Oda Arkadaşım... Berlin Nihat ERSOY Yard. Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi

Transkript

1 Oda Arkadaşım... Nihat ERSOY Yard. Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi Bölüm Başkanımız beni, uzun yıllar oda arkadaşlığını paylaştığım Gürsel HOŞBAŞ'ın yanından ayırarak Muzaffer Hocanın odasına gönderdi. Ben Muzaffer Hoca ile Yıldız Teknik Üniversitesi'nde 4 yıl aynı odayı paylaşma mutluluğunu yaşadım. Kendisi son derece kibar, hiçbir davranışa kızmayan, hoşgörülü, bilimsel yönü güçlü bir hocamızdı. Evi kitaplarla dolu olmasına rağmen, kitap toplamayı severdi. Kitaplar, adeta onun gıdasıydı. Berlin 2003 Kendisiyle birlikte 2003 yılında, Üçüncü Türk Alman Jeodezi Sempozyumu nedeni ile Berlin 'e gittik. Burada ilginç izlenimlerim oldu. Berlin'de kaldığımız otelde bize Almanca tercümanlık yaparak problemsiz bir şekilde otele yerleşmemize yardımcı olduktan sonra, kendisinin önerisi doğrultusunda öğleden sonra iki katlı belediye otobüsü ile Berlin'i gezmeye başladık. Bizi (YTÜ öğretim elemanları Türkay GÖKGÖZ, Uğur DOĞAN, Arş.Gör. Mehmet) İstanbul'daki Bit Pazarı ile Sahaflar çarşısına 131

2 benzeyen bir yere götürdü. Kendisi hemen eski kitapların satıldığı yere giderek kitap özlemini giderdi. Orada bizi bırakıp, habersiz ayrıldı. Daha sonra biz de adres sorarak akşamüstü sağ-salim otelimize geldik, tekrar kendisi ile buluştuk. Bu arada, kendisine Almanların Türkler gibi uyanık olduğunu her söyleyişimde, buna katılmadığını, Almanların dürüst insanlar olduğunu her defasında söylerdi. Kendisini bu geziden sonra, Almanlara toz kondurmayan bir Türk milliyetçisi olarak değerlendirdim. Bildiğiniz gibi Türkiye'de ilk Harita Bölümü okulumuzda kurulmuştur. Hocamız, Bölümümüze gelir gelmez öğrenci arşivine girip Bölümümüzden mezun olanların kayıt dosyalarını tek tek çıkardı. Sanırım 2 ay arşivde kaldı yılının sonuna kadar mezun olan tüm mezunlarımızın kayıt yaptırmak için çektirdikleri siyah-beyaz vesikalık fotoğraflarını çıkarıp kitapçık haline (50. Yıl Albümü) gelmesini sağlamıştır. Böylece biz mezunların sınıf arkadaşlarımızı hatırlamamızda büyük katkı sağlamıştır. Bunun devamını ise biz gençlere bırakmıştır. Tüm Türkiye'deki bölümlerimizde çalışan akademisyenlerimizin 2002 yılı sonuna kadar yayınladıkları Bildiri-Makale-Kitap gibi tüm yayınların taramasını yaparak bunları bir kitapçık haline getirmiştir. Bu eserinin de genç akademisyenlere çok yararlı olacağını düşünüyorum. Bu kitabı da üniversitemizde basılmış, okulumuzda satılmaktadır. Türkiye'deki harita bölümlerinin öğretim elemanı sayısı ve öğrenci sayısı ile ilgili istatistiki bir çalışmasını Konya'da ve yurt dışında Berlin'de bildiri olarak sunmuştur. Okulumuzdaki 4 yıllık çalışmaları boyunca, Yüksek Lisans Tezi ve Doktora Tezi yürütücülüğü yapmamıştır. Odasındaki günlerinin çoğunu sözünü ettiğim çalışmalarla geçirmiştir. Odadaki mola saatlerinde ise, Karadeniz fıkraları ağırlıklı olmak üzere kendine has üslubu ile fıkralarını çok dinlemişimdir. 132

