Kemal Tahir - Hür Şehrin Insanları Cilt 2

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Kemal Tahir - Hür Şehrin Insanları Cilt 2 www.cepsitesi.net"

Transkript

1 Kemal Tahir - Hür Şehrin Insanları Cilt 2 BİRİNCİ BÖLÜM KÖR UÇUŞ I Murat o gün İngiliz kumaşından kostümünü ilk defa giymişti... Perşembeye hazırlanan gezmeden evvel, birkaç kere kullanıp yabancılığını bertaraf etmek istiyordu. Adliye'de diğer katipler kıyafetini pek şık buldular. Hayrola! Bir iş mi var Allasen? Bir iş mi var olur mu? İş olduğu belli birşey! Aman çocuklar peşini bırakmayalım...

2 Ya, birer şerbet ısmarlarsın, yahut parmağımız içinde... Sonunu sen düşün! diye takıldılar. Boşanmağa uğraşan, bu sebeple hiç değilse mahkeme bitene kadar erkeklerden nefret etmeleri icap eden hanımlar, bir kocakarının tabiriyle «Maşallah fidan gibi oğlan» dediği delikanlıyı göz hapsine almışlar, evlenmek için yaşlarını tashih etmekle meşgul nişanlı kızlar, beğendiklerini saklamamışlar, hele daktilolar, kumaşın fiyatını soracak kadar ileri gitmişlerdi. Tesadüf te bir hayli fırsat verdi. Topu topu üç dava vardı. Ücü de on dakika içinde talik olunmuş, belki de, o gün için dünyanın en şık avukat katibi, akşama kadar serbest kalmıştı. Kibirli olmamağa çalışan ağır bir yürüyüşle Alemdar sinemasının önünden geçiyordu ki, yarı 357 manav, yarı tütüncü dükkanında birşey alan uzun boylu birisi, kendisine dikkatle baktı. Sonra da: Murat sen misin? diye ciddiyetle sordu. Vay Necip! Merhaba! Yahu anlaşılmaz bir adamsın. Bir bakıyorum, hamal gibisin, bir bakıyorum Prens dö Gal'e dönmüşsün! Beğendim! Ook beğendim. Daima dalgın olan ve daima dünyaya ait olmayan şeyler düşünerek bizzat kendisi de dahil olduğu halde, insanlara asla dikkat etmeyen Necip'in bu iltifatı, kıyafetini yadırgayan Murat için pek kıymetliydi. Bu garip ta-biatli mektep arkadaşına bu alakasından dolayı mutlaka birşey ısmarlamak ihtiyacı duyarak: Nereye? diye sordu. Necip, kederli ve ümitsiz omuzlarını silkti: Bilmem ki... Ne demek? Bilmem... -Çenesiyle ileriyi gösterdi:- Bu baş belalarına sormalı... -durdu. Müşkilatla birşey hatırladı:- İyi tesadüf! Beni canımdan bezdiriyorlardı. Gel seni takdim edeyim de kurtulayım. -Hemen koluna girdi:- Rica ederim gel... Dur, kime takdim edeceksin? Beyazlar giyinmiş üç kız, yokuştan aşağıya iniyordu. İşte... Buradalar!.. Başımın etini yiyorlar... Şu ktzı hayırlısıyla evlendirseler de, derdi üzerimden defol-sa... Kimi? Bizim hemşireyi! Ben usandım... Gel... Kızlardan birisi, kavalyelerinin dalgınlığını, bu refakati pek gönülsüz kabul ettiğini biliyor olmalı ki kaybetmemek için dönüp baktı. Birisini kolundan çekerek gelmekte olduğunu görüp durdu. Aralarında beş adım kalmıştı ki, Neoip, muzaffer bir sesle: İşte buyrun hanımlar! dedi, o kadar istiyordunuz!.. Size Fakir'i pürtaksiri takdim ederim. 358 Necip'in kızkardeşi Mualla: Yok canım! Ne saadet! diye eldivenli küçük elini kaldırdı. Sarışındı. Kanarya kuşuna benziyordu. Kumral olanı, -Anket defterine (İnci) diye imza atan hanım- inanmadığını saklamadı. (Fakir'i pürtaksir) in her zaman derbeder gezdiğini, kıyafetine itina etmediğini duymuştu. Üçüncü kız, esmerdi. Bu esmerlik, geniş kenarlı hasır şapkasının altında tarif edilmez nüshalarla öyle tatlı bir hal almıştı ki, durup bir pastel portre seyreder gibi hayran hayran bakmamak elde değildi. İşte hanımlar! Buyrun! Size teslim. Kaçarsa mesuliyet kabul etmem! Üçü de, gözleriyle delikanlıyı yokladılar. Bu yoklayış. elle temas kadar doğrudan doğruya olmuştu. Nihayet Mualla: Sahi mi? diye Murat'a sordu, Necip ağabeyim dalgındır. Onu aldatmıyorsunuz ya... Hayır efendim! İnci:

3 Pek tuhaf bir fıkarasınız! diye gülümseyerek elini uzattı, defterimi kıymetlendirdiğiniz için teşekkürler... Biraz geç kaldım ama, kabahat sizin! Akıllı sualler soran bir defterin ciddiyetini bozduğum için özür dilerim. Ve esmer kıza gözlerini kırpıştırarak baktı. Sonra korkmuş gibi durdu: Fatma! Siz misiniz? diye sordu. Benim elbette... Mualla: Demek sahiden tanışıyordunuz dedi. Fatma o kadar söyledide inanmadımdı Artık tanışıyorduk, denemez! Şimdi yeniden tanıştık. Başka bir yerde görseydim mümkünü yok çıkaramazdım. O kadar mı büyümüş? Hiç ummadığım kadar... Ben onu her zaman o küçük. huysuz, bir türlü memnun olmaz fakat gene de haşarı kız çocuğu kalacak sanırmışım! Görüşmeyeli ne kadar oldu Beş sene... Siz beni tanır mıydınız? Bilmem ki... Bir bakıma tanırdım gibi geliyor... Yüzünüzde büyük değişiklik olmamış... Bıyık sizi fazla değiştirmemiş... Yürüyelim mi efendim! Fakir'i pürtaksiri de beraber sürükleyerek... Elbette! Biz, Saraybumu'na gidiyoruz! Necip: Belki işi vardır hanımlar! demeği nasılsa akıl etti. Hiç bir mazeret dinlemiyorum! diye Mualla ayağını yere vurdu. İnci: Onu bir güzel imtihan edeceğiz! Buna çoktanberi karar verdik! diye güldü. Beraber yürümeğe başladılar. Murat, Fatma'ya: Valdeniz hanımefendi, nasıldırlar? diye sordu. Şimdilik size dehşetli küsmüş bulunuyorlar... -Sonra Murat'ın annesi Canseza hanımın öldüğünü hatırlamış olmalı ki, yüzü kederlendi:- bizi dost saymadığınıza ayrıca üzüldük, dedi, insan büyük ızdıraplara rastladığı zaman, eski dostlarını ararmış. Belki bu söz hakikat değil, belki biz sizin böyle sıralarda arayacağınız dostlardan sayılmıyoruz. Beni ne kadar sevdiğinizi bilerek mi, sizi dost saymıyorum. Şimdi ceza olara adınızı söyliyeyim de siz de görün! öteki kızlar, ısrar ettiler. Murat küçükken Fatma'yı (Kara Fatma) diyerek ağlatıncaya kadar kızdırırdı. Evvela bu (Kara Fatma) sözünü, Anadolu harbine iştirak etmiş bir kadından bahsedilirken duymuş, Fatma'yı üzeceğini aklına getirmeden söylemişti. Aynı yaştaki bütün çocuklarda olduğu gibi karşısındakinin kızdığını anlayınca, ısrar etti. Fatma darıldı. Annelerine şikayet etti. Canseza oğlunu sahiden payladı. Murat hiç aldırmadı. 360 Şimdi Fatma, gene o zamanki gibi alt dudağını hafifçe ısırmıştı. Sanki ağlamağa hazırlanıyordu. Neymiş? Haydi! Bize böyle bir başka adı olduğunu hiç söylemedi... Öğünmek istememiştir de ondan... Fatma hanıma küçükken biz, (Hanım Sultan) derdik. O kadar nazlıydı. Kime naz ederdi? Herkese nazlanırdi ama, galiba nazını en çok ben çektiğim için bana bir etmediğini bırakmazdı. Mesela? Mesela, en gaddarcasını söyliyeyim: Fatma hanım gelince, ben hemen tavanarasına çıkardım. Oralarını canım çıkarak süpürür, temizlerdim. Minderler taşırdım. İğneyi ellerime batırarak sinemanın perdesini tamir eder, çekici parmaklarıma vurarak gererdim. Elektrik yerine kullandığım küçük lambaya

