CAN ANA. Xpress Promotion VOCEA AUTENTICĂ

Transkript

1 - Martie / Mart 2004 pagina / sayfa 16 vvel zaman içinde, kalbur saman içinde yerden bitti üç cüce. Ben cüceleri görünce; dedim haliniz nice? Biri dedi masalım var, dinler misiniz?) deyince, hepsi birden (dinleriz diye) bağırdılar. Koşup tüm çocukları çağırdılar. Çocuklar bir araya gelince, şaştım kaldım onlardaki sevince. Aralarında sizlere de rastladım, hiç durmayıp bu masalı anlatmaya başladım. Kente çok yakın bir köyde Can Ana diye biri yaşarmış. Can Ana nın asıl adını köyde hiç kimse bilmezmiş. Altın gibi bir kalbi olduğu için ona bu adı köylüler takmışlarmış. Can Ana nın hiç çocuğu yokmuş. Ama o, köyün bütün çocuklarını kendi çocukları imiş gibi sever, onlara masallar anlatır, oyuncaklar yaparmış. Can Ana hem çok akıllı de çok çalışkanmış. Bu yüzden köyde kimin bir derdi olsa koşup ondan akıl danışırmış. İşleri çok onlanlar da Can Ana ya: - Bügün işlerimiz çok fazla, lütfen gelip biraz yardım edermisin? diye işlerine yardımcı olması için rica ederlermiş. Can Ana, öğüt isteyene öğüt verir, işlerine yardımcı olmasını isteyenlere de gidip seve seve yardım edermiş. Zamanla köylüler Can Ana nın yardımlarına öyle alışmışlar, öyle alışmışlar ki; onu çok iyi bir insan olduğu için kendilerine yardıma koştuğunu unutmuşlar da,, vazifesi olduğu için yardım etmesi gerektiğini sanmışlar. Ve artık eskisi gibi gidip te Can Ana ya işlerinde yardımcı olması için rica edeceklerine: - Can Ana, yarın bize gel de şu işlerimize biraz yardım ediver, diye emir vermeye kalkmışlar. Can Ana, onların bu davranışlarından ötürü hiç mi hiç kızmamış. Ama koskoca köy, bir Can Ana. Hangi birinin işine koşsun, hangi birinin derdine derman olsun. Bütün çabalarına rağmen herkesin işine yetişemezmiş. Bu yüzden çok sevdiği çocuklarla bile ilgilenemez olmuş. Bir süre sonra yardımına gidemediği köylüler kapısına dayanıp: - Hey Can Ana, Can Ana, neden bize yardıma gelmedin? Biz de seni iyi bir insan sanırdık, diye onu azarlamaya başlamışlar. Zavallı Can Ana cık, kimseyi darıltmamak için durup dinlenmeden herkesin işine koşturup durmuş. Derken günün birinde bu kadar çok çalışmaya dayanamayıp hasta olmuş, yataklara düşmüş. Köylüler, gelip ona yardım edeceklerine: - Ayıp, ayıp Can Ana, küçücük bir hastalıktan yatılırmı hiç? demişler. Can Ana, bu sözleri duyunca çok üzülmüş ve: - Artık kimseye yardımım dokunmuyor, çocuklara bile masal anlatıp oyuncak yapamıyorum. İyisi mi bu köyden çekip gideyim, diye düşünmüş. Bir gece giyeceklerini bir çıkın yapmış, yanına da biraz yitecek alıp sessizce köyden ayrılmış. Ertesi gün köylüler her zamanki gibi sabah erkenden Can Ana nın evinin yolunu tutmuşlar. Eve geldiklerinde bir de bakmışlar ki ev bomboş, kimseler yok. Köylüler çok şaşmışlar. - Eyvah, şimdi biz Can Ana sız ne yaparız? İşlerimizi kime yaptırır, kime akıl danışırız? diye kara kara düşünüp üzülmüşler. İşte o zaman akılları başlarına gelmiş. Can Ana nın kıymetini anlamışlarç ona bir teşekkürü bile çok gördükleri için çok, çok pişman olmuşlar. Sonra da onu arayıp bulmaya ve bundan sonra çok iyi davranmaya karar vermişler. Köylüler günlerce Can Ana yı arayıp durmuşlar, ama o günden sonra onu hiç gören olmamış. Sevgili çocuklar! İçinizde onu göreniniz var mı acaba? Eğer Can Ana yı görürseniz ona çok iyi davranın, yaptığı iyilikler için de teşekkür etmeyi sakın unutmayın olmaz mı? DIRECTOR NUREDIN IBRAM Redactor-ţef Abdula gülten CAN ANA Colectiv redacþional: Nurcan Ibraim, Ervin Ibraim, Firdevs Veli, Iomer Subihan Adresa de corespondenţă: B-dul Tomis nr. 99, bl. S0, ap. 3 Constanţa Tel./Fax: hakses@1a.ro Tehnoredactare computerizată în sediul U.D.T.R. Tehnoredactor: Fârtat Cicero Tiparul executat de: s.c. Xpress Promotion s.r.l. Constanþa I.S.S.N Anul VI 2004, Nr. 3 (105) VOCEA AUTENTICĂ MARTIE / MART ROMANYA TÜRK DEMOKRAT BİRLİĞİNİN YAYIN ORGANIDIR PERIODIC BILINGV AL UNIUNII DEMOCRATE TURCE DIN ROMÂNIA EDITAT CU SPRIJINUL CONSILIULUI MINORITĂŢILOR NAŢIONALE STRUCTURILE DE CONDUCERE ALE U.D.T.R. În ziua de , în Sala Mare a Prefecturii Constanţa a avut loc Conferinţa Naţională a U.D.T.R., cu următoarea ordine de zi: - Raportul Consiliului Naţional şi al Comitetului Director - Raportul Comisie Financiar Contabile şi a Comisiei de Cenzori -Propuneri de modificare / completare a Statutului U.D.T.R. - Alegerea conducerii U.D.T.R. După prezentarea Raportului de Activitate a Consiliului Director şi a Consiliului Naţional pe perioada noiembrie martie 2004 şi a celorlalte documente ale Conducerii U.D.T.R., a avut loc alegerea noilor structuri de conducere ale U.D.T.R.: Sevgili Okuyucular, 2004 yılına girdik. Geçmiş 1-2 yılda neler olduğu elbette önemlidir. Ancak geçmiş yılların bunları nasıl hazırladığının teşhis ve tahlili daha büyük önem taşımaktadır. Dünyaya yutturulan ve kaçınılması mümkün olmazlar listesinde birinci sırada yer verilen küreselleşme ve globalleşme, bugünkü sonuçların, adeta zaruri sonucudur. Dünya teknik ulaşımlar itibariyle küçülmüş, sermaye hudutların pek çoğunu delip geçmiş ve delip geçme planına koyduğu ülkelerin de pek çoğunun hazırlığını tamamlamıştır. Buna karşı koyanların iki ihtimalden birine, eninde sonunda razı olmaları kaçınılmaz gözüküyor: Kanlı mı? Kansız mı? Afganistan kanlı delindi. Çevresi kansız olacak delinmeye hazırlanıyor. Irak kanlı delindi. Çevresi kansız olarak delinmeye hazırlanıyor. Her iki ülkede birer bahane icat edildi. Yıllarca beslendikten sonra, bütün dünyadaki olan ve olacak olan kötülüklerin anası olarak iki isim kafalara kazındı. Bin Ladin, Saddam Hüseyin! Birisi terönün acımasız ve taa Amerika ya uzanmış devi, diğeri kitle imha silahlarıyla dünyayı teslim almaya hazırlanan diktatör veya kendi tabirleriyle yeni Hitler!... Bunları tedip etmek elbette insanî bir görevdir. Bu görev maddi gücünden dolayı elbette ABD ye düşer. Ama, bu tehdidin kanlı veya kansız olması maksada göre değişiyor. Mesele bu adamlardan kurtularak terörden insanlığı imha olmaktan kurtarmak ise bunu birkaç yüz milyon dolar harcayarak pek ala başarmak mümkündür. Mesele oralara yerleşerek merkez ve çevredeki kritik maddelere el koymak ise, mutlaka kan gerekir. Milyonlarca insanın açlığı, susuzluğu, binlerce insanın ölümü ve harcanan milyarlarca dolara değer bir yatırımdır bu!... Birinci yerleşme, doğrudan Türkistan a dönüktür. İkinci yerleşme Türkiye ve Türkiye nin ayrılmaz parçası olan Misak-ı Milli hudutlarımız içindeki topraklarla komşularımıza dönüktür. Bu komşular içinde de Preşedinte U.D.T.R. a fost ales Dl. Osman Fedbi, Primvicepreşedinte Asan Murat, iar Secretar general D-na Şachir Sureia. Conferinţa a ales, în unanimitate, ca Preşedinte de Onoare şi purtător de cuvânt al U.D.T.R. pe Dl. Prof. Univ. dr. Ibram Nuredin.. Comitetul Director este alcătuit din 15 membri fiind compus din Preşedinte U.D.T.R. Osman Fedbi, Primvicepreşedinte Asan Murat, Secretar general Şachir Sureia, Preşedinte de Onoare al U.D.T.R. Ibram Nuredin, preşedinţii filialelor judeţene U.D.T.R. Constanţa şi Tulcea Husein Cadir şi respectiv Ibram Iusein şi alţi 9 vicepreşedinţi, reprezentanţi ai filialelor din teritoriu. În prima şedinţă a Comitetului Director, au fost nominalizaţi, în unanimitate, reprezentanţii U.D.T.R. la Consiliul Minorităţilor Naţionale, anume: Preşedinte U.D.T.R. Dl. Osman Fedbi, Preşedinte de Onoare al U.D.T.R.D. Dl. Ibram Nuredin, Secretar General al U.D.T.R. D-na Şachir Sureia. În comisiile Consiliului Minorităţilor Naţionale, U.D.T.R. va fi reprezentată de: Ibram Iusein, comisia de legislaţie şi asministraţie; Ibraim Ervin - comisia de învăţământ, Adbula Ghiulten - comisia de cultură, culte şi mass-media, Dragomir Nicuşor - comisia financiară, Ibram Nuredin - comisia de relaţii internaţionale şi raporturi cu societatea civilă. A fost numit ca şef al comisiei de religie, Dl. Islam Remzi, iar Asan Nilgun se va ocupa de comisia de tineret. Sayın Prof. Dr. Turan Yazgan Hocamızın 25 Aralık 2003 tarihinde yazılan ve Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi inin Ocak 2004 sayısında neşredilen sunuş yazısını sizlerle paylaşmak istiyoruz. milyonlarca Türk vardır... Türkiye nin kansız delinmesi için bu fiili işgallerin meydana getirdiği rahatsızlığın yanında kullandıkları başka vasıtalar da var: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, iç ve dış borçlar, etnik ve dini kaşımalar, içteki maşalarla yürütülen ve gerçekten dehşetli ve alçakça yayın yapan medya! Bir diğer vasıta ise Avrupa Birliği hayali! Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Avrupa Birliği ne sokularak, her yerde devletleri parçaladıkları halde her ne hikmetse Kıbrıs ta birleştirmeye zorlayarak ve satın aldığı uşaklarla milli ruhu köleleştirerek ve tabii Türkiye yi sıkıştırmak maksadıyla kullanılmaktadır. Son yıl boyunca Türkiye mütemadiyen iç ve dış borçlanmaya itilmiştir. Çok az sayıda rantiye, bütün bir milletin bütçeye aktardığı kaynakların % 100 ünü faiz olarak emmiş ve emmektedir. Bu arada, banka soygunları ve yurtdışına sermaye kaçırılışı had sahfaya vararak ülkeyi dışa karşı çok zayıf duruma düşürmüştür. Tam manasıyla sömürülen bir toplum ortaya çıkmıştır. Türkiye de herkes bilir ki üç azınlık vardır. Rum, Ermeni ve Yahudi. Bunun dışında Türkiye de etle tırnak gibi ayrılmaz bir müslüman Türk milleti vardır. Çok uzun süredir bu milleti etnik kökenine veya mezheplerine göre bölme çalışmaları amansızca sürdürülmektedir ailenin eline geçmiş muhteşem medya gücünün dış destekli korkunç yaygaralarının elbette bir sonuç vermesi mümkündü. Bir muz olarak önümüze uzatılan Avrupa Birliği ise zaten bize karşı kurulmuş bir topluluktur. Bunu en iyi bilen şüphesiz ABD dir. Bizi almayacaklarını da bilmektedir. Ama oraya doğru yönlendirmek suretiyle Avrupa Birliği hayalini de Türkiye yi sıkıştırmak için kullanmaktadır te Türkiye bu meseleleri uzun vadeli bir bakış açısıyla değerlendirmek zorundadır. Yeni yılımız bütün Türk Dünyasına kutlu olsun. Tanrı Türk ü Korusun. Prof. Dr. Turan Yazgan

2 - Martie / Mart 2004 pagina / sayfa 2 pagina / sayfa 3 Mesajul domnului Ion Iliescu cu prilejul dobândirii Statutului de Membru NATO Stimaţi compatrioţi, Astăzi are loc la Washington ceremonia oficială a depunerii instrumentelor de ratificare privind aderarea la Organizaţia Tratatului Atlanticului de Nord a României şi a celorlalte şase state. Prin acest eveniment, organizat de Casa Albă, ţara noastră dobândeşte de jure calitatea de membru cu drepturi depline al NATO. Este un moment cu deosebită semnificaţie istorică pentru destinul european şi euroatlantic al ţării noastre. Ceremonia de la Washington va fi urmată, la 2 aprilie, de festivitatea înălţării drapelelor naţionale la sediul NATO din Bruxelles, moment ce va marca aderarea oficială a României la Organizaţia Tratatului Atlanticului de Nord. Această zi încununează un efort naţional de mare amplitudine, care a atras susţinerea entuziastă din partea tuturor cetăţenilor ţării noastre şi care a mobilizat cu vigoare reformele necesare bunei pregătiri a aderării. Este confirmarea juridică a deciziei de la Praga a Alianţei, în noiembrie 2002, care a fost urmată de ratificarea protocoalelor de aderare în toate parlamentele actualelor state membre. Acest obiectiv major al politicii noastre externe rămâne un exemplu de referinţă al spiritului de solidaritate naţională şi al consensului pe marile teme ale interesului naţional, care a dat întotdeauna rezultate strălucite în istoria României. Pregătirea aderării la NATO şi la Uniunea Europeană a însemnat, în primul rând, recuperarea valorilor democraţiei, construirea statului de drept şi a structurilor economiei de piaţă la nivelul de compatibilitate cu democraţiile occidentale. A însemnat elaborarea unui set de garanţii constituţionale şi a unui cadru legislativ puse în slujba cetăţenilor României pe măsura noii demnităţi şi identităţi ca membri ai familiei euro-atlantice. Doresc să subliniez, şi cu acest prilej, modul exemplar în care Armata şi-a asumat reformele care i-au permis să-şi îndeplinească noile misiuni şi să participe la acţiuni complexe în afara graniţelor ţării. Mii de militari români şi-au făcut de-a lungul unui deceniu în cadrul Parteneriatului pentru Pace - datoria faţă de sistemul de valori democratice şi au demonstrat că armata României are anvergura şi capacitatea de a-şi asuma misiuni dificile şi de a face faţă cu succes şi energie noilor responsabilităţi. Doresc să mulţumesc în mod deosebit militarilor români care astăzi se află departe de ţară pentru a-şi îndeplini cu cinste şi devotament misiunea şi să le adresez cele mai calde felicitări. Aderarea României la Tratatul Atlanticului de Nord va aduce ţării noastre nu doar solide garanţii de securitate, dar şi noi obligaţii şi responsabilităţi. Intrăm acum într-o nouă etapă, care cere eforturi la fel de susţinute, pentru a dovedi că suntem parteneri de nădejde într-o organizaţie care se bazează pe solidaritate şi pe responsabilitate. Alianţa în care intrăm, astăzi, s-a transformat faţă de cea care a luat naştere acum 55 de ani, după al doilea Război Mondial. Este un adevăr că întregul climat internaţional de securitate s-a schimbat fundamental în ultimii ani. Noile ameninţări la adresa păcii şi securităţii implică o contribuţie activă din partea tuturor naţiunilor lumii pentru a elimina pericolul ameninţărilor teroriste, a fenomenelor care alimentează extremismul şi intoleranţa şi pentru a da o nouă perspectivă dezvoltării bazate pe şanse de progres pentru toţi cetăţenii planetei. Am convingerea că marea familie euro-atlantică din care facem acum parte îşi va îndeplini în continuare rolul de factor stabilizator în plan regional şi global, care să permită soluţii durabile la marile probleme ale dezvoltării, stabilităţii şi securităţii mondiale. Noul profil strategic al României va implica sporirea contribuţiei ţării noastre la promovarea valorilor comunităţii din care facem parte în regiune. Vechile teorii ale războiului rece sunt perimate iar noile relaţii de parteneriat ale NATO cu vecinii din Est constituie un prilej de întărire a climatului de încredere şi cooperare la nivelul continentului nostru. Aceasta este în beneficiul României, este în beneficiul Europei. România va susţine întărirea prezenţei NATO în Balcanii de Vest şi în regiunea Mării Negre, zone de interes strategic pentru Alianţă. Aceste evoluţii, împreună cu politicile Uniunii Europene de parteneriat cu vecinătatea estică vor contribui la întărirea stabilităţii regionale şi la evitarea unor noi linii de separaţie pe continentul european. Doresc să adresez şi cu această ocazie aprecierea şi mulţumirile mele tuturor partenerilor noştri externi care ne-au sprijinit cu prietenie pentru reuşita aderării la NATO. De-a lungul ultimilor 10 ani mulţi lideri europeni au susţinut obiectivul nostru cu încredere şi convingere. Le mulţumim şi recunoaştem că aportul lor a fost deosebit de important şi a constituit o bază de susţinere solidă a candidaturii noastre. În acelaşi timp, Preşedintele american, în iunie 2001, a dat un semnal important asupra sensului lărgirii NATO şi a încurajat eforturile statelor candidate, inclusiv ale României, de a se pregăti pentru aderare. Momentul istoric de astăzi de la Washington confirmă încă o dată angajamentul politic de excepţie al Administraţiei SUA pentru împlinirea marelui proiect al extinderii Alianţei de la Marea Baltică la Marea Neagră. Se confirmă, totodată, rolul strategic al României pentru NATO afirmat cu claritate la Bucureşti, în noiembrie 2002, de Preşedintele american. Stimaţi compatrioţi, Aşa cum am ştiut să lucrăm împreună pentru reuşita aderării la Organizaţia Atlanticului de Nord, trebuie să conlucrăm şi pentru succesul încheierii negocierilor de aderare la Uniunea Europeană. Trebuie să înţelegem aderarea de astăzi la NATO ca un stimulent pentru procesul amplu al aderării noastre la Uniunea Europeană conform calendarului confirmat de Consiliul European din decembrie de la Bruxelles. Recentele discuţii pe care le-am avut la Bruxelles mi-au întărit încrederea că mobilizarea exemplară pe care Guvernul şi-a propuso pentru lunile următoare, conform planului de acţiune prezentat Comisiei Europene, poate să ne conducă la succes. Şansa istorică a dublei reuşite în acest an trebuie să însemne pentru fiecare cetăţean al României un motiv de ambiţie şi datorie patriotică. Dincolo de ceea ce desparte partide, opinii sau persoane, se află o misiune unică în istoria noastră, misiunea de a reuşi să punem definitiv România pe harta Uniunii Europene şi NATO. Este misiunea de a confirma speranţele tuturor românilor, după anii de sacrificii pentru reforme şi lungile incertitudini. Este misiunea de a demonstra lumii întregi seriozitatea şi temeinicia proiectului nostru naţional. De aceea doresc să fac un apel la responsabilitate din partea tuturor forţelor politice şi organizaţiilor societăţii civile pentru a pune mai presus de ceea ce le despart, solidaritatea şi unirea eforturilor pentru reuşita României. Ştim bine care sunt slăbiciunile şi rămânerile în urmă şi sunt încrezător că, muncind serios, ele pot fi depăşite. Să ne concentrăm asupra lor şi să dovedim partenerilor europeni că ştim să răspundem cu promptitudine şi profesionalism observaţiilor lor întemeiate. Să acţionăm cu fermitate şi fără nici un compromis, pentru a duce până la capăt angajamentele asumate. Să aplicăm cu fermitate legile, indiferent de statutul politic, economic sau social al celor care au încălcat legea. Să nu mai acceptăm jumătăţile de măsură, formalismul, demagogia, să punem interesul României înaintea interesului de circumstanţă. Să avem cu toţii o mai mare implicare socială, un simţ mai acut al responsabilităţii şi datoriei civice. Urmând această cale vom confirma mai puternic, mai convingător, noul nostru statut dobândit astăzi. Mulţumesc, în încheiere, tuturor celor care au contribuit la succesul integrării noastre în Organizaţia Tratatului Atlanticului de Nord, naţiunii române, tuturor cetăţenilor, pentru eforturile lor, care au condus astăzi la consacrarea noului statut internaţional al României. Departamentul comunicarii publice, 29 Martie 2004 Avrupa da imtiyazlı ortaklık tartışması Alman Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Başkanı Angela Merkel in Türkiye nin AB üyeliğine karşı çıkarak ortaya attığı imtiyazlı ortaklık önerisi, İngiliz basınında da yankı buldu. The Times gazetesi, bu önerinin Almanya nın iç siyasetinde yeni bir kavganın başlangıcını oluşturacağı yorumunda bulunurken, Ankara nın da öneriyi düşünmeden geri çevirdiğine dikkati çekti. Ankara yı tam üyelik yerine böyle bir statüye razı etmeye çalışan Merkel e karşılık, önümüzdeki günlerde Türkiye yi ziyaret edecek Almanya Başbakanı Gerhard Schröder in daha cömert davranmasının beklendiğini belirten The Times, Almanya Başbakanı özellikle Türkiye nin gerçekleştirdiği reformlarla ilgili takdirlerini açıkça ortaya koyacak diye yazdı. Almanya da seçim öncesinde Türkiye nin AB üyeliği konusunun da önemli bir tartışma konusunu oluşturacağına dair siyasi analistlerin görüşlerine yer veren gazete, Almanya da yaşayan Türklerin bütün seçimlerin geleceğini biçimlendirme potansiyeline sahip olduğunu kaydetti. Türk seçmenin Başbakan Schröder in göç yanlısı politikaları nedeniyle bu siyaset adamına daha sıcak baktığını belirten gazete, Başbakan ın da Türk seçmene güvendiğini yazdı. Ancak ortalama Alman seçmen ise Türkiye nin AB üyeliğine karşı ve Hıristiyan Demokratlar dabu kitleye oynuyor ifadesine yer veren gazete, Merkel eski patronu Helmut Kohl ü takip ediyor. Hatırlanacağı gibi o da AB yi bir Hıristiyan kulübü olarak tanımlamıştı. Ancak onun fikirleri oğlunun bir Türk bankacıyla evlenmesinden sonra değişti diye yazdı. Bu arada, Washington un Alman siyaseti üzerinde Türkiye nin üyeliği konusunda olumlu bir etki yaaya çalıştığını öne süren The Times, özellikle Amerikan politikalarına yakınlığıyla bilinen Hıristiyan Demokratların bu etkiden büyük ölçüde pay aldıklarını kaydetti. Gazete, Merkel in önerisinin Türkiye ile AB arasında serbest ticaret alanlarının genişletilmesini içerdiğini, bunun adım adım tarımürünlerini de kapsayabileceğini belirtirken, Ancak bu politika Avrupa pazarının Türk işçisine daha yavaş bir ivmeyle açılmasını öngörüyor hatırlatmasında bulundu. The Times, Hıristiyan Demokratların özel sohbetlerde asıl kaygılarının Türkiye nin nüfus büyüklüğü ve yoksulluğu olduğunu dile getirdiklerini öne sürdü. SIRA AB DE Gazete, aynı sayfada İstanbul da yapılan halk röportajlarına da yer verdi. Times a konuşan İstanbullular, Türkiye nin her türlü fedakarlığı yaptığını, sıranın AB de olduğunu söylediler ve Bizden daha ne tür bir fedakarlık bekliyorlar? sorusunu yönelttiler. Haberde, CHP Genel Başkan Yardımcısı Kemal Derviş in görüºlerine de yer verildi. Derviş de, Hıristiyan Demokrat lider Angela Merkel in önerisinin AB-Türkiye ilişkilerinin bütün olumlu kazanımlarının AB ye akmasına yol açacak bir öneri olduğunu bildirdi. Kemal Derviş, Buna karşılık Türkiye ise bu ilişkinin bütün dezavantajları, sorunları ve sorumluluklarıyla baş başa kalacak ve hiçbir gücü de bulunmayacak dedi. Türkiye nin katılımı için AB reformu gerekli AB Komisyonu nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, Türkiye nin birliğe katılımı için büyük bir AB reformunun gerekli olduğunu söyledi. Verheugen, Avusturya da yayımlanan Die Presse gazetesine verdiği demeçte, Türkiye nin katılıma ne kadar hazır olduğu sorusuna henüz cevap verecek durumda olmadığını belirtti. Günter Verheugen, Türkiye nin AB ye üye olacak olgunluğa erişip erişmediğine ilişkin soruya, Sınav sonbaharda sona erecek. Bugünkü duruma ve Komisyon un şimdiye kadar verdiği raporlara dayanarak, reformlar konusunda dikkat çekici bir dinamizmin gözlemlendiği söylenebilir yanıtını verdi. Son iki yıldaki değişimin, modern Türkiye nin 80 yıllık geçmişindekinden çok daha fazla olduğunun belirten Verheugen, Bu ülkenin hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik, liberal reformlar yolunu seçmesi, AB politikasının başarısıdır. Ancak daha bazı eksikler var dedi. Bu eksikliklerin, din özgürlüğü, orduyla sivil güçler arasındaki ilişki ve reformların uygulamaya konulması olduğunu ifade eden Verheugen, Bugün önümüzde çok karışık bir tablo var. Her şey yıl sonunda reformların hayata geçirilmesine ilişkin yeterli ve güvenilir bir tablonun sergilenmesine bağlı diye konuştu. Verheugen, Türkiye ye siyasi kriterler konusunda bazı istisnalar tanınması olasılığına ilişkin olarak ise, Hayır, siyasi kriterlerde böyle istisnalar yapılamaz. Bu konuda yumuşak davranamayız. Ancak insan haklarına tamamen saygı duyan, demokratik bir hukuk devletiyle görüşmelere başlayabiliriz. Bunun başka bir yolu yok yorumunu yaptı. Günter Verheugen, kültürel ve dini bir boyutta tartışmalara neden olan Türkiye nin AB ye alınmasına taraftar olup olmadığı yönündeki soruyu, Bu sorunuza cevap ver-meyeceğim. Komisyon daki arkadaşların hepsinden bu konuda şahsi beyanlarda bulunmamalarını rica ettim. Bunun nedeni şu: Devlet ve hükümet başkanlarının kararına temel teşkil edecek olan Komisyon Raporu nun tarafsızlığından şüphe edilmemeli. AB tarihindeki en geniş çaplı ve en zor kararlardan birine temel teşkil edecek, kuşkuya yer bırakmayan bir rapor vermek zorundayız sözleriyle yanıtladı. BODRUMDA ALTIN YUMURTLAYAN TAVUĞUMUZ YOK Türkiye nin birliğe şimdi katılacak olan 10 ülkenin büyüklüğünde olduğuna işaret eden Verheugen, Türkiye yi AB içinde büyük bir reform gerçekleştirmeden en-tegre etmenin mümkün olmadığını söyledi. Verheugen, Türkiye nin AB ye entegre edilmesine iliºkin bir soru üzerine ºöyle dedi: Şimdiye kadar Türkiye ile müzakerelerin hacminin ne olacağı konusunda hiçbir şey belirlenmedi. Bu yüzden katılımın neye mal olacağını tartışmak bir şey getirmeyecektir. Ama tabii ki bizi mali yönden aşacak görüşmeler yapamayız. Bodrumda altın yumurtlayan bir tavuğumuz yok. Bu konuda tamamamen sizin fikrinize katılıyorum. Büyük harcamalar konusunda reformlar yapmak, bir olasılık olabilir. Zaten bundan başka bir çaremiz de kalmayacaktır dedi. Türkiye nin ortak bir dış ve güvenlik politikası olmayan bir birliğe katılmasını da tahayyül edemediğini ifade eden Günter Verheugen, Bunun jeopolitik açıdan ne anlama geleceğini bir düşünün. AB, dünyanın en zor ve en ihtilaflı bölgelerinden birine komşu olacaktır diye konuştu. AB NİN GERİ ADIM ATMASI ZOR OLACAKTIR Verheugen, Türkiye ye yakınlaşması kesinleşmiş gibi görünen AB nin bu noktada geri çekilme olasılığına olarak, Karar tabii üye ülkelerin. Türkiye ye 40 yıldan bu yana şartlar yerine getirilirse üye olabileceği söylendi. Kanımca, Türkiye deki reform sürecini, bu kilit ülkenin istikrarını ve Avrupa nın uluslararası sahnedeki inanılırlığını ciddi bir şekilde tehlikeye atmadan bu politikayı değiştirmek, imkansız değilse bile zor olacaktır.

3 - Martie / Mart 2004 pagina / sayfa 4 pagina / sayfa 5 En iyimserler Türkler AB nin kamuoyu yoklamalarından sorumlu kurumu Eurobarometre, AB ye aday 13 ülkede gerçekleştirdiği araştırmaya göre Türklerin Silahlı Kuvvetler e ve hükümete güven duyuyor. Araştırma, genel yaşam düzeyi açısından 2004 yılına en iyimser ve umutlu bakanların Türkler olduğunu gösteriyor. Türklerin yüzde 46 sı 2004 ün daha iyi olacağını düşünürken, yüzde 32 si değişiklik beklemiyor, yüzde 18 i ise umutsuzluk ifade ediyor. Aday ülkeler arasında hayat düzeyinden memnun olanların başında Slovenler (yüzde 85), Maltalılar (yüzde 83) ve Kıbrıslı Rumlar (yüzde 82) geliyor. Türkler, yüzde 69 ile 4. sırada yer buluyor. Bu oran Romanya da yüzde 40 a, Bulgaristan da yüzde 31 e düºüyor. Türkler, ülkelerinin ekonomik durumlarına da en iyimser bakan halkolarak gözüküyor. Eurobarometre verilerine göre, Türklerin yüzde 41 i 2004 te daha iyi bir ekonomi beklentisi sergilerken, yüzde 28 i değişiklik olmayacağını, yüzde 22 si ise durumun kötüye gideceğini düşünüyor. İstihdam alanında da iyimser beklentileriyle birinci sırada yer alan Türklerin yüzde 34 ü 2004 e umutlu girerken, yüzde 31 i bir değişiklik beklemiyor, yüzde 30 u ise işsizliğin artması endişesini yansıtıyor. Eurobarometre verilerine göre, ulusal hükümete güven oranı sıralamasında birinci olan Kıbrıslı Rumları Türkler izliyor. Türklerin hükümete güven oranı yüzde 63, parlamentoya güven oranı yüzde 66 olarak gözüküyor. Bu oran Polonya da yüzde 14 e düşüyor.türkiye de siyasi partilere güven oranı yüzde 17, sivil toplum örgütlerine güven oranı ise yüzde 18 de kalıyor. Ulusal demokrasi düzeyinden memnuniyet oranı adaylar arasında ortalama yüzde 29 da kalırken, bu oran Türkiye de yüzde 34 olarak gözüküyor. Ülkelerindeki demokrasi düzeyinden en memnun olanların başında Kıbrıslı Rumlar (yüzde 73) ve Maltalılar (yüzde 60) geliyor. Türklerin yüzde 54 ü AB deki demokrasi düzeyini hiç tatmin edici bulmuyor. Eurobarometre araştırmasının sonuçlarına göre Türk Silahlı Kuvvetleri, yüzde 82 ile, Türkiye nin en güvenilir kurumu olarak gözüküyor. Orduyu polis (yüzde 69) ve adalet (yüzde 62) kurumları izliyor. Araştırma sonuçları, Türk kamuoyunda AB ye ve AB enformasyon kaynaklarına ilişkin bir güven kaybı olduğunu gösteriyor.türklerin en fazla önem verdikleri sorunların başında işsizlik, ekonomik durum ve enflasyon yer alıyor. Aday ülkeler arasında basına güveni en düşük olan halkın da Türkler olduğu görülüyor. Ulusal kimliklerini Avrupalı kimliğinden ön plana çıkaranların başında da Macarlar ve Türkler geliyor. Avrupa ya bağlılık konusunda bir soruyu yanıtlayan Türklerin yüzde 31 i hiç bağlı olmadığını, yüzde 26 sı fazla bağlı olmadığını belirtirken, yüzde 19 u çok bağlı olduğunu ifade ediyor. Türkiye nin AB üyeliğinden yana olan Türklerin oranı yüzde 67, buna tamamen karşı olanların oranı yüzde 10 olarak gösteriliyor. Nicolae Cajal, preºedintele Federaþiei Comunitãþilor Evreieºti, a încetat din viaþã BUCUREŞTI Bunătate. Toleranţă. Solidaritate. Aceste cuvinte au fost pe buzele şi, probabil, în mintea mulţimii de oameni strânse marţi 9 martie, la Templul Coral şi apoi la Cimitirul Evreiesc, pentru a-i aduce un ultim omagiu academicianului Nicolae Cajal. Născut în 1 octombrie 1919, la Bucureşti, Nicolae Cajal a devenit doctor în medicina şi chirurgie al Facultatii de Medicina Bucuresti, în 1946, şi doctor în ştiinţe în S-a format ca specialist microbiolog şi virusolog sub conducerea prof. dr. Stefan S. Nicolau. A devenit profesor şi seful catedrei de virusologie de la Institutul de Medicina şi Farmacie Bucuresti in 1966, catedra la care a fost, pe rând, prin concurs, preparator, asistent, şef de lucrări, conferenţiar. Cajal a fost director al Institutului de Virusologie al Academiei Române din 1967, al cărei membru corespondent era din În 1990 a fost ales membru titular al Academiei Romane. Din 3 februarie 1990 şi pâna la 2 februarie 1994, a fost vicepreşedinte al Academiei Romane, conducând secţia de Ştiinte Medicale a acestui for. A fost membru al unor societăţi internationale de specialitate, la unele facind parte din grupul de conducere: vicepreşedinte şi apoi preşedinte al Asociaţiei europene pentru studiul poliomielitei, preşedinte al Societatii europene pentru studiul şi combaterea virozelor, vicepreşedinte al Societatii de patologie infectioasa. Membru al Societatii Regale de Medicina - Londra, al Societăţii Internaţionale de Patologie Comparată, al Societăţii Franceze de Microbiologie, al Academiei de Stiinte din New York etc. Cajal a fost autor al peste 400 de lucrări ştiinţifice din domeniul virusologiei publicate în reviste din tara şi de peste hotare, precum şi autor şi coautor al unor monografii, manuale şi tratate de specialitate (unele dintre ele cu premii academice). A mai fost declarat Doctor Honoris Causa al universităţilor din Oradea, Timisoara, Cluj si Iasi. A fost şi preşedinte al Fundatiei M. H. Elias. A reprezentat Federaţia Comunităţilor Evreieşti (FCER) în CPUN (9 februarie -11mai 1990). La 20 mai 1990 a fost ales senator de Bucuresti, ca independent, pe lista FSN (legislatura 9 iunie octombrie 1992). A fost presedinte al FCER, ales la 13 iunie 1994, într-o perioadă de tranziţie, în care a reuşit să evite conflictele, să reorienteze acţiunea de asistenta sociala şi medicala, să alcătuiasca un colectiv care a elaborat un nou statut al federaţiei, să demonstreze ca evreii romani s-au integrat cu demnitate în poporul roman, păstrându-şi, totodata, identitatea, dupa cum a apreciat secretarul general al FCER, Sorin Iulian. Profesorul Nicolae Cajal a susţinut cu mult echilibru discuţiile privind problema Holocaustului şi a lansat conceptul de real semitism, ceea ce, în opinia sa, însemna cunoaşterea contribuţiei poporului evreu la cultura şi istoria universala. Academicianul Nicolae Cajal a încetat din viaţă, duminica 7 martie, în urma unei afecţiuni digestive mai vechi (neoplasm), la Spitalul Elias din Bucuresti. Autor: DIVERS 3. ve 4. Sayfaları hazırlayan Ervın Ibraım İslam Islam, Yüce Allah ımızın insanlığın mutluluk düzeni olması için vaz ettiği dindir. Bir amacıda insanlar arası ilişkileri dengeye oturtmak olan bu Hak dinin tüm insanlığa yönelik evrensel bir çağrısıda barıştır. Ismi gibi içerdiği ile de barış olan Islam, omürgasını oluşturan Kur an da şöyle buyurmaktadır: Ey insanlar! Barışı sağlayıcı bütün atılımları benimseyerek topluca barışa girin birbirlerinizin hakları ve hürriyetleri önünde boyun eğin. Şeytanın adamlarını/ barışa aykırı yolları izlemeyin. Çünkü şeytan size, bozgunculuğu apaçık bir düşmandır. Eğer siz gelen hakikat belgelerini idrak ettikten sonra (barıştan) saparsanız iyice bilin ki Allah sorgulamaya gücü yetendir, hikmet sahibidir. Bütün insanlarla barış yapılması için Kur anın müminlere yaptığı bu çağrı temelde ilahi vahye dayanan bütün semavi dinler ve de beşeri sistemler tarafından yapılmaktadır. Ama ne acıdır ki barış arzu edilen şekilde ve ihtiyaç duyulan kapsamda gerçekleştirile-memektedir. Çünkü barış ancak ve ancak insanlığın kabul ettiği ortak değerleri ve görevleri etkili bir şekilde hayata geçirmekle sağlanabilir. Cihan şümul olan Islamın kabulüne, beşeri akıl ve bilimin evrenselleştirilen onayına göre insanlığın ortak değerleri tarihi asırlarda olduğu gibi dönemimizde de temel haklar ve hürriyetlerdir. Insanlığın kabul ettiği müşterek görev de sosyal adaleti sağlamaktır. Islam temel hakları ve hürriyetleri takdis ederek ve sosyal adaleti amaçlayarak, barış ortamını oluştur-muştur. Yüce Allah ımızın yaratırken varlığımıza yerleştirdiği, şeriatleriylede görevleştirerek ebedi mutluluğumuza aracı kıldığı insan hakları ve özgürlüklerini tanır, O nun tavzif ettiği malı görevleri yaparsak barış gerçekleşir. Inanç ayrılığı barışa engel değildir. Can ve mal dokunulmazlığı, vicdan ve din özgürlüğü, özel hayatın titizliği, öğrenim-eğitim ve örgütlenme hakkı şeklinde özetlenebilecek haklar ve hürriyetler, hukuken ve fiilen hayata geçirilemezse, barışın gerçekleşmesi mümkün değildir. Kur anımızın örneğin dini yaşama hürriyetimizi çiğnemeye kalkışan ve bizi yaşadığımız yurtlardan ve kurumlardan atmaya ve bu uğurda yardımlaşmaya çalışan insanları kendimize dost ve üzerimize yönetici edinemiyeceğimizi bildirirken, vurgulamaya çalğştığı gerçek budur. Kur an-ı Kerim mütecaviz-leride, hakları ve özgürlükleri çiğnenirken onları yar ve egemen kılan müminleri de zalimler olarak tanımlamaktadır. Zalimler nasıl barış yapabilirler? Sosyal adalet gerçekleştirilmedikçe, toplumsal yardıma muhtaç insanların toplum standartlarına göre belirlenecek ihtiyaçları giderilmedikçe de toplumsal barış sağlanamaz. Barışı sağlamak şöyle dursun anarşı dizginlenemez, kaos önlenemez. Peygamberimiz dini-malı görevler olan zekat, aciz akrabaya barıştır na-faka, yararlanılan mallardan ödünç verme yoluyla faydalandırma ve felaket anlarında yardıma koşma gibi sosyal adaleti gerçek-leştirici görevleri yapmamanın tarihi toplulukları birbirlerinin kanını dökmeye, mallarını yağmalatmaya yönlendirdiğini açıklamaktadır. Malların dağılımında adalet olmazsa denge olan barış nasıl sağlanabilir? Barış için haklar ve hürriyetlere fiilen saygı ve yoksullarla dayanışma gerekli ise de yeterli değildir. Bu sebeple Islam, her vesile ile barışa yönlendirmektedir. Mesela Kur an inancı ne olursa olsun haklar ve özgürlüklere saygılı tüm insanlara karşı adaleti ve ikramı öğütleyerek barışa katkı sağlamaktadır. Hangi amaçla olursa olsun yapılan barış çağrılarının kabul edilmesini ve inanç farklılıklarının barışa engel kılınmamasını emir buyurmaktadır. Enfal süresinde şöyle buyrulur: Eğer onlar barıştan yana eğilim gösterirlerse, sende barıştan yana ol. Ve Allah a güven. O, gerçekten her şeyi işiten, her şeyi hakkıyla bilendir. Yüce kitabımız Kur an-ı Kerim, Islam dışı topluluklarla en güzel yöntemlerle diyaloga girilmesini ve hatta gerektikçe onların affedilmesini öğütleyerek de barışa yol açmıştır. Kur anımızın sizin dininiz, size, bizim dinimiz bize şeklindeki duyurusu da gerçekçi bir barış mesajıdır. Verdiğimiz ölçüler objektif ölçülerdir. İnançları farklı olan bütün insanlar için barışı sağlayıcı vasıftadır. İslamın içe dönük müslümanlara yönelik mesajları ise daha sıcak ve ayrıntılıdır mesela Kur anımız kardeş olarak ilan ettiği müminlere ilk kardeşlik görevi olarak uzlaştırıcılığı yüklemiş, vuruşan gruplar arasında ezilenlerden yana tavir konularak ve de adalet prensibi uygulanarak barışın sağlanmasını emretmiştir. Barış eylemlerini de sevabı en büyük ameller arasında zikretmiştir. Islamın barışa çağrısını ve barışa yöneltici kurallarını özetlemeye çalıştık. Barışla ilgili olup barış kadar önemli bir nokta da barışın güçle sağlanabileceğidir. Bu sebepledir ki Kur anımızın Enfal süresinde önce kuvvet hazırlanılması, sonrada barışın kabullenilmesi emrolunmuştur. Barış güçle sunulur, kabul edilir, korunur ama dilenilmez. Hakları ve hürriyetleri çiğneyen sömürücülerden barış dileyenler, barışı sağlayamaz, yalnızca zilletlerini arttırırlar. Muhammed süresinde şöyle buyrulur: (inancınız ve ahlaki değerlerinizle) en üstünken (haklarınız ve özgürlüklerinizi) çiğneyen (zalimlere karşı) gevşemeyin ve onlardan barış dilenmeyin. Allah sizinledir. Yaptığınız çalışmaların karşılığını eksiltmez. Biz insanlar Rabbimiz tarafından en güzel kıvamda yaratılmış ve güzel ameller yarışına çıkarılmış sorumlu varlıklarız. Helalleri haram, haramları helal kılmadan, barışı sağlamaktır. Çünkü Kur anın ifadesiyle...barış insanlık için daha hayırlıdır. İSLÂM DA SELAMLAŞMANIN ÖNEMİ Dinimiz, müslümanları kardeş ilan etmiş ve bu kardeşliği imandan kaynaklanan bir sevgi ve saygı esasına bağlamıştır. Bu esasın bozulmaması için de onları karşılıklı birtakım vazifelerle mükellef kılmıştır. Bu vazifelerden biri de, selamlaşmadır. Kur an-ı Kerimde, müminlerin birbirlerine selâm vermeleri istenmiş ve şöyle buyurulmuştur: Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyi hesap eder Selâmlaşmak, müslümanlar arasında sevgi ve saygıyı geliştirir, barışı sağlar, samimiyeti artırır. Sevgili Peygamberimiz: Amellerin hangisi daha hayırlıdır diye soran kimseye Yemek yedirmen ve tanıdığına-tanımadığına selam vermendir cevabını vermişlerdir. Bir başka mübarek sözlerinde de: Insanların Allah nezdinde en makbul olanı, önce selam verendir buyurmuşlardır. Selamlaşma tanışmamıza, kaynaşmamıza vesile olmakta aramızdaki kırgınlık ve dargınlıkları kaldırarak, birbirimize yaklaşmamızı sağlamaktadır. Nitekim bir gün Peygamberimiz: Siz iman etmedikçe Cennete giremezsiniz birbirinizi sevmedikçe de gerçek mânâda iman etmiş olmazsınız ben size yaptığınız takdirde, birbirinizi sevebileceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız buyurmuşlardır. Selam vermek sünnet, almak farzdır. Müslümanların buna riayet etmemesi ise günahtır. Kıyamet gününde, Rabbimizin rahmetine ermek ve Cennetine girmek için, bu güzel duayı, yani selamı birbirimizden esirgemeyelim. Peygamberimiz: Asıl cimri, selamlaşmada cimrilik edendir buyurmuşlardır. Cennetin kapıları açıldığında, mü minlerin, selamla karşılanacaklarını açıklayan bir âyet meâli şöyledir: Rablerinden korkup sakınanlar, bölük bölük Cennete götürülür oraya geldiklerinde Cennet kapıları açılır. Oranın bekçileri onlara derler ki selam size olsun. Gönül huzuru buldunuz. Ebedi kalıcılar olarak, girin Cennetlere. Hazırlayan: Firdevs Veli

4 Kırkız Yazar Cengiz Aitmatov Dünyamızın yaşayan en büyük edebiyatçılarındandır yılında Kırgızistan da doğmuştur. Babası, Sovyet devrim yıllarının önde gelen isimlerinden ve Türkistan ın Özbekistan ve Kırgızistan Sovyet Cumhuriyetleri olarak ayrılmalarında önemli rol oynayan ve Stalin in bilinen (kullan ve yok et) taktiği ile 1937 yılında tutuklanan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Törekul AYMATOV dur. Cengiz Aytmatov, hikaye ve roman türünde çok sayıda eser vermiştir. Eşine tarihte ender rastlanan ve millete ait olan her şeyin talan edilmeye ve unutturulmaya çalışıldığı baskıcı rejimin uygulandığı bir dönemde bile millete ait olan değerleri savunmak cesaretini gösterebilmiş ve eserlerinin birçoğunda Sovyet rejimini eleştirmiş ve Sovyet rejim mantığını temelden sorgulayan fikirlere ağırlık vermiştir. Aitmatov, meydana getirdiği değerli eserlerinden dolayı 1963 yılında Lenin Edebiyat Ödülü nü, 1968 yılında da Büyük Sovyet Edebiyat Ödülü nü 1983 yılında ikinci kez kazanmıştır. Gorbaçov döneminde Sovyet Parlamentosu Kültür ve Ulusal Diller Komitesi Başkanlığı ve Sovyet Yazarlar Birliği Sekreterliği görevlerinde bulunmuştur. Aytmatov, hikaye ve romanlarını Kırkız kültüründen ve Manas Destanından feyz alarak yazmıştır. Yüzü aşkın dile çevrilen bu eserleri Kırgız tarihinin, kültürünün ve medeniyetinin yazılı tezahürleri olmuştur. Nurcan I. - Martie / Mart 2004 pagina / sayfa 6 pagina / sayfa 7 TEDBİRLİ OLMAK Kainat hassas bir denge, mükemmel bir ahenk ve şaşmaz bir nizam içinde yaratılmıştır. Kainatta meydana gelen her şey, Yüce Allah ın koyduğu kanun ve kurallar çerçevesinde cereyan etmektedir. Cenâbı Hak, biz kullarını çeşitli şekillerde imtihana tabi tutmaktadır. Kur an-ı Kerim de Andolsun ki sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme gibi şeylerle imtihan ederiz. (Ey Muhammed) Sabredenleri müjdele! buyurulmaktadır. Son zamanlarda, dünyada meydana gelen deprem, tayfun, kasırga ve su baskınları nasıl bir tehlike olduğunu göstermektedir. Nerede ve ne zaman olacağını tam olarak bilemediğimiz âfetlere karşı, daima hazırlıklı ve tedbirli olmak zorundayız. Her ülkenin durumuna göre bilimsel ve teknolojik verilerden faydalanmak suretiyle, gerekli tedbirleri almak zorundayız. Bu hususta yapılan uyarıların dikkate alınması lazımdır. Denetim ve kontrol görevinin titizlikle yerine getirilmesi gerekir. Aksi takdirde felaket ve musibetlere maruz kalmamız kaçınılmaz olur. Yüce Allah, Kur an-ı Kerim de mealen şöyle buyurmaktadır: Insanların bizzat kendi işledikleri yüzünden, karada ve denizde fesat çıktı. Allah da, (tuttukları kötü yoldan) dönmeleri için yaptıklarının bir kısmını kendilerine böylece tattırır. Başınıza gelen herhangi bir musibet, ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder. Bir gün Hz. Ömer, tehlike arzeden bir yere gitmekten vazgeçmişti. Kendisine Allah ın kaderinden mi kaçıyorsunuz? diye sorulduğunda; Evet, Allah ın kaderinden yine Allah ın kaderine kaçıyoruz demişlerdi. O halde, yaptığımız yanlışlıklarla kendimizi tehlikeye atmamalıyız. En akıllı davranış tedbirli olmaktır. Her hususta gerekli tedbirleri alıp, bütün imkanları en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Firdevs Veli 10 ADIMDA SAĞLIKLI BESLENME 1- ÇEŞİTLİ BESİNLER TÜKETİN: Hiçbir besin tek başına vücudumuzun ihtiyacı olan besin ögelerini içermez. İhtiyacımız olan besinleri almak için her öğünde 4 ana besin gurubundan önerilen miktarlarda almaya özen göstermelidir. Yeterli ve dengeli beslenmek için gereken protein, yağ, karbonhidrat vitamin ve mineral gibi besin guruplarından bize gereken kadar kullanılmalıdır. 2- BOYUNUZA UYGUN VÜCUT AĞIRLIĞINIZI KORUYUN. Bunun için enerji alımını enerji harcamanıza eşit olacak şekilde ayarlayın. 3- BESİNLERİ KAYIPLARI ÖNLEYECEK ŞEKİLDE HAZIRLAYIN, PİŞİRİN VE SAKLAYIN. 4- KURU BAKLAGİLLER, TAM TAHILLAR, MEYVE İ, SEBZE TÜKETİMİNİ ARTIRIN. Kuru baklagiller protein açısından zengindir. Tam tahıl ürünleri, sebze meyv eler ise, vitamin mineral, posa gibi sağlık ögeleri içerir. Ayrıca birçok sebze ve meyve hipertansiyon, kalp hastalığı ve kansere karşı koruyucu özelliklere de sahiptir. 5- BESLENMENİZDE ŞEKER MİKTARINI AZALTIN. Saf şeker dişlerimizin çürümesine neden olur. Kalp hastalıkları ve şeker hastalıkları riskini artırır. Özellikle kalp hastalığına yatkın kişilerin diyetlerindeki şeker miktarını minimum düzeyde tutmaları tavsiye edilir. 6- GÜNLÜK TUZ TÜKETİMİNDE AŞIRIYA KAÇMAYIN. A şırı tuz tüketimi hipertansiyon, kemik erimesi ve mide kanseri riskini artırır.tuz yerine, lezzet verici olarak baharat ve çeşitli otları kullanmayı deneyin. 7- Alkol Kullanmayın 8- SU TÜKETİMİNİZİ ARTIRIN Her gün ortalama 8-10 bardak su içmelidir. Ama unutmayın ki eğer vücudumuza yarar sağlamak istiyorsak, bu sıvı miktarının en azından 6-7 bardağı saf su olmalıdır. 9- ÖĞÜN ATLAMAMAYA ÖZEN GÖSTERİN. 10- DOYMUŞ YAĞ VE KOLESTEROL TÜKETİMİNİ AZALTIN. Ama vücudumuz az tüketmek kaydı ile yağa gereksinim duyar. işte vücudumuza yağ neden gereklidir sorusunun cevabı Yağ bize en çok enerji veren besin ögesidir. A, D, E, VE K vitaminleri yağlar içinde eriyerek kan dolaşımına taşınırlar. Vitamin A, E, D, K, içeren besinleri yağsız yediğimizde bu besinlerin içerdiği vitaminlerin vücudumuz tarafından emilmeleri güçleşir. Organlarımızın çevresini sararak dış etkenlere karşı korur. Deri altında bulunarak soğuk havalarda vücut ısısını dengeler. Yağlar, mideyi karbonhidrat ve proteinlere göre daha çabuk terkettiğinden tokluk hissinin bir süre devam etmesini sağlar.çok düşük yağlı bir öğün tükettikten yalnızca 1-2 saat sonra acıkmamızın sebebi budur. ÖLÇÜLÜ BİR YAĞ MİKTARI besinlere lezzet verir, yumuşaklık, gevreklik sağlar. UNUTMAYIN: Kuru baklagillerin iyi pişmesini sağlamak için ön yıkama yapabilirsiniz. Yıkama suyunun dökülmesi besin kaybına yol açmaz. Ancak haşlama sularını dökerseniz, besin değerlerini azaltmış olursunuz. Etler ızgara edilirken damlayan su ile vitamin b 2 B 12 ve folik asit kaybı olur. Bu suyu bir kap içinde toplayabilir ve sos olarak kullanabilirsiniz. Tencerede pişirme bu kaybı azaltır ve etin daha yumuşak olmasını sağlar. Dondurulmuş etler çözüldükten sonra yeniden dondurulmamalıdır. Çözme işlemini buzdolabın alt rafında yapmalı, çözülmüş besinleri bekletmeden pisirmelisiniz. Unu, sehriyenin ve pirincin pembeleşinceye kadar kavrulması protein kaybına neden olur. Sarartmak yeterlidir. Doğacak bebeğinizin odasını hazırlamak bir anne-baba için en zevkli iştir. Aylar öncesinden başlayan hazırlıklar, son aylara doğru daha da hızlanır ve bebeğiniz için en iyisinin hangisi olduğuna karar vermek sizin için daha da zor bir hal alır. Oysa bebeğinizin odasını hazırlarken dikkat etmeniz gereken unsurları bilirseniz işiniz biraz daha kolaylaşır. Bunun için profesyonel olarak bu işi yapan firmalarla görüşebileceğiniz gibi, daha önceden ebeveyn olmanın keyfini yaşamış bir arkadaşınız veya aile dostunuzunda fikirlerini alabilirsiniz. Elbette her anne baba için bebeği herşeyin en iyisini hakediyor. Ancak sizinde diğer harcamalarınızı da düşünerek bebeğinizin odası için ayırdığınız bir bütçeniz var ve bu bütçeyi aşmamanız gerekiyor. Piyasada ki çeşit çeşit bebek odaları ve aksesuvarlar arasından seçim yapmanızın -hele ki sınırlı bir bütçeyle- kolay olmayacağını baştan kabullenin. İşte bebeğinizin odasını hazırlarken size yardımcı olabilecek küçük bir rehber Rahatlık ve emniyet bir bebeğin odasında olması gereken en önemli iki özelliktir. * Bebeğiniz için seçtiğiniz oda çok önemli. Uzmanlara göre ideal bir bebek odasının metrekare ve en az bir penceresinin olması gerektiğini belirtiyorlar. Çünkü içeri güneş girmeyen, hava değişimi olmayan bir oda bebeğinizin sağlığı için uygun değil. * Eşyaya boğulmuş bir odada, bebeğin görüş, hareket ve oyun alanı kısıtlanır. Bol dantelli, fırfırlı, fiyonklu örtüler, sepetler şık ve gösterişli görünmesine rağmeni kıvrımlar arasında toz oluşacağı ve sinek, böcek saklanabileceği için tercih edilmemelidir. Kolay yıkanıp ütülenebilen nevresim takımları seçmek yerinde olacaktır. * Bebeğinizin odasına halı koymamaya özen gösterin. Çünkü halı odadaki nemi emdiği için alerjik bünyeli bebekler için nefes almayı güçleştirebiliyor. * Odayı boyamanız gerekiyorsa yağlı boya yerine çabuk kuruyan, koku bırakmayan ve bakteri barındırmayan su 1. tart malzemeleri: 200 gr yumuºak margarin 1 adet yumurta 1 kahve fincanı yoğurt 1 paket vanilya 1 paket kabartma tozu 2-3 çorba kaşığı pudra şekeri alabildiği kadar un 2. kreması için: 3 çorba kaşığı un 3 çorba kaşığı şeker 1 adet yumurta 1 paket vanilya yarım paket labne peyniri 2 su bardağı süt 3. üzerine: dilediğiniz meyveler ve isterseniz kuruyemişler, dekoratif şekerler ve damla çikolata Bebek bekliyoruz! bazlı boyaları tercih edin. Pastel renklerin aksine kontrast yapan canlı tonlar bebeğin daha çok ilgisini çeker. Eğer duvarlar pastel tonda ise, canlı renklerdeki posterler ve bordürler odayı neşeli hale getirebilir. * Odanın perdelerinin bebeğin çok erken saatlerde gün ışığı yü-zünden uyanmaması için yeteri ka-dar kalın olmasına özen gösterin. * Bebeğin odasındaki mobilyaların ağaçtan yapılmış olması sağlıklı bir seçimdir. Fakat toksik olmayan boyaların kullanıldığı mobilyaları tercih etmelisiniz. Mobilyalarda sivri çıkıntılar da olmamalıdır. Mobilya alırken boyutlarının bebeğe büyüdüğünde oyun alanı bırakacak şekilde olmasına dikkat etmelisiniz. * Bebek odasına en güvenli ışıklandırma tavandan yapılır. Kolayca kordonları çekilecek ve devrilecek abajurlar tehlike yaratır. Işığı ayarlanabilir bir düğme ile bebeğinizi çok parlak ışıktan koruyabilirsiniz. * Karyola alırken; keskin, sivri kenarlı olmamasına, yatağın kenarlarının bebeğiniz büyüdüğünde yataktan atlamayacak kadar yüksek (en az 60 cm.), korkuluklardaki çubukların aralıklarının, bebeğin kolu veya bacağının sıkışmaması için 2.5 cm den dar, bacaklarını dışarı sarkıtmaması için 6 cm den geniş olmamasına dikkat etmelisiniz. * Bebeğinizin ağlama seslerini duyabilmek için odasına bebek telsizi koyabilirsiniz. Özellikle geceleri çok işinize yarayacaktır. * Bebek yorganı çok ağır olmamalıdır. Daha önceden kullanılmış yorganları tercih etmeyin. Ayrıca makine de yıkanabilir olması, temizlik açısından avantaj sağlar. Bebeğinizin odasını sadece uyuyacağı değil aynı zamanda günlük diğer aktivilerini geçireği bir yer olduğunu kabul edin ve evinizin geniş ve uygun bir odasını bebeğiniz için hazırlayın. Gereksiz lüks düzenlemelerden kaçınacağınız sade ve ferah bir oda bebeğinizin daha rahat etmesini sağlayacaktır. Hazırlanması: 1. geniş bir hamur yoğurma kabına 200 gr yumuşak margarini, 1 adet yumurtayı, 1 kahve fincanı yoğurdu, 1 paket vanilyayı ve 1 paket kabartma tozunu, 2-3 çorba kaşığı pudra şekerini ve alabildiği kadar unu karıştırın. malzemeler özleşene ve yumuşak bir hamur elde edene kadar yoğurun. 2. Hamurun dörtte birini ayırın. büyük parçayı yağladığınız tart kalıbına yayın. ayırdığınız küçük hamur parçasını saç örgüsü haline getirin. hamurun çevresini bu süs ile çevirin dereceli fırında üzeri kızarana dek pişirin. 4. krema için, 3 çorba kaşığı unu, 3 çorba kaşığı şekeri, 1 adet yumurtayı, 1 paket vanilyayi ve yarım paket labne peynirini küçük bir kapta karıştırın. sonra üzerine yavaş yavaº süt ilave ederek piºirin. 5. soğuttuğunuz tartın üzerine krema yayın. üzerine meyve dilimleri süsleyin. dilimleyerek servis yapın.

5 - Martie / Mart 2004 pagina / sayfa 8 pagina / sayfa 9 GENÇLİK BÜYÜK BİR NİMETTİR Gençlik, tüm hareket ve heyecanıyla, geçen dünümüzün adı.yaşadığımız geleceğe döndüğümüzde, istikbalimizi teslim edeceğimiz yarınlarımızdır. Bir ülkenin yarınlarından emin olması, yetiştirdiği gençliğin sağlıklı, duyarlı ve tutarlı olmasıyla mümkündür. Gençlerine iyi imkanlar hazırlayamayan, onların ihtiyaçlarını göremeyen, seslerini duyamayan milletler, aslında geleceklerini tehlikeye atan milletlerdir. Gençlik, milletler için bulunmaz bir nimet, önemli bir güç, yararlanılması gereklı olan muazzam bir kuvvettir. Bir millet gençlerinden iyi yolda yararlanabilirse, hem o millet için ve hem de insanlık için sonsuz yararları vardır. Böyle bir sonuç, gençliğin iyiye, güzele yönlendirilmesiyle elde edilebilir. Gençlik ihmale uğrar, yoldan çıkarsa hem o toplum ve hem de gençliğin kendisi ülke için bir endişe ve üzüntü kaynağı haline gelir. Gençliğin yaratılılışından kaynaklanan sürekli hareketliliği, ülke yararına yönlendirilemediği zaman, gençlik çeşitli mihrakların ve kötü amelli kişilerin tesir alanı içerisine düşebilir. Bir toplumu yok etmek, yıpratmak ve zora sokmak isteyen şer güçler, öncelikle o toplumun değerlerini ve gençliğini hedef alırlar. Bilirler ki değerlerini yitirmiş, gençliği ifsat olmuş milletler, şer güçlere karşı dayanma gücünü devam ettiremezler. Iç barış ve huzurlarını kaybederler. Bunun için de terör ve uyuşturucu belasını silah olarak kullanırlar. Terör ve uyuşturucu, iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Terör örgütleri, bir yandan aldatılmış ve kandırılmış gençleri insanlık dışı eylemlere sürüklerken diğer taraftan da kandıramadıkları gençleri uyuşturucu ile zehirleme ve tesirsiz hale getirme programını uygulamaktadırlar. Böylece taze ve zinde güç gençlik, günden güne eriyip gitmektedir. Gençliğimiz bu tür tuzaklara karşı uyanık olmalıdır. Şunu hemen ifade etmeliyiz ki, Allah a şükürler olsun ülkemizde gençliğimizin büyük bir çoğunluğu kendi değerlerine sahip, sorumluluklarının bilincinde, vatan ve millet sevgisiyle yoğrulmuştur. Bu yapının devam etmesi bu değerlerimizin gençlerimize bütün yönleriyle aktarılmasıyla mümkündür. Devletimizin bu alanda alacağı tedbirlere milletçe destek vermemizin yanında gençliğimize sahip çıkarak onları sağlam bir inanç ve köklü bir millet sevgisinde birleştirmeliyiz. Sevgili gençlermimiz unutmamalıdırlar ki onlar bizim ümidimiz ve geleceğimizdirler. Ömrünüzün baharı sayılabilecek bu çağ, sevgi ve nefreti en yoğun yaşadığınız çağdır. Nefret kötülerin, sevgi ise Allah ın iyi kullarının yoludur. Önce, en yakınımızdan başlayarak birbirimizi sonra, çevremizdekileri uyaralım. Bizi biz yapan değerlerimizi sevmeliyiz. Sevmeliyiz çünkü, nefret ve kin tohumlarının yeşermemesi için en etkili ilaç, yine sevgidir. Her zaman gençleri yanında bulmuş olan sevgili Peygamberimiz: Insanlar içinde Allah ın en çok sevdiği kimse, kötülükleri terkedip iyiliklere yönelmiş olan gençtir. Buyurmuşlardır. Ne mutlu bu müjdeye mazhar olabilenlere! Cursuri de Abilitare Curricularã la disciplina Religie Islamicã Timp de 4 săptămâni au avut loc cursuri de abilitare curriculară la disciplina Religie Islamică organizat de Muftiatul Cultului Musulman din România în colaborare cu Casa Corpului Didactic şi ISJ. La aceste cursuri au participat un nr de 29 profesori. Prezentăm în continuare alocaţiunea D-lui. Murat Yusuf, moderatorul recepţiei organizate la finalul acestor cursuri de perfecţionare: Stimată Doamnă Consul, Stimată Doamne Inspectoare, Stimaţi Preşedinţi ai celor două Uniuni, Stimate Domnule Preşedinte şi stimaţi membrii ai Asociaţiei Oamenilor de Afaceri Turci, Onoraţi oaspeţi Bine aţi venit la recepţia organizată de către Consulatul General al Republicii Turcia în onoarea profesorilor de religie Islamică care au participat la cursurile de abilitare curriculară.muftiatul Cultului Musulman împreună cu C.C.D şi Ataşatul pe probleme religioase din cadrul Consulatului General al Republicii Turcia au organizat cursuri de abilitare curriculară profesorilor care predau disciplina Religie Islamică în şcoli. Aceste cursuri s-au desfăşurat pe o perioadă de 4 săptămâni cu un număr total de 20 ore, în urma cărora 29de profesori au obţinut dreptul de a primi adeverinţe de participare. Doresc să mulţumesc în numele instituţiei mele doamnei Serap Ataay Consul General al Republicii Turcia la Constanţa pentru organizarea acestui cocktail care se realizează pentru prima dată în onoarea profesorilor noştri. Tot pe această cale doresc să mulţumesc şi Asociaţiei Oamenilor de Afaceri turci pentru pregătirea acestui cocktail. Permiteţi-mi să-i mulţumesc pentru tot sprijinul acordat D-nei Ali Leman, Inspector general din cadrul Ministerul Educaţiei Cercetării şi Tineretului şi în acelaşi timp doresc să aduc mulîumiri Inspectoratului Şcolar General Constanţa, Casa Corpului Didactic şi celor două uniuni pentru colaborările pe care le-au avut cu instituţia noastră şi pentru sprijinul acordat. Doresc în acelaşi timp să aduc muţumiri domnilor lectori care au împărtăşit cu cadre didactice cunoştinţele şi experienţele pe care le-au dobândit. Firdevs Veli 1 MARTIE SOSIREA PRIMÃVERII Vineri 27 februarie a.c. a avut loc semnarea protocolului de colaborare între Comandamentul SEEBRIG şi Şcoala nr. 30 GHEORGHE ŢIŢEICA din Constanţa. La semnarea protocolulu între donmul comandant GIOVANNI SULIS şi doamna directoare COJOCARU ELENA, au fost prezenţi câţiva ofiţeri, profesori şi elevi. Iniţiatoarea acestui proiect este doamna prof. Dragnea Aneta, director educativ. Acest parteneriat are ca scop dezvolştarea cooperării în următoarele domenii: politica de apărare militară (mese rotunde); naţiuni, cultură şi civilizaţii (prezentare generală a Naţiunilor SEEBRIG); probleme lingvistice (cursuri, ghid de conversaţie); probleme educaţionale (schimb de informaţii între copiii cadrelor SEEBRIG şi şcoală, acţiuni recreative, sport); evenimente sociale şi culturale (participare şi prezentare la festivităţi, ceremonii, aniversări). Luni, 1 martie a.c., elevii Şcolii nr. 30 au dorit să vestească sosirea primăverii printr-un spectacol multicultural susţinut în sala de festivităţi al Comandamentului Brigăzii din Sud-Estul Europei. Spectacolul a cuprins cântece în limba română, franceză, engleză, spaniolă, italiană, turcă, poezii şi dansuri. Corul şcolii a fost dirijat de către d-na prof. Elena Mocanu. 1 MART - İLKBAHARIN GELİŞİ Cuma günü 27 Şubat tarihinde SEEBRIG KOMUTANLIĞI ile Köstence 30 nolu Okulun arasında işbirliği protokolun imzalanması yer aldı. Bu protokolu komutan GIOVANNI SULIS bey ve okulun mğdğrğ Cojocaru Elena hanım imzaladılar. Yanlarında birkaç subay, öğretmen ve öğrenci bulundu. Bu projenin ö n a y a ğ ı e ğ i t i m mğdğrğ öğretmen Dragnea Aneta hanımdır. Pazartesi günü, 1 mart tarihinde, 30 nolu Okulun öğrencileri, Avrupa Güney Doğu Komutanlığın tören salonunda şarkılarla, şiirlerle, danslarla ilkbaharı müjdelediler. ZIUA ªCOLII ION JALEA CONSTANÞA Vineri, 27 februarie 2004, a avut loc, la Şc.nr.24 Ion Jalea din Constanţa o acţiune festivă prilejuită de ziua Şcolii. Acţiunea a fost organizată ireproşabil de doamna prof. Maria Oprea, director şi de doamna profesor Gica Roşu, director adjunct. La fel ca şi în anul trecut şi în acest an un grup de elevi de naţionalitate turcă pregătiţi de doamna profesor Nurgean Ibraim au prezentat un mic spectacol de dansuri tradiţionale turceşti. De asemenea în cadrul festivităţii, elevi ai şcolii au prezentat dansuri tradiţionale româneşti. Urăm şi pe această cale, din partea Uniunii Democrate Turce din România, felicitări conducerii şcolii ţi întregului corp profesoral dar şi elevilor acestei valoroase instituţii şcolare cu tradiţie în Constanţa. Ervin Ibraim