KARATAY SANAT-EDEBİYAT BU SAYIDA ANTALYA DA SANATIN ADRESİ KARATAY MEDRESESİ. Konuğumuz : Ozan Eray. Bekir ÇAKAL.

Transkript

1 KARATAY SANAT-EDEBİYAT YIL:1 SAYI:6 *EYLÜL-2014 Konuğumuz : Ozan Eray Sahibi : Bekir ÇAKAL Yazı İşleri Müdürü: Mustafa CEYLAN Ceylanmustafa_07@hotmail.com Genel Yayın Müdürü Harun YİĞİT İLETİŞİM : KARATAY MEDRESESİ MÜZE-CAFÉ BU SAYIDA 1-Editör (Mustafa CEYLAN) SuçDuyurusu(M.Şevket ATALAY) Ozan İlhan Eray(Yusuf ÖZCAN) Rübai (Prof.Dr.İsmal YAKIT) Yankı (Şiir) (Mehmet ÖZDEMİR).7 6- Sultanım(Şiir)(Seyit KILIÇ) Ozan İlhan Eray la Röportaj(Mustafa CEYLAN).8 8-Gönlüm(Şiir) (İlhan ERAY) Bayram Kutlu Olur mu?(ilhan ERAY) Kimin Dediler (İlhan ERAY) Sadakat (Öykü) (Harun YİĞİT) Tarlayi Taş Ettin (Vatandaş Osman) Bir Yanım(5)(Şiir)(Kazanoğlu) Nazire (Mustafa CEYLAN) Bir yanım (2)(Kazanoğlu) Nazire (Mustafa CEYLAN) Bir Yanım(Kazanoğlu) Nazire (Harun YİĞİT) Birak da Şiiri Şairler Yazsın(Necati OCAKCI) Şu İnsan (Şiir) (Ali GÖZÜTOK) Sensin(Şiir) (M.Ali AKÇINAR) Gelir misin? (Aşik SARICAKIZ) Adı(Ökkeş ÖZTÜRK) Necati Ocakcı nın Kitabı (A.Güler) Üstad Mustafa COŞKUN u tanıyalım Hammamizade İ.Dede Efendi Aynaların Ötesi (Şiir)(A.KARAKOÇ) Antalyalı Bir Şair (Mustafa CEYAN) Aldattiğin Çiçeklerindir(Yusuf Bozan).31 Karadayı Sokak No:3, Antalya TEL: mceylanya@mynet.com Dergimiz, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Dergimiz, Antalya Karatay Medresesi Müze Café Kuruluşunun kültür ve sanata yönelik bir çalışması olup, ücretsizdir. Dergimize gönderilen her türlü esere telif hakkı ödenmez. Yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu eser sahibine aittir. Gönderilen eserler iade edilmez. ANTALYA DA SANATIN ADRESİ KARATAY MEDRESESİ * 1

2 EDİTÖR- Mustafa CEYLAN Eylüller sarışındır. Biraz ince hüzün taşır sinesinde. Ayrılık gibi, çekip giden bahar ve yazın arkasından sararan yaprakların seranadı yansır yüreklere. Müzik biraz daha duygusal, şiir biraz daha içe döner sanki Eylüller yeşilin her tonunun dans ettiği ve yaprakların dal uçlarına yeşil kalmaya direndiği aylardır. Eylülde gel diye şarkı söyleyen sanatçı, tatilde bulunduğumuz Temmuz ve Ağustos ayının çekilmez sıcaklığında sevdiğinin gelmemesini ister de ondan Eylül de gel! der. Bahçeler, bağlar yorgun ve yaşanmış ayların çılgın musikisini, biraz daha dingin ve biraz daha sad eve duygusal musikiye çağırır. Ben, en çok Eylül de sessizliğe gömülmüşümdür. 12 Eylül - Kenan Evren sisteminin mağduru bir şair olarak, sıkıyönetim mahkemeleri ve mamak kömürlük depoları Eylül ü çağrıştırır bize diyorum. O sebepten sevgiye, barışa ve dostluğa açtığımız yelkenlerimizi dikta rejimlerinde şükür ki durdurmadık biz Neyse 12 Eylül dışında Eylül ayı bize, Karatay Medresesi ne yeniden derlenme ve toparlanma, yeni yeni hamleler yapma mevsiminin kapısını aralayıverir. Eylül ayında aramızdan ayrılan şairlerimiz-ozan ve yazararımız, kısaca sanatçılarımızdan bazıları şunlardır: Baki Süha Ediboğlu, Ulvi Cemal Erkin, Nida Tüfekçi, Ruhi Su, Ahmet Rasim, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Şükufe Nihal, Zeki Müren, Neşat Ertaş, Kerim Afşar, Turgut Özakman, Metin And Bu Eylül Ayında, içimizden birisi-ayın konuğu Ozan ERAY olacak. Şiirlerini HECE vezniyle yazan ozanımız, millî ve mânevi değerlere bağlı bir şairimizdir. Bazı şiirleri bestelenmiş olan ozanımız, Engelliler yararına, Dik Dur Eğilme isimli şiir kitabını imzalayacaklar. Gene Aşık Kazanoğlu nun sazı ile beraber olacağız. Zaman zaman düşünecek, zaman zaman güleceğiz. Karatay Medresesi nin müzik kadrosu nerdeyse tamamlanmak üzere. Türk Sanat ve Türk Halk müziğinde usta sanatçıların önderliğinde harika programlar sunmaya devam edilmekte. Dünya kenti Antalya nın sadece Turizmin Başkenti olarak tebrüz etmesinin yanında, sanat ve kültür etkinlikleriyle de kalıcı iz bırakmasını arzu etmekteyiz. Yerel yönetimlerimizin sanata ve külture yapacakları destek, bizleri mutlu edecektir. Altın Portakal ımızı sinemanın yanında şiir le de süslemesini bilen Antalya nın, halk sanatları olan ebru vb sanatların da yaygınlaştırılarak, halkın da katılımı ile dünyaya yeni bir imaj sunmasını istemekteyiz. ATSO nun müzik alanında yaptığı mükemmel organizasyonun daha da çeşitlendirilerek yaygınlaştırılmasını, diğer güzel sanatlarla, expo 2016 yı da kapsayacak şekilde düzenlenmesini şimdiden beklemekteyiz. Gelecek sayılarda buluşmak umudu ile 2

