Köprü. Mayıs Michael Hays Boş Fincan adlı yeni şarkısını, Güler Kamer in çevirisiyle Köprü Gazetesi ile paylaştı. Sayfa 23.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Köprü. Mayıs 2013. Michael Hays Boş Fincan adlı yeni şarkısını, Güler Kamer in çevirisiyle Köprü Gazetesi ile paylaştı. Sayfa 23."

Transkript

1 HABERLER 1 köprü Bosphorus Chronicle ın Ekidir. Esin ve Cem Pulathaneli yle ilgili merak ettikleriniz Bir Taşta İki Kuş söyleşi serisinin uzun zamandır beklenen yeni röportajında! Sayfa 6. Yeniliklere açık olmak, insanlarla yeni bir şeyler paylaşmak kadar benim ruhumu besleyen başka bir hayat tarzı yok. Bu sözlerin sahibi çoğumuzun yakından tanıdığı Tulu Abla dan başkası değil! Robert beni bağımsız, kendi ayaklarımın üzerinde durabilen bir çocuk sonra bir adam haline getirdi. Okulumuz mezunu Hüsnü Özyeğin ile Girişimciler Perşembesi ve keyifli bir söyleşi için sayfa 16. Nisan 2013 Michael Hays Boş Fincan adlı yeni şarkısını, Güler Kamer in çevirisiyle Gazetesi ile paylaştı. Sayfa 23. Okulda daha etkin kullanabileceğimiz mekanlar nereler? Sayfa 8... Okul Ruhu mu Ruhsuzluğu mu? Sayfa 4. Okulumuzun meleği Tulu Abla yı daha da yakından tanımak isterseniz söyleşimize bir göz atın! Sayfa 9. Haymatlos kelimesi tanıdık geliyor mu? Birol Özdemir, yeni yayınlanan öykü kitabıyla ilgili bilinmeyenleri okurlarıyla paylaştı. Sayfa Neşeli Tavuk yaratıcısı Dilvin Hanım ve Bilal Usta yla okulumuz yemekhanesi üzerine keyifli bir söyleşi için sayfa 12 ye göz atın lar fırtınası esmeye devam ediyor. Adölesan Nostaljisi Sayfa kelimeyi kendimize sakladık! yazarları olarak bir hafta sosyal medya kullanmadık! Peki neler mi oldu? Yazarlarımızın Sosyal Medya Orucu günlükleri ve sosyal medyayla ilgili merak edilenler için sayfa 17 ye bakmayı unutmayın. Habere doymadık derseniz memleketten, okuldan ve sanattan daha pek çok haber sayfalarında!

2 2 Editörlerden HABERLER Sene başında okul duyurularında 3. temalı bir reklamla adım atmıştık değişimimize. Bazılarının dikkatini, bazılarının tepkisini çeken bu duyurunun üzerinden aylar geçti. Ve şu anda üçüncü ile karşınızdayız. İlk iki sayımız hem eleştiri hem de beğeni aldı. Yapılan eleştirileri dikkate aldığımız için yazar kadromuzda çeşitli değişiklikler yaptık ve yazılarımızın içeriğinde ufak düzeltmeler gerçekleştirdik. Yapıcı eleştiriler sayesinde kendimizi geliştirmeye ve Robert Kolej gibi köklü bir okulda kaybolmuş olan okul gazetesi kavramını yeniden canlandırmaya çalışıyoruz. Okul gazetemizi daha da ileriye taşımak için Robert Kolej ailesinin tüm bireylerini gazetemize istedikleri konuda yazmaya davet ediyoruz. Bu sayımızda sosyal medya grevinde sosyal medyadan uzak kaldığımız bir hafta boyunca neler yaşadığımız hakkında bir günlük yazarak, sosyal medyaya olan bağımlılığımızı sorguladık. Ayrıca okulumuzun meleği Tulu Abla yla ve yemekhanede yemeklerimizin nasıl hazırlandığı hakkında ilginç bilgiler veren bir yemekhane söyleşisi yaptık. Umarız bu sayımızı beğenirsiniz ve yapıcı eleştirilerinizi bize iletirsiniz, böylece hepimizin olan okul gazetemizi daha da geliştirip daha yüksek noktalara taşırız. Gazetesi bu senenin başından beri okulumuzdaki okul gazetesi Yunus Emre Erdölen Berfin Torun kavramını değiştirmeye ve bu değişim için değişimin ta kendisi olmaya çalışıyor. İstanbul Gibi Hissetmek Yaşamın bazı anları vardır ki hissettirmeden bir yol çizer kendisine. Her saniye devam eden ya da bilmeden devam ettirilen bazı anlar, alışkanlıklar, rutinler barındırır en küçük bir parçası hayatın. Üzerinde fazla durulmadan atılan adımlarımız, düşüncelerimiz ve daha pek çok koşul var günümüzü etkileyen. Daha önceden dikkat etmediyseniz eğer kendiliğinden gelişen rutinleri işaret etmek zor tabii. Kendimize bir yer bulmak, ertesi sabah güneşin yüzümüze vurmasını ya da yağmurun altında karıncalar misali sığınak ararcasına koşturmamızı sağlamak için pek çok şey var farkında olmadan alıştığımız. Hepimiz başka türlü bakabiliriz buna. Durup sakince bütün bir günü gözümüzün önünden geçirebiliriz teker teker, dakikalarıyla. Herbirimiz farklı bir kanıt bulabilir alışkanlıklara ve rutinlere. Ama benim asıl bahsedeceğim noktaya gelene kadar bu yazıyı bırakmış olanlar asıl bulmuş olacaklardır anlatmak istediğimi. Tam da bu noktaya gelmeden eğer bıraktıysanız elinizdeki gazeteyi, yazdığım yazının fark etmeden bir parçası olmuşsunuz ve çoktan yeni bir güne başlamışsınız demektir. Gazeteyi elinden bırakmayanlar için devam ediyor ve yazıma İstanbul dan bahsederek başlamak istiyorum. İstanbul şehri, evet. İstediğiniz zaman kendinizi denizin kokusuna bırakıp geçen gemileri izleyebileceğiniz veya şehrin içerilerine doğru gelecekte debelenen geçmişin yansımasını hissedebileceğiniz bir şehir burası. Evet, tam da boğazınsırtlarında okulumuzun kurulduğu şehirden bahsediyorum. İstanbul bir alışkanlık. Aceleci bir alışkanlık. Gazeteyi elinizden bıraktırabilen, kahve keyfinizi yarıda kesebilen bir alışkanlık. İstanbul bir rutin ve gözlerimizi kapayarak bile düşe kalka ilerlemeye çalışacağımız bir yaşam. En azından benim için öyle çoğu zaman. Doğruyu söylemek gerekirse bu düşüncemin temelleri pek de eskilere dayanmıyor. Çok kısa bir zaman zarfı içerisinde düşünmeye başladım ben de bunu. Belki de benim başlangıcım kısa bir süreliğine de olsa İstanbul la aramda kısa bir kopukluğun yaşanması sayesinde ortaya çıktı. Kısa bir süre önce başladım gözlemlerime. Kendimi bir köşeye koydum öncelikle, etrafı kolaçan ettim, merak ettim benim gibi bunu deneyen başkaları var mıdır diye. O sırada benden başka kimseyi göremedim. İzledim adımları kulağımdaki ayak sesleriyle birleştirerek. Tabii hepsi korna sesleriyle bastırılmaya mahkûmdu. Aslında tek yaptığım basit bir trafik ışığının altında yeşil ışıkta beklemeye karar vermek oldu. Ben de insanları izledim, karşıdan karşıya koşuşturan insanları. En ilginci de hepsinin yalnızca tek bir ortak noktaları olmasıydı. Koşuşturmak. Unutmadan söylemeliyim, bir diğer ortak noktaları olarak da İstanbul. Fakat hepsi o kadar meşgullerdi ki artık onlar şehirde yaşamıyordu, şehri yaşatıyorlardı. Şehre bir alışkanlığa verilen o gücü yüklemişlerdi adeta ve İstanbul kendinde bulduğu o güvenle daha da hızlı dönüyordu etrafında bizi de içine katarak. Sözü fazla uzatmaya gerek yok diye düşünürken uzatmışım bile, hiç fark etmeden. Demek istediğim şu ki fark etmeden bulunduğumuz şehir haline geliyoruz birer birer. Arabalardan sakınırken koşuşturuyor, kulağımızda telefonla kimi zaman bağırıp kimi zaman gülüşüyoruz. Ama hepsini bir rutin içinde yapıyoruz. Bir alışkanlık rutini bu. İstanbul un alışkanlığı. İstanbul da herkes meşgul çünkü, herkes otobüsüne yetişmek için saatine bakıyor ya da boş bir taksi bulmak için geç kalmanın bilinciyle çırpınıyor. Peki, İstanbul için harcadığımız enerjiyi kendimize harcıyor muyuz? Ben o kadar emin değilim bundan. Bütün bu yaşananlara rağmen, bozuk kaldırım taşlarına takılıp düşmeye aldırmadan sakin bir yürüyüş temposundan giderek uzaklaşıyoruz. Sonra da düşüncelerimizden uzaklaşıyoruz, yerini vapur saatleriyle dolduruyoruz. Bazen çözüm olarak da hızlı düşünüyoruz. İstanbul gibi düşünüyoruz. İstanbul u hissediyoruz. İstanbul gibi hissediyoruz. Şimdiyi değil geleceği, yakalamamız gerekenleri düşünüyoruz. Madem hepimizin bir işi var peki, zincirin en son halkasında bulunanlar nereye koşuyor? Buna da kafa yordum bir süre. Hepimizin koşuşturduğu bir yer varsa eğer, koşuşturmamızı izleyip bizi bekleyen kim? İşte o da İstanbul Şiir Su Saydam olmalı, hep bir sonraki gün için dönüyor daha da hızlanarak. İstanbul yorulur mu bilinmez, bizim istediğimiz de yorulması değil. Sakın beni yanlış anlamayın. İstanbul u suçlamak, İstanbul u yermek değil bu yazının amacı. Nedensiz bir şekilde İstanbul a kendimizi dolamamız ve bu rutin içerisinde, bu trafik içerisinde kendimize yer açmamızla ilgili daha çok. Alışkanlıklarımızı değiştirmeye gerek görmesek bile gözlemlemek gereklidir bazen. Bir gün yeşil ışık yandığında bir kez olsun karşıya geçmemeyi deneyin. Ve bekleyin ki yeniden kırmızı olsun. Trafikte beklerken saatinize bakmamayı, çevrenizdeki insanları gözlemlemeyi deneyin. Sakince bekleyin yolun açılmasını. Belki o zaman İstanbul da bir süreliğine sizin için durmayı deneyecektir. İstanbul gözlerinizin önüne usulca serilecektir. İstanbul u tanımaya çalışın çünkü hepimiz İstanbul u düşünüyoruz, çoğumuz İstanbul gibi düşünüyoruz. Kendimizi İstanbul la sarmalıyoruz, hem huzurla hem de koşturmacayla. Martı ve korna sesleriyle aynı anda. Neden geri adım atıp izlemeyelim ki rutinimizi, İstanbul u tanımak kendimizi tanıtıyor gibi biraz da.siz ne dersiniz?

