Bu kitabı yazarken kaç kere ağlayacağım? Arkadaşlara okurken ayrı ağlayacağım, çocuklarımla paylaşırken ayrı ağlayacağım.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Bu kitabı yazarken kaç kere ağlayacağım? Arkadaşlara okurken ayrı ağlayacağım, çocuklarımla paylaşırken ayrı ağlayacağım."

Transkript

1 1

2 HAYATIN TA KENDİSİ Bu kitabı yazarken kaç kere ağlayacağım? Arkadaşlara okurken ayrı ağlayacağım, çocuklarımla paylaşırken ayrı ağlayacağım. Neden? Çünkü yine yaşayacağım Ben masal sevmem, hikâye de sevmem, ütopya hiç sevmem. Sadece ve sadece gerçeği severim. Nasrettin hoca ağaçtan düşmüş, hekim çağıralım mı demişler. Hayır, ağaçtan düşeni getirin demiş Hepsi bu Hayatımı anlatmaya karar verdim. 2

3 Aaaa... Bir de baktım ki, hayatım o. Yani hayatıma anlam kazandıran, hayatımı anlamlandıran çok ama çok değişik bir bakış açısı veren ÜSTİNSAN modelini çizip önümüze koyan, ister al, ister alma diyen. O benim öğretmenim, tartışılmaz doğruyu en doğru biçimde veren canım öğretmenim, Anam babam sana feda olsun ya Muhammed diyorlardı okuduğum kitaplarda. Biraz yadırgama buluyordum, bu cümlede sanki biraz abartı vardı, sanki bu samimi ifadede samimiyetsizlik varmış gibi geliyordu bana. Şimdi anlıyorum o sözlerin ne kadar candan söylendiğini ve iliklerime kadar hak veriyorum. Meğer gerçek örnek öğreticiyi, o insanı bulmak ne müthiş bir mutlulukmuş. Anne o, baba o, arkadaş o. Kısaca her şey o! Evet efendim; şimdi başlıyorum onun öğrettikleriyle anlam kazanan hayatımdan kesitler anlatmaya O zaten kendi görevini şöyle özetlemişti: Biz burada senin içindeki yüce insanı ortaya çıkartmaya çalışıyoruz. Her insan yücedir 3

4 ama bunu cüceliğinden anlayamazsın, farkındalık meselesi bu Annem, cumartesi akşamı vefat etti, tek sevgilimdi, canımdan can çıkmıştı, tokat yemiş gibiydim. Allah ım ben onu çok seviyordum, çok alışmıştım, çünkü bir şarkının dediği gibi; beraber yürümüştük yollarda, beraber ıslanmıştık, Kısacası beraber dövüşmüştük hayatla, hem de birbirimizle Bir hafta öncesine gidelim. Çok değişik bir insandı yani nasıl söyleyeyim; ilginç, garip, küfürbaz, sinirli ama ben onu anlıyordum. Ağabeyim suda boğulmuş tek oğluydu, ilk göz ağrısıydı, onu çok severmiş, tahribat normal. Öyle ki, bazı günler tuvalete giderken bile çantasını da yanında götürürdü. Çok güceniyor ama kızmıyordum. Ne kadar aldatılmış demek ki, kimseye güveni yok, yazık diyor, hoş karşılıyordum. Gerçekten onun gözüyle, ruhuyla olaylara bakıyordum ama bazen çok zor oluyordu onu taşıyabilmek. Odasına kimseyi sokmazdı, dağınık ve kirliydi. Odasının anahtarını yaptırdım. Amacım odayı 4

5 temizlemek, mis gibi yapıp onun rahatını ve huzurunu temin etmekti gayem. Evet, o dışarıdaydı ve ben hemen o işe giriştim. Çünkü kendisi izin vermiyor, Ben yaparım karışmayın diyor ama zamana yayıyordu. Topyekûn bir tertip düzen sağlayamıyordu, hep erteliyor, hep erteliyor, hep erteliyordu. Evet, tertemiz yaptım. Geldi, Kızım dedi, suratındaki ifade hem mahcubiyet hem de mutluluk taşıyordu. Eeee anne kötü mü oldu? Bak ne güzel dedim. Otur sana çay yapacağım, grisini ve küçük susamlı simit de aldım dedim. Bayağı mutluydu, bacak bacak üzerine attı veya ben attırdım. Ayağını mutlu bir ritimle sallıyordu. İşte ben de çok mutluydum, bir zafer kazanmıştım. Zor anne babaları olanlar bunu çok iyi bilirler. Sohbet ediyoruz, Anne, seni çok seviyorum dedim. Arkasından da O sevgim olmasa, İstanbul u versen mümkün değil gibi laflar ettim. Anne, gerçekten seni çok seviyorum dedim, gözümün içine baktı. Geri zekâlı ben, sözüm ona kendisine olan sevgimi 5

6 ifade etmeye çalışıyorum. Çok mutluyum; annemle onun odasında, ona huzurlu bir ortam sağladığım ve onu hoşnut ettiğim için. Mutluluğum ikinci gün de devam etti. Akşam işten eve gelirken ayva tatlısını çok sever, ondan aldım bir de sümbül. Onları ikram eder, sohbet ederiz dedim. Mutlu ve bahtiyar odasının kapısına vurdum, vurdum kimse yok. Acaba içeride bir şey mi oldu diye, odanın üst bölümündeki buzlu camı kırayım dedim. Daha sonra balkondan girip bakma imkânı buldum. İçeride kimse yoktu. Biraz rahatladım. Akşam oldu yok, kardeşleri aradım yok. Çok çabuk iletişim kurabilen bir insan, belki de birileri misafir etmiştir diye düşündüm. Üç ay önce büyük ablam ona Sapanca da bir tatil yaptırmıştı. Hoşuna gitmişti, Acaba orada mı? dedik. Aradık yok. 2. gün yok 3. gün yok 4. gün yok Ben kahroluyorum. Evimiz Kurtuluş ta, 4. kat. Pencereden her geçen taksiye umutla bakıyorum o inecek diye içim ağlıyor, dışım 6

7 ağlıyor, içimin ağlaması Allah ım dilim tutulsaydı da, onu çekmenin zor olduğunu, çok büyük bir sevgi gerektirdiğini söylemeseydim diyorum. Bana içerledi besbelli, ben çok sabırlı bir insanım çok tatlı bir şekilde söyledim, ama ne gereği vardı be şaşkın. Kendini bildin bileli onu çok seversin, çekersin, işte sözüm ona iletişim sağlamak Batırdık işi. Aldığım sümbüller soldu, tatlıyı attım. Düşündükçe kahroluyorum, korkularım var. Çantasında pek bir şeyi yok ama onu sağlama alma durumları, onun başına bir şey açabilir diyorum, bu da bize hicran olur. 5. gün karakola gittim, aramadığımız, araştırmadığımız yer kalmadı hemen hemen. 6. gün içten bir dua döküldü dilimden, ağlayarak Allah ım ben onu çok özledim Allah ım ben onu çok özledim Telefon çaldı, arayan eşim Nuri idi, hafif alkollü, Bak kim var burada dedi. Annem gelmişti. Sonsuz şükürler olsun, başına bir şey gelmeden gelmişti işte. Çok teşekkür ederim Allah ım 7

8 Telefondaki annemdi, bana, Kızım, bu yine alkollü dedi. Çok iyi bir insan ama şu içkisi olmasa Anne, seni çok merak ettik dedim. Eşimle eniştem, annemin bacakları şişmiş olduğu için, kucakta yukarı çıkarttılar. Ben mutfaktaydım. Salonda koltuğa oturmuştu içeri girdiğimde çocuklarla konuşuyordu. Ne dese beğenirsiniz? Çiğdem üzüldü mü? Ben de arkasındaydım. Anne çok üzüldüm ama bir daha yaparsan üzülmem dedim. Hayret! Bir anlam veremiyorum, bu ne mantalite, insan sevdiğine böyle ceza verir mi? Taksim de bir otelde kalmış. Hemen kâtibi şikâyet etti bana, ben de; Yok anneciğim öyle düşünme dedim. Aaaa Annemde bir değişiklik var. Elindeki torba, bir sürü cips ve kola dolu. Şaşırdım, annem her ikisinin de zararlarından bize defalarca bahsetmiş bir insandı. O an anladım ki, melekeleri değişmiş. Anneciğim, sen bizlere bunların zararlarını öğrettin, ben onların yerine sana hakiki meyve suyu alayım ya da yapayım dedim, Peki dedi. 8

9 Aman Yarabbim, Annem ne kadar da munismiş dedim içimden, çünkü hiçbir şeye kolay Peki ve Evet i yoktu. İlaçların üzerine bir not düşmüş, İki gün, bir gece Allah ım bu melekelerindeki değişiklik bunu mu açıklıyor, annem iki gün, bir gece sonra aramızdan mı ayrılacak? Aklıma annemin çok geç gelen bir itirafı geldi. Bundan altı ay kadar önce, dedim ya, evimiz 4. kattı, bazen pencereden aşağıyı seyrederken, ben de yanına giderdim, Sohbet olsun isterdim. Beni incitirdi, sanki benim ondan bir isteğim varmış gibi davranırdı. Hâlbuki ben sadece onu seviyorum ve sevdiğime inandırmak istiyordum. Bir bilse onu ne kadar çok sevdiğimi, samanlık seyran değil, âlem bize hayran olurdu. Anne seni çok seviyorum, çok iyisin ama senden bir ricam var; çocuklara ne olursun küfür etme dedim. Yine çıkışacaktı, yine gerekçeler bulacaktı. Hiç ama hiç beklemediğim bir cevap geldi. Kızım, ben hastayım. Kilitlendim işte, kahroldum içimden, E be canım annem, şimdi 9

10 mi kabul ediyorsun? Vah benim ciğerparem dedim. Evet, ne diyebilirdim, işte ne diyeceğimi şaşırdım ve yine vurgun yedim. Aslında her şey anlatılmıştı, sohbet başlamadan bitti. Hemen konuyu değiştirdim. Anne ne renk araba seviyorsun? dedim. Yani arabada hangi rengi seversin dedim. Arkasından da cevaba mecbur etmek istercesine, Ben beyazı seviyorum dedim, Ambulans gibi. Pek güzel değil bence dedi. E hadi söyle, sen hangi renk seversin? Filizi yeşil güzel olur sanırım dedi. Ben de pencereden aşağıya, geçen arabalara bakıp, onun yeşilini bulmaya çalışıyorum. Bir tane gösterdim, Kızım, sen filizi yeşili de tanımıyorsun dedi, güldüm. Bilmiyordu ki, ben içimden; Anne, ne olurdu bu hastayım itirafını kabullendiğini çok önceden söyleseydin de, diretmeseydin, biz de bilseydik, ah anacığım ah diyerek ona çok bir acıma duymaktaydım o an. Banyo yaptırdım, tırnaklarını kestim. Yeni rahat çamaşırlar almıştım, onları giydirdim. Bu arada Açık Öğretim Fakültesinde okuyordum, 10

11 İktisat Kamu Yönetimi. Matematikten kursa gidiyordum, evden çıkmaya hazırlanırken, Kızım bu gün gitmesen olmaz mı? Sohbet ederdik be dedi. Anne nereye gidiyorum ki, erken gelirim merak etme dedim. Güldüm, öptüm ve çıktım. Kapının önünde bir süre durdum. O an, herkesin aklına gelebilecek Acaba? geldi aklıma. Annem, bir teslimiyet içerisine girmişti, melek gibi olmuştu. Başka zaman olsa, kabullenmeleri o kadar içten olmazdı. Şöyle ki; ilacın üzerindeki notu sormuştum ona, Anne, nedir bu iki gün-bir gece? dedim korkuyla, o da bana döndü, içimi okur gibi kısa bir süre sustu ve Sen evliya gibi bir kadınsın dedi sadece. Sanki; Ondan sana bahsedemem, yasak, bu kadarına izin var der gibi. Yani senin anladığın gerçek işte diyordu suskun kalarak, Yanınızdan ayrılacağım işte. Neyse anneciğim dedim, inanmıyormuşum, gereksiz bir konuşma yapıyormuşuz intibasını vermek istedim. Kurs çıkışı kızım Funda yla buluştuk. Anne Tanzim e gidelim dedi. Olmaz dedim. Anneannene söz verdim erken geleceğim diye, eve gidelim dedim. O arada 11

12 büfeden bir elma suyu istedim, bir bey elini uzattı, O benim dedim ani bir refleksle. Oysa öyle bir tepki göstermezdim normalde. O bey de elma suyu istedi, Kalmadı dediler, elma kalmamış. Eniştemle ablam bizdeydiler. Annemi tuvaletten çıkarken gördüm, yanına gittim, Bak anneciğim erken geldim dedim. Birden bire; Hülya ablan abinin ölümünde çok ağladı, Melda ablanın gözünden bir damla yaş gelmedi dedi. Onu duygusuzlukla, hatta gaddarlıkla itham etti. Ben de, Öyle düşünme anneciğim, içten ağlamıştır, içi ağlamıştır dedim, Kimi insanlar olur ya, duygularını ifade edemezler; sert kabuklu meyveler vardır ama içi bal gibidir dedim. Tebessüm etti, kafasını Bilmem dercesine yarım çevirdi. Olabilir gibi Anne sana elma suyu aldım, sıktırdım dedim. Bir yudum aldı, Kızım, kusura bakma; bana Nuri çıkarsın elma suyunu dedi ama makine bozuktu. Başka bir bardağa aldık, Nuri yapmış gibi getirdik, onu içti. Eşimi çok sever ve çok temiz bulurdu. 12

13 Biraz sohbet ettik, Tamam şimdi oldu çocuklar dedi. Yatağına uzandı Ben şimdi çocuklarımı seyir edeceğim dedi. Biz de çay yapmıştık. İki adım attım masaya doğru, Hülya ablam: Çiğdem, annem böyle mi uyuyor dedi, Şimşek çaktı beynimde. Annem en az onon beş dakika sonra uyuyabilen bir insandı. Döndüm arkamı; gözleri kapalı, ağzında çok hafif bir mırıltı. Anne, anne dedim, Anne seni ne kadar çok sevdiğimi anlamadın dedim. Son anda kelime-i şahadet i okudum, hatırlattım ona. Bir anda şaşkınlıkla dolaşan çaresiz insanların ahları vahları Kolonya, kolonya yok mu? diye istekleri ile inliyordu Ambulans çağıracağım; Allah ım para yok, hiçbir sosyal güvence yok, yine de çağırıyorum işte, mümkün değil, cevap veren yok. Sanki biraz gerçek, biraz acı gerçek de mutlu etti. Aslında son nefesini vermişti ama ya kalbini tekrar çalıştırırlarsa? Nedamet duymamak için girişilen bir canhıraş hamleydi ambulans çağırmak. Allah ım, ne kadar kolay vefat etti. Ben bu ölümden öylesine utanmıştım ki Anneme bir gün, Nasıl öleceksin demiştim, huzursuzluk 13

14 verdiği zamanlarda. Ne demişti biliyor musunuz? Orasını Allah bilir çiğdem hanım ve tak diye odanın kapısını yüzüme kapatmıştı. Şimdi o konuşmayı hatırlıyorum da, ne kadar utanıyorum biliyor musunuz? Biz, Allah adına ahkâm kesmeyi de öğrenmişiz. Çünkü bize Allah ı öyle öğretmişler. Allah ım çok utanıyorum; şu anda annemin bu ölümü, sana olan bağlılığımı arttırdı. Mahcubiyetimle, utancımla, seni kategorize edişimizle, ölüm olgusunu bize dokuz yorgan parçalamak gibi veren zihniyetler adına ve kendi adıma bağışlanma diliyorum. Allah ım senin Rahman, Rahim ve Rauf sıfatın gibi bin bir güzelliğini değil, sadece Kahhar sıfatını dikte ettirdiler, kazıdılar beynimize, ruhumuza. Rabbim, sen merhametlilerin en merhametlisisin. Sen benim esirgeyenim, bağışlayanımsın. Hemen taksi durdurduk, annemi; ben, eşim ve eniştem aşağı taşıdık, derhal Etfal 14

15 Hastanesi ne Acil e götürdük, doktorlar üşüştü. Üç dakika gibi kısa bir süre sonra, Başınız sağ olsun, gelmeden önce kalp durmuş dediler. Hülya ablam bayıldı, kızım Funda fenalaştı, o benim ayrılmazımdı, en acı çeken ben olduğum halde, hem Hülya ablama, hem de kızıma koşturuyordum, bu benim kaderim. Ablama sakinleştirici vuruldu, kızıma da dilimin döndüğünce metanet aşılıyordum. Eve geldik oğlum Evren Furkan merdivenlerde karşıladı bizi. Dokuz yaşındaydı, Hani anneannem dedi? Yok, öldü dedim. Hani beni kiraz bahçesine götürecekti, o ağaçtan kiraz yedirecekti Biz tekrar ağlamaya başladık. Sabaha karşı uyuyakalmışım, gözümü açtım, sabah olmuştu. Yıldırım hızıyla o hüzün kapladı her tarafımı. O şimdi yok ha, o şimdi yok diye söylendim acı acı ağıt, ağlama. Eşim de ağlarken, Parayı onun yanında tanıdım, diyordu. Eşimin o eşsiz vefa duygusu yine kendini gösterdi, 15

16 müteşekkir oldum. 9 Mart 1996, vefat saati 10 Mart Pazar, Hülya ablamın doğum günü. O da Anne bugün mü seni toprağa verecektik, ne acı bir hatırlatma! diye ağlıyordu. Evin trafiği değişti; gelenler, gidenler Beyimin yeğeni geldi, Sevda evi düzenlemeye çalışıyordu. Yenge, deterjan bitmiş, ben aşağıya iniyorum dedi. Geldiğinde deterjanı gördüm, arayıp da bulamadığımız, gösteremediğimiz filizi yeşil! Güldüm ve ağladım. Sevim teyze de geldi. Kim bu Sevim teyze biliyor musunuz? On yıldan beri beni Tasavvuf Derneğine götürecek hanım. İş yerinde tanışmıştık. Uzun süre dükkânda beni seyretmiş, ben müşterilerle ilgilenirken Sen kova burcu musun? demişti, yanıtım Evet olmuştu. Buyurun size de bir şey ısmarlayayım diyerek tanıştığım bu bayan, bir imalatçının hanımı. Eşinden ayrılınca, bir çocuğuyla kalmış. Kocasından aldığı nafaka ve kendi emeklisiyle geçinen sosyal dolu, sevecen bir hanım. Vaktini nasıl değerlendirdiğini 16

17 sorduğumda; Derneklerim var demişti, Ben de, Peki hangisi senin en çok hoşuna gidiyor dediğimde, Tabiî ki tasavvuf demişti. O zaman oğlum kırk günlüktü. Bugünse, işte Evren Furkan şimdi on yaşlarında. İşte o gün bugün görüşürüz Sevim teyze ile. Aile dostumuz oldu. Sevim teyze, mezar adabını pek bilmem; ne yapacağız, ne okuyacağız dedim, Rasim bey, gönülden bir tek fatiha yeter demişti dedi. Sevim teyze, işte şimdi gitme zamanı dedim on yıldır gitmek isteyip de gidemediğimiz derneğe. Annemi gömdük pazartesi, evdeyiz, kısa bir süre önce gördüğüm bir rüya geldi aklıma. Annem ölmüştü, ben hıçkıra hıçkıra ağlıyordum ve o hıçkırıkla uyandım. İçerden annemin eşimden portakal suyu istediğini duydum. Çok mutluydum, demek ki ömrü uzamış dedim. Kötü rüyanın tersi ile karşılaşmak ne güzel, dedim yatakta, daha bir mutlu oldum. Şimdi buradaki gizeme bakar mısınız; buradaki inceliğe, adalete, merhamete. Size olacak olan son ile ilgili rüya gösteriliyor ve sizin bu fazla üzüntü yükünüzü boşalttırıyor. Ben size kaldıramayacağınız yük yüklemem dediği 17

18 olayda, bu da var işte; hafifletme. Ben çok kez düşünmüştüm nasıl katlanırım diye Gelelim esas meseleye; Ama şimdi de Allah ım o nerededir; onu affet, onu affet gibi serzenişler ve dualarla dolmaya başladım. Onu tanımaya 1 gün kaldı.12 Mart 1996, günlerden Salı. Tasavvuf derneğine gidiyoruz Sevim teyze ile içimde tarif edilmez çok büyük bir hüzün O sevdiğim yok ve nerede? Dernekteyim, Teşvikiye de Tasavvuf Fikirleri Derneği, biraz sonra konuşmacı gelecek, yani o İçeri elli beş-altmış yaşlarında bir bey girdi. Herkes ayağa kalktı, masasına oturdu, selamlaştık. Bizler küçük bir sınıf düşünün, sandalyelerde oturuyoruz Kısa bir sessizlikten sonra o bey elini masaya vurdu, Hey bana bak, bana! dedi, umumi bir konuşmaydı bu; Kılıyormuş tutuyormuş, kılıyorsun tutuyorsun, tamam güzel. Bir daha elini masaya vurdu: İdrak etmiş miydi idrak! diyerek işaret parmağıyla yukarıyı 18

19 gösteriyordu. Aman Rabbim, içimi okudu, sanki ağzından çıkanlar bir anahtardı ve ben, otuz altı yıllık paslı zor açılır kilit Şak diye açıldım. Evet, annem düzenli hiçbir zaman namaz kılmadı, düzenli oruç tutmadı ama İDRAK etmiş takımıydı, hem de ne idrak Buna bütün kalbimle inanıyorum. Ben çözüldüm, rahatladım. Yoksa öyle bir evreye girecektim ki; bilmece, kaos, git-geller, huzursuzluklar Sürekli zihnimde hüküm süreceklerdi. Konuşma o minvalde bir buçuk saat sürdü. Rabbim ben bu insanı on dört yaşından beri arıyorum. Düşünce yapısı, tam benim aradığım gibi, bu,sözcüklerle ifade edemeyeceğim bir zenginlik, bilgisinde güven, tarzındaki gerçek samimiyet Hepsini yansıtıyordu, kısacası HAZİNEMİ bulmuştum. İnsanın gönlü neredeyse, hazinesi ordadır. Çok mutluydum, o günkü konuşmaları çok dikkatli dinlemiştim, analiz etmiştim. Düşünüyorum da; neyi kaybettim, neyi buldum. İdrak etmiş miydi, idrak! diye kendinden emin meselenin aslını, teşkil eden olayın perde arkasını anlattı. 19

20 Evet, evet şu benim kısır aklımla, annemi iki dakikada cehennem ehli yapan anlayışımın ne kadar da sefil, bedbaht bir inanç olduğunun bilincine ulaştırmıştı daha ilk cümlesi. Allah ım, şu anda benim bir haber dediğim anneciğim geliyor aklıma; o öyle bir idrak edenmiş ki meğer, haberimiz yokmuş. Hoş, kendimizden de haberimiz yokmuş, bunu da anladım tabii. Ben on üç yaşlarındaydım, kız kardeşim Nil, yedi yaşlarında kız kardeşimin Anne, anne diye feveranına dışarı çıktık. Annem: Ne oldu kızım dedi, Anne bak fare yavrusuna taş atıyorlar, öldürmek istiyorlar dedi çocukları göstererek. Annem hemen çocuklara döndü, Yazık, Allah sebepsiz bir şey yaratmaz, sana birisinin taş atmasını, seni incitmesini istemezsin değil mi? Sen de yapma. dedi o zaman. Hemen manavdan bir kesekâğıdı aldı, o fare yavrusunu içine koydu, hava deliği açtı. Bizleri de yanına çağırdı, Hadi şunu yerine bırakalım dedi. Anne nereye gidiyoruz? dedim, fayton çevirdi. Anne deli misin sen, nereye 20

21 gidiyoruz? dedim. Bunu sahilde kanalete yakın bir yere bırakalım dedi. Anne ya bize deli diyecekler dedim, boş ver onları dedi. Ya, anne Allah aşkına ne yararı var bunun dedim faytonda. Kızım Allah sebepsiz bir şey yaratmaz. Yirmi birinci yüzyıldayız; binlerce köy var, tuvaleti olmayan insanlar, evinin beşon metre ilerisine büyük tuvaletini yapıyor. İnsan dışkısında kolibasili var, kolera mikrobu var. Farede de tifüs var, veba var. Fare o insan dışkısını yiyerek dört büyük mikrobu bünyesinde taşıyor mu? Taşıyor. Eee kedi de fareyi yiyor, ilahi denge kendiliğinden sağlanmış oluyor. Onun için bizim hiçbir canlıyı öldürmemize gerek yok. İşte İDRAK!!! Hemen hemen her gün, Hadi bir kahve yap, Allah ın şu güzelliğini seyrederek içelim derdi, pek anlamazdım, yani idrak edemezdim. Bazen kerhen, bazen isteyerek yapar gelirdim, karşısına otururdum, ama o, Olmadı kızım, bak ben sana Allah ın güzelliğini seyrederek içelim diyorum, sen arkanı dönüyorsun, der, hatta bazen kızar, Kıçını dönüyorsun derdi. 21

22 Ben tekrar onun yanına gelirdim, seyrederdik ayı ve güneşin batışını veya doğuşunu ama o an ben bunu yaparken tam haz alamazdım doğrusu ama bu şimdiki duygu ve düşüncelerimin temelini atmıştı. Şimdi bunu çok iyi anlıyorum. Karadeniz deyiz caddenin kenarında bir fasulye ağacı mı derler, sırığı mı derler, üzerinde fasulyeler var, yanında kabak, tarlada salatalık, domates tutturdu mu Çiğdem, Çiğdem gel diye Efendim anne? dedim. Biraz sonra olacakları tahmin ediyorum. Kızım şunların güzelliğine bak dedi, Evet anne görüyorum annemin o heyecanı var ya, o coşkusu O beni kızdırıyor, o zaman ben, bön bön bakar oluyorum çünkü aynı frekansta değiliz. Tekrar Kızım şu güzelliği bir öpsene diyor. Haydaa! Allah ım insanlar bize bakıyor, anne ya ne olursun insanlar bize bakıyor, anne ya ne olursun deli diyecekler diyorum. Ardından annem, Ne derlerse desinler kızım sen kompleks sahibi olma demesin mi? yani kaçınılmaz son: öpeceksiniz o fasulyeyi, Allah ın güzelliğini. Tamam öpüyorum 22

23 şimdi ne dedi biliyor musunuz? Bir daha öp!. Kızım suratın bir karış, Allah aşkına sana hiç haz vermiyor mu? Veriyor! Anne veriyor. Bitmedi, yerdeki domatese bakıyor. Evet anladım, biraz sonra ben yere diz çökeceğim ve onu da öpeceğim, kabağı da okşayacağım. İnşallah bitmiştir derken, Şu ağacın altında bir çay içelim şöyle tavşan kanı. Şu kurbağalar ne güzel vaklıyor, onları da dinlemiş oluruz, diyor ve dediğini yaptırıyor. O gün de öyle geçmişti. Düşünüyorum da ne saadet Bir gün de şehirlerarası yolculukta, şoförü ve içindeki insanları ikna edip, dağ kahvesinde mola verdirtip, tabiatın güzelliğinin yaşanması gerekliğini anlatmıştı ve de bu özel moladan kimse sıkılmamıştı. Bu annemle ilgili hatıralardan sadece bir kaçı Şimdi soruyorum; bu, Yaradanı idraktan başka bir şey olabilir mi? Ama ben onu nerelere layık görmüşüm. Ben şimdi Salı 23

24 günkü, yani haftaya tasavvuf sohbetini iple çekeceğim. Evet, bu insan kendi görevini zaten açıklamıştı. Her insanın içindeki yüce ruh, onun farkındalığını yakalatmak insana, O nun seninle olduğu gerçeği. HER AN RAHMET HALİNDEYİZ AMA ANLAMAZMIŞIZ. Bir gün sohbetinde dedi ki: Her an, her an rahmet halindeyiz ama sen farkında değilsin (herkesi kastediyor). Bunu şöyle de açıklayabiliriz; başına bir şey gelir, baştan aşağı olumsuz görürsün olayı. Bir şerdir, bir felakettir bu olay. Ama sonunu sabırla beklemek lazım. Onu da yaşadım hani, bundan önce oturduğum ev sahibi beni mahkemeye vermişti, doğal gazı onlara göre izinsiz yaptırdığım için. Mahkemede hakime hanım sormuştu Şahidin var mı diye, ben de, En pahalı şey ricadır efendim, sorarım, gelirlerse gelirler demiştim. Hakime hanım, 24

25 Sen bir sor demişti. Nasıl olmuştu anlayamadım, şans yüzüme gülmüştü. Alt komşumun gelini ve diğer komşum Tabii demişlerdi, şahitlik yaparız. Mahkeme günü, her iki şahidim de sağ olsunlar, doğal gazı benim yaptırdığımı söylediler. Hakime hanım ifadelerimi derleyip toplayıp, zapta geçirtiyordu. Belli ki ben haklılığımı ispat etmiştim vicdanında. Ayrıca doğal gaz tesisatını, benim yaptırdığıma dair elimde faturam vardı. Benim isteğim, sadece doğalgaz tesisatı faturasına mukabil 4 ay oturmaktı. Ona tekabül ediyordu, kimseden fazla bir gün bile talep etmiyordum. Uzatmayalım, hakime hanım bir celse daha verdi. Her şey yolunda, mahkemeye sayılı günler kalmıştı. Hatırı sayılır bir abla var, hayli severim kendisini. Telefon çaldı, arayan oydu. Çiğdem, senin mahkemen ne zaman? dedi, tarihini söyledim. Paniktir biraz, yanımda falanca bey var, meseleni anlattım, Dosya numaranı ver hadi dedi, yardımcı olacağını söyledi. Buna gerek olmadığını, benim haklılığıma, hakime hanımın kanaat getirdiğini söyledim. Hayır, hayır biz sağlama alalım dedi. Hadi söyle şu 25

26 dosya numaranı, Abla bilmiyorum dediğimde, Davalı mısın, davacı mısın dedi. Ben de kendi bakış açımdan, beni dava ettiler diyeceğime, Davacıyım dedim. Sözüm ona onlar dava etti, dava açtıyı anlatmaya çalışıyordum. Yani anlayacağınız, pek yatkın olmadığım için terimlere ve o ablanın aceleci, telaşlı halleri de beni şaşırtmıştı Davacıyım deyiverdim. Aman Allah ım mahkemeye adım atar atmaz hatamı anladım, yanlış bilgi verdik Eyvah dedim. Taş yerinde ağırdır derler ya, bir de bu mahkemeler. Mahkemeyi Kübra dan olacak, devamlı bende saygı uyandıran yerler olmuştur. Ruhen de nezaket sahibi bir insan olduğum için herhalde kendimde o hakkı bulamadım efendim Yalnız, anında şimşek gibi bir düşünce bütünü içine girdim. Allah ım ben bu mahkemeyi kaybediyorum bunu anladım. Bana dayanma gücü ver, bunda bir hayır, bir hikmet var dedim. Beklenen son, ben kaybettim. Mahkemeden çıktık, kan basıncım çok arttı. Suratım alev alev ateş bastı, üstüne üslük ev sahibimin yeni mezun bir polis yeğeni var, acılarla ti geçecek bir yapıya sahip 26

27 ve kendini dünyanın sahibi zanneden. Annem yeni rahmetli olmuştu, bir ara bizim eve geldiğinde, Ölmedi ki, her an bizimle dediğimde, resmen alay etmişti gizli gizli. Yine incitmemiştim onu, sadece acımıştım. Bu bayan da mahkeme çıkışı zafer sarhoşluğu ile Hemen kamyon getiriyorsun, eşyalarını bugün yarın çıkarıyorsun evden, tamam mı? ısrarla bunu tekrarlıyordu yanımda, bense hala içimden, Ya rabbim, bunun arkasında bir hikmet, güzel bir oluş var ama bana dayanma gücü ver diyordum. Evet, ben haklı çıktım, yüreğim doğruyu söylemiş. Zaten vasıtasız ilim aracı kalp değil mi? Hiç bir yere sığmam, gönle sığarım diyen o değil mi? Onun olduğu yerden hiç yanlış seda gelir mi? Meğer güzel yaradanım hemen iş yerimin karşısında ev nasip edecekmiş, onun içinmiş bu davalıdavacı yer değiştirmesi. Biliyorum sen Zül Celali Vel İkram sın. O günden sonra hayatımdaki korku ve telaşı kaldırdım. Kötü olaylar karşısında adeta arkasındaki güzelliği, sabırla beklemeye başladım. MUHABBET 27

28 Bir gün bize bir soru sordu. Oğlunu, kızını biri istedi ne özellik ararsın? İşte sayıldı: Kariyer, zenginlik, fizik, edep vs Aklımıza fazla olgu gelmiyor. Kendi cevap verdi, Hepiniz mahvettiniz çocuklarınızı, muhabbeti var mı, muhabbeti? dedi. Evet, çözemediğim otuz yıllık bir soru vardı aklımda: Annemi çok sevişimin esas nedeni ne? Bu kadar sevdiren neydi onu? Evet çok şey paylaştık, hep yanındaydım ama onu bu kadar sevdiren neydi? İşte şimdi o da yerini buldu muhabbet ehli idi. Üşenmez, hep ama hep bir şey vermeye çalışırdı. Anlatırdı, samimiyetle, inanarak, severek Yeter ki sor, hiç üşenmezdi. Ha, bu arada benim eşimle uyumsuzluğum da ortaya çıkmış oldu. O da çok suskun. Ne diyelim; Olmadı yar. O kadar coşkuluydum ki, o kadar olur. Yolda tanımadığımı bile tasavvufa götürdüğüm oldu. Bir gün, sanatçı bir beyle- takdir ettiğim, sevdiğim bir insandır aynı dolmuştayız, elimde de tasavvuftan Mutlu Damlalar kitabı var, sohbete koyulduk. Uğraşın mükemmel yönünü 28

29 dile getirdi, o günkü işinden dolayı gelemeyeceği için o kadar içten bir Tüh be çekti ki, sevgili öğreticim Atatürk ün bu millete bir lütuf olduğunu anlattı detaylı olarak. Atatürk e olan inancım, sevgim, saygım, bilimsel olarak demir attı içime. İşin doğrusunu söylemek gerekirse, Atatürk ü bir savaş komutanı, savaş stratejisi uzmanı olarak görüyordum. Onun ötesine gidemiyordum çünkü o tarz anlatan olmadı ki. Teşekkürler sevgili öğretmenim. Bir sohbetinde de Birleştiricilik Allah tandır, ayırım şeytandandır dedi. Ne kadar kolay söyledik ve yazdık, oysa açılımını yaptım, içimde: O kadar uzağız ki aslında dedim. Zaman zaman çok düşündüm üstünde, öyle ki; buna hiç ama hiç uygun davranmadık yıllarca çoğumuz. Nasıl mı? Bir olay var ortada. En basitinden, bir kavga; senin tanışın varsa onun yanındasın, akraban varsa onun yanındasın, arkadaşın varsa onun yanındasın, dostun varsa onun yanındasın, yani tarafsın. Hatta ilk önce kim kimin yanında olmuşsa onun yanındasın, oldu mu ya? Arkadaş, bir meseleyi öğren; kim haklı, kim haksız? Ondan sonra da yargılayıcı 29

