Irkçılık ve Terör Arasında Sıkışan Avrupa

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Irkçılık ve Terör Arasında Sıkışan Avrupa"

Transkript

1 Irkçılık ve Terör Arasında Sıkışan Avrupa Paris teki bir mizah dergisine yapılan ve 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan terör saldırısı tüm dünyada beklenmedik bir siyasi infial yarattı. Olayın ardından neredeyse tüm dünya medyası Paris sokaklarından 7/24 kesintisiz yayın yaptı. Yüz binlerce Fransız, Paris sokaklarında birlik ve dayanışma gösterisi yaparken, 40 ı aşkın farklı devletin temsilcileri de gösterilere katıldılar. Türkiye den ise Başbakan Ahmet Davutoğlu yürüyüşe katılarak Fransız halkına başsağlığı diledi. Davutoğlu, ertesi gün de Almanya ya geçerek, giderek görünür tehdit haline gelen PEGİDA gibi ırkçı hareketlere karşı Türklere ve diğer Müslümanlara moral verdi ve Avrupalıları açıktan uyardı. Gerçekten de terör kimden gelirse gelsin kınanması ve lanetlenmesi gerekir. Bu konuda çok acılar çekmiş olan Türkiye nin uluslararası topluma söyleyebileceği çok şey var. Türkiye geçmiş 30 yılda teröre yaklaşık 40 bin yurttaşını kurban verdi. Ama ne yazık ki terörle mücadelede batılı ülkelerden yeterli desteği görmedi. Suriye de Beşşar Esed geçen dört yıl içinde 300 bin insanı terörün her çeşidiyle katlederken de dünyanın sesi çıkmadı. İsrail devleti masum insanları Gazze de devlet terörü ile öldürürken de kimse görmek ve duymak istemedi. Charlie Hebdo saldırısının olduğu gün Boko Haram Nijerya da yüzlerce kişiyi katlederken, Yemen deki bombalı saldırıda da 36 kişi öldürüldü. Ama herkes Paris e odaklanırken dünyanın geri kalanının yaşadığı benzer acılar sanki son derece normalmiş gibi görmezden gelindi. Terörle mücadelede başarı elde edilmek isteniyorsa eğer, birincisi, herkesin acılarına ve yaşanılan mağduriyetlere aynı insani ve siyasi duyarlılık gösterilmelidir. İkincisi, Batı dünyası bugün kendi kapısına dayanan terörün sosyo-ekonomik ve siyasi saiklerini doğru analiz etmelidir. 11 Eylül sonrasında ABD nin yaptığı hataları tekrar etmemelidir. Özellikle İslami terör gibi tanımlamalar üzerinden güvenlik politikaları geliştirmek ve Avrupa da yaşayan 30 milyon Müslümanı potansiyel terörist ilan etmek, Batı nın yapacağı en büyük yanlış olur. Başta Fransa olmak üzere kuşatıcı bir demokrasi anlayışı geliştirmek durumundadırlar. Dahası Avrupa sömürge döneminden bu yana İslam dünyasına yönelik uyguladığı güce dayalı dış politikayı terk ederek, geçmişiyle yüzleşme cesaretini de gösterebilmelidir. Aksi halde gerçekten de bugünkü Avrupa ırkçılık ve İslami aşırılık parantezinde dual-radikalleşme tehdidini aşamayabilir. Kendi içinde uzun bir çatışma riskini atlatmakta zorlanabilir. Türkiye nin gündemindeyse seçim ve çözüm süreci var. Siyasi partiler içten içe Haziran seçimleri için hazırlık yapıyor. İktidar partisinin seçim kampanyasının ana gündem maddesi şimdiden belli gibi. Çözüm süreci, yeni Anayasa ve Başkanlık sistemi AK Parti nin seçim kampanyasının esasını oluşturacak. CHP yeni bir proje ve söylem üretmek yerine, yolsuzluk eleştirisi, sağdan bazı sembolik isimlerin devşirilmesi ve malum cemaatin siyasi desteğini garantiye alma stratejisiyle yoluna devam etmeyi planlıyor. MHP cephesinde yeni bir şey yok. Çözüm sürecinin yarattığı gerginlikleri kullanmaya devam ediyor. BDP ise bu kez seçimlere parti kimliği ile girerken, sol söyleme sarılarak Yunanistan daki SYRIZA partisinin başarısını Türkiye de tekrarlama ümidini taşıyor. Gelecek sayıda buluşmak dileğiyle Prof. Dr. Birol AKGÜN SDE Başkanı

2 STRATEJİK DÜŞÜNCE SAYI: 63 ŞUBAT Türk ye n n En Uzun Seç m nde Muhalefet ve İkt dar Dr. Murat Yılmaz... 6 Modernleşme İdeoloj s Kıskacında Osmanlı Türkçes Prof. Dr. Haluk Alkan... 9 Osmanlı dan Günümüze Türk G zl Serv sler ve Der n Yapı Bülent Orakoğlu...12 Mecl s Soruşturması Prof. Dr. Faruk B l r...19 Par s Saldırısı: Avrupa Kend s yle Yüzleşeb lecek M? Prof. Dr. B rol Akgün...24 Charl e Hebdo nun Ardından Zeynep Songülen İnanç...31 Charl e Hebdo le Fransa ve Avrupa S yaset n n Kurgulanması Arayışları Prof. Dr. Yas n Aktay...34 Meden yetler Savaşı Mı? Aydın Bolat...40 Batı nın Kan, K n, Nefret ve Ölüm Kokan K rl Tar h! Alper Tan...44 Par s Katl amı Bağlamında: Demokrat k Avrupa nın Suç Eğ l mler Orhan M roğlu...46 İsra l de S yaset n Juda zasyonu Öner Buçukcu...55 Sur ye de Çözüm Arayışları Doç. Dr. Mehmet Şah n...58 Sur ye dek İç Savaş ve Uluslararası Toplum Doç. Dr. Cevher Şulul...62 Türk-Ç n İl şk ler nde Uygur Sorunu Doç. Dr. Erk n Ekrem...66 Coğraf Kavramlar Üzer nden K ml k Bel rs zl ğ Dr. Can Ceylan te Kuzey Afr ka Nereye? Doç. Dr. Ahmet Uysal...76 Basra dan Hazar a: 100 Yıllık Petrol H kayes -1 S nan Tavukcu...82 Ozan Ceyhun le Türk ye-almanya İl şk ler ve Irkçılık Üzer ne Konuştuk Ozan Ceyhun Röportajı...88 Kur Savaşları ve İsv çre Merkez Bankası nın Kararı Dr. M. Levent Yılmaz...94 Enerj de Put n n Satranç Hamles Doç. Dr. Nevzat Ş mşek...96 Esk Oyuncularla Esk meyen Oyun: Petrol Dr. Murat Turgut İslamofob Üzer nden Algı Yönet m ve Hükümranlık Prof. Dr. Tal p Özdeş Avrupa da Yükselen İslam ve Yabancı Karşıtlığı: Almanya Örneğ Panel SDE Haber Yüzyılda Afr ka ve Türk ye Sempozyumu SDE Haber İÇİNDEKİLER Stratejik Düşünce ve Araştırma Vakfı İktisadi İşletmesi Adına Sahibi Dr. Nurol Canbolat Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Birol Akgün Yayın Kurulu Prof. Dr. Yasin Aktay Doç. Dr. Mehmet Şahin Dr. Murat Yılmaz Dr. Cemil Ertem Doç. Dr. Ahmet Erkan Koca Orhan Miroğlu Aydın Bolat Alper Tan Prof. Dr. Muhsin Kar Prof. Dr. Murat Çemrek Doç. Dr. Yusuf Tekin Doç. Dr. B. Berat Özipek Bülent Orakoğlu Dr. M. Levent Yılmaz Danışma Kurulu Prof. Dr. Sacit Adalı Prof. Dr. Mustafa Aydın Prof. Dr. Şaban H. Çalış Prof. Dr. H. Tahsin Fendoğlu Prof. Dr. Haluk Alkan Prof. Dr. Talip Özdeş Prof. Dr. Ali Şafak Prof. Dr. Mehmet Şişman Prof. Dr. Osman Can Doç. Dr. Yaşar Akgün Doç. Dr. Caner Arabacı Dr. Zafer Aydın Ecemiş Mehmet Akif Ak Bayram Girayhan Veli Şirin Sinan Tavukcu Yazı İşleri Müdürü Mehmed Cahid Karakaya Yayın Asistanları Adem Karaağaç İbrahim Kaya Hasan Gökmeşe Reklam Sorumlusu Gamze Kılıç Fotoğraflar AA, İHA, ShutterStock Yönetim Yeri Ç. Emeç Bulv. A. Öveçler Mah. 4. Cad Sokak No: 12 Çankaya / Ankara Tel: Faks: Tasarım-Baskı Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. Tel: Bu dergi içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu dergide yer alan SDE nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.

3 06 Türk ye n n En Uzun Seç m nde Muhalefet ve İkt dar Dr. Murat Yılmaz Modernleşme İdeoloj s Kıskacında Osmanlı Türkçes Prof. Dr. Haluk Alkan Osmanlı dan Günümüze Türk G zl Serv sler ve Der n Yapı Bülent Orakoğlu Mecl s Soruşturması Prof. Dr. Faruk B l r 19

4 İÇ POLİTİKA TÜRKİYE NİN EN UZUN SEÇİMİ NDE MUHALEFET VE İKTİDAR Dr. Murat YILMAZ SDE İç Politika ve Demokratikleşme Programı Koordinatörü Muhalefet reformları engelleyen Erdoğan ve AK Part karşıtı b r s yasete angaje oldukça, hasarın onarılmamasına ve bu bağlamda Erdoğan ve AK Part karşıtı propagandanın özell kle yurt dışında etk nl ğ n n artmasına çabalıyor fakat bu çaba kend lehler ne b r kazanca dönüşem yor. Türkiye siyaseti, üç etaptan oluşan uzun seçim in son aşaması olan Haziran 2015 genel seçimlerine doğru ilerliyor. Türkiye nin bu uzun seçimi, Türk modernleşme ve reform hareketlerinin bilançosunun çıkarıldığı tartışmaların bir hesaplaşması haline gelmiş durumda. Bu bakımdan ne 30 Mart 2014 seçimlerinde sadece yerel yönetimler ne 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sadece Cumhurbaşkanlığı ne de Haziran 2015 genel seçimlerinde sadece TBMM seçimleri yapılacak... Bütün bu seçimlerde Türkiye nin modernleşme ve reform hareketlerinin kazanacağı seyir ve Türkiye deki egemenlik savaşının sonucu tayin edilmeye çalışılıyor. Bu seçimlere 2014 sonunda yapılan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimleri, gündemden düşmeyen siyasi davalar, Anayasa Mahkemesi nin görev sınırı tartışmaları ve TÜSİAD tan ÖDP ye kadar gelişen tuhaf ittifak tartışmalarını da dahil etmek mümkün. Türkiye bütün bu tartışmalar olurken son 10 yılda BM insani kalkınma endeksinde orta insani kalkınmışlık sınıfından yüksek kalkınmışlık sınıfına sıçradı ve kişi başına milli gelirde yüksek gelir sınıfının eşiğinde yer alıyor. Diğer taraftan yapılan birçok reforma rağmen, özellikle Gezi olayları ve Aralık operasyonları sonrasında yaşanan mücadele dolayısıyla Türkiye demokrasi kategorisinde otoriter olmayan tam demokrasiden hatta kusurlu demokrasilerden uzak ama hibrit rejim eşiğini aşamadı. Hatta kimi verileri tartışılabilir olsa da, The Economist in verilerine göre Türkiye 10 basamak geriye düştü. Mesela müzakere süreci, gayrimüslimlerim vakıflarındaki önemli adımlar ve başörtüsü ayrımcılığının sona ermesi gibi verilerin bu endeks ve algıda ihmal edildiğini kaydedebiliriz. Keza yolsuzlukla mücadelede 3 Kasım 2002 sonrasında yaşanan büyük sıçramadan sonra Türkiye, ilk defa geriledi. Yolsuzluk algısındaki değişmeyle beraber Aralık ta yargıdaki siyasileşmenin billurlaşmasıyla mahkemelere güvenin son derece düştüğünü hatırlatalım. Burada özellikle Orta Doğu daki mücadele dolayısıyla Türkiye aleyhine içeriden ve dışarıdan işleyen propaganda makinasının rolünü ihmal edemeyiz ama Gezi ve Aralık egemenlik savaşlarında demokratik hukuk devleti uygulamalarında bir hasar oluştuğunu da teslim etmek gerekiyor. Bu hasarlara rağmen, Türkiye nin Gezi olaylarında sokağa ve Aralık ta devlet içindeki otonom yapı veya örgüte teslim olmadan, seçilmiş sivil otoritenin meşruluğu içinde bu sorunları aşmış olması sadece kısa dönemde değil, uzun dönemde de Türkiye siyasetinin müspet hanesine yazılacak bir kazançtır. Türkiye de 27 Mayıs darbesinden sonra yaşanan egemenlik savaşlarında oluşan hasara rağmen, seçilmiş siyasi otoritelerin egemenliğinin teyit edilmesi; çok ehemmiyetli siyasi ve stratejik kazançlardır. Endekslerde bu kazancın görünmemesi anlaşılabilirdir ama siyasi analizlere tarihi süreçler dahil edildiğinde zaferin kıymeti anlaşılabilir ve vazgeçilmez olacaktır. Bu bağlamda hiçbir zafer hasarsız olmaz ancak zafer kazanıldıktan sonra ciddi bir hasar tespit raporuna ihtiyaç vardır. Zaferden sonra, zaferin kıymetinin anlaşılabilmesi, kalıcı olabilmesi ve sıçramaya yol açabilmesi hasarın onarılmasına yönelik siyasi irade, yöntem ve zamana göre teşekkül edecektir. Bu bakımdan Başbakan Davutoğlu nun restorasyon ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ın Yeni Türkiye vurgusu bu ihtiyacı karşılayacak bir siyasi söylemi ortaya koymaktadır lakin artık siyasi söylemin ötesinde bir siyasi irade ve siyasi projeye ihtiyaç vardır. Seçilmiş meşru siyasi otoriteye karşı gayrimeşru yollarda başlayan mücadelede, meşru egemenliğin kazanması esnasında oluşan hasarın aşılmasında muhalefetin oynayacağı rol fevkalade mühimdir. Fakat muhalefet, hasarın aşılarak demokratik hukuk devletinin ve anayasal demokrasinin inşa edilmesi, yani Türkiye nin hibrit rejimden tam demokrasi istikametine yönelmesini Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti nin başarısı ve kalıcı olması olarak yorumladığı için iktidarla işbirliğinden ısrarla uzak durmaktadır. Türkiye nin içinde bulunduğu üç etaplık uzun seçimde muhalefet her konuda rekabeti önceleyen ve Erdoğan ve AK Parti yi tecrit eden bir stratejiyi tercih etmektedir. Muhalefet reformları engelleyen Erdoğan ve AK Parti karşıtı bir siyasete angaje oldukça, hasarın onarılmamasına ve bu bağlamda Erdoğan ve AK Parti karşıtı propagandanın özellikle yurt dışında etkinliğinin artmasına çabalıyor fakat bu çaba kendi lehlerine bir kazanca dönüşemiyor. Tam aksine siyasi alanı ve hamle üstünlüğünü AK Parti ye ve HDP ye terk ediyorlar. AK Parti 3 Kasım 6 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

5 İÇ POLİTİKA Yapılan b rçok reforma rağmen, özell kle Gez olayları ve Aralık operasyonları sonrasında yaşanan mücadele dolayısıyla Türk ye, demokras kategor s nde otor ter olmayan tam demokras den hatta kusurlu demokras lerden uzak ama h br t rej m eş ğ n aşamadı den bu yana muhalefetin bu hatasını kullanıyor. Çözüm sürecinin başlamasından itibaren HDP de muhalefetin terk ettiği siyasi alanı kullanmaya başladı. CHP, MHP, otonom yapı, radikal sol grupların bir kısmı, bazı sendika ve meslek kuruluşlarıyla TÜSİAD ın başını çektiği büyük sermayenin, Erdoğan ve AK Parti karşıtlığıyla birleşen reaksiyoner muhalefeti Gezi yle otoriterlik, Aralıkla yolsuzluk ve IŞİD le laiklik üzerinde tazeleniyor. Özellikle IŞİD ve Fransa daki terör hadiseleri, laiklik ekseninde bir muhalefetin bilhassa yurt dışında Erdoğan ve AK Parti karşıtı bir dalga oluşturacağı, hatta Batı nın artık ılımlı da olsa siyasi İslam ı ezeceği kanaati bu cepheye yerleşmiş durumda. TÜSİAD ve ÖDP de bu hatta birleşmiş durumda. Bu anlayış; AK Parti yi Batı nın isteğiyle iktidar olan ve siyasal İslamcılığa indirgenecek bir siyasi aktör olarak kabul ediyor. Buna rağmen seçimlerde AK Parti karşısında başarılı olamayacağını da kabul ediyor. Öyleyse kendi ifadeleriyle AK Parti hegemonyasını sona erdirmek için hangi siyaseti öneriyorlar? Batı nın siyasal İslamcılığın defterini düreceği varsayımında, Türkiye içinde 27 Mayıs benzeri bir koalisyonla seçim dışı yollarla AK Parti nin devrilmesi mi amaçlanıyor? Aslında, Gezi ve Aralık ta denenen ve başarısız olan bu yolun Erdoğan ve AK Parti nin artan hegemonyası ve devlet kapasitesinin gücü karşısında başarılı olamayacağını kabul ediyor. Türkiye nin yanlış bir dış politikayla Suriye ye veya IŞİD e karşı operasyon yapması veya ekonomik kriz beklentisi de gerçekleşmeyen bu cephenin yegane umudunun artık Erdoğan ve Davutoğlu arasında çıkacak muhtemel bir anlaşmazlık sonucu bu ikilinin bir kopuş yaşaması ve AK Parti nin bölünmesinden ibaret olduğu anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ın bakanlar kuruluna başkanlık ederken Başbakan Davutoğlu nun bir fotoğrafı veya TBMM de Yüce Divan oylamasında AK Parti nin verdiği fireler üzerinden yapılan coşkulu yorumlar, bu siyasi anlayışı veya beklentiyi ifade ediyor. Elbette bu siyasi beklentinin doğru bir tarafı var. Sahiden Erdoğan ve Davutoğlu birbirlerine karşıt, mesela Turgut Özal ve Mesut Yılmaz pozisyonuna savrulursa AK Parti deki güç temerküzü dağılarak başka bir siyasi koalisyonun önünü açabilir. Mamafih bu basit gerçeği Erdoğan ve Davutoğlu nun bilmediği ve AK Parti nin ardındaki sosyolojinin farkında olmadıklarını varsaymak ancak Türkiye deki muhalefete yakışacak bir basiretsizlik olarak manidardır. Erdoğan ve Davutoğlu için üç etaplık uzun seçimden başarılı çıkmak bir beka meselesidir. Muhalefet, bu ikiliyi tecrit edip aynı düşmanlık hissiyle ikisine de saldırırken, bu ikilinin birbiriyle mücadeleye yönelmesini beklerken siyasi aklının dibini göstermektedir. Bu saldırılar sadece Erdoğan ve Davutoğlu nu birbirine yaklaştırmakla kalmayacak, tıpkı 2002 sonrasındaki diğer seçimlerde olduğu gibi AK Parti nin arkasındaki sosyolojik tabanının siyaseten konsolide olmasına yol açacaktır. Muhalefet bu karşıtlık yerine egemenlik savaşının sona erdiğini, Erdoğan ve AK Parti nin meşruiyetini kabul ettiğini, otonom yapıya karşı olduğunu ve reformlara destek vereceğini açıklayarak en azından AK Parti ye oy veren sosyolojiyi yumuşatabilirdi. Böylece Erdoğan ve Davutoğlu nun Türkiye toplumunun ve devletinin reform ihtiyacının tek siyasi temsilcisi olma sıfatına son verebilirlerdi. Muhalefet artık bu şansı da kaçırmış görünüyor. Fransa daki terör eylemleri sonrasında yeniden İslamofobik tarzda neşet eden laikçi dalga ve 16 Türk devleti etrafında sergilenen müstehzi tavır Haziran 2015 seçimlerinde muhalefetin kendi kalesine attığı goller olarak şimdiden skorlara yansımaya başladı bile... MODERNLEŞME İDEOLOJİSİ KISKACINDA Prof. Dr. Haluk ALKAN SDE Uzmanı. Milli Eğitim Şurası nda Osmanlı Türkçesi dersinin sosyal bilimler lisesinde olduğu 19 gibi Anadolu imam hatip lisesinde de zorunlu ders olarak, diğer ortaöğretim kurumlarında ise seçmeli ders olarak okutulması yönünde bir tavsiye kararı alınması üzerine yapılan tartışmalar, Türkiye de dil sorununun bilimsel ve kültürel temelde değil, siyasal anlamda ötekileştirme temelinde nasıl ele alındığını bir kez daha göstermiştir. Özellikle ana muhalefet partisi CHP sözcüleri ve milletvekillerinin konuyu mezar taşı okumalarına, IŞİD ile işbirliğine, hatta IŞİD in bu kararlara bakıldığında daha liberal sayılması gerektiğine varan açıklamaları Osmanlı Türkçesi etrafında yapılan tartışmaların dinamiklerine inilmesini zorunlu kılmıştır. 1 8 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