3 SUÇ DUYURUSU Cumhuriyet Savcılığına, Sayın Savcılık Makamı sanıyorum bir cinayet işledim ancak maktulün ölüp ölmediğinden emin değilim. Cinayet teşebbüsü desem o da olmayacak. Zira yavaş yavaş zaman içinde gerçekleştirdim bu eylemi. Maktule uzun süredir ulaşamadığım için vicdan azabıyla bu başvuruyu yapıyorum. Pişmanım ancak pişmanlığımın hafifletici sebep olarak kabul edilmesini istemiyorum. Öldürdüğüm daha doğrusu öldürmeye çalıştığım benim. Hayır bedenim değil bahsettiğim, içimdeki benden bahsediyorum. Anlatmaya çalıştığım yok ettiğim sanatçı ruhumdur, edebiyatçı kişiliğimdir. Cinayeti nasıl gerçekleştirdiğime gelince; Kitap gazete dergi giren okunan bir evde büyüdüm. Çocukken yolda gazete parçası bulsam okurdum. Hal böyle olunca içimdeki sanatçı yanım gelişiyordu. Neredeyse eser verecek hale gelmişti ben üniversite yaşına geldiğimde. İşte o yıllarda başladı öldürme girişimim. Başlangıçta çok bilinçli olduğum taammüden davrandığım iddia edilemez. Ülkenin içinde bulunduğu şartlarda edebiyat okumayı sürdürmek ve yazmak yerine okuma sevgimi politika ve siyaset okumaya yönlendirdim. Hal böyle olunca vatan kurtarma derdine düşüp mesleki öğrenimi bile bir kenara park ettim. Neyse ki (belki de tesadüfi) bedenimin öldürülmesine alet olmadım yaptıklarımla. Gerçi birkaç kere direkten döndüğüm de söylenebilir ama esas konumuz bu değil. Ülkenin o yıllarda içinde bulunduğu durumun ilk azmettirici olduğunu düşünüyorum. Araştırılmalıdır. Sonra o çıktı karşıma. Hayatımın kadını. Hayır, cinayeti saptırmak ya da yaptığımı haklı göstermek amacıyla size bir Türk filmi senaryosu uydurmuyorum. Anlattıklarım doğrudur. Onu gördüğüm andan itibaren dünyam değişti. Ülkeyi kurtarmayı bile bıraktım onun yüzünden. (Gerçi ben bıraktığım için mücadeleyi ülke kurtulamadı içinde bulunduğu durumdan ama bu durumun cinayetle bir ilgisi olmadığından uzatmıyorum) Sonrasında aklımda fikrimde yalnızca o. Böyle durumların yani aşkın insanın edebi yanını güçlendirmesi gerekir lakin bende öyle olmadı. Onu yaşamaktan onunla gezmekten başka bir şeyle uğraşmayınca edebiyat sanat yine arkalarda kaldı. Evet beraber sinemaya gittik, tiyatroya gittik, İstanbul kazan biz kepçe el ele gençliğimizin tadını çıkardık. Bu sıralarda aklıma düşen şiir eskizlerini düşünceleri bir kenara not almak yerine önemsemedim. Şiir yazmak yerine yaşamayı tercih ettim. Derken okul bitti evlendik. Başladı mı sana hayat gailesi. Kiraydı, yiyecekti geçimdi işe gidip gelmede geçen boş saatler. Mücadele kaydı iş hayatına. Ekmek de gerçekten aslanın ağzındaymış o zaman anladım. Üstelik aslan yan sokakta değil ta Afrika'daymış. Masai Mara'da. O ekmeği kazanmak için her gün okudum, ama Resmi Gazete'yi. Her gün işi gereği Resmi Gazete'yi okuyan 3

4 birinin edebiyatla uğraşması eser vermesi elbette pek mümkün olamıyor. Derken o hengamenin içine bir de çocuklar da eklendi mi. Hadi bakalım çocuğun burnunun aktığını mı düşüneceksin, onların geleceğini mi yoksa sanatı mı? İşte bütün bu süreçte bazen alkol aldıkça depreşen sanatçı benliğim gönlümden kafasını çıkarsa da ayılır ayılmaz bastırdım ellerimi acımasızca gırtlağına, kestim sesini sanatçı benliğimin. Tabi göz açıp kapayınca geçen yaklaşık bir ömürlük cinayet süreci boyunca atasözlerimizin kışkırtıcılığı da cabası. Sayın Savcılık Makamı, bu öldürme fiilim sırasında beni destekleyenlerden birinin de "eline beline diline hakim olacaksın" diyen atasözü olduğunu düşünüyorum. Ne zaman başka bir kadını sevmeyi aklımdan geçirsem çocukluğumdan beri öğretilen bu ata sözümüz hep yapıştı düşüncelerime. Belki de ne kadınlar sevecektim, ne tutkulu aşklar ne hüzünler ne mutsuzluklar yaşayacaktım. Zaman zaman yazma arzum baskınlaşsa da ata sözüne uyup tutunca elimi belimi dilimi, yazamadım. Haliyle üretemedim. Sanatın üretkenliğine set çeken bu ata sözünün sanatçı kişiliğimin gelişimini engellediği için ata sözleri ve deyimler sözlüğünden çıkarılması da taleplerim arasındadır. başıma değildim. Bu nedenle benimle birlikte bu suça iştirak edenlerin belirlenmesini ve bilirkişi aracılığıyla suça iştirak nispetlerinin tespit edilmesini de istiyorum. Savcılık Makamının ülkenin edebi geleceğini korumak amacıyla bu cinayeti (veya cinayet teşebbüsünü) hassasiyetle araştırmasını, epeydir ortalıkta gözükmeyen bu nedenle nerde olduğunu artık bilemediğim maktulü bulmasını ve üstünde başında yok edemediğim sanat eseri kalıp kalmadığını belirlemesini, gerekli cezaların ise örnek teşkil etmesi için en üst dereceden verilmesi hususunun fezlekede özellikle belirtmesini arz ve talep ederim. Saygılarımla, M. Şevket Atalay Evet, Sayın Savcılık Makamı yukarıda arz etmeye çalıştığım gibi bir cinayet işledim ya da işlemeye devam ediyorum. Bu konuda cezalandırılmam gerektiğini düşünüyorum. Elbette tek 4

5 OZAN İLHAN ERAY Yusuf ÖZCAN Hacel Obasını engin mi sandın Ayağında potini var zengin mi sandın Her olur olmazı dengin mi sandın Ay da geçti göremedim yar seni (Türkü) Yiğitlikleri hafızalara kazınan Ozanlarımız - Şairlerimiz; Gölge vermeyen ağacın altında durma diye tembihlemişler. Bunun içindir ki hep inandıklarını yaşamış, ömürlerinde aman dilememiş, sevdasına namus demiş ve ölümse haktan gelir, sevene davası mukaddestir diye cebelleşip durmuşlardır. Kendilerini başı boranlı ulu dağlardan saymışlardır sürekli. Adı bellenmedik isyancı, hak bildiği yola iman veren, bu uğurda can esirgemeyen inatçı, ağa çarkına çomak sokan, duygu ve düşüncelerini hafife alan ikiyüzlü insancıklara, gündüz bürüklü /gece kırıklı/sakalı kıvrıklılar diye alay edebilen tüm ozanları saygıyla selamlıyorum. Başkentim Ankara,Türkiye ülkem Başbuğ Atatürk'ün ilkesi ilkem Türk Milleti şafak sökecek erken Kimliksizler korkar kaçarsa şaşmam Albayrağı kimse ile paylaşmam. İlhan Eray, 1957 de Kırıkkale İli Keskin İlçesinin Hacıaliobası Köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokul ile liseyi Keskin de tamamladı. Çocukluk ve gençlik yılları bu yörede geçti. Daha sonra Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu ndan mezun oldu. Memuriyete Milli Eğitim Bakanlığı Merkez İlçe teşkilatında başladı. Askerliğini yedeksubay olarak ifa ettikten sonra sırasıyla: Kırşehir Kaman Ticaret Meslek Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni ve Müdürü, Kırşehir Kaman İlçe Milli Eğitim Müdürü, Kütahya Pazarlar İlçe Milli Eğitim Müdürü, Yozgat Merkez Anadolu Ticaret Meslek Lisesi Müdürü, Kırşehir İl Kültür Müdürü, Niğde İl Kültür Müdürü, Nevşehir İl Kültür Müdür Yardımcısı, Ankara İl Kültür Müdür Yardımcısı olarak görev aldı. Son olarak Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığından Daire Başkanı sıfatıyla emekli oldu. Yayınlanmış eserleri: Güz Çiçeği(şiir), Üçüncü Bahar(şiir), Sevgi Yumağı(şiir),Gül Açar Güle İnat(şiir), Sözün Bittiği Yer(şiir), Dik Dur Eğilme!(şiir).Gökbörü şiir kitabı ise yayına hazırlık aşamasındadır. Besteleniş Eserleri: Türkiye Kamu-Sen Marşı(Sanatçı Mehmet Tülek) Türk Büro-Sen Marşı( Sanatçı Mehmet Tülek) Türk Sağlık-Sen Marşı( Sanatçı Mehmet Tülek) Türk Kültür-Sen Marşı( Sanatçı Salih Turhan) Beni Görmek İçin Gelme!( Beste Kudret Taşan, yorum: Taşan Kardeşler, Ankaralı Turgut aynı esere albüm adını verdi ve klip çekti, birçok sanatçı tarafından yorumlandı.) O Zaman ( beste Kudret Taşan, yorum: Taşan Kardeşler. Buluşalım Keskin de ( Beste: Kudret Taşan, yorum: Taşan Kardeşler) Aldığı Ödüller: 1986 da Kırşehir Öğretmenler arası şiir yarışması birinciliği 1996 da Yozgat Öğretmenler arası Şiiri yarışması birinciliği 5

