Haftalık MÜCADELE Seçme Yazılar l

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Haftalık MÜCADELE Seçme Yazılar l"

Transkript

1

2 1996 MUHARREM KARAKUŞ evrimcilere ve halkımıza i pervasızca saldıran istanbul Polisi bir katliam daha yaptı. Katledilenler Devrimci Halk Kurtuluş Savaşçıları Mustafa Bektaş ve Muharrem Karakuş'tu. 10 Nisan akşamı saat sıralarında Göztepe Köprüsü'nde Halk Kurtuluş Savaşçılarına ateş açan katiller sürüsü Mustafa Bektaş'ı arkadan vurdular. Mustafa Bektaş aldığı kurşun yaralarıyla olay yerinde şehit oldu. Bu arada olay yerinden uzaklaşan Muharrem Karakuş için Anadolu yakasının tüm polisleri harekete geçti. Muharrem Karakuş da bir süre sonra Üsküdar'da katledildi. Şehit düşen Halk Kurtuluş Savaşçılarına 11 Nisan günü Adli Tıp'da yapılan otopsiye Mustafa Bektaş'ın ailesiyle birlikte Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Filiz Bozoğlu'da katıldı. Daha sonra Av. Filiz Bozoğlu tarafından Halkın Hukuk Bürosu adına bir açıklama yapıldı. Açıklamada "Cesetlerde oldukça fazla kurşun izi vardı. Mustafa Bektaş'da 5 tane kurşun izi bulunmaktaydı. Bunlardan ikisi kafasında, ikisi sırtında, biri ise bacağındaydı. Muharrem Karakuş'ta ise kurşun izi daha fazlaydı. Gidildiğinde otopsiler tamamlanmak üzere olduğundan ayrıntılı bilgi alma olanağımız olmadı. Ölüm nedenleri otopsi tutanağında 'Ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası pelvis ve falanka kemik kırıklarıyla mütarafık beyin kanaması ve içorgan delinmesinden gelişen içkanama' olarak yazılı bir Haziran Yayınevi'nden Yeni Bir Kitap Daha: ibareydi. Bu katledilen insanların otopsi tutanaklarından yabancı olmadığımız bir söylemdi. Yine sağ yakalamayı düşünmemişler, planlı bir şekilde iki devrimciyi katletmişlerdir." denildi. Şehit aileleri de düşman karşısında gözyaşlarını içine akıtıp ağlamadılar. Oğullarına layık olmak için çabaladılar. Ayrıca iki DHKÖ savaşçısının katledilmesinden sonra halkın şehitlerini sahiplenmesini engellemek için Muharrem Karakuş'un babası Hüseyin Karakuş'u gözaltına alarak cenazenin sessiz sedasız gömülmesini sağlamaya çalıştı. Korkuyorlardı halkın kendi evlatlarını sahip çıkmasından korkuyorlardı. Bu yüzden şehit babasını gözaltına alacak kadar pervasızlaşıyorlardı. Ancak çabaları sonuç vermedi. Baba Karakuş bir şehit babasının sorumluluğuyla işkencecilere hak ettikleri cevabı verdi. Mustafa Bektaş ve Muharrem Karakuş'un cenazeleri 14 Nisan Pazar günü Gazi Cemevi'nden öğlen saat 12:00'de kaldırılacak. Haftalık MÜCADELE Seçme Yazılar l Söylediklerini yapan ve yaptıklarını savunan bir siyasi geleneğin yayın hayatındaki mevzisi olan MÜCADELE, emekçi halkımızın acılarını ve özlemlerini sayfalarında süratle yansıtırken sürekli bir atılımı yeniliği ve zenginleşmeyi de önüne hedef olarak koydu. Sürekli gelişti ve her geçen gün daha geniş bir kitle tarafından sahiplenildi. Gerek 15 günlük ve gerekse haftalık MÜCADELE gazetelerinin yazılarının bir bölümünün derlenmesinden oluşan bu kitabın bir dönemin tarihi belgesi niteliğini taşıdığına, öğretici ve eğitici bir kaynak olduğuna inanıyoruz. DHKC Basın Bürosu'ndan.. Ağar'a Tepkiler Akın Ve Cengiz 10 Güle Güle Taşanlar. 11 Demokratik Muhalefet İşçi Haber İşçi Cephesi Parti-Cephe'nin 2. Yılı Gençlik Cephesi/Röportajlar İki Ayrı Tarz İki Ayrı Örgütlenme Gençlik Tarihi Gençlik Haberler. 40 Liselilerden...41 Haber/Yorum Arafat Yurtdışından...46 Mizah...47 Adana İnönü Cad. 7.Sok. Kızılay İşhanı Arkası Özkan Apt. 47/A Kat:l Tel/Fax: Ankara İzmir Cad. 3/10 Kızılay Tel/Fax Antakya Asi Sok. İnönü Cad. Osmanağa Pasajı No:9 Tel/Fax: Bursa Koruyucu İşhanı Kat:5 D: 248 Heykel Elazığ İcadiye Mah. Tekel Sok. No: 3 Kat:3-3 Tel: Eskişehir Esnaf Sarayı Kat:3 No:122 Tel/Fax: Gaziantep Gaziler Cad. Karatarla Mah. Yeniçeri Sok. No:27 Kat:5/10 Tel: İzmir 853. Sok. No: 27/501 Bilen İşhanı Konak Tel/Fax: Konya Alaattin Cad. Mazhar Babalık Sok. Cihan İşhanı Kat: 3 No: 304 Malatya Pak Kazanç İşhanı No: l 21/122Tel: Mersin Mahmudiye Mah. HS.Sok. Çağ İşhanı Kat: 2 No: 11 Tel: Samsun 19 Mayıs Mah. Talimhane Cad. Bozacıoğlu İşhanı Kat:3 Tel: Kocaeli İstiklal Cad. Demirsoy İşhanı Kat: 5 Tel: Sivas Afyon Sok. Uğur İşhanı Kat: 5 Tel: Trabzon Çarşı Mah. Uzun Sok. Koloğlu Çarşısı Kat: 3 No:80 Tel/Fax: Zonguldak Meşrutiyet Mah. Hoştepe Sok. No:1 Tel: Kayseri Sivas Cad. Stad işhanı No: 306 Tel:

3 THKP-C'yi savunmak noktada. Türkiye solunda uzunca bir dönem, mücadele içinde yer alanların bile adlarını bir çırpıda saymakta zorluk çekeceği kadar THKP-C savunucusu grup yer aldı. THKP-C çizgisini şöyle ya da böyle savunan grupların yanında THKP-C'yi açıktan inkar eden çeşitli gruplar bile uzun yıllar şu ya da bu biçimde THKP-C adını taşıdılar. Sol kamuoyunda Halkın Yolu olarak tanınan grup bunun bariz örneklerinden biriydi, THKP-C çizgisiyle, pratiğiyle hiç ilgisi yoktu ama yıllarca THKP-C/ML adını kullanmıştı. Mirasa sahip çıktığını söyleyenler arasında isminin başında THKP-C belirtmesini kullananların sayısı ise bolcaydı. Bu tablo aslında THKP-C'nin, Kızıldere'nin tarih içindeki yerinin 74 sonrasında en çıplak haliyle ortaya çıkışıdır da. 74 Türkiye'sinde THKP-C yenilen, fiziki olarak yok edilmiş bir güç değil, siyasi zafer kazanmış, büyük potansiyeller yaratmış, artık Türkiye Devrimci Sol'un, DHKP-C'nin bugün THKP-C'nin tek mirasçısı olarak yasaması ve güçlenmesi, onun ilkelerine sadakati Marksizm-Leninizmi doğru kavrayış ve onu ülke koşullarına, yaşanılan süreçlerin özgün koşullarına uygulayabilme yeteneğini göstermesindedir. toprağından, halkın bilincinden silinemeyecek bir güçtür. Pek çok grubun tüm sağcı, reformist görüşlerine, yılgınlıklarına rağmen onun adını kullanmak istemeleri, onun devamcısı oldukları iddiasında bulunmaları THKP-C'nin işte bu büyük gücünden kaynaklanmaktadır. Herkes yenilmezliğini ispatlamış bir siyasi gücü kendine referans yapmak istemektedir. Eylem Birliği, MLSPB, Devrimci Savaş, Acilciler, Cayan Sempatizanları, Devrimci Yol, THKP-C Savaşçıları... bütün bu adlarla siyaset sahnesinde bir dönem yer alanlar nasıl yok oldular veya etkisiz hale geldiler? Neden yok oldular? Ya da bugün içlerinden bazılarının geldiği noktadaki gibi reformist çizgilere nasıl savruldular? Yalnızca bu soruların cevaplarının incelenmesi bile Türkiye solu açısından başlı başına bir teorik hazinedir. Ve aslında bu silinip gitmeler, bu reformizm batağına gömülmeler Kızıldere'nin, THKP-C'nin ne olup olmadığının da bir bakıma onların pratiğinde verilmiş açık cevaplarıdırlar. Kimi grupların THKP-C savunuculuğundan bugün yok oluş noktasına, ya da reformizmin bayraktarlığını yapar hale gelmeleri, esasta THKP-C'nin Marksist-Leninist çizgisini anlayamamalarından, THKP-C'yi reformistlerin anladığı gibi kavramış olmalarından, bazıları açısından da THKP-C görüşlerine inanmadıkları halde istismarcı bir mantıkla, savunuyor görünüp zaman içinde tasfiye etmelerinin sonucudur 'lerle birlikte belirginleşen THKP- C'nin sağ ve sol yorumları, aslında aynı öze sahip olmuşlardır; bu öz, THKP-C'yi reformistlerin kavradığı gibi kavramaktır. Yalnızca silahlı eylem yapan sol sapma da, halk savaşını, öncü savaşını unutan ve unutturmaya çalışan sağ sapma da aynı kavrayışa, aynı bakış açısına sahiptir bu Sağ ve Sol Sapmanın Tasfiyecilikteki "İttifakı" Reformizm, THKP-C'yi kitleden kopuk bir avuç öncünün silahlı savaşı olarak anlamış, veya öyle göstermeye çalışmıştır. Bu çevreler THKP-C düşüncesine karşı devrimci teori çerçevesinde bir ideolojik mücadele yürütmeye hiçbir zaman girememiş, bunun yerine öncü savaşını ClA'nın provokasyonu olarak gösteren komplo teorileri yaparak, silahlı propagandayı bir elinde silah, bir elinde bildiri taşıyan devrimci tiplemeleriyle karikatürize ederek, THKP-C'nin kitleler nezdindeki itibarına ve sempatisine gölge düşürmeye çalışmışlardır. Reformizm tek başına da değildir bu karalamalarda. Geçmişte THKP-C'nin şurasında burasında yer almış inkarcılar aracılığıyla da spekülatif bilgiler ortaya sürülerek genç militanların kafa karışıklığı tamamlanmak istenmiştir. "Mahir aslında Kızıldere eylemine karşıydı'dan tutun da THKP-C'nin aslında bir parti olmadığını, organların seçiminin vs. bütünüyle "ayak üstü" yapıldığına dair "hatıralarıyla" geçmişe karşı ihanetlerini geleceğe karşı ihanetle birleştirmişlerdir. Tüm bu reformist, ya da inkarcı zırvalan, kafasında THKP-C'yi ve Kızıldere'yi gerçekte netleştirmemiş olan, ya da zaten ilk fırsatta inkarı düşünenleri etkiledi, zamanla farklı söylemler altında onların kullandıkları malzemelere dönüştü. THKP-C konusundaki etkilenmeler ve kafa karışıklığı kendini en bariz haliyle ilk önce geçmiş değerlendirmelerinde gösterdi. Hem sol sapma açısından, hem sağ sapma açısından adeta tasfiyeciliğe ve inkarcılığa giden yolun taşları geçmiş değerlendirmeleriyle döşendi. THKP-C'nin sağ yorumcusu Devrimci Yol geçmiş değerlendirmelerinde, Parti- Cephe'yi, kendiliğindenci bir süreç sonunda partileşmiş, kitlelerden kopuk, iç örgütlenmesini tamamlamamış, hazır değilken savaşmak zorunda kalmış... bir örgüt olarak değerlendirerek, dolaylı yoldan aslında THKP'nin parti olmadığını, silahlı savaşının da iradi değil, yapılmak zorunda kalınan eylemlerden ibaret olduğunu söyleyip reformistlerle aynı noktaya varmıştır. Sağ tasfiyeciliğin geçmiş değerlendirmelerine göre, THKP-C kitlelerden kopuktu, o zaman kendileri alabildiğine yaygın bir kitle çalışması içine girmeliydiler. Bu geçmiş değerlendirmesiyle legalist, yatay bir örgütlenmenin teorisi yapılmış oluyordu. Sol sapma ise Parti-Cephe'nin mücadelesini karikatürize eden kavrayışıyla adeta "P-C kitlelerden kopuk"tu diyenlere hak veren bir pratik sergilemiş, onun teorik yanını geliştirmek bir yana neredeyse onu hiç kavramayamıştır bile. THKP-C'yi "üç-beş" silahlı eyleme indirgeyen reformizmin adeta kanıtı olmuştur. O da geçmiş değerlendirmelerinde THKP-C'nin yenilgisinin nedenlerinden biri olarak kadrolarının legal koşullarda yetişmiş olmasını, deşifre olmasını gösteriyor ve bu değerlendirmeden kendi çalışma tarzını çıkarıyordu; kitlelerden, her tür legal çalışmadan uzak apartman devrimciliği. Sağ sapma da sol sapma da THKP- C'nin nasıl bir süreçte partileştiğini, esas olarak da partileşmesinin anlamını kavramaktan uzak bir süreç yaşadılar. Devrimci Yol tasfiyeciliği, her ne kadar tabanına karşı "partileşme süreci"ni yaşadığı iddiasında bulunmaya devam etse de, gerçekte öncü savaşı, halk savaşı çizgisini kafalarında çoktan terkettiklerinden bu konuda hiçbir adım atmıyor, oluşturdukları yaygın örgütlenmeyi düzen içine taşımaya çalışıyorlardı. Sol sapma ise parti olmanın anlamını, partili mücadelenin işlevini kavramaktan uzak "parti var" diye bir şey tutturmuş, yaptıkları

4 THKP-C'yi savunmak üç-beş eylemle Mahirlerin aldığı siyasi sonucu elde edeceklerinin hayaliyle yaşıyorlardı. Sağ ve sol sapma, THKP-C düşüncesinden, pratiğinden uzaklaştıkça kendi sonlarını da hazırladılar. Bu devrimci çizgiden uzaklaştıkça sınıflar mücadelesinde etkisizleşerek ya yok oluş, ya düzen içi olma noktasına geldiler. THKP-C Yalnızca Kızıldere, Yalnızca Silahlı Eylem Değildir THKP-C'nin tarih içindeki yeri yalnızca bir direniş olarak Kızıldere'ye indirgenemez. Yalnızca silahlı eyleme indirgenemez. Bu yeri doğru saptamak için THKP-C'nin ilkeleri bilinmeli, kavranmalıdır. THKP-C savunuculuğuyla yola çıkıp silinip gitmelerin özünde yatan nedenlerden biri de THKP- C'ye bu bütünlük içinde bakılamamasıdır. THKP-C, yalnız silahlı eylemde değil, ideolojik, politik, pratik anlamda, gelenekler ve değerler anlamında, örgütlenme, mücadele, eylem biçimleri anlamında Türkiye solunda pekçok "ilk"in adıdır. Bu "ilk"ler ve ilkeler görmezden gelinemeyecek, muğlaklaştırılamayacak açıklıktaki ilkelerdir: Emperyalizme karşı olmak, Kapitalizme karşı olmak, Marksizm-Leninizmi savunmak, Partili-Cepheli savaşı savunmak, Ölüm pahasına düşmanları ile uzlaşmamak, Enternasyonalizm, Halkın tarihine, geleneklerine ve yarattığı değerlere bağlılık, Bütün halk sınıf ve tabakalarını emperyalizme ve faşizme karşı çıkarmak, Halka zarar vermemek, Revizyonizme, oportünizme ve sol saflara sızmaya çalışan tüm sapkın akımlara cepheden tavır almak, Hiçbir ülkeye ve partiye bağımlı olmamak, ideolojik ve örgütsel bağımsızlığını korumak, Silahlı savaşı temel, diğer tüm ekonomik-akademik demokratik mücadele biçimlerini ona bağlı olarak ele almak... Her biri uzun uzun anlatılabilir bunların. Her birini ifade eden eylemler, teorik metinler örneklenebilir. Ama tüm bunların ortaya koyduğu bir şey vardır; teorisiyle, ilkeleriyle, pratiğiyle, önderleriyle gerçek bir "öncü müfreze"dir THKP-C. Gerçek bir "çelik çekirdek"tir. Bu yüzden ki oligarşi önderlerini, kadrolarını fiziki olarak yok etmesine karşı THKP-C'yi yok edememiştir. Reformizmin, THKP-C'nin sağ ve sol yorumcularının anlayamadığı, kavrayamadığı, ya da bilerek çarpıtmaya çalıştığı işte bu bütündür. Emperyalizme karşı net olunmadan THKP-C savunulamaz. Enternasyonalizmin gerekleri yerine getirilmeden THKP- C'li olunamaz. Revizyonizme, oportünizme karşı cepheden mücadele etmeden, kaypak, kararsız ittifaklarla THKP-C çizgisi sürdürülemez, ölüm pahasına düşmanla uzlaşmama çizgisi pratikte hayata geçirilmeden THKP-C geleneğinde yüründüğü iddia edilemez... Bu ilkeler THKP-C'yi yenilmez yapan ilkelerdir. Bu ilkeler, bütünlüklü olarak savunulup hayata geçirildiğinde, onu savunan ve hayata geçirenleri de mücadele içinde gerçek bir güç haline getirir, THKP- C'nin yenilmezliğine kavuşturur. Nitekim de böyle olmuştur. Tersi... tersi ise yokoluşa götürür. Bunları savunmadan THKP-C'Ii olunamayacağını, THKP-C çizgisinin sürdürütemeyeceğini, bu mirasa sahip çıkılamayacağını hayat göstermiş ve öğretmiştir. Devrimci Sol, Bu Çizgide Oluşmuş, Bu Çizgiyi Zenginleştirerek Güçlenmiş, Ve Partileşmiştir Devrimci Sol'un, DHKP-C'nin bugün THKP-C'nin tek mirasçısı olarak yaşaması ve güçlenmesi, onun ilkelerine sadakati, Marksizm-Leninizmi doğru kavrayışı ve onu ülke koşullarına, yaşanılan süreçlerin özgün koşullarına uygulayabilme yeteneği göstermesindedir. THKP-C dogmatik değildir, taklitçi değildir, her koşulda ayağını ülke toprağına basarak savaşmıştır. Devrimci Sol ve DHKP-C işte bu mirası sahiplenmiş, zenginleştirerek sürdürmüştür. Devrimci Sol ülkemiz sınıflar mücadelesi tarihindeki yerini, bu miras üzerinde, ama bir mirasyedi gibi değil, onu geliştiren, yaşanılan sürecin öne çıkardığı görevlerle birlikte omuzlayan bir çizgide yaratmıştır. Devrimci Sol'un 78'de bir siyasi hareket olarak ortaya çıkışından itibaren süreci, Türkiye Solundan, soldaki geleneklerden ve anlayışlardan farklı bir rotada seyretmiştir. Teorisi ve pratiğiyle THKP-C savunuculuğunun basit bir taklitçilik demek olmadığını ortaya koymuştur her şeyden önce. Hayatın dayattığı mücadele ve örgütlenme biçimleri karşısında soruna "Mahir'de var mı yok mu" diye değil, mücadelenin ihtiyaçlarına karşılık verme temelinde bakmıştır. THKP-C'nin lafzına değil, ruhuna bağlı kalan bir çizgidir bu. O günün ihtiyaçlarına cevap veren, önemli görevler üstlenen Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri'nden Silahlı Devrimci Biriikler'e kadar pek çok örgütlenme bu anlayışla oluşturulmuştur. Sivil faşist teröre misillemeler yapan, sürecin gelişimine paralel olarak doğrudan devlet terörüne yönelen mücadele çizgisi, '71 öncesi THKP-C'nin partileşme sürecine benzememektedir ama THKP-C'nin "bütün halk sınıf ve tabakalarını faşizmin karşısına dikmek" anlayışına, "silahlı savaş" anlayışına uygundur. Cunta yıllarında sürdürülen direniş çizgisi, cezaevlerindeki direnişler, "her koşul altında savaşma"nın, "düşmanları ile ölüm pahasına uzlaşmama"nın yaşanılan süreçlerdeki karşılıklarıdır. Hepsi kendi içinde daha da geliştirilmiş, kitleselleştirilmiştir. Yalnız silahlı mücadele değil, THKP C'den miras kalan geleneğin taşıyıcısı olan Devrimci Sol, tıpkı THKP-C gibi ekonomik, akademik demokratik birçok mevzi yaratmış, işçi, memur, köylülük, gençlik, basın, kültür ve sanat vb. birçok alanda kitleleri örgütleyerek, haklan ve özgürlükleri yolunda mücadeleye sevketmiştir. THKP-C 60'lı yılların sonlarında, dünyada mücadele rüzgarlarının estiği, ulusal kurtuluş savaşlarının geliştiği bir süreçte yaşadı partileşmeyi. Devrimci Sol aynı görevi, sosyalist sistemin dağılıp kapitalist restorasyonların yaşandığı, gericilik rüzgarlarının estiği, ulusal kurtuluş hareketlerinde uzlaşma eğilimlerinin hız kazandığı bir süreçte yaşayacaktı. THKP-C'yi savunmak bu koşullarda nasıl olacaktı? Devrimci Sol'un pratiği işte bu yeni koşullarda aynı zamanda bunun cevabıydı. Devrimci Sol'un tarih içindeki yeri de 74'lerden '94'e uzanan süreçte ilkeleriyle yazılmıştır: THKP-C'nin reddedilmesine, revizyona tabi tutulmasına tavır alış, Geleneğe bağlılık, Marksizm-Leninizme bağlılık, En olumsuz koşullarda dahi Marksizm-Leninizm bayrağını yükseklerde tutmak, Bütün dünyada barış rüzgarları eserken, sosyalizm reddedilirken bu savrulmaya karşı durmak, Cesaretle tek başına da kalınsa, doğruyu savunma cesareti, Bedel ödemekten, kayıplardan korkmamak, Faydacılığı reddetmek, Burjuva politik oyunlarına başvurmamak, Düşmanla cepheden savası kabul etmek, Hayatın her alanında direnme ve savaşmayı ilke edinmek. izmir Devrim Şehitlerini Anma Günleri çerçevesinde 30 Mart günü saat 19.00'da ses bombalı bir pankart İzmir Üçyol Bozyaka kavşağına asıldı. Cephe bayraklarının da bulunduğu 5 metre boyundaki pankartta "DHKP-C'nin 2. Kuruluş Yıldönümünde Şehitlerimizi, önderimizi, DHKP-C'mizi ve Halklarımızı Selamlıyoruz" yazıyordu. Patlayan bombalar izmir'deki işkencecilerin paniklemelerine yol açtı. Ayrıca İzmir Gültepe'deki bir sivil faşiste ait marangoz atölyesi DHKP-C savaşçıları tarafından molotoflanarak tahrip edildi akşamı gerçekleştirilen eylemde olay yerine DHKP-C imzalı bir de pankart asıldı. Daha sonra büromuzu arayan bir kişi eylemin "Baki Erdoğan ve tüm Devrim Şehitlerinin hesabını sormak için" yapıldığını belirtti. Yine izmir'in değişik semtleri ile Buca, Gediz, Göksu, Kozağaç ve Çamlıkale Yıldız mahallelerinde yaygın pullamalar yapıldı. SAMSUN Unkapanı Mahallesinde 9 Nisan günü DHKP-C'nin 2. Kuruluş yıldönümü ve 30 Mart -17 Nisan Devrim Şehitlerini Anma Günleri nedeniyle Devrimci Halk Güçleri tarafından bildiriler dağıtıldı ve pullamalar yapıldı. KÜTAHYA Liseli Dev-Genç ve Devrimci Halk Güçleri tarafından 30 Mart -17 Nisan Devrim Şehitlerini Anma Günleri nedeniyle Kütahya'nın çeşitli yerlerinde yaygın olarak yazılamalar yapıldı. ANTAKYA Büromuzu DHKC adına arayan bir kişi Yayladağ'da 21 Mart akşamı şehit düşen Yaşar Devrim Aslan'ın anısına 10 Nisan günü Antakya Emniyetinin ön tarafına "Sen Rahat Uyu Arap Halkının Yiğit Evladı, Hesabını Soracağız" yazılı bir pankartın asıldığını ayrıca Sümerler'den Affana'ya kadar dört Cephe bayrağı asıldığını söyledi. Eylemleri üstlenen savaşçı "Ant Olsun Ki Şehitlerimizin Bıraktığı Bayrağı Zafere Kadar Taşıyacağız, Kurtuluşa Kadar Savaş" dedi. RİZE/FINDIKLI Fındıklı Devrimci Halk Güçleri adına Trabzon büromuzu arayan bir kişi 11 Nisan günü İlçe merkezine "Ayşe Gülen Yaşıyor Parti-Cephe Savaşıyor", "Yaşasın Partimiz DHKP-C" vb. sloganların yer aldığı Devrimci Halk Güçleri imzalı yazılamalarla birlikte yaygın olarak, özel sayı ve pullamaların yapıldığını belirtti. ADANA Adana büromuzu Devrimci Halk Güçleri adına arayan bir kişi Adana'nın çeşitli belgelerinde "Kızıldere Son Değil, Savaş Milis Eylemleri Sürüyor"," Yaşasın Partimiz- Cephemiz"," Cezaevlerindeki Baskılara Son"," Devrim Şehitlerimiz Ölümsüzdür"," Yaşasın Önderimiz Dursun Karataş" ve benzeri sloganların yer aldığı yazılamalar yaptıklarını belirtti. BOLU/DÜZCE Düzce'de 1 Nisan günü "Başkomutanımız, önderimiz Partimizin 2. Kuruluş Yıldönümünde Talimatlarını Bekliyoruz" yazılı bir pankart asıldı. Ayrıca İstiklal İlköğretim Okulunun arkasındaki binaya "Devrim Şehitleri Onurumuzdur", "Dökülen Her Damla Kanın Hesabını Soracağız" yazılamaları yapıldı. İSTANBUL 9 Nisan akşamı saat 22'de daha önce üç Halk Kurtuluş Savaşçısının şehit düştüğü istanbul Soğanlı bölgesinde bir faşiste ait su istasyonu molotoflanarak tahrip edildi. Şehitlerimizin cesetleri katledildikleri evden çıkartılırken hakaretlerde bulunan su istasyonunun sahibi bu nedenle cezalandırıldı. Eylemle ilgili olarak büromuzu arayan bir kişi: "Halk düşmanları nerede olurlarsa olsunlar, cezasız kalmayacaklardır. FUAT. MERAL, AYTEN Yaşıyor, DHKP-C Savaşıyor", "Kızıldere Son Değil, Savaş Sürüyor", "Yaşasın önderimiz DURSUN KARATAŞ", "Şehitlerimiz Onurumuzdur" diyerek DHKC Milisleri adına eylemi üstlendi. Devrimci Halk Güçleri 3 Nisan günü DHKP-C'nin 2. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle Avcılar- Esenyurtyolu üzerine "Kurtuluşa Kadar Savaşımız Sürecek" yazılı bir pankart astılar. Alibeyköy Cengiz Topel İmar Blokları, Saya Yokuşu bölgelerinde Devrim Şehitleri'ni anma kampanyası çerçevesinde yazılamalar yapıldı. "Öndere Selam Savaşa Devam", "Öğrencilerin Devrimci Mücalesi Engellenemez" sloganları duvarları doldururken, ayrıca Alibeyköy Reçhan Turner Lisesinde de "Devrimci Sol Bayrağımız, Parti-Cephe Silahımız", "Kızıldere Son Değil Savaş Sürüyor" DHKC/LDG imzası ile yapılan yazılamalar yapıldı. Gazi-Karayolları Mahallesi'ndeki parka "Yaşasın DHKC" LDG imzalı yazılama yapıldı. Ayrıca Anadolu Yakasında Kiraztepe, Hasip Paşa, Beykoz, Ortaçeşme, Paşabahçe, Soğuksu, Şahintepe, Kartal-Maltepe, Gülsuyu, Esenkent bölgelerinde "Mahir, Hüseyin, Ulaş; Kurtuluşa Kadar Savaş", "Kızıldere Son Değil Savaş Sürüyor", "Yolumuz Çayanların Yoludur", "Parti-Cephe 2 Yaşında" vb. sloganların yaygın olarak kullanıldığı yazılamalar ile pullamalar yapıldı.

5 13 Nisan 1996 anadan evlatlarına "Yavrularım Vatan İçin Bir ana için dünyadaki en önemli şeydir yavruları. Canından bir parçadır çünkü, senden kopmuş bir et. Nasıl duygudur anlatabilirmiyim... Dokuz ay içindedir sonra sökülür, parçalanır ve kucağına alırsın sanki yeniden doğmuş gibi olursun. Gözlerini üzüm çöpünden korurum evlatlarımın, ah desinler istemem. Öyleyken katil bir kurşunun senden aldığını, gül bedenini parça parça ettiğini düşünmek nasıl olur. Can verdiğinin, var ettiğinin devrilivermesi... Sarılamamak, koklayamamak, okşayamamak bir daha... Onurluydu benim çocuğum namusluydu, temizdi. Kendi halinde kimselere kötülük etmezdi, darda kalanı görse hemen yardımına koşardı. Bir gün hiç unutmam, ufak tefek bir simitçi çocuğa mahallenin haylaz çocukları sataşmışlardı. Küçük yaşta çalışan çocuklara büyük saygı duyar çok sever hiç kıyamazdı. Çocuğun tepsisi düşmüş simitler dökülmüştü. Benim ki o sırada bakkaldan geliyordu yıldırım gibi yetişti kovaladı çocukları "hiç utanmıyor musunuz? Siz sokaklarda it taşlarken bu çocuk ekmek parası kazanıyor" demişti. Sonra çocuğu kaldırdı, çeşmeye götürdü kendi elleriyle elini yüzünü yıkadı ve kendi elleriyle mahalleden çıkardı. Arkasından, "bir sıkıntın olursa bana gel" diye bağırmıştı, hiç dayanamazdı haksızlığa. Sonraları değişti birazcık ama kötüye gitmedi aksine daha bir olgunlaştı, daha bir iyi oldu. Yavaş yavaş bir şeyler anlatmaya başladı bana, tane tane anlatıyor, dinletiyordu kendini. Arada bir gazete, dergi okuyordu. Korkuyordum önce anlattıklarından. Nerelerden öğreniyordu bütün bunları? Devir kötülerin devri, bizim çocuğun bahsettikleri onlara hep karşı... Büyük adamlara kafa tutuyor, halk diyor, emekçi diyor, fakir, ezilen, sömürülen diyor... "Olur mu çocuğum, böyle adamlar devlettir, fakirin çulu yamalı karşı gelinir mi?... Gitme "dedim oralara, "sana bir şey yaparlarsa ben ölürüm" dedim, "gitme sakın gitme. Bu yol bitirir seni, sonra hısım akraba, konu komşu ne der?". "Söyle anlattıklarım kötü mü, yalan mı, çevrene bir bak söyle haksız mıyım?" derdi. Ben cahilim ama onun anlattıklarını anlıyorum, bizleri anlatıyor, çektiklerimi ama ne yapılabilinir ki? Olmaz dedim öldürürler seni. Aileni düşün, beni düşün sevmiyor musun bizleri? "Seviyorum" dedi. "canımdan çok seviyorum ama tek sizi sevmek bencillik olur. Kardeşlerimin yanısıra binlerce çocuklar var, onları da sevmeliyim, binlerce çilekeş ana var seninle beraber onları da düşünmeliyim." Ne diyordu bu çocuk güzel söylüyordu ama korkutuyordu. Zamanla arkadaşları gelip gider oldular. Gül gibi çocuklar. Tertemiz pırıl pırıl oğlanlar, kızlar. Oturmaları konuşmaları bizler gibi ama bir farklı... Yol gösteriyorlar sana, ahkam kesmeden. "Ana" diyorlar elimden işi alıyorlar, derdimi dinliyorlar. Hepsi benim çocuğum gibi ben bile anama o kadar saygı göstermedim onlar çocuklara bile saygılılar ama yapmacık değil, içten, candan öylesine. Onlarında anaları vardı. Anasını bırakmış gelmiş benim bucağıma, bana derman arıyor. Kızıyorlar bazen ama incitmeden anlatıyorlar bakıyorsun doğru, anlıyorsun anlattıkları. Zamanla benim oldu onlarda, hepsi benim evlatlarım. Haklıydı çocuklar. Korkuyordum ağlıyordum, üstelik hangisine korkacağımı da şaşırmıştım öylesine çoklardı ki. Erkeği de kaldı evimde kızı da, birgün bile bir olumsuzluklarını görmedim. Bir yanlışları olmadı ne bana ne ele. El dememe kızarlardı, onlar halk derlerdi bir de düşman. Halkın" düşmanları. Namussuzluk barınmazdı onların arasında er geç ortaya çıkıp kafasını ezerlerdi. Bir gün gelmez oldu bir tanesi sordum güldüler, başka işleri var, başka analar var yardım bekleyen dediler. Anlıyordum. Bir daha sormadım artık. Uzunca bir zaman sonra haberi geldi. Kuşatıp taramışlar bir evde... Gül gibi, selvi gibi bir delikanlı. Yiğidin hasıydı. Kuşatıp kahpece taramışlar. Cephanesi yokmuş olsa vurur geçerdi bilirim. Silahsız olduğunu bile bile vurmuşlar elleri kırılasıcalar, aşağılık itler. Yandı yüreğim. İşkenceye alındıklarını çok gördüm, çok ovdum ağrılarını o zaman da çok yanardım, ağlardım ama onlar gülerdi "onur sağlam ana, sakatlanmadı" derlerdi. Bu seferde, onur sağlamdı elbette ama yüreğim yangını daha beter bu sefer su serpilmiyor. O sırada elime geçseler ben parçalardım. İt, aslanı ancak arkadan vurur. Saldıramaz yüzüne karşı. Kuşatıp tek başına taramışlar aslanımı it sürüleri. Daha bir hak verdim çocuklarıma. Sonra bir gün canımdan kopan yanıma geldi. "Zamanı geldi ana" dedi. "Artık daha çok iş alacağım, yokluğumu belli etmez bizimkiler, sen de yokmuşum gibi davranma!" Gidiyordu ceylanım, erkek yapılı kızım benim. Kızardı erkek yapılı dememe. "Yiğitlik salt erkeklerin değildir" derdi. Çok söz etti sana bilmeyenler, bilipte kaçanlar. Akrabalarımız bile. Oysa sen su gibi duru tertemizdin. Yüzbin kat namusluydun namus bekçiliği yapanlardan. "Sen yanımda ol ana, kız başına bir şey gelmez istemedikçe, sen bize güven gerisi vız gelir" derdin. Ben zaten hep güvenmiştim sana. Sen bir taneydin benim için. yalan mı söyleyeyim, gitme demek isterdim. Kendim için isterdim bunu, ne olursa olsun dayanamıyorum, ya senide kuşatırlarsa? Düşmanınız mert değil ki yavrum güce güç deseniz, hepsindeki çakal kalleşliği. Yine de gitme diyemedim, boşa üzmüş olurdum seni, dönmezdin çünkü yolundan, git ceylanım uğurlar olsun, ama tutamıyorum kendimi bak işte ağlıyorum. Sabaha kadar öptü kokladı beni sonra gitti. O gitti ama her gün geldiler oğullarım, kızlarım "iyidir merak etme, demir gibidir" derlerdi. Hiç yalnız bırakmadılar beni. Gece yarısı, sabah ezanı çıkıp geldiler, hiçdarda koymadılar analarını. Şubelerden, işkencelerden çıktılar, zindanlardan çıktılar on dakika da olsa bir gönül almaya geldiler. Her zamankinden daha saygılı daha şefkatliydiler. Karınları yarı aç olurdu çoğunlukla ama "ana ne istersin" diye sorarlardı. Yorgun, uykusuz olurlardı, önce "ana iyimisin" derlerdi. İnsan güzeliydi hepsi özcesi, adam gibi adamlardı. Zaman çokça geçti canımın parçası yok, nerelerde kimbilir. Ama yoldaşları hep benimle aratmıyorlar onu, onun gibi hepsi. Buralarda da saldırıyorlar evlatlarıma azgın köpekler gibi, hep namert vuruşuyorlar. Silahsızken, elleri kelepçedeyken, dört duvar arasında tutsakken saldırıyorlar, katliama doymuyorlar bir türlü, bende görüyorum bir bir, haklıymış kızım! Uyuyormuşuz biz. Her kırılan fidanın haberi geldikçe "savaş kızım" dedim baştan aşağı kin ve öfkeyle doldum, ama anasın bir yerde o korku içimden hiç çıkmadı. Ve bir gün kabuslarım, aklımı alacakmış gibi olan kara haber geldi. Dağlardaymış meğer, dağların çiçeğiymiş sonra gelin olmuş. Of! burası anlatılır mı? Kindi içimi kaplayan kin. Damarlarındaki kan ceylanımla birlikte dağları boyamıştı kızıla kan değil, kindi dolaşan. Ağlayamadım, ağlamadım. Koştum yavruma çekip aldım kirli ellerinden; vermek istemediler tehdit ettiler "bırak git bu teröristi, utanmadın mı böyle kız yetiştirirken" dediler. Açtım ağzımı yumdum gözümü, küfrettim dolu dolu siz utanın şerefsiz itler, sizsiniz terörist dedim. "Helal olsun size değen kurşuna, tetik çeken elleri sağ olsun" dedim. Benim kızım namusu için dağlardaydı, ya siz köpekler siz hangi itin göbeğim yağlamak için tuttunuz dağ yamaçlarını. Utanacak mışım niye utanayım, nesinden utanayım? Ekmeğini paylaşıp haram yemediği için mi utanayım, ak alnına tek kara leke sürdürmedi O. Ben sizin analarınıza yanarım, sizlere ana olmuşlar boşa gitmiş dokuz ayın sancısı. Zorla çektim aldım yavrumu ellerinden. Aciz köpekler, cenazeye bile işkence yapmışlar hangi kitap yazar bu vahşeti. Sarıldım öptüm doyasıya, doyamadım bir türlü, ama ağlamadım tek damla gözyaşı dökmedim itlerin gözü önünde. Saldırıları bitmedi cenazesine saldırdılar, elimizden almak istediler, sahiplenmeyelim istediler, tuh yüzüne demek istedim tükürüğüme acıyıp vazgeçtim. Bizim onlar, hepsi bizim her zamanda sahibiz. Bugün başım dimdik ben şehit anasıyım. Yavrum özgür vatan uğruna savaştı, vatan uğruna şehit düştü ve yavrularım özgür vatan uğruna savaşıyorlar, içeride, dışarıda her yerde. Onurluyum elbette. Oğullarım, kızlarım çoğalıyor, bir giden beş geri geliyor. Onlar çakal sürüleri ancak arkadan vuruyorlar, zindanlara kapatılan silahsız insanlara saldırıyorlar beceremeyince yeni şerefsizlikler yaratmaya çalışıyorlar. Kahpelik yerleşmiş bir kere herşey mubahtır onlara. Ben başı dik geziyorum ben şehit anasıyım, şehitlerin anasıyım, tutsakların anasıyım, ben devrimcilerin anasıyım. Onur duyuyorum evlatlarımla, övünüyorum destekliyorum, çünkü onlar halkı için, namus yolunda savaşıyorlar.*

6 Basın Bürosu "Cezaevleri Örgüt Evi..." "Terör cezaevlerinden yönetiliyor..." "Sağmalcılar Cephanelik Gibi..." Bu ve benzeri başlıkları bugünlerde sık sık gazetelerde ya da televizyon spotlarından, okuyor, duyuyor, görüyoruz. Türkiye, Zaman, Milliyet, Hürriyet, Akşam, Sabah ve aynı holdinglere bağlı TV kanalları başta olmak üzere hemen hepsi ANAYOL hükümetinin cezaevlerine yönelik planının bir parçası olarak polis kaynaklı haberleri yayınlamaya hız verdiler. 30 MART tarihli bazı gazetelerde yeralan başlık aynen şöyleydi: "Ağar Cezaevleri İçin Start Verdi" Verilen start cezaevlerinde yeni katliamlar için verilmiştir. Adalet Bakanı Ağar, cezaevlerine saldırı için üç aşamalı bir plan hazırlamıştır. Bu plan içerisinde cezaevlerine yapılacak saldırıları perdelemek için cezaevlerindeki uyuşturucu trafiğinin engellenmesi, cezaevlerinin kalorifer, yetersiz beslenme sorunlarının çözülmesi gibi kamuoyunu aldatmaya yönelik maddeler de konmuştur. Ancak asıl hedef bellidir. Mafyacıların, rüşvetçilerin cezaevleri düzenine dokunmayacaklardır yine. Hedef, devrimcilerdir. Ağar'ın, cezaevleriyle ilgili hazırladığı bu planda "cezaevlerinin içinde bulunduğu durumun kamuoyuna anlatılması" diye bir madde de bulunmaktadır. Neyi anlatacaklardır? Cezaevlerinde nasıl bir zulüm düzeni uyguladıklarını mı, tutsakların en doğal haklarını nasıl gasp ettiklerini mi? Elbette değil. Bu madde kontra basın aracılığıyla cezaevlerine, tutsak devrimcilere yönelik psikolojik savaşa ve yanıltma amaçlı propagandalara ağırlık verilmesini öngörmektedir. Ve nitekim, basın, ve televizyonlardaki haberler Ağar'ın bu planı çerçevesinde bir anda yoğunlaşıp süreklilik kazanmıştır. HALKA KARŞI BİR SALDIRI HÜKÜMETİ OLAN ANAYOL HÜKÜMETİ, CEZAEVLERİNE SALDIRMAK İÇİN HAZIRLIK YAPMAKTADIR. ANAYOL hükümeti burjuva siyaset sahnesindeki it dalaşının sonucunda oligarşinin öncelikli ihtiyaçları temelinde şekillendirilmiştir. Yeni hükümet, hayal aleminde yüzenleri, politikalarını gerçeklikler üzerine değil de beklentileri üzerine inşa edenleri hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü daha baştan kabineyi oluşturan kadroların isimleri, bu hükümetin ne hükümeti olduğu, reformlar ve demokratikleşme mi yoksa terör ve savaş hükümeti mi olduğu konularında tartışmaları sona erdirdi. Gerçi burjuva basın bu beklentileri korumak için gün aşırı manşetlerine "demokratikleşmeye start", "reformlar geliyor" ve benzer sözleri yerleştirse de pek etkili olamadı. Hükümet gerçek anlamıyla halka karşı savaş tecrübesi olan ekonomi, asker ve polis kadrolarla doldurulmuştu. Katliamların, infazların, zamların bütün elebaşları kilit noktalara yerleştirilmiş ve daha ilk icraatleriyte kendilerini göstermişlerdir. Özellikle Öğrenci Gençliğin, kamu emekçilerinin mücadelesi karşısında aldıkları tutum, sergiledikleri vahşet, birbiri peşisıra gelen zamlar, özelleştirme uygulatan artık bu hükümetin niteliği üzerine tar- Cezaevlerinin teslim alınması bu saldırı hükümetinin programındaki hedeflerden biridir. Cezaevlerindeki devrimci tutsaklar, insanlık onurunu ve siyasi kimliklerini koruyarak yaşamaktadırlar, baskıya, hak gasplarına karşı direnmektedirler. Bunu açıkça söylüyoruz. Onlar işte bu gerçeği değiştirmek, onursuz, kimliksiz bir tutsak kitlesi yaratmak istemektedirler. Onların "ıslah"tan anladıkları budur. Bunun için Hücre Tipi Cezaevlerini, Tabutlukları yeniden devreye sokmayı gündemlerine almışlardır. OLİGARŞİNİN PARTİLERİ CEZAEVLERİNE SALDIRI İÇİN BİRLEŞMİŞLERDİR. CEZAEVLERİNDEKİ SALDIRILARDAN AĞAR'IN PLANINA DESTEK VEREN TÜM DÜZEN PARTİLERİ DE SORUMLU OLACAKTIR. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Adalet Bakanlığı bütçesinin görüşülmesi sırasında yalnız DYP ve ANAP değil, CHP ve RP sözcüleri de cezaevlerine yönelik saldırının tam destekçisi olduklarını göstermişlerdir. Kamuoyunda kayıplar konusunda çıkışlarıyla tanınan CHP'li eski İnsan Hakları Bakanı Algan Hacaloğlu bu kayıpların birinci dereceden sorumlularından biri olan Ağar'ın, "masanın iki tarafını da bildiğini" belirterek "Ağar'ın Bakanlığı'nın bir fırsat olduğunu" söylemektedir. Aynı komisyon toplantısında RP temsilcisi Zeki Ünal'da "polisten Adelet Bakanı niye olmasın, polis bu ülkenin vatandaşı değil mi" sözleriyle Ağar'ın "cezaevlerini ıslah" politikalarına destek olacaklarını belirtmişlerdir. Bu ittifak bizi şaşırtmamıştır. Ülkemizde onyıllardır egemen sınıfların, halka karşı savaş açan her iktidarın öncelikli hedeflerinden biri cezaevleridir. İşbaşında hangi parti olursa olsun bu değişmemektedir. BASIN VE TELEVİZYONLARA CEZAEVLERİNE SALDIRININ "GEREKÇESİNİ" HAZIRLAMA, KAMMOYUNU "İKNA" ETME Ancak cezaevleri oligarşi için her zaman zor bir hedeftir. Cunta yıllarından bu yana cezaevleri cephesinde teslim alınamayan bir tutsaklık geleneği ve çizgisi oluşturulmuş; belli bir aile hareketi ve kamuoyu yaratılmış; direnişlerle bedel ödenerek çeşitli haklar kazanılmış, oligarşinin cezaevlerindeki devrimcileri teslim alma ve onları teslim alarak halkı mücadeleden uzaklaştırma oyunları bozulmuştur. Bugün cezaevlerinde direnen, dışarıda ise savaşı geliştiren bir devrimci hareket gerçeği vardır. O yüzden saldırmak politik açıdan da, askeri açıdan da çok kolay olmamaktadır oligarşi için. Oligarşi işte bu noktada burjuva basın ve televizyonlara önemli bir görev vermiştir. Basın ve televizyonlar aldıkları bu görev çerçevesinde en sağcı görüneninden en solcusuna kadar "cezaevlerinin ıslahı"nın ne kadar gerekli okluğuna kamuoyunu ikna etmek için canla başla çırpınmaktadırlar. Gazetelerde hergün yayınlanan haberler, bir işbirlikçi hain olan Latife Karaman'ın cezalandırılmasının üç gün boyunca ATV'de yayınlanması, esas olarak bu amaçlıdır Burjuva basın ve televizyonlar en basit habercilik ilkesini bile çiğneyerek, Ağar'ın cezaevlerine yönelik gerçek dışı açıklamalarına her gün uzun uzun yer verirken, bu sorunun bir tarafı durumunda olan tutsakların ve tutsak ailelerinin açıklamalarına, protestolarına sayfalarını ve ekranlarını kapatmaktadır. ESKİ "SOL"CULAR, DÖNEKLER, TEKELLERİN YENİ ÇANAK YALAYICILARI, KAMUOYUNUN YANILTILIP CEZAEVLERİ GERÇEĞİNİN ÇARPITILMASINDA YİNE EN ÖNDE- LER Aynen öğrenci eylemlerinde, eski '68'lilerin sık sık konuşturulması, onların öne çıkarıl- masında olduğu gibi, dönekler, eski solcular cezaevleri konusunda da yine devreye sokulmuşlardır. Ali Kırca bunlardan biridir. Cezaevlerinin nasıl "teröristlerin denetiminde" olduğunu, DHKC'Ii "teröristlerin" nasıl sevgiden, insani duygularından uzak "robot"lar olduklarını kanıtlamak için büyük bir gayretkeşlikle programlar yapmakta, bununla da yetinmeyip gazetedeki köşesini bu işe ayırmaktadır. Bütün düzeni savunanlar, düzende yaşamak için, yükselmek için ihaneti övmek, meşrulaştırmak isteyeceklerdir. Onlar için va- 1anın, halkın, sömürü ve zulmün hiç bir önemi yoktur. Sömürmek, zulmetmek bu düzenin varlığının gereğidir. Televizyonlar, basın bu düzeni savunmanın araçlarıdır. Oligarşi, bu araçları daha etkin, daha "inandırıcı" kılmak için dönekleri, ihanetçileri, buralarda halka akıl veren kürsülere getirmiştir. Kazanmak için, yükselmek için dalkavukluk, yağcılık ve devrimcilere saldırı bu tür insanların varlık şartlarıdır. Kuşkusuz, bu politikanın Ali Kırca'nın politikası olmadığını, Ali Kırca'nın maaşlı bir memur olduğunu biliyoruz. Ama Ali Kırca özel olarak bu politikaya angaje olmuştur. Bu tür programlar doğrudan işbirliği halinde yapılmakta olup, devrimcileri karalamayı, etkisiz hale getirmeyi hedeflemektedir. Sabancı eyleminden bu yana ATV ve Ali Kırca ekibinin her fırsatta Taşanlar'ı Ana Haber Bülteni'ne çağırıp konuşturması, polisin aczini örtmeyi, devrimci eylemin etkisini sınırlamayı kendine görev sayması bu işbirliğinin en açık ifadesi olmuştur. İşbirlikçi hain Latife Karaman'ın cezalandırılmasıyla ilgili programın amacı da bir yandan devrimcilere yönelik "öldürmek istemeyeni, sevmek isteyeni öldürüyorlar" tarzında karşı propaganda yapılırken, esas olarak da Bayrampaşa Cezaevi'ne yönelik provokasyon girişimleridir. CEZAEVLERİNE SALDIRIYA HAZIRLANANLARI VE BU SALDIRI HAZIRLIĞINA ALET OLANLARI UYARIYORUZ! Cezaevlerine özel olarak da Bayrampaşa'ya yönelik provokasyonlardan, bu cezaevlerindeki devrimci tutsakların mağdur edilmesinden, savunma haklarının kısıtlanmasından, işkence görmelerinden, katledilmelerinden, yalnız iktidarın polisi değil, bu tür haberleri yapan gazete ve televizyon sahipleri, bu programların yapımcıları, yazarları da suçlu olacaklardır Buca'da, Ümraniye'de akıtılan devrimci tutsakların kanı henüz kurumamıştır. Bu kanda şu anda parlamentoda bulunan tüm düzen partilerinin, tüm İçişleri ve Adelet Bakanlığı yetkililerinin, burjuva basın ve televizyonlarının sorumluluğu vardır. Basın ve televizyonlar, eğer yeniden kan dökülmesini istemiyorlarsa, bu kanın sorumluluğunu taşımak istemiyorlarsa, bu tür yayınlarına son vermelidirler. Tek tek yazarları, yapımcıları, bu katliam hazırlıklarına ortak ve alet olmamaları için uyarıyoruz. Devrimci tutsaklar muhtemel tüm saldırılara karşı hazırlıklıdır ve direneceklerdir. Partimiz ve Cephemiz, tutsak aileleri, gençliğimiz, tüm emekçi halkımız tutsakları yalnız bırakmayacaktır. Devrimci tutsaklar, halkımızın onuru, yüzakı, gözbebeğidirler. Halkımız, Parti-Cephemiz, işte bu yüzdendir ki, onlara karşı işlenen suçların hesabını sormayı daha özel bir görev ve onur sayar. Cezaevleri yine teslim alınamayacaktır. Basını, televizyonları, bu kurumlardaki yöneticileri, yazarları, yapımcıları; basında, televizyonlarda tezgahlanan pis oyunun koçbaşı olan dönekleri tekrar tekrar uyarıyoruz. Boşuna uğraşıyorsunuz. Bugün cezaevlerine yönelik katliam hazırlıklarının aleti olanlar, amaçlarına ulaşamayacaklar, ellerinde geriye yalnızca bu saldırılara alet olmanın ağır suçu kalacaktır. Holding patronlarına yaranmak için katliamlara zemin hazırlamayın, katliamların suç ortağı olmayın... FAŞİZME KARŞI OLAN, HALKINA VE ÜLKESiNE BAĞLI, İNSANLIK ONURUN- DAN YANA HERKES TUTSAKLARIN MÜ- CADELESİNİ DESTEKLEMELİ VE ANAYOL HÜKÜMETİNE, KATİL MEHMET AĞAR'IN FAŞİST UYGULAMALARINA KARŞI ÇIK- MALIDIR.

7 cezaevleri Polis şefi Mehmet Ağar'ın Adalet Bakam olması ve cezaevlerine yönelik tehditleri, oynanmak istenen oyunlarla ilgili tutsak aileleriyle görüştük. Devlet yeni katliamlar istiyor. Amaçlan belli... Daha önce, Buca'yı, Ümraniye'yi gördük... Yenilerini istiyorlar. Şimdi ilk hedefleri Bayrampaşa tutsakların isimlerini, resimlerini yayınlıyorlar, hedef gösteriyorlar. Adalet Bakanı olan Mehmet Ağar polis şefiyken her türlü katliamı yaptırdı. Şimdi Cezaevlerinde koğuşları kaldıracakmış. insanları hücrelere atıp birlikteliği engelleyecek, tek başına bırakınca daha kolay ezecekmiş. Islah diyerek devrimcileri kimliklerinden arındırmak teslim almak istiyorlar. Bunu senelerce denediler ama başaramadılar, başaramayacaklar. Biz varız ve yakınlarımızın yanında olacağız. CEMİLE ÖZCAN Yine cezaevlerine saldıracaklar. Çocuklarımızı dağıtacaklar. Fırsat kolluyorlar, bahane arıyorlar. Cezaevlerine terörist yetiştiren okullar diyorlar. Çocuklarımızı oralara kapatanlar kendileri değil mi?.. Şimdi koğuştan hücre yapacaklarmış. Her şeyi kullanıyorlar. Biz evlatlarımızı yalnız bırakmayız. Onların lüks dediği cezal olduğunu bizler gördük. Sanmasın lar evlatlarımız yalnız kalacak biz varız, her zaman yanlanndayız. HÜSEYİN ÖZDEMİR Biz Mehmet Ağar'ı işkenceleriyle, kayıplarıyla, katliamlarıyla tanıdık. Devlet bunun için Mehmet Ağar'ı Adalet Bakanı yaptı. Bir işkenceci adaletten ne anlar? Adalet Bakanı olduğu açıklandı, hemen cezaevlerine saldırmaya başladı. İçişleri Bakanı da Eskişehir tabutluğunu yeniden açtıracağını ve onun gibi cezaevleri yaptıracağını söylüyor. Şimdi de cezaevlerini hücre tipi yaptırmak istiyorlar, bu şekilde yıldırmak, çocuklarımızı bölmek, sindirmek istiyorlar. Biz buna izin vermeyeceğiz. Her zaman çocuklarımızı destekliyoruz. Çocuklarımız haklıdır. Çocuklarımız kötü bir iş yapmadı. Kötü bir iş yapsalardı devletin işine yararlardı. Biz bu devlete de karşıyız. Ümraniyede dört şehit verdik. 150 yaralımız vardım. Aileler olarak suç duyurusunda bulunduk. Şimdi de bize dava açtılar, üç sene gün istiyorlar. Sanki cezaevinde katliamı biz aileler yaptık. Bize emniyet de dava açtı, izinsiz gösteri yapıyorlar diye. Tüm bunlar haksızlıktır. Hukuk devletinden bahsediyorlar. Katliam düzenliyorlar. Böyle devlet olurmu? Ölene kadar çocuklarımızın peşindeyiz, birlikteyiz. Bundan emin olsunlar. SELVİ İNAN Biz Ağar'ın Adalet Bakanı olmasını istemiyoruz, işkenceci mi adalet verecek bize? Şimdi koğuşlarda birlikte kalıyorlar, birbirlerine destek oluyorlar. Ama onları ayırmak istiyorlar. Daha kolay dövmek ve öldürmek için. Ağar işkencelerine devam etmek için Adalet Bakanı oldu. Türkiye' de para ve kan akıyor. Bir bidon suyu parayla alıyoruz ama evlatlarımızın kanı bedava. Basın televizyon onlardan yana. Siz yazıyorsunuz, sizin gazetelerinizi de topluyorlar, istiyorlar ki sesimiz hiç duyulmasın. Ümraniye Cezaevi'nde inşaat bile bitmeden çocuklarımızı oraya götürdüler. Sonra dört evladımızı katlettiler. Hiç bir anne çocuğunun kapalı yerde kalmasını istemez. Biz çocuklarımızın çıkmasını istiyoruz. Zindanlar boşaltılsın diyoruz, özgürlük istiyoruz. Onlar hücre tipi diyorlar. Kendi çocuklarını atsınlar oralara. Hakkını arayana terörist deyip cezaevine atıyorlar. Onlara göre herkes terörist. Bize de terörist anne diyorlar. Onlar ne derlerse desinler, biz çocuklarımızı yalnız bırakmayacağız. BEKİR İZ M.Ağar konusunda söylemek istediğim çok şey var. Ben, yani bakanların geçmişlerini, kökenlerini azçok biliyordum. H. Kozakçıoğlu olsun, Menzir ya da M. Ağar olsun, hepsinin geçmişinin MHP kökenine dayandığını biliyorum. Devlet, cezaevlerini hedef göstererek hem bizleri hem de tutuklu evlatlarımızı, yakınlarımızı yıldırmak istiyor. Fakat bu konuda asla başarılı olamayacaklar. Çünkü bizler yılmayacağız. Bizlere işkence yaparak sesimizi susturacaklarını sanıyorlar, takat bizlerin daha yüksek sesle bağırmasına, kinimizi daha çok dışarıya vurmamıza sebep oluyorlar. Bugün evlatlarımıza saldırılıyor. Bizler evlatlarımızın peşinden giderek gerekirse kendimizi siper ederek, saldırılarına izin vermeyeceğiz. Mehmet Ağar'ın cezaevleri konusunda yapacağı değişiklikleri biliyorum. Böyle yaparak halkın kinini kazanıyor, tepkisini alıyor. Hücre tipiyle bizim tutuklu evlatlarımızdan bağımızı koparacağımızı sanıyorlar. Aksine, bağlarımız daha da kuvvetleniyor. Ben cezaevine gittiğim zaman, insan olduğumu anlıyorum. Devletin saldırısı karşısında asla ağlamayacağız, bedelleri ödemek gerekirse ödeyeceğiz. Boyun eğmeyeceğiz. Halk artık uyanıyor. Ağar'ı Adalet Bakanlığı'ndan alacağız. O orada fazla kalmayacak. Bizler kazanacağız. GÜLTEN KANLI Dünyanın hiçbir yerinde bir polis şefinin Adalet Bakanı olduğu görülmemiştir. Kendi partizanları bile Ağar'ın Adalet Bakanı gibi tarafsız değil de bir polis şefi gibi hareket ettiğini ifade ediyorlar. Bu kadarı bile onun kişiliğini ve adalet anlayışını açıkça sergilemektedir. Çocuklarımıza gelecek herhangi bir saldın ve baskı karşısında onların ailelerinin olduğunu da unutmasın. Karşısında biz de varız. Tekrar bir Buca ve Ümraniye katliamı yaşamak istemiyoruz. Bunun için kamuoyunun duyarlı olmasını da bekleriz. SEHER NALCI Ağar adaletsizliği canlandırıyor. Geçmişte yap- Yenilmeye Mahkumdur AĞAR VE ZULÜM DÜZENİ ANAYOL burjuva siyaset sahnesinde uzun süren bir kavgadan sonra oligarşinin öncelikli ihtiyaçlarını karşılama temelinde kurulan halka saldın hükümetidir. Son günlerde yaşadığımız öğrenci gençliğin, memurların haklı mücadelesi karşısındaki azgınca saldırıları, peşi sıra gelen zamlar, özelleştirme girişimleri hükümetin bu yapısının en açık ifadesidir. Saldın hükümetinin önüne koyduğu hedeflerden birisi de cezaevlerinin teslim alınmasıdır. Bunun için Adalet Bakanlığı'na bütün yaşamı halk düşmanlığıyla geçen kontra şefi Mehmet Ağar getirildi. Ağar daha koltuğuna oturmadan, yıllardır uyguladığı ve ezbere bildiği yalan, demagoji, provokasyon vb kontra yöntemlerle saldın hazırlığına başladı. Saldırının kamuoyu nezdinde gerekçelerini ve zeminini yaratma işi de gazete ve televizyonlara verildi. İstisnasız bütün burjuva basını ve televizyonlara kontrgerilla tarafından "cezaevlerinde denetim teröristlerin elinde", "örgütler cezaevlerinden yönetiliyor" vb. haberler ve yorumlara ağırlıklı yer verdirildi. Ali Kırca'da olduğu gibi özel haber programlan yaptırıldı. Güngör Mengi, Ertuğrul Özkök gibi kontra medyanın "hatırı sayılır" çanak yalayıcılarına köşe yazıları yazdırıldı ve böylece kamuoyunun etkilenmesine çalışıldı. Ağar bir taraftan medyaya kontra propagandaları yaptırırken, diğer taraftan da saldırıyı bizzat yürütecek kadrolaşmasını bakanlığı bünyesinde oluşturdu. Burjuva basında da "Ağar'dan ağır operasyon" manşetleriyle verilen atamalar haberinde "ben zaten hedefim. Hiçbir şeyden korkum yok. Ama önce bu işi yapacak adamları getirmem gerekiyor. Cesur adamlara ihtiyacım var. Bunu mitti güvenlik kuruluna anlattım" diyor Ağar. Cezaevlerine yönelik katliam girişimini MGK'nın direktifleri doğrultusunda yapacağı ifade etmekten çekinmiyor, kendi yasaların! da çiğneyerek atamaları ikili kararnamelerle yaptı. Görevden alınanların tepki göstermesine de "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na böyle bir sorumluluk yüklemek istemedim. Ben bir şeyi yapıyorsam onun siyasi sorumluluğunuda kendi üzerime alırım, yaparım" diye cevap verdi. Ağar polis şefi olmanın verdiği alışkanlıkla sokak kabadayıları edasıyla davranıyor. Kendince "dürüstlük" gösterisi yapıyor, katliam suçuna başkalarını ortak etmek istemiyor havasıyla kendini fedaya hazır bir tip çizme uğraşı içinde. Ve "cesur" kadrolarıyla bu işi çözeceğini ifade ediyor. Ağar'ın çok güvendiği cesur kadroları da; Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'ne getirilen "Cezaevlerinde yatanları niçin besliyoruz? Bunların hepsini temizlemeliyiz. Hepsinin işini bir gecede bitirebiliriz. Hepsi üç kilo siyanürün başında" diyen eski Konya DGM Savcısı Cemal Şahin Gürsel ve Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına getirilen; Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı döneminde yaşanan Eskişehir'den Aydın'a sürgün sırasında Mehmet Yalçınkaya ve Hüseyin Hüsnü Eroğlu adlı PKK'li tutsaklarının katledilmesinden sorumlu olan Uğur İbrahim Hakkıoğlu gibi halk düşmanlarıdır. Soruyoruz nerede görülmüş nam düşmanların cesur olduğu? Oturdukları sırça köşklerini halkın dökülen kara üzerinde kuranlar, bırakalım cesurluğu en yakınlarına bile güvenemezler. Onlarca korumaları yanında olmadan bir adım bile atamazlar. Korkmuyorum sözünü bile korkulan söyletir onlara. Bebek katili, mafyacı, uyuşturucu ve kadın tüccarı, işkenceci katil Mehmet Ağan biz nasıl yakından tanıyorsak o da yakından tanır devrimcileri. Bizzat kendinin de bulunduğu, yönettiği yüzlerce karşılaşmamız olmuştur ve bu karşılaşmalarda gerçek cesareti görmüştür. O halklarının kurtuluşu için savaşan devrimcileri; işkence tezgahlarında ser verip sır vermeyenlerden; Ahmet Karlangaçlardan, Hayrettin Erenlerden, Yusuf Eriştilerden, Esma Pulatlardan, Ayşenurlardan tanır. Faşist kuşatmalarını marşlarla, sloganlarla yarıp, ölen ama yenilmeyen şehitlerimizden; 12 Temmuzlardan, Çiftehavuzlardan, Bağcılardan, Sibellerden tanır. Kapılarına dayanıp suratlarına kan şişesi fırlatan analarımızdan, Gazi Barikatlarında taş, sopa, benzinle binlerce asker polis kurşununa karşı savaşan emekçi halklarımızdan tanır. En çok da Halkın Adaletinden, Nihat Erim'den, Mahmut Dikler'den, Şakir Koç'dan, Hiram Abas'dan, Sabancılardan tanır. Cezaevlerinde de devrimcilere yabancı değildir Ağar. 12 Eylül'ün en karanlık yıllarında teslimiyeti reddeden devrimcilerden ve ölüm Orucu Direnişçilerimizden tanır. Buca ve Ümraniye Cezaevlerinde "Ya Özgür Vatan Ya ölüm" şiarıyla gerçekleştirilen direnişlerden, ölmeye ve öldürmeye hazır tutsaklardan tanır. Bu karşılaşmalardan kimin cesur, ölüme hazır olduğunu Ağar çok iyi biliyor. Düzenin onca silahına, işkence yapma, katletme özgürlüğüne rağmen, ne Ağar, ne de o çok güvendiği "cesur" kadroları ağababaları için canını ortaya koyacak cüreti gösteremez. Bu yüzden devrimci yaratıcılıkla eline geçen herşeyi silah yapan, hiçbir şey bulamadığında bedenini silah olarak kullanan tutsaklar karşısında diz çökmeye mecburdur Ağar ve zulüm düzeni. *

8 cezaevleri tıklan gelecekte yapacaklarının teminatı olduğunu göstermektedir. Ağar'ın da kimlere "adalet" götüreceği bellidir. Onların adaleti bizim ve evlatlarımızın katledilmesi demektir. Evlatlarımızı öldürmeyeceğiz. GÜLHANIM DOĞRU Biz onu tanımıyoruz, Adalet Bakanı olarak. Bir polisten Adalet Bakanı olur mu? Olmaz tabii ki. Geçmişte çocuklarımızın kanını içen bu adam biz emekçi halka mı adalet götürecek? Hayır. Çocuklarımızı daha açık c olarak katletmek için daha şimdiden saldırmaya, diş göstermeye başladı bile. Bizim çocuklarımız sahipsiz değildir. Onları biz sokakta bulmadık. Onlara gelecek herhangi bir saldın karşısında karşılarında bizi bulurlar. ARZU VATANSEVER (İzmir TİYAD Başkanı) M. Ağar'ın geçmişte neler yaptığını çok iyi bilmekteyiz. Kendisini yargısız infazlardan, gözaltında tecavüz ve kayıplardan, meydanlarda hakkını arayan insanlara saldırılarından tanımaktayız. "Kahrolsun insan haklan, biz cezaevlerine tıkıyoruz, mahkemeler serbest bırakıyor" söylemleri ile adalet anlayışını ortaya koyan M. Ağar'ın ülkeye demokrasiyi değil, baskı ve şiddeti getireceğine inanıyoruz. Ayrıca birtakım terör örgütlerinin cezaevinden yönetiliyor iddiasıyla medya ve kendi ifadeleri ile cezaevlerine yapılacak olan saldırıların zeminini hazırlamaktadır. Av. HÜLYA ÜÇPINAR 53. hükümette Adalet Bakanlığı'na bir polis şefinin getirilmesi aslında çok da yadırganacak bir durum değil. Adaletin ev ve sokak infazları, gözaltında kaybetmeler ve işkencelerle sağlanması gelenekselleşen bu devlet yapısında Adalet Bakanlığı koltuğuna yakışan aslında bir polis şefiydi ve böylece eksik tamamlandı. Gerek son MGK toplantısında alınan kararlar ve gerekse Ağar'ın kendi açıklamaları hedefin cezaevleri olduğu gösteriyor. Bu da süreç içerisinde tutuklulara karşı onur kırıcı davranışlardan can güvenliğinin yok edilmesine doğru ivmelenen saldırıların özellikle şevkler bahanesiyle artacağını gösteriyor. özellikle cezaevlerine yönelik saldırı tehlikesi ve Bakan'ın niteliği çeşitli merkezli kampanyalar başlamasına neden oldu. Ancak ben Ağar'ın istifasının bir çözüm olduğunu düşünmüyorum. Çünkü sistem için önemli olan kimin yaptığı değil ne yapıldığı. Mehmet gider, Ahmet gelir... Ama öte yandan gelişen kampanyalar ve yükselen tepki sonucunda Mehmet Ağar'ın istifa etmek zorunda kalması hepimiz açısından büyük bir prestij olur tabii ki. ARZUHAN AL (EKSM Çalışanı. Buca Cezaevi'nden yeni çıktı) Baskının, işkencelerin ve katliamların yoğun şekilde yaşandığı faşizm koşullarında M. Ağar'ın Adalet Bakanı olması cezaevindeki biz devrimci tutsakları şaşırtmadı. Çünkü düzenin kendi bekasını sürdürenleri ödüllendirme yöntemi bildiğimiz bir olgu. M. Ağar gibi birçok devrimcinin kaybedilmesinden, katledilmesinden sorumlu bir işkenceci şefin bu ödülden nasibini alması pek şaşırtıcı bulunmadı. M. Ağar'ın Adalet Bakanı olmasıyla cezaevinde 21 Eylül saldırısından sonra can bedeli kazanılan haklarımızı gasp etmeye yönelik küçük girişimler başladı. Ancak tüm tutsaklar oligarşiye hiçbir koşulda teslim olmayacaklarını, yeni 21 Eylüllere, Ümraniyelere hazır olduklarının mesajını veriyorlar. BİLGEN HIZMAY (EKSM Çalışanı) Geçmişte istanbul Emniyet Müdürü iken onlarca, yüzlerce devrimcinin kanına giren bu şahsiyetsiz adamın Adalet Bakanlığı'ndan da neler bekleyeceğimiz açıktır. Katliamlarını gizlemeden daha açık bir şekilde yapacaktır. Cezaevlerine karşı yeni bir katliam için zemin hazırlamaya başladı. Bunun açık örnekleri cezaevlerini tek tip hücre sistemine dönüştürmeye başlamasıyla cezaevlerinde yeni katliamların başlaması için yapılan bir zemin olduğu açık olarak göz önündedir. Halkı ve vatanının özgürlüğü için savaşan ve tutsak düşen devrimcilerin katledilmesine izin vermeyelim. MÜŞERREF PEKKAN Hepimiz, bu işkencecilerin karşısına, patlamaya hazır bir bomba gibi geçip patlayalım. Bugün ağlamanın günü değil, evlatlarımızın katledilmesini de beklemeyelim. Hesap sorup bir araya gelip onları susturalım. Biz anaları susturamazlar, bizler birlik olursak, susan analar da seslerini çıkarırlar, sesimize ses katarlar. M.Ağar'ın yaptıklarını ve yapacaklarını yanına bırakmayacağız, bütün analar birleşip mücadele ederek sesimize ses katalım. O'nun cezaevleri projesini boşa çıkartmak için dediğim gibi patlamaya hazır bir bomba olarak ne gerekiyorsa yapalım. Gerekirse evlatlarımızın, şehitlerimizin bıraktıkları mirası, bizler sürdürelim. Ağar'ın evlatlarımızı katletmesine izin vermeyeceğiz! SULTAN ÇELİK Mehmet Ağar'ın Adalet Bakanı olması sürpriz olmadı. Böyle bir devletten ancak bu beklenirdi. Ama biz çocuklarımızı onlara teslim etmeyeceğiz. Bunu böyle bilsin Mehmet Ağar. Bizim çocuklarımız yalnız değildir. Biz arkasındayız. Eğer bizim çocuklarımızın tüyüne bir zarar getirsin Mehmet Ağar bizleri, anneleri, babaları karşısında görecek. Bir Ümraniye, bir Buca gibi bir katliam yaşanabilir. Her Adalet Bakanı olan hücre tipini getiriyor, cezaevleri ıslah edilecek diyor. Ama başaramıyorlar. Çocuklarımız bedenlerini açlığa yatırarak direniyorlar. Mehmet Ağar'ın yüzünü tanımıyor muyuz sanki? Bizlere işkence yapan Mehmet Ağar değil mi sanki, emri veren o değil miydi sanki? Ben Mehmet Ağar istanbul Emniyet Müdürüyken gözaltına alındım, işkence gördüm. 12 Temmuz'da o kadar evladımızı katleden bu adam cezaevlerini mi düzeltecek insanlara işkence yapmakla, katletmekle mi cezaevleri ıslah edilecek? Şimdiden timini kurdu, dişini göstermeye başladı. Ama biz ona fırsat vermeyeceğiz. Çocuklarımız ne Türkiye'yi soydular, ne tüyü bitmedik yetimlerin hakkını yediler, ne de onun bunun namusuna göz diktiler. Halkı için gencecik bedenlerini ölüme sundular. Bizleri zulümden, acıdan kurtarmak için kendilerini feda ediyorlar. Benim kendine insanım diyenlere çağrım, cezaevlerindekilere destek olsunlar. Herkes ufak da olsa bir şeyler yapabilir. Yeter ki bir şeyler yapmak istesinler. GÜLMENEKŞE ŞAHİN (Emekli öğretmen-tutsak yakını) ANAP-DYP koalisyon hükümetinin işkenceciliğini kanıtlamış, tescilli halk düşmanlarını Adalet ve içişleri Bakanlığı'na getirmek ilk işi oldu. Halklarımıza karşı yürütülen savaşın açıktan sürdürüleceği bir döneme giriyoruz. Faşizmin saldırılarına karşı yaşamın tüm alanındaki örgütlülükler işçi-memur sendikaları, öğrenci demekleri ve diğer toplumsal muhalefet dinamikleri, tutsak yakınları ile omuz omuza güçlü bir muhalefeti örgütlemek durumundadırlar. Halklarımızın ortak amaçlan doğrultusunda işbirliği yapıp, güç ve eylem birliktelikleri yaptıkları taktirde faşizme geri adım attırmakta, halkların kardeşliği ilkesini güçlendirmektedir. Mehmet Ağar çocuklarımıza saldırırsa karşılık vermeyi, tutsak aileleri olarak amaçlıyoruz. MEDİNE DiLEK Evlatlarımızın suçlu olmadığını biliyoruz. Asıl suçlular dışanda halka eziyet ediyor ve katilleri bakan yapıyorlar. Çocuklarımızın cezaevlerinde can güvenlikleri yok, bunu Buca ve Ümraniye'de yaşadık. Mehmet Ağar bakanlığa getirildiğinden beri çocuklarımızın can güvenlikleri tamamen ortadan kalktı. Amaçları tutsakları sindirmek, korkutmak, katletmek. Devlet bilerek, isteyerek bu adamı bakan yaptı. Bizler çocuklarımızı yalnız bırakmayacak, katillerin çocuklarımıza saldırmasına, katletmesine izin vermeyeceğiz. * MEHMET AĞAR DA BAŞARAMAYACAK "Sınıflar mücadelesi devam ettikçe daha pek çok direniş destanları yazılacaktır. Artık uluslararası devrimci hareketin zindanlarda yarattığı direniş destanlarına ülkemizdeki Metris, Diyarbakır zindanlarındaki direniş destanları da eklenmiştir. Gelecek kuşakların yaşanmış örneklerden dersler çıkartarak daha zengin deneyler yaratarak bu mücadeleye yeni katkılar yapacağına inanıyoruz." Yeni kurulan hükümetin faşist Mehmet AĞAR'ı Adalet Bakanlığına getirmesi devrimci tutsaklara yönelik bir saldırı dalgasının gündeme getirileceğinin de işaretiydi. TV'lerde, gazetelerde daha önce de olduğu gibi yeniden cezaevleri hedef gösterilmeye başlandı. Artık geniş kamuoyu tarafından inandırıcılığını kaybeden bu yalan haberler bu sefer daha ince ve inandırıcılığını güçlendirici tarzda verilmeye çalışıldı. Her gün bir TV kanalı, bir gazete haberi veya adı bilinen köşe yazarları cezaevlerini işlemeye başladılar. Bu arada faşist Mehmet AĞAR da bakanlıkta kendi kadrolaşmasını tamamlıyordu. Buca ve Ümraniye katliamlarından sorumlu eski Cezaevleri Genel Müdürü Zeki GÜNGÖR, Müsteşar Yusuf Kenan DOĞAN da bu temizlikten nasiplerini aldı. Yeni adım ise istanbul, Ankara, izmir başta olmak üzere devrimci tutsakların bulunduğu cezaevlerinde görev yapan müdürler ve savcıların toplantısı Nisan arasında yapılıyor. Bu toplantının amacı cezaevlerine ilişkin yeni uygulamaların ne olacağı, nasıl uygulanacağı çerçevesinde şekillenecektir. Eğer bu konuda sorun olan müdür veya savcılar varsa bunlar da görevlerinden alınarak faşist Mehmet AĞAR en azından kendi cephesindeki engelleri ortadan kaldırmış olacaktır. Devrimci tutsaklara yönelik yeni uygulamalar veya "ıslah etme" politikaları pek yenilik taşımayacaktır. Yıllardır uygulanan devletin zindancılık mantığından farklı uygulamalar gündeme gelmeyecektir. Temel amaçları devrimci tutsakların birlik ve dayanışmasından doğan gücü parçalamak ve bölmek olacaktır. Bunu da sürgünleri-sevkleri uygulamak isteyerek hayata geçirmek isteyecektir. Bunların yanında değişik düzeylerde hak gasplarının uygulanmak istenmesi şeklinde biçimlenecektir. Tabii faşist Mehmet AĞAR'ın cezaevlerini "ıslah" planı düz bir hat izlemeyecektir. Devrimci tutsakların dünden bugüne gelen direniş destanlarıyla yaratılan gelenekleri faşist bakan ve kadrosunun planlarını bozan temel faktördür. Bugün cezaevlerinde yapılan katliamlara, katliam amaçlı saldırılara karşı ortak ruh haline uygun eylem biçimleri hayata geçirilmekte yani devlet katliam yapıyorsa devrimci tutsaklar da direnişle karşılık vermektedir. İşte bugün cezaevlerinde yakalanan bu halka zaferimizin önemli bir garantisidir. Buca ve Ümraniye katliamlarının ardından devrimci tutsaklar ortak ruh haliyle davranıp düşmanın katliamların ardından elde etmek istediği psikolojik üstünlüğü kendileri kazanmışlardır. Bugün de düşman yeni katliamlar yapmak isteyecektir. Buca ve Ümraniye'de yaşanan katliamlardan sonra olduğu gibi katliam politikaları kendilerini vuran bir silaha dönüşecektir. Artık cezaevlerinde yaşananlar dört duvar arasında kalmıyor. Cezaevlerindeki direnişler emekçi halkımızla buluşuyor ve düzene karşı isyana dönüşüyor. önümüzdeki süreçte düşman saldırılarına karşı tüm devrimci tutsaklara düşen görev-sorumluluk ortak örgütlenme ve mücadele yöntemlerini iradi alarak oluşturmaktır. Ortak ruhsal şekillenmeyi örgütlemede merkezileştirerek iradi kılmak, ne zaman, ne şekilde, hangi politikalarla davranılması gerektiğini bugünden belirlemek temel görevimizdir. Devletin sıkça başvurduğu bölüp yönetmek isteme politikasını cezaevlerinde boşa çıkartmak gücümüzü birleştirmekten geçiyor. Bunu başarmak zor değil artık, yakınımızdadır. Bütün enerjimizi ortak ruhsal şekillenmeye denk düşecek ortak örgütlenmenin ilkelerini devrimci mücadelemize hizmet edici tarzda düzenlemeye vermeliyiz. Düşmanın cezaevi politikası birdir ve bizler de ayrılık noktalarımızı değil birlikte hareket edeceğimiz noktalarda buluşmak zorundayız. Faşist AĞAR "Cezaevinde can yanacak" diyor. O zaman tüm devrimci-yurtsever tutsaklara düşen görev yanacak canın kimin canı olacağını göstermektir. Evet, Buca, Ümraniye direnişlerinde şehit düşen devrimci tutsaklara ve tüm şehitlerimize layık olacağız.*

9 DETUDAP'lı Aileler: "Boğulmak istenen emekçi halkın sesidir işkenceci polis şefi, yeni Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın cezaevlerine ve devrimci tutsaklara saldırı planları kurması, DETUDAP'lı Ailelerce Sağmalcılar Cezaevi önünde yapılan basın açıklaması ve yürüyüşle protesto edildi Ṗolisin abluka altına aldığı cezaevi önündeki eylem DETUDAP'lı Ailelerin saat 16:00 sıralarında kapı önünde toplanmalarıyla başladı. DETUDAP imzalı pankartı açmaya çalışan aileler, polisin saldırısına uğradılar. Pankarta müdahale eden polis, ailelerin sert tepkisiyle karşılaştı. Aileler polisin saldırganlığına "işkenceciler, Baskılar Bizleri Yıldıramaz", "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek" sloganlarıyla karşılık verdiler. Pankartın zorla gaspedilmesinden sonra "Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur, Katledilmelerine İzin Vermeyeceğiz" başlıklı DETUDAP açıklamasını okuyan Oya Gökbayrak şöyle dedi; "Buca ve Ümraniye Cezaevleri katliamlarıyla özgür tutsakları teslim alamayan devlet bugün tescilli katil Mehmet AR'ı Adalet Bakanı yaparak katliam politikalarım tekrar hayata geçirmek istiyor. Bunun için de emekçi halkın mücadelesinin yüksek olduğu istanbul şehri ve Sağmalcılar Cezaevi hedef seçiliyor. Çünkü Devrimci Tutsaklar hedef alınarak boğulmak istenen emekçi halkın sesidir." Devlet saldırılarında kontra medyanın da önemli rol üstlenerek katliam zemini yaratmaya çalıştığını belirten aileler; yıllardır cezaevinde olan insanların yeni eylemlerin faili olarak gösterildiğini, görüşe gelen tutsak yakınlarının işkenceci katillerce cezaevi kapısından kaçırıldığını, bu insanlara işkenceyle "kurye" suçlamalarının kabul ettirildiğini de dile getirdiler. Aileler; "Görüşe gelenleri kitlesel şekilde gözaltına, işkencelere almakla devrimci tutsakları sahiplenmenin önünü kesmek istiyorlar. Görüşe gelenlere yapılan saldırının tek amacı vardır. Devrimci tutsakları katletmek istiyorlar" dediler. Ayrıca aileler; "Katil Adalet Bakanı Mehmet AĞAR Emniyet'e hazırlattığı cezaevlerini ıslah maddeleri devletin katliam politikalarına uymaktadır. Devrimci tutsaklarla bir sorunu olmayan infaz memurlarının sürgün edilip yerine faşist kadroların getirilmek istenmesinin tutsakların katledilmesi için her an hazır kuvvetin bulundurulması demek" cezaevleri olduğunu bildirerek "Bunun alt yapısı için geçtiğimiz hafta bir infaz memuru kurban edilmiştir" dediler. Ağar'ın "cezaevlerini ıslah edeceğiz" demesinin "insani hakları yok edeceğiz" demek olduğuna da dikkat çeken aileler kendine devrimci, demokrat ve insanım diyen herkese "faşizmin katliamlarına onay vermiyorsan harekete geçmelisin" çağrısını yaptılar. Açıklama sırasında sık sık "Zindanlar Boşalsın, Tutsaklara Özgürlük", "Katil Ağar İstifa", "İşkenceci Ağar İstifa", "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek", "İşkenceler, Baskılar Bizleri Yıldıramaz", sloganlarını atan aileler katillere karşı öfkelerini ve evlatlarına sahip çıkma konusundaki kararlılıklarını da haykırdılar. Açıklamanın bitmesinden sonra cezaevi önünde gözaltına alma olaylarını protesto için bir de yürüyüş yapan aileler toplu olarak metro durağına kadar yürüdüler. Yol boyunca sürekli olarak sivil giyimli yüze yakın işkencecinin tehditiyle karşılaşan aileler polisin sindirme ve korku-taciz etme yoluyla eylemi kırarak kitleyi dağıtma çabalarını boşa çıkardılar. Tramvay durağına gelen aileler aynı gün bir tutsak yakınının jandarmaca feci şekilde dövülmesi konusunda ertesi gün İ.H.D'de bir basın açıklaması yapacaklarını söyleyerek eylemi bitirdiler.* Okmeydanı Tutsaklara Özgürlük Komitesi: "Her zaman onlara sahip çıkacağız" "Mehmet Ağar'ın Adalet Bakanlığına getirilmesi, katliamları daha hızlandıracak. Gerçi "sosyal demokrat" Adalet Bakanları Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay döneminde de Buca, Ümraniye katliamlarını yaşadık. Mehmet Ağar bu katliamları yapmak için basını kullanıyor ve cezaevlerini örgüt yuvası, suç, terör yuvası olarak gösteriyor. Böylece saldırılarını basın aracılığıyla meşrulaştırıyor. Koğuş tipinden, hücre tipine geçilmeye çalışılması bu saldırının ilk adımıdır. Bizim bu konuda halkımızın, kamuoyunun yani yalnız tutsak ailelerinin değil tüm kamuoyunun, kendisine insanım diyen herkesin, zulme karşı çıkan herkesin duyarlı olması gerekir. Hücre tipi cezaevi yapılmasının nedeni tutsakların direnişini, birlikte mücadelesini engellemek. Tabii 55 kişinin kaldığı hücrelere saldırmak da daha kolay olmayacak. Tutsakları ezebilmek, kendi düşüncelerini kabul ettirebilmek için hücre tipini zemin olarak görüyorlar. Bu konuda bizim yapacağımız duyarlı olmaktır. Hiçbir zaman şöyle bakmamalıyız; yalnız tutsak aileleri karşı çıkacak. Hepimiz saldırılara karşı çıkmalıyız. Çünkü onlar cezaevine bir sınıfın çıkan için girdiler. Yapılanlar şunu gösteriyor ki önümüzdeki günlerde bir saldın olacak. Tabii ki tutsaklar hücre tipine geçmemek için direnecekler. Direndiklerinde saldırılar olacak, bizler buna karşı çıkmalıyız. Bir kamuoyu oluşturmalıyız. Biz Tutsaklara Özgürlük Komitesi'ni çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılamak için oluşturduk. Siyasal, ekonomik tüm ihtiyaçlarını karşılamak için bu komite var. Yalnız komitenin değil, tüm duyarlı insanların cezaevlerindeki tutsaklara sahip çıkması gerekir. Çünkü onlar bireysel çıkarları için değil, halkı için cezaevindeler, bedeller ödüyorlar. Yıllarca cezaevlerinde yatıyorlar, şehit düşüyorlar. Bizlerinde onlara karşı bir sorumluluğumuz, insan olarak bir borcumuz var. Saldın yapanlara "biz ne yaparsak yapalım kitleler bu insanların yanında" bu imajı vermeliyiz. Ziyaretlerde insanlara zorluklar çıkartıyorlar. Genç insanlar kaçırılıyor, işkence görüyor. Bu da tutsakları yalnızlaştırmak için bir yol. Oraya gidilmesin, o insanlara sahip çıkılmasın diye uygulanmış bir oyun. Tüm bu saldırılar bizleri korkutmayacak, yıldırmayacak. Biz her zaman çocuklarımızın yanındayız. Her zaman onlara sahip çıkacağız, bu bizim insanlık görevimiz. "*

10 10 cezaevleri "Hiçbir Saldırı Bizi Siyasi Kimliğimizden Soyunduramaz" Ümraniye'de katliama kadar vardırılan süreç nasıl başladı, neler yaşandı? Cengiz ÇALIKOPARAN: Ümraniye'ye gitmemizden itibaren dayatmalarla karşılaştık. İnsanlık dışı uygulamalar daha cezaevine giderken başladı. Hiçbir havalandırmanın olmadığı araçlara kalabalık bir şekilde bindirilerek Ümraniye'ye götürüldük. Bizi saatlerce araçta kelepçeli olarak beklettiler. Ahlaksız aramalar yapmak istediler, soymaya çalıştılar. Bunu asla kabul edemezdik ve bu uygulamaya karşı koyduk. Bizim direnmemizle beraber bu aramalardan vazgeçtiler. Beraberimizde götürdüğümüz eşyalar bize verilmedi. Kitaplarımız, ilaçlarımız, tabaklarımız, kaşıklarımız idare tarafından gaspedildi. İdare bayrağımızı indirmeye çalıştı. Bizler indirtmedik. Fakat bu bayrak hep sorun olarak kaldı. Yine ziyaretleri baskı aracı olarak kullanmaya başladılar. Soyadı tutmayanlar ziyarete alınmıyordu. İdare bize karşı açık şekilde saldırgan bir tavır sergiliyordu. En doğal haklarımız dahi engelleniyordu. Önceki direnişlerimizde kazandığımız haklar Ümraniye'ye gelince sanki böyle bir anlaşma yapılmamış gibi yok sayılıyordu. Koğuşlar arası ziyareti kabul etmiyorlardı. Yeni gelen arkadaşlarımız da bizlerden ayrı tutuluyordu. Onlarla görüşmemiz engelleniyordu. Her şey dayatma olarak karşımıza çıkıyordu. Yemek vermeme, suları kesme, kaloriferleri yakmama vb... idare kısaca bize "her şeyi kabul edin, teslim olun, siyasi kimliğinizden soyunun" diyordu. Biz bunu asla kabul edemezdik. Bunun üzerine idare şiddet kullanma yoluna başvurdu. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Zeki Güngör "eğer bizim istediklerimizi kabul etmezseniz, şiddet kullanırız, kanla çözeriz" diye açık tehditler savuruyordu. Bu ifadelerin hemen arkasından asker ve polisin 13 Aralık'taki saldırısı gündeme geldi. Biz sorunlarımız diyalog yoluyla çözülmeyince, koğuşlarımızın kapılarını kırarak cezaevinin bir bölümünü işgal ettik. İdare de askeri ve hatta hiç görev alanı olmamasına rağmen polisi devreye sokarak direnişimizi kırmaya çalıştı. Asker ve polisin onlarca gaz bombası atarak, coplar, demir çubuklar ve kalkanlarla gerçekleştirdikleri saldın karşısında biz de göğüs göğüse çatıştık. Ardından bir koğuşa çekilerek barikat kurduk. Saldırıya siyasi şube DHKP-C timinden işkencecilerle şefleri bizzat katıldılar. Bütün devrimci tutsaklar olarak birlikte direnerek katliam heveslerini kursaklarında bıraktık. Yapılan görüşmeler sonucunda taleplerimizi yerine getirecekleri sözü vererek saldırıyı durdurdular. Fakat sözlerinde durmadılar. Saldın ve hak gasplarıyla gerginliği tırmandırmayı seçtiler. Bu gerginlik 4 Ocak gününe kadar devam etti. O gün sabah sayım aldılar. Biraz sonra bu kez arama için geldiler. Aramalarını yapıp gittiler. Bu arada her tarafı dağıtarak, değerlerimize saldırmaya çalışarak ortamı daha da gerginleştirdiler. Saat civarında bir başgardiyan gelip "yemekhanenizi kapatacağız, sadece yemek saatlerinde açılacak" dediğinde gerçek niyetleri de açığa çıkmış oldu. Mutlaka bir bahane yaratıp saldırmak istiyorlardı. Saldın başladığında kendimizi savunacağımız en ilkel aletlerden dahi yoksunduk. Sadece sloganlarımız, kararlılığımız ve halkımıza bağlılığımız vardı. İmkansızlıklara rağmen, saatlerce katilleri koğuşumuza sokmadık. Tazyikli su saldırısıyla direncimizi adım adım azal- Cengiz Çalıkoparan Biz Ümraniye'yi özgürleştirmeye gitmiştik. Bunu gerçekleştirdiğimize inanıyorum. Mecit, Rıza, Orhan, Gültekin yodaşlanmmn şehit düştüklerini çok sonra öğrenebildik. Ve bir kez daha gördük ki hiç bir güzellik, hiç bir değer bedelsiz kazanılmıyor. Bunun için en değerlilerimizi vermiş olsak bile... tıp koğuşa dolmaya başladılar. Çok ağır darbeler alıyor, ancak yine de tüm gücümüzle karşılık vermeye çalışıyorduk. Kan revan içinde kalmayan yoldaşımız yoktu. Benim en son hatırladığım, kafama aldığım sert bir darbe oldu. Hastanede neler yaşandı? Orada size karşı hastane personelinin yaklaşımı nasıldı? Akın DURMAZ: Önce Haydarpaşa Hastanesi'ne gitmiştik. Fakat burada neler yaşandı, hatırlamıyorum. Bilincimiz yerinde değildi. Haydarpaşa Hastanesi'nde sadece annem ve babamın ziyarete geldiklerini az çok hatırlayabiliyorum. Kendilerinin anlattıklarına göre, ben onlara bağırıp çağırmışım. Başka da bir şey hatırlamıyorum. Oradan Bayrampaşa Cezaevi Hastanesi'ne geldik. Nasıl geldiğimizi de hatırlamıyorum. Bilincimizin yavaş yavaş yerine gelmesiyle beraber bazı gardiyanların gelip hatırımızı sorduklarını hatırlıyorum. Onlarla biraz konuştuk. Hastane personeli bize karşı ilgisizdi. Gerek yaralarımızın pansumanında, gerek ihtiyaçlarımız konusunda duyarsız davranıyorlardı. Daha sonra Bayrampaşa Cezaevi Hastanesi'ne götürülmüşüz. Bunu da hayalmeyal hatırlıyorum. Bu hastanede yanımıza refakatçi olarak bir yoldaşımız geldi. Cezaevinden yanımıza gelen yoldaşımızın bize oldukça olumlu etkisi oldu. Moralimiz daha da düzeldi. Hastanede ilgisizlikten kaynaklanan sorunlarımız büyük ölçüde giderilmiş oldu. Yoldaş sıcaklığını hissetmek yaşadığımız fiziki acıları unutturdu. Cengiz ÇALIKOPARAN: Ben nefes almakta zorluk çekiyordum. Oksijen tüpü kullanmak zorundaydım. Tüpüm bittiğinde yeni tüp almak gerekiyordu. Bu konuda hastanedekiler çok ilgisiz davrandılar. Bir süre daha uzasaydı ölebilirdim. Zaten katliam saldırısının boyutu düşünüldüğünde denilebilir ki tesadüfen yaşıyorduk. Sadece bir hemşire kendi çabalarıyla tüp aldırdı. O hemşire dışında, genelde tüm personelin duyarsızlığı söz konusuydu. Bize yaralarımız için "onlar zamanla geçer" diyecek kadar insanlığına yabancı olanlar vardı. Askerler de sürekli sorun çıkarıyordu. Çapa Hastanesi'ne gitmem gerekirken, asker zincirle götürmeyi dayatarak sorun çıkarıyordu. Bu konuyu doktora ilettiğimizde, en azından doktor olarak görevini yapması gerektiğini hatırlattık. Verdiği cevap "ben onlara karışamam, burada onlar hakim" oldu. Biz hastanede en çok yoldaşlarımızdan fiziki olarak uzak kalmaktan sıkılıyorduk. Bir yoldaşımızın refakatçi olarak gelmesi bu havayı değiştirdi. ' Söylemek istediğiniz başka bir şey var mı? ~ Cengiz ÇALIKOPARAN: Biz Ümraniye'yi özgürleştirmeye gitmiştik. Bunu gerçekleştirdiğimize inanıyorum. Mecit, Rıza, Orhan, Gültekin yodaşlarımızın şehit düştüklerini çok sonra öğrenebildik. Ve bir kez daha gördük ki hiç bir güzellik, hiç bir değer bedelsiz kazanılmıyor. Bunun için en değerlilerimizi vermiş olsak bile... Akın DURMAZ: öncelikle hastane ile ilgili bir ek yapmalıyım. Bizi hiç bir koşulda yalnız bırakmayan ve hastanede ziyaret eden, selamlarını yollayan şehit ve tutsak ailelerimize teşekkür etmek istiyorum. Yaptıklarının bize kazandırdığı moral, verdiği güç hiç bir şeyle ölçülemez. Bir de, bilincim yerine gelmeye başladığında öğrendiğim Sabancıların cezalandırılması olayı vardı. Söyleyecek çok şey yok aslında. Acı çektirenler, acılardan sonsuza dek uzak kalamıyorlar. Har şeyin bir karşılığı var. Bizler özgür tutsaklar olarak her yerde, her zaman mücadelemizi sürdüreceğiz. Bizi kimse engelleyemez, teslim alamaz.*

11 Taşanlar 'kahramanlara' mezar oldu bilirsin. Niceleri muskayla dolaşıyor ve daha niceleri nazar boncuğu ile geziniyor. Sonuç değişmiyor. Yürekli olmak senin gibi soysuz, ikiyüzlü, çıkarcı, dalkavuk ve kuyruğu titreklerin harcı değildir Taşanlar. (...) O küçük beynin ve titrek yüreğinle bu ordunun karşısında durmak senin harcın değildir. Bu kenti teslim almak, senin gibi 'işbirlikçilerin', 'ikili oynayanların' harcı hiç değildir. Görüyorsun işte yuttu bu şehir seni. Başını yedi. Ne "kafa koparıcı"lığın, ne sol ceket yakandan hiç ayırmadığın nazar boncuğun, ne takdirname ve ne de teşekkür belgelerin kar etti sana. istanbul'da çakılı kalmayı ve senden öncekiler gibi bu menbayı iyi değerlendirip yükünü tuttuktan sonra seleflerin gibi bu işten kazasız-belasız ayrılmayı ve devletin koruması altında geri kalan ömrünü rahat bir şekilde geçirmeyi hayal ediyordun. Bunun için ilk günler belli bir hava vermek, koltuğunu sağlamlaştırmak ve efendilerini heveslendirmek için yüksek perdeden "kafa koparma" edebiyatına giriştin. Öyle ya sana göre sırtını yaslayabileceğin bir tek onlar vardı. Kendi "camian" bile çoğu zaman seni yalnız bırakarak, umutlarını suya düşürmüştü. Ama erkektin ya sen, gerektiğinde kendi camiandan insanlara bile işkence yaptıracak kadar gözüpek, hırslı olduğunu göstermek istedin. Telaş içinde en kısa sürede rüştünü ispatlamalıydın. Basını kullanmalısın dediler sana. Haklılardı da. Sen de başta ATV ve onun soytarısı Ali Kırca ile teşrik-i mesaiye giriştin. Ama işte sana akıl verenler ep bazı şeyleri eksik bırakıyorlardı. Bu istanbul'un, öyle her bildiğin kente benzemediğini söylemiyorlardı. Burada egemenler arasındaki it dalaşı sandığından daha şiddetliydi. Birine hoş görünsen öbürü, öbürüne hoş görünsen berikinin işine gelmiyor ve ayağını kaydırmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Tabi bu işin bir yanıydı. İşin diğer yanında ise devrimciler vardı. İlk geldiğin günlerde "bu kent emeğin başkentidir. Bu kent namuslu ile namussuzların, yürekli ile yüreksizlerin, onurlular ile onursuzların savaş alanıdır" diyorlardı sana ama hiç kaale almıyordun. Daha geldiğinin ertesinde neye uğradığını şaşırman, buna yeteri kadar delalet etti zaten. Devrimcilerin bırakalım sıradan eylem yapmayı, istanbul'un bir semtini basıp aynı anda 9 hedefi birden tahrip etmeleriyle, Jandarma Alayına saldırılarıyla karşılaştın. Acil başarı gerekiyordu sana ve mensubu olduğun kontrgerillaya. Cezaevlerine saldırdınız. Abdülmecit Seçkin, Orhan Özen, Rıza Boybaş ve Gültekin Beyhan vahşice katlettirdiniz. Ve bu olayların hemen akabinde Sabancı Eylemi geldi gündeme ki bu olay bir yanıyla da senin talihsizliğindi. Yine acil başarı gerekiyordu. Acil başarının senin gibilerin lügatında anlamı devrimci kanı ve işkenceydi. Öyle de yaptın. Efendisini koruyamayan kapı bekçisi gibi günlerce sadece istanbul'da binin üzerinde eve saldın itlerini. Kırılmadık kapı, tezgahlara çekilmedik devrimci, yurtsever bırakmadın ama hiçbir sonuç alamadın. Cezaevlerinde katlettirdiğin yoldaşlarımızın cenaze töreninde bütün bir kenti ablukaya aldırdın, binlerce insanı dövdürerek spor salonlarına doldurdun. İşkenceyi sokak ortasında aleni yapmaya başladın. Metin Göktepe adlı ilerici gazeteciyi katlettirdin. Ve pek plan dahilinde olmayan bu iş başının epey sıkışmasına neden oldu. Efendilerinin gözünde işi kitabına uyduramayan adam olarak epey puan kaybettin. Sadece efendilerinin gözünden değil kendi kahramanlarının da gözünden düştün. Onlar bile telsizlerden sana küfretmeye, "nerde o eski amirler" diye veryansın etmeye başladılar. Ama sen "erkekliğini" kendi kahramanlarına karşı da kullanmaya başladın. Sabancı eyleminin yarattığı sarsıntı pek dineceğe de benzemiyor, herkes bir an önce sonuca gidilmesi konusunda seni sıkıştırıyordu. İşi idare ediyordun ama bekleyenlerin de sabrı taşmaya başlamıştı. Efendilerin senden kurban istiyorlardı. Bahçelievler'de bir evde kıstırdığın üç Halk Kurtuluş Savaşçısının -Ayten Korkulu, Meral Akpınar, Fuat Berk- kanına girdin. Ama olmadı işte. Kan konuşmaz sanıyordun ar! ama olmadı işte. özel gayretlerin ve efendilerine sunduğun kurbanlar da kurtaramadı seni. Bir paçavra gibi neredeyse Başbakanlık gibi önemli bir makamdan, bir yağlı kapıdan muhtarlık gibi bir makama atıldın. Ne bekliyordun ki Taşanlar! İşte görüyorsun Menzir, Kozakçıoğlu gibi abilerini. Şimdilerde o eski şaşalı günlerini mumla arıyor, "sıradanlaştırılmanın" derin üzüntüsü içinde kahroluyorlar. İyi silah kullanmak da, yakadan nazar boncuğunu eksik etmemek de, duvarlara takdir ve teşekkür sertifikaları astırmak da, işkencecileri gözaltındaki insanlar gibi yılbaşında karşına alıp "babalık" taslamak da, kameralar karşısında erkek kesilmek de hiç kar etmiyor. Egemenler, kendilerini kurtarma söz konusu olunca babasını bile tanımıyor ki seni tanıyacak. Son sözümüz güle güle oldu ama bu sadece istanbul için geçerli Taşanlar efendi. Bursa için yine sana Hoşgeldin diyoruz. Hakkari'ye de atansan yine aynı şey olacaktı. Çünkü gerçekten talihsizliğindir ki, bu ülkenin neresine adım atarsan at, hatta ülke toprağından başka yerlere de gitsen, her yerde sana hoşgeldin ve güle güle diyecek birileri var artık. Ve sadece istanbul'da değil, bu ülke ve bu dünyada sana o çok sevdiğin ve özlemin olan "eşin ve çocuklarınla bir akşam tiyatro ve sinemaya gitmeyi" tattırmayacak birileri var artık. Tadamayacaksın. Hoşgeldin'lerin de bir sonu gelecek Taşanlar ve ömrün vefa ederseki kendine baktığına göre vefa edecek gibi o talihsizliğin son kez herhangi bir zaman ve herhangi bir yerde yakana yapışacak. Katlettirdiğin savaşçılarımızın kanı boğacak seni. Ve tanrı sayfalarında senin adının karşılığında "halk düşmanı" yazacak. * Patronlar Kime Yardım Yapacaklarını Biliyorlar! "Türk Polis Teşkilatı'nın kuruluşunun 151. yıldönümü dolayısıyla, İstanbul'lu işadamları tarafından alınan 40 adet Renault 19 marka otomobil, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne hibe edildi..." Patronların örneğin bir SSK'ya 40 ambulans hibe ettiğine hiç tanık oldunuz mu? Ya da örneğin Darülaceze'ye 40 otomobil?.. Tersine patronlar tüm politik güçleriyle bu tür kuruluşlara ayrılan ödeneklerin kısılmasına çalışıyorlar. Onlara SSK lazım değil, Darülaceze de lazım değil. Onlara polis lazım, infaz mangaları, işkenceciler lazım. Bu yüzden destekleri de onlara. Otomobillerin hibe edilmesi sırasında İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar "Arkasında halk desteği olmayan hiç bir kuruluş başarıya ulaşamaz" demiş. Doğru söylemiş, ama karşısındakilere, hibeyi yapanlara biraz şaşı bakmış olsa gerek. Çünkü karşısındakiler halk değil, patronlar. Törene katılanların bazıları şunlar örneğin: İstanbul Sanayi Odası Başkanı Hüsammettin Kavi, İSO Başkanvekili Oktay Duran, istanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım, İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Nejat Basmacı, Deniz Ticaret Odası Başkanı Cengiz Kaptanoğlu, Deniz Ticaret Odası Meclis Başkanı Adil Göksu, Türkiye İhracatçılar Birliği Başkanı Okan Oğuz... H

12 Demokratik Muhalefet Meclisleri Halk muhalefetinin zaafları ve bunu aşmanın bir yolu olarak DEMOKRATİKMUHALEFET MECLİSİ önerisi üzerine GÖRÜŞ VE ÖNERİLE Demokratik Muhalefet Meclisi üzerine aydın, sendikaları, dernek başkanı gibi, toplumsal muhalefetin farklı bileşenlerinin sözcülerinin görüşlerini yayınlamayı sürdürüyoruz. Geçtiğimiz hafta sayfalarımızda Doç. Dr. Haluk Gerger ile yaptığımız uzunca bir röportaja yer vermiştik. Bu hafta ise çeşitli demokratik kitle örgütlü başkan ve yöneticilerinin aynı konudaki değerlendirmelerini yayınlıyoruz. Onlara, kendi alanlarının örgütlenme ve mücadele deneyimleri ışığında, toplumsal muhalefetin bölünmüş ve etkisiz durumda oluşunun nedenlerini; bu olumsuzluğun sonuçlarını; bu olumsuzluğu aşmak için nelerin yapılması gerektiğini sorduk. Ve tartışmanın ekseninde yer alan Demokratik Muhalefet Meclisi önerisini değerlendirmelerini istedik. Tartışmaya zenginlik katmasının ötesinde, atılacak pratik adımlara da deneyim aktaracağına inandığımız bu görüşlerin, düzene tepkisinden güç alan etkili bir muhalefet hareketini oluşturulmasında önemli bir işlev göreceğine inanıyoruz. Önümüzdeki hafta da Demokratik Muhalefet Meclisi üzerine başka kişilerin görüşlerini yayınlamaya devam edeceğiz. Sermaye sahipleri kendi meclislerinde vurgun, talan, sömürü ve baskı için kararlar alırken, halk da kendi meclisini kuracak, kendi kararlarını alacak ve elbette uygulayacaktır. Hasan Biber (Liman İş sendikası Genel Başkanı) "Muhalif güçlerin birliği için Demokratik Muhalefet Meclisi önerinizi destekliyorum" Demokratik muhalefetin bel kemiğini oluşturan işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimlerin hak arama mücadeleleri didişmelerle uğraşıyor. Tabi ara sıra medyalarda manşetlere çıkıp birlikten, mücadeleden de bahsediyorlar. Ama bunun ne kadar samimi olduğunun aynası pratiktir. Bu handikapı tabanda örgütlenerek aşacağız. İşçilere kendi kaderlerini tayin etme hakkı tanıyacağız. Kimse işçi bilinçsiz, işçi işten atılmaktan korkuyor, diyerek işin içinden sıyrılmasın. Aynı şey halkımız için de söyleniyor. Bunu Hasan Biber Liman İş sendikası Genel Başkanı İşimize, onurumuza sahip çıkmak istiyorsak işçiler, memurlar, köylüler, esnaflar, öğrenciler, işsizler, ev kadınları, gecekondu halkı, kısacası emekçi tüm kesimler biraraya gelmeli, örgütlenmeliyiz. Sermaye cephesine karşı emek cephesini oluşturmalıyız. Bu öyle düşünüldüğü kadar zor, uzak, karmaşık bir olay da değil. Yeter ki birleşmeyi isteyelim, yeter ki kaygımız öneri nereden ve kimlerden geldi olmasın, yeter ki adalet, eşitlik, özgür bir vatan isteme duygularımızda samimi, kararlı ve cesaretli olalım. bugüne kadar hep ayrı ayrı platformlarda süregelmiştir. Geniş halk yığınlarının memnuniyetsizliği ortak örgütlülükler içinde tepkiye dönüştürülememiştir. Evet, belki adına eylem ve güç birlikleri dediğimiz, platformlar dediğimiz ortak tavır alışlar, biraraya gelişler olmuştur. Bunların birçoğu lafta kalmış, daha eyleme geçmeden dağılmış, birçoğunun da şekli, şemali, programı oluşmadığı için adı var kendisi yok olmuştur. Bugün böyle kendiliğindenci, ne amaçladığı belli olmayan birlikler yerine çok somut, çok net olarak amacın belirlendiği, baskılara ve sömürüye karşı mücadele etme isteğinde samimi olma üzerine oturan, kitleleri kucaklayan birlikler, örgütlülükler kurulmalı. Toplumun bütün emekçi kesimleri birbirinin taleplerini ve mücadelesini desteklemeli. Tabii bu destek sözünü de biraz açmak gerekiyor. Bu destek nezaketen yapılan klasik bir destek değil elbette. Olaya sendikalar ve işçiler açısından bir örnek vermek istiyorum. Bugün IMF'nin emir ve talimatlarıyla ülkemiz gündemine giren özelleştirmeler ve taşeronlaştırmalar sonucu binlerce işçi işten atılıyor ve bunun karşısında işyerlerinde parça parça direnişler, eylemler oluyor. Atılan işçileri diğer işçilerin ve sendikacıların desteği bazen ziyaretler, basın açıklamaları şeklinde oluyor. Oysa bunlar yetmiyor artık. Bugün eylemin içinde olarak destek vermek gerekiyor. Bakın bugün elimizden SSK alınmak isteniyor, zorunlu tasaruf fonlarımız verilmiyor. Birçok işkoluna sıfır zam öneriliyor ve biz bu can alıcı sorunlar etrafında sendikalar olarak bir araya gelip hesap soramıyor, haklarımızı isteyemiyoruz. Her sendika, her konfederasyon kendi içine kapanmış iç kabul etmek mümkün değil. Hayat, kitleler örgütlendiğinde, örgütleri bir araya geldiğinde hak arama mücadelesinin çok daha güçlü olduğunu göstermiştir. bütün kurum, kuruluş, kişilerin bir çatı altında örgütlenebilmesidir. Sendikalar, odalar, demokratik kitle örgütleri, demokrasiden yana olan partiler hepsi aynı sorunları yaşıyorlar. Öyleyse neden birleşilmesin? Neden tek bir yumruk gibi görünmeyelim. Bugün toplumun bütün kesimleri arasında suni bir bölünme yaratıyor egemenler. Bu, dayanışmanın önüne geçmek içindir. İşçiyi memura, memuru köylüye, öğrenciyi esnafa, kısacası bütün emekçi kesimleri birbirine düşürmeye, bölüp parçalamaya çalışıyor. Niye? Çünkü böyle daha rahat yönetecek, daha rahat sömürecek. İşte buna izin vermemeliyiz. Bizim sermaye sınıfı ile aramızda kalın duvarlar, uçurumlar vardır ama emekçi kesimler arası olması gereken dostluk, dayanışma ve mücadele birliğidir. Önemle belirtiyorum örgütsel birlik değil mücadele birliğidir. Çalıştığımız fabrikada, burada, oturduğumuz köyde, kasabada, mahallede komiteler kurmalıyız, geniş kitleyi kucaklayan meclisler oluşturmalıyız. Bugün sermayenin temsilcilerinden oluşan bir meclis var da bizim neden olmasın. Bizi neden kendimiz değil de onlar yönetsin? Gücünü, öfkesini, bilincini baskı ve sömürü düzenine karşı birleştiren örgütlenmeler yaratmak, işletmek zorundayız. Ülkedeki muhalif güçleri birleştiren bir örgütlenme olarak Demokratik Muhalefet Meclisi önerinizi destekliyorum ve bütün demokratik güçlere bu göreve talip olduğumuzu ilan ediyorum. Bu ülkede binlerce insan işsizliğe, açlığa terk edilirken, bu ülkede her gün sayısı binleri bulan kayıp ve katliamlar olurken, bütün güzel değerlerimize saldırılırken artık gün basit protestolar günü değildir. işimize, onurumuza sahip çıkmak istiyorsak işçiler, memurlar, köylüler, esnaflar, öğrenciler, işsizler, ev kadınları, gecekondu halkı, kısacası emekçi tüm kesimler biraraya gelmeli, örgütlenmeliyiz. Sermaye cephesine karşı emek cephesini oluşturmalıyız. Bu öyle düşünüldüğü kadar zor, uzak, karmaşık bir olay da değil. Yeter ki birleşmeyi isteyelim, yeter ki kaygımız öneri nereden ve kimlerden geldi olmasın, yeter ki adalet, eşitlik, özgür bir vatan isteme duygularımızda samimi, kararlı ve cesaretli olalım. Gerisi gerçekten de çok kolay. Şekilciliğe kapılmayalım. Kitlelerin gücünün neler yarattığını hep birlikte göreceğiz. Bugün işçilerin söz ve karar yetkilerini kullanamamaları bir yandan sendikalardaki bürokratizmden, işçiye ve kendine güvensizlikten diğer taraftan sendikaların devlet güdümlü olup, sermayenin dümen suyunda gitmesindendir. Bunları söylerken düzen sendikacılığına alternatif sendikalarımız, şubelerimiz yok demek istemiyorum. Ama çok cılız çıkıyor sesimiz. Sesimizin daha gür çıkabilmesi için işçilerin de kendi öz örgütlülüklerini yaratmaları gerekiyor. İşçi meclisleri ve işçi komitelerinde örgütlenmeleri ve bu örgütlülükleri diğer emekçi kesimin örgütlülükleri ile birleştirmeleri gerekiyor. Demokratik muhalefet sermayeye ve siyasi iktidara karşı mücadele hattı izleyebilen ve gücünü yarattığı örgütlerden alan, sürekli kendi gücünü zorlayan, şekilcilikten uzak, mücadeleye dönük bir anlayışa oturtulursa, ülke sathında kalıcı ve birlik üzerine oturmuş örgütlerin yaratılması mumun olacaktır. Atilay Ayçin (Hava-İş Sendikası Genel Başkanı) "Tüm halkı içine alacak bir muhalefetin örgütlenmesi kaçınılmazdır" Ülkemizde yaşanan bunca soruna karşılık toplumsal muhalefetin, doğal olarak da işçilerin seslerinin çıkmayışının temel nedenlerinden biri örgütsüzlüktür. Çünkü örgütsüz olmak, güçsüzlük, çaresizlik ve sessizliktir. Her ne kadar işçilerin üyesi oldukları sendikaları var ise de, sadece sendikalı olmayı örgütlülükle bağdaştırmak yanlış olur. işçiler sendikalarına aidat ödeyen veya bir başka deyimle aidat ödemek için sendikalı olmuş insanlar konumundadırlar. Sendikalar ise üyeden aidat alan örgüt görüntüsü veren kurumlara dönüşmüştür. İşçi sendikalarında egemen olan anlayış ücret sendikacılığıdır. Siyasi mücadelenin örgütlenmesi, işçi sınıfının diğer emekçi kitlelerle yan yana gelerek ülke gündemini

13 Demokratik Muhalefet Meclisleri yönlendirecek bir güç haline dönüştürülmesi, mevcut işçi sendikalarınca (genelde) sahiplenilmeyen bir anlayıştır. Siyasi mücadelenin inkar edilir olması, işçilerin ekonomik mücadelelerindeki alanlara da olumsuz olarak yansımakta, yenilgiler kaçınılmaz olmaktadır. Mevcut anayasa ve diğer yasalar her ne kadar devrimci bir toplumsal muhalefetin örgütlenmesinin önünde birer engel oluşturuyor ise de, asıl engel topluma veya işçi sınıfına önderlik etmesi gereken öncülerin, sendikacıların kafa yapıları, siyasi düşünceleridir. Bir işçi lideri nerede durması ve olaylara hangi perspektiften bakması konusunda kişisel keyfiyete sahip değildir. İşçi lideri olan kişinin durması gereken yer işçi cephesi, bakış açısı ise bilimsel sosyalizm olmak zorundadır. Bu iki temel niteliğe sahip olamayan sendikacı, konum itibarıyla işçi cephesinde gözüküyor olsa da, düşünsel üretkenliği ve yaklaşımlarıyla sermaye cephesine aittir. İşte, bugünkü sendikal bürokrasi ve aristokrasinin oluşmasının özünde yatan temel neden budur. Bütün bunların aşılarak işçi sınıfının örgütlülüğü, tesbit ve çözüm politikaları ile toplumsal bir güce ulaşabilmesi için, sendika yönetimlerinde egemen olan sendikal aristokratların tabandan gelen örgütlü işçi muhalefeti ile aşılması gereklidir. İşçi sendikalarında söz sahibi olacak devrimci kadroların, işkolu özelinde ve işkolları arasında başlatacakları sürekli ortak eğitim, tartışma ve paylaşım, beraberinde sınıf dayanışmasını ve eylemde mücadele birliğini oluşturacaktır. işçilerin diğer toplumsal kesimlerle dayanışma ve işbirliği içerisinde olmayışı, kendisi için sınıf olma bilincinin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Sınıfsal bilincin eksikliğine ideolojik bakış ve davranış eksikliğini de eklediğimizde diğer toplumsal katmanlarla işbirliğinin niçin olmadığı ortaya çıkmaktadır. Yani kısaca söylemek gerekirse, kendi sınıfsal iç örgütlenmesini tamamlayarak, her türlü iç zaaflarını giderip kendisine yetebilme noktasına gelememiş bir sınıfın, dış yandaş katmanlarla düşünsel ve eylemsel işbirliğine gitmesi beklenemez. Kendi içinde örgütlenme zaaflarını aşamamış bir sınıfın menfaatinin ve çıkarının nerede olduğunu ideolojik mücadele araçları olarak ne gibi malzemelere sahip olması ve bunların nasıl, niçin kullanılabilmesi bilincini kazanmamış bir işçi sınıfının dayanışma ve işbirliği anlayışına sahip olması ütopik bir düşüncedir. Bu temel eksikliklerden yoksun olmaktan dolayıdır ki bugün aynı işyerinde çalışan kadrolu işçi ile sözleşmeli, kıdemli işçi ile yeni işçi, çalışan ile işsiz işçiler karşı karşıya gelerek ülkeyi yönetenlerin istedikleri içsel parçalanmışlıktan canlı örnekler sunmaktadırlar. Faşizmin "böl, parçala, yönet" üçlü taktiğine artık "dağıt" ı da eklemek de yarar vardır. Çalışma yaşamına ilişkin çıkarılan kanunlarla işçi sınıfının örgütlü gücü bölünüp, parçalanıp, yönetilirken, özelleştirme politikalarıyla dağıtılarak darmadağınık bir konuma getirilmektedir. İşçi cephesini iç ve dış etkenlerle darmadağınık hale getiren siyasi iktidarın, kamu çalışanlarına grevli, TİS'li sendikal hak vermek istemeyişinin ana nedenlerinden biri de budur. Yani birleşik güç oluşturacak güçlerin biraraya gelişini engellemektir, işçi ve emekçilerin örgütlü mücadele birliğinin önünü kesmektir. Yasalardaki yasakçı zihniyete karşın, işçiler, kamu çalışanları, köylü, çiftçi ve öğrenciler Türkiye'nin siyasi gündemine hakim olmak için siyasi ve ideolojik temelde birlikte ve dayanışma içerisinde olabilirler. Ayrıca bu işbirliği yasalarla yasaklanmış alanların dışına taşınabilir. Örneğin işçilerin oturdukları mahalle, sokak, belde, belediye tipi yöresel sorunların çözümüne ilişkin geliştirecekleri işbirliği, sınıfsal dayanışmanın birer parçası olabilir. Mevcut yasakçı yasaların aşılması, demokratik Türkiye'nin yaratılması ancak böyle bir işbirliği ve dayanışma ile gerçekleşebilir. Bunun içindir ki ülkemizde işçi sendikalarına toplumsal muhalefetin örgütlenmesiyle ilgili politika üretmek ve kitleleri pratik işbirliğine taşımalarıyla ilgili önemli sorumluluklar düşmektedir. Kamu sözleşmeleri döneminde yapılan Türk-İş mitingi bir kez daha göstermiştir ki, "bunlarla birşey yapılmaz" diyen sendikacılara rağmen, işçi çok şeyleri yapabilecek seviyede ve kararlılıktadır. Hiç bir engel onların Ankara'ya gelişini engelleyememiştir. Ne var ki aynı işçiler, yani devletin önlerine koyduğu her türlü engeli aşan işçiler, Ankara'daki Türk-İş yönetimi ve sendikacılardan oluşan barikatı, engeli aşamamışlardır. Meclise taşınmadan, öfkeleri dindirilerek gerisin geri gönderilmişlerdir. Bu tür engellemeleri geçmiş yıllarda da görmek mümkün. Bugün ülkemiz işçi sınıfı, kendi önderleri ile taban arasında örgütlenme, kararlılık, güven verme, sahiplenme anlayışları açısından nitel bir farklılık taşımaktadır. İşçiler karar ve tartışma süreçlerinden bilerek dışlanırlarken, doğru önderlikten de yoksun bırakılmışlardır. Bunun aşılabilmesi için işyeri temelinde sendika ve şubelerinden bağımsız devrimci niteliği olan işçi hareketlerinin örgütlenerek şube ve genel merkez yönetimlerine doğru yürümeleri gerekmektedir. Bu yürüyüşün ilk adımları ise, işyerindeki en küçük birim örgütlenmelerinden başlayarak, temsilcilikler, komiteler oluşturularak buralarda görev almak ve sendikaların bilerek dışladıkları tartışma ve karar sürecine katılmakla atılmış olacaktır. Adı ne olursa olsun, tüm halkı içine alabilecek, demokratik kurum, platform veya partilerin içerisinde olabilecekleri bir muhalefetin örgütlenmesi, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu koşullar ve sorunlar açısından kaçınılmazdır. Halkın güvenini yitirdiği bir meclis bizlerin umudu olamaz. Parlamenter demokrasinin faşizmden esinlenerek hazırladığı yasakçı, baskıcı ve şiddeti temel alan yasalarıyla mecliste muhalefet etmek, ancak sistemin rahat nefes almasına yarar. Kaldı ki bir dayanışma grevinin, hak grevinin ve genel grevin yasaklandığı ülkemizde sokak sokak bölge örgütlenmeleri, toplumsal muhalefetin oluşması, mücadelenin siyasi niteliğe kavuşması, mücadele içerisindeki insanların görüş belirterek söz ve karar sürecine katılmasını sağlayarak, insan sayısı canlıdır, tanımına uygun gelişmeyi de sağlamış olacaktır. Bir başka yanıyla da en küçük bölge örgütlenmesini temel alarak, varoşlardan, metropol merkezlerine doğru yaşam biçimleri ile farklı, ancak kapitalist sömürünün hayat pahalılığından bunalmış, yarınlara ilişkin duyulan endişeleri taşıyan, farklı kültür ve yöre insanlarının ortak paydalarını oluşturacak bir örgütlenme olacaktır. Böyle bir örgütlenmeyi temel alan siyasi mücadele, kendisini böyle bir örgütlenmenin çekim merkezine koyup "ben bencil davranmadan, olabilecek siyasi anlayış, varsa parti veya partilerle, sokaktaki vatandaşı da kucaklayan ve çekim merkezine böyle bir mozaiği koyarak oluşturulacağı muhalefet, bu ülke halklarının kurtuluşuna giden ilk adımlardan birinin atılmış olmasına öncülük etmiş olacaktır. Ayrıca 12 Eylül faşizmi ile erozyona uğramış insanların kendisine güvenin yeniden kazanılmasına ilişkin, düşüncelerini ifade edebilme ve tartıştırması kişisel gelişmesiyle ilgili yararlı olabileceği gibi, sokağının, semtinin, mahallesinin sorunları hakkında bilgi sahibi olma ve çözme sorumluluğuna kavuşma bilinciyle öz güvenini de kazanmış olacaktır. Bölgesel sorunların çözümüne ilişkin bu dayanışma, aynı işyerlerinde çalışan insanlar arasında, işyerindeki sorunların çözümüyle ilgili dayanışmayı da kaçınılmaz kılacaktır. Böyle bir siyasi örgütlenme yolu doğru, ancak uzun, sıkıntılı, engelli ve zordur. Bu zoru başaranlar; bu ülke insanlarının ekonomik, siyasi ve ideolojik başkaldırısının öncüsü, lideri, partisi olmuş olacaklardır. Dr. Ata Soyer (TTB Merkez Konseyi Başkanı) "Demokratik Muhalefet Meclisleri önerisi ülkemiz için yeni değil" Demokratik muhalefetin bölünmüş yapısında birçok etkenin varlığından söz etmek mümkün. Özellikle sendikal yapıların tabanı yansıtmada yetersizliği, bireysel özelliklerin belirleyiciliği ve dengecilik tavırlarını ön plana çıkarıyor. Demokratik kitle örgütleri ise, ne demokratik, ne de kitlesel. Çoğunluğu iyi niyetli, ama amatörce iş yapma alışkanlığına sahip yöneticilerin "rengi"ni yansıtıyor. Bu arada 12 Eylül sonrası içselleşen "anti-politik" olmanın inkar edilemez etkisi var. Siyasal yapıların olgunluk düzeyinin yetersizliğinden de söz etmek gerekir. Bu ve bunlara eklenecek çok sayıda etmenin üzerinde Demokrasi Platformu, birlikteliğin kaçınılmazlığının yan yana getirdiği ama, şahsi "ton"ların ön plana çıktığı, örgütlerin kitlelerini yeterince yansıtamayan bir deneyim oldu. Örgüt merkezlerinin, hatta başkanlarının birlikteliği gibi bir yapılanma arzetti. işyerlerinde, sektörlerde, illerde birliktelikler çok motive edilmek istenmedi, örgütlerin ilişkisi oldukça hiyerarşik bir şekilde ele alındı, toplumsal ihtiyaçlar yerine yöneticilerin gereklilikleri etkili oldu, vb. Birliktelikler konusunda, insanların somut ihtiyaçları çerçevesinde yapılan birlikteliklerin daha etkili olabileceğine inanıyorum. Örneğin, kendi alanımızdan söz edersek, sağlık ve sosyal güvenlik böyle bir birliktelik için hem anlamlı hem günel alanlar. Sağlık hizmetlerinden yararlanan kesimler, bu hizmetin niteliğini artırmak amacı ile, sağlık hizmetlerini veren kesimlerle işbirliği yapabilirler. Bu basit bir sağlık ocağı noktasında (sağlık personeli, sağlık ocağı hizmet alanı kapsamındaki halk kesimleri), bir hastane,

14 Demokratik Muhalefet Meclisleri bir kent, bir kurum, vb. bağlamında ele alınabilir. Hizmetin sunulmasındaki aksaklıklardan, hizmetin ihtiyaca göre planlanmasına; bu alandaki politikaların belirlenmesine kadar birliktelikler olabilir. Böyle bir yapılanmada, doğal olarak üst örgütler ihtiyaçlarla ilişkilendirme ve yönlendirme işlemlerini daha başarılı yerine getirebilirler. Bu birliktelikler, kendi demokratik karar alma süreçlerini yaratacağından, bireysel ve yönetici düzeyindeki gerilimler azaltılabilecektir. Bu noktada baştan sınırın "sol, sosyalist, devrimciler noktasına çekilmesinin pek anlamı kalmıyor. Demokratik Muhalefet Meclisleri; önerisi, aslında ülkemiz için yeni değil. Özellikle 1980 Öncesi birçok uygulama böyle bir önerinin alt yapısını oluştururken, 1980 sonrası da benzeri tartışmalar zaman zaman gündeme getirilmiştir. Mahalleler, semtler, kentler bazında mümkün olan yerlerde denenebilir. Bu konuda, özellikle halkevleri türü örgütlerin anlamlı olduğunu düşünüyorum. Ancak, başka yapılanmalar, örneğin mahalle dayanışma dernekleri vb. yapılanmalar da olabilir. Bu yapılarda, işyerleri temelli çalışan temsilcilerinin çoğunlukta/ağırlıkta olmasına özen gösterilmesi yararlı olabilir. Tayfun İşçi (Eğitim-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri) "Muhalefetin örgütlenmesi ve merkezileşmesi, ihtiyaç olduğumuz birlikteliği sağlayabilir" Konuya girmeden önce muhalefetten anlaşılması gereken nedir? Kanımca muhalefet demek herhangi bir olguyu benimsemek ve bu olumsuzluğa karşı bir taraf olmaktır. Bugün ülkemizde toplumun geniş kesimleri süreçten memnun olmamalarına rağmen bu memnuniyetsizliklerini ortadan kaldırmak için köklü sistemli bir muhalefet te değildirler. Çünkü düzenin ağır yükü altında ezilenler kadercilik anlayışı içinde bu duruma göz yummakta, sorunların kaynağını doğru tespit edememekte ve buna uygun çözüm yollarını da geliştirememektedirler. Ancak çok az sayıda devrimci, demokrat yurtsever muhalefet edebilmektedir. Bu nedenle esas olarak sorun toplumda bir muhalefet bilinci oluşturmaktır. Bu sorun yani demokratik bir muhalefet birlikteliği sorunu kendini muhalefet gören çevreler içerisinde söylem bazında da olsa kabul edilmekle birlikte bugüne kadar yapılan çağrılar cevapsız kalmıştır. Muhalefet isteminin esas olarak aydınlarda yoğunlaşmış olması, aydınların "en iyi ben bilirim" mantığı içinde kendilerini dayatması sonucu muhalefetin birlikteliği oluşamamıştır. Ancak muhalefetin demokratik bir tarzda belirli bir merkezde toplanması ivedi bir görev olarak önümüzde durmaktır. Muhalefet ama neye karşı? Sorusuna kesin bir yanıt bulunmadan doğru ve ilkeli bir muhalefet yapmak mümkün değildir. Sorunların kaynağına "savaş hükümetini" veya ANAYOL Hükümeti'ni veya tek başına "Mehmet Ağar'ı" koymak ve muhalefeti hükümet ve bakan değişikliğine göre örgütlemek doğru olmayacaktır. Sorunlar düzenden kaynaklıdır. Bunun karar organı da MGK'dir. O halde muhalefetin alternatifleri gerçek iktidara yönelmelidir. Düzene karşı muhalefet elbetteki düzen içi muhalefeti de dışlamamalıdır. Muhalefet hattında hangi sınıf, hangi kişi, nereye kadar muhalefet etmek istiyorsa oraya kadar onunla da birlikte olunmalıdır. Demokratik bir muhalefet en küçük bir çelişkiyi, en küçük bir memnuniyetsizliği dahi değerlendirebilecek kapasitede ve genişlikte olmalıdır. Muhalefetin unsurları özgürce olmalıdırlar. Muhalefetin oluşumunda öncelikle muhalefet unsurları, üsluplarında ve birbirlerine yaklaşımlarında dostça ilişkileri esas almalıdırlar. Gerek siyasal yaklaşımların yukarıdan birlik adımları gerekse tabandan birleşme adımları hepsi anlamlıdır. Yine gerek masa başında, gerekse mücadele içinde muhalefetin birliği çok ta önemli değildir. Önemli olan neye nasıl muhalefet edileceğidir. Kanımca muhalefet bizzat hayatın pratiğinde geliştirilmelidir. Ancak söylemde de muhalefet kendi başına bir anlam taşır. Kısaca yaklaşım tarzı herkes yeteneğine, yaklaşım tarzına göre, ama düzene muhalefet etmede birleşmelidir. Her ülkenin kendi süreci farklıdır. Her sınıfın hatta her ulusun süreçleri farklıdır. Demokratik muhalefet bütün bu olguları göz önüne almalı farklı süreçlerin farklı muhalefet güçleri yıpratmamaya özen göstermelidir. Demokratik muhalefet her farklı sürece uygun şekillenebilmeli, sorunun niteliğine göre daralıp genişleyebilmelidir. Ama muhalefetin esas yönü iktidara dönük olmalı halkın çıkarlarını esas almalıdır. Bu özet değerlendirmeden sonra kamu çalışanları sendikal hareketindeki tıkanıklıklara değinmekte yarar var. Sendikal mücadelenin istenen düzeyde olmadığı en azından hak alıcı olmadığı, zaman zaman da durakladığı doğrudur. Kitlelere ve sendikalara yön verecek doğru bir siyasi öncünün olmadığı sendikal mücadelelerde, bu olgu kaçınılmazdır. Yine gerek 1990'daki çıkış hattı gerekse bugün gelinen süreçte, sendikal alanda da sendika dışında olduğu kadar sendika içi mücadelede hüküm sürmektedir. Başlangıç yıllarında kamu çalışanlarının haklı bir şekilde mücadeleye ve örgütlenmeye başlamaları, temelde fiili ve meşru bir hat tutturmaları kolay olmuştur. Bunun nedenlerinden birincisi iktidar kendini demokratik göstermek için bu girişime göz yummuş ancak kendini tehdit eden yaklaşımlara yönelmiştir. Kamu çalışanlarının giderek etkili bir güç olmaları iktidarın daha fazla yönelmesine neden olmuştur. Gerek baskılarla, gerekse yönlendirme girişimleriyle sendikaları etkisiz hale getirmek istemiştir. Sendikalardaki durgunluğun nedenlerinden biri kuşkusuz budur. Ayrıca başlangıçta kadro hareketi ile başlayan sendikal mücadele, kitleselleştikçe kitleleri yönlendirmekte yeterli olamamış, kitleleri kazanma gerekçesi ile kitle kuyrukçuluğuna esir olmuştur. Kitleleri kontrol edemeyen sendikal anlayışlar kitlelere kendi meşruiyetini kabul ettirebilmek için birbirlerini yıpratmışlar, hatta birbirlerini tasfiyeye yönelmişlerdir. Böylece dar grupçu yaklaşımlar sendika kitlesindekı güvensizliği getirmiştir. Hatta sendikal işleyişte demokrasi zaafa uğratılmış, yönetim organlarında olan anlayışlar kendilerine ters gelen önerileri engellemiş, bazen de yönetimden gelen kararlar farklı anlayışlardan olan üyeler tarafından hayata geçirilmemiştir. Bir çok olumluluğun yanı sıra bu tür gelişmelerin olduğu da bir gerçektir. Oysa hakları için mücadeleye atılan sendika kitlesinin, bu kısır ve iç çelişkileri öne çıkarmasının yerine demokratik bir anlayışla azınlık düşüncelerinin de kendini ifade edebileceği bir zemin yaratılmalıdır. Karşısındaki egemen işveren devlet, alabildiğine katı ve merkezi bir şekilde bize karşı tek vücut halinde, baskı ve sömürüsünü uygulamaktadır. Bu nedenle biz çok daha fazla ilkeli birliğe ve dayanışmaya ihtiyaç duymalıyız. Sendikalardaki bugünkü durum hakları, geliştirmek bir yana, mevcut kazanılmış hakları da koruyamaz durumdadır. Özelleştirme bütün sonuçlarıyla ortadadır. Alım gücü hergün düşmektedir. İnsan hakları ihlalleri hergün yaşanmaktadır: infazlar, kayıplar, sürgünler, baskı ve cezalar artmakta, sendikalar kapatılmak istenmektedir. Gelişme olan tek alan Kürt kültürel haklarıdır o da, sendika dışı mücadelenin ürünüdür. Sendikalar daha ziyade yok edilmek istenen hakların peşine düşmekte bunda da hak alıcı değil protestocu bir çizgiye düşmektedir. Bunun da nedeni işveren ile açıktan karşı karşıya gelme güvenini kendisinde bulamamasıdır. Toplumun diğer alanlarındaki dağınıklık bu kendine güveni biraz daha azaltmaktadır. Toplum da bütün eksik ve zaflarına rağmen tek kımıldayan yaprak esas olarak kamu çalışanlarıdır. Ancak kendi sınıfsal bakış açısına kavuşamamış geniş memur kitlesi, ülkenin diğer sorunlarına hala duyarsızdır ve kendi dertlerinin diğer sorunlarla bağlaşıklığını henüz kavramamıştır. Bu nedenle adı ne olursa olsun muhalefetin örgütlenmesi ve merkezileşmesi, ihtiyacını duyduğumuz dayanışmayı sağlamaya hizmet edebilir. Böylesine bir girişim olumludur geliştirilmelidir. DİSK/Genel-İş Sendikası İstanbul 2 No'lu Bölge Şube Başkanı EROL EKİCİ Birinci sorunuzu daha net cevaplayabilmek için önce ikinci soruyu cevaplamak istiyorum. Bugün sistem gerek ekonomik gerek siyasal olarak en büyük kriz dönemlerinden birini yaşıyor. Büyük bir çöküş ve tükeniş içinde. Bu da sistemi daha da saldırgan ve pervasız yapıyor. Bu krizin faturası Türkiye halklarına karşı topyekün bir saldırıya dönüşmüştür. Tarih boyunca görülmedik derecede insan hakları ihlalleri, kayıplar, katliamlar, işkenceler, zamlar, enflasyon, açlık ve kültürel dejenerasyon yaşanıyor bu ülkede. Elbette tüm bunlara karşın işçi ve emekçi halkımızın tepkisi çok fazla öfkesi ye kini çok büyük. Ama bunada denk düşen bu memnuniyetsizliği, bu muhalefeti ifade eden bir pratikten sözetmekte mümkün değil. Bugün en büyük sorun işçinin,-memurun, köylünün, esnafın, işsizin, gençliğin, aydının bu haklı, bu patlamaya hazır öfkesinin örgütlü güce dönüştürülmemiş ve bu öfkelerin birleştirilememiş olmasıdır. Sorunlarımız, dertlerimiz ortak ve bunların çözümü de ortak ama biz bütün bu belaları başımıza soranlara, gece gündüz sefalet ücretine biz çalışıp kaymağını yiyen bir avuç asalağa, talanlara, soygunculara karşı ortak bir rmücadele hattı oluşturamıyoruz. İşte bu nedenle rahat davranıyorlar. Sömürü ve işkenceye devam ediyorlar. Bunun önüne geçebilmek için, bugün her zamankinden daha fazla sesimizi, öfkemizi, gücümüzü, olanaklarımızı, dinamiklerimizi birleştirmeye ve harekete geçirmeye ihtiyacımız var. Bugün her zamankinden daha yüksek sesle "ARTIK YETER" diyerek ayağa kalkmak zorundayız. Şairin dediği gibi; "KURTULMAK YOK TEK BAŞINA YA HEP BERBER YA HİÇBİRİMİZ" Sermaye karşımıza örgütlü ve techizatlı çıkıyor. Çıkarları gerektirdiğinde bütün çıkar çelişkilerini bir yana bırakıp emekçi halka tek cepheden saldırıya geçiyorlar. Dernekleri, odaları, birlikleri, partileri, gazeteleri, kiralık kalemleri ağız birliği edip hepsi aynı şeyi söylüyorlar ve yapıyorlar. Yüzyıllardır da böyle devam ediyor. Yeni ve sürpriz bir durum değil bu. Bizi asıl emek cephesindeki durum ilgilendiriyor. Malesef bölük pörçük durumdayız. Toplumun her kesiminde tepkiler yükseliyor. İşçiler grevlerde, direnişlerde, öğrenciler meydanları dolduruyor, gecekondu halkı ayağa kalkıyor, yer yer aydınların protestoları, yükseliyor, memurlar 657 zincirini kırıyor ve daha birçok eylemlilikler. Ama bunlar yapılırken her kesimi kendi halinde bırakıyoruz. Bugün mutlaka görmemiz gereken birşey var. Eğer biz bu saldırı cephesine karşı tek tek karşı koymaya devam edersek yenilgi kaçınılmaz. Bugün çok güçlü vuruşlar yapmaya ihtiyacımız var. Bunun için kitlesel tepkiler örgütlemeliyiz. Biz bu ülkede bir avuç

15 Demokratik Muhalefet Meclisleri asalağı saymazsak 50 milyonuz. Deprem yaratacak bir gücüz. Acil görevimiz bu saldırı cephesine karşı güçlü bir barikat oluşturmaktır. Hayatın her alnında örgütlenmek ve mutlaka örgütlü güçlerimizi birleştirmek zorundayız. İşçinin, memurun, köylünün, işsizin, öğrencinin, esnafın sorunları birbirinden ayrı değildir aslında. Ayrı olan yanlar teknik yanlardır. Bu ülkede emperyalizmin, faşizmin saldırılarına karşı bölük-pörçük olmak lükstür. Bu lüksü çok yaşadık ve bize bir faydası olmadı. Hep egemenlerin işine yaradı. Gelinen nokta tüm kesimlerdeki muhalefeti, öfkemizi, mücadele, isteğini ve arzusunu birleştirmek ve harekete geçirme zorunluluğudur. En geniş kitlelerin iradelerinin temsil edildiği, düşünce, üretim ve pratik zenginliğin doğduğu ama herşeyden önce kitlelerin düzene muhalefetinin sokaklara, eylemlere, direnişlere, barikatlara dönüştüğü örgütlenmeler yaratılmalıdır. Bugün sizin tartışmaya açtığınız Demokratik Muhalefet Meclisleri aslında tam da yerine oturuyor. Düzen örgütlerine ve saldırılarına karşı alternatif örgütlenmeyi ifade ediyor. Bu zemin üzerinde zama, zulme, işkenceye, katliama birlikte tavır alınabilir. Bugün ülkemiz yanıp yıkılıyor. O kadar çok şey var ki ortak davranacağımız, ortak mücadele edeceğimiz. Bütün bu söylediklerime bağlı olarak bunca baskının, zammın, zulmün, katliamın yaşandığı bir ortamda işçilerin elbetteki daha aktif olarak mücadelenin içinde ve toplumsal muhalefetin odağında olması gerekiyor. Aslında toplumun diğer kesimleri için ifade ettiğimiz örgütsüzlüğün işçiler içinde de yaşandığını söylemek gerekiyor. Zira biz örgütlü olmaktan tek başına sendikalara üye olmayı anlamıyoruz. Bu işin sadece bir yanı ve önemli de bir yanı. Ama bugün ülkede egemen olan düzen sendikacılığı ve bürokrat sendikacılık barikatları aşılamadığı sürece, sendikaları dört bir yandan bağlayan yasalar ortadan kalkmadığı sürece sendikalara çok sayıda üye yapmak işçi sınıfının örgütlendiği anlamına gelmiyor. Tabi bunların kendiliğinden olmasını beklemek de değil işimiz. işyerlerinde işkollarında işçilerin özgürleştiği, iradelerini, ifade edebildikleri, ortak karar alıp ortak pratik örgütleyebildikleri işçi meclisleri, işçi komiteleri oluşturmak zorundayız. Biz bugün bunun adımlarını atıyoruz. Bu örgütlenmeleri öyle çok fazla idealize etmeye, bürokratik işleyişe mahkum etmeye gerek yok. Çok somut ve net olmalı. Bu örgütlenmeler düzen sendikacılığının alternatifidir. Bunu altını çizerek belirtmekte fayda görüyorum. Aksi halde sendikal örgütlenmeyi reddettiğimiz sonucu çıkartılabilir. İşçi meclisleri, işçi komiteleri devrimci sendikacılarla koordineli ve uyum içinde çalışan örgütlenmelerdir. Yani kısacası tabanın söz ve karar sahibi olması böyle sağlanacak, sınıfın mücadelesinin önü böyle açılacak, dinamizmi böyle açığa çıkacaktır. Bu örgütlenme dar değil en geniş kitleyi kucaklayacaktır. Sermayenin işçi sınıfına ve örgütlerine yönelttiği her türlü saldın işçi meclisleri ve işçi komiteleri oluşturarak, sermayeye karşı bir emek cephesi yaratarak, dayanışmayı güçlendirerek aşabiliriz. Bu konuda sınıf olarak elimizde çok güçlü silahlarımız var. Üretimden gelen gücümüz var. Ama tek başına bu da yetmez, artık alanları zaptetmeliyiz. Taleplerimiz öylesine haklı öylesine meşru ve öylesine insanca talepler ki istediğimizde bu talepler etrafında milyonları toplayabiliriz. Adalet, özgürlük, eşitlik bugün milyonların arzusu. Haklarımızı dayanışma bilinciyle kazanacağız. Öğrencinin eylemi işçiyi, işçinin eylemi esnafı, memurun eylemi aydını yakından ilgilendiriyor. Bu direnişleri eylemleri tek tek parçalar olarak değil bütüne dönüştürmeliyiz. Kendi eylemimiz kendi talebimiz gibi sahiplenmeliyiz. Dayanışma, destek ziyaretinde bulunup çiçek götürmek, deftere iyi temenniler yazmak, bir basın açıklamasıyla yetinmek değildir. Dayanışma direnişi kendi işyerimize, alanımıza, mahallemize taşımak ve tüm emekçilere mal etmektir. Alanlarda, barikatlarda, direnişlerde, işgallerde, grevlerde, yan yana omuz omuza olmaktır. işçilerin iradesinin kararlara yansıması için önce düzen sendikacılığın, bürokrat sendikacılığın barikatları aşılmalı. Bunun da yolu tabanda örgütlenmekten ve bu gücü hayatın içinde göstermekten geçiyor. İşçi meclisleri, işçi komiteleri bu tıkanıklığın önünü açacaktır. Devrimci işçiler sendika yönetimine gelecektir. Devrimci sendikal anlayış hayata geçirilecek ve sendikalar sınıf örgütü olarak, kitle örgütü olarak, demokratik örgüt olarak toplumsal muhalefetin odağında yer alacaktır. Sosyalizmin ve mücadelenin okulları olacak iktidar bilincini verecektir. Mehmet Ali Kaloğlu (Harb-İş Sendikası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri) "Bütün Demokratik Güçler Bir Cephe Oluşturmalı" Sormak istediğiniz şeyleri üç konu üzerinde değerlendirirsek daha iyi olur. Mesela bir; muhalefetin olduğunu, iki, var olan muhalefetin birleştiriciliği, üç; özellikle san sendikacılık. Ben ülkemizde, sürekli faşizmin olduğu, demokrasinin olmadığı bir ülkede bütün demokratik güçlerin bir cephe oluşturmasından yanayım. Bir demokratik cephe oluşturulması gerekir. İsim önemli değil herkes bir isim koyabilir. Bunun. adına anti-faşist, anti-emperyalist de diyebilirsiniz, demokratik muhalefet cephesi de diyebilirsiniz. Önemli olan pratiktir. Yani bu cepheye lafta değil, özellikle pratikte uygulanma alanı yaratılmalıdır. Oluşturulacak bu cephe ilkeli, gerçekten gelen, tüm saldırılara, kimden gelirse gelsin sınıfa ve emek cephesine gelen saldırılara karşı tavır koyabilecek bir yapı olmalıdır. Mesela Gençlik bölgesinde, mahalle birimleri ve komiteleri kendi alanlarında, sendikalar tabanda, fabrikada bu örgütlenmeyi sağlamalıdır. Bunun merkezi bir yapılanmada birleştirilmesi de gerekir. Emek cephesine hangi koldan, hangi yerden gelirse gelsin saldırıları püskürtmenin tek yolunun cepheden geçtiğine inanıyorum. Tabii bu cephe de, biri doğru bir adım atarak ilkeli bir şekilde bu cepheyi oluşturmaya çalışırsa, doğru düşünen, sınıfsal düşünen insanların bu cepheye destek vermesi ve bu cephede birleştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Aksi taktirde hep geçmişte olduğu gibi, içinde bulunduğumuz çok sıkıntılı bir dönemde eski alışkanlıklarımızı taşıyarak bunu bugünlere getirirsek, ne böyle bir cephenin, ne de demokratik muhalefet meclisleri üzerinde iyi bir adım atacağımıza inanmıyorum. Geçmişteki hataları bir tarafa bırakarak sistemli bir şekilde gelen sermaye saldırılarına karşı, bir cephenin oluşması yönünde bir adım atılırsa, bunda da benim bir katkım olursa bundan da gurur duyarım. Bunun dışında ülkedeki sendikal hareket üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. Şimdi ülkemizde genelde hep sendika ağaları ve sarı sendikalardan, bahsediliyor. Oysaki sınıf sendikacılığı adı altında sendikacılık yaptığımızı biz öne sürüyoruz. Doğrudur, ülkede sendika ağaları da vardır. Sınıf sendikacılığı isteyen sendikacılar da vardır. Sendikal alan baktığımızda Türkiye'deki sendikal örgütlenmelerin tam oturmadığını, yani kurumsallaşma denen bir şeyin sağlanmadığı ortadadır. Sürekli sınıf sendikacılığından dem vuran sendikalarda dahi yatay örgütlenmelerin sıfır olduğu, sadece dikey örgütlenmelerin var olduğu bir yapı teşekkül etmiştir. Bu yapı içerisinde de insanlarda görüldüğü gibi değil. Mesela ben kendimden de özeleştiri vererek bu düşünceyi açmak istiyorum. Artık var olan sermaye düzeni içerisindeki o burjuva pisliğine sendikacılar olarak bizler de bulaşmış durumdayız. Ben bunu açıkça söylüyorum. Bu genelde tüm sendikalarda mevcuttur. İyi bir yaşam, normal bir ücret. Üye yaşamından normal ve farklı bir yaşam üstelik de rahat. Her imkanı elinin altında olan, telefonu, arabası elinin altında olan bir yapıya büründüğünde, insan ne kadar sınıfsal da düşünse orada bir eksiklik yaratıyor. Bir burjuva batağına sürekli batıyor. Eğer o sendikada, özellikle bizim de bulunduğumuz Harb-İş olarak bugün biz yatay örgütlülüğü sağlamış değiliz. Özellikle kurumlaşma yönünde bir çalışmamız var. Ama maalesef bunu da sağlamış değiliz. Bugün hiçbir işyerimizde yatay örgütlülük yeterince oturmuş değil. Ben inanmıyorum. Türkiye'de dikey örgütlülüğe paralel olarak yatay örgütlülüğü kurumlaştıran sendika, sınıf sendikacılığını savunan sendikalarda da olmadığı gibi, zaten sarı sendikacıların böyle bir derdi de yok. Tabi belki bu sendikacı arkadaşlara hakaret etmiş gibi olduk. Ama maalesef bu bir gerçeğimizdir. Bu gerçeği biz taşıyoruz. Tabi bunun önlenmesi yönetime gelen sağlıklı unsurlara bağlı. Yönetime gelenlerin, sağlıklı unsurların seçilmesi, sınıftan yana olan insanlardan Mehmet Ali Kaloğlu (Harb-iş Sendikası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri) Tabii bu cephe de, biri doğru bir adım atarak ilkeli bir şekilde bu cepheyi oluşturmaya çalışırsa, doğru düşünen, sınıfsal düşünen insanların bu cepheye destek vermesi ve bu cephede birleştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Aksi taktirde hep geçmişte olduğu gibi, içinde bulunduğumuz çok sıkıntılı bir dönemde eski alışkanlıklarımızı taşıyarak bunu bugünlere getirirsek, ne böyle bir cephenin, ne de demokratik muhalefet meclisleri üzerinde iyi bir adım atacağımıza inanmıyorum. Geçmişteki hataları bir tarafa bırakarak sistemli bir şekilde gelen sermaye saldırılarına karşı, bir cephenin oluşması yönünde bir adım atılırsa, bunda da benim bir katkım olursa bundan da gurur duyarım. seçilmesi ve bunların sürekli denetim altında tutulması. Yani bunların üyeleri tarafından sürekli denetim altında tutulması gerekir. Üyeler sendikalarına sahip çıkarak, yöneticilerine sahip çıkarak, onların yanlışlarını ikaz ederek sürekli denetim altında tutarlarsa, sapmanın azalacağını ve gerçekten sınıf sendikacılığı içindeki sendikacıların da sınıf sendikacılığı ilkeleri ile hareket edeceğini umuyorum. Ama onun ötesinde sürekli sapma gündeme gelir. Her ne kadar insan dört dörtlük de olsa, bu gibi yerlerde denetime tabi tutulmadıkça sapma zamanla gündeme gelebiliyor.

16 13 Nisan 1996 l Mayıs 1 MAYIS '96: l MAYIS '96'nın siyasal anlamını, işlevini kavramak isteyen, l Mayıs'ların tarihini şöyle bir hatırlamalıdır. Görecektir ki bu tarih, bir irade ve kararlılık sınavı verilerek yaşanmıştır. Görecektir ki, bu tarih, katledilen, darbeler yiyen ama gerilemeyen bir devrimci kararlılığa, her koşulda savaşma kararlılığına, halkına sonsuz bir inanca ve bağlılığa sahip olan bir iradenin damgasını vurduğu bir tarihtir. Sabırla, adım adım ve hedefi bulanıklaştırmadan, büyük bir netlikle alınmıştır bu mesafe. Alanlar, siyasi, askeri taktik ve stratejilerin devrimci önderliğin ustaca hayata geçirilmesiyle kazanılmıştır. Binler, iğneyle kuyu kazar gibi büyütülmüş, çoğaltılmıştır. 88, 89, 90 l Mayıs'ı kazandıran yıllardır. 91, 92, bu kazanma kararlılığının güçlendirildiği, pekiştirildiği yıllardır. 93, 94, 95 ise l Mayıs'ın yeniden onbinlerle, yüzbinlerle kutlanmasının önünün açıldığı yıllardır. Devrimci Hareketin her şeye rağmen durdurulamayan gelişmesinin göstergeleridirler. Herbiri yaşanılan süreçte kendi adını, kendi sloganını bulmuştur. 93'te, oligarşinin bölündüler, parçalandılar propagandasına yüklendiği, solun bitişimizi beklediği bir süreçte, bu slogan "Devrim Yürüyüşümüz Sürüyor" olmuştur. 94 l Mayıs'ı "Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini" sözleriyle ifadesini bulurken, alanlar "Umudun Adı Devrimci Sol" sloganıyla tanışmıştır. 95 ise alanlara Parti-Cepheli çıktığımız yıldır. DHKC'nin alana damgasını vuran coşkusu, kararlılığı kitleselliği "İşte l Mayıs, İşte Biz" diyebilecek bir güveni vermiştir bize. Bu güveni başta İstanbul olmak üzere Anadolu'nun pekçok yerine Parti-Cephemizle taşıdık. Şimdi, 96'nın l Mayıs'ı yeni bir adım olmalıdır. Şimdi sel olup akmanın zamanıdır. Şimdi Parti-Cepheli savaşımızın ikinci yıldönümünü alanlarda onbinlerle kutlama zamanıdır. Şimdi şehitlerimizi l Mayıs alanlarında onlara yakışacak bir görkemle anma zamanıdır. Şimdi oligarşinin halkımıza karşı yürüttüğü savaşa alanlarda "savaşınız kabulümüzdür" cevabını verme zamanıdır. Şimdi savaşı yükseltme zamanıdır. Dağlarda, kentlerde, anfilerde, fabrikalarda süren savaşa l Mayıs alanlarım selam durup, güç taşıma zamanıdır. Taksim-1 Mayıs MAYIS'I 1 MAYIS YAPAN ÜÇ YIL 1976, 77, 78 1 MAYIS 12 MARTIN SONU 1 Mayıs 76'nın sabahında isçiler, gençler Beşiktaş'a doğru akıyordu her yandan. Beşiktaş ilk toplanma yeriydi. Oligarşinin "güvenlik" güçlerinin ve bizzat katılanların şaşkın bakışları altında büyüdükçe büyüyordu kitle. Onbini, onbinleri aşmıştı ve hala insanlar geliyordu. 12 Mart'tan sonra ilk kez bu kadar kalabalık, bu kadar coşkulu bir araya geliyorlardı. Toplananlar kortej oluşturup Dolmabahçe yoluyla Taksim'e yürümeye başladıklarında sayıları yüzbine yakındı. Taksim'de yüzbini aştılar. Devrimci Gençliğin kitle örgütü İYÖKD'ün alandaki varlığı devrimcilerle, gençlikle işçilerin birlikteliğinin bir ifadesiydi. İYÖKD alana ülkemiz devrim mücadelesinde şehit düşen hemen tüm devrimcilerin resimleriyle girerken, şehitlere bağlılığı, onların mücadelesini sürdürmekteki kararlılığı da alana, emekçilerin bilincine taşıyordu. "Tek Yol Devrim" sloganlarıyla girdiler alana ve onbinlerce emekçiyle birlikte tekrarladılar sloganlarını. DİSK'in 1 Mayıs '76 broşürünün "Önsözünde yazılı şu satırlar bugün özellikle anılmaya değer: "1 Mayıs, birleştiğinde dünya emekçilerinin yenilmez gücünü burjuvaziye dayattığı ve tüm çalışanlara örnek olduğu bir gündür. 1 Mayıs 'bahar ve çiçek bayramı' değildir. O gün kırlarda eğlenmeyi, çiçek toplamayı biz burjuvaziye ve sınıf uzlaşmacı sendikalara, Türk- İş'e bırakıyoruz." 1 Mayıs '76 aslında yalnız 12 Mart döneminin sonu da değildi. Tam 50 yıl aradan sonra yeniden kutlanıyordu 1 Mayıs. Sınıflar mücadelesinin 72'de açılan yoldan bir anlamda yatağına oturmasının da bir ifadesiydi. 1 MAYIS 1977 YÜZBİNLER, PROVOKASYON, KATLİAM Yüzden fazla sendika, onlarca kuruluş ve hemen tüm siyasi hareketler alandaydı. Ve 500 bin emekçi alandaydı o gün. Bu ülkede devrimci bir eylemde toplanmış en büyük rakamdı bu ve oligarşiyi ürküten tam da buydu. Evet, 77 1 Mayıs'ı, 76'dan daha görkemli olmalıydı. Devrimciler 1 Mayıs'ı büyük bir anti-emperyalist, antifaşist gösteriye dönüştürmek için çalışmalarını yoğunlaştırırken, solun bir kısmında ise hazırlıklar başka yöndeydi. DİSK içindeki etkinlikleri nedeniyle 1 Mayıs'ı kutlama hakkını yalnız kendilerinde gören TKP'li revizyonistlerle oportünist kesim arasında 1 Mayıs öncesinde "Alana gireceğiz- Biz de sizi sokmayacağız" yollu bir tartışma başlamış, birbirlerine karşı o güne kadar sınıf mücadelesinde düşmana, faşistlere göstermedikleri bir radikallik gösterisine girişmişlerdi. Oligarşi ise bu ortamı değerlendirip, günler öncesinden "1 Mayıs'ta olay çıkacağı", "ortalığın kan gölüne döneceği" propagandalarıyla bir yandan katılımı engellemeye çalışıyor, bir yandan da katliamın zeminini oluşturuyordu. Tüm bu propagandalara rağmen 1 Mayıs sabahında Beşiktaş'ta vine bin kişilik bir kitle toplanmıştır. Ve Taksim'e doğru yürüyüş başlar. Emekçilerin geçtiği her yer sloganlarla, yüzbinlerin ayak sesleriyle sarsılmaktadır adeta. DİSK'li revizyonist kurmayları da korkutur bu kalabalık. Daha henüz kitlenin bir kısmı Beşiktaş'tan harekete bile geçmemişken alanda miting başlatılır. Hesaplarına göre kortej sıralamasında en sona bırakılan DEV-GENÇ'liler alana gelmeden, kalabalık tam toplanmadan miting bitirilmiş olacaktır. Ama DEV-GENÇliler bu küçük oyunu boşa çıkarırlar. Disiplinli bir şekilde alana daha önce ulaşır ve yerlerini alırlar. İlerleyen saatlerde "Saraçhane'den yola çıkan (Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu, PDA, Halkın Birliği gruplarının içinde yeraladığı) kortejin Tarlabaşı yönünden Taksim'e yaklaştığı haberi gelir. Haberin arkasından Tarlabaşı tarafından 'Sosyal Emperyalizm", 'Maocu Bozkurt' türünden sloganlar yükselmeye başlar. Daha ne olduğu tam anlaşılmadan 1 Mayıs meydanını silah sesleri doldurur. İlk ateş Sular İdaresi'nin üzerinden açılır. Aynı anda bir beyaz Renault çıkar ortaya ve kitleye ateş ederek Sıraselviler yönünde kaybolur. Sular İdaresi'nin çatısından açılan ateş susturulur, ancak bu defa polis ve panzerler kitleye saldırır. İlk ateş sesleriyle paniğe kapılıp dağılmaya başlayan kitle, panzerlerin hücumuyla darmadağın

17 17 l Mayıs 1 MAYIS '77 ŞEHİTLERİMİZ ALİ SİDAL, KADİR BALCI, HASAN YILDIRIM, HİKMET ÖZKÜRKÇÜ, RAMAZAN SARI, M. ELMAS, MÜLTEZİM OLTULU, MAHMUT ATİLLA ÖZBELEN, ÖMER NARHAN, BAYRAM ÇITAK, KAHRAMAN ALSANCAK, ALEKSANDROS KONTEAS, MERAL CEBREN, KADRİYE DUMAN, LEYLA ALTIPARMAK, AHMET GÖZÜKARA, ERCÜMENT GÜRKUT, GARABET AYHAN, SiBEL AÇIKALIN, NAZAN ÜNALDI, HATİCE ALTUN, ALİ YEŞİLGÜL, NİYAZİ DARI, MEHMET ALİ GENÇ, HACER İPEK SAMAN, BAYRAM SÜRÜCÜ, HÜSEYİN KIRKIN; NAZMİ ARI, JALE YEŞİLNİL, KENAN ÇATAK, RASİM ELMAS, DİRAN NİGİZ, HAMDE TOKA ZİYA BAKİ, BAYRAM EYİ İşçi, öğrenci, işsiz, memur, halktandılar. Kürt, Türk, Arap, Ermeni, Alevi, Sünni birleşip, 1 Mayıs bizim bayramımızdır diyerek gelmişlerdi alana. Yüzbinler olmanın gücünü duymuşlardı ta içlerinde, yürekleri coşku doluydu. Akşam döndüklerinde evlerinde, semtin kahvesinde, ertesi gün işyerinde anlatacakları çok şey vardı. Anlatamadılar... Mitingin bitimine doğru kontrgerillanın kurşunlarıyla düştü ilk şehitler... Ezilerek öldü kimi... Taksim onlarla 1 Mayıs Alanı oldu, onların kanlarıyla kızıllaştı. l Mayıs 1977 şehitleri l yıl sonra yine yürüyorlardı. Mayıs alanına doğru olur... Meydanda kitlesiyle birlikte bir tek DEV-GENÇ militanları ve karşısında da panzerleriyle, silahlarıyla polis vardır. Meydan terkedilmeyerek, polisin tüm dağıtma girişimleri püskürtülür. Panzerlerin bir kısmı etkisiz hale getirilir. DEV- GENÇ'in kararlılığı polisi durdurmuştur ve bundan sonra hemen kimsenin kalmadığı meydanda DEV-GENÇ'liler hem polisi etkisiz kılmaya çalışır, hem de yerde yatanları toplayarak yaratılan hastaneye taşımaya gayret eder. Her şey bitip de yapacak bir şey kalmadığında... kırılmış polis çemberinden geçerek meydandan çekilmeye başlar ve Tophane Karaköy'e kadar polisle çatışa çatışa kitlenin fazla kayıp vermeden dağılmasını sağlar. Ertesi gün gazetelerde bir katliamın, bir de ellerinde sopalarla polisle çatışan Dev-Gençlilerin ve Taksim Anıtı'nda kıpkızıl dalgalanan Dev-Genç pankartının resimleri vardır. 1 Mayıs 77'nin bir özetidir bu resimler. 1 MAYIS 77'NİN KAPANMAYAN HESABI VE VERİLMEYEN ÖZELEŞTİRİSİ 1 Mayıs '77, kontrgerillanın açık bir katliamıydı. Olayla ilgili davaya bakan ilk savcı "görevlerini kötüye kullanan kamu görevlileri hakkında daya açılmasını" isteyince görevden alındı... Katillerin ateş açtığı yerlerden biri olan Intercontinental Oteli (bugünkü The Marmara), olaydan önceki üç gün içinde kimseyi içeri almamıştı... Sular İdaresi'nin üzerinden kitleye ateş açanların resimleri çekilmişti, ancak bu resimler "büyütülmesi" için gönderildikleri adli tıpta kayboldular... Ve yine ilginç bir rastlantı olarak o günün polis telsiz kayıtları da kayıptır... Tüm bunlar gerçekte devletin katliamı açıkça üstlenmesidir. 1 Mayıs 77'nin sorulacak hesabı vardır hala. Ama sol açısından, bir başka yönüyle de kapanmamıştır J Mayıs '77 dosyası. TKP ve sosyal emperyalizmi savunan çeşitli kesimlerin birbirlerini faşist olarak görmeleri, çatışmaları zaten sol açısından önemli bir handikap oluştururken, onlar 1 Mayıs öncesinde de bu çatışmayı tırmandırmışlardır. Devrimcilerin engelleyici çabaları yeterli olmamıştır. Çünkü saçma düşünceleriyle gözleri kör olanlar gerçekleri görmek istememiş, oligarşinin ne yapmak istediğini kavramamışlardır. Oligarşi kitle katliamını bir yerde bu zeminde uygulamıştır. Aradan 19 yıl geçti. Bu olayın tarafları hala halka bu konuda bir açıklama, bir özeleştiri yapmamışlardır. Bunun sorumluluğunu duymamışlardır.

18 l Mayıs Bu tablonun sorumluları aradan geçen yıllara rağmen hala kendilerini sorgulama gereği dahi duymuyorlar. Tüm bu olaylardan, karşılıklı çatışmalarından dersler çıkardıkları da meçhuldür. Devleti tanımamaktadırlar. Devlete, iktidara karşı bir mücadele içinde konumlandırmamışlardır kendilerini. Çünkü ne ideolojik olarak, ne örgütsel olarak bağımsız değillerdir. Biri Sovyetler Birliği'nin, diğerleri önce Çin'in, sonra AEP'in Türkiye şubesi gibi düşünmüş, öyle davranmış, pratikte de birbirlerine karşı bunun için çatışmışlardır. Hemen pek çoğunda imzalarının ve sorumluluklarının olduğu sol içi cinayetleri sorgulamaya o günden bu yana, Devrimci Hareketin çeşitli önerilerine karşın yanaşmamışlardır. Çünkü böyle bir sorgulama 1 Mayıs 77'nin hesabını da, bu katliamdaki sorumluluklarını da gündeme getirecektir. Ama bu sorumluluktan kaçamazlar. 19 yıl da geçse, 29 yıl da geçse, bunun özeleştirisi halka yapılmak zorundadır. Değilse, bunu hep sırtlarında bir kambur olarak taşıyacaklardır. 1 MAYIS'78 KATLİAM TEHDİTLERİ YÜZBİNLERLE YENİLİYOR YİNE ALANLARDAYIZ Oligarşinin elinde şimdi 1 Mayıs '77 katliamının korkusu vardı Mayıs'ı öncesi bu korku alabildiğine körüklendi. İstanbul'a giriş çıkışlar günler öncesinden kontrol altına alındı, mitinge katılmak için gelenlere engellemeler çıkartıldı. 1 Mayıs alanında İl Jandarma Alayının ve 5 bin polisin bulunacağı açıklandı. Tüm bu tehdit ve gözdağına rağmen 200 bine yakın emekçi o gün 1 Mayıs Alanı'ndaydı. 1 Mayıs'a bu kez Türk-İş üyesi bazı sendikalar da katılmıştı. 1 Mayıs '78 bir anlamda işçi sınıfı için, devrimciler için bir kararlılık sınavıdır, oligarşinin tehdit ve gözdağına verilmiş en kitlesel cevaplardan biridir. Ve bu kitlesel, coşkulu, disiplinli katılımla oligarşinin 1 Mayıs günü etrafında örmeye çalıştığı olumsuz hava, yürüttüğü demagojiler etkisizleştirilmiş, ideolojik anlamda da oligarşiye bir karşı darbe vurulmuştur. 1 MAYIS'I YENİDEN KAZANAN ÜÇ YIL 1988, 89, 90 1 MAYIS '88 Oligarşi 1 Mayısların kitlelerin bilincinde meşrulaşmasını, yasallaşmasını, kitleselleşmesini engellemek için 1 Mayıs'larda yıllarca kan döktü. 1 Mayıs 77 bu kan dökücülüğün doruğuydu. 76'daki büyük kitlesellik korkutmuştu onları çünkü. 87'lerde mücadele yeniden gelişiyordu. 1 Mayıs '88 bu gelişmede önemli adımlardan biri olacaktı. Oligarşi 1 Mayıs alanını işgal etti 1 Mayıs '88 öncesi. Günlerce TV'lerden tehdit bildirileri yayınladı. Katılımı azaltmak, kitleleri sindirmek için terörünü 1 Mayıs'ın 1 Mayıs '88 Şehitlerimiz ÖZTÜRK ACARİ, SALİH KUL Beş bin yürek 1989 yürüyordu. yonla sahneye çıktı. Baştürk günlerce önceden gazetelere verdiği ilanlarla 1 Mayıs'ı Bahçelievler'de bir sinemada kutlayacağını duyurmuştu. Ama şimdi devrimcilerin eylemini provoke eden bir tavırla 1 Mayıs Alanı'na gideceğini duyuruyordu. Başta çeşitli siyasi dergiler ve sendikalar tarafından oluşturulan 1 Mayıs Platformu'nda yeralan kimileri de arifesinde iki DEVRiMCi SOL savaşçısının katledilmesiyle sürdürdü. Öztürk Acari ve Salih Kul, 1 Mayıs eyleminin hazırlığı içindeyken, Okmeydanı'nda bulundukları evde kuşatılıp katledildiler. Ertesi gün alana yürürken direnecek olan yoldaşları gibi direnerek şehit düştüler. İki yoldaşlarının katledilmesi Devrimci Sol Güçler'i sindirmek şöyle dursun, 1 Mayıs alanına yürüyen adımlarının öfkesini ve kararlılığını artırdı. Öztürk ve Salih de o gün yoldaşlarıyla birlikte zorlayanların içinde oldular.* YENİDEN 1 MAYIS, YENİDEN TAKSİM Uzun bir cunta dönemi geçmişti aradan; 1 Mayıs'ı emekçilerin kafasından silmek için demagojiler yapılmış, bahar bayramları ilan edilmiş, kan dökülmüştü. Tarihten silmeye çalıştıkları 1 Mayıs, devrimcilerin yeniden toparlanışı ve ısrarlı sahip çıkışlarıyla kendini yeniden dayattı. Devrimci demokrat güçler, işçiler, 10 yıl sonra 1 Mayıs'ı 1 MAYIS ALANI'nda kutlamak için bir aradaydılar. O gün 5000'e yakın devrimci, demokrat 1 Mayıs Alanı'na yürüdü. Alanın girişlerinde kurulan polis barikatları zorlandı insan yılların birikmiş öfkesi ve coşkusuyla oradaydı. Öyle ki, kitlenin polis tarafından dağıtılmasından sonra da ara sokak ve caddelerde gösteriler, polisle çatışmalar devam etti. Cunta sonrası açışından adeta bir dönüm noktasıydı 1 Mayıs '88. Terörle sağlanmış olan depolitizasyonun ve pasifikasyonun artık kırıldığının bir göstergesiydi. Bunca yıldan sonra ilk kez işçiler, gençlik, gecekondulular düzenin tüm yasaklarına ve tehditlerine rağmen böylesine önemli bir kitlesel güçle militan ve kararlı bir eylemi gerçekleştiriyorlardı. Kitlelerin hareketinde militan bir atılımın olduğu her yerde bir saflaşma da vardır. 1 Mayıs 88'de de vardı saflaşma. Bu saflaşma, sonraki yılların siyasal gelişmelerinde kimin nerede yeralacağının da açık bir ipucuydu. Haftalardır devrimcilerin yürüttüğü çalışmalara ilgisiz kalan Abdullah Baştürk ve çevresindekiler, devrimcilerin 1 Mayıs'ı kutlama, hem de alana çıkma kararlılığını görünce, 1 Mayıs'a bir-iki gün kala provokatif ve bölücü bir misonun peşine takılmakta gecikmediler, öyle ya "radikal sol"la birlikte olmaktansa böylesi daha güvenceliydi. Baştürk, 1 Mayıs alanı'na geldi gerçekten de der diği gibi. Ama, o tarihte milletvekili olan Baştürk milletvekili dokunulmazlığına sığınıp, üstelik arabayla alana gelip bir çelenk koydu ve kaçarcasına gitti. Ona güvenerek oraya gelenler alanda polisle yüzyüze kaldılar. Bu çevreler sonradan epeyce veryansın ettiler Baştürk'e, ama faydasızdı ve onların reformizm kuyrukçusu tavrını değiştirmezdi bu. Baştürk'ün gelişini hemen devrimcilerin eyleminin başlamasının dakika öncesine ayarlaması ise provokatif tavrın açık bir ifadesiydi ve alanın çevresinde başlama zamanını bekleyen devrimcileri bu zamandan önce hareket geçmek zorunda bıraktı, belli bir dağınıklık yaşandı. Sorumluluk "sosyal demokrat" Baştürk'lerin ve onların peşine takılanlarındı. Devrimciler, oligarşinin engellemelerine, reformizmin oyunlarına rağmen alanı zorlamışlar, 1 Mayıs'ın meşruluğunu 'da yine "Yaşasın l Mayıs" sloganlarıyla Taksim'e haykırmışlar ve en önemlisi "89'da yine 1 Mayıs Alanındayız" şiarını bırakmışlardı. 1 MAYIS '89 MEHMET KAVGAYI ÖĞRETİYOR Alan yine işgal altındaydı. Oligarşi sancak dikip işgal etmişti yine 1 Mayıs Alanı'nı. Bazen bir sokak, bazen bir alan sınıf mücadelesinin odak noktası olabiliyordu. 1 Mayıs Alanı 89'un 1 Mayıs'ında işte böyle bir odaktı. O gün işte bu odağın önünde çarpıştı devrimciler. Reformistler yoktu elbette bu çatışmada. Onlar düşman kadar olsun anlamamışlardı bu alanın bugünkü önemini. Oligarşinin kan kokan silahlarına karşı üç saat boyunca kelimenin gerçek anlamıyla dişle, tırnakla, taşla, sopayla çatışıldı. Reformizm salt bir "bayram" olarak kutlayacaktı 1 Mayıs'ı. Bir kısmı polise karanfiller atmayı planlamıştı. Bir kısmı ise akşam Pera Palas'ta bir kokteylle kutlayacaklardı(!) 1 Mayıs'ı. Evet, 1 Mayıs bayramdı, ama, kazanılmış zaferlerin bayramıydı. Ve zaferi kazanıncaya kadar

19 l Mayıs Bir işçiydi o. Çocukluk yıllarında devrim antlarıyla büyümüştü. Öfkesini, sınıf bilincini kuşanıp gelmişti 1 Mayıs Alanı'na. Devrimci Sol Güçler'in toplanma yeri olan Beyoğlu Emek sinemasının önüne ilk gelenlerdendi. İlk çatışmada en öndeydi. Kitle çatışmanın içinde kortej oluşturup Tarlabaşı'na yöneldiğinde en öndeki pankartın ucundan tutan ellerden biri onundu. Taşıdığı pankartta "Yaşasın 1 Mayıs", "Bıji Yek Gulan" yazıyordu. Ama o el birazdan pankart tutmakla da yetinmeyecekti... Şişhane'ye doğru yönelindiğinde kortejin koruma görevini üstlenen ellerinde taşlar, sopalar bulunan grubun içindeydi. Çöp bidonlarını devirip barikat yapıyordu. Ve taşlar, taşlar hiç eksik olmuyordu elinden, boşa harcamıyordu onları. Her taş öfkeyle bir polis ekibini buluyordu. Kortej Kasımpaşa'ya yöneldiğinde elinde taşları yine savaşıyordu Mehmet. Bir yandan taş toplayıp insanlara dağıtıyor, bir yandan ellerindekini fırlatıyordu. İşte tam o anda, elindeki taşı fırlatmaya hazırlanırken buldu onu düşman kurşunu. Alnından kan akıyordu... Dökülen kan, Mehmet'in kanı, 1 Mayıs'ın alevini harlamıştı... Kan dökerek kazanacaktık 1 Mayıs'ı... 4 Mayıs günü yaklaşık 5 bin kişi katıldı cenazesine DAL- Cl'nın. Zeytinburnu'nda cenazeyi kaçıran polis ile 5 BİN MEHMET arasında ikinci bir hesaplaşma yaşandı. Ama bu hesaplaşma, 1 Mayıs çatışmalarını aşan bir hesaplaşmaydı. Polis darmadağın edildi. Zeytinburnu sokakları savaş alanına döndü, insanlar gruplar halinde adeta polis avına çıktılar. Ve dökülen kan yerde kalmadı, kalmazdı... Mehmet'i vuran katil polis, Kazım Çakmakçı, aynı yılın sonunda yapılan titiz bir çalışma sonucu Devrimci Sol tarafından bulundu ve ölümle cezalandırıldı. 1 Mayıs'ta savaşandı Mehmet, kavgayı öğretendi... O işbirlikçilere, reformistlere, uzlaşmacılara atılmış bir tokat, 1 1 Mayıs '89 Şehidimiz Mehmet Akif Dalcı Taksim'i çevreleyen hemen tüm yerler savaşın mevzileri olmuştu. 1 MAYIS'I KİTLESELLEŞTİREN ÜÇ YIL 1993, 94, 95 1 MAYIS 1993 l Mayıs 1990'da Taksim Alanı'nı çatışa çatışa zorlayan yine bizdik. daha kanımız aktı 1 Mayıs Alanı'na. 1 MAYIS '90 KAZANAN YİNE BİZ OLDUK Devrimci Sol Güçler'in 89 1 Mayıs'ında yüzlerce yaralısı, tutsağı ve şehidi pahasına yarattığı direnişle Türkiye'nin gündemini belirlemesi ve 1 Mayıs'ın meşruluğunu ve 1 Mayıs Alanı'nda kutlamanın devrimci anlamını tartışmasız hale getirmesiyle birlikte, '90 yılının 1 Mayıs tartışmalarında kimse 1 Mayıs alanı'nı tartışma konusu bile yapmadı, yapamadı. Türk-İş bile 1 Mayıs'ı kutlama kararı aldı. Demirel'den İnönü'ye, Koç'a kadar pek çok burjuva politikacı ve tekelci burjuva "1 Mayıs yasallaşmalıdır" diye demeç verdiler. 88 ve 89'un gücüydü aslında onlara bunu yaptıran ama devlet yine de ikili oyununu sürdürüyordu. Bir yandan Türk-İş'e 1 Mayıs'ı salonda kutlama kararı aldırtılırken, diğer yandan da 1 Mayıs'ta gösteri yapacaklara ateş açılacağı ilan ediliyordu alenen. Bu politika "hedefleri" üzerinde gecikmeksizin etkisini gösterdi. Oligarşi, gözüne kestirdiği ve adeta ruhlarını okuduğu kimilerini pasifize etmeyi başardı. 18 Nisan'da Taksim için başvuru yapan 22 sendika ve şubeden TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı, Tek Gıda-İş 1 No'lu Şube Sekreteri, Deri-iş Kazlıçeşme Şube Başkanı ve Tes-İş 1 No'lu Şube Sekreteri, "illa da Taksim demiyoruz" diyerek 1 Mayıs Alanı'na gitmeyeceklerini açıkladılar. Kimileri de sanki birbirine alternatif şeylermiş gibi, alanlara çıkma mücadelesinden kaçmanın kılıfı olarak "üretimden gelen güç" demagojisiyle oligarşinin terörü, tehditleri karşısında geri adım attılar. Dergiler Platformu'nda 1 Mayıs alanı'nın keskin savunucusu olan kimileri de "üretimden gelen güç" deyip Türk-iş'in arkasına yedeklendiler. Oligarşi bu kez yalnız 1 Mayıs Alanı'nı değil, adeta tüm istanbul'u işgal etmişti. Ama devrimciler de kararlıydı. Oligarşi güç gösterisi yapmıştı, devrimciler açısından ise bunun karşılığı bir kararlılık gösterisiyle verildi. Kazanan Unkapanı'nda, Kasımpaşa'da pankartlarını açan, Pera Palas ve Harbiye çevresinde polisle çatışarak yürüyen Devrimci Sol Güçler'di. Oligarşinin sindirme politikası bu devrimci kararlılıkla iflas ettirildi. İstanbul belki de tarihinin en büyük gözaltısını yaşadı. 4 bin insan toplandı sokaklardan. Ama sokak sokak savaş verildi oligarşiyle, silaha karşı sopalarla, taşlarla hem de. Taksim'e çıkılamamıştı, ama DEVRİM YÜRÜYÜŞÜMÜZ SÜRÜYORDU, ALANLARDAYDIK O güne kadar 1 Mayıs'ları yok sayan, devrimciler alanları kazanmak için şehitler verip dişe diş savaşırken oralı olmayan ve nihayetinde engelleyemedikleri noktada 1 Mayıs'ı salonlara hapsetmeye çalışanlar, artık alanları kazanmış olan kavganın içini bu kez alanlarda boçaltmaya çalışıyorlardı. 1 Mayıs kaçakları Türk-İş ve DİSK 93'te ayrı ayrı 1 Mayıs mitingi başvurusu yapmış ve oligarşi emekçileri bölmek için kendisine sunulan bu fırsatı kaçırmayarak her ikisine de izin vermişti. Taksim için başvuran Hak- İş başvurusu reddedilince Valiliğin isteğine rağmen yeniden başvurmazken, DİSK, Türk-İş'e Abide-i Hürriyet alanında izin verilmiş olmasına rağmen ısrar ve icazetle istanbul'da ikinci bir alan izni alarak oligarşinin bölme planının aleti oldu. Oysa bir yıl önce 92'de Türk-İş, DİSK ve Hak-İş 1 Mayıs'ı salona hapsetmekte "ortak" davranmışlardı pekala. Ama şimdi düzenin ve düzen sendikalarının çıkarları ayrı davranmaktaydı, işçilerin gücünü bölmekteydi. O gün iki miting vardı istanbul'da. Devrimcilerin DİSK mi, Türk-İş mi diye bir tercihi yoktu, olamazdı. Alanları kazanan bizdik, alanlar için şehitler veren de bizdik, alanları reformist sendika ağalarına bırakamazdık. Bir kısım siyasi gruplar ve Kamu Çalışanları Platformu kendini "sol" bir etiketle yeniden işçi sınıfına kabul ettirmeye çalışan ve açıkça 1 Mayıs'ta işçilerin, devrimcilerin gücünü bölen DİSK'in kuyruğuna takılmayı yeğlediler. Devrimciler ise Abide-i Hürriyet'teydiler. Ne oligarşinin, ne de sendika ağalarının barikatları alanlara yürüyüşü engelleyemedi. Onbinlerce emekçi geldi alan-

20 l Mayıs lara. 80 sonrasının en kitlesel 1 Mayıs'ıydı 93 1 Mayıs'ı. Ve bu kitlesellik her yıl artarak sürecekti. Devrimci Sol, tam da bu sürecin öncesinde bir darbe ihaneti yaşamıştı. Herkes adeta Devrimci Sol'un cenazesini kaldırmaya hazırlanıyordu. Ama Devrimci Sol'un en önde "Devrim Yürüyüşümüz Sürüyor" pankartının taşındığı korteji alana girmeye başladığında kimse bunun öyle kolay olmadığını da anlıyordu. Sol aylardır hamiliğini yaptığı darbeci çeteyi arıyor alanda ama bulamıyor, karşılarında tüm görkemiyle Devrimci Sol'u görüyordu. "Kortejimizin yanından, önünde, arkasından birkaç yüzer kişilik gruplarla diğer siyasetler geçiyor. Bakıyorlar. Kortejimizin önündeyseler sonunu, sonundaysalar önünü göremiyorlar." 6 bin Mehmet vardı. o gün Devrimci Sol'un kortejinde. 6 bin Uğur ve Şengül... Akif Dalcı'nın 35 metrekarelik devasa pankartı alanın gerçek sahiplerini gösteriyordu adeta. Elinde taşıyla savaşmaya devam ediyordu Dalcı. Devrimciler pankartları ve sloganlarıyla alana damgalarını vuruyorlar. Reformistlerin, sendika ağalarının 1 Mayıs'ın devrimci özünü boşaltma çabaları boşa çıkıyor. '93...'94...'95 ihaneti ezdik... Her 1 Mayıs'ta daha da büyüdük. Her l Mayıs zafere bir adım... ce kuşatmada Devrimci Sol savaşçılarını katlederken düşman hep tersini amaçlamıştı. Ama bu kortej katledildikçe büyüyordu sanki. Her yıl yeni binler ekleniyordu. Bu kortej ölen ama yenilmeyen, ölen ama durmadan çoğalanların, darbeleri, ihanetleri zafere çevirmeyi bilenlerin kortejiydi. Çünkü bu kortej, öldükçe savaşma kararlılığı daha da bilenenlerin, halka daha çok inananların kortejiydi. Kavganın, 1 Mayıs'ın nabzı yine İstanbul'daydı 95 1 Mayıs'ında da. Ama artık kavga sloganları Anadolu'ya da yayılmıştı. Başta Ankara olmak üzere binler, onbinler toplandı pek çok kentte. Kavganın nabzının attığı yerde ise alanın nabzı da DHKC kortejindeydi. Geçen yıldan çıkarılan dersle Dergiler Platfor- 1 MAYIS 1994 DURDURAMADILAR HALKIN COŞKUN AKAN SELİNİ Evet, durduramadılar halkın coşkun akan selini. 1 Mayıs '94 bu sözlerle özetlendi. Yüzbin emekçi vardı o gün Abide-i Hürriyet'te. Yeniden bu rakamı telaffuz edebilmek, bir yerde on beş yıllık bir savaşın kazanılmasıydı. En son 78'de böyle yüzbinler bir aradaydık. Devrimciler, bedel ödeyerek, şehitler, tutsaklar vererek devrimci gelişmenin yolunu açmışlar, silahlı, silahsız, ama her koşulda kararlı, direngen, inançlı eylemleriyle emekçi halkla güven tazelemişlerdi. Şimdi alandaki yüzbin sarı sendikaların üyesi olarak değil, devrimin coşkun akan seli olarak buradaydılar. Oligarşi 1 Mayıs'ı kabul etmek zorunda kalmıştı işte. Ama yine de klasik taktiklerinden vazgeçmemişti. 1 Mayıs öncesinden "polis 1 Mayıs'a hazırlanıyor" başlıklı haberlerle, polis köpeklerinin resimleriyle doluydu gazeteler. Mitinge izin veren Valilik "konuyla ilgili olmadığı" gerekçesiyle yüze yakın sloganı yasaklamıştı, yasaklanan sloganların içinde "Yaşasın 1 Mayıs" da vardı. Sendika ağaları ve reformistler de "provakasyona gelmeme" adına, "kitlelerden kopmama" adına herşeyin yasalara uygun olmasını, yasadışı pankart taşınmamasını istiyorlardı. Ama bu 1 Mayıs onların değil, bizim 1 Mayıs'ımızdı. işçilerin, devrimcilerin, 1 MAYIS 1995 DÜŞMANA KORKU, HALKIN DOSTLARINA GÜVEN Başaklar gibi dalgalanan pankartlar, kızıl bayraklar Kadıköy'de bu kez. Emekçiler ilk toplanma yeri olan Söğütlüçeşme'den Kadıköy'e akıyorlar şimdi onbinlerle. 1 Mayıs'ı salonlara hapsetmeye çalışanlar kendi seslerinde boğuluyorlar. 1 Mayıs'ın içini boşaltmaya, onu boş bir bayram gününe çevirmeye çalışıp düşmana, düzene hizmet eden sendika ağalarının, düzen partilerinin çabaları alana akan pankartlarla, haykırılan devrim ve sosyalizm şiarıyla boşa çıkarılıyor. Onların korktuğu ne varsa emekçiler onu sahipleniyorlar. İşte bu yüzden, bin kişinin İYÖ-DER'li Şengül ve Uğur, 1 Mayıs alanı'na gençliğin coşkusunu taşımaya hazırlanıyorlardı. Uğur katledilmden bir gün önce okulundaydı ve okulunun duvarlarını 1 Mayıs yazılamalarıyla süslemişti. Son bir haftası adeta 1 Mayıs coşkusuyla doluydu. Arkadaşlarına götürecekleri pankartları anlatarak "öyle güzel olacak ki, pankartlarımızı gören 80 öncesini hatırlayacak" diyordu. O gün evde birlikte, ertesi gün 1 Mayıs'ta taşıyacakları pankartı yazıyorlardı. Ama bu 1 Mayıs'a da kan bulaşacaktı. Katiller 30 Nisan'ı 1 Mayıs'a bağlayan gece onların evini basıp, silahsız, savunmasız bu iki devrimciyi katlettiler. Öztürk ve Salih de 88'in tam bu gecesinde katledilmişlerdi. Rastlantı olamazdı. Hayır. Oligarşi gelişen mücadeleye katliamlarla bir set örmeye çalışıyordu ve böylesine devrimci bir çıkışın arifesinde bu mesajın daha etkili olacağını düşünüyordu. Yanıldı. Evet, Uğur ve Şengül o gün 1 Mayıs saflarında yerlerini alamadılar. Ama Uğur ve Şengül'ün yoldaşları sloganlarını daha büyük bir öfkeyle haykırdılar, kinleri daha bir büyü-

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

Silahlı propagandanın amacı her şeyden önce bu suni dengenin bozulmasıdır. Şimdi hepimizin bildiği bu teoriyi Mihrac Ural ın durumuna tercüme edelim:

Silahlı propagandanın amacı her şeyden önce bu suni dengenin bozulmasıdır. Şimdi hepimizin bildiği bu teoriyi Mihrac Ural ın durumuna tercüme edelim: Hemen başlangıçta belirteyim: Bu yazı Mihrac Ural ile ilgilidir. Suni denge ile Mihrac Ural ın ne ilgisi var? diye düşünüyorsanız, okuyunca görürsünüz. Suni dengenin tanımını biliyorsunuz: Halkta potansiyel

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz, Türkiye nin Siyasi Gündemine paralel konuların ele alınarak halkın görüşlerini tespit etmek ve bu görüşlerin NEDENİ ni saptamak adına

Detaylı

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler.

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. İSTANBUL TAYAD lı Aileler Bayram Kahvaltısında Bir Araya Geldiler Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. Kahvaltıdan önce yapılan

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Nisan 14, 2017-7:12:00 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, Ankara Sincan ilçesi Lale Meydanı'nda mitinge katılarak vatandaşlara hitap

Detaylı

Polis 'Adın çıkar evine git' deyip ölüme göndermiş - Evrensel.net

Polis 'Adın çıkar evine git' deyip ölüme göndermiş - Evrensel.net 1 / 6 07.04.2015 16:07 ANASAYFA YAZARLAR GÜNDEM İŞÇİ-SENDİKA POLİTİKA DÜNYA DERGİLER 2014'te dünyada ve Türkiye'de ne oldu? Yemen'de ne oldu, bugün ne oluyor? ANASAYFA / GÜNCEL Polis Ve 'Adın elbet çocuk

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık Sendikamız Yapı-Yol Sen 12 Nisan 2012 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü önünde ve eşzamanlı olarak tüm şube binaları önünde, Otoyol ve Köprülerin özelleştirilmesi, görevde yükselme ve unvan değişikliği

Detaylı

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi 6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi Kahramanmaraş ın Ekinözü İlçesine bağlı Alişar Köyünde 54 Yaşındaki Mehmet Göyün 6 Çocuğu ile birlikte tek göz kerpiç odanın içinde verdiği yaşam Mücadelesi yürekleri

Detaylı

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU CHP BODRUM İLÇE BAŞKANLIĞINA YENİLİKÇİ VE BAŞARI ODAKLI BİR SİYASET İÇİN ADAY OLDUĞUNU AÇIKLADI Emre Köroğlu 29 Kasım 2015 Pazar günü yapılacak

Detaylı

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Anadolu coğrafyasında bazı yerler vardır... O yerler, şehirler, kasabalar, beldeler,

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneğinin girişimleriyle Yunanistan'dan gelen Batı Trakyalı öğrencilerle

Detaylı

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*)

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*) Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*) SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*) İçinde Bulunduğumuz Evre Ve Gençliğin Durumu Türkiye gibi yarı sömürge ve az gelişmiş

Detaylı

ALİ ÇAVUŞ: KİMİN IRKÇI OLDUĞUNU HEPBİRLİKTE GÖRDÜK Salı, 13 Aralık :23

ALİ ÇAVUŞ: KİMİN IRKÇI OLDUĞUNU HEPBİRLİKTE GÖRDÜK Salı, 13 Aralık :23 DEB Partisi Genel Başkanı Mustafa Ali Çavuş, Bizler ırkçı bir parti değiliz. Yapılan bu saldırıyla birlikte bizlere Irkçı Parti diyenlerin ve hangi partinin ırkçı bir parti olduğunu hepimiz birlikte görmüş

Detaylı

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ ADALET ve CESARET ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 24 3 Sertifika no: 14452 Uğurböceği

Detaylı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ın kurum değişikliği ile Ankara Gölbaşı belediye başkan yardıcılığı görevine

Detaylı

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER 9TOPLUMSAL ETKİNLİKLER 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER 11111 260 01 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 11111 262 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR

Detaylı

ACR Group. NEDEN? neden?

ACR Group. NEDEN? neden? ACR Group NEDEN? neden? CİNSİYET YÜZDE % Kadın Erkek 46,8 53,2 YAŞ - - - - - - 18-25 26-35 20,1 27,6 36-45 46-60 29,4 15,2 60+ 7,7 I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz,

Detaylı

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ Bursa Milletvekili Aday Adayı Türk Milleti karar arifesindedir. Ya İkinci Endülüs, ya da yeniden

Detaylı

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır Baki olan Rabbimiz ve davamızdır Eylül 26, 2014-2:33:00 Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Yine böyle bir şölenle inşallah, bir gün biz de Sayın Cumhurbaşkanımızın bana tevdi ettiği bu görevi bir başka kardeşimize

Detaylı

Demokrasi Nöbeti Araştırması

Demokrasi Nöbeti Araştırması Meydanların Profili Araştırma Hakkında Taksim Saraçhane Salı gecesi, saat :00 00:00 arası, Demokrasi Nöbeti çağrısı yapılan meydanlardan Kısıklı, Saraçhane ve Taksim de 875 kişi ile yüz yüze görüşüldü.

Detaylı

İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR-12-539-2007-R5)

İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR-12-539-2007-R5) Eylem 1.2 Gençlik Girişimleri Projesi İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR-12-539-2007-R5) DALGALAN SEN DE ŞAFAKLAR GİBİ EY ŞANLI HİLÂL OLSUN ARTIK DÖKÜLEN KANLARIMIN HEPSİ

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

En büyük gücümüz teşkilatlarımız

En büyük gücümüz teşkilatlarımız En büyük gücümüz teşkilatlarımız Temmuz 28, 2012-11:30:21 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, ''10 yıldan beride bu tarihe layık olmak için takımımızın başı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde

Detaylı

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK OLDU KOCADON: HALKIN İSTEMEDİĞİ PROJE, BODRUM DA OLMAZ BODRUM BELEDİYE BAŞKANI KOCADON, RES KONUSUNDAKİ TAVRINI KOYDU: MÜCADELEYE DEVAM KOCADON, ŞİRKETİN BELEDİYE BİZİ BAĞLAMAZ

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti Ekim 01, 2016-1:20:00 Başbakan Binali Yıldırım, 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü dolayısıyla Seyranbağları Huzurevi

Detaylı

Bu araştırma, 24 Haziran 2018 de yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde seçmenin oy tercihlerini tahmin etmenin yanı sıra seçmenin

Bu araştırma, 24 Haziran 2018 de yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde seçmenin oy tercihlerini tahmin etmenin yanı sıra seçmenin Bu araştırma, 24 Haziran 2018 de yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde seçmenin oy tercihlerini tahmin etmenin yanı sıra seçmenin Türkiye nin en önemli sorunu hakkındaki görüşleri En

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 CHP İzmir de gövde gösterisi yaptı, Kılıçdaroğlu Gündoğdu Meydanı ndan gençlere, 140 karakterden korkan bir başbakan yarattınız, size şükran borçluyum diye seslendi. Tarih : 22.03.2014 - Baharda sandığa

Detaylı

Yer altı şehrine açılan kapı, Kayıp İncil, cinayet ve MİT : Tarsus taki gizemli evde ne oluyor?

Yer altı şehrine açılan kapı, Kayıp İncil, cinayet ve MİT : Tarsus taki gizemli evde ne oluyor? Yer altı şehrine açılan kapı, Kayıp İncil, cinayet ve MİT : Tarsus taki gizemli evde ne oluyor? HABER MERKEZİ- Mersin in Tarsus ilçesinde yaklaşık 1 yıldır devam eden kazı ile ilgili gizem her geçen gün

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Şubat 03, 2017-5:56:00 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi'nin ve yapımı tamamlanan

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu Ocak 05, 2017-4:11:00 Başbakan Binali Yıldırım, Keçiören Belediyesi önünde düzenlenen metro açılış töreninde yaptığı konuşmada, nüfusu

Detaylı

Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri

Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri Araştırmacı, yazar Mete Yarar 15 Temmuz kanlı darbe girişimini farklı açıdan okurlara sunuyor. Özel Kuvvetler Komutanlığı ndan 2004 yılında kendi

Detaylı

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler Bir cinayetin altı elemanı vardır: Öldürülen kimdir, öldüren kimdir, cinayetin yeri, cinayet günü, nasıl öldürüldü, neden öldürüldü?

Detaylı

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY CHP Bodrum İlçe Başkanı Recai Seymen, 29 Kasım Pazar günü yapılacak olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İlçe Kongresinde ilçe başkanlığına tekrar aday olduğunu

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim 2009 05:05 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim 2009 05:08

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim 2009 05:05 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim 2009 05:08 Söz Dinlemeyen Çocuklara Nasıl Yardımcı Olunmalıdır? Çocuklarda zaman zaman anne-babalarının sözünü dinlememe kendi bildiklerini okuma davranışları görülebiliyor. Bu söz dinlememe durumu ile anne-babalar

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA 2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ün 1928 yılında Ankara

Detaylı

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ 07.11.2013 Halkla İlişkiler Başkanlığı TA K D İ M Değerli; Ana Kademe, Kadın Kolları, Gençlik Kolları MKYK üyemiz, Bakan Yardımcımız, Milletvekilimiz, Ana Kademe, Kadın Kolları,

Detaylı

Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız?

Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız? Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız? Bu ülkenin de insanı olmanız, gelmiş olduğunuz ülkeyle bağınızın kesilmesi, ona yabancılaşmanız anlamına gelmez. Ama eğer 20-25

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri :١ mı, mi? baba ( ) uzaklaştım uzaklaştırmak uzaklaştırmak evin kapıları babam yetişiyorum eğitim görüyorum ecdadım, atam saygı otur! seviyorum seni seviyorum

Detaylı

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) ESAS N0:2009/191 03.08.2012 TUTANAK 27.07.2012 tarihli oturumda saat 19.27 sıralarında Mahkeme Başkanı tarafından duruşmanın

Detaylı

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Ýstanbul hastanelerinde GREV! Ýstanbul hastanelerinde GREV! Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Doktorlar, hemþireler, eczacýlar, diþ hekimleri, hastabakýcýlar, týp fakültesi öðrencileri ve taþeron

Detaylı

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/ 1 Sayın Meclis Başkanım,/ Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/ 2018 yılının/ ilk meclis toplantısına hoş geldiniz diyor,/ sizleri saygılarımla selamlıyorum./ Sözlerime başlarken,/

Detaylı

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Geçtiğimiz ay Suriye de Irak Şam İslam Devleti ve diğer muhalif güçler arasında yaşanan çatışmaya ilişkin, Suriye Devrimci Sol

Detaylı

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart! On5yirmi5.com Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart! Üniversitelerin açılmasıyla birlikte geçen hafta İstanbul Polisi, Beyazıt ve Beşiktaş'ta bir dizi korsan fotokopi baskını gerçekleştirildi.

Detaylı

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015 ARGETUS ARAŞTIRMA, DANIŞMANLIK, EĞİTİM, PROJE VE ORGANİZASYON AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI 25 AĞUSTOS 2015 Mehmet Akif Mah.Recep Ayan Cad. Günaydın Sok. No:6 Kat:3 Çekmeköy

Detaylı

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN Eğer bir ülkede yargıç ve savcılar, adalet yerine zulüm dağıtıyorsa; o ülkede hak, hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasi bitmiştir. Eğer bir ülkede insanlar

Detaylı

DEVLET BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ BABACAN: TÜRKİYE, İŞ YAPMAK, HİZMET ÜRETMEK, ÜRÜN ÜRETMEK, PARA KAZ

DEVLET BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ BABACAN: TÜRKİYE, İŞ YAPMAK, HİZMET ÜRETMEK, ÜRÜN ÜRETMEK, PARA KAZ DEVLET BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ BABACAN: TÜRKİYE, İŞ YAPMAK, HİZMET ÜRETMEK, ÜRÜN ÜRETMEK, PARA KAZ Şubat 17, 2007-12:00:00 DEVLET BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ BABACAN: ''TÜRKİYE, İŞ YAPMAK, HİZMET ÜRETMEK,

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz? Nerelerde çalıştınız bugüne kadar?

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz? Nerelerde çalıştınız bugüne kadar? İSTANBUL TOKAT PAZARLILAR YARDIMLAŞMA DERNEĞİ BAŞKANI CENGİZ ÇEVİK DERNEK OLARAK DAĞITTIĞIMIZ KİŞİSEL GELİŞİM DERGİLERİ ÖĞRENCİLERİMİZDE İNANILMAZ GELİŞMELERE SEBEP OLMUŞ 2014 YILINDA 10.000 KİŞİSEL GELİŞİM

Detaylı

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ BASINA VE KAMUOYUNA Erkek egemen kapitalist sistemde kadınların en önemli sorunu 2011 yılında da kadına yönelik şiddet olarak yerini korudu. Toplumsal cinsiyetçi rolleri yeniden üreten kapitalist erkek

Detaylı

AĞUSTOS 2016 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

AĞUSTOS 2016 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili AĞUSTOS 2016 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli İlçe Başkanlığı binasında yönetici

Detaylı

TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR

TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR Bilgi Notu-2: Cinsel Suç Mağduru Çocuklar Yazan: Didem Şalgam, MSc Katkılar: Prof. Dr. Münevver Bertan, Gülgün Müftü, MA, Adem ArkadaşThibert, MSc MA İçindekiler Grafik Listesi...

Detaylı

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı. MUSA TAKCI KİMDİR? İyi bir öğretmen, koruyucu bir ağabey, saygılı bir evlat, şefkatli bir baba, merhametli bir eş, çok aranan bir kardeş, güçlü bir şair, disiplinli bir yazar, hayırlı bir insan, güzel

Detaylı

GENEL BAŞKANIN MESAJI

GENEL BAŞKANIN MESAJI GENEL BAŞKANIN MESAJI Küresel ekonomik kriz, ekonomiyi kalıcı olarak küresel dünyanın birinci önceliği haline getirdi. İkibinli yılların ilk dönemine yıkıcı bir savaş olan ABD nin Irak işgali damgasını

Detaylı

Tüm IlnKI-'En ~ TÜM BANKA VE SiGORTA ÇALıŞANLARı SENDiKASı KES K. TOM BANKA VE SIGORTA ÇALıŞANLARı. AYlıK HABER BÜLTENi ÖZEL SAYı HAZiRAN 1997

Tüm IlnKI-'En ~ TÜM BANKA VE SiGORTA ÇALıŞANLARı SENDiKASı KES K. TOM BANKA VE SIGORTA ÇALıŞANLARı. AYlıK HABER BÜLTENi ÖZEL SAYı HAZiRAN 1997 Tüm IlnKI-'En ~ TÜM BANKA VE SiGORTA ÇALıŞANLARı SENDiKASı KES K -izm-jr C-a-d-. y,-ap-r-ak-a-pt-. 2-4-/1-2 -li-ef&-f-a-x;-o(-3-12-) 4-1-7-2S-4-0-K-ız-ı'-ay--A-N-K-AR-A ~, TOM BANKA VE SIGORTA ÇALıŞANLARı

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01. Günlük Haber Bülteni 27.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.haberler.com Tarih: 26.01.2015

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 01 KASIM 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

MHP TURGUTREİS SEÇİM İLETİŞİM MERKEZİ AÇILDI

MHP TURGUTREİS SEÇİM İLETİŞİM MERKEZİ AÇILDI MHP TURGUTREİS SEÇİM İLETİŞİM MERKEZİ AÇILDI Tosun: Yaptıklarımız Yapacaklarımızın Teminatıdır Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Yarımada nın ikinci büyük beldesi olan Turgutreis te seçim iletişim merkezini

Detaylı

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ Geçtiğimiz 28 Mayıs ta kendisinden ayrılan iki çocuğunun annesi dini nikahlı eşi 29 yaşındaki Ayşegül Aslan ı çalıştığı işyerinde silahla öldüren, işyeri sahibini

Detaylı

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi 22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi GÜNAH KEÇİSİ BULUNDU! Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tancan Uysal, Soma daki kömür faciası hakkında çok tartışılacak bir yazı kaleme aldı.

Detaylı

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983 - Turgut Sunalp'e seçim kaybettiren medya kazası - Gaffur'a Vakit zulmü Ve - İki ayrı "KANATLI" kaza RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı * * * Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla

Detaylı

OTEL SATIN ALMA MÜDÜRLERİ BULUŞTU

OTEL SATIN ALMA MÜDÜRLERİ BULUŞTU OTEL SATIN ALMA MÜDÜRLERİ BULUŞTU OSMED, BODRUM DA SEKTÖRÜ BULUŞTURDU Merkezi Antalya da bulunan Otel Satın Alma Müdürleri ve Eğitimi Derneği (OSMED), Bodrum da sektör temsilcilerini bir araya getirdi.

Detaylı

PSK 271 Öfke Yönetimi (2015-2016 Güz Dönemi) Yrd. Doç. Dr. Nilay PEKEL ULUDAĞLI. Öfke Yönetimi: Duyguları İfade Edebilmek ve Duygularla Başa Çıkmak

PSK 271 Öfke Yönetimi (2015-2016 Güz Dönemi) Yrd. Doç. Dr. Nilay PEKEL ULUDAĞLI. Öfke Yönetimi: Duyguları İfade Edebilmek ve Duygularla Başa Çıkmak PSK 271 Öfke Yönetimi (2015-2016 Güz Dönemi) Yrd. Doç. Dr. Nilay PEKEL ULUDAĞLI Öfke Yönetimi: Duyguları İfade Edebilmek ve Duygularla Başa Çıkmak Öfkenin Gerçek Nedeni Ne? ÖFKE kıskançlık, üzüntü, merak,

Detaylı

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu GÜNÜN MANŞETLERİ 23 Temmuz 2016 Cumartesi 11:52 Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu FETÖ darbe girişimi olaylarında darbecilerin hedefinde UIC Yönetim

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim on günlerde mevsimsel geçiş döneminin verdiği miskinlikle aklıma yazılabilecek bir yazı gelmiyordu. Bugün kardio antrenmanımı yaparken,aklıma sevgili olmamak için yapman gerekenler adlı yazım geldi. Bende

Detaylı

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır! 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır! Clara Zetkin haklı olarak Kadının özgürlüğünün, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, emeğin sermayenin

Detaylı

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız 1 MAYIS Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Bayramı 1 Mayıs nedeniyle yayınladığı mesaj şöyle: İşçilerin birlik ve dayanışma günü olan, 1 Mayıs ın, tüm dünya ve ülkemiz

Detaylı

10SORUDA AİLE SİGORTASI

10SORUDA AİLE SİGORTASI 10 SORUDA AİLE SİGORTASI T.C. ANAYASASI MADDE 60: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. 1. AİLE SİGORTASI Nedir? Aile Sigortası,

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU Sayfası :8. Syf Sayfası :11. Syf Sayfası :4. Syf Sayfası :İnternet Sitesi Meslekdaşlardan Selvitopu na Ziyaret Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi yönetimi, Karabağlar Belediye Başkanı Muhittin

Detaylı

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Nisan 20, 2017-11:17:00 Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde, 26 ülkeden, "39. TRT Uluslararası 23 Nisan

Detaylı

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü. Alişan HAYIRLI Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü. Şimdi Müslümanlar ikiye bölünecek... 1-Bu baskını tasvip edenler,

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi A.Ş. Cinnah Caddesi No: 67/18 06680 Çankaya/ANKARA Tel: (312) 441 4600 Faks: (312) 441 7490

MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi A.Ş. Cinnah Caddesi No: 67/18 06680 Çankaya/ANKARA Tel: (312) 441 4600 Faks: (312) 441 7490 MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi A.Ş. Cinnah Caddesi No: 67/18 06680 Çankaya/ANKARA Tel: (312) 441 4600 Faks: (312) 441 7490 www.metropoll.com.tr Yerel seçimlerden sonra ülke gündeminde

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

ÇÜNKÜ HALKINA VATANINA YOLDAŞINA ÖLESİYE BAĞLI BAŞKA SAVAŞÇILARIMIZ DA VARDIR

ÇÜNKÜ HALKINA VATANINA YOLDAŞINA ÖLESİYE BAĞLI BAŞKA SAVAŞÇILARIMIZ DA VARDIR Tarih: 12 Aralık 2012 / Açıklama: 397 YARALI SAVAŞÇILARIMIZA İŞKENCE YAPMAKTAN VAZGEÇİN! ÇÜNKÜ HALKINA VATANINA YOLDAŞINA ÖLESİYE BAĞLI BAŞKA SAVAŞÇILARIMIZ DA VARDIR 11 aralık 2012 de Gaziosmanpaşa da

Detaylı

2013 YILI Faaliyet Raporu

2013 YILI Faaliyet Raporu 222 YILI Raporu YILI YILI R a proayili rpuo r u 223 İçindekiler 8 Mar t Dünya Emekçi Kadınlar Günü 10 Kasım Atatürk ü Anma G ı d a G ü v e n l i ğ i Pa n e l i ( 1 9 O c a k 2 0 1 3 ) P l a s t i k K a

Detaylı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı Atatürk ün Kişisel Özellikleri Atatürk cesur ve iyi bir liderdir Atatürk iyi bir lider olmak için gerekli bütün özelliklere sahiptir. Dürüstlüğü ve davranışları ile her zaman örnek olmuştur. Gerek devlet

Detaylı

Başkan Kocadon basına yemek verdi; tarafsızlığınızdan taviz vermeyin

Başkan Kocadon basına yemek verdi; tarafsızlığınızdan taviz vermeyin Başkan Kocadon basına yemek verdi; tarafsızlığınızdan taviz vermeyin Çalışan Gazeteciler Günü nde Bodrum da görev yapan gazeteciler Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon un Trafo Bodrum da düzenlediği

Detaylı