4 gaz koyacağım derken bir kere, şişeyi kırmıştım. Hiç unutmam, çarşıya kadar koşarak gittim, hiç durmadan koşarak geldim. Nefes nefese... İşte bu kadar fedakarlıklardan sonra, (Fatma Sultan)! bin yalvarmayla sinema salonuna çıkarırdım. Mahallenin diğer çocukları da, bu eğlenceye kimin sayesinde nail olduklarını bildikleri için Hanım Sultan'a nasıl yaltaklanacaklarını şaşırırlardı. Fakat gene de kendilerini memnun edemezdik. Neyi beğenmiyor? Filmi? Benim boyalı filmimi... İneğin sahici inek gibi başını salladığı akıl almaz derecede harukulade filmimi... Gala müsamerem için itina ile sakladığım harika İnek n'apıyordu bakalım? İnek n'apabilir ki efendim... Filmin boyu topu topu beş altı metre idi. İnekceğiz, başını ahırından çıkarıp ancak bir kere sallayabiliyordu. Şimdi düşünüyorum da, belki bu biricik sailayış bile tamamlanamıyordu. Mualla: Ben Hanım Sultan'a hak verdim! dedi. 361 İnci: Hayır! diye ciddiyetle itiraz etti, mesele ineğin kısacık görünüşünde değil, bir misafiri memnun etmek için sarfedilen samimi gayrette... Fatma Sultan haksızmış. Sizin kalbiniz sahiden inci! Baksanıza, Fatma hanım, hala eski kanaatlarında ısrar ediyorlar ki... Bir şey söylemediler... Hayır! Bana Hanım Sultan demezdi. (Kara Fatma) derdi. Beni ağlatırdı. Şimdi ne zaman etraflarına keder veren gaddar erkeklerden bahsolunsa ben bu Murat'ı hatırlarım. Daha garibi nedir bilir misiniz? Buna benim harap olduğumu bir kere anladıktan sonra... Çekiştiğimiz zaman bir kere olsun yanılıp ta söylemedi. Daha ne istiyorsunuz? Dinlesene şekerim, benim kendisine en çok sokulduğum, onu en çok sevdiğim sırada söylerdi. Kendisini sevdirmesini bir bilirdi ki... Böyle arkadaş hiç görmedim. Yemişlerin en iyilerini seçip size verir. Hizmetinize koşar. İnsan küçükken bunlara çok seviniyor. Her şeyi unutur, tatlı tatlı gülmeğe başlardım ki: «Kara şey-ciğim, derdi, Fatmacığım! buyrun!» İki tane kirazı yanya-na getirmiş uzatıyor. Hani böyle bir çocuk falı vardır. Annemizle babamızı tutarız. Kalbim vurmağa başlar, yalvarırım: «Hani söylemeyecektiniz Murat? söz Vermiştiniz Ben mi Kara Fatma'cığım! Aldırma!.. İşte tuttum. Beğeniniz bakalım Kara Fatma hanım!», «İstemiyorum!», «İyi ama siz sahiden karasınız! Ben uydurmuyorum ki Bir ayna getireyim mi? Hele şunlardan birisini beğeniniz de İstemem Canseza teyzeme söyleyeceğim! Bir daha evinize gelmeyeceğim!», «Ben size gelirim Kara Fatma hanım! Hem siz giderek daha fazla kararıyorsunuz. Arap Bacı'ya dönerseniz hiç şaşmayacağız!» Peki sinema için söyledikleri? Onlar doğrudur. Beni eğlendirmek, güldürmek, sevindirmek için her fedakarlığı yapardı. Fakat sonunda (Kara Fatma) diye zıddıma basmak için. Zaten Süheyla, -İnci'nin adı buydu:- müstear defterine verdiği cevaplar362 dan da ne kadar şey olduğu zaten belliydi. Ne olduğu? Merhametsiz olduğu... -Murat'a çocukluk günlerinde olduğu gibi kibirli bakışlarıyla baktı: Sonra güldü:-ben de onu (Merhametsiz) diye kızdırırdım. Buna nedense pek kızardı. Sonra hatırladıkça şaşardım. O yaşta garip değil mi? Hala kızıyor musunuz? Hala!.. (Merhamet) insanın ayaklan üzerinde yürümesi kadar aslî maddelerden birisidir. Olmadı mı, o şahıs bir ucube sayılır. Reşat Nuri, Acımak'ta bunu ne güzel anlatmıştır...

5 Evet! Ne güzel! diye Fatma tasdik etti. Gülhane Parkı'nın, şehrin kaldırımlarıyla içice duran ve bu sebepten insana biraz suni gibi gelen büyük ağaçlarının arasında denize doğru gidiyorlardı. Murat, çocukluk günlerine dalmış, adeta bu rabıtasız hayat parçaları arasında kaybolmuştu. Kendisini ne kadar kurtarmak istiyorsa o kadar çok maziye gidiyordu. Fatmayı kızdıran iki kelime daha vardı. Murat'ın ona (Nişanlım) demesi, bir de (Kız!) diye hitap etmesi... Süheyla: Sizi annem pek istiyor, dedi, bilir misiniz? Annem ressamdır. Ne iyi! İki misli annedir. Bilakis, ben tersini düşünüyorum. Sanatkariar hodgam olurlar. (Yarım Anne) desenize daha doğru! Sakın ha... Annenizi sahiden kederlendirirsiniz! Böyle düşündüğünüzden hatta şüphe bile etmemeli Sanat hisleri inceltiyor Annelik te öyle... İkisi bir arada ise, insan yaşamağa doyamaz. Valdeniz Hanımefendiye hürmetlerimi takdim etmek isterim. Ellerini öptüğümü lütfen söyler misiniz? Ne kadar sevinecek! Mersi! Mualla: İşte (Deniz) diye ben buna derim! diye adeta sevindi. Necip: Bunda yüzülmez, insanın ağzına su kaçar, diye» karşılık verdi. Yüzmek için değil... Yelken için... Kızlar, Fakir'i pürtaksiri sahiden imtihana karar vermişlerdi. İnci yani Süheyla: Siz ne fikirdesiniz? diye sordu. Ben de Mualla hanımın kanaatindeyim, deniz çarşaf gibi olursa deniz bile değildir. Deniz denize benzemeli... Avukat yazıhanesinin çıplak katip odasında «İşte deniz ve dağlar ve Martı kanatlan» mısraını nereden bulup çıkardığını düşünerek sustu. Fatma, düşüncesini sezmiş gibi... Denizi en iyi anlatan şiir? diye sordu. Mualla, Yahya Kemal'in bir şiirini hatırlattı. İnci Fikret'ten Mavi Deniz'i söyledi. Murat, süratle düşündüğü? halde, içinde bulundukları halet-i ruhiyeyi ifade eden bir-şey hatırlayamıyordu. Aklına gelenler, hep kederli şeylerdi. Halbuki şu anda, bütün boyaları, hatları ve hareketleriyle tabiat ve bu tabiatın içinde beyaz elbiseleriyle şiirler düşünen kızlar insanı yoracak kadar ümitliydiler. Fatma, biraz kalın, fakat çok ahenkli sesiyle, minidendi: «Ufuklardan ufuklara... Ordu, Ordu! Köpüklü mor, dalgalar koşuyordu. Hazer rüzgarlarının dilini konuşuyordu. Bala'm Konuşup coşuyordu» Nasıl? Murat, kaşlarını hafifçe çattı. Bu komünist şairi sevmemek için epi zamandır var kuvvetiyle kendisini zorlamaktaydı. Deniz, için değil, dedi, göl için yazmış! Bilmem ki Bu göl için yazılmış yoksa (Mehtabı sürükledin sularda) mısraımı Efendim Öyle ya Seslere bakın Viktor Hügo'da ayn seslere rasladım Bir mısraı şöyle bitiyordu galiba Les flots vers naus Sonundaki kelimenin deniz ie güzel Nazım Hikmet de bu sesin bize daha mükemmeli var Devrilen bîr atın sırtından inip Şahlanan bir ata biniyor kayık!» Bir kere dalgaların kıvraklığını veriyor. Sonra (Kayık) kelimesini (Kayıkhh!) diye okunacak ki... Türkmenistan'lı dümencinin yanındaymışsınız gibi suyun

6 küpeşteye hışımla sürünmesini dinleyeceksiniz! Murat, demin hatırladığı mısraa güvenerek bir başkasına aitmiş gibi kendi şiirini okumağa hazırlanmıştı. Fena halde utandı. Bu Nazım Hikmet ne zaman araya girse, vezinli şiirlerin hepsinde bir kifayetsizlik, tıknefeslik. İnsanı öfkelendiren bir aciz başlıyordu. «Denize dönmek istiyorum. Mavi aynasında suların Boy verip görünmek istiyorum.» Burada da (Boy verip) sözü var. Şairlerde bir ilahî kuvvet olmalı. Bunu akıl bulup buraya koyamaz gibi... İyi şiirde kelimeler, artık her zaman kullandığımız aletler değil... Mesela buradaki (Boy verip) bir başka varlık... Şiirin tamamını biliyor musunuz? Tabi... Haydi öyleyse... -Azkalsın Kara Fatma diyecekti. Sözü süratle değiştirdi:- Lütfen... Fatma, delikanlının içinden geçenleri anlamış gibi güülmsedi: Boy verip görünmek istiyorum. Gemiler gider engin ufuklara gemiler gider. Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz kader Elbet ömrüm bu gemilerde bir gün nöbete yeter! ( ) Dalgalar bize doğru geliyor. 365 Ve madem ki bir gün ölüm mukadder Ben sularda yanan bir ışık gibi Sularda sönmek istiyorum. Denize dönmek istiyorum, denize dönmek istiyorum!» Bizim şairler denizi şimdiye kadar bir başka şeye dekor olarak kullanmışlar. Ekseriya aşka... Hem de ümitsiz aşka... Nazım Hikmet'in denizi de elbet bir sembol... Fakat dekor değil... Madde-i asliye... Burada bilakis bizzat şair kendisini dekor haline koymuş... İyi okuyorsunuz! Tıpkı böyle okuyor dediler. Siz dinlemediniz mi? Maalesef. Bir arkadaş pek meraklıdır. O hep okur. Neşredilmişlerden başka şiirlerini de okur mu? Evet! Hangisini... Bir (Karıma mektup) varmış. Var. Biliyor musunuz? Fatma bunu heyecanla sormuştu. Murat sakin cevap verdi. O kadar çok tekrarlandı ki galiba ezberledim... Bunu laf olsun diye söylemiyordu. Hakikatti. Rica ederim, okur musunuz? Ben sizin gibi duyarak okuyamam. Çünkü şairini hiç sevmiyorum. Ne diyorsunuz? Bu şair sevilmez mi? İnanmam! Kendisiyle hiç bir alışverişim yok. Fikirlerini sevmiyorum. Fikirleri beni de alakadar etmiyor. Birşey anlamıyorum. Şiirleri güzel. Haydi okuyun bakalım! Bir tanem! Son mektubunda yüreğim sızlıyor, başım sersem diyorsun, Seni asarlarsa, Seni kaybedersem diyorsun Yasayamam! Yaşarsın kancığım, 366 Dağılır bir duman gibi kederin rüzgarda Yaşarsın NazınVın kızıl saçlı bacısı Ancak bir yıl sürer, Yirminci Asırlarda, Ölüm acısı!.. Ölüm, bir ipte sallanan bir ölü! Bu ölüme bir türlü Razı olmuyor gönlüm Bir seher vakti

7 Bir çingenenin kıllı bir örümceğe benzeyen eli Takacaksa ilmeği boğazıma Mavi gözlerinde korkuyu görmek için Beyhude bakacaklar Nazım'a! Ben alaca karanlığında son sabahımın Siz dostlarımı düşüneceğim Ve yarı kalmış bir türkünün azabını Toprağa götüreceğim Karım benim, İyi yürekli. Gözleri baldan tatlı arım benim Neden yazdım istendiğini idamımın Daha dava ilk adımında Ve henüz bir şalgam gibi koparmıyoriar kafasını adamın Bunlara aldırma boşver Paran varsa eğer Bana bir fanile don al, Tuttu gene bacağımın siyatik ağrısı Unutma ki Daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı... Ötekiler şaşkın bakakaldılar. Fatma yaşaran gözlerini saklamak için başını çevirdi. Neden sonra : Bunu bana lütfen yazınız! dedi. Siz çok güzel okuyorsunuz. Ne de olsa erkek sesi daha iyi gidiyor. Biliyorum; Çünkü erkekçe yazılmış. Murat da Ertuğrul Hikmet'i tıpkı tıpkısına nasıl olup da taklit edebildiğine şaşmıştı. Önce bir kere bile böyle 367 yüksek sesle okumadığı halde, bu nasıl mümkün olabilmişti. Laf olsun diye: Evet, bir acaiplik var, dedi, başka hiçbir tarza... benzemiyor. (Boşver) sözüyle (Siyatik ağrısı) ve (Fanile don) hiç değilse böyle bir şiire giremez sanılır. Bazan da bilakis ne kadar sade yazar. Galiba asıl cesareti de buradadır. Mesela: Gece gelen telgraf Dört heceden ibaretti. «Vefat etti.» Bir şeyler öğrenmeğe mecburuz. Anlıyorum. Her yeni şey gibi, bu da eskinin hatalarını birdenbire önümüze çıkardı. İnci hanım ihtiyatla konuştu: Hele bir de, o (Hatalı) dediğiniz eskilerden dinleyelim... Hayır! Onu hep ezber biliyoruz. Şu Fakir-i Pürtak-sir'den birşeyler olsa... Şu Fakir-i Pürtaksir diyorsunuz... Ve de (Birşey olsa...) Birşey olsa Fakir- Pürtaksir olur mu? Galiba pek yumuşak itiraz ettiği için, Fatma yüzüne korkuyla bakıyordu. (Karıma mektup) tan sonra hangi şairin eski tarz şiiri okunsa mahvolmağa mahkûmdu. Böyle birşeyin Murat'ın başına gelmesini istemediği anlaşılıyordu. Murat, bu gizli himayeyi minnetle kabul etti. Fakat hiçbir şey belli etmeden : Başüstüne! dedi. Bu da bir mektup! «Sana ne menekşe gönderdim, ne gül! Sana gönül verdim Birden, İki çıplak ayakla bir göğüs pupa yelken yol aldı içimde. 368 Gece mehtaba bakıp sarması rdık, Kaçak mal kaçırır gibi İyi günler taşırdık Sırtımızda. Sen benim ilk gözağrımsın Hani çocuk kalbimizin yalnayak gezdiği zamanlardan... Ay derdin, Oy derdin Beni soy derdin A kızım! Bak ben yine yalnızım! Sen sallandığın beşikte Şimdi ikinci yavrunu sallıyormuşsun Gitti gelmez o gönül gitti diyormuşsun Gitti evet! Ve hepsi bitti evet! Ötekilerin alkışları arasında Fatma gözlerinde daha büyük bir korkuyla yavaşça

8 sordu: Bu sizin mi? Benim olur mu eski dost! İlhami Bekir'in... Ama, pek seviyorum. Pek... Okuyuşunuzdan belli! İşte Nazım Hikmet'te olmayan budur. O kocaman şeyler yazıyor. Şiir mi sahiden büyük, yoksa, şiire o büyüklüğü v«ren kendisine göre mühim olan mevzular mı insan kestiremiyor. Bunu görüp Nazım Hikmet'e söylemelisiniz? Ya Bursa'ya gitmeliyim! Yahut daha dörtbuçuk sene beklemeliyim. Malûm ya altı buçuk sene hapse mahkûm! İkisine de değer... Evvelce görmediniz mi? Hayır! Fırsat düşmedi. Yazık! Onunla aynı zamanda yaşamakta olmak insana gurur veriyor. Murat, zıddına basılıyor gibi rahatsızlık hissetti. Boş bulunarak «Peki Kara Fatma! Size öyle çarpuk çurpuk satırlarla şiirler yazacağım! Yanıldığınızı anlamak için...» diye düşündü. Rahmetli pederinizle benim babama bir manada çatıyor ama, dedi. Dedim ya... O tarafları beni zerre kadar alakadar etmiyor. Ben edebiyatçıyım. Yalnız edebiyatı bilirim. Pederinize söven bir edebiyat olsa bile mi? Beni korkutamazsınız! Evet... Sizi korkutmak imkansız Fatma! Ben korktum. Bir de şöyle düşünüyorum. Böyle bir şair, bilmeden söylemez. Babam sahiden iyi adamsa Nazım Hikmet onu mutlaka sever. Buna sanatı bakımından mecburdur. Sanatta bir seviye var ki... Bundan hep şüphelenirdim... Şimdi daha sarih anladım. Size bu yardımınızdan dolayı teşekkür ederim. Evet... Bir seviye var ki, oradan sonra sanatkar, fenalık edememek lazım... İyilerle beraber olacak... Siz bu mevzuda peşin hükümlerle hareket ediyorsunuz... Birçokları da sizin gibi... Haksız olmanızdan hiç şüphelenmediniz mi? Bunu düşüneceğim... Düşünmeden evvel, iyi şair olduğunu kabul ettiğimi söylemeliyim. Bugün Yordanidis'in kızların sürprizine ihanet etmesi, Murat'ın işine yaradı. Yoksa, Fatma'nın Perşembe akşamı yemek davetini, İnci'nin Cuma günü kendisini annesiyle tanıştırmak isteğini kabul ederek işi karmakarışık bir hale getirecekti. Necip vasıtasıyle kararlaştırıp bir gün buluşmak üzere parkın kapısında ayrıldılar. Perşembe günü yedi vapuruna nefes nefese yetişmişler, ancak kalabalık güvertede bir yere sıkışınca bi-ribirlerinin yüzlerine bakabilmişlerdi. Safo, belli belirsiz tuvaletiyle bu akşam, bir başka türlü güzeldi. Çalışırken giydiği mektep önlüğüne benzeyen koyu renk entarileri ve boyasız yüzüyle pek ufak gösterdiği halde, şimdi, hafif pudra, hafif ruj, bir de omuzlarını olduğundan daha geniş, göğsünü daha kabarık gösteren tayyörü, bilhassa geniş kenarlı hasır şapkası ve eldivenleri onu yeni evlenmiş bir genç kadın haline getirmişti. Nasılım? diye yavaşça sordu. Bilmem ki... Neden? Gözlerim kamaşıyor sevgilim... Bir daha bu kadar güzel olma e mi? Yalancı! Ben hiç beceremem! Bunlar Şarlot'un marifetleri... Beğenmezsin diye korktum. Sen zaten böyle şeylere dikkat de etmezsin değil mi? Ben senin yüreğine dikkat ederim. Nasıl? Onu da bilmiyorum ama, sen yanımda olunea, içim rahatlıyor. Bir emniyet

9 hissi... Ben de.. -Eldivenli elini kolunun üzerine koydu:-sana birşey söyliyeceğim. Biraz gel! -Murat başını eğdi:-bu gece beraber kalıyoruz haberin var mı? Bunu birdenbire söylemezler... Sen beni sevinçten öldürecek misin? Vallaha! Senden saklayacaktık. Vapuru kaçırmış gibi davranacaktık. Bir vasıta bulalım diye telaşlanacak-tık... Sus... Şarlot duymasın... Sevindin mi sahi! Çook... Ama ne fayda ruhum, gene de sana doyamam... Tabi... Bilmez miyim? Murat, bir an, kolundaki eldivenin kendisini, bütün Safo'dan mahrum bıraktığını zannetti. Şöyle, (Ay) kadar tenha bir yerde bir namütenahi günler ve geceler, hiç kımıldamadan, bu kızla beraber bulunmağa hayal etti. Bu kalabalık dünyada, ne kadar bir arada hatta aynı yatakta yaşasalar şu anda arzu ettiği yakınlığı bulamayacağını anlıyordu. «Gözü arkada kalmak!», «Gözü açık gitmek» sözleriyle halkın neler anlatmak istediğini ancak, yeni seziyor gibiydi. Şarlot'un (R) leri hafifçe peltekleştirip (ğ) haline ge- 371 tirdiği güzel Fransızcasını, kelimelerin manasını anlamadan ve anlamak istemeden bir şarkı gibi dinliyor, Safo'yu boylu boyunca ruhunda hissediyordu. Biletleri Yordani-dis aldığı için hangi iskelede ineceklerinden haberi yoktu. İçini çekti. Çok mu yoruluyorsun? Murat, anlamadan baktı. Gülümsedi. Ben mi? Neden? Yazıhanede diyorum! Hayır! Ondan değil!.. Sana da öyle mi olur. Ben çok mesutsam, bir tatlı yorgunluk duyarım. Elbette... Herkes öyledir... Vapurun süratiyle şapkasının önü sarsılıyor, saçlarından bir tutamı «Nazla» kımıldıyordu. Bir aralık, ellerini ustalıkla kullanarak bir şeyler anlatan Şarlot'a baktı. Onu Safo ile mukayese etti. Pek de farkına varmadan yaptığı bu mukayese pek hoştu. Birçok milletlerin hususiyetlerini almış olan güzel kızın cilveli hareketleriyle, eski bir milletin tek hatlı güzelliğini temsil eden Safo nasıl da biribirinin taban taban zıddıydılar. Şarlot, Yordanidis'e söyleyeceklerini tamamıyle söyledikten sonra Murat'a döndü: Aynı vapurla döneriz enişte bey, -(Enişte bey) sözünü Türkçe söylüyordu:- Olur mu? Neden? Bir yere oturmalı da başka bir vapurla ' dönmeli... Geç kalırız diye çekiniyorum. Bu gece saza gideceğiz! Değil mi mösyö Yordanidis? Evet. Saza... Olur. Bakalım... Ben mehtabı düşünmüştüm. Ay erken doğuyor. Boğaz'da seyrine doyum olmaz. Başka bir gece... Sen hiç konuşmuyorsun Safo? Dinliyorum... Beni boyadın ama, bak Murat beğenmedi! Sahi mi? Bunu yüzüne karşı söylediyse, pek kabalık etmiş... Hem de sana karşı değil, bana karşı! Neden masör? 372 Murat, Şarlot'a şaka olsun diye böyle hitap ediyordu. Çünkü sevgiliniz kırk yılda bir kere boyandı. Biz her zaman boyalıyız! Demek

10 yüzümüze az bakmanız bundan... Murat, birdenbire meçhul telefon muhaverelerini hatırladı. Bir münasip sırada, kimseye belli etmeden bu sırrı öğrenmeğe karar verdi. Uzaktan konuşma imkanından bilistifade kendisine cömertçe ilanı aşk eden aşifte eğer Şarlot ise ona bu gece insanla alay etmesini öğretecekti. Hemen işe başlayarak doğruldu. Safo'ya: Üşüyor musun? diye şefkatle sordu. Hayır! Hava sert... Dur bakayım... -Kolunu beline do-layıp ince vücudu kendisine çekti:- Üşürsen ceketimi veririm. Hayır! Böyle iyiyim... -Ancak seven bir kızın becerebileceği iki mini mini hareketle delikanlının göğsüne yaslandı:- Böyle... İşte gördün mü? Üşümüşsün. Sen ne bileceksin? Evet! Sen beni düşünürsün tabi... Sen bilirsin! Oigara vereyim mi? Sonra... Bir tane içerim... Şimdi rahatımı kaçırır. Bu gece şarkı söyliyeceğiz... Rica ederim. Ben hiç bilmem! Hala... Şuna bakın! Ben duymadım mı? Sesin pek güzelmiş. Öyleyse görürsün. Söylediğine de pişman olursun. Horoz gibi bir ses... Mahalleli yalvarır... Söyliyeyim diye değil, (Aman susayım!) diye... Şarlot eldivenlerini çıkardı. Ayak ayak üstüne attı. Bir cigara yaktı. Dumandan muhafaza etmek istiyormuş gibi gözlerini kısarak baktı. Sol bacağının diz kapağı eteğinden dışarıda kalmıştı. Balrengi çorabının içinde bu diz kapağı şeffaf gibi duruyordu. Murat, telefondaki ses için (Bal gibi) dediğini bu manzara karşısında hatırladı. Siz geçen gün bana telefon ettiniz mi Şarlot? diye birdenbire sordu. 373 Ben mi? Hayır! N'olmuş? Hiç! Birisi telefon etmiş. Bana olduğunu da bilmiyorum ya... Onbaşı ortalığı temizliyormuş. Kadın sesi mi? Pek anlayamamış. (Gavurca birşeyler söyledi. Bir «Murat» dediğini anladım.) dedi. Hayır! Doğru söylüyordu. Murat'ın hiç şüphesi kalmadı. Hatta bir aralık telefonda konuşanın Şarlot olabileceğini zannettiği için kendisini ayıpladı. Kadriye olduğunu neden bir türlü kabul etmiyordu!.. Anlaşılmaz birşey... Şarlot, dirseğiyle Yordanidis'in karnına dokunup Sa-fo'yu gösterdi: Baksana, yerini nasıl bulmuş! Bir de küçük dersin! Bizim milletin erkeği budala olur. Hangi millet sevişmesini bilmiyorsa budaladır. Hangi milletin hangi cinsi sevişmesini daha iyi biliyorsa o en akıllı sayılır. (Yunan medeniyeti! Yunan medeniyeti!) diye tarihleri dolduran marifetler bizim kadınların sevme kabiliyetlerinden doğmuşlardır. Bir kere sevmeyi akıllarına koysunlar... Yunanistan gibi küçücük bir toprak parçasını dünyanın mihveri yaparlar. Erkeklerinde bu marifet neden yok? Neden yok? Şuna baksana... Birşey bırakıyor mu? Safo, yarı mahcup, yarı mağrur güldü. Murat'ın yüzüne aşağıdan yukarıya doğru bakarak sordu:

11 Siz ne dersiniz efendim? Operatör - Doktor mösyö Yordanidis haklıdırlar. Şarlot, ciddi bir sesle: Teklifinizi bir şartla kabul ederiz Murat bey! dedi. Hangi teklifi? Başka vapurla dönmek teklifini! Nedir? Şart mı? Gayet basit. Bu akşam, ikiniz de bizim misafirlerimiz olacaksınız. 374 Nasıl misafir? Masraf bize ait. Yordanidis'le bana... Siz bir kere kendinizi araya katmayın. Almanya'da değiliz. Masraf işi erkeklere ait! Peki, öyleyse bu vapurla döneceğiz. Masraf işi erkeklere aitse istedikleri yerden, istedikleri zaman, istedikleri vasıtayla dönmek de kadınlara aittir. Sonra ben gene insaflıyım! Sizin bu küçük sevgilinize kalsaydı, yalnız ikimize verdiriyordu. Kendisiyle bana... Bu da yeni icat mı? Efendim? Davet bizim olduğu için... Bereket versin, benim Yordanidis'im kıyametleri kopardı. Ya, enişte bey, bu kız, böyle masum görünür ama, içinde ne şeytanlıklar vardır. Ben sizin yerinizde olsam ona hiç güvenmem. Güvensem onu böyle sımsıkı tutar mıyım! İyi ediyorsunuz! Pek iyi... Mektepte de böyleydi. Acaip fikirlerle bîçare sörleri şaşırttı. Hele bir ihtiyar sör Jeanne vardı. Biz ona kısacık boylu, tombul tombul olduğu için (Jandark) derdik. Aklında mı Safo, hani birisi ağabeysine bir de resim yaptırmıştı. Resim değil, bir fotoğraf hiylesi... Şişman bir şövalye vücudüne sör Jan'ın başını yapıştırıp tekrar çektirmişti. Bırak şu pis kadını! Neden seni pek severdi. -Murat'a döndü:- Bunu yere bastırmak istemezdi. Bırak dedim ya... -Yüzünü Murat'ın omuzuna sürdü:- Ahlaksız bir kadındı sevgilim, bana sataşırdı. Nasıl? Bayağı... Şey gibi... Adalet hanımın huyundan... Hem de Sör öyle mi? Başında da o beyaz külahı var mıydı? Olmaz mı? Şarlot güldü: Bu Safo anlaşılmaz bir kız! Kadın seni seviyordu. Dikkat edin! Enişte, bunun küçüktenberi huyudur. Kendisini fazla sevenlerden hazmetmez! 375 BHiyorum. Bunu mutlaka çok fazla sevmek lazım. Benim gibi! Değil mi? Sofa, gülerek Şarlot'a başını salladı: Ne cevap! Aferin Murat bey!.. İşte böyle... Tarabya'da vapurdan indikleri zaman ortalık kararmak üzereydi. (Yeniköy)e doğru yavaş yavaş yürüdüler. Küçük bir otelin önüne geldikleri zaman Yordanidis: Bir dakika matmazeller! dedi, şurada bir işim var! Nedir? İstemiyorum! Bir mini mini iş... Rica ederimi... Hayır! -Şarlot mahsustan itiraz ediyordu:- Biz acıktık. Bir yer bulup yemek yiyelim. Olur. Bir dakikada dönerim. Gayet mühimdir, gayet! Kapıdan kayboldu. Biraz sonra, alt kat pencerelerinden birisinde göründü. Ceketini çıkarmıştı. Şapkasızdı: İmdat! diye bağırdı, beni soydular! Beni mahvettiler! İmdat! Şarlot telaşla bağırdı: Kim? Ne haddine? Murat bey... Silahınız var mı? Veriniz... Çabuk... Eşkıya inini mi basacaksınız!

12 Hiç durur muyum? Damarlarımda Malta şövalyelerinin kanı var. Haydi... Beni seven arkamdan gelsin! İhtiyar otelci tıpkı Yordanidis'lerin hadamesi Marko efendiye benziyor, Türkçeyi aynı surette konuşması bu benzerliği büsbütün arttırıyordu. Çok eskiden kalmış bir reveransla müşterileri selamladı. Buyurunuz efendim! Otelimize şeref verdiniz! Şarlot: Anladım, diye fısıldadı, bunlar Sicilya'lı haydutlar. Hep böyle nazik olurlarmış. Hele kadınlara karşı... Ben şimdi n'apayim? Murat: Beni dinlersen, dedi, kılıçlı muharipler basamakları tutmadan şu merdiveni çıkalım. 376 İkinci kat sofasında, kendilerini daha geniş bir reverans bekliyordu. Yordanidis, İngiliz Kralı'na takdim edilen şakadan bir Lord karısı gibi iki büklüm olarak denize bakan bir odanın açık kapısını gösterdi: Prensler sofra hazırdır! Teşekkür ederiz! Pisi balığı var mı? En tazesi... Istakoz! Alası!.. Bira!.. Buzlu! Aşk! Ölüme kadar... İşte bu çeşidini pek severim. Bir de canım istiyordu ki... Mersi mösyö! - Safo ile Murat'a yol verdi:- Değil mi? Safo cevap vermeden, büyük bir fedakarlık yapıyormuş gibi başını kahrama/ıca kaldırıp en öne geçti. Oda, dışardan tahmin edildiğinden daha küçük görünüyor, bir otelden ziyade zengince bir evin küçük salonuna benziyordu. Eşyalarda otel havası veren hiç bir-şey yoktu. Sofra geniş balkona kurulmuştu. Takımlar da ancak zevk ehli bir ailenin kullandığı cinstendi. Sonra harikulade Boğaz akşamı... Harikulade bahar renkleri... Harikulade canlılığı ile deniz... Ve sessizlik vardı. Murat, evvela ceketini çıkarmak arzusu duydu. Etrafı kendisiyle beraber gözden geçiren Sofa'ya gülerek sordu: Ceketi çıkarmama müsaade eder misiniz? Rica ederim! Evvela bana yardım etmeyecek misiniz? Eldivenlerini, çantasını uzattı. Sonra, vücudu çıplakmış gibi arkasını dönerek tayyörünün üstünü çıkardı. Yakası işlemeli bir beyaz bluz giymişti. Şapkasını da kaldırınca gene o şirin kız çocuğu halini aldı. Yordanidis, fıkır fıkır gülerek izahat veriyordu: 377 Bazısı avcılığıyla öğünür. Ben av köpekliği ile öğü-nürüm. Daha yirmi adımdan yüreğim iki kere hopladı. Bu yakında hazır bir sofra bulunduğuna delaletti. Böyle sıralarda, gözler adamın başına beladırlar. İnsanı şaşırtırlar... Hemen onları sıkıca yumdum. Burun yordamıyla burasını buldum. Siz de aynı şeyi hissetmediniz mi? İnsan buraya girer girmez, evine girmiş gibi soyunmak arzusu duyar. İnanmazsanız. Şarlot'a sorunuz! İlk geldiğimiz gün... Bundan iki sene evvel... Etekliğini de.:. Susar mısınız? Başınıza sürahiyi fırlatayım mı?

13 Ne diyordum. Evet! Bu arzuyu veren döşemelerdir. Ev gibi... Servisi de ev gibidir. Sükûnet de. Bazıları içeri girince (Yatak yok mu?) diye korkarlar. Lüzumsuz bir korku! Yatak! İşte! -Kalın bir perdeye doğru yürüdü. Bunun kordonunu çekerek iki tarafa açtı. Geniş bir karyola duvarın içine yerleştirilmişti. -Buyrun banyo! O da hazır... -Parmağıyle sol tarafta bir başka perde gösterdi:- Burası! Fevkalade bir daire... Şaştığım şey, bunları kaç senedir, bir Karadağ'lı nasrl berbat etmeden kullanır? Herhalde, hesaplarını ve hükümetle olan muamelelerini mösyö Yordanidis isminde bir akıllı adam idare ettiği için olmalı. Nutuk bitti mi? Alkışlayacağız da!.. Bitti. Alkışa lüzum yok! Bu nutuk alkış isteyen bir nutuk değil matmazel! Bunun mükafatı... -Şarlot'u tutup dudaklarından sıkıca öptü. Oh! İşte budur! Alçak! Irz düşmanı! Zaafımdan istifade ediyorsun değil mi? Ver! geri ver! Vallaha polis çağırırım! Şeyimi geri istiyorum. Bir daha öpüştüler. Yordanidis: Acırım o insanlara ki hemcinslerinde iyi bir hareket görürler de onu derhal ve aynen taklit etmezler! Murat gülerek sordu: Incil-i şeriften mi bu ayet? Bütün sevgi anıları İncil'dendir. İsa insanları severdi. Isa insanları severdi. Bizim Muhammed bilhassa kadınları sever Öyleyse yaşasın! Otelci kapıyı vurup girdi: Gramofonu buraya mı getireyim? diye sordu. Buraya... Balık hazır mı? Hazır... Derhal!.. Biz kendimize hizmet ederiz. Garson istemez. -Arkadaşlarına döndü:- Sofra başına! Marş marş! Kızlar daha birer şişe bira içmeden, bu içkinin hiç de yeri olmadığını anlayarak, evvela Murat'ın rakısına ortak çıktılar, sonra arpa suyunu, bin türlü faydasından bahseden Yordanidis'e bırakarak rakıya başladılar. Hava, kuyuda soğutulmuş bir desti suyu gibi serindi. İnsana rahatlık veren bir karanlık vardı. Canlı cansız herşey sanki bir hadise bekliyordu. Derken, suyun ötesinde, tam karşılarına rastlayan tepenin üstü yavaş yavaş kızardı. Sonra keskin bir yaldız çizgisi toprakla gökyüzünü ayırdı ve nihayet erimiş altına benzeyen koskocaman bir Ay doğdu. Bu, inanılmaz birşeymiş gibi ses çıkarmadan bakıyorlar, kanayan büyük bir yara karşısında duyulan çaresizliği hissediyorlardı. Orada olsam uzanıp tutarım gibi geliyor... Bunu, Murat'ın kulağına Safo yavaşça söylemişti. Nefesi rakı kokuyor, sesinin ahengi yüreğe serhoşluk veriyordu. Dünyamızın eski bir arkadaşı... Vefalı bir arkadaşı... Senin gibi sevgilim... Murat birşey daha söyleyecekti. Kız, manzaraya pek yaraşan ağır bir sesle, bir şarkıya başlamıştı. Evvela, yalnız kendisi için söylüyor sanılırdı. Sonra bunu Murat için söylediğini hepsi de anladılar. Gönlüm gözündeki mehtaba daldı. Sen mî Ay'dan, Ay mı senden nur aldı... Üçüncü satırda Murat ona cesaret vermek istemiş gibi elini tuttu. Eli buz gibi... İnsan, bazan birisine, elini 379 tutarken bile hiçbir şey veremiyordu. «Sevmek bazıları için zor iş! Pek mi ciddiye alıyorlar ki...«murat da meyanın tekrarında beraber söylemeğe başlamıştı. Böyle seslerinin içice

14 bulunuşu, bir çeşit öpüşmeğe benziyordu. Şarkı bitinoe ikisi de aynı zamanda: Mersi! dediler. Gülüştüler. Murat: Fevkalade söylüyorsun! diye kolunu omuzuna koydu, haydi bir tane daha.. Yoruldum... Ben de yoruldum. Beraber söyleriz. Haydi... «Yeter ey gözleri sevda dolu esmer güzeli!» diye biten bir ağır şarkı daha söylediler. Sonra Murat, piyasada pek tutmamış bir başka türküye geçti. Bu türkü ile: Bozmadım ettiğim büyük yemini, Kalbimin içine çizdim resmini. Dudağım anacak her an ismini Ben seni bir türlü unutamadım! diyordu. Ben bunu duymadım... Bir daha söyle... Hele içelim de... Sonra bu işin bir nizamı vardır. Sırayla söylenir! Şimdi sıra arkadaşlarda... Sahi! Onlar ne iyi söylerler... Şarlot, başını, Yordanidis'in göğsüne dayadı. İki sesle bir Rum tangosuna başladılar. Bir müddet sonra onlara Safo da iştirak etti. Murat da, parmaklarını masanın kenarına vurarak tempoyu tamamladı. Ay'ın kızıllığı yavaş yavaş kayboluyor, denize düşen ışığı gittikçe açılıyordu. Bu renk değişmesi, manzaranın ve manzarayla yüreklere çöken mananın kederli taraflarını götürdü. Yordanidis, zaten beyhude yere kederlenmeyi hiç sevmezdi. Güzel ve kuvvetli sesiyle oyun havalarına geçr ti. Murat Anadolu'da öğrendiği bir marifeti gösterirki iki boş bardağa kurşunkalemle vurup oynak zil sesleri çıkardı. Bu hal Yordanidis'in o kadar hoşuna gitti yerinden 380 kalktı. Elektrikleri yaktı. Gramofona Kasap havası plağını koydu. Kızları da sürükledi. Murat bu oyunu eskiden de seviyordu. Fakat Safo'yu seyrederken, sevmekte acele ettiğini, bu küçük ayakları, gülümseyen güzel yüzü, manalı mendil sallaysşları görmeden buna hakkı bile olmadığını anladı. Yordandis plağı bir Arjantin tangosıyle değiştirince Safo, Murat'ın önüne geldi. Kabul ederseniz beraber oynayalım! diye nazik bir kavalye gibi eğildi. Bu tango, Murat için, ibadete de benzeyen sahici bir dans oldu. Kız, tüy gibi hafifti. Başını göğsüne sıkıca bastırmıştı. Bir leylak bahçesi gibi kokuyordu. Yavaş yavaş başlayan serhoşluğa ve bir otel odasında bulunmalarına rağmen yaşamakta oldukları zamanın şehvetle hiçbir alakası yoktu. Biribirlerinin hararetini bu kadar yakın hissettikleri halde, aşktan başka hiçbirşey istemiyorlardı. Ne diyor, bilir misin? Hayır ama, iyi ve doğru birşey diyor elbette! «Sevmek günah değil sevgilim! Sevmek kahramanlık!» diyor. Demedim mi? Safo, mısraı, başını iki yanına hafif hafif sallayarak -bu hareketiyle yanağını Murat'ın omuzuna sürüyordu:-dişlerini açmadan mısraı inler gibi tekrarladı. Yordanidis elektriği birdenbire söndürmüş, odaya yavaş yavaş Ay ışığı dolmuştu. Edvar dö Biyankö'nun Grup tangosu başladı. Şarlot, bunu lezzetli birşey çiğner gibi söyledi. Sonra:

15 Of! Usandım! diye bağırdı. İnsan deli oluyor.. Ner-de rakı? Tekrar içmeğe başladılar. Ay yükselmiş, gökyüzünde, seyredenlere yorucu gelen yolculuğunu tutturmuştu. Şimdi deniz, yalnız mehtapla dolu bir cam tekneye benziyordu. Peş peşine iki sandal geçti. Güzel bir erkek sesi: 381 Ne hole girdim bilsen, zehirmiş meğer busen çırpınarak ölürken bir zehir daha versen! diye yalvarmaktaydı. Yordanidis: Dur! demelerine vakit bırakmadan, buna bir Rum tangosiyle cevap verdi. Sesi o kadar büyüktü ki, adeta karşı sahile vurup geri dönüyor zannedilirdi. Sandallar evvela yavaşladılar, sonra küreklerini şıpırdatarak yaklaştılar. Yordanidis susunca, bir alkış koptu. İki kadın sesi bu hatırnaz müdahaleyi karşılıksız bırakmak istememişler gibi Moris Şövaiye'nin bir şarkısını söylediler. Şarlot, Yordanidis'in yeniden davranmasına meydan bırakmadı: Rica ederim, diye çıkıştı, senin için mutlaka kalabalık mı olmalı? Murat onlara Yahya Kemal'in ses şiirini okudu. Bazı mısraları izah etti. Safo: Bir daha söyleyin! dedi. Murat bu sefer, Faruk Nafiz'den (Kıskanç) a başladı. Bitirdikten sonra: Anladın mı? diye kızın saçlarını hınçla tuttu, ne diyor? Hayır! Ben şarkısına dikkat ettim. Diyor ki... Sevgilisine (Çirkin) demişler. Bütün güzellere düşman olmuş... Sevgilisine (Dinsiz) demişler. Allah'a diş bilemiş... Sen kahbelik' bile etsen, ben sana değil, ahlaka kızarım. Diyor. Sen de böyle mi düşünüyorsun? Ben hiç düşünmeden seni seviyorum. Seni böyle sevdikçe anlıyorum ki sevgi üzerine söylenen sözler tekmil kuru kalabalık... -Sonra kızı yavaşça kendisine çekip kulağının memesini öptü:- -Haberin var mı? dedi, senin için de böyle şeyler yazmışlar. Kim? Hani? Birisi... Bak ne diyor: 382 Benim kadar sevemez seni bir başka kimse İnanmaz benim kadar sendeki aşka kimse Önümde kalbin açık bir penceredir kızım! Anladın mı? Anladım. Bunlar senin sözlerin... Ne demişim? Beni sahiden seviyorsun! Zaten başka türlü olmaz... Haksızlık edersin... Yordanidis, Volga kayıkçılarının rumcasına başladı. Kocaman sesi, manzaraya da, şarkıya da hepsinden daha iyi uymuştu. Murat, büyük bir nehrin bazan denizden daha heybetli olduğunu anladı. Yahut da her nehir böyle değildi ve Volgaya bu büyüklüğü veren biraz da Maksim Gorki idi. Rus milleti bir azametli millet olduğu halde, bolşe-vikliği nasıl kabul etmişti? Sonra Gorki, o Rus milleti kadar büyük yüreğiyle, nasıl şaşırmıştı? Bu biraz havaî, biraz dalgın, hasılı pek saf Rum delikanlısına, bir koluyla sevgilisinin belini tutarken, Vol-gayı hatırlamak nereden geliyordu? Şarkı, mahkûmların ayak sesleriyle beraber uzaklaştı. Hepsi de aynı yorgunluğu

16 duymuş olmalılar ki Safo birdenbire, doğruldu. Arkasına dönüp kırmızı bir ışıkla dolu olan odaya baktı. Murat onun nedense korktuğunu anlamıştı. Bir müdafaa insiyakiyle kolunu tuttu. Kız utanmış gibi dişlerini göstererek güldü: Biz nerede yatacağız, Panayot ağabey? diye sordu. Nerede mi? Yatmak zamanı geldi mi ki? Çoktaan... Ben yoruldum. Öyleyse... İsterseniz burada yatınız... Biz karşı odaya gideriz. Hayır! Karşı odaya biz gidelim. Hazır mı? Hazır... Peki! Haydi Murat! Murat, şaşırarak, hemen ayağa kalkan kıza baktı. 383 Bu yatma işinin bu gece nasıi cereyan edeceğini arada sırada düşünmüştü. Şarlot da, Murat kadar şaşırmış olmalı ki: N'oluyor? diye sordu, Safo? Ey! Şarlot rumca birşeyler söylemeğe başlamıştı. Safo onu durdurdu. Kime numara yapıyoruz şekerim? İyi ama... Gelirken ne söylüyordun? Sen kız değil misin? Ben mi? Amma da iş... Galata'da, benim yaşımda kızı kim görmüş! Bilmez gibi... Dokuz yaşında baş!a: maz mıyız? Eğer üvey babamız, üvey ağabeyimiz, eriştemiz yoksa, bu işi bize sevaplarına komşular yapıver-mez mi? Bilmem... Kendin diyordun!. Hiçbir şey demedim halbuki... Değil mi Murat? Yüzüne dikkatle bakıyordu. Murat, büyük bir sevine duydu. Gülümsedi. Kız sordu: Söylesene... Ne söyliyeyim canım... Haydi. Herkes yerine... -Belinden tuttu.- Biz gidiyoruz! diye muzafferane haykırdı. Odanın ortasına geldikleri zaman Yordanidis'in sesini duydular: Tam karşıdaki kapı... Zaten bizden başka da müşteri yok. İyi geceler!.. Koridoru, kolları birbirlerinin bellerinde geçtiler. Murat karşı odanın kapısını açtı. Safo'ya yol vermek için biraz çekildi. Kız bir an tereddüt etti. Sonra içeri gireceğine delikanlıya sarıldı. Dudaklarını adeta öfkeyle öptü. Kollarını boynuna sımsıkı dolamış, sağ eliyle sol bileğini kavramıştı. Murat, ağzını kurtarmağa lüzum görmeden boynuna asılan bu incecik vücudu kucağına aldı. Kız ihtirastan titriyordu. Oda, bahçe üzerindeydi. Ağaçlara vuran Ay ışığı buraya denizdekinden başka türlü aksettiği için ötekinden daha hoş görünüyordu. 384 Murat, bu sevgili yükü, nereye koyacağını bir an tasarladı. Sonra götürüp yavaşça kanepeye bıraktı. Kapıyı kapa! Hemen yatalım! Hemen! Murat kapıyı örttü. Hışırtılardan Safo'nun soyunmakta olduğunu anlamıştı. Dönmeden sordu. Işığı yakayım mı? İstemez. Hayır! Kızın içini çeker gibi soluduğunu duyuyor, «Ne ihtiraslı şeyler bu Rum kadınları!..» diye zevkle düşünüyordu. Karyolanın somyası gıcırdadı. Dişleri biribirine vuran bir ses:

17 Gel artık! dedi. Murat, bir müddet sonra ancak aklı başına gelince, tamımıyle yalnızmış gibi bir hisse kapıldı. Bunu evvela şaka zannetti. Öylece dinledi. Ve derhal telaşlandı, sonra korktu. Safo! diye fısıldar gibi seslendi. Bitti mi? Dehşet içinde cevap bekledi. Bir taraftan da (Bitti mi?) sözündeki garip ahengin hangi manaya gelebileceğini başının içinde süratle araştırıyordu. Aynı zamanda öyle şaşırmıştı ki yapılacak biricik hareketin öpmek olabileceğini zannederek yüzüne uzandı. Safo'nun yüzü ter içindeydi. Yumruğuyla ağzını kapatmış olduğunu sezer sezmez: Sen ne yaptın hayvan! diye adeta bağırdı. Kızdın mı? Ben şey olursun... demiştim. N'olurmuşum? Memnun olursun diye... Düşündüm ki... Sana bir hediye vermeyi kaç zamandır istiyordum. Bunu verebilirim eledim... İstemez miydin? Rezil seni... Bunu, namuslu bir erkek bir kızdan değil, anoak o kızın annesinden ister... İyi ama... Demin kız olmadığımı duyunca neden sevindin? Kim? Ne demek? F.: 25 Murat kıpkırmızı kesildiğini hissetti. Sevindin sevgilim! Sevinmeseydin belki de sonuna kadar cesaret edemezdim... Aldırma... Bir şey değişmedi... Nasıl olsa... «Sen beni almazdın!» diyecekti. Murat sözü bitirmesine meydan bırakmadan, elini ağzına kapattı. Evet! dedi, sevindim. Bazan birdenbire ne dehşetli birer alçak oluyoruz. Bilmem ki beni affeder misin? Kız, ovucunun içini öpüyordu. Murat onun yarı kalan sözünü tamamladı: Peki! Nasıl olsa olacaktı. Böyle olmasaydı belki daha iyiydi ama. Senin bu kadar budala olduğunu nasıl kestirebilirdim. -Okşar gibi yanaklarını, gözlerini, boynunu, omuzlarını, sonra da ellerini öpüyordu. Hayvan sevgilim benim!.. Budala sevgilim... O kadar alçalmışım ki kabadayılık yaptığını bile anlayamadım... Nihayet elini ellerinin içinde sımsıkı tutarak meydan okur gibi: Lakin ben, karımın benden daha kabadayı olmasına tahammül edemem! dedi. Cevap bekledi. Safo, mesut bir sesle: Biliyorum! dedi. Murat, icabedeni vaadetmekle her işin tamumıyle yoluna girdiğine yüzde yüz emin olmuştu. Bu sefer kızı, başka türlü öpmeğe başladı. Safo'nun da, korkusu geçmiş olmalı ki, gerinir gibi kımıldadı. Artık iki kişi idiler... Gece ağzına kadar zevkle dolu geçti. II Murat, beş gün sonra, Safo'yu Galatasaray Lisesi binasında açılmış olan Yerlimallar Sergisi'ne götürüyordu. Tünele binmişlerdi. Araba henüz hareket etmişti ki, Murat'ın arkasından

18 bir ses : Bizi niçin ihmal ettiğini şimdi anladım, dedi. 386 Bir başkası da: Ama değer kardeşim, ben Murat beyi mazur görüyorum! diye cevap verdi. Murat, dönüp baktı. Fatma ile Süheyla'yı görünce ayağa kalktı. Buyrun hanımlar, diye güldü, hanginiz daha yaş-lıysanız... Onun için bir tek yerim var.. İkisi de: Ben! dediler. Fatma oturdu. Safo'yu bir bakışta tetkik edip gülümsedi: Affedersiniz!.. Murat bey benim nişanlımdır da... Onunla böyle şakalaşmağa hakkım var. Murat, kızları biribirine tanıttı. Fatma onların sergiye gittiklerini öğrenince, Ne iyi tesadüf, dedi, biz de bir dolaşalım demiştik! Rahatsız etmeyiz ya matmazel? Hayır efendim! Memnun oluruz! Sakın nişanlılık meselesini sahi zannetmeyin! Çok eskiden tanışırız. Kardeş gibi bir arada büyükdük. Ben küçükken, Murat'a (Nişanlım) derdim de onu kızdırırdım! Murat: Hayır, tersi! dedi, bilakis ben ona (Nişanlım) derdim de hüngür hüngür ağlardı. Fatma, mahsustan içini çekti: Çocukluk budalalık... Öyle değil mi? -Birdenbire sustu:- Cuma günü Murat'la beraber olan hanım sizdiniz? Uzaktan gördüm. Evet! Nerede gördünüz? Murat, böyle kurnazlıkları sevmezdi ama, suratını astığı halde Fatma'ya yardım etti: Vapurda görmüşsünüzdür... Boğaz'dan geliyorduk! Evet vapurda... Murat, Süheyla'nın şaşırdığına dikkat ederek: «Ne demek bu?» diye düşündü. Safo: 387 Keski yanımıza gelseydiniz, dedi, o zaman tanışmış olurduk. Murat'ın erkek arkadaşlarından bazısını tanıyorum ama, sizi hepsinden evvel tanımayı isterdim. Bana çocukluğundan, bilhassa annesinden hiç bahsetmiyor. Canseza teyzemden mi? Çok güzel kadındı. O kadar güzeldi ki... Adı ne dediniz? Canseza! Safo, bu ismi iki kere tekrarladı. Murat, annesinin adını sevgilisinin ağzında birkaç misli daha beğendi. Murat'ı çok severdi elbette! Çook tabi... Küçükken de böyle miydi? Nasıl mesela? Böyle... İşte bu halde... Baksanıza nasıl bakıyor... Fatma, dimdik ve uzun uzun Murat'ın yüzüne baktı: Hayır! dedi, sizden sonra daha manalı olmuş. Malûm ya aşk adamı hassas yapar, derler. Değil mi Süheyla? Bilmem! Ben Murat beyi daha evvel tanımıyordum. Tanıdığım zaman da matmazelle arkadaş idiler sanırım... -Safo'ya başını salladı:- Geçen Salı tanıştım. O kadar yalvardık da Cuma günü bize gelmedi. Şimdi sizi görünce hak

