

ESANSİYEL HİPERTANSİYONLU HASTALARDA PLAZMA APELİN ve ADMA DÜZEYLERİ ESANSİYEL HİPERTANSİYONLU HASTALARDA PLAZMA APELİN ve ADMA DÜZEYLERİ Çelebi G., 1 Sönmez A., 2 Erdem G., 1 Tapan S., 3 Taşçı İ., 1 Erçin C.N., 4 Doğru T., 4 Kılıç S., 5 Üçkaya G., 2 Yılmaz Mİ., 6 Kutlu

Detaylı

Hemodiyaliz Hastalarında Salusin Alfa ve Beta Düzeylerinin Ateroskleroz ile İlişkisi

Hemodiyaliz Hastalarında Salusin Alfa ve Beta Düzeylerinin Ateroskleroz ile İlişkisi Hemodiyaliz Hastalarında Salusin Alfa ve Beta Düzeylerinin Ateroskleroz ile İlişkisi Savaş SİPAHİ 1, Ahmed Bilal GENÇ 2, Seyyid Bilal AÇIKGÖZ 3, Mehmet YILDIRIM 4, Selçuk YAYLACI 4, Yakup Ersel AKSOY 5,

Detaylı

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ Sami Uzun 1, Serhat Karadag 1, Meltem Gursu 1, Metin Yegen 2, İdris Kurtulus 3, Zeki Aydin 4, Ahmet

Detaylı

Hemodiyaliz Hastalarında Atriyal Fibrilasyon Sıklığı ve Tromboembolik İnmeden Koruma Yönelimleri

Hemodiyaliz Hastalarında Atriyal Fibrilasyon Sıklığı ve Tromboembolik İnmeden Koruma Yönelimleri Hemodiyaliz Hastalarında Atriyal Fibrilasyon Sıklığı ve Tromboembolik İnmeden Koruma Yönelimleri Nuri Barış Hasbal, Yener Koç, Tamer Sakacı, Mustafa Sevinç, Zuhal Atan Uçar, Tuncay Şahutoğlu, Cüneyt Akgöl,

Detaylı

Kardiyovasküler hastalıklardan korunmak için 5 önemli neden :

Kardiyovasküler hastalıklardan korunmak için 5 önemli neden : 2008 İskemik Kalp Hastalıklarında Primer ve Sekonder Korunma Doç. Dr. Mehdi Zoghi Kardiyovasküler hastalıklardan korunmak için 5 önemli neden : 1. Kardiyovasküler hastalıklar (KVH) erken ölümlerin başlıca

Detaylı

Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi

Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi İhsan Ateş 1, Mustafa Altay 1, Nihal Özkayar 2, F. Meriç Yılmaz 3, Canan Topçuoğlu 3, Murat Alışık 4, Özcan Erel 4, Fatih Dede 2 1 Ankara Numune Eğitim

Detaylı

Hipertansiyon Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar-2014. Dr. Mehmet KANBAY Nefroloji B.D. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi

Hipertansiyon Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar-2014. Dr. Mehmet KANBAY Nefroloji B.D. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hipertansiyon Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar-2014 Dr. Mehmet KANBAY Nefroloji B.D. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kontrolsüz Hipertansiyonun Bedeli SVO geçiren hastaların.. J Rendon et al.,

Detaylı

Prediyaliz Kronik Böbrek Hastalarında Kesitsel Bir Çalışma: Yaşam Kalitesi

Prediyaliz Kronik Böbrek Hastalarında Kesitsel Bir Çalışma: Yaşam Kalitesi Prediyaliz Kronik Böbrek Hastalarında Kesitsel Bir Çalışma: Yaşam Kalitesi Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği, Prediyaliz Eğitim Hemşiresi Giriş: Kronik Böbrek Hastalığı (KBH); popülasyonun

Detaylı

Progestinler ve Metabolik Risk

Progestinler ve Metabolik Risk Progestinler ve Metabolik Risk Dr. Erkut ATTAR İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD Reprodüktif Endokrinoloji ve İnferitlite Bilim Dalı Cumhuriyet Bayramı Kutlu

Detaylı

Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki

Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki Nimet Aktaş*, Mustafa Güllülü, Abdülmecit Yıldız, Ayşegül Oruç, Cuma Bülent

Detaylı

Hastalarda insulin direncini ölçmek klinik pratiğimizde tanı koymak ve tedaviyi yönlendirmek açısından yararlı ve önemlidir.