6 2012 Türkiye Kamu-Sen yarışması ikinciliğini aldı ve buna benzer pekçok takdir ve ödüllere layık görüldü. Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali,Neşet Ertaş gibi abdal geleneğinden yetişen ünlü üstatlardan etkilendi. Sevgimdir sevdamdır şiirlerim benim Kor düştü gönlüme yandı bedenim Aramadım hiçbir dertte nedenim Kendimi şiirler içinde buldum. Dizeleriyle şiirle olan dostluğuna işaret etmiştir. Şiir O nun yaşam biçimidir adeta. Türkçe okur, Türkçe yazar-gâhî Tuna gâhî Hazar derken Türklüğe ve Türk illerine duyduğu sevdayı dantellemiştir gönül gergefine. Taklamakan daki yası, Azatlık taki acıyı, Tanrıdağlarındaki firakı, Dik Dur Eğilme! ilkesiyle göğüslemiştir. Gülyüzlüsüne hasretini terennümlerken, bir Kürşat ın bağrından kırk çeri çıkar Yarabbim diyerek, koçaklıktan geri durmamıştır. Yaşadığı sürgünlere, Kulun yaptığı neyler ki bize, yeter ki Mevla sürmesin makamından yakarışındadır hep. Türkçü-Atatürkçü anlayışı kendisine rehber edinmiştir, Deliyüreği yumuşacıktır. Sen olmadan zindan olan dünyamın Sen girmeden süslenmeyen rüyamın Ölümüne tutulduğum sevdamın Çile çile yokuşunda sen varsın. Buram buram sevda, özlem, bayrak, vatan, gurbet kokan mısralarının yanında, kimi zaman da haksıza, hayduda, yolsuza, tepki vardır dörtlüklerinde. Hoca Ahmet Yesevi düşüncesi, Nişabur dan, Sulucakarahöyük e kadar mısra mısra, satır satır mana iklimi yüklenmiştir. Ozan Eray ın şiirlerinde Hünkâr a aşk, Yunus a sevgi, bazen de gül sinmiştir, gönül süzgecinin imbiğinden. USLAN DELİ GÖNÜL. Uslan deli gönül,uyma cahile, Yiğit olmayanın sözü söz değil. Vefasız elinden düşersin dile, Âşkla yanmayanın közü köz değil. Daha neler gelir sağ olan başa, Yakup'ça gözünden süzülen yaşa, Ağustos'da yakalanırsın kışa, Baharsız sevdanın yazı yaz değil. Kar boran fırtına yağsa da dolu, Kapanır gidilmez sılanın yolu, Dost etme kendine sevgisiz kulu, İnsan kisvesinde özü öz değil. Ölüm var dünyada unutma sakın, Adam gibi yaşa görülsün farkın, Feleğin elinde ters döner çarkın, Tat vermez aşına tuzu tuz değil. Eray Ozan derki; yürü ileri, Kalsan da bu yolda bir kemik deri, Karanlık gecede bekle seheri, Çektiğin sevdanın nazı naz değil. * YANDIM OY İnce ince karlar yağdı üstüme, Zehmerinin sovuğunda yandım oy. Sevda şerbetini koydum testime, Yudum yudum içtim içtim kandım oy. Leylâ'yı aradım çöller içinde, Bu hasrette bulamadım suçum ne? Takılınca turnalarım göçüne, Bilemedim hangi dala kondum oy. Handa yoldaş oldum garip hancıya, Erken gelen bir doğumda sancıya, Dilekçemi yazdım verdim savcıya, Tüm suçları ben işledim sandım oy. 6

7 Anamdan doğalı çileli başım, Hiç olmadı çıkarsız bir yoldaşım, Dert ile yoğruldu bir lokma aşım, Çile lokmasını âşkla bandım oy. Ne acılar çekti bu deli gönlüm, Ah ile vah ile tükendi ömrüm, Tomurcukta soldu açmadan gülüm, Bülbül konmaz kuru dala dödüm oy. Erken çaldı firak zili kapımı, Bozdu düzenimi,yıktı yapımı, Mezro aldım ölçmek için çapımı, Hesabımı yüreğime gömdüm oy. Rengine kandığım yalancı dünya, Dertten derde salan vefasız varya, Irmaklar coşunca bulandı derya, Deli dolu bir ummana daldım oy. Ay buluta girdi yol görünmüyor, Haber yok, gidenler geri dönmüyor, Yandı yürek alev alev sönmüyor, İbrahim'in ateşinde kaldım oy. Yollarım sonunda düştü gurbete, Eray Ozan minnet etmez namerde, Alıştı yüreğim bin türlü derde, Vuslat derken ayrılığı buldum oy. Ozan ERAY ÖMRÜNÜN KİRASI İnsan dünyada beleş yaşıyorum zanneder Keyfine bkıp eğlenir, gününü gün eder Felek peşin tahsil ediyor kira yerine Ömründen her gün düşüp, defterine kaydeder Prof.Dr.İsmail YAKIT * CİMRİ Betesiz güfteler elbette olmaz şarkı Değirmen susuz kalınca hiç dönmez çarkı Servetin hayra doğru gürül gürül aksın İkramsız zenginin fakirden kalmaz farkı YANKI Ağacın saçları yıkanmış gölde Dal uçlarında temmuz yanıyor Serin sulara gökyüzü çizip Maveraya uyanıyor Gri mevsimden mavi bir zaman Eşyanın ruhu bakıyor resme Bir kuşun gözleri yağmur dolunca Balıklar gün boyu bulut içiyor Açmış yeşil göğsünü çimen Tohumu iletmek rüzgâra kalmış Kabarmış toprak ormana gebe Baksan mağara konuşsan boşluk İçine doğru keklik uçunca Kanat sesi çarpıyor dağa Mehmet ÖZDEMİR SULTANIM Sen en güzel şiir, berceste beyit Sen hecenin çınarısın sultanım Senin gözlerine müptela Seyit Sen gözümün pınarısın sultanım Sen gönül kuşunun çağlayan sesi Sen mor menekşenin en güzel süsü Sen karlı dağların beyaz örtüsü Sen Allah ın hünerisin sultanım Sen gönlümün aşka çıkan eşiği Sen sevdanın koynundaki beşiği Sen güneşin kamerdeki ışığı Sen mehtabın fenerisin sultanım Sen aşk yazgısının gönülde yâri Sen yokluğun hükmü; varlığın varı Sen amber taşıyan sevda rüzgârı Sen cennetin kenarısın sultanım Seyit KILIÇ Prof.Dr.İsmail YAKIT 7