3 HABERLER 3 50 Saatlik Bir Zorunluluktan mı İbaret Her şey? Evet, konumuz topluma hizmet projeleri. Bu yazıda ne herhangi bir topluma hizmet projesinin reklamını bulacaksınız, ne de neden topluma hizmet projesi yapmanız gerektiğine dair didaktik bilgiler... Konumuz topluma hizmet projeleri ama; gerçek hayatta realistliğin dibine vurmuş benin bu konudaki idealist yaklaşımını gözler önüne seren son derece samimi, net bir bir yazı olacak bu. Sadece benim değil, benim gibi düşünen çoğu kişinin başından geçenlerden bahsedeceğim; dolayısıyla bazı okuyucularımın kendilerinden bahsedildiğini anladıklarında yüzlerinde tatlı gülümsemeler belirecek. Birçok topluma hizmet projesi yapmamımız yurtdışıcılığımızla özleştirildiği bir okuldayız maalesef. Öyle ki, lise son sınıflardan bir arkadaşıma birçok kişinin, Türkiyeci olmasına rağmen neden bu kadar proje yaptığını şaşkın gözlerle sorduğunu bilirim. Böyle düşünülmesine şaşırmıyorum; sonuçta yaptığımız işlerden saat alıyoruz; fakat böyle bir projede on dakika geçirdiğinizde kimin isteyerek ve kimin çıkarlarından dolayı bu işi yaptığını hemen anlarsınız zaten. Bazı arkadaşlarım elli saatlik zorunluluğu anlamsız buluyorlar. Ben de kendi hikayemi bilmesem, ben de bulurdum. Sonuçta topluma yardım etmek istemeyen bir insana elli saat zorunluluk koymanız o insan için zorunluluktan başka bir şey değildir ve ne o insan geçirdiği elli saatten mutlu olur, ne de verimli bir iş çıkarır. Dediğim gibi proje yapmak istemeyen insanlara diyeceğim şudur: Lütfen, proje yapmayın. Fakat ben o zorunluluk olmasa büyük ihtimalle ne bu kadar çok proje yapmış,ne de şimdiki ben olurdum. Kısaca yüklenen bu zorunluluğun getirdiği sonuçlar benim için istisnaydı. John Lennon un ünlü bir sözü vardır: Sırf anlamadığınız için nefret etmeyin.. Bazı şeyleri sevmemiz için tecrübe etmemiz gerekir; çünkü tecrübe etmeden anlamak güçtür. Bu yüzden bazen o zorunluluklar, belki de hiçbir zaman tecrübe etmediğiniz bir şeyi anlayamayacak olmanızdan kurtarır sizi. Benim için ilk elli saat en azından böyleydi. Herkes kendi hayatından sorumlu. Sırtımızdaki yükler bizim sorumluluğumuz altındadır. Bu cümleler, okuldaki benin cümleleri. Bir de bu projelerdeki Tayis var. İşte o, insanların hayatlarının her zaman kendi istedikleri gibi şekillenmediğinin ve bu durumlarda daha güçlü bir elin (ellerin) bu insanlara yardım uzatması gerektiğinin farkında biri. Kendimle çelişen bir insan olduğumu inkar etmeyeceğim; fakat burda iki farklı düşünce barındırmamın temel sebebi aslında bu okuldaki insanların her şeyi yapabilme gücüne sahip olduğunu düşünüşüm. Yani bu konuda aslında çelişmiyorum. Bizim hayatlarımızın zincirleri bizim elimizde; ama çoğu çocuğun ve gencin öyle değil. Beni en çok İstanbul dışında yaptığım projeler etkilemiştir. Şimdi saysam, uzun bir liste olur itiraf ediyorum. Peki ben bu projelerde ne yaparım? Tüm eğitim projelerinde çok sevdiğim bir şeyi çocuklara sevdirmeye çalıştım: Müziği... Kısaca ben ya klavyede küçük parçalar öğretirim, ya da koronun başına geçer şeflik yaparım; fakat bence bize verilen eğitmen görevleri aslında en önemsizleridir. Sonuçta öğrettiğimiz müzik teorileri, kısa parçalar, şarkılar; tekrar edilmediğinde unutulur. Bazı şeyler ise unutulmaz. İşte böyle şeylerle karşılaştığımda ben, o zaman bir işe yaradığımı düşünür ve sevinirim. Bu bahsettiğim şeyler, aslında iyi bir gözlemci olmayan çoğu kişi için fark etmesi çok güç şeylerdir. Peki, tamam çok uzattım. Çoğunuzun sorduğu nedir bu küçük şeyler sorusunu cevaplamak için yeni bir paragrafa geçiyorum. Bu küçük şeylerden ilkini ilk İstanbul dışındaki projemde fark ettim. Çocuklara en sevdiği şarkıcıları soruyoruz. Amacımız, ortam ısınsın. Bize karşı yabancı hissetmesin çocuklar. Cevapların çoğu; İsmail YK, Serdar Ortaç, Mustafa Sandal, Hande Yener ve Demet Akalın... Okulumuzdaki bazı ukala tiplerin bu cevaplar karşısında sergileyeceği tutumları biz sergilesek çocuklar küsecek, konuşmayacak. Tüm proje amacını yitirdi şimdi; fakat şanslıyım ki ilk projedeki insanlar benim gibi. Eşit şartlar altında olmadığımızın bilincindeler. Herkes bu tür cevaplar veriyor. Sonra bir kıza geliyor sıra. Kız cevap vermiyor. Diğer eğitmen arkadaşımla kıza yaklaşık beş dakika boyunca cevap verdirtmeye çalışıyoruz; ama kız vermiyor. Bahsettiğim küçük şeylerden biri işte bu. Kızın cevap vermemesine aldırmayıp diğer çocuğa geçebiliriz; fakat biz böyle yapmıyoruz. Arkadaşımla uzun uzun gözlerimizle iletişim kurduktan sonra, gökkuşağı klişesi geliyor aklımıza. Kol kola verip bir gökkuşağının farklı renklerden oluştuğunu ve hepimizin farklı olduğunu, aynı şeyleri sevmek zorunda olmadığımızı anlatıyoruz bu kıza. Okuldaki realist ben, böyle bir şey yapmaz mesela. Ne işe yarayacak ki der. Oysaki işe yarıyor, kız dakikalarca uğraşmamıza rağmen söylemediği şarkıcının Murat Boz olduğunu söylüyor ve idealist Tayis kazanıyor bu maçı. İdealist beni daha çok seviyorum, bu projeleri çok sevmemin bir sebebi de bu. Biraz bencilce ama, sevdiğim beni ortaya çıkarıyor. Çocuklara düşüncelerinden, duygularından utanmamaları gerektiğini; bizlerden farksız olduklarını; her şeyi yapabilecek güçlerinin olduğunu anlatmak aylar sonra gittiğimizde akıllarında kalacak bilgilerden... Tabii ki, enstrüman çaldırarak, ebru öğreterek belki de hiç yaşayamayacakları tecrübeleri yaşatıyoruz onlara; ama biz gittikten sonra çoğunun bir daha böyle şeyler yapamayacağını düşününce sorguluyorum doğrusu. Doğru mu yapıyoruz biz? Hevesleri kursaklarında kalmıyor mu bir daha böyle eğlenceli şeyler yapamadıklarında? Bir haftalık eğlence sonucunda sadece bir hüsran mı kalıyor geride? Dolayısıyla bu bahsettiğim küçük ama önemli görevleri yerine getirdiğimde daha huzurlu oluyorum. Bazen hiçbir şeyi değiştiremediğimiz için içimizin çok acıdığı durumlar oluyor bu projelerde. Bana en çok dokunan, Güneydoğu da yaptığım bir projede olmuştu. Ülkemizin doğusuna gittikçe kadın-erkek eşitsizliğini daha çok soluyoruz havada. Erkeğin kendini kadından üstün görmesi daha Ta y i s Arslan bir tiksindiriyor ve çaresizlik hissine dayanamıyoruz bazen. İBahsettiğim projede bir kız sınıfa geç giriyor. Etrafa bakınıyor ve hiçbir boş sandalye göremiyor. İkili sandalyeler var sınıfta. En sonunda tereddüt ederek bir erkeğin yanına oturuyor. Yanına oturmasıyla erkeğin kıza hakaret edip aşağılayıcı bir şekilde diğer kız arkadaşlarıyla birlikte oturmasını buyurması bir oluyor. Kız hiç ses etmeden, şaşırmadan, isyan etmeden kalkıyor ve erkeğin gösterdiği yere usulca oturuyor. Sınıftaki herkes sessiz, yaşanılan olay tüm soğukkanlılıkla her gün yaşanan bir olaymışcasına izleniyor. Odadaki dehşetle bakan gözler sadece bana ait. İdealist ben, bu çaresizliği kaldırabilecek biri değil maalesef. Dolayısıyla daha az sevdiğim realist ben yetişiyor imdadıma ve Ne bekliyordum ki zaten? deyip avutuyor beni; fakat gene de çocuğa dönüp yaptığının hoş olmadığını ve bir kıza nazik davranması gerektiğini söylüyorum. Söylemem bir şeyi değiştirmeyecek belki; ama söylemesem hiçbir şeyin değişmeyeceği kesinlik kazanacak ve daha da önemlisi söyleyemediklerim içimde birikip beni zehirleyecek. İdealist ben gene iş başında. Daha böyle bir sürü hikaye var bende. Bu sayı için bu kadar iç dökme yeter; kalanlar bir sonraki sayılara. Fakat hiçbir şeyi değiştiremeyeceği bilsem de o çocukları bir kereliğine olsun gülümsetmiş olmak, seneler sonra geriye dönüp baktıklarında hayatlarının bir haftasında ne kadar eğlenmiş olduklarını hatırlamalarını sağlamak isteği bende ağır basıyor. Yazımın bir haftasını orayı burayı gezerek harcamak, bu elli saatlik zorunluluk serüvenine hiç başlamamış olsam benim için çok daha kolay olabilirdi; fakat artık bir garip geliyor. Belki de bazen realist benden çok sıkılıyor ve idealist beni yaşatmak istiyorum... Kim bilir... Bir sonraki sayıda görüşmek üzere. Esen Kalın...