3 Şerbet Tadında Bir Dost: Muzaffer ŞERBETÇİ Ülkü ÖZEN 3. Harita Kurultayı, , Ankara: Muzaffer ŞERBETÇİ, Vecdi BERKKAN, Ülkü ÖZEN, Atilla AYDIN ve Eşi Bazı insanların, ışık saçmak, bu dünyayı aydınlatmak gibi bir misyonla geldiğini, görevlerini yaptıktan sonra da bizleri arkada bırakıp gittiklerini düşünüyorum. Muzaffer ŞERBETÇİ, Haldun ÖZEN, Erdem AKSOY, Özgönül AKSOY... böyle insanlardı. 29 Ekim 1980, Trabzon, Geçit Resmi, Rektör Prof. Dr. Erdem AKSOY, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muzaffer ŞERBETÇİ 133

4 Bunları düşünürken, Muzaffer nasıl anlatılmalı? diye düşündüm. Haldun'un söyleyişiyle Tam Adam, Nuray'ın ifadesiyle Muzoş, bana göre her söylediği dikkatle dinlenmesi gereken bir dost... Şerbetçileri tanıyalı dolu dolu 35 yıl oldu... Ailenin her bireyi benim için çok değerli, içlerinde Muzaffer'in yaydığı ise doğruluk, alçakgönüllülük, öğretmenlik... Muzaffer ŞERBETÇİ de Haldun ÖZEN de aile desteği olmaksızın kendi kendilerini yaratmış insanlardı. Çok küçük yaşlardan itibaren öğrenmeyi tutku haline dönüştürmüş, kendi yollarını kendileri çizmiş, bir yandan bilgiyi inşa ederken bir yandan da kendilerini oluşturmuşlardı. Yalnız yaşam öyküleri bile insanda saygı uyandırırdı. Sanırım bunun için insana değer vermeyi esas amaç olarak önlerine koymuşlardı. Bu nedenledir ki sevgili Erol KÖKTÜRK'ün, onların yaşam öykülerini sonraki kuşaklara aktarma çabası haritacılık sektörüne yapılabilecek en önemli katkılardandır yılları ülkenin içinde bulunduğu zor yıllardı. Hepimizin yaşamında siyaset ağır basıyordu, öğrenciler ikiye bölünmüştü Bir taşra üniversitesi olan Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde ise her şey iki katı daha zordu. Siyasi kampların dışında kalmak, bizler için de solun dışında kalmak olanaksız gibi bir şeydi. Muzaffer, içinde bolca ülke ve insan sevgisi, bir tür ilericilik ölçüsü, biraz da moda olan bu akımların özenle dışında kaldı. Sol düşünceli olduğunu biliyorduk, ama bunu hiç bir zaman öğretmeliğini etkileyen bir siyaset haline dönüştürmedi. Böyle davrandığı içindir ki, solun en ağır bir biçimde darmadağın olduğu 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da hiç bir ihanetin içinde olmadı. Oysa 12 Eylül öncesi yanımızda olup, evimizden çıkmayan birçok arkadaşımız kolaylıkla askeri yönetimin muhbiri olabildiler. Muzaffer o dönemin boy hedefi olan Rektör Erdem AKSOY'un yanında rektör yardımcılığı görevini üstlenirken de aklında, Bu üniversitede iyi 134

5 şeyler olmalı düşüncesi vardı. Bir gece 20 asker, başlarında bir yüzbaşı ile evi bastı ve bulaşık makinesinin içine kadar arama yaptılar. Erzincan Sıkıyönetim Komutanlığı'dan gelen savcılar tarafından sol örgütlenme yapmak suçlamasıyla ifadesine başvuruldu. Sıkıyönetim tarafından defalarca sorguya götürüldü. Ama Muzaffer bunların hiç birinden ne yakındı, ne de övündü. Çünkü o yaşamın ucuzundan hoşlanmazdı. Haldun, Muzaffer'i iç tutarlılığı tam olan, güvenilirliği sınırsız, her zaman arkanı dönebileceğin bir dost olarak tanımlardı. Bu nedenlerdir ki, Muzaffer'in yanı bir tür insanlık okuluydu. Her zaman öğretecek bir şeyleri olurdu, çocuklara çarpım tablosunun on parmakla kolayca öğrenilebileceğini, yetişkinlere yoksulluğun nasıl aşılabileceğini, en ağır suçların Yok Yahu diyerek geçilebileceğini öğretir, bütün bunları yaparken de kendinizi onunla eşit hissetmenizi sağlardı. Muzaffer hayatınızda ilk defa duyduğunuz, en zor bir şeyi bile anlatsa siz çok kolaymış diyerek öğrenirdiniz. Hastalıklarla ilişkisi de parayla ilişkisine benziyordu. Parası olursa iyi, olmazsa önemli değil; hastalık ise olmazsa iyi, olursa önemli değil... Her iki konunun da farkında değilmiş gibi... ve tam bir güvenle Nuray'a teslim... başkasını üzmemek için alabildiğine dikkatli, yakınmamaya özenli... yani bir tür şiir... Babasının ölümünü laf arasında söyledi, doktorasını tamamladığında Prof. WOLF'un kendisini öven sözlerini ise hiç söylemedi. İnsan ilişkilerindeki tutarlılığı onu her yerde ve her zaman aynı davranmaya yönlendiriyordu. Arkadaşlarıyla olan ilişkisindeki saygı ve hoşgörü çocuklar için de geçerliydi, yaşlılar için de, kitapları ve öğrencileri için de geçerliydi. Her yerde, herkese değişmeyen aynı saygı, aynı hoşgörü, aynı dikkat Bazı insanlar size yaşamınızdaki önemi vurgulamadan yanı başınızda, aklınızda, yüreğinizde yer alırlar. Muzaffer de eviyle, kitaplarıyla, eşiyle, çocuklarıyla sade, önemli, alçakgönüllü, sıcak ve dosttu. 135

6 Yoğun bakımdan çıktığı gün yine ne kadar iyi olduğunu anlatmaya gayret ediyor, üzülmememiz için elinden geleni yapıyordu. Alabildiğine halsiz, ama ecelle dalga geçen fıkraları ihmal etmeden, aynı keyfi aldığımız güneydoğu türkülerinden söz ederek, hastanenin penceresinden görünen İstanbul manzarasına ve Nuray'a hayran. Ayrılırken Ankara'dan kendisini görmeye gittiğim için o bana teşekkür etti, çabuk iyileştiği için ben ona teşekkür ettim. Şimdi ben ona benim arkadaşım olduğu için teşekkür ediyorum, bilmiyorum duyuyor mu? Sanırım dünyadaki zor işlerden biri de bir dostunun, arkadaşının arkasından yazmak... Anılar üstünüze yığılıyor ve belleğin işkencesi başlıyor. Eğer onun bize öğrettiklerine sahip çıkabilirsek, onun kadar yaşam ustası olabilirsek, bir Muzaffer ŞERBETÇİ Kütüphanesine sahip olabiliriz. Murathan MUNGAN, kaybettiğimiz yakınlarımızın yokluğuna alışmadığımızı, eksildiğimizi söylüyor. Ben Haldun'un yokluğuyla kendimi yarım insan kabul ediyordum, şimdilerde iyice eksildiğimi hissediyorum. Sana yaşamımda bulunduğun, arkadaşım, dostum olduğun için çok teşekkür ederim Muzaffer 136

7 MUZAFFER ŞERBETÇİ'NİN BELGELİĞİNDEN TEBESSÜMLER Mevki Vagonu İtekliyor Samsun'dan Ankara'ya doğru giden bir tren rampada zorlanıp durunca makinist herkesin inerek vagonları itmesini söyler. Herkes iner, vagonlara yüklenirler. Tam bu sırada biletçinin bir yolcuyla tartıştığını gören makinist sorar, - Ula Temel, nedir sorun? - Ha bu pokyiyenun piletu 3. mevki. Ama gelmiş, 2. mevki vagonu itekliy Her İhtimale Karşı Temel kahvede arkadaşına: - Sempatik nedur? diye sormuş. O da - İyi, sevimli, güzel falan demek. Niye sordun ki? - Hiç Biri bana sempatik dedi. Her ihtimale karşi vurdim oni. Epey Direnmiş Temel üstü başı yırtık pırtık kan revan içerisinde kahveden içeri girdiğinde arkadaşları merak içinde ne olduğunu sorarlar. O da, - Hiç... Kayınvalideyi gömdük.ama epey direndi. Orispi Öğretmen sınıfta bir parça okudu. Okuma parçası şöyle başlıyordu: Sarışın kadın pencereyi açtı. Dışarı eğilerek baktı. Saçlarını rüzgarda dalgalandırdı. Uzun uzun caddeyi izledi ve sonra pencereyi kapattı. Bir sigara yakarak kendini yumuşak bir koltuğa attı. - Konuyu özetler misiniz? Arkadan küçük Temel tek kelime ile özetledi: - Orispi

8 Şart midur? Temel arkadaşlarına, - Ben Milletvekili olacağım. - Deli misun? - Şart midur? Kazazede Temel gemi kazası geçirerek küçücük bir adaya çıkar. Aylar sonra bir sandal içinde bir kadın kazazede adaya çıkar ve aralarında şu konuşma geçer: - Ne zamandır bu adada yaşıyorsun? - Zamanı unuttum. Bir yıl olmuştur. - O zaman senin çok özlediğin bir şey getirdim. - Hamsili ekmek mi getirdin da? Hep Eğri Keser Adam küçük tuvaleti için gittiği tuvalette yanındakiyle konuşur: - Çamlıhemşin'den misin? - Evet nereden bildin? - Seni de kör Hüseyin mi sünnet etti? - Evet nereden biliyorsun? - O adam hep eğri keser. Deminden beri ayağıma işiyorsun! Ben de Lezbiyenim Temel İstanbul'da bir kadından hoşlanmıştı. Kadına yaklaşarak - Sizunla arkadaş olabilur miyum? dedi. - Ama ben lezbiyenim - Nedir o ki? - Ben kadın severim. - Ben de lezbiyenum, ben de kari severim. 138

9 Hiç Giyeceği Yokmuş Adam eve erken gelmiş. Kadın çıplak durumda ve yatakta oturmuş ağlıyor ve - Hiç giyeceğim yok. Bana giyecek almıyorsun, deyince, adam elbise dolabını açıp, - İşte kırmızılın, işte siyah tayyörün, işte yeşil entarin, merhaba Ahmet bey, işte mavilin, işte bejin. İngilizce Bilmezmiş Adam arkadaşına karısını bir Amerikalı ile yatakta yakaladığını anlatırken, arkadaşı - Peki ne söyledin? demiş. - Ne söyleyeceğim? Ben hiç İngilizce bilmem ki... Yalnız Yatıyor Hafifmeşrep bir kadın öldüğünde mezar taşına, Nihayet yalnız yatıyor yazıldı Çaycıyı Yemiş Hayvanat Bahçesindeki iki aslanın birisi kaçmış. İlgililer birkaç hafta aradıktan sonra bulup yeniden kafesine koymuşlar. Diğer aslan sormuş, - Nerelerdeydin? - Valla hiç sorma. Bakanlıklar mı ne diyorlar. İşte oraya gitmişim. En alt katta arşiv denilen bir odaya oturdum. Her gün bir genel müdür veya müsteşar yiyordum. Kimse farkına varmamıştı. Son gün çaycıyı yemişim. Hemen beni yakalayıp getirdiler. Akıllı Eşek Politikacılardan biri bir köyde su dolabı döndüren bir eşek görmüş. Sahibi ile aralarında şu konuşmalar geçmiş: - Bunun gözü niye bağlı? - Hep döndüğünü fark etmesin, yoksa durur. 139

10 - Boynundaki çan ne için? - Durduğunu fark etmemiz için. - Peki hem durur hem de başını sallarsa? - Senin gibi bir akıllı eşeğe henüz rastlamadık. Akıllı Katır Bir yol mühendisine köylüler, köy yollarının geçkisinin saptanmasında katır kullandıklarını söylemişti. Buna göre katırın kuyruğundan tutarak eğimli arazide katırı yürütüyorlar ve katırın geçtiği yerleri işaretliyorlarmış. Mühendis: - Peki katır olmazsa ne yapıyorsunuz? - O zaman sizin gibi bir mühendis çağırıyoruz. At Görmemiş - Papaz efendi, Papaz efendi, dışarıda çıplak bir kadın bir ata binmiş gidiyor. - Nerede, nerede çoktandır at görmemiştim. Kendi Sorunları Adamın gümrükteki kontrolde bir bavul saati yakalanmıştı. Gümrük memuru: - Bunlar ne? deyince, adam: - Tavuk yemi, demiş. Bunun üzerine Gümrükçü, - Böyle tavuk yemi olur mu? deyince, adam, - Ben önlerine atıyorum isterse yemesinler, kendi sorunları. Güvelerin Yaşamı İki güve dertleşiyorlardı: - Ne garip bir yaşamımız var. Yazın kürk manto içindeyiz. Kışın da bikinilerin içinde 140