Hastalarda insulin direncini ölçmek klinik pratiğimizde tanı koymak ve tedaviyi yönlendirmek açısından yararlı ve önemlidir. Hastalarda insulin direncini ölçmek klinik pratiğimizde tanı koymak ve tedaviyi yönlendirmek açısından yararlı ve önemlidir. Dr. Sibel Güldiken Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma

Detaylı

MENOPOZ. Dr. Serdar Balcı, Dr. Eser Çolak. Başkent Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum

MENOPOZ. Dr. Serdar Balcı, Dr. Eser Çolak. Başkent Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum MENOPOZ Dr. Serdar Balcı, Dr. Eser Çolak Başkent Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum 1 MENOPOZ NEDİR?? Son adet(mesntruasyon) periyodudur Oniki aylık bir süre ile menstruasyonun durmasıdır Östrojenin

Detaylı

Tip 2 Diyabetlilerde Kardiyovasküler Hastalık Riskini Azaltma: Eğitimin Etkinliği

Tip 2 Diyabetlilerde Kardiyovasküler Hastalık Riskini Azaltma: Eğitimin Etkinliği Tip 2 Diyabetlilerde Kardiyovasküler Hastalık Riskini Azaltma: Eğitimin Etkinliği Ayfer Bayındır Şeyda Özcan İlhan Satman Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Koç Üniversitesi Hemşirelik

Detaylı

Hipertansiyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015

Hipertansiyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015 Hipertansiyon HT Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015 Bu sunum Arş. Gör. Dr. Neslihan Yukarıkır ve Arş. Gör. Dr. Dilber Deryol Nacar

Detaylı

Cinsel Kimlik Bozuklukları

Cinsel Kimlik Bozuklukları Endokrinolog Gözü ile Cinsel Kimlik Bozuklukları Dr. Kürşad Ünlühızarcı Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Cinsel Kimlik Bozukluğu (Transseksüalite) Bir kişinin normal seksuel

Detaylı

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU Alanin Transaminaz ( ALT = SGPT) : Artmış alanin transaminaz karaciğer hastalıkları ( hepatosit hasarı), hepatit, safra yolu hastalıklarında ve ilaçlara bağlı olarak

Detaylı

STATİN FOBİSİ Prof. Dr. Mehmet Uzunlulu

STATİN FOBİSİ Prof. Dr. Mehmet Uzunlulu STATİN FOBİSİ Prof. Dr. Mehmet Uzunlulu İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD KV olay riski (%) Statin çalışmaları: Primer koruma 10 8 6 4 2 0 1 Statin Placebo WOSCOPS WOSCOPS

Detaylı

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Hastalıkların tedavisinde kat edilen yol, bulaşıcı hastalıklarla başarılı mücadele, yaşam koşullarında düzelme gibi

Detaylı

GÖĞÜS HASTALIKLARINDA GENETİK ARAŞTIRMA. Prof. Dr. Nejat Akar Ankara Üniversitesi

GÖĞÜS HASTALIKLARINDA GENETİK ARAŞTIRMA. Prof. Dr. Nejat Akar Ankara Üniversitesi GÖĞÜS HASTALIKLARINDA GENETİK ARAŞTIRMA Prof. Dr. Nejat Akar Ankara Üniversitesi DNA RNA Genomik Transkriptomik Gen Dizileri, SNPs RNA Protein Hücre Doku Organ Proteomik Diferansiyel Proteomik Fonksiyonel

Detaylı

Prof. Dr. Ramazan Sarı Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı

Prof. Dr. Ramazan Sarı Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı DM TEDAVİSİNDE KOMPLİKASYONLAR DM TEDAVİSİ VE KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR Prof. Dr. Ramazan Sarı Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Slide 1 Sunum planı DM ve kardiyovasküler hastalık-riskleri

Detaylı

Metabolik Sendrom ve Diyabette Akılcı İlaç Kullanımı. Dr Miraç Vural Keskinler

Metabolik Sendrom ve Diyabette Akılcı İlaç Kullanımı. Dr Miraç Vural Keskinler Metabolik Sendrom ve Diyabette Akılcı İlaç Kullanımı Dr Miraç Vural Keskinler Önce sentez DM ve MS Akılcı İlaç Kullanımı Oral antidiyabetik ajanlar İnsülin Glp-1 analogları Antihipertansif ilaçlar Hipolipidemik

Detaylı

Farklı Psikiyatrik Tanılı Hastalarda Glisemik Kontrol ile Serum Lipid Profili Arasındaki İlişki: HbA1c, dislipidemi'yi mi öngörüyor?

Farklı Psikiyatrik Tanılı Hastalarda Glisemik Kontrol ile Serum Lipid Profili Arasındaki İlişki: HbA1c, dislipidemi'yi mi öngörüyor? Farklı Psikiyatrik Tanılı Hastalarda Glisemik Kontrol ile Serum Lipid Profili Arasındaki İlişki: HbA1c, dislipidemi'yi mi öngörüyor? Hasan Mervan AYTAÇ, Sinem ACAR, Nazan AYDIN Bakırköy Prof. Dr. Mazhar

Detaylı

ORAL KONTRASEPTİFLER MEME KANSERİ YAPAR MI? DR. MURAT ULUKUŞ EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM AD BORNOVA - İZMİR