4 4 OKULDAN Okul Ruhu mu, Ruhsuzluğu mu? Google arama motoruna Okul Ruhu yazdığınızda karşınıza çıkan ikinci site eski okul müdürlerimizden Mr. Chandler ın bir gazeteye verdiği Hâlâ en kuvvetli okul ruhu bizde! manşetini taşıyan söyleşisidir. Peki bu gerçekten doğru mu? En kuvvetli okul ruhu Robert Kolej de mi? Yoksa en kuvvetli okul ruhsuzluğu mu? Birçok insana göre okulumuzdaki öğrencilerin tamamını bir araya getiren etkinliklerin sayısının az olması okul ruhunun olmamasının nedenlerinden biri. Tabii ki okulumuzda sayısız etkinlik, tiyatro oyunu veya söyleşiler gerçekleştirilmekte ancak her dönemden öğrencinin beraber bir şeyler yapmasını sağlayacak veya iş birliği neticesinde ortak bir amaca yönlendirecek etkinliklerin sayısı ne yazık ki gerçekten de çok az. Öğrenci Birliği nin düzenlediği balolara sadece birkaç dönemin katılması ise bu durumu kanıtlar nitelikte. Örneğin sene başında yapılan kitap okuma etkinlikleri kapsamında, okulda bulunan herkesin bir kitap karakteri gibi giyinmesi, okulda bulunduğumuz süre boyunca çok nadir gördüğümüz okul ruhunu artıran etkinliklerden biriydi. Bunun nedeni o gün herkesin aynı amaç uğruna, aynı temaya uygun olarak giyinmesi ve herkesin aynı şeyden zevk almasıydı. Okul ruhumuzun artmasına katkıda bulunan bir diğer etkinlik de Şiir Haftası ydı. Okuldaki her yaştan öğrenci evinde keyifle okuduğu küçük şiirini kapıp cebine koydu ve okula getirdi. Böylece okulumuzda gerçekten herkesin hoşuna giden, herkesi birleştiren bir etkinlik oldu Şiir Haftası. Okul ruhumuzun olmamasının bir başka nedeni ise aslında biz öğrencileriz. Okulun ve sosyal etkinliklerin yoğunluğu arasında önceliğimiz olması gereken çok önemli bir duyguyu unutuyoruz: dayanışma. Herkesin kendi yağıyla kavrulmaya çalıştığı, tek başına çalıştığı, tek başına başarıya ulaşmak için uğraştığı bir hırs yuvasına dönüştürüyoruz okulumuzu. Çoğu öğrenci sınıf arkadaşını, bir dost, bir dert ortağı görmek yerine, rakip olarak görüyor. Örneğin, bir arkadaşımız zor bir sınavdan yüksek not aldığında sadece onun için sevinmek yerine, kendi notumuzla kıyaslıyoruz. Kısacası başkalarının mutluluğunu bize yapılan bir saldırıymış gibi görüyoruz. Çok konuşanları, çok gülenleri, çok hareketlileri, kısacası hayattan bizden daha çok zevk alanları tuhaf kelimesiyle etiketliyoruz, onları dışlıyoruz. Dönemler arasında gruplara bölünüyoruz ve gruplarımızda olmayanlara bir yabancıymış gibi davranıyoruz. Bizden başarılı olan insanların başarılarını paylaşmak ve onları içten kutlamak yerine, onlara yan gözle bakıyor ve onları zoraki bir gülümsemeyle tebrik ediyoruz. Yüreğimizden gelen samimi sevgi, okul kapısından girdiğimiz anda sonu gelmez bir hırsa dönüşüyor ve maalesef bu hırs da keskin bir hançere. Bütün bunlara okulumuzda dönen ve insanlar hakkında olmadık yalanları, olağan gerçeklere dönüştüren dedikodu kazanımızı da unutmamak lazım! Birbirlerinin yüzüne gülümseyen insanlar, birkaç dakika sonra birbirlerinin arkasından konuşuyorlar. Kabul ediyoruz içinizi kararttık! Ama Gazetesi olarak size pespembe bir tablo çizmektense, herkesin bildiği ama dile getirmediği gerçekleri aktarmaktan kendimizi sorumlu tutuyoruz. Ve bu okul ruhsuzluğunun da çözülmesi imkansız olan bir sorun olduğunu düşünmüyoruz. Okul ruhumuzu geri kazanmak için izlememiz gereken iki yol var. Bunlardan biri kendimizi toparlamak, bir diğeri ise okul ruhunu arttıracak etkinlikler düzenlemek. Kendimizi toparlamak için öncelikle sadece kendi çıkarlarımızı düşünmek yerine, başkalarına da değer vermeli ve onların mutluluğunu bize yapılan bir saldırı gibi görmektense bir mutluluk kaynağı haline getirmeliyiz. Onların sevinçlerini paylaşmalıyız. Yapmacık bir sevgi kelebeği olun demiyoruz ancak sadece çıkarlarımızın uyuştuğu insanlara iyi davranmak yerine, beş sene boyunca aynı binada zaman geçireceğimiz herkese içimizden gelerek iyi davranmalı, herkese olası bir dost gözüyle bakmalıyız. Bu sayede başarıya ulaşma yolunda yavaşlamaz, aksine motivasyon kazanırız. Bizi destekleyen kişi sayısı artar ve bu da başarı merdivenlerini tek başımıza değil hep beraber çıkmamızı sağlar. Eğer hayatta başarılı olmak istiyorsak bunu asla tek başımıza yapamayız, insanın her zaman kendisini destekleyen, kendisine yardım eden dostlara ve yol arkadaşlarına ihtiyacı vardır. Bir Robertli, okuldan bir sürü yol arkadaşına sahip olmadan mezun olursa, beş senenizi geçirdiğiniz bu okulu yarım ve eksik terk etmiş olacaktır. Bir diğer yol olan okul etkinlikleri ise aslında düzenlemesi çok zahmetli şeyler değil. Özellikle Öğrenci Birliği bu aralar okul ruhunu artırmak için fikirler üretmeye ve raporlar yazmaya başladı. Öğrenci Birliği dışında gözlemlediğimiz kadarıyla belirli günler papyon takma, yeşil kıyafet giyme veya bir teki diğerinden farklı ayakkabılar giyme gibi basit ama beraberlik duygusunu güçlendiren etkinliklerin sayısı da artmaya başladı. Başka okullarda Okul Ruhu Günü denen günler kapsamında tüm öğrencilerin okula belirlenen bir renk veya temaya uygun kıyafetle gelmesi de bu etkinliklere örnek gösterilebilir. Bu yollar izlenirse ve çözümler uygulanırsa okulumuz, öğrencilerin daha istekli ve güleryüzlü şekilde geldiği bir yere dönüşebilir. Yunus Emre Erdölen Elif Ece Acar Sonuç olarak bu okul ruhsuzluğumuzun azaltılması çok da zor değil, hele imkansız hiç değil! Ama bu sorunun çözülmesi özellikle okulumuzun 150. yılını kutladığı bu önemli zaman dilimi için çok gerekli. Bunun nedeni, biz öğrencilerin 150 yıllık Robert Kolej ruhunu yaşatmakta doğrudan sorumlu olmamızdır. 150 yıldır zarar görmeyen bu okul ruhu, bizim için miras niteliğindedir ve miraslara sahip çıkılmazsa sadece ihtiyacımız olduğu zamanlarda önemini anladığımız birçok değer ve hatıra yok olacaktır. Okul olarak bir şeyler deneyince de Harlem Shake videosu gibi kazalar da ortaya çıkabiliyor ama. - Ezgi Yazıcı Türkiye gibi toplulukçu yani grubu yücelten bir kültüre sahip ülkede Robert Kolej in bireyciliği ön plana çıkarması eleştiriliyor. Toplulukçu kültürlerde bireyin ilerleyebilmesi için topluluğun gücüne ve desteğine ihtiyacı vardır. Bireyci toplumlarda ise her koyun kendi bacağından asıldığı için bireyin ilerlemek için kimseye ihtiyacı yoktur. Bu da bireyin güçlü olmasına yol açar. Robert Kolej in toplulukçuluktan uzak yapısının bizi daha donanımlı bireyler haline getirdiğine inanıyorum. - Zeynep Can Aksoy Bana sorarsanız eğer dönemler arasında bir ruh yok. Yalnızca son sene geldiği zaman yapmacık bir dönem ruhu oluşuyor. - Anonim