8 OZAN İLHAN ERAY İLE RÖPORTAJ Mustafa Ceylan: Ozan Eray kimdir? Öz geçmişini anlatır mısınız? Ozan İlhan Eray: yılında Kırkkale ili Keskin ilçesinin Hacıalioası köyünde dünyaya geldim. İlk ve ora öğrenimimi Keskin'de tamamladım yılında Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulundan mezun oldum. Memuriyete yüksek öğrenime devam ederken Milli Eğitim Bakanlığı Merkez teşkilatında başladım. Yani çalışarak okudum. Askeliğimi Yedek Subay olarak yaptım. Asker dönüşü 1984 yılında Kırşehir ili Kaman ilçesi Ticaret Meslek Lisesine meslek dersleri öğretmeni olarak atandım yılına kadar ayını okulda meslek dersleri öğretmeni ve okul müdürü olarak görev yaptım yılları arasında aynı ilçede Milli Eğitim Müdürü olarak görev yaptım yılı bir temmuz sıcağında isteğim dışında Kütahya ili Pazarlar ilçesine atandım. Bir yıl da Pazarlar'da görev yaptıktan sonra temmuzunda Yozgat Anadolu Ticaret Meslek Lisesi Müdürlüğüne atandım. Yozgat maceramızda 1996 mayısında son buldu. Çok sevdiğim öğretmenlikten ayrılarak cennet mekân Mehmet Göktük Uytun ağabeyimin isteği ve desteği ile Kültür Bakanlığı'na geçtim. Kırşehir İl Kültür Müdürü olarak atandım. Yağmurdan kaçarken doluya yakalandım. Kırşehir, Niğde Nevşehir arasında bir sürgün macerası onlar aldı ben dava açtım kazndım geri döndüm, onlar geri aldı yılında Ankara'ya il Kütür Müdür yardımcısı olarak atandım ağustos ayında ise naklen Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı'na Daire Başkanı olarak atandım. Kader çizgimizde ne varsa olumlu ve olumsuz yaşamaya devam edeceğiz ya, yine tayinler yine sürgünler devam etti eylül ayında devlete en verimli çağımda emekli olmak zorunda kaldım. Yayımlanmış eserlerim: Güz Çiçeği (şiir), Üçüncü Bahar (şiir),sevgi Yumağı (şiir), Gül Açar Güle İnat (şiir), Sözün Bittiğ Yer (şiir), Dik Dur Eğilme (şiir). Gökbörü (şiir) yayına hazır bekliyor. Bestelenmiş eserlerim. Beni Görmek İçin Gelme T.H.M tarzında. Taşan Kardeşler, Ankara'lı Tugut ve adını bilmediğm bir çok sanatçı yorumladı. Buluşalım Keskin'de T.H.M. Taşan Kardeşler, O Zaman T.H.M Taşan Kardeşler. Türkiye Kamu Sen Marşı Mahmut Tülek. Türk Büro Sen Marşı Mahmut Tülek. Türk Sağlık Sen Marşı Mahmut Tülek. Türk Kültür sanat Sen Marşı. Salih Turan. Dik Dur Eğilme T.S.M.Mahmut Tülek. Zor diyemedim. T.H.M.Zeki Bekar. 8

9 Sivil Toplum Kuruluşlarındaki Görevlerim: Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı Ankara İl Başkanığı ve Genel Merkez Yönetim Kurulu üyieliği, İl sekreterliği, Genel Sekreter yardımclığı. Ticaret Turizm Mezunları Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği. Türkiye Kamu Sen Türk Kültü Sanat Sen Genel Sekreterliği Türkiye Kamu Sen Türk Emekli Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreterliği. Birleşik Emekliler Derneği Genel Sekreterliği görevlerinde bulundum. Özellikle etkilendiğim şairler ise şiirlerimde her ikisi de rahmetli olan Abdürrahim Karakoç ve Bahtiyar Vahapzade'nin kokusunun sindiğini görürsünüz. Mustafa Ceylan: Sizce şiir nedir, ne değildir? Nasıl olmalıdır. Ozan İlhan Eray: Sayın Ceylan bence şiiri belli bir ölçüde tanımlamak ve bir kalıba sokmak mümkün değildir. Şiiri tanımlayarak dar bir kalbın içine sokarsanız, şiir yazanların elini kolunu bağlar o tanımın içinde boğarsınız. Melih Cevdet Anday derki:"tanım akıl işidr, şiir akıl dışıdır" Akıl dışı olan bir şeyi tanımlayamazsınız bu fikre katılmıyorum desem yanlış olur. Nasıl olsun diyorsak; içerik ve biçim bakımından bir bütünlük arz etmelidir. Mustafa Ceylan: Şiirde usta çırak ilişkisi dersek ne dersiniz? Ustanız var mı? Yada etkilendiğiniz şairler kimlerdir? Ozan İlhan Eray: Âşıklık edebiyatında yüz yıllar boyu yaşatılan gelenekleri en önemlisinden biri de usta çırak geleneğidir. Âşıklar genelikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak yetişirler. Yetenekleri ölçüsünde bu geleneğe girer ve olgunlaşırlar. Benim usta çırak ilişkim olmadı, doğup büyüdüğüm yörenin gereği abdal geleneğinden gelen ustalardan etkilendim. Türkiye'de ve Türk Dünyasında yetişen bir çok şair ve ozanın kitaplarını okudum. Öyle bir anlam yüklenmelidir ki her okuyan okuyucu şiirde kendine ait bir şey bulmalıdır. Bu da sabırla olur, şiir sabır ister. Nasıl ki bir kompozisyonun giriş gelişme ve sonuç bölümü varsa şiirde de olmalıdır. Şaiir anlatmak istediği duygu ve düşüncesi ile giriş yapıp, gelişme bölümünde şiiri olgunlaştırıp, sonuç bölümünde ise vermek isteği mesajla şiiri bitirmelidir diye düşünüyorum. O zaman şiir okuyana haz verir. Mustafa Ceylan: Şiirimizin bugünkü durumu hakkında düşüncelerinizi alabilir miyiz? Ozan İlhan Eray: Sayın Ceylan; Şair tarihe not düşmelidir. İçinde yaşadığımız dünya da kan gövdeyi götürürüyor, açlık, sefalet 9

10 diz boyu aynı kıbleye yönlen insanların bir birini boğazladığı bir çağda yaşıyoruz. Bir tarafda ise zevk ve sefanın yaşandığı bir dünya. Hırsızın yolsuzun kimliksizin pirim yaptığı bir süreçten geçiyoruz. İşte böyle bir zamanda şair, ozan, âşık her ne dersen de duyarlı yüreklere bir görev düşüyor. Şiiirin kendi iç dünyasındaki militarist yapısını ön plâna çıkarak içinde yaşadığı topluma ve çağa mesaj vermelidir. Mehmet Emin Yurdakul ne güzel demiş: "Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et!" Şairleri haykırmayan bir millet sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. Evet sevgili Ceylan; elbette sarı saça, ela göze de şiir yazacağız, ama ben diyorum ki; Musul, Kerkük, Karabağ, Doğu Türkistan'daki kandaşlarım zulüm görürken bir ozan olarak benim önceliğim onların dertleri ile dertlenmek olsa gerek. Böyle düşünen hiç bir şairin böyle bir çağda yaşanan zulme duyarsız kalması düşünülemez. Mustafa Ceylan: Türk Dünyası Şairleri dersek ne dersiniz? Ozan İlhan Eray: Bana göre her biri kelimelerin kalıbında tarif edilemeyecek kadar değerli. Başımın tacı derim. Uçmağa varanları rahmet minnet ve şükranla anıyorum. Mustafa Ceylan: Ozanlık geleneği konusunda düşünceleriniz nedir? Ozan İlhan Eray: Ozanlık geleneğinin Türk Kültür tarihi içinde önemli bir yeri vardır. Ozanlar, yaşadıkları dönem ve içinde bulundukları toplumun sosyal, siyasal, kültürel ve dini hayatında etkili oldukları için bu gelenek, varlığını sürdürerek canlı bir şekilde günümüze kadar gelmiştir. Ozanlar ilk çağlardan beri insanların isteklerini, umutlarını, korkularını, sevinç ve acılarını sergilemek için güzel sözler, nağmeler ve yakarışlarla duygularını dile getirmişlerdir. Değişik toplumlarda bunlara değişik adlar verilmiştir. Başlangıcından günümüze kadar, Türk topluluklarında değişik dönemlederde değişik adlar almışlardır. Türk'lerin oğuz boyları arasında ozan adını alan bu kişiler, diğer Türk boylarında arasında Şaman, Oyun, Baksı gibi değişik adlar almışlardır. İslamiyetten önce Orta Asya'da yaşayan Türkler, hece kalıbına göre düzenledikleri şiirleri kopuzla çalıp söylerken, islamiyetle birlikte Anadolu ya gelen Türkler, Ozanlık geleneğinin devamı olan Âşık geleneği ile şiirlerini kopuz yerine sazla söylemişlerdir. Böylece Ozanlık-âşıklık geleneği günümüze kadar gelmiştir. Türk Milleti tarih sahnesinde oldukça bu gelenek devam edecek diye düşünüyorum. Bence kalıcı şiirde bu olsa gerek, asılar sonra bu millet Pir Sultan Abdalı, Karacaoğlan'ı, Dadaloğulunu, Yunus Emre'yi daha nicelerini unutmadı, onların verdiği eserlerle sevinip hüzünlenebiliyorsa işte kalıcı şiir budur. Mustafa Ceylan: Şiirimizin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Ozan İlhan Eray: Sayın Ceylan olayları kendi dönemi içinde değerlendirirsek yanılgıya çok az düşeriz. Türk şiirinde dün olduğu gibi bu gün de olumlu ve olumsuzluklar yumurta ikizi gibi beraber yürümeye devam ediyor. 10