ORAL KONTRASEPTİFLER MEME KANSERİ YAPAR MI? DR. MURAT ULUKUŞ EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM AD BORNOVA - İZMİR ORAL KONTRASEPTİFLER MEME KANSERİ YAPAR MI? DR. MURAT ULUKUŞ EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM AD BORNOVA - İZMİR SUNUM PLANI Meme ca epidemiyoloji ve risk faktörleri Estrojen

Detaylı

Kronik Hipotansif Diyabetik Hemodiyaliz Hastalarında Midodrin Tedavisinin Etkinliği

Kronik Hipotansif Diyabetik Hemodiyaliz Hastalarında Midodrin Tedavisinin Etkinliği Kronik Hipotansif Diyabetik Hemodiyaliz Hastalarında Midodrin Tedavisinin Etkinliği M E T I N S A R I K A Y A, F U N D A S A R I, J I N I G Ü N E Ş, M U S T A F A E R E N, A H M E T E D I P K O R K M A

Detaylı

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği En İyi Genç Araştırıcı Ödülü-2011

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği En İyi Genç Araştırıcı Ödülü-2011 Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği En İyi Genç Araştırıcı Ödülü-2011 Dr. Serhat IŞIK 13.10.2011 TİROİD PARATİROİD TİROİD PARATİROİD TİROİD PARATİROİD TİROİD PARATİROİD TİROİD PARATİROİD TİROİD

Detaylı

Metabolik Sendrom Tanı Tedavi Dr. Abdullah Okyay

Metabolik Sendrom Tanı Tedavi Dr. Abdullah Okyay Metabolik Sendrom Tanı Tedavi Dr. Abdullah Okyay Metabolik Sendrom İnsülin direnci (İR) zemininde ortaya çıkan Abdominal obesite Bozulmuş glukoz toleransı (BGT) veya DM HT Dislipidemi Enflamasyon, endotel

Detaylı

Kadınlarda Koroner Bypass Operasyonunun Özellikleri ve Sonuçları

Kadınlarda Koroner Bypass Operasyonunun Özellikleri ve Sonuçları Kadınlarda Koroner Bypass Operasyonunun Özellikleri ve Sonuçları DOÇ. DR. GÖKÇEN ORHAN Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi İSTANBUL Euroscore risk sınflaması STS risk

Detaylı

Dünyanın En Önemli Sağlık Sorunu: Kronik Hastalıklar. Dr. H. Erdal Akalın, FACP, FIDSA, FEFIM (h)

Dünyanın En Önemli Sağlık Sorunu: Kronik Hastalıklar. Dr. H. Erdal Akalın, FACP, FIDSA, FEFIM (h) Dünyanın En Önemli Sağlık Sorunu: Kronik Hastalıklar Dr. H. Erdal Akalın, FACP, FIDSA, FEFIM (h) Sağlık Sisteminde Karışıklığa Yol Açabilecek Gelişmeler Bekleniyor Sağlık harcamalarında kısıtlama (dünya

Detaylı

Fiziksel Aktivite ve Sağlık. Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı

Fiziksel Aktivite ve Sağlık. Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı Fiziksel Aktivite ve Sağlık Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı 1 Fiziksel İnaktivite Nedir? Haftanın en az 5 günü 30 dakika ve üzerinde orta şiddetli veya haftanın en az 3 günü 20 dakika

Detaylı

daha çok göz önünde bulundurulabilir. Öğrencilerin dile karşı daha olumlu bir tutum geliştirmeleri ve daha homojen gruplar ile dersler yürütülebilir.

daha çok göz önünde bulundurulabilir. Öğrencilerin dile karşı daha olumlu bir tutum geliştirmeleri ve daha homojen gruplar ile dersler yürütülebilir. ÖZET Üniversite Öğrencilerinin Yabancı Dil Seviyelerinin ve Yabancı Dil Eğitim Programına Karşı Tutumlarının İncelenmesi (Aksaray Üniversitesi Örneği) Çağan YILDIRAN Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Detaylı

Prof.Dr. Oktay Ergene. Kardiyoloji Kliniği

Prof.Dr. Oktay Ergene. Kardiyoloji Kliniği Hipertrigliseridemii id i Tedavisi i Prof.Dr. Oktay Ergene İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniği Hipertrigliseridemi Gelişimiş VLDL Chylomicron Liver Defective Lipolysis Remnants

Detaylı

Kronik Böbrek Hastalığında Retinol Bağlayıcı Protein-4 Düzeyindeki Artış Endotel Disfonksiyonun Yeni Bir Göstergesi mi?