5 HABERLER 5 RC Sempozyumda: Gelecek Sorusunun Cevaplarını Aramak İlköğretimdeyken hepimizin başında SBS belası vardı. Anne babalar, teyzeler, halalar, amcalar Herkes de aynı soruyu sorardı: Ne olacaksın sen büyüyünce?. Tabii çok uzak görünen bir geleceği ilgilendiren bu soru liseye kapağı attıktan sonra da peşimizi bırakmadı; hatta daha hızlı koşmaya, arayı kapatmaya başladı. Ben de günden güne bu sorunun bana daha çok yaklaştığını hissettiğim dönemlerden birindeyim. Sonuçta onuncu sınıf seçim yılı. Tüm okul danışmaları böyle demiyor mu? Sorular bir tane olsa yine iyi. Ne olacaksın? sorusu başlangıç. Gerçi bazı durumlarda en son cevaplanacak soru; ama şimdi bir de şu soruları cevaplamak lazım: Türkiyeci misin, yurt dışıcı mı, hangi üniversiteyi hedefliyorsun, hangi AP/SAT leri alacaksın, hangi dershaneye yazılacaksın, ve daha pek çoğu Seçenekler o kadar fazla ki insan asla doğru kararı verip vermediğinden emin olamıyor. Tabii geçen sayımızda pek çok arkadaşım bu konuları mümkün olduğunca inceleyip, size yardımcı olmaya çalıştı. O nedenle ben size kendi küçük maceramı anlatmakla yetineceğim. 16 Şubat ta İstanbul Wyndham Otel de II. Minimal İnvaziv Lomber Disk Cerrahisi Sempozyumu düzenlendi. Ben de en azından ileride ne olmak istediğine karar verebilmiş şanslı insanlardan biri olarak belki doktorluk hakkında biraz fazlasını öğrenebilirim diye, bir şekilde bu sempozyuma katılmayı başardım. Öncelikle söylemem gerekir ki doktorlar Türkçe konuşmuyorlar. Türkçe konuştuklarını zannediyorlar ama; o yüzden kimse onlara söylemesin de morallerini bozmayalım. Bu nedenle konunun genel olarak ne hakkında olduğu dışında pek bir şey anlayamadım. Bununla beraber doktor olursam psikiyatrist olacağım fikri kafama iyice yattı; çünkü sunum yapanlar arasında sadece psikiyatristin anlattıklarının her kelimesini anladığımı fark ettim. Yani Kahve Gerçekten Zararsız Mı? Nedendir bilinmez ama garip bir gurur da duyarak itiraf ettiğim bir gerçek var ki; ben şu son iki buçuk yıldır kahve bağımlılığından mustaribim. Sırf kahve içesim geldiği için sağanak yağmurun altında bir Starbucks bulana dek sokakları arşınladığımı bilirim- ki ben yağmurdan hiç hoşlanmayan bir insanımdır. Gel gör ki ben bağımlılığımla mutlu mesut yaşarken, doktor yüzdesi azıcık fazla olan ailem ve aile dostlarımız, yer yer altı yedi fincana ulaşan (rekorum on iki fincan) günlük kahve tüketimim karşısında paniğe kapılmakta gecikmediler. Bunun üzerine de gelsin kahveden soğutma süreci- ilkin ufak telkinler, uyarılar ve en sonunda neredeyse her gün önüme koyulan kahvenin zararlarıyla ilgili yazılar. Şimdi yazımın konusuna başlamadan önce sizi uyarmak istiyorumeğer siz de bir kahve bağımlısıysanız ve kahveyi azaltmak sizin için zulüm olacaksa (çünkü hepimiz biliyoruz ki kahvesiz yaşanmaz, yaşanamaz; o yüzden de bir kez kahveye başlayan bir daha bırakamaz) bu yazıyı okumayın. Neden mi? Çünkü ben bir gün gaflete düşüp kahvenin zararları üzerine bir araştırma yapmış bulundum; sonra da gelsin kahveyi azaltma süreci ve Ben bitmişim... düşünceleri. Eğer okumakta kararlıysanız, önceden uyarıldınız diyor ve sizi ufak araştırmamın bulgularıyla baş başa bırakıyorum. Kahvenin uyku açıcı etkisini bilmeyen yoktur herhalde; ancak görülen o ki kahvenin uyku üzerindeki etkisi, insana yataktan kalkabilecek gücü vermekle sınırlı kalmıyor. Yapılan araştırmalara göre, uyuyacağınız zamana yakın bir saatte kahve içmemiş olsanız bile, düzenli kahve tüketimi uyuduğunuz uykunun kalitesi üstünde oldukça olumsuz bir etkiye sahip. Bu da az uyumamış olsanız bile kendinizi halsiz hissederek kalkmanıza yol açabiliyor. Bunun üzerine daha çok kahve içeceğiniz için de bir kısırdöngüye giriyorsunuz. Daha iki yıl öncesine kadar metrodaki upuzun merdivenleri bile rahatça tırmanabilirken bu yıl fark ettim ki iki basamak çıkar çıkmaz yaşlı kadınlar gibi oflar puflar olmuştum. Neden ki? diye düşünürken geçenlerde farkına vardım ki kahveyi günde iki fincana düşürünce bu durum ortadan kalkıyor. Kahvedeki kafeinin aynı zamanda kalp çarpıntısı ve ritim bozukluklarına yol açtığını öğrenmem de bu şekilde oldu tabii. Hâlâ sunumun benim için tamamen zaman kaybı olmadığını da belirtmeliyim. Eğer siz de doktor olmayı düşünüyorsanız, çevrenizde doktor akrabası olan arkadaşlarınızdan Ben ameliyat izledim. türünden cümleler duymuşsunuzdur. Ben de duydum. İnsanın morali bozuluyor, ben üniversiteden önce birinin karnını deşen doktor göremeyeceğimi sanıyordum mesela, tabii filmleri saymıyoruz. İşte bu sempozyumun bir diğer avantajı da canlı yayında ameliyat izleyebiliyor oluşunuz. Gerçekten o odaya girmemiş olsam da bir de omurilik ameliyatı görmüş oldum, içimde kalmadı. Sorarsanız nasıldı diye Şey Korku filmi hayal edenlere kötü haberlerim var, kan görmedim pek. Zaten kanamayı durduran teknolojik aleti tanıtmak için canlı gösterildi ameliyat. Tüm ameliyatı 4mm lik alanda yaptılar ve aletin içindeki kamera sayesinde omuriliğin içini görebiliyordunuz. Bu açılardan çok ilgi çekiciydi. Diğer yandan 5-10 dk sonra sıkıcı oluyordu çünkü gün içinde kahveyi fazla içsem üç basamak çıkınca kalp krizi geçirecek gibi olurum. Kahve çekirdekleri uzun kavrulma işlemlerinden geçmeleri nedeni ile kanserojen özelliğe sahipler. Öyle ki günde iki fincandan fazla kahve içenlerin pankreas kanserine yakalanma riskleri diğer insanlara göre üç kat artıyor. Bunun dışında kahvenin salınımını tetiklediği stres hormonları uzun vadede Parkinson riskine de neden olabiliyor. Stres hormonları demişken, kahvenin insanı ayıltıcı etkisine bir göz atalım. Kahve beyinde adrenalin hormonu salınımını tetikleyerek hızlı kalp atışı ve kan dolaşımını tetikliyor. Ancak uzun vadede bu etki, kahve içen insan üzerinde genel bir stresin hakim olmasına yol açıyor. Bazı durumlarda bu panik atağa kadar gidebiliyor. Kahvenin vücutta demir emilimini engellediği kanıtlanan bir gerçek. Bu özelliği nedeniyle de kahve içen kadınlarda kemik erimesi riskinde artış gözlemleniyor. Demir emilimi üzerindeki olumsuz etkisine rağmen, kahvenin kan pıhtılaşmasında rol oynayan K vitamini emilimini arttırdığı gözlemlendi. Bu da kahveyi fazla tüketen insanların kalp Greti Barokas aslında tüm gördüğünüz omurilikten beyaz tüyümsü şeyler çıkarmalarıydı ve tamamı temizlenene kadar aynı işlemi yapmaya devam ettiler. Sonuç olarak bence seçtiğiniz mesleğin sizin için doğru olup olmadığını öğrenmek için gerçekten orada bulunmanız şart değil; ama yardımcı oluyor. O nedenle seçiminiz her ne olursa olsun elinize böyle bir fırsat geçerse onu kullanmaktan çekinmeyin, derim. Ben mesela mükemmeliyetçi olduğum için biraz seçimimi sonuna kadar test etmeye kararlıyım. Bir de hastane THP sine yazıldım, bakalım nasıl olacak Başı gelecekle belada olan herkese iyi şanslar! Umarım doğru kararı verirsiniz. Deniz Şahintürk krizi risklerinin artmasına yol açıyor. Kahvenin kalp krizine dolaylı bir katkısı ise kolesterol üzerindeki etkisi. Kahvedeki kafestol adı verilen madde, damarlarda biriken kolesterol miktarını arttırmakta. Kahve kalp dışında mide problemlerine de yol açıyor. Kahvenin asit salgısını arttırması nedeniyle sık kahve içen insanlarda kronik mide bozuklukları ve ülser bulgularına rastlanması ender bir durum değil. Kahvenin bir başka yan etkisi de sıvı kaybına yol açması. Uzun vadede bu etki de cilt kuruluğuna yol açıyor. Bütün bu yan etkilere baktığınız zaman Ne! Bırakmam mı lazım şimdi kahveyi? diye telaşlanmış olabilirsiniz. Ama merak etmeyin, günde iki fincandan fazla içmediğiniz sürece kahvenin zararları minimum boyutta tutulabiliyor. Bu nedenle siz en iyisi kendinizi azıcık sınırlayın, sonra da kahve keyfinizin tadını çıkarın.