30 değil, birleştirici bir tavır al cesaretle, şahsiyetle, samimiyetle Böylesi daha insanca değil mi? Yabancı filmlerde mahkemedeki yemine, çocukluğumdan beri hayrananım: Gerçeği, yalnız gerçeği söyleyeceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim. İşte hayatımızın da andı bu olmalı. Bu olmalı ki, hafif olalım, kuş gibi olalım, ışık saçalım. EY VELİ, İNSAN NASIL OLMALI SÖYLE; SON ANDA NASIL OLACAKSA, ÖYLE N. F. Kısakürek Ne demiştik, arkasındaki hikmete bak. Evet bir iş, bir oluş, beklenmedik tatsız, hatta iç karartıcı bir değişiklik oldu yine hayatımızda. Buyurun, evimin alt katına bir gay taşındı, buyur buradan yak derler ya, evin içi kıpkırmızı bir renge boyandı, yüksek volümlü müzik aletleri, malum gelen giden marjinal tipler. Cinnet geçirmemi sağlayacak kısım; ben salonda yatıyorum, alt kapının ayarı bozulmuş veya kasti bozmuşlar, ağır gülle gibi demir kapı, her giriş çıkışta korkunç bir gürültü 30

31 oluyor. Adeta savaşa teşvik eden bir haksızlık, umursamazlık, bağnazlıklar zincirinin halkaları her geçen gün çoğalıyor, her yol mubah zihniyeti taşıyorlar. Bir gün, hiç unutmam, minibüsçüler bizim eve doğru bakıyorlardı, merak ettim Yarabbim bana sabır ver, dedim, gördüğüm manzara, karşımdaki manzara iğrençti. Birinci katta bu arkadaşlar müziğin sesini sonuna kadar açmışlar, pencerenin pervazına çıkmış, sanki piknik yerinde ağaca dayanmış, bacaklarını uzatmış bir halde, bir de gözlerini kapatmış ritim tutuyorlar. Burası ana cadde ve biz kırk yıllık Şişliliyiz ve iş yerimin karşısı. Koştum, bu yaptığının çok ters bir şey olduğunu, buranın bir sayfiye yeri olmadığını, soysal bir çevrede bu şekilde davranmasının çok abes olduğunu anlattım, lütfen dedim. Başka bir gün, evin girişine devasa mumlar koymuş ve onları yakmış. İlk gördüğüm manzara kafamda yerini buldu zaten, burası evlikten çıkmıştı artık. Kapısını çaldım, Bunlar ne? dedim. Bak, bu apartmanda bizler de varız; benim genç kızım, genç oğullarım var. Böyle giderse telafisi mümkün olmayan tatsızlıkların içinde 31

32 buluruz kendimizi, dedim. Bana kendini kanıtlarcasına, yakamdan tutarak içeri çekti, onun bu hareketini de görmezlikten geldim, çünkü karşımdaki bir insandı ve ilgilenilmesi gereken bir insandı, hışımla Gel, ben ekmek paramın mücadelesini veriyorum,dedi. Ben de, Buna sen samimiyetinle inanıyor musun? dedim. Cd lerini gösterdi, DJ lik yapıyorum dedi. İşinin sadece bu olduğunu bilsem, buna inansam, sabahlara kadar kendisine yardımcı olacağımı söyledim. Ekmek parasına onun tahmin edemeyeceği kadar saygım olduğunu anlattım. Nasıl davranacağım, fütursuzluk git gide çoğalıyor, ruhunu incitmek istemiyorum. Ama o zaten kendisinin bir eşcinsel olduğunu, tercihini rahatlıkla söylüyor. Ne yapmalıyım, çok şaşkın ve çaresizim. Ama ben kolay pes eden takımı değilim, ona ulaşmalıyım, ona bilgilerimi, insanlığımı, kısacası ilk önce kendimi tanıtmalıyım. Türkiye Senegal maçı. Türkiye yendi, insanlar sel gibi sokağa aktı. Coşku caddelere taştı, ben de evden Türk bayrağını ve vazodaki gülleri aldım, tam karşı caddeye geçecekken; o,pencerede coşkuya katılmak isteyen bir halle insanları 32

33 seyrediyordu. Bir an göz göze geldik, elimdeki gülden kendisine uzattım, Bir çek kırdıracağım, inşallah olur da, sana da yardımcı olurum dedim. Yani bir samimiyet, bir paylaşım O heyecanla ben, o an için, hiç hesaplı kitaplı değildim. Böyle bir konuşma ve paylaşım da çok yürekten oldu. Evet, çekimi kırdırmıştım, ona götürdüm. Kendiliğinden oluşan bir söz vermeydi bu, ben paylaşmayı, yardım etmeyi kendimi bildim bileli severim, çok ama çok mutlu olurum, mest olurum adeta bir güzellik ortaya koymaktan. Kapısını çaldım, parayı uzattım o da aldı. Tebessüm etti, o biraz tutuk. Aradan bir zaman geçti, elinde bir buket çiçek, verdiğim para ile iş yerime geldi. Halbuki ben ona borç lafı bile etmemiştim. Boşver demiştim içimden, getirirse getirir, zaten ihtiyacı olmasa ne alaka diyebilirdi. Almıştı işte, gönlüm yine sezmişti. Dedik ya; vasıtasız ilim aracı kalptir diye. Çiçekleri uzattı, öbür elinde de verdiğim para, çok teşekkür etti. Abla nerden anladın? dedi önemsemez bir tavırla. Hepimizin ortak sorunu değil mi? dedim. İşte ne güzel bir insani davranış, ben şimdi ona biraz daha rahat 33

34 yaklaşacağım. Bir akşam bize çat kapı misafirler geldi, çay bardağım eksik aşağı indim, kapısını çaldım, ayakta duracak hali yok gibi. Gözler kaymış adeta baygın bir insanın dikey durumu karşımda X, Bana birkaç tane çay bardağı verir misin dedim, hemen tişörtümü iki elimle gerdim Buraya koy dedim. Her şey çabuk olsun istedim, oysa o kafasını iki yana salladı, Olmaz, olmaz der gibi, özenle tepsiye koydu ve bana ağır çekim bir film gibi uzattı. Aradan iki gün geçmişti, bardaklarını indirdim ve kendisine bu bardakları nasıl bana verdiğini hatırlayıp hatırlamadığını sordum, o günkü portresini çizdim ve önüne koydum ve dedim ki: Sen çok iyi bir insansın, çok güzel bir ruhun var, gel onu ortaya çıkaralım. O da, Buyurmaz mısın abla dedi. Biraz tedirginlikle de olsa davetini geri çevirmedim. Sohbet başlamıştı, bir de bayan vardı içerde, onlar soruyorlar ben cevaplıyorum, ben cevaplıyorum onlar soruyorlar. Telefonları hiç durmuyor, utanmış olacaklar ki, koltukların aralarına sıkıştırdılar sesi çıkmasın diye. Bana samimi davranılmasından hoşlandığımı söyledim, iyi 34

35 bir dost, hatta fedakar bir dost olarak görmelerini istedim, çok hoşnut oldular. Tabii bu arada dışarıdaki mumlar kalktı, daha itinalı davranışlar sergilemeye başladılar. Bir ara bana bir itirafta bulundu, orijinal bir müzik CD sini iki kardeşin tekinden, kendi deyimi ile kekleyip almış. Ben de yaptığının çok tehlikeli olduğunu ve hiçbir etik değere sığmayacağını söyledim. O insan Avrupa yı, Amerika yı dolaşmış bunları yapmak için, sen ondan çalıyorsun. Bunun başka adı yok, derhal onu götür teslim et ve asla kopyalama dedim. Abla yani sen şimdi bu kısmeti tepmemi mi istiyorsun? dedi. Ben de biraz düşündükten sonra, ağzımdan şu cümlenin döküldüğüne şahit oldum, Seni tepelenmekten kurtarıyorum. Kendi de hayretle dinledikten sonra, Tepelenmekten ha dedi, Evet dedim. Ben sana şöyle özetleyeyim X dedim, karanlık işlerden aydınlık gelecek doğmaz. Aradan günler geçti, elektrik affını okudum gazetede, taksitlendirme olacakmış. Benim saatim içerideydi, kesilmemişti ama hayli borcum vardı, sevindim. Öyle zannediyordum ki, onların da vardı. Eve çıkarken kapılarını 35

36 tıklattım, Gözün aydın elektriğe af gelmiş, varsa borcunuz falan, böldürebilirsiniz dedim. Düz bir ifadeyle yüzüme baktı Hoşça kal diyerek koşar adım yukarı çıktım. O hala kapıdaydı. Daha sonra bir arkadaşları, adak kurbanı ile ilgili bir soru sordu bizim kapının önünde. Çok fazla bir bilgimin olmadığını söyleyip, bildiğim kadarını anlattım. Dükkana geldi Abla bir şey sorabilir miyim? dedi. Sen bizim evi mi dinliyorsun? ne demek istediğini anlamıştım. Bizim evde bir sorun oluyor, tam onu konuşurken sen kapıyı çalıyorsun, o konu hakkında bir cevap getiriyorsun dedi. Ben de Öğrenci hazır olunca öğretmen ayağına gelirmiş dedim. Her şeyi, evet her şeyi dikkatle dinliyor, anlamaya çalışıyordu. Bir gün yine onun ruhunun güzelliğinin suratına da yansıdığını anlattım. Hatta onu ilk gördüğümde böyle güzel bir damadımın olmasını içimden geçirdiğimi söylediğimde kıkırdadı, ay filan yaptı. Ben gayet ciddi bir biçimde konuşmama devam ettim. Seni Allah bak ne güzel yaratmış. Senin çocukların da çok güzel olur, sen de iyi bir baba, iyi bir eş olursun dedim, 36

37 imkansız??? dedi. Neresinde imkansızlık dedim. Dem bu demdir,dem bu dem çok büyük çilelerle aşağılardan başlar, yükselme güzel bir vecize geldi aklıma: Bak X, Biz ne evliyalar gördük bir haber gittiler ne bihaberler gördük evliyaları imrendirdiler. Son çok önemlidir akıbet devamlı iyidir, sen iyiyi seçersen. Senin tahsilin ne X? dedim, Ortaokuldan terkmiş. Derhal seni açık öğretime kayıt ettireceğiz dedim, hoşnut bir şekilde yarım bir kahkaha attı. Bak ben kırk beş yaşındayım ve zihnimin aldığı sürece okuyacağım çünkü Allah ın ilk isteği yüce kitabın da: İkra yani Oku. Sen daha otuz bile değilsin, benim yaşıma kadar istesen dört üniversite bitirsin, dedim. Çılgınlıklar, sesler, geliş gidişler azalmıştı, daha bir temkinli davranıyorlardı, aslına rucu etme meselesi hepsi. Allah: Ben sizi en şerefli kıldım der yüce kitabında dedim. Daha sonra Kuran-ı Kerim almış. Çok mutlu, ben de tabii. Benimle paylaşıyor güzellikleri. Tabii içinde o kadar ince latif edebi bölümleri yakalıyor ki, çok keyif alıyorum onu dinlerken. Anlamadığı bir şey olduğunda, her an bana çıkıp 37

38 sorabileceğini söyledim kendisine. Bir tane daha almış, aynı sureleri iki Kuran-ı Kerim den takip ediyor. Bir gün geç bir saat kapı çalındı, Benim abla X dedi, elinde Kuran-ı Kerim Abla bu ne güzel bir armağan, şuraya bakar mısın diyordu, Ve Allah Musa ya Lütfetti yani, Hz. Musa ile Yaratanın konuşması bölümü. Hayretine mucip olmuş Allah ın sonsuz tevazusu. Anlaşılıyor ki, iliklerine kadar hissetmiş, inanamamış-inanmış mest olmuş, mest. Şüphesiz bu süreç ona çok güzel şeyler kazandırmış olmalı ki, gelenler gidenler azalmaya başladı diyeceğiz, yetersiz kalır. Sırra kadem bastı, o kadar insan sır oldu adeta, görünürlerde kimsecikler yok artık. X de çok büyük değişiklikler var, takdire şayan alkışlanası. Kullandıklarını bıraktı sigaraya varana kadar, tabi ekonomik olarak zor anlar başladı, bana geldi aylarca dükkanda bulunanlardan aldı, onlarla idare etti. Bir gece bizim evde eşimle, hararetli bir şekilde tartışıyoruz. Ablam, Ben konuşurum sen içeri git diyor bana, gidiyorum. Dayanamıyorum, tekrar geliyorum. Kızım, Annecim lütfen biraz içeri git diyor, tekrar gelme ihtiyacı 38

39 duyuyorum. Kendimi ifade edemeyişimin vermiş olduğu o hazımsızlığı yaşıyorum, olacak gibi değil. En iyisi ben dışarı çıkayım dedim. Evde durup da, daha çok sinirleneceğime, apartmanın giriş merdivenine oturdum. Boğazım düğüm düğüm. Derin derin nefes aldım, düşünüyorum, ağlayamıyorum da aksi gibi. Gerginlik ve hüzün hakim bedenime. Apartmanın kapısı açıldı, çıkan X di Abla ne yapıyorsun burada hadi gel bize, dedi, teşekkür ettim, Yükümle gelmek istemem dedim sıkıntımı kast ederek. Lütfen abla ne demek dedi. Yok sağol dedim, elindeki anahtarı uzattı, Peki abla anahtar sende kalsın, istediğin zaman girersin dedi. BEN NAMAZA GİDİYORUM. Benim duyduğum bu dünyanın en güzel cümlesi, en son söyleyecek ağızdan çıkmıştı. Bende sihirli değnek etkisi yaptı, hızla bizim eve girdim. Hala Nuri beye bir şeyler anlatılıyordu, Bırakın Allah aşkına! dedim, Ben kendimi tanıyorum. Bak bu X in anahtarı, ben kapıda otururken bana verdi, kendisi de namaza gitti, tamam mı? Ben buyum işte, evin içine bomba düşmüştü ama ne bomba Her tarafından ışık 39

40 saçıyor, nur saçıyordu. Yani artık beni anlayan anlasın be kardeşim, yeter. Allah ım sevgi ve sabırla kazanma yolu ne güzel bir şey, fedakarlığın çemberinden geçmeyen dostluğa dostluk denir mi? Sadece ve sadece doğruyu anlatmak ne güzel Mutluyum, çok mutlu. Okulun kayıtlarını birinci yıl kaçırdı tüm uyarılarıma rağmen. Daha sonraki sene sıkı takip ettik ve kayıt ettirdik. Bu arada ev sahibi, kirasını aylardır ödeyemediği için muhasebecisini göndermişti. Aralarında belirgin bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Bu su götürmez bir gerçekti, X haksızdı. İYİLİĞİN SONU, AMELİYATSIZ İYİLEŞMEDİR. X,hem suçlu hem güçlüydü Bu insan her türlü zararlı alışkanlıklarını, aklınıza ne geliyorsa bıraktığı anlarda, onun temiz bir insan olabileceğini kendine kanıtlatarak yaşamaya adapte ettiğimiz sıralarda, kötülüğün kırıntıları kalmış olmalı ki, ev sahibine epey yüklü borcu olmasına rağmen, kendisine yapılan çok küçük bir 40

41 haksızlıktan dolayı üste çıkmaya çalışıyordu. İkisi arasında kahrı yaşıyordum. Zira X e haksız olduğunu söylersem tüm uğraşlarımın boşa gitmesinden korkuyordum çünkü, onun bu yanlış tutumunu çok ince bir şekilde ona anlatmalıydım. O bunu kabullenecekti biliyordum, ama o anda olmazdı. Çok sıkıldım çünkü o an kendimi haklı tarafa karşı suskunluğumdan dolayı şahsiyetsiz hissettim. Öyle ki, boynumda bir et beni çıkmıştı, aldırmak istemiştim, sıkıcı bir görüntüsü vardı. Aldırmak için doktora gittiğimde beyine yakın bir bölge olduğundan Alamayız demişlerdi. Benim için sorun olmaya başlamıştı. O gergin atmosferde onu sıkmışım kimseyi sıkmamak adına. Bir de baktım ki, parmaklarımın arasında, meğerse köküyle çıkmış. Bence bu; iyiliğin, ince düşüncenin karşılığı, hastayı ameliyatsız iyileştirmesinden başka bir şey değildi. Yani her işin, her güzel düşüncenin getirisi içinde MÜZİK RUHUN GIDASI DEĞİL, İCABIDIR; ÖLÜMSÜZ ALEMDEN ESİNTİDİR M.R Mutlu 41

42 Hayatımda müziğin oturduğu bir taht yoktu. Olursa olur, olmazsa kayıp değil. Vakit kaybı, hatta günah lafları bile duymuştuk müziğe ilişkin. Oysa çok severim, o başka. Rasim bey; müziğin ruhun gıdası değil icabı olduğunu, ölümsüz alemden esinti olduğunu söylemişti. Daha sonraki günlerde bir örnek vermişti. Susuz bırakılan bir devenin, çölde tam suyu bulmuşken, keman sesine yönelmesi, onu dinledikten on dakika sonra suya gitmesini anlatmıştı ve ben bunu da içgüdüsel olarak hayatımda ilk defa yaşadım. Evet, tanzimde peynirciler reyonundan bir müzik geliyordu, ruhumdaki ben i yerimden kaldırdı ve o yöne doğru ilerledim. Peynirci arkadaşın tezgahından geliyordu Cenk bu ne ya? Dedim, Valla bilmiyorum, radyo, dedi. O ne güzel bir şeydi öyle, beni buraya büyülenmiş bir şekilde getirdi dedim. Daha sonra Sara Brightman ın harem parçası olduğunu öğrendim, hala bende o etki devam eder. Oysa ben yabancı bir dil bilmem ama gönül dili işte bu. Nasıl da akuple olmuşum İşin güzel tarafı, yeni bilgilerim beni çok mutlu 42

43 ediyor, hem de hayatta yerinde ve zamanında işe yarıyordu. Şöyle ki, kızımın veli toplantısına gittim, her dersin öğretmeni kendini tanıtıyor ve her öğrencinin notunu okuyordu. Biz sınıfta sıralardaydık, her dersin öğretmeni masaya geliyor, daha sonra dersle ve öğrencilerle ilgili bilgiler veriyorlardı. Arka sıralardan bir hanım, Ben Erkan ın annesiyim efendim dedi. Size çok kırgınım, hatta kızgınım. Ne olurdu çocuğuma şu notu verseydiniz, Hoca hanım biraz afalladı. Takdir alamadı sizin yüzünüzden, nedir yani nedir diyerek müzik dersinin pek de elzem olmadığını, dersten sayılamayacak kadar basite indirgiyordu. Hoca hanım şaşkın yerine oturdu yani benim arka sırama. Ben hemen elimdeki kağıda Hocam, hanım idrak edememiş galiba; müzik ruhun gıdası değil, icabıdır yazıp arkaya uzattım. Gözlerinde hayat bulmuşluğun sevincini gördüm. Bütün mesele, bilginin bizde yarattığı değişikliktir, işlemek, ekmek ve ürün alabilmektir bence. Evet, bu arada ben yüce kitabımızda bir bölüm okumuştum Kulak verdik, göz verdik diye. Niçin acaba kulağı önce saymış? Allah sıralama hatası yapmaz, 43

44 bunun muhakkak önceliğinin önemi var. Oysa ben gözü öncelikli bulurdum doğrusu, ama bunun yazılması kulağa olan önemin atfıydı. Evet, biz demek ki kulaktan besleniyoruz, hatta ve hatta hayvan bile. Benim hiç tanımadığım, duymadığım müziğe gitmem; devenin keman sesine yönelmesi, güzel insani bir şey duyduğumuzdaki haz Hatta Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır denilen olay da diyebiliriz buna. İşte bu da Peygamber Efendimizin, Ya güzel konuşun, ya da susun anlamlı birleştirici kaidesidir. Yani onu temsil eder El Kelam, El Latif, El Semi o değil mi? O halde, onlar çok güzel kullanılmalı kulları tarafından. Söz ola kese savaşı, söz ola kese başı Herkes birbirinin aynasıdır, o halde benim aynam güzel olmalı. Güzeli söylemek, güzeli duymak dileği ile sevgiler hepinize ÇOCUK ALMAZ GİBİ GÖRÜNÜR AMA ALIRMIŞ M.R Mutlu Çocukları terbiye etmek, hayatımızın en önemli uğraşıdır. Çoğumuzun çok çetin yaşam kavgası, onlara ayrılan zamanı neredeyse sıfıra 44

45 indirebiliyor ama ben vakit buldukça, onlara en önemli şeyin, faziletli yaşamak ve erdem sahibi olmak olduğunu, bununla ayakta kalınıp ve mutlu olunabileceklerini anlattım. Bir gün öğretmeni, çocukları yakından tanımak için bir bilgi edinme formu göndermişti. Oğlum dördüncü sınıftaydı. Ben de bütün sorulara gerçekçi cevap vermiş, hatta, Bu çocukların en büyük şanssızlığı, bu ailede dünyaya gelmeleri herhalde demiştim. Çek, senet, borç lafları ile büyüyorlar demiş, aynı evde birbirimizi pek göremeyişimizden, sayılı günler kahvaltıda beraber oluşumuzdan, teferruatlı olarak bahsetmiştim öğretmene. İşin gerçeği; ona, çok şey düştüğünü söylemiş, hem anne, hem baba olma görevini yüklemiştim. Veli toplantısında takdirlerini söyledi. Az ilgilenip öz ilgilenmiş olduğumu, oğlum Evren Furkan ın adını karıncanın kardeşi koyduğunu söyledi, çocuğun kendine olan güveninden bahsetti. Şöyle ki, öğretmenin vermiş olduğu bir kararda, parmağını kaldırıp Öğretmenim kızmayın ama siz haksızsınız, olay şöyle şöyleydi, sizin verdiğiniz karar yanlış diyebiliyormuş. Çocuğun kendine olan 45

46 özgüveni, hoca hanımın çok hoşuna gitmiş, yardımsever olduğundan, adını karıncanın kardeşi koymuş. Otobiyografilerini hoca hanım dağıttı. Evren Furkan hakkındaki genel değerlendirme şöyle başlıyordu: Hak savunucusu. Bir anne olarak bu beni yeterince sevindirdi. Yine bir gün, servisten ablası ile indiğinde ağlıyordu. Niye ağladığını sordum, arkadaşı tokat atmış. Hiç yorum yapmadım, Çocuklar arasında olur, büyütmenin hiç anlamı yok dedim içimden. Hala bu çocuk kavgaları yüzünden ailelerin birbirine girdiği nice yerler, ortamlar vardır, halbuki onlar çocuk tekamülleri için gelişmelerinin gereği, tıpkı yetişkinler gibi aralarında zaman zaman gerginlikler, kızgınlıklar, sürtüşmeler, kavgalar olacaktır. Ailelerin bunları görmezden gelmeleri ya da büyütmemeleri gerekir, zira aynı çocuklar ertesi gün barışıp güzel oluşlar, güzel şeyler paylaşacaklardır, yaşayacaklardır. Ertesi gün yine ağlayarak indi servisten, Şimdi ne oldu? dedim, ablamla ağabeyim de dün bana tokat atan çocuğu dövdüler dedi, ben de sadece Eeee? dedim. Ama o çocuk bana bir tokat atmıştı, bunlar ona üç tokat 46

47 attılar dedi. Aman ne güzel oğlum adeletli olman dedim. Ama bir tokat da olsa, yine üzülürdün inan ki dedim. Yine bildiğimce anlattım yerinde ve zamanında. Rasim beyin dediği gibi; almıyorlar gibi görünüp, teyp gibi kayıt ediyorlar vallahi. Ve de o kaydı hatta size tekrar dinletiyorlar. Funda altı yaşlarında, Evren Furkan dört, büyük ağabeyleri dokuz, küçük ağabeyleri yedi yaşında. Adaya götürdüm, faytona bindik, Yörük Ali Plajı nda ineceğiz. Faytonda biraz içilmiş kola ve açılmamış bir su şişesi vardı. Bırakmışlar besbelli, inerken onu aldım. Funda Elif faytondan inerken çok kızgın bir surat ifadesiyle bana bakıyor, bir yandan önden yürüyor, tekrar bana bakıyor. Suratındaki ifade kızgınlıkken nefrete dönüştü. Ne oluyor kızım? dedim. Bana, niye o poşeti aldığımı sordu. Bir an elimdeki torbaya baktım, Bırakmışlar işte kızım, açılmış, içilmiş. Su açılmamış, lazım olur diye aldım, bırakmışlar dedim. Ya bırakmamışlar unutmuşlarsa? dedi, Faytoncuya gelip sorduklarında, faytoncuyu hırsız yerine koymayacaklar mı? dedi. Çok ama çok güzel bir dersti bu benim 47

48 için, hakikatten çok utandım. Tamam yavrum, çok özür dilerim, ben orasını inan ki düşünemedim, şimdi döndüğümüzde faytoncuların yanına gider, o ağabeyi bulur veririz. Hatta hatamızı, yanlış davrandığımızı da anlatırız dedim, çok mutlu olmuştu, gülüyordu. Sarıldım öptüm, Aferin aferin yavrum dedim. KÜÇÜMSEYEREK HANGİ DEVİRDEYİZ EFENDİM DERLER. SEN HANGİ ANDAYSAN O DEVİRDESİN M.R.Mutlu Küçümseyerek Hangi devirdeyiz efendim derler. Oysa başlıkta ne diyor? Sen hangi andaysan o devirdesin. Evet, bu klişeleşmiş söz dilimize plesenk olmuştur. Hatta anlatacağımız bir konuya Hangi çağdayız efendim le başlarız Bu hayat dolu vecizeyi ilk okuduğumda çok hoşnut oldum. Harika bir deyiş, müthiş bir tespit dedim kendi kendime ve de inanır mısınız saatlerce düşündüm ve en sonunda da ilk çağları çok ama çok yaşadığımı anladım. O 48

49 halde çağı tam yakalayamıyoruz dedim. Yani An a adaptasyon, yok yok arkadaş; en basitinden, bir müşteri geldi, kılık kıyafet yerinde, hayli gösterişli, kaprisler, irdelemeler, incitmeler; siz affediyorsunuz, anlatıyorsunuz, kızmıyorsunuz, suratınızda tebessüm, hümanist bir satıcı ne güzel Yani çağdaşım.. Ardından, tarzı biraz hoyrat bir müşteri geliyor, hemen gardınızı alıyorsunuz Bu bize reva mı! dercesine, ben şimdi hangi çağdayım? Biraz önceki seni çok yormuştu ama gerektiği gibi davrandın. Çağdaş, insancıl. Yani ikincisi dişine göre, egona göre değil mi? Müşteri ikisi de, hatta bu seni incitmiyor, tarzı böyle, niye buna tahammül edemiyorsun; demek ki çağdaş değilim, ve Anı yaşamıyorum değil mi? Evet aynen öyle. Çağdaşlık, en adil bir şekilde benlik duygusuna kapılmadan anı yaşamakmış, gerektiği gibi davranmak; insanca sevdiklerimizin her türlü kaprisini çekeriz, bir ömür veririz hatta, ya diğerleri? Diğerleri insan değil mi? En ufak şeyde aforoz ederiz, afişe ederiz, onu da affetmek, görmezlikten gelmek, kısacası hoş görmek aslında ne güzel. 49

50 Yarışmak, kafaya takmak, kin tutmak, içe atmak gibi yükü niye taşıyayım ki? Ben çağdaş olmak istiyorum efendim, fitne, şerre mecalim yok, mecalim yok, bu değerli öğretmenimin güftesi ve bestesi kendine ait olan şiiri Şarkısı şimdi dilime gönlüme düştü, bu güzelliği sizlerle de paylaşmak varmış kaderde ne sürur. MECALİM YOK Sevgi muhabbet var iken, Fitne, şerre, mecalim yok, El ele tutmak var iken, Fitne şerre mecalim yok. Sürme beni bu devrana, Takatım yok, takatım yok. Aşk-ı dîli bî vefaya, Mecalim yok, mecalim yok. Dilde dilâdarı görmeye, 50

51 Gül-ü rânâyı sormaya, Aradığım bulmaya Mecalim yok, mecalim yok. Mutlu ümit kesmez senden, Ne canından, ne de senden. Terk etmeyi cümlesinden, Mecalim yok, mecalim yok. K.Yalı M.R.MUTLU / DÜNYAYI ŞİKÂYET EDİYORSUN, DEĞİŞTİRMEYE KALKIYORSUN. SEN KENDİNİ DEĞİŞTİRDİNMİ Kİ?M.R Mutlu Bugün, Rabbim bu gün çok kazançlıyım. Kafamda olaylar şekillenmeye başladı zira, çok zaman önce, kendimi sorgulamaya başladığımda, içimdeki bende çok açık ve net tutarsızlıklara tanık oldum. Şöyle ki imanlıyım 51

52 diyorum,yaptıklarım düpedüz gösteriyor ki,ben imanlı değilim,sadece biraz inançlıyım. Nasıl mı? Dün yani 19 Ağustos 2006 ödemem var, eksiğim çok, iki kere tehir ettirdiğim bir borç, küçük ama olmayınca dünya sonu. Canhıraş arayış içersindeyim, içimde fırtınalar kopuyor. At yarışı oynamaya karar verdim. Bir önceki günün bültenine dahi göz gezdirdim, yeni günün gazetesine, günlük bültene Seçiyorum, eliyorum, çıkarıyorum, ilave ediyorum, terliyorum Bir an o kuvvetli inanmışlık sizi mutlu ediyor Kazanacağım diye tekrar bir yaşam döngüsünün içine giriyorsunuz. Tam yatıracağım, kuponun beni aştığını düşünüyorum, küçültüyorum, öncekini yatırmıyorum. Allah ım ne kadar zayıf inançlarımız var! Konuştuğumuz zaman, yaratana yürekten inanıyormuş gibi konuşuruz. Tek dost, tek yardımcı gibi maliki mülk, sonsuz güç kadiri mutlak deriz. Evet işte sadece deriz, peki buna para çıksa şöyle hatırı sayılır, o zaman ne diyeceğiz? Ay, iyi ki o altılıyı tutturmuşum yoksa ne olurdu halimiz Yazık, çok yazık. Ne kadar sefil bir düşünce 52

53 içinde olduğumu anladım. Büyük düşünür İmam-ı Gazali nin hayatının iki üç evresinde, imanından kuşku duyduğunu okumuştum. Onu tanımaya çalışırken, şimdi çok iyi anlıyorum o duygusunu. Yani bütün mesele insanın ilk önce kendini tanıması, Yunus un dediği gibi İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezken Bu nasıl ilim bilmektir. Yunus İnsanın kendini tanıması En acı şeyse, kendini kandırmasıdır. Evet, iyi ki bu kuponu yatırmadım, tuttu. Yatırmış ve parayı almış olsaydım benim için bu sonun başlangıcı olurdu. Neden mi? Her şeyden önce, Ya, bu iş demek ki, biraz çalışmaya bağlıymış diyecektim kendi kendime. Bu gün bu yazıyı yazmak yerine, yine aynı hengâme içerisinde, daha büyük bir av yakalama duygu ve düşüncesiyle kendimi dış dünyaya kapatıp, önünde dünkünden daha zengin bir veri tablosu ile, belki de ellinci oyunumu yapmak 53

54 üzereydim. Yırt at, yırt at. Gizemli şifreler, simgeler başladı kafamda diyecektim. Bir bakacaktım, beş saat geçmiş, telafisi mümkün olmayan yegane şey zaman, ömrümden beş koca sıkıntılı, stresli saat bitmedi, üç saatte altılı oyunundan sonra geçen yarışları takip etme faslı, aman ya Rabbim! Sekiz saat bitmedi, kazanamadınız. Yorumlar başlayacak; keşke o atı silmeseydim keşke etkilenmeseydim; bitmedi, gece bölük bölük aklıma takılacak, belki uykum kaçacak; bitmedi,yarınımı şimdiden esir alacak, yarın bu günkü hatalarımı yapmayacağım diyeceksin. Yüce Rabbim, sonsuz şükürler olsun, ben bunları düşünerek ne güzel bir karar verdim, ne güzel bir lütuf olan sağlıklı ömrümü bu esaretten kurtardım. Bugün çok sevinçliyim, çünkü şaşkın bir ruh halinde değil, çok daha güzel şeylere motive olmuş bir haldeyim. An ı güzel ve dingin yaşıyorum, kitap okuyor ve tecrübelerimi kaleme alıyorum. Güzel Rabbimin sonsuz hazinesinden bekliyorum. Zaten o sonsuz hazinenin içinde değil miyiz ki? Güneş 54

55 herkesin üstüne doğmuyor mu? Hareket cehdi gayret benden, lütfu bereket ondan İşte ilk semeresini aldım. Şu anda bir müşteri geldi, gerektiği gibi ilgilenme fırsatım oldu. Neden mi? Çünkü kafamda altılı gibi kumardan kazanma duygusu ile beni esir ve mutsuz edecek bir düşüncem yok da ondan. Allah ım sen bilmez misin ki, neyin yasak edileceğini Tabiî ki, neyi yasak ve men etmişsen; o, kuşkusuz bizim mutluluğumuz için ve ben müşterimle o güzel diyalogumun mutluluğunu yaşıyorum. Çünkü müşterim ile aramda oynadığım oyun olacaktı. Bön bön bakarak, bön bön olmasa da, huzursuz bir ruh hali ile ilgilenecektim. Hatta içimden: Hadi be kardeşim; alıyorsan al, almıyorsan alma diyecektim oldu mu ya! Ekmeğine baksana sen.s Allah sana bir rızık kapısı vermiş öyle veya böyle. Yine yüce kitabımızda; çalışmak, ibadetten daha çok zikir edilmez mi? ARKASINDAKİ HİKMETE BAK, DEME BU NİYE BÖYLE OLDU! 55

56 Her iş, her oluş sebepsiz değildir. Tesadüf diye bir şey yoktur. Tesadüfte tasarruf vardır. Ben altı yaşlarındaydım, saç kıran olmuştum. Annem beni doktora götürdü, doktor gereken muayeneyi yaptıktan sonra ilaç verdi ve saçlarımın sıfıra vurulmasını istedi. Ben ağlamaya başladım, saçlarım omuzlarımda, lüle lüle, Kestirmem dedim, ben kızım ama anne, kel kız derler bana dedim. Saçların tekrar çıkacak, kökü sende ama dedi doktor kestirmesen şayet diyerek, mecmuasından bir hastalıklı resim gösterdi hep kel kalırsın, ama böyle dedi. Arkadaşlarım artık benimle oynamaz dediğimde, annem Kızım zaten tatile gidiyoruz dedi., Doktor bey hemen söze girdi, Mevsim yaz, şimdi annen sana bir kısa pantolon alır, bir de gömlek. Onu giyersin kimse seni tanımaz dedi İlk defa da gidiyorsunuz zira oraya, erkek zannederler diye devam etti, Ama benim ismim Çiğdem dedim. O zaman senin ismin Çetin olsun geçici bir süre için dedi. Ve benim Çetin oluşumun öyküsü öyle başladı. Artık arkadaşlarım yaz sürecinde erkekti ve ben onlarla oynuyordum. Çok terbiyeli olduğumu 56

57 söylüyorlardı çünkü onlar gibi küfür edemiyordum. Onlarla dostluğum böyle başladı. Kavga etmemek benim için elzemdi çünkü erkek kuvvetini taklit edemezdim, bedensel olarak başaramazdım bu bir gerçek. Saçlarım eski haline geldi, artık Çiğdem im. Aradan çok uzun yıllar geçti, hayat beni erkeklerin içinde ekmek mücadelesine sokmuştu ve benden başka bayan yoktu. Çok çetin ve çok üzücü tarafları olan bir mücadeleydi bu. Şimdi Şişli Tanzim de (Daimi Halk Pazarı), ben yirmi üç yıl esnaflık yapacaktım. Bu imtizacıma ve mizacıma pek uygun olmayan bir ortamdı ama ben bunu sırf hayatımda yaşadığım o Çetinlik döneminin, kazandırmış olduğu deneyimler sayesinde üstesinden geldim. Bu bir ön hazırlık değil miydi yaşamışlığın? Filozof Nietzsche nin de dediği gibi; Geçmişimi seviyorum. Yani hiçbir şey boş değil. Yaşanmışlık size çok büyük değerler kazandırıyor, görmesini bilene, kullanmasını bilene, kullanmasını bilene Önceden hazırlar günler sizi yarına ve insanın olduğu, yani bulunduğu ortam terbiye metodudur. 57

58 AFFETMEK Kızımın çok yakın bir arkadaşı kırıcı olmaya başladı. Hiç yakıştıramadığımız bir değişimdi bu, hayret ediyoruz. Demek ki, Buymuş yani diyoruz yapısı, bir yandan da Mümkün değil, bu olamaz diyoruz. Ben telefonu aldım; o basit bir ağız olmuştu, çok değer verdiğimiz verilesi insan. Neydi bunu bu hale getiren? Aradan epey bir zaman geçti. Kendisiyle konuşmamız gerektiğini, telefonda bir ortak paydada buluşamayacağımızı söyledim. Geldi. Bir Kafede kızım, kızımın arkadaşı. Hoş sohbetten sonra, Lütfen neler oluyor, sen bu değilsin. Seni, seni çok iyi tanıyorum, gerçekten seni üzen bir çıkmazın içindesin. Bunu bize anlat dedi kızım. Anlatamayacağını söyledi, ısrar etmememizi çok rica etti. İçimdeki ben, Dikkat et çok büyük bir üzüntü, bir vurgun geliyor diyordu. Kızıma ısrar etmemesini, şok olabileceğini söylediğimde, gözlerini açtı hayretle. Bak yavrucuğum yaşam böyledir, sen çok gençsin 58

59 daha, dedim, Şok olursun Ne diyorsun sen anne? dedi. Kızım maalesef öyle, lütfen irdeleme, dedim, üsteleme dedim. Nasıl yani? dedi, Annen olur, baban olur, en sevdiğin olur. Belli ki çok acımasız ihanet, nankörlük, yalan yanlış bir suçlama karşındasındır. Kızım biz göründüğümüz gibi miyiz? Evet dedi. O halde bu kadar merak etme dedim. Nihayet arkadaşı büyük bir üzüntü ve nedametle olanları anlattı. Evet, bu affedilmeyecek bir günahtı, bize istinat edilenler, Anlatan da mahcup kızım, İnanamıyorum anne diye ağlayarak, başını omzuma koydu, ben de ağlamaklıydım Boş ver dedim. Anne sen delirdin mi? dedi. Bunun neresi boş verilesi bir iş dedi. Sorun, kızımın adeta aşık olduğu, çok sevdiği, yakın bir akraba hanımdan geliyordu. Kendimi bildim bileli, maddi manevi yıllarca sırtımda taşıdığım, hep ama hep her şeyine koştuğum akrabadan geliyordu. Bu kadar, inanın şu boşluğa yazacağım kelimeyi bulamıyorum. Yıkıldık, yazık çok yazık. Bir an kendimi onun yerine koydum, 59

60 Yazık kızım, yazık dedim Onun yerinde olmak istemezdim. Suçla ceza aynı anda başlar. Suçunu bilen, cezasını çekiyor demektir dedim. Hayır anne dedi. Akrabalarla fikir teatisi yapıyoruz. Sen bunu da mı affedeceksin dedi büyük ablam, Burnunun üstüne vurdum mu oluk gibi kan getiririm bak dedi. Kızım, bu kadarı da fazla Ama anne affediciliğin dedi, en vurucu darbe de ablamın kızından geldi. Bu denli hoşgörünün hastalık, hastalıklı ruh hali olduğunu söyledi. Hakikaten bu aptallık dedi senin yaptığın. Bense, Kendi de çok pişmandır her şeye rağmen, çok nadimdir diyordum. Bilakis ona yardım etmek istiyordum, unutturmak istiyordum, kızıma hiç belli etmemesini, bize bunun yakışacağını söyledim. Hiç ama hiçbir savaşın galibinin olamayacağını, söylüyordum çok geçici bir rahatlama sonrası, Keşke utandırmasaydık diyecektik biliyorum. Zaten benim inandığım 4 gerçekten biri bu değil miydi? Bir kere daha affetmek. İnandığım gerçeklerim: 1-Hiçbir şeyi kınama yapmadan ölmezsin. 2-Kimsenin hakkı kimsede kalmaz, 60

61 dolaylı ya da dolaysız ödeşirsin. 3-Herkes aslına rücu eder (herkes layık olduğu yere gelir eninde sonunda). 4-Bir kere daha affetmekten yanayım. Bunları yaşadığım için anlatıyorum; yaşamadığım hiçbir şeyi anlatmam, anlatamam. Hani yeni deyimle derler ya, yüzde bir milyon da olsa, haklılığımız biz iyi huylu insanlar sonunda, Keşke böyle bitmeseydi demiyor muyuz? Eh o zaman keşke meşkelerle kahır olacağıma, yine affetmek gerek ama üzerimdeki baskı, beni düşünmeye sevk etti. Güçsüz müydüm? Zayıf mıydım? Korkak mıydım? Veya bunların hiç biri değilim biliyorum. Hem de çok iyi biliyorum, Yanlış bir yolda mıydım? bunları düşünüyordum. Bir Salı günü dernekteyim ve o mübarek öğretmenime yine ihtiyacım var; çıkmazdayım, çıkmazdayız, öğreticiye hemen sorumu yönelttim: Efendim, affetmek nedir? dedim. Bak kızım dedi, aile içinde, aile dışında bir şey olur affedersin, ancak affedilmeyecek bir şey olur, onu affedebiliyor musun? dedi Esas affetmek oymuş. İçimden kahkaha attım, adeta Allaaah! dedim. Ne kadar mutluyum, ben kazandım işte. Güle oynaya eve geldim, 61

62 tesadüf bu ya; abla yeğen, kızım Funda yine balkondalardı. Çocuklar, sıkı durun anlatıyorum. Buradan giderken o kadar sıkıntılıydım ki, biliyorsunuz. O sıkıntıyla hemen sorumu sordum -Efendim affetmek nedir?- dedim, o da bana doğru dönerek ve gözümün derinlerine bakarak -Bak kızımdedi,-aile içinde, aile dışında bir şey olur affedersin, ancak affedilmeyecek bir şey olur, onu affedebiliyor musun?- dedi. Odur affetmek, herkes yapamaz; kamil kişinin, kemal ehlinindir o erdem. Herkes sustu demek ki, doğrusu evet doğrusu buydu. Ben yine kuş gibiyim ÖLÜM VAR GÜLÜM GİBİ, ÖLÜM VAR ZULÜM GİBİ Aslında bu söz; ölüm var ölüm gibi, ölüm var zulüm gibidir ama niçin böyle bir başlık attığımı, şimdi çok iyi anlayacaksınız. Mürüvvet teyze bizim oturduğumuz apartmanda oturur. Eşi emekli Hakim İbrahim Hakkı Yamaner dir. Bu çok candan müşfik insan, tıpkı ismi gibi iletişim içindeydi bizlerle. 62

63 Biz de onu çok seviyorduk. Tanzim den poşetlerini eve kadar her seferinde biz taşıyorduk, mutlu olurdu, bahşiş vermek isterdi, biz; Katiyen olmaz derdik, Ama beni borçlu bırakıyorsunuz. Hiç olmazsa siz eve geç geliyorsunuz, bir şeyler alın, ben size yemek yapayım derdi. Dışarıdan yemeyin hem iktisat olur Gülerdik. Çok sağol, o denli geniş düşünmen yeter derdik. Kızım Funda nın düğününü görmeyi çok isterdi. Tanışıklığımızın dördüncü yılında, beyi vefat etti, kendi de rahatsızdı, birkaç ilacı vardı. Unutkanlığından şikayetçiydi, Aldım mı, almadım mı hiç hatırlamıyorum şu hapımı diye unutkanlığını bize şikayet ediyor, serzenişte bulunuyordu zaman zaman. Ben de, Yanına yatılı bir hanım, bir yardımcı al derdim, alacağını söylüyordu. Bir gün oğlum Murat geldi, nefes nefeseydi; Anne, ben anahtarcı çağırmaya gidiyorum, Mürüvvet teyzenin temizlikçi hanımı gelmiş ama Mürüvvet teyze içerde çok kötü durumdaymış, sadece inilti ve hırıltı sesi geliyormuş, kapıyı açamıyormuş. dedi. Hadi çabuk ol dedim, ben de eve geldim ve 63

64 dedikleri gibi sadece inilti sesiydi içerden gelen. Mürüvvet teyze merak etme, şimdi kapıyı açacaklar, seninle ilgileneceğim sakın moralini bozma diye bağırtı tonunda bir sesle içeriye seslendim. Ve kapı açıldı. Aman, aman Allah ım! Yerde, iki büklüm bir şekilde yine inliyordu, bir de ne göreyim, ağzı neredeyse kulağına kadar kaymıştı. Bu bir felçti bildiğim kadarıyla, ben annemin ölümünde onu görme ve öpme cesaretini gösterememiştim. Hastanede, bu benim içimde bir hicran, buruk bir acıydı. Şimdi Mürüvvet teyzede bunu telafi edebilme cesaretini ve yetisini göstermeliydim. Hemen başını sağ kolumun üstüne aldım ve sol elimle yüzünü okşadım: Mürüvvet teyzeciğim, hiç üzülme, şimdi Murat la eniştem sedye getirmeye gittiler, seni hemen hastaneye götüreceğiz, senin yaptığın güzelliği hiç unutur muyum, hani bu evi tutarken sen sormuştun Ne oldu? diye ben de, Bin mark depozito istiyorlar, elli milyon eksiğim var, demiştim de, sen ertesi gün sabahın köründe bana o eksiğimi getirmiştin diyor ve okşuyordum. 64

65 Seni hepimiz çok ama çok seviyoruz dedim, Allah razı olsun. İşte o anda bir de baktım ki, ağzı normale döndü ve tebessüm etti. Kaç babayiğide nasip olur böyle ölüm Yaptığın bir güzellik son nefesinde karşına çıkacak ve seni güldürecek, gül bahçelerine gülerek gideceksin. İyilik yap, denize at; balık bilmezse halik bilir. Allah ım bizi iyilik yapan ve en önemlisi iyilik bilen kullarından yap. Amin. ŞOK KAF DAĞINI AŞMAK GAF DAĞINI AŞMAKMIŞ M.R Mutlu İnsanoğlunun hayatında muhakkak yaşadığı olumsuzluklar vardır, bir de şiddetli cereyan çarpması vardır ki, uzun süre o şaşkınlıkla kendinize gelemezsiniz, afallarsınız. 23 yıllık esnafım, birisi gelse bana dese ki: Bu tanzimin en efendi insanı kim? sanırım o kişiyi gösterirdim. Nurlu pirli bir surat, efendi bir yapı işiyle meşgul, bir cici insan kasapta çalışıyor. Tam benim dükkanımın karşısı, 65

66 kuşlar geliyor güvercinler. Ben de köşeden buğday atıyorum onlara. İçerden bir ses bayağılık dolu A.K Karısı dama atsa ya gölge oyunu demek ki güneşten beni görememiş. Aman Allah ım, benim melek gibi bildiğim insan Kız kardeşimi hatırladım hemen, Abla iyi olan Allah dır, bir kimseye çok iyi dediğin zaman, Allah kötülüğünü göstermesin de derdi. İşte size şokun tarifi, hemen kafamı içeri uzattım ya A dedim, ben hayatımda bir kere şok yaşadım bu da ikincisi. Her zaman olduğu gibi insanların müdafaa kılıçları çekilir ya, ben, ben sana demedim memedim hikayeleri Şimdi o tabloyu, bir gözünüzün önüne getirin efendim: Kendi paranızla güzel olan bir davranış sergiliyorsunuz, bu olayda onlara zarar verecek hiçbir durum söz konusu değil. Hayvancağızlar bir tek tane bırakmıyorlar, kirlilik yok, onları bir seyredin bakalım. Nasıl dış halkadan başlayıp içe doğru birbirleriyle itişip kakışmadan paylaşıyorlar. İnanın kırılmadım. O kadar alışkınım ki, bu tip yozluklara ne yapalım. Adam çokmuş da Adem yokmuş. Yine konuşuyorum, yine ben insanları 66

67 seviyorum, onu da. İnsanoğlunun gönlünden o sevgiyi kimse söküp alamaz. Sevginin sahibi, gerçek sahibi, o yar koydu. Yegane dost ve yardımcı. O müteal varlık SAMED. HEM İNSANDAN KAÇARSIN, HEM DE ALLAH AŞKINDAN DEM VURURSUN. ADEMDEN KAÇAN AŞKI BİLEMEZ, ŞARABA TUTKUN OLAN, ŞARABI KIRIK TESTİDEN BİLE MESTANELİKLE İÇER M. R. Mutlu BEN SANIRDIM HALK İÇİNDE HİÇ BANA YAR KALMAMIŞ. BEN, BENİ TERKEYLEDİM GÖRDÜM Kİ, AĞYAR (DÜŞMAN) KALMAMIŞ Niyazi Mısri Suçla ceza aynı anda başlar. Suçunu bilen cezasını çekiyor demektir demiştik. Ayrıca bilmese ne olur, çekmese ne olur. O hatayı yapan ben değilim, bu bana yeter ama onun 67

68 adına da sıkılırım, onun adına da üzülürüm. Lakin herkes kendinden mesuldür. FINDIK; KABUĞUNDAN ÇIKMIŞ, KABUĞUNU BEĞENMEMİŞ, TABİ BEĞENMEYECEK. KABUK OLARAK MI KALSIN? M.R Mutlu Üniversite harcımı yatırmaya gitmiştim bankaya üç yıl kadar önce. Ek bir ödeme çıkardılar, çok cüzi bir şeydi,yedi lira gibi. Tahmin etmediğim için ekstra bir ödemeyi, yanıma anaparayı almıştım. Tekrar dükkana dönmeyeyim, hemen karşıdaki mağazada çalışan kızım Funda dan alayım dedim. Mağazaya girdim ama girmeden önce de üzerime baktım, Normal dedim, kızım beni görünce kızardı. Niye kızardın? dedim, yok mok dedi, Kızardın, kızardın dedim. Belli ki, benden utandı kendince. Boğaziçi Üniversitesi Turizm Otelcilikte beraber okuduğu arkadaşı Müge yle aynı yerde çalışıyorlardı, Müge beni görür görmez Aaaa Çiğdem teyzeciğim ne güzel bir sürpriz dedi, geldi sarıldı candan hoşnutlukla, ne ikram etmesi gerektiğini sordu, 68

69 koltuğu göstererek ısrarla oturmamı istiyordu, teşekkür ettim, durumu anlattım Funda dan parayı aldım, çıktım oturmadım. Ne diyelim, durum bu. Çok kırıcı gibi görünüyor değil mi? Gerçekten de rencide edici bir tutum ve davranış, çok acıklı gibi ama işin aslı o değil. Dernekte sohbetlerden birinde, başka bir konu içinde, beyin biri; Fındık kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş efendim demişti. Öğreticim de, Tabii beğenmeyecek, kabuk olarak mı kalsın? demişti. Aralarındaki o konuşma aklıma geldi. İşte bu gençler Anne ve babalarını çok kıymetli görüyorlar ve benim kıymetlim, mükemmelim böyle olmamalı diyorlar ama biraz da abartıyorlar galiba... Ben seni anlıyorum kızım ama sen beni anlıyor musun? İmkanları pek hesaba katmıyorsunuz, kabul et ki, hiçbir zaman ben kendi gustomu uygulamayacağım, yaşayamayacağım. Çünkü anneciğine, senin kendine ayırdığın bir günün bile olmadı diyebildin mi? Kendini ifade etmek için neye ihtiyacın var, diyebildin mi? Sadece istedin.hadi ben bunların ötesinde ihmalkarım veya hiçbir zaman senin istediğin gibi giyinemeyeceğim. Sen hep kızaracak 69

70 mısın? Bak yavrum, bir gün Hz. Mevlana ya bir toplantıda bir beyi göstermişler, Tanıyor musunuz? demişler. O da Hayır tanımıyorum demiş. Nasıl olur efendim, hanı var, hamamı var, köyleri var demişler. Hz. Mevlana da, İçinde neyi var? Onlar dışındakiler demiş. Yavrucum ayrıca annenin içindeki ses, kendini alkışlıyor. O ses insanlığın toplamıdır. Ruhtur o, güzeldir yüce ruh, herkeste olan ama mesele onu açığa çıkarma meselesi. Seni çok seviyorum Fundacığım, beni DEĞERLİ kıldığın için, değerimin anlaşılmasına (kıyafetle) hız kazandırmak istediğin için. SEN İNSAN MISIN MELEK MİSİN? Zorlu günlerden birisini daha yaşıyorum. Ödeme var; para yetmiyor. Aklıma, yardım olsun diye geliş fiyatından çay verdiğim Süheyla abla var, o geldi. Ona gidiyorum. Hava yağmurlu görünüşe göre birazdan başlayacak gibi, evet atıştırıyor. Çok severim, şemsiye kullanmayanlardanım, nasıl bir güzellik bu, bayılıyorum ve de düşünüyorum 70

71 da Bu şehri hangi itfaiye böyle köşe bucak yıkayabilir bu yağmurdan başka diye, hiçbir su ve hiçbir sistem. Şu yağmurun yaptığına bak; içtiğin su, yediğin meyven, sebzen, ekmeğin hele o toprağa düştüğü zaman burnuna gelen o toprak kokusu Bir de o yağmurun sahibine bak, ne görüyorsun, müthiş bir ilim üzerine her şey! El-İlm(c.c). Çay verdiğim bu Süheyla abla karsız verdiğim çayların üzerine normal bir kar koyup eşine dostuna satıyor. Böylece geçimine katkıda bulunmuş oluyordum. 5 koli çay vermiştim, yani 60 adet kiloluk. Onun parasını almaya gittim, kapıyı çaldım, içerden sesler geliyor ama kapı vurulunca içerdeki ses kesiliyordu. Kısa aralıklarla, birkaç günde bir gidiyordum, yine aynı. Son gidişimde anladım ki, içeridekilerin kesinlikle kendini gizleme zorunluluğu var. Oysa Süheyla teyze tek başına olsa muhakkak açardı kapıyı. Zira kaç kere çay vermiştim, paramı almıştım, benimle muhakkak dertleşirdi. Bir sorun yaşıyordu, besbelli, evdekiler kimdi acaba? Kapıya iyice yaklaşıp: Süheyla hanımın dostuyum bir problem mi var? Benden herhangi bir zarar 71

72 görmesiniz, ben çay veriyordum kendisine, ara sıra uğrayıp onun ana parasını alıyordum, ona katkıda bulunuyordum. Lütfen kapıyı açın konuşalım dedim. Anahtar döndü, kapı açılıyordu. Sorgulayan bir surat, iri bir hanım kapıyı açtı ben yaşlarda, Merhaba dedim. Süheyla teyze yok mu? Olmadığını, kendisinin kızı olduğunu söyledi. İçeride iki delikanlı, bir de küçük kız çocuğu vardı. Olayı anlattım, sıkışık olduğumu ve o 60 adet çayın parasını almaya geldiğimi, burada hiçbir karımın ve menfaatimin olmadığını, sırf annesinin geçimine bir kolaylık sağlamak için çay verdiğimi söyledim. Çaylar da satılmış zaten, yeri boştu, bir adet bile yoktu. Onun parasını rica ettim, o; düz bir ifadeyle yüzüme bakarak, pişkin bir şekilde şöyle dedi: Sende varsa bize ver Afalladım doğrusu, bu bir imdat çağrısıydı ve Bak, çocuk okula gidemiyor dedi yaşlarında bir delikanlıyı işaret ederek. Okuldan para istemişler, onu götüremediği için okula gidemiyormuş. Ben kendimi bildim bileli okumayı çok sevdiğim ve okuyana sonsuz bir sevgi beslediğim için can damarımdan 72

73 vurulmuştum adeta. Gayri ihtiyari üzülerek: Okulu seviyor mu? dedim. Hemen hızlı hızlı öbür odaya gitti, takdirname getirdi birkaç tane, Hayırdır dedim Nasıl oldu bu çıkmazınız?. Beyinin işleri hiç beklenmedik bir şekil almış ve iflas etmişler, aynı zamanda alacaklılardan kaçma, saklanma zorunluluğu doğmuş ve annesinin yanına sığınmışlar hülasa. Ben hemen mutfağa göz atıp markete gittim. Benim sorunum oldu, ne diye bilirim? İki poşet doldurdum, benim cebimdeki de bitti. Geldim, Kabul ederseniz sevinirim dedim. Bir müddet sonra sohbet ortamı daha bir samimi olmuştu, benim ne iş yaptığımı öğrendikten sonra, Ben sizin yanınızda çalışayım dedi, girgin bir insan şak diye meramını dile getiriyor. Hem hoşnuttum, karşımda değişik bir tarz var, ilgimi çekiyor. Nasıl bu kadar gerçekçi diyorum, bir yandan da yadırgıyorum. Manevi bir baskı bu çünkü, ama ortada çalışmak isteyen ailesi için, çocukları için iş isteyen bir insan söz konusu. Beyim biraz muhafazakardır, istemez, hoşnut olmaz bu işten biliyorum. İşte yine ağır bir yük kaldımak üzereyim. Nuri ye anlattım, Yok 73

74 yok dedi ama Nuri ne olur dedim, Oda ailesine katkıda bulunacak, Ben vallahi bu dükkanda durmam dedi Nuri. Allah aşkına biz kadını satıyor muyuz ki? dedim. Ekmek kapısı işte, ne sevap, çalışıp emeğinin karşılığını alacak. Ben Nuri yi çok iyi anlıyordum, iri yarı ve biraz da donuk bir yapı da ilgi odağı olacak dükkan, diyordu kafasından. İtiraf edeyim, aynı duygu ve düşünceler bende de yok değildi ama ortada geçim denilen bir illet ve daha önemlisi 3 çocuğun istikbali var, fedakarlığa değerdi. Biriki yıl çalıştık, maaşını da elimden geldiğince tatminkar verdim, aynı zamanda da dost olmuştuk. Kendisi de sağlam bir karakter. Evlerindeki küçük televizyon yanmış. Çocukların, ailenin tek meşgalesi, üzüntü içindeydi. Arçelik bayisine gittim, para vermedim, kredimi kullandım, senetle on taksit bir televizyon aldım kendisine. Geldim durumu izah ettim, bana: Sen melek misin, insan mısın? dedi, abartma, bunu herkes yapar, bunu ben ödemeyeceğim, sen ödeyeceksin. Sadece bir jest yaptım hepsi bu kadar dedim. Fedakarlıklar, fedakarlıklar İki 74

75 yıl sonra işten çıktı. Alacağımızı istediğimiz zaman kaka olundu ama bunu kendisi de çok iyi biliyordu ki, ben o kadar yükü mucizevi bir gayretle taşıyordum. O alacakları mecburdum istemeye, her şey inkar edildi en acı şekilde, ne yapalım? Çok güzel bir söz geldi aklıma: SANA KÖTÜLÜK YAPANLARIN ÇOKLUĞUYLA İFTAHAR ET Kİ, OKADAR İNSANA İYİLİK YAPMIŞSIN. HZ.ALİ Ama kendisinden dostlukta gördüğüm bu insan, bu kadar adaletsiz olamazdı çünkü ben, o kayda değer birçok şeyleri yaparken, benim ne zor şartlar altında olduğumu benden çok daha iyi tahlil edebilecek bir insandı. Yıkıldım, inkar ve hakaret benim karşılığım oldu, oysa ki bana, Senin yaptıkların parayla pulla ödeşilebilecek şeyler değil, senin hakkını nasıl ödeyebilirim dese o yeter. Bilirim ki, farkındalık var olayda, herkese dediğimiz gibi insan ne yaparsa kendine yapar. Rahmetli anacığım derdi ki, İki dünya bir araya gelse, insanın kendine yaptığı kötülüğü yapamaz. Aradan on bir yıl geçti. Gazetede tam sayfa, müjdeli bir haber: GURURUMUZ. Türkiye 75

76 için müthiş bir kazanç. Bir Türk mucit, dünyada bir ilk. İşte o Türk, bu hanımın çocuklarından biri, gerçekten okumasına veya okuluna Allah ın izniyle bir köprü olduğumuz insan. Mutlu kıl, mutlu ol prensibi. Böyle güzelliklere vesile olunca İnsanlığını tadıyor insan. Eğlence çılgınların mutluluğu, mutluluksa akıllıların eğlencesidir. NE VERİYORSUN Kİ? Bir gün öğretmenimi dinlerken, Allah ım ne kadar güzel bir misyonu var dedim. Çok büyük bir şükran ve hayranlıkla o kadar takdire şayan görev ve öğretilerine şahit oldum ki, bir ara içimden Yarabbim, benim geri kalan ömrümü bu insana ver dedim. Daha sonra, Acaba bu, bir zayıflık anından kaynaklanan bir coşku muydu diye kendimi güzelce bir teste çektim. Şöyle ki, benim çocuklarım vardı, eşim vardı. Hayattaki beklentilerimin çoğu gerçekleşmemişti. Pişman mıyım acaba söylediğimden, diye kendime sordum Hayır dedi içimdeki ses. İnsanız işte, benim onun hakkındaki düşüncemi, sevgimi bilmesini 76

77 istediğim bir gün; Efendim, ömürden ömür vermek ne demek? dedim. Ne veriyorsun ki! dedi. Cevap çok, çok anlamlı. Anında sizi çok, çok derin düşüncelere sevk ediyor. Yarabbim, şimdi bu insana o hakkettiğini vermek değil de ne, ne karşılıklı yerindelik, gerçek alışveriş diye buna denir. Ne demek istediğine gelince, ömür denilen şey ne? Madde değil mi? Diyelim ki, benim elli yıllık ömrüm var, verdim. Nihayetinde o gün gelecek değil mi? Sen mana ver demek istedi. Nedir mana? Yazmakta olduğumuz şu kitap, iyi evlat, bir eser, ya da Mürvet teyze örneği gibi bir hoş seda Güzellikleri çoğaltabiliriz. İnsanları anlayabilme, derdine derman olabilme ve Yaradılış gayesindeki hikmeti anlamak. Yani Allah ım, sen bu dünyayı niye yarattın? sorusuna Sensin yarabbi cevabını verebilmek o muştu yu yaşayabilmek. Sen bunu öğren, tat, yaşa ve yaşat. Budur asıl yaşam, bana vereceğin yıllar değil. Ne yaşanmışlık ama Sürur; her an, anı değer an. Benim burada eksik bir talebim olduğu da aşikar. Tabiî ki, 77

78 ilahi sistem içinde herkesin ve benim rolüm var, onu kabullenmek en mükemmel şekilde o rolü verenden yardım isteyerek, daha doğrusu keskin bir bakışla tek yar ve yardımcıyla götürüldüğünü idrak etmek. Bizdeki olay ömürden ömür verme coşkusu, özde bir teşekkür. O da şundan kaynaklanıyor. O müteal, o eşsiz sevgiliden haber getiren, beni mest eden ulak o, o sevgiliyi benden çok iyi tanıyor. Onu çok sevişim, ömürden ömür verecek kadar oluşum O ndandır. AĞZINDA KİRAZ VARKEN, ÇİLEK DE ATAYIM DEME M.R Mutlu O kadar ama o kadar basit bir şey ki, anlatacağım Ama o basit olay nasıl bir vizyon, nasıl güzel bir bakış açısı kazandırıyor insana, şaşarsınız. Yanımızda Metin abi diye biri çalışıyordu. Yetmiş beş yaşlarında, son derece dinamik, hareketli, çita misali anladığım kadarı ile bizzat kendi hazırlayıp, huzur içinde yaptığı ve yediği yemekler, onun için yapılışı adeta bir şiir, yenilişi, bir roman tarzında. Hak vermiyor 78

79 da değilim hani; huzur içinde yenilecek bir lokma, bizlerin ekmek parası adını koyduğumuz tüm uğraşların vardığı son noktalardan biri. Aslında herkes onun için çalışıyor değil mi? Huzurla yenilecek bir lokma, gerisi teferruat hatta angarya madde olarak bence. Ben de oldum bittim, bu yemek konusunu uzatanları yadırgardım. Balığı çok seven Metin abi, şayet dün eve balık götürdüyse, hele bu sevdiği türdense, harika. Bir gün yine anlatmaya başladı, ben içten dinlemeye karar verdim. İyi ki, dinlemişim işin doğrusu. Buradan aldığı balığı götürmüş, özenle parçalara ayırmış, tertemiz bir iki su yıkamış, güzelce una bulamış, bekletmiş, onlar undayken yanına bir salata yapmış. Dinlerken onun yaşadıklarını yaşadım. İnanır mısınız, onun aldığı zevki aldım adeta. Şimdi burada ne var? Burada şu var efendim, anın yaşanması. O yaradan değil mi An a yemin eden, daha önce de dediğimiz gibi; küçümseyerek, Hangi çağdayız efendim derler. Sen hangi andaysan, o çağdasın. işin aslı, bu anın farkındalığında olup, onun gereklerini yerine getirmek. Bu, sanırım nefisle gönlü dengede 79

80 tutma meselesi. Bir de yapanla yiyen bir olmaz. Yapan, yani severek o sofrayı hazırlayanın yediğinden aldığı tat çok farklıdır ve o günden sonra, Metin abinin o nimetten zevk alışının, onu bir oya gibi işleişinin mutluluğu, benim mutluluğum olmuştu. Ben de hem balığı çok sevmeye başladım, hem de onu hazırlamanın zevkini ve sefasını. Teşekkürler Metin abi, bana çok şey öğrettin. Bir de, hani hiç kimsede o vurguyla duymadığım Allah diyen mahrum kalmaz sözün. Hatta sana sormuştum, sadece söylüyor musun, dil alışkanlığı mı, yoksa çok derinden geliyor, her seferinde, her söyleyişinde öyle mi söylüyorsun diye. Hemen ciddileşip, hep derinden deyişin için de teşekkürler. Bir de balığın vermiş olduğu o zenginlik, mucize gibi gözümün önünde duruyor. Çünkü Metin abi, yetmiş beş yaşında ama hiç kimse elli beşin üstünde demez, diyemez. Hep örnekler karşımızdadır. Biz onları göremeyiz çünkü bakan göz, gören beyindir. 24 AYAR NEDİR 80

81 BİLİR MİSİN=SAMİMİ İNSAN M.RMutlu İnanıp da inandığı gibi davrananlara ne mutlu Rami de bir toptancım var, dokuz milyon -eski parayla dokuz milyar- borcum var. Her seferinde bir aksilik oluyor, ne borcumu ödeyebiliyorum, ne mal alabiliyorum. Her seferinde mahçub ezik ve kahrolmuş olarak karşılarına çıkıyorum, her seferinde anlayış gösteriyorlar. Bankadan kredi alıp ödemek istediğimi söyledim, Hayır alma, faiz verme diyorlar. Bir bütçe yap, ödemeye başla tam bir yıldır beni idare ediyorlar ve ne diyorlar biliyor musunuz, bu söyleyen de oğlu, Ablam inan ki, durumumuz iyi olsa, ben sana ekonomik yardımda bulunurum ama eniştemizin o zor hastalığına bir servet gitti, sana üzülüyorum. Şimdi bunları duymak var, bir de ego tatmini için karşıdakinin iyi niyetine inanırsın da, yine de üzerine üzerine çok yaralayıcı şekilde gidebilirsin. Onlar bunu yapmadı işte. Ne diyebilirim ki, Allah sizin gibileri çoğaltsın ve bizlere de kıymet bildirmeyi nasip etsin. Yirmi dört ayar bu olsa 81

82 gerek. İnsanın samimisi çok teşekkürler Cüneyt abi ve olgun Cafer kardeşim. Oğlum seni yetiştiren babaya da tebrikler. TENTE DUYGSUZLUK KADAR DÜNYADA BÜYÜK BİR DERT YOK, ÖYLE SALGINMIŞ Kİ, MELUN KURTULAN BİR FERT YOK. İ.Gazali Bir insanın ekmeği ile oynamak kadar büyük bir suç düşünemiyorum bir insan cehennem azabı yaşarken diğerinin, diğerinin mutluluğu cennet mi acaba? Hayır, hayır böyle olmamalı ama o emir veçhile oluyor. Havlu tezgahım var, kasabın önünde bisküvi tezgahıydı, ben aldım. Havlu, el bezi, peçete tezgahı yaptım. Kimsenin aklında olmayan bir şeyi düşündüm ve güzel de oldu. Lakin üzerine; güneşten, yağmurdan ve kardan korunmak için bir tente yaptırmam gerekir. Öyle bir şey yaptırmalıyım ki, kimseye zararı olmasın. Günlerce düşündüm, en sonunda bir usta getirdim, düşündüğüm formül astronomik bir fiyatla ortaya konulacak ama olsun, kimseye zararı 82

83 dokunmasın, o yeter. Direği diktirdim, Müdür bey beni çağırttı Olmaz dedi, çok üzüntülüyüm, günlerce bir çözüm bulamadık, iletişim kuramadık, Nuh diyor peygamber demiyordu. Demirci Artık makineyi götürmem lazım dedi. Tamam, sen o kaynağı yap, dedim, kaynak yapıldı ve gitti. Çok basit bir çözüm olan tenteyi kimsenin gerekçe bulamayacağı bir şekle sokup, on misli fiyatına yaptırmıştım. Kısacası bahaneleri kaldırmıştım. Müdür bey kabul etmedi, yıkacağını söyledi, yüzüne baktım, tentenin yapılmasına bir türlü müsaade etmiyordu. Müdür bey, ben ne yapıyorum? dedim, Sekiz kişilik aileme bu tezgahlarla bakıyorum, dört çocuk okutuyorum, anneme bakıyorum, yakın, eş, dost, akrabalara, tanıdığıma, tanımadığıma el atan insanım ben. Bu tezgahta havlu satıyorum, havlu. Çok temiz, takdire şayan bir ekmek kapısı. Ayrıca ben, el üstünde tutulması gereken bir esnafım,çünkü bakın, kredi ile araba alındı, üzerine hoparlörler koydum, yirmi yedi mahalle dolaşıyorum, Tanzim de ucuz olan mallarımızı anons ediyorum kanal 6 ya (o zamanlar çok 83

84 izlendiği için) reklam verdim, bir kilo Çaykur çayına bir kilo kesme şeker veriyorum. Müthiş bir kampanya, Hürriyet gazetesine yarım sayfa ilan verdim, çaykur çayına şeker verdiğimi vs vs. Duvar afişleri yaptırttım, el ilanları dağıttım. Bunları ben kendi çabamla yapıyorum, kimseden bir lira talep ettim mi? dedim. Yok kardeşim yok, demir yürekli. Nihayet bir pazartesi günü, evin telefonu çaldı arayan eşimdi: Çiğdem direkleri yıktılar, belediyeden geldiler dedi. Üzülme dedim, on dakika sonra oradayım. Geldiğimde o esnafları yerden izmarit toplarken bulacağım, yani yerleri temizlerken dedim. Evet, aynen öyle, peynircilere yerden çöp değil, gerçekten izmarit toplatıyorlardı. O kadar güzel anlıyorum ki bu tip insanları, neden mi? Pazarı düzene sokmak isteyen bir zihniyet otoritesine tabiî ki basamak olarak bizi kullanacak. Haddine mi düşmüş başka yol bulmak? En kolay lokmayız. Müdür bey dedim ben sizi çok iyi anlıyorum, bir kurban lazımdı, o da biz olduk Otoritene basamak olarak kullandın ama temelinde hak yoksa, yıkılmaya mahkum dedim. Kahroluyoruz. İşin en acı tarafı ne 84

85 biliyor musunuz? Allah ın bir kulu çıkıp da Neden? diyemiyor, kimseden bir yardım veya öyle bir talebim yok ama aynı şey bir başkasının başına gelse, ben hiç olmazsa bir pundunu bulup, güzel bir ortamda, -- Neden müdür bey? derim, Yazık, derim, Günah derim, Büyüklük sizde kalsın, derim, derim işte, bu benim karakterim çünkü. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Yardımcısıyla birlikte dernek başkanımız, esnaflar, adeta benle uğraşılmasını bir şölen takip ediyorlarmış gibi ediyorlar. Toplantı oluyor, toplantıda dernek başkanına sorunlarımı açacağım için, çözüm isteyeceğim için kahvede toplanılıyor. İnsanlar halk mahkemesi kurmuşlar adeta bana. Allah ım bu müdür neyse de, bu esnafların bana tutumu neden böyle cezalandırma düşman safında görme gibi diyorum. Ve nihayet onu da buldum. Beyimin yeğenini ben büyüttüm. Hem yetim, hem öksüz. Kızım gibi evlendiriyoruz, kuyumcudan gücümüze göre takı seçiyoruz. Kızım Funda on yaşlarında, Bana da bir şey alın diye surat astı. Kızım sana ne alabilirim? dedim. Vitrine bakınıyordum ki, 85

86 siyah kadifenin üstünde gördüğüm gökyüzünde parlayan ay yıldız, oraya inmişti sanki, gecenin haşmetini yansıtıyordu Çok hoşuma gitti, İşte bu dedim. Gerçekten de en münasibi buydu. Funda bir süre taktıktan sonra bana verdi, ben taktım, onlar da bana taktı. Çünkü insanların; kendi halinde, terbiyeli, kültürlü, çalışkan, namuslu, iyilik sever ve vefalı bir insana karşı topyekun cephe almasının başka hiç ama hiçbir mantığı olamaz. Ben hak arıyorum; belediye senin, başkan benim, benden evvel telefonlar ediliyor, benim muhatap alınmamam gerektiği söyleniliyor, en sonunda çok güzel teferruatlı bir dilekçe yazdık, belediyede yetkili başkan vekiline verdik. Sevinçliyim, nihayet sorunum hallolacak diye. Bu arada, rüzgarlı havada güneşten korunmam için koyduğum şemsiye uçuyor, gülüyorlar. Yağmurlu havada kapatmak zorunda kalıyorum, karlı havada zaten hiç açamıyorum. Tam iki buçuk yıl, dile kolay. Benim diyen, iki buçuk gün tahammül edemez. Bir kaç gün sonra, resmi ve sivil olmak üzere, on-on beş kişi geldi. Mutluyum, iki buçuk yıllık çilem bitecek, sabrımın 86

87 karşılığını alacağım diye. Çiğdem hanım mı? dedi zabıtaların başındaki bey, Evet, dedim sevinçle, Ohh ya, Rabbim huzura kavuşacağım nihayet, diyorum içimden. Bu arada havlu tezgahıma, da süresiz kapama vermişti. Diğer iki tezgahımda çay, baharat satıyorum. Bu dükkanınızı mühürlemeye geldik, dediler. Neden? Sebebi bilmiyoruz, emir böyle Ne emri, suç ne? diyorum, neye istinaden, hiçbir açıklama getirmiyorlar. Umursamaz, katı insanın pişkinliği ile elindeki mühürü hazırlıyor. O arada Hülya ablam da beni ziyarete gelmişti. Çok üzüldü, ağladı, ben çok kızdım. Zayıflığa tahammülüm yok Ne üzülüyorsun sen be! dedim. Bu Hülya ablam da, Tek isteğim, param olsa da sana bir kamyon mal alsam, bunu ne kadar çok istediğimi bir Allah bilir, bir de ben, siz anlayamazsınız der, ağlardı sohbetlerimizde. O yüce gönül sahibinin bu tablo karşısında şoka girip ağlaması gayet normaldi, memurlara, Bu kadın kaç kişiye bakıyor, kaç çocuk okutuyor biliyor musunuz; zaten çok zor götürüyor, diye dert yanıyordu, Bu ne yapacak şimdi? diyordu. Ben de; o kendini 87

88 paralamasın, üzülmesin diye, Bak bak, kaç kişi gelmiş bu dükkanı mühürlemek için? On beş, evet on beş kişi. Bu ne demektir, biliyor musun sen? dedim. Lütfen sakın, sakın ağlama, beni üzme. Bizim devlet memuruna saygımız sonsuzdur; ama bu ne biliyor musun, bu bir zaferdir zafer, bu bir güçtür, bu tek kişinin zaferidir aslında. Dükkanı mühürlediler, kafam allak bullak ama azmimi elden bırakmamam gerekir, bana ihtiyacı olan bir çok insan var. Sorumluluklarım var. Sorumluluk, ölümden beter bir şey sanki. Tek dükkan kaldı aşağıda, o da hiç iş yapmıyor. Pes etmeyen bir şahsiyetim, Gün bu gün! dedim, on tane karton aldırdım kapalı dükkana. Aşağıdaki dükkanın mallarının ismini ve fiyatlarını yazdım, %20 iskontolar yaptım. Olan oldu, iş yapmayan dükkan canlandı. Hem de mucizevi bir hasılat. Eee şimdi ne yapacaklar? Kısa bir süre sonra o da kapatıldı. Delireceğim, sabit fikir artık bendeki.. İnsanlar nasıl bu kadar zalim olabilirler.? Topyekun, halk mahkemesi gibi toplantılar yapılıyor çözüm arama adı altında. Zevk ve zafer sarhoşluğu yaşıyorlar. Ben bu kadar 88

89 üzüntüden dolayı kanser olmayı bekliyorum. O sıralar, hep kendi kendime, Ben kanser olacağım diyordum. Yine bir toplantı, tezgahlarımın hepsi kapalı. Neden, niye? sormaktan bıktım. Ayı Bekir dedikleri peynirci, (benim için o an, oradaki tek insan) Bırakın şimdi onu bunu, bu kadının tezgahları ne zaman açılacak? dedi, Çeki, senedi, ödemesi vardır ya Bu davranışını ömür boyu hiç unutmayacağım; dualarım, şükranlarım, kendisine özden Şu an bunu yazarken bile gözlerim doldu. Çünkü bu arada insanlar, korkularından bana selam veremiyorlar. Vermek ne demek selam almaktan bile korkuyorlar. İnsan kardeşlerim, bu eziyet bende tahammül edilmez bir hal almaya başladı. Bir insanın ekmeğiyle iki buçuk yıl uğraşılır mı ya? Ben kötü, çok kötü şeyler düşünmeye başladım. Çok hüzünlüyüm, tahammülüm kalmadı. Ben genç kız iken arkadaşlarla sohbet ederken, ağzımdan şu cümle çıkmıştı: Bu memlekette o kadar zalim var ki... Üzücü şeyler düşünürdüm, had bildirme gibi. Çocukluk işte, bir an o deyişler geldi aklıma. Ya Rabbim, sen bunları 89

90 dua mı kabul ettin dedim. Namazımı kıldım, kalktım, çok büyük bir çıkmazdayım. Ekmek parası için uğraşım, zaten çok çetin ve de iki yüz ekmek düşmanı ile uğraşıyorsun. Bu ne gaddarlık Ekmek tezgahının üstüne gölgelik yaptıracaksın, iki buçuk yıldır seninle, zevkle uğraşıyorlar. Seni uğraştırmak, ağlatmak, bu insanlar için adeta bir ŞÖLEN! İnanamıyorum. Evet, kararımı vermek üzereyim, kız kardeşim Nil i aradım gecenin geç bir vakti. Ağzında bir şey vardı, değişik bir ruh hali olacak gibi oldu bende, gizli bir isyan. Ben çok dertli bir insan, karşımdaki çok rahat, etkilenmemiş gibi, Hııı hııı diye dinliyordu, vurdumduymazlıkla suçlayacaktım az kalsın. Peşin yargı çok kötü derler, alev gibi yakıcı ve yıkıcı, çok doğru. Ben de doğrularımı anlattım, Doğru bir biçimde çocuklar sana teslim Nil, dedim. Abla ben kendime bakamıyorum, dedi, Abla ben sana bir şey söyleyeyim mi? dedi. Sen inanmış bir insansın, bu ne demek biliyor musun? Onlar yalçın kayaya çarptılar dedi. Bana bak abla, o tezgah ne senin, ne müdürün, ne dernek başkanının, Malikünmülk Yani mülkün sahibi o. Allah teatral bir 90

91 varlık, yani tiyatromsu şeyler bunlar. O tezgah senin mi sanıyorsun? Alim i (müdür) sana, seni alime karşı oynatır. Herkese bir rol verilmiş. Ne güzel, bak sana iyi rol verilmiş, dedi. İnsanlar bunlardan ders almalı, herkes hatasını görmeli dedi, Sen hiç üzülme. Ben o arada salya sümük ağlıyorum, ciğerden, derinden iç çeke çeke. Çeken bilir derler ya Abla şimdi senden bir şey rica edeceğim, dedi, Efendim, söyle? dedim. Sen şimdi kendine bir kahve yap, iç. Ondan sonra da Kuran-ı Kerim i al, Ya Rabbim bana cevap ver de. Herhangi bir sayfa aç, göreceksin, sana cevap gelecektir dedi. Seni on beş dakika sonra arayacağım dedi, Tamam dedim. Söz mü? Muhakkak dediklerimi yap dedi, Olur dedim. Kahveyi yaptım, içtim. Ardından o muhteşem kitabı elime aldım, Bana yardım et, bana cevap ver Rabbim, çok kötü haldeyim dedim. Rasgele bir yer açtım şöyle diyordu: Siz kim oluyorsunuz ki, öç alasınız. Öç almak bizim işimiz. Hayretle titreyerek sarsıldım, olamaz böyle bir güzellik Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Almıştı işte beni kollarının arasına, göz 91

92 yaşlarımla anlatmak istediklerimi tek tek anlatıyordum. Telefon çaldı, arayan Nil di. Evet, on beş dakika dolmuştu Niiiiiil! dedim, Cevap neydi biliyor musun açtığım sayfada? Siz kim oluyorsunuz ki, öç alıyorsunuz. Öç almak benim işim bana bırakın diyordu. Denilecek ne var daha? dediğimde, Abla dedi, Ne diyorsun sen, bunda bu kadar hayret edilecek bir şey yok, sen ALLAH diyeceksin de cevap gelmeyecek ha? En kesin, en doğru tartışmasız cevap. Konuşmamız şöyle devam etti, Abla senden bir şey daha isteyeceğim dedi. Yarın sen (Alim beye) yani müdüre geçerken, bir Günaydın, de dedi. Aaa yok, Nil her şeyi iste, onu isteme benden, dedim. Çünkü Alim değil, bir zalim. Hem de gerçek bir zalim. Abla ne olursun beni kırma, lütfen bak rica ediyorum, lütfen beni kırma, dedi. Peki dedim. Ertesi gün, Tanzim e geldim, Alim bey de, tesadüfen müdüriyetin önünde geçerken Günaydın, dedim. Kendine söylenip söylenmediğini anlamak için, bir anlık tereddütten sonra etrafına bakındı. Benden gelecek böyle güzel bir davranışı hak etmediği için tabiî ki 92

93 Günaydın, dedi. İşte yansıma. Siz hiç dağdan dağa Mehmet diye bağırırsınız da, Ahmet diye bir cevap gelir mi? O günden sonra her şey yavaş yavaş yoluna girmeye başladı. Ama o iki buçuk yıl, eziyete tahammül, beni 50 yıllık tecrübeye, kemale kavuşturdu. Sonraları çok iyiliğini gördüm. Aslında onun da tek başına suçu yoktu. Onun egosunu uyandıran, haksız kararlara teşvik eden kişiler vardı. Şeytanın kardeşi diyebiliriz. Çok ah almış birisi, çok çok iyiliğimi görmüş birisi. Ne oldu? Nedamet.Yaradanın bir adı da Deyyan. Yani, hak edene hak ettiğini veren ama ben hepsine de sonsuz teşekkür borçluyum. Zira bu hayat, bu ömür denilen ve çok önemli olan yaşamı yavanlıktan kurtarıp, kutsallığın nerede yattığını öğrettiler ve öğrendiler. Nedir o kutsallık? Hiçbir şeye sıkı sıkıya sarılıp saplantı haline getirmemek. Gerçek tevazunun vermiş olduğu inanılmaz güçle, zaman ve sabırla aşılamayacak hiç bir engel olmadığını, en önemlisi de sevgi, hesapsız, kitapsız karşılık beklemeden sevmeyi insanları ve ekmek parasının kutsallığını. Sistem bu, hak eden, hak ettiği yere gelecektir ve geliyor da. Zamanı 93

94 geldiğinde, onu taşıyabilecek olgunluğa eriştiğinde, acı olan ben, o iki insanı çok severdim. Yine de çok seviyorum, tatlı olan da bu. Yaradan, hatayı aforoz etmiyor, bilakis Hata yapmayan toplum olsaydınız, sizin yerinize hata yapan toplum yaratırdık diyor. Ama arada sırada, gözlerimin önüne yaşadığım acı sahnelerin düştüğü oluyor. Yağmur başladığı zaman, panikle, mallarım ıslanmasın diye örtüyü örterken, gülen gözler, alay kahkahaları ve zafer naraları, demir yürekli kalplerin birlikteliği Ne güzel demiş değil mi *İ.Gazali? Duygusuzluk kadar dünyada büyük bir dert yok, öyle salgınmış ki melum, kurtulan bir fert yok. O kutsal kelime TÖVBE; hatadan ders çıkarıp, bir daha yapmamak olmalı. O en sefil, en berbat duygu olan egosantrik düşüncelerle, zarar vermek, o onurlu ekmek parası mücadelesine çomak sokmak, hep onunla tehdit etmek, hatta hiç etmek, yok etmek isteyen yüzlerce insanla, inanılması çok güç, yaşanması imkansız olan bir yirmi üç yıl dolmak üzere; ben, yalnız tek insan. Ama bu yalnızlık, hem de hayatımın hemen hemen her safasındaki yalnızlık, seni 94

95 hiç yalnız bırakmayan tek dost, tek yar ve yardımcıya götürdü. Yine onunlayım ve şöyle söylüyorum, Yirmi üç yıllık Tanzim hayatımız noktalanmak üzere, bize verdikleri para, borcumuzun yarısı. Ne yapacağım? diyorum. Günlerdir elimde, dakika başı sıralaması değişen bir borç listesi ama yüreğime su serpen yegane şey, borçlu kalacağım insanların çoğunun tanış olması. Yani, panik yapılacak bir durum yok. Örnek, Ahmet abiye dört milyar borcuma karşın, iki milyar versem, geri kalanını da alacağını bilir şüphesiz. Yeni bir düzen, yeni bir yapılanmada. Ama ben yine de sıkıntılıyım, hele çok tanışları listenin ortalarından, her yeni listede bir aşağı, bir aşağı kaydıra kaydıra listeden çıkarttık. Çok karışık duygular içindeyim, tarifi bir ömür alır anlatmaya kalksam. Ya rabbim, ama bizim bir de işyerine ihtiyacımız var. dedim. Hemen hemen kimse, ekonomik bağımsızlığını elde etmemiş dedim. Çocuklarıma doyamadım, hayır hayır, onları tanımadım bile, üst üste üç-beş gün bir sofrada bile oturmadık, dedim. Onurlu bir ekmek mücadelesinden dolayı. Bilgisayarı 95

96 çok seviyorum, tam kullanmasını bilmiyorum. Rahat TV izleyecek bir ortamım yok, en önemlisi; kitabımı toparlayacak, ortam ve ruh halim yok. Bu yaşıma kadar hanım arkadaşlarımı davet edip, bir yemek veya bir beş çayı coşkusu ukdedir içimde. Kısacası, daha mütenasip bir yaşam özlemimi, hiçliğimle birlikte talep ettim Sen bilirsin dedim. Teslimiyet candan cana, o ne mutlu edici bir duygu hali, hadi bana, bize sahip çık diyorum. Ama bunu yaptıran ne biliyor musunuz? Tükenmişliğiniz, fakirliğiniz. Eğer benim cebimde biraz bir şeyler olsa, siz bu kadar yürekten teslim olur, istekte bulunur musunuz? Biraz uzak diyorum. Yani benim cebimde ekstra bir sermaye olsa, o benlikle ben yollara düşeceğim. Ara tara-ara tara şurası daha iyiydi, burası daha iyiydi. Keşke şu kadar fazlam olsa, onu kaçırmasaydım sonsuza kadar gidecek arzular, emeller. Emel, elem kırıntısıdır diye bir söz vardı. Lise çağlarımda, defterimde. O düşüncenin yerleşmesiyle birlikte onun elde edilişine kadar geçen süre isteğiniz olduktan sonra da daha da çıtayı yükseltme, ne kadar kıskaç içine girilmiş bir durum değil mi? Bir 96

97 de bakacaksınız ki, bu kadar savaşın sonunda, geriye kalan tek şey, yaşanmamışlık. Hz. Musa ya yaradan, Nedir o elindeki? diye sorduğunda, Asa, dedi. Allah bilmez mi onun ne olduğunu, karşılıklı sohbet muhabbet, dostluk başlasın diye sordu. Ne yaparsın onunla? O da: Deveme ot, kendime hurma gibi şeylerde yardımcı oluyor, dedi. At onu dedi. Bu ne demektir biliyor musunuz? Araç gereç kaygısını bırak, maddeyi at ki, manayı bulasın. O, sana lazım olanı, gerektiği andaaraç gereç, ihtiyacın olan ne varsa, hepsinikarşına çıkarır, istediğin anda. Şimdi bizdeki durum; kuruş yok, yani madde ama sendeki mana, sana teslimiyet ve istekleri sıralatıyor samimice. Ve sen bilirsin Rabbim dedirtiyor. Madem ben bilirim, o zaman Tamam diyor. Sen çocuklarınla bir arada olamamıştın al; rahat TV seyredememiştin, al; bir arada üç beş gün yemek bile yemediniz, birbirinize değil doymak, birbirinizi tanımak fırsatı olmadı ha, al iç içe birbirinize doyun dedi, al kitabını yazacak ortam. Tanzim de karşıdaki dükkanın temizlenmesine özenirdim, kapalı ve camlı mekan diye, Al istediğin gibi camı sil ve o 97

98 çok sevdiğin karı, yağmuru, bu cam arkasından seyret, dedi. Üşüme seni senden daha iyi bilirim. Ha bu arada, Çiğdem hanım, ben seni çok iyi tanıyorum, sen evde misafir ağırlama fırsatını yakalasan da işkoliksin, onları evde ağırlamanla dükkanda, yani işyerinde ağırlaman senin için çok farklı. Sen mekanında çok daha canlısın. Hay dedi Allah, YANİ ALLAHIN DİRİLİK SIFATI o da seninle oldu mu, pozitif enerji bir işi bırakıp diğer bir işe başlama İşte Allah ım Sen bilirsin dedik, o da Evet böyle dersen ben de sunarım, dedi. Sonsuz hamdı senalar, alemlerin RABBINA. O rahman ve rahim olana, işte fatiha suresinin yaşanması. Şimdiki işimi çok seviyorum, yeni komşularımı da. Bambaşka güzellikler, ilk önce cehennemi sonra cenneti yaşarsınız. Her an hazırlıklı olmak lazım bu döngüye yani Allah, Allah demeden Allah dedirtsin. 16 Haziran da açılış yaptık, gelen çiçeklerin çoğu yeni komşularımdan, millet iğnenin deliğinden Hindistan ı görürmüş derler ya, bu burada gerçekleşti. Dördüncü günü, gelen bir hanım müşterimiz Esnaf sizi çok seviyor, dedi. Biz; 98

99 kızım, oğlum ve ben, Biz yeniyiz hayret, kim? dedik, Karşıdaki lastikçi dedi. Çok müteşekkirim. Hepsine yürek dolusu sevgi ve saygılar; çiçekçimize, kebapçımıza taksi durağımıza eczanemize, emlakçımıza, koltukçumuza, marketimize, kırtasiyecimize,kıraathanemiz pastanemize, fırıncımıza, tüm semt sakinlerimize müşterilerimizle. Hak katında kıymetli olanlar, kıymet bilirler. Ve insanlara teşekkür etmeyen, Allah a şükretmezmiş, teşekkürler herkese. HARCAMAYIN BU ÇOCUKLARI Katı Kalpler bunu bilemezler, sadece çek gününde ödendi mi, ona bakarlar Okumaz denilen çocuklar şu anda Boğaziçi üniversitesi Turizm Otelcilik bölümünü kazandılar. Bu kutlu günde bu insanlara sesleniyorum: Yapmayın lütfen, para için bu çocukları harcamayın ey özel okullar! Tamam anlıyorum, sizin bir ticari yanınız var ama sizler aynı zamanda bir eğitim öğretim misyonunu üstlenerek bu kimliği aldınız. Bu çocuklar, Ana Okulundan bu yana, bir özel 99

100 okulda okuyorlardı. Üst üste koyduğunuz zaman, tam yirmi yıl, iki metrelik tezgahımla bu eğitime önem vermişim ve iki çocuğumu okutmuşum. Son sene ödemede zorlandığım için diplomasını bana uzatıp, liseye kayıt yaptırmamamı açık açık talep ediyorlar. Düşünebiliyor musunuz, benim gibi fedakar bir veliye ne kadar büyük bir hakaret bu. Çünkü ben her sene bize dağıttıkları, çocuğunuzu bursla okutma formunu almıyordum bile elime. Neden mi, belki bizden daha zor şartlar altında okutan bir insanın hakkını almış, kullanmış olabiliriz diyordum. Sigaramızdan, çayımızdan kısarız diyordum ve öyle de yaptım. Yaz, kış açık havada çalışan bir esnaf için, tek keyif çaydır. Ama bu arada kimlere kimlere burs verdiklerini de biliyordum. Benim bir dikili ağacım yok, hayatta yatırımım çocuklarıma, yani eğitime. Yarın bana ne yaptın demesinler diye, tuğla tuğla üstüne koyup ev, hatta evler de alabilirdim ama tatsız bir mutluluk olurdu. Özel okula verme amacıma gelince, iki küçük çocuk, anne baba çalışıyor, eve bir kadın tutulsa da hemen hemen aynı fedakarlık 100

101 yapılmış olacaktı ekonomik olarak. Ama özel okul olursa fazla eğitim göreceklerdi, dörtlere beşlere kadar okulda oldukları için gözüm arkada kalmayacak ve çok müsterih olacaktım. Çünkü hem sosyal paylaşım, hem de eğitim ve öğretimi doyasıya kullanacaklardı ve öyle de yaptım. Coşkuyla o çekler yazıldı, coşkuyla ödendi. Ömür harcayarak; tam on yıl birisi, dokuz yıl birisinin çeki ödendi. Tarihi geçmiş bir tek çeke avukatlar gönderildi. O kadar esnafın içinde, avukat dükkanın önünde, pişkin pişkin, küçültücü, rencide edici sözler söyledi. Avukat bey, ne yapmaya çalışıyorsun, beni nerden vuracaksın, ben ne yaptığımı biliyorum. On beş gün müddet ver dediğimde; olmazları, hayırları saydı. İşi, şova dönüştürdü, Madem imkanınız yok, niye okutuyorsunuz? gibi çok ama çok ahmakça sorular sordu Kendisi mi on sekiz yıl çatır çatır ödemişti onları? Bunu sorduğumda çok ucuz kahramanlık yaptığını hatırlattım. Sanki ruhuma haciz koyacak, ne istiyorsan onu yap dedim. Ne var ne yoksa hepsini aldı gitti. Hızını alamadı, on beş gün sonra tekrar geldi. Bu takdire şayan hayat mücadelesi ve amacının 101

102 büyüklüğünü tabiî ki takdir edilecek insanlar bilebilirdi bu taşlaşmış yürekler değil. Müdür, önüme kızımın diplomasını koyuyor, kısaca Bu okulda okumasın diyordu bu davranışı ile. Niçin hocam, bana lütfen gerçek nedenini söyleyin dediğimde, Arkadaşlar aynı, öğretmenler aynı, diyordu. Kızımı çok iyi tanıyordum, çok zeki bir kızdı. Tembel olabilir ama okuyamayacak bir öğrenci değil. Bir sene de zaten sınıfta bıraktılar, tarihinde görülmemiş bir olay gibiydi yaptıkları. Çünkü okul, okulluktan çıkmıştı, bir kurban arıyorlardı. Biz sınıfta da bırakırız ha demek için, diğer tüm veli ve öğrencilere, gözdağı veriyorlardı ama mazlumun üstünden kirli bir kazançtı bu. Heyhat! Bir okulun öğretim programına bak. Çocuğumun bir yılına kıydılar, o kadar çok hayat memat meselesi vardı ki, delirmemek için okula gidip sormadım çünkü cevabını biliyordum. Sen ey veli ne kadar fedakar bir insan olursan ol, ne kadar değerli olursan ol, bizim istediğimiz yok gibi artık sende, sen de yoksun, o ödediğin on dokuz yıl da yok. Pırlanta gibi yüreği ve aklı olan o pırıl pırıl iki öğrenci de yok, sen bize ya 102

103 ödeyemezsen diye korkulu rüyalar göstermeye başladın diyeceklerdi, diyorlardı insafsızca. Niye hocam bu çoçuğu liseye kayıt etmek istemiyorsunuz? Bu çok mu tehlikeli bir insan? Kızım tepkilidir, onu biliyorum ama okuma hakkı bu okulda yok denecek bir öğrenci değil. Lütfen bana açıklayın, bu çok onur kırıcı, lütfen çok dürüst olun, yoksa para alamama korkusu mu? dediğimde, Eee evet, onun da etkisi var dedi. Bakın müdür bey, ilk önce ağzınızdan paraya ait bir maninin çıkması, sadece ve sadece tek sorunun para olduğunu gösteriyor dedim. Bu çocuklar, anaokulunda buraya başladı. Her seferinde kapıda karşılanan biz, on sekiz yıl, şimdi mi okumaz oldular? Aptal mı diyorum, yok estağfurullah diyorsunuz, terbiyesiz mi diyorum, yok diyorsunuz. Tepkili bir kişiliği var, kabul ediyorum ama tepkileri yabana atılır cinsten değil, yerli yerince onu da biliyorum. Sadece biraz fevri ve siz hala Okumaz, diyorsunuz neden? Bu nasıl bir suçlama, bu nasıl katlediş, bu nasıl kolay baştan savma, ne kolay telefonum çaldı, müsaade istedim dışarıda konuşmak için, arayan büyük 103

104 oğlumdu. Beni acele iş yerimden istiyorlarmış, belediye başkanlığından Hayırdır,yine bir şey mi oldu? diyerek heyecanla müdür beyden müsaade istedim, yine elime diplomayı sokuşturmaya çalışıyordu Lütfen müdür bey dedim. Nasıl bu kadar insafsız olabiliyorsunuz, tek hamlede bu pırıl pırıl gencin istikbali ile oynuyorsunuz? İş yerinden çağırıyorlar çok önemliymiş, gidip geleceğim. Moralim sıfır, kızım da yanımda. İş yerine geldiğimizde, başkanlıktan kırtasiye yardımı istemişler fakir öğrencilere. Mesele oymuş, sakinlendim. Çünkü her an yine dükkan kapanıyor haberi de alabilirdim sebepsiz ya da sudan sebeplerden. Bunlar içime öyle bir işlemiş ki, ekmek parası mücadelesini çoktan geçmişti, tamamen ekmek savaşıydı benimki. Elimden geleni yaparım dedim, kasabın önüne oturduk. Kız kardeşim de gelmişti Bak kızım, dedim, Moraller sıfır dediklerinde, gerçek payı da var, seninle ilgili şikayetleri abarttılar ama derslerine gereken önemi vermiyorsun, doğru. Arkadaşların aynı, öğretmenlerin aynı, sen aynısın, kader zorlanmaz. İstersen seni şu turizm otelcilik okuluna verelim ama sen de eksikliklerini 104

105 gider tamam mı yavrum? dedim. Kendini de, bizi de üzme. Bunları ne sen, ne biz hak ediyoruz. Oraya yazdırayım mı seni? dedim, Olur dedi. Evet, biz o okula gittik, kayıtlar kapanmış, yapılacak hiçbir şey yok. Delirmenin adını akılsızlık mı koymuşlar bunu yapanlar, bizi arayış içinde bırakanlarda akıl var mı? Peki, bu insanlar ne yaparlar diyorlar mı? Kayıt geçti ise geçti, bana ne yahu, sen yeter ki git bu okuldan, ne güzel idareci, ne güzel eğitim ya, helal olsun size! Bu ne biçim insanlık diyorum sadece size. Hadi yüreğim ha gayret! Hele sıkı dur, hele sabret başını eğme dik tut. Bu bir rüyaydı farz et, bu kış da böyle geçti, bahara Allah Kerim Yirmi üç yıllık mücadelemin en çetin, en acımasız anların da bana çok yardımı dokunan Sertap Erener in o güzel parçası duygularımı kontrole zorladı, içim başladı onu söylemeye. İşte böyle güzel parçalar moral oluyor insanlara, hayat kurtarıyorlar adeta. Teşekkürler onlara, böyle güzel eserler ortaya koyanlara. Mecburen biz yine özel bir okula yönlendirildik. Evet, o özel okula kayıt yapıldı. Birinci yılın ortaları veli toplantısındayım, 105

106 çekine çekine gittim. Çünkü bize öyle bir empoze ettiler ki, kendi çocuklarımızdan korkar olduk adeta, biz tanımıyoruz onlar doğurmuşlar, büyütmüşler, her yönü ile bir değer biçmişler. Birinci öğretmene, Funda Elif Okumuşlar ın annesiyim dedim, Muhteşem bir çocuk dedi. Gayri ihtiyarı arkama bakma ihtiyacı duydum, bir yanlışlık mı yapıyor öğretmen diye. Hayır, bir yanlışlık yoktu. Bu, o Funda Elif, bizim Funda ydı, gerçek Funda, benim bildiğim. İkinci öğretmen, Mükemmel bir kapasite, ne verirsen onu alıyor. Ben akılları bardaklara benzetirim, bu şu bardak dedi, bu da Nilüfer öğretmendi. Üçüncü öğretmen olumlu, dördüncü öğretmen olumlu, beşinci öğretmen: Tam kapasitesi değil, çok daha iyi olabilir dedi. Allah ım bu bir rüya mı? İnanamıyorum Acaba Funda böyle dedirttirebilir mi öğretmenlere? diye aklımdan geçtiği bile oldu. Ama müdüre hanım çok disiplinli, şimdi belli olur, ona bir görüneyim dedim. Beni görür görmez: Kızımız maşallah çok iyi dedi Çok çabuk uyum sağladı, bakar mısınız şu güzelliğe dedi. İftihar ediyorum işte bu, başka 106

107 Fundam yok ki, bir tane Funda doğurdum ben. İnandıramadıkları Funda, kendi eserleri. Evet, takdirle bitirdi okulunu, üniversite imtihanlarına girdiler. İmtihan sonuçlarını söylüyor bana, Boğaziçi Üniversitesi ni kazanmış, Turizm Otelcilik bölümü. İnanamadığım için sevinemiyorum, İyi aferin kızım, diyorum ama öyle derinlere demir atmışlar ki çocukları karalamakta. Koşa koşa kırtasiyeci arkadaşlara gittim, anne-kız internetten bakıp, sevinçten ağlayarak, bana müjdeyi verdiler, niye ağlar senin arkadaşların senden önce? Çünkü benim nasıl okuttuğumu, ne çilelere azimle göğüs gerdiğimi bildikleri için ve bunun karşılığın da aldığım ödül için, o ödülü bana verirken ağladılar. Evet biliyoruz, sen bunu gerçekten hak ettin, İŞTE BU diye ağlıyorlardı. Ben de ağlıyordum, Anne niye bana inanmadın, gittin baktın? dedi Funda, YALANI çok güzel söyleyen, yalan makinesine yakalanmayacak kadar profesyonel olanlar yüzünden dedim. Yalancılar Okumaz dediğiniz çocuklar bunlar. Bizim paramızı alamama korkumuz var, bu yüzden 107

108 bu okulda okumasınlar deyin, okuyamazlar değil! Biz korkulu rüya görmek istemiyoruz. Yoksa yatamayız deyin, ama korkulu rüyanız olan paradan değil Allah tan korkun. Bunlar okumaz demeyin. Okumayasıcılar Allah güzelde görülür. Ya güzel nedir? Güzel, güzel bakıştır M.R.M DİPLOMA TÖRENİ 28 HAZİRAN 2007 Bu mutlu, kutlu günü gösterdiğin için sonsuz şükürler olsun Rabbim. Kızım Funda Elif Okumuşlar ve oğlum Evren Furkan Okumuşlar, bu gün mezuniyet törenine hazırlanıyorlar. Cüppe ve keplerini giydiler, resim çektirdik. Demek ki; her iş, her uğraşın bir sonu var. Uğraşın yüceliği de, bu değeri çok yükseltiyor. Mutluyum, yılmak bilmeyen azmim, meyvesini verdi. Yeni bir sayfa, yeni bir iş yeri, yeni iki diploma, yeni zaferler, yeni 108

109 güzellikler Ne demişler, sevgi ve sabırla birleşen terbiye metodu ne güzeldir. İki diplomayla perçinlenmesi de fotoğrafa akseden bir huşu, var mı zamanın başka güzel kullanışı? Bundan sonrası için tabiî ki, o misyonlarına hak ettikleri değeri vermeleri gerekiyor bu gün diploma töreni var, saat 18:00 gibi aradım, henüz tören başlamamış, kuzenleri de yanında. Daha sonra Evren aradı, diplomaları almışlar, bir yerde yemek yiyip geleceklermiş. Geldiler, Funda biraz gergin Niçin biz kendi aramızda kutlama yapmıyoruz diye? Kızım, o sevinç tümüyle bizi sardı, daha sonra ölümsüzleştireceğimiz bir coşku yaşarız merak etme dedim. Önümüzde yarım kalan işler var, onların da bir yerlerinden tutarak işe koyulmamız lazım. Ne demiştik? Dünya eşittir hareket, (Dünya=Hareket) o zaman mutluluk bitmez olur. Bir diploma alıp da, Tamam, ben oldum demek çok komik. Ne yapacaksın? Kendini tanıyacaksın, evet çok saçma, cevabı çok kolay gibi görülüyor. Bence en büyük çözülmesi, en güç sorun. Zira, insan kendini bir örnek model görecek kadar kandırır. Açık 109

110 söyleyeyim, şu ömür denilen yaşamda, her gün bir kusurumuz ya da yanlışımız çıkacaktır. Yeter ki dürüstçe kendimizi tahlil edelim. Hiç unutmam, bir arkadaşımı vefasızlıkla suçluyordum. Evet, doğruydu ama aynı vefasızlığı ben başka bir arkadaşa yapmıştım. Güldüm ve kendi kendime dedim ki, ne kadar da temiz görüyoruz kendimizi, adeta bir melek, hayır hayır böyle düşünmek çok yanlıştı çünkü o tartı doğruyu gösterdi bana, yani olmamışlık. Hani Ne kelek adamsın derler ya, bir kere hayatta yargı olmayacak; sen niye gelmedin, sen niye gitmedin, ben aradım, sen aramadın, yaşam hayli yorucu ve değişken, bir an görüş alanından çıkabilirsiniz. O insanın görmesi gereken çok daha önemli işleri olabilir. İlle de ben, derseniz, bu bence egoizmin ağa babası olur. Bu kilitlemesidir insanın kendisini. Oysa hoşgörü ne büyük bir özgürlük Bu mezun olan çocuklara diyeceğim şu ki, su gibi mütevazi ve yararlı olsunlar; kokusu yok (kibri), rengi yok (diploması), girdiği kabın rengini alan, o şekle uygun duran (dostanlayış) sesi (muhabbeti), ölüyü, diriyi 110

111 yıkayan su lağımı, kabı-kacağı yıkayan su, o susuzluk dürtüsünü gideren su gibi olmalılar (cana can katmalılar), iddiasız ama hayat veren yüce kitap Kura n-ı Kerim de dediği gibi: Biz her şeye sudan hayat verdik. Değerli olabilmek, olabildiğinin farkına varmak, çare olmak, hayata misyonunun elverdiğince el atmak, taşın altına elini koymak Muhabbet ve gayretle ama övünmemek... İnsana hizmetin zevki; bunu alabiliyorsa, işte o zaman insan, bu değerin yanında diploma da ne ki demiyorum. Bu değerle, hizmet aşkıyla, diploma diploma olabilir. Örnek mi? Hz. Mevlana, Yunus Emre Tüm insanları, tek Adem de görüp kucaklamak. İnsan yücesini her rolde anlayan o idrak sahibi Hz Mevlana yı hatırlayarak; Bir gün sokakta sohbet esnasında bir fahişe elini eteğini öpmek ister, Ben senin elini öpeyim dediğinde, halk, Bu kadarı da fazla oluyor gibi tepki verince Mevlana hazretleri: Be ahmak, ne kötü nefisler var, şayet bunlar olmasa senin anan, bacın, karın, kızın sokakta rahat olabilirler miydi? Bunlar ne ağır 111

112 işçilerdir bilir misin sen! demiş. İnsanı, insanlığı ve adaleti bundan daha güzel anlatan bir cevap olamaz herhalde Allah ın muhatap aldığı tek varlık yani insan, Ya rabbim hepsi değerli, hepsi en az benim kadar değerli Şah damarından yakınım diyen sensin, Hiçbir yere sığmam, gönle sığarım diyen sensin, hepimize eşit uzaklıktasın ya da yakınlıktasın değil hepimizlesin, hepimizdesin. Gaflete düşüp insan ayırımı yapmaktan sana sığınırım. Doğarken mevki mi vardı, giderken de mevkiine göre karşılamayacaklar. Ancak tek mevkii sahibine Ben senin işine karışmam diyerek, sensin YA RABBİ NEYLERSEN GÜZEL EYLEMİŞSİN, bu çiçeğinde, böceğinde, meyvesinde, sebzesinde okyanusunda, galaksisinde, vücut gözüyle bile görebiliyor ve gönlünle tasdik edip hayranlık duyabiliyorsan, en büyük mevkiiyle gittin demektir. Peygamber efendimiz hayranlığımı arttır diye dua ediyormuş,bu neye bağlı, düşünmeye.descartes ne diyordu:düşünüyorum, öyleyse varım. SENDEN NE HABER 112

113 Bir Salı dernekteyiz, sohbet günü, şimdi bir soru soracağım: Bu üç silahşor, mahşerin üç atlısı zırvalayacaklar kızım, belki sen elini ampul çevirir gibi yapıp, yarım da olsa, sen bilebilirsin dedi. Sorusunu sordu Hadi dedi, Peygamberlerin mucizelerinden bahsedelim, nedir onlar? En belirgin akılda kalanları; Hz İsa, ölüyü diriltmiştir, Hz Musa, Kızıl denizi yol yapmıştır, geçit olmuştur ona, ortadan ayrılarak. Hz Muhammed (sav), ayı ikiye yarmıştır değil mi? Ben evet dercesine kafamı salladım. Bu iş bir yarış değildir, hepimiz birbirimize saygılı ve sevgili insanlarız, değerli öğretmenimizin tarzını öze sindirmiş insanlarız. Çok manidardır şakaları, hareketleri, hele bakışları çok derindir çok. Buradan almaya başlayalım cevapları dedi. Her biri üniversite mezunu, terbiyeli, kültürlü, misyon ve statü sahibi, tasavvufa gönül veren, hatta ömür veren değerli büyüklerimdi diğer üç arkadaş. Herkes tek tek bilgisini aktardı, yorumlar yaptılar. Sıra bana gelmişti, Sen söyle kızım dedi. Ben de 113

114 Efendim, şimdi benim için en büyük mucize, Peygamber efendimiz on dört yaşında, emin ül emin sıfatını almış, yani hiç yalan söylememiş, güvenileceklerin en güvenileceği diye anılır olmuş. Eminlerin en emini, gerçek mucize benim için bu olay dedim. Çünkü ben kırk sekiz yaşındayım, ve hala, zaman zaman da olsa bu duygular içinde buluyorum kendimi. Şöyle ki; bir müşteri gelir, ticket la alışveriş yapar, her gün gelmeye başlar. Halbuki can atarız daimi müşterimiz olsun diye, işte oldu. Ben daha sonra şöyle düşünmeye başlarım; ya bu ticket la alışveriş yapıyor nasıl olsa %20 ile kırdırıyoruz bu kuponları, buna 1 ytl fazla söylesem olmaz mı, diyorum içimden. Ben daha o boyuttayım efendim, bence en büyük mucize bu, bu gibi fikirlerin aklımdan geçmemesi. Bak kızım, senelerdir, kırk yıldır biz burada bu tasavvuf derneğinde diyoruz ki, senden ne haber, bu arkadaşlar akli ve nakli bilgi verdiler. Bunu dört yaşındaki çocuğa da sorsan, bu mucizeleri anlatır. Biz diyoruz ki, siz bu işin neresindesiniz? Yani ne kadar yol kat ettiniz, senden ne haber? Hz. Muhammed dürüstlüğü şiar edinmiş, hatta yedi yaşında o 114

115 sıfatı almıştır. Sen öyle misin?mesele söyleme değil uyma, yani tatbik etme meselesi.zira öğretmenimin bir kitabının adı da Kalden haledir öğretisinin, hülasa orijinalitesini açıklayan isim Kalden Hale. Ne kadar güzel, tatbik edilmeyen bilgi bilgimidir?.büyüklerimiz ne büyük bir benzetme yapmışlar bu konuda, bu gibileri kitap yüklenmiş, kitap taşıyan eşeğe benzetmekle. Allah dürüstü koyacak yer bulamaz demişti bir başka sohbetinde. Hani çok değerli misafiriniz gelir, Nasıl ağırlayacağım! deriz ya, elimiz ayağımız dolaşır Dürüst insanın Allah a verdiği coşkuya bakar mısınız.? Çok çok sevdiğm güzel bir dize geldi aklıma. Kime ait olduğunu hatırlayamayacağım ama tek kelimeyle harika. Sizlerle paylaşmak, daha bir harika İnsan bilgi karşısında eğilirmiş,güzel ahlak karşısında ise diz çökermiş zira peygamer efendimiz GÜZEL AHLAKI TAMAMLAMAYA GELDİM demekle, dünyaya geliş ve gidişin MUTLULUK iksirini vermiyor mu? Hani ömürden ömür hediye etmiştim de, Ne veriyorsun ki demişti. İşte, 115

116 işte bunlar verilesi işler. Mana, anlam, iz, tesir bırakılmalı. Ömür de maddedir, asıl olan mana. Sen düşüncesin, gerisi hülya diyordu bir şiirinde. Seni çok seviyorum MUTLU babacığım, bu bakış açılarını bizlere verdiğin için, gerçek konforun nerde yattığını gösterdiğin için. SENİN SEVGİLİN KİM? Bir gün sevgililer gününde, herkese teker teker sordu Senin sevgilin kim? diye. Kimisi çocuğum dedi, kimisi eşim, kimisi kocam, kimisi karım, kimisi nişanlım vs. Bana sordu, Sizsiniz efendim dedim. Bana bak, doğru söyle dedi, Emin misin?. Ne demek istediğini anlıyordum. Sen beni ne kadar çok seversen sev, ben hiçbir zaman seni püf püflemem, sendeki eksiği gösteririm, o zaman başka öğretmen yok mu, başka sevgili yok mu dersin ha! Demek istediğini anlıyordum, Gebersen doğruyu söylerim diyen bir insan benim öğretmenim, onun için onu çok seviyor ve ona çok güveniyorum. Hele hele bu güven işi ne kadar mühim, insanlara Seni 116

117 seviyorum demek kolay ama sana güveniyorum demek çok zor, o şahsiyettir. İşte Adem kimliği, şahsiyetini bulduğun an konforu yaşıyorsun demektir. O yaşıyor ve bize de yaşatmak istiyor. Çok nadir gerçekleşecek bir güzelliktir. İşte ben o güzelliği yakaladığım için o benim sevgilim sevgili öğretmenim. Dernekteyiz, üst düzey bir hanım Brezilya dan gelmiş, Efendim, ben Brezilya sahillerinde bir şiir yazdım okuyayım mı? dedi, Oku dedi hocam. Hanım okuduktan sonra, Olmamış kızım hiç dedi. Çünkü sen, süslü kelimeleri bulup bulup yerleştirmişsin, şimdi oldu desek, sana iyilik mi yapmış oluruz? dedi. Sana gerçek şiir ve güzelliğini tatma fırsatının önünü kesmiş oluruz. Yürekten olacak, dedi. İki elini kalbinin üzerine götürüp, Buradan gelecek, taşacak, dedi. İşte canım öğretmenim, bu kitap da öyle yazılıyor; gönülden hiçbir kaygı, kuşku, beklenti olmadan Ne güzel bir şey öğrettin, sen olmayı, kişinin kendisi olması, kendini keşfetmesi, yalınlığın parıltısı, cam şeffaflığı. Ne güzel, insanlar sizi, içinizi dışınızı biliyor ve siz çok muştu içinde 117

118 oluyorsunuz. Çünkü benlik, hesap kitap katılarak yapılmayan, o muhteşem muhabbetler, günlük rutin işler, alakalar, ilgiler kutsiyetini buluyor. Zira söylenmek istenen söyleniyor gönülden. Yunus hangi edebiyat fakültesini bitirdi, keza Mevlana, bak sekiz yüz yıldır şehirliye sesleniyor değil mi. Hz Muhammed hangi ilahiyatı bitirdi, gönül gönül gönül Çünkü Hiçbir yere sığmam, gönle sığarım diyen o değil mi? Allah ın olduğu yerden, yanlış seda gelir mi hiç, cevaplar tam yerinde ve eksiksiz gelir, konuşma dahi birikim işi değildir. O muhabbet ne güzel. Muhammed, muhabbetten hasıl olmadı mı? Beka alemi için tedarik edilebilecek tek şey, muhabbettir. M.R.Mutlu. DOĞRUYU SÖYLEMEK Doğruyu söylemek doğrudur ama her doğruyu söylemek doğru değildir bazı durumlarda. Bu sigara illetinin de tabiî ki anısı oluyor hayatında insanın. Kızım Funda bu yakınlarda bir şey itiraf etti: Anne ben sigaraya nasıl başladım biliyor musun dedi. Senin hani bir 118

119 anın vardı; çocuklukta teyzemin yanında okurken, evde tek kaldığında çakmağın çok az belli belirsiz bir yanışı varmış, işte oradan sigaranı yakıyormuşsun ya, ona özendim, öyle başladım dedi. Cennet ve cehennem, insanın kendini bilmesiyle ilgili bir kavram demişti, o ışık öğretmen, ne doğru, ne gelirse aklımıza, düşünmeden konuşuyoruz. Boşuna dememişler, Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır diye. Yani bazen zararlı olan davranışlarımızı da şiir güzelliğinde anlatırız, aslında anlatmak istediğimiz o değildir ama sigara dikkat çeker burada. Bunun ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu, ben kızımın o itirafında gördüm. Kahroldum, zira benim sigaraya başlamam da, ortaokuldaki öğretmenin, bu sigara tiryakiliğine on dört yaşında başladığını anlattığında olmuştu. İçimden Geç kalmışım gibi bir duygu ile, Ben on beş yaşındayım dedim ve başladım. Başlayış o başlayış. Hz Mevlana, Söz yaydan fırlayan ok gibidir gittiği yerden geri gelmez, der. Evet, ne güzel ifade etmiş, takva dedikleri şey de bu ince düşünce, işte aslında hepsi bu ya. Bir 119

120 gün Peygamber efendimiz otururken, Din nedir? diye soruyorlar. Güzel ahlaktır cevabını veriyor. Aynı soruyu soldan soruyor; şahıs, din nedir? diye, Güzel ahlaktır cevap yine aynı. Soruyu sağdan soruyor, cevap değişmiyor, Güzel ahlaktır. Peygamber efendimizin arkasına geçiyor Ya Muhammed din nedir? diyor Peygamber efendimiz mütebessim bir şekilde dönüp, Kızmamaktır diyor. Kuran-ı Kerim de Allah, Güzel ahlaktan daha ağır gelebilecek bir iyilik, lütuf, güzellik yok der. Yaşamak budur, mutluluk budur. İnsanı insan yapan Allah a muhatap kılan biricik olgu, güzel ahlak. HÜSNÜ ZAN, EN BÜYÜK İBADETTİR. M.R Mutlu Dükkanımızın bir personeli çıktı, gazeteye ilan verdik. Birçok kişi geldi ama istediğimiz veya ona yakın bir kimse yok, hepsine hürmetim var ama aynı çatı altında o ahengi yakalayamayacağımız ve çok çok zorlanacağımız kardeşler. Yok, olmaz böyle 120

121 imkansız dedim. Hadi biz hep beraber kuaförlük okuluna gidelim, herkes altın bileziğini eline taksın, dolayısı ile de çok mutlu ve çok rahat bir şekilde hizmet versin dedim. Gittik, çok tecrübeli, o hizmeti düstur edinmiş bir beyle karşılaştık. Müdür bey adeta usta, usta yaratandır diyen cinsinden. Hemen, Kızınız makyöz olacak, bu büyük oğlunuzda tam kuaför tipi var ve o istidadı görüyorum gözlerinde, dedi. Sizi de üstad yapacağız boya ve kesim üzerine, dedi. Fönü aradan çıkarmanız yaştan dolayı mı, yorulmamam için mi? dedim, Evet dedi. Diğer oğlumu ve burada tanıdığım, çok sevdiğim manevi kızım dediğim Ahu yu da getireceğim dedim. Dükkana geldik, en kısa zamanda plan ve programımızı yapıp gideceğiz. Çok mutluyuz, huzurluyuz. Akşam saatleri; uzun boylu, elinde bir iş çantası olan bir hanım, yanında genç bir beyle içeri girdi. Tok ve gür bir sesle: Okumuşlar kuaför, merhabalar ben Ayşe ablanız, Efes ten efsane Ayşe ablanız geldi. Benim şaşkınlığım geçmeden, o koltuğa oturdu. Yanındaki bey, daha sonradan öğrendim, oğlu Veli: Ben dışarıdayım dedi 121

122 annesine, çıktı. Evet efendim nasılsınız o konuşuyor, ben de huzursuz bir ruh hali ile onu dinliyor, içimden de Nereden çıktın be kadın, bu ne pişkinlik? diyor, resmi ama ilgili ve samimi onu dinliyor, adeta bir sebep arıyorum Yok teşekkürler demek için. Çünkü kendimizi kursa da kaptırdık, biz bize yeteriz diyorduk, şimdi bir çomak sokulmuş gibi geliyor tekerimize ama ben dinliyorum, Nereden geldin ya, akşam akşam diyorum içimden. Hayret, anlattıklarına arada giriyor, soru soruyorum sorgularcasına olmasa bile merak gidermek ve olayı netleştirmek için. Zaman su gibi akıp gidiyor, ben takdire şayan şeyler yakalıyorum o konuşmalarda, meslek aşkı göze çarpıyor, iyilikten haz alan bir insan,ömrü iyilikle geçmiş, aaa ben de kendim oldum. O insanda, yani kendimi görmeye başladım yavaş yavaş. Kızım Funda, Anne kaç saat oldu, bu iş görüşmesi mi yani, yuh sana dedi. Ben güldüm, Hayır, dost karşılaşması sohbeti dedim, ısındım ya, oğlunu da çağırdık, çok efendi, gözleri sevgi, yüreği merhamet dolu, bir civanmert, bizim sohbet beş buçuk saat sürdü. Ayşe hanım, ben 122

123 fiyat olarak şundan fazla veremem dedim, ellerini iki yana, karşıdan gelen birini kucaklarmış gibi açıp: Para hiç, hiç önemli değil, ben çalışmayınca hasta olan bir insanım, dedi ve Sizler kursa mursa gitmiyorsunuz, ben gelecek yıl dükkan açacağım, o zamana kadar hepinizi yetiştireceğim, geldi; Efes ten efsane Ayşe ablanız dedi. Hüsnü zan ne güzel, ona, o değişik girişimli insana bakmak, yargısız dinlemek ve semeresini almak, bir dost, bir abla, otuz yıllık bir usta kazanmak Demek ki yine öğretmenimin dediği gibi: Allah verdiğini almaz, daha iyisini verir ya da değiştirirmiş. Hayatı iyilikle geçmiş bir efsane Ayşe abla hoş geldin! Dört kişilik bir ailemiz daha oldu, iyi olan Allah tır, Allah kötülüğünüzü göstermesin. Evet Mutlu babacığım, dediğin gibi; Hüsnü zan en büyük ibadetmiş; anlamak ve anlaşılmak! YEŞİL ELMA Beyimin yeğeninin doğumuna bir hafta kaldı, uğrayıp hal hatır sormalıyım; candan, içten 123

124 gelen bir istek bu, sarılmalıyım ona, gözünün içine bakmalıyım, telaşını, korkusunu, sevincini paylaşmalıyım. Uğramama çok sevindi, kendi de samimi olarak sarıldı, gözlerinde de sevildiğinin ve buluşmanın ışıltısı parladı. Ne yapıyorsun dedim, Ana oğul film seyrediyoruz dedi. Ne güzel daha doğmadan sarmaş dolaş olmuşlar dedim içimden. Bulaşıklarını yıkadım, ocağını sildim, küçük de olsa bir yardım, bir el atma dedikleri şey işte bu olsa gerek. Beni de çok mutlu ediyor. Evden çıktım, karşı apartmanın önünde iki kız çocuğu o kadar tatlı oynuyorlar ki, onların dünyasında iki Çokoprens eksik gibiydi. Bende de bir lira var cebimde, dört tane aldım, o anda anne çıktı ortaya, bir yerlere gidiyorlardı. Ya, kabul ederseniz çok güzel oynuyorlar da, onlara ikram edeyim, dedim, çok teşekkür etti, kızlar da ayrı ayrı. Tekrar yeğen Sevda nın zilini çaldım, Çokoprens i gösterdim, sepeti saldı, koydum. Diğerini de, ben mutlulukla yedim. Bir lira İle de mutluluk verilir ve alınır yani. İşte o anda, ablamın çocukluk anılarını anlatırken, hep duyduğum 124

125 ve beni çok düşündüren o hatırası geldi aklıma: Sekiz yaşlarında annemle tren yolculuğundayken yöresel bir hanımın çıkınından çıkarıp, ablama uzattığı yeşil elma ne kadar mutlu etmişti ki, onu hiç unutamıyor o elmayı ve o sahneyi derinden etkilenişi, bizleri etkileyişi Küçük gibi görünen ama bir ömür unutulmayan haz, demek ki küçük, diye bir şey yok, küçük düşünülen bir oluşun açtığı coşku; ne derin, ne büyük ve kutlu, hangi ses tonu, nasıl bir uzatış, o elmayı bu hale getiren; o bir elmayı vereni sevgi ve şükranla yad ettiren. Gönül tahtına oturtturan, bir ömür boyu efsunlaştıran.yani aslında aslolan orada ki RUH. Ruh, güneş ışığı gibi, bütün âlemi kaplamıştır: Taşı, toprağı da; hayvanı, insanı da Ruhu birden fazla zannettiren, eşyanın özelliğidir. Ruhu en iyi emen eşya, insan vücududur. Gerçek insan vücudu ise, kâmil kişide. Kamil kişi, ruhça yaşar! Gören ruhtur, göz değil.- Ruh, karanlık odaya sızan ışık gibidir. O, onun nuru, her yere girer, çünkü her şeyin manası o dur. 125

126 Beden yapısı sperm çekirdeğinden, ruh yapısı hüvelbaki çekirdeğinden oluşur. -M.R.Mutlu SEVGİ Ben seni seviyorum Melda abla Hani çocuklara sık sık sorulur ya, En çok kimi seviyorsun ananı mı, babanı mı? diye, ben de sekiz yaşındaydım bu sorularla muhatap olduğumda. Anneci bir insan olmama rağmen, Melda ablamı derdim. Sendekiydi bunu dedirten, bendekini konuşturan, o aynı sevgi çok gizemli olan yaşam pınarı göz kırpıyordu, sana bana. O çocuklar var ya, o çocuklar kendileri küçük ama ruhları öyle büyük ve kutsaldır ki, o Mübarek Peygamber boşuna dememiş; Çocuklar bana dua etsin diye has yürektir çünkü onlar. Cennetin en ala yeri sorulur Yaratana, çocukları sevindirenlerindir olur cevap, bu ne demektir? Yani onları anlayabilenlerindir aynı zamanda. Ben işte seni seviyordum; çok temiz, has. Görebiliyordum sendeki değeri, o çocuk zaten herkesi sever. Bize misafirler gelirdi; gidecekleri zaman hüzünlenirdim, burnum 126

127 sızlar yutkunamaz olurdum; Niye gidiyorlar, niye geldiler ki, keşke gelmeselerdi, görmeseydim de sevmeseydim derdi o çocuk, tüm çocuklar gibi sevgi dolu, masanın altına girer ağlardım, dayanamazdım ayrılmaya; sanki benim bir parçam eksiliyormuş gibi olurdu. O günlerde mahşer lafını duymuş, anlamının da herkesin buluştuğu, kavuştuğu yer olduğunu öğrendiğimde mahşere tutulmuştum. Her duyuşta bayram, hatta bayram ötesi bir mutluluk yaşıyordum. Veda hutbesinin bitiminde, o muştulu günde buluşmak üzere der ya peygamberler peygamberi, ben o güne o zamanlar da inanıyor ve lunaparkta çılgınlar gibi eğlenen, oradan oraya koşan çocuklar gibi oluyordum, daha doğrusu öyle hissediyordum kendimi. Buradan da şu çıkıyor; hepimiz birbirimizi çok özlüyor ve seviyoruz, şimdi o çocuk 50 li yaşlarda ama duyguları hiç değişmedi. Seni Melda abla, aynı duygularla seviyor, Hülya ablayı da, Nil i de, büyük oğlum olgun ve vicdanlı Murat ı, kimseyi kırmak istemeyen; herkesi mutlu etmek isteyen, özellikle de beni sevindirmekten sevinen Suat ı, Funda yı, 127

128 Evren i, Eşim Nuri yi Hepinizi, herkesi çok seviyor, ben sevgisiz ve anlayışsız yaşayamam ki zaten. ALLAH HERKESE İYİLİK YAPMAYI NASİP ETMEZ. Tanzim de yanımdaki komşum aklı başında üniversite mezunu bir beydi. Benden bir şey isteyen düşkün birisi geldiğinde, örneğin bir paket çay istiyorsa, küçük de olsa muhakkak bir paket verirdim veya vermeye çalışırdım. Yandaki bey bana takılırdı Ya abla Allah aşkına zaten iki paket çayın var, tekini veriyorsun derdi, Cennete mi gireceksin falan diye çok anlamsız laflar ediyordu. Ben de, Vallahi onları düşünecek zamanım yok, çayı yokmuş benden istedi hepsi bu kadar, tıpkı evde çayınız kalmamışsa ve o anda çay yapılması gerekiyorsa güvendiğiniz komşunun kapısını çalmak gibi derdim. Hemen hemen her seferinde böyle bir yardım anında, laf atardı, tam beş yıl. Ben de her seferinde, Allah herkese iyilik yapmayı nasip etmez derdim. 128

129 Bu koca beş yıl sonunda enteresanlık bu ya, gözümün önünde iki battal poşet nevale yaptı. Fakir birini çağırdı, torbaları uzattı, o insan kafasını salladı, İstemem demek istedi. Bizim arkadaş kendinden çok emin, Para istemiyorum dedi, o kişi gözlerinin bebeğine bakarak İstemiyorum dedi, komşucuğum bana döndü, Abla bu ne iş ya! dedi. Ben de, Beyefendi; senelerdir bana, bir ihtiyaç sahibine bir şey verirken, Sen de ihtiyaç sahibisin, sen de yoksulsun diye laf atarsın.verdiğim cevap: Allah herkese iyilik yapmayı nasip etmez, olur. Senelerdir sana gönderir vermediğin gibi, verene de çelme takmak istersin, bir de etin ne, budun ne dersin. Allah sana en az beş yüz tane dilekçe sundu, Bu gelene bir şeyler ver, diye, sen de her defasında sumen altı ettin, bir kere de O sumen altı etti. Hepsi bu dedim. GÜZELLİK; GÜZEL KOKULARA BENZER, ALIŞINCA DUYMAZ OLURSUN Evet, güzellik güzel kokulara benzer, insanın burnu alışınca duymaz olur. Bir parfümeri 129

130 dükkanına girdiğin zaman etkilenirsin, bir süre sonra duymaz olursun. Oysa ruh güzelliği derinlere işler, kök salar unutturamaz seni. Tabiî ki o kök salanlar olmazsa, bu hayat çekilmez olurdu. Onlar çok adaletlidir, feraset sahibi insanlardır, o insanı anlar, takdir eder, yaşam verir, acısını tatlısını paylaşır. Asl olan sevimliliktir, sevgili öğretmenim okyanusta bir gezide tanıştığı bir beyi anlatmıştı bizlere: Bu beyin uçak kazasında yüzü paramparça olmuş, yamalarla doluymuş yüzü ama o kişi o kadar hayat doluymuş ki, koskoca transatlantik te herkes onu beklermiş, neşe kaynağıymış, nedir onu bu denli sevimli kılan, nedir o coşku, ne diyordu öğretmenimin kitabında cevap bu olsa gerek: Sevgi imandır denecek kadar imana paraleldir. Sevgin ne kadarsa imanın da o kadar. BENİM SORUNUM DEĞİL VE BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN. Bu iki söz de oldum olası beni tiksindirir. Kızımın koluna kapının camı düşmüştü, 130

131 alelacele yandaki eczaneye koştuk, kan kaybı çoktu, eczanedekiler Acele dikiş atılması lazım, hastanede müdahale şart dediler, hemen koşturduk üzerimizdeki para yetmedi,dükkandan da para getirtirdik. O gün de muhasebecinin parası verilecekti, durumu anlattım. Cevap, Benim sorunum değil oldu. Evet ama yarın da onun sorunu olabilir, başa bir geçmiş olsun konsa, insani bir hal alabilirdi bir nebze. Biz Aynayı hangi iştiyakla yarattıysak, Allah ta bizi ve bizde alemi aynı iştiyakla yarattı Aynada iyi yönümüzden hoşlanır, kötü yönümüze kızarız. Çok kızarsak kırarız aynayı! Aynaya iğne batırırsak suretimiz kıpırdamaz İğneyi kendimize batırmalıyız ki, aynadaki suret oynasın! M.R M. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın bu ne demek! Yılanların içinde kalmak, yılanı semizletmek doymaz hale getirmek. Aç kaldığında seni affeder mi? Seni çantada keklik görüyor zaten, bu yılan büyütmeler, türetmeler, bizden kaynaklanan; bizim tembelliğimizle 131

132 bilgisizliğimizle, cesaretsizliğimizle ortaya çıkar. Sonra da çaresizliğimizden Bana ne demeler. Yılanı yılan yapan bizleriz, yılancık halindeyken hak arama olsa haddini bildirecek, hatırlatmalar olsa, Kendine gelme ihtimali olur. Küçük bir örnek; kursta ilginç, ilginç olduğu kadar da manidar konumuza yakın bir sohbete şahit oldum. Toplu taşıma otobüsü çok hızlı gidiyormuş, yolculardan biri uyarmış, şoför: Ne diyorsun abi sen, burası Etiler, yemin ederim üç dakika geç kalsan telefon ediyorlar. Eminönü filan olsa önemli değil, yavaş gideriz ama Etiler hiç affetmiyor. Gördünüz mü, bu arkadaşa görevini hatırlatan yılanlaşma, zararlı olma, Zararın dokunmasın bizlere diyen yer; Etiler, peki başka semtler de aynı duyarlılığı gösterse, görev bilinci oluşmayacak mı bu insanda, karşılıklı diyalog Eşzamanlılıktır uyum. Hep Avrupa yı hayran hayran anlatırız birbirimize, oralardan örnekler veririz. Oysa işin sırrı ciddiyettir, Avrupalı işine ciddi bakar hepsi bu. Bizler gibi Ssadece önermez; şu şöyle olmalı, bu böyle olmalı, peki sen bir şey 132

133 yaptın mı? Ay bana ne, söylüyorum işte yetmez mi!? Yetmez, ben esnaflık hayatımdan biliyorum, biri bizi uyarmadığı sürece kolay kolay o yanlışımızı düzeltmiyorduk, ancak bir hatırlatma ya da zılgıt yediğimizde düzeltiyorduk ve de utanıyorduk. Demek ki, yanlış olan bir şey düzelmek zorunda eninde sonunda. Hayat adamı adam eder, yeter ki insan hatasından ders çıkarsın. Bir lokantacı arkadaş, işlerinin yeni açtığında çok iyi olduğunu, şimdi ise kötüleştiğinden dem vuruyordu. Sevgili öğretmenim de: Konuşma, bozdun ulan, bozdun dedi, kaliteyi bozmuşsundur mesele odur. Evet, tespit çok isabetliydi, o lokantacı arkadaş ustayı değiştirmiş, Ben maharetliyimdir demiş, aşçı çorbaya su karıştırmakla başlamış mahereti. İşte buna denir kaş yaparken göz çıkarmak diye. İnsanları ahmak yerine koyandan daha ahmak biri olabilir mi? İnsan bindiği dalı keser mi, keserse nedir? Ahmak, hem de ahmağın önde gideni İMAN, İNSANLIK AHLAKIYLA AHLAKLANMA BİLİNCİDİR. M.R Mutlu 133

134 Huyuna göre suyunu verir, farkındalık bu işte. Bazen insana hayat, çözülmesi imkansız bir bilmece gelir; Tamamlayamıyorum, hepsi tamam, şu bir tane kaldı, onu çözemezsem bilmece çözülmemiş olur der, ve çok sinirleniriz ama arada da Biliyorum ama hatırlayamıyorum, olur öyle deriz. Ama kafanızı çok zorlarsınz.. Şunu bir çözsem de başka işlere baksam dersiniz ama o bilmece, o anda çözülmeyecek; o sonra çözülecektir, cevap anlatacağımda yatıyor. Şöyle; Nikahı Allah yapar ama sen beğenmezsin dedi değerli öğretmenim bir gün bir sohbetinde; hemen benim evliliğim geldi aklıma. Hayat mücadelesindeki amansız savaşım, zaman zaman yanlış seçim yaptığımı düşündürtmüştür. Peki, hiç mi benim hayatımdaki temel taşlarından biri olmadı? Şimdi idrak ediyorum ki bütün evli eşler, inanın ki iki yarım. Ama iki yarımdan bir tam olur. Ortada bir tahterevalli; bir ucunda o, bir ucunda ben. Bazen o ağır basıyor, ben yukarıdayım, bazen ben ağır basıyorum, aşağıdayım ama düşen yok. Sonsuza kadar dengedeyiz, sen inmek istemedikten sonra 134

135 .Eşimin çok sohbeti yok, benim kadar da heyecanlı bir tip değil, beğenilerimiz de çok farklı ama bende olmayan o kadar güzel şeyler var ki onda, onları görmezsem kör olan benim. Körden o güzellikleri anlatmasını nasıl bekleyebilirsiniz Nankör en büyük kördür. Şimdi o can dostu, o ilim sahibi, basiret sahibi öğretmenimin bana vermiş olduğu bakış açısıyla düşünüyorum da; annemle, benden çok ilgilenen eşim oldu, bir kere kalbini kırmadı, bizi çok kez frenledi biz incitmeyelim diye. Aradan yıllar geçmiş, bana hiçbir şekilde babalık yapmayan, bir lokma ekmeğini yemediğm, annemden sonra başkasıyla evlenip, çoluğuna çocuğuna kraliçeler gibi bakan babam, işleri kötü gidince terk edilmiş kırk yıllık evlilikten sonra, tek başına ve çaresiz kalmış. Ve ben, bunun haberini alır almaz araştırdım, kendisini bir huzur evinde buldum. Aldım, geldim, bakıyoruz ve eşim mükemmel davranıyor, Bu da totodan mı çıktı? diyebilirdi. Ama yüce bir merhamete sahip demek ki, Allah huyuna göre suyunu veriyor. Demek ki nikahı yapan Allah, beğenmeyen bizleriz değil mi? Çok ince bir 135

136 ruha sahip o, iyi ki benim eşim. Onunla benim nikahımı yapmanı çok iyi anlıyorum Rabbim Beraberce iyiliklere Not: Beni çok çok üzdüğü zamanlarda ayrılmayı düşündüğüm bir gün, dernekte o mübarek öğretmenim, Allah ın izniyle hissetmiş olacak ki; O nikahı kim yaptı? demişti ve beni derin bir adalete götürmüştü. Ayrıca babamın bulunup getirilmesi de ayrı bir mucize idi. Şöyle ki; Annemin mezarını yaptırırken mezartaşına bir şey yazmalıydım, kuru bir taş olmamalıydı bu, bir değer ifade etmeliydi. Yaradan muhakkak bunu da düşünmüştür dedim. Ve Kuran-ı Kerim de bunu araştırdım, hislerime tercüman olacak kutsi bir açıklamayla karşılaşacağıma inanıyordum ve buldum, zaten derununda yani içinde rahmani bir dilek varsa o yerde kalmazmış.allah onu sana yaptırtırmış, o önüne çıkarırmış. Onun için niyet çok önemlidir. Bu güzel dinimizde de vardır; niyetin güzel ve sen samimisin hayata geçirmek istiyorsun, fakat hayata geçiremedin onu, yapmış gibi makbuldur. Ben sizin gönüllerinize bakarım demesi bu olsa gerek, 136

137 tam halisliğe karşılık tastamam bir cevap. Benim de o halisane arayışıma gelen cevap, İsra Suresi 23. Ayet şöyle diyordu: Rabbin şöyle emretti, ondan başkasına ibadet etmeyin, anne veya babanız veya her ikisi yanınızda ihtiyarlık çağına gelirse, onlara bir öf bile demeyin, güzel iltifatlı söz söyleyin. Zira onlar çocuk gibidirler ve ben bunu çok anlamlı buldum, yazdırdım mezar taşına. Aradan çok uzun yıllar geçiyor, onu bulup alıp gelmek ve ona da bakmak size nasip oluyor. Bu alenen Yaradan ın cevabıdır; kulum, sen bizim sözümüze değer verirsen, biz babanı da nasip ederiz ve sana bu ayetin tamamını yaşatırız. Ona bakma rızkı ve yüceliği ile seni şereflendiririz ve ihya ederiz. Evet, yıllar sonra babamın bu evde olması ve o ihtiyarlık, acizlik yaşında bir mucize gibi onu memleketin bir huzurevinde bulup alıp getirmem, Güzel Allah ımın bir hediyesi, bir cevabı bu besbelli. Ne demiştik? Allah herkese iyilik yapmayı nasip etmez. Elhamdülillah çok teşekkürler Allah ım bu güzel görevi bana layık gördüğün için Sen ayansın, sen bilensin, sen görensin, 137

138 tüm güzelliklerin sonsuz toplamısın, çok ama çok sevensin, anlayansın. Gören göze kurban olayım. BİLGELİK, LAFI GÜZAFTA DEĞİL,HAKKI İZAHTADIR.BİLGELİK BOŞ SÖZLERLE DEĞİL,ANLAYIŞLA KENDİNİ GÖSTERİR. M.R Mutlu Sohbetten geliyoruz, sohbet esnasında ben hep not alırım. Kalemim yazmıyordu, Akif ağabey kalemini verdi. Tasavvuf ehli, çelebi bir beydir. Sohbet çıkışı kalemini vermek istedim, O benim sana hediyem olsun dedi; Ama karşılığını verme bana, bir şey alma olur mu? dedi. Peki dedim tebessümle, ne demek istediğini anlamıştım. Yolda, arabada sohbete başladık yanımdaki hanımla, bir tanışının yanında çalışan genç bir kızdan bahsetti. Bu genç kızın o evde kendini aşacak derecede yorulmasını, adeta çağdaş bir köle İzaura oluşunu anlattı. Hatta bir ara genç kıza: Yorulmuyor musun, nasıl kaldırıyorsun bu kadar yükü? demiş, kızın cevabı 138

139 muhteşem: Kendime hizmet ediyorum olmuş. Akif ağabeyin o candan hediye ettiği kalem, canın dirilmesine sebep olan o derin vecizede kullanıldı. Hemen defterime yazdım: Kendime hizmet ediyorum. Vurdu, vurdu bana, bir anda gönlüm, aklım, pırıl pırıl milyarlarca parçalara ayrıldı. Büyük oluşum. Bing-Bang. Hizmet etmeyi, kendine hizmet etmek olduğunu kavradığın sürece, mutlusun zaten bu hayatta. Bu konuyu biraz daha açıklayıcı bir olay anlatayım size. Deli dolu, atak bir yeğenimiz var. Sevda beyimin abisinin kızı, çok tez canlı, hani derler ya feleğin sillesini küçük yaşta yemiş. Baba, o bir yaşlarındayken intihar etmiş, anne başkasıyla evlenmiş, bunu babaanne büyütüyor. Hülasa elem dolu bir çocukluk, analı kuzu-kınalı kuzu derler ya; bu bi tanem, hem anasız, hem babasız garip kuzu. Analı babalılar bu duyguyu pek bilemezler, Allah da bildirmesin, yaşatmasın zaten ama ne olur, biraz empati. On bir yaşlarında benim yanıma gelmişti. Kızım gibiydi, onu anlayabiliyordum. Çok seviyordu beni, tabiî ki 139

140 ben de onu. Anneydim ona, koruyucu bir dost, bir arkadaş, bir öğretmen. Telli duvaklı gelin oldu işte, bağırırcasına bu mutluluğu anlatmak istiyorum herkese. Niye biliyor musunuz? Tarifi imkansız bir mutluluk çünkü bu. Allah ım bu mutluluğu nasip ettiğin, o sonsuz hamdü senayı yaşattığın için şükürler olsun, o insanlar da bunu anlasın ve hayata geçirip yaşasınlar diye. Derman olsunlar da, derman bulsunlar diye. Olmadı, birkaç yıl sonra ayrıldılar. Birisi var, onunla evlenmek istiyor. Arada bu çocuğu güzel anlatıyor, arada ona huzursuzluk verecekmiş gibi yansıtıyor, bense sadece Sevda tarafından anlatılanları dinlediğim için bir yargıya varamıyorum. Nihayet o genç, beni kendi buldu. Yenge, biraz konuşabilir miyiz? dedi, Tabi buyur dedim. Başladı, o kadar seriydi ki, anlattı, anlattı Altı saat sonunda, Sizi de işinizden alıkoydum dedi, olsun, bir hayat, bir hayat dinledim dedim. Ben bu arkadaşı dikkatle dinledim, yorumsuz, peşin yargısız. Gönlüm iyi dedi, sevdi. 140

141 Evet sevda! Ben bu çocuğu çok sevdim, daha iyisi can sağlığı, evlen kızım dedim. Şu anda sekiz aylık olan yavruları da tamamladı mutluluklarını. Sadece onların değil bu mutluluk. Bu evlilik, bu çekirdek aile, hem Sevda tarafından elli-altmış kişiyi, hem damat tarafından bir o kadar kişiyi mutlu etti. Aslında bütün evlilikler böyle değil midir? Mutluluklarıyla mutlu olur, üzüntüleriyle hüzünlenmez miyiz? (Yakındakiler hoşnutsa uzaktakilerde gelir. Konfiçyüs) Ciddi, ciddi olduğu kadar da kutsal bir yapı ve bu yapının tamamlanıp korunması da sabır, anlayış ve sadakatten geçiyor. Oyun olsun diye yaratılmadı bu hayat, bir asgari müşterekte buluşmak bütün mesele. Biri kırmızıyı sever, biri maviyi. İlle de benim rengim derse öbürü de benim rengim Konfiçyus kendisinden 4 şeyi uzaklaştırmıştı: İnadı yoktu, ısrarcı değildi, saplantısı yoktu, bencil değildi. Herkes için geçerli 4 muhteşem özellik, tek kelimeyle HARİKA. Böylelikle hayatta kimseden af da dilemesin, başta kendinden tabiî ki. 141

142 Niçin insan af diler? BEN dediği için. Ama bir yanlışımız oluyor, bir bencilliğimiz. Evlenirken, hah bu kafama göre, ben bunu çekip çeviririm, bu bana bunları bunları verir diyoruz, hiçbir zaman ben ona ne verebilirim diye düşünmüyoruz. Bu bir gerçek, çoğumuz öyle evlenmedik mi? Uyanık ol demişler, al sana uyanıklık. Boşuna dememişler Kuyu kazacaksan boyuna göre kaz diye, çünkü sen düşeceksin. Bir gün on bir arkadaş, ilk defa yerleşim yerlerinin dışına çıkarlar ama birbirlerini kaybetme korkusu vardır, kendilerini sayarlar, her sayışta on kişi çıkar. İnsan kendi dışına bakan tek varlıkmış çünkü. KAPILMADAN OYNAMAK Şimdi ben sekiz aydır kapılmadan oynamayı seçtim. Uzak bir akraba beni keşfetti, ticari zihniyetimi ve çalışkanlığımı, aynı zamanda dürüstlüğümü de diyebiliriz büyük bir marketi ortak çalıştırmayı teklif etti, sermaye ondan emek benden ticari zihniyeti olan bir 142

143 insanım.sermayenin on katı mal alır ve çok güzel bir çark döndürmeye başlarım Allah ın izniyle. Nasıl mı? Başta ucuz vermeyi, en büyük ibadet kabul edenlerdenim, bundan daha büyük hizmet olamaz; dolayısı ile veren el, alan elden makbuldür, üstündür düsturuyla da daha çok sirkülasyon, yani sürüm olacaktır. Samimi insanlarız, bizim markette her geçen gün işler, daha da iyi duruma gelecektir. Oh şeker, istif; hem para, hem mal istifi başlayacak. Arz talep listesi, her an gözümün önünde olmalı. Şöyle ki; müşteri sana listeyi hazırlatır, eksiğini söyler. Bir tempo, bir tempo Siparişler, listeler, telefonlar, vitrin yapmalar, kampanyalar ne güzel, tatlı bir yorgunluk, zamanla seni büyük bir yorgunluğa götürecek. Adeta yatakta; Acaba kampanya için siparişi biraz daha yüklü versem, gelişte şu kadar daha indirim yaptırabilir miyim e götürecek. Paramal pazarlık, para-mal pazarlık Başka bir şey olmayacak düşüncelerimde, ben büyüyeceğim, o düşünceler daha da 143

144 büyüyecek. Makine Çiğdem. Bir sohbet etmek isteyeceksin müşterinle, ne mümkün, ne kadar samimi olabilir o hengame içerisinde, çünkü her taraf madde, ruhsuz bir inşaatın büyümesi gibi bir şey. Çoluğunu çocuğunu, aileni hangi mihenk taşına koyacaksın. Onlar çok şirin, seni seven, hazıra konmuş mirasyediler gibi. Yok, ben insanın gözbebeğine bakarak, onun yüreğini dinlemek ve kendi yüreğimi açmak istiyorum. Yani, Gönül ne çay ister, ne çayhane; Gönül dost ister, kahve (hepsi) bahane diyorum ve aynen öğretmenimin yaptığı gibi yapıyorum, gerçek alışveriş bu diyorum, ruh alışverişi. Değerlime yetmişli yıllarda Şu adayı alın demişler. Kendisi de: E o adayı şimdi alırsak gelecek yıl da öbürünü alalım diyeceğiz veya deriz, yok evladım yok, yük, yük demiş. Öze ne kadar yaklaşmak istiyorsan, o kadar hafif olacaksın. Halbuki o açlığı ben doldurmuş değilim, o benim büyük idealimdi, MARKETÇİLİK. Çok zor şartlar altında, hatta eksi durumlarda bile, o işi benim götürmem, harikalar yaratılması, o sermaye ile neler yapacağımın bir göstergesi değil mi? Ama o 144

145 tempo, o yarış atı gibi olmak işi, su yüzüne çıkarıyor sizi, saklıyor, örtüyor. Oysa hayat bu kadar hırsla, bu kadar çalışmayla hayatlıktan çıkıyor. Ben tempo yürüyüşünü seviyorum, nefes nefese koşan atlar gibi olmayı değil ama, o kadar çalışmanın içinde insan, tabiî ki yarış atı olacaktır, finişte de burun farkıyla kayıp. Ben eşyaya değil, insana hizmet etmek istiyorum, tabiî ki ekmek parası şart, ama hobi olarak görüp; o aşkla, o azimle hizmet etmek, hırsla değil. Ve ben o dev gibi putumu yıktım, Sen kefilsin rızkıma Yarabbi dedim. Hareket benden, bereket senden. O Rızk içinde başka rızk arıyorum Rabbim, bir gönle girebilme rızkı bu, kendimi tanıma bu, asayı atma rızkı işte, bu oyuna kapılmadan temaşa rızkı. Ben onu seçtim, o kadar iyi ettim ki Şimdiki işim hobi, gerçekten o zevk ile yapıyoruz, hiçbir kaygı, hesap-kitap olmadan ama bir hedef var; o da öze değer tabelayı yaptırırken logomuza: İlkemiz önce sevgi yazar mısınız şuraya? dedim; usta hemen tepki verdi ve Önce hizmet değil mi? dedi. Hayır, ilk önce sevgi dedim, çünkü bu benim içgüdüsel olarak yazdırdığım bir prensip. Ben, 145

146 ilk önce sevgi olmadan her şeyin eksik olduğuna inanan bir kişiyim. O tek ruh, tek hayattır. Sevgi hakkında azizimin dediklerine bakar mısınız? 1-Sevgi imandır denecek kadar imana paraleldir; sevgin ne kadarsa, imanın da o kadar! 2-Her sevgi tezahürü, rahmaniyetin elidir. Her sevgisizlik tezahürü de şeytaniyetin eli! AFFETME GÜCÜ YANINDA, KUSUR VE KABAHAT HİÇ TİR. M R Mutlu Ben diyeceksen kusur da bende, Kusur da ben, lütufta ise sen! Her halükarda ölçü bu! Kusurlarımı görmeye başladığımda, neleri hallettiğimi bir gördüm ki; bu ne mal, ne para, ne mülkle alınamayacak bir servetmiş.ve getirisi büyük bir mutluluk Bedava ama talip olanı yok. Hani derler ya, Pırlanta ne kadar pahalıysa, alıcısı o kadar az olur diye. Ne güzel ya, hem mutluluk veriyorsunuz kendi hatanızı kabul ettiğinizde, hem de nasıl mutlu oluyorsunuz, o cesareti kullandığınızda ne kadar büyük bir erdem. 146

147 Annemi gençken, bir mağazada patronun masasında ağırlamışlar. Aradan bir zaman geçtikten sonra, adam kendi kendine söylenmeye başlamış Nasıl olur, bu şu kadar eksik, böyle şey görmedim filan diye, bir tatsızlığı ve kızgınlığı, gayet bariz bir şekilde ifadeye geçmiş. Annem: Hayırdır beyefendi, haliniz ve tavrınız bir sorun olduğunu gösteriyor, ben çok rahatsız olmaya başladım bu ani değişimden. Öğrenmek istiyorum açık açık ne oldu? O şahıs da, kasasından bir miktar paranın eksik olduğunu söylemiş. Zavallı kadın, bana bunu anlatırken bile düştüğü durumun verdiği yarayı, ifadede güçlük çekiyordu, Peki sen kesin olarak keskin net bir şey söyledin mi? dedim. Zaten adamın öyle bir haleti ruhiyesi varmış ki; Allah canımı alsaydı da, Hanım efendi burada oturun demeseydim, ben nerden bilebilirdim ki gibiymiş. Anneciğim, Beyefendi, yani bende mi bu eksiğiniz, kasanızdaki paranın bende olduğunu mu ima ediyorsunuz? Beni töhmet altında bırakıyorsunuz demiş, kadıncağız ağlamaklı olmuş, nasıl böyle bir şeyle karşılaştığına, 147

148 oraya oturduğuna ah edecekken, içeriye genç bir çocuk elinde parayla girmiş; Kuyumcu Yusuf abi gönderdi, öğle vakti aldığı emanetmiş, çok sağ olsun dedi, deyince, adam bu kez çok utanmış, vicdanı sızlayarak çok özür dilemiş, işte kusurda ben demek, Peki o çocuk parayı, yandaki komşunun aldığı o parayı, annemi töhmet altında bırakan dükkan sahibine dışarıda verseydi. Ve bu adam içeri girdiğinde, özür dileme gereğini -çok zor olduğu için- nedametli af ricasını söylemeseydi, ne olurdu? O günden sonra, ne annem kasaya yakın bir yere oturmuş hayatında, ne de bizi oturttu. FİZİĞİN VE META FİZİĞİN TARİH BOYUNCA ÇEKİŞMESİ, ÇEKİŞME DEĞİLDİR; ŞU VAROLUŞ ARABASININ ÇEKİLMESİDİR. M.R.Mutlu Niye 25 yıldır evliyiz de hala sulh olamadık ve sürtüşmeler devam ediyor, neden biliyor musunuz? Niza olmadan, hiza olmaz. Bu güzel sözü, değerlimin kitabında okuyunca çok daha iyi anladım ki; haklı mısınız veya en azından öyle mi görüyorsunuz kendinizi? Bunu ifade 148

149 etmek kalıyor geriye, değil mi? Bu o kadar derin bir konudur ki adeta içinde hayat yatar, burada bütünüyle siz ortaya çıkarsınız. Conficius un çok manidar bir sözü geldi aklıma: Yolları ayrı olanlar, birbirlerine danışmazlar buradan da şu çıkıyor doğal olarak; konuşma, sürtüşme, niza, kavga Hepsi ortak bir paydada, bir asgari müşterekte. Buluşma özlemi değil mi? Sulh u isteyen bir savaştır içinde bulunduğumuz durum. Ama bunu başta savaş hali olarak görmemekle başlayacağız işe; ve ilk önce kendimizle sorunumuz olmayacak, sevgi ve iyi niyet dolu olacağız Zira, kendisiyle barışık olmayan insan, savaşına bir savaş daha eklemiş olur ki, çok kayıp, esnaf diliyle de hepten kayıp, yani büyük zarar, iflas. Ben, hayatım boyu net bir kişinin, yani hüsnüniyet sahibi ve alçakgönüllü insanın halledemeyeceği bir mevzusunun olacağına inanmamışımdır. Şimdi, Ah ah, sen öyle san deyişinizi duyar gibi oluyorum. Nasıl yani mi? diyorsunuz. Çünkü ben o yollardan geçtim, Labirent gibi çıkış yok, yok 149

150 işte dediğiniz zaman bir el uzanır. O, ALLAH IN ELİDİR. Yani düşersin kalkarsın, düşersin kalkarsın; düşersin kalkamazsın, bir el uzanır. O, Allah ın elidir. O yarattığını hiç yalnız bırakmaz ki, zaten hep onunlaydık ve hep onunlayız an be an, her an. Farkındalık, bütün olay bu. Balık derya içindedir ama bunu bilmez. Bir gün iki kişi, kendilerini erdem sahibi yapacak bir öğretmen arayışı içine girerler yana yana. Arayışları bir sonuç vermiştir, bir kapı bulmuşlardır kendilerine, çalarlar. Öğretmen açar kapıyı, bu iki kişi: Feyz almak, erdem sahibi olmaktır gayemiz, bizim öğretmenimiz olur musunuz? derler. Öğretmen, ilk öğrenci adayına sorar, Sen hiç aşık oldun mu? diye. Cevap Hayır olunca, öğretmen: Yok, kabul edemem der. İkinci öğrenci adayına döner, Evli misin? der, Evet cevabını alınca, Peki söyle bakalım, hanımınla hiç kavga ettin mi? Hayır efendim, hiç kavga filan etmedim cevabını alan öğretmen, Sizleri şimdi öğrenciliğe kabul edemem der. Yani acıdır insana değer katan; acı sana, bu dünyada 150

151 yaşadığını hatırlatır. Değerli öğretmenimin dediği gibi de; Niza olmadan, hiza olmaz. Kızım devamlı bende noksanlar bulur. Kemikleşmiştir ya alışkanlıklarımız, adeta ayrılmaz parçamızdır, kolay kolay vazgeçemeyiz onlardan. Anne ya, şu saçına bir düzen ver, Ben halimden memnunum kızım, sen bana karışma derim. Ama o ısrarcıdır, der ki: Sen şu anda kuaförsün, en azından bunu düşünmen lazım. Ben, yeni bir sorun yaratıyor diye alırım bu olayı. İşte bu kavga, bu nizada çözümdür gelen, hem moraldir, hem de misyonuna uygundur yapılacak olan. Halbuki; biz onu sataşma olarak almıştık, hizaya geliyoruz yavaş yavaş. KARAKTERİN KADERİNDİR. M. R Mutlu GAYRET: Başkalarından istemek esaret getirir. Asıl özgürlük, kişinin kendi kendine yapabildiğidir. Kişinin yaşantısı kendi gayreti ile orantılıdır. M.R.Mutlu. Hayatım, çok sıkı bir ayakta kalma mücadelesi içinde geçti, hiçbir özel isteğimi 151

152 gerçekleştirememiştim. Okumasına köprü olduğumuz gencin annesinin unutamadığım güzelliğidir beni motive edişi. Benim okumam lazım geldiğini hatırlatmıştı bana, oysa ben, Şişli Koleji ni bitirdikten sonra, üniversite imtihanlarına üç-dört kez girip kazanamamıştım. Sıkı bir gayret göstermem gerekliliği ortaya çıkmıştı. İnanarak çalıştım, Ankara Hukuk ikinci öğretimi tutuyordu puanım. Çok sevinmekle birlikte gurbetlik beni düşündürüyordu, bir de annem Onun bana ihtiyacı vardı, kalp hastası olduğunu gösteriyordu kontroller. Gerekçem de önemliydi, üzgünüm ama onu bırakıp okula gitmek, bana bencillik olarak geliyordu. O arada, çok sevdiğim bir arkadaşımın babasının bir sorununun hallolması, bana ali yazar-veli bozar savını doğrulattı çok nadir olsa da. En güzel meslek, öğretmenlik dedim, o yıl da Edirne eğitimi kazandım, gittim, son gün kaydımı yaptırdım. Daha sonra, o sıralarda öğretmenliğe hazır olmadığımı anladım, kaş yaparken göz çıkarmayalım dedim. Sonra da arka arkaya 152

153 gelen sorunlar, okumayı ikinci, üçüncü plana attı ve unuttum işte o an. Güzel bakış içindeki o hanım arkadaş, okumam gerektiğini söylüyordu. Çok ısrarcıdır, ben de senin hatırın için bir kere sınavlara girerim, kazandım kazandım, kazanamadım ısrar yok, tamam mı? demiştim. Israrlarıyla beni tekrar okul hayatına döndürdü. Görüyor musunuz buradaki gizemi? Sen onun çocuğuna vesile olursun okuluna devam etsin diye, o da seni üniversiteye sokturur. Düzenin ne güzel Ya Rab, ne ekersen onu biçiyorsun. Açık Öğretim İktisat fakültesi Kamu Yönetimini bitirdim, arkasından da İlahiyat okumaya doyamıyorum. Başlı başına bir örnek yaşantısıyla izlediğim Öğretmenimle tanışıklığım da, ta 96 yıllarından bu yana tam on üç yıl oldu, o da bizi her türlü, her konuda eğitir, gündemi de yakalarsınız değişik bakış açılarıyla ve hayret edersiniz. Bizlere tam on üç yıldır herkesin bir enstrüman çalması gerekliliğini anlatır, hevesleniriz-erteleriz, hevesleniriz-erteleriz gibi durumlara çok güzel örnek verir. Bak kime sorsam, üç kişiden birinin evinde org vardır. Almıştır ama 153

154 öğrenmez orada durur; şurada şu saz asılı veya senin evinde. Allah sana, bir 400 yıl daha ömür verse, yine o saz orada asılı kalır, Bir bakayım, şunu şuradan indireyim, demezsin; ama bir Avrupalı, bir yabancı, merak ediyor. Ne kadar değişik bir müzik aleti diyor, bir tıngırdatıyor, sesine hayran oluyor, memleketine giderken bir tane alıyor ve altı ay sonra geldiğinde öğrenmiş olduğunu görüyorsun. der. Bize de öğretmenim on üç senede anlatabildi herhalde, dünya=hareket i evet dünya, eşittir hareket. Allah herkese yetenek vermiştir, Bende yetenek yok diye, bir de suçu Allah a kadar götürürsün. Tembel, felç olmuşsun sen der herkese ve ben de artık çok utandım kendime bir müzik aleti aldım ve belediyenin vermiş olduğu takdire şayan o bedava kurslara gidiyorum. İlahiyat diploması alacağım Arapçadan, alamıyorum tam dört yıldır. Arapçaya yazıldım, Yanında bir ders daha ister misiniz? diye Soruluyordu formda, Evet, Osmanlıca da istiyorum dedim, bir de resim kursuna yazıldım. Gördünüz mü, bu 154

155 sekiz ay nasıl olsa geçecek, yazılmasam da ama şimdi sekiz ayın sonundaki anlam, mutluluk dolu bir diploma, dört sertifika var. Neredeyse bedavaya da gitmeyecektim. Kendi kendime öküz diyesim geliyor. Öküz dürtmekle gitmez derler ya, bizi dürtseler de adım atmıyoruz, felçli gibi ama ya gerçek felçli O anlar işte bu sunulanı ve bu bayramı, illa kaybedince mi anlayacağız bu değerleri. Bu alem, mücadele alemidir. Ayrıca ekilen biçilir, bu ilahi sistemde öğrendiğin kullandırılır, muhakkak işine yarayacaktır. Bu, bir çivi-çakmak olsa bile, ne demiştik? İnsan kendine hizmet ediyor, değil mi? ÖLMEK YOK, OLMAK VAR. M.R Mutlu Ne demekmiş ölmek, Allah verdiğini geri alır mı hiç? Allah verdiğini geri almaz, daha iyisini verir o. Verdiğini geri almak, kıskanmak, mızıkçılık yapmak, bize yani insana mahsus öğelerdir. Her canlı ölümü tadacaktır sözü bana tahakküm ve tehdit içeriyor gibi gelirdi tabiî ki daha önceki kısır düşüncemde. Şimdi ne 155

156 görüyorum o cümlede; ölüm şerbeti, cennetimsi bir tat. Bir meyve, ağacında yenecek, tat verecek hale geldi mi ne deriz, Ay şu çok olgunlaşmış ona uzanmak isteriz. İşte o Yaradan da; kulu, bu dünyada görevini tamamladığında Gel yoruldun der. İşte orada o tat ortaya çıkar. Her canlı ölümü tadacaktır. O ölüm denilen, Hz Mevlana nın dediği gibi, düğün gecesidir. Düğündür o insana. N.F Kısakürek, ne güzel tarif eder o korktuğumuzu: Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber der. Değerli öğretmenim de; Allah öldürmez daima doğurtur der. Beden ortadan kalkmakla, idrak sona ermez, devam eder. Geçiş yok, insan öldü mü tamam. Başka dünyalar yok diyenlere şu örneği verirdi: Anne karnında ikiz çocuk var, biri doğunca, anne karnında olan Eyvah kardeşim öldü, der değil mi? Halbuki öldü mü, bak yeni bir dünyaya doğdu değil mi? Cennet yaklaşmakta Cehennemin ateşi sönüp kül olmakta La, ilahe illallah. 156

157 Ölümü tatmak Doğan, doğarken anasından bir hayat iksiri alarak hayata hazırlanır. Ölürken de ölüm şerbetini içerek latif aleme hazırlanır. Kim: Varsa yoksa bu dünya, ben günümü gün edeyim diyorsa doğru diyor. Onun dünyası bu dünya ile biter. M.R.Mutlu On sekiz bin alem, hani fatiha suresindeki Alemlerin Rabbine hamd olsun var ya, o hamd üzerinde o kadar derin düşünülmesi ve hayran olunası bir konu ki, o kadar olur. Aslında (Kimse O na hamdedemez!.. Kimsenin haddi değildir O na hamdetmemek!.. Hamdettim sanır!) Allah zengindir, Allah lütufkardır, O mülkün sahibidir. Sen doğru yol üzerine ol bakayım, işte o zaman ne istediğini bilene, dünya kenara çekilir, yol verir. Allah doğruyu koyacak yer bulamazmış. Sensin Yarabbi, ben senin kulunum demek, o kulluk yetmiyor mu bize? O Sultanların Sultanına bu ne muştu. Ya Rabbi, insan olarak beni dünyaya getirdin ve 18 Bin Alem Kiraz bastı dalları. 157

158 Her türlü övgü sanadır, Ya Rabbi bana, senin yarattığın her şeydeki güzelliği görme algısını, yetisini ver; ver ki, o izanda o tek imzayı okuyayım, her daim: LA İLAHE İLLALLAH- YOKTUR SENDEN BAŞKA İLAH. Diyeyim. KİBARLIK Mutlu babaya, bir panelde bir kitap uzatıyorlar; Bunu okuyun, çok güzel diyorlar, Teşekkür ederim, ben onu okudum diyor. Ona uzatılan kitap, kendi kitabıdır. Ne güzel bir davranış, acaba ben onun yerinde olsaydım, zannetmiyorum o kadar kibar davranacağımı, O benim derdim çok büyük bir olasılıkla, şimdi bu güzel yaşanmışlık, bana da dedirtmez artık. Çünkü güzel bir örneğim, bir aynam oldu. Yani hepimiz beşeriz, birbirimizde kendimizi görürüz ve eksiğimizi tamamlarız. Düşünüyorum da, ne kadar büyük bir hediye, yaşayan örnekler ve sözleri işte Atasözleri, Veli sözleri dedikleri bu. Nefsi aşağı indir ki, cevher yukarı çıksın. İlahi ihtişamı gösteren yalnız tevazudur der kitabında. Tam bu arada, Çiçero nun bir sözü geldi aklıma: Bugün itaat 158

159 eden, yarın komutan olur. İtaat edip uygulayacağımız şeyler güzel olsun yeter. Zira kendi kendinin komutanı olmak; kendini bilmek kadar büyük bir komutanlık var mı.? RAHMANİ DİLEK YERDE KALMAZ. EĞER YERİNE GELMEDİYSE GENE RAHMANİYETENDİR. M.R Mutlu.(Senin kabul olmayan duan kabul olmuştur da, sen anlamazsın, yani kabul olmayışın da hayır vardır güzellik vardır) Bazen şaşkınlık insana neler yaptırıyor. Aslında buna şaşkınlık da denilmez, o anın getirdiği isteklerdir onlar. İki tezgahımızla götürmeye çalışıyorduk zar zor. Şöyle bir düşünce geldi aklıma, kredimde var nasıl olsa, birkaç tezgah daha olmalı ki rahatlayalım. İkisi nafakamızı çıkarır, diğerleri de hem etrafımıza, hem bize güzellik sağlar. Biz de rahat nefes alırız, refah düzeyimiz artar da biraz sosyal yaşarız. Hasretiz çünkü, işte rahat sinema, tiyatroya gitme, senede bir de haftalık on günlük tatil yapmak gibi. Bu ihtiyaçlar düşüncemi tetikledi, bizim dükkan sayısı 159

160 fazlalaştı. Hem başındakiler ekmek yer, hem de biz dedik, gördüm ki hiç de iyi etmemişim. O dükkanların başında olanlar, hiç de o aşkla çalışmıyorlar. Kısa bir süre sonra, bendeki o güzel duygular hüsrana dönüştü. Ne yapalım, inanan aldanırmış. Benim hayalimdeki o az da olsa parasal rahatlama isteği, daha büyük parasal çıkmaza soktu dünyamızı. Geçmişte beni acı acı güldüren bir olay geldi aklıma. Bünyemin abi diye bir tanış, sergisine karpuz indiriyordu kocaman bir kamyondan, elden ele yapıyorlardı altı-yedi kişi. Ne güzel neşeyle çalışıyor tayfan demiştim de; Keşke senin dediğin, senin gördüğün gibi olsa demişti. Nasıl yani, burada görmediğim ne? dedim. Vurucu tim bunlar, vurucu tim demişti. Yani, hırsız. Evet benimkiler de öylelerdi herhalde, maskeli. Ne yapalım, bizim tek yüzümüz olduğu için, gönlümüzde de böyle şeylere pek yer olmadığından kocaman bir sıfırla karşılaştım. O güzelim duygu hem hayal kırıklığı, hem de bir yaramızı kapatırız derken, koca koca acılı yaralar açtı bizde. 160

161 Şaka maka kaş yaparken, göz çıkacak halde şimdi olay. Kontrolsüz güç, güç değil derler, çok doğru kendi kontrolümü de kaybetmeden bir çözüm bulunmalı. Kız kardeşim Nil gelmişti dükkana, dertleşiyoruz; Ya Nil, biz çok kötü olduk dedim. Sözüm ona dükkanlar şöyle olursa hem ben, hem başındakiler ekmek yer diye çok temiz duygularla düşünmüştüm ama durum daha büyük sorunlar açtı. Parasal rahatlık, refah düzeyinde bir kıpırdama olur derken kıpırdayamaz hale geldim dedim. Nil kendine özgü tarzıyla: Bana bak abla, akşam git eve, aç ellerini, Allah ım kattım karıştırdım, çöz beni de dedi. Bir an gözünün içine baktım, Ne diyorsun sen, ben manyak mıyım? der gibi. Kısa bir süre sonra o kadar güzel geldi ki bu dua bana. Bu çok tatlı sohbet içindeki inlemede, bir özür yatıyordu adeta. Tabi ya, Nil doğru söylemişti, ben yaparım, ben ederim, ben üstesinden gelirim, ben üst üste korum, ben yan yana dizerim. Gördük işte. Akşam eve geldim. Evet, Ya Rabbim gerçekten; kattım karıştırdım çöz beni dedim. 161

162 Bu öyle bir özür mektubu ki, içinde sana danışmam lazımdı bunları, bunları yapmak isterken, yaparım zannettim, bağışla beni vardı içinde. Sana danışmadan, senden teyit almadan, daha açık bir ifade ile senden yardım istemeden hiçbir şey olmuyor Ya Rabbim. Gönül, zaman ve mekana göre değil; zaman ve mekan gönle göre yön tutar. M R Mutlu Gönlümden çıkma Ya Rabbi Evet, kız kardeşimin komik gibi gelen dua şekli o kadar güzeldi ki, Kattım karıştırdım, çöz beni Allah ım. Aynen öyle oldu, çok içten evet, ben kattım karıştırdım çöz beni oldu. Yani eski halimi mumla arar olmuştum, evet dükkanlar tek tek satıldı da, nefes alır olduk. Yine o sıralarda, yedi yıl kadar önceydi işte, Funda beni hiç dinlemiyordu, Bu saatte geleceğim diyor, gelmiyordu. Genç kız olmuştu, dövsen dövülmez, sövsen sövülmez, e söz de dinlemez, ne yapalım; tarifi imkansız bir üzüntü. Pencerelerdeyim, saatini geçirdi yine, yüreğim güm güm atar. Koca şehir, elli bin türlü insan var; anlatırsın, Bana güvenmiyor musun? der. Kızım sana güveniyorum ama kötü niyetli insanlar da çok, 162

163 tehlikenin nereden geleceği belli olmaz diyorum. Yine Nil den o sivri gibi görünen açıklama, muhteşem bir serinlik geldi. Abla saldım çayıra, Mevla m kayıra de dedi. O na götürdü. Mutlu babacığım o kadar değerli bir bakış verdi ki aslında, SENİ ALLAH A GÖTÜREN HER ŞEY MÜBAREKTİR. BU, ŞEYTAN BİLE OLSA demişti. Çünkü açtığın el istediğin her şeyden hayırlıdır.allah bu tabloyu seviyor,secde et yaklaş dua et yaklaş,beni an ki seni anayım. Bu fırtınanın içinde Güneşi yakalamaktır, daha ne olsun. Dünyada mutluluk, Allah ın dünyasında Allah la olmaktır. ALLAH BAKIŞI (Mübarek öğretmenimden alıntılar) Denizin üç bin metre derinliğindeki karanlıkta, o renk cümbüşü içindeki balığın güzelliği kim için, kime sergilenmekte? Kendisine! Ve O kendi sevdiğine de der ki: Gel, sen de bak! Yani insana, her şeyin yeri ve zamanı vardır, zamanı geldiğinde ona kavuşursun. İki 163

164 yaşındaki çocuğa bilgisayar hediye edemezsin, çıkar üstüne kırar, zamanı gelmediği için anlamaz. Ama on dört yaşındaki, o hediyeyi dört gözle bekler. Toplu insan ihtiyaçları da öyledir, kömür vardı yer altında, ihtiyaç duyuldu o çıktı ortaya. İnsanlar çoğaldı, fueloil, hava kirliliği çok arttı, evet zamanı geldi, şimdi de doğalgaz. İşte o yukarıda bahsettiğimiz, üç bin metre derine inilme aşaması, onun insanoğluna sergilenme gayretine doğru gidiliyor. Buna çalışan insan da gerçekte evliya gibidir, çünkü elinde kamerası o balığın peşinden, altı ay gidiyor onu sana sunmak için. Bir spermden insan idrakine yükselmek, miraçtır. Geçilen, nefis evreleri ise, Burak! Cennetin kademeleri dediğin, ilmin kademeleridir. Ama bir de şu var; o ilmin gerçek sahibine dayandırılmayan, hiçbir ilim de anlamını tam bulamaz. 164

165 Beka, İlim Âlemi dir. O Alem e İlimle gitmezsen yanarsın, Cehennem bu yangındır. İlimle gitmek ise, Cennet. Bildiğin İlimlerin ötesinde ilimler var. Biri muhabbet ilmi. Muhabbet: Aşkın, insanların tahammül edebileceği dereceye inmiş haline muhabbet denir. Muhabbeti şiar edinirsen, sen Muhammed sin, Muhammed de sende! Muhammet ten muhabbet hasıl, muhabbetsiz Muhammet ten ne hasıl? Muhabbet yüceldikçe, varlık İlahlaşır. Muhabbet bakışına sahip olan, kendini başkalarından ayrı görmez. Gönüllerde muhabbetle yer eden kimse, Hz Muhammed gibi daimi tespihtedir. Sevgi ve muhabbetin olmadığı her hareket, vahşettir. 165

166 Allahın en gazap ettiği kulu, muhabbeti en az olandır. Bu aleme Muhammed Mustafa geldi demek, Adem idrakine Naim Cennetinden muhabbet geldi demektir. Muhammed Mustafa! Yani, Allah aşkının tezahür ettiği ışık! İnsanlığın yücesi Muhammed Mustafa yı vücutta arama! O haslettir! Kim ki o hasleti arar, kendinde bulacaktır. Haslet=Karakteri oluşturan öğeler. Hazreti Ömer: Kim peygamber öldü derse, başını vururum. Muhammed Ağzından akan şerbeti içemediğin için, sen şekersiz kaldın: Uyuz kaşıntısı içindesin. ermez Softa takımının davranışına akıl, sır 166

167 Şu işe bak: Softa, sakallı birini gördü mü selam verir, sakalsızı adamdan saymaz! Yüce peygamberim tevhit(birlik) vesilesi olarak emrettiği selamı, tefrik (ayırım)) yaratmak için kullanır. Hz peygamber ilmi öğretip gitti değil, ilimle yaşıyor. Cehennem bilgisizedir. İncirin o küçük çekirdeği demi gelir, koca ağaç olur. Senin gönlüne ekilen mana tohumundan da, Tuba dalları oluşur. Alim cahile borçludur: Cahil alimden alacaklı olduğunu bilsin! ( İlim, senin çalınmış malındır! Hadisi) GÖRMEMİŞLİK (Kim olduğunu öyle bir haykırıyor ki; ne dediğini duyamıyorum. Doksanlı yıllar, Tanzim de kasap komşum dükkanımın bitişiği Zafer Abi, eşim 167

168 çok sever kendisini, ben herkesi severim zaten. İşleri çok güzel Allah daha ziyade etsin. Kasabın müşteri kuyruğu minibüs kuyruğuyla karışıyor, yani dışarı taşıyor. Müşteriye hakaret, bazen yumruklaşma bile oluyor. Çok üzülüyorum bir gün bir müşteriyi yumrukladılar, o vatandaşın ağzından kanlar akıyordu, Sizinle mahkemede görüşürüz deyince, kasabın oğlu; Ne görüşeceğiz be,sen benim muhatabım olamazsın!avukatımla görüşürsün, mahkemeye avukatlarım girer dedi. O vatandaş da: Senin avukatın varsa benim de şahsiyetim var demişti. Hiç unutamıyorum, içim acıdı o gün ve o tatsızlık aklıma geldikçe kare kare hatırlıyorum o anı, suratım düşüyor sanki yine yaşıyorum, öfkeleniyorum. Belki de kendilerini yeterince eleştirmedim, haksızlıklarını çok kesin bir şekilde ifade edemeyişimden öfkem kendimedir yani. Bazen işte böyle durumlarda hesap kitap yaparız, komşuyuz yüz yüze bakacağız deriz gerektiği gibi konuşmayız, susarız. Ama o suskunluk yıllar sonra içinden bir çığlık olarak yine sana döner. 168

169 Onların davranışları çok vicdansızca, bunu çok iyi biliyorum. Vahşet, ilkellik. Daha doğru bir açıklama; sonradan görmenin, bir şeylere zamansız sahip olmanın getirdiği acemilikler ve ayıplar. Hepimiz aynı hataları yaparız ama ısrarcı olmamak gerek, mesela benim görmemişlikle ilgili bir anım var. Ben bunu bizzat yaşadım, o acemilikler oluyor insanda. Ve ben inanıyorum ki, çoğumuzun böyle bir anısı olmuştur. Benim dükkanın önüne bir araba park etmişler Tanzim de, hava güneşli, bahar gelmek üzere, güneşlenmek için o yeni alındığı belli olan arabaya tam yaslanacaktım ki, Ya bu da benim yaşadığım ve sonradan güldüğüm o ilk duygular içerisinde bir insansa, ben kırılabilirim, dedim ve o anda baharat tezgahımın üstündeki etiketin arkasına şu notu düştüm: Görmemişlik Hani birisi size Görmemiş dese kızarsınız, değil mi? Ama ben inanıyorum ki, çoğumuzun böyle bir an ı olmuştur. 91 yılında bir araba almıştık, üst katta oturduğumuz için, sık sık aşağıya arabaya 169

170 bakıyordum. Aman çocuklar arabaya zarar vermesinler, hatta yaslanmasalar düşüncesi içersindeydim. Şimdi sene 2005, ben gülüyorum ve Görmemişlik diyorum. Evet, bu geçişler yumuşak olmalı, çizmemeli bizi ve etrafımızı, hayat bu tip virajlarla dolu. İşte bu komşularım da, bu görmemişliklerine öyle sıkı sarılmışlar ki, ayrılmaz olmuşlar. Varlık sen beni öyle bir hale getirdin ki, Ben neymişim be abi olmuşlar. Bir gazeteden, on bir ay kampanyalı fırın aldım üstü ocaklı olanlardan, kullanma fırsatım yoktu, Onu bize sat, yazlıktaki evimize almayı düşünüyoruz madem kullanmıyorsun dedi, kaç para istediğimi sordu. Ben de: Rica ederim Zafer abi, dedim. Hediyem olsun bunu o kadar yürekten söyledim ki, kendimi o konuda çok iyi tanıyorum, cömerdimdir ve çok verici. Eşim de onu çok seviyor, eşim rahatsızken arabasıyla onu hastaneye götürmüştü bu iyiliğini unutamayışımdandır o coşkunluğum aynı zamanda, minnet borcudur şükrandır bu, içtenlikle mutlulukla Hediyem olsun deyişim. 170

171 Ne dedi biliyor musunuz? Sen kim oluyorsun ki bana hediye edeceksin! Hediye vereceksin. Hiçbir şey diyemedim; çünkü hayatımda bu kadar basit, bu kadar zavallı bir bakış açısı ile karşılaşmamıştım. Burnum sızladı, içim acıdı, çok acıdı hem de Parasızlık bu kadar acı, bu kadar kötü bir şey mi? Ya... Sen kimsin ha! Ben şimdi cevap veriyorum. Ben, bana yapılan bir iyiliğin bin mislini yapsam da Hala ödeşemedim diyen insanım. O gün o kadar büyük yaraladın ki, cevap verecek hal bırakmadın be Zafer abi, çok büyük merhametsizlik yaptın be Zafer abi, merhametliye ve vefalı olana. Hemen ertesi gün, veremediğim cevap, merhametlilerin en merhametlisinden geldi. O, Kadiri mutlak mazlumunu hiç yalnız bırakır mı? Gazetede çarşaf gibi resim; bir yardım kamyonundan nevale dağıtılıyordu büyük bir spor kulübünün organizasyonuydu bu.ve senin hanımın ön safta iki elini açmış, yağmur duasında rahmet bekler gibi havada uçuşan o torbayı tutmaya çalışıyordu 171

172 O resim benim elimdeydi ama ben sen değilim ki; sana, Sen şusun da, bu ne peki? diyeyim. Kim olduğunu öyle bir haykırıyor ki, Ne dediğini duyamıyorum Ralph Waldo Emerson Uyanmış gönül; alma fakirliğine değil, Verme zenginliğinin mutluluğuna varmıştır. M. R. Mutlu Zafer ağabeyciğim, sen bunu hep yapıyordun, İstanbul efendisi bir müdürümüz vardı hani Halil bey akşam eve giderken şu etten alayım, dediğinde o güzelim insana sen, Sen o etten yiyebilir misin demiştin. O efendi insan sana cevap vermemişti, efendi çünkü. Ama sana soracak olursam, belki de şaka yaptım diyeceksin. Unutma, şaka ciddi bir sanattır. Bir de şu var; her şeyi söyleyen, istenmeyeni işitir. Bak canım ağabeyciğim zenginlik; mal ve para çokluğu ile değil, gönül tokluğu iledir. 172

173 Sonuç, her insanda kınadığınız her şey yaşatıldı size değil mi? İflaslar, hacizler, çöküş Hiç bir şeyi kınama yapmadan ölmezsin, bu değişmez kaidedir. Ayrıca; kula bela gelmez Allah yazmayınca; Allah bela yazmaz kul azmayınca! İSTEK Şunu iyi bil: Ne olup bitiyorsa Allah ın isteğiyledir. Allah ın isteği de senin isteğinden farklı değildir.m.r Mutlu Talebelik yıllarımda ilkokuldan bu yana, hep sınıfın çalışkanları arasına girmek isterdim. Defterimi çok düzenli tutmak, her şeyi kavramak, dolayısı ile her sorulana parmak kaldırmak. On-on beş gün sonra, bunun beni aştığını anlardım. Ama benim içimde hep sadece bu vardı, okumaktan, talebelikten çok zevk alıyordum, niye istediğim başarı yoktu? Tembel değildim bunu biliyorum, temelim 173

174 kuvvetli değildi, anlayamadığımı soracak kimsem yoktu etrafımda. Böylece günü gününe pekiştirmeyince de birikiyordu konular. Her şeyi bir duyuşta, bir görüşte kapan bir hafızaya da sahip olmadığımdan kopardım yarıştan, aramızdaki mesafe çok açılırdı, lakin azim olduğu için ve o okuma aşkı, orta derecelerle bitirdim okulları. Ama o okumaya dair ne varsa bana materyal olarak da çok zevk verir. Sorarız ya zaman zaman birbirimize, Senin hayatta en mutlu olduğun an hangisidir? Şöyle gözlerini kapat ve düşün diye, her seferinde bunu yaptığımda o kırtasiyeyi görüyorum, dokuz-on yaşlarımdaki o büyük kırtasiye Allah ım sanki cennet e girdim. O ne güzel defterler, boyalar, boya kalemleri, resimli metal kutularda, renk renk her şey, Beni al, beni al diye sesleniyorlar sanki bana. Canlı neşeli, pırıl pırıldılar; çok güzel şeyler giyinmiş oynuyorlardı o dükkanda, beni çağırıyorlardı, ben de onların hepsini kendi hayatıma çağırıyordum. Ailemin fertleri olun siz, benimle gelin diyordum onlara, birkaç tanesine derdimi anlatıyor ikna ettiklerimi 174

175 alıyordum dünyama, ikna edemediklerime de bakışıp vedalaşıyordum Görüşmek üzere temennisiyle İnşallah diye Dördüncü sınıftaydım. Yıllar geçti tam kırk yıl, o günden bu güne şimdi düşünüyorum da, ben çalışkan hiçbir zaman olamadım. Şimdi bakıyorum da Tasavvufta çalışkan olmamak elde değil, zira bu deryaya gark oluyorsunuz, güzellik görüyorsunuz, hep güzellik yarattıklarında, oluşlarında, abes yok (la abes) hep hikmet zincirleri birbirine halka halka geçmiş. Size onları tek tek gösteriyor, yaşatıyor. Akibet hayırlıdır çünkü bu günün, yarına hazırlar seni, O Mesut, O Selam, seni de selamate çıkarıp mesut edecektir. Aklına gelebilecek bütün güzelliklerin toplamı O Samed, onun saltanatından hiç bir şey eksilmez, O nu bulmaya çalış, O sende, bende, hepimizde, bila istisna hiçbir yere sığmayan Şah damarından daha yakının olan Gönle sığarım diyor, onun için, Kabe yık gönül yıkma derler. Çünkü onun gönlündeki incinir. Ya Rabbim seni incitmekten sana sığınırım o halde karşımdakine vereceğim selam sanadır, sen 175

176 şunun gönlünde olayım bununkinde olmayayım demezsin, bize ne düşüyor buradan? Yine mübarek öğretmenimin şahane bakışı geldi aklıma, bu konumuzu bundan daha iyi anlatabilen bir tek cümle olabilir mi? Hemen hemen tüm Dünya milletleri Allah ın tek olduğuna inandı, bir de insanın tek olduğuna inansa Bütün yüreğimle katılıyorum, o Musevi çocuk ne güzel ALLAH diyordu, gitarıyla nasıl haz alıyordu, aldığı haz bizi de nasıl içine aldı, ne büyük bir sıcaklık ne büyük bir Allah ı anış oldu Şimdi Sen Musevisin, biz Müslümanız, sen buraya giremezsin desek, senin Allah ın başka demek olmuyor mu Allah aşkına, bu ayırım Allah ın ayırımıdır. Allah aşkına herkes kendi dilinde Allah desin, insanoğlu bunun zevkini yaşasın ALLAH IN ŞEMSİYESİ altında. Allah diyenden korkma, Allah ı dahi tekeline almak isteyenden kork derim, bu ne cehalet. Bu din değil, dini darlıktır. Her birey, onu yaratan, onun gönlüne giren birbirimizi birbirimizden ayırmayan o Allah a bakarsa kendini onda görür, insan kendisiyle savaş etmemiş olur her 176

177 şeyden önce. Dolayısıyla da Savaş diye bir şey olmaz. Tasavvuf deyince, Tasavvuf, yüce sanatkarın sanatıyla hemhal olmaktır. Bir sanatkârın eserine hayran olan o eserden ilham alarak yeni arayışlara girişir, insanın halife oluşu, zaten bu arayışları gerektirir. Bir de, sanatkârın kendisine hayran olanı var; o da tasavvufa dalar. *Tasavvuf, Allah ile beraber olmaktır. Tasavvuf ateşi, çiği pişirerek yenilir hale getirir. *Tasavvuf coşkusuyla yeni bir bakış açısı yaratan, katkısı sebebiyle beka âleminde iştiyakla beklenir. *Tasavvuf, Yaradan ın yaratılış içinde irdelenmesi yoludur. 177

178 *Yeter artık ilkokul! Tasavvufa gir ve bil ki, iman körü körüne inanmak değil, külli akıla bağlanıp oradan istihsal etmektir. İstihsal: Ortaya çıkarmak, elde etmek. *Tasavvuf, gönül deryasıdır. *Tasavvuf hikmetleri; Ölüm gerçeği, kişiyi hüsrana ve çaresizliğe vardırır. Ölüme tasavvuf hikmetleri ile bakış ise, hayranlığa yöneltir. *Tasavvuf ehlinin sohbeti, mana ile hayatı kadehte karıştırıp sunmaktır. *Allah, at nalından fışkıran kıvılcıma yemin eder. Bunun tasavvuf bakışındaki anlamı; ruhun mahmuzlayıp, sürdüğü nefsin dizginlenebilmesi için girişilen cihatta fışkıran hüzün kıvılcımlarına yemin eder. *İnsanı anlamak, kâinatı anlamaktır *Rütbeyi arayan küçüktür, feragat eden büyüktür 178

179 *Her şey ölümlü, insan ölümsüzdür. Eksik kalmamak için kul ol. *Dünya devre mülktür. *Her türlü kazanç doğruluktadır; sahtekârlık zaman ve enerji kaybıdır *Gönlü acı uyandırır, ruh aydınlığına vardırır. Ruh, aydınlıktır. *Kader çizgisini, derunundaki gayretin çizer. *Bugün, dün söylediğimin daha iyisini söylemiyorsam olduğum yerde kalmışım demektir. *Gerçek neşe ve haz, paylaşarak alınan düşünce mutluluğu içindedir. Ben bu güzellikler içinde, nasıl çalışkan olmam, öğretmenimin gönül deryasından akan şu yazdığımız hazinelerden hangisini alırsan al; seni bu ummana daldırmıyor mu? 179

180 Bir taksimden ne besteler çıkar demişti, tam yerine düştü. ALEME MÜSLÜMANCA BAKIŞ M.RMutlu Daha önce de sözünü ettiğimiz pek çok hadisten özet misaller olarak; Din nasihattir ve Ben ahlakı tamamlamaya geldim anlamında olanları hatırlayalım: İslam, aleme bu belli açıdan bakıştır. Doğru olan açıdan! Dinde ve özellikle İslam da ibadet, bu bakış açısını yerleştirmeye hizmet ettiği sürece makbul ibadettir. Yoksa özden haber vermeyen ibadet, doluya değil, boşa götürür! Kutsi hadis: Ey İnsanoğlu! Çok lambalar vardır ki, onların her birini rüzgar söndürmüştür. Nice ibadet vardır ki, bunları kendi nefsini beğenme bozmuştur. Nice zengin vardır ki, mal çokluğu fesada uğratmıştır. Nice fakir vardır ki, fakirlik yoldan çıkarmıştır. Nice sağlam yapılı kimseler vardır, sağlık onları bozmuştur. Nice hastalar vardır, hastalıkla 180

181 yoldan çıkmışlardır. Nice alim vardır ki, onları ilim bozmuştur Apaçık! Doğru zannedilip yer eden davranış, ihlastan uzaklaşınca, insanı tam ters istikametlere sevkeder. Kuru ibadet değil, tefekküre götüren ibadet, manayı bileyen ibadet geçerli. Çünkü amaç, bilinmek istedim ulu sözünde ifşa edilmiş. Konuya doğru yönden yaklaşınca, önümüze İslamın erişilmez hoşgörüsü açılıyor: O hoşgörüde muhabbet gizli. Muhabbetsiz ise, Muhammet olmaz ki, İslam olsun! Şu ayetlere bakın: Ehli İncil, Allah ın İncil de indirdiği hükümle hükmetsin. Her kim Allah ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte fasıklar onlardır Her biriniz için bir şeriat, bir açık yol yaptık. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı. Size verilen muhtelif şeraitlerle sizi denemek için böyle dilemedi. Haydi hayırlı işlere koşuşun, hepinizin dönüşü yalnız Allaha dır. İşte orada, ihtilaf ettiğiniz şeyleri, O size haber verecektir. (Maide 47,48) Başka dinden olanların o dinde kalmasını hak bilen böyle bir hükmü ancak İslam getirir. Bu ayet, ancak Muhammed kemalinin ağzına yakışır. Ne söyleniyor, nasıl bir dünya görüşü 181

182 telkin ediliyor! Şöylece özetleyelim: İncil in (ya da Tevrat ın) kendisine getirildiği ümmet, o hükümlerle amel etmelidir! O hükümlerden cayarsa fasıktır! Onu caymaya zorlamayın. Allah tan başka hiçbir şeyin kalmayacağı hakikat gününde aranızdaki farklılıklardaki hikmeti öğreneceksiniz Ayetin gerçekten haber veren bu bakış açısı, asırlardan beri (zaman zaman ihlal edilse de) kendini bilen İslam yönetimlerinde uygulana gelmekte. Mesela İstanbul un fethinden sonra patrikhaneyi bir anda silip süpürmek işten bile değildi. Oysa İslam tembihini bilen büyük Fatih, Hıristiyan halka ve onların din kurumlarına tam yukarıdaki ayetin istediği gibi bir anlayış gösterdi. Fatih dönemindeki bu davranışla, daha sonraki devirlerin Sünni-Şii kavgalarını mukayese için hatırlarsak, şu hükme varmamız doğru olacaktır. Fatih bir tasavvuf babayiğidinin Akşemsettin in irşadındaydı. İslam ı gerçek yönüyle öğrenmek saadetine ermişti. Ama sonraları, meseleler ucuz din kahramanlığı yollarına dökülünce, tıpkı Hıristiyan milletlerin 182

183 kendi aralarındaki bitmez tükenmez savaşları gibi bir Sünni Şii kavgasıdır sürdü gitti. Hala da ister gizli, ister aşikar, sürüyor. Başka dinlere bile yukarıdaki ayetler hükmünce hoşgörüyle hatta saygıyla davranmayı emreden İslam, aynı kelime-i şahadeti söyleyen, aynı peygambere inanan insanlar arasında inanç kavgasına izin verebilir mi? Aklıselim sahipleri gerçek dinin gerçek görüşünü ta gönüllerinde buluyorlar, ama kitlelere yön vermek iddasındaki pek çok kuruluşta öğretilmek istenen, hep şekil Manadan nasibi olmayan manayı nice öğretsin? NİYET Şüphesiz, İslam ın beş şartı vardır. Ama bu beş şartı tek ana başlık altında toplamak gerekse, bu başlığın adı NİYET olurdu.. Niyetin önemini belirten şu küçük hikaye tasavvufta beğeniyle tekrarlanır. Allah peygamberlerinden biri, (Hz. Musa ama başka 183

184 bir isim verseniz ne fark eder?) tenha bir göl kenarında bir garip adama rastlar. Adam kan ter içinde bir tepeye tırmanmakta, sonra kendini aşağı bırakıp yamaçta yuvarlanmakta, sonra gene tepeye çıkıp tekrar aşağı yuvarlanmakta. Merakla yanına yaklaşır ve ne yapmaya çalıştığını sorar. Adam: Namaz kılıyorum der, Peygamber namazın öyle kılınmayacağını anlatır, doğru usulü adama sabırla ve uzun uğraş ile belletir. Adam teşekkür eder, ayrılırlar. Peygamber yola devamla gölün karşı sahiline geçer ki, ardından kendini çağıran bir ses duyar. Dönüp baktığında, az önce rastladığı adamın, gölün üzerinden koşarak gelmekte olduğunu görür. Adam seslenmektedir. Dur Allah için dur, öğrettiğini unuttum, tekrarlayıver. Peygamber, adamın olağanüstü halini görmüştür, Sen bildiğin gibi kılmaya devam et diyerek uzaklaşır. Suyun üzerinde yürümek, elbet kelimenin dar anlamında alınmamalı. Fizik kuralları Allah nizamının bir parçasıdır ve hükümden düşürülemez, suyun üzerinde yürünmez. Ancak hikâyede vurgulanmaya 184

185 çalışılan, niyetin yüceliği ve insanı ulaştırdığı haldir. Bir ibadete bütün kalp temizliğiyle (İslami terimiyle söylersek, ihlâsla) niyet eden, doğruyu elinden geldiğince araştırdıktan sonra şekilde yanılsa da, şüphesiz Allah katında kabul görür. Çünkü bütün ibadetlerde amaç, Allah a yaklaşma çabasıdır. Niyet, çabayı ifade edecek saflıktaysa, şekil öze feda olsun. (Bununla beraber, şekle bağlı ibadetin en güzelini ve niyete uygun olanını Hz Muhammed Mustafa, namazla belirlemiştir) Niyetin etkin gücünü, madde dünyasına bağlı misallerden görebiliriz. Bir karateci, bütün isteme gücünü bir noktaya yönelttikten sonra, mesela bir taşı, eli ile kırabilir. Konsantre olmak dedikleri, niyetin büyüteçten geçen güneş ışığı gibi, bir tek noktayı amaç edinmesidir. Gene biliriz ki, Hint fakirleri reflekslerini bile niyetlerinin emrine sokabilirler ve bu yüzden mesela uzun süre nefes almadan yaşayabilirler. Bu mucize değildir. Niyetin, reflekslere hükmedecek güce ulaşmasından öteye bir sırrı 185

186 yoktur. Oruç tutanlar bilirler; karşısında biri yalana yalana limon yese, gerçek oruçlunun ağzı bile sulanmaz. Niyet, bütün melekeleri kendi emrinde toplamaktadır, hepsi bu. Biliriz ki, melekeler ya da dini ifadesiyle melekler, Âdeme secde ederler. Niyet, meleklere Âdemin verdiği emir de diyebiliriz. Temiz kalple niyet, İhlâsla istemek, ibadetin özüdür. Buraya kadar anlattıklarımız, hep hayat boyu karşılaştıklarımız niyet tohumunun kalite kalite ürünleri değil mi? Manaya yönelik bakışı, bir cümleyle ifadeye çalışalım: Mana bakışı tefekkürdür, düşünce de bakmaktır. Onun için de yüce Kura n, ibadetlerin en makbulünün tefekkür olduğunu vurgular. Tefekkür bakışının kaynak noktası, varsaydığımız tüm oluşun merkezidir. Bu merkezde mananın tefekkürü, hakikatin işleyiş ve kurallarından sinyaller yakalar. Bu kuralları öğrenip uygulamayı beceren madde alemi dediğimiz bakış yönünde de hakikatin sunduğu 186

187 oyunun keyfine varır: İki alemi tek eyler. Eğer maddeyi olsun tefekkür etmeyi elden bırakmadıysa, maddeden manaya varır, mutlak varır. İşte bin bir keşfinden ilahi kudreti gören Einstein, işte hatta, inkarın doruğuna varmış tefekkürden ömrünün sonunda ikrarı yakalayan Sartre. Manadan maddeye inmek mi, maddeden manayı bulmak mı? Hangisi iyi, hangisi kötü? Hangisi tatlı, hangisi acı? Acı ile tatlıyı bir görmeyen çekti azap! Ol azaptan kurtulup Sultan olan anlar bizi! M. R. Mutlu DERT VE DERMAN Mutluluğu tarif edebilmek kolay değil. Denebilir ki, insan kadar da mutluluk tarifi olmalı. Herkesin kendi anlayışına göre ideal bir dünya ve kendi istediği şartlar var. Küçük bir anket yapın, göreceksiniz; hemen herkes, kendinde olmayanı mutluluğun şartı sayar. Bir kısmımız ise, içinde bulunup da henüz doymadığımız şartları mutluluk sanırız. Sevdiğiyle evlenen genç kadın, kolayca mutlu 187

188 olduğunu ileri sürer. Ne kadar zaman için? Bir yıl? Beş yıl? Ha bir de, güneşte uzanıp mırıldanan kedi gibi, tefekkürden yoksun bir madde mutluluğu yaşanır. Buna, vurdumduymaz mutluluğu da diyebiliriz. Ama insan, niteliği ile bağdaşan yanı var mı dersiniz? Yukarıda değinmeye çalıştığımız istisnalar, dikkat edilirse, mutluluk ile memnunluğun karıştırılmasından kaynaklanırlar. Memnunluk statik bir olgudur. Mutluluk ise, her türlü hali göğüslemeye hazır bir tefekkür gücü! Pek çoğumuz, çok büyük ekseriyetimiz can sıkıntısı, huzursuzluk aradığını bulamamanın çaresizliği içindeyiz. Çağımızın moda ruh hali olan bunalım, bu genel yıkıntının adıdır. Mutluluğu bulamamanın doğurduğu stres, şu gerçekten kaynaklanıyor; var oluşun sebebine aykırı arayışta inat ediyoruz!... Sebep, Allah ın bilinmek isteyişi değil miydi? Acaba onu bilmeye çalışmak, aradığımız mutluluğa yaklaştırmaz mı? Şu dikkate değer benzerliğe bakın: Allah görünürde yok, var 188

189 olan Adem, Allah ı arar. Mutluluk da görünürde yok. Var olan dert, mutluluğu aratır. Bu karışık denklemde bilinenleri bilinmeyenlerin yerlerine koyarsak, çözüme daha kolay varırız: Dert, Adem in özelliğidir ve bu özelliğin verdiği dinamizmle arar durur. Gerçek mutluluğu yakalamak için, Allah ı aramak lazım. Hep bildiğimiz gibi, Dünyada rahat yoktur! Dünya ise, Adem in dünyası. Elbet dertli olacak. Öyleyse biz, aslında, kendi karakterimizden kaçmakla mutluluğu yakalacağımızı sanıyoruz. Bilsek ki, dert dediğimiz, arayışı temin eden dinamizmin kaynağıdır ve arayış ise, gayemizdir, o zaman kendi dinamizmimizi kurutma çabasından vazgeçerdik! Bu vazgeçme, derdin içine miskince gömülme mi? Hayır, tam terinse, çünkü dert ve mihneti, arayıcı gücü için, yaratıcı dinamizmi için kabulleneceğiz. İnsanlık tarihi; büyük dertlerin, büyük mutluluğa yaklaştırdığını gösteren sayısız misallerle doludur: Büyük harpler değil mi Adem e büyük keşifleri yaptıran? Bu keşifler yoluyla Yaradan ın yaratıcılığına 189

190 katkıda bulunan? Böylece, onu tanımaya yardım eden?... Taş devri; insanının ilah bilgisi ile, elektriği, fezayı, atom sistemini bilen günümüz insanının Allah tasavvurunu mukayese edebilir misiniz? Bir de şu kesin misale yer verelim: Tereddütsüz, on üçüncü asrın Anadolu sundaki Moğol zulmü, Türk-İslam tasavvufunu doruğa çıkaran etkenlerin başında gelir. Dertli, uyanıktır. Mücadeleden kaçmaz! Mücadeleden kaçmayan mücahittir ve Allah ın sevgi ve alakası da mücahidin üzerinedir. Bir saatlik dert, havayü hevesle geçen gaflet dolu hüzünsüz yıllara bedeldir. Allah, sevdiğinin gönlüne hüzün düşürür ki, onu gafletten kurtarsın. Goethe, meşhur Faust unda, insanlık için uğraşıp mücadele etmeyi, mutluluğun kaynağı sayar. Onun, insanlık için mücadele diye ifade ettiği veya çevresine ancak öyle kabul ettirebildiği şeyi, İslam inancında kolayca ve çok daha hacimli olarak beyan mümkün: Adem için mücadeleyi de elbet kapsamı içine alan ilahi muhabbet! Mutlu eden budur! 190

191 Mutlu kişiliğin adeta sembolü olan bir mübarek ismi hep biliriz: Hz. Ebubekir. Peygamberimizin sözüyle, bütün imanların toplamından daha üstün bir imana sahip olduğu tescil edilen büyük Yar!... Muhabbetin kaynağı, Muhammed e onun derecesinde bağlılık, solmayan mutluluğun göstergesidir. -Şüphesiz; Hak ehli, mutluluğun bile ötesinde, sürurdadır. M R. Mutlu KİTAP HAKKIN DA Evet çok doğru, dert dediğimiz dinamizmin kaynağıdır ve dertli uyanıktır, mücadeleye girişir. Bu mübarek kitabın (benim için kendi düşüncem) yazılması, dert dağı vardı üzerimde sanki. O zaman gayri ihtiyari yazılmıştır. O anda hiçbir şey yapamıyorum ama kendi kendimle konuşup moral veriyor, kendimle dertleşip çözüm arıyordum. Yaşadıklarım acıklı bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor, tekrar seyrediyorum, katmerleşiyor kederim. Tanzim kalkmak üzere, fakat hala bizimle uğraşlar bitmedi, çünkü çok cüzi de olsa, yani bir 191

192 yirmi üç yıllık emeğe karşın size dükkan başına bir buzdolabı parası verecekler ya, onu da verdirmek istemiyor o dostlar. Çünkü dünyayı cennet haline getirecek olan o yegane nosyondan nasiplerini almamışlar. Adalet denilen olgu yok, gerçek körlük de bence budur zaten, ne güzel izah etmiş bu duyguyu o müthiş insan Kısakürek; Ne anlatırsın renkleri ince, ince köre konuş insanlara akıllarına göre diye. Sabahlara kadar uyuyamıyoruz, nasıl bu kadar vicdansız,bu kadar pişkin olur bu millet diye. Bu son beş tezgahı hazmedemiyorlar, çünkü onlar son iki yılda satın alınmıştı, parasıyla üçünü ortak almıştık, işler iyi olmayınca, ortak da toptancıya borç varken beni sorunlarla baş başa bıraktı. Her türlü sorumluluk bana kalmıştı, işte o Cüneyt ağabeylere hala bitiremediğim borç, ordan kalandır. Sonra Tanzim in son iki yılda çirkinliğini ve tükenmişliğini gizleyen o fevkalade cesaretimdir, müteşebbis ruhumdur orayı alan ve son güne kadar çalıştıran. Düşünsenize, Tanzim in ortasında pes edilmişliğin bir göstergesi olan, kimsenin ekonomik yönden çok güçlü arkadaşların dahi almaya cesaret edemediği yeri almışsınız, on iki metrelik boş, beş dükkan. Aslanlar gibi kirasını son güne kadar ödemişiniz, bekçi parası da bu tip yerlerde ölçüdür, kıstastır, tam 192

193 iki yıl ödenmiş bu dükkanlar sizin. Tanzim in göbeğindeki çölü yeşerten, hayat veren bizim teşekkür edilesi gayretimiz. Biz teşekkür filan beklemiyoruz zaten, çünkü insanların çoğu acı yı paylaşırmış da, başarıyı paylaşmak asalet işiymiş. İşte onlarca, kaçan balık tatlı. E arkadaşım, balık orda, sende alet edavat da çok, bende senin sahip olduklarının hiç birisi yok. İşte sen bunu hazmedemediğin için yakıştıramıyorsun, mucize olarak görüyorsun. Evet doğru, güzel kalp mucizesi. Allah o tip insanların duygu ve düşüncelerinin acımasızlığını bildiği için, Hasetçinin hasedinin çıktığı andan bana sığının demiş. Felak suresidir bu, çok harika. De ki; Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım. Yaratılmışların şerrinden, karanlık çöktüğü zaman gecenin şerrinden, ve haset edenin, içindeki hasedini dışarıya vurduğu vakit, şerrinden, şafak aydınlığının Rabbine sığınırım. Sığınma sureleri olarak geçer Nas ve Felak. Ne güzel bir sığınma, ne güzel bir niyaz, ne güzel bir tanıtım Eşime üzülüyorum, her nefes alışında orada değil sanki, olanları hazmedemiyor, dalıp dalıp gidiyor, ben de onun haline kahroluyorum. Ona moral 193

194 veriyorum ama bana kim verecek? Bizim güzelliklerimizin bir tanesini dillerine getiremeyen yürekler bunlar. Aslında yürekleri doğruyu söyler, çünkü orada Allah var. Ama dilleri hiçbir zaman Hak diyemedi. Bu haksızlıktır diyenler çıkmıyor, her birini karşıma alıp saatlerce hatta günlerce anlatmam lazım bunlara, ama niye bu kadar yıpranma, yıpratılma Vurulacak yer kalmadık ki, tükeniş bu, her hücresine varana kadar tükeniş. Yatakta bir sağa, bir sola dönüyorum, bir gram uyku yok, bir kamyon yükün altındayım sanki, ezan okunmak üzere kalktım yataktan; Ya Rabbim, bir şey anlatmaya çalışıyorsun belki ama, biz anlamıyoruz galiba dedim. Her konuda sizi haksız çıkaracağız, sizin her konuda hakkınız yenilenecektir yaftası tam yirmi üç yıldır bizim boğazımıza asılmış, her gün tekrar tekrar alınan ölüm fermanı gibi. Ve bu durumda doğal olarak siz, her önünüze çıkan insan suretine derdinizi anlatıyorsunuz. Yani haklılığınızı ispat etmek istiyorsunuz, ne acıdır ki bu insanların hepsi zaten bunu biliyor. O halde bilinmeyen ne? Bilinmeyen, bilinmesi gereken tek gerçek Hak. Tıpkı yukarıdaki bilinmeyenli denklemin çözülmesi gibi. 194

195 Aslında bu zulüm yuvasının finaline yaklaşılıyor, tünelde bir ışık görüldü; en güzel yıllarımızı hüzünlerle, adaletsizliklerle geçirdik ama sabır noktanız zorlanıyor, bir yerde orası tarihe karışacak, yerle bir olacak ya, sanki esir kampından işkencelerden kurtulacağım, işte bu duyguların hakim olduğu bir insan için, alınacak o cüzi para, hiç değer taşımıyor bir yerde taşıdıklarımın yanında. Sevindiriyor bu son beni, çünkü benim iç huzurumu asla bulamayacağım bir aura. İşte ezan okunuyor, Yaradanımın Hak şerleri hayr eyler, neylerse güzel eyler genel kuralı geldi birden bire aklıma, içimi sonsuz bir mutluluk sardı. Hadi çiğdem, şu daha önceki ev sahibi olayını hatırla, nasıl davalı davacı yer değiştirmişti de senin için iyilik, iyilik üstüne doğmuştu, mahkemeyi kaybetmiştin de, Tanzim in karşısındaki eve taşınman için ilahi oyun sergilenmişti, tuvalet ihtiyacın için dahi, evine gelir olmuştun. O kadar yakınlaştırmıştı evini işine değil mi? İstanbul gibi bir yerde ne şans, ne saadet, nasıl şükretmezsin bu senaryonun sahibine, seni senden iyi tanıyana, seni senden çok sevene, işte o anda idrak boyutum açıldı ve elime kağıt kalemi aldım. Niyaz tarzında kendi kendime moral olsun diye başladım; Hadi çiğdem, o olayı ve perde arkasındaki gizli 195

196 hikmeti gör diye, daha sonra olayların hikmet pencereleri açılmaya başlandı zihnimde ve sadr dan satıra döküldü. Sonra da tanışlarla paylaşmam, onların çok duygulanmaları ve tesir eden ulvi değerler beni sorumlu tuttu kendimden. Onların hepsinin ortak görüşü yayınlanmasıydı bir an evvel, ama bu yazılsın, çıksın diye bir kaygı taşımayan düşüncelerle dolu bir yaşanmışlık, yaşanılanların gönle gelmesiyle vurgulanıyordu, ancak o zaman kalemi elime alıyordum. Aşağı yukarı iki buçuk yıldır devam ediyor, kendimi zorlamıyorum ama güzel nihayetlenmesi de tabiî ki en büyük duam. Bir önemli etken daha var ki, onu hatırlatmadan geçemeyeceğim. O anda öğreticim Gökçedere İlim Merkezi ndeydi ve ben onu çok özlemiştim. Tam kırk gün olmuştu görmeyeli onu, işte o özlem boyutu, acayip bir şey, bir yangın bu. Şarkılar yazdıran, destanlara konu olan, şiirleri içlendiren ÖZLEM, kağıtlara aktı; Cana seni özledim, hüzünlendi gözlerim. Tıpkı ilahisindeki bu sözler gibi. Allah ım yazılması gerekenleri sen bilirsin, bildirirsin, sen tamamlanması gerektiği şekilde tamamlat diyorum. 196

197 Yani Yaradan senin gönlündeki sıkıntıyı biliyor, ama onun halledilmesinin bir zamanı var ve o zaman tam vaktinde geliyor. O an a lütuf deniyor. Lütuf sabır noktasında gelenmiş, yani sabrımızın hediyesi. Tam bu konuyu kapatıp kitabın ismi bölümü ile devam edecektim. Bilgisayardan sadr kelimesini yerinde kullanıp kullanmadığımı anlamak için bakmıştım. Tam kapatacaktım, kare şeklinde onay ver men et, evet-hayır yazıları tam ekranın ortasında duruyordu, çocuklar da bana: Anne böyle şeyler çıktığı zaman sakın kabul etme demişlerdi. Yani her türlü virüs alırsın ya da olur olmaz siteler, yerler çıkar karşına demişler, sıkı sıkı tembih etmişlerdi. Benim de aklım biraz önceki konuda kalmıştı, o kadar üzüntü çekmişim ki, ifade et et bitmiyor diye düşünüyor, içimden de Allah ım abartmaktan sana sığınırım diyordum. Sen şahitsin, ben bunları yaşadım, bende öyle izler bıraktılar diyor, abartmış olmaktan endişe duyuyordum, her ne kadar esnaf arkadaşlarımın sık sık: Senin çektiğini biz iki gün çekemeyiz, erkek olduğumuz halde demeleri kulaklarımda çınlıyorsa da, insanoğlu o kadar güzel donanımlı ki, Allah ım unutma diye bir olgu 197

198 vermiş, her şey öyle bir boyuta geliyor ki, Ben bunları yaşadım ama yaralarım geçiyor bak diyorsunuz, gözleriniz yine doluyor, boğazınız tıkanıyor, derin bir iç çekiyorsunuz, Geçti geçti diyorsunuz ve hayat devam ediyor. Dem bu demdir, dem bu dem. Allah acıyı unutturacak acı vermesin. Aslında dün, bu günü oluşturan biricik değerdir. Tekamül yoludur, edeb erkan, irfan yoludur. Helal kazanç gayesi ile nafaka mücadelesinin her saniyesi, çok ama çok kutsaldır. O uğurdaki savaşta bu sarp geçitlerin acıyla olması değer üstüne değerdir. Acaba bunları yazmamalı mıydım? Ama yazmaktaki tek amacım; ekmek mücadelesine insanların hassasiyetle bakma duyarlılığı, hatırlatması gayem bu. Yazıya döküldüğü zaman ifade o hali anlatamıyor maalesef, onun için konu uzuyor, Ama o incelikle kusur işlemedim, Ya rabbi abartmadım değil mi? dedim. İşte bu duygular içindeydim ki, ekranda çıkan kare içindeki men et yerine tıkladım, kapanmasını beklediğim ekrana, İnşirah (Açılma) suresi geldi. Nereden geldi? İmkansızdı bu. Tabiî ki imkansız ve imkansızlık boyutu olmayandan, imkan insana ait kavramdır çünkü. Cevabın sahibi Sen doğrusun diyordu. Artık çok müsterihim. 198

199 Rahman ve Rahim Allah adına ayetlerin meali: 1- Biz senin için, senin göğsünü açmadık mı? 2- Senden ağır yükünü indirmedik mi? 3- Ki o senin belini çatırdatmıştı, 4- Senin zikrini (şanını) de senin için yüceltmedik mi? 5- Demek ki zorluğun yanında bir kolaylık var 6-Zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak var 7-O halde, boşalır boşalmaz hemen yeni bir işe başla 8-Ve arzularını yalnızca Rabbine yönelt KİTABIN İSMİ Postacımız Atilla abi Tanzim de yanıma gelmişti, sohbet ediyoruz, birer çay söyledik. Abla kitap nasıl, devam ediyor musun? dedi. Vallahi kendimi hiç zorlamıyorum, düşünmüyorum bile ama yazılacak, beni tesir altında bırakan bir olay hatırıma geldi mi 199

200 zaten o içimdeki ben, hemen kaleme aldırtıyor. Yanımda ne varsa onun üstüne yazıyorum, bu bir dosya, bir karton, bir etiket, bir resim defteri, ne olursa aktarıyorum dedim. Abla, ismi ne olacak dedi. İnan ki hiç düşünmedim ama isim konusu çok önemli onu biliyorum dedim. Aman be Atilla abi nasıl yazıldığını biliyorsun, zaten kendi yazdırıyor ben de yazıyorum demek istedim, insan her olayda bir araç aslında Faili Mutlak O. O ifade edilmeyen Güzellik, bize vermiş olduğu o çok değerli cüzi iradeyle katkım oluyor birazcık hepsi bu. Dolayısı ile ismini de O ndan istiyorum diyerek, yukarıyı işaret edip elimle kendini göstererek, Zaten hayatın ta kedisi, sen bunu biliyorsun bunlara sen şahitsin der gibi elim öyleyken A, Atilla abi cevap geldi dedim. Evet ismi, Hayatın ta kendisi, çok güzel oldu Ya Rabbim sen işitensin, sen cevap verensin saniyesinde o yazdığın Kadere, o yazdığın Kaleme kurban olayım. İsmini hemen not ettim, değiştirmemek üzere ismiyle müsemma. 200

201 KİTABIN KAPAĞI Sohbete gidiyorum, kitap 120 sayfa olmuş durumda. O kapakta bir şey ifade etmeli, ama gerçekten çok zor; çok geniş seçenekli, sorunun cevabı anlam bütünlüğü olmalı, içe de sinmeli, eline aldın mı biraz düşündürmeli, dikkatini çekmeli diyordum, hele içeriğini okuduktan sonra; kapak ona kapak olmalı diyorum. Ya Rabbim, ben, beni katarak; hiç kafa yormak istemiyorum. Biliyorum ki, en güzelini senden istedikten sonra alacağım. Senden daha güzel sunan olabilir mi zaten. Minibüs yavaşladı, sanırım yolcu indirecekti ki pencereden bir afiş gördüm Devre Mülk diye, işte hepsini kapladı tüm anlatılanları anlatılacak olanları değil mi? Bu hayat devre mülk değil de nedir? Öyle ama kim bunun bilincinde? Hz İsa; köprü üstüne ev kurana şaşarım diyor, ümmeti gökdelen yapıyor, bizlerin ilk sorusu birbirimize tanışır tanışmaz Evin var mı? olmuyor mu? Halbuki bu dünyada bir gönle giren ev yapmıştır. Sadece o gidecek, gidecek olan yere. Betonlar, eşyalar, şanlar şöhretler değil. İnsana insanca yaşamı öğreten devre mülk. Öğrenmek mi istemiyorsun? 201

202 Hayat sana öğretir, kimsenin kimseyi ısrarla terbiye etmesine gerek yok aslında. Putlarımız vardır bizim, para putumuz, mal-mülk putumuz, çoluk-çocuk putumuz, mevki putumuz, soy-sop putumuz, güzellik putumuz ve bunlara toz kondurmayız, uğruna cinayetler işleriz, gözümüz onlardan başkasını görmez, kendi eserimizdir onlar, insan kendi eserini kusursuz görür ya, ve sahiplenir hiç ama hiç toz kondurmaz ona, çünkü çok mutlu eder onu. Bir gün sahip olduklarını kaybettiği zaman cinnet boyutuna girer, işin aslı onlarla da mutlu değildir, içinde çok, çok büyük bir boşluk vardır. Çünkü aradığı o değildir; o sevdiğim toptancının oğlu gelmişti kuaföre sohbet ediyoruz. Bir arkadaşı ona; Ya Cafer ne biçim iş bu, hiçbir şey anlamadım ben demiş, eskiden bizim memlekette değil koltuk, sandalyemiz bile yoktu, tenekenin üstüne minder atıp tabure gibi bir şey yapmıştık, oturma yerimizdi orası bizim, çok üzülürdüm hep koltuklu evlere imrenirdim. Şimdi yüzlerce dairem var, mutlu olacağım sanırdım ama aradığımız bu değil gerçekten hiç bana heyecan vermiyor, mutlu değilim. Varmış yokmuş fark 202

203 etmiyor, mutsuzum yani demiş Apaçık mutsuzum işte! MUTLULUK YOLU Bütün çağlar içinde, insanlığın müşterek çırpınışlarından biri de mutluluk arayışıdır. İnsan mutluluğu hep arar ama büyük çoğunluğu ile bulamaz. Bu alem düzenindeki yapımızın esrarı da, dinamizmi de burada işte. Eğer mutluluk bir su kaynağı kadar kolayca ele geçirilebilseydi, hayatiyet son bulurdu. Olay üzerine olay yaratan, hamle üzerine hamle yaptıran, kısacası hayatı ölümden ayıran, mutluluk savaşıdır. Mutluluk yolu hangi yoldur? Soruya bir başka soruyla cevap vermeye çalışalım: Akıntıya karşı yüzmek mi, yoksa akıntıyı kendi gücüne katıp akıntıyla yüzmek mi yeğlenir?-aykırı olan, yorar, bıktırır. Sisteme uygun gelen sıhhattir, ters düşen ise, hastalık!-öyleyse, mutluluk arayışında da var oluşun sebebine aykırı düşmemek gerek. O sebep, aşıkın gözünde maşukun seyredilmesidir, yaradılanla yaratanın alışverişidir. 203

204 Bu hikmeti yakalayan, sebebe aykırı yürümeyi bırakır, mutluluğu Allah arayışında bulur. Gönüde sulh, alemde sulh!... kuralının sunduğu mutluluk yolunda kulaç atar. Evet, mutluluk Allah arayışındadır. Allah gerçeğinin her an ve her gönülde yeni bir çehre gösteren seyrindedir. Peygamberler bile bazen Allah seyrinde gaflete düşmüşlerdir.(şüphesiz, bu gaflet, beşer olduklarını gösteren, kendileri gibi beşer olana ümit veren misalleri belirtmek içindir.) Bu gaflet onları bile zaman zaman mutluluk tadından uzak kılmıştır. Attığı okla bir hemcinsini vurmuş olan Allah sevgilisinin gönlüne O oku sen atmadın, ben attım,, hitabı doğdu da azabı huzura dönüştü, hikmet ve mutluluk yolu yeniden önüne serildi. Şüphesiz, beşer, Allah deryasına dalabildiği oranda Muhammet tir. O deryanın dışında ise, binlerce Mehmet olur. Aranıp özlenen mutluluk olmasaydı, başka deyişle, Allah arayışı olmasaydı, sonu ölüme varan bu hayat ne kadar anlamsızlaşırdı! Allah idrakinden yoksun yaşayanda bu anlamsızlık iliklere işler. İntihar olaylarının yalnızca Allah idraki eksik kimselerde görülmesinin bir hikmeti de budur. 204

205 Üstelik intiharla hiçbir çözüme de ulaşılamaz, çünkü kendini öldürmekle yok edilebilen, benlik veya ego değildir, yalnız cesettir, elbisedir. Oysa var olmaktan bıkan elbise mi, yoksa nefis mi? Nefsi yok etmenin yolu(tasavvufa ve hikmete uygun daha doğru deyimiyle, nefisle uzlaşmanın yolu), Allah seyrine ve alışverişine çalışmaktır. Allah seyri ve alışverişi, Allah la yakınlığı, yakınlık ta Allah aşkını getirir. İşte o aşk ateşinde, küfür ile iman bir olur: Ateşte güzel koku da, kötü koku da kalmaz! Kemal ehlinin, Allah aşıkının nazarında cennet de, cehennem de yok olur. İşte bu yokluk, hakiki varlıktır. Bu alemdeki mutsuzluk, aldanmadan dolayıdır. Aldanma da, yoku var, varı yok sanmaktan M.R.Mutlu TASAVVUF VE İNSAN SEVGİSİ M R Mutlu Bütün tasavvuf eserlerinde, kitapların kitabı Kuran dan kaynaklanan bir Adem övgüsüne rastlanır. İşte kesin bir delil, işte bir ayet: Biz Adem i kendi usturlubumuzda yarattık varlık aleminde 205

206 Ademden daha ağır yük omuzlayan da yoktur: Akıl ve nefis de onda, gönül de Zarar da onda, kar da Başka ve öz bir ifadeyle, Cehennem de onda, Cennet de! Bütün din kitaplarında meleklerin Allah a yakınlığından söz edilir. Melekler ki, nefisleri yoktur, yemeyi içmeyi, karşı cinsle sevişmeyi, çoğalmayı, aşkı bilmezler! Yani hırsı tanımazlar. Allah o meleklere, Adem e secde etmelerini emretti. Niçin secde? Çünkü secde bağlılığın, emrinde olmanın ifadesidir.(melek, Ademe secde eder. Adem de Secde et, yaklaş! ayetinin emriyle, Allah a!..tasavvuf adamı, şu iç içeliğin coşkusundadır!) Ademi kendi usturlubunda yaratan, ona melekleri secde ettiren, ona şah damarından daha yakın olduğunu müjdeleyen, yere göğe sığmazken inananın gönlüne sığan Allah, iki Cihan Serveri Mustafa ya, Bu alemi senin için yarattım buyurdu Ve, ve.iki Cihan Serveri de hemcinslerine dönüp dedi ki: Ben de sizin gibi insanım!.. Tasavvuf, hele İslam tasavvufu, coşkuyla Adem e sarılmasın da ne yapsın? Hümanizmin, yani insan sevgisinin elbet fersah fersah üzerinde Delili isbatı 206

207 da işte eserleri: İşte Mevlana, işte Yunus, işte sıra sıra diğerleri. Demiştik ki İslam tasavvufunda ana ilke tevhit tir. Yani, tüm insanları tek Adem de görüp kucaklamak şarttır. Bu kucaklamada, ne çirkini, ne inanmayanı, ne yalancısı, ne kafiri ne düzenbazı ayırt edilmez! Tasavvuf kemaline, ideal olgunluğa giden yolda ayırım yoktur, çünkü tasavvuf adamı bilir ki, Allah, tüm alemin Rabbidir. Rabbülalemin dir ve tek Yaradan dır. Halik tir. musavvir dir, yani Adem in her halini tasvir eden O dur. Tek Halik in yarattığında ise, hata yoktur, yanlış yoktur: İşte La abese ayeti! Peki ya cihat, diye sorana da İslam tasavvufçusu, Peygamberinin hadisiyle cevap verir: Asıl cihat, senin nefsinle olan savaşındır. Bu savaş, peygamberlikten de zordur. Bu nedenle, zaferi de o ölçüde üstün ve değerli olur. Cihat nefisledir, sözünün gerçekliğine, bir başka açıdan bakınca, bütün insanlık tarihi de delildir: Nefisleri çoğul halinde düşünün: İşte tarih boyunca savaşan ordular! Nefisle cihat! SAKARIM AMA ATARIM M.RMutlu 207

208 Allah sakarı korurmuş, evet çok doğru, mesela sakar, arka cebinden cüzdanını düşürecek, kemere takılırmış o düşmezmiş. Ama işin aslı, ben sakarım ama atarım demek lazımmış. Yani kabullenme ne güzel bir olgu. İnsanın kendi kendine dürüst olması, aksi ne kadar hüzün verici bir şey, değil mi? Kendine dürüst değilsin ki başkasına olasın, böyle olmuyor mu aynen o öz eleştiri. Ne güzel aynada kendini görebilmek, tat alamadığın bir olayın başkaları tarafından ana menü olması, düzenden mutluluk duyması. Demek ki benim kaçtığım, biraz zorlanmam gereken bir sınav. Ben niye o disiplinli, dikkatli insan olmayayım? Aynı donanım yok mu bende? İlk şartı da program yapılacak. En kötü program, programsızlıktan iyidir. Çok hoşuma gider bu söz; çünkü başta akıl defter değil, kanalize edecek bir levha, bir yol göstericidir yapacağımız program, alacağımız not, sıralama, zamanla oluşacaktır. Etkisi güzellikle tepki verecektir. Habitat programında konuşması vardı öğretmenimin, ben geç kalmıştım. Uyku, işte o cazibesi aslında katleden uyku. Biraz daha yatayım, biraz daha derken, geç kalmayı, onun vermiş olduğu intibaksızlığın açıklaması rehberimin dilinde 208

209 ekşimişlik. Aman ya Rabbim, ne güzel bir açıklama, evet aynen öyle. Geç kalktığınız zaman intibak güçlüğü çekiyorsunuz, kendi kendinize kızıyorsunuz. Ama bunu bir şekilde üzerinizden atamıyorsunuz. Ve nihayet birisine çatıyorsunuz bile bilmeye. Hani hamuru ekşitmeye korsun taşar, tadı biraz bozulur, işte aynen o. Ben tam başaramasam da o program yolundayım. Erken kalkmaya çalışıyorum çünkü iki gün erken kalkan, bir gün kazanır. Sakarlığa gelince; dikkat et dikkat. Dikkat en büyük hakikat, zira hayat ayrıntılarda gizli. Anın yazısı, alın yazısıdır. Allah an a yemin etmiyor mu? Bu ne demek bilir misin, o ana an değerini ver, an eşittir Allah değil miydi? Bir yaprağın kıpırdamasından haberdar olan, anı kuşatmamış mı? Bu dükkandaki kamera sistemi bile hepimize düzen getirdi, o en büyük kameranın altında olmak ne güzel zerafet kazandırıyor insana, içindeki o nur ışığı da herhalde karanlık odaya giren güneş yapıyor insanı. Tevazu sahibi dikkatlidir, çünkü değer verir her An a, her oluşa. Özellikle de insana, ayrıca tevazu öyle kolay bir iş değildir. Acizlik, güçsüzlük hiç değildir. Müthiş bir kuvvet sahipliliğidir, gönlün yani ilminin bakışının vasi (geniş) oluşudur. Öz tevazu sahibinde parıldar. 209

210 KİTABIN BASIMA DOĞRU GİDİŞİ Taş yerinde ağırdır derler ya, gönlüm; Yeter burada bırak dedi. Bir an önce devinime girsin, işlerlik kazansın bu yaşanmışlık. Elbet nasiplenecek gönüller vardır. Hüsnü zan kadar yüce ibadet olamaz demiştik değil mi? Ama bana para lazım, Allah ım bu güzel heyecanımı hayata geçirmek için, başkalarından belki derler toplarım ama bu kitabın dolayısıyla da gönlümün formatına hiç uymuyor. Ya Rabbim, benim üç bin liraya(üç milyar) ihtiyacım var. İki gün sonra oğluma gelen kredi kartı tam istenilen limit. Kendiliğinden ekrana düşen inşirah suresi, yani dört gün önce ne diyordu orada son ayetinde: VE ARZULARINI YALNIZCA RABBİNE YÖNELT. Bu sohbet tarzında gelişen, gönülden gelen söyleşilerin sonu yoktur ki, yazılacak yani dertleşilecek, paylaşılacak herkesin o kadar çok şeyi vardır ki; bu dünyada her fert, hayatının başrol oyuncusudur ama ne var ki, paylaşım insanadır, her şey insanladır ve insan, insanın acısını alır. Bu gün ben seninkini, yarın sen benimkini, samimi bir tevazu, özüne varmanın ilk adımı, Aydın diye geçinen bazı kara cahillerin (savaş isteyen dünya liderlerine kadar uzanan bir yelpaze bu) küçümsediği 210

211 tevazu, tekliğin hakikati. HEMEN HEMEN TÜM DÜNYA MİLLETLERİ ALLAHIN TEK OLDUĞUNA İNANDI; BİR DE İNSANIN TEK OLDUĞUNA İNANSA İçinde BEN olan her şey cehalettir 211

212 212

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Sevgili dostum, Can dostum,

Sevgili dostum, Can dostum, Sevgili dostum, Her insanı hayatta tek ve yegâne yapan bir öz benliği, insanın kendine has bir kişiliği vardır. Buna edebiyatımızda, günlük yaşantımızda ve dini inançlarımızda çeşitli adlar vermişlerdir.

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır: EDAT-BAĞLAÇ-ÜNLEM EDATLAR Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır: 1-GİBİ Cümleye benzerlik, eşitlik,

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

3. Sınıf Noktalama İşaretleri

3. Sınıf Noktalama İşaretleri Gel ne olursan ol. Mevlana nın asıl adı Muhammed Celâleddin dir. Yine gel. Mevlana, bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinin Belh şehrinde bin iki yüz yedi tarihinde doğmuştur.

Detaylı

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? 1. SINIF OKULA YARDIMCI VE SINAVLARA HAZIRLIK A TEMASI: OKUL HEYECANIM TEST-1 1. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? A) Okula gitmemiz

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) İmtiyaz Sahibi Adına Ramazan BALCI Okul Müdürü Fatma BAŞA ( Özel Eğitim Öğretmeni ) Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI ( Görsel Sanatlar Öğretmeni

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı AÇIKLAMALAR 1. Soruların cevaplarını kitapçıkla birlikte verilecek optik forma işaretleyiniz. 2. Cevaplarınızı koyu siyah ve yumuşak bir kurşun kalemle

Detaylı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK Ceylan Işık, Hacettepe Türkçe Öğretmenliği Biliyor musunuz, ben bir çocuğun kalbine dokundum? Hatta bir değil birçok çocuğun kalbine dokundum. Onların sadece ellerine, yüzlerine

Detaylı

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? İşitme Engelliler Milli Hentbol Takımının en genç oyuncusu Mustafa SEMİZ : Planlı çalışarak, disiplinli çalışarak zamanını ve gününü ayarlayarak nerede ve ne zaman is yapacağıma ayarlarım ondan sonra Her

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 27.03.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır? 5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) Öğle üstü bir cip gelip obanın çadırları önünde durdu. Çocuklar hemen çevresinde toplaştılar. Cipten önce veteriner, sonrada kaymakam indi. Obanın yaşlıları hemen

Detaylı

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR? KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR? Kişisel gelişim, insanın gelişimi merak etmesi, yeni insanlar tanıması, gazetede güzel yazı yazan veya kitap yazmış insanları merak ederek onları tanımak, sadece yazılarından

Detaylı

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına. Z NESLİ VE TORUNUM EZGİ! Değerli Okur! Bu köşe yazısı; Ülkemizde nüfusun üçte birini oluşturan geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklar(ımız) la ilgili neler yapıyoruz? Çocuklarımız bu zorlu yaşam yolculuklarında

Detaylı

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! Kendini Tanıma Testi Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! İnsanlar sizin hakkınızda sandığınızdan farklı izlenimlere sahip olabilir. Gerçekten nasıl algılandığınızı siz de bilmek istemez misiniz? Bu teste

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret (ZİL ÜSTÜSTE ÇALAR) Fehiman:Kimooo? Güzin:Benim abla. (KAPI AÇILIR) (Heyecanlı)Müjdemi ver müjdemi ver. Fehiman:(Heyecanlı)Mektup,mektup

Detaylı

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM Bu zamana kadarki okul hayatım boyunca birçok öğretmenim oldu. Şu an düşündüğüm zaman, aslında her birinden bir şeyler öğrendiğimi ve her birinin hayatımın şekillenmesinde azımsanmayacak

Detaylı

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu? AĞIR ÇANTA Fatma o sabah evden çok zor çıktı. Akşam geç yatınca sabah kalkması zor oldu. Daha kahvaltısını yapamadan çıkmak zorunda kaldı evden. Okula geç kalacaktı yoksa. Okul yolunda çantasını taşımakta

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir.

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir. 1934 -. Akhisar dan Akın - Hakkı Babayı Anlatıyor- : Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir. Hakkı Baba 18

Detaylı

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim Sohbetler *Tatilde neler yaptık? *Hava nedir? Hangi duyu organımızla hissederiz? *Tatildeyken hava nasıl değişimler oldu? *Müzik dendiğinde

Detaylı

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır. ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır. (Şapkasını takar.) Nasıl oldu Mimiciğim? Ay çok hoş! (Saçlarına taktığı çiçekleri gösterir.) Ne

Detaylı

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA 1. HAFTA TARİH : 01 MART 2016 04 MART 2016 KONU : YEŞİLAY 1- Yeşilay nedir? Ne işe yara? Faaliyetleri nelerdir? Nefes akciğer yapalım. Vücudumuzu 2- Sigara ve alkolün zararlarını hep birlikte öğrenelim

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok benim kahraman dedem Kelimeleri zıt

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktin soğuk geciktim kış geciktiniz kış mevsiminde uç, sınır, son, limit bulunuyor/bulunur

Detaylı

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ 1- Beni çok iyi tanımlıyor 2- Beni iyi tanımlıyor 3- Beni az çok iyi tanımlıyor 4- Beni pek tanımlamıyor 5- Beni zaman zaman hiç tanımlamıyor 6- Beni hiç tanımlamıyor

Detaylı

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz ÜNİTE 4 Şimdiki Zamanın Rivayeti Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz Siz gid-iyor-muş-sunuz

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum. PEPE NİN HİKAYESİ Pepe, herkesin olmak isteyeceği türden bir insandı. Her zaman neşeli olup, her zaman, söyleyeceği pozitif bir şey vardı. Birisi istediğinde hemen gidiyor, daima : Daha iyisi olamaz! diye

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum! Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum! Televizyon programına konuk olarak çağırılmıştım. Bir gün içerisinde

Detaylı

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer Edwina Howard Çeviri Elif Dinçer 4 Bölüm Bir Herkes aynı şeyi söyler: Jeremy türünün tek örneğidir. Herkes böyle söyler işte. Şey, öğretmenimiz Bay Buttsworth dışında herkes. Ona göre Jeremy başına bela

Detaylı

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL Ey İnsanlık! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan da eşini var eden ve her ikisinden de bir çok erkek ve kadın üreten Rabbınıza karşı sorumluluğunuzun

Detaylı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 168 SAYGI VE HÜRMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 18 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda Bir gün sormuşlar Ermişlerden birine: Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Bakın göstereyim demiş Ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara

Detaylı

SİTEMİZE EKLENEN METİN KİTABIM-1 VE METİN KİTABIM-2 ADLI DÖKÜMANLARI OKURSAK HEM OKUMA HIZIMIZ ARTACAK HEM DE OKUDUKLARIMIZI ANLAYACAĞIZ.

SİTEMİZE EKLENEN METİN KİTABIM-1 VE METİN KİTABIM-2 ADLI DÖKÜMANLARI OKURSAK HEM OKUMA HIZIMIZ ARTACAK HEM DE OKUDUKLARIMIZI ANLAYACAĞIZ. OKUMAYA YENİ GEÇEN ÖĞRENCİLERİMİZ İÇİN KOLAYDAN AZ DA OLSA ZORA DOĞRU METİNLERİ ÇOK UZUN OLMAYAN BOL GÖRSELLİ AMA AZ SORULU BİR KİTAP HAZIRLADIM SİZLERE. SİTEMİZE EKLENEN METİN KİTABIM-1 VE METİN KİTABIM-2

Detaylı

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber Beykoz Yerel Basını: "Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ" Tüm Ülkede kutlanan Öğretmenler Günü Beykoz'da da coşkuyla kutlanırken, bu özel günde öğretmenlerimiz için çeşitli etkinlikler ve ziyaretler

Detaylı

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler. ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.

Detaylı

1 Anne çocuğuna ne öğütlüyor?

1 Anne çocuğuna ne öğütlüyor? . Sınıfı Hatırlıyorum Türkçe Noktalama İşaretleri 1. Hafta Aşağıdaki şiiri iki defa okuyunuz. Verilen soruları cevaplandırınız. TEMİZ ÇOCUK Temiz çocuk hasta olmaz. Gönlü acı ile dolmaz. Hiçbir vakit benzi

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama rağmen sık sık geç kalırım... okul BIZIM (Meşelik) yol.. BIZIM ev Üç Kuruş Sokağı Kale Yolu Dükkan iki dak Meşelik ika Percy Sokağı Okula iki dakika

Detaylı

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ 5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ HAZIRLIK SINIFI EKİM AYI ŞARKILARIMIZ OKULUMA BAŞLADIM BİR DÜNYA BIRAKIN SONBAHARIN SESLERİ SEVİMLİDİR HAYVANLAR HOŞ GELİŞLER OLA Her gün erken kalkarım Önce yüzümü

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. İşçi Cephesi: Direnişiniz nasıl başladı? Kazova dan bir işçi: Bizim direnişimiz ilk önce 4 aylık maaşımızı, kıdem ve tazminat

Detaylı

Kızım, evde köpek. bu köpeği eve? dedi. annesi. Zaten hep beni suçlarsın! dedi Cimcime. Mıyk! diye sızlandı köpek. Hemen gidecek bu köpek!

Kızım, evde köpek. bu köpeği eve? dedi. annesi. Zaten hep beni suçlarsın! dedi Cimcime. Mıyk! diye sızlandı köpek. Hemen gidecek bu köpek! Kızlar, ben geldim, dedi Gönül Hanım. Hav! Cimcime! Bu köpek nereden geldi? Sen zaten hiç köpek sevmiyorsun! dedi Cimcime. Evde köpeğin ne işi var? Miyav! Miyav! Miyav! diye ağladı kedi Köfte dığı odadan.

Detaylı

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΜΑΘΗΜΑ: ΤΟΥΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: A ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ:

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN n ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1 n Problem Avcıları Biz problem avcılarıyız. Benim

Detaylı

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan

Detaylı

Ceviz ile ilgili siz değerli ziyaretçilerimizle,anısının küçük fakat izlerinin çok büyük olduğu ceviz başlangıç öykümü paylaşmak istiyorum!

Ceviz ile ilgili siz değerli ziyaretçilerimizle,anısının küçük fakat izlerinin çok büyük olduğu ceviz başlangıç öykümü paylaşmak istiyorum! CEVİZE GİRİŞ Ceviz ile ilgili siz değerli ziyaretçilerimizle,anısının küçük fakat izlerinin çok büyük olduğu ceviz başlangıç öykümü paylaşmak istiyorum! Her şey bir pantolon ile başladı Evet, yanlış anlamadınız;

Detaylı

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı On5yirmi5.com Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı Türkiye ve İstanbul çapında verilecek olan Yaz Kur an Kursu eğitimlerini İstanbul Müftü Yardımcısı Mehmet Yaman ile konuştuk Yayın Tarihi : 15

Detaylı

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki Bildiğiniz üzere Deutsche bank'ın arzı ile varantlar İMKB'de işlem görmeye başladı. Bu konuda çok soru gelmiş. Basit bir şekilde ne olduğunu açıklamak da bize farz oldu. Fakat hemen şunu belirteyim ki;

Detaylı

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir. SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru

Detaylı

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Detaylı

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap Şizofreninin nasıl bir hastalık olduğu ve şizofrenlerin günlük hayatlarında neler yaşadığıyla ilgili bilmediğimiz birçok şey var.

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI-1 2015-2016. Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI-1 2015-2016. Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar) (20 Aralık 2015, Pazar) GRADE ORTA HAZIRLIK 2015-2016 ORTAK SINAVI-1 Açıklamalar 1. Bu sınav 50 adet çoktan seçmeli sorudan oluşmaktadır. 2. Üç yanlış cevap bir doğru cevabı götürür. 3. Sınavın Süresi

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz. Sesinizi

Detaylı

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN 2011 PAZARTESĐ SAAT- 07:42 Sahne - 1 OTOBÜS DURAĞI Otobüs durağında bekleyen birkaç kişi ve elinde defter, kitap olan genç bir üniversite öğrencisi göze çarpar. Otobüs gelir

Detaylı

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU. NİSAN AYI 1. ve 2. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU. NİSAN AYI 1. ve 2. HAFTASINDA NELER YAPTIK? DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU NİSAN AYI 1. ve 2. HAFTASINDA NELER SERBEST ZAMAN YAPTIK? Çocuklara sporun önemi anlatıldı ve her sabah spor yaptırıldı. Çocuklar ilgi köşelerinde öğretmen rehberliğinde serbest

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ 2011-2012 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: 1 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan Karganın Rengi Siyah! Siyah mı? Evet Emre, siyah. Kara değil mi? Ha kara, ha siyah Cenk, bence kara ile siyah arasında fark var. Arkadaşım Cenk le hâlâ aynı şeyi, kargaların rengini tartışıyoruz. Galiba

Detaylı

Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok. Ser tâ be kadem ateşim amma şererim yok. Yâri ararım devrederek hâne be hâne

Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok. Ser tâ be kadem ateşim amma şererim yok. Yâri ararım devrederek hâne be hâne Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok Ser tâ be kadem ateşim amma şererim yok Yâri ararım devrederek hâne be hâne Yâr ise benim hâneme gelmiş haberim yok. Said Paşa Meşhur bir ressam günün birinde dünyanın

Detaylı

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR CİN ALİ'NİN. HİKAYE. KİTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI l - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK Geçen gün amcam bize koca bir kutu çikolata getirmişti. Kutudaki çikolataların her biri, değişik renklerde parlak çikolata kâğıtlarına sarılıydı. Mmmh, sarı kâğıtlılar muzluydu,

Detaylı

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır. Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır. / /20 YAZI ARKASINDA SİZİN FOTOĞRAFINIZ KULLANILMAKTADIR En Kıymetlim, Sonsuz AĢkım Gözlerinde sevdayı bulduğum, ellerinde

Detaylı

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Yüreğimize Dokunan Şarkılar On5yirmi5.com Yüreğimize Dokunan Şarkılar Gelmiş geçmiş en güzel Türkçe slow şarkılar kime ait? Bakalım bizlerin ve sizlerin gönlünde yatan sanatçılar kimler? Yayın Tarihi : 6 Ocak 2010 Çarşamba (oluşturma

Detaylı