6 Bütün bu tartışmaların temel nde modern b r toplum olmanın yolunun esk kültüre a t sembol ve değerler n terked lmes nden geçt ğ nancına dayanan modernleşme deoloj s yatmaktadır. Bu ayrışma ve konuya deoloj k yaklaşım, yen b r toplum yaratma deal n n besled ğ yepyen b r d l n üret lmes arayışlarının d l n gerçek anlamda gel ş m ne h zmet etmey p, aks ne d lde gel şmen n en bel rley c kaynaklarından b r olan kültürel arka planı yok sayarak d lde b r zayıflamaya yol açacağı gerçeğ n göz ardı etmekted r. 19. Milli Eğitim Şurası nda alınan tavsiye kararının içeriği ile gösterilen tepkiler arasındaki çelişki dikkat çekicidir. Osmanlı Türkçesi dersinin zorunlu ders olarak okutulması Milli Eğitim müfredatı açısından yeni bir durum değildir. Sosyal Bilimler Liseleri ve İmam Hatip Liselerinde bu dersin zorunlu olarak okutulması, bu liselerin sosyal alan ağırlıklı bir müfredat programına sahip olmaları nedeniyle anlaşılabilir bir durumdur. Peki, farklı siyasi söylemlere sahip, içlerinde Türkiye de tek tipçi gelenekle mücadele ettiğini ileri süren siyasilerin de bulunduğu bu isimler neden Osmanlı Türkçesi dersine karşı bu kadar sert ve ötekileştirici bir üslupla tepki vermektedirler. Bu tepkilerin kökeninde modernleşme ideolojisinin Osmanlı medeniyetine bakış açısının yattığı söylenebilir. Tepkiler Osmanlı nın, Arap alfabesinin, açıkça ifade dilmese de dini olanın, artık geçmişte bırakılması gerektiğine inanan ideolojik düşünce yapısının bir yansımasıdır. Cumhuriyet döneminde dil konusunda Osmanlı dan miras alınan gelenek; yeni ve modern bir ulusun inşa edilmesi temelinde yeniden yorumlanmıştır. Ulus bu anlamda, homojen ve solidarist bir bütünlük olarak ele alındığından, onun kullandığı dilin de bu yapıya uygun olması gerekmekteydi. Yeni toplumun dili yeni bir kültürün ve insan tipinin oluşturulması ile ilişkilendirildi. Bu noktada dil, toplumsal değişimin bir yansıması olmaktan çıkmış, topyekûn bir kültür, hatta medeniyet değişiminin içinde konumlandırılmıştır. Böyle bir konumlandırma ile birlikte Türkçenin sadeleşmesi yeni bir dilin yaratılması projesine dönüştürülmüştür. Artık dil ve alfabe değişimi önceki anlamından farklı bir duruma evrilmiştir Harf Devrimi; sıklıkla ileri sürüldüğü şekliyle Arap alfabesinin Türkçe yi karşılamaktaki yetersizlikleri ya da yazı dilinin öğreniminde doğurduğu zorluklardan çok, yeni bir kültür yaratılması projesinin araçsal bir unsuruydu. Bu anlamda Latin alfabesinin seçilmesi de, Türkçe deki sesleri en iyi karşılayan harflere sahip olmasıyla değil, o günün gelişmiş Batılı toplumlarının kullandıkları alfabe olmasıyla ilişkilendirilebilir bir durumdur. Latin harflerinin benimsenmesinin o günün Batı basınında ağırlıklı olarak Harf Devrimini Türklerin Doğu kültüründen koparak Batı kültürüne yönelmesi reformunun bir parçası olarak yorumlanması bu açıdan dikkate değerdir. 2 İsmet İnönü, Harf Devrimi nin asıl amacının yeni nesillerin Arap-İslam dünyası ile ilişkisini kesmek ve okunacak eserler üzerinde yeni yönetimin denetimini sağlamak olduğunu ifade etmektedir. 3 Bütün bu tartışmaların temelinde modern bir toplum olmanın yolunun eski kültüre ait sembol ve değerlerin terkedilmesinden geçtiği inancına dayanan modernleşme ideolojisi yatmaktadır. Bu ayrışma ve konuya ideolojik yaklaşım, yeni bir toplum yaratma idealinin beslediği yepyeni bir dilin üretilmesi arayışlarının dilin gerçek anlamda gelişimine hizmet etmeyip, aksine dilde gelişmenin en belirleyici kaynaklarından biri olan kültürel arka planı yok sayarak dilde bir zayıflamaya yol açacağı gerçeğini göz ardı etmektedir. Konuya bir medeniyet ikilemi çerçevesinde yaklaşmak dil tartışmalarını bilimsellikten uzaklaştırdığı gibi sanıldığının aksine Türkçenin zenginleşmesine, bir kültür ve bilim dili olarak yaygınlaşmasına da hizmet etmemektedir. Türkçe nin sadeleştirilmesi girişimlerinin Arapça ve Farsça kelimeler karşısındaki aşırı duyarlılığının Batılı dillerden Türkçeye giren kelimelere karşı gösterilmediği de bir gerçekliktir. Örneğin, 1935 tarihli CHP programı arı Türkçe ile kaleme alınmış olmasına rağmen, program metninde endüstri, endüstriel, finansal, kapasite, kapital, klas (toplumsal sınıf anlamında) ve sosyal gibi yabancı kelimeler yer almıştı. 4 Aynı durum 1933 yılında yayınlanan Öz Türkçe Cep Kitabında da söz konusudur. 5 Yine Latin alfabesine geçişle birlikte Türkçe nin kendine özgü bazı seslerinin kaybolduğu belirtilmektedir. Birçok yabancı kelimenin Türkçeye yabancı dilde yazıldığı ve okunduğu gibi geçmesi (NTV-EN Tİ Vİ; Show gibi) günümüz Türkçesi ile ilgili çalışmalarda belirlenen sorunların bir kaçıdır. 6 Başka bir ifade ile yüzyılın başında Osmanlı Devleti nde kullanılan alfabe ile ilgili eleştirilerin, belli konularda bugün için de geçerli olduğu söylenebilir. Osmanlı Devleti, tarihte yer alan sıradan herhangi bir devlet değildir. Yaklaşık altı yüzyıl çok kültürlü geniş bir coğrafyada hüküm süren, pax Ottomana olarak bilinen bir istikrar döneminin merkez ülkesidir. Sadece edebiyat ve sanatta değil, ekonomiden yönetim geleneklerine, stratejik reflekslere kadar günümüzde de etkilerini hissettiren bir birikimi temsil etmektedir. Osmanlı Türkçesi bu birikimin kayıt altına alınmış hafızasıdır. Bu birikim etkileri nedeniyle sadece bir akademik uzmanlık alanına hapsedilemez. Üstelik Osmanlı medeniyeti çok kültürlü bir birlikteliği hayata geçirmiş olmasıyla da büyük bir birikime sahiptir. Dolayısı ile kendi kültürel birikiminin ayrılmaz bir parçası olan eserler ve metinlerle bireylerin doğrudan temas etmesini kolaylaştıracak olan Osmanlı Türkçesi ile ilgili temel bilgilerin orta öğretimde verilmesi bir geriye gidiş değil, zorunluluk olarak değerlendirilmelidir. Ek olarak, Türkiye de liberal, sol, milliyetçi, hatta İslamcı siyasi oluşumların o dönemde yaşanan zengin tartışma ortamının düşünsel mirası üzerinde şekillendiklerini söyleyebilmek mümkün değildir. Bu kopukluk, siyasi anlamda sağ ve solun konumlarından tutun da farklı düşünce akımları arasındaki etkileşime kadar pek çok alanda belirsizliklere kaynaklık etmiştir. Siyasi söylemlerin niteliği, ötekileştirme, siyasette uzlaşma geleneğinin yerleşmesi gibi birçok sorunumuz, belki de bu düşünce birikimi ile günümüz aydın, siyasetçi ve gençlerin doğrudan teması ile aşılabilir. Geleneksel değerlere sahip olmayan bir siyaset sürecinin temelinde bu düşünce kopukluğunun olduğu kabul edilmelidir. Dipnotlar 1 İhlas Haber Ajansı, 5 Aralık 2014, tr/haber-chpden-osmanlica-tepkisi /; İnternet Haber, 8 Aralık 2014, com/erdoganin-osmanlica-sozlerine-chpden-ilk-tepki h.htm?interstitial=true; Hürriyet, 8 Aralık 2014, 2 Esra Sarıkoyuncu Değerli, Amerikan Basınında Türk Harf ve Dil Devrimi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:23, ss İsmet İnönü, Hatıralar, Cilt 2, Bilgi Yayınları, Ankara, s CHP Programı, Ulus Basımevi, Ankara, Özlem Bayraktar, Güneş Dil Teorisi: Batı ile Türk Arasındaki Sınırı İdare Etmek, Spectrum, Özel Sayı, s Bkz. Nurettin Demir ve Emine Yılmaz, Bitmeyen Öykü: Alfabe Tartışmaları, SDE Ahmet Yesevi Üniversitesi Yayını, 2014, ss ŞUBAT 2015 ŞUBAT

7 İÇ POLİTİKA Osmanlı dan Günümüze TÜRK GİZLİ SERVİSLERİ ve DERİN YAPI dan 1918 e kadar Enver, Cemal ve 1909 Talat Paşalar ile yönetimde kalan İttihat ve Terakki Fırkası, ilk Türk gizli servisi olan Teşkilat-ı Mahsûsa yı kurmuştur. MİT in de köklerinin uzandığı bu örgüt, Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluşundan bugüne kadar uzanan yolda yeni adlar alarak kurulan yeni gizli servislerin temelini oluşturmuştur. Teşkilat-ı Mahsûsa o dönemin konjoktürel şartları içinde, çete savaşı, casusluk, karşı casusluk, propaganda Bülent ORAKOĞLU SDE Başkan Danışmanı faaliyetlerinde bulunan; kaynağını ve köklerini ordu içinden ve dinamik genç kitlelerden alan bir gizli servistir. Teşkilat-ı Mahsûsa nın kuruluş amacı İmparatorluk içinde ihanet şebekelerini ortadan kaldırmak, gelişen milliyetçilik hareketlerini kontrol altında tutmak, dışarıdaki belirli hedeflere karşı sabotajlarda bulunmak ve Osmanlı toprağında cirit atan bütün yabancı gizli servislerle boy ölçüşebilmektir. Teşkilatın ideolojisi Pantürkizm dir. Gerçi İslam Birliği de hedeflerinden biridir; ancak ana temel, Türkçülüktür. O dönemin ünlü Türkçü düşünürlerinden Ziya Gökalp ın hareketinden etkilendiği belirtilir. Teşkilat-ı Mahsûsa; Balkanlar dan Doğu Anadolu ve Kafkasya ya, Suriye den Trablusgarp, Mısır, Sudan ve Habeşistan a kadar geniş bir coğrafyada etkinliğini sürdürür. Avrupa da Türkiye ile ilgili konferansları izler, batılı ajanlarla mücadele eder. Bu derecede geniş bir coğrafyada mücadele edebilecek bir yapıda teşkilatlanan gizli servis hakkında; başta Almanlar olmak üzere bazı yabancı gizli servislerle para karşılığı iş yaptığı iddiaları da ortaya atılmaktadır. Bilhassa Almanya ile yapılan para alışverişleri iddialara göre 18 milyon dolar civarındadır. Almanlar parayı verir karşılığında da iş satın alırlar. Bununla beraber Teşkilat-ı Mahsûsa Almanlara ekonomik kaynakları açısından ne kadar yakınsa, çalışmaları ve ideolojisi açısından bir o kadar uzaktır. Almanlar, teşkilatı parasal yönden satın alamamışlardır, asıl kaynak Osmanlı Hazinesi dir. Teşkilatın asıl amacı kendini kullandırmak değil, Büyük Osmanlı İmparatorluğu nu yeniden kurmaktır. Almanlar bu yolda kullanılmak istenen bir araçtır. Teşkilatın önde gelen yöneticisi Kuşçubaşı Eşref Bey, Sultan Abdülhamit in Kuşçubaşı sının oğluydu. Türkiye den ayrılmak zorunda kalan 150 ler listesinde yer aldı. Bu özelliği ile istihbaratçıların vazgeçilmez kaderi olan kahraman ya da hain olmak tercihleri arasında o dönemde zorunlu olarak ikinci gruba girdi. Ancak daha sonra 1938 de affedildi ve Türkiye ye geri döndü. Kuşçubaşı Eşref Bey, Süleyman Askeri ve Hacı Sami Bey gibi teşkilatın üst düzey isimleri dışındaki 30 bin kişilik istihbaratçılar ordusu, yaptıkları görevleriyle ve sırlarıyla tarih oldular yılına gelindiğinde, Teşkilat-ı Mahsûsa çok büyümüş ancak yenilgiye uğramış bir durumdadır. Teşkilatın ülke içinde etkinliğini sağlayan İttihat ve Terakki, dolayısıyla Enver, Cemal ve Talat Paşalar yenilginin tek sorumlusu olarak görülmüşlerdir. Bu durum da gizli servisin kapatılması ile nihayet bulmuştur. MİT n de kökler n n uzandığı bu örgüt, Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Türk ye Cumhur yet n n kuruluşundan bugüne kadar uzanan yolda yen adlar alarak kurulan yen g zl serv sler n temel n oluşturmuştur. Teşk lat-ı Mahsûsa o dönem n konjoktürel şartları ç nde, çete savaşı, casusluk, karşı casusluk, propaganda faal yetler nde bulunan; kaynağını ve kökler n ordu ç nden ve d nam k genç k tlelerden alan b r g zl serv st r. Teşkilat-ı Mahsûsa sonrası 3 Kasım 1918 tarihinde kurulan yeni gizli servise Karakol adının verildiğini görüyoruz. Bu gizli servisin fikir babaları da İttihatçılar ve Teşkilat-ı Mahsûsa nın önde gelen isimleridir. Bu teşkilatın başına Karadeniz Boğaz Komutanı Galatalı Şevket Bey getirilir. Dönemin gizli raporları, İngiliz İstihbaratı nın Orta Doğu bölgesinde müşterek ve sürekli bir istihbarat faaliyeti içinde bulunmasına karşı Karakol gizli servisi ile ciddi bir mücadele içine girildiğinin ipuçlarını vermektedir. Karakol Teşkilatı nın gizli yönetmeliğinde amaç, yurdun düşman istilasından kurtarılması olarak belirtilmişti. Örgüt, çeteleri ve halkı işgalci düşman ordularına karşı silahlandırmış, Anadolu ya İstanbul üzerinden silah sevkiyatı için Kocaeli nde bir merkez oluşturmuştu. Bu çerçevede bütün faaliyetler büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirilecekti. Karakol gizli servisinde görev alanlar Siyah bir Türk Bayrağı na sarılı Kur an üzerine yemin ederler. Bu yemin geleneği gizli faaliyet gösteren bütün Türk örgütlerinde aynıdır. Teşkilat-ı Mahsûsa da olduğu gibi gerektiğinde infaz ve öldürme geleneği ve inisiyatifi Karakol örgütünde de uygulanmaktadır. Yönetimden üç kişi öldürülecek kişiyi yargılayıp karar vermekte bu karar başkanın onayından geçtikten sonra infaz gerçekleştirilmekteydi. Düşmanla işbirliği yapmak ve Türk leri imhaya çalışmak, örgütün sırlarını deşifre etmek, emirleri yerine getirmemek ve şahsi çıkar sağlamak ölüm cezalarını oluşturan suçlar olarak gözükmekteydi. İstihbarat teşkilatlarının kendi inisiyatifleri ile adam öldürme yetkisi kullanması tartış- 12 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