6 6 SÖYLEŞİ Bir Taşla İki Kuş - Cem & Esin Pulathaneli Gazetesi olarak Bir Taşla İki Kuş söyleşi serimizde belki de en çok merak edilen çiftlerden birine geldi sıra. Sosyal bilimler öğretmeni Esin Pulathaneli ve daha çok Mr. Pulathaneli olarak bilinen fizik öğretmeni Cem Pulathaneli ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Robert Kolej de Pulathaneli çifti olmayı onların anlatımıyla dinleme fırsatı yakaladık. : Merhaba, söyleşi isteğimizi kabul ettiğiniz için teşekkür etmek istiyoruz. İlk sorumuz Bir Taşla İki Kuş adını verdiğimiz söyleşi serisinde genel olarak yönelttiğimiz bir soru olacak. Aynı okulda çalışmanın, bütün bir hafta boyunca aynı yerde bulunmanın sizin için faydalı yanları ve aynı zamanda pek de hoşunuza gitmeyen yanları nelerdir? Cem Pulathaneli: Aslında bütün bir günü beraber geçirmiyoruz. Haftada iki üç kez ancak karşılaşıyoruz. Bunun nedeni biraz da ayrı dünyalarda olmamız. Birbirinden farklı binalarda bulunuyoruz gün boyunca. Aynı yerde çalışıyor gibi değiliz yani. Fakat sonuçta aynı okulda çalıştığımız için, işimizden konuştuğumuz zamanlarda karşımızdakinin nelerden bahsettiğini anlamak kolay oluyor. Eğer farklı yerlerde çalışsaydık, yaşadıklarımızın birbirimize aktarımı daha zor olabilirdi. Bana kalırsa aynı yerde çalışmamız bize dezavantajdan ziyade avantaj sağlıyor. Ben mutluyum Esin le aynı yerde çalışmaktan... Esin Pulathaneli: Bence de avantajı var bu durumun. İşyeri ortaksa, dertler ve sevinçler de ortak oluyor. Bu açıdan aynı yerde çalışmak güzel bir şey. Onun dışında, evet, aynı okula geliyoruz fakat mekansal arkadaşlıktan çok servis arkadaşlığı yaşıyoruz desek daha doğru olabilir. Serviste bulunmanın dışında haftada en fazla iki veya üç kere karşılaşabiliyoruz. : Birbirinize okulda çok sık rastlamadığınızı söylediniz. Karşılaştığınız zamanlarda durup konuşmayı mı tercih edersiniz yoksa yalnızca selamlaşmakla mı yetinirsiniz? EP: Tabii konuşup sohbet ediyoruz. Örneğin yemekhanede karşılaşıp birlikte yemek yemişsek, çıkışta Cem Feyyaz Berker e giderken, ben de Gould a çıkarken tam kantinin orada muhabbetimizi bitirip ayrılıyoruz. : Aynı okulda çalıştığınız için eve gittiğinizde işinizle ilgili fazla konuşma yapmaktan kaçınır mısınız? Okuldan bahsetmekle ilgili evde bir limit koyuyor musunuz kendinize abartıya kaçmamak ve başka şeyler de paylaşmak için? CP: Bazen konuşuyoruz, bazen konuşmuyoruz. EP: Onunla ilgili pek sınırlama yaptığımız söylenemez. Sonuçta ben işimle ilgili bir şey düşünüyorsam, o anda kafam bununla meşgulse tabii ki evde paylaşmaktan çekinmiyorum. Cem de aynısını yapıyor, bu nedenle böyle bir sınırımız yok. Birbirimize Bunu evde konuşmayalım şimdi demiyoruz. : Peki birbirinizin branşlarına ilgi duyuyor musunuz? Fizik ve sosyal bilimler birbirinden çok ayrı konuları barındırıyor. Fizik veya sosyal bilimler alanlarında karşılıklı sorular yönelttiğiniz oluyor mu? CP: Ben sık sık soruyorum, birlikte tartışıyoruz, fikir yürütüyoruz. EP: Ben açıkçası pek soramıyorum. Fizikle ilgili nadiren sorularım oluyor, nedeni muhtemelen bu alanın dışında olmamdır. Geçenlerde uzayda zaman ve mekan algısı üzerine konuştuğumuzu hatırlıyorum. CP: Sosyal bilimler, fizik alanına oranla daha çok okunup paylaşılabilirmiş gibi geliyor. Bunda popüler kültür ve tarih kitaplarının, popüler bilim kitaplarından daha sık rastlanır olmaları etken olabilir. EP: Bana göre bu, sosyal bilimlerin hayatla çok daha iç içe olmasından kaynaklanıyor. Televizyonda reklamları, haberleri izliyoruz, aile ve arkadaşlık ilişkilerimiz var, iş yaşamı ve günlük hayatın tüm diğer alanları bunu reddedecek olanlar olsa da aslında tarihsel ve politiktir. Bu nedenle kişilerin ilgi alanları, doğa bilimlerine göre sosyal bilimlere daha meyilli olabiliyor. CP: Ben de bu cevaba katılıyorum, çok doğru bir saptama. : Hazır derslerden bahsedilmişken soralım. Ortak bir öğrenciniz olduğunda örneğin, bu konuda aranızda konuşuyor musunuz? Öğrencileriniz hakkında da paylaşımda bulunduğunuz oluyor mu? EP: Evet, ortak öğrencilerimiz hakkında konuşuruz. CP: Öğrencilerimizden konuşmaktan kaçınmayız ama her gün eve gelip illa da bu konuları açmayız. : Örneğin sosyal bilimler alanında sıkıntısı olan bir öğrencinin, fizik alanında başarılı olmasına dikkat çekip bu tür konuşmalar sayesinde öğrencilerdeki farklılıkları gözlemliyor musunuz? EP: Evet, bu aslında bizim için faydalı oluyor. Örneğin bir öğrencinin tarihte bir sorunu varsa fakat bu öğrenci fizikte başarılıysa bunu bilmek benim için önemli bir hale geliyor. Bu bana gösteriyor ki, bazen yalnızca farklı bir metodun izlenmesi gerekli. Bu açıdan iyi bir bilgi sağlıyor aramızda geçen öğrenci konuşmaları. Bunun dışında yazılıların sonucunda öğrencilerimizin yüksek not alıyor olması paylaştığımız güzel bir şey. Özellikle de bahsettiğimiz öğrenciyi ikimiz de tanıyorsak bu konudan gururla bahsedebiliyoruz. : Hobileriniz, beraber yapmaktan zevk aldığınız etkinlikler var mı? Hafta sonları zamanınızı nasıl değerlendirmeyi tercih ediyorsunuz? EP: Her hafta sonu bir sonraki hafta için ders planlaması yaparız. Bunun dışında iyi filmler olduğunda sinemaya gideriz, film festivallerini takip etmeye çalışırız. Evde beraber film izlemeye gayret gösteririz, konserlere gideriz. Ailelerimizle ve arkadaşlarımızla buluşmaya çalışırız. Tabii bunları sürekli yapamıyoruz, yaparsak ne mutlu. Okuduğumuz kitabı ya da iyi bir gazete yazısını birbirimizle paylaşmayı severiz. CP: Zaten bir şekilde belli şeyler paylaştığınız, beraber vakit geçirmekten hoşlandığınız insanlarla aynı hayatı paylaşma kararı alırsınız. Daha önceki hayatımızda ne yapıyorsak, bir araya geldikten sonra da bunları beraber, bir paylaşım içerisinde yapmaya başladık. İyi bir roman, iyi bir film, iyi bir şiir, iyi bir şarkı hayatı çeşitli yönleriyle anlamaya yönelik sorulmuş sorulardır aslında. Ve bazen de o soruya verilmeye çalışılmış cevaplardır, biz de hayatı anlamaya yönelik çabalarımızda ortaklaşıyoruz. : O zaman merak edilen bir soruya geçelim. Nasıl tanıştınız? EP: İş yaşamı çerçevesinde tanıştık. CP: İkimiz de aynı okulda çalışıyorduk, orada tanıştık. Benzer şeylerden mutlu olan, benzer şeylere üzülen ve öfkelenen iki insanız, o yüzden yollarımız kesişti. Yunus Emre Erdölen Şiir Su Saydam EP: Nasıl tanıştık? Aslında bir kitap sayesinde tanıştık. Benim o sıralarda ders için okuduğum, kullandığım; Cem in de saygı duyduğu bir tarihçi olan Eric Hobsbawm ın bir kitabıydı. : Bilindiği gibi Cem Hoca nın bir müzik grubu var. Bu müzik grubunun ilerideki planları nedir, nasıl ilerlemekte ve Esin Hoca bu gruba nasıl katkılarda bulunuyor? CP: Ben uzun zamandır müzik yapıyorum; liseden beri. Ama müzik hiçbir zaman hayatımın tümünü oluşturmadı. Daha çok ikinci bir uğraş olarak sürdü. Hobi demeyi tercih etmiyorum, bu sözcük uğraştığınız şeyin önemini azaltıyor. Müzik hayatımda çok önem verdiğim bir şey, çünkü var olan hayata dair düşüncelerimi ifade etme olanağı bulduğum bir yol. Bu arada, grupta çoğumuz öğretmeniz. İleriye yönelik planlar? Geçen yıl Nisan ayında bir albüm çıkardık ve şimdi konserlerin sayısı giderek artıyor. İleride yeni bir albüm ve daha sıklıkla gerçekleşecek konserler olabilir. Esin in de çok katkısı oluyor müziğimle ilgili. Bütün konserlere geldiği, grup elemanlarının nasıl çaldığını ve şarkıları da ezbere bildiği için yapıcı eleştiriler yöneltebiliyor. Dışarıdan bakıp benim göremediklerimi fark ettiği için benim açımdan çok faydalı oluyor. EP: Ayrıca, şarkı sözü yazılırken seçilen kelimeler üzerinde de paylaşımda bulunduğumuz oluyor. CP: Doğru, birkaç şarkıda önerileriyle yapılan söz değişiklikleri var. : Robert Kolej e beraber öğretmen olarak gelme fikri nasıl oluştu? Aynı anda bu okulda işe başlamanız nasıl gerçekleşti? EP: Şans tamamen. Böyle bir planımız yoktu. : İleride beraber veya bireysel olarak okulda yapmayı planladığınız projeleriniz var mı? Ortak uygulamaya koymak istediğiniz