11 Okuyanın ve üretenin pirim yapmadığı bir dönemden geçiyoruz. Şiir kitabı yayımlamak ve onu okuyucu ile buluşturmak günümüzde çok zor. Zaten fazla fazla şiir okuyan bir toplum da değiliz. Her şeye rağmen zaman içerisinde Türk Milleti yeni değerler çıkaracak diye düşünüyorum. Sevgili Ceylan Azerbaycan'da doğmayı çok isterdim. Orada şiir ve şair çok kıymetli. Mazlumlara zulmeden zalimler eğilecek, Kızgın örsün üstünde demirler döğülecek, Türk'e saldıran köpek kanında boğulacak, Yükledim küheylana vurmak üzere kösüm. Türk Milleti diyorki; söylemedim son sözüm. Musul'u işgal edip, Kerkük'e saldıranlar, Körpecik balalara saçını yolduranlar, Çıkacak karşınıza Olcay'lar, Yıldırım'lar, Şiirler destanlaşır, çalar kopuzum sazım. Türk Milleti diyorki; söylemedim son sözüm. Ne Pamir ağlayacak, ne Altay yas tutacak, Sivrittiği kazıklar Kızıl Çin'e batacak, Türk'ün deli yüreği Tanrı Dağ'da atacak, Uygur özgür olacak, gülecek benim yüzüm Türk Milleti diyorki; söylemedim son sözüm. Gökbayrak süzülecek bulutlar arasından, Dağlar düze dönecek Gökbörü narasından, Utanacak zalimler yüzünün karasından, Esir Türk İllerine gelecek bahar yazım, Türk Milleti diyorki; söylemedim son sözüm. Ozan Eray yastadır, yıllardır Karabağ'a, Uyuma! Uyan artık damganı vur şu çağa, Sesleniyorum burdan,kör göz,sağır kulağa, Kandaşım esir iken bitmez yürekte sızım. Türk Milleti diyorki söylemedim son sözüm. Mustafa Ceylan: Genç şairlere tavsiyeleriniz nelerdir? İlhan ERAY Ozan İlhan Eray; Sayın Ceylan geçlere diyorum ki, şiir sabır işidir olgunlaşmak için zaman ister. İnceleyiniz, arıştırınız okuyunuz... okuyunuz...okuyunuz ancak okumakla kelime hazineniz genişler ve usta bir şaiir olursun. En derin saygılarımla, şiir tadında bir dünyada yaşamak umuduyla. SÖYLEMEDİK SON SÖZÜ. Bir gün esaret bitip, kırılacak zincirler, İnsanlığa sunulan emperyalist zehirler, Kükreyecek dağlarda yine er oğlu erler, Sönmedi Ötüken'de Turan'a yanan közüm, Türk Milleti diyorki; söylemedim son sözüm. 11

12 GÜLÜM. Yolların gurbete düştüğü yerde, Ayrılık mühürü vurulur gülüm. Çekilir gözüne hasretten perde, Âşka darağacı kurulur gülüm. Kurur göz yaşların mesafelerde, Alışır yüreğin her türlü derde, Bazen sevgi, bazen kine nefrete, Kalemin kâğıda sarılır gülüm. Uykusuz gecenin dolunayında, Felek öfkesini gerer yayında, Yüreğin buz keser temmuz ayında, Gönül beklemekten yorulur gülüm. Dalar çıkamazsın derin ummana, Gücün yetmez akıp giden zamana, Hasret çekmek acı verir her cana, Pişer olgunlaşır durulur gülüm. Sevgi toprağından kar hamurunu, Her hücrene nükset Hak'kın nurunu, Al ayak altına pis gururunu, Paslanmış zincirler kırılır gülüm. Ozan Eray yanar sevda közünde, Kötülüğü barındırmaz özünde, İnan ölene dek durur sözünde, Menzile seninle varılır gülüm. İlhan ERAY BAYRAM KUTLU OLUR MU? Kardeşin kardeşi boğduğu çağda, Çakallar kol gezer şehir de dağ da, Yıllardır zulüm var can Karabağ'da, Müslümana bayram kutlu olur mu? Bunu gören canlar mutlu olur mu? Musul'da işgal var Gazze'de ölüm, Açılmadan soldu Kerkük'de gülüm, Yüreğimde yas var lâl oldu dilim, Müslümana bayram kutlu olur mu? Bunu gören canlar mutlu olur mu? Filistin'e çöktü kara bulutlar, Telafer'de tükeniyor umutlar, Kan kusuyor Yahudi'ler haydutlar, Müslümana bayram bayram olur mu? İnanan insanlar mutlu olur mu? Bomba yağdı balaların başına, Korku girdi hayaline düşüne, Zehir doldu ekmeğine aşına, Müslümana bayram kutlu olur mu? Bunu gören canlar mutlu olur mu? Uygur Türk'ü orucunu tutamaz, Bir gün yatağında rahat yatamaz, Çin zulmünü üzerinde atamaz, Müslümana bayram bayram olur mu? İnanan insanlar mutlu olur mu? Aksu,Kaşgar yasına yas ekliyor, Urumçi dört gözle Kürşad bekliyor, Göz yaşını yüreğinde saklıyor, Müslümana bayram kutlu olur mu? Bunu gören canlar mutlu olur mu? Tecavüze uğrar Türkmen kızları, Hazan oldu baharları yazları, Tuzhurmatu üzgün gülmez yüzleri, Müslümana bayram bayram olur mu? İnanan insanlar mutlu olur mu? Güney Azerbaycan Acem elinde, Türküler ağıda döndü dilinde, Ozan Eray yas var sazın telinde, Müslümana bayram kutlu olur mu? İnsan olan insan sessiz kalır mı? İlhan ERAY 12

13 KİMSİN DEDİLER Kimsin, nesin diye bana sordular, Aklım ermez tarif etmek zor dedim. Anlamsız sözlerle beni yordular, Çok derinde yaralarım var dedim. Delilerle velilerin arası, Yüreğimde kanar sevda yarası, Olmaya çalıştım adamın hası, İbrahim'in ateşinde kor dedim. Bir mart sabahında geldim dünyaya, Ağlayarak baktım ilk dolunaya, Aşılmaz yolları yürüdüm yaya, Yüce dağ başına yağan kar dedim. Yaradana açtım gönül gözümü, Hiç kimseden esirgemem sözümü, Âşka muhabbete döndüm yüzümü, Ölümüne seven sadık yâr dedim. Kalemimden özlü sözler döküldü, Hasretlik elinden boynum büküldü, Şafak gurbet elde erken söküldü, Yalan dünya hep başıma dar dedim. Şiir yazdım gül yüzlümün adına, Feryadım yükseldi arşın katına, Sevgimi yükledim sevda atına, En büyük değerim namus ar dedim Ozan Eray der; pirimden el aldım, Duruldum bir derin ummana daldım, Gönül Hak evidir eğlendim kaldım, Erenlerden ermişlerden sor dedim. İlhan ERAY SADAKAT İyi ki Varsın Canım! Cevdet ile Süreyya görücü usulü değil de birbirlerini tanıyarak ve severek evlendiler. Her evlilik de olduğu gibi Cevdet ile Süreyya nın evliliği de zaman zaman inişli çıkışlı yollardan geçse de birbirlerine olan saygıları, sadakat ve güvenleri sayesinde; evlilikleri hiç bir zaman tehlikeye girmez. Yıllar geçip giderken ne var ki bir gün görünmez bir kaza Cevdet'i yatağa düşürür. Cevdet sakat kalmış ve yarım bir insan olmuştur. Kendi işini kendi göremez halde zorunlu olarak yaşar! Güzel karısını düşünür Cevdet! Çok sevdiği eşine karşı sorumluluklarını yerine getiremez. Kahır ve kara günler çökmüştür başına Acılar içindedir, yanar yüreği, çıldırır, taş olsa vuracaktır başını ve paramparça edecektir. Yaşamak, bundan sonra acılar içinde sadece bir işkencedir. Yaşamak zehirdir. Yaşamak işkencedir. Hele hele o aşkı ve sevdasıyla yanıp tutuştuğu ve birbirlerini severek evlendiği can eşinin yüzüne baktıkça Yarım adam olmuştur Cevdet Kahreder kadere Küser hayata Yaşamak zordur der ve ölmeyi bile düşünür. Lânet eder, isyân bayraklarını çeker Deliden deli olur Ve Cevdet için hayat bitmiştir artık. Karısına daha fazla yük olmak istemez ve ölmenin yollarını aramaya başlar. Süreyya mı?... O dur asıl yıkılan İçten içe ağlar Bu kara yazı der de başka birşey diyemez.. Susar, içine gömer avazını, bulut gibi saklar gözyaşlarını Eşine, can sevdiğine belli etmek istemez O nun ne kederler içinde olduğunu çok iyi bilir. Acıyı ve hüznü canının çekirdeğinde 13