Kronik Böbrek Hastalığında Retinol Bağlayıcı Protein-4 Düzeyindeki Artış Endotel Disfonksiyonun Yeni Bir Göstergesi mi? Kronik Böbrek Hastalığında Retinol Bağlayıcı Protein-4 Düzeyindeki Artış Endotel Disfonksiyonun Yeni Bir Göstergesi mi? Gürkan Çelebi 1, İlker Taşçı 1, Mutlu Sağlam 2, Gökhan Özgür 1, Halil Yaman 3, Gökhan

Detaylı

¹GÜTF İç Hastalıkları ABD, ²GÜTF Endokrinoloji Bilim Dalı, ³HÜTF Geriatri Bilim Dalı ⁴GÜTF Biyokimya Bilim Dalı

¹GÜTF İç Hastalıkları ABD, ²GÜTF Endokrinoloji Bilim Dalı, ³HÜTF Geriatri Bilim Dalı ⁴GÜTF Biyokimya Bilim Dalı Dr. Derda GÖKÇE¹, Prof. Dr. İlhan YETKİN², Prof. Dr. Mustafa CANKURTARAN³, Doç. Dr. Özlem GÜLBAHAR⁴, Uzm. Dr. Rana Tuna DOĞRUL³, Uzm. Dr. Cemal KIZILARSLANOĞLU³, Uzm. Dr. Muhittin YALÇIN² ¹GÜTF İç Hastalıkları

Detaylı

İŞTAH HORMONU GHRELİNİN BÖBREK TRANSPLANTASYONU SONRASI VÜCUT KİTLE İNDEKSİ VE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİLERİ

İŞTAH HORMONU GHRELİNİN BÖBREK TRANSPLANTASYONU SONRASI VÜCUT KİTLE İNDEKSİ VE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİLERİ İŞTAH HORMONU GHRELİNİN BÖBREK TRANSPLANTASYONU SONRASI VÜCUT KİTLE İNDEKSİ VE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİLERİ Yaşar Çalışkan 1, Abdullah Özkök 1, Gonca Karahan 2, Çiğdem Kekik 2, Halil Yazıcı 1, Aydın

Detaylı

Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi

Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi Dr. Ali Ayberk Beşen Başkent Üniversitesi Tıbbi Onkoloji BD Giriş Sitotoksik tedaviler herhangi

Detaylı

VÜCUT KOMPOSİZYONU 1

VÜCUT KOMPOSİZYONU 1 1 VÜCUT KOMPOSİZYONU VÜCUT KOMPOSİZYONU Vücuttaki tüm doku, hücre, molekül ve atom bileşenlerinin miktarını ifade eder Tıp, beslenme, egzersiz bilimleri, büyüme ve gelişme, yaşlanma, fiziksel iş kapasitesi,

Detaylı

POLİKİSTİK OVER SENDROMU VE GENİTAL KANSER İLİŞKİSİ

POLİKİSTİK OVER SENDROMU VE GENİTAL KANSER İLİŞKİSİ POLİKİSTİK OVER SENDROMU VE GENİTAL KANSER İLİŞKİSİ Prof. Dr. Fırat ORTAÇ Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD. Jinekolojik Onkoloji Departmanı Polikistik Over Sendromu(PKOS)

Detaylı

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ 20.05.2010 Giriş I Renovasküler hipertansiyon (RVH), renal arter(ler) darlığının neden

Detaylı

TÜMÖR BELİRTEÇLERİ: BİYOKİMYASAL YAKLAŞIM. Prof. Dr. Erdinç DEVRİM Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD

TÜMÖR BELİRTEÇLERİ: BİYOKİMYASAL YAKLAŞIM. Prof. Dr. Erdinç DEVRİM Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD TÜMÖR BELİRTEÇLERİ: BİYOKİMYASAL YAKLAŞIM Prof. Dr. Erdinç DEVRİM Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya AD devrim@ankara.edu.tr 2 Tümör Belirteçleri Tümör veya oluşan tümöre karşı vücudun diğer

Detaylı

HIV ile İlişkili Komorbiditeler Simpozyumu: Multidisipliner Bakım Ağı Oluşturma 4 Kasım 2016,(İstanbul)

HIV ile İlişkili Komorbiditeler Simpozyumu: Multidisipliner Bakım Ağı Oluşturma 4 Kasım 2016,(İstanbul) HIV ile İlişkili Komorbiditeler Simpozyumu: Multidisipliner Bakım Ağı Oluşturma 4 Kasım 2016,(İstanbul) Kardiyovasküler Sorunlu Hasta Dr. Cihan YEŞİL Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları

Detaylı

HİPERTANSİYON & EGZERSİZ

HİPERTANSİYON & EGZERSİZ HİPERTANSİYON & EGZERSİZ HTN %27.8 (ABD DE) 140/90 mmhg PREHİPERTANSİYON SBP:120-139 mmhg DBP:80-89 mmhg Kan basıncı sınıflaması Sistolik kan basıncı(mmhg) Diyastolik kan basıncı (mmhg) İdeal

Detaylı

ATRİYAL FİBRİLASYON Atriyal fibrilasyon En sık görülen aritmi Epidemiyoloji Aritmiye bağlı hastaneye yatanların 1/3 ü AF li. ABD de tahmini 2.3 milyon, Avrupa da 4.5 milyon insan AF ye sahip. Sıklığı