7 SÖYLEŞİ 7 fikirleriniz var mı? EP: Bu konu hakkında bir kere konuşmuştuk. Üzerinde durup geliştirmediğimiz bir fikrimiz vardı aslında. Sinema ve tarih ile ilgili bir kulüp açmayı düşünmüştük, belki yeniden gündeme getirebiliriz. Cem in üniversiteden gelen önemli bir sinema birikimi var. Sinema tarihi çerçevesinde toplayabileceğimiz bir kulüp fikri oluşturmuştuk. Hem sinemanın tarihini hem de filmlerin çekildiği dönemlerle ilgili tarih bilgilerini içerebilecek bir kulüp. CP: Sinemanın tarihe eşlik etmesi veya çeşitli sinema filmleri üzerinden giderek tarihin incelenmesi, çözümlenmesi gibi bir fikir üzerinde düşünmüştük. düşündünüz mü hiç? Birçok öğrenci için ilgi çekici bir ders olabilir. EP: Aslında MEB in Çağdaş Türkiye ve Dünya Tarihi isimli bir seçmeli dersi var, belki ileride tarih öğretmenleri olarak böyle bir seçenek sunabiliriz. CP: Aslında kendisinin akademik bir çalışması var. Doktorayı bitirme planı... : Bize doktora sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz? EP: Yıldız Teknik Üniversitesi nde doktora çalışmasına başladım, dersleri bitirdim ama tez yazmadım. Doktora düzeyinde dersler alırken öğrenci kalma hissini yaşamak ve tarih konusunda yazılmış güncel kuramsal metinler okumak istiyordum. Bu doktora programına EP: Finalleri kontrol ettiğimiz dönem daha da az görüşüyoruz çünkü okulda kontrol ediyoruz finalleri. Sabah sekizde başlayıp akşam yediye kadar okulda kaldığımız oluyor. Ardından eve gidip uyuyoruz. Finallerde her şey bitiyor bizim için. : Bizim için de öyle! (gülüşmeler) EP: Evet, sizin için de öyle oluyor. : Eskiden aynı okulda olduğunuzu söylemiştiniz. Eski ortak arkadaşlarınızdan görüştükleriniz oluyor mu? EP: Evet görüştüğümüz arkadaşlarımız var fakat zaman ve modern yaşamın Kendi lise hayatıma bakacak olursam yine az sayıda insan vardı çevremde iyi anlaştığım, beraber vakit geçirirdik, fazla da ders çalışmazdık aslında. Eğer Robert Kolej deki kulüpleri düşünecek olursam, birçok güzel kulüp var. Onlar arasından da Sosyal Bilimler Kulübü ne girebilirdim... EP: Derslerde çok daha fazla konuşmaya gayret gösterir, daha etkin olmaya çalışırdım. Öğretmenlerime ve arkadaşlarıma tartışmaya teşvik edecek çeşitli sorular yöneltirdim. Daha önceden benim önüme ilgi alanımla ilgili bu kadar yoğun kaynak ve olanak sunulmadı. Oysa Robert Kolej de böyle olanaklar mevcut. Ben de eğer bir Robert Kolej öğrencisi olsaydım, kendimi bu bilgi ve kaynakların hepsiyle beslemek isterdim. Kulüplerde de aynı şekilde beni hem zihinsel hem de fiziksel olarak besleyecek, bir adım ileriye taşıyacak, dünyaya daha farklı bakmamı sağlayacak, daha önce düşünmediklerimi düşündürecek bir yön arardım. Arkadaşlarım sınırlı olurdu benim de. Küçük bir arkadaş grubum olurdu büyük ihtimalle. : Okuldaki derslere baktığınızda ilginizi özellikle çeken, sizin zamanınızda da olmasını diledikleriniz hangileri? CP: Örneğin, Esin in 9. sınıflar için olan dersi çok güzel. Benim açımdan Modern Fizik dersi de güzel olurdu. EP: Ben de seçmeli olarak, ASL, Sosyoloji, Psikoloji, Edebiyat gibi dersleri alırdım büyük ihtimalle. Bir Taşla İki Kuş - Esin & Cem Pulathaneli : Esin Hocam, öğrencilere fikirler açısından yardımcı oluyor, derslerde bize sosyal bilimler kavramları açısından katkıda bulunuyorsunuz. İleride bu konudaki bilgilerinizi daha geniş ve kapsamlı bir şekilde derleyebileceğiniz bir kitap yazmayı veya akademik çalışmalarda bulunmayı hiç düşündünüz mü? EP: Özellikle 9. sınıfta üzerinde tartıştığımız konularla ilgili lise seviyesinde bir derleme hazırlama ve bunları etkinliklerle destekleme fikrini hayal ettim gerçekten de... : Okullarda okunan tarih dersi hep 20. Yüzyıl başlarında bitiyor. Tarihin günümüzü ve geleceği anlamak için de gerekli olduğu söylenir hep. Daha yakın döneme ya da derste üzerinde çok durulmayan bir döneme/konuya yoğunlaşan bir tarih dersi vermeyi başlamasaydım belki de böylesi dersleri alma ve önemli kitapları okuma şansını yakalayamayacaktım. Tarihçi bir kimliğim var ama doktora sırasında bunu sosyoloji, antropoloji, toplumsal cinsiyet, kimlik-kültür konularında okumalarla geliştirmeye çalıştım. : Çift olarak hayatınızı şekillendiren belli kurallarınız var mı? CP: Bazen haftada bir film seyredelim diyoruz. Ama bu her defasında aynı şekilde ilerlemiyor, bazı haftalar iki kere izlerken bazı haftalar hiç izlemiyor da olabiliyoruz. Kendimizin koyduğu belli kurallar olduğunu düşünmüyorum. Yok galiba kurallar. : Finalleri kontrol ettiğiniz dönemler bir çift olarak sizin için nasıl geçiyor? Evde nasıl bir ortam oluyor? da etkisiyle herkes bireysel uğraşlarına yöneliyor. Görüşmelerimiz giderek seyrekleşiyor, bunda zamanın ve şehir yaşamının etkisi çok büyük. Fırsat bulunsa çok daha yakın ilişkiler oluşabilir. Herkesin çok işi ve yoğun bir temposu var... : Eğer şu anda bir Robert Kolej öğrencisi olsaydınız nasıl bir öğrenci olurdunuz? Hangi dersleri seçerdiniz veya hangi kulüplere ilgi duyardınız? Bir de farz edelim ki aynı dönemdesiniz CP: Benim az arkadaşım olurdu büyük ihtimalle. Uğraştığım birkaç şey olurdu, müzikle ve kitaplarla ilgilenirdim. Doğruyu söylemek gerekirse notları iyi olan bir öğrenci olmazdım. Lisede fizikten zor geçtim, 10. sınıftaydım. Sonrasında mecburen sıkı çalışmam gerekti ve uğraşıp anladıkça da fiziği hayatımın bir parçası yapmaya karar verdim. : Son sorumuza geldik. Öğrenciler hakkında sizin merak ettiğiniz herhangi bir şey var mı? Herhangi bir soru veya eleştiri olabilir? CP: Birey olarak kendinizi geliştirmek için daha fazla sorumluluk alıp, daha çok şeyi kendi başınıza yapmaya çalışın. Bu zamanda her şey fazla hazır veriliyor gibi, bu da insanın yaratıcılığını köreltiyor. Bu olgu her konuda geçerli ama çok gündelik bir örnek olarak her matematik işlemi için hemen hesap makinesine saldırmayın derdim. EP: Ben de bunun üzerine son günlerde okuduğum bir cümleyi söyleyeyim: Binlerce yıl sözlü edebiyat ve tarih birikimini taşıyan türümüz nasıl oldu da hatırlayamamaktan şikayet eder hale geldi? Ayrıca bireysel farkındalıklarınızı yaşıyor musunuz? Bu sorulabilir belki. : Söyleşi için çok teşekkür ederiz. Güzel bir söyleşi oldu. ECP: Bizim için de. Çok teşekkürler.