8 Türk ye MİT n kurulması sonrasında da uzun süre dış st hbarat açısından Batılı ülkelere bağımlı kalmıştı. Bu bağımlılık daha z yade, ABD, Fransa, İng ltere, Almanya ve İsra l g zl serv sler ne karşı olmuştu. Bu ülkelerden gelen dış st hbarat çoğunlukla test ed lmeden doğru kabul ed leb lm şt. ması Sivas Kongresi nde gündeme gelmiş ve Mustafa Kemal tarafından reddedilmişti. İngiliz İstihbaratı nın Karakol Gizli Servisine sızarak Mustafa Kemal e suikast teşebbüsünün ortaya çıkarılması sonrasında bizzat Atatürk tarafından faaliyetlerinin zararlı olduğu gerekçesiyle Karakol Gizli Servisi kapatılmıştı. Daha sonra kısa sürelerle kurulan Hamza ve Felah Grupları oluşumlarının ardından bizzat Atatürk tarafından kurulması istenilen MİM Teşkilatı (Müsellah Müdafaa-i Milliye) 3 Mayıs 1921 de TBMM de resmiyet kazanmıştı. Teşkilat-ı Mahsûsa, kurulan tüm bu örgütleri derinden etkilemiş, yöntem ve ilkeleri çalışma prensipleri açısından bu süreçte kurulan gizli servis veya grupların ilham kaynağı olmuştur. Ancak kurulan bu grupların büyük bir kısmı gizli servisten çok sokak çetelerini andırır. Mantar gibi bitip kaybolmaktadırlar. Bu yapılar genelde milis gücü gibi çalışmakta ancak başarı gösterememektedirler. Ankara Hükümeti, istihbarat karmaşasını önlemek amacıyla ve düşman istihbarat birimlerinin Anadolu da her türlü kara propagandayı ve para gücünü kullanarak halkı mevcut otoriteye karşı kışkırtma çabalarına karşın, ülkenin gizli bir servisinin bulunmamasının, iç ve dış güvenlik açısından büyük bir zafiyet yarattığı gerçeği ile karşı karşıya kalmıştı. Üstelik bu sırada ordunun içine sızan ajanlar kara propaganda yöntemleriyle savaş gücüne darbe indirmeye çalışmaktaydılar. Bu nedenle Kuvayı Milliye Hareketi nin öncülüğünde casusluk faaliyetlerinin etkisiz kılınması ana amaç olmak üzere Askeri Polis Teşkilatı kurulmuştu. Askeri Polis Teşkilatı nın yaptığı çalışmalar faydalı olmuşsa da yetki aşımı, lakaytlık, görev bi- linçsizliği, gizliliğe riayet etmeme gibi durumlar yoğunlaşınca, bu teşkilatın faaliyetlerine Genelkurmay Başkanlığı yetkililerince son verilmişti. Bu kararın alınmasında, TBMM nin, askeri istihbaratın geniş ve ölçüsüz yetkileri keyfi kullandığı yönündeki iddiaları etkili olmuştu. Bu kez, dönemin Genel Kurmay Başkan ı Fevzi Çakmak tarafından gizli olarak, 1926 yılında kurulan MAH Teşkilatı (Milli Amele Hizmet) 1927 de İçişleri Bakanlığı na bağlanmıştır. Harf İnkılabı ndan sonra teşkilatın ismi Milli Emniyet Hizmetleri olarak değiştirilmişti. Yeni ismin kısaca MEH olarak telaffuzu gerekiyordu. Bu ise kulağa pek hoş gelmiyordu. Atatürk ün emri ile rumuz MAH olarak devam etti. I. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, yabancı ülke istihbarat örgütlerinin faaliyetlerinin çok yaygın olarak gözlendiği bir ülke konumuna gelmişti. Almanlar, İngilizler, Fransızlar, Sovyetler, Amerikalılar istihbarat faaliyetlerinde ülkemizi üs olarak kullanmışlardı. Almanlar ve İngilizler, Türkiye de en iyi istihbarat ağına sahip iki ülke olarak dikkat çekmektedir. Ancak Ankara, bu yabancı istihbarat servislerinin ülke içindeki istihbarat faaliyetlerine karşı İKK (İstihbarata Karşı Koyma) anlamında yeterli bir Türk Gizli Servisi olmaması karşısında o dönemde dünyanın saygın istihbaratçılarından olan ve Alman gizli servisini yeniden şekillendirerek genişleten Albay Walter Nikolai ile temasa geçer. Albay Walter gizlice Türkiye ye gelir ve Yıldız Sarayı nda Türk İstihbaratçılarına bir dizi konferans ve eğitimler verir. Bu konferans ve eğitimlere katılan çekirdek kadro, 1926 yılında Ankara ya getirilir ve MAH bu şekilde görevine başlamış olur. MAH ın başkanlığına ilk olarak Albay Şükrü Ögel atanır. Çekirdek kadro içinde askerler ve siviller birlikte çalışmaktadırlar. İçişleri Bakanlığı na bağlı olan kuruluş, bütçesini Başbakanlık örtülü ödeneğinden karşılar. Çeşitli alanlardaki eksikliklere, ekonomik sıkıntılara rağmen MAH ın başarısız bir grafik çizdiğini söylemek mümkün değildir. Hatta bazı olaylarda o derece etkin olmuştur ki dünyanın kaderini değiştirebilecek gelişmelere yön vermiştir. Ancak MAH a yöneltilen en büyük eleştiri içe dönük olarak kullanıldığı iddialarıdır yılında, Başbakan Adnan Menderes, MAH ile ilgili dinleme iddialarını araştırmak üzere Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur u görevlendirmişti. Korur araştırmaları sonucunda, Türkiye ye dinleme istasyonu kuran Amerikalıların, dinleme servisinde görev alan memurları özellikle de telefon dinlemesi görevlilerini maaşa bağladıklarını, Menderes in telefonlarının dinlenmesi olayının arka planında ise ABD ajanlarının bulunduğunu tespit etmişti. Teşkilat, kaynak ve teknik olanaklar bakımından yetersiz durumdaydı. Bu dönemde Türkiye yi, ABD ve Batılı gizli servislere bağlayan en önemli oluşumlar arasında, girilen ittifak ilişkileri ve bağlantıları önemli bir yer tutmaktaydı. Türkiye NATO üyesi bir ülke olarak, bu ortak savunma şemsiyesinin altındaki gizli servisler ile kağıt üzerinde yaptığı anlaşmalarla büyük bir bilgi akışı koordinasyonunun içinde bulunmaktaydı. Fiilen de bazı alanlarda istihbarat çalışmaları ortak yürütülmekteydi. Durum böyle olunca ilişkilerde bağlayıcı faktörler ön plana çıkmış bulunuyordu. Özellikle de istihbarat alanında teknolojik ve ekonomik üstünlüğü bulunan ABD, İngiliz, Alman ve İsrail istihbarat birimleri diğer istihbarat birimleri üzerinde baskın durumdaydılar. Ankara da Hacı Bayram Camii civarındaki dar bir sokak içinde iki katlı 4-5 odalı ahşap binada faaliyete başlayan bu küçük fakat dinamik kadronun o yıllarda ülke yararına çok faydalı faaliyetlerde bulunduğu ve fonksiyonel çalıştığı bilinmektedir. Şeyh Sait isyanı, Kızıl Lazistan çalışmaları, Kürtlerle Ermenilerin müşterek Hoybon ve Kürt Teali Cemiyeti faaliyetleri, Gizli Komünist Partisi faaliyetleri, hilafetçi ve saltanatçıların faaliyetleri, Hatay meselesi ve Çiçero olayı MAH ın uğraş verdiği konular arasındaydı. İnönü karma hükümeti tarafından MAH ı MİT e dönüştürecek hukuki mevzuat hazırlanarak yeni istihbarat örgütünün yasası 1965 yılında, TBMM ye sevk edildi tarihinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu ile MİT e yeni bir statü kazandırılmıştı. Milli İstihbarat Teşkilatı; 1927 tarihinde MAH (Milli Amale Hizmet) olarak ülkeye hizmete başlayan ve tarihinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu ile yeni bir statü kazanan ve günümüze kadar ülke ve dünya konjonktürlerine bağlı olarak devamlı değişen tehdit algılamalarına karşı kendisini yenilemeye çalışan, bu amaçla teşkilat içinde görev, yetki, sorumluluk ve yeniden yapılanma ve kendini geliştirme konularında reorganizasyon çalışmaları ile ülkemize yönelik iç ve dış tehditleri ortadan kaldırmaya çalışan Başbakanlık a direkt bağlı bir kuruluşumuzdur. 14 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

9 Teşk lat-ı Mahsûsa nın kuruluş amacı İmparatorluk ç nde hanet şebekeler n ortadan kaldırmak, gel şen m ll yetç l k hareketler n kontrol altında tutmak, dışarıdak bel rl hedeflere karşı sabotajlarda bulunmak ve Osmanlı toprağında c r t atan bütün yabancı g zl serv slerle boy ölçüşeb lmekt r. Türkiye, MİT in kurulması sonrasında da uzun süre dış istihbarat açısından Batılı ülkelere bağımlı kalmıştı. Bu bağımlılık daha ziyade, ABD, Fransa, İngiltere, Almanya ve İsrail gizli servislerine karşı olmuştu. Bu ülkelerden gelen dış istihbarat çoğunlukla test edilmeden doğru kabul edilebilmişti. Geçmiş dönemlerde MİT in içe dönük çalıştığı, müsteşarların asker kökenli olması nedeniyle darbeleri hükümete bildirmediği, Soğuk Savaş döneminin devleti öne çıkaran, katı, komplocu gizlilik içeren konseptinden kendisini kurtaramadığı, İKK konusundaki yetersizliği yönünde eleştiriler yapıla gelmişti. Türkiye de iç ve dış tehditin komünizm olduğu Soğuk Savaş döneminde Amerikalılar özellikle dinleme alanında Türkiye yi Ruslara karşı teknik araç ve gereçlerle donatmışlardı. Bu dönemde MİT in dış temaslarında ve İKK mücadelesinde çok başarılı olduğunu söyleyebilmek mümkün değildi. İstihbarat jargonunda İKK, Savaş ve barış zamanlarında Espiyonaj, Sabotaj ve yıkıcı faaliyetler yoluyla karşı ve yabancı istihbarat servisleri ve yerli işbirlikçilerinin (Etki ajanı-nüfuz ajanı) zararlı faaliyetlerinin tespiti ve etkisiz hale getirilmesidir. Küresel çapta ve bazı Batılı ülkelerde İKK faaliyetleri devletin güvenliği açısından birinci öncelikli tehdit olarak algılanmış, bu amaçla İKK teşkilat yapılandırılması, Genel İstihbarat Kurumu ndan ayrı ve özel olarak düzenlenmiştir. 21. yüzyılda bu ülkeler ulusal güvenliklerine yönelik küresel tehdit değerlendirmelerini ve bu tehditlere karşı alınacak tedbirleri düzenleyen İKK faaliyetlerini daha da detaylandırarak, hedef kurumlar içerisinde ayrı ayrı birimlere yüklemişlerdir Sayılı MİT Kanunu nda yapılması düşünülen ve kamuoyunda tartışılan değişikliklerle MİT i Küresel ve Batılı ülke gizli servisleriyle boy ölçüşecek bir şekilde hukuki alt yapısını güçlendirerek, milli güvenliğimize yönelik küresel tehditlerin bertaraf edilmesine yönelik İKK ünitesinin güçlendirilmesi hedeflenmişti. Geçmişte, yabancı ülke gizli servislerinin ülkemizi istikrarsızlaşma, kaos yaratma amacı ile espiyonaj, kontrespiyonaj, yıkıcı ve bölücü faaliyetleri, MİT içinde kurulu bulunan İKK ünitesinin yetersiz oluşu nedeniyle önlenememişti. Batılı ülkeler, derin ve gizli yapıları, örtülü psikolojik harp taktik ve yöntemleri ile bu birimin etkisiz kalmasını sağlayacak şekilde 60, 70, 80 ve 28 Şubat darbeleri öncesinde devlet kurumlarına sızmış yerli işbirlikçi yapılarını da kullanmak suretiyle, Türkiye yi darbe ortamına getirecek Sağ-Sol, Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Laik-Antilaik kamplaşmaları ve kutuplaşmaları yaratarak provokatif siyasi cinayetler ve toplumsal olaylarla darbelere zemin hazırlamışlardı. Türkiye de yapılmış darbelerin tümünde ve darbe girişimlerinde asıl amaç Türkiye nin içe kapatılarak Orta Doğu da ve dünyada söz sahibi olmasının engellenmesiydi. Darbelerin anası olarak nitelendirilen 27 Mayıs 1960 darbesinin asıl sebebi 1955 yılında Türkiye ve Irak arasında, güvenlik ve savunma işbirliği anlaşmasının, Bağdat Paktı nın imzalanmasıydı. Menderes in Türkiye yi bağımsız ve bölgesel güç yapma yönündeki çabaları karşısında, 1959 da Irak ta gerçekleştirilen darbe ile Bağdat Paktı nı imzalayan, Kral 2. Faysal darbeciler tarafından linç edilerek, Adnan Menderes de 1960 darbesi sonrasında asılarak katledilmişlerdi. Türkiye uzun yıllar küresel ve Batılı güçlerin oyun kurdukları ve istihbarat operasyonlarını uyguladıkları bir ülke konumunda kaldı yılında MİT in 80 inci kuruluş yıldönümünde dönemin Müsteşarı Emre Taner in de açıklamasında belirttiği gibi MİT 1990 sonrasına hazırlıksız yakalandı. Batılı ülkelerin küreselleşme olgusu karşısında güvenlik ve savunma doktrinlerini yeni iç ve dış tehditlere karşı yeniden dizayn ettiği, Doğu Akdeniz üzerinden Orta Doğu da askeri ve ekonomik güç dengeleri ve ittifaklarının kurulduğu bir dönemde, ülkemizde dış destekli sanal bir irtica tehdit algısı yaratılarak millet iradesinin gaspına yönelik 28 Şubat gerilimini yaşanıyordu. Türkiye her darbe sürecinde olduğu gibi 28 Şubat ta da içe kapatılarak, Orta Doğu başta olmak üzere dış politika hedef ve stratejilerinde ciddi anlamda güçsüzleştirilerek etkisizleştiriliyordu. İsrail in 28 Şubat sürecinde Refah-Yol hükümetinin antidemokratik bir biçimde iktidardan uzaklaştırılmasında darbeci generallerle birlikte oynadığı rol, bugün tüm detayları ile ortaya çıkmış bulunuyor. MOSSAD ın darbe sürecinde MİT ile en üst düzeyde yaptığı Stratejik İstihbarat anlaşması ile Türkiye de operasyon yapma yetkisine sahip olduğu, MİT in kozmik odalarına girdiği yönünde kamuoyunda ciddi iddia ve algı mevcut. Başbakan Erdoğan ın son on yıl içinde Orta Doğu da milli menfaatlerimiz ve çıkarlarımız doğrultusunda bağımsız sayılabilecek bir dış politika vizyonu ortaya koyması, bu bölgeyle ilgili emelleri olan birçok ülkeyi rahatsız etmişti. Başbakan Erdoğan ın küresel bir lider ve aktör olarak, bölgesindeki sorunlarla yakından ilgilenmesi, mazlum Müslüman ülkelerin yanında yer ve tavır alarak, İsrail ile Filistin sorunu üzerinden Davos ta One-Minute çıkışı, Mavi Marmara olayı ve Suriye politikasındaki net tavrı, BM nin güçsüz ve zayıf ülkelerin ezilmesi karşısındaki tarafgir tutumunu eleştirmesi, Türkiye nin bölgesinde etkin bir güç olma perspektifini ortaya koyuyordu. Hakan Fidan ın müsteşarlığı döneminde ise MİT, siyasi iradenin desteğiyle dışa açıldı. Üzerinde oyun kurulan bir ülke statüsünden oyun kuran bir ülke statüsüne geçiş süreci başlatıldı. En önemlisi küresel ve Batılı ülke gizli servisleri ile ilişki ve diyaloglarda mütekabiliyet esasları çerçevesinde bağımsız ve aktif bir istihbarat anlayışı ve yapılanmasına gidildi. Günümüzde 2937 sayılı MİT Kanununda yapılacak değişikliklerin, ülkemizin ulusal güvenliğine yönelik tehdit oluşturan, dış ülke gizli servisleri ve yerli işbirlikçilerinin faaliyetlerinin engellenerek deşifre edilmesi ve yargı önüne çıkarılmalarına yönelik İKK birimlerinin, Batılı ülke gizli servisleriyle boy ölçüşebilecek şekilde hukuki alt yapı ve teknik donanım ve lojistik destekle güçlendirilmek istendiği açıkça görülüyor. Ayrıca, MİT e Bakanlar Kurulu kararı ile dış operasyon yetkisi verilerek, Türkiye nin sert güç kullanma stratejisi doğrultusunda caydırıcı gücünün arttırılmasının hedeflendiği de anlaşılıyor. 26 Şubat 2014 tarihli MGK da, Ulusal Güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetlerin görüşüldüğünün açıklanması, MİT in İKK ünitesinin güçlendirilmesine yönelik 2937 sayılı kanunda yapılması beklenen değişikliklerle birlikte düşünüldüğünde, Yeni Türkiye nin bağımsızlık ve istiklal mücadelesinde son ayak bağı olan paralel yapı ve diğer yapılanmaların bitirilmesine yönelik devlet kararı alındığı anlaşılıyor. Şer zannettiğiniz şey sizin için hayır olabilir ayet-i kerimesinde (Bakara Suresi, Ayet: 216) açıklandığı üzere, ülkemizi kaos ve istikrarsızlığa sürüklemek isteyen NEOCON-AİPAK çetesi ve yerli işbirlikçi paralel yapıyı zor günler bekliyor. Yeni MİT Kanunu ile ilgili olarak, AK Parti milletvekilleri İdris Şahin ve Alpaslan Kavaklıoğlu tarafından, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve MİT Kanununda değişiklik yapılmasına dair yasa teklifi, yerel seçimler öncesinde kamuoyuna açıklanarak TBMM Başkanlığına sunulmuştu. Teklifin yasalaşması ise, kamuoyunda ulusal güvenlik politikaları ve stratejilerinin İsra l n 28 Şubat sürec nde Refah-Yol hükümet n n ant demokrat k b r b ç mde kt dardan uzaklaştırılmasında darbec generallerle b rl kte oynadığı rol bugün tüm detayları le ortaya çıkmış bulunuyor. MOSSAD ın darbe sürec nde MİT le en üst düzeyde yaptığı Stratej k İst hbarat anlaşması le Türk ye de operasyon yapma yetk s ne sah p olduğu, MİT n kozm k odalarına g rd ğ yönünde kamuoyunda c dd dd a ve algı mevcut. 16 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

10 İÇ POLİTİKA tamamen güvenlikçi bir perspektife indirgenmeden, demokratikleşme parametreleri ve reformları göz önüne alınarak, özgürlük ve güvenlik dengesi korunarak, toplumda tartışılması suretiyle geniş katılımcı bir toplumsal mutabakatın sağlanması ve kamuoyu tarafından benimsenmesi amacıyla seçim sonrasına ertelenmişti. Yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde paralel devlet yapılanmasının desteğinden umduğunu bulamayan, muhalefet partileri, TBMM Genel Kurulu nda görüşülmesine başlanan, MİT Yasası teklifine kamu yararı ve milli güvenlik açısından katkı sağlayacak yeni teklif ve yapıcı eleştirilerde bulunmak yerine, siyasi ve ideolojik bakış açısı nedeniyle, Başbakan Erdoğan ve MİT i hedef alan inanılmaz, asparagas haber ve kara propaganda içerikli iddiaları ortaya atmayı tercih etmişlerdi. Bu iddiaların en önemlisi son kanun değişikliği ile MİT e iç operasyon yetkisi verildiğine yönelik dezenformatik gazetecilik ürünü haberin, hükümeti ve MİT i hedef alacak şekilde analiz ve tartışma programlarında, akademisyen veya gazeteciler tarafından dile getirilmesiydi. İç İstihbaratın evrensel olarak, paradigması sayılabilecek en önemli kuralı ve stratejisi; operasyon güvenliği açısından, istihbaratı alan ve operasyonu yapan birimlerin farklı ünitelerden oluşmasıdır. Emniyet müdürlüklerinde istihbarat birimleri veya MİT tarafından organize edilen planlı istihbarat operasyonları, suçun türüne göre terörle mücadele veya KOM şube müdürlüklerince icra edilmesi sanırım bu kuralın nasıl işlediğine yönelik açıklayıcı bir örnektir. MİT e yeni kanun taslağında verilen iç operasyon yetkisi yalnızca Casusluk suçlarında ve devlet sırrının ifşasında söz konusudur. MİT in görev ve yetki açısından hukuki sınırları, yeni yasada çerçevesi çizilerek, açıkça belirtilmiş ve dış istihbarat vurgusu yapılmıştır. MİT in görev tanımı ve sahası dış istihbarata ilişkin siber güvenlik, terörle mücadele ve ülke içine sızmış veya sızmaya çalışan başka ülkelerce ajanlaştırılmış casusluk faaliyetlerinin, (İKK) deşifre edilerek yargı önüne çıkarılması ile sınırlandırılmıştır. Türkiye nin caydırıcı gücünü arttırmak gayesiyle terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda, Bakanlar Kurulu kararıyla, MİT e dış operasyon yetkisi verilmesi ulusal güvenliğimiz açısından önemli ve yerinde bir karar olmuştur. Kanun taslağında yer almayan ancak kamuoyunda yapılan tartışmalarda haklı olarak eleştirilen, MİT in şeffaf, denetlenebilir ve hesap verilebilirlik açısından, parlamento denetimine tabi olmasına yönelik ek bir maddenin ekleneceğinin açıklanması, MİT Yasası üzerinden Başbakan Erdoğan aleyhine kişilik suikastı düzenlemeye çalışan paralel yapının etki ve nüfuz ajanlarının faaliyetlerini bir nebze olsun etkisiz kılabilmiştir. Paralel Yapı nın yeni yasa ile özel hayatın gizliliğinin ihlal edileceği, MİT in istisnasız herkesin telefonlarını legal veya illegal dinleyebileceği, sınırsız ve geniş yetkilerle donatıldığı yönünde kamuoyunu yasanın aleyhine yönlendirerek kışkırtmaya yönelik, dezenformasyon faaliyetlerinin sırrı, kanun tasarısının 8. maddesinde belirtilen, İKK faaliyetlerinin güçlendirilmesini engellemeye yönelik olduğu anlaşılıyor. Yeni MİT Yasası taslağının, yerel seçimler öncesinde kamuoyuna açıklanması ve kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılması sonrasında, 30 Mart yerel seçimlerinde AK Parti nin 2009 seçimine kıyasla oylarını 7-8 puan arttırmış olması bir anlamda, MİT Kanunu nun, Türkiye halkı tarafından, reform niteliği taşıdığı ve Batılı ülke gizli servislerinin yetkileri açısından daha demokratik düzenlemeler içerdiği gerçeğinin kavrandığı, benimsendiği ve kabul gördüğünün önemli bir göstergesi olarak görünüyor. Milli İstihbarat Teşkilatı nı çağın gereklerine uygun hale getirilmesi ve diğer istihbarat teşkilatlarının imkan ve kabiliyetlerine kavuşturulabilmesi için hazırlanan yeni kanun taslağının, Türkiye nin Orta Doğu ve dünyada söz sahibi olmasını istemeyen kolonyalist ülkeleri rahatsız ettiği aşikar. Ancak bağımsız ve güçlü bir Türkiye nin dış dünyada caydırıcı gücünü arttırarak elini güçlendiren, batılı istihbarat servisleriyle boy ölçüşebilecek, yeni MİT perspektifinin ülke içinde, dışarıyla iltisaklı hangi güç odaklarını rahatsız ettiği bir o kadar önemli ve o kadar açık görünüyor. MECLİS SORUŞTURMASI Cezai sorumluluk, bakanların veya Başbakanın görevleriyle ilgili suçlardan doğan sorumluluklarıdır. Bakanların görevleriyle ilgili olmayan suçlardan dolayı da sorumlulukları vardır. Ancak, bakanların görevleriyle ilgili olmayan suçlardan dolayı kendilerine milletvekillerine uygulanan kurallar uygulanır. Yani dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra genel hükümlere göre adli mahkemelerde yargılanırlar. Prof. Dr. Faruk BİLİR* Akademisyen Meclis soruşturması, Anayasa nın 100 ve TBMM İçtüzüğü nün 107 vd. ( ) maddelerinde düzenlenmektedir. Bu maddelerde, meclis soruşturması açılması için önerge verilmesi, soruşturma komisyonunun kurulması, komisyonun yetkileri ile çalışma usul ve esaslarına ilişkin genel nitelikte kurallar yer almaktadır. Gerek Anayasa gerekse Meclis İçtüzüğü nde, meclis soruşturması usul ve esaslarına ilişkin ayrıntılı düzenlemeler bulunmamaktadır. Uygulamada meclis soruşturmasının teknik olarak ceza yargılamasındaki soruşturma evresine tekabül ettiği kabul edilmektedir. Bu kabulden hareketle de niteliğine uygun düştüğü ölçüde, Ceza Muhakemesi Kanunu nun soruşturma evresine ilişkin hükümlerinin (CMK. md. 157 vd.) meclis soruşturmasına da uygulanabileceği kabul edilmektedir. Buradan hareketle, bakanların soruşturulmasında, Cumhuriyet Savcılığı görevini, TBMM nin yerine getireceği kabul edilmektedir. TBMM bu görevi kuracağı soruşturma komisyonu ile birlikte icra etmektedir. Dolayısıyla, CMK 160 vd. maddelerinde, bir suç ihbarı üzerine, Cumhuriyet Savcılarına tanınan yetkiler, TBMM nin bu konuda yetkilendirdiği meclis soruşturma komisyonunca kullanılacaktır. Başka bir deyişle Cumhuriyet Savcılarınca yapılması gereken işlemler, meclis soruşturma komisyonunca yapılacaktır. 18 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

11 Cumhur yet Savcılıklarına bakanlarla lg l b r suç hbarı geld ğ nde bunu (varsa del ler yle beraber) derhal TBMM ye b ld rmek dışında, yapab leceğ başka b r hususun (del l toplama, koruma tedb r uygulama g b ) olmadığını kabul etmek gerek r. Eğer bu hbar, TBMM de, b r suç şlend ğ zlen m n oluşturursa, ver lecek b r önerge le lg l bakanlar hakkında soruşturma açılması steneb l r. Soruşturma önerges n n kabul ed lmes üzer ne kurulan soruşturma kom syonu, lg l ler hakkında Cumhur yet Savcısının sah p olduğu yetk ler kullanarak, gerekl soruşturmayı yapar. Dolayısı ile Cumhuriyet Savcılıklarına bakanlarla ilgili bir suç ihbarı geldiğinde bunu (varsa delileriyle beraber) derhal TBMM ye bildirmek dışında, yapabileceği başka bir hususun (delil toplama, koruma tedbiri uygulama gibi) olmadığını kabul etmek gerekir. Eğer bu ihbar, TBMM de, bir suç işlendiği izlenimini oluşturursa, verilecek bir önerge ile ilgili bakanlar hakkında soruşturma açılması istenebilir. Soruşturma önergesinin kabul edilmesi üzerine kurulan soruşturma komisyonu, ilgililer hakkında Cumhuriyet Savcısının sahip olduğu yetkileri kullanarak, gerekli soruşturmayı yapar. Bu çerçevede, meclis soruşturma komisyonu, delillerin toplanması ve yakalama, gözaltına alma, arama, elkoyma, telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturma ve teknik araçlarla izleme vb. koruma tedbirlerinin uygulanmasına karar verebilir. CMK ya göre, hakim kararı gereken koruma tedbirleri için de soruşturma komisyonunun, tıpkı cumhuriyet savcısının yaptığı gibi hakime başvurması gerektiğini kabul etmek gerekir. CMK ya göre, soruşturma esnasında, savcının emir ve talimatları doğrultusunda, soruşturmanın yürütülmesini sağlayan kolluk kuvvetlerinin de meclis soruşturmasında, soruşturma komisyonunun emir ve talimatları doğrultusunda delil toplama ve koruma tedbirlerini yerine getirmesi gerektiğini kabul etmek gerekir. Ceza soruşturmasında, kovuşturmaya yer olmadığı kararını Cumhuriyet Savcısı vermektedir. Meclis soruşturmasında bu görev TBMM tarafından yerine getirildiği için TBMM ce verilebilir. Şöyle ki meclis soruşturma komisyonu soruşturma raporunu TBMM ye sunduktan sonra, TBMM de hakkında soruşturma yürütülen bakanların Yüce Divan a sevk edilip edilmemeleri konusunda bir oylama yapılır. TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu ile bakanlar Yüce Divan a sevk edilebilir. Eğer TBMM de yapılan oylamada Yüce Divan a sevk kararı çıkmaz ise bu kararın, normal ceza soruşturmasında, savcılık tarafından verilen, kovuşturmaya yer olmadığı kararı yerine geçeceği söylenebilir Anayasası, meclis soruşturması isteminde bulunabilecek kimseleri tahdidi olarak belirlemiştir ve Meclis soruşturması açılması isteminde bulunabilmesi için Meclis üye tamsayısının en az onda biri oranındaki milletvekilinin önerge vermesi şartı aranmıştır ve 1961 Anayasalarında ise Meclis soruşturması açılmasını isteme hakkı, yargı mercilerine doğrudan doğruya verilmişti. Böylece bir yargı merci, Meclis Soruşturması açılması isteğiyle Meclis e başvurabilme hakkına sahipti Anayasasında bu usul terk edilerek, yargı mercilerinin Meclis soruşturması açılması talebi açıkça belli bir sayıdaki milletvekilinin önerge vermesine bağlanmıştır. 1 Bir meclis soruşturması önergesi için daha az sayıdaki üyelerin başvuruları işleme konulmayacağı gibi, yargı mercilerinden de böyle bir istek gelemeyecektir. Anayasamızda, cezai sorumluluğu gerektiren eylem ve işlemlerin neler olduğu belirtilmemiştir. Bu durumda bakanların cezai sorumluluklarının, yürürlükteki kanun hükümlerine göre karara bağlanması gerekir. Çünkü Anayasamıza göre, Kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz. (An. md. 38/1). Anayasamızda öngörülen cezai sorumluluk, bakanların sadece görevleri sırasında işlemiş oldukları fiillerden doğan bir sorumluluktan ziyade, bu gör ev ile bağlantısı olan suçlardan doğan bir sorumluluktur. Yani bir bakanın, görevi sırasında fakat görevi ile bağlantılı olmayan bir suç işlemesi, durumunda, Meclis soruşturması ile ilgili bakanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesi söz konusu olmayıp, ilgili bakanın dokunulmazlığının kaldırılması yoluna gidilmesi gerekir. Anayasamıza göre, Başbakanı ya da bakanları görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yargılayacak merci Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi dir (An. md. 148/3). Ancak, Anayasa Mahkemesi nin bu yargılamayı yapabilmesi için Başbakan ya da bir bakan hakkında Meclis soruşturması açılması ve bu soruşturma sonucunda Başbakan ya da bakan hakkında Yüce Divan a sevk kararının alınmış olması gerekir. Anayasamıza göre, Yüce Divana sevk kararı TBMM tarafından alınmaktadır (An. md. 100/3). Yani, yapılan soruşturma sonucunda Bakanlar Kurulu üyelerinin yargılanıp yargılanmayacaklarına, Anayasamıza göre TBMM karar vermektedir Anayasasına göre, Başbakan ve bakanlar hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az onda birinin vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar (An.md. 100/1). Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı ad çekmek suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde meclise sunar. Soruşturma bu süre içinde bitirilemezse, komisyona iki aylık kesin bir süre verilir (An. md. 100/2). Meclis, raporu öncelikle görüşür ve gerekli gördüğü takdirde ilgilinin Yüce Divan a sevkine, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar verir (An. md. 100/3). Meclisteki siyasi parti gruplarında, Meclis soruşturması ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz (An. md. 100/4). Meclis Genel Kurulu, hakkında Meclis soruşturması açılan bakanı veya Başbakanı, Yüce Divan a sevk edip etmeme konusunda soruşturma komisyonunun hazırladığı rapor ile bağlı değildir. Bu konuda nihai karar verme yetkisi Meclis Genel Kurulu nundur. Türkiye Büyük Millet Meclisi nin Yüce Divan a sevk kararı, son soruşturmanın açılması kararı niteliğindedir. Yani, TBMM vermiş olduğu bu kararla, o bakan veya Başbakan hakkında kamu davası açmaktadır. 2 Çünkü bir ceza mahkemesi olan Yüce Divan, Anayasa ve kuruluş kanununda hüküm bulunmayan hallerde CMK nu uygulayacaktır. Aynı zamanda uyuşmazlıkların Yüce Divan a intikalinde de CMK da öngörülen usule uyulacaktır. Bu durumda, önce söz konusu kanuna göre bir hazırlık soruşturması yapılacak; dosya tekemmül ettirildikten sonra kamu davası açılacak ve bu suretle iş, Yüce Divan a intikal etmiş olacaktır. 3 Yukarıda belirttiğimiz gibi Yüce Divan a sevk etmeme kararı, kovuşturmaya yer olmadığı kararı niteliğindedir. Dipnotlar 1 TÜLEN, Hikmet, Türk Anayasa Hukukunda Bakanların Cezai Sorumluluğu ve Meclis Soruşturması, 1999, Konya, s ÖZTÜRK, Bahri, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti (Hazırlık Soruşturması), Ankara 1991, s ÖZTÜRK, Bahri, Bir Ceza Muhakemesi Olarak Anayasa Mahkemesi Yüce Divan, Anayasa. * Selçuk Üniversitesi, Hukuk Fakültesi öğretim üyesidir. Anayasa hukuku, siyaset bilimi ve insan hakları alanlarında çalışmalar yapmaktadır. 20 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

12

13 DIŞ POLİTİKA PARİS SALDIRISI: AVRUPA KENDİSİYLE YÜZLEŞEBİLECEK Mİ? Orta Doğu nun ve Türkiye nin uzun süredir mücadele ettiği şiddet, bu kez Avrupa nın sembol şehri Paris i vurdu. Saldırı bir karikatür dergisine yönelik olsa da, aslında uzun süredir kendi içinde pek çok sorun yaşayan Avrupa kıtası, saldırı ile birlikte artan toplumsal kutuplaşma tehlikesini iliklerine kadar hissetti. Gerçekten de terör saldırısı zamanlama, seçilen mekan ve sembolik hedefler bakımından muhataplarına mesajı tam olarak verecek şekilde profesyonelce planlanmış gibi görünüyor. Fransa nın başkenti Paris te 7 Ocak ta mizah dergisi Charlie Hebdo ya yapılan saldırıda derginin önde gelen tüm yetkilileri dahil 12 kişi öldürüldü. Benzer şekilde henüz şüphelilerin yeri tespit edilmemişken bu kez de farklı bir olayda bir polis memurunun öldürüldüğü ve saldırganın Yahudi mahallesindeki Prof. Dr. Birol AKGÜN SDE Başkanı bir Kosher (Yahudi şeriatına göre helal gıda) marketine giderek çalışanları rehin aldığı haberi geldi. Beklenildiği üzere neredeyse canlı yayınlanan polis operasyonunda tüm şüpheliler ölü olarak ele geçirildi. Kosher marketine saldıran teröristin kız arkadaşının ise birkaç gün önce Fransız istihbaratının takibindeyken Türkiye üzerinden Suriye ye geçtiği anlaşıldı. Terör saldırısını araştıran bir Fransız baş komiserin ise olaydan bir gün sonra intihar ettiği açıklandı. Geride iz sürülecek bir ipucu kalmadığı gibi olayın gizeminin çözülmesi de muhtemelen asla mümkün olamayacak. Medya ve siyasiler, faillerinin ve mağdurlarının Avrupalı Bugün Fransa daki teröristlere de ilham kaynağı olan Irak taki IŞİD; Nijerya daki Boko Haram; Somali deki El-Şebab ve Yemen deki El Kaide alt-branşı bu gergin atmosferin yarattığı klonlanmış ve bazen de mutasyona uğrayarak daha sert hale gelmiş şiddet yanlısı grupları yaratmıştır. olduğu bir olayı kendi siyasi amaçları doğrultusunda istedikleri gibi kullanabilecekler. Saldırılara yönelik olarak Fransız kamuoyunun ve aslında tüm dünyanın tepkisi olağanüstü güçlüydü. 11 Ocak ta kırkı aşkın ülkeden devlet ve hükümet başkanı veya en az bakan düzeyindeki katılımla Paris te teröre karşı uluslararası birlik gösterisi düzenlendi. Yaklaşık 1.5 milyon Fransız ın da katıldığı dayanışma ve protesto gösterileri, Türkiye dahil olmak üzere tüm dünya genelinde TV kanalları aracılığıyla uzunca bir süre canlı olarak yayınlandı. Böylece ilk kez Hıristiyan, Müslüman ve Yahudiler birlikte terörü lanetlediler. Paris teki terör olayları sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa devlet başkanı Fransuva Hollande i arayarak taziye ve başsağlığı mesajı dilerken; Başbakan Ahmet Davutoğlu devlet adamlarıyla birlikte Paris in Cumhuriyet meydanındaki terör karşıtı toplantıya bizzat katılarak, Fransız halkıyla Türkiye nin dayanışmasını gösterdi. Başbakan yaptığı açıklamada da terörün dini, milleti, etnik kökeni olmaz. Terör kim tarafından yapılırsa yapılsın terördür mesajını verdi ve Avrupalı siyasileri de Batılı ülkelerdeki Müslüman halklara karşı İslamofobik ve ırkçı saldırılara karşı uyardı. Almanya ya da geçerek resmi temaslarda bulunan ve Türklere de hitap eden Davutoğlu nun ziyaretinden bir gün sonra gerçekleştirilen PEGİ- DA ve ırkçılık karşıtı gösterilere Almanya Cumhurbaşkanı Gauck ve Başbakan Merkel in Müslümanlarla birlikte yürümesi ise oldukça dikkat çekiciydi. Öyle anlaşılıyor ki, Avrupalılar izledikleri yanlış dış politikalarının ve kendi toplumlarında yükselen ırkçılık ve İslamofobi dalgasının yarattığı siyasi atmosferden beslenerek gelişen bugünkü terör tehlikesinin farkına varmış görünüyorlar. 24 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

14 kendi hükümetlerini sorguluyorlar. Ancak Başkan Obama nın tüm iyi niyetli girişimlerine rağmen ABD sözde terörle savaş adına 1990 larda yakaladığı dünya tarihi açısından istisnai gücünü ve küresel hakimiyetini geçen on yılda kaybetti. Savaşların yarattığı ekonomik, siyasi ve sosyal krizler bugün derinleşerek devam ediyor. Bu anlamda 11 Eylül analojisi Fransa ve tüm Avrupa için oldukça yanıltıcıdır. Avrupalılar kıtanın tarihinden kaynaklanan tarihsel tecrübelerinin yarattığı stratejik aklı kullanarak medyanın sansasyonel haberciliğine ve miyopik yorumlarına teslim olmamalıdırlar. 11 Eylül de ABD nin finans kapital sisteminin sembolik merkezi olan Twin Towers binaları hedef alınırken, Paris te daha çok siyasi anlamda, fikri olarak Batı dünyasının çok duyarlı olduğu bir konu olan ifade özgürlüğünü sembolize eden bir hiciv dergisi hedef alınmıştır. Avrupa da Artan Kutuplaşmanın Nedenleri Avrupa nın 11 Eylül ü Mü? Paris teki terör olayları özellikle Batı medyasında aceleci bir şekilde Avrupa nın 11 Eylül ü olarak nitelendirildi. Gerçekten öyle mi? Aslında olan olaylar kadar o olaylara verilen tepkiler ve nasıl bir siyasi çerçeveye (framing) oturtulacağı da önemlidir. Dolayısıyla Paris olayları ile 11 Eylül ün belki de olgusal ve siyasi olarak ciddi bir karşılaştırılması da yapılmalıdır. Öncelikle olgusal olarak bakıldığında, 11 Eylül olayları dışarıdan gelen başka ülkelerin vatandaşlarınca yapılırken, Fransa daki saldırı bizzat Fransız vatandaşları tarafından gerçekleştirilmiştir. Eylemciler içeride yetişmiş (homegrown) kişilerdir. İkincisi, terörde ölenlerin sayısal büyüklüğü bakımından da farklılıklar vardır. Paris teki saldırıda 12 kişi ölürken, ABD deki olayda 3000 kişinin öldüğü söylenmektedir. Seçilen hedefler bakımından da farklılıklar vardır. 11 Eylül de ABD nin finans kapital sisteminin sembolik merkezi olan Twin Towers binaları hedef alınırken, Paris te daha çok siyasi anlamda, fikri olarak Batı dünyasının çok duyarlı olduğu bir konu olan ifade özgürlüğünü sembolize eden bir hiciv dergisi hedef alınmıştır. Fransa nın (ve bu arada Avrupa nın) Paris teki saldırıyı nasıl okuyacağı bundan sonra izlenecek politikaların ve alınacak siyasi, hukuki, adli ve polisiye tedbirlerin temellerini belirleyecektir. Bu nedenle özellikle Paris teki resmi yetkililerin terörü medyanın yansıttığı gibi basite kaçarak yalnızca 11 Eylül ün Avrupa da nüksetmesi olarak okuyarak Fransa Terörle Savaşta psikolojisine girmeleri Paris i yanlış politikalara sevk edecektir. Aynen zamanın ABD Başkanı Bush u esir alan bir grup neo-con elitin ABD yi panikleterek Afganistan ve Irak a savaş açmaya yönlendirmesinin sonuçlarını bugün başta ABD olmak üzere herkesin ödediği gibi. Bu anlamsız savaş politikaları nedeniyle, İslam ülkelerinde son on yılda milyonlarca kişi öldü. Müslüman ülkelerde oluşan tepki hareketleri Afganistan daki El Kaide yi İslam dünyasının her yerinde yaygınlaştırdı. Bugün Fransa daki teröristlere de ilham kaynağı olan Irak taki IŞİD; Nijerya daki Boko Haram; Somali deki El-Şebab ve Yemen deki El Kaide alt-branşı bu gergin atmosferin yarattığı klonlanmış ve bazen de mutasyona uğrayarak daha sert hale gelmiş şiddet yanlısı grupları yaratmıştır. Bugünlerde sağduyu sahibi pek çok Amerikalı biz neden 13 yıldır bitmeyen bir savaşın içindeyiz diye Fransa saldırısı ile somutlaşan Avrupa da cihadi selefi tehdidinin pek çok nedeni bulunmaktadır. Bunlar; küresel sistemde artan Doğu-Batı ve Kuzey-Güney gerginliği, Avrupa nın içinden geçtiği sosyo-ekonomik ve siyasi krizler ve nihayet Orta Doğu daki Arap Baharı sürecinin yarattığı siyasi komplikasyonlar olarak sıralanabilir. Küresel Kutuplaşma Soğuk savaş sonrası dönemde ABD öncülüğünde kristalize olan Batı hegemonyası son yıllarda ciddi bir çözülme yaşamaktadır. Ancak bu dönemde İslam dünyası üzerindeki Batı nın güce dayalı müdahaleleri azalmamış, tersine artmıştır. Bitmeyen İsrail Filistin çatışmalarında Batı nın her zaman İsrail i desteklemesi; 11 Eylül sonrasında ABD nin Afganistan ve Irak işgalleri; Pakistan, Yemen, Mali, Libya, Somali ve Nijerya da artan insansız hava araçları bombalamaları gibi süregiden çatışmalar, normal olarak ülke içinde kalması gereken çatışmaları küresel boyuta taşımaktadır. Kökeninde enerji jeopolitiği, siyasi iktidar ve güç mücadelesi bulunan gerginlikler ne yazık ki dini hüviyete bürünmektedir. Denilebilir ki, Sovyetlerin çöküşü sonrasında ABD ve Batı hegemonyasının kontrol ve denetleme anlamında yoğunlaştığı alan İslam coğrafyası oldu. Belki de tam da bu nedenle İslam, son yirmi yılda Batı hegemonyasına karşı küresel muhalefetin siyasi dili ve sembolü haline gelmiştir. 11 Eylül Olayları ABD de 2001 de meydana gelen ve El Kaide nin yaptığına inanılan ikiz kule saldırıları aynı kültür ve medeniyet geleneğinin parçası olan Avrupalıları da derinden sarstı. Ünlü Fransız gazetesi Le Figaro Bugün Hepimiz Amerikalıyız diye başlık atarken, bu olay sonrasında aslında ABD ve pek çok Avrupalı ülkenin gözünde tüm Müslümanlar üstü örtülü bir şekilde El-Kaide destekçisi Arap olarak görülmeye başlandı. Medyanın her gün küresel terörle mücadele adına savaş kışkırtıcılığı yaptığı bir ortamda ne yazık ki Avrupa, içindeki Müslüman azınlıklarla diyaloga geçerek başta eğitim olmak üzere onların sosyo-ekonomik sorunlarının çözülerek topluma entegrasyonlarını teşvik etmek yerine, kendilerini terörist olmadıklarını ispat etmeye çağırdı. Ev sahibi halk ile göçmen Müslüman azınlıklar arasındaki güven duygusu sarsıldı, siyasi atmosfer zehirlendi. Özellikle üçüncü ve dördüncü nesil göçmenlerin marjinalleşme ve radikalleşme süreçleri hızlandı. Etno-Kültürel Karşılaşmaların Yarattığı Kimlik Tartışmaları Avrupa ülkelerindeki göçmen sayıları arttıkça İslam ın ve diğer farklı kültürlerin kentsel mekanlarda karşılaşmaları yoğunlaştı. Şehir mimarisinde ve sokaklarında İslam kültürünü hatırlatan camiler, kebapçı salonları, helal gıda dükkanları, başörtülü kadınlar ve sakallı erkekler görünür olmaya başladı. Bu karşılaşma sosyologların deyimiyle contact racism, yani mekansal karşılaşmanın ürettiği ırkçılığı besledi. Minare, sünnetin yasaklanması, helal gıda, 26 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

15 hicap (başörtüsü) ve benzeri tartışmalar bu kültürel karşılaşmanın siyasi ürünü olarak görülmelidir. Üstelik Bernard Lewis ve Samuel Huntington gibi yazarların Avrupa nın yaşlanan nüfusu ve artan göçler nedeniyle giderek Arap ve Müslüman etkisine gireceğini ve 21. Yüzyılın ikinci yarısında Avrupa nın artık stratejik olarak Batı dünyasının bir aktörü olmaktan çıkacağına ilişkin derin analizleri(!); Almanya daki Sarrazin in yazdığı kışkırtıcı kitap; Fransa da Sarkozy nin iş başına gelir gelmez kurduğu ulusal kimlik bakanlığı gibi gelişmeler Batı toplumlarındaki İslamofobik kamuoyunun yükselişine önemli katkılar sağladı. Bu anlamada İslamofobi ve neo-nazi grupların yükselişi kültürel karşılaşma sürecinin bir parçası olduğu kadar, Avrupa daki bazı entelektüellerin ve siyasilerin kurguladığı bir projenin doğal sonucu olarak da görülebilir. Avrupa daki Sosyo-Ekonomik Krizin Etkileri 2008 de Batılı ülkelerde başlayan mali kriz giderek derinleşti ve sosyo-ekonomik bir krize dönüştü. Avrupa ülkeleri İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan sosyal refah devletinin yükünü taşıyamaz hale geldiler. Çözümü geciken yapısal sorunların ürettiği işsizlik, güvensizlik ve belirsizlik halkın kendi politikacılarına, demokratik kurumlarına ve dahası bir bütün olarak AB projesine yönelik güvenini sarstı, tepkilerini artırdı. Merkez sağ ve merkez sol partiler yerine radikal çözümler öneren popülist ve ırkçı aşırı sağın söylemleri daha çekici hale geldi. Daha da kötüsü, İkinci Dünya Savaşı ndan bu yana üstü örtülen ırkçı söylemler siyasi arenada ve medyada normal görülmeye başlandı. Hanna Arendt in kötülüğün sıradanlaşması sözüne bir nazire olarak denilebilir ki, son yıllarda Batı daki krizler ırkçılığı ve İslamofobik söylemleri sıradanlaştırdı. Sonuçta 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde olduğu gibi aşırı sağ partiler pek çok ülkede seçmenler için birinci tercih konumuna yükseldi. Almanya daki PE- GIDA hareketi gibi açıkça İslam karşıtı ve ırkçı bir grup sokaklarda binlerce kişinin katılımıyla meydan mitingleri düzenleyecek hale geldi. Avrupa ülkelerinde Müslümanların camilerine ve kültürel mekanlarına yönelik fiziki saldırılar (cami yakmaları) artmaya başladı. Arap Baharı Süreci ve İslam Dünyasının Artan Kimlik ve Güvenlik Sorunları Şüphesiz Avrupa daki hem ırkçıların tepkisini besleyen hem de Müslüman azınlıklar içindeki marjinal radikallerin sayısını artıran en önemli gelişmelerin başında Arap Baharı sürecinde yaşanan sorunlar geliyor. Özellikle Suriye deki iç çatışmalar uzayıp, El Kaide, IŞİD vb. örgütlerin etkisi ve görünürlüğü arttıkça İslam adına cihat yapmak için bu ülkeye gidip gelen Batılı Müslüman savaşçıların sayısında ciddi artışlar gözlendi. Yaşadığı Batı toplumlarına entegre olamayan, macera arayan veya cihatçı propagandayı çekici bulan bazı Müslümanların Suriye ve Irak a giderek IŞİD gibi yapılara katıldığı raporlarda sıkça belirtilmektedir. Özellikle Fransa gibi daha çok Mağrip kökenli Arap azınlığın yaşadığı bazı ülkelerdeki siyasi selefizmin ciddi bir sosyal tabana sahip olduğu söylenmektedir. Mısır da seçimle işbaşına gelen Mursi gibi siyasi liderlerin darbe ile işbaşından uzaklaştırılması ve buna Batılı ülkelerin de destek vermesinin, Avrupalı Müslüman azınlıklarda ciddi bir tepki yarattığı bilinmektedir. Diğer yandan, IŞİD in Suriye de Batılı gazetecileri rehin alması ve bunların ilkel yöntemlerle sözde İslam devleti adına infaz edilmeleri ve bunların görüntülerinin medyaya servis edilmesi de Batılı ülkelerdeki ırkçıların korkularını ve düşmanlıklarını besleyen bir etki yaratmaktadır. Bu anlamda Paris saldırılarının yeni bir 11 Eylül olarak lanse edilmesi boşuna değildir ve tüm Avrupa, Orta Doğu daki ateşin kendi toplumlarına taşınmasından ciddi şekilde endişe etmektedir. Fransa da yapılan teröre karşı dayanışma gösterilerine 1,5 milyon kişinin ve 40 ı aşkın devlet adamının katılmasının arkasında büyüyen bu ortak endişeler yatmaktadır. Avrupa Terörün Sosyo-Ekonomik ve Politik Köklerine İnmelidir Hiç şüphe yok ki, Fransa devleti kendi içinde son olaylarla ilgili ciddi bir değerlendirme yapacaktır. Ancak Cahrlie Hebdo dergisine yönelik saldırıyı yapanların amaçlarının nasıl okunduğu ve anlaşıldığı geliştirilecek stratejiyi belirlemesi bakımından önem arz edecektir. Saldırı şu ana kadar medyanın yorumladığı şekilde yalnızca Batı medeniyetine karşı İslamcı radikallerin saldırısı olarak okunursa Fran- Avrupa ülkeleri İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan sosyal refah devletinin yükünü taşıyamaz hale geldiler. Çözümü geciken yapısal sorunların ürettiği işsizlik, güvensizlik ve belirsizlik halkın kendi politikacılarına, demokratik kurumlarına ve dahası bir bütün olarak AB projesine yönelik güvenini sarstı, tepkilerini artırdı. sa daki Müslüman azınlığa karşı baskıların artması ve güvenlikçi tedbirlere ağırlık veren politikaların ön plana çıkması kaçınılmaz görünüyor. Oysa ABD nin Bush döneminde uyguladığı paranoyak güvenlik politikaları ve askeri yöntemlerin bugün başta Irak ve Afganistan olmak üzere İslam dünyası ile Batı dünyası arasındaki ilişkileri nasıl gerdiğini hep beraber görüyoruz. Terörle mücadele adına geliştirilen ve aşırı şiddete dayalı politikalar ne yazık ki El- Kaide nin farklı coğrafyalara ve bu arada Avrupa nın içindeki Müslüman azınlıklara metastaz yaptırmaktan başka sonuç üretmiyor. Özgürlük ve demokrasinin beşiği olan Fransa gibi ülkelerin yapması gereken şey, esasen terör örgütlerinin asıl amacı olan eylemler vasıtasıyla Batı kamuoyunu İslamofobia; İslam halklarını da Batı karşıtlığı parantezine alarak kutuplaşmış ve radikalleşmiş (dual-radikalleşme) bir dünya oluşturulmasından uzak tutmak olmalıdır. Bu olayı düzenleyenin elinden siyasi silahı almak için başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa, terörün mantığını sarsıcı asimetrik siyasi hamlelere yönelmelidirler. Bu bağlamda Batılı siyasi aktörler toplumlarını dual-radikalleşme tuzağından kurtarmak adına bu eylemleri yapanları şaşırtacak şekilde özgürlük ve demokrasinin alanını genişletme politikası izleyerek Müslüman azınlıkların gönüllü toplumsal ve siyasi entegrasyonlarını güçlendiren açılım politikalarına öncelik vermelidirler. Özellikle merkez sağ partiler siyasi rekabet orta- 28 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

16 DIŞ POLİTİKA Her ilahi din gibi İslam kendi müminlerine güzel ahlakı ve iyi insan olmayı emreder. Sorun İslam ın teolojisinde değildir. Sorunun kökeni Müslüman toplumların yaşadığı ülkelerdeki sosyo-ekonomik krizler ve siyasi istikrarsızlıklarda aranmalıdır. mında aşırı sağın argümanlarıyla ırkçılık gündemine teslim olmak yerine, özgürlük ve demokrasi ilkelerine vurgu yaparak aşırı sağın Avrupa toplumlarında meşrulaştırılmasını değil tersine marjinalleştirilmesini sağlayan süreci başlatmalıdırlar. Çözüm İçin Ortak Strateji Avrupa şunu da anlamalıdır ki; terör konusunda ciddi bir ortak tanıma ve ortak bir mücadele stratejisine ihtiyaç vardır. Bu bağlamda İsrail in yaptığı devlet terörü de dahil olmak üzere, motivasyon kaynağı ne olursa olsun sivillere karşı yapılan her türlü saldırı terör eylemi olarak tanımlanmalı ve bunlarla kararlı bir şekilde mücadele edilmelidir. Eğer bugün Paris teki eylem karşısında bir araya gelen dünya liderleri politik adımlar atarak uygulamada da birlik ve dayanışmayı sürdüremezlerse, uçurum hiç olmadığı kadar derinleşir ve şiddetin dozu ve etkisi giderek artar. Üçüncü dünya savaşı belki nükleer silahlarla yapılmaz ama terör her devletin (veya grubun) diğerine karşı kullanabileceği en yaygın operasyon ve savaş aracına dönüşebilir. Eğer gelişmeleri doğru okuyorsak, Fransa saldırısı muhtemelen bir ilk siyasi operasyon ve belki de ilk uyarı fişeğidir. Bundan sonrasını Avrupa nın siyasi refleksleri belirleyecektir. Avrupa nın böyle bir terör sürecine girmesi demek, yeni bir küresel anarşi çağının kapılarını açacaktır. Tam da bu nedenle dünyada bugün her zamankinden daha çok muhasebeye, aklıselime ve siyasi basirete ihtiyacı vardır. Son olarak, İslam yeryüzünde 1.6 milyar insanın inandığı bir dindir. Her ilahi din gibi İslam kendi müminlerine güzel ahlakı ve iyi insan olmayı emreder. Sorun İslam ın teolojisinde değildir. Sorunun kökeni Müslüman toplumların yaşadığı ülkelerdeki sosyo-ekonomik krizler ve siyasi istikrarsızlıklarda aranmalıdır. Ne yazık ki, İslam dünyasının normalleşmesinin önündeki engeller ise Batı nın sömürge döneminden beri uyguladığı güce dayalı ayrımcı politikalardır. Daha adil ve kapsayıcı bir dünya düzeni kurulmadan kutuplaşmaların bitmesi kolay olmayacaktır. Dolayısıyla terör tehdidine karşı mücadele stratejisi Batı nın kendi tarihi ve uyguladıkları mevcut politikalarıyla yüzleşmeyi de içermelidir. Bu çerçevede, Türkiye nin AB üyeliği konusu da dahil olmak üzere, Batı nın kendisini sorgulama ve dış politikasını da ciddi bir şekilde revize etmeye ihtiyacı olduğu açıktır. CHARLIE HEBDO NUN ARDINDAN Ocak tarihleri arasında Paris te son derece üzücü ve talihsiz terör eylemleri yaşan- 7-9 dı. Şerif ve Said Kuaşi kardeşler tarafından Charlie Hebdo dergisine düzenlenen saldırıda aralarında baş editör Stéphane Charbonier, Jean Cabu, Georges Wolinski, Bernard Tignous gibi çizerlerin de bulunduğu toplam 12 kişi hayatını kaybetti. Fransa bu olayın şokunu yaşarken ve Kuaşi kardeşlerin yakalanmasını beklerken 8 Ocak ta Amed Coulibaly, Paris banliyölerinden biri olan Montrouge da belediye zabıtası Clarissa Jean-Philippe i vurarak öldürdü. 9 Ocak ta ise Amed Coulibaly, Porte de Vincennes da Yahudi marketi Hypercacher e düzenlediği saldırıda dört kişiyi öldürdü ve polisin düzenlediği operasyonda kendisi de öldürüldü. Zeynep SONGÜLEN İNANÇ SDE Uzmanı Kuaşi kardeşlerin saldırısı El-Kaide nin Yemen kolu tarafından üstlenildi. Coulibaly nin ise Kuaşi kardeşlere destek olmak amacıyla saldırıyı düzenlediği ve IŞİD ile bağlantılı olduğu ortaya çıktı. Bu saldırılar Fransa nın önde gelen gazetelerinden Le Monde başta olmak üzere pek çok yayın organı ve çevre tarafından Fransa nın 11 Eylül ü olarak tanımlandı. Bu saldırıların ardından yaşanan şok geçtikten sonra kamusal alanda tartışılmayı bekleyen pek çok soru bulunuyor. Bu soruların başında Fransa nın, 11 Eylül üne vereceği cevap, ifade özgürlüğü, yalnızca Müslümanların değil; Avrupa daki tüm ötekilerin içerilmesi geliyor. Yaşanan olayların ardından Avrupalı liderler son derece soğukkanlı ve toplumun tüm kesimlerini içermeyi hedefleyen mesajlar verdiler. Saldırıların terör eylemi olduğunu ve İslam diniyle ilgili olmadığını tekrarladılar. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande saldırganları Müslüman olarak değil; Fransız 30 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

17 11 Ocak tak Par s yürüyüşünde de görüldüğü üzere hem devletler hem toplumlar açısından Avrupa, ABD den farklı b r yaklaşım ben mseyeceğ n gösterd. ABD, 11 Eylül saldırılarının ardından Müslüman coğrafyalarda savaşa g r şm şt. Avrupa se savaşmak yer ne sosyal ve s yas çözümler gündeme get rmeye hazırlanıyor. Bu süreç, Avrupa da Müslümanları da çer s ne dah l eden yen b r s stem n ortaya çıkması açısından önem taşıyor. Müslümanlar ve İslam tar hsel olarak Avrupa nın b r parçası olduklarına ve günümüzde Avrupa dak pek çok ötek den b r hal ne geld kler ne göre Avrupa nın b rl kte yaşama kodlarını yen den gözden geç rmes kaçınılmaz hale gel yor. vatandaşı olarak nitelendirdi. Almanya Şansölyesi Angela Merkel ise İslam ın, Almanya nın bir değeri olduğunu vurguladı. Ayrıca Merkel, Almanya daki Müslümanların protesto eylemlerine katılarak dayanışmanın sağlamlaştırılmasının önemini dile getirdi. Zira 11 Eylül den farklı olarak bu sefer saldırıları düzenleyenler dışarıdan gelenler değil. Bu nedenle tepkinin dışarıdakilere yöneltilmesi de mümkün değil. Sorunu ve sorunun çözümünü Avrupa alanı içerisinde düşünmek en sağlıklı yol olarak ortaya çıkıyor. 11 Ocak taki Paris yürüyüşünde de görüldüğü üzere hem devletler hem toplumlar açısından Avrupa, ABD den farklı bir yaklaşım benimseyeceğini gösterdi. ABD, 11 Eylül saldırılarının ardından Müslüman coğrafyalarda savaşa girişmişti. Avrupa ise savaşmak yerine sosyal ve siyasi çözümleri gündeme getirmeye hazırlanıyor. Bu süreç, Avrupa da Müslümanları da içerisine dahil eden yeni bir sistemin ortaya çıkması açısından önem taşıyor. Müslümanlar ve İslam tarihsel olarak Avrupa nın bir parçası olduklarına ve günümüzde Avrupa daki pek çok öteki den biri haline geldiklerine göre Avrupa nın birlikte yaşama kodlarını yeniden gözden geçirmesi kaçınılmaz hale geliyor. Fransız Başbakan Manuel Valls ın dile getirdiği gibi Coğrafi, sosyal ve etnik ayrımcılık bulunuyor. Bu, iyi bir soyadı taşımamaktan, doğru ten rengine sahip olmamaktan veya kadın olmaktan kaynaklanabiliyor. Bu itibarla Avrupa daki farklı toplulukların kamusal alandaki tartışmaya katılmaları ve toplumsal iletişimin güçlenmesi, yeni bir anlayışın gelişmesinde azımsanmayacak önem taşıyor. F. Hollande ın 11 Ocak yürüyüşü için ifade ettiği Biz kimseyi davet etmedik. Hepimiz orada buluştuk. sözünü, takip eden süreç için geçerli kılmak anlamlı olabilir. Zira Fransa nın bir arada yaşamaya davet ettiği Fransızlardan ziyade kendi iradeleri doğrultusunda buluşmayı kabul eden sade vatandaşların sivil katkıları önem kazanıyor. Avrupa da bu sürecin ilerlemesinin önünde son derece ciddi tehlikeler ve engeller de bulunduğu belirtilmeli. 7-9 Ocak saldırılarının ardından Müslümanlar üzerinde oluşan baskıya ek olarak Avrupa nın her yerinde güvenlik önlemlerinin en üst düzeye çıkarılması, bazı Avrupa ülkelerinde askerin sokağa inmesi, her yere sürekli operasyon düzenlenmesi Avrupa çapındaki içermeci tartışmayı zorlaştırabilir. Buna rağmen sağduyunun öne çıkmasıyla terör/şiddet eylemleri ile sivil girişimlerin birbirinden ayrılması sağlanabilir. Avrupa da tartışılmaya başlanan bir başka konu ifade özgürlüğü olarak dikkat çekiyor. Kutsal değerlerin ne ölçüde eleştirilebileceği bu tartışmanın ana eksenini oluşturuyor. Bu saldırıların ardından ifade özgürlüğü tartışmalarının Charlie Hebdo üzerinden yürütüldüğü görülüyor. Bunun sağlıklı bir tartışma alanına karşılık gelmediği söylenebilir. Charlie Hebdo 1960 lı yıllardan beri yayın yapan bir siyasi hiciv dergisi. 68 kuşağını ve bu kuşağı temsil eden değerleri ön plana çıkarıyor. Dergi, anarşist yönelimli ve ateist yaklaşımı benimsiyor. Toplumsal, dini, siyasi tabuları yıkma anlayışıyla yayın yapıyor. Zaman zaman Yahudi düşmanlığını eleştiriyor, zaman zaman Papa ya dil çıkarıyor, zaman zaman aşırılıkçı Jean-Marie Le Pen i kızdırıyor, zaman zaman Boko Haram ın esir aldığı kadınları kapağına taşıyor. Geçmişte derginin Fransız yasalarıyla da sorun yaşadığını eklemek gerek. Geniş ana akım kitlelerden ziyade daha dar bir çevreye hitap eden bu dergi, saldırılarla birlikte Fransa daki ifade özgürlüğünün temsili açısından sembolik bir anlam kazandı. Saldırının ardından hiç Charlie Hebdo okumayan ve hatta dergiye her zaman mesafeli duran kişiler ve kesimler dahi temel meselenin ifade özgürlüğü olduğundan yola çıkarak Je Suis Charlie - Ben Charlie yim dediler. Buradaki amaç başkasının acısına, değerlerine ve inançlarına sahip çıkabilmeyle doğrudan ilgili görünüyor. Zira Fransa daki aşırılıkçı partinin eski lideri Jean-Marie Le Pen Je ne Suis Pas Charlie Ben Charlie değilim diyerek bu geniş halk kesimleriyle aynı duyguyu ve düşünceyi paylaşmadığını ortaya koydu. Bu noktada aşırılıkçılar için en zor olan, öteki ile anlaşmak olarak ortaya çıkıyor. Öteki ile anlaşamayınca da öteki ni kovmak, öteki ni hor görmek, öteki ni öldürmek veya öteki nin haklarını gasp etmek meşru hale geliyor ve bu söylem siyasi zemin kazanıyor. Avrupa da ayrımcılığın ve dışlayıcılığın artması bir tespit olarak geçerliliğini korurken Avrupa da çoğunluğun fikirlerini ana akım yaklaşımların temsil etmesi rahatlatıcı bir unsura karşılık geliyor. Ben ve benim gibiler ile aynı dili konuşmak, aynı duyguları ve düşünceleri paylaşmak görece kolay ve samimi iken öteki ile adalet ve meşruiyet üzerinde anlaşmak zor ve hatta bazen imkansız olabiliyor. Ancak siyaset kurumu tam da bunun için ortaya çıkmış bir araca işaret ediyor. Siyaset, kendinden olanla anlaşmanın ve uzlaşmanın kodlarından ziyade ötekiyle ortak zeminde buluşmanın yolunu ve sürecini oluşturuyor. Bu açıdan Türkiye nin de içerisine dahil olduğu Avrupa kamusal alanı tartışmaları son derece büyük önem taşıyor. Charlie Hebdo son sayısında yayınladığı karikatürlerle eleştiri konusu olmaya devam ediyor. Saldırıların üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra bu eleştirilerin daha yüksek bir tonda dile getirileceği öngörülebilir. Bununla birlikte ifade özgürlüğünü Charlie Hebdo üzerinden tartışmak ve bu çerçeveyi esas almak sorunlu bir yaklaşıma karşılık geliyor. Zira Charlie Hebdo Fransa daki ve Avrupa daki çoğunlukları ve onların fikirlerini doğrudan temsil etmiyor. Bu anlamda Charlie Hebdo özelinin ötesinde uluslararası hukuk açısından bir toplumda azınlıkta kalan grupların, düşüncelerin, yayınların var olma haklarının ana akımda yer alan çoğunluk tarafından güvence altına alınması önem taşır. Bu noktada Charlie Hebdo nun yayınlarının sorgulanması meşru bir tartışmaya karşılık gelirken Charlie Hebdo nun varlığının sorgulanması daraltıcı ve kuşatıcı bir yaklaşıma işaret ediyor. Bu itibarla İslamofobi nin karşısına Batı nefretinin konulması, Avrupa daki aşırılık- çılığın güçlenmesine katkıda bulunacak ve böylelikle birlikte yaşama zeminini zayıflatacaktır. Batı sistemi içerisinde yetişen fakat yoksul, dışlanmış, sosyal olarak kıyıda köşede kalmış kesimler ve özellikle genç Müslümanlar, kendilerini küreselleşme sürecinin kurbanı olarak görmekten öteye geçmelerini takiben bulundukları toplumla ilişkilerini çatışmacı bir anlayışla şiddet üzerinden tanımlıyorlar. Kurban dan kazanan a dönüşmek için bulunan terör çözümlerinin uzun vadeli bir fayda sağlamayacağı açık. Avrupalı Müslümanların teröre başvurmamaları için gayret sarf edilirken Avrupa dışındaki Müslümanlarla da şiddet ve savaş üzerinden bir yaklaşım benimsenmemesi önem taşıyor. Afganistan, Irak, Yemen, Suriye gibi coğrafyalardaki askeri tasarrufların yeniden gözden geçirilmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Zira Finlandiya daki Rus azınlığın Rusya ya baktığı, Irak taki Türkmenlerin Türkiye ye baktığı, Kürtlerin Kobani ye baktığı gibi Müslümanlar da Müslüman coğrafyalara bakıyorlar. 32 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

18 DIŞ POLİTİKA CHARLIE HEBDO İLE FRANSA VE AVRUPA SİYASETİNİN KURGULANMASI ARAYIŞLARI Prof. Dr. Yasin AKTAY SDE Onursal Başkanı Paris te Charlie Hebdo dergisi çalışanlarına yönelik terör saldırısı tahrip gücü alabildiğine yüksek tutulmuş bir eylem. Bu yolla verilmek istenen mesajın etkisinin de olabildiğince güçlü olması hedeflenmiş. Eylem adeta bir film platosunda gerçekleştiriliyormuş gibi büyük bir soğukkanlılıkla ve profesyonelce yapılırken, eylemin paylaşılan görüntüleri eylemcilerin vahşetini sergilediği kadar, bu vahşetin Paris in ortasında bu kadar uzun süre içinde bu kadar rahatlıkla işlenebiliyor olduğuna dair soruları da harekete geçiriyor. Bununla birlikte eylemin tahrip gücü ve verilmek istenen mesaj sanki yeterince anlaşılmamış gibi, eylemin ikinci gününde farklı noktalarda zincirleme saldırılar ve rehine olayları devam etti. Özellikle rehine olayları dolayısıyla gün boyunca dünya medyası Paris ten canlı yayın yaparak terörü herkesin evinin içinde, bütün dehşetiyle ve bütün canlılığıyla hissetmesini sağladı. Yaşanan hadiseler Fransa nın adeta bir savaşın içinde olduğu izlenimi veriyor. Fransa nın devlet olarak da toplum olarak da, böyle bir görüntüden memnun olduğunu hiç kimse iddia edemez. Bu görüntüler Fransa nın hak ettiği görüntüler değil. Birkaç teröristin ellerini kollarını sallayarak koca Fransa Devleti ni bu şekilde birkaç gün boyunca rehin alabilmiş olmasını anlamak çok zor. Bu saldırıyla ilgili olarak anlaşılması zor olan bir başka husus da, Fransa nın son zamanlarda Müslümanlara çok sıcak gelen bazı siyasetlerine karşılık böyle bir saldırının hedefi olmasıdır. Özellikle Filistin Devleti nin tanınması dolayısıyla Fransa nın tutumu bütün Müslümanlar tarafından büyük bir sempatiyle karşılanmış, İsrail ise Fransa nın bu adımını kendisine karşı hasmane bir tutum olarak değerlendirmişti. Suriye konusunda da Fransa nın tutumu genel geçer Müslüman kamuoyuna daha sıcak gelen bir yaklaşımdı. Her ne kadar yaklaşan seçimler dolayısıyla aşırı sağın Fransa da da yükselme eğiliminde olduğu gözlemleniyorsa da böyle bir saldırının o aşırı sağı daha da güçlendireceğini, aksine iktidardaki Hollande ın elini bir hayli zayıflatacağını öngörmek hiç de zor değil. Esasen bu saldırının arka planında Fransa daki seçimleri etkilemeye dönük bir iradenin var olduğu ihtimali de yabana atılır bir ihtimal değildir yılında Paris banliyölerinde Magripli gençlerin başlattığı sokak eylemlerinin Fransız aşırı sağının güçlenmesine yol açtığı hatırlanabilir. Bu eylemlerle yükselişe geçen Fransız sağı Sarkozy yi iktidara getirmişti. Son Paris eylemlerinin de yükselişte olan aşırı sağa meyli arttırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugünün dünyasında, özellikle tam bir kaos yaşayan Müslüman topraklarda Peygamber Efendimize hakaret ettikleri gerekçesiyle tahriklere kapılıp şiddet eylemlerine girişecek insan yok demek elbette ki mümkün değil. Ancak bu eylemin hem içerdiği profesyonellik hem de sadece eylemcilerle sınırlı olmayan PR ı ve takip eden lojistiği, bu tahrik olmuş Müslüman kapasitesini ve ufkunu fazlasıyla aşıyor. Olaylarda kullanılan tetikçilerin tam da profile uygun olması zaten bu tür eylemlerin tabiatındandır zaten. Eylem, tür itibariyle bizdeki Danıştay saldırısına ne kadar da benziyor? Orada da Danıştay ın başörtüsüne karşı vermiş olduğu yasaklayıcı bir karara karşı tahriklere gelen bir vakit gazetesi okuyucusu dinci profili özenle hazırlanmıştı, ama saldırganın suçüstü yakalanması bu profilin yaratması beklenen etki bertaraf edilmişti. Bugünün dünyasında, özell kle tam b r kaos yaşayan Müslüman topraklarda Peygamber Efend m ze hakaret ett kler gerekçes yle tahr klere kapılıp ş ddet eylemler ne g r şecek nsan yok demek elbette k mümkün değ l. Ancak bu eylem n hem çerd ğ profesyonell k hem de sadece eylemc lerle sınırlı olmayan PR ı ve tak p eden loj st ğ, bu tahr k olmuş Müslüman kapas tes n ve ufkunu fazlasıyla aşıyor. Olaylarda kullanılan tet kç ler n tam da prof le uygun olması zaten bu tür eylemler n tab atındandır zaten. Eylem, tür t bar yle b zdek Danıştay saldırısına ne kadar da benz yor? 34 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

19 Par s saldırılarının Fransa ç n b r 11 Eylül olduğuna kna etmeye çalışan aklı evveller, muhtemelen Fransa yı 11 Eylül de Amer ka nın saplandığı batağın aynısına saplamaya çalışıyor. O yüzden Fransa nın verd ğ tepk y yeters z buluyorlar. Wall Street Journal dan John V nocur, Hollande ın Charl e Hebdo saldırısı dolayısıyla b zzat İslam ı veya İslamcılığı suçlamamakta ısrar ederek büyük b r hata yaptığını söylüyor. Ona göre en az on yıl sürecek olan b r savaş kapıdayken ve bu saldırı o savaşın b r parçası ken Hollande ın saldırıyı bas tçe ger c l k olarak n telem ş olması fazlasıyla yumuşak b r s yaset. Paris saldırısıyla birlikte de İslamofobik duygularda bir patlama yaşanması hedeflenmiş olmalı. Zaten yükselme eğiliminde olan bir İslamofobik trendin ortasında yaşanıyor bu olay. Bu eğilimi güçlendireceği ve hızlandıracağı çok açık görünüyor. Daha şimdiden Avrupa nın birçok ülkesinin birçok şehrinde camilere saldırı, Müslümanlara polis ve diğer vatandaşların davranışı konusunda hissedilir bir farklılık yaşanmaya başladı. Ancak Avrupa da gelişmesini beklediğimiz bu İslamofobik söylemlerden önce Türkiye de veya İslam dünyasında çok daha ağır bir İslamofobik söylemin bu olay vesilesiyle ifade edilmeye başlaması ilginç. Prof. Dr. Nilüfer Göle nin Ruşen Çakır a olayın şoku içinde yaptığı değerlendirme, kayıtlara tam da bu bağlamda geçmesi gereken bir örnek. Bir dokunmuş Ruşen Çakır, Göle den bin ah işitmiş, ama alakaları tamamen karıştırmış ahlı vahlı bir değerlendirme. Getirmiş hızla olayı AK Parti ye bağlamış ama neresinden bağlamış anlaşılır bir tarafı yok. Bu terör değil, artık tam bir barbarlık diyor Göle, böylece olayın vahametini ne kadar anlamış olduğunu göstermeye çalışıyor. Bu mudur yani? Bu değerlendirmeyi yapmak için sosyoloji profesörü olmaya ne gerek var? Belli ki bir illiyet kuramıyor olaylar arasında. Kuramadığı illiyeti, yeri gelmişken AK Parti ye karşı bütün iyi duygularını! ifade ederek kurmuş oluyor. Artık uysa da uymasa da... Tam da terörün hedeflediği duygusal atmosferi yakalamış oluyor. Unutulmaması gereken İslamofobi, diğer bütün ırkçı söylemler gibi, önce illiyet bağlarının duygulara ezdirilmesiyle, düğümlenmesiyle çalışır. Hollande Siyasetin Dışına İtiliyor Paris te Charlie Hebdo çalışanlarına ve bilahare bir markete yönelik saldırıların ardından yazılanlara, söylenenlere bakılırsa Fransa nın bir saldırıya maruz kalmaktan ziyade bir yere ikna edilmeye çalışılıyor olduğu anlaşılıyor. Daha ilk dakikalardan itibaren, bilhassa Amerikan cenahından, saldırının Fransa nın 11 Eylül ü olduğunu söylemeye çalışanlara karşılık Fransa içinden veya dışından birilerinin o kadar abartmayalım, ne ölenlerin sayısı itibariyle ne de saldırıların tarzı itibariyle 11 Eylül le benzetilecek bir tarafı yok diyerek ortalığı sakinleştirmeye çalıştığı dikkat çekiyor. François Hollande ın olayın hemen ardından biz bir dinle savaş halinde değiliz, saldırganların İslam la ilgileri yok şeklindeki açıklaması, olayın Fransa yı sürüklemeye çalıştığı yer hususundaki farkındalığını gösteriyor. Ancak Hollande ın bu farkındalığa dayalı siyasette ısrar etmeye ne kadar dayanabileceği meçhul görünüyor. Zira Paris saldırısını 11 Eylül e benzetenler belli ki Hollande dan 11 Eylül saldırıları sonrasında Bush un rolünü oynamasını bekliyorlar. Oysa o savaş ABD yi terörle mücadelede hiç de başarılı çıkmadığı, halen faturasını ödemeye devam ettiği bir batağın içine sürüklemişti. Irak a bir dizi uydurma delillere dayandırılan suçlamalarla açtığı savaş Irak ın masum yüzbinlerce insanının ölümüne yol açmış, yanı sıra çok sayıda Amerikan askerinin hayatına mal olmuş bir savaş olmuştur. Gelinen durumda hiç kimse Irak ta terörle mücadelede ilerleme kaydedilmiş olduğunu söyleyebilecek durumda değil. Bugün için terör Irak ta da dünyanın her yanında da daha büyük bir tehlike ise bunda Bush un 11 Eylül sonrası içine girdiği ve bütün dünyayı soktuğu panik atak hali en önemli sebeptir. Dünyanın bu halinden faydalanan birilerinin olduğu muhakkaktır ama bundan bir devlet ve toplum olarak ABD nin karlı çıkıyor olduğunu söylemek mümkün değil. Paris saldırılarının Fransa için bir 11 Eylül olduğuna ikna etmeye çalışan aklı evveller, muhtemelen Fransa yı 11 Eylül de Amerika nın saplandığı batağın aynısına saplamaya çalışıyor. O yüzden Fransa nın verdiği tepkiyi yetersiz buluyorlar. Wall Street Journal dan John Vinocur, Hollande ın Charlie Hebdo saldırısı dolayısıyla bizzat İslam ı veya İslamcılığı suçlamamakta ısrar ederek büyük bir hata yaptığını söylüyor. Ona göre en az on yıl sürecek olan bir savaş kapıdayken ve bu saldırı o savaşın bir parçası iken Hollande ın saldırıyı basitçe gericilik olarak nitelemiş olması fazlasıyla yumuşak bir siyaset. Vinocur un bu yorumları tek örnek değil elbet. Hollande ı ve Fransa yı 13 buçuk yıl önce Bush u bindirdikleri dolmuşa bindirmeye çalışıyorlar. Belki Bush un kendisi, mensubu olduğu kamplar dolayısıyla o dolmuşa bilerek biniyor, hatta belki de o dolmuşu bizzat işletiyordu. Ancak bugün Bush un Amerika yı sürüklemiş olduğu bu maceranın kendi ulusuna yaramış olduğunu hiç kimse söyleyemez. 11 Eylül ün akabinde girişilen Afganistan işgali de Irak işgali de ne Amerika nın milli çıkar ına hizmet etmiş ne de saldırının görünür amaçlarına ulaşmakta en ufak bir fayda sağlamıştır. ABD nin sürüklendiği bu savaş yüzünden dünya hala daha büyük bir terör sarmalının içinde çırpınıp duruyor. Bu Haçlı seferinin ABD ye olan maddi ve manevi maliyetinin ise bugün hesabını tutmak bile mümkün değil. Fransa yı bu olay vesilesiyle İslam a karşı böyle bir savaşa sürüklemek isteyenlerin Fransa için iyi bir şey istediklerini söylemek bu yüzden mümkün değil. Fransa halihazırda Avrupa da en fazla Müslüman vatandaşa sahip ülkedir. Asgari yüzde 7,5 luk vatandaş sayısına mukabil, bir süre önce yapılan anketlerde halkı Müslümanlara karşı tutum bakımından (yüzde 73 ile) en olumlu duran ülke olduğu görülüyor. Müslüman vatandaşlarının önemli bir kısmı eski sömürge ülkelerinden olan Fransa nın bu olaylar dolayısıyla bu bölgelere daha fazla eğilmesi isteniyor olabilir. Ancak Fransa nın içinden geçmekte olduğu ekonomik zorluklar dolayısıyla bu ülkelere yönelik askeri varlığını artırması çok daha büyük krizlere saplanmasına yol açacaktır. Açıkçası, 36 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

20 Özgürlüğün öneml b r tezahür alanı olarak fade özgürlüğü de çokkültürlülük de Müslümanların t raz edeb leceğ değerler değ l. Bu konuda Müslümanları bell b r komplekse sokmaya çalışan yaygaralar, sınırsız b r fade özgürlüğünün olmadığını da pekala çok y b l yorlar. Başkalarının özgürlüğünü kısıtlama özgürlüğü d ye b r şey olmadığı g b, başka nsanların hukukuna tecavüz eden, hakaret eden, aşağılayan, nefret körükleyen söylemler n fade özgürlüğü kapsamında değerlend r lmes mümkün değ l. Fransa nın mevcut durumu onun böyle bir maceraya hazırlıklı olmadığını da gösteriyor. Rasyonel bir değerlendirmeyle bu bekleneni yapamayacak olan Hollande yönetimindeki Fransa üzerinde uygulanan bu İslamofobik tahrikler, o yüzden bir tek Fransız sağının yükselişine yol açıyor. Ancak yükselen aşırı sağın bugünün Fransa sı üzerindeki baskılara boyun eğmeden, dolayısıyla Fransa yı o beklenen tehlikeli maceraya sürüklemeyen bir vaatte bulunması da mümkün değil. İktidar kavgasında avantaj elde etmenin yolunun Fransa nın kötülüğüne razı olmaktan geçiyor olması, Fransa nın en büyük paradoksu. Umarız hem Fransa hem de dünya bu paradoksu en az zararla aşar. Faşizmi İfade Özgürlüğüne Gizleme Sahtekarlığı Charlie Hebdo saldırısından sonra İslam, Avrupa kimliği, çokkültürlülük gibi konulara dair tartışmaların Fransa ile sınırlı kalmaksızın, bütün dünyanın bir tartışma konusu olarak yeniden canlanacağını tahmin etmek zor değil. Avrupa nın çokkültürlülüğü, ifade özgürlüğü ve kültürlerin varolma hakkı çerçevesinde bir değer olarak bütün küreye pazarlamaya, hatta empoze etmeye çalıştığı bir dünyada yaşıyoruz. Doğrusu bu değerlerin içini kendisi istediği gibi doldurmasa, işin başında ortaya koyduğu standartlara sonuna kadar tabi olmaya devam etse, bir yere kadar itiraz edilmesi gerekmeyen değerler bunlar. Özgürlüğün önemli bir tezahür alanı olarak ifade özgürlüğü de çokkültürlülük de Müslümanların itiraz edebileceği değerler değil. Bu konuda Müslümanları belli bir komplekse sokmaya çalışan yaygaralar, sınırsız bir ifade özgürlüğünün olmadığını da pekala çok iyi biliyorlar. Başkalarının özgürlüğünü kısıtlama özgürlüğü diye bir şey olmadığı gibi, başka insanların hukukuna tecavüz eden, hakaret eden, aşağılayan, nefret körükleyen söylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi mümkün değil. Müslümanların kutsal değerleri sözkonusu olduğunda bir anda ifade özgürlüğünü helvadan bir put gibi Müslümanların karşısına dikenler, mevzu Yahudi düşmanlığı, kendi içlerinde bir ırkçılık, nefret söylemi falan olduğunda o putu hiç yüzleri kızarmadan iştahla yerler. Aslında o putu yemelerine itiraz etmiyoruz. Put yapılmışsa ya yıkılacak ya yenilecektir. Sorun şu ki, acıkınca yenilen putun put olduğu çoğu kez fark edilmiyor, daha doğrusu, akledilmiyor. Yine de yenilen helvanın bir put olduğunu kendi işlerine gelen bir yerde de olsa hatırlıyor olmalarında bir hayır vardır. Ancak bize de Müslümanların karşısına çıkardıkları şekliyle o değerlerin kendi ellerinde birer puta dönüşmüş olduğunu hatırlatmak düşüyor: Ne çokkültürlülüğe ne de ifade özgürlüğüne Müslümanlar itiraz ediyor değil. Müslümanlar bu olaylar vesilesiyle, aslında karşı karşıya kalmış oldukları bu muameleyle, dünyada geçerliliği olan değerlerin nasıl birer puta dönüşüyor olduklarına şahitlik etmiş oluyorlar. Müslümanların kutsallarına hakaret etmeye kalkan oluşturacak şekilde kullanıldığında o değerler kendi amaçlarından da saptırılmış birer puta dönüşüyor. Neticede hiç kimse bu putun taşıdığı iddiaya sonuna kadar sadık değil, olamaz da. Bu putun, put niteliğindeki değerlerin en önemli özelliği insan tabiatına aykırı olmasıdır. Papa nın da çok gerçekçi bir biçimde ifade ettiği gibi kimse kendi annesine, namusuna, şerefine veya herhangi bir kutsalına karşı aşağılamayı, küfrü, hakareti hoş görmez. Bu tarz hareketler karşısında hiç kimse de tepkisiz kalmaz. Batı dünyası II. Dünya savaşında kendi büyük günahlarının vahim sonuçlarından çıkardığı isabetli derslerle anti-semitizmi de ırkçılığı da suç sayan düzenlemeler yaptı. Üstelik bu suçun kapsamını o kadar geniş tuttu ki, sadece Yahudiliğe karşı nefret ifadelerini veya eylemlerini değil, II. Dünya Savaşı nda ölen Yahudilerin sayısını tartışmaya açmayı bile anti-semitizm kapsamına aldı ve bu tür söylemleri Yahudi düşmanlığının bir ifadesi saydı. Bundan dolayı başta Roger Garaudy olmak üzere birçok insan yargılandı. Aynı Avrupa nın parlamentolarında bugün 1915 yılında Ermenilerin bir soykırımdan geçmiş olduğu tartışılamaz gerçek olarak kabul edildi ve bu gerçeği inkar eden, tartışmaya açanın ifadelerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği kabul edildi. Bu, aslında ifade özgürlüğüne karşı da bir sınırın bu dünya içinde de var olduğunun, üstelik iyice abartılmış bir örneği, bir itirafı. Bir değerin kullanışlı bir puta dönüşmesinin de mükemmel bir örneğidir bu. Müslümanlar, en kutsal varlıklarına yapılan bu hakaretler yoluyla dikilen putlar üzerinden adeta sabırları test edilmeye, bir başka cahili anlayışa göre de tedip edilmeye çalışılıyor. Bu yolla bal gibi Müslüman düşmanlığı ve Müslümanlara karşı nefreti bir norma dönüştürmüş oluyor. Yine bu yolla aslında anti-semitizmi, yani ırkçılığı, yani faşizmi hiç de aşmamış olduğunu, aksine bazı baskılar dolayısıyla o konudaki eğilimlerini fena halde bastırmış olduğunu açığa vuruyor. Çünkü İslam a karşı sergilenen bu söylemler ile anti-semitizm arasında kategorik olarak hiç bir fark yoktur. Anti-semitizm konusunda, yani münhasıran Yahudiler konusunda oluşmuş olan bazı güvenceler, Batı dünyasının ırkçılığı aşmış olmasından, faşizme karşı belli bir koruyucu duyarlılık oluşturmuş olmasından kaynaklanmıyor. Öyle olsaydı çok iyimser olabilirdik gelecek hakkında. Oysa anti-semitizm konusunda bile sağlanmış olan bu güvencelere rağmen İslamofobik söylemler, fırsat bulduğunda nüksedebilecek bir kötülüğün hala tetikte olduğunu gösteriyor. Müslümanları ifade özgürlüğü konusunda bir komplekse zorlayan söylemlerin altını kazıdığınızda o faşizmin otoriterliğini görürsünüz. Çokkültürlülüğün bir söylem olarak ifade edilme biçiminde bile, ancak batılı kültürün özüne sadakatini kanıtlamış, yani özü itibariyle çok uzak ve farklı olmayan kültürlerle bir çokkültürlülük modelinin gerçekleştirilebileceğine dair açık mesajlar vardır. Yani hakim kültüre tabi olduktan, onun üstünlüğünü ve birçok alandaki belirleyiciliğini kabul ettikten sonra, ortaya ne kadar kültür tortusu kalmışsa o kadar çokkültürlülük. Asırlarca insanlara din ve vicdan özgürlüğünün en mükemmel örneklerini sayısız tecrübeleriyle sergilemiş olan Müslümanlara reva görülecek hava mı bu? 38 ŞUBAT 2015 ŞUBAT

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ NO.12, ARALIK 2016 ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI 30 Kasım 2016 Çarşamba günü Ortadoğu Stratejik

Detaylı

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam 978-605-5952-25-9 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam 978-605-5952-25-9 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011 Seri/Sıra No 2000 li Yıllar / 8 Kitabın Adı Türkiye de Eğitim Editör Bekir S. GÜR Yayın Hazırlık Arter Reklam ISBN 978-605-5952-25-9 Baskı Tarihi Ağustos-2011 Ofset Baskı ve Mücellit Ömür Matbaacılık Ömür

Detaylı

İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1

İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1 İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1 BÖLÜM 1: SEÇİLMİŞ KAVRAMLAR BÖLÜM 2: BÜYÜK DÖNÜŞÜM VE OSMANLILAR BÜYÜK DÖNÜŞÜMÜN İZLERİ...11 DEVRİMLER ÇAĞI VE OSMANLILAR...14 a) Sanayi Devrimi... 14 b) Fransız Devrimi... 17 c)

Detaylı

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 A. ANLATIM SORUSU (10 puan) Temsilde adalet yönetimde istikrar kavramlarını kısaca açıklayınız. Bu konuda

Detaylı

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015 Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi Şubat 2015 Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi Medya ve İletişim Merkezi İstanbul Enstitüsü İstanbul Enstitüsü

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 ( STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 Yeni Dönem Türkiye - Suudi Arabistan İlişkileri: Kapasite İnşası ( 2016, İstanbul - Riyad ) Türkiye 75 milyonluk nüfusu,

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem ÖZETLE Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem MiLLETiN ONAYIYLA Mevcut Anayasa da Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin başıdır. Sistemin işleyişi, devletin bekası ve vatanın bütünlüğü, Türkiye

Detaylı

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu v TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ÖNSÖZ Yirmi birinci yüzyılı bilgi teknolojisi çağı olarak adlandırmak ne kadar yerindeyse insan hakları çağı olarak adlandırmak da o kadar doğru olacaktır. İnsan

Detaylı

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL İSTANBUL 2015 YAYINLARI Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL Kapak ve Dizgi: Sertaç DURMAZ ISBN: 978-605-9963-09-1 Mecidiyeköy Yolu Caddesi (Trump Towers Yanı)

Detaylı

SARACAĞIZ YARALARIMIZI

SARACAĞIZ YARALARIMIZI BİRBİRİMİZLE KONUŞARAK, DİNLEYEREK, SARACAĞIZ YARALARIMIZI 1 Tek adam rejimi kurulacak, tek adam herşey olacak, devletin tümüne hükmedecek. Bir kişi Başkan seçilecek ve o kişi hem hükümet, hem Meclis,

Detaylı

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış Yorumluyorum Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış Ersan ŞEN Hukuk Kitapları Dizisi: 1062 ISBN 978 975 02 1394 6 Birinci Baskı: Ocak 2011

Detaylı

MACARİSTAN SUNUMU Dr. Csaba UJKERY

MACARİSTAN SUNUMU Dr. Csaba UJKERY VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI 28-30 MAYIS 2012, İSTANBUL Yargının Bağımsızlığı ve Yasama ve Yürütme Güçleriyle İşbirliği Türkiye Cumhuriyeti Hâkimler ve Savcılar

Detaylı

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19 09/04/2010 BASIN BİLDİRİSİ Anayasa değişikliğinin Cumhuriyetin ve demokrasinin geleceği yönüyle neler getireceği neler götüreceği dikkatlice ve hassas bir şekilde toplumsal uzlaşmayla değerlendirilmelidir.

Detaylı

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf...

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak... 5 2. Üçlü İtilaf... 7 a. Fransız-Rus İttifakı (04 Ocak 1894)... 7 b. İngiliz-Fransız

Detaylı

2000 li Yıllar / 6 Türkiye de Dış Politika İbrahim KALIN Arter Reklam 978-605-5952-27-3 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

2000 li Yıllar / 6 Türkiye de Dış Politika İbrahim KALIN Arter Reklam 978-605-5952-27-3 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011 Seri/Sıra No 2000 li Yıllar / 6 Kitabın Adı Türkiye de Dış Politika Editör İbrahim KALIN Yayın Hazırlık Arter Reklam ISBN 978-605-5952-27-3 BBaskı Tarihi Ağustos-2011 Ofset Baskı ve Mücellit Ömür Matbaacılık

Detaylı

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Polonya İlişkileri; Fırsatlar ve Riskler ( 2016 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 STRATEJİK VİZYON BELGESİ ( TASLAK ) TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Arjantin İlişkileri: Fırsatlar ve Riskler ( 2014 Buenos Aires - İstanbul ) Türkiye; 75 milyonluk

Detaylı

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir. İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim ŞAHİN nin Entegre Sınır Yönetimi Eylem Planı Aşama 1 Eşleştirme projesi kapanış konuşması: Değerli Meslektaşım Sayın Macaristan İçişleri Bakanı, Sayın Büyükelçiler, Macaristan

Detaylı

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Fransa İlişkileri; Fırsatlar ve Riskler ( 2016 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen ekonomisi

Detaylı

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) 12. Hafta Ders Notları - 03/05/2017 Arş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CİFT BASLILIK BİTİYOR Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı oluyor. Yönetimde çift başlılık ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanları

Detaylı

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı Orta Doğu Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı Ali SEMİN BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı 56 Stratejist - Temmuz 2017/2 Orta Doğu da genel olarak yaşanan bölgesel kriz ve

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX BIRINCI BÖLÜM ANAYASA HUKUKUNUN KISA KONULARI 1. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası nın Hazırlanış ve Kabul Ediliş Süreçlerindeki Farklılıklar...1 2. Üniter, Federal ve Bölgeli

Detaylı

Biz yeni anayasa diyoruz

Biz yeni anayasa diyoruz Biz yeni anayasa diyoruz Ocak 05, 2015-9:32:00 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, "Biz 'anayasa değişikliği' demiyoruz, 'yeni anayasa' diyoruz. Türkiye'nin anayasayla ilgili sorunu ancak

Detaylı

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ Ünite 4 Doç. Dr. Nuray ERTÜRK KESKİN Türkiye deki kamu politikası belgelerinin tanıtılması amaçlanmaktadır. Kamu politikası analizinde görüş alanında olması gereken politika belgeleri altı başlık altında

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

TÜRKİYE ve IRAK. I I. TARİHSEL ARKA PLAN: ABD İŞGALİNE KADAR TÜRKİYE-IRAK İLİŞKİLERİ İngiliz Ordusu, 30 Ekim 1918'de imzaladığı Mondros Mütarekesi'ne rağmen, kuzeye doğru yaptığı son bir hamle ile Musul

Detaylı

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Yardımcı Kuruluşlar Hükümete veya bakanlıklara görevlerinde yardımcı olmak, belirli konularda görüş bildirmek, bir idari

Detaylı

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ Metin ÖZ Samsun, 2017 S E Ç İ M S İ S T E M L E R İ N İ N S E Ç M E N İ R A

Detaylı

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI 16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI Değerli Arkadaşlar, Türkiye zor günlerden geçiyor. Ajan filmlerini aratmayan olaylar gün geçmiyor ki gündeme

Detaylı

Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Ders Bilgi Formu

Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Ders Bilgi Formu Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Ders Bilgi Formu Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Yarıyılı Türk Siyasal Hayatı POL212 4 ECTS Ders

Detaylı

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966 1-) 1921 Anayasası ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? A) Milli egemenlik ilkesi benimsenmiştir B) İl ve nahiyelerde yerinden yönetim ilkesi kabul edilmiştir. C) Yasama ve yürütme kuvvetleri

Detaylı

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI 1. ve Terörizm (UGT) Yüksek Lisans (YL) Programında sekiz

Detaylı

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı)

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı) GAU AKADEMİK PERSONEL AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ FORMU Prof.Dr. Meltem DİKMEN CANİKLİOĞLU Kastamonu 01/08/1962 Profesör 07/12/2010 (DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı) İzmir Ekonomi

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

FASIL 23 YARGI VE TEMEL HAKLAR

FASIL 23 YARGI VE TEMEL HAKLAR FASIL 23 YARGI VE TEMEL HAKLAR Öncelik 23.1 Yargının verimliliği, etkinliği ve işlevselliğinin arttırılması 1 Mevzuat Uyum Takvimi Tablo 23.1.1 No Yürürlükteki AB mevzuatı Taslak Türk mevzuatı Kapsam Sorumlu

Detaylı

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ Yazar : Erdem Denk Yayınevi : Siyasal Kitabevi Baskı : 1. Baskı Kategori : Uluslararası İlişkiler Kapak Tasarımı : Gamze Uçak Kapak

Detaylı

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN i 1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ Ömer Faruk GÖRÇÜN ii Yayın No : 2005 Politika Dizisi: 1 1. Bası Ağustos 2008 - İSTANBUL ISBN 978-975 - 295-901 - 9 Copyright Bu kitabın bu basısı

Detaylı

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi tarafından tam algılanmadığı, diğer bir deyişle aynı duyarlılıkla değerlendirilmediği zaman mücadele etmek güçleşecek ve mücadeleye toplum desteği sağlanamayacaktır.

Detaylı

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde devlet yöneticileri, parçalanmayı önlemek için ortak haklara sahip Osmanlı toplumu oluşturmak için Osmanlıcılık fikrini

Detaylı

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ INSTITUTE FOR STRATEGIC STUDIES S A E STRATEJİK ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ KASIM, 2003 11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ 11 EYLÜL SALDIRISI SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ FİZİKİ SONUÇ % 100 YIKIM

Detaylı

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi Araştırma üç farklı konuya odaklanmaktadır. Anketin ilk bölümü (S 1-13), Türkiye nin dünyadaki konumu ve özellikle ülkenin

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek

Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek Prof. Dr. Sadi Çaycı Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk AD Öğretim Üyesi Ankara 1 Giriş İlk soru: Ne durumdayız? Neden? Sebepler

Detaylı

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ 2015-2016 ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. DERS SAATİ 15.02.2016 Türk Hukukunun Bilgi Kaynakları - Mevzuat, Yargı

Detaylı

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. SİYASAL PARTİLER Siyasi Parti Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. Siyasi partileri öteki toplumsal örgütlerden ayıran

Detaylı

ACR Group. NEDEN? neden?

ACR Group. NEDEN? neden? ACR Group NEDEN? neden? CİNSİYET YÜZDE % Kadın Erkek 46,8 53,2 YAŞ - - - - - - 18-25 26-35 20,1 27,6 36-45 46-60 29,4 15,2 60+ 7,7 I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz,

Detaylı

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. HAFTA: OSMANLI ANAYASAL GELİŞMELERİ [Türk Anayasa Hukukukun Bilgi Kaynaklarının Tanıtımı:

Detaylı

Sayın Ahmet Davutoğlu na Yöneltilen Sorular 1) Bakanlık ve Başbakanlık yaptığınız süre içerisinde FETÖ örgütlenmesi hakkında resmi veya gayri resmi

Sayın Ahmet Davutoğlu na Yöneltilen Sorular 1) Bakanlık ve Başbakanlık yaptığınız süre içerisinde FETÖ örgütlenmesi hakkında resmi veya gayri resmi Sayın Ahmet Davutoğlu na Yöneltilen Sorular 1) Bakanlık ve Başbakanlık yaptığınız süre içerisinde FETÖ örgütlenmesi hakkında resmi veya gayri resmi herhangi bir istihbari bilgi aldınız mı? Aldıysanız bu

Detaylı

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/ 1 Sayın Meclis Başkanım,/ Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/ 2018 yılının/ ilk meclis toplantısına hoş geldiniz diyor,/ sizleri saygılarımla selamlıyorum./ Sözlerime başlarken,/

Detaylı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında, 16 Aralık 2016 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi

Detaylı

YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE SON 10 YILDA YAŞANAN GELİŞMELER BAŞBAKANLIK TEFTİŞ KURULU 2010

YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE SON 10 YILDA YAŞANAN GELİŞMELER BAŞBAKANLIK TEFTİŞ KURULU 2010 YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE SON 10 YILDA YAŞANAN GELİŞMELER BAŞBAKANLIK TEFTİŞ KURULU 2010 Sunum Planı Yolsuzlukla Mücadele Alanında Bugüne Kadar Yapılanlar Yapılan Çalışmaların Uluslar arası Yolsuzluk Ölçümlerine

Detaylı

ADALET KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ. Adalet yürüyüşü korku zincirini kırdı. Cesaret ve umudu ateşledi.

ADALET KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ. Adalet yürüyüşü korku zincirini kırdı. Cesaret ve umudu ateşledi. 1 ADALET KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ Adaletin yok edildiği, korku, endişe ve çaresizlik duygusunun toplumu teslim aldığı bir süreçte milyonlar adalet için yürüdü. Adalet yürüyüşü korku zincirini kırdı.

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK SİYASİ TARİHİ I TST207 3 3 + 0 3 4

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK SİYASİ TARİHİ I TST207 3 3 + 0 3 4 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK SİYASİ TARİHİ I TST207 3 3 + 0 3 4 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü Dersi

Detaylı

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'de 1990'lı yıllardaki duvar yazıları, İslamcılığın yükseldiği döneme yönelik yakın bir tanıklık niteliğinde. 10.07.2017 / 18:00 Doksanlı

Detaylı

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ ÇERÇEVE SUNU Gülçiçek ÖZKORKMAZ Başkanlık Baş Danışmanı Mukim Özel Temsilciler Direktörü ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI ve TÜRKİYE ÜZERİNE

Detaylı

DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER

DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER Prof. Dr. M. Tuba Ongun Ülke siyasetinin yakıcı gündeminin, yükseköğretim sistemi ve üniversitelerimizin sorunlarının çok önüne geçtiği günler yaşıyoruz. YÖK ün hazırladığı

Detaylı

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGIN SETA Abdullah YEGİN İstanbul

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TürkİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu 1976 Yılında kurulmuş ülke genelinde 50.500 üyesi

Detaylı

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ Dr. Tuğrul BAYKENT Baykent Bilgisayar & Danışmanlık TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ Düzenleyen: Dr.Tuğrul BAYKENT w.ekitapozeti.com 1 1. TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK KONUMU VE ÖNEMİ 2. TÜRKİYE YE YÖNELİK TEHDİTLER

Detaylı

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( )

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( ) TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ (1923-2010) Teorik, Tarihsel ve Hukuksal Bir Analiz Dr. BÜLENT ŞENER ANKARA - 2013 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... iii TABLOLAR, ŞEKİLLER vs. LİSTESİ... xiv KISALTMALAR...xvii

Detaylı

YÖNETİMDE DÜRÜSTLÜK, ŞEFFAFLIK, HESAP VEREBİLİRLİK: NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ? Erol Erdoğan. Genel Başkan Yardımcısı - İstanbul Milletvekili Adayı

YÖNETİMDE DÜRÜSTLÜK, ŞEFFAFLIK, HESAP VEREBİLİRLİK: NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ? Erol Erdoğan. Genel Başkan Yardımcısı - İstanbul Milletvekili Adayı YÖNETİMDE DÜRÜSTLÜK, ŞEFFAFLIK, HESAP VEREBİLİRLİK: NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ? Erol Erdoğan Genel Başkan Yardımcısı - İstanbul Milletvekili Adayı 26 Mayıs 2011 - Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü

Detaylı

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI . SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI 08-09 Soru Bankası.hafta - Eylül BİREY VE TOPLUM Öğrendiklerimi Uyguluyorum... 6.hafta - 0 Eylül Olaylar ve Sonuçları....hafta 0-0 Ekim Biz Bu Toplumun Bir Üyesiyiz...

Detaylı

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ 07.11.2013 Halkla İlişkiler Başkanlığı TA K D İ M Değerli; Ana Kademe, Kadın Kolları, Gençlik Kolları MKYK üyemiz, Bakan Yardımcımız, Milletvekilimiz, Ana Kademe, Kadın Kolları,

Detaylı

KASIM 2011 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

KASIM 2011 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili KASIM 2011 FAALİYET RAPORU Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. CHP Genel Merkezi tarafından Bingöl ilinden sorumlu Milletvekili

Detaylı

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

Yeni anayasa neyi hedefliyor? Yeni anayasa neyi hedefliyor? Siyasal iktidar Yeni Anayasanın yazımına kapalı kapılar ardında devam ederken, yeni anayasanın yazılma sürecine dair öğrenebildiğimiz yegâne şey, mecliste oluşturulan uzlaşma

Detaylı

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum: T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU Ekonomik Durum: 1. Avrupa daki gelişmelerin hiçbiri yaşanmamıştır. Avrupa da Rönesans ve Reform

Detaylı

VİZYON BELGESİ (TASLAK)

VİZYON BELGESİ (TASLAK) VİZYON BELGESİ (TASLAK) VİZYON BELGESİ İSTANBUL GÜVENLİK KONFERANSI 2016 Devlet Doğasının Değişimi: Güvenliğin Sınırları ( 02-04 Kasım 2016, İstanbul ) Bilindiği üzere ulus-devlet modern bir kavramdır

Detaylı

Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU İÇİNDEKİLER İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...VII BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ...IX İÇİNDEKİLER... XIII KISALTMALAR... XIX TABLO LİSTESİ... XXI

Detaylı

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010 T.C. BAŞBAKANLIK AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ Siyasi İşler Başkanlığı 20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010 - Reform İzleme Grubu nun (RİG) 20. Toplantısı, Devlet Bakanı ve Başmüzakerecimiz

Detaylı

Katılımcı Demokrasi STK ları Güçlendirme Önerileri

Katılımcı Demokrasi STK ları Güçlendirme Önerileri Katılımcı Demokrasi STK ları Güçlendirme Önerileri Ankara Çalıştayı 15 Kasım 2016 Kâr amacı gütmeyen Argüden Yönetişim Akademisi, faaliyetlerini Boğaziçi Üniversitesi Vakfı bünyesinde yürütmektedir. Argüden

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA 25.5.2005 tarihli ve 5352 Sayılı Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim gerekçesi ile birlikte ektedir. Gereğini arz ederim. 29 Ocak

Detaylı

SAYIN TAKİPÇİLERİMİZ,

SAYIN TAKİPÇİLERİMİZ, SAYIN TAKİPÇİLERİMİZ, Araştırma grubumuza destek amacıyla 2000-2015 seneleri arasındaki konuları içeren bir ARŞİV DVD si çıkardık. Bu ARŞİV ve VİDEO DVD lerini aldığınız takdirde daha önce takip edemediğiniz

Detaylı

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti Türkiye Cumhuriyeti nin 9. Cumhurbaşkanı, 40 yılı aşkın siyasi hayatında kendi deyimiyle altı kez gittiği başbakanlığa yedi kez gelen parti lideri, Devlet Su İşleri nin

Detaylı

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor?

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor? Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor? Gezi olaylarından bu yana Hükümetin dikişlerinin tutmadığını ve sadece patronlar tarafından değil, çeşitli cemaatler ve muhafazakar sektörler

Detaylı

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015 ARGETUS ARAŞTIRMA, DANIŞMANLIK, EĞİTİM, PROJE VE ORGANİZASYON AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI 25 AĞUSTOS 2015 Mehmet Akif Mah.Recep Ayan Cad. Günaydın Sok. No:6 Kat:3 Çekmeköy

Detaylı

MISIR IN SİYASAL HARİTASI

MISIR IN SİYASAL HARİTASI MISIR IN SİYASAL HARİTASI GÖKHAN BOZBAŞ Kırklareli Üniversitesi Afrika Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi MISIR IN SİYASAL HARİTASI HAZIRLAYAN GÖKHAN BOZBAŞ Kapak Fotoğrafı http://www.cbsnews.com/

Detaylı

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55 Dünya da politik dengeler dinamik bir yapıya sahiptir. Yüzyıllar boyunca dünyada haritalar, rejimler ve politikalar değişim içerisindedirler. Orta çağ Avrupa sı ve Fransız ihtilali ile birlikte 17. Yüzyılda

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ STRATEJİK VİZYON BELGESİ ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ Ekonomi, Enerji ve Güvenlik; Yeni Fırsatlar ( 20-22 Nisan 2016, Pullman İstanbul Otel, İstanbul ) Karadeniz - Kafkas coğrafyası, tarih boyunca

Detaylı

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU DERSİMİZİN TEMEL KONUSU 1 1. TÜRK HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARINI TANIMAK 2. TÜRKIYE DE NELER YAPABİLİRİZ SORUSUNUN CEVABINI BULABİLMEK DERSİN KAYNAKLARI 2 SİZE GÖNDERİLEN MATERYAL: 1. 1982 Anayasası: https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf

Detaylı

ANAYASA HUKUKU 2016 Bahar dönemi Yılsonu sınavı CEVAP ANAHTARI

ANAYASA HUKUKU 2016 Bahar dönemi Yılsonu sınavı CEVAP ANAHTARI HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ ANAYASA HUKUKU 2016 Bahar dönemi Yılsonu sınavı CEVAP ANAHTARI 1. Bir idari işlemin anayasa ve yasalarca yargı denetimi dışına çıkarılması

Detaylı

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER...IX KISALTMALAR... XVII TABLOLAR LİSTESİ... XIX ŞEKİLLER LİSTESİ...XXIII GİRİŞ...1 Birinci Bölüm

Detaylı

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz, Türkiye nin Siyasi Gündemine paralel konuların ele alınarak halkın görüşlerini tespit etmek ve bu görüşlerin NEDENİ ni saptamak adına

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur. Parti varlık sebebi, isminden de anlaşılacağı üzere, hakların savunulmasıdır. Müdafaa-i Hukuk düşüncesine göre: 1. İnsanın 2. Toplumun 3. Milletin 4. Devletin 5. Vatanın hakları vardır. Şu anda bu haklar

Detaylı

MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ

MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ İÇİNDEKİLER TAKDİM...VII ÖNSÖZ... IX İÇİNDEKİLER... XI KISALTMALAR... XVII GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM Başlangıç Kavramı

Detaylı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu Ağustos 21, 2017-1:53:00 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi'nde

Detaylı

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır. Downloaded from: justpaste.it/11pk4 MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI 19 Aralık 2016 tarihinde, Rus Büyükelçi Karlov'un öldürülmesi üzerine, medyada Hareketimiz ile

Detaylı

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI Downloaded from: justpaste.it/11pk4 MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI 19 Aralık 2016 tarihinde, Rus Büyükelçi Karlov'un öldürülmesi üzerine, medyada Hareketimiz ile

Detaylı

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ Siyaset, Toplum, Ekonomi. Neslihan Erkan

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ Siyaset, Toplum, Ekonomi. Neslihan Erkan İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ Siyaset, Toplum, Ekonomi Neslihan Erkan Meşrutiyetin İlk Seçimi Seçimin başlıca iki partisi: İttihat veterakki & Ahrar Fırkası İki dereceli seçim İttihat ve Terakki nin seçim zaferi

Detaylı

KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN

KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 5952 Kabul Tarihi : 17/2/2010 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 4/3/2010 Sayı : 27511 BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Tanımlar

Detaylı

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü santralistanbul Küresel Sorunlar Platformu http://www.platformforglobalchallenges.org http://www.twitter.com/pgchallenges http://www.facebook.com/kureselsorunlarplatformu İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar

Detaylı