19 verdim. Lakin sizi de pekala getirebilirdi. Yahut böyle güzel bir mazereti olduğunu söyleyebilirdi. Teşekkür ederim. Güzel olan sizsiniz. Ben hiç te güzel değilim. Murat da bu fikirdedir. Bunu başkası söylediyse iftira etmiş, kendisi söylüyorsa yalan... Siz güzel olmaz mısınız? Fatma: Madem ki bizden gizledi, kendisine bir ceza tertip edelim! dedi. Nasıl? Cuma günü bize matmazeli getirsin. Biz de onları hiç yalnız bırakmamağa çalışırız. Beraber dans etmelerine fırsat vermeyiz. Olur mu? 388 Safo, gülümsedi: Murat öfkelense de, ben her zaman kendi cinsimden tarafım. Haberiniz olsun! Dans etmekten zaten hoşlanmıyor. Bir başka ceza bulmalıyız! Siz Cuma günü gelmeyi kabul edin. Cezayı bizde de tayin ederiz. Değil mi Süheyla? Hem böyle tatlı bir gelinimiz olacak, hem de ceza mı düşüneceğiz? İnsana ne demezler... İstemiyorum. Doğrusu ben o kadar yufka yürekli değilim... Ceza lazım. Büyük Fransız kitaphanesine uğradılar. Murat hanımlara istedikleri mecmualardan veya kitaplardan almalarını rica etti. Safo, yolda giderlerken daima Murat'ın koluna girip kendisine sokulurdu. Bu sefer, Süheyla ile Fatma'nın arasında bulunmağa dikkat etti. Mektebin bahçesine yan kapıdan girdiler. Murat, sabahları burada adlarını nasıl yazdırdıklarını anlattı. Aradan henüz üç dört sene geçtiği halde, talebelik hayatı, ne kadar uzakta kalmıştı. Hatırlaması bile insanı yoruyor! diye kederle güldü. Bahriye Bandosunu görünce İbrahim Rıza ile Nuri'yi hatırlayarak sevindi. Safo'ya: İşte merak ediyordun, dedi, Nuri ağabeyin sazını şimdi göreceksin.- Sonra diğerlerine anlattı: Bandonun davulcusu arkadaşımdır. Evinde kendisine her zaman takılırız. (Ne olur, sazını bir gün getir de, şöyle tenhada biz bize çal. Dinleyelim.) deriz! Sınıf bahçelerini biribirinden ayıran demirlere bir an hasretle baktı. Bir eliyle tutup vücudunu bunların üzerinden ne kolay aşırırdı. Eğer ortalık biraz tenha olsaydı. Böyle bir marifetimiz de vardır. En az pilavımız kadar meşhur! diyerek kızlara bunu gösterecekti. Evvela bahçeyi gezelim, dedi, arkadaşlara da bir görünürüz. İşleri bitinoe bizi beklesinler. Safo Nuri ağa- 389 beysini pek sever. Ben de bu fırsattan istifade ederek size sahici bir şair takdim ederim. Sahi mi? Siz sahici şair değil misiniz? Ben mi? Bunu da nerden çıkardınız? Geçen gün Necip ağabey kahveye geldiği zaman arkadaşlarınıza şiir okuyormuşsunuz! Necip bey hiç anlamadığı halde, (Ben beğendim!) dedi. Eğer ilhamını matmazel Saf o veriyorsa iyi olduklarına şahit istemez... Sizin bu işten haberiniz var mı matmazel? Hayır! Ben anlamam, diye, haber vermiyor! Anlar, yalan! Şımarmasın diyerek söylemiyorum. Sonra bana etmediğini bırakmaz, diye... Siz politikayı

20 nerden bileceksiniz? Orkestra için yapılmış balkona yaklaştılar. Bereket versin, Bando küçük parçalar çalıyordu. Eğer bir opera icra etmekte olsaydı, Murat, kendisini arkadaşlarına zor gösterirdi. İki parça arasında, her zaman kalabalıkla alakadar olan Nuri, kendilerini gördü. Hemen davulun arkasından. İbrahim Riza'ya işaret etti. Süratle aşağı indiler. Evvela Safo'dan başka kimse yok zannetmişlerdi. Diğerleriyle beraber olduklarını anlayınca büsbütün kibarlaştılar. Nuri: Size yukarda yer buluruz, dedi, yarım saat sonra da serbestiz! Nesibe'nin gelmemesi ne fena oldu: Hep seni söylüyor, cici gelin! Bir de hakikatsızmışsınız ki... Efendim! Ben her gün gelmek istiyorum. Murat (Olmaz!) diye kaşlarını çatıp beni korkutuyor. Neden olmazmış? Bir kere de ben sizi davet etmeliymişim! (Türk usulünde pek ayıptır, pek!) diyor. Bilmem ki... Duydun mu İbrahim Riza? Şair her zamanki gibi dalgındı. Mühim birşey mi var? diye sevinçli bir merakla sordu. Bir insan, bir yere bir kere gitti mi, mukabilinde 390 gittiği yerin insanlarını davet etmeden bir daha oraya ayak basmayacakmış... Sebep? Türk usulü böyleymiş! Sen Türk değil misin ki, bizi bir defa bile davet etmeden her zaman evimize gelirsin? Bunu da kim uyduruyor? Nuri, muzafferane Safo'ya baktı: İşte cevabı, cici gelin! dedi, Siz Murat'ı öyle mi sandınız? Hem uydurur, hem de sahi gibi uydurur, tehlikeli adamdır... Serapa tehlikelidir. -İbrahim Riza'ya emretti:- Koşsana dört iskemle bul... Yoksa bunları bu mahşerde bir daha ele geçiremeyiz! Murat: Bakınız. Ne yapalım? dedi, ben hanımlara bahçeyi gezdireyim. O zamana kadar da sizin işiniz biter. Kuleden inmezsiniz. Ben aynı zamanda kulağımı sizin gürültünüzden ayırmam! Ses kesilir de millet halas olursa koşar geliriz! İçersini de beraber dolaşırız. Otursaydınız! Bizde adet böyle... Nesibe Ablan olsaydı, şimdi şurada otururdu. Zarar yok biz dolaşalım... Bak, sonra karışmam! -Safo'ya parmağını salladı:- Cici gelin sana güveniyorum. Bilmem bilir misin? İlerde bir yol bulur da, vallaha savuşur. Bizi iki gün iki gece kulede bekletir! Geliriz mutlaka... İşte o kadar... En baştaki Diş macunu pavyonundan başladılar. Er-tuğrul Hikmet burayı ilk gezdikleri gün- «İşte! Yarı müs-temlekelikten kurtulmuş bir acemi burjuvazinin kanat alıştırmaları...» demişti. «Fransızlar bunu 1800 bilmem kaçta yapmışlar... Herhalde yüz küsur sene evvel... Diş macunu yapabiliyoruz diye ne kibir yarabbi!» Bütün sergilerde olduğu gibi, pavyonlardan ziyade, insanlar, bizzat teşkil

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

KEMAL TAHİR Hür Şehrin İnsanları II İkinci Basım İSTANBUL

KEMAL TAHİR Hür Şehrin İnsanları II İkinci Basım İSTANBUL KEMAL TAHİR Hür Şehrin İnsanları II İkinci Basım İSTANBUL TEKİN YAYINEVİ BİRİNCİ BÖLÜM «KÖR UÇUŞ» I Murat o gün İngiliz kumaşından kostümünü ilk defa giymişti... Perşembeye hazırlanan gezmeden evvel, birkaç

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu? AĞIR ÇANTA Fatma o sabah evden çok zor çıktı. Akşam geç yatınca sabah kalkması zor oldu. Daha kahvaltısını yapamadan çıkmak zorunda kaldı evden. Okula geç kalacaktı yoksa. Okul yolunda çantasını taşımakta

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk - Günaydın Günü parlatan gözler. Havayı yumuşatan nefes. Yüzlere gülücük dağıtan dudaklar. Konuşmadan anlatan kaşlar. Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk - Günaydın Günaydın...

Detaylı

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Yazan: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen Ne varmış, ne çokmuş, gece karanlık, güneş yokmuş. Her kasabada kabadayı insanlar varmış.

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.

Detaylı

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler. ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.

Detaylı

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. 1. Bölüm Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. Bütün bu insanın kafasını şişiren karmaşa, çok ama çok masum bir günde başladı. O gün çok şirin, çok masumdu. O gün öyle muhteşem, öyle harika ve öyle

Detaylı

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe MERAKLI KİTAPLAR Alfabe Bu kitabın sahibi:... Dinle bir tanem, şimdi sana, bir çocuğun öyküsünü anlatmak istiyorum... Uzun çoooooooook uzun adı olan bir çocuğun öyküsü bu! Aslında her şey onun dünyaya

Detaylı

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ ADALET ve CESARET ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 24 3 Sertifika no: 14452 Uğurböceği

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan 1996, Uçanbalık Cumhuriyet Bulvarı No: 302/104 35220 Alsancak - İZMİR Yazar: Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan Yayın Yönetmeni: İlke Aykanat

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) DİNLEME İSTEKLER (9) Metinleri dinleyelim

Detaylı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Bir ayakkabıyım ben, küçük kırmızı ve oldukça şirin. Gülmeyin gerçekten şirinim, inanmazsanız resmime bakın. Dün usta parmaklar son şeklimi verdi bana. Her şeyimle mükemmel olduğumu da konuştu ustalar

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ K.R. RAVINDRAN U.R. Başkanı 2015 16 Canan ERSÖZ U.R. 2430. Bölge Guvernörü 2015 16 Firuz Harbiyeli 3. Grup Guvernör Yardımcısı Hüseyin MURSAL (Başkan) Süleyman ÇOLAKOĞLU (Asbaşkan) Okşan HALEFOĞLU (Kulüp

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın? 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ismin yerini tutan bir sözcük kullanılmıştır? A) Onu bir yerde görmüş gibiyim. B) Bahçede, arkadaşımla birlikte oyun oynadık. C) Güneş gören bitkiler, çabuk büyüyor.

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz. Sesinizi

Detaylı

Bu kitabın sahibi:...

Bu kitabın sahibi:... Bu kitabın sahibi:... Dinle bir tanem, şimdi sana, bir çocuğun öyküsünü anlatmak istiyorum... Uzun çoooooooook uzun adı olan bir çocuğun öyküsü bu! Aslında her şey onun dünyaya gelmesiyle başladı. Kucakladılar

Detaylı

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI Güneşli bir günün sabahında, Geyikçik uyandı ve o gün en yakın arkadaşı Tavşancık ın doğum günü olduğunu hatırladı. Tavşancık arkadaşlarına her zaman yardımcı oluyor, ben

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Yüreğimize Dokunan Şarkılar On5yirmi5.com Yüreğimize Dokunan Şarkılar Gelmiş geçmiş en güzel Türkçe slow şarkılar kime ait? Bakalım bizlerin ve sizlerin gönlünde yatan sanatçılar kimler? Yayın Tarihi : 6 Ocak 2010 Çarşamba (oluşturma

Detaylı

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. Çeviri Deniz Hüsrev Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. 5 6 BİRİNCİ BÖLÜM Hayatınızı elinizden alınıp klozete atılmış, ardından da üzerine

Detaylı

Sevda Üzerine Mektup

Sevda Üzerine Mektup 1 Ferda Çetin 21401765 Sevda Üzerine Mektup Sevgilim, Sana mektup yazmamı istiyorsun. Yazayım, tamam, ama hayal kırıklığına uğramazsın umarım. Ben senin gibi değilim. Şiirler yazamam, süslü sözler bilmem.

Detaylı

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ www.armtr.org Yazan: Billur Demiroğulları Çizen: Yasemin Erdem Kontrol: Özlem Küçükfırat Bilgi (Çocuk Gelişim Uzmanı) Bu hikaye kitabının her türlü yayın hakkı Anorektal

Detaylı

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Aşağıdaki şiiri okuyunuz. Soruları cevaplayınız. OKULUMUZ Her yerden daha güzel, Bizim için burası. Okul, sevgili okul, Neşe, bilgi yuvası. Güzel kitaplar burda, Birçok arkadaş burda, İnsan nasıl sevinmez,

Detaylı

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 27.03.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

Orhan benim için şarkı yazardı

Orhan benim için şarkı yazardı 70'li yılların ünlü ses sanatçısı ve sinema oyuncusu Yıldız Tezcan, 21 yaşındayken Orhan Gencebay ile büyük aşk yaşadığını, ancak o dönem çöpçatanlıklarını yapan Sevim Emre'nin sonradan Gencebay'ı elinden

Detaylı

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret (ZİL ÜSTÜSTE ÇALAR) Fehiman:Kimooo? Güzin:Benim abla. (KAPI AÇILIR) (Heyecanlı)Müjdemi ver müjdemi ver. Fehiman:(Heyecanlı)Mektup,mektup

Detaylı

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Çok Mikroskobik Bir Hikâye Çok Mikroskobik Bir Hikâye ÜMMÜŞ PÖRTLEK İlköğretim Okulu nda sıradan bir ders günüydü. Eğer Hademe Kazım, yine bir gölgelikte uyuklamıyorsa, birazdan zil çalmalıydı. Öğretmenimiz, gürültü yapmadan toplanabileceğimiz

Detaylı

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer Edwina Howard Çeviri Elif Dinçer 4 Bölüm Bir Herkes aynı şeyi söyler: Jeremy türünün tek örneğidir. Herkes böyle söyler işte. Şey, öğretmenimiz Bay Buttsworth dışında herkes. Ona göre Jeremy başına bela

Detaylı

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi. Marifetli Çocuk Üç kadın ellerinde sepetleriyle pazardan dönüyorlardı. Dinlenmek için yolun kenarındaki kanepeye oturdular. Çocukları hakkında sohbet etmeye başladılar. Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli

Detaylı

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır. ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır. (Şapkasını takar.) Nasıl oldu Mimiciğim? Ay çok hoş! (Saçlarına taktığı çiçekleri gösterir.) Ne

Detaylı

HAYAT BİLGİSİ. Bulutların her birinde özellikler yazmaktadır. İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın.

HAYAT BİLGİSİ. Bulutların her birinde özellikler yazmaktadır. İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın. Adı Soy: 28/09/2012 HAYAT BİLGİSİ Bulutların her birinde özellikler yazmaktr İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın samimi bencil nazik çalışkan yalancı dürüst Cana yakın

Detaylı

yaşam boyu bağlanırsanız.

yaşam boyu bağlanırsanız. Size nasıl tarif etsem ki... İlk görüşte âşık olmak gibi bir duygu. " İşte bu benim aradığım kadın," dersiniz ya, işte öyle bir şey. Önce teknenize âşık olacaksınız sonra satın alacaksınız. Eğer sevmeden,

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi daha çok sevdiğimiz bir dağ köyünde doğup büyüdüm. Uzak

Detaylı

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;

Detaylı

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister. Yalan Söylemeyen Çocuk Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister. Annesi: Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcı evladım, Abdülkâdir

Detaylı

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) ESAS N0:2009/191 03.08.2012 TUTANAK 27.07.2012 tarihli oturumda saat 19.27 sıralarında Mahkeme Başkanı tarafından duruşmanın

Detaylı

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: 28.5.2015. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: 28.5.2015. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 28.5.2015 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir? ALTIN BALIK Bir zamanlar iki balıkçı varmış. Biri yaşlı, diğeriyse gençmiş. İki balıkçı avladıkları balıkları satarak geçinirlermiş. Bir gün yine denize açılmışlar. Ağı denize atıp beklemeye başlamışlar.

Detaylı

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir. Örnek: Mustafa okula erkenden geldi. ( Kurallı cümle ) --KURALSIZ (DEVRİK) CÜMLE: Eylemi cümle sonunda yer almayan

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok benim kahraman dedem Kelimeleri zıt

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır. İÇ - AĞAÇ EV SALONU - GÜNDÜZ Salon kapısının altından içeri bir mektup süzülür. mektubu almak için koşar. zarfı çevirir, üstünde yazmaktadır. Oo, posta gelmiş! Hey,, bu sana! mektubu omzunun üstünden fırlatır.

Detaylı

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam. Onaylayan Administrator Pazartesi, 21 Mayýs 2007 Besteciler.org Amerika A memo Burasý New York Amerika Evler karýþtý bulutlara Nasýl bir zaman Nasýl bir yaþam A memo Ýnsanlar simsiyah, kýzýl, beyaz Sokaklar

Detaylı

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller yayın no: 117 PEYGAMBERİMİZİN DİLİNDEN HİKMETLİ ÖYKÜLER Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi

Detaylı

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu Bilgin 1 Latife Sena Bilgin 21301075 TURK 102-021 Serbest1 Gönenç Tuzcu 26.09.2014 Tanrı Bin birinci gece şairi yarattı, Bin ikinci gece cemal'i, Bin üçüncü gece şiir okudu tanrı, Başa döndü sonra, Kadını

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK YENİ YIL Bizlere kutlu olsun. Sizlere kutlu olsun. Eski yıl sona erdi, Yepyeni bir yıl geldi. Bu yıl olsun mutlu bir yıl, Bu yıl

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Bir gün insan virgülü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti. Alçak

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY Dan Gutman Resimleyen Jim Paillot Emma ya Öğle Yemeği Balık Pizza Browni Süt 6 7 8 İçindekiler 1. Ben Bir Dahiydim!... 11 2. Bayan Cooney Şahane Biri... 18 3. Büyük Kararım...

Detaylı

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi Yüksekova ve Cizre nin il yapılacağı duyuldu, 70 küsur ilçe Ben de istiyorum diye ayağa kalktı. Akhisar, Tarsus, Nazilli, Alanya,

Detaylı

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1 by Mehmet- omeruslu06 1 3. Bayrağımızdaki hangi renk daha fazladır? 1. Sınıfımızdaki arkadaşlarımızın her siyah A. B. kırmızı birinin farklı güçlü yanları var. Mesela, Elif. Çizdiği resimleri Ahmet beyaz

Detaylı

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) İmtiyaz Sahibi Adına Ramazan BALCI Okul Müdürü Fatma BAŞA ( Özel Eğitim Öğretmeni ) Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI ( Görsel Sanatlar Öğretmeni

Detaylı

CİN ALİ İLE BERBER FİL

CİN ALİ İLE BERBER FİL ....... CiN ALl'NIN HiKAYE KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin To'Ju ' 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula

Detaylı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı AÇIKLAMALAR 1. Soruların cevaplarını kitapçıkla birlikte verilecek optik forma işaretleyiniz. 2. Cevaplarınızı koyu siyah ve yumuşak bir kurşun kalemle

Detaylı

Sevgili dostum, Can dostum,

Sevgili dostum, Can dostum, Sevgili dostum, Her insanı hayatta tek ve yegâne yapan bir öz benliği, insanın kendine has bir kişiliği vardır. Buna edebiyatımızda, günlük yaşantımızda ve dini inançlarımızda çeşitli adlar vermişlerdir.

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı ve faydalı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz.

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 168 SAYGI VE HÜRMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 18 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı

Fatma Atasever.

Fatma Atasever. Fatma Atasever fatmaatasever@windowslive.com Karar almak ne güç bir iştir. Çok zorlar insanı. Yorar. Takatsiz bırakır. Belki de yaşam içindeki en karmaşık zaman dilimidir karar alma süreci. Büyüklere danışırız,

Detaylı

Otistik Çocuklar. Berkay AKYÜREK 7-B 2464

Otistik Çocuklar. Berkay AKYÜREK 7-B 2464 Otistik Çocuklar Otistik olmak normal insan olmaktan çok farklı değildir aslında, sadece günlük ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Yani bizim kendi başımıza yapabildiğimiz (yemek yeme, kıyafet giyme, oyun

Detaylı

1 Anne çocuğuna ne öğütlüyor?

1 Anne çocuğuna ne öğütlüyor? . Sınıfı Hatırlıyorum Türkçe Noktalama İşaretleri 1. Hafta Aşağıdaki şiiri iki defa okuyunuz. Verilen soruları cevaplandırınız. TEMİZ ÇOCUK Temiz çocuk hasta olmaz. Gönlü acı ile dolmaz. Hiçbir vakit benzi

Detaylı

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ NEŞELİ MATEMATİK ÖYKÜLERİ 1 BİLGİÇ İLE SAYGIÇ Bilgiç kurbağa ile Saygıç fare iyi arkadaşlardı. Neredeyse her gün göl kenarında buluşup sohbet ederlerdi. Bazen de çevredeki nesneleri sayarlar, hesap yaparlardı.

Detaylı

Muzaffer Asiltürk. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Muzaffer Asiltürk. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 05.05.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN 2011 PAZARTESĐ SAAT- 07:42 Sahne - 1 OTOBÜS DURAĞI Otobüs durağında bekleyen birkaç kişi ve elinde defter, kitap olan genç bir üniversite öğrencisi göze çarpar. Otobüs gelir

Detaylı

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55 Ramazan Manileri // Ahmet ağa uyursun uyursun Uykularda ne bulursun Kalk al abdest, kıl namaz Sabahleyin cenneti bulursun Akşamdan pilavı pişirdim Gene karnımı şişirdim Çok mani diyecektim ama Defteri

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

A2 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: PASAPORT NO:

A2 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: PASAPORT NO: A2 DÜZEYİ ADI SOYADI: PASAPORT NO: NOT OKUMA 1 KARADENİZ TURU Metin Bey: Merhaba! Görevli: Merhaba efendim, buyurun! Nasıl yardımcı.(1)? Metin Bey: Ben bu yaz ailem ile bir tura çıkmak istiyorum. Bana

Detaylı