8 8 OKULDAN Gözde Mekanları Canlandırma Operasyonu Ne vaat ederlerse etsinler bir daha asla tekrar yaşamak istemeyeceğim 8. Sınıf SBS yılında, Robert Kolej in öğrencilere kapılarını açtığını öğrenmiştim. İki yıldır en çok istediğim şey o okulda öğrenci olabilmekti. Kampüse ilk adımımı attığımda ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Çok büyüktü, ormanın içine kurulu sırlarla dolu bir okuldu. Bu kocaman kampüsün görkemi beni yutacak zannetmiştim. Korku, mutluluk ve heyecan bir aradaydı. Okula den tek bir bakışım burada yaşayacağım yılları hayal etmeme yetmişti. Belki de bu kadar mükemmel bir mimariye sahip olmayan, beton yığını bir okul olsaydı Robert Kolej e kanım bu kadar çabuk ısınmazdı. Peki, bu herkesi kendine hayran bırakan okulumuzdaki mekanları ne kadar verimli kullanıyoruz? Plato: Yaz tatillerinden sonra okula geldiğimde soluğu aldığım, okulda bana en çok huzur veren yerdir Plato. Bizim okulu daha önce görmemiş arkadaşlarımı okul sonrası aktivitelerden birine çağırdığımda ilk götürdüğüm mekandır. Peki yıl boyunca kaç defa Plato da zaman geçiriyoruz? Boğaz ın ayaklarımızın altında olduğu, her gün gidilesi görülesi bir manzaraya sahip aslında. Plato sadece beden eğitimi derslerinde ziyaret ettiğimiz bir yer olmamalı. Keşke yazın derslerin bazılarını Plato da işleyebilsek. Hem yaratıcı bir aktivite olurdu hem de ders çalışmayı canımızın istemediği bahar sonu, yaz mevsimlerinde derse girmeye can atardık. Onun dışında piknik gibi birçok etkinlik yapılabilir Plato da. Yalnızca yatılı arkadaşlarımız için değil, gündüzlüler için de. Yeter ki Plato yu daha sık görebilelim. Maze: Tüm idarecilerin, çalışanların, öğretmenlerin ve öğrencilerin okulun açılış töreninde toplandığı yer olarak biliriz Maze i. Maze denince benim aklıma daha çok tatbikatlar ve bir türlü isim soyadı sırasına göre yerleşemediğimiz için işittiğimiz azarlar gelir. Öğrenci Birliği nin geçen yıl organize ettiği Mangal Gecesi ve FAF ta konser veren sanatçıları da unutmamak gerekir tabii. Yılda sadece birkaç gün kullanabildiğimiz Maze i daha sık kullanabilsek güzel olmaz mıydı? Bütün okulun sığabileceği büyüklükte olan bu yerde havaların sıcak olduğu ilkbahar, yaz mevsimlerinde daha çok vakit geçirmeliyiz. Örneğin dondurma satışı olsa uzun teneffüslerde herkes kantine doluşmak yerine Maze e gelirdi. Ya da iki üç haftada bir, baharda, hava koşulları el verdiğince RC Olimpiyatları günündeki gibi açık havada yemek yiyebiliriz. Böylece Maze de tatbikatlar dışında geçirdiğimiz güzel anlar olur. Kütüphane: Hazırlıktayken kütüphanedeki kitap okuma saatlerini iple çekerdim. Kitap okumayı severdim sevmesine ama ne yalan söyleyeyim manzarayı seyretmekten kitap okumaya zamanım kalmazdı. Özellikle kütüphanenin üst katı okulda Plato dan sonra en güzel manzaraya sahip mekanlardan biri. Oradaki koltuklar azaltılsa, yerlere minderler konsa daha samimi bir ortam oluşurdu. Biz de bu sayede hem kitap okurduk hem de İstanbul Boğazı nın eşsiz manzarasını seyrederdik. Mitchell-Gould sü: Özellikle Mitchell daysam ve dersim Gould un dördüncü katındaysa beş dakikada geç yazılmadan ya da kan ter içinde kalmadan derse girmek mümkün değilmiş gibi gözükür. Aslında gerçekleşmesi birbirinden imkansız gibi gözüken iki çözüm yolu vardır. Birincisi ışınlanma cihazının icat edilmesidir ki eminim bir Robert Kolej öğrencisi bunu beş dakikalık teneffüslerde attığımız deparlardan esinlenerek icat edecek ve Orhan Pamuk tan sonra Nobel ödülü almış ikinci Robertli olacaktır. İkincisi ise ne yazık ki birincisinden daha da ütopiktir: Mitchell ve Gould arasındaki köprünün kullanıma açılması. Neden gerçekleşmesi bu kadar zor olur derseniz ilk neden Matematik Bölümü nün burada bulunmasıdır. İçine yoğun ders çalışma isteğim sebebiyle, tamamen öz irademle, öğretmen dayatması olmaksızın defalarca girdiğim için biliyorum hiçbir şekilde sınıf olabilecek bir yapısı yoktur. İkinci neden ise bu köprünün kütüphaneye açılmasıdır. Onlarca öğrencinin aynı anda oradan çıkmasıyla yankılanacak ayak sesleri onlarca detention demektir. Bunun yerine o köprüyü ve manzarasını sürekli olmasa da zaman zaman kullanabiliriz. Birçok arkadaşım topluma hizmet projeleri için sattıkları kek, kurabiye gibi yiyecekleri nerede satacaklarını bilemeyip sınıf sınıf dolaşıyorlar. Bunun yerine o balkonda THP satışları yapılabilir. Zaman zaman okul aile birliğinin düzenlediği yiyecek satışlarının bir kısmı da orada düzenlenebilir. Tek taraflı bir giriş-çıkış olacağı için de kimse rahatsız olmazdı. Biz de boğaz manzarasının keyfini çıkarırdık. Gül Bahçesi: Robert Kolej denince akla gelen yerlerden biri Gül Bahçesi. Orada keşke daha çok kullanabilsek, daha çok vakit geçirebilsek. Bini aşkın öğrencinin, öğretmenin, idarecinin, çalışanın bulunduğu okulumuzda bir kafe olsa çok güzel olurdu. Açılacak olan küçük bir mekan da olsa okulumuzdaki en güzel yerlerden biri olan Gül Bahçesini değerlendirmiş olurduk. Kafe olmasa da burada daha çok vakit geçirmeliyiz. Şiir etkinlikleri şiirlere konu olabilecek bir mekanda olmalı değil mi? Forum yerine Gül Bahçesi nde daha çok etkinlik yapılabilir ve bu etkinliklerden biri de şiir etkinliği olabilir. Müze: Cep, şüphesiz ki okulda en popüler mekanlardan biri. En rahat koltukların, hoş sandalyelerin bulunduğu bu yerde ne yazık ki yer bulmak bazen çok zor olabiliyor. Ben artık yirmi dakikalıklarda asla cep bölgesine gitme zahmetinde bulunmuyorum. Nasıl olsa yer olmaz diye düşünüyorum. Cep in bu kadar popüler olması bir tane daha cep gibi bölgeye ihtiyaç duyduğumuz anlamına gelmez mi? Okulda cep e döndürülebilecek birkaç yer var. Örneğin Suna Kıraç taki koltuklar çoğaltılabilir ve orası daha rahat bir ortam haline getirilebilir; ancak çok göz önünde olduğu için hiçbirimiz yeteri kadar rahat hissedemeyiz. Boğaz manzarasıyla göz alıcı Müze ise hem gözden uzak hem de Gould da ve Feyyaz Berker de dersi olan insanlar için harika bir dinlenme yeri. Koyu kahverengi masalar kaldırılsa ve yerine rengârenk, rahat koltuklar konsa ve cep gibi bir yer yapılsa hoş olmaz mı? Ders çalışmak isteyen, çalışkan öğrenciler için denize karşı masalar konar ve ders çalışmak belki bir şekilde zevkli hale gelebilir. Bir kısmı sosyalleşme, bir kısmı ders çalışma amacı taşıyacak Müze ikinci cep olmaya aday bir yer. Ulus Kapısında Servislerin Otopark Olarak Kullandığı Alan: İşte okulumu yeteri kadar iyi tanımadığımın ve okulumuzu yeteri kadar etkili kullanamadığımızın bir örneği. Daha etkili kullanmak istediğim İrem İlhan yerin adını bile bilmiyorum. Kim olduğunu hatırlamadığım biri bana oranın Patates Tarlası olduğunu söylemişti. Bence de gerçekten tarla olarak kullanılabilecek bir yer. Bir başka arkadaşım da Üst Tarla olarak anılıyor dedi. Belki de gerçekten orayı tarla olarak kullanmalıyız; ama ben daha farklı bir öneri getireceğim. Eski okulumda en fazla bir iki kere girdiğim ancak var olduğunu bilmenin değerini bu okulda anladığım şey: yüzme havuzu. Denize karşı yüzmekten daha güzel ne olabilir? Okulumuzda bizim kullanımımıza açık havuz yok. Neden Patates Tarlası olarak anılan yeri havuz yapmıyoruz? Mimari açıdan bilmiyorum belki de orada havuz olması mümkün bile değil; yine de düşüncesi bile beni gülümsetmeye yetiyor. Galiba sahip olduklarımızın değerini kaybedince anlıyoruz. Robert Kolej deki yıllarımın yarısı bitti. Son yılımda YGS ve LYS çalışıyor olacağım için yarısından fazlası bitti hatta. Geriye kalan zamanımızı daha renkli geçirmek için bu dillere destan kampüsü en etkili biçimde kullanmak çok büyük önem taşıyor. Mezun olduktan sonra sınavlardan kaç aldığımızı, hangi öğretmenlerin bize alıkoyma cezası verdiğini, yemekhane sırasında kaç defa arkaya atıldığımızı hatırlamayacağız hiçbirimiz, bazılarımız için sayıları hatırlanabilecek kadar az değil zaten. Hatırlayacağımız kampüste geçirdiğimiz mutluluk dolu anlar, eğlenceli sohbetler ve birbirimizle ne kadar çok vakit geçirdiğimiz. Kampüs ne kadar etkili kullanılırsa bize de o kadar çok vakit geçirecek mekan kalır. Okulda geçirdiğimiz zamanların sınav stresinden, kötü not üzüntüsünden, dolabımızı açtırmak için hizmetli ağabeyi bulma telaşından yoksun olması dileğiyle Bana bu yazıda bahsettiğim fikirleri bulmada yardım eden bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim.

