İstanbul Tıp Fakültesi

Transkript

1 Bilgisayar ve İletişim Kulübü MAYIS 2012 ONOBLOK Kökü sağlam her ağaç meyvelere gebedir... PARA İLE SATILMAZ BU SAYIMIZDA: Dünyanın Dört Bir Yanına Giden Gönüllü Doktorlar: USEDER Röportaj: Prof.Dr.Tevfik Ecder ile Hoş Bir Söyleşi Tarihin Bilinen İlk Devirlerinde Müzikle Tedavi ÜDS (Üniversiteler Arası Kurul Yabancı Dil Sınavı) İnsanın Var Oluşunu Evrenin Kitabıyla Açıklayan Adam: K.L. Moore Sanal Alem: TED Ne İşe Yarar? Çin Tıbbının Mucizevi Ürünü: Ginseng Günün İçinden: Hekime Şiddet! QR Code: (QR kodu iphone, ipad ve android işletim sistemli telefonlarınızdan QR Code uygulaması ile okuyabilirsiniz.) İstanbul Tıp Fakültesi

2 İÇİNDEKİLER 3 Editörden 4 Yurtdışına Giden Gönüllü Doktorlar: USEDER 6 Günün İçinden: Hekime Şiddet! 8 Dünya Tıp Tarihinde İlginç Vakalar 9 Çin Tıbbının Mucizevi Ürünü: Ginseng 10 Sınav: ÜDS 11 Tarihin Bilinen İlk Devirlerinde Müzikle Tedavi 12 Röportaj: Prof.Dr. Tevfik Ecder ile Hoş Bir Söyleşi 16 Biyografi: Keith L. Moore 18 İçimizden Katreler 19 Sanal Alem: TED 20 Spor 21 Mizah/Karikatür Bilgisayar ve İletişim Kulübü İletişim : dergi@itfforum.com Adres: İstanbul Tıp Fakültesi Çapa/ Fatih Tüm hakları saklıdır Bütün içerik telif hakları yasası ile korunmaktadır. Dergimizin tamamına dan ulaşabilirsiniz. İstanbul Tıp Kitabevi sponsorluğunda basılmıştır. YAZARLARIMIZ İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ BİLGİSAYAR VE İLETİŞİM KULÜBÜ MONOBLOK Editör : Mehmet Yan Günün İçinden : M. Oğuzhan Kırlı Alternatif Tıp : Mesut Barakazi Tarih : Fatih Şentürk Yunus Çatma Sınav : Enis Yerdelen Biyografi : Nusret Solak Ahmet Çiçek Müzik : Mir Sadık Röportaj : Ayşe Bağcı Gökhan Korkmaz İçimizden Katreler : Hatice Zeliha Kılıç Sanal Alem : Fatih Sağ Spor : Abdüssamet Çilo Mizah : Şükran Armağan Hilal Seda Akçan Karikatür : M. Enes Özel Tasarım/Kapak : Emir Kütük Nedim Sezer Fotoğraf : Osman Coşkun M. Emin Tezcan Basım/Yayın-Reklam: Ahmet Demirel Lojistik Destek : Ökkeş Kuybu 2

3 EDİTÖR MEHMET YAN MONOBLOK un ilk sayısıyla karşınızdayız. Sizlere topluluğumuz adına merhaba diyorum. İlk sayımız olması münasebetiyle sizlere dergiyi çıkarma amacımızdan ve dergiyi nasıl oluşturduğumuzdan bahsetmek istiyorum. Bizler insanlığın dertleriyle dertlenen ve kendini insanlık uğruna feda etmeyi göze almış hekim adaylarıyız. Öncelikli amacımız fakültemiz öğrencilerine ve onlar vesilesiyle de insanlığa yarar sağlamaktır. Bunun yanında dergimizin; güncel konulara, fakültemizin ve üniversitemizin içinde bulunduğu spor aktivitelerine, tıp alanında adını sıkça duyduğumuz değerli bilim adamlarının hayatlarına, yine alanında adından sıkça bahsettiren simaların röportajlarına yer vermek gibi amaçları da bulunmaktadır. Monoton bir yapı içerisinde olmamak için bu başlıklara eklenen veya bu başlıklar içerisinden çıkarılan başlıkların olması kaçınılmazdır. Bütün bunları göz önünde bulundurarak; insanlığa yarar sağlayabileceğimiz, öğrenci arkadaşlarımıza gerek sosyal, gerek manevi yönden katkıda bulunabileceğimiz, en iyiyi, en güzeli; en doğru şekilde verebileceğimiz bir dergi oluşturmaya çalıştık. İstanbul Tıp Fakültesi adına çıkarılmış bir derginin olmaması ve bir dergi çıkarılmasına vesile olabilecek olmamız da cesaretimizi artırdı. Sonuçta bir dergi meydana getirebilmek için cehdettik ve adımlar attık. Bir eser ortaya koyabilmenin zorlu ve meşakkatli bir iş olduğunun farkındaydık. Ama sonunda doğru şeyler ortaya koyacak olmanın manevi hazzı ve beraber olmanın verdiği güçle her zorluğun altından kalkabileceğimizi düşünüyorduk. Öyle de oldu neticede. Zorlanacağımızı düşündüğümüz, halledilemeyecek gördüğümüz ayrıntıların bir araya gelince ne denli hızlı ve güzel bir şekilde sonuçlandığını gördük. Sancısını çektiğimiz, aklımızda yer eden sorunların bir kaç telefon görüşmesiyle halledilebildiğine şahit olduk. Biz ilerledikçe kapılar önümüzde bir bir açıldı, bu da doğru yolda olduğumuzun bir kanıtı gibi geldi bizlere. Bir şeyler ortaya çıkardığımızı gördükçe daha da özenli çalıştık. Düşündük, tasarladık, yazdık, çizdik ve dergimizi bu hale getirdik. Daha sonrasında; Dergimizi nasıl bastırabiliriz? diye düşünmeye başlamıştık ki İstanbul Tıp Kitabevi derdimize derman oldu. Katkılarından dolayı İsmail Şahin e teşekkürü bir borç biliriz. Şu an işimiz bitti mi? Tabi ki hayır. Elbette bu halde kalmayacağız, yaptıklarımızla yetinmeyeceğiz. Amatör bir ruh ve toy düşüncelerle tohumunu attığımız dergimizin filizlenip boy vermesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Gerekli gördüğümüz konularda konunun uzmanlarına danışıp, daha farklı görüşlere yer vereceğiz. Belki ülkemizin ve hastanemizin gündemine göre içeriğimizi şekillendireceğiz. Oluşturduğumuz sınırlar çerçevesinde kendimizi zorlayıp, dergimizi yükseltebildiğimiz yere kadar yükselteceğiz. Ancak sizler de bilirsiniz ki, bazı kaidelerin oturmasında zamana ihtiyaç vardır ve biz zaman içerisinde sizlerin de katkısıyla kendimizi geliştireceğimizi düşünüyoruz. Şu an kesemizdekilerle oluşturabildiğimiz ve karşınıza çıkarmaya layık gördüğümüz dergimizin ilk sayısı ellerinizdedir. Dergimizin, hatta kabul buyurursanız; derginizin uzun soluklu olması temennisiyle 3

4 GÖNÜLLÜ KURULUŞLAR Dergimizin her sayısında yer vermeyi planladığımız ve gönüllü bir kuruluşu tanıtmayı amaçladığımız bu bölümde, ilk sayımızda USEDER (Uluslararası Sağlık ve Eğitim Derneği) i tanıtmayı düşündük. Uluslararası Sağlık ve Eğitim Derneği; 2007 yılında Prof. Dr. Adnan Yüksel başkanlığında kurulmuş olup 110 üye 1000 i aşkın gönüllüsüyle İstanbul Fatih te hizmet vermektedir. Dernek amaçlarını şu cümlelerle ortaya koymaktadır; İhtiyacı olan herkese sağlık ve eğitim hizmetinin ulaştırılması gayesi ile bir araya gelmiş üyelerimiz, çalıştığı hastane ve kurumlarda sağlığa yaptıkları hizmetle yetinmeyerek yurdumuzda veya yurtdışında yardım bekleyen insanlara ulaşmaktadır. Bu derneğimizi oluşturan bir çekirdek hükmündedir. Hizmet ve fedakarlık duygularını gönüllerimizde uyaran; mesleğimizin evrensel ilkelerine bağlılığımız ve vatanımıza, milletimize olan sevgimizdir. Birçok ayrı konuda bilgi ve tecrübe sahibi olan derneğin bütün çalışmalarını anlatmaya yer verecek olursak buna ayırdığımız bölüm yetmez, belki bir sayımızı ona ayırmamız gerekir. Bunun için sadece yurtdışı etkinliklerine ağırlık vermeyi düşünüyoruz. 4 Ancak bunların yanında dernek: -Kurulduğu ilk günden itibaren T.C. Sağlık Bakanlığı, başbakanlığa bağlı TİKA, Kimse Yok Mu Derneği ile ortak birçok proje çalışması içerisindedir. -Doğu ve Güneydoğu Bölgesi nde sağlık taramaları yapmıştır. -Ülke geneli genel sağlık; ağız ve diş sağlığı taramaları, yetimhanelere sağlık destek programları yapmaktadır. -Engellilere yönelik proje ve çalışmalar; dernek gönüllüsü iş adamlarının desteğiyle sağlık alanında eğitim gören yüzlerce öğrenciye burs ve yurt imkanı sağlanmaktadır. -Sağlık alanında eğitim gören fakülte öğrencilerine yeni ve güncel tıbbi gelişmeleri ve eğitimi vermektedir. Sertifika programları, kongreler, sempozyumlarla mesleki gelişmeleri üyelerine ve meslektaşlarına sunmaktadır. -İmkanları ölçüsünde tüm insanlığa hizmeti hedefleyen gönüllülerinin hedefleri arasında çevre sağlığı ve tabiatın korunması konusundaki her türlü eğitim faaliyetinde bulunmaktadır. Bütün bunları bir kenara bırakıp yurtdışı etkinliklerine dönecek olursak; Endonezya Depremi ve Tsunami sonrası yaptıkları acil yardım faaliyetlerinden, Bangladeş Sel Felaketi nden sonra yapılan yardımlardan, Haiti Depremi ve Pakistan Sel Felaketi nden sonra gönderilen doktor gruplarından, Somali deki açlık felaketi sonrası bölgeye giden ilk Türk ekibinin Useder tarafından gönderilen bir ekip olduğundan bahsedebiliriz.

5 GÖNÜLLÜ KURULUŞLAR Bu gönül erleri ne mi yaptı? Yıllık izinlerini deprem, sel ve afet bölgelerinde geçirdi. İnsanlar acılar tarafından kuşatıldığında, son dakika haberlerinde görüntülenen ilk karelerde o insanlarla beraber yer aldı. Somali de yutkunamayan bir çocuğa şırıngayla mama verdi. Bangladeş te bir anneye sarılıp teselli etti. Haiti de elindeki bir şekerle çocuklara bayram, Endonezya da dilindeki tesirle yaralı bir kalbe merhem oldu. Haiti yi ve acılarını hep omuzlarında taşıdı. Bangladeş i ve yalnızlığı hep koynunda avuttu. Pakistan ı ve kimsesizliği kendi sofrasında ağırladı. Somali yi ve ölen çocuklarının acısını evlerinde, çocuklarında yaşadı. Gidilen yerlerde yaşanmış binlerce olaydan bir tanesini misal alalım. Bu bir tek misal bile gidilen yerlerdeki yoksulluğu, çaresizliği anlamaya yeter: Bir anne Türkiye den doktorların geldiğini duymuş ve kilometrelerce öteden; küçücük bebeğini sarıp kundağına yola koyulmuş. Sıcak kavurucu haldeymiş ve bir damla dahi su yokmuş. Belki doktorları görmeye, belki bir yudum su içmeye, bir kap yemek yemeye gelmiştir; orası bilinmez. Gide gide meskun mahâle varmış ve doktorları görmüş. Sırtını göstermiş; bebeğini işaret etmekteymiş. Onu bir alıverin hele. demekteymiş bakışlarıyla. Doktorlardan biri bebeği kucağına aldığında donakalmış. Ses bile edememiş. Zira o küçük melek, ölmüş. Anneye çok sonraları söylenir bu hâl. Ama o doktor da en az o anne kadar etkilenmiştir durumdan. Bu yaşananları duyup gözyaşlarına hakim olmak elde değildir. Lakin gereken şey, sadece gözyaşı dökmek değil; yapılanlara destek olabilmektir. Unutulmamalıdır ki Uluslararası Sağlık ve Eğitim Derneği; sağlık ve eğitim hizmetleriyle İstanbul un dünya çapında geliştirdiği bir sağlık seferberliğinin adıdır. Bu seferberlikte yer alanları ülkemiz ve insanlık ileride minnetle anacaktır. 5

6 GÜNÜN İÇİNDEN M.OĞUZHAN KIRLI 6 HEKiME SiDDET 18 Nisan da aldığımız Dr. Ersin Arslan ın ölüm haberi, tarifi imkansız bir üzüntü, müthiş bir kızgınlık hali yarattı üzerimizde. Daha gencecik, çocuğunun doğumunu bekleyen bir meslektaşımızın hunharca katledilmesi, hekimlere daha doğrusu sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin yeniden gündeme gelmesine neden oldu. Ayrıntılar olayın vehametini gösterir nitelikte aslında. Dr. Ersin Arslan ın Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi ndeki odasına elini kolunu sallayarak giren 17 yaşındaki bir çocuk, onu göğsünden bıçaklayarak, hatta bununla da yetinmeyip olaydan sonraki hayati önem arz eden iki, üç dakika boyunca da kimsenin müdahale etmesine izin vermeyerek meslektaşımızın ölümüne neden oldu. Böyle bir şekilde ölümü hak edecek (!) ne yapmıştı dersiniz? Seksenli yaşlarda akciğer kanserinin terminal dönemindeki bir hastayı ameliyat masasında kaybetmesi miydi onun ölümüne sebep olan? Yoksa farklı nedenler mi aramak gerekirdi altında? Gaziantep Valisi Erdal Ata nın da söylediği gibi, Tamamen cehaletten kaynaklanan bir olay. mı demeliydi yoksa? Eğitimsizlik bu olayın en önemli nedeni gibi de gözükse altta yatan tek neden bu değil elbette. Dr. Ersin Arslan ın bu şekilde hayatını kaybetmesi görmezden gelinen bazı durumların gün yüzüne çıkmasını sağladı esasında. Eskiden beri süregelen hekimlerle halk arasındaki sürtüşme hali, günümüzde uygulanan sağlık politikalarıyla daha tehlikeli bir hale geldi. Toplumda Hasta her zaman haklıdır. gibi bir algı oluştu. Devletin görev ve sorumluluklarından birinin de sağlık çalışanlarının can güvenliğini sağlamak olduğu unutulmaya başlandı. Dr.Ersin Arslan

7 GÜNÜN İÇİNDEN M.OĞUZHAN KIRLI Adana daki bir kadın hekimimizin darp edilmesi akabinde başlatılan Emeğe saygı, şiddete sıfır tolerans! kampanyasına Sağlık Bakanlığı gereken ilgiyi göstermemiştir. Olay sonrası yapılan açıklamalar da manidardır. Peki biz ne yaptık? Protesto yürüyüşü, bir gün grev ve önlüklerimize siyah kurdele İşimiz bitti mi peki? Hiçbir şey yapmamaktan iyidir elbette, ama gereken tepkiyi biz de gösteremedik. Biraz da bu olayların önüne nasıl geçebiliriz, onu konuşalım. Güvenlik tedbirlerini arttırmak bir yere kadar engelleyebilir bu tür olayları. Caydırıcı hukuki cezalar da öyle. Bilinçlendirme en önemli ayağı olsa da bu üçlünün, nasıl ki bir tripotun tek bir ayağı olmazsa diğer ayaklar işe yaramaz; aynen öyle bu üç ana başlığın da birlikte uygulanması zaruridir. Bilinçlendirme konusunu biraz açmak gerekirse, yazılı ve görsel medyada halkın eğitimine yönelik programlar ve reklam kampanyaları yapılmalı. Hastanelere bu konuyla ilgili afişler asılmalı. Ayrıca hekimlerle toplum arasındaki uçurumun gittikçe artmaması adına medyaya da büyük bir görev düştüğü kanaatindeyim. İsminin görev yaptığı hastaneye verilmesi vicdanları bir nebze olsun rahatlatsa da bu konu oldu bittiye getirilmemeli ve bir kez daha böyle bir olayın yaşanmaması ve arkada gözü yaşlı bir eş bırakmamak adına gerekli adımlar ivedilikle atılmalıdır. 7

8 TIP TARİHİ YUNUS ÇATMA FATiH ŞENTÜRK DÜNYA TIP TARiHiNDE ilginç VAKALAR Tıp, dünyanın en önemli bilimlerinden olsa bile birçok gizem ve bilinmezliği de içinde barındırıyor. Dünyada öyle hastalıklar var ki sebebi ve tedavisi hala bilinmiyor. Mesela uzun komalar sonucu hayata dönüşlerin sırrı hala tıp tarafından çözülmüş değil. İşte dünya tıp tarihinde sebebi ve gizemi çözülememiş birbirinden ilginç vakalar İKİZİNİ 36 YIL KARNINDA TAŞIDI! Arnold Schwarzenegger in Ufaklık filmindeki gibi Hindistan ın Nagpur kentinde yaşayan Sanju Bagat ın karnı birkaç ay içinde hızla büyüdü Arkadaşları Hamile misin? diye alay bile ettiler. Birgün nefes darlığı çekince hastaneye kaldırıldı. Doktorlar Karnında tümör var dedi. Ameliyata alınan Bagat ın karnında tümör yerine bir insana rastlandı.. Başında saçları, kol ve bacaklarında ise kas oluşumları gözlenen insanın kalbi karından çıkarılınca durdu. Doktorlar bunun tıp tarihinde 90 kez görülmüş fetus in fetus vakası olduğunu belirledi. Yani Bagat, 36 yıldır ikiz kardeşini taşıyordu Kardeşi, göbek bağı ve kan damarlarıyla gelişmiş ve Bagat ın karnının şişmesine yol açmıştı. UYUYAMAYAN AİLE! FFI adı verilen uyku bozukluğu hastalığı genetik sebeplerden ortaya çıkıyor.bu hastalığa yakalananlar uykuya asla dalamıyor. 29 yaşındaki Cheryl Dinges bu uyuyamama hastalığına tutuldu. Ailesi FFI geni taşıdığı için hastalık ona da geçti. Dünyada sadece 40 ailede görülen bu genetik hastalık yüzünden annesini, dedesini ve amcasını kaybetti. Zamanla FFI hastası kişi halisülasyon görmeye başlar. Hayatı boyunca uyuyamaz. Hastalık son evresinde ise akıl hastalığına dönüşür.eğer anne babalardan birinde FFI ya yol açan gen varsa hastalığın çocuklara geçme şansı yüzde 50 civarında. KURT ÇOCUK! Hindistanlı erkek çocuğu Prithviraj Patil ile Taylandlı kız çocuğu Supatra Sasuphan diğer tüm çocuklar gibi oyun oynamak, yüzmeye gitmek istiyordu. Ancak onları farklı kılan geçirdikleri hipertrikosis (Kurt Adam Sendromu) hastalığı oldu yılından beri sadece 50 kişide görülen bu amansız hastalık yüzde kontrol edilemeyen kıllar çıkmasına sebep oluyor. Bu hastalığı geçiren iki çocuğun yüzü de bir kurt adam gibi tüyle kaplandı. Ne yazık ki hastalığın tedavisi bulunamadı. Hastalığın ölümcül bir tarafı olmamasına rağmen çocuklar toplumdan soyutlanarak yaşamaya mahkum edildi. 8

9 ALTERNATİF TIP MESUT BARAKAZİ ÇİN TIBBININ MUCİZEVİ ÜRÜNÜ: GİNSENG Türkiye nin 1 yılda ilaca harcadığı para yaklaşık 20 milyar dolar. Ne yazık ki milletimizin cebinden çıkan bu para 10 yıl öncesine kadar sadece birkaç milyar dolardı. Bunda ilaç endüstrisinin medya ve doktorları kullanmasının, halkımızın cehaletinin büyük payı varsa da bu sayfada buna değinmeyeceğim. Anlatmayı hedeflediğim şey Uzakdoğu da 2000 yıldır kullanılan bu şifalı bitkinin koruyucu tıpta kullanılmasının ülkemizin kaynaklarının boşa harcanmasını önlemeye yardımcı olacağı gerçeğidir. Ginsengin Çincesi Renshen dir ve ren(insan) ve shen(ot) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir, adam otu anlamına gelmektedir. Bu şekilde adlandırılmasının sebebi insan vücuduna çok benzemesidir. Asya ve Amerikan ginsengi olmak üzere 2 çeşidi vardır. Asya ginsenginin diğer adları Çin ginsengi, Kore ginsengi, Kırmızı Ginseng, Panax Ginsengi dir. Panax Yunanca da her şeyi iyileştiren anlamına gelmektedir. Bu bitkinin en önemli özelliği bilinen en iyi adaptojen(strese karşı direnci artıran ajan) olmasıdır. Etkisi lokal değildir, tüm vücutta zihinsel ve fiziksel kapasitenin artmasını sağlar. Yorgunluğu giderici, konsantrasyonu artırıcı, afrodizyak, iştah açıcı ve antioksidandır. Testosteron ve sperm seviyesini yükseltir. Yeni bulunan bir özelliği de kadınlarda bellek merkezini uyarmasıdır. Seoul Milli Üniversitesince yapılan bir araştırmaya göre Beyaz Kore Ginsengi kökü Alzheimer hastalarında algılamayı artırıcı etki göstermiştir. Amerika da yapılan başka bir araştırmada düzenli ginseng kullanımının grip riskini %31 azalttığı görülmüştür. Ginseng Çin de tipii diyabet ve cinsel iktidarsızlıkta ilaç olarak kullanılmaktadır. Ayrıca enerji içeceklerinde uyarıcı olarak kullanılır. Bu bitkinin en çok görülen yan etkisi uykusuzluk ve uyuma zorluğudur. Pahalı bir bitki olduğundan saf olarak bulmak zordur ve yan etkilerinin ciddi bir kısmı içindeki katkı maddelerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin kafein eklenen bir üründe kişinin haberi bile olmadan aşırı kafeinin yan etkilerine maruz kalmakta ve buna ginsengin sebep olduğunu sanmaktadır. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da antidepresanlarla birlikte kullanıldığında mani başlangıcına neden olmasıdır. Modern dünyanın bu bitkilerle tanışması yeni sayılır. Bu konuda daha çok araştırmaya ihtiyaç duyulduğu kesin;ancak tarihin en eski ve en büyük medeniyetlerinden birinin engin tecrübesi şüphesiz güveni haketmektedir. Dikkat etmemiz gereken en önemli şey sahtekarların tuzağına düşmemektir. 9

10 SINAV ENiS YERDELEN ÜDS ÜNİVERSİTELER ARASI KURUL YABANCI DİL SINAVI ÖSS`yi veya LYS+YGS sınav kombinasyonunu başarıyla geçip İstanbul Tıp Fakültesini kazanan arkadaşlar kendini belli bir süre amaçsız, boşlukta yüzer gibi hissederler. Bu süre kişiden kişiye değişir;kimisi bir ay kimisi bir yıl kimisi de bir sonraki sınav dönemine kadar bu ruh halini korur. 3. Sınıfa geldiğimiz zaman malum dersaneler kafamıza TUS TUS diye impulslar göndermeye başlarlar. Sınava daha iki üç yıl olmasına rağmen bir kayıt furyası başlar. Sular durulduktan sonra TUS`tan evvel bir sınav vermemiz gerektiğinin farkına varırız:üds Üniversiteler arası Kurul Yabancı Dil Sınavı(ÜDS) Doçentlik Sınav Yönetmeliği uyarınca doçent adaylarının gireceği merkezi bir sınavdır. Bu sınava doktora ve sanatta yeterlik çalışmasına başvuracak adaylar da gireceklerdir. Ayrıca, ÜDS sonuçları, yüksek lisans programlarına giriş için de kullanılabileceğinden, lisans programı mezunları ile lisans programlarının son sınıfında veya son sınıftan bir önceki sınıfta okuyan öğrenciler de bu sınava girebilirler. Tıp fakültelerinde 6 yıllık eğitim; 2 yıl önlisans 2 yıl lisans son 2 yıl da lisansüstüdür. Dolayısıyla 3. Sınıfta olan arkadaşlar ÜDS sınavına girme hakkına sahiptirler diyebiliriz ancak daha ayrıntılı bir şekilde araştırılabilir. ÜDS Almanca, Fransızca ve İngilizce dillerinde fen bilimleri, sağlık bilimleri ve sosyal bilimler olmak üzere üç ayrı alanda, yılda iki kez mart ve ekim aylarında yaklaşık 15 ilde ve Lefkoşa da ÖSYM tarafından yapılır. Sınavda 80 soru sorulur ve sınav süresi 180 dakikadır. Sınav, 100 üzerinden değerlendirilmektedir. Başarılı olarak kabul edilmek için doçent adayları en az 65,doktora adayları ve sanatta yeterlilik çalışmasına başvuracak adayların en az 55 puan almaları gerekir. Biz tıbbiyelilerinde TUS a girebilmesi için en az 50 puan alması gerekir.bu da 40 doğruya tekabül etmektedir yani yanlış doğruyu götürmüyor. Bilemeyince rahatça sıkabilirsiniz. Sınavın geçerlilik süresi de 5 yıldır. Başvurular ise elektronik ortamdan alınır. ÜDS ye hiç başvurmamiş adaylar başvurularını;başvuru merkezleri aracığıyla,önceki dönemlerde ÜDS ye başvurmuş adaylar ise;bireysel olarak internet aracılığıyla yapacaklardır. Başvuru ücreti 40TL olup ilgili bankalara yatırılır. Çapaya en yakın başvuru merkezi Vefada İÜ Deniz bilimleri ve İşletim Enstitüsü binasında bulunmaktadır. ÜDS ye alternatif sınav olarak KPDS ve TOEFL ve İELTS gibi sınavlar bulunmaktadır. TOEFL ve İELTS in geçerlilik süresi 2 yıldır ve bu sınavlar muhtemelen daha zordur. Burada biraz KPDS den bahsetmek istiyorum. KPDS nin üniversitelilere bakan yönüyle ÜDS den farkı mesleki bir ayrım olmamasıdır, sadece daha fazla dilde sınav yapılmaktadır; Almanca, Arapça, Bulgarca, Farsça, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Rusça, Yunanca. Bizi ilgilendiren kısımlar içinde; ÜDS den bundan başka bir farkı yoktur. 10

11 MÜZİK MiR SADIK Tarihin bilinen ilk dönemlerinde kabilelerde şaman adı verilen kişilerin, kabilenin dini ve manevi hayatını yönlendirdiği çok saygın bir yere sahip olduğu anlatılır. Belki de bilinen ilk ruh hekimi modelini şamanlar oluşturmuştur(1). Şamanlar; ritm, müzik ve dansın etkisiyle insanları cezbederek onları adeta hipnotize edip topluluklara yön verirlerdi(2). Müzikle tedavinin incelenmesi için en önemli bilgilere; İbrani, Eski Çin, Eski Yunan ve Roma da, Eski Mısır ve Ortaçağ Avrupası kaynaklarında rastlanır. Bunların hepsinden bahsedemeyeceğimiz için bu sayıda İslam Medeniyeti nde müzikle tedavinin yerini ve tarihini anlatacağım. İslam Tarihi nde, özellikle tasavvuf ekolü mensupları (sofiler) müzikle uğraşmışlar ve insanın ruhi (nefsi) hastalıklarından kurtulup olgunlaşmasına katkıda bulunduklarını savunmuşlardır. Hem hekim hem de müzikolog kimlikleriyle İslam tarihinin önemli kilometre taşlarından olan Zekeria Er-Razi ( ), Farabi ( ) ve İbn-i Sina ( ) müziğin tedavi edici etkisini incelemiştir. O zamandan başlayan müzikle tedavi geleneği, Selçuklu ve Osmanlı şifahanelerinde de devam etmiştir. İslam mutasavvıflarından Cüneyd-i Bağdadi, semadan şöyle bahseder. Sema iki çeşittir: Birincisi, bir sözü hulus-i kalple dinlemek ve ondan ibret çıkarmaktır. İkincisi ise ruhun gıdası olan müzikle olandır. Ruh gıdasını aldığı zaman Rabbi ne yönelir ve bedenini idare etmekten vazgeçer. O yüzdendir ki sema yapanlarda sallantı ve hareket gibi haller görülür. (3) Yine önemli İslam bilginlerinden Yakup El-Kındi ( ) felsefe, tıp, astronomi, matematik ve musiki gibi on yedi ayrı konuda eserler vermiş bir kişidir. Ebu Bekir Razi de melankolik hastaların meşguliyetle tedavi edilmeleri gerektiğinden bahseder. Razi bu tür hastaların avlanma, balık tutma gibi meşguliyetlerinin yanında sevdikleri arkadaşlarıyla sohbet etmelerini tavsiye eder. Ayrıca hastaların TARİHİN BİLİNEN İLK DEVİRLERİNDE MÜZİKLE TEDAVİ müzik öğrenmelerini, müzik öğretmelerini ve güzel sesle söylenen şarkıları dinlemelerini önerir(4). Dünyaca ünlü Türk bilgini Ebu Nasr Farabi müziğin insan bedenine ve ruhuna etkilerini incelemiştir. Farabi nin en büyük özelliklerinden biri kanun sazını icat etmiş olmasıdır. Müzik biliminde musiki icrasında, tıpta, astronomide ve fizik biliminde engin bir birikime sahip olan Farabi, bu bilimlerin birbirleriyle ilişkisini özellikle de musikinin diğer bilimlerle olan ilişkisini incelemiştir. Ona göre manzumların insan ruhuna etkileri şöyledir: Rast - İnsana sefa yani neşe ve huzur duygusu verir. Rehavi makamı - İnsana beka yani sonsuzluk düşüncesi verir. Kûçek makamı - Hüzün, elem, keder duygusu verir. Büzürk makamı - İnsanda korku duygusu yaratır. Isfahan makamı - Hareket kabiliyeti ve güven hissi verir. Neva makamı - Lezzet ve ferahlık duygusu verir. Uşşak makamı - Gülme duygusu uyandırır. Zirgüle makamı - Uyku hali verir. Saba makamı - Şecaat yani cesaret ve kuvvet verir. Buselik makamı - Güç, kuvvet verir. Huseyni makamı - Barış, rahatlık ve sakinlik verir. Hicaz makamı - Tevazu yani alçakgönüllülük verir. Farabi araştırmalarını daha da ileri götürmüş ve makamların günün hangi saatlerinde daha etkili olacağını belirlemiştir. Bunları da başka sayımızda aktarma dileğiyle (1)Doktor Adnan Çoban (2)Şamanizm müziği Peregrine Harden (3)Doktor Bekir Grebeme (4)Dr. Ahmet Şahin 11

12 RÖPORTAJ GÖKHAN KORKMAZ AYŞE BAĞCI Fakültemizde 3. Sınıftan itibaren her ögrencinin sevgisini ve takdirini kazanan bir hoca denildiğinde akla gelen ilk isimlerden birisi de hiç şüphesiz Prof. Dr. Tevfik Ecder. Daha kendisi ile konuşmaya başlarken bile ne kadar idealist ve mesleğini seven bir insan olduğunu anlıyorsunuz. Çok erken yaşlarda kendisinin, neler yapabileceğinin farkına varmış olması, belki de onu ögrenciler olarak farklı bir yere koymamızın asıl sebebi. Ayrıca ne kadar vefalı bir eğitimci olduğunu anlamanız için, odasında hemen yanı başındaki panosunda yer alan öğrencileriyle birlikte çekildiği onlarca fotoğrafı görmeniz yeterli. Biz de Monoblok ekibi olarak ilk sayımızda Tevfik Hocamızı tıp fakültesi öğrencileriyle bulusturalım istedik ve gerçekten de ortaya çok keyifli bir sohbet çıktı. 12 İlk sorumuz biraz anamnez sorusu gibi olacak ama; nerelisiniz hocam, kaç yaşındasınız, çocukluğunuz nerelerde geçti? Mayıs 1963 doğumluyum. İstanbul da doğdum. Yaşantımın 2 yılı dışında kalan bütün bölümü İstanbul da geçti. Baba tarafım Ankaralı. Anne tarafım Çerkez ama aşağı yukarı 2-3 nesil İstanbul da oturduğumuz için artık İstanbulluyum diyorum. Bütün çocukluğum Arnavutköy de geçti. Arnavutköy İlkokulu nda okudum. Aileniz ne işle meşguldü hocam, aile düzeniniz nasıldı, biraz bahseder misiniz? Rahmetli babam psikiyatristti. Annem ev hanımı. 1 abim var, 2 kardeşiz yani. Bizim evde eğitim her zaman önemli bir kriterdi. Bizim evin her tarafı kütüphanedir. Öyle çok lüks bir yaşantım olmadı, ama yaşantımdan çok memnunum. Hangi liseden mezunsunuz hocam? Liseyi de şimdi Nişantaşı Anadolu Lisesi olan Özel İngiliz Lisesi nde okudum, yabancı dili orada öğrendim. 2 sene hazırlık okudum de mezun oldum. Aynı sene tıp fakültesini kazandım. Üniversite sınavlarına hazırlanırken hep İstanbul Tıp Fakültesi ni mi istiyordunuz? İstanbul Tıp Fakültesi biraz daha revaçta olduğu için ilk tercihim oldu. Ankara yı hiç düşünmedim çünkü ailem buradaydı. Ve bu fakültede çok güzel bir öğrencilik yaşantım oldu. Ben öğrencilik yıllarıma doyamadım diyebilirim. Fotoğraf: M.Emin Tezcan

13 RÖPORTAJ Öğrencilik yıllarınızı anlatır mısınız hocam? Nasıl bir öğrenciydiniz? Ben genel olarak yaşantımda çok disiplinli bir insanımdır. Her işimi planlarım ve ona göre yaparım. Hala da öyleyim ama işler çok olunca bazen yetişemeyebiliyorsun. Bugünün işini yarına bırakmayacak şekilde gitmişimdir hep. Ben asla son gece ders çalışmazdım mesela. Konular biterdi çünkü o zamana kadar. Tıp fakültesi öğrenciliğim boyunca benim kaçırdığım hiçbir ders olmamıştır. Her derse girerdim. Akşam eve gider çalışırdım. Hafta sonu çalışırdım. Bunun tek negatif yanı sosyal hayatım biraz daha fakir oldu. Peki tüm branşları seçebilecekken neden dahiliye? Aslında lise yıllarında hep cerrah olmayı istedim, çünkü el becerisinin olduğu işleri severim. Mesela yıllarca hobi olarak resim yaptım. Çok fazla resimlerim var, bir sergi açabilecek kadar. Ama tıp fakültesine girince dahiliyeye daha çok ısındım. Dahiliye hocalarımdan çok etkilendim. Açıkçası başlangıçta nefrolog olmayı düşünmedim ama yine de çalışma ortamı hoşuma gitti. Yurtdışında çalışmalarınız oldu mu? yılları arasında Amerika daydım,colorado Üniversitesi nde. İlgi duyduğum alan polikistik böbrek hastalığıydı. Bu konuda araştırmalar yaptım orada. Research Fellow denen bilimsel araştırmacı pozisyonunda çalıştım. Çok güzel bir tecrübe oldu; çok üst düzey yayınlar yaptım de profesör oldum. 10 yıldır da eğitim kalitesini arttırmak, düzeltmek, öğrenci ve, hastalara maksimumu vermek doğrultusunda çalışıyorum. Artık misyonum bu! Misyon demişken, şu andaki hayallerinizi bizimle paylaşır mısınız hocam? Kızım var 6 yaşında, biraz geç baba oldum. Bundan sonraki hedefim, çocuğumu en iyi şekilde yetiştirebilmek. Şu anki konumum itibariyle eğitimle ilgili kaliteyi yükseltmek, topluma faydalı olmak. Eşiniz de doktor mu? Eşim de nefrolog. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi nde. Hocam bir de şunu anladım, kendinizden çok başkalarını düşünüyorsunuz. Kendinizden vazgeçtiğinizi hiç düşündünüz mü? Her şeyin bir bedeli var. Bunun bedeli de kendi özel yaşantımı birazcık daha geri plana atmış olmak. Kızım sürekli bana GÖKHAN KORKMAZ AYŞE BAĞCI Baba dersini bitir, sonra biraz oynayalım diyor mesela. Ama bu son derece normal bir şey, övünülecek veya pişmanlık duyulacak bir şey değil. Asıl vurgulanılacak şey şu; bazı meslekler bir yaşam tarzıdır, doktorluk da böyle bir meslek. Bizim mesleğimizin aslında karşılığını hiç kimse veremez, bunun sağlamış olduğu manevi lezzet hiçbir şeyde yok. Hiç unutamadığınız hastanız var mı? Elbette, bir hematoloji servisinde lösemisi olan bir hastanın son zamanlarıydı. Ailesi başında ve biliyorlar saatleri sayılı. Yine de bu durumu evlatlarına kondurmak istemiyorlar. Sabaha kadar hastayı takip ederken şunu düşünüyorum; bu çocuk, dokunduğum bu beden, yarın geceyi toprağın altında geçirecek. O kadar kötü bir his ki bu. Beklenen de oldu, çocuk sabaha karşı vefat etti. Çok duygusal, travmatik bir şey. Bu bir an meselesi. Çoğu kişi daha sonra bunları unutuyor. 13

14 RÖPORTAJ GÖKHAN KORKMAZ AYŞE BAĞCI Yıllardır ölüme karşı mücadele veren bir doktor olarak ölüm size ne ifade ediyor? Bizim meslekte ölümleri hep görüyoruz ve nasıl bir hayat süreyim diye düşününce 2 şey ortaya çıkıyor: Bir grup şöyle diyor; Bak, hayat ne kadar boş. Vur patlasın, çal oynasın. Hiç düşünmeyelim, bana ölüm lafları etmeyin. Başka bir düşünce tarzı ; Bak, hayat bu kadar boş, vakit kısa. Her anımı faydalı işlerle değerlendireyim. Bu hayat bir sınav dünyası, yaptığımız her şeyin bir karşılığı var. Eğer böyle düşünüp mesleğinizi buna dayandırırsanız bu sizi zorluklar olduğu zaman yıldırmayacak bir güç. Bu meslekte şunu da göreceksiniz; hak etmediğiniz kadar yüceltecekler sizi ve hak etmediğiniz kadar da aşağılayacaklar. Bu zıtlıkları yaşayacaksınız. Bu çok tehlikeli bir durum. Hasta senin tedavinle iyileştiğinde seni yere göğe sığdıramayacak. Tabi böyle havaya girersen gereken cevap zaten geliyor zamanla. Öte yandan gereken her şeyi yapacaksın hastana ama yine Sen öldürdün! lafını duyacaksınız. Ne niyetle yaptığınız çok önemli. Hakikaten mesleğimizde yaptığımız işleri Allah rızası için yapıyorsak o zaman hakkını vererek yapıyoruz demektir. Belki çok idealist olduğunuz için bunun bir cevabı olmayacak fakat doktor olmasaydınız hangi mesleği yapmak isterdiniz? Öğretmenlikten mutlu olurdum. Bilimsel konularda üniversitelerde araştırmacı olabilirdim. Akademik ortamları her zaman tercih ederdim. Türkiye de tıp eğitiminde ilk danışılan kişi siz olsaydınız neleri değiştirirdiniz, mesela altı sene çok mu fazla? Altı sene bence makul bir süre ama tıp eğitiminde bu kadar kalabalık olmaz. Bir numaralı sorun bence kalabalık. Az öğrenci olursa otomatik olarak birçok sorun da yok olur. Bir kere öğrenci-hoca diyalogu çok daha iyi olur. Lise yıllarında da her mesleğin tanıtımı iyi yapılmalı öğrencilere. Birçok kişi seçtiği bölümden pişman oluyor zamanla. Ben böyle olduğunu bilmiyordum. diyor. Şu anda tıp fakültesine girenler o kadar başarılı, üstün zekalı, ki ben bunları her zaman söylüyorum, o halde hiç birinizin şunu demeye hakkı yok; Benim kapasitem yetmedi. Hepinizin normalde çok çok başarılı olması lazım. Ama bunu engelleyen faktörler var, motivasyon eksikliği gibi. Çok üstün zekalı olmaya da gerek yok aslında. Konuyu sevmek önemli. Sizin için İTF yi diğer fakültelerden ayıran nedir hocam? İTF başlı başına bir ekol. Buranın imkanları kötü olmasına rağmen insanlar yine buraya geliyorsa bunun bir sebebi var. Buranın akademik kadrosu gerçekten çok iyi. Bu, beraberinde çok zengin bir hasta potansiyeli getiriyor. Usta-çırak ilişkisinin çok iyi işleyebileceği bir yer. Ekol denilen de zaten bu değil mi hocam? Sizin bu fakültenin hocalarından gördüklerinizi yine bu fakültenin öğrencilerine aktarmanız. Aynen öyle. Seneler içinde bunu daha da iyi göreceksiniz. Başka fakülteden mezun olanlarda ben bunun eksikliğini görüyorum. Tabii bu avantajı iyi kullanmanız lazım. Yoksa buradan minimal bilgilerle de mezun olabilirsiniz. Buraya gelip mutlu olmadıysanız, samimi söylüyorum, okumayın. Bunu kızgınlıkla söylediğim anlaşılmasın. 22 yaşındaki kişi için 3 yıl önemli bir dönem ama ben bir ömre bakarak bunu söylüyorum. Sürekli sınıfta kalanların bir kısmıyla konuşuyorum ve bazıları hakikaten çok mutsuz. Belki de o sürede 2 fakülte bitirebilirdi. 14

15 RÖPORTAJ GÖKHAN KORKMAZ AYŞE BAĞCI İşinizin yoğunluğu malum, peki evdekiler bundan şikayetçi mi? Gerçi eşiniz de doktor olduğu için bu noktada şanslı sayılırsınız. Şikayet değil de bazen ufak tefek yakınmalar oluyor. Kızım anaokuluna gidiyor. Öğretmeninin bana ilk söylediği şey: Her gün sizinle övünüyor oldu. Benim babam hem öğretmen hem doktor. diyormuş. (Gülüşmeler). Ama ben seyahatlere gittiğim zaman da şikayet ediyormuş. Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz? Yıllar geçtikçe kitap okumayı daha da sevmeye başladım. Güncel olan hemen her konuda kitap okuyorum. Özellikle tarih kitaplarına karşı daha bir istekliyim bu aralar. Bir yerlerden okuduğuma göre bu durum yaşlılığın bir belirtisiymiş. Okumuş olduğum klasik romanları tekrar okumaya başladım ki bu çok ayrı keyif verici bir durum. Mümkün olduğunca da eşime ve kızıma vakit ayırıyorum. Odanızda öğrencilerinizle çekilmiş bir sürü fotoğraf görüyoruz panolarda. Yıllar geçtikçe öğrenci-hoca ilişkisi anne-baba-evlat ilişkisine dönüyor. Bir çocuk yetişirken anne ve babası ile zaman zaman çatışabilir. Ama erişkin dönemde geriye baktığında anne ve babasının yaptıklarının hep kendisinin iyiliği için olduğunu daha iyi kavrar. Fakülte yıllarında da zaman zaman öğrenci-hoca çatışması olabiliyor ama mezun olurken karşılıklı güzel bir sevgi bağı oluşuyor. Geride güzel anılar kalıyor. Panomdaki her bir fotoğraf benim için ayrı birer anı. İleride sizlerden bayrağı devralacak İTF öğrencilerine, boş zamanlarımızın daha fazla olduğu şu öğrencilik yıllarımızda neler tavsiye edersiniz? Üniversitelerde öğrenciyi bir şeylere zorlama çok mümkün olmuyor. Öğrencilerde görmüş olduğum ve üzüldüğüm en temel eksiklik olarak şunu diyebilirim ki bazı öğrencilerimizin hedefleri çok küçük. Sınav odaklı da çalışacaksın tabi ama her zaman iyi doktor olayım, eksiklerimi kapatayım endişesi olmalı. Burası bir meslek okulu. Bir konunun uzmanı olmasan bile tıp kültürü olarak o konu hakkında bir şeyler bilmelisin. Elbette sosyal hayatınız olacak ama buradaki zamanınızı dolu dolu geçirmelisiniz. İstediğiniz bir zaman istediğiniz bir kliniğe gidip Ben buradaki hasta tedavisini görmek istiyorum. dediğinizde emin olun hiç kimse size olumsuz yanıt vermeyecektir. Hatta memnun olurlar. Elbette kantine de gideceksiniz ama kantinde geçirdiğiniz vakit normal vaktinizin önemli bir kısmını oluşturuyorsa bir problem var demektir. Tıp eğitimi çok farklı bir eğitim. Benim mezun olduğum yıllarla bu yılki bilgilerin bazılarında dağlar kadar fark var. Şu hastalıkta şu ilaç kullanılmamalıdır. diye öğretilirken bize, şimdi o ilaç o hastalık için seçici bir ilaç oldu. Hepimiz sürekli bir şeyler öğreneceğiz, bu süreç mezara kadar böyle sürecek. Çok yoğun bir haftada olmasına rağmen röportaj isteğimizi geri çevirmediği için Monoblok ekibi olarak Tevfik Ecder hocamıza teşekkür ediyoruz. Fotoğraf: M.Emin Tezcan 15

16 BİYOGRAFİ NUSRET SOLAK AHMET ÇiÇEK Keith L. Moore Anatomi, Toronto Üni. Kanada Dünyanın en seçkin ve alanında kaynak olarak gösterilen, fakültemizde de kullandığımız Embriyoloji ve Anatomi textbooklarının yazarı olan, aynı zamanda bu alanlarda yaptığı çalışmalar ve verdiği eğitimle yaşayan bir efsane olan Toronto Üniversitesi Tıp Fakültesi Emekli Anatomi Profesörü Keith L. Moore u gelin biraz daha yakından tanıyalım: Keith Leon Moore, 5 Ekim 1925 te Kanada nın Ontario eyaletinde papaz bir baba ve müzisyen bir annenin 5 çocuğundan 4. sü olarak dünyaya geldi. Babası kendisi gibi bir papaz olmasını isterken, annesi istediği mesleği yapmasını istiyordu fakat üniversite eğitimi almasında ısrarcıydı. Bir araba almadan önce 2 yıl boyunca otostop çekerek okula gidip geldi yılında Kanada Kraliyet Donanması nda hasta bakıcısı olarak 2. Dünya Savaşına katıldı da donanmadan ayrıldı. Fakat çok kısa bir zaman sonra babasını pankreas kanserinden kaybetti. Daha sonra eğitimine devam etme kararı aldı ve liseyi bitirdikten sonra Batı Ontario Üniversitesi ne kabul edildi. Burada anatomi dalında M.Sc.(1951)ve 16 Ph.D.(1954) aldı. Cinsiyet kromozomları üzerine çok önemli çalışmalar yapan ve Barr cisimciğini de bulan Dr. Murray L. Barr ın ekibinde çalıştı. Bundan sonra da cinsiyet kromozomları üzerine çalışmalarını yoğun olarak sürdürdü. Bugün klinikte kullanılan Buccal smear cinsiyet kromozomu * testini geliştirdi. Kleinfelter Sendromunda XY yerine anormal XXY kromozom yapısının bulunduğuna dair ilk çalışmaları yaptı yılında Manitoba Üniversitesi nde yardımcı doçent olarak ders vermeye başladı. Burada anatomi ve embriyoloji derslerini bir bütünlük içerisinde öğrencilerine anlattı. Burada doçentlik(1959) ve profesör(1965) ünvanlarını kazandıktan sonra anatomi kürsüsünün başkanlığını yapmaya başladı. Daha sonra 1976 da Toronto Üniversitesi nden gelen Anatomi Ana Bilim Dalı Başkanlığı teklifini kabul etti.

17 BİYOGRAFİ NUSRET SOLAK AHMET ÇiÇEK Moore 56 yaşına geldiğinde, yaptığı araştırmalara ve eğitim metotları üzerine dayanan 60 tan fazla makalesi vardı ve 5 i hala basılan 14 textbookun (embriyoloji, anatomi, sitoloji ve nöroanatomi alanlarında) yazarlığını yapmıştı. Bunlardan bizim de yakından tanıdığımız Kliniğe Yönelik Anatomi dokuz, Klinik Yönleriyle İnsan Embriyolojisi on dört farklı dile çevrilmiştir. Moore, bugün de hala bu kitapların yeni baskıları için çalışmaktadır. Moore, 60 yıl boyunca anatomi ve embriyoloji derslerini (klinik yönleriyle) birleştirerek anlatmış. Embriyolojiden bağımsız bir anatomi öğrenimini, rotasını gösteren haritadan yoksun bir gemiye benzetiyor. Dünyanın -aralarında Türkiye nin de bulunduğu- birçok ülkesine anatomi ve embriyoloji eğitiminin nasıl verilmesi gerektiğine dair konferanslar vermek üzere gitmiş. Keith L. Moore un Kur an-ı Kerim e olan hayranlığına da değinmek gerek. Kur an daki ve hadislerdeki embriyo gelişimiyle ilgili bilgileri görünce son derece şaşırmış. Zira bilimin o günden 30 yıl önce daha yeni keşfetmeye başladığı, ceninin gelişimiyle ilgili bazı bilgilerin bundan 14 asır evvel açık bir şekilde Kur an da ortaya konmasını, Hz. Muhammed(sav) in Allah ın peygamberi olmasından başka bir şeyle açıklayamıyordu. Bu görüşlerini konuyla alakalı katıldığı konferanslarda belirtmiş ve Kur an daki embriyolojiye ait ayetlere Klinik Yönleriyle İnsan Embriyolojisi adlı kitabında da yer vermiştir. Moore, hayatı boyunca birçok ödüle layık görülmüş ama bunlar arasında onu en çok heyecanlandıranın 2007 yılında ilk kez kendisine verilen Henry Gray/Elsevier En İyi Eğitimci Ödülü olduğunu söylüyor. Moore, ödülü veren Amerikan Klinik Anatomistler Birliği nin kurucu üyelerinden olup yılları arasında bu birliğin başkanlığını da yapmış ve 1994 te Onursal Üye Ödülü ne de layık görülmüştür. Birlik şu anda Keith L. Moore anısına Keith&Marion Moore Mavi Kutu Ödülü ** vermektedir. * : Yanağın iç tarafından epitel hücreleri alınarak cinsiyet kromozomlarına dayalı yapılan bir test. **: Kitaplarında konunun klinikteki bir olayla ilişkisini mavi kutu içerisinde vermesine ithafen ödüle bu isim verilmiş. Marion da Keith L. Moore un eşidir. Mail Adresi: keithlmoore@sympatico.ca 17

18 İÇİMİZDEN KATRELER NEDEN TIP FAKÜLTESİ? GÖZYAŞLARINA HASRET Hekimlik, gelmiş geçmiş en kutsal mesleklerden biridir. İnsanlara hizmet etmenin belki de en güzel yoludur ve hekimlik sanatı tıp fakültesinden mezun olmuş her doktorun yapabileceği bir şey değildir. Bunun için öncelikle tıbbı sevmek ve bu alanı isteyerek okumuş olmak gerekir. Günümüzde başarılı, sayısal öğrencilerinin tercih ettiği bölümlerin başında geliyor tıp. Peki, bu öğrenciler neden tıp seçiyor? Bu sorunun pek çok cevabı var: En kadim mesleklerden biri olan ve hikmet sahibi olmayı gerektiren hekimliğin bu kutsallığının yüklediği bir sorumluluk duygusu ile insanlara yardım etmek, onların hayır dualarını almak ve sağlığına kavuşturduklarının yüzündeki o mutlu ifadeyi görebilmek için bu bölümü seçenlerin sayısı hiç de az değil. Hem kendini hem de çevresindekileri mutlu etmek adına mesleki tatmin i yüksek hekimlik mesleğini icra edenlerin yanında bir de işin maddi kısmıyla ilgilenenler var. 6 yıllık fakülteyi bitirdiğinde iş arama derdi olmadan çalışmaya başlamak ve ortalamanın üstünde sayılabilecek olan maaş, birçok üniversiteli adayını cezbediyor. Ayrıca toplumda hekimlerin statüsü, her ne kadar sarsılmaya başlamış olsa da, hem arkadaş hem de aile çevresinde uyandırdığı saygınlık, alınan yüksek puanın diğer bölümleri seçmekle boşa gideceği düşüncesi, kariyer peşinde koşanların esaslı sebeplerinden. Bütün bunların dışında bir neden daha var ki adaylara tıptan başka seçenek bırakmıyor: Aile baskısı. Tanıdıkların doktor olmuş oğlu-kızı ve anne babanın yaşlılıklarına dair kaygıları ve daha küçüklüğünden beri duyduğu Doktor ol da bize bak. kabilinden kulağına doldurulan öğütler üniversiteli adayını direkt bir tıp fakültesine yönlendiriyor. Ancak sadece sıradan birer doktor değil, başarılı hekimler olmayı ve varlıkların en şereflisi insana hizmet etmeyi seçen bizlerin yapması gereken şeyler var. Öncelikle insanları sevmemiz, merhamet ve yardımseverlik duygularını içimizde taşımamız gerekiyor. Zira bunlar olmadan hekimlik mesleğinin hikmet ine ermemiz mümkün değil. Hatice Zeliha KILIÇ Bazen raflara elimi atarım ben, bir kitap tutarım; kalın görünür gözüme, okuyamam. Bazen başımı tutarım ellerimle, düşünmeye zorlarım yorgun beynimi; boş hissederim, yapamam. Bazen bir şarkı inceden parıldar içime, aynaya bakarım; o parıltı gözlerimi alır, mırıldanamam. Yazmak isterim çoğu zaman; kağıt, kalem, inşirah, tebessüm kısaca her şey hazırdır; ben, yazamam. Kurbağadan prens olabiliyorsa, benden de pekala yazar olur. derim kendime. Ama farkında değilimdir ki benim kadar çirkin bir şeyi öpecek kadar gerizekalı bir prenses olagelmemiştir dünyaya Zor zanaat insanın(!) kendini ikna etmesi. Uzun uğraşlar sonucu kendimi ikna eder ve gördüğünüz üzere karalamaya başlarım. Kimseyi karalamak haddim olmadığından, kendimi karalar, kendime karalarım. Hissiyat bir saatli bomba olur içerimde, vakit dolar, ben sadece kendimi yaralarım. Bazen, yazının tam ortasında aklıma Filistin gelir, zihnimi paralarım. Etkisi kısa süren ilaçlar misali; beş on dakika sonra devam eder, zırvalarım. Benim için yazılamak; monoton bir hayat içerisinde, monotonluktan kopabilme çabasıdır aslında. Alır götürür beni ötelere Yazarken kendimi bir subay, kalemimi de bir silah hissettiğim olmuştur bazı bazı. Uyuyakalmak en büyük isteğimdir, o zamanlarda. Zira rüya, olamayacaklara en çok yaklaştığı andır insanın. Yazı yazmak marifet değildir; mühim olan akıtacağı kandır insanın. Yanlış anlaşılmasın; Müslüman bir terörist söylemi değildir akıtılacak kan. Kan: bilimselinde; Hb, eritrosit ve daha adını anmadığım bir çok zerreden oluşan, insanın yaşamının devamını sağlayan sıvısal bir maddedir. Duygusalında ise kan; gözyaşıdır. İnsan ağlayabiliyorsa yaşıyordur. Kan uzun süre akarsa insan ölür zamanla. Ama gözyaşı akmazsa bir katre dahi, zaten ölmüştür Ben akıtabilmek için ara ara yazarım. Siz ne yaparsınız bilmem, ama ara ara akıtın. Gönlünüzdeki fideler suya ihtiyaç duyar. Susuz kalkan her şey hırçınlaşır. En cani insandan daha çok acı verir susamış bir gönül çiçeği. Gönül çiçekleriniz kanınıza susamasın, onlara iyi bakın. Yesir Abdal 18

19 SANAL ALEM FATiH SAĞ Dergimizin bu sayısında tanıtacağımız internet sitesi: Bu sitede hemen hemen her alandan sunumlar mevcut. Tıp, teoloji, sosyoloji, fizik, kimya, teknoloji, aktüel konular... Dergi hakkında kısaca bilgi verecek olursak: 1984 yılında başlayan, dünya genelinde bir organizasyon olmakla beraber, 1990 yılından itibaren her yıl düzenli olarak yapılmaya başlanıyor. Site adını, Technology, Entertainment and Design kelimelerinin baş harflerinden alıyor. Sunumları yapan kişiler; doğal olarak, sunduğu çalışmanın ya da yaptığı sunumun bizzat merkezinde olan kişiler! Ve bu alanda uzman olan insanlar, üniversitelerde sunum yapmaktadır. Sunumların bulunduğu videolarda çoğu zaman birçok dil için altyazı (subtitle) mevcuttur. Ayrıca, video linkinin ve ekranının (genelde) sağ tarafındaki sütunlarda; çalışma ya da sunumla alakalı tamamlayıcı ve yönlendirici bilgiler, sunumu yapan kişinin hayatı ile ilgili bilgiler ve diğer fazladan linkler sayılabilir. Türkiye den sunum yapanlar arasında: Elif Şafak, Mustafa Akyol sayılabilir. da birçok yan linkler mevcuttur: ted/task, ted/ed, ted/fellows... Kısaca bu yan linkler; Dünya genelinde, genç akademisyen ve diğer genç araştırmacılar için Her yıl düzenli yapılan tıp ve sağlık alanındaki sunumlar için Her yıl bir firmanın sponsorluğunda düzenlenen aşmış fikir paylaşım konferansları. Kendi alanlarının ileri gelenleri pek çok yeni bakış açısını dünya ile paylaşarak yeni fikirlere ilham vermeyi ve farklı bir dünya tanımlamayı amaçlıyorlar. Yaptıkları işten keyif alan ve buna şevkle bağlı insanlar coşkuyla ne yaptıklarını anlatıyorlar. Merak edenler için diğer uygulamalar; TEDWomen, TEDx, TED Conversations, TED Books sayılabilir. Bu sitede çevirmenlik yapmak isteyenlere, bir sürü sorudan oluşan bir gönderiyorlar. Cevaplarınız uygun bulunursa, çevirmek istediğiniz videoyu çevirmeye başlayabiliyorsunuz fakat bunun için bir süre kısıtlaması var. 19

20 SPOR ABDÜSSAMET ÇiLO Takımımızın başarılı oyuncularından Mürsel Haspulat, takımdaki kardeşliğin mükemmel olduğunu, çok güzel bir hava yakaladıklarını ve şampiyonluğun en büyük adayı olduklarını söyledi. Fikstür ise şöyle: 14 Mayıs Pazartesi - çeyrek final 18 Mayıs Cuma - yarı final 22 Mayıs Salı final Bunun yanı sıra takımımız; Opet, Tüpraş, Ford Otosan, Digiturk gibi üst düzey takımların davet edildiği Business League de de Çapa Tıp Öğrencileri adıyla mücadele veriyor. Son olarak takımımız bu organizasyonda çeyrek finale kalmayı başararak ne kadar iddialı olduklarını kanıtladı. Kim bilir, belki de siz bu satırları okurken takımımız şampiyonluk kutlamaları yapıyordur... İTF Futbol Takımı kadrosunda fazla bir değişiklik olmadan yeni sezona başlamıştı. Antrenman yapacak bir sahamızın olmaması, olumsuz hava şartları ve oyuncuları bayağı zor durumda bırakan sınavlar gibi nedenlerden dolayı düzenli antrenman yapamayan takımımız; tecrübe, takım oyunu ve inanç sayesinde yoluna devam edebilmektedir. Bu sene 33.sü düzenlenen İstanbul Üniversitesi Spor Şenlikleri kapsamında fakülteler arası rektörlük kupası müsabakaları 24 takım arasında yapılan ilk tur maçlarıyla başladı. Takımımız başarılı sonuçlarla üst tura çıktı ve turnuva 16 takımla tüm heyecanıyla devam ediyor. Şimdiki grubunda 2 maçı daha olan takımımız, bu maçları kazanması halinde çeyrek finale yükselecek. Maçlarını Avcılar Turgut Özal Stadyumu ve Zeytinburnu Namık Sevik Stadyumu nda oynayan takımımızın antrenörü, hepimizin yakından tanıdığı, karizmatik anatomist Osman Coşkun. Aynı zamanda okulumuzun spor danışmanı olan Osman Hoca, öğrencilik yıllarında da bu takıma emek verdiğini söylerken son yıllarda öğrencilerin takıma fazla ilgi göstermemesinden üzüntü duyduğunu da sözlerine ekledi. ŞOK ŞOK ŞOK! SAHADA KALP KRİZİ BESYO ile Teknik Bilimler arasında oynanan müsabakada aniden yere yığılan 19 yaşındaki genç sporcu, kendilerinden hemen sonraki müsabakanın İstanbul Tıp Fakültesi nin maçı olması sayesinde kurtuldu. Genç sporcuya ilk müdahaleyi olay yerinde bulunan Osman hocamız yaptı. Daha sonra hastaneye kaldırılan gencin kalp krizi geçirdiği öğrenildi ve yaklaşık 3 hafta kadar yoğun bakımda kaldı. Bu olaydan sonra sahada sağlık ekibi bulunmadığı için maçlara çıkmama kararı alan takımımız, maçlara sağlık ekibinin gönderilmesiyle tekrar turnuvaya döndü. Bunun yanında İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü nün bu olaydan sonra tüm müsabakalara ambulans ayarlanması için yoğun uğraşları olduğu öğrenildi. YILDIZLAR DA PENALTI KAÇIRIR Takımımızın Eczacılık Fakültesi ni 3-2 yendiği maçta penaltı kaçıran Eyüp Çamurcuoğlu (ayakta en sağda), maçtan sonra bunun hatırlatılması üzerine: Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo da Hafta içi Şampiyonlar Ligi nde penaltı kaçırıp takımlarının elenmesine sebep oldu. Demek ki yıldızlar da penaltı kaçırabilir, önemli olan 3 puanı almaktı. dedi. 20 İTF Basketbol takımımız geçirdiği başarılı sezonun ardından yeni sezona takımın en önemli üç oyuncusunu mezun ederek başladı. Takıma katılan genç oyuncular çabuk adapte olunca takım eski havasını yakalamaya başladı. Sezon başından beri haftada iki üç antrenman yapan takımımız emeğinin karşılığını şu günlerde almaya başladı. İstanbul Üniversitesi fakülteleri arasında düzenlenen Rektörlük Kupası na 24 takım katıldı. İlk tur müsabakalarının ardından üst tura çıkan 16 takım, 4 er takımdan oluşan 4 gruba ayrıldı. Gruplarda yapılan karşılaşmaların ardından takımımız grubunda 2. olarak çeyrek finale çıkma başarısı gösterdi. Maçlarını Avcılar Spor Salonu ve Coğrafya Atlası Sahası nda oynayan takımımızın çeyrek finaldeki rakibi ise oyun mantelitesi bize ters gelen Mühendislik Fakültesi. Takımımız hakkında ilginç bir bilgi vermek istersek, takımımızın koçu yok. Kaptan aynı zamanda koç görevini de üstleniyor. * * *