Detaylı

DİYABET TEDAVİSİNDE HEDEF KAN BASINCI:

DİYABET TEDAVİSİNDE HEDEF KAN BASINCI: DİYABET TEDAVİSİNDE HEDEF KAN BASINCI: Hedef ne olmalı? İntensif tedavi gereklimi? PROF.DR.TEVFİK SABUNCU Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı 2003 JNC-VII Hipertansiyon Sınıflandırması

Detaylı

Dünya genelinde her 3 4 kişiden biri kronik hastalıklıdır. (Ülkemizde Kronik Hastalıklar Raporu na göre,

Dünya genelinde her 3 4 kişiden biri kronik hastalıklıdır. (Ülkemizde Kronik Hastalıklar Raporu na göre, KRONİK HASTALIKLAR *Genellikle tam iyileştirilmeleri söz konusu olmayan, *Sürekli, *Yavaş ilerleyen, *Çoğu kez kalıcı sakatlıklar bırakan, *Oluşmasında kişisel ve genetik etkenlerin rol oynadığı, *Genellikle

Detaylı

Galectin-3; Hemodiyaliz hastalarında kardiyovasküler mortalite belirlemesinde yeni bir biyomarker olabilirmi?

Galectin-3; Hemodiyaliz hastalarında kardiyovasküler mortalite belirlemesinde yeni bir biyomarker olabilirmi? Galectin-3; Hemodiyaliz hastalarında kardiyovasküler mortalite belirlemesinde yeni bir biyomarker olabilirmi? Dr Gülsüm Özkan Hatay Antakya Devlet Hastanesi Sukru Ulusoy 2, Ahmet Menteşe 3, Beyhan Guvercin

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Görev Kurum/Kuruluş Yıl Araştırma Görevlisi. Erzincan Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu

ÖZGEÇMİŞ. Görev Kurum/Kuruluş Yıl Araştırma Görevlisi. Erzincan Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Rabia SAĞLAM 2. Doğum Tarihi : 17. 10. 1984 3. Unvanı : Dr. Öğr. Üyesi 4. Öğrenim Durumu : Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Hemşirelik Atatürk Üniversitesi 2003-2007 Toplum

Detaylı

FİZİKSEL AKTİVİTE RİSKLER & YARARLAR. Prof.Dr.Gülfem ERSÖZ

FİZİKSEL AKTİVİTE RİSKLER & YARARLAR. Prof.Dr.Gülfem ERSÖZ FİZİKSEL AKTİVİTE RİSKLER & YARARLAR Prof.Dr.Gülfem ERSÖZ Fiziksel Aktivite Kassal kontraksiyon ve enerji harcaması gerektiren her türlü hareket Egzersiz Sağlık durumunu iyileştirmek Fiziksel uygunluğu

Detaylı

Polikistik Böbrek Hastalığında Yeni Tedavi Yaklaşımları

Polikistik Böbrek Hastalığında Yeni Tedavi Yaklaşımları Polikistik Böbrek Hastalığında Yeni Tedavi Yaklaşımları Prof. Dr. Tevfik Ecder İstanbul Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Otozomal Dominant Polikistik Böbrek Hastalığı Ecder T, Fick-Brosnahan GM, Schrier

Detaylı

CANLILIK NEDİR? Fizyolojide Temel Kavramlar

CANLILIK NEDİR? Fizyolojide Temel Kavramlar Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı CANLILIK NEDİR? Fizyolojide Temel Kavramlar Doç. Dr. Turgut GÜLMEZ CALILIK (hayat) NEDİR? FİZYOLOJİ Yaşamın başlangıcı- gelişimi ve ilerlemesini

Detaylı

İleri obez diyabetiklerde antidiyabetik ajan seçimi. Dr. Mustafa ÖZBEK Dışkapı YBEAH Endokrinoloji Kliniği ANKARA

İleri obez diyabetiklerde antidiyabetik ajan seçimi. Dr. Mustafa ÖZBEK Dışkapı YBEAH Endokrinoloji Kliniği ANKARA İleri obez diyabetiklerde antidiyabetik ajan seçimi Dr. Mustafa ÖZBEK Dışkapı YBEAH Endokrinoloji Kliniği ANKARA 16.11.2018 Genel bilgiler Obezite: özellikle son 20 yıldır tüm dünyada prevalansı giderek

Detaylı

Koroner Check Up; Coronary risk profile; Koroner kalp hastalıkları risk testi; Lipid profili;

Koroner Check Up; Coronary risk profile; Koroner kalp hastalıkları risk testi; Lipid profili; KORONER RİSK TESTİ Koroner Check Up; Coronary risk profile; Koroner kalp hastalıkları risk testi; Lipid profili; Koroner kalp hastalıklarına yol açan kolesterol ve lipit testleridir. Koroner risk testleri

Detaylı

PERİTON DİYALİZ HASTALARINDA SIVI KONTROLÜ

PERİTON DİYALİZ HASTALARINDA SIVI KONTROLÜ PERİTON DİYALİZ HASTALARINDA SIVI KONTROLÜ LALE AKKAYA Periton Diyaliz Hemşiresi CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA HASTANESİ 25. ULUSAL BÖBREK HASTALIKLARI DİYALİZ VE TRANSPLANTASYON HEMŞİRELİĞİ

Detaylı

Dr. Semih Demir. Tez Danışmanı. Doç.Dr.Barış Önder Pamuk

Dr. Semih Demir. Tez Danışmanı. Doç.Dr.Barış Önder Pamuk T.C. İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ GEÇİRİLMİŞ GESTASYONEL DİYABETES MELLİTUS ÖYKÜSÜ OLAN BİREYLERDE ANJİOPOETİN BENZERİ PROTEİN-2 ( ANGPTL-2

Detaylı

KEMİK VE MİNERAL YOĞUNLUĞU ÖLÇÜMÜ (KMY) Dr. Filiz Yenicesu Düzen Laboratuvarı 6 Ekim 2013

KEMİK VE MİNERAL YOĞUNLUĞU ÖLÇÜMÜ (KMY) Dr. Filiz Yenicesu Düzen Laboratuvarı 6 Ekim 2013 KEMİK VE MİNERAL YOĞUNLUĞU ÖLÇÜMÜ (KMY) Dr. Filiz Yenicesu Düzen Laboratuvarı 6 Ekim 2013 SUNUM KAPSAMI Niçin KMY yaparız? Hangi yöntemi kullanırız? KMY sonuçlarını nasıl değerlendirmemiz gerekir? Kırık

Detaylı

15. Ulusal Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Kongresi Nisan 2013, Antalya. Obezite: Gerçekten iyi bir gösterge mi? Dr.

15. Ulusal Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Kongresi Nisan 2013, Antalya. Obezite: Gerçekten iyi bir gösterge mi? Dr. 15. Ulusal Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Kongresi 24-28 Nisan 2013, Antalya Obezite: Gerçekten iyi bir gösterge mi? Dr. Sedat Üstündağ Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji BD, Edirne Obezite:

Detaylı

Özel Bir Hastanede Diyabet Polikliniğine Başvuran Hastalarda İnsülin Direncini Etkileyen Faktörlerin Araştırılması

Özel Bir Hastanede Diyabet Polikliniğine Başvuran Hastalarda İnsülin Direncini Etkileyen Faktörlerin Araştırılması Özel Bir Hastanede Diyabet Polikliniğine Başvuran Hastalarda İnsülin Direncini Etkileyen Faktörlerin Araştırılması 20 24 Mayıs 2009 tarihleri arasında Antalya da düzenlenen 45. Ulusal Diyabet Kongresinde

Detaylı

SNP TEK NÜKLEOTİD POLİMORFİZMLERİ (SINGLE NUCLEOTIDE POLYMORPHISMS)

SNP TEK NÜKLEOTİD POLİMORFİZMLERİ (SINGLE NUCLEOTIDE POLYMORPHISMS) SNP TEK NÜKLEOTİD POLİMORFİZMLERİ (SINGLE NUCLEOTIDE POLYMORPHISMS) Herhangi iki bireyin DNA dizisi %99.9 aynıdır. %0.1 = ~3x10 6 nükleotid farklılığı sağlar. Genetik materyalde varyasyon : Polimorfizm

Detaylı

Diyabet ve Kemik. Prof. Dr. Erdinç Ertürk Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı

Diyabet ve Kemik. Prof. Dr. Erdinç Ertürk Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Diyabet ve Kemik Prof. Dr. Erdinç Ertürk Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı 25 Nisan 2015 51. Ulusal Diyabet Kongresi Antalya Diyabet ve Kemik Kırık

Detaylı

SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ SAĞLIKLI OBEZLERDE FİZYOTERAPİ VE REFLEKSOLOJİ UYGULAMALARININ ZAYIFLAMAYA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ HAZIRLAYAN:FZT.MELTEM ERASLAN DANIŞMAN:PROF.DR.İSMET MELEK Obezite (şişmanlık),vücutta aşırı ölçüde

Detaylı

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR Prof. Dr. Mehmet Ersoy DEMANSA NEDEN OLAN HASTALIKLAR AMAÇ Demansın nedenleri ve gelişim sürecinin öğretmek Yaşlı bireyde demansa bağlı oluşabilecek problemleri öğretmek

Detaylı

VÜCUT KOMPOSİZYONU VE EGZERSİZ PROGRAMLAMA

VÜCUT KOMPOSİZYONU VE EGZERSİZ PROGRAMLAMA 1 VÜCUT KOMPOSİZYONU VE EGZERSİZ PROGRAMLAMA 2 VÜCUT KOMPOSİZYONU Vücuttaki tüm doku, hücre, molekül ve atom bileşenlerinin miktarını ifade eder Tıp, beslenme, egzersiz bilimleri, büyüme ve gelişme, yaşlanma,

Detaylı

ALZHEİMER ve HALK SAĞLIĞI. Doç. Dr. Suphi VEHİD

ALZHEİMER ve HALK SAĞLIĞI. Doç. Dr. Suphi VEHİD ALZHEİMER ve HALK SAĞLIĞI Alzheimer hastalığı (AH) ilk kez, yaklaşık 100 yıl önce tanımlanmıştır. İlerleyici zihinsel işlev bozukluğu ve davranış değişikliği yakınmaları ile hastaneye yatırılıp beş yıl

Detaylı

MEME KANSERİ KÖK HÜCRELERİNİN GEN EKSPRESYON PROFİLİ

MEME KANSERİ KÖK HÜCRELERİNİN GEN EKSPRESYON PROFİLİ MEME KANSERİ KÖK HÜCRELERİNİN GEN EKSPRESYON PROFİLİ Sait Murat Doğan, A. Pınar Erçetin, Zekiye Altun, Duygu Dursun, Safiye Aktaş Dokuz Eylül Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü, İzmir Slayt 1 / 14 Meme Kanseri

Detaylı

Demografik Özelliklerin Koroner Arter Hastalığına Etkisinin Analizi

Demografik Özelliklerin Koroner Arter Hastalığına Etkisinin Analizi Demografik Özelliklerin Koroner Arter Hastalığına Etkisinin Analizi İçindekiler Giriş Bilgi Keşfi Sınıflandırma Uygulama Sonuç ve Öneriler Giriş Koroner Arter Hastalığı(KAH) : Koroner arterler kalbi besleyen

Detaylı

Diyabetik Periferik Nöropati; Çevresel ve Genetik Faktörlerin Etkisi

Diyabetik Periferik Nöropati; Çevresel ve Genetik Faktörlerin Etkisi Diyabetik Periferik Nöropati; Çevresel ve Genetik Faktörlerin Etkisi Emre BOZKIRLI Başkent Ünivesitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hst B.D. Nisan 2017 / Kıbrıs Diyabetik Periferik Polinöropati

Detaylı

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Pediatri, Ankara, Türkiye 2. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Endokrinoloji, Ankara, Türkiye 3

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Pediatri, Ankara, Türkiye 2. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Endokrinoloji, Ankara, Türkiye 3 OBEZ ÇOCUK VE ADOLESANLARDA KREATİNİN KLERENSİNDE ARTIŞ METABOLİK SENDROMU OLANLARDA İSE SİSTATİN-C DÜZEYİ ARTIŞI OLASI BÖBREK HASARININ İLK GÖSTERGELERİDİR Dilşah Önerli Salman 1, Zeynep Kaba Şıklar 2,

Detaylı

Diyabet Nedir? Diyabetin iki tipi vardır:

Diyabet Nedir? Diyabetin iki tipi vardır: Diyabet Nedir? Kan şekeri, glukoz vücut için gerekli olan enerjiyi sağlar. İhtiyaçtan fazla şeker, gerektiğinde kullanılmak üzere karaciğer ve yağ hücrelerinde depolanır. Şekerin vücutta enerji olarak

Detaylı

Üroonkoloji Derneği. Prostat Spesifik Antijen. Günümüzdeki Gelişmeler. 2 Nisan 2005,Mudanya

Üroonkoloji Derneği. Prostat Spesifik Antijen. Günümüzdeki Gelişmeler. 2 Nisan 2005,Mudanya Prostat Spesifik Antijen ve Günümüzdeki Gelişmeler Prostat Kanseri 2004 yılı öngörüleri Yeni tanı 230.110 Ölüm 29.900 Jemal A, CA Cancer J Clin 2004 Kanserler arasında görülme sıklığı #1 Tümöre bağlı ölüm

Detaylı

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü Tip 1 diyabete giriş Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü ENTERNASYONAL EKSPER KOMİTE TARAFINDAN HAZIRLANAN DİABETİN YENİ SINIFLAMASI 1 - Tip 1 Diabetes

Detaylı

(İnt. Dr. Doğukan Danışman)

(İnt. Dr. Doğukan Danışman) (İnt. Dr. Doğukan Danışman) *Amaç: Sigara ve pankreas kanseri arasında doz-yanıt ilişkisini değerlendirmek ve geçici değişkenlerin etkilerini incelemektir. *Yöntem: * 6507 pankreas olgusu ve 12 890 kontrol

Detaylı

ASEMPTOMATİK HİPERÜRİSEMİYİ TEDAVİ EDELİM Mİ? Dr. Elif Arı Bakır Dr. Lütfi Kırdar Kartal EAH Nefroloji Kliniği

ASEMPTOMATİK HİPERÜRİSEMİYİ TEDAVİ EDELİM Mİ? Dr. Elif Arı Bakır Dr. Lütfi Kırdar Kartal EAH Nefroloji Kliniği ASEMPTOMATİK HİPERÜRİSEMİYİ TEDAVİ EDELİM Mİ? Dr. Elif Arı Bakır Dr. Lütfi Kırdar Kartal EAH Nefroloji Kliniği Asemptomatik Hiperürisemi Tanım: Serum ürik asit düzeyinin kristal depolanma hastalığı bulguları

Detaylı

86. Doğum eylemi süresince fetal başın yaptığı eksternal rotasyon hareketi hangi aşamada gerçekleşir?

86. Doğum eylemi süresince fetal başın yaptığı eksternal rotasyon hareketi hangi aşamada gerçekleşir? 86. Doğum eylemi süresince fetal başın yaptığı eksternal rotasyon hareketi hangi aşamada gerçekleşir? A) Angajman B) Pelvik girimden geçiş C) Orta pelvise giriş D) Pelvik çıkım düzlemine giriş E) Omuz

Detaylı

Hipertansiyon ve Kronik Böbrek Hastalığı

Hipertansiyon ve Kronik Böbrek Hastalığı Chronic REnal Disease In Turkey CREDIT Hipertansiyon ve Kronik Böbrek Hastalığı Alt Analiz Sonuçları Prof. Dr. Bülent ALTUN Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi CREDIT: Kilometre Taşları

Detaylı

ÖZET Amaç: Yöntem: Bulgular: Sonuçlar: Anahtar Kelimeler: ABSTRACT Rational Drug Usage Behavior of University Students Objective: Method: Results:

ÖZET Amaç: Yöntem: Bulgular: Sonuçlar: Anahtar Kelimeler: ABSTRACT Rational Drug Usage Behavior of University Students Objective: Method: Results: ÖZET Amaç: Bu araştırma, üniversite öğrencilerinin akılcı ilaç kullanma davranışlarını belirlemek amacı ile yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı-kesitsel türde planlanan araştırmanın evrenini;; bir kız ve

Detaylı

Bir Üniversite Kliniğinde Yatan Hastalarda MetabolikSendrom Sıklığı GŞ CAN, B BAĞCI, A TOPUZOĞLU, S ÖZTEKİN, BB AKDEDE

Bir Üniversite Kliniğinde Yatan Hastalarda MetabolikSendrom Sıklığı GŞ CAN, B BAĞCI, A TOPUZOĞLU, S ÖZTEKİN, BB AKDEDE Bir Üniversite Kliniğinde Yatan Hastalarda MetabolikSendrom Sıklığı GŞ CAN, B BAĞCI, A TOPUZOĞLU, S ÖZTEKİN, BB AKDEDE Psikiyatrik hastalığı olan bireylerde MetabolikSendrom (MetS) sıklığı genel popülasyona

Detaylı

Gebelikte yeni gelişen Proteinüri ve Böbrek fonksiyon bozukluğu

Gebelikte yeni gelişen Proteinüri ve Böbrek fonksiyon bozukluğu Gebelikte yeni gelişen Proteinüri ve Böbrek fonksiyon bozukluğu Dr.Meltem Pekpak İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 34.Ulusal Nefroloji, Hipertansiyon, Diyaliz ve Transplantasyon 18-22 Ekim,Antalya

Detaylı

Diyaliz hastalarında morbidite ve mortalite oranı genel populasyondan kat daha yüksektir.*

Diyaliz hastalarında morbidite ve mortalite oranı genel populasyondan kat daha yüksektir.* GİRİŞ Diyaliz hastalarında morbidite ve mortalite oranı genel populasyondan 10-20 kat daha yüksektir.* Çok sayıda çalışmada hemodiyaliz dozu ile morbidite ve mortalite arasında anlamlı ilişki saptanmıştır.

Detaylı

Diyaliz hastalarında serebrovasküler olay:önleme ve tedavi. Nurol Arık

Diyaliz hastalarında serebrovasküler olay:önleme ve tedavi. Nurol Arık Diyaliz hastalarında serebrovasküler olay:önleme ve tedavi Nurol Arık Serebrovasküler hastalık/tanım İnme (Stroke) Geçici iskemik atak (TIA) Subaraknoid kanama Vasküler demans İskemik inme Geçici iskemik

Detaylı

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler Diyabet nedir? Diyabet hastalığı, şekerin vücudumuzda kullanımını düzenleyen insülin olarak adlandırdığımız hormonun salınımındaki eksiklik veya kullanımındaki yetersizlikten

Detaylı

Dr. Bekir KESKİNKILIÇ

Dr. Bekir KESKİNKILIÇ Dr. Bekir KESKİNKILIÇ 1 SAĞLIK Yalnızca hastalık veya sakatlığın olmaması değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Irk, din, siyasi görüş, ekonomik veya sosyal durum ayrımı yapılmaksızın

Detaylı