14 hisseder Sonra döner hayata, bu hayat, evet bu hayat devam etmeli, Cevdet in acısını, elemini paylaşmalıyım der. Bu hayat Cevdetsiz olmaz O benim her şeyim O nsuz yapamam Keşke bana gelseydi, keşke beni bulsaydı bu bela O benim tek sevdiğim O benim Cevdet im der de içten içe, çırpınır durur Eşi Cevdet'i hiç yalnız bırakmaz, onun her türlü ihtiyaçlarına koşar. Bunalım geçirdiğinin farkındadır. O nu hayata bağlamak için var gücüyle koşar. Sağlıklı günlerde birbirlerinin nasıl yanındalarsa, hastalıkta da yanında olmalıyım der Der de Süreyya; acının ve kara kaderin korkunç kıskacında bir serçe yüreğiyle ne yapsam, neler etsem de hayata bağlasam Cevdet imi diye düşünür Sevmeyi, sevgiyi, sadakati böyle öğrenmişti. Acılar paylaşıldıkça azalır, neşeler paylaşıldıkça çoğalır, biliyordu. Süreyya, günlerden bir gün sokak kenarında iki eli de sakat, ama ayaklarıyla iş yaparak ekmeğini kazanan bir adam gördü - Buldum! Yaşasınnnn! Buldum işte bu! Çare bu!... der ve hemen eve koşar... Bir yolunu yordamını bulup gözbebeği gibi sevdiği Cevdet ini sokağa çıkarmalıydı Sokak kenarında gördüğü adamı düşünüyordu hep O adamdan kocasına hiç söz etmeden Cevdet' i sokağa çıkmaya ikna etti. Sonunda, canında can olan, sevdiği, can eşi, bir tanesi, sevdası Cevdet e yardım edip tekerlekli sandalyesine bindirerek sokağa çıkarttı. Sokak kenarında, iki eli de sakat ama ayaklarıyla iş yapan adamın bulunduğu yöne doğru yöneldi. Sakat adamın yakınına kadar geldiler. Süreyya, kocasının da iyice görebileceği şekilde durdu ve adama iyici bakmaya başladılar. Süreyya Cevdet'e: -''Bak hayatım adam hayata elleri olmadan nasıl tutunmuş, bunu sen de yapabilirsin'' dedi. Cevdet: -''Benim ellerim sakat değil ki, ayaklarım sakat'' dedi. Süreyya: -''İyi ya senin ellerin tutuyor sen de oturduğun yerde pekala bir meşguliyet yapabilirsin. Böylece bir amacın olur. Mesele para kazanmak değil, mesele hayata bakışındır. Kitap okursun, şiir yazmayı denersin ya da ne bileyim resim yapmayı öğrenirsin. Bunları pekalâ yapabilirsin'' dedi. Cevdet hiç yanıt vermeden iki eli de sakat ama ayaklarıyla iş yapan adamı seyrediyordu. Süreyya'ya dönerek: -''Beni o adamın yanına götürebilir misin'' dedi. Süreyya: -''Tamam canım hemen'' diyerek Cevdet'in tekerlekli sandalyesini iteleyerek iş yapan sakat adamın yanına vardılar. Cevdet, sakat adama: -''Merhaba, kolay gelsın arkadaş'' dedi. Adam yüzünü Cevdet'e çevirip baktı, tekerlekli sandalyede oturan Cevdet'i tepeden tırnağa süzdü ve: -''Merhaba beyim, sağ olun'' dedi. 14

15 Cevdet: -''Bişey sorabilir miyim'' dedi. Adam: -''Buyur sor beyim'' dedi. Cevdet: -''Bu işi nasıl başardın, yani kolların olmadan ayaklarınla iş yapmayı? '' dedi. Adam: -''Beyim, yaşama azmimle yaşamaya olan sevdamla başardım. ilk zamanlar alışamamıştım. İntiharı bile düşünmüştüm ama bunun kolay yol olduğunu, korkaklık, hatta bir cehalet olduğunu düşündüm! Benden daha kötü olanları düşündüm ve ''iyi ki ayaklarım var'' diyerek ben de hayata ellerimle değil ayaklarımla sarılmayı öğrendim. Her yaptığım iş sonunda sonsuz bir mutluluk yaşarım. Sen de bişeyler yap beyim inan çok mutlu olursun'' dedi. Cevdet: -''Teşekkür ederim arkadaş, sana kolay gelsin'' deyip karısına dönerek; Süreyya hanım kocasının parlayan gözlerinin içine bakarak büyük bir heyecanla: -''Harika olmuşlar hayatım. İnan bu güzelik karşısında ne diyeceğimi bilemiyorum. Her bir resim diğerinden güzel. Sen çok azimli ve çok başarılı birisin'' dedi Cevdet, tekerlekli sandalyasıyla karısı Süreyya'nın yanına geldi ve ellerini tutup dudaklarını Süreyya'nın elleri üzerinde bir müddet bekleterek öperek başını yukarı kaldırıp Süreyya ya: -''Asıl azimli, yürekli, cesur ve başarılı olan sensin. Senin sayende hayata bağlandım. Senin sayende bu güzel resimleri çizebiliyorum. Sana binlerce tesekkürler. Benim sadık ve sadakatli karım. İyki varsın canım, iyki varsın'' dedi. Harun Yiğit -''Hayatım, Süreyya cım haydi gidelim. Ben alacağım dersi aldım artık'' dedi. Süreyya hanım kocası Cevdet'in tekerlekli sandalyasını iteleyerek yollarına devam ettiler. Cevdet, bir yandan kitap okurken bir yandan da resim kurslarına giderek resim çizmeyi öğrenmeğe başladı. Çizecekti, çizmeliydi de. Yaşamını çizgilerle, renklerle değiştirmeye kararlıydı Cevdet. Bir çok resim çizmiş ve çizdiği bütün resimleri biriktirmişti Cevdet. Bir gün Süreyya hanım iş için çıktığı evine geri döndüğünde odanın her tarafına resimler asılmış, kocası Cevdet resimlerin karşısına geçmiş, yapmış olduğu resimleri seyrederken gördü. Karısının geldiğini farkeden Cevdet gülerek karısına: -''Nasıl olmuşlar Süreyya'cığım'' dedi. 15

16 TARLAYI TAŞ ETTİN VATANDAŞ OSMAN Toprağı koymadın kendi haline Biri onbeş ettin vatandaş Osman Gübre saça saça kıraç tarlayı Sonunda taş ettin vatandaş Osman Hayat yokuşunda modaya uydun Patates köküne tableti koydun Bir tanesi ile beş nüfus doydun Hormonu aş ettin vatandaş Osman Gelecek nesil e koymadın payı Şaşırdın günleri, haftayı, ayı Çifti, çubuğu zorlayı zorlayı Hayali boş ettin vatandaş Osman Nasibini almamışsın doymaktan Ne anladın tabiatı soymaktan Gün be gün daha çok para saymaktan Gözünü şaş ettin vatandaş Osman Seçimden seçime yağı çekmekte Ustasın, doğruya dudak bükmekte Ata yadigârı soğan ekmekte Katığı tuş ettin vatandaş Osman Maddeye yenik düşen mananın Canına tak etti artık cananın Bağrını yardığın toprak ananın Gözünü yaş ettin vatandaş Osman Çamurdaysa tekme vurdun batana Ses etmedin bağın, bahçen satana Meydanlarda uluorta atana Söveni baş ettin vatandaş Osman Bir zamanlar doyururdu tek somun Çürüdü temelin delindi damın Ayrı ayrı yaşadığın mevsimin Hepsini kış ettin vatandaş Osman Elindekiyle yetinirdin hani Söyle sana şimdi ne oldu yani Çok eskiden Yiğit bilirdim seni Gerçeği düş ettin vatandaş Osman Harun YİĞİT BİR YANIM ( 5 ) Bir yanımda dolu bildim kendimi Bir yanımda boşa çevirdin beni Bir yanımda yıktın gönül bendimi Bir yanımda başa çevirdin beni Bir yanımda karalandım aklandım Bir yanımda garip kaldım saklandım Bir yanımda bir sevdadan oklandım Bir yanımda tuşa çevirdin beni Bir yanımda genç ömrümü çürüttüm Bir yanımda kendimi zor yürüttüm Bir yanımda gözlerimi kuruttum Bir yanımda yaşa çevirdin beni Bir yanımda yağmur oldum çilendim Bir yanımda hergün sevgi dilendim Bir yanımda toprak oldum elendim Bir yanımda taşa çevirdin beni Bir yanımda kazanoğlu az bildim Bir yanımda sitemini naz bildim Bir yanımda seni bana yaz bildim Bir yanımda kışa çevirdin beni AŞIK KAZANOĞLU BİR YANIM (5)'E NAZİRE Bir yanımda açlık-tokluk seçimi Bir yanımda aşa çevirdin beni Bir yanımda keşfederken içimi Bir yanımda dışa çevirdin beni Bir yanımda çile gitmez ulanır Bir yanımda durgun sular bulanır Bir yanımda şahin kartal dolanır Bir yanımda kuşa çevirdin beni Bir yanımda bir musalla sen ve ben Bir yanımda sorgu sual ve neden? Bir yanımda tornavida, kelpeten Bir yanımda şiş e çevirdin beni Bir yanımda paslı demir, son gümüş Bir yanımda su yaprağa yürümüş Bir yanımda dil ağızda çürümüş Bir yanımda dişe çevirdin beni Bir yanımda bir ceylan var ağlıyor Bir yanımda avcı silah yağlıyor Bir yanımda gerçek, kara bağlıyor Bir yanımda düşe çevirdin beni Mustafa CEYLAN 16

17 BİR YANIM (2) Bir yanımda lal eyledim dilimi Bir yanımda mana dolu söz benim Bir yanımda yedi rengin kilimi Bir yanımda kefen olan bez benim Bir yanımda bilinmiyor ötemiz Bir yanımda eksik olmaz hatamız Bir yanımda dede korkut atamız Bir yanımda türkü çalan saz benim Bir yanımda keşfedilmez ülkeyim Bir yanımda sırla dolu bölgeyim Bir yanımda gölgelere gölgeyim Bir yanımda cahildende az benim Bir yanımda güneş her saat doğar Bir yanımda bin yıl bir güne sığar Bir yanımda ağustosta kar yağar Bir yqanımda zemheride yaz benim Bir yanımda sevgi barış gülüyüm Bir yanımda ölüdende ölüyüm Bir yanımda kızgın fizan çölüyüm Bir yanımda kutuplarda buz benim Bir yanımda içten içe kanarım Bir yanımda canana can sunarım Bir yanımda yanar iken donarım Bir yanımda su söndürmez köz benim Bir yanımda kazanoğlu adımız Bir yanımda sevdadandır odumuz Bir yanımda zehir zıkkım tadımız Bir yanımda muhabbete tuz benim Aşık KAZANOĞLU BİR YANIM (2) YE NAZİRE Bir yanımda dışı yeşil karpuzlar Bir yanımda kabuk benim, öz benim Bir yanımda dönüp duran sonsuzlar Bir yanımda göz içinde göz benim Bir yanımda kâinatta özelim Bir yanımda bulut sağar sol elim Bir yanımda güzellerden güzelim Bir yanımda eksilmeyen naz benim Bir yanımda nur dağıtan bir mehtap Bir yanımda veda haccı, son hitap Bir yanımda birlediğim dört kitap Bir yanımda en mukaddes cüz benim Bir yanımda Karani ce yelekler Bir yanımda eksilene can ekler Bir yanımda demir büken bilekler Bir yanımda ova benim, düz benim Bir yanımda gel gel diyen musalla Bir yanımda ayna tutan misalle Bir yanımda hayat denen meselle Bir yanımda hiç tutmayan diz benim Bir yanımda sebeplere bahane Bir yanımda yokluk, öyle şahane Bir yanımda unutulmaz efsâne Bir yanımda Kazdağı nda kaz benim Bir yanımda Ceylan, kaplan, yılan, at Bir yanımda şiirleşmiş bir sanat Bir yanımda dört torunla üç evlât Bir yanımda oğlan benim, kız benim Mustafa CEYLAN 17

18 BİR YANIM Bir yanımda bir sevdanın izi var Bir yanımda bülbül olmak zor benim Bir yanımda tükenmeyen sızı var Bir yanımda eksik olmaz zar benim Bir yanımda gam kervanı yükledim Bir yanımda ayı yıla ekledim Bir yanımda nice bahar bekledim Bir yanımda erimedi kar benim Bir yanımda hergün posta yokladım Bir yanımda saçlarımı akladım Bir yanımda bin hatıra sakladım Bir yanımda neler gizli sor benim Bir yanımda dertten hisar çevirdim Bir yanımda buz dağını kavurdum Bir yanımda tipi estim savurdum Bir yanımda asla sönmez nar benim Bir yanımda mana ile birleştim Bir yanımda gönül ile sırlaştım Bir yanımda bir dergaha yerleştim Bir yanımda hala cahil kör benim Bir yanımda dolup kabımdan taştım Bir yanımda bilenlere ulaştım Bir yanımda madda işine şaştım Bir yanımda olmadı ki kar benim Bir yanımda hergün yola koyuldum Bir yanımda Kazanoğlu sayıldım Bir yanımda ayrılıktan oyuldum Bir yanımda seller akar yar benim Aşik KAZANOĞLU BİR YANIM A NAZİRE Bir yanımda alev kaynar yanarım Bir yanımda dermanımdır har benim Bir yanımda ağustosta donarım Bir yanımda buz kesilen nar benim Bir yanımda aşk denilen iktidar Bir yanımda yâre giden yollar dar Bir yanımda sınırdayım savaş var Bir yanımda teslim olmuş er benim Bir yanımda Yusuf bekler kuyumuz Bir yanımda Yunusçadır huyumuz Bir yanımda bulut bulut suyumuz Bir yanımda cennet kokan ter benim Bir yanımda her şey noksan, hep yarım Bir yanımda kara bahtı zorlarım Bir yanımda iyilikle parlarım Bir yanımda nöbet tutan şer benim Bir yanımda yarım kalmış hatırat Bir yanımda son Köroğlu, son kırat Bir yanımda dağı delen bir Ferhat Bir yanımda Mecnunlaşan sır benim Bir yanımda gece gündüz muhabbet Bir yanımda eksilmeyen bir gurbet Bir yanımda süstür Hacer ül Esved Bir yanımda atılan son tur benim Bir yanımda Ceylanlara elçiyim Bir yanımda kırık kolda alçıyım Bir yanımda sonsuzluğa ölçüyüm Bir yanımda biliyorum bir benim Mustafa CEYLAN 18

19 Bırak da; şiiri, şairler yazsın. Bilmezsin heceden, aruz, vezinden Üstelik anlamaz, kimse sözünden Herkes şair oldu, senin yüzünden Tarzında yetersiz, az oğlu azsın Bırak da; şiiri, şairler yazsın. Kel başa takmışsın, siyah sırmalar Ne o öyle belden, gerdan kırmalar Ayağın, uyağın, kulak tırmalar Tamtakır taverna, gırnata, cazsın Bırak da; şiiri, şairler yazsın. Neymiş efendim de, kitabı varmış Gurur, kibir dersen, serapa sarmış O güzel Türkçemin, başını yarmış Sosyete mollası, arıca nazsın Bırak da; şiiri, şairler yazsın. Ona ayırdığım, zamana yazık Motor iflas etmiş, kaporta çizik İmgesi, simgesi, solfeji bozuk Telleri paslanmış, akortsuz sazsın Bırak da; şiiri, şairler yazsın. Baştan sona kadar, manalar kısır Anlamak ne mümkün, geçse de asır? Günah o kadar ki, örtmüyor kusur Şiir denizinde, güneşsiz yazsın Bırak da; şiiri, şairler yazsın. Arif Nihat; Bayrak dedi, demlendi Orhan Şaik; Vatan dedi, ünlendi Yaş otuz beş dedi, Cahit dinlendi Toprağı; ustalar, ozanlar kazsın Bırak da; şiiri, şairler yazsın. İstiklâl Marşı nda, Akif olsaydın Silistre de, Namık Kemâl dolsaydın Han Duvarları ndan, örnek alsaydın Aküsü bozulmuş, ışıksız faz sın Bırak da; şiiri, şairler yazsın. Necati m; çömezlik, belâdır başa Yaza- yaza geldim, elli beş yaşa Sen de şair misin, tövbeler haşa? Damakta burgusun, çekilmez hazsın Bırak da; şiiri, şairler yazsın. Necati OCAKCI ŞU İNSAN (Gülce-Triyolemsi) -1- Sen sırlar aleminde, bilinmez bir hiç iken, Kim indirmiş acaba, dünya denen şu hana, Düşündün mü bir kere, kimdir nedir şu insan? Mekan tutmuş yer tutmuş, konuşur olmuş lisan, Donatılmış yer yüzü, sunulmuş türlü ihsan, Sen sırlar âleminde, bilinmez bir hiç iken. Can vermiş ruh üflemiş, seni yoktan var eden, Dikmiş mi vücudunu, giydirirken bir beden, Bir damlanın içinde, yüzen canlı ceninken, Kim indirmiş acaba, dünya denen şu hana. -2- Sonsuzluğun sahibi, yoktur sanma sen sakın, Kimsesizler kimsesi, senin kimsen ey gardaş. Sanma ki insan oğlu, bilinmez bir muamma, İlk insanın mayası, balçık çamurdur amma, Biliyorsun seni de, doğurmuştur bir ana, Sonsuzluğun sahibi, yoktur sanma sen sakın. Nice hikmetler sermiş, bir bak koca cihana, Melekten üstün kılmış, değer vermiş o sana, Akıl fikir düşünce, ihsan etmiş insana, Kimsesizler kimsesi, senin kimsen ey gardaş. ALİ GÖZÜTOK * SENSİN Uyudum uyandım içimde sızı Baktım yüreğimde oturan sensin Beni deli ettin soysuzun kızı Uykumu bölüp de götüren sensin. Her zaman gönlümde dinmeyen yeldin Uyanır uyanmaz aklıma geldin Kabuklu yaramı neştersiz deldin Sevdayı başıma getiren sensin. Yanan yüreğimden ne zaman çıktın Akrep zehri gibi kanıma aktın Boynuma ateşden halkalar taktın Aklımı başımdan yitiren sensin. AKÇINAR IM nedir uykunu bölen Sevdaya düşüp de var mıydı gülen Çok mezarlar gördüm muratsız ölen Ömrümü bu yolda bitiren sensin. M.ALİ AKÇINAR 19

20 GELİR MİSİN? Bu başımın tacı canım efendim Derdimi söylersem tez gelir misin Karlar yağsa yolun aşılmaz olsa Söyle dere tepe düz gelir misin? Yolum sarp kayalı dikenli taşlı Sen gittin gideli gözlerim yaşlı Benim kara gözlüm ey kara kaşlı Elinde kırık bir saz gelir misin? Söz verip de ahdımızda duralım Gönül yaramızı birlik saralım Hele dur şu kışı bir çıkaralım Bahardan da geçtim yaz gelir misin? Sarıca gonca gül hasret dalında Göndermezler bakma sağa soluna Ecel peşin sıra çıksam yoluna Azrail can alsa söz gelir misin? Aşık SARICAKIZ ADI Ölüm orucudur Savaşın adı Savaştıran için oyun, Savaşan için gurur. Zengin seyreder Bitmesin bu oyun Duyan var mı? Şehit olduğunu Kırk yıldır ağa çocuğunun? Paşanın, varsılın Muktedirin, ekabirin Vatanın sahibi olan, Vatan için ölenler hep aynı. Aç, fakir çocukları Savaşta niçin, Kim istedi... Bu ölüleri şimdi? Duyan var mı tarih boyu vatan için, Ölüme gittiğini zenginin? Ökkeş ÖZTÜRK BİR ŞAİR BİR KİTAP FETHİYELİ ŞAİR NECATİ OCAKCI NIN ÇAKIL TAŞLARI Abdülkadir GÜLER Yanılmıyorsam tarihinde Blue Otelinde bir şiir şöleni yapılmıştı. Ogünlerde kızım Bodrum Devlet hastanesinde çalışıyordu, ben de onu ziyarete gitmiştim. İşte bu günlerde yapılan bir şiir etkinliğinde hazır bulundum. Adı geçen otelde İstanbul dan, Bursa dan, Adana dan ve Aydın dan gelen şairler katılmışlardı. İşte o gün yapılan bu şairler buluşmasında Antalya dan gelen öğretmen şair Necati Ocakcı ile tanışma fırsatını buldum. Hepimiz şiirler okuduk ama doğrusunu söylemek gerekirse içimizde en coşkulu en güzel okuyan Necati Ocakcı idi. Güzel Türkçesi, mimik hareketleri, heyecan dolu konuşması ve gümüş renkli saçlarıyla hepimizin dikkatlerini üzerine çekiyordu. Bunların yanı sıra hoşsohbet ve cana yakınlığı vardı. Sanki kırk yıllık bir arkadaşımız gibi kısa bir zamanda birbirimizi tanıma fırsatını bulduk. Gerçek anlamıyla bir öğretmen bir halk adamı idi. O bizimle birlikte olanlardan hemen aklıma gelenleri yazıyorum. Bodrum dan Gülay Birkl, Uşak tan İbrahim Acar, Adana dan Mansur Ekmekçi, Baki Yıldırım, Aydın dan Şükrü Öksüz, Osman Gökçe, Söke den bu satırların yazarı Abdülkadir Güler, Bursa dan Şaziye Çelikler, Antalya dan Necati Ocakçı gibi aklıma gelenlerden bazıları. İş te o günlerde Antalya dan gelen şair öğretmen Necati Ocakçı bana?. ÇAKIL TAŞLARI adını taşıyan şiirler kitabını günü sevgili şair meslektaşım Abdülkadir Güler e sevgilerimle diyerek imzalamışlardı. Aradan bir hayli zaman geçti. Fakat ne Necati Ocakcı yı unuttum ve ne de Çakıl Taşları nı bir kenara atmadım. Hep sevgiyle bağrıma bastım. Aslında bu geç bir yazı oldu. Kısmet bugünlereymiş. Çakıl Taşları şiirler kitabı adı hiçte bana yabancı gelmedi. Ünlü Bir Yolcuya şiirinin 20