9 SÖYLEŞİ 9 Okulumuzun Meleği, Tulu Abla yla Söyleşi : En baştan başlayalım, bize öğrencilik hayatınızdan bahsedebilir misiniz? Tulû Abla: İlkokuldan itibaren mi? : Evet. Tulû Abla: İlkokula 1971 de başladım. Barbaros İlkokulu na gittim, 1.sınıfı Barbaros İlkokulu nda okudum. Şu anda Çırağan daki Four Seasons Oteli nin olduğu yerdeydi ilkokulumuz. Bir sene orada okudum. Sınıf arkadaşlarımın arasında Berk Manav ın annesi de vardı, Yeşim Manav. Ondan sonra o yazı Erenköy de geçirdiğimiz için annem Biz pılımızı pırtımızı toplayıp Erenköy e taşınalım. dedi. İyi, tamam dedik ve 1972 senesinde taşındık. Bu arada ben ilkokula başlamadan okuma-yazma biliyordum. Kendi kendime oturduğumuz evin tam karşısında bulunan bakkala gidip gelen kamyonların üzerindeki yazıların ne olduğunu anneme sorarak okumayı öğrenmişim. İlk okuduğum şeyin de Coşkun Plak olduğunu söylüyor annem. Bir sabah onlar gazete okurken bir haberde geçen Coşkun Plak ı okuyuvermişim. Barbaros tan sonra Erenköy İlkokulu na devam ettim ve oradan 1976 senesinde mezun oldum. İlkokulda çok akıllı bir çocuktum. Her şeyi bilirdim. Ders esnasında çok sıkılırdım; çünkü öğretmenin anlattığını hemen anlardım. Diğer arkadaşlarım ise o kadar kolay anlayamazlardı. Ders esnasında kitap okurdum. Örneğin, Texas, Tom Mix okurdum. Bizim zamanımızda liseleri kazanmak daha kolaydı. Liseye hazırlık aşamasında, haftada bir gün, dört arkadaşımla birlikte ders alırdık. Bu dersler sonucu aramızdan herkes iyi bir lise kazandı. Ben ve başka bir arkadaşım Üsküdar Amerikan Lisesi ni kazandık. Bir arkadaşım Avusturya Lisesi ni ve diğer arkadaşlarım da Fransız liselerini kazandılar. Robert Kolej i kazananımız olmadı. Yedi sene Üsküdar Amerikan da okudum. O zamanlar şimdiki liseler, hem ortaokul hem de liseydi. Üsküdar Amerikan da kötüleşti derslerim ve orta üçüncü sınıfta matematikten ikmale kaldım. Matematik en büyük kâbusumdur. Hala da geceleri rüyalarımda matematik sınavlarında kaldığımı görürüm. Örneğin; matematik yüzünden okuldan mezun olamamışım veya üniversiteye gitmişim; ama matematik yüzünden lise diplomamı alamamışım gibi. Kabuslarımın konusu bunlardır. Bunun dışında okul hayatım hakkında bahsetmeyi çok istediğim bir şey var, bu da İngilizce öğretmenim. Üsküdar Amerikan a hiç İngilizce bilmeden başladım. Hazırlıkta biraz öğrendik sayılır. Orta ikide Perran Soloeau adında bir öğretmenimiz vardı. Rahmetli oldu şimdi. Çok sert bir öğretmendi ve her şeyi ezberlememizi isterdi. Ben de hiç sevmezdim ezberlemeyi; sadece bize verdikleri paragrafı kendimce yorumlayarak anlatırdım. Hayır, ezberleyeceksiniz diye tuttururdu ve öyle bir duruma gelmiştim ki artık yapamadığıma inanıyordum. Annemlere gidip Boşu boşuna para veriyorsunuz bu okula. Ben hiçbir şey öğrenemiyorum,çok da beceriksiz bir öğrenciyim. Siz beni bu okuldan alın dedim. Annem bunun doğru olmadığını söyledi. Ondan sonra o kadıncağız sayesinde İngilizce seviyem hakikaten çok gelişti. Liseye geçince de çok zorlanmadım. Bizim zamanımızda lise birinci sınıfta son iki sene edebiyat ve fen alanlarından birinde seçim yapardık. 60 ortalama tutturmak gerekiyordu. Benim ortalamam civarlarındaydı. Edebiyatı seçtim. Edebiyattan mezun olmamın daha iyi olacağını düşündüm. Lise ikide May Girl seçildim. Beraber seçildiğimiz diğer arkadaşımın oğlu geçen sene buradan mezun oldu. Adı Emir Koru. Orkestrada vurmalı çalgılar çalıyordu. Bu arada Leyla Levi nin annesi de benim sınıf arkadaşımdır. Birçok arkadaşımın çocuğu bu okulda okuyor. Sonra liseyi bitirdim. Bizim zamanımızda da üniversite hazırlık kursları vardı, fakat bunların sayısı yalnızca ikiydi. Biri Fen Bilimleri ydi, diğeri de MEF ti. Ben 1 dönem boyunca MEF e gittim ve sıkıldım. Ne işim var benim buralarda? diye sorguladım kendi kendime. Bunun üzerine de babama Boşuna para verme, ben çıkıyorum buradan. Oturur evde çalışırım dedim. Üniversite sınavına on beş gün çalıştım. Bizim zamanımız da sınav iki aşamalıydı. İlk aşamada ilk 100 kişinin arasına girdim. İkinci aşamaya da on beş günlük çalışmayla hazırlandım. Sınavın süresinin bitişine bir veya bir buçuk saat kala sınavı bitirdim. Sıkıldım ve çıktım. Ne kadar zamanımın kaldığını bilmiyordum; çünkü sınava saatsiz girmiştim ve yanımda saat yoktu. Bir de bulunduğumuz yer tuvalet kokuyordu. Kalmak istemiyorum dedim ve kendimi dışarı attım. Bir çocukla buluşacaktım. Gittim onunla buluşmaya; bu sefer erken gittiğim için sıkıldım, onu da beklemedim ve eve döndüm. Bizde telefon da yok üstüne üstlük, çocuk beni komşudan buldu. Sınav sonucumla Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü nü kazandım. Beş buçuk senede bitirdim okulu, çünkü ilk sene çok boşladım. Bir kez daha matematikten kaldım. Ondan sonra ilk seneyi kaybedince devam mecburiyeti var. Bir dönem de, Allah rahmet eylesin, Muhammer Onat adlı bir hocamız vardı, onunla sorun yaşadım. İstemediği şekilde bir projeyi teslim ettim. O, bitmemiş bir proje istiyordu bense projeyi bitirip teslim ettim. Bunun sonucunda, sınıfta bıraktı o da beni. Bu nedenle de beş buçuk senede mezun oldum. Mezun olurken hocalar çok beğendiler bitirme projemi ve bana asistanlık teklif ettiler. Ben de He, kalırım ben bu okulda(!) dedim. Böylelikle okul bitmiş oldu. Mezun olduktan sonra, babam bana çok hoş bir hediye verdi. Hediyesi ise benim geziye çıkmamdı. Amerika ya ve Meksika ya gittim bir buçuk aylığına. Bir arkadaşım Washington daydı, biraz onda kaldım. Annemlerin bir arkadaşı New York taydı, bir süre de onların yanında kaldım. Teyzem Meksika daydı, bir ay onlarla yaşadım. Gezdim, gezdim ve döndüm. Artık çalışmanın vakti geldi dedim kendime. Bu arada öğrencilik hayatımla ilgili şunları da söyleyeyim. Acayip ciddi bir öğrenciydim. Hiç kopya çekmedim, çok kopya verdim. Sınıfta çok iyi ders dinlerdim, ders dinlemeyenlere ve kurallara uymayanlara çok kızardım. İlkokul üçüncü sınıftayken beni sınıf başkanı yapmıştı öğretmenim. Aşağı yukarı bir hafta sınıf başkanı oldum. Bu süreçte herkese susun, konuşmayın dedim. Dinlemeyenlere İsminizi yazmayacağım tahtaya; ama beni bir daha dinlemezseniz ve bana saygı Tayis Arslan Yunus Emre Erdölen Hazal Özkan Elize Arslan göstermezseniz sizin başkanınız olmam dedim. