Lauren Graham - Bir Gün Belki Bir Gün

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Lauren Graham - Bir Gün Belki Bir Gün www.cepsitesi.net"

Transkript

1 - Bir Gün Belki Bir Gün Benliğimizin zamanla daha net olarak dışarı yansıdığı fikrindeyim. Meryl Streep Oyunculuk keyifli bir ıstıraptır. Jean-Paul Sartre Ocak Pazartesi 1 Salonun arkalarından biri, Hazır olduğun zaman başla, diye sesleniyor. Ah, hem de nasıl hazırım! Yıllardır bu anı bekledim. Ömrümün En Önemli Seçmelerinin Günü gelip çattı. Onlara müthiş yeteneğimi sergileyeceğim, eminim. Hatta rolü kaptım sayın siz. Bu düşünce bile gülümsememe yetiyor. Derin bir soluk alıyorum, başım dik, bedenim tetikte ama rahat. Hazırım, evet. İşte ilk repliğim geliyor. Eeeeaassaahheeehaaa. Yavaşça sönen bir balonun ya da boğulmak üzere olan astımlı bir kedinin çıkardığına benzer, inceden, tiz bir hırıltı. Olmadı, toparlan. Hırıldama. Tekrar dene. Gırtlağımı temizliyorum. Hağğğgrrrkk. Sesimin tonu alçak ve çatlak, iskeleye yaklaşan mavna düdüğü gibi boğuk. Sonunda da bir gurultu var. Ne? Hağgrrk mı? İlk sözüm bu olamaz. Böyle bir kelime duymadım hiç. Tanrım, umarım geğirdiğimi düşünmemişlerdir. Yok canım, daha çok gargara sesine benziyordu, diye geçiriyorum içimden. Hoş öyle olsa ne çıkar bu beni kurtarır mı sanki Seçmelerin sonrasını hayal edebiliyorum: Şu oyuncu kız mı

2 Ağzım açar açmaz geğirmeye başladı. İşe yarar mı? Bilmem ki... Bol gargaralı sahnelerde oynatabilirsiniz belki. Alaycı kahkahalar, çarpılarak kapatılan telefonlar, çöp sepetine yollanmak üzere uçağa dönüştürülen parlak kağıda basılmış 15x2l lik fotoğraflar... Meslek hayatımın sonu. Franny? Spotun parlak ışığı gözümü aldığı için konuşanı seçemiyorum ama sabırsızlandıklarının farkındayım. Kalbim fırlayacak gibi. Avuçlarım terlemeye başlıyor. Bir an önce sesimi toparlasam iyi olur, yoksa bana kapıyı gösterecekler. Hatta belki de eski filmlerde görmeye alıştığımız o azman korumalardan biri beni kapıp yaka paça sahne dışına sürükleyecek. 1. Elizabeth devrinde seyirci, oyununu beğenmediği aktöre çürük yumurta fırlatırmış. Ama bunlar eskidendi öyle değil mi? Burası Broadway, en azından ben öyle sanıyorum. Atarlar mı hiç! Ama domates bacağıma çarpıp sahnenin çıplak zeminine düşüyor. Paaat. Franny? Franny? Göz kapaklarımı aralıyorum. Yatağımın yukarısındaki pencereden gri ve yağmurlu bir ocak sabahı daha doluyor içeri. Dışarıyı görebiliyorum çünkü Noel den hemen sonra Yeni Yıl Kararlarımdan birini uygulayamaya koyarak bundan böyle erkenci olma azmiyle perdeleri sökmüştüm. Kendi kendime, Başarılı oyuncular sanatlarına odaklanabilmek için erken kalkan, disiplinli insanlardır, demiştim, Benim gibi hayatını kazanmak için garsonluğa mahkûm olsalar bile! Artık çalar saati, Jane in odası ile benimkinin arasına, merdiven başına koyuyorum. Böylece her zaman yaptığım gibi, Biraz daha, deyip tekrar uykuya dalmadan kalkıp zili susturmak zorunda kalacağım. Yeni Yıl Kararlarım (kim bilir kaçıncı kez) sigara içmemeyi, çanta, cüzdan, şemsiye kaybetmemeyi, kırk yılda bir bile olsa ağzıma cips koymamayı da kapsıyordu ama daha dün üst üste iki sigara tüttürdüğümü itiraf etmek zorundayım. Bundan böyle sekizde kalkmaya azmetmiştim; gerçi hava kapalı ama saatin henüz çok erken olduğundan yüzde yüz eminim diyebilirim. Yeni Yıl Kararları konusundaki başarılarım, üç gündür ağzıma cips koymamam ve şemsiyemin hala aşağıda, kapının yanında duruyor olmasıyla sınırlı şimdilik. Franny? Uyku sersemi dönüp gözlerimi kısarak yatağımın az ilerisine, eskimiş parke zemine bakıyorum. Orada yan dönmüş yatan, yüksek konçlu siyah bir Reebok ayakkabı teki duruyor. Tuhaf. İşte giydiğim ayakkabılar bunlar, dışarıda çıkarmamış mıydım yatarken? Taaak! İkinci tek de tozları dalgalandırarak uçup geliyor ve yatağın altında bir yerde kayboluyor. Franny? Kusura bakma. Kapını çaldım ama ses vermedin. Dışarıdan Dan ın boğuk, kaygılı sesi geliyor. Ayakkabı üstüne gelmemiştir umarım. Haa, demek bacağıma çarpan domates değil ayakkabıydı! Şükürler olsun! Ben de uykumda domates atıyorlar sanmıştım! diye bağırıyorum aralık kapıya doğru. İstersen biraz sonra geleyim, diye sesleniyor Dan endişeyle. Gir, gir! Aslında yataktan fırlayıp Dan ın ıstırabını sonlan-dırmam gerek ama dışarısı o kadar soğuk ki! Lüüütfen, bir dakika daha yatakta kalayım! Ne dedin Franny? Duyamadım. Uyandığımdan emin olmadan gitme, diyen sensin. Muhtemelen öyledir ama şu anda ayrıntıya giremeyecek kadar sersemim. Normalde bunu ev arkadaşım, can dostum Jane den istemem gerekirdi ama kızcağız geceleri şu yeni Russell Blakely filminde asistanlık yapıyor. Dan alttaki odaya taşınalı birkaç ay oldu. Acayip uzun boyu, ömrünü bilgisayar başında geçirmesi ve bizi uygunsuz bir durumda görecek diye durmadan telaşlanması dışında dikkatimi çeken bir yanı yok. Girebilirsin Dan. Müsait misin? Aslında şu halimle Dan ın kafasındaki namus kriterlerine fark bile atabilirim. Dün gece faş fuş edip sıcak suyunu döşemelere salan radyatörümün acı dolu bir tıslamayla çalışma hayatını noktalaması üzerine aceleyle giydiğim eşofman altı ve anorak yelekleyim hala. Eh, Brooklyn in Park Slope semtinde oda başına beş yüz papel ödediğimiz bir evin ısınması bu kadar olur işte.

3 Üstteki iki katı Jane ve bana ait olan bu kahverengi tuğla cepheli berhanede daha önce bir kız daha vardı; üniversiteden sınıf arkadaşımız Bridget. Kız bir gün çalıştığı yatırım bankasında masasının üstüne fırlayıp, Burada herkes çoktan ölmüş! diye çığlığı basmış. Otuz yaşında milyoner olmanın artık kendisi için bir anlam taşımadığını haykırdıktan sonra da şak diye düşüp bayılmış. Ambulans çağırmışlar. Sonunda annesi Missoula dan uçağa atlayıp kızını eve götürmeye geldi. Bridget in son birkaç parça eşyasını valize tıkıştırırken, New York genç kızlara göre bir kent değil, diye söylenip duruyordu. Jane in ağabeyi, Dan i Princeton dan tanıyormuş. Dan in zararsız biri olduğu konusunda bizi ikna etti. Ağzı var dili yok, sorumluluk sahibi bir oğlanmış. Sınıf arkadaşı Everett le nişanlıymış. En kısa zamanda evleneceklermiş. Jane in ağabeyinden öğrendiğimize göre önceleri tıbba hazırlık sınıfındaymış ama sonradan senarist olmayı kafaya takmış. Jane in ağabeyi son olarak ev arkadaşı arayan her kulun taptığı o cümleyle bizi yüreğimizden vurdu: Ailesi zengin. Paradan yana sıkıntısı yok. Jane de ben de daha önce bir erkekle ev paylaşmamıştık. Bayağı modern bir yaklaşım ne dersin? Jane, Modern mi? diye yüzüme bakmıştı alayla. Boş versene sen yılındayız. Bizden ancak retro olur. Üçü Bir Yerde1 desen anlarım. Bu defakinde iki Janet var ama... diye atılmıştım. Aynen öyle, demişti iç geçirerek. Jane ve ben birçok açıdan farklıyızdır ama ikimiz de okulda çok çalışkandık, ikimiz de kum- 1 Threeis Company yılları arasında Amerika da yayınlanan ve aynı evi paylaşan üç bekar öğrencinin yaşamını konu alan komedi dizisi. (ç. n.) 12. ralız ve ikimiz de Edith Wharton un Keyif Evi ni zevk için defalarca okumuş tipleriz. Dan bir kez daha, Franny? diye yokluyor beni sesini alçaltarak. Uyumadın değil mi? Bırakırsam tekrar dalacağını söylemiştin. Ben de seni uyutmamaya söz vermiştim... Diyafram destekli Shakespeare tonuyla güdüyorum: Daaaan! Gir içeriii! Dan ın yüzünün sol yarısı nihayet kapı aralığında beliriyor. Tepeden tırnağa kapalı olduğumdan iyice emin olduğunda içeri süzülüp standart ölçüleri aşan kalıbıyla, biraz utanarak kütüphane raflarına dayanıyor. O anda panikliyorum. Saçım! Dana karşı en küçük bir romantik his beslemesem de yola gelmez koyun kıvırcığı saçlarım konusunda pek hassasım. Dün gece duştan çıktığımda saçlarımı ıslak ıslak lastikli kumaş tokayla tepemde toplamıştım. Böyle yaptığım için de uykuda saçımın daha beter kıvırcıklaşıp korkunç bir hal aldığını önceki tecrübelerim sayesinde biliyorum. Rezilliğin boyutlarını saptamak amacıyla esner gibi yapıp elimi rastgele başıma götürüyor, umursamaz görünmeye gayret ederek tepemdeki kördüğümü bir nebze düzeltmeye çalışıyorum. Her nedense bu bileşik hareket öksürmeme neden oluyor. Şey... öhö, öhö... çok mu geciktim? gibi bir şeyler geveliyorum. Markete gitmiştim. Çalar saatin alarmı ne kadar çaldı bilemem, diyor Dan. Ama Frank kalkalı iki saat oldu. Tüh, bal gibi uyuyakalmışım işte. Frank karşı komşumuz. Bizim kahverengi tuğla berhanenin arka pencereleri, dosdoğru onun evinin içine bakıyor. Frank tek başına, gizemli bir yaşam süren biri ama onunla saat ayarı yapabilirsiniz. Sabahları sekizde uyanır, dokuzdan bire kadar bilgisayar başında oturur, sonra çıkıp bir sandviç alır. Öğleden sonra ikiden akşamüstü altı buçuğa kadar yine ekran karşısındadır. Altı buçuk ile sekiz arası yok olur. Sekizden itibaren üç saat televizyon izleyip on birde yatağa girer. 13. Bu program dakika sekmez. Gelen gideni de yoktur. Karşı daireyi gören her New Yorklu gibi biz de Frank in durumuyla yakından ilgiliyiz. Şöyle ki ona takma isimler takıp hayatına ilişkin senaryolar

4 yaratıyoruz. Onu gözlerken başının dertte olduğuna ilişkin en küçük bir belirti görürsek anında 91 l i aramaktan çekinmeyiz ama metroda rastlayacak olsam tek yapacağım şey, başımı öte yana çevirmek olacaktır. Farkında mısın, burası bayağı soğuk, diyor Dan uzun, kumral perçemlerinin arasından içeriyi inceleyerek. Dan in her zaman saç tıraşı gelmiş gibi bir görüntüsü vardır. Battaniyemi kulaklarıma kadar çekip yatakta oturur pozisyona geçiyorum. Bak ne diyeceğim. Gel, kadere karşı durma. İsabetli atışlarını da göz önünde bulundurarak ben derim ki seni Plaza Hotel türünden bir yerin resepsiyonu paklar. Orada uyandırma servisinin başına geçersin. Çok ciddiyim, New Yorkluların sana ihtiyacı var! Dan bir an sahiden işe uygunluk konusunda vasıflarını soran varmış gibi kaşlarını çatıyor ama hemen arkasından yüzü aydınla-nıveriyor. Haaa, diyor Dekman oynar gibi başparmağıyla işaret parmağını tabanca yapıp bana doğrultarak. Gırgır geçiyorsun sen. Eh, öyle tabii. diyorum kolumu battaniye kozamın içinden çıkarıp atışına karşılık vererek. Şaka yaptım. Dan çokbilmiş bir öğretmen edasıyla, Sana bir bilgi vereyim Franny, diye başlıyor. Kendimi iyice kasarak sıkıcı derse hazırlanıyorum. Plaza nın önündeki heykelin, Romalıların meyve tanrıçası Pomona ya ait olduğunu biliyor muydun? Sanırım adı Bereketmiş. Verdiği bedava dersi pek beğenmiş gibi beni yan yan süzerek durduğu yerde sallanıyor. Esnememi zor bastırıyorum. Hadi ya! Bereket, öyle mi? Çeşmenin üstündeki üstsüz bronz kadının adı bu muymuş? 14. Evet. Bereket. İyice eminim şimdi. Princeton dönemimizde Everett, Manhattan ın tarihsel anlamlar taşıyan çıplak heykelleriyle ilgili kapsamlı bir çalışma yapmıştı. Birden sır verir gibi sesini alçaltıyor. Lafaramızda, tezi bayağı provokatif bulmuşlardı. Kaşları öyle bir inip kalkıyor ki bundan sonraki sözcükleri, azıcık yana kaysana, olacak diye aklım çıkıyor. Dan ve Everett evlilik hayali kuran nişanlı bir çift. Neyse ki Manhattan ın tarihsel anlamlar yüklü sembolik çıplakları konusunda ortak bir zevke sahipler. İki insana birlikte ömür tüketmeyi emreden şey, bu türden bir ortak tutku olmalı. Ne var ki dışarıdan hiç belli olmuyor. Bana sorarsanız iki aşıktan çok birbirinin deneyine büyük saygı duyan iki laboratuvar arkadaşına benziyorlar. Bu müthiş bir bilgi Dan. Günlüğüme not düşeceğim. Hey, zahmet olmazsa dışarıdaki saate bakıp tam olarak kaç olduğunu söyler misin bana? Elbette, diyor Dan eski uşaklar gibi hafifçe eğilerek. Birkaç saniyeliğine kayboluyor sonra kapıdan başını uzatıp, Tam on otuz üç, diye haber veriyor. Saati duyunca birden yüreğim hopluyor. Kapıldığım gecikmişlik hissini savuşturmaya çalışıyorum. Garsonluk yaptığım komedi kulübündeki vardiyam üç buçukta başlıyor. Erken kalkmak istediğim doğru. Ama bunun özel bir nedeni yok. Hiçbir yere geç kalmış değilim. Hafızam beni yanıltmıyorsa tabii. Sana bir fikir... diye atılıyor Dan ciddi bir ifadeyle. Bundan sonra çalar saatini başucuna koysana. O zaman daha rahat duyabilirsin. Sağ ol Dan, diyorum kahkahamı bastırmaya çalışarak. Yarın bir deneyeyim. Dan tam gidecekken eşikte duraksıyor. Evet? 15. Bugünden sonra altı ayın kaldı değil mi? deyip gülümsüyor. Seni ilk kutlayan ben olmak isterim. Çok başarılı olacağından eminim. Yine sadık uşak selamıyla hafifçe eğilip kırk yedi numara parmak arası Adidas terliklerini şaklatarak uzaklaşıyor. Başım yastığa düşüyor yeniden. Hafızam mutlu bir an için siliniyor.

5 Ama az sonra her şey gerisin geri hücum ediyor. Bugün günlerden ne olduğu... Neden Dan i uyandığımdan emin olması konusunda sıkı sıkı tembihlediğim... Neden seçmelere geciktiğimi sanıp paniklediğim... Hatırladıkça bir dehşet dalgası vuruyor beni. Dün akşam deri kaplı ajandamın takvimine göz attığımda, New York a geldiğimde kendimle yaptığım anlaşmanın bitimine bugünden itibaren altı ay kaldığını gördüm. Bu meslekte başarılı olmak için kendime üç yıl süre tanımıştım. Bu süre içinde oyunculuk adına bir iş becerebilirsem ne ala, aksi halde daha fazla debelenmeyecektim. Bunun üzerine sabah erken kalkıp bir sone ezberlemeye, matinede insanı silkeleyen bir yabancı filme gitmeye karar vermiştim. Hedefe ulaşmak için bir şeyler yapmalı, sonunda havlu atmamak için bir şekilde kendimi geliştirecek yollar bulmalıydım. Yorganı ve battaniyeyi tekmeleyip bu kez soğuk şokunu memnuniyetle karşılıyorum. Derhal kafamı toplamam, yataktan çıkmam, giyinmem gerek. Neden bilmiyorum, şu anda belli bir cevabım yok. Koşarak... Aaa, evet koşu! İşten önce koşuya çıkmak için bol bol vaktim var. Zaten eşofmanlayım. Üstümü değiştirmem bile gerekmiyor. Ayağımdaki yumoş çorap terlikleri çıkarıp dolabın üst çekmecesinden bir çift spor çorabı alıyorum. Yerdeki Reebok tekini ayağıma geçiriyorum. Bundan böyle her gün koşuya çıkma konusunda kendime yeni sözler verirken iki büklüm olup kolumu yatağın altına sokarak körlemesine diğer teki arıyorum. Aslında bu sabah koşu yapmak ile altı ay içinde hedeflerime ulaşmak arasında doğrudan bir bağlantı yok. Bugüne kadar Meryl Streep in, 16. başarısını tıkır tıkır çalışan kalbinin sağlamlığına bağladığını hiç duymadım. Ama bugün, hatta yarın, kimse oyunculuk teklifiyle kapımı çalmayacağına göre sağda solda pineklemenin dışında bir şeylerle oyalanmam gerek. Yo hayır, ben bazıları gibi koyduğum tarihi öteleme niyetinde değilim. Çoğu öyle yapar. Önce üç yıl derler, sonra o üç yıl, beş yıla çıkar. Oyunculuk hayallerin sürüyordur ama artık adresin General Electric binasının dışındaki kafeteryanın personel dolapları olmuştur. Ortak kullanılan pembe polyester garson kız üniformalarından birini kuşanıp adını, Bakar mısınız? zanneden bir alay iş adamına ılık lazanya servis etmeye devam edersin. Aslında biraz ilerleme kaydettim sayılır ama hayatımla ilgili doğru yolda yürüdüğüme inanmam için yeterli değil bu. Birinci yılın çoğu, Çok Komik adlı komedi kulübünde herkesin pek imrendiği o garsonluk işini kapmaya çalışmakla geçti sayılır. Babamdan yardım almadan kiramı ödeyecek kadar bahşiş topluyorum artık. Geçen yıl her ay bıkıp usanmadan bütün film sektörüne portre fotoğraflarımı yolladıktan sonra nihayet Brill Ajansına kabul edildim. Yalnızca reklam sektöründe çalışıyorlar. Gayet düzensiz bir ilişkimiz var. Haftalar boyu tek bir deneme çekimine çağrılmadığım oluyor. Bu arada bu yıl John Stavros un oyunculuk kursuna kapağı attım. Herkes buranın kentin en iyilerinden biri olduğu konusunda fikir birliği içinde. Oysa New York a ilk taşındığımda deneysel tiyatrolarda çalışmayı hayal etmiş, hatta gözümü Broadway dışındaki yerlere dikmiştim. Şimdiyse sanki bürodaki ağır işlerden bunalmışım gibi şakaklarımı ovup durmaktayım. Yılda bir adım atmış olmak beni kesmez ki. İki büklüm eğilmeye devam edip ne zamandır el sürmediğim tekerlekli pateni var gücümle yana iteliyorum. Yatağın altına soktuğum kolumu kar üstüne melek çizer gibi sağa sola oynatıyorum. Altta o kadar çok şey birikmiş ki onları itelemek kar eşelemek 17. kadar kolay olmuyor. Bir an pes edip iç geçirerek yanağımı soğuk ahşap zemine yaslıyorum. Kime sorsan nasihat veriyor: Oyuncu olmak kolay mı sanıyorsun? Onca heveslinin arasından şans ancak birkaçına gülüyor. Kendine bir de B planı yapmalısın. Bu şıkkı düşünmek hoşuma gitmiyor. Ben kendimi bildim bileli oyuncu olmak istedim. Yine de her ihtimale karşı bir B planım yok değil. Olmazsa babam gibi öğretmen olup lisedeki sevgilim Clark la evlenirim. Nereden baksan pek de o kadar korkunç bir senaryo

6 değil. Hatta babam gibi lisede İngilizce hocası olmak cazip bile gelebiliyor bazen. Banliyöye yerleşip sıradan, mutlu bir hayat süreriz. Clark avukatlık yapar, benim de düzenli bir işim olur hiç değilse... Lise ve üniversitede birçok başrol oynadım ama New York ta iş ararken, Özgeçmişimde yok ama siz beni Hello Dolly de görecektiniz, diye övünemem ki. Oyunculuk kursuna devam eden bir avuç aktörden birine, örneğin James Franklin e yanaşabilirim belki. Ama bunun için yürek ister. Adam Arturo DeNucci yle film çekiyor şu ara. Sırada da Hugh McOliver ın yeni filminde bir rol var. Ondan yardım istediğimi hayalimde canlandırmak bile sucuk gibi terlememe yetti: Bir dakikan var mı James? Ben sınıfın yeni-lerindenim (heyecandan boğulma sesleri). Offf, burası da amma sıcakmış? Şey, diyecektim ki... (sinirli bir kıkırdama ve yutkunma) Şey... nasıl oluyor da insan senin gibi hem yakışıklı hem de yetenekli olabiliyor. Ha ha hah ha, şey, affedersin. (Kız histerik bir gülme krizine tutulur ve utanç içinde oradan kaçar.) Benim bir şekilde şeytanın bacağını kırmam gerek. Bunun için de gerçek bir yetenek avcısı bulmalıyım. Beni reklam çekimine yollayanlardan değil, ciddi rol seçmelerine gönderecek gerçek bir menajer olmalı. Ne yapıp edip replikli bir rol ya da devamlılığı olan bir iş kapmalıyım. Öyle bir iş olmalı ki bunca yıllık çabama değsin ve sonunda bana 92Y Kültür Merkezi nde boy gösterme olanağı sağlasın. Çoğumuz belki bir Tony Ödülü almanın ya da 18. Akademi Ödülleri töreninde teşekkür konuşması yapmanın hayalini kurup durur ama 92Y Kültür Merkezi babamın en favori yeridir. Çocukken beni hep oraya götürürdü. Bugüne kadar orada hep seyirci koltuğunda oturmuş olsam da orada ödül aldığımı hayal etmek benim için daha kolay. Ama hedefime ulaşmak için altı ayım kaldığı aklıma gelince yine mideme kramp giriyor. Brooklyn deki odamın soğuk zemininden 92Y Kültür Merkezi sahnesinde gerçekleşecek Frances Banks Gecesi'ne uzanan bütün o aşamaları düşününce kafam duruyor. Bugün ile mesleki retrospektif gecem arasında neler yaşadığım konusunda şimdilik en küçük bir fikrim yok. İyi tarafından düşünürsek, hiç değilse başını ve sonunu hayal edebiliyorum. Rafa yerleştirilmiş kitap destekleri gibi tıpkı. Araya dizilecek kitaplar henüz kaleme alınmamış. Nihayet parmak uçlarım lastik ayakkabı tekinin kabarık tepesine değiyor. Omzumu biraz daha bastırıp iyice uzanarak ayakkabıyı yakalıyorum. Onunla birlikte liseden kalma eski kaset kutusu, Jane in yazın atmam için yalvardığı, kenarı yapma çiçeklerle süslü hasır şapkası ve teki kaybolmuş sarı çizmesiyle Paddington ayı bebeğim de dışarı fırlıyor. Geçmişin eski püskü hatıralarını gerisin geri yatağın altına itip ayakkabımı giyiyorum. Artık koşuya hazırım. Ocak iki mesajınız var. BİİP Merhaba, Frances Banks için mesaj bırakıyorum. Diyetisyen Dr. Leslie Miles ın muayenehanesinden arıyoruz. Randevu için bekleme listesindeki sıranızın güncellendiğini duyurmaktan mutluyuz. Artık randevu asıl listesindesiniz. Kutlarız. Bekleme süreniz bir ila on altı ay arasındadır. BİİP Selam Franny, ben ajanstan Heather. Bugün Niagara dasın, bir sorun yok değil mi? Nerede şu... Ah pardon, nereye kayboldu şu kağıtlar! Hah, buldum. Bu arada bir şey soracağım, sigarayla bir sorunun var mı? Fransa da çekilecek bir sigara kampanyası üstünde çalışıyorum. Sigarayı sahiden tüttürmen gerekmiyor sanırım... Jenny, baksana, sigarayı gerçekten içmesi gerekiyor muydu? Hayır mı? İyi o zaman, dumanı çıkan yakılmış sigarayı elinde tutman yeterliymiş. Hasar tazminatı olarak ekstra ödemesi var. İlgilenirsen bildir! BİİP

7 Bugün seçmelerim var. Bu sayede hep hayalini kurduğum gibi tam sekizde, daha doğrusu sekizi birkaç dakika geçe kalktım. Ama o zafer gerilerde kaldı şimdi. Şu an banyo aynasının karşısında 22. tehditkar görünme provası yapıyorum. Karşımda boğaların en öfkelisi var ama ona pabuç bırakmayacağım. Bir elimde difüzöri.i takılı saç kurutma makinesi, öbür elimi çam kokulu titrek jöleye daldırıp bolca bir topak alıyorum. Bugün gür ne demek göreceksiniz hepiniz. Hazır mısın ey saçlarım! Kurutma ve şekillendirme işleminden sonra nihayet kendimi ufacık, sıkış tıkış banyomdan dışarı atıyorum. Zaman içinde reklamlarda üç ana tipe talep olduğunu kavrayıp kendime üç ayrı seçme üniforması edindim: Birincisi Şık Spor (omuzları vatkalı siyah blazer ceket ile erkek yaka gömlek giymiş büro kadını), ikincisi Spor Anne (düz kazak altına blucin veya bej keten pantolon giymiş ev kadını) üçüncüsü ise Sürtük (sürtük gibi giyinmiş biri). Bir başkasını canlandırmak üzere kıyafet seçmeye öyle alışmışım ki boş günlerimde kendim gibi giyinmekte zorlanıyorum. Değişik tarzlar denedim ama ben nasıl giyinir, henüz tam olarak bilmiyorum. Birkaç hafta önce nihayet tarzımı bulduğumu sanmış, Ben bohemim, deyip işin içinden çıkmıştım. Rengarenk dolaşan, kıyafet takıntısı olmayan, hippi etekleri ve el işlemesi kumaş bluzlar giyen biri... Gardırobumdaki bütün dökümlü, uçuş uçuş parçaları kombinleyip gururla Jane e sundum. O da bir an bakıp, Putumayo da ucuzluk mu vardı? diye sordu. Yeni tarzım, diye açıkladım ona. Jane bütün ciddiyetiyle, Stevie Nicks Hayranları Kulübü ne mi katıldın yoksa? diye laf soktu. Öf{, güzel bir şeyler söylesene be kızım! Jane başını hafifçe yana eğerek, Franny, bütün samimiyetimle söylüyorum, Maine deki büyük bir ekmek fırınında çalışan birine benziyorsun, demekle yetindi. Seçmelerden sonra akşama oyunculuk kursum var. Bu yüzden sınıfta siyah kazak, siyah tayt, yünlü siyah mini etek ve bağcıklı düz ayakkabılarımla oyunculuğa heves etmiş genç anne kıvamında olacağım. Ayakkabılarım tam genç anne moduna uymuyor ama yürüyüş için ideal. Bu kıyafeti o kadar çok giydim ki ben bile bıktım artık. Kendi kendime, yerimde Jane olsa nasıl da kuş kondururdu, diye düşünüyorum. Üst çekmeceden kalın bir kahverengi deri kemer 23. çekip belime doluyor, kalçama doğru iyice indiriyorum. Son olarak havayı ve vermek istediğim izlenimi göz önünde bulundurarak tepemdeki saçları siyah, kadife kumaştan, küçük, lastikli bir saç bandıyla topluyorum. O sırada odalar arasındaki boşlukta duran telefon çalmaya başlıyor. Merhaba baba. Alo? Evet, merhaba dedim ya baba! Franny, ben baban. Farkındayım baba. Ben olduğumu nereden anladın? Söylemiştim ya, bizde Caller ID var. Ne bu, çaresiz bir hastalık mı? Arayanın kimliğini gösteren bir özellik baba. Numaran ekranda çıkıyor yani. Ne korkunç bir icat. Kim ister ki bunu? Böylece açmadan önce kimin aradığını anlıyorsun. Telefonu açıp kimsiniz, desen olmuyor mu yani? Baba, konu nedir? Seçmelere yetişmem gerek. Kısa keseyim o halde. Halan Mary Ellen, Katie nin düğünü için yer ayırtman gerektiğini hatırlatmamı istedi. Tüh! Şey yani, hatırlatman iyi oldu. Hep unutuyorum. Düğün haziranda ama kıyıdaki The Sands te kalmak istiyorsan erken rezervasyon yaptırmalıymışsın. Hatırlattığın için sağ ol.

8 Franny, doğrusu durumun içime dert oldu. Neden? Kaba bir tahminle, telefonundaki bu yeni arayan numarayı gösterme sistemi sana günde yirmi ila yirmi beş saniyelik bir zaman kazandıracak. Onca boş vakti nasıl dolduracaksın acaba? Ha ha, çok komiksin. 24. Bu arada öğrencilerimden biri Friends diye bir diziden söz etti. Belli ki çok popüler. Oradan bir rol kapmaya çalışsana. O işler öyle olmuyor baba. Üstelikben televizyona çıkabilecek kadar sıska değilim. Onlar gibi sıska olup da ne yapacaksın zaten? Hepsi hastalıklı gibi duruyor. Sen gayet sağlıklı görünüyorsun. Ama ben sağlıklı görünmek istemiyorum. Sağlıklı görünmek istemiyorum da ne demek? Ben de hastalıklı gibi durayım istiyorum. Babam, Klasikleri bunun için mi okudun? diyor içini çekerek. Babam şiir, edebiyat, klasik müzik ve opera sever. Televizyon merakı, anteni alüminyum folyoyla güçlendirilmiş siyah beyaz küçük bir televizyonla sınırlıdır. Bunu da çoğunlukla haberleri izlemek için kullanır. Benim neyle uğraştığımı pek anlamasa da daima yardımcı olmaya çalışır. New York'a taşındığım yıl kahverengi deri Filofax ajandamı bana o vermiş, Randevularını buraya not et, demişti. Eminim başını kaşıyacak zamanın olmayacak. Babamla hep yakın olmuşuzdur. Özellikle de o günden beri. Altıncı sınıftaydım. Bayan Peterson ın resim dersinde seramik kül tablası yapmakla meşguldüm. Babam gelip beni apar topar okuldan aldı. Park yerine çektiği külüstür Volvo arabasına bindik. Orada anlattı. Annem arabasıyla yanlışlıkla ters yola girmiş. Biri ona çarpmış. Annem ölmüş. İlk düşüncem, babamın kesinlikle bir yanlışı olduğuydu. Ama yüreğim onun doğruyu söylediğini biliyordu. Nedense gözümün önüne annemin yüzünü getirmek ya da bana söylediği son sözleri hatırlamaya çalışmak yerine, ilk aklıma gelen J. D. Salinger ın siklamen rengi, karton kapaklı Franny ve Zooey adlı eseri oldu. Annem adımı bu kitaptan esinlenerek koymuştu. Sanırım şoktaydım. Tek yönlü yolda ters yöne girmek, annem gibi en küçük ayrıntıyı dahi atlamayan zeki ve uyanık bir kadının yapacağı türden bir hata değildi. Bitpazarında neredeyse 25. bedavaya aldığı çatlak porselen fincanı inceleyişi gözümün önüne geldi: Pembe taç yapraklarının üstündeki şu sarı noktacığa bak. Görebildin mi? Bu yüzden, sanki tüm bunlar olmamış gibi davranmayı seçtim. Bu başka birinin hayatı olmalıydı. Bu tavrın oyuncu olmamla bir ilişkisi olup olmadığını bilmiyorum ama ilk deneyimim bu oldu. Başka birinin yerinde olmuş olsam, ne yapacağıma daha kolay karar verebildiğimi, başkasıymış gibi davrandığımda kendimi çok daha iyi hissettiğimi fark ettim. Yani hemen hemen... Babamla görüşmemi sonlandırdığımda aşağıdan, setten eve dönmüş olan Jane in sesi geldi. Gelirken bir şeyler aldıysa trene binmeden önce ağzıma iki lokma bir şey atabilirim belki. Merdivenlerden inerken, Asıl listeye alınmışım, diye müjdeliyorum. Şu ünlü diyetisyenden mi söz ediyorsun? Evet. Bir de... sence sigarayla sorunum var mı benim? Jane, Aranız fena değil gibi sanki, diyor elindeki büyük kahverengi kese kağıdını hiç kullanmadığımız ocağın üstüne sertçe bırakarak. Üzerinde, Prospect Heights taki Goodwill de bulduğumuz pardesü var. Artık onunla bütünleşmiş sayılan, eski moda kırmızı çerçeveli güneş gözlükleri de gözünde. Jane Manhattan da, Green-wich Village da büyümüş. Tarzı olan bir kız. Ben kırk saat uğraşıp ancak siyah pantolon ile siyah bluz uydurabilirken o üstüne kot pantolon ile tişörtü

9 çeker, koluna da dokuz kelepçe bilezik takıp sorar: Nasıl oldu? Sakın beğenmedim deme! Century 21, Bolton s ve ikinci el mağazalardan giyindiği halde her nasılsa kıyafetlere çok para dökmüş havası yaratmayı becerir. Paketleri karıştırırken, Daha yeni mi geliyorsun Jane Levine? diye soruyorum. Nasıl oluyor da bu kadar eziyet edebiliyorlar sana? Canımı çıkarıyorlar. Sendikalı olmadığım için hep... Jane sahnedeymiş gibi mutfak ile Dan ın odası arasındaki kapının per- 26. vazına yaslanıyor. Siyah beyaz filmlerde bayılmak üzere olan kadınların hep yaptığı gibi, elinin tersini alnına götürüyor. Ah şu film..diyor. Bitirdiler beni. Russell sabaha karşı dörtte hamburger diye tutturdu. Times Meydanı'ndaki McDonald s çekim yüzünden kapalıymış. Neyse, merkeze yakın açık bir şube buldum sonunda. Russell bu, aklına ne gelse istiyor. Bu sabah birkaçımız bir şeyler atıştırıp onun karavanında takıldık biraz. Mimoza içtik. Uçuk bir gülüş beliriyor yüzünde. Hafiften kafayı buldum galiba. Jane yapımcı olmak istiyor. Bence bu işi çok iyi kıvırır. Öncelikle zeki bir kız. Ayrıca doğrusunu bilmese de bütün soruları cevaplayabilir duygusu yayarak herkese güven veren tiplerden biri. Russell Blakely nin son filmi Zamanı Öldürmekte yapımcı asistanı olarak çalışıyor. Aslında daha çok yiyecek temini, getir götür işleri ve başrol oyuncusunun kaprisleriyle uğraşıp duruyor. Jane ne zaman Russell Blakely den söz etse aklıma, son filmi Çelik Tuzak taki dillerden düşmeyen o cümlesi geliyor: Russell vücudunun üst kısmı çıplak, tek eliyle helikopterin iniş takımlarına asılır ve Cordelia Biscayne e, Tatlım, döndüm işte, diye bağırır. Evet, Zamanı Öldürmek setinden bugünkü spesiyallerimiz. Ekibin servis masasında üç saat beklemiş açma çeşitleri. Yanında krem peynirimiz yok maalesef. Bir de Dan in sevdiği o pirinçli Çin yemeğinden var. Gördüğüm kadarıyla üstüne doğru şiddetle hapşıran olmadı. Ben açma alayım lütfen. Bu arada kıyafetime de bir göz at. Tabii o karanlık camların ardından görebilirsen. Kalbimi kırdın. Ben bir profesyonelim. Jane güneş gözlüklerini hafifçe, yalnızca birkaç milim burnunun üstüne doğru itip beni dikkatle inceliyor. Bilmediğim bir kılık değil bu ama bugün gözüme bayağı anlamlı göründü. Kişiliği gayet iyi vurgulamış. Bugün ev kuşu olmaya bayılan, ailesine bağlı, temizlik maddelerini Batı da görülmemiş bir tutkuyla seven, mutlu bir ev kadını havasındasın. Yaklaştın. Temiz çamaşır tutkusu diyecektin. 27. Ahh, çamaşır deterjanı! Mükemmelsin. Rolünle o kadar bütünleşmişsin ki çamaşır makinesine koşmamak için kendimi zor tutuyorum. Şu yüze bakın hele! Hem tanıdık hem de yeni ve taptaze. Ayrıca saçların da fazla kabarık durmamış. Teşekkürler Jane. Ama yerinde olsam o kemeri hemen yok ederim. Tarz görünme gayretimi boşa çıkaran kemeri tırabzana asıp mutfak dediğimiz girintiden Dan ın çalışmakta olduğu oturma odasına ani bir dramatik giriş yapmaya karar veriyorum. Eşikte durup yarışma programına büyük ödül olarak konmuş gıcır gıcır arabanın tanıtım pozuna geçiyorum hemen. Baksana Dan, diyorum. Çamaşırları tertemiz yıkayan bir kadına benziyor muyum sahiden? Hı? diye soruyor Dan başını kaldırmadan. İlk pozum etkili olmayınca duruşumu değiştirip dramatik etkiyi artırmaya çalışıyorum. Eski Mısır lahdindeki Kral Tutankhamun gibiyim şimdi. Dan... diyorum ellerimi mumya tarzında bileklerden yana doğru dışa kıvırarak. Jane geldi. Yiyecek getirmiş.

