İZZETPAŞA VAKFI ADINA SAHİBİ ve YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ NİHAT ERİŞ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "İZZETPAŞA VAKFI ADINA SAHİBİ ve YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ NİHAT ERİŞ"

Transkript

1 ÜÇ AYLIK KÜLTÜR ve SANAT DERGİSİ Sayı: 57 Yıl : 14/ 57 İZZETPAŞA VAKFI ADINA SAHİBİ ve YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ NİHAT ERİŞ Genel Yayın Yönetmeni NAZIM PAYAM İdari Sorumluluk ÖMER KAZAZOĞLU Yazı İşleri KEMAL BATMAZ Tashih MAHMUT BAHAR Röportaj TANER NAMLI Dizgi-Tasarım-Kapak-Web AYDIN KARABULUT Hukuk Danışmanı Av. Şuay ALPAY Danışma Kurulu Prof. Dr. Sadık K. TURAL Yavuz Bülent BAKİLER Prof. Dr. Ahmet BURAN Doç.Dr. Mustafa YAĞBASAN Dr. M. Naci ONUR Uzm.Necati KANTER A. Faruk GÜLER Abone ve Reklam Yurt İçi: MUSTAFA YAVUZ Posta Çeki Hesap No: Yönetim Yeri İZZETPAŞA CAD. İZZETPAŞA VAKFI EK BİNA NO:16/4 ELAZIĞ Tel. 0 (424) (114) Belgegeçer (faks) : 0 (424) Baskı TDV Yayın Matbaacılık ve Tic. İşletmesi Tel Yenimahalle / ANKARA Abone Şartları (Yıllık): Yurt İçi: 25 TL Yurt Dışı: 40 Avro Yıllık Kurum Abone: 70 TL Gönderilen yazılar basılsın basılmasın iade edilmez. Yayın Kurulu dergiye girecek yazılarda gerekli gördüğü değişiklikleri yapar. Yayımlanan yazıların fikrî sorumluluğu yazarlarına aittir. Bizim Külliye adı anılmaksızın alıntı yapılamaz. e-posta ( ) bizimkulliye@gmail.com ISSN: Bizim Külliye den Nazım Payam Beş Şehir'in sırrı Nurettin Durman Mevsimin ışıltıları İhsan Fazlıoğlu röp. Vefa Taşdelen A. Vahap Akbaş röp. Kemal Batmaz M. Kayahan Özgül Kitabın alın yazısı Köksal Alver İsim-şehir Ömer Kazazoğlu Sabah sözleri Kalender Yıldız Keşif Vefa Taşdelen Kitap ve hikmet üzerine Cengiz Aydoğdu Gökler bile dışımızda değil Nâmık Açıkgöz Şehirler, kütüphaneler ve müzeler Mehmet Kurtoğlu Şehir kütüphaneleri Nurullah Alkaç Kütüphane Taner Tatar Şehirde tükenen kelimeler Seval Koçoğlu Şairin/şiirin gayriresmi tarihi Levent Bayraktar Felsefe ile bakmak D. Mehmet Doğan Şehir, medeniyet ve kitap Beyhan Kanter Fethedilmeyen İstanbul: Pera Pervin (Azerbaycan) çev. İmdat Avşar Turbo Tima Uygun Ahmet Eker Baksı'da müze Leyla ve Nekre İki ayrı Rıdvan Canım Mevlânâ'nın aşkı Şems'in yurdu: Tebriz Yusuf Dursun Zamanı geldi Bekir Oğuz Başaran Mustafa Miyasoğlu'nun ardından Şemsettin Ünlü röp. A. Faruk Güler M. Naci Onur Şehrimizde yeni kitaplar Orhan Koloğlu Harput Mahir Adıbeş Bizim şehir Ahmet Uludağ Eylül ve yaz Gıyasettin Dağ Harput'a adanmış bir ömür... Naim Özdamar 21. Hazar şiir akşamlarının ardından Yeliz Öztürk Kitap-vitrin

2 Muhterem Okurlar, Okuru da yazarı da bulunduğu atmosferin dışında bambaşka şeylerle meşgul olmayı tercih ettiklerinden yaz dönemine tesadüf eden dosya konuları dergi mutfağındakileri hep sıkıntıya sokmuştur. Mutfağındakiler yine de durumu muhataplara sezdirmeden yetersiz güçle kulaç atmayı sürdürürler. Fakat dosya konumuzu Şehir ve Kitap seçmemizden midir, yazarlarımızın, şairlerimizin dirayetinden midir, bu kez öyle olmadı. İstenilenden âlâ bir sayı ile sizlere ulaştık. Şehir, bir kitabın yazılışına nasıl tesir eder, kütüphanenin bir şehre katkısı nedir, kitapların niceliği mi, niteliği mi önemlidir, yazı medeniyeti, mevcut medeniyetleri nasıl yönlendirmiştir? İhsan Fazlıoğlu Kitap, hâfızadır; bu nedenle iddiası olan kültürler, medeniyetler, bu hâfızayı, elden geldiğince çoğaltmaya çalışmışlardır. Hacimce büyük ve çeşitçe zengin kütüphaneler, tarihte üretilmiş bilginin elde tutulması anlamına geliyor dedikten sonra neden Kitabı bırak, okumaya bak! deme gereği duymuştur? Bütün bu soruların cevaplarını Şehir ve Kitap dosyamızda bulabileceğinize inanıyoruz. Gelecek sayımızın dosya konusu : Edebiyat ve Değişim Yeniden buluşmak ümit ve dileğiyle Allah a emanet olunuz. Bizim Külliye

3 Beş Şehir'in sırrı NAZIM PAYAM Şehirde ağlayana elbet bir taş duvar bulunur. Oysa şehir, insanına yakışan tecrübeden doğmuş bir sanat mucizesine, bir kitaba gömülerek ağlamaktır. Yaraya göre değişmek ve yüreği beş duyusuyla sızıya yönlendirmek ancak böyle olur; milletin güzeli, kişiye güzel kader ancak böyle doğar. Anadolu nun kadim şehirleri, Beş Şehir arasında olmayışın ıstırabını niçin duyarlar? Kimlikli şehirlerimizin yazıyla müşerref evladı, yazdığını neden onun bir devamı olarak gösterir hemşerilerine? İmrenilen tarih mi, kültür mü, mazisi yazılan şehirler mi? Ya insan hâllerini görmezden gelen eserlerin bıraktığı bıkkınlık? Sahi, Beş Şehir le şerefyap olmuş Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul un ortak yanları nelerdir? Yazıya geçirilmeleri bir tesadüf mü yoksa? Her neyse; Beş Şehir in dünden bugüne taşımaya durduğu asalet uyumunu da yadsıyamayız. Belki de başat olan; yazarın metinlerinde hüznü bir örtü gibi kullanması; dili, üslubu... Düzyazının notası ancak böyle olur dedirten zarifliğin o muntazam iç disiplini. Bilemiyorum şimdi? Sorular cevapları da 3

4 içerse, hâlâ sırrını çözmüş değilim. Beş Şehir i 70 li yıllarda okumuştum. Bildiğim; hangi ruh püskürmesiyle yazılmış ise, okurunu da o renk ve tona çarçabuk sahiplendirmesiydi. Şehrin yansıttığı şey, insandır. Şehirde büyük yapılar, sanat eserleri, doğal hayat, olaylar, olgular insanla yenilenir. Zaman, yeni nesillere ihtiyaç duyan şehre ne yaparsa bir benzerini de şehirliye yapar. Şehir ve insan ilişkisi anne-çocuk ilişkisidir. Bazı edipler bunu umursamıyor, yerlinin şehir muhabbetini, mazi muhabbetini bugünün mücadelesinde anmak istemiyorlar. Hurdacı dükkânı gibi algılıyorlar maziyi. Kendileri nasıl besleniyorsa herkesin öyle, ayaküstü beslendiğini zannediyorlar. Modernliği, yeri yurdu belirsiz gezginde umuyor, her tarafa yayvan kıvraklığı döşüyorlar. Kalıcı huzurun izini sürmek, Huzur un romanını yazmak nedense akıllarına gelmiyor. Bazı edipler ise hayata, bir ölünün mesafesinden bakıyor, telaşın, koşuşturmanın bütün yollarını kapatıp şehirliyi sürü olarak dondurmaya çalışıyorlar. Bunlarda insan, korkulanla var. Yazdıkları, okuru kendilerine bağımlı kılma iksiridir. Okur, bunlar tarafından histeri nöbetiyle takip edilir. Yanılgının, yanlışın çığlığını kim duyurursa onu, günah çocuğu olarak tanımlamakta sakınmıyorlar. Toplumun ihtiyaçla hayalinden; taleple reddinden salgın bir hastalıkmış gibi kaçınıyor, acıyı, yokluğu, ezikliği insan gerçeğiyle çözmeye yanaşmıyorlar. Sinelerine çekip sevgi bahşettikleri ise yalnızca kendilerine teslim olanlar. Şehirde ağlayana elbet bir taş duvar bulunur. Oysa şehir, insanına yakışan tecrübeden doğmuş bir sanat mucizesine, bir kitaba gömülerek ağlamaktır. Yaraya göre değişmek ve yüreği beş duyusuyla sızıya yönlendirmek ancak böyle olur; milletin güzeli, kişiye güzel kader ancak böyle doğar. Doğan, ölecekten doğar Bizde edebî birikim vardı. Klasik şiirimiz kalıbını bulmuş ve medeniyetini ifade etme kemalindeydi. Hele mesnevilerimiz: Âlemi sığdırırdı içine. Mesela XVI. asırda İstanbul un görünüşünden vecde gelen şair Nüvîsî, koca şehri şeker-şerbet içecek sanırsınız: Bi-hamdi llâh şükür minnet Hudâya / Bu nazmoldı müyesser ben gedâya Fakat ne yazık ki ıstırabımızı derinleştiren, zevklerimizi değiştiren yeni oluşumlar eski edebi türlerimizle uyuşmazlık içindeydiler. Tedavülden kalkması gerekenlerse yerine, bizim diyebileceğimiz pek bir şey koydurmadı. Dışarıdan devşirdiğimiz tiyatroymuş, eleştiriymiş, anıymış, romanmış, denemeymiş; nice emek, kılığına girdiği yeni edebî tür yüzünden saman alevine karıştı. Samimiyetimizi, coşkumuzu, öfkemizi kıvamında yansıtamadık. Tanzimat sonrası şu kadar yıl, aşk ve nefret aşısını aynı enjektörden aldık. Yatağını bulamayan düşüncemiz, havanda su dövdü. Sayıları az da olsa yeni ile uzlaşmayı başaran nadir edebiyat adamlarıydı tesellimiz. Evet! Yazarımız, şiirden düzyazı çıkaran nadirlerden biriydi: Sanatına temkinliydi. Dağarcığını yivleyen kelimeyi kökboyasıyla sınardı. Geceler, alevle tütsülediği cümleye sarılır, sabah, tütsülediğinin nakşına bürünürdü. Yazacağının yolunu kalıcı terci- 4

5 Kanallar değişiyordu. Su kesilmişti. Mutfağa, kilere, sandığa siyah perde çekilmişti. Açtık; bilmeye, bilinmeye muhtaçtık! Yeniden doğuşun kültür devrimi kargaşasıydı yaşanan. Koparılan, yasaklanan, saklanılan değerlerimizi hatırlatan üzüntü ye şükreder olmuştuk. hler, nasırlaşmış sorunlar belirlerdi. İçinde konaklayacağı yeni mülke talepleri olan bir canlı mesafesinden bakardı. Kaderin iyisine de kötüsüne de kendisini dahil ederdi. Ömrünün eseriyle nikâhlanacağına emindi. İbadetini gelinlik kızların dokuduğu seccade üzerinde yapar, sırrını seccade üzerinde açardı. Bu merasimdendir ki o, çınarın yamasız gövdesinden yontulmuş masasına eğildiğinde, kaleme aldığı her paragraf ya bitmiş bir hayatın özeti ya da bir şehre giriş olurdu. Ahmet Hamdi Tanpınar ın, kendisine bir mazi, bir şehir ve bir kalem arayan sakinine fotoğrafını fevkalade başarıyla göstermesi bundandır. Ve yine bundandır ki günümüz okuru, şehrengizlerin konusuna, temasına, diline hâlâ yazarımızın becerisinden, yazarımızın kültür mihenginden bakıyor, Beş Şehir in damakta bıraktığı tadı arıyor. Tabii, yazar için bu, bir niyet ve nasip işi. Tanpınar a nasip bir başka güzellik de oluş çağlarında Yahya Kemal in balı ile beslenenler arasında bulunmasıydı. Mesut bir tesadüf ona yeteneğinin ustası ve zevkinin kılavuzunu göstermişti. Artık Tanpınar a düşen hocasıyla yetinmeyip rastladığı yüzlerde hocasının hatlarını, hocasının bakışını yakalamak, hocasının maksadı üzere kendisiyle yüzleşmek, sancılı mizacını yazarak sakinleştirmekti. Öyle de yaptı. Beş Şehir yazılmasaydı ne feci ihmal olurdu! Şu an onun yokluğunu akla getirmek yahut varlığını hafife almak bile ürpertiyle dolduruyor içimizi! Eğer Beş Şehir yazılmasaydı cetlerimizin Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve iman dan habersiz kalacaktık. Akabinde mazi ve manzara yaralı ruhlardan sızan irinle sıvanacak, taş ve toprak arasında insanı çıldırtan berbat kokuyla yoğrulmuş rotasız bir yığın olmaktan kurtulamayacaktık. Daha da kötüsü; Ruhumuzun en sanatkâr tarafı muhakkak ki sizin hülyanızla beslenmemiş olacaktı. Kanallar değişiyordu. Su kesilmişti. Mutfağa, kilere, sandığa siyah perde çekilmişti. Açtık; bilmeye, bilinmeye muhtaçtık! Yeniden doğuşun kültür devrimi kargaşasıydı yaşanan. Koparılan, yasaklanan, saklanılan değerlerimizi hatırlatan üzüntü ye şükreder olmuştuk. Tam o saatlerde idi; Yahya Kemal konferanslarına, gazete ve dergi sayfalarına serdiği Aziz İstanbul uyla çağımız şehrengizler yolunu açtı. Ardında, Tanpınar ve Beş Şehir Yahya Kemal, beş yüz seneden beri İstanbul u ve Boğaziçi ni beşeriyetin hayaline nakşeden Türklüğü kazımak isteyenlere bunu başaramayacaklarının işareti olarak nasıl tarihi ve sanat eserlerimizi gösteriyorsa Tanpınar da Beş Şehir i ile, nice kalemşorun yana yakıla kabullenmeye durduğu fukaralık nizamı nı bozmak, sükût suikastı nı jurnallemek, şehrinin imarı, inancı ve tarihi olmuş insanımıza özlenen şehir mefhumunu yeniden kalıba döktürmekte direniyordu. Beş Şehir bu terkibe göre düzenlendi. Hayat tecrübemize kimlik veren Bizans ı, Selçuklu yu, Osmanlı yı, çiçeği burnunda devleti bir kilim deseni gibi yekpare ördü. Şehrini arayana, şehriyle bütünleşemeyen mahrumlara içinde bulunduğu, içinde sarsılacağı musikiyi sundu. Hafıza mızrabı, mazide bırakılanların teline dokundukça gün, ay, yıl arasında sahipsizlikten göçene, unutulana, adsıza hayıflandı. Sarayda, konakta, han odalarında kaybolanın türküsünü söyledi. Bahçesinde hâlâ güller parıldayan harabelerin talihine yandı. Fakat zihinlerde yeni arzular uyandırmayı asla ihmal etmedi. 5

6 MEVSİMİN IŞILTILARI Kalbim biraz gayret etsen Ses verecek karşı yamacın Mahzun bakışlı menekşeleri Kederin dolaştığı yerlerde Mahcup tebessümlerle Karşılasınlar seni hiç olmazsa Böyle bir yüzle dolaştığında Bilemezler mi diyorsun sırrının Derininde yuvalanmış yüzünü. Kalbim biraz kendine dokun Kederim ol kaderime dokun Bilemedim mesela ne gibi Güzelleşecek belki sonunda Merhabayla geçtim yanından Kendine kalabalık olurken bir Dedim bu kıyılarda telaşsız Bu kaldırımlarda bir heves Güzelleşsin diye herkes. Geçtim geldim içime bir hayli Havasını sevdiğim gecenin de Başka yüzü varmış biliyor musun? NURETTİN DURMAN 6

7 İHSAN FAZLIOĞLU ile şehir ve kitap üzerine Kitap, pazarlar ile dolaşıma girdi; saraylarda ağırlandı; başta, bilginlerin evleri olmak üzere, camiler, medreseler ve rasathanelerde dinlenildi. Bu ve öteki nedenlerle, medeniyetlerin olmaz ise olmazları arasına girdi. Kılıç, medeniyetleri kurdu; kalem, yaşattı; kitap sürdürdü... denilebilir. VEFA TAŞDELEN Kitabı bırak, okumaya bak! (İ.F) İhsan Fazlıoğlu, Prof. Dr., İMÜ, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü 1966 yılında Ankara da doğdu. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü nü bitirdi (1989). Ürdün Üniversitesi nde (Amman) ve Arap Bilim Tarihi Enstitüsü nde (Halep) bilim ve matematik tarihi üzerinde araştırmalar yaptı ( ). Yüksek lisans çalışmasını İ.Ü. Bilim Tarihi Bölümü nde (1993); doktorasını, İ.Ü. Felsefe Bölümü nde tamamladı (1998). Oklahoma Üniversitesi nde (ABD) sahasıyla ilgili araştırmalar yaptı ( ) yılında doçent oldu. Mc Gill Üniversitesi, İslam Araştırmaları Enstitüsü nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu, proje danışmanlığı yaptı ve kıdemli araştırmacı olarak çalıştı ( ). Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü nde öğretim üyesidir. Fazlıoğlu, felsefe-bilim tarihi ile matematik tarihi ve felsefesi üzerine yoğunlaşmakta, özellikle bu yapıların İslam-Anadolu Selçuklu-Osmanlı-Türk medeniyet tarihi içerisindeki gelişmelerini yazma kaynaklara dayanarak incelemekte ve yayınlar yapmaktadır. Uzun süredir, doğu ve batı kültürünün klasik eserleri ile meşgulsünüz. Bu okuma serüveniniz esnasında, kitapların ve kütüphanelerin oluşumu ile kültür ve medeniyetlerin oluşumu arasında nasıl bir ilişkiyle karşılaştınız? Medeniyetin oluşumunda kitabın ve kütüphanenin nasıl bir yeri var? Kitap, kitâbe(t) sözcüğünün de işaret ettiği üzere, köken itibariyle yazıt ile ilgilidir. Bu nedenle, soru, yazının icadına değin geri gider. Başta Sümerler olmak üzere, 17 farklı kavmin gelip geçtiği Mezopotamya da, çivi yazısıyla yazılmış tabletler için kütüphaneler kurulmuştu. Benzer durum, Mısır papirüs kütüphaneleri için de geçerlidir. Buralarda, tablet ya da papirüs örnektir; her türlü malzemeye yazılan kitaplar için depolar bulunmaktaydı. Elbette, kütüphane sözcüğünün mefhumu farklıydı; ancak, bir çekirdek misali ileride olacağı şeyi kuvve hâlinde içeriyordu. İnsanî eylemler, amaçları dikkate alınarak belirlenir. Yazının ve yazılı malzemelerin amacı 7

8 Kitaplı şehir hak-hukukun olduğu şehirdir; olmadığı da Kitapsız şehir. Kitap, Müslüman zihni için o kadar önemlidir ki, vahiy gelmiş dinleri, ötekilerden ayırmak için Ehl-i kitap denilir; yani Bir kitaba mensup olanlar. Bir anlam-değer dünyasına mensubiyeti, kitap üzerinden dillendirmek son derece dikkat çekicidir. neydi? Mevcut bilgi üretimini kayda geçirmek, istiflemek, korumak ve aktarmak. Öyleyse yazılı malzeme, kültürler için bireysel belleği (hâfıza) aşan ve bireyin ölümüne bağlı olmayan bir dışbellek oluşturdu; ve sürekli başvuruldu. Koruma, öncelikle dinî konularda ortaya çıktı ama en etkili kâtip ve hâsib sınıfının gereksinimiydi. En genel anlamıyla, devletlerin gereksinimleri için üretilen bilgi, muhafaza edildi ve aktarıldı. Başka bir etmen öğretimdir; muhafaza edilen bilginin, nesiller arası aktarımı için oldukça fazla yazılı metin üretildi. Bunun dışındaki yüksek bilginin üretimi, kayda geçirilmesi ve aktarımı, ehliyet ve niyet konularında her zaman tartışma yarattı. Platon un diyaloglarında işaret edilen bu durum, Eski Mısır a kadar geri gider... Astrolog, simyacı vb. öbekler bu nedenle şifreli metinler kaleme aldılar. Tartışma, İslâm temeddününde de farklı gerekçelerle sürdü; sonuç itibariyle, belirli alanlardaki bilgiler farklı üst-sırlı dillerle kayda geçirildiler. Şimdiye değin söylenilenler, hakikî anlamıyla kütüphaneye işaret etmezler; çünkü mefhum olarak ortada henüz kitâb yoktur. Kaynaklarda, İskenderiye Kütüphanesi nde 400 bin cilt kitap mevcuttu denilişi, bir şehir efsanesidir; burada kast edilen, papirüs, rulo, tablet ve diğer yazı malzemeleridir ve demek istenilen, 400 bin parça malzemedir. Daha sonra, bu deyiş, bir vecize hâlinde gelmiş, bir kütüphanede fazla kitap bulunduğuna işaret etmek için 400 bin cilt kitabı var denilmiştir; deyiş, büyük oranda İslâm Medeniyeti nde yaygınlaşmıştır ve esas itibariyle, İskenderiye örneğinde, kendinden önceki kültürlere bir meydan okumadır. Kitap, yazma biçimiyle, İslâm temeddününün bir icadıdır; ve medeniyet ile felsefe-bilim tarihinde bir kırılma noktasıdır. Çin in ipeğe dayalı kâğıt üretimini ucuz malzemelerle yapan Uygur ustalarının, Abbasî yöneticileri tarafından istihdamı ile yeterli kâğıt (ki, Çince dir) üretimi gerçekleşmiş; bu alt yapı sayesinde, Bağdâd daki Beytu l-hikme de, bildiğimiz çeviri hareketi gerçekleştirilebilmiştir. Bu nedenle, kitâb, tarihte, bilgisayar ile mukayese edilebilir. Artık bilgi daha güvenilir ve taşınabilir bir dış-belleğe kavuşmuştur; böylece, tarihteki yatay ve dikey yolculuğu daha sağlıklı bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Sorunuzun yanıtı şu olabilir: Kitap, hâfızadır; bu nedenle iddiası olan kültürler, medeniyetler, bu hâfızayı, elden geldiğince çoğaltmaya çalışmışlardır. Hacimce büyük ve çeşitçe zengin kütüphaneler, tarihte üretilmiş bilginin elde tutulması anlamına geliyordu. Kitap, bir tür fetihti; bilginin fethi... Dolayısıyla, bizatihi kitabın kendisi değil, muhafaza ettiği bilgi, medeniyetlerin oluşması, gelişmesi ve katkıda bulunması için olmaz ise olmaz bir koşuldu. İki kapak arasında saklı olanın çözümlenmesi ve anlaşılır kılınması, özellikle zihinlere aktarımı, bir kültürün mesafe kat etmesi demekti. Elbette, kitap, kendi evrenini, uzayını yarattı. Kâğıt, mürekkep, yazı malzemeleri, cilt, hat, süsleme sanatları ve öteki çok çeşitli unsurlar. Kitap, pazarlar ile dolaşıma girdi; saraylarda ağırlandı; başta, bilginlerin evleri olmak üzere, camiler, medreseler ve rasathanelerde dinlenildi. Bu ve öteki nedenlerle, medeniyetlerin olmaz ise olmazları arasına girdi. Kılıç, medeniyetleri kurdu; kalem, yaşattı; kitap sürdürdü... denilebilir. Kadim şehirler, felsefenin, düşüncenin, kültür ve medeniyetin filizlenme noktaları... Atina, İskenderiye, Bağdat, Kâhire, Kurtuba, Semerkant, Buhara, İstanbul gibi merkezler, 8

9 yazı kültürünün geliştiği, okunduğu, okunmakla kalmayıp çoğaldığı merkezler. Bu açıdan bakıldığında, kitap ve şehir arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Her şeyden önce, bilgi, kültür, üst bir üretimdir ve maddî ile manevî güvenliğin olduğu, boş vaktin bulunduğu şehirde ortaya çıkar. Öyleyse, doğal olarak, bilginin hâfızasının da şehirde mütedavil olması oldukça olağan bir durum. Medine-i Münevvere, Aydınlanmış Şehir demektir; aydınlatan da, bilgidir; sıfatının ilâhî olması, bilginin değerini yükseltir; mahiyetini değiştirmez. Bu nedenle, yazı ve ona ilişkin her şey, son derece önem kazanmıştır İslâm şehrinde. Nübüvvet ten sonraki makam ilim dir; ilmin bu kadar değerli olduğu yerde, onun hâfızasının da, kıyâsla, aynı şekilde olması kaçınılmazdı. Dikkatinizi çekerim, önemli olan kitabın bizatihi sureti değil, vazifesi, dolayısıyla amacı... Unutmayalım ki, bizzat Peygamber, kendini İlim Şehri ne benzetmiş; kapısı olarak da, Hz. Alî yi işaret etmiştir. Bu nedenle, köyde, dağda, bayırda tespit etseniz de, bilgiyi sunacağınız yer şehirdi; hâlen de böyledir; orada kayda geçer, orada çoğaltılır; orada müfredata girerdi. İslâm tarihi boyunca, bir şehrin kayda değer olması, yüksek İslâm kültürünü temsil etme oranına bağlıydı. Mehmed Fenârî, Bursa da, XIV. yüzyılın sonunda, Osmanlı ilmiye teşkilâtını kurmaya başladığında yaptığı ilk iş, kitap sayısını çoğaltmaktı. Bu gerekçeyle, Cuma gününün yanısıra, öğrencilerin sırf kitap istinsah etmesi, çoğaltması için de Salı gününü tatil etti. Daha sonra bu bir gelenek halini aldı; medrese tatil, ama kitap çoğaltmak için; amaç, Sultan Yıldırım Bâyezid in siyasî idealine uygun olarak, Bursa nın yüksek İslâm kültürünü en yüksek derecede temsil edecek bir seviyeye gelmesi... Kitap, klasik dönemde, iddianızın göstergesiydi; özellikle siyasi teklifinizin ciddiyeti, ülkenizde bulunan âlim, kütüphane ve kitap sayısıyla ölçülürdü... Sizde yoksa başkasına ne verebilirdiniz ki? Fas elçisi, 1589 da ziyaret ettiği İstanbul u tasvir ederken, en çok, kitaptan bahseder: Çok yeri dolaştım; bu kadar çok kitabı bir arada yalnızca bu Şehir de, İstanbul da gördüm. Çarşı-pazarın kitap kaynaması, bir ülkenin siyasi gücüne işaretti. Kısaca, halk dilinde, hak-hukuk bilmeyen insan için Kitapsız adam denir ya; aynı durum, şehir için de geçerlidir; Kitaplı şehir hak-hukukun olduğu şehirdir; olmadığı da Kitapsız şehir. Kitap, Müslüman zihni için o kadar önemlidir ki, vahiy gelmiş dinleri, ötekilerden ayırmak için Ehl-i kitap denilir; yani Bir kitaba mensup olanlar. Bir anlam-değer dünyasına mensubiyeti, kitap üzerinden dillendirmek son derece dikkat çekicidir. İnsanlık tarihindeki trajik olaylardan biri de, kütüphanelerin yakılmasıdır. Kütüphanelerin yakılması, nasıl bir ruh halinin eseri olabilir? Öncelikle, bir ayrım yapalım. Bir eylemin bilgisine sahip olmayan bir insanın, o eylemde belirli bir kastı olmaz; Moğollar gibi... Camiyi, saray; minberi, taht sanan bir kişiden, kitabın ve kütüphanenin ne olduğunu bilmesini bekleyemeyiz. Kısaca, kuralı şöyle koyabiliriz: Kişi, doğru ve yanlışı, idraki oranında tahkik edebilir; bu nedenle, tenkitte, kast dışında, kişinin idrak oranı göz önünde bulundurulmalıdır. Burayı geçelim... İkinci tür kitap yakma nedir? Herhalde, ısınmak için değil! İnsanlar, kitap yakmazlar, o kitapların içerdiği ve temsil ettiği anlam-değer dünyasını yakarlar. Bu nedenle, yakılan, bizatihi kitap değil koruduğu bellektir; sahip olduğu iddialardır. Bu, gayet doğaldır. Çatışan iki farklı anlam-değer dünyası, birbirine ait olan her şeyi, tüm simgeleri yok eder. Unutmayalım ki, klasik dönemde bilgi, mahallî yapılarla, anlamdeğer dünyasıyla çok iç içedir. Bu meyanda, ilk kültür emperyalizmi denilebilecek eylemi, Büyük İskender yapmıştır. Pers devletini ele geçirince, etrafında bulunan bilginler -ki, biri, hocası Aristoteles in yeğeniydi-, önemli buldukları bilgileri Yunanca ya çevirmiş; asıllarını yok etmişlerdir. Bu, pek çok kaynakta vardır; özellikle Kutbuddin Şirâzî, Şerh hikmet el-işrâk adlı eserinde, bu vakıayı, felsefe tarihi açısından inceler. Şimdiye değin verdiğimiz bilgiler birer tespittir. Ve bu, bugün de böyledir; yarın da öyle olacaktır! ABD nin soğuk savaş döneminde, Sovyet kaynaklı; Sovyetler in de ABD kaynaklı kitaplara yaptıkları ortadır. Irak Savaşı nda, kü- 9

10 tüphanelere yapılanlar bilinmektedir. Türkiye de de farklı açılardan benzer olaylar yaşanmıştır. Elbette, insanlık tarihinin şu merhalesinde her şey inceldiği gibi, bu konudaki yok etme teknikleri de incelmiştir. Tarihte, insanın doğasından kaynaklanan olgu ve olaylara bakılmalıdır; ahvâle değil. İnsan, kendi dünyasını korumak için başka dünyaları yakar, yıkar; bu, başka dünyanın tecessüm ettiği şey kitap, bilgisayar, bina ya da devlet olabilir; fark etmez. Hâsılı, insan kendini trajik bir varlık kabul ettiği sürece, bu tür trajik eylemler de yapacaktır... Bağdat Kütüphanesi ( kütüphane yi aynı zamanda birikim anlamında da kullanıyorum), İslâm kültürü açısından büyük bir oluşumdu. Yok olmasının, İslâm kültüründeki bu oluşum sürecine ciddi boyutlarda zarar verdiği söylenilebilir mi? Gerileyişin başlangıcı olarak görülebilir mi? Bu kütüphâne, ne kadar özgün bir kütüphanedir? Yoksa Ernest Renan ın dediği gibi, İslâm kültürü içindeki İslâm dışı unsurların oluşturduğu bir kütüphâne midir? Öncelikle bir tashih... Kendimize ait konuları, Batılıların dediklerini dikkate alarak tartışmamalıyız. Hele hele, XIX. yüzyıl oryantalistlerinin kültürel terörüne azamî dikkat etmeliyiz. Ağzı olan konuşmuş... Bir deli, kuyuya taş atıyor; biz de çıkarmaya çalışıyoruz. Bir tabip, kocakarı teşhisini tahlil etmeye uğraşmaz; kendi muayenesini yapar. Dolayısıyla, Renan gibilere ayrılacak vaktimiz olmamalı. İkinci olarak, gerileme-ilerleme gibi kavram çiftleriyle tarihi okuyamayız. Tarihî olayların pek çok değişkeni bulunmaktadır; indirgemeci olmamalıyız. İslâm Ülkesi nde, Moğollar, yalnızca Bağdâd ı yıkmadılar. Ayrıca, Moğollar geldiğinde, Bağdâd da Beytu l-hikme de yoktu ve Bağdâd rakipsiz bir şehir değildi; başka bir deyişle, Bağdâd, İslâm temeddününün sıklet merkezi değildi. Bu nedenle, Bağdâd gitti, her şey bitti düşünüşü bırakılmalıdır. Hemen Bağdâd ın düşüşünden sonra kurulan Merağa matematik-astronomi okulunun kütüphanesine bakıldığında -ki, yukarıda işaret ettiğimiz vecizeyi kullanarak 400 bin ciltlik bir kütüphanesinden bahsedilir, ancak doğru değildir-, ciddi bir yekûnla karşılaşılır. Sonuç itibariyle, yalnızca Bağdat ın düşüşü değil, tüm Moğol istilâsı, İslâm Dünyasının Doğu sunu ki, İslâm dünyasının Batı sı da var-, sarsmış ve sendeletmiştir; ama kısa sürede toparlanılmıştır. Öte yandan, Moğol istilâsı, İslâm dünyasında, farklı ilmî-fikrî terkiplerin de ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Şerden, bazen rahmet hâsıl olur..., olmuştur da... Biraz da, Endülüs kütüphanelerinden bahsedelim isterseniz. Oradaki birikimin, külliyatın, Batı ya aktarımı konusu da dikkate alındığında, neler söylenilebilir? Bağdat kütüphanesi ile Batı medeniyetinden alınan katkı, Endülüs kütüphanesi ile yeniden Batı ya mı aktarılmıştır? Öncelikle, İslâm medeniyeti, Batı dan bir şey almamıştır; Mezopotamya, Eski Mısır gibi kadim kültür havzaları yanısıra, Hint ve İran ile Eski Yunan ve Helenistik kültürünü tevarüs ve temellük etmiştir. Temellük önemlidir, çünkü İslâm Medeniyeti nde, hâlâ her şeyi tercüme hareketiyle başlatanlar var. Tercüme hareketi, bir şey başlatmamıştır; tersine tercümelere, zaten başlamış bir harekete destek için kalkışılmıştır. İkinci olarak, o dönemde, Batı diye bir şey yoktur; tersine Birûnî gibi İslâm bilginleri, mantık biliminin ilkelerini göz önünde bulundurarak, Çin ve Hint ile İslâm-öncesi Asya yı, Doğu; İslâm ve Akdeniz kültür havzasını, Batı diye kabul ederler. Modern ve Çağdaş kavramlarla, tarihî olgu ve olayları incelememeliyiz. Bu tür alma ve verme olguları, modern ulus devlet kavramlarıyla okunuyor. İslâm bilginleri için nazarî ilim, insanlığın ortak malıdır. Taşköprülüzâde ne diyor: Nazarî ilimlerin kavmi, dini, olmaz... Evet! Kadim miras tevarüs ve temellük edildi; çevrildi ve her şeyden önce kadim birikim, kitap haline getirildi. Bu nokta, son derece önemlidir; Müslümanlar tespit ettikleri tüm kadim mirası kitaplaştırmışlardır; kitaba dökmüşlerdir. İslâm Medeniyeti, bir yazma/yazı medeniyetidir derken, kast edilen budur. Zamanımıza gelen İslâm öncesi, örnek olarak, astronomi eserleri kaç tanedir; hepsini bir masaya sığdırabilirsiniz. Ama İslâm Ülkesi nde kaleme alınmış irili ufaklı astronomi kitapları için birkaç oda gerek. Niçin? 10

11 Çünkü kâğıt, dolayısıyla İslâm Medeniyeti nde icat edilen kitap, bilgiyi çoğalttı, özellikle Büyük Selçuklu ve Osmanlı döneminde öğretim kurumlarıyla, toplumsallaştırdı. Süreç içinde ve pek çok değişik nedenlerle, Avrupa, İslâm birikimini uzun bir zaman diliminde, kendi ölçütleri içinde, çevirdi. Hemen söyleyelim, Avrupa da da çeviri etkinliğine belirli bir bilinç eşlik eder; bu bilinç çevirilerle başlamadı; tersine bu çevirileri olanaklı kıldı. Aktarım da, yalnızca Endülüs ten yapılmadı; bunun yanısıra, Sicilya, Trabzon ve İstanbul da birer merkezdiler. Seyyahların ve Avrupalı bilginlerin özel girişimlerini hiç saymıyorum. Diyeceğim şu ki, derdi olan, bilgiye kayıtsız kalmaz; çünkü bilgi, kendine kayıtsız kalana acımaz. Kadim dönemde, bilginin büyük bir bölümü de, haricî hâfıza da yani kitaptadır. İslâm ın da, Avrupa nın da yaptığı, iddialarına paralel olarak, bu birikimi temellük etmektir. Bugün, İslâm kültür geleneği içinde, özgün bir kütüphane oluşumundan, özgün bir külliyât oluşumundan söz edebilir miyiz? Bu tür sorulara, benzetmeyle verdiğim bir yanıt var: Dil, önce konuşulur, sonra dilbilgisi (gramer) yazılır. Bizim zihin yapımızı, daha çok, medeniyet kavramı belirlediğinden dolayı, tarihî olanda kalıyor, hareket içre olanı anlayamıyoruz; bu nedenle, medeniyet yerine, usul-i dîn ve usûl-i fıkh ın, temeddün kavramını tercih ediyorum. Ne demek bu? İslâm Hayat Görüşü nü, hareket, dolayısıyla değişim içre modellemek ve idrak etmek... Bu çerçevede, İslâm temeddünü ölü değildir; hareket halindedir ve her konuda üretimi devam etmektedir. Üretimin özgünlüğü zamansaldır ve gereksinimlere bağlıdır; önemli olan, pek çok farklı, hatta birbirleriyle çelişik fikrin geliştirilmiş olmasıdır. Kişisel kanım, İslâm Hayat Görüşü, tarihî yürüyüşünü devam ettirdiğinden, üretimi de sürmektedir. Bu bir ırmağa benzer; kaynağı sürekli olduğu sürece, bazı mevsimler, suyun azalması olasıdır; ama kurumadığı sürece çoğalma olanağı her zaman vardır. Aynı soruyu Batı kültürü açısından sorayım: Orada durum nedir? Entelektüel/zihnî faaliyetlerde, siyasî tabanlı Doğu Batı ayrımı, pek de açıklayıcı görünmüyor. Nereden başlar, nerede biterler; ne zaman başladılar; ne kadar sürecekler? Hem, Hak ile Bâtıl ın sabit coğrafyası olmaz; Doğu da da olabilir, Batı da da... Zihnimizi, bu tür kavramlarla kayıtlamamalıyız. Sorunuzdaki külliyatı ve kütüphaneyi, bilgi birikimi olarak anlarsak eğer, elbette, Dünya nın her yerinde, ülkeler, sahip oldukları iddia ve olanaklara paralel olarak üretimlerini sürdürmektedirler. Tersi durumda, tarihten düşerler. Sözlü kültür ve yazılı kültür diye bir ayrım yapabilir miyiz? Eğer böyle bir ayrım yapılabileceksek, doğu kültürünü sözlü kültür sınıflandırmasında değerlendirebilir miyiz? Bunun, Batı lı anlamda bir felsefe geleneğinin oluşmamasına, ama daha farklı bir tefekkür biçiminin ortaya çıkmasına neden olduğu söylenilebilir mi? Bu sorunuzdaki Doğu ve Batı kavramları için de, yukarıda söylediklerim geçerlidir. Eğer Doğu dan, İslâm ı anlıyorsak, İslâm kültürü, sözlü kültürdür yargısı, tamamen bir şehir efsanesidir. Yukarıda da işaret ettiğim üzere, İslâm Medeniyeti, bir yazma, bir yazı medeniyetidir ve kendinden önceki ulaşabildiği tüm ilmî mirası temellük ederek kitaba dökmüştür, kitaplaştırmıştır. Biraz önce de işaret etmiştim: İslâm Medeniyeti nde üretilen eserlerin miktarı, kendinden öncekilerle mukayese bile edilmez. Elbette bu durumun pek çok nedeni vardır; kâğıt, öğretim vs... Yazı nın, bizim için ne anlama geldiğini idrak için gereğinden fazla konuşmamıza gerek yoktur. Çünkü yazı, bizde, Varlık ın tecellilerinden biri olarak kabul görmüştür: el-vucûd elhattî/kitâbî... Daha ne diyebiliriz ki? Kitâbet i/ Yazı yı, Varlık ın bir tecellisi olarak gören bir medeniyeti anlamak için yalnızca sözlü kültür içinde boşa konuşmak yetmez; biraz kitap okunmalı! Kalkaşendî nin Subh el-aşâ sı, İbn Haldûn un el-mukaddime si... belki de Taşköprülüzâde nin Miftâl el-saâde ve misbâh el-siyâde nin birinci cildi... Özellikle yazınsal varlık a ait bilim dalları, içerikleri ve kaleme alınan eserler kısmını okumak konu için iyi bir başlangıç olabilir. 11

12 İkinci olarak, sözlü ve yazılı kültür, birbiri yerine ikame edilecek iki ayrı sözcük değildir; birlikte varolan sözcüklerdir. Miktarı artabilir ya da eksilebilir ama her yerde birlikte vardırlar. Olmaları da gerekir... Çünkü her yazılı kültür, belirli oranlarda sözlü kültüre dökülür; tersi de doğrudur; sözlü kültür de yazıyla kayıt altına alınır; böylece birbirini besleyerek birbirlerini varkılarlar ve zenginleştirirler. Sorunuzun ikinci bölümündeki, Batı lı anlamda felsefe geleneği teriminden ne anlamalıyız? Ve ayrıca, bizdeki farklı bir tefekkür biçimi nedir? Bunlar, benim bildiğim konular değil açıkçası... Felsefe-Bilim in tarihi ve problematiği ile ilgilenen biri olarak, Mezopotamya - Mısır - Anadolu - Eski Yunan - Helenistik Dönem - İslâm - Ortaçağ Avrupa - Modern Avrupa ve Çağdaş Dünya... sürekliliği içinde olup bitenler, üç aşağı, beş yukarı aynı kümede tanımlanabilirler. Kasıt eğer, XVII. yüzyıldan itibaren, Batı Avrupa da gelişen, özellikle de Immanuel Kant tan sonraki bilişsel (kognitif) yapının tahlili anlamındaki felsefe ise, bu felsefenin/tefekkürün bizatihi kendi değil belirli bir zaman ve zemindeki tecellisi ile ilgilidir. Bizde, her zaman bir felsefe/tefekkür/düşünce geleneği olmuştur; hiç bir zaman kesintiye uğramadı ve halen de devam etmektedir. Ancak, bunun görünümleri farklı olabilir. Çoğunlukla söylediğim bir şey vardır: Bilgi, esas itibariyle, iç-mahsusun (tecrübiyât) ya da dış mahsusun (vicdâniyat), makul hâle getirilmesidir. Bu nedenle, modern dönemde, Batı Avrupa da ortaya çıkan, özellikle önce dış, sonra iç-mahsusa ilişkin çeşitli âlet ve teorilerle, elimizdeki verilerin farklılaşması ve başkalaşmasıdır; bu da doğal olarak makulleştirme sürecini dönüştürmüştür. Başka bir deyişle, malumat değişince, marifet ve dahi bunun da üzerine yükselen ilim/bilgi de başkalaşmıştır. Kitap ve zihin arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Nietzsche, beslenme biçimleri nden, beslenme kaynakları ndan söz eder bir kitabında. Kitap, bir beslenme kültürü müdür gerçekten, bir mutfak mıdır? Bizim için uygun olan, bünyemiz için iyi olan mutfak ve beslenme biçimi nasıl olmalı? Kendimize özgü bir zihin mutfağından söz edebilir miyiz? Daha önce de dile getirildiği gibi, insan eylemlerinde, niyet ve amaç önemlidir. Taşköprülüzâde nin ifade ettiği üzere, bilgi aklın kulluğu ise, amaç bilgi edinmektir, bilgilenmektir. Bu nedenle, insan aklı bilgiyle beslenir... Kitap, bilginin muhafaza edildiği bir araçtır; ondan önce tabletti, papirüstü, parşömendi vb. Bu nedenle, bir kitap romantizmine gerek yok diye düşünüyorum. Ancak, Nietzsche nin kastı okumak ise evet, aklın en önemli beslenme eylemlerinden biri, okumaktır. Kişisel olarak, aklın beslenmesini, beş türlü eyleme ilişkin görüyorum: Birincisi Doğa, ki, o da bir okuma türüdür; ikincisi, Tekhne yani insanın yapıp ettikleri; üçüncüsü, yazılı metin; dördüncüsü ise anlatım ki, eğitimden başlar, sohbete kadar sürer... Ve belki, son olarak, insanın nefis muhasebesi... Hepsi de, aklın beslenme kaynaklarıdır kanaatime göre... Son olarak, genel anlamda İslâm ülkelerindeki, özel anlamda, Türkiye deki kitap okuma ve kitap üretme tutumunu nasıl buluyorsunuz? Entelektüel bir olgunluktan/yeterlilikten söz edebilir miyiz? Her şeyden önce, tekrar anımsatalım: Âletler ki, kitap da bir âlettir- insanın bir niyeti ve amacını gerçekleştirmek üzere icat edilirler. Yazılı malzeme, bilginin muhafazası ve aktarımı içindir. Elbette, her âlet kendi çevresini, uzayını da yaratır ve kendine ilişkin binlerce insanî değer ortaya çıkarır; bu değerler, kültürden, ilmî, siyasî ve iktisâdi, hatta şahsî yapılara kadar sirayet eder. Tarih boyunca, bu, böyle olmuştur... Matbaanın kullanımı sonucunda ortaya çıkan basılı kitap, ticari kapitalizmin arzularıyla birleşince, ortaya müthiş bir ticarî meta çıkmıştır; yazma eser de, daha önceleri böyle idi; ancak, büyük oranda gereksinimlere bağlıydı. Örnek olarak, kendi kitabını istinsah edebilirdin; ancak, kendi kitabını basamazdın, çünkü tek bir kitap basılmazdı. Bu durum, üniversitelerin yükselmesi, akademik kariyerlerin netleşmesi, dergilerin yayımlanması, muhtelif kurumların basılı metnin gücünden yararlanmaya çalışması gibi etkenlerle dev bir iktisadi sektör halini aldı. Dolayısıyla, kitap, bilginin korunması ve aktarı- 12

13 mını üstlenen bir araç olmaktan çıktı, ticari bir meta oldu... Hatta XX. yüzyılda, psikolojik bir meta haline geldi bile denilebilir. İbn Haldûn, Mukaddime sinde Bir alanda, fazla kitap bulunmasının zararları diye bir başlık açar ki, o dönemde kitap ne kadardır?... Ancak, dediği şudur İbn Haldûn un, belirli bir konudaki kitaplar, büyük oranda kendilerini tekrar ederler; bu nedenle, hepsini okumaya kalkmak vakit alıcıdır. Bu nedenle, söz konusu olumsuz durumdan kurtulmak için, İslâm dünyasında, özellikle öğretim hayatı için her açıdan sıkı ders metinleri yazılmıştır. Ancak matbaa ile bu kaygı ortadan kalkmıştır. Artık, diyelim ki, bir kişi Felsefe Tarihi sahasında, ya da bir alanda bin eseri okumak gibi bir sıkıntı yaşıyor; klasik gelenek şöyle düşünüyor, en azından başlangıç aşamasında, felsefe tarihine ilişkin temel bilgileri almak için bir eseri bin kere okumak daha doğrudur. Günümüzde, artık basılı kitap, yazma kitabın kaderiyle karşı karşıyadır. Bilgisayara bağlı kitap, dijital ve internet yayıncılığı, hızla, basılı kitabı ortadan kaldıracaktır. Bugün, nasıl yazma kütüphaneleri varsa, yakın bir gelecekte de, basma kütüphaneleri olacak; ama kullanılmak üzere değil, bazı âlimlerin eskiyi araştırmak üzere kullandığı kütüphaneler şeklinde... Elbette direnilecek, basılı kitabın erdemlerinden bahsedilecek, iktisadi çıkarları zedelenenler itiraz edecek vs. ama sonuç itibariyle durum değişmeyecek... Örnek olarak, Felsefe-Bilim tarihi alanında, neredeyse tüm ilmî dergiler, internet üzerinden yayınlanıyorlar; basılmıyorlar. Belki bilgisayarda okumak benim için zor; ama çocuklarım için kolay; torunlarım için belki de- bir zamanlar kitap diye bir şey vardı ya dönüşecek... Bunları dikkate alarak şöyle ifade edelim: Mehmet Genç üstadımız, şöyle der: Mütevazı bir ilmî çalışma, en az üç milyonluk bir kütüphane ile başlar. Türkiye de böyle bir kütüphane var mı? Ben bilmiyorum... İslâm Ülkeleri nde? Belki!.. Artık öteki ülkelerle karşılaştırmayı siz yapabilirsiniz. Kafanızı malumat vererek şişirmek istemem. Mesele, basit bir malzeme sorunu değildir öyleyse... Bilgi sorunudur. Nübüvvet ten sonra ilmin geldiği bir dine mensubuz ama pek fazla kimse bu makama talip olmak istemiyor; siyaset ya da basit bir gazete yazarı olabilecek kadar malumat -füruş olmak daha cazibeli. Bilgi ye değer verirsek, önemsersek, hakkını teslim edersek, gerekli cehd ü gayreti gösterirsek, bilgiyi muhafaza eden malzemeyi de üretir ve sahipleniriz. Şuna inanmıyorum: İstanbul da öyle bir kütüphane kuralım ki, içinde yirmi beş milyon kitap bulunsun. Okumadıktan, araştırmadıktan sonra o kütüphane sadece bir Kitap Müzesi olarak kalır; başka hiç bir şey olmaz. Üniversite yıllarımdan anımsıyorum: Okuduğum Üniversite nin genel kütüphanesine gitmiş, fiş doldurarak bir kitap istemiştim; memur yanlış kitabı getirince kendisini uyardım. Ne oldu? Fırça ve tahkir... Hemen oradan çıktım ve profesör oluncaya değin hizmet verdiğim o üniversitenin genel kütüphanesine bir daha hiç uğramadım; hâlâ da uğramam. Ne yaptım? Öyle şahsî bir kütüphane kuracağım ki, alanım çerçevesinde bir daha bu tür kütüphanelere gereksinim duymayacağım diye karar aldım. Öyle de yaptım. Ama bu, çözüm değil! Kütüphanelerimiz az; içlerindeki kitaplar da az; üstelik okuyucuyu onlara ulaştırmamak için tüm tedbirler de alınmış durumda. Raf sistemi yok da, Ammân daki Ürdün Üniversitesi ne gittiğimde, ilk raf sistemli kütüphaneyle karşılaşmıştım da bir hafta, alanımla ilgili kitapları incelemiştim. İSAM ın kütüphanesi bu açıdan büyük bir boşluğu doldurmuştu; ancak yeni kitaplarla sürekli takviye edilmediğinden, tarihî bir hâle gelmeye başladı. Gerçi artık pek çok üniversite, internet üzerinden kitaplara erişimi sağlıyor; ama ne kadar işlevsel o tartışılır. Sonuç itibariyle, bin yıl daha bekleriz bu kafayla gidersek. Çünkü sorun, yalnızca malzemeye sahip olmak değil; bir amaca sahip olmak; bu amacın gerektirdiği malzeme, gereksinim doğrultusunda edinilirse, hem süreklilik ortaya çıkar, hem de ona ulaşım yolları, elden geldiğince verimli inşa edilebilir; gerisi boş bir hikâye. Tüm dediklerimizin özeti nedir? Kanımca şudur: Sorun, daha derin, bilgiye talip olma sorunu... Şu deyişi unutmamalıyız: Malumat olmadan marifet, marifet olmadan ilim, ilim olmadan irfan sahibi olunmaz. Kısaca: Derdimiz ne bizim? Kişi olarak, millet olarak? 13

14 A. VAHAP AKBAŞ ile şehir ve kitap üzerine "...günümüz edebiyatının baskın mekânı şehir, baskın konusu şehir hayatıdır. Bu da kanımca en çok romanda görülüyor. Dolayısıyla şehirlinin kendisini en çok romanda bulduğunu, ona meyyal olduğunu düşünüyorum." KEMAL BATMAZ A. VAHAP AKBAŞ 1954 te Batman da doğdu. Batman Lisesi ni (1971) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nü (1977) bitirdi. Çorlu da yılları arasında öğretmen, yılları arasında da Milli Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptı. Çorlu Mehmet Akif Ersoy Anadolu Lisesi nde öğretmenlik yaparken 2001 yılında emekli oldu. Özel öğretim kurumlarında çalıştı. İlk yazısı Hisar dergisinde (1978) yayımlandı. Şiir ve yazıları başta Mavera, Hisar, Düş Çınarı, Bizim Külliye, Ay vakti olmak üzere çeşitli dergilerle Yeni Devir, Zaman ve Türkiye gazetelerinde yer aldı yıllarında Yeni Devir gazetesinin Kültür-Sanat sayfasını yönetti, belirtilen yıllarda aynı gazetede günlük yazılar yazdı. Çorlu da Nisan Bulutu dergisini çıkarıp yönetti ( ) de Efgan adlı kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği nce yılın şairi seçildi. Alevler ve Güller ile Sedat Yenigün Roman Armağanını (1984) aldı. Şiirlerinizde daha çok dağ unsurunu kullanmışsınız. Oysa biz sizi şehir ve şiir üzerine konuşturmak istiyoruz. Dağ dan mı yola çıkalım şehre Neden bu kadar dağ kullanıyorsunuz şiirlerinizde? Bu soru daha önce de sorulduğu için, bütün şiirlerimde kaç defa dağ kelimesini kullandığımı merak etmiş, üşenmemiş saymıştım. Doksan-yüz arasında bir sayı çıkmıştı yanılmıyorsam. Bu kullanımların hepsinde dağ, şiirin temel unsuru olmasa, hatta çoğunlukla benzetme, büyüklük, çokluk ifade etmek gibi amaçlarla kullanılmış olsa bile dağın şiirimde önemli bir yer tuttuğu kesin. Ve sorulmasa belki bunu fark etmeyecektim. Yine sorularda, yazı ve yorumlarda şiirlerimdeki baskın temanın hüzün olduğu ifade edilmişti. Bunlar, şairin dönüp eserine bu dikkatler ışığında yeniden bakmasına sebep oluyor. Dağı sevdiğim bir gerçek. Bunun en önemli sebebi de sanırım dağda doğmuş olmamdır. Raman Dağı nda, Türkiye deki ilk petrol kuyusunun yakınlarında dünyaya gelmişim. Dedelerimin yaşadığı, babamın çocukluk gençlik yıllarının geçtiği köy de yüksek dağların arasında bir yerdi. Hemen her yaz, tatilimin büyük bir kısmını bu köyde ya da bir yanı Raman Dağı nın di- 14

15 Geçmişte şehrin kültürü, tabiat güzellikleri; mimarî, musiki, tarih gibi medeniyet unsurları şairleri beslerdi. Şehirlere çokça güzelleme yazılır, şehrin tarihi mekânları, tabiî güzellikleri resmedilirdi. Bugün ise sanatçıya daha çok şehrin değişen sosyolojik ve mimarî yapısı, bunların yarattığı karmaşa, sakat ilişkiler, bunalımlar, yabancılaşma, yozlaşma; yine bunlara bağlı olarak kaybedilmiş değerlere özlem vs. ilham veriyor. ğer yanı yine dağların, dik kayalıkların sardığı Hasankeyf te geçirdim. Çocukluk, ilk gençlik anılarımda dağ, onun için önemli bir yer tutar. Çocukluğun, şair ve yazarların tükenmez hazinesi olduğunu hatırlarsak sanırım bu husus daha iyi anlaşılır. Büyük şehirde dağı özlemem, bir şiirimde hülyamı kanatan üç şeyden birinin dağ olduğunu söylemem; başka bir şiirde açmışım gözlerimi dağ, yürümüşüm dağ dememin de altında zannederim bu duygu ve tecrübelerin etkisi vardır. Dağ sevgisi, dağ özlemi metropollerde bana kendini daha fazla hissettiriyor. Metropol, dağları da yutan bir dev. Dağ heybettir oysa, yüceliktir, güzelliktir, bozulmamışlıktır/ doğallıktır, vahiy makamıdır, tecelligâhtır, korku ve esrardır yerine göre. Dağ daha pek çok şeydir! Bunun içindir ki yalnız bu fakirin değil, hemen bütün şairlerimizin en önemli ilham kaynaklarından biridir. Peki, Bir şehir tarif ediniz. dersek bize neler anlatırsınız? Kendinizi bir şehir içerisinde nereye konuşlandırabilirsiniz? Şehirde sanatınızı besleyen unsurlar nelerdir? Bilindiği gibi medine, şehir demektir. Medeniyet ve medine kelimeleri de birbiri ile alakalıdır. Dolayısıyla benim fikrimdeki ve gönlümdeki şehrin anahtar kavramları medeniyet ve medenîliktir. Hacı Bayram-ı Veli den ilhamla söyleyeyim: sürekli oluş ve her yönüyle gelişim içinde olan; oluşup gelişirken yaşayanlarını da olgunlaştıran bir şehir Sufiler gönlü bir şehre benzetirler. Yaratan ın tecelli ettiği yer olan gönül gibi şehrin paklığı, güzelliği esas alınmalı değil mi? İnsan ki eşrefü l mahlûkattır, kurduğu, yaşadığı mekân da ona göre olmamalı mı? Çağdaş şehirlerimiz ne yazık ki medeniyetimizden neşet etmiş şehirler değil. Bin bir emekle ve özenle kurulmuş şehirlerimiz şimdi yaralı. Bu şehirlerin içinde bize dair unsurlar gittikçe eriyor, onarılıp korunsalar bile yayılan hantal yapının içinde görkemleri fark edilmez oluyor; tarih şuuru uyandırma, devam fikri oluşturma misyonları yok oluyor. Böyle bir şehirde, fikrinin mayasını Anadolu da almış, İslâm medeniyetine gönül vermiş; güzelliğe, doğallığa, insaniliğe, medeniliğe inanmış biri olarak bir yere konuşlanmak çok zor. En baştan itibaren büyük şehirde beni en çok yoklayan şey yabancılık ve yalnızlık oldu. Bizim kuşağın büyük bir kısmının bu duyguları yoğun bir şekilde yaşadığını düşünüyorum. Büyük şehrin savurduğu, dağıttığı çok insan tanıdım. Yetmişli yılların başından itibaren kaleme alınmış roman ve hikâyelerde bu savrulmuşluğu, şehrin karmaşası içinde kaybolmuşluğu, yabancılık ve yalnızlığı görmek mümkündür. Esasında bugün, artık hemen hiçbir şehirlinin kolayca kendini bir yere konuşlandıramadığı düşüncesindeyim. Bu, yalnızca şehirlerin yapısıyla alakalı bir şey de değil. Evet, şehirler hızla ve hantal bir şekilde büyüyor. Bu, ulaşımdan insan ilişkilerine kadar birçok sorunu beraberinde getiriyor; ama zannımca asıl sorun bunlardan çok dayatılan ritimdedir. İnsana fıtrî olmayan bir hayat ritmi dayatılmaktadır. Şehrin kalabalık ve hantallığından kaynaklanan sorunlar bir yana, tüketme 15

16 ihtirası, çok ve çabuk kazanma arzusu, telefon, internet vs. bağımlılığı gibi hususlar insanı neredeyse bir otomobil yarışı hızında yaşamaya zorluyor. Bu şüphesiz tefekkürü ve idraki dumura uğratıyor. Ruhunu çok gerilerde bırakarak koşuşturan şehirli, şehrini ve oradaki konumunu nasıl idrak etsin? Bütün bunlarla beraber, büyük şehir bana öyle geliyor ki en çok sanatkârları uyarıyor, kışkırtıyor. Geçmişte şehrin kültürü, tabiat güzellikleri; mimarî, musiki, tarih gibi medeniyet unsurları şairleri beslerdi. Şehirlere çokça güzelleme yazılır, şehrin tarihi mekânları, tabiî güzellikleri resmedilirdi. Bugün ise sanatçıya daha çok şehrin değişen sosyolojik ve mimarî yapısı, bunların yarattığı karmaşa, sakat ilişkiler, bunalımlar, yabancılaşma, yozlaşma; yine bunlara bağlı olarak kaybedilmiş değerlere özlem vs. ilham veriyor. Son dönem şiirimize şehirlilik hâkim. Benim şiirim de genel yapısıyla şehirli bir şiirdir. Çocukluğa, diğer yaşanmışlıklara, tabiata da hep şehirden baktım. Bu bakış aslında bir kaçış, bir sığınmadır denebilir. Bu duygu aslında birçok şairde vardır. Necip Fazıl Şehirlerin Dışından şiirinde bizi, dünyayı şehirlerin dışından seyretmeye çağırır. Çünkü kat kat çıkmış evler, o cam gözlü devler görülmesi gereken âlemi gizlemektedir. Şehirler insanı köleleştirmekte, Allah ı unutturmaktadır. Şiiri, bir hayat görüşünün, bir inancın paralelinde götürmeye çalışınca, şehir, yukarıda da değindiğim gibi, yabancılaşmanın, bozulmanın gerçekleştiği yer oluyor. İnsanın bir bütünden kopup, büyük kalabalıklar içinde insan tekine dönüştüğü, bunun doğurduğu yalnızlık ve sarsılmışlığın derin bir şekilde yaşandığı yer Tanpınar, Biz şehir mefhumunu kaybettik. İçimizde fukaralığın nizamı kuruldu diye yakınır. Şehir, bir terbiyenin ve zevkin etrafında teşekkül eden müşterek bir hayattır der. Beni, kaybettiğimiz bu terbiye ve müşterek hayat her zaman çok ilgilendirdi. Bir şair, roman ve hikâye yazarı olarak hayıtını ve üslubunu kaybetmiş şehrin, yaşadığım ya da tanıklık ettiğim bu hallerine uzak durmam mümkün değildi. Ancak bunlarla kendimi sınırlamamak gerektiğini düşündüm hep. Sanatçı, bir medeniyet mensubu olduğunun, o medeniyeti yaşatma geliştirme misyonu taşıdığının bilincinde olmalıdır. Bu bağlamda yaşadığım şehrin kültür ve medeniyet merkezi olmasının sağladığı imkânlar da şiir ve yazılarımı büyük ölçüde beslemiştir. Taşra ve anakent karşılaştırmasına girersek sizce hangisi bir sanatçı için daha elverişlidir? Günümüz anakentlerinde sanatçılar kendi atmosferini nasıl oluşturuyorlar? Anakentler, sanatçıların yoğun olarak yaşadığı; kurum, kuruluş ve mekânların fazla olduğu, sanat etkinliklerinin sıklıkla yapıldığı, entelektüel ilişkilerin daha kolay kurulabildiği; yayıncı, kitapçı, dağıtımcı ve ajansların toplandığı yerlerdir. Kültür-sanat endüstrisinin kalbi buralarda atar. Buralardan geniş kitlelere erişebilmek daha kolaydır. Bu çerçevede daha birçok imkândan söz edilebilir. Tabii ki bütün bunlar sanatçılar için elverişli bir ortam oluşturur. Büyük kültür merkezlerinde oluşmuş bir gelenekten, geçmişten gelip sinmiş bir ruhtan da söz edilebilir. Hayatının merkezine sanatı oturtanlar bunu hissederler. Pasajlara, sahaflara, başka bazı mahfillere sinmiş bir ruh diyeyim buna. Ancak bu her şeyin büyük şehirlerde başlayıp bittiği anlamına gelmez. Hemen her zaman, kabiliyeti, belli bir hedefi olan sanatkârlar kendilerini, bu işin adeta borsası durumunda olan büyük şehirlere atmaya çalışmakla beraber taşra denilen yerlerde de yetişmiş büyük sanatkârlar az değildir. Uzak ve küçük de olsa ilim ve irfana, sanata yataklık yapmış şehirlerimiz çoktur. Günümüzde durumun daha farklı olduğunu düşünüyorum. Kolaylaşan ulaşım, iletişim, her tarafa yayılan teknolojik imkânlar taşra kavramını coğrafî bir terim olmaktan çıkarıyor adeta. Artık taşralılığın zihinsel bir kavram olduğunu düşünüyorum. En uzaktaki bir Anadolu şehrinden hatta kasabasından, değil Türkiye deki, dünyanın her yerindeki sanatçılarla kolaylıkla ilişki kurulabilir. Yazılar, fotoğraflar, hatta kitaplar en uzak yerlere bir tıklamayla birkaç saniyede ulaştırılabiliyor. Artık her yerde kitap, dergi basılabiliyor. Şehirlerin büyük bir kısmı kendilerini kültür sanat vasıtasıyla tanıt- 16

17 mayı hedeflediği için hemen her şehirde artık sanat ve edebiyata daha fazla imkân hazırlanıyor, daha çok etkinlik yapılıyor. Böyle olunca büyük şehirlerde yaşayan yazarlar taşra dergilerine; taşra da yaşayanlar büyük şehirlerde çıkan dergilere yazabiliyor. Nerede çıkarsa çıksın bir yayın her yere ulaştırılabiliyor. Bütün mesele zannımca zihni uyanık, ufku geniş olabilmektir. Yoksa bir kişi, büyük şehrin göbeğinde yıllarca yaşayıp üretmeye çalışsa da fazla bir şey değişmez. Atmosfer oluşturma, daha çok mizaçla, dünya ve sanat görüşüyle ve imkânlarla ilgilidir. Biraz önce büyük şehirlerin kültür ve sanat adına sunduğu imkânlardan bahsettik. Bu imkânlar şüphesiz iletişimi ve bir sanat atmosferi oluşturmayı da kolaylaştırıyor. Dernekler, vakıflar, sanatçı kuruluşları sanatçıları bir araya getirebiliyor. Belediyeler sürekli kültür sanat etkinlikleri gerçekleştiriyor. Bazı yayınevlerinde, kitapçılarda periyodik sohbetler yapılıyor. Bunlar da sanatçıların bir araya gelmesine vesile oluyor. Hayat ve sanat telakkilerinin uyumu, müştereklerin çokluğu, mizaç ve zevkler, ortak hedefler, beklentiler şüphesiz bu ortamların canlı, bereketli olmasında etkili oluyor. Türk edebiyatı dönemlerini ele alacak olursak hangi dönem daha çok şehirliye dönüktür? Edebiyatımızda anakent temalı pastoral şiir gerçekleşebilmiş midir? Doğrusu Türk edebiyatının dönemlere ayrılması mevzuu bana hep sorunlu gibi gözükmüştür. Yine de bu bölümlemelerden hareket edersek, halk edebiyatı diye adlandırılan alanın dışındaki hemen bütün verimlerin şehirliye dönük olduğunu söyleyebilirim. Şifahî eserler ya da âşıklar marifetiyle ortaya konmuş şiirler çoğunlukla büyük şehirlerin dışında, halkın duygu ve düşüncelerinin tezahürü olarak hayat bulmuştur. Bunların dışındakilerin oluştuğu yer ise şehirdir ve muhatabı büyük ekseriyetle okuryazar insandır. Yer yer ve dönem dönem sırf okuryazarlığın da yetersiz kaldığı, seçkin muhatapları hedefleyen bir edebiyatla karşı karşıya kalıyoruz. Tabiî ki bu muhatap şehirlidir. Klasik edebiyatımız, şüphesiz tam bir şehir edebiyatıdır. Büyük medeniyet merkezlerinde genellikle yönetici zümrelerin etrafında ve himayesinde neşv ü nema bulmuştur. Mensupları iyi öğrenimli, donanımlı kişilerdir. Gelişmiş bir medeniyetin bütün zenginlik ve inceliklerine, haddeden geçmiş diline maliktirler. Oturmuş bir geleneğe yaslanırlar. Bu durumda edebiyatçı, bu donanım, bu zenginlik ve incelikle, tabiatıyla yine bu kültüre aşina, bu incelmiş söyleyişi kavrayabilme kabiliyetine sahip şehirliye seslenecektir. Tanzimat Dönemi edebiyatı ve Edebiyat-ı Cedide de bütünüyle şehirliye yöneliktir. Mensuplarının çoğu kalem dairelerinde yetişmiş, yabancı lisan öğrenmiş; bir kısmı paşa ya da paşazadedir. Tanzimat döneminin ilk temsilcileri siyasetle edebiyatı atbaşı sürdürdükleri ve edebiyatı daha çok bir dönüştürme aracı olarak kullandıkları için; sonrakiler ise sanat yapmış olmayı önceledikleri için hep şehri, şehir insanını konu edinmiş, şehirliye seslenmeyi yeğlemişlerdir. Bu dönemlerde şehir dışındaki hayat, bir iki zayıf deneme hariç, bütünüyle edebiyatın dışındadır. Hatta denebilir ki İstanbul dışındaki bütün hayat edebiyatçının ilgi alanı dışındadır. Edebiyatçıların İstanbul dışındaki şehirlere, kasaba ve köy hayatına yönelmeleri Meşrutiyet ten sonra mümkün olur. Cumhuriyetle bu yöneliş ivme kazanır. Ancak büyük şehirlerde yoğunlaşan nüfus zamanla edebiyatçıyı da bu yoğunluğun içine çekti diye düşünüyorum. Anakent temalı bir pastoral şiirden bahsetmek çok zor. Şehir daha çok köy ve kır hayatının, bakir tabiatın muhalif mefhumu oldu denebilir şairler için. Şehir, insanı cüceleştiren bir yer olarak görülür. Başta da değindiğimiz gibi, dağ, köy, kır, şehrin kasvetinden kurtulmak, arınmak için kaçılan yerlerdir şair nazarında. Necip Fazıl ın mısraları bunu en güzel şekilde ifade ediyor: Al eline bir değnek, Tırman dağlara, şöyle! Şehir farksız olsun tek, Mukavvadan bir köyle! 17

18 Uzasan, göğe ersen, Cücesin şehirde sen; Bir dev olmak istersen, Dağlarda şarkı söyle! Şehri anlatan bir edebi tür var mı? Günümüz şehirlisi daha çok hangi türde kendini bulmaya çalışıyor, hangi edebî türe meyyal? Aklıma hemen şehrengizler geliyor. Klasik edebiyatımızdaki şehrengizler, bir şehrin genel durumu hakkında genel bilgilerin verildiği, güzelliklerinin övüldüğü ve güzellerinin vasfedildiği ilgi çekici bir türdür. 16. Yüzyılda Mesihî ve Zatî tarafından ilk örneklerinin verildiğini biliyoruz. Sevilen ve çokça örnek verilen bu tür, başka bazı türler gibi zamanla ömrünü tamamladı. O şimdi artık bir edebiyat tarihi malzemesi. Ama biraz şiirselliğinden, biraz da tema benzerliğinden, adı şehirlerle alakalı bazı çağdaş kitaplarda yaşatılıyor. Bu son cümleyi bana Mustafa Armağan ın Bursa Şehrengizi nin kurdurttuğunu söylemeliyim. Şehri anlatan bir edebî tür olarak, son yıllarda yaygınlaşma eğilimi gösteren şehir kitapları ndan da söz etmek gerekir her halde. Tanpınar ın Beş Şehir i ile başladığını söyleyebileceğimiz bu kitaplar gittikçe müstakil bir tür olarak anılmaya başlandı. Mitat Enç in Gaziantep i anlattığı Uzunçarşı nın Uluları, Ahmet Turan Alkan ın Sivas ı anlattığı Altıncı Şehir ve benzer bazı çalışmaların gördüğü ilgi bu tarz kitapların çoğalmasına yol açtı. Artık yalnız şehir yazıları yazan yazarlar var. Belediyeler şehir kültürü dergileri çıkararak yazarları şehirler hakkında yazmaya yönlendiriyor. Bu konuda ilmî toplantılar yapılıyor. Dergiler şehir kitapları dosyaları hazırlıyor. Bazı kurumların şehir kitapları kütüphaneleri var. Şehir kitapları şüphesiz yeni bir edebiyat dalı sayılır. Şimdilik sayıları belki pek fazla değil ama Ahmet Turan Alkan ın da ifade ettiği gibi gelecek vaad ediyor. Seyahat kitapları da şehirlerin hafızasını kayda geçirmekte önemlidir. Seyyahların gözlem ve tespitleri büyük ölçüde şehirlerle ilgilidir. Bugün şehirler hakkında yazanların vazgeçilmez kaynaklarından biri seyahatnamelerdir. Bir şehir hakkında eser hazırlayan herkes Evliya Çelebi ye, İbni Batuta ya başvurmak zorunda hisseder kendini. Gelişen mekân algısı, dikkatleri şehirlere yoğunlaştırıyor. Daha önce ifade ettik: günümüz edebiyatının baskın mekânı şehir, baskın konusu şehir hayatıdır. Bu da kanımca en çok romanda görülüyor. Dolayısıyla şehirlinin kendisini en çok romanda bulduğunu, ona meyyal olduğunu düşünüyorum. Şimdilerde daha çok roman yazıldığını, çevrildiğini, baskı sayılarının yüksek olduğunu gözlemliyoruz. Bu da ona gösterilen alakaya işaret ediyor. Sizin de dergilerde şehir yazıları yazdığınıza tanık oluyoruz. Deneme kitaplarınızda şehre dair çok yazı var. Seyahat izlenimleriniz de Seferî Yazılar başlığıyla kitaplaştı. Bunu şehre ve gezmeye olan ilginizin bir göstergesi olarak mı anlamalı?seferî Yazılar da hangi şehirler var? Buralara nasıl bakıyorsunuz? Medeniyet ve medenîlik kavramlarıyla şehir arasındaki ilişkiye daha önce değindik. Bu ilişkiyi önemseyen, edebiyata ve sanata edebiyat bağlamında yaklaşan biri olarak elbette şehri önemsiyorum. Her şair, hikâyeci ya da romancı gibi şehirler hakkında düşünüyor, gözlemler yapıyorum. Şehri düşünmek, gözlemek, yazmak... Bunlar hoşuma gidiyor. Bir hafızayı kayda geçirmenin keyfini yaşatıyor bana. Bir sorumluluğu yerine getirmenin huzurunu Seyahati de seviyorum. Seyahat arzusu fıtrî bir şey gibi geliyor bana. İnsan tabiatında var olan bir duygu. Hoşuma giden bir söz var. Derler ki: Dünya bir kitaptır, seyahat etmeyenler onun hep aynı sayfasını okurlar. Gezmek, yeni sayfalar okumaktır. Özge diyarlara pervaz vurmak, özge güzellikler temaşa etmektir. Seferî Yazılar bu his ve düşüncelerle kaleme alındı. Ülke dışına yaptığım bazı seyahatlerdeki gözlem ve izlenimleri içeriyor. Şüphesiz bildiğimiz anlamda birer şehir yazısı değil bunlar. Yine de gezdiğim şehirlere bir ayna tutabildiğimi düşünüyorum. Bu şehirlerin bazıları şunlardır: Almatı, Aşkabad, Merv, Mekke ve Medine, Strasburg, Zürih, Köln, Üsküp, Salzburg 18

19 Kitabın alın yazısı M. KAYAHAN ÖZGÜL Büyük kısmı yarım ay biçiminde tasarlanan bu küçük pencerelere takılan rengârenk camlara gün ışığı vurdu mu, giriş bir renk cümbüşü ile dolar; gökkuşağının ortasında yüzmeye başladığınızı hissedersiniz. Cildinin ortası delinerek ilk yaprağına mini mini bir kapı açılan kitaplarda da aynı hissi yaşadığınız ve kapağı çevirince renk renk kelimelerin uçuştuğu bir mahfilde öylece kalakaldığınız olur. Yüce Mevlâm kitapları kapılara nasıl da benzer yaratmış. Kitabın çift kanatlı bir kapıdan ne şekilce ne de ruhça farkı var; açıp girdiğinizde her ikisi de sizi bir başka âleme taşıyıveriyor. Kapılar vardır; ince ince oyulmuş ahşabında, zerrin yaldızında tezhipli, şemseli bir kitabın müzeyyen nakışlarını bulursunuz. Kapılar vardır; zamanın hoyrat eli delik deşik etmesin diye yağlıboya ile kapatıldığında, okkalı bir kitabın lâke cildi gibi pırıl pırıl parladığını düşünürsünüz. Bazen, cümle kapısına ulaşmak için, daha mütevazı bir kapıdan geçmeniz gerekir. İster soğuktan korunmak için olsun isterse sahibinin mahviyetkâr tavrından, bu çifte kapıda şömiz kitapların korunaklı ve kendini gizleyen ruhunu hissedersiniz. Bazen kara demir kilidi sımsıkı kapalı veya halkalarına koca bir kilit geçirilmiş kapılara tesadüf edersiniz de aklınıza kilitli kitaplar gelir. Muhtemeldir ki, o battal kalın cildinin iki kanadı kilitle birbirine kenetlenmiş esrarengiz kitaplardan birini elime alma şansına hiç erişemediğim için, bana böyle kapılar kitaplardan çok, minik ve göstermelik bir kilidi olan hatıra defterlerini hatırlatır. Bazen bir kapı görürsünüz; kararmış, kağşamış, şişmiş, rezelerinden oynamıştır; güç hâl ile kapatılabildiği bellidir. Onda, şirazesi kaymış kitapları andıran bir şeyler yakalarsınız. Hat- 19

20 ta damı çökmüş, kapısı sökülmüş hazin viranelerde bile, kapağı kopuk bir kitaba duyduğunuz merhameti hissettiğiniz olur. Definelerin hep harabelerde yatıyor olması gibi, kapaksız kitaplarda da kim bilir ne gizli değerlerin saklandığını düşünerek kendinizi ve yaralı kitabı teselli edersiniz. Biliyorum, iyice garipseyeceksiniz; fakat yeri geldi de söylüyorum: İşaret parmağım da kitapları kapılara benzetiyor. Garipseyeceğinizi söylemiştim. Apartman kapılarında, alt alta dizilmiş zillerin yanı başındaki kutucuklarda aşina bir isim ararken, işaret parmağımın da kitaplardaki içindekiler yahut indeks bölümünden alıştığı hareketleri hatırlayarak gezindiğini fark ediyorum. Siz hiç yarım kalmış bir kapı gördünüz mü? Ben bir müzayedede gördüm. Çift kanatlı bir kapıydı. Bir kanadı mükemmel bir kündekârȋ ile ince ince işlenmiş; fakat ikinci kanadı kim bilir hangi musibet mâni olmuş da tamamlanamamıştı. Her acıyı tanır zannettiğim kalbimin o yarım kapı karşısında nasıl paramparça olduğunu dilim dönmez ki anlatayım. Müzayede kataloglarını saklamak gibi garip bir âdetim varsa da o günün kataloğunu yok ederek kapının fotoğrafıyla beraber, zihnimdeki görüntüsünü de kovmaya çalıştım; ama ne çare? İşte, üzerinden yıllar geçmesine rağmen, o malul kapının hayali olanca tazeliğiyle hâlâ karşımda duruyor. Tesadüf bu ya, aynı sene içinde düzenlenen bir başka müzayedede karşıma hattatı göçüp gittiği için yarıda kalmış bir Kur an çıktı. Hayatı boyunca edindiği hiçbir Kur ân ı satın almadığı gibi, metaa dönüştürülerek alınıp satılmasına da bir türlü alışamayan ben, o yarım eseri ciddi bir meblâğ karşılığında aldım. Şimdi düşünüyorum da bir kere daha zihnim kapılarla kitapları eşlemiş ve yarım kapının açtığı yarayı, yarıda kalmış bir Kur ân ile sağaltmaya çalışmışım. Bu eşlemede yalnız olmadığımdan eminim. Kitaplara ve kapılara o nihayetsiz tünelleri açan kurtçuklar dahi birbirine benzer; damak lezzetleri bile müşterektir. Şimdi yazarken fark ettim ki, kitaplara benzediğini düşündüğüm, zihnimde öylece eşlediğim kapıların hiçbiri zamane işi değil... Ruhuma yakın bulduğum kitaplar gibi, aynı yakınlığı hissettiğim kapılar da devr-i kadîmden kalmış olanlar... Asri kapılara bir türlü ısınamadım; metalik soğukluğuna, ziline basmaya, otomatının sesine, diyafonunun varlığına, gözetleme deliğine, asansörüne, şifresine, kamerasına bir türlü kanım kaynamadı. Sizi içeri/ içine davet etmek istemeyen kitaplar misali... Sanki ha deyip de girerseniz, olağanüstü bir cevhere ortak çıkacakmışsınız gibi... Oysa bu meymenetsiz kapılar bin naz ile size açıldığında, göreceğiniz manzara hep aynı... Cümlesinde de eşiği geçtiniz mi kasvetli, hepsi bir örnek antre lere kadem basmak zorundasınız. Yakın zamanlara kadar, bir metnin ilk cümlesi onun başarısının anahtarı sayılırdı. Romancılar, o ilk cümlenin sıcak merhabasını, cazibesini, misafirperverliğini yakaladıklarında, okuru da ele geçireceklerini bildiklerinden, daktilo karşısında cazip bir başlangıç cümlesi bulmaya çalışarak ömür çürütürler; buruşturup çöpe attıkları kâğıtların çoğunu da o siftah cümlesine kurban ederlerdi. Nihayette, kitabın kapağını çeviren okur da çaldığı kapıda istiskal edilmeyeceğini bu ilk cümleden anlardı. Çelik kapıların ardında oturan zamane yazarlarının giriş cümleleri ise, antrelerine benziyor; soğukluk ve yavanlıkta çoğu birbirinin eşi... Bir de eski kapıları düşünün; onları niye sevdiğimi şıpınişi anlayacaksınız. İster tokmağını gümbür gümbür çalın, ister yumruk-tekme girişin, eski kapılar hep zarafetle açılır; sizi kucaklamağa, buyur etmeğe amadedir, bu bir... İkincisi, açılan her kapının ardında, aydınlık ve güleç bir avlu bulunur ki, hiçbiri diğerine benzemez; tırabzanları bile, taşlığı bile bambaşkadır. Eski zaman kitaplarını da işte bu farklı ve görklü girişleriyle sevmeye başlarsınız. Hanede olduğu gibi, kitapta da en gösterişli yer giriş kapısıdır; 20

Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu ile Röportajlar Serisi-V ŞEHİR VE KİTAP ÜZERİNE İHSAN FAZLIOĞLU OKUMALARI

Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu ile Röportajlar Serisi-V ŞEHİR VE KİTAP ÜZERİNE İHSAN FAZLIOĞLU OKUMALARI Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu ile Röportajlar Serisi-V ŞEHİR VE KİTAP ÜZERİNE İHSAN FAZLIOĞLU OKUMALARI İÇİNDEKİLER Önsöz Yerine,... 3 PROF. DR. İHSAN FAZLIOĞLU... 4 PROF. DR. İHSAN FAZLIOĞLU İLE RÖPORTAJLAR

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden, Çemberlitaş taki dedesinin konağında büyüyen şair, Amerikan ve Fransız kolejlerinde başladığı ilk ve lise öğrenimini Deniz Lisesi nde tamamladı. İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü nü 1924 te bitirince

Detaylı

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım İLETİŞİM, DİL VE KÜLTÜR 1. İletişim 2. İnsan, İletişim ve Dil 3. Dil Kültür İlişkisi DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI VE TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ 1. Dillerin Sınıflandırılması

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

İSTANBUL UN PENÇ HALLERİ. TA NER A L A KU Ş ve Ö Ğ R E NC İ L E R İ Mİ N YATÜR S E RG İ Sİ

İSTANBUL UN PENÇ HALLERİ. TA NER A L A KU Ş ve Ö Ğ R E NC İ L E R İ Mİ N YATÜR S E RG İ Sİ İSTANBUL UN PENÇ HALLERİ TA NER A L A KU Ş ve Ö Ğ R E NC İ L E R İ Mİ N YATÜR S E RG İ Sİ İSTANBUL UN PENÇ HALLERİ TANER ALAKUŞ ve ÖĞRENCİLERİ MİNYATÜR SERGİSİ 18-29 HAZİRAN 2013 / DOLMABAHÇE SARAYI CAMLIKÖŞK

Detaylı

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme 1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme çabalarının teknoloji alanına aktarılmasına bağlı olduğu, tartışmasız kabullenilen

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Yusuf Yeşilkaya www.yusufyesilkaya.com yusufyesilkaya@gmail.com 26 Mayıs 1904 tarihinde İstanbul Çemberlitaş ta dünyaya gelen Necip Fazıl, hem kültürlü hem de varlıklı bir ailenin çocuğudur. Dört-beş yaşında

Detaylı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular hazır olun düşüyoruz diyor. Düşüyoruz ama ben dâhil

Detaylı

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ EKİM AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATININ OLUŞUMU KAZANIMLAR.Osmanlı Devleti ni güçlü kılan sosyal, siyasi düzenin bozulma nedenlerini.batı düşüncesine,

Detaylı

18-24 Mart Yaşlılar Haftası münasebetiyle Üniversitemiz Tıp Fakültesi ve Karabük Alzheimer Derneği organizasyonluğunda üniversitemiz ev sahipliğinde Yaşlılık-Bunama ve Alzheimer Hastalığı Tanıtım ve Bilinçlendirme

Detaylı

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17 İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ... 15 MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17 SAFAHAT TA DEĞERLERİMİZ... 41 Adâlet... 43 Adamlık... 47 Ahlâk... 50 Azim... 42 Birleştiricilik...

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İslam coğrafyasında gelişen tıp tarihi üzerine çalışan bilim adamlarının bir kısmı İslam Tıbbı adını verdikleri., ayetler ve hadisler ışığında oluşan bir yapı olarak

Detaylı

İŞTİP TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜNDE TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE UYGULAMADA OLAN TÜRKÇE - MAKEDONCA MATERYALLER. 1.Giriş

İŞTİP TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜNDE TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE UYGULAMADA OLAN TÜRKÇE - MAKEDONCA MATERYALLER. 1.Giriş İŞTİP TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜNDE TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE UYGULAMADA OLAN TÜRKÇE - MAKEDONCA MATERYALLER 1.Giriş Son dönemde Türkiye ile Makedonya arasında her alanda iş birliği gelişti ve bunun neticesi

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

Ihlamur; Cana Şifa Bir Dergi!

Ihlamur; Cana Şifa Bir Dergi! On5yirmi5.com Ihlamur; Cana Şifa Bir Dergi! Ihlamur dergisi genel yayın yönetmeni Hakan Sarı ile yayıncılık serüvenlerini ve dergiciliği konuştuk. Yayın Tarihi : 24 Ağustos 2010 Salı (oluşturma : 11/8/2017)

Detaylı

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ İSMEK İN USTALARI ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ 10-17 MART 2014 / Dolmabahçe Sanat Galerisi Başkan dan eserlerin hiçbiri zahmetsiz,

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN Tanzimat Edebiyatı (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN Dr. Ahmet Faruk GÜLER Dr. Nuran ÖZLÜK Dr. Mehmet ÖZGER Dr. Macit BALIK Yayın Editörü: Doç. Dr.

Detaylı

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

Belmin Dumlu SAVAŞKAN, Belmin Dumlu SAVAŞKAN, 1973 yılında İstanbul da doğdu. Ortaöğrenimini Özel Fransız Lisesi Notre Dame Sion de tamamlamasının ardından, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema

Detaylı

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi OKUMA GELİŞİM DOSYASI 204 OKUMA ALIŞKANLIĞININ KAZANDIRILMASI Okuma; kelimeleri, cümleleri veya bir yazıyı bütün unsurlarıyla görme, algılama, kavrama

Detaylı

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum. Türkiye deki en büyük emek israflarından birisi İngilizce öğreniminde gerçekleşiyor. Çevremde çok insan biliyorum, yıllarca İngilizce öğrenmek için vakit harcamış, ama hep yanlış yerlerde harcamış. Bu

Detaylı

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım... İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...5 GİRİŞ...9 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...38 3 2. BÖLÜM ÖNCÜLER Necip Fazıl Kısakürek ve

Detaylı

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK Sosyal ve siyasi yaşamda Bodrum un tanınmış simalarından biri olan Nuran Yüksel yaşamını kitap haline getirdi. Nuran Yüksel kitabının sadece kendi

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İSLAM EĞİTİM TARİHİ ILA323 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Seçmeli Dersin

Detaylı

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu. Türk İslam Bilginleri: İslam dini insanların sadece inanç dünyalarını etkilemekle kalmamış, siyaset, ekonomi, sanat, bilim ve düşünce gibi hayatın tüm alanlarını da etkilemiş ve geliştirmiştir Tabiatı

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI Kazanımlar Osmanlı

Detaylı

ZONGULDAKLI GENÇ ŞAİR VE BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMNENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ UFUK SİLİK ŞİİR İLE HAYATIM YENİDEN ŞEKİLLENDİ

ZONGULDAKLI GENÇ ŞAİR VE BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMNENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ UFUK SİLİK ŞİİR İLE HAYATIM YENİDEN ŞEKİLLENDİ ZONGULDAKLI GENÇ ŞAİR VE BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMNENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ UFUK SİLİK ŞİİR İLE HAYATIM YENİDEN ŞEKİLLENDİ SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız ve hangi okulları

Detaylı

Metin Edebi Metin nedir?

Metin Edebi Metin nedir? Metin Nedir? Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır. Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla

Detaylı

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı. MUSA TAKCI KİMDİR? İyi bir öğretmen, koruyucu bir ağabey, saygılı bir evlat, şefkatli bir baba, merhametli bir eş, çok aranan bir kardeş, güçlü bir şair, disiplinli bir yazar, hayırlı bir insan, güzel

Detaylı

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR!

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR! 11.11.2014 Salı İzmir Basın Gündemi O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR! Kazım Erkmen Daha dün gibi hatırlıyorum, İzmirlilerin Yeşilyurt Devlet Hastanesi diye bildikleri o Hatay daki hastanenin Başhekimliği ne

Detaylı

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın Irmak Tank Tank 1 Vedat Yazıcı TURK 101-40 21302283 AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA Yalnız, huzurlu bir akşamda; şiire susadığınızda huzurunuzu zorlayacak bir derleme Üstü Kalsın. Mutsuz etmeye

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz PROF. DR. 133 Prof. Dr. Alaattin AKÖZ SÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Hiç unutmadım ki! Akademik olarak hem yüksek lisans, hem de doktora

Detaylı

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Maruf Vakfı Genel Merkezinin Açılışına Katıldı. Maruf Vakfı Genel Merkez açılışı, Vakfımızın Zeytinburnu ndaki merkezinde

Detaylı

ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu.

ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu. PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu. 1976 da Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi nin yayın kurulunda görev aldı. 1981 de doktorasını

Detaylı

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ Türk pop ve rock müziğinin sevilen ismi Aydilge,mini konseri ve imza günü etkinliği ile Kahramanmaraş Piazza Alışveriş ve Yaşam Merkezi nde hayranlarıyla buluştu.

Detaylı

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958) YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958) Yahya Kemal Beyatlı 2 Aralık 1884 tarihinde bugün Makedonya sınırları içerisinde bulunan Üsküp te dünyaya geldi. Asıl adı Ahmet Agâh tır. Şehsuvar Paşa torunlarından olduğu

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

Mehmet Akif Ersoy; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın! Mısralarını şehitlerimize, gazilerimize, en

Mehmet Akif Ersoy; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın! Mısralarını şehitlerimize, gazilerimize, en Mehmet Akif Ersoy; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın! Mısralarını şehitlerimize, gazilerimize, en genel ifadeyle milletimize yazmıştır. Bu mısralar, aziz

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI 013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI AY: EYLÜL (11 İş Günü Hafta) GÜN SAAT KONULAR ÖĞRENCİLERİN KAZANACAĞI HEDEF VE DAVRANIŞLAR

Detaylı

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI AHMET HAŞİM ( 1884 1933 ) Fecriati topluluğunun en önemli şairi olup modern Türk şiirinin kurucularından biridir. Türk edebiyatında akşam şairi olarak da tanınır. Sanat

Detaylı

Sevgili dostum, Can dostum,

Sevgili dostum, Can dostum, Sevgili dostum, Her insanı hayatta tek ve yegâne yapan bir öz benliği, insanın kendine has bir kişiliği vardır. Buna edebiyatımızda, günlük yaşantımızda ve dini inançlarımızda çeşitli adlar vermişlerdir.

Detaylı

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ARAP DİLİ VE EDEBİYATI I İLH 103 1 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ OLUŞUMU CUMHURİYET

Detaylı

ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS ) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK

ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS ) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS. 226 652) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK Eski İran da Din ve Toplum (M.S. 226-652) Yazar: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Altungök Yayınevi Editörü: Prof. Dr. Mustafa Demirci HİKMETEVİ

Detaylı

ÖN SÖZ fel- sefe tarihi süreklilikte süreci fel- sefe geleneği işidir

ÖN SÖZ fel- sefe tarihi süreklilikte süreci fel- sefe geleneği işidir ÖN SÖZ Hepimiz biliyoruz ki, felsefede cevaplardan çok sorular önemlidir. Bu, felsefede ortaya konulan görüşlerden çok, onların nasıl oluşturulduklarına dikkat çekmek bakımından son derece önemlidir. Felsefeyi

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İSLAM FELSEFE TARİHİ I Ders No : 0070040158 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı

E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? Www.EkitapKazanclari.coM. By Alia RİOR. Alia RİOR www.ekitapkazanclari.com

E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? Www.EkitapKazanclari.coM. By Alia RİOR. Alia RİOR www.ekitapkazanclari.com E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? E-KİTAP KAZANÇLARI Www.EkitapKazanclari.coM By Alia RİOR Alia RİOR www.ekitapkazanclari.com Sorumluluk Sınırları ve Garanti Feragatnamesi ÖNEMLİ:

Detaylı

Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Tarih geçmiş hakkında eleştirel olarak fikir üreten bir alandır. Tarih; geçmişteki insanların yaşamlarını, duygularını, savaşlarını, yönetim

Detaylı

NECİP FAZIL KISAKÜREK

NECİP FAZIL KISAKÜREK NECİP FAZIL KISAKÜREK NECİP FAZIL KISAKÜREK kimdir? Necip fazıl kısakürekin ailesi ve çocukluk yılları. 1934e kadar yaşamı 1934-1943 yılları hayatı Büyük doğu cemiyeti 1960tan sonra yaşamı Siyasi fikirleri

Detaylı

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü Yirminci asrın ilk yarısının sonlarına doğru Fransa da ortaya çıkan felsefi bir akımdır.

Detaylı

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

Bilim,Sevgi,Hoşgörü. Bilim,Sevgi,Hoşgörü. Mehmet Akif Ersoy 20 Aralık 1873 27 Aralık 1936 Mehmet Akif Ersoy, Türkiye Cumhuriyeti nin ulusal marşı olan İstiklal Marşı nın yazarıdır. Vatan Şairi olarak anılır. Yahya Kemal Beyatlı

Detaylı

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım. 1. Soru Kitap okumak insanı özgürleştirir. Okuyan insan yeni düşünceler edinir, zihnine yeni pencereler açar. Okumak olaylara bakış açımızı bile etkiler. Kalıplaşmış salt düşünceler, yerini farklı ve özgür

Detaylı

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI 1 2 EDEBİ BİLGİLER (ŞİİR BİLGİSİ) 1. İncelediği şiirden hareketle metnin oluşmasına imkân sağlayan zihniyeti 2. Şiirin yapısını çözümler. 3. Şiirin

Detaylı

Roger Garaudy Kitaplar

Roger Garaudy Kitaplar Roger Garaudy Kitaplar 1 / 6 2 / 6 3 / 6 Roger Garaudy Kitaplar Adres: Alemdar Mah. Alayköşkü Cad. No:5 Cağaloğlu/İstanbul. Telefon: 0212 511 24 24 Faks: 0212 512 40 00 Yeni Çıkan Kitaplar arşivleri -

Detaylı

MATBAACILIK OYUNCAĞI

MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Roman 1. basım Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Yayın Koordinatörü:

Detaylı

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar Eda Yeşilpınar Hemen her bölümün kuşkusuz zorlayıcı bir dersi vardır. Öğrencilerin genellikle bu derse karşı tepkileri olumlu olmaz. Bu olumsuz tepkilerin nedeni;

Detaylı

29.06.2015 Pazartesi İzmir Basın Gündemi

29.06.2015 Pazartesi İzmir Basın Gündemi 29.06.2015 Pazartesi İzmir Basın Gündemi Rektör Prof.Dr. Galip Akhan, 29-Haziran-14 Temmuz 2015 tarihleri arasında Hafta içi Her gün Saat: 09.30-17.00 saatleri arasında aday öğrenci ve ebeveynlerine açık

Detaylı

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim.

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim. Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim. SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz? MUHAMMED AKBULUT-

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 2014-2015 Yaşar Kemal in Romanlarında Toplumcu Gerçekçilik (devam ediyor)

ÖZGEÇMİŞ. 2014-2015 Yaşar Kemal in Romanlarında Toplumcu Gerçekçilik (devam ediyor) ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Secaattin Tural 2. Doğum Tarihi : 15.07.1966 3. Unvanı : Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora 5. Çalıştığı Kurum : Kırklareli Üniversitesi Derece Alan Üniversite Lisans Türk Dili

Detaylı

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti Leyla Tavflano lu Çok sıklıkla Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan a gittiğim için olsa gerek beni bu oturuma konuşmacı koydular. Oraların koşullarını

Detaylı

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır? 1. (1) Şair yeni bir şiir kitabı yayınladı.(2) Kitap, şairin geleneksel şiir kalıplarını kullanarak yazdığı şiirlerden oluşuyor.(3) Bu şiirlerde kimi zaman, şairin insanı çok derinden etkileyen sesini

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

Yaz l Bas n n Gelece i

Yaz l Bas n n Gelece i Emre Aköz Yeni Okur-Yazarlar ve Gazetelerin Geleceği ABD li serbest gazeteci Christopher Allbritton õn yaşadõklarõ bize yazõlõ medyanõn (ki bu tabirle esas olarak gazeteleri kastediyorum) geleceği hakkõnda

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11 BİRİNCİ BÖLÜM İLK TÜRK DEVLETLERİNDE EĞİTİM 1.1. HUNLARDA EĞİTİM...19 1.2. GÖKTÜRKLERDE EĞİTİM...23 1.2.1. Eğitim Amaçlı Göktürk Belgeleri: Anıtlar...24 1.3. UYGURLARDA

Detaylı

Tel: / e-posta:

Tel: / e-posta: 1-Sempozyuma Davet: ULUSLARARASI CÂMİ SEMPOZYUMU (SOSYO-KÜLTÜREL VE MİMARÎ AÇIDAN) 01-02/ Ekim/ 2018 Tarih boyunca câmiler Müslümanların itikat, ibadet, ilim, sosyal, kültürel ve mimari açıdan hayatın

Detaylı

İnanıyorum ki biraz daha gayret ederek planlı ve düzenli bir çalışmayla çok daha başarılı olacaksın

İnanıyorum ki biraz daha gayret ederek planlı ve düzenli bir çalışmayla çok daha başarılı olacaksın 4. sınıf öğretmenlerinin karne görüşleri şu şekildedir: Sevgili Nehir Nur, Bal arısı gibi çalışkan ve üretken bir öğrencisin güzel kızım. Aldığın her görevi başarıyla ve ciddiyetle yerine getirdin. Her

Detaylı

"ben sana mecburum, sen yoksun."

ben sana mecburum, sen yoksun. Ad-Soyadı: Kübra Nur Akkoç Numara: 21302138 Ders - Şube: Türkçe 101-19 Öğretmen: Başak Berna Cordan Tarih: 17.11.2014 "ben sana mecburum, sen yoksun." Kavuşulamayandı. Erişilemeyen hedefti, sonu mutlu

Detaylı

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ 1 Değerli Velimiz, Geçtiğimiz hafta sonunda 2-6.sınıflardaki öğrencilerimizin

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN

PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun olduktan (1972) sonra bir süre aynı bölümde kütüphane memurluğu yaptı (1974-1978). 1976 da Türk

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖĞRENİM DURUMU Lisans: 1976-1980 Doç. Dr. Rıza BAĞCI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ/TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ Yüksek Lisans: 1984-1987 EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ KADIKÖY ANADOLU LİSESİ KÜTÜPHANECİLİK KULÜBÜ OKUMA ANKETİ 1 İÇİNDEKİLER Kapsam 3 Sınırlamalar 3 Giriş 4 Anket 5 Bulgular 7 Analiz/Değerlendirme 9 Öneriler 10 2 KAPSAM Kadıköy Anadolu Lisesi öğrencilerinin

Detaylı

ÖĞRENCİLERİMİZİN DİKKATİNE:

ÖĞRENCİLERİMİZİN DİKKATİNE: DUYURU Tarih: (01.12.2015) ÖĞRENCİLERİMİZİN DİKKATİNE: 1. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN (DİKEY VE YATAY GEÇİŞ ÖĞRENCİLERİ DAHİL) YENİ ÖĞRENCİ ANKET FORMU, BİLGİ TOPLAMA ANKETİ VE ÖĞRENCİ TANITIM-İLETİŞİM FORMLARINI

Detaylı

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Bir milletin ve topluluğun oluşumunda maddi

Detaylı

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre Hayatta, insanlar üzerinde en çok etkili olan şeyi arayan bir kız, bu sorusunu karşılaştığı herkese sorar. Çeşitli cevaplar alır ama bir türlü ikna olamaz. En sonunda şehrin bilgesi bir nineye gönderilir.

Detaylı

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı On5yirmi5.com Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı Türkiye ve İstanbul çapında verilecek olan Yaz Kur an Kursu eğitimlerini İstanbul Müftü Yardımcısı Mehmet Yaman ile konuştuk Yayın Tarihi : 15

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı Haziran 17, 2016-1:22:00 Başbakan Yıldırım, "Terör örgütünün telkinlerine gençlerimiz asla ve asla itibar etmesinler. Onlar bizim

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi

İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi Ahlâk Düşüncesi Projesi İSLAM İSLAMAHLÂK AHLÂKDÜŞÜNCESİ DÜŞÜNCESİ PROJESİ PROJESİ düşüncesi düşüncesiiçerisinde içerisindepek pekçok çokdisiplin disiplintarafından tarafındantartıtartışılagelmiş şılagelmiş

Detaylı

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi Murat Çokgezen Prof. Dr. Marmara Üniversitesi 183 SORULAR 1. Ne zaman, nasıl, hangi olayların, okumaların, faktörlerin veya kişilerin tesiriyle ve nasıl bir süreçle liberal oldunuz? 2. Liberalleşmeniz

Detaylı

Prof. Dr. K. Gülbün Baydur'a Armağan

Prof. Dr. K. Gülbün Baydur'a Armağan Prof. Dr. K. Gülbün Baydur'a Armağan Prof. Dr. K. Gülbün Baydur a Armağan Yayına Hazırlayanlar Özgür Külcü, Tolga Çakmak ve Nevzat Özel Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Ankara, 2012

Detaylı

DİKKAT VE DİKKAT TOPLAMA ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ

DİKKAT VE DİKKAT TOPLAMA ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ DİKKAT VE DİKKAT TOPLAMA ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ Dikkat, * *Dikkati konu üzerinde toplamadan çalışmayı sürdürmek boşuna zaman kaybıdır. Çünkü dikkat olmadan

Detaylı

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri) ARAŞTIRMA ALANLARI 1 Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı alanlarına dair araştırmaları kapsar. 1. Kur an tarihi 2. Kıraat 3. Memlükler ve

Detaylı

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim SİVAS BELEDİYESİ İŞARET DİLİ EĞİTMENİ MUSTAFA EPİK. İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR. İŞBİRLİĞİ İÇİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR MUTLAKA BAŞARILI OLACAKTIR SORU- Bize kısaca kendinizi

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : TÜRKÇE I: YAZILI ANLATIM Ders No : 0310340004 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı

8. Kamu Yönetimi Sempozyumu

8. Kamu Yönetimi Sempozyumu 8. Kamu Yönetimi Sempozyumu Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Türkiye Belediyeler Birliği nin işbirliği ile Yönet imi Sempoz yumu Antakya Ottoman Palace ta çok sayıda davetlinin katılımı

Detaylı

Arnavutça (DİL-2) Boşnakça (DİL-2)

Arnavutça (DİL-2) Boşnakça (DİL-2) Arnavutça () Programın amacı, Arnavut dili, kültürü, tarihi ve edebiyatını tanıyan bu alanda çalışma yapacak nitelikte bireyler yetiştirmektir Metinlerinden yola çıkarak Arnavut dilinde metin okur ve yazar,

Detaylı

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler SORU- Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz? MUHAMMED DİKAL

Detaylı

BİZ KİMİZ? ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu, Atatürk ü ve ideolojisini daha iyi tanımak ve tanıtmak için 1989 yılında ODTÜ Kültür İşleri Müdürlüğü bünyesinde kurulmuş olan bir düşünce topluluğudur. Atatürkçü

Detaylı