11 Kimin İşi imiş? Kadın evde hizmetçiyi kocasıyla yakaladı ve hizmetçiye Ne yaptığını? sordu: - İşimi görüyorum, deyince, kadın, - Hayır, bu benim işim. Neden Ayrılmış? Hanım yeni hizmetçiye sormuş, - Son çalıştığınız yerden neden ayrıldınız? - Vallahi ben de bilmiyorum ki. Kadın kocasını benim yatağımda buldu. Tuttu beni kovdu. Eve Gidiyorlar İki arkadaş konuşuyorlardı - Eve gidiyorum. Hizmetçi annesine gitti, karım yalnız. - Ben de eve gitmeliyim. Karım annesine gitti, hizmetçi yalnız. Bir İhtimal Daha Var Öğretmen bir Geometri dersinde bir ispat yaptı ve ekleyerek, - Bir ihtimal daha var, dedi. Arkadan bir ses, - O da ölmek mi dersin? deyince, sınıfta bir sessizlik oldu. Öğretmen geriye dönüp baktığında Hasan'ı kıpkırmızı görerek yavaş yavaş yanına yaklaştı. Arkadaşları Öğretmenin Hasan'a bir tokat atacağını veya en azından paylayacağını düşünürlerken, öğretmen şarkının 3. mısraını Hasan'ın kulağına söyledi: - Söyle canım ne dersin? Onun Daha Haberi Yok Adam daireye geldiğinde arkadaşlarına, - Çocuklar baba oldum, deyince, adamı kutlamışlar ve karısının sağlığını sormuşlar. Bunun üzerine adam, - Onun daha haberi yok, demiş. 141

12 Ölmemiş Kadının birisinin yeni bir çocuğu olmuş. Kayıt için nüfus dairesine gittiğinde memur, - Hanım sizin kocanız öleli iki yıl olmadı mı? deyince, kadın - Evet o öldü. Ama ben ölmedim, demiş. İşine Gidiyor Köln'de sabah erkenden adamın birisi çırılçıplak bisikletle giderken iki polis tarafından durdurulmuş. Kimlik ve adres tespitinden sonra çocuk sayısını sormuşlar. Adam 9 çocuğu olduğunu, söylemiş. Polislerden birisi diğerine, - Bırakalım adamı, işine gidiyor, demiş. Başka Ne İş Yaparmış? İş ve işçi bulma kurumuna başvuran adamın 20 çocuğu olduğu saptanmıştı. Bunun üzerine memur sormuş, - Peki başka ne iş yaparsın? Önce İş Sonra Eğlence Adamın karısı ölmüştü. Cenaze mezarlıkta defnedilirken, tam o sırada adamın çalıştığı fabrikanın iş başı düdüğü öttü. Adam fabrikaya doğru giderken, tanıdıkları ve arkadaşları, - Nereye gidiyorsun? Karının öldüğü günde çalışılır mı? - Önce iş, sonra eğlence... Alkol Güzelleştiriyor Adamın birisi yanındaki kadına, - Alkol seni güzelleştiriyor... dedi. - Ama ben içmedim. - Ben içtim. 142

13 Kadın Otobüse Neden Para Ödemedi? Bir otobüse uzun etekli bir hanım tam bilet alarak bindi. Arkasından mini etekli bir kız yarım bilet alarak bindi. Daha sonra binen bayan hiç para ödemedi. Neden? Neden ola ki? Düşündüğünüz gibi değil: Kadının abonman kartı vardı. Mobilyacıymış Adamın birisi memleketinde arkadaşlarına Paris maceralarını anlatıyormuş. Bir hanımla tanıştım. Hanım Türkçe bilmiyor, ben de Fransızca bilmiyorum. Ama bir bloknot, bir kalem işimizi gördü. Ben bir kahve fincanı resmi çizdim, kadın başını salladı. Bir kahveye gittik, kahvemizi içtik. Kadın bloknota bir restoran resmi çizdi, kalktık bir lokanta da karnımızı doyurduk. Ben bir şampanya şişesi çizdim, kadın başını salladı. Bir şişe şampanya devirdik. Kadın bir yatak resmi çizdi. Köpoğlu kadın, nereden bildi benim mobilyacı olduğumu? Öğretmenleri Bekleyin Bir okulun önünde trafik için konulan bir levhada Dikkat Edin, Çocukları Ezmeyin yazılıydı. Muzibin biri altına, Öğretmenleri Bekleyin diye ekleme yaptı. Hayvanları Koruyalım Bir tiyatro kapısında Köpekle Girilmez yazısı vardı. Adamın birisi oyunu izledikten sonra levhanın altına, Hayvanları Koruma Cemiyeti ibaresini ekledi. Aynı Yaşta Yaşlı adam doktora gider: - Doktor Bey, sağ bacağım çok ağrıyor. - Yaşlılıktan - Ama sol bacağım da aynı yaşta