10 Haaa, diye mırıldanıyor not defterine aceleyle bir şeyler karalayarak. Sonunda ona doğru ellerimi çırparak, Eyvah Dan! Fermuarın açık kalmış! diye bağırıyorum. Ne? Perçemlerini havalandıracak kadar ani bir hareketle başını kaldırıyor. Affedersin Franny. Deminden beri şu Photar yaratıklarıyla uğraşıyorum da... Dan bir yarışma için bilim kurgu senaryosu yazıyor. Yüzde yüz kazanır. Vaktiyle Princeton da Adan aşağı not almayanlardan biriymiş. Uzaylı yaratıklara onun kadar meraklısını görmedim. Dan yazdıklarını anlatmaya girişince zemindeki döşemeleri saymaya, sebzelerin mi yoksa sebze katkılı krem peynirin mi daha besleyici olduğunun hesabını yapmaya dalıyorum. Senaryosu anlattığından çok daha iyidir mutlaka. 28. Saçım nasıl? Evde anket yapıyorum da. Her nedense malımı satmak için bu kez soruma bir de dans adımı eşlik ediyor. Kendimden iğreniyorum. Biri beni durdursun. Biraz kabarık mı ne, diyor çekinerek. Ha? Şey, sen özellikle bu model olsun istedin sanırım. Kabarık, tepede de fıskiye gibi kıvırcık bir tutam. Mutfak girintisinden gelen patlama sesi, Jane in içtiği portakal suyunu burnundan fışkırtmış olabileceğini düşündürüyor bana. Daha da kötüsü, Dan in cevabını beklerken hala Bob Hope filmindekileri andıran lise dans gösterisi pozunda donup kalmış olduğumu fark ediyorum. Dan gözünü dikmiş bana bakıyor. Kollarım iki yana düşüyor. Yenildim, kabul. Tepede fıskiye gibi kıvırcık bir tutam... Ben de aynen bunu söylemeni bekliyordum Dan. Yedinci Cadde metro istasyonundan altı blokluk yürüyüşe geçtiğimde şu kararı alıyorum: Takmadığım kişilerden onay almaya çalışmamalıyım. Buna Şükran Günü için eve döndüğümde gördüğüm kişiler de dahil ama hepsi onlardan ibaret değil. Kastettiğim, gerçek iş güç sahibi herkes, özellikle de takım elbise ve topuklu ayakkabı giyenler, oyunculuk kursundakiler, New York ta Barney s mağazasında çalışanlar, metrodaki insanlar, gideceğim adresi soran taksi şoförleri, Sekizinci Cadde de arada ziyaret edip ekstra mayonez istediğim sandviççide çalışanlar, başkalarının anneleri, dans hocaları, aerobik eğitmenleri, sürekli olarak tayt giyenler ya da beni o kıyafetle görmüş olanlar ve Photar yaratıklarıyla ilgili senaryo yazan azman ucubeler... Artık herkesten onay isteme huyundan vazgeçmeliyim. Hatta bundan böyle kimsenin fikrini sormasam daha iyi. Yıldız dediğin havalı durur, özgüveni tamdır. Tıpkı Meryl Streep ve Diane Keaton 29. gibi. Onları örnek alıp daha orijinal ve benzersiz olmaya çalışmalıyım. Evet buldum! Bundan böyle erkek kravatı takacağım! Gişede metro jetonu satan kadın, camın ardından beni kuşkulu gözlerle süzüyor. Ben bir dolar yirmi beş sentlikjeton ücretini bozukluk olarak ödememle ünlüyümdür. Kadın sentleri tek tek sayarken arkamdakileri bekletmek tabii ki beni mutlu etmiyor ama çaresizce, bazı günler buna katlanmam gerekir. Neyse ki bugün yanımda kağıt para var. Bundan böyle ikimizin de yüzü gülecek hissiyle belli belirsiz selamlaşıyoruz. Jetonumu deliğe sokuyor, peronda beklerken zihnimden yalnızca olumlu düşünceler geçirme karan alıyorum. Umudum, bu sayede seçmelerde olumlu sonuç almak. Bir yerlerde okumuştum. Olumlu düşünmek son derece etkiliymiş. Yani neymiş, kot pantolonunuzun sıktığı, bankada yirmi dolar çekecek kadar paranızın olmadığı ya da bir gün yirmi dolar ya da katları hacminde bir banka hesabınız olup olmayacağını türünde düşünceleri zihninizden uzaklaştıracakmışsınız. Olumlu düşünmek. Olumlu düşünceler... Olumlu düşünmek her zaman kolay olmuyor, öyle değil mi? Hımmm, şey.

11 Bir yerden başlayayım. Başardıklarım ve şu an hayatımdaki olumlu noktalar. Hımmmm... Hayattayım. Bu kesin. İyi bir başlama noktası. Tatilde Clark'la iyi vakit geçirdim. Başarı sayılmaz ama yine de düşüncesi fena değil. Clark la üniversitenin ilk yılında, ortama uyum sağlamaya çalıştığımız günlerde tanışmıştık. O günden sonra da hiç ayrılmadık. Herkes evleneceğimize kesin gözüyle bakıyordu. Aramızda konuşmamıştık ama ikimiz de üç aşağı beş yukarı aynı şeyi düşünüyorduk. Daha sonra Clark umulanın aksine, New York taki Columbia Üniversitesinin hukuk bölümüne giremeyip Chicago ya gitmek zorunda kaldı. Benim de ona eşlik etmemi istiyor, Chicago'da da müthiş tiyatrolar var, diyordu. Ama ben New York u bırakıp gidemedim. Hiç değilse bir kez denemeden buna razı olamazdım. Bu yüzden 30. aramızda o bildik anlaşmalardan birini yaptık. İlişkimize biraz ara verecek, Clark üç yıl sonra üniversiteyi bitirdiğinde durumumuzu yeniden gözden geçirecektik. Vade sonu buradan kaynaklanıyordu. Kendi kendime, Clark bu süre içinde hukuk fakültesini bitirecekse bu benim de kendimi göstermem için yeterli bir zaman sayılır, diyordum. Sonrasında birkaç kişiyle görüştüm ama hiçbiri ciddi bir ilişkiyle sonuçlanmadı. Hala Clark la ne zaman görüşsek, sanki hiç ara vermemiş gibi oluruz. Ona soracak olursanız, kader bizi birbirimize yazmıştır ve bu fikri hiç değişmez. Benimle gelmek istemediğinden emin misin? diye sormuştu son kez havaalanındaki bekleme salonunda. Şimdilik evet... yani henüz değil. Pekala, deyip göz kırpmıştı bana. Fikrini değiştirdiğinde haberim olsun. Bazen ayaklarıma karasular indiğinde ya da bahşişi beğenmediğimde kaçınılmaz olanı ne diye öteleyip durduğumu soruyorum kendime. Ne diye Chicago ya bir telefon açıp bavulumu toplayacağım yerde gerçekleşme olasılığı yüzde beşlik bir başarının peşinden koşuyorum? Gelgelelim bir türlü pes edip gidemiyorum işte. Clark la olmak hoşuma gidiyor ama birlikteliğimiz uzayınca kararsız kalabiliyorum. Arada onu deli gibi özlesem de... Tüh. Olumlu düşünceye odaklanmak ne tehlikeli bir iş, anladınız mı şimdi? Kararsız düşünceler de birden negatife dönebiliyor. Daha spesifik olmalıyım. Bundan böyle yalnızca iş konusunda olumlu düşünceler üreteceğim. Özel hayatıma dalmak işime gelmedi. New York a oyuncu olmaya geldim, koca bulmaya ya da mutlu bir kadın olmaya değil. İş üstüne olumlu düşünmek... Hımmmm. Eh, aldığım o ilk işi düşünürsek, elde var bir. Dan bizim eve taşındıktan hemen sonra, Şükran Günü öncesinde Sally Giyim Evinin televizyon reklamında oynamam için 31 teklif gelmişti. Burası indirimli mallar satan yerel bir konfeksiyon mağazasıydı. Bayram öncesi birkaç hafta gösterilecek bir reklamdı. Rami ve akrilik karışımı bol kazaklar tanıtılıyordu. Benim giydiğim, beyaz ve gri, baklava desenli bir modeldi. Boynunda ve kol ağızlarında beyaz kürk biyeler vardı. Kollarımı bedenime dolayıp, Ahhh... Yumuşacık! diyecektim. Kutlama için hep beraber üst katımızdaki, adını asla aklımda tutamadığım Çin lokantasına gittik. Reklam birkaç hafta sonra yayına girdi. Üçümüz oturmuş Law and Order'ı seyrediyorduk. Önce bir ağızdan çığlık

12 attık. Sonra da Jane gülmekten yerlerde süründü. Alay etmek gibi bir niyeti yoktu elbette ama o çirkin kazağın içinde nasıl o kadar mutlu görünebildiğime şaşıp kalmıştı. Kendimi ekranda izlemek tam anlamıyla bir şoktu. Kimse videonun kayıt düğmesine basmayı akıl edemeden reklam birkaç saniyede geçip gitti. Ardından tek düşünebildiğim yüzümün fazla yuvarlak göründüğü ve öbür kızdan çok daha uzun durduğumdu. Dev anası gibiydim, dedim yüzümü ellerimle kapatıp parmaklarımın arasından bakarak. Jane bir yandan gülüp, öksürüp tıksırırken bir yandan da, Hadi oradan, dedi. Sen bayağı iyi bir oyuncuymuşsun. Angoranın mezarından çıkma o kazakla aşk yaşadığına inanacaktım az kalsın. Şokun etkisinden kurtulamamış bir halde, Sonradan ekledikleri o kar taneleri çok yapay durmuş, dedim. Ama sen pek hoştun, dedi Jane. Çok güzeldin. Nihayet Dan lafa girdi. Noel için kazak reklamı mıydı bu? diye sordu her zamanki gibi bilineni tekrar ederek. Aynen öyle Dan, dedi Jane bana kaş göz yaparak. Şu son otuz saniye içinde Noel kazağı reklamı izlediğimiz konusunda hepimiz fikir birliği içindeyiz sanırım. Dan önemli bir karar arifesindeymiş gibi başını salladı ve sonra da yüzüme bakıp gülümsedi. Duyguyu bana gayet iyi geçirdin Franny, dedi. Tam Noel işi olmuş. Tam anlamıyla Noel e benzemişsin. 32. Jane le birbirimize baktık. Birinin Noel e benzemesi nasıl oluyordu acaba? Beni yalandan övmeye kalktıklarında hep yaptığım gibi, bayramlık ağzımı açıp cevabı yapıştıracakken durdum. İçimden bir ses onun samimi olduğunu fısıldıyordu. Hafifçe kızararak Dan'a bakıp başımı belli belirsiz salladım. Ömrümde ilk kez dilimi tutmayı başarmıştım. Kazak reklamından yedi yüz dolar kazandım. O güne dek çek üstünde gördüğüm en büyük meblağ buydu. Bir daha da öyle bir fırsatım olmadı. O gün nasılsa şans yüzüme gülüvermişti işte. Tekrarı da olmayacaktı. Olumlu düşün. Evet, öyle ya. O gün o reklam işini nasıl aldıysam bugün de şans yüzüme gülebilir. Oldu işte, neyse. Düşündüm mü düşündüm. Tren geliyor. Oturacak bir yer bulup derin bir soluk alıyorum. Brooklyn ile Manhattan arasındaki D treni en sevdiğim metro hatlarından biri. Tren bir noktada yer altından yüzeye çıkıp nehrin üstünden, Manhattan Köprüsünden geçer. Trende bazen kulaklıklarımı takıp müzik dinler, bazen New York Times'ın bulmacasını çözer, bazen de okumaya dalarım. Ama ne yaparsam yapayım Doğu Nehrinin üstünden geçerken, tekrar yer altına girmeden önce bir saniye olsun dışarı bakmazsam bunu uğursuzluk sayarım. Batıl inanç kabilinden bir alışkanlıktır bu. Ama nehre, teknelere, Brooklyn ın çıkışına kocaman kırmızı harflerle yazılmış Gözcü Kulesi tabelasına göz atmak bana bir karıncadan farksız olduğumu, binlercesinin, hayır, milyonlarcasının benden önce bu nehri tekneden, otomobilden ya da D treninin penceresinden seyretmiş olduğunu hatırlatır. Hepsi de kendi düşünün peşinde New York a gelmiş, kimi paçayı kurtarmış, kimi havlu atıp geri dönmüş ama hepsi de tıpkı şimdi benim yaptığım gibi şanslarını denemişlerdir. Bunu düşünmek beni kendime getiriyor ve tuhaf da olsa daima umut veriyor. Ocak Pazartesi SUT 3 Niagara bulaşık deterjanı seçmelerinin yapıldığı oyuncu ajansının bulunduğu binada, tuvalet bölmesi büyüklüğündeki o eski tip New York asansörlerinden biri hizmet veriyor. Asansör o kadar yavaş hareket ediyor ki takılıp kaldı zannediyorum. İki çocuk oyuncu ve onların anneleriyle güç bela daracık asansöre

13 sıkıştım. Sanırım çocuklar ikiz; biri kız, biri oğlan. Çilli yanaklı, kırmızı saçlı iki velet. Kız saatlerce ayna karşısında çalışılmış hissi veren ışıltılı bir gülüş gönderiyor bana. Tombul bir lüleyi parmağına dolamış çevirip duruyor. Ne güzel saçların var, diyorum. Gülücükler saçarak, Buklelerim gece de bozulmasın diye özel ipek yastığım var, diyor. Ne diyorsun! diyerek gülüşüne karşılık veriyorum ama benim coşkum kızınkiyle kıyaslanamaz. Biriniz benim için düğmeye basabilir mi çocuklar? Dörde çıkıyorum da. Ben basarım, diye atılıyor küçük oğlan. Olmaz, ben basacağım, diyor kız kardeşi onu hafifçe iterek. Çekime çağrılan benim. Oğlan düğme tablosundan uzaklaşıyor. Tatlı bir tebessümle annelerine bakıyorum ama kadın büyülenmiş gibi gözünü tepemde bir noktaya dikmiş olduğundan birden ayakkabı bağcıklarımı sey- 36. retmek üzere ani bir arzuya kapılarak uzun, gıcırtılı yolculuğun geri kalanını konuşmadan tamamlıyorum. En hızlısına bile binsen, asansör kadar zamanın geçmek bilmediği bir yer daha yoktur herhalde. Yukarıda bekleme odası adam almıyor. Bu da aynı anda birkaç seçme yapılacağının işareti. Etrafta, asansördeki ikizlerin yaşında bir alay çocuk, takım elbise giyip kravat takmış ellili yaşlarda birkaç erkek ve bana, beni hatırlatan epeyce kız var ama benden daha aklı başında, daha düzgün duruyorlar. Hepsi de hayat hikayemin televizyon uyarlamasında beni benden daha iyi canlandırabilir! Form dolduruyorum. İsim Geliş saati Randevu saati Ajans Sigorta No: Bilgilerimi katılım formundaki daracık alanlara sığdırmaya çalışırken bir yandan da benden önce seçmelere katılanların listesini tarayıp inceliyorum. İpucu arayan bir katılım formu dedektifi olup çıkıyorum hemen. Bugün kaç kişinin rol için başvurduğunu, içlerinde tanıdığım olup olmadığını, benim ajansımdan başkasının gelip gelmediğini, randevu saatine uyup uymadıklarını, el yazılarının benimkinden güzel olup olmadığını anlamaya çalışıyorum. Bütün derdim rolü kapacak olanın benden farklı ne yaptığını öğrenebilmek. Randevum beş dakika öncesine olsaydı işi alır mıydım? Benden önceki gibi Penelope nin, Osuna gülen yüz işareti yapsam şansım artar mıydı? Bugün onuncu değil de birinci sırada olsaydım, rolü... Franny? Franny sensin değil mi? 37. Birden ateş basıyor. Yakalandım. Suçsuz birinin asla yapamayacağı kadar büyük bir hızla kalemi elimden bırakıp başımı kaldırıyorum. Franny Banks? Stavros un sınıfından? Ne oldu, niye baktın öyle çatlakmışım gibi? Karşımda duran kız gülmeye başlıyor, hatta gülmekten iki büklüm oluyor. Gerçekten de çatlak olmalı. Kız salonda kendisini hayretle süzen yirmi kişiyi takmadığını anlatmak ister gibi son perdeden gülüyor. Bu kişiyi ömrümde hiç görmedim. Beni ya da tiyatro hocam John Stavros u nereden tanıdığını bilmiyorum ama onda beni ilk çarpan özellik şaşılacak kadar uzun, parlak sarı saçları. Minyon bir kız. Zarif bir açıyla kıvrılmış duran kolları, ne verilirse tutacakmış gibi uzanmış elleri, sağ tek, sol tek fark etmeyen plastik topukluları giymeye hazır görünen sivri parmaklı ayaklarıyla sonradan canlanmış bir taş bebeğe ya da taş bebek kılığına girmiş bir kıza benziyor. Koluna bir dizi şıngırtılı altın bilezik takmış. İncecik bileği, takılarının ağırlığıyla kırılacak gibi duruyor. Soğuk ve kasvetli bir ocak günündeyiz ama bilekte biten

14 daracık, beyaz bir kot pantolon giymiş. Gören de onu The Dick Van Dyke Show un Hawaii tatili bölümü çekimine hazırlanan Mary Tyler Moore zanneder. Şey, evet, ben Franny... Birden kızın yanında devleştiğim hissine kapılıyorum. Elim ayağıma dolaşıyor. Sanki bana üçüncü bir kol vermişler de onu nereye koyacağımı bilemiyor gibiyim. Yanılmamışım! Tanrım, kim bilir beni ne kadar ayıpladın. Selam! Ben Penelope Schlotzky. Feci bir isme sahip olduğumun farkındayım. Muhtemelen değiştirmemi isteyeceklerdir. Kız yine gülüyor ve sarı bir örtüyü andıran saçlarını şöyle bir savurup şelale gibi bir omzundan aşağı döküyor. Öyle gür ki saçları, hareketin esintisi yüzüme çarpıyor. Her zamankinin aksine dilim tutulmuş gibi. Tek merak ettiğim, adını değiştirmesini kimlerin isteyeceği ve onların benimle ilgili de değişiklik taleplerinin olup olamayacağı. 38. Ben kendimi toplayamadan kız, Ben senin sınıfının yenile-rindenim, diye açıklıyor. Geçen hafta ilk kez derse girdim. En arkada taş kesilmiş gibi hiç kıpırdamadan oturdum. Bu yüzden sen misin yoksa sana benzeyen biri mi, emin olamadım bir türlü. Sonunda riski göze alıp merhaba dedim. Çünkü Tanrı biliyor ya, sınıfta kusursuz bir oyun çıkardın. Müthiş komiktin. Sen işi bitirmişsin. Vitrin de ortalığı yıkacağına kalıbımı basarım. Stavros sınıfta bu türden konuşmalar istemiyor. Pacino mu daha iyi, DeNiro mu, diye tartışacağınıza kendi işinizebakın, diyor. Kızın iltifatlarına içten içe sevinmiş olsam da avaz avaz Vitrin den bahsetmesi karşısında afallamış haldeyim. Vitrine tam iki hafta kaldı. Aylardır bu olaya hazırlanmaktayız. Vitrin yılda bir kez menajerlere, oyuncu ajanslarına ve yönetmenlere kendimizi gösterebilme fırsatı demek. Bu insanlar Stavros a saygı duydukları ve onun oyuncu kumaşından anladığını bildikleri için bu gösteriyi asla kaçırmazlar. Vitrin her şeyin ya da bir şeylerin olabileceği bir mucizeler gecesidir. Geçen yıl Mary Grace, Vitrin deki performansından sonra Broadway müzikallerinden birinin korosunda iş buldu. İki kişi kendine ajans edindi. Ayrıca James Franklin de deneme çekimine çağrılıp Arturo DeNucci filminin kadrosuna dahil oldu. Franklin olabileceklerin en muhteşem örneği. Hoş, adam zaten olağanüstü bir oyuncu. Ben o kadarını hayal bile edemem. Bir menajerim olsa bana yeter. Hatta böyle biriyle tanışma fırsatı bulsam ona da razıyım. Umut çıtamı daha fazla yükseltemem şimdilik. Ah, çok teşekkürler, diyorum. Sınıfa hoş geldin. Stavros a aşık olacaksın. Sözlerimde en küçük bir yalan yok ama nedense sesimde samimiyetsiz bir ton var sanki. Onun coşkusuna ulaşmaya çalışsam da yetersiz kalıyorum. Bu yüzden de yeni alışveriş kanalında, Elastik kemerle çoook rahat edeceksiniz. Ohh, dünya varmış! diyeceksiniz, türünden cümlelerle çiçekli streç pantolon satmaya çalışan kadınlar gibi inandırıcılıktan yoksunum. 39. Ah, Stavros gibisi yok sahiden, diye atılıyor. Ne kadar seksi bir adam değil mi? Tiyatro hocamızın çok çekici biri olduğu doğru ama kızın ondan bizden biriymiş gibi söz etmesi beni utandırıyor. Saygısızca geliyor daha doğrusu. Onu desteklemek için en fazla, Mükemmel bir diksiyona sahip, diyebiliyorum ancak. Değil mi? Off, o ne coşku! Kabul edildiğime çok şaşırdım doğrusu. Vitrin in tarihi bu kadar yakınken kursa kimseyi almadığını duymuştum. Ama zaten Absolute ta bir menajerim olduğunu ve daha önce iki filmde oynadığımı öğrenince şu fasulye sırığının başarısında benim de bir katkım olsun, demiş olmalı. Sanırım oyuncu olabilmek için sahip olunması gerekli özgüven bu işte! Şahsen ben tıka basa dolu bir salonda avaz avaz, kentin en iyi ajansı Absolute Artists in kadrosunda olduğumu, daha önce de film çevirdiğimi asla söylemez, öldürseler kendime fasulye sırığı demezdim. Hoş, kızdaki artıların hiçbiri bende yok zaten.

15 Kız yüzüne dolanan ışıltılı saç tutamını eliyle itip, Sen de mi bu işkence seansından sonra kursa gideceksin? diye soruyor. Aradayken Sekizinci Cadde deki şu salatacıya gidip bir şeyler atıştıralım mı? Salata. Öyle ya. Benim de artık salata yemem gerek. Ama nedense canım hiç salata yemek istemez. Doğrusu ben de aynı yere gitmeyi planlamıştım aslında. Ama benim niyetim New York Times bulmacası eşliğinde ızgara peynir ve patates kızartması yemekti. Nedense gitmemek için acele bir mazeret üretiyorum. Ah, ben gelemem. Bundan sonra bir işkence seansı daha bekliyor beni. Hesapsız kitapsız bir kuyruklu yalan uyduruyorum aniden. Kız seçmelerin ne olduğunu, nerede yapılacağını soracak olsa apışıp kalacağım. Sıkışırsam birkaç hafta öncesinin işlerinden birinin adını veririm ama ya o da aynı seçmelere katıldıysa? 40. Neyse ki kız bunun üstünde durmuyor. Bravo sana, diyor omzuma hafifçe vurarak. Reklamlar için idealsin. Ben o işi hiç kıvıramıyorum. Penelope nin reklam işini kıvıramadığına inanmam. Hatta onun kıvıramayacağı bir rol olabileceğini hiç sanmıyorum. Ayrıca benim reklamlar için ideal olduğumu söylerkenki ses tonu tüylerimi diken diken ediverdi. Bundan sonra ağzımdan çıkacakların nedeni bu olsa gerek. Şey, ondan sonra da provam var zaten. Her gün provaya gidiyormuşum havası takınıp bıkmışım gibi hafifçe dudak büküyorum üstelik. Gittiğim yaz kamplarından birinde bize su kayağı öğretmeye çalışmışlardı. İki saniye kadar dikilip sonra suyu boylamıştım. Söylenen her şeyi unutup ipi elimden bırakmamış, motoru kullanan kişi durumu fark edip durana kadar gölün sularına çarpa çarpa sürüklenmiştim. Şimdi de aynı hisse kapıldım işte. Penelope ye yalan üstüne yalan söylüyor, kendimi bir türlü durduramıyorum. Kız dünyada en sevdiği ikiz arkadaşına rastlamış gibi, Seçmeler ve provalar! diye çığlık atıyor. Acayip zevkli, değil mi? Hem de nasıl, diyorum. Kız bileziklerini şıngırdatarak elimi sıkıyor. Bir başka sefere o halde. Tanıştığımıza çok sevindim. Afişlerde buluşmak üzere! Kıkırdayıp uzaklaşırken bir ara dönüp el sallıyor. Görünüşte bana veda ediyor gibi olsa da bütün salon halkını hedeflediği kesin. Karizma dediğin bu işte, diye geçiriyorum içimden. Karizması olan biri bir salon dolusu yabancıyı böyle çarpar işte. Koridorda gözden kaybolana kadar hepimiz Penelope nin o ufacık, beyaz pantolonunun ardından bakakalıyoruz. Kız gidince nedensiz bir moral bozukluğuna kapılır gibi oluyorum. Salondaki seyirci de benim gibi huzursuzlanıyor. Sanki onu şimdiden özlemiş ve yolunu gözlüyormuş gibi hasretle arkasından bakıyorlar. Bir süre sonra eğlencenin dönüş yapmayacağını 41 kavrayarak dikkatlerini yeniden okumakta oldukları gazetelere ve onların reklam eklerine veriyorlar. Ben de onların yaptığını yapsam iyi olacak. Bir daha asla yalan söylemeye teşebbüs etmemeliyim. Salata konusundaki çelişkili duygularımı hesaba katmazsak, Penelope ye ve salata teklifine ne diye durduk yerde hayır dedim ki ben? Güzelliği vurgulamak için acayip sözcüğünü kullananlardan olduğu için mi? Şimdi durduk yere, kursun iki sokak ötesinde Altıncı Cadde deki o lezzetsiz ve pahalı lokantaya gitmek zorundayım. Stavros un, Siz kendi işinize bakın, dediğini duyar gibi oluyor ve o anda Penelope yle arkadaşlık kurmaya karar veriyorum. Bundan sonra sınıfta onun bir numaralı destekçisi olacak, her performansından sonra bayılırcasına alkışlayacağım. Ona nazik davranacak, dostluk gösterecek, salataya ağırlık vereceğim. Heyecansız bir ses, Sıradaki, Frances Banks, diye haber veriyor. Arkası çapraz bantlı, bol bir elbise ile bağcıklı asker çizmeleri giymiş bıkkın tavırlı bir kız, 1950 lerin modasını yansıtan gözlükleriyle başvuru listesinden adımı okuyor.

16 Tüh. Daha bana vakit var sanıyordum. Henüz cümlelerime bir kez bile bakmış değilim. Ezberimde tek sözcük yok. Çok daha erken gelmeliydim. Ne demeye bunca zaman gevezelik edip durdum? Hazırlık yapacak yerde iltifatları kabul etmeyi, kıskançlıkla onun bunun saçını süzmeyi yeğledim. Bu fırsatı kaçırırsam kendimi affetmem. Kalbim yerinden fırlayacak gibi atmaya başlıyor. Kız muhtemelen gülümseme niyetine sunduğu hafif alaycı bir dudak hareketiyle, Hazır mısın? diye soruyor. Şey, evet. Tamamdır. Hazırım. Trafik kazalarına müdahalede ya da suni teneffüs gerektiren hallerde ben bayağı faydalı olurum sanırım. Lokantada birinin boğazına bir şey kaçarsa benden rahatlıkla Heimlich Manevrasını uygulamamı isteyebilirsiniz. En büyük özelliğim kriz anında sakinliğimi koruyabilmemdir. Kriz baş gösterdiğinde her zamankinden çok 42. daha rahat olurum. Bu yüzden kız Polaroid makineye film takarken ben senaryoya göz atıyor, hiç telaş etmeden rolümün cümlelerime odaklanıyor, rol tariflerine boş veriyorum. Bunlar genellikle kız yumuşacık havlunun büyüleyici kokusunu içine çeker türünden tarifler olup bu tarz bir reklam çekiminde oyuncuya hiçbir fayda sağlamazlar. Bugüne dek kız bitişikteki kurutma makinesinin başında dikilen terli oğlan yüzünden ağzından soluk almak zorunda kalır gibilerinden gerçekçi bir rol tarifine rastladığım hiç olmamıştır. Rolünüzü ezberlemeden gitmeyin:...bir ilkbahar günü tazeliğinde... beni de al şelale... Niagara; şişedeki balayı. Tam aklımda tutamadım ama idare ederim. Tanrı ya şükürler olsun ki duyulmamış reklam cümlecikleri değil bunlar. Bir kez daha önce defalarca oynadığım anne reklamlarının bir benzeriyle karşı karşıya olduğuma seviniyorum. Demode Gözlük, beyaz duvarın önünde bir adet Polaroid fotoğrafımı çekerken derin bir soluk alıyorum. Kız kartı 15x21 lik fotoğrafıma ve özgeçmişime iğneliyor. Böylece oyuncu ajansındaki-ler rötuşlu fotoğrafıma bakarken gerçekte şu an neye benzediğimi görme fırsatını bulabilecekler. Kızın ardından seçmelerin yapıldığı odaya giriyorum. Zemini halı döşeli, penceresiz, çıplak bir yer burası. İçeride ajans temsilcilerinin oturduğu iki sandalyeden ve üstüne bir televizyon cihazı ile bir video kayıt aleti konmuş tekerlekli arabadan başka eşya yok. Tripodun üstüne bir video kamera yerleştirilmiş. Kamera yere, tam üstünde durmamın istendiği, maskeleme bandıyla T şeklinde işaretlenmiş noktaya çevrili. On beş adım ötede, tam karşımda, dümdüz saçları bir örnekortadan ayrık, otuzlu yaşlarında iki kadın oturuyor. Demode Gözlük kameraya bir kaset takıyor ve kocaman kara objektifin yanında kırmızı ışık yanıyor. Objektifinsanda, içeride biri daha varmış hissi yaratıyor. Konuşmayan, gülmeyen, başını çevirmeden, gözünü kırpmadan bakan biri gibi... Ortadan ayrık pırasa saçlılardan biri, gözünü elindeki notlardan ayırmadan melodik bir sesle, Selam Franny, nasılsın? İyisin- 43. dir umarım, diyor. Konuyla ilgili sorun yoksa adını ve ajansını söyleyip başla. Şimdiden teşekkürler. Yutkunmak istiyorum ama boğazım kurumuş. Böyle bir atmosferde insanın başarılı bir iş çıkarması zordur. Konuşkan görünmüş olsalar birkaç espri patlatır, konuyu role bağlayacak bir şeyler söyler, rahatlamamı sağlayacak bir boşluk yaratırdım ama kadınlar şu an tam anlamıyla iş havasındalar. Elimdeki metne göz atıyorum. Panikleyip zaman dilenmeye niyetim yok. Role göz atmaya fırsatım olmadığını söyleyip küçülmek de istemem. Tam bir profesyonel gibi sakin olacağım. Stavros bize daima, Canlandırdığın karakter en çok neyin peşinde? diye sorar. Temiz çamaşırlar, diyorum içimden. Her şeyden çok çamaşırlarım tertemiz olsun istiyorum. Soluk almaya çalışıyorum ama ciğerime bir gıdım hava giriyor ancak. Onunla idare edeceğim artık.

17 Anne olmak zor mudur? Bence kesinlikle hayır. Tertemiz çamaşırlar. Annelik ve temiz çamaşır işini çözmüş gibi tebessüm ediyorum. En büyük hayalim beyazın da beyazı. Daima çocuklarıma ayıracak zaman bulurum. Önceliğim on-lardır. Lisedeyken bakıcılığını yaptığım küçük George u hatırlayıp gevşiyorum biraz. Gıdıklanmaya bayılırdı. F leri söyleyemediği için Uhanny derdi bana. Arkadaşlarıma da vakit ayırırım. Bütün mesele günü iyi planlamaktadır. Pırasa Saçlılar kıkırdıyor mu yoksa bana mı öyle geldi? Kan beynime çıktığı için başka hiçbir şey duyamaz haldeyim. Repliklerimi daha duygulu, yoğun bir tonda söylemeliyim ki herkes bugüne kadar çamaşırı benim kadar ciddiye alan birinin anasından doğmadığına inansın. Böylelikle kendime de vakit kalır. Etrafa mis gibi bir ilkbahar kokusu yayılır. 44. Yanılmıyorum. Pırasa Saçlılar alenen gülüyorlar artık. İşi yüzüme gözüme bulaştırmış olmalıyım. Bari vurucu bir kapanış yapayım ki düş kırklığım belli olmasın. Çamaşırın en temizi bende! Kocam nasıl başardığımı sorduğunda, Çok kolay! cevabını veriyorum. Her gün Niagara daki balayımızı düşünüyor, Al, götür beni şelaleye, diyorum. Niagara. Adeta şişede balayı. Metin sayfasını indirip yenilgiyi kabullenmiş bir yüzle Pırasa Saçlıların yüzüne bakıyorum. O da ne? İkisi de keyiften dört köşe, gülümseyerek birbirlerine bakıp onaylar gibi baş sallıyorlar. Bir dakika, kafam karıştı şimdi. Harika, diyor kadınlardan biri fıkırdayarak. Çook komikti. Müthişti sahiden. Kurnazca buluş. Yaptığım işin nesini beğendiklerine akıl erdiremiyorum ama oyunu sürdürmem gerek. Teşekkürler, diyorum. Sonra da hiç gereği yokken, Değiştirmemi istediğiniz bir yer var mı? diye soruyorum. Gerizekalı. Ahmak. Bir daha bu soruyu sorma sakın. Sanki ilkyaptığını hatırlıyor musun ki düzeltmeye kalkıyorsun? Hımmm... Kadınlar başlarını aynı açıyla eğip bir an öylece kalıyorlar. Bu halleriyle evcil hayvan dükkanlarındaki yavru köpekleri hatırlatıyorlar bana. Sonra birbirlerine bakıp baş sallıyorlar. Öyle ya, bir kez daha baştan alalım. Keyif için. Tabii ya. Harikaydı. Bu defa iyice uçalım artık. Ama sen ilkindeki gibi ciddiyeti elden bırakma sakın. Aynen. İnançla, ama eğlenerek. Sanki en yakın arkadaşınla konuşuyormuşsun gibi. Aynen. Arkadaşına bir sır verdiğini düşün. Aynen. Hem büyük bir sır hem de sıradan bir şeymiş gibi. Zormuş ama sen kolayını bulmuşsun gibi yani. Aynen. İçinden geldiği gibi oyna. 45. Ama asla hafife alırmış gibi görünme. Aynen. Ha bu arada, saçını atkuyruğu mu yapsan acaba? Ya evet, iyi olur! İkincide role büsbütün körlemesine dalıyorum ama neyse ki Pırasa Saçlılar buna da gülüyorlar. Biri öbürüne, Ne dersin, saçlarını açınca büsbütün komik oldu değil mi? diye soruyor. Öbürü başını şiddetle sallayarak onaylıyor. Odadan çıkarken senaryoyu çantama tıkıştırıyorum. Aslında bunu yanımızda götürmemiz yasak. Aceleyle asansöre yürüyorum. Nereye gittiğime hiç bakmadan o heyecanla birkaç blok yürüyorum. Görünüşte beni beğendikleri için öyle büyük bir heyecan içindeyim ki bir süre sarhoş gibi dolaşıyorum. Biraz kendime gelir gibi olduğumda Union Meydanı Parkı'nın yakınlarında olduğumu fark ediyorum. Durup bir yere ilişecek, olup biteni

18 yorumlamaya çalışacağım. Niye başardığımı düşündüklerini anlamam çok önemli. Sigara. Şu an bir sigara yakmam gerek. Çantamın dibindeki buruşuk paketin içinde bir tane kalmış olabilir. Aslında olduğunu gayet iyi biliyorum. Onun orada olduğunu kendime unutturmaya çalışsam da içten içe varlığından haberdarım. Kendime unutturmaya çalıştığım paketi bulup çıkarıyorum ama bu kez de ateşim yok. Kibrit veya çakmak bulurum umuduyla çantamı deşiyorum ama nafile. Ben en berbat tiryaki tipiyimdir. Sigara ile ateşi asla bir arada taşımayı beceremem. Yanmamış sigarayı parmaklarımın arasına yerleştirdikten sonra buruşturduğum senaryo kağıdını açıp düzeltiyorum. Senaryoyu şu an ilk kez baştan sona okumaktayım. Repliklerden, sahneyi şöyle varsaymıştım: İdeal anne, eteğine yapışmış ideal çocukları, ideal kadın arkadaşlarıyla birlikte ideal ev kadını atmosferinde çay sohbetindeler. Oysa kağıttaki sahnenin tarifi kesinlikle bu değil. Midem altüst oluyor. 46. Her aksiyon, kullanılan repliğin tam tersi. Önceliğim çocuklardır, cümlesine, zil çalarken çocuğunu son anda okula yetiştiren anne görüntüsü eşlik ediyor. Arkadaşlarıma da vakit ayırırım sözüne, telesekreter ekranına bakıp kimin aradığını anlamaya çalışan bir ev kadını görüntüsü eklenmiş. Sonunda bezgin ev kadını, çamaşır makinesine tıktığı dağ gibi çamaşırı deterjan sayesinde tertemiz çıkarıyor ve ödül olarak kocası tarafından hararetle kucaklanıyor. Meğer komedi tarzında hazırlanmış bir reklammış bu. Meğer ben kendimi onlara mükemmel biri pozunda ciddi ciddi beğendirmeye çalışırken beni komedi oynuyorum sanmışlar. Eğer doğrusunu anlamış olsam farklı oynardım elbette. Daha alaycı görünmeye çalışırdım muhtemelen. Bunun bir komedi olduğunun farkında olduğumu, mizahtan anladığımı onlara belli etmeye çalışırdım. Gelgelelim ben ciddi oynadığım halde onlar kahkahayı bastılar. Ya ben komedi nedir bilmiyorum ya da anlamını sandığımdan çok daha iyi kavramışım. Neyse, sonuçta beni komik buldular ya. Aslında önemli olan bu. Kazayla komik olmak komedyenlik sayılır mı? Sahiden de o an orada ne olup bittiğini yorumlayamıyorum. Bugün ya çok başarılı oldum ya da berbat bir oyun çıkardım. Keşke kapısını çalıp olup biteni bana anlatmasını isteyebileceğim bir ilahi jüri, bir Komedi Tanrısı olsa ve bu şaşırtıcı olaylar dizisini bana açıklayabilse... Şu anda elimde yakamadığını bir sigara ve buruşuk bir kağıt parçasıyla, zihnimde bir ışık yanar, bir açıklama bulurum umuduyla bir bankta oturmaktayım. 4 Manhattan caddelerinin çoğu tek yönlüdür. Kenti boydan boya kesen büyük caddelerde ve kuzey-güney doğrultusundaki belli başlı bulvarlarda trafik çift yönlü olarak akar ama genel olarak tek sayılı caddeler batıya, Hudson Nehri'ne, çift sayılı caddeler de doğu yönüne uzanır. Bunları bana New York un yerlisi olan Jane öğretmişti. Brooklyn de, bizim semtte bile çoğu sokak tek yönlüdür. Ama ben artık aşinası olduğum o beyaz oku ve siyah harfleri haftada yüzlerce kez görsem de asla tam olarak güvenmem. Bunlar çoğu kişi için tek yönlü trafik akışının işaretidir ama ben, birileri işareti atlayıp ters yönde gidiyor olabilir korkusuyla daima her iki tarafı da kontrol ederim. Hayatımın büyük bölümü bu şekilde geçmiştir. Tek yönlü caddede karşıya geçerken bir veya iki kez değil tam üç kez sağıma soluma bakarım. Zaten bir salı günü, ikindi saatlerinde, kurstan önce James Franklin e rastlamam da bu ritüel sırasında oldu. Batı yönünde akan Kırk Beşinci Cadde trafiğini iki kez kontrol ettiğimde James in orada olmadığına emindim. Üçüncü bakışımda her nasılsa kaldırımda bitivermişti. James Franklin den söz ediyorum. Şu Arturo DeNucci filminde rol alan, profesyonel olduğu halde kursa gelen aktör hani... Askeriye fazlası haki renkli parka ve soluk renkte bir kot pantolon giymiş, boynuna da kırmızı mavi çizgili uzun bir atkı dolamış. Siyah saçlarının hafif bir dalgası var. O kadar yakışıklı ki ona bakınca gözlerim yanıyor. Karşıdan, gü- 48.

19 neş ona daha çok vurmuş gibi duruyor. Bu ekstra parlaklık onu herkesten daha dikkat çekici ve cazip kılıyor sanki. Altıncı Cadde de yüzünü batıya vermiş duruyor. Ben kuzeye yönelmek üzereyim. Işık değişmeden karşıdan karşıya geçebilirsem, kazayla rastlaşma ihtimalimiz olabilir. Bakarsa tanır beni, hatta adımı bile hatırlayabilir. Gerçi çekimlerden dönüp kursa bıraktığı yerden başlayalı bir ay bile olmadı daha. Ben tam o çekimlere gitmeye hazırlanırken kursa başlamıştım. Beni hatırlarsa belki ateş isterim ondan. Köşede dikilip sigara tüttürür, sınıftan söz ederiz. Belki de kahve ısmarlamayı teklif eder bana. Bir kafeye gidip konuşuruz... Üff, lanet olası. Ne konuşuruz sahiden? Neyse bir şey bulurum elbet. Bir espri yapıp onu güldürürüm. O da bana, Sen ne komik kızmışsın yahu! der. Bu kadar komik olduğunu hiç fark etmemiştim. Sana rastladığım iyi oldu. Belki bir akşam yemeğe çıkarız. Belki de aşık oluruz birbirimize. Ve günlerden bir gün bu caddeden geçerken James, Birbirimize burada rastlamıştık hatırladın mı? diye sorar. Gelgelelim az sonra beni tanımazdan gelirse bunların hiçbirinin oluru yok. Kırk Beşinci Cadde de karşıdan karşıya geçip çöp kutularından birine yanaşıyorum. Çantamdan çıkarıp atacağım bir şey varmış gibi çöpün başında oyalanarak ışıkların değişmesini bekliyorum. Nihayet James in karşıya geçmeye hazırlandığını görüyorum. Baktığımı anlamasın diye başımı öte yana çeviriyorum. Tekrar dönüp baktığımda... O da ne! Adam kalabalıkta kaybolmuş! Kalbim panik içinde çırpınmaya başlıyor ama neyse ki James yeniden görünüyor. Birden kıpkırmızı kesildiğimi hissediyorum. Sakin ol. Bej rengi postacı çantasını çaprazlamasına göğsüne asmış. Kemerinde çağrı cihazı var. Çantası bayağı dolu gibi. İçinde ne vardır acaba? Belki çantaya seçmeler için üstünde çalışacağı koca bir senaryo tıkıştırdı. Senaryoları ona özel kuryeyle gönderiyor olmalılar. Bu işte sivrilenlere bu tip hizmetler verildiğini duymuştum. Belki de 49. yanında John Osborne un ya da kara romantizmini yorumlamaya çalıştığı Charles Bukowski nın kitaplarını taşıyordur. Not defteri de olabilir. Sıklıkla zihninde derinleşen düşünceleri not etme ihtiyacı duyduğuna ve bu yüzden de not defteri olmadan adım atmadığına bahse girerim. James benim bulunduğum tarafa yaklaşırken dikkatimi yeniden çantama veriyorum. Çöp kutusunun karşısında çantayı sarsıp sallıyor, aradığımı bulamamış gibi uflayıp puflayarak içini dışına çıkarıyorum. Sanki durup beni seyreden varmış gibi yüksek sesle söyleniyorum: Nereye gitti şu..nihayet çantada çöp sayılabilecek tek nesneyi bulup çıkarıyorum. İncecik, yaldızlı bir sakız ambalajı. Kağıt o kadar ince ki onu abartılı bir jestle fırlatmama rağmen havalanıp kutunun epeyce uzağına düşüyor. Başımı kaldırıyorum. James Franklin den eser yok. Yüzüm asılıyor. Çantam omzumdan birkaç santim kayıp yenilgiye uğramış gibi sallanıyor. O ara yayanın biri bana şiddetli bir omuz vuruyor. Çantam omzumdan kurtulup yere savruluyor. Amatörlük örneği çanta oyunumla bunu bal gibi hak ettim. Çantamı göğsüme çapraz asmak yerine James Franklin in dikkatini çekmek için tek omzumdan aşağı sallandırırsam olacağı budur işte. James Franklin mi? Kendisi şu anda tam karşımda dikilmiş duruyor. Bana çarpıp çantamı omzumdan düşüren şey de onun postacı çantasıymış. Çantalarımız öpüşmüş meğerse. Çantalarımızın öpüştüğünü, sonra da aşık olup birlikte yaşamaya karar verdiklerini düşününce yüzüme bir gülümseme yayılıyor. Bu hiç de akıllıca değil. Uçuk fikirler üreteceğime derhal beynimi kendimi şirin gösterme konusunda çalıştırmalıyım. Söyleyecek birkaç söz bulmam gerek. Onu can evinden vuracak esprili bir laf... Zamanım azalıyor. Adam durmuş boş boş yüzüme 50. bakıyor. Çantamı yerden alıp ben de boş bakışlara karşılık veriyorum. Ekranda haykıramadan donup kalmış bir loto talihlisi ya da törende ödül alırken dili tutulan aktörler gibiyim. Sonradan iki satır yazıp ceplerine atmadıklarına yanacaklar ama zaman akıp gitse de o an kime teşekkür etmeleri gerektiğini bir türlü

20 hatırlayamaz-lar. Oturduğunuz yerden ekrana doğru, Karına... karına... diye haykırırsınız ama artık çok kalınmıştır. Müzik yükselir ve ödül sahibi şansını kaybeder. Ah çok pardon... Affedersiniz... Sizinle aynı kurstanız! diye atılıyorum tiz bir sesle. Sahi mi? Evet. Stavros un oyunculuk kursu. Ben başlayalı birkaç ay oldu... Ben geldiğimde siz ara verdiniz... Profesyonel olduğunuz için... Susup yüzümde ahmakça bir gülüşle ona bakıyorum. Ah evet, tabii ya. Sizi hatırladım galiba... Başını hafifçe sallıyor. Gülümserken dudaklarını biraz fazla çarpıtıyor. Evet, evet.. Konuşmasında hafif bir vurgu var, sözcükleri çekerek konuşuyor sanki. Güneyden bir yerlerden olmalı. Belki de Teksas ta ya da Georgia da bir çiftlikte büyümüştür. Gündüzleri ağılda iş görmüş, babasıyla mısır toplamaya gitmiştir. James hala yüzüme bakıyor. Yerinden bir milim bile kımıldamış değil. Ben durduğum yerde ileri geri sallanıyorum. Onun gibi kımıldamadan durabilmek istiyorum ama mümkün değil. Kurstaki performansınızı çok beğeniyorum, diyorum başımı öne eğerek. Sahi mi? Utanmış gibi yere bakıyor. Utangaç, diye düşünüyorum. Onun gibi kırsalın sessizliğine alışkın biri, kenti çok gürültülü buluyor olmalı. 51 Evet öyle. Stella, Stella! diye bağıran çok erkek oyuncu gördük. Hepsi Brando'nun taklidiydi. Ama siz... Siz Stanley de kendinizi oynadınız. Bence yani. Onu bir yerden yakalamam gerek. Umarım iddialı konuşma-mışımdır. Brando sözcüğünü cümle içinde kullanmışsanız iddialı görünme olasılığınız yüksektir. Diyaloğun burasında ilk soluğumu alıyorum. Her neyse. Onun yaptığı gibi ben de ona gözlerimi ayırmadan bakmaya çalışıyorum. Elimi uzatıp, Ben Franny, diyorum. Franny. Kurstan. Sigarasının dumanından korunmak için gözünü kısmış olabilir ama nedense ben beni ölçüp biçiyormuş hissine kapıldım. Burada yenisin, öyle mi? Ben mi? Şey, öyle sayılır. Kursta yeniyim ama New York a geleli iki yıl oldu. Hatta biraz daha fazla olabilir. Daha önce babamın okulunda çalışıyordum. Ondan önce uzun süre bir tiyatronun kadrosundaydım. Turneler falan. Bir de reklam filminde oynadım. Şey... hepsi bu sanırım. Uff! Ben de amma gevezeyim. İyi ki oynadığım tiyatronun ismini vermeye kalkmadım. FIRLAYIN ÇOCUKLAR! adında tiyatro grubu mu olur? Saçma sapan birkaç peri masalı karakterinden başka bir şey oynamadım zaten. Turne dediğim de civar okullarda temsil vermekti. Eyvah, ya tiyatronun adını soracağı tutarsa? Keşke o reklamı da konu etmeseydim. James kesinlikle reklam filmlerinde oynayacak bir tip değil. Gülümseyerek, Bayağı iyi, diyor ve yine sözcükleri çeke çeke konuşuyor. İş iştir, öyle değil mi? Tabii ya. İş iştir. Ne doğru bir laf. Oh, neyse. Ama onu taklit edip durmaktan vazgeçmeliyim. 52. Birden tuhaf bir vızıltı duyuluyor. James belindeki çağrı cihazına göz atıyor. Affedersin. Menajerim arıyor, diyor sıradan bir söz söyler gibi. Onunla bir yerde buluşacaktık. Yani kursa gitmiyor musun? diye atılıyorum. Sesimde gereksiz bir panik var. Hayır. Sonra da alt dudağını hafifçe sarkıtıp, Maalesef bu gece yokum tatlım, diye ekliyor. Neredeyse bana acıdığına inanacağım. James şu an iple çekilen randevusunu iptal etmiş biri havalarında. Sanki ben beş yaşında bir çocuğum da bugün hayvanat bahçesine gidemeyeceğimizi haber veriyor bana. Bu akşam kursa katılmayacağından dolayı karalar bağladığımı varsaymasına içerledim. Hatta işin doğrusu, bu haberle sahiden çökmüş durumdayım.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN 2011 PAZARTESĐ SAAT- 07:42 Sahne - 1 OTOBÜS DURAĞI Otobüs durağında bekleyen birkaç kişi ve elinde defter, kitap olan genç bir üniversite öğrencisi göze çarpar. Otobüs gelir

Detaylı

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;

Detaylı

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama rağmen sık sık geç kalırım... okul BIZIM (Meşelik) yol.. BIZIM ev Üç Kuruş Sokağı Kale Yolu Dükkan iki dak Meşelik ika Percy Sokağı Okula iki dakika

Detaylı

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU TARİH: / /2017 1. Öncelikle adınız nedir? Adınızın anlamı nedir? 2. Annenizden doğma, babanızdan olma, sizden başka evde yaşayan biri var mı? Varsa sizden büyük mü küçük mü?

Detaylı

İLK OK UMA KİT APLARI

İLK OK UMA KİT APLARI İLK OKUMA KİTAPLARI Bu kitabın sahibi:... Altı yaşındaki Ugo bir sabah uyanmış ve bir de bakmış ki karnının üzerinde yeşil bir aslan oturuyor! Aslan şişman değilmiş ama pek ufak tefek de sayılmazmış.

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ 2011-2012 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: 1 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN TEŞEKKÜR Kısa Film Senaryosu Yazan Bülent GÖZYUMAN Sahne:1 Akşam üstü/dış Issız bir sokak (4 sokak çocuğu olan Ali, Bülent, Ömer ve Muhammed kaldıkları boş inşaata doğru şakalaşarak gitmektedirler.. Aniden

Detaylı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı AÇIKLAMALAR 1. Soruların cevaplarını kitapçıkla birlikte verilecek optik forma işaretleyiniz. 2. Cevaplarınızı koyu siyah ve yumuşak bir kurşun kalemle

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

Acilen markete gitmeniz gerek. Gardırobunuzdan çarçabuk ne seçersiniz?

Acilen markete gitmeniz gerek. Gardırobunuzdan çarçabuk ne seçersiniz? Bayanlara Özel Test Giysi Seçiminiz Kişiliğiniz Hakkında Ne Söylüyor? 1-1Formun Üstü Bir iş toplantısındasınız ve tek bayan sizsiniz. a) Zekice yorumlarınızla öne çıkar, varlığınızı hissettirirsiniz. b)

Detaylı

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Bir çocuk varmış. Eşyalarını toplamaktan hiç hoşlanmazmış. Bir gün yerlerde atılı duran eşyalar, aralarında konuşuyorlarmış. - Sen neden hala buradasın. Bu saatte

Detaylı

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu.

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu. 1. Bölüm Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu. Tim ayağa kalktı. İpi çekti. Grk ayağa kalktı, JFK Uluslararası Havaalanı

Detaylı

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler. ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.

Detaylı

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen trenler, kaçırılan bağlantı noktaları, ne zaman yeneceği

Detaylı

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK Geçen gün amcam bize koca bir kutu çikolata getirmişti. Kutudaki çikolataların her biri, değişik renklerde parlak çikolata kâğıtlarına sarılıydı. Mmmh, sarı kâğıtlılar muzluydu,

Detaylı

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Herkese Bangkok tan merhabalar, Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

Hayat Kurtaracak Öneriler

Hayat Kurtaracak Öneriler On5yirmi5.com Hayat Kurtaracak Öneriler Her sabah 'Ne giyeceğim' sıkıntısı mı yaşıyorsunuz? Üstelik de bir sürü giysiniz varken! Gardırobunuzu yeniden düzenlerseniz bu dertten kurtulursunuz. Yayın Tarihi

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N. New York ta bugün kar yağıyor. 59. Cadde deki evimin penceresinden, yönetmekte olduğum dans okuluna bakıyorum. Bale kıyafetlerinin içindeki öğrenciler, camlı kapının ardında, puante * ve entrechats **

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! Kendini Tanıma Testi Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! İnsanlar sizin hakkınızda sandığınızdan farklı izlenimlere sahip olabilir. Gerçekten nasıl algılandığınızı siz de bilmek istemez misiniz? Bu teste

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer Edwina Howard Çeviri Elif Dinçer 4 Bölüm Bir Herkes aynı şeyi söyler: Jeremy türünün tek örneğidir. Herkes böyle söyler işte. Şey, öğretmenimiz Bay Buttsworth dışında herkes. Ona göre Jeremy başına bela

Detaylı

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir? ALTIN BALIK Bir zamanlar iki balıkçı varmış. Biri yaşlı, diğeriyse gençmiş. İki balıkçı avladıkları balıkları satarak geçinirlermiş. Bir gün yine denize açılmışlar. Ağı denize atıp beklemeye başlamışlar.

Detaylı

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse Gösterdim Gördü anlamına gelmez Söyledim Duydu anlamına gelmez Duydu Doğru anladı anlamına gelmez Anladı Hak verdi anlamına gelmez Hak verdi İnandı anlamına gelmez İnandı Uyguladı anlamına gelmez Uyguladı

Detaylı

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın? 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ismin yerini tutan bir sözcük kullanılmıştır? A) Onu bir yerde görmüş gibiyim. B) Bahçede, arkadaşımla birlikte oyun oynadık. C) Güneş gören bitkiler, çabuk büyüyor.

Detaylı

AFYONKARAHİSAR REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ

AFYONKARAHİSAR REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ SINAVA 5 KALA ADAYLARA ÖNERİLER SINAVA HAZIRLIK STRATEJİLERİ SEMİNERLERİ GEREĞİ HAZIRLANMIŞTIR Gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgârdan hayır gelmez. BİR BALIKÇI OLSAYSINIZ İNANIN O PAZAR SİZİN İÇİN

Detaylı

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 2019 yılında kendimize daha fazla zaman ayırmak istiyoruz. Fotoğrafla olan iletişimimizi artırmak istiyoruz. Fotoğrafın bir sanat

Detaylı

Kızlarla tanışmak isteyen bir erkeğin bilmesi gereken çok önemli bir kural var:

Kızlarla tanışmak isteyen bir erkeğin bilmesi gereken çok önemli bir kural var: 1 2 Kızlarla tanışmak isteyen bir erkeğin bilmesi gereken çok önemli bir kural var: Kadınlar hayatlarını güzelleştirecek, beraber eğlenebileceği, güzel sohbetler edebileceği, bakışlarıyla kalp yakan, hayat

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz ÜNİTE 4 Şimdiki Zamanın Rivayeti Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz Siz gid-iyor-muş-sunuz

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz. Sesinizi

Detaylı

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer, Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer, DEŞŞET ORMANI, YARATIKKÖY Anneciğim ve Babacığım, Mektubunuzda sevgili bebeğinizin nasıl olduğunu sormuşsunuz, hımm? Ben gayet iyiyim, sormadığınız için

Detaylı

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Bir ayakkabıyım ben, küçük kırmızı ve oldukça şirin. Gülmeyin gerçekten şirinim, inanmazsanız resmime bakın. Dün usta parmaklar son şeklimi verdi bana. Her şeyimle mükemmel olduğumu da konuştu ustalar

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır Berk Yaman Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır / /20 YAZI ARKASINDA SİZİN FOTOĞRAFINIZ KULLANILMAKTADIR Evveel zaman içinde yaşayan iki âşık varmış. Kara sevdaları

Detaylı

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü Henry Winker İllüstrasyonlar: Scott Garrett Çeviri: Bengü Ayfer 4 GİRİŞ Bu sendeki kitaplar Dyslexie adındaki yazı fontu kullanılarak tasarlandı. Kendi de bir disleksik

Detaylı

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an Ece Şenses 21001982 ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an oldu mu hiç? Louvre müzesi benim için tam olarak böyle oldu. Sadece benim

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR ANNEM ANNEM Annem annem canım annem, Gönlüm senle kalbim senle Canım annem gülüm annem Dünyam sensin benim bir tanem.. Biliyorum elbet bir gün gelecek Bir başka bebekte bana annem diyecek Bende hep iyi

Detaylı

15 günlük kısa dönem Avrupa gönüllü hizmeti projemi bitirdikten sonra Türkiye ye döndüm ve sizinle oradaki anılarımı bir raporda paylaşmak istedim.

15 günlük kısa dönem Avrupa gönüllü hizmeti projemi bitirdikten sonra Türkiye ye döndüm ve sizinle oradaki anılarımı bir raporda paylaşmak istedim. Yazan: Ümmü Nur Günlü Ülke: SIRBİSTAN Kuruluş: Bird Protection Study Society Başlama Tarihi: 01.07.2018 Bitiş Tarihi: 15.07.2018 E-posta: mmnrgnl@yandex.com Herkese selamlar, 15 günlük kısa dönem Avrupa

Detaylı

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir? 3 YAŞ AYIN TEMASI Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar? İskelet sistemi nedir? Ne işe yarar? Aile ve aileyi

Detaylı

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΥΟΛΙΚΗ ΥΡΟΝΙΑ: 2012-2013 Μάθημα: Σοσρκικά

Detaylı

I. BÖLÜM. Sayı, insan nefsinde birliğin tekrarından kaynaklanan manevi hayaldir. İhvan-ı Safa (Saflık Kardeşleri)

I. BÖLÜM. Sayı, insan nefsinde birliğin tekrarından kaynaklanan manevi hayaldir. İhvan-ı Safa (Saflık Kardeşleri) I. BÖLÜM Sayı, insan nefsinde birliğin tekrarından kaynaklanan manevi hayaldir. İhvan-ı Safa (Saflık Kardeşleri) Marifet, bize yâr olmayan sevgiliyi kalbimizin içinde öldürmek! İşte en haklı, en masum,

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN n ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1 n Problem Avcıları Biz problem avcılarıyız. Benim

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

MACERA AKADEMİSİ. Anneciğim ve Babacığım,

MACERA AKADEMİSİ. Anneciğim ve Babacığım, BARBAR YARATIKLAR İÇİN KURNAZLIK OKULU ZOR İŞÇİLER İÇİN BAŞKANLAR: SAYIN BAŞKÖTÜ KURT SAYIN KÜÇÜK KURT VE SAYIN BAĞIRTKAN KURT Lütfen lütfen lütfeeeen gelip buraya taşının, taşınacağınızı söylemiştiniz.

Detaylı

BEP Plan Hazırla T.C Menemen Kaymakamlığı Cumhuriyet ilkokulu Müdürlüğü Toplumsal Yaşam Becerileri Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

BEP Plan Hazırla T.C Menemen Kaymakamlığı Cumhuriyet ilkokulu Müdürlüğü Toplumsal Yaşam Becerileri Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı BEP Plan Hazırla T.C Menemen Kaymakamlığı Cumhuriyet ilkokulu Müdürlüğü Toplumsal Yaşam Becerileri Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı Öğrenci : Medine SARIKAYA Eğitsel Performans Elini yıkar. Elini

Detaylı

MATEMATİK DERSİ GENEL DEĞERLENDİRME

MATEMATİK DERSİ GENEL DEĞERLENDİRME MATEMATİK DERSİ GENEL DEĞERLENDİRME Adı Soyadı :.. 1. Aşağıdaki sayıları sembol kullanarak küçükten büyüğe sıralayınız. 456, 56, 71,877,950,95,2,857 7) 75 misket beş kardeş arasında paylaştırılıyor. Küçük

Detaylı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK Ceylan Işık, Hacettepe Türkçe Öğretmenliği Biliyor musunuz, ben bir çocuğun kalbine dokundum? Hatta bir değil birçok çocuğun kalbine dokundum. Onların sadece ellerine, yüzlerine

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. TÜRKÇE 12-13: OKUMA - ANLAMA - YAZMA OKUMA - ANLAMA 1: Rezervasyon Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. Duşlu olması şart. Otel görevlisi: Tek kişilik odamız kalmadı

Detaylı

TEST: Nasıl Daha Verimli Öğrendiğinizi Biliyor musunuz?

TEST: Nasıl Daha Verimli Öğrendiğinizi Biliyor musunuz? Nasıl öğrendiğinizi biliyor musunuz? Ve ne kadar verimli öğrendiğinizi İşte bu test ile ne kadar verimli bir öğrenmeye sahip olduğunuzu anlayacaksınız, eksikliklerinizi tespit edeceksiniz. Haydi iş başına.

Detaylı

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. ÇAYLAK Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. Alt katta genel tıbbi muayene ve müdahaleleri yapılıyordu. Bekleme salonu ve küçük bir de laboratuar vardı. Orta katta diş kliniği ve ikinci bir muayene

Detaylı

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? İşitme Engelliler Milli Hentbol Takımının en genç oyuncusu Mustafa SEMİZ : Planlı çalışarak, disiplinli çalışarak zamanını ve gününü ayarlayarak nerede ve ne zaman is yapacağıma ayarlarım ondan sonra Her

Detaylı

Bay Çiklet in Bahçesi

Bay Çiklet in Bahçesi 1. Bölüm Bay Çiklet in Bahçesi Bay Çiklet, kırmızı sakallarıyla ve bacakları birbirine dolanmış bir ahtapot gibi ters ters bakan, kan çanağı gözleriyle öfke dolu, yaşlı bir adamdı. Çocuklardan, hayvanlardan,

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή: ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ ΜΑΘΗΜΑ: ΣΟΤΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: Γ ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011

Detaylı

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΜΑΘΗΜΑ: ΤΟΥΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: B ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ:

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam SÖZCÜKTE ANLAM 1 Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam BADEM AÐACI Ýlkbahar gelmiþti. Hava bazen çok güzel oluyordu. Güneþ

Detaylı

Jamie Foxx J

Jamie Foxx J Jamie Foxx J - - - - - - - - - - - - - 62 Corinne Foxx 63 Biz müzik ve sinemayı bir araya getiren bir aileyiz. Babam hem eğitimli bir müzisyen hem de bir oyuncu. Gerçekten çok şanslıyım! Corinne Foxx Jamie

Detaylı

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) DİNLEME İSTEKLER (9) Metinleri dinleyelim

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır. .com Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır. ilkok 2/... Sınıfı Türkçe Dersi Değerlendirme Sınavı Adı-Soyadı:... Yaşayabilmek için oksijene ihtiyaç vardır. Oksijen sayesinde karadaki

Detaylı

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda Bir gün sormuşlar Ermişlerden birine: Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Bakın göstereyim demiş Ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa

Detaylı

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktin soğuk geciktim kış geciktiniz kış mevsiminde uç, sınır, son, limit bulunuyor/bulunur

Detaylı

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba; Mercanlar Sınıfından Merhaba; 20 Mart Vızıltı Bu hafta konumuz ormanlar idi. Orman nedir? Ormanların önemi ve faydaları nelerdir? Ormanları koruma konusunda üzerimize düşen görevler nelerdir? gibi sorular

Detaylı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim

Detaylı

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Çok Mikroskobik Bir Hikâye Çok Mikroskobik Bir Hikâye ÜMMÜŞ PÖRTLEK İlköğretim Okulu nda sıradan bir ders günüydü. Eğer Hademe Kazım, yine bir gölgelikte uyuklamıyorsa, birazdan zil çalmalıydı. Öğretmenimiz, gürültü yapmadan toplanabileceğimiz

Detaylı

Sevda Üzerine Mektup

Sevda Üzerine Mektup 1 Ferda Çetin 21401765 Sevda Üzerine Mektup Sevgilim, Sana mektup yazmamı istiyorsun. Yazayım, tamam, ama hayal kırıklığına uğramazsın umarım. Ben senin gibi değilim. Şiirler yazamam, süslü sözler bilmem.

Detaylı

Fotoğraf: Privat. Wolfgang Korn

Fotoğraf: Privat. Wolfgang Korn Fotoğraf: Privat Wolfgang Korn Yazarın yayınevimizden çıkan diğer kitabı: NORMAL NEDİR? Bilim muhabiri ve yazar olarak Hannover de çalışıyor. GEO, Die Zeit gibi gazete ve dergiler için yazılar yazıyor.

Detaylı

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut Havada bulut Sen bunu unut 8 TEK TEK TEKERLEME Öğrendiğim ilk tekerlemeyi hatırlamıyorum ama; çocukluğuma dönüp, baktığımda onlarca tekerleme arasından ikisinin öne çıktığını çok net görüyorum. Bir tanesi,

Detaylı

Elvan & Emrah PEKŞEN

Elvan & Emrah PEKŞEN Bu hafta için 5 güne 5 değerlendirme hazırlıyoruz. İlk üçünü paylaşıyoruz. 2 Tanesi de çarşamba sitemizde! Puanlama Aşağıda... 1. Sınav Test Soruları 5 puan 6x5=30 Harf,hece tablo 1 puan 45x1=45 Sayı okuma

Detaylı

Rutinler temamız kapsamında sabah sporu yaptık, grup sohbetleri ile paylaşımlarda bulunduk. Sabah sporunda reçel yaptık, hayali reçellerimizi

Rutinler temamız kapsamında sabah sporu yaptık, grup sohbetleri ile paylaşımlarda bulunduk. Sabah sporunda reçel yaptık, hayali reçellerimizi Rutinler temamız kapsamında sabah sporu yaptık, grup sohbetleri ile paylaşımlarda bulunduk. Sabah sporunda reçel yaptık, hayali reçellerimizi pişirdik. Topla tanışma oyunları oynadık. Heykel ol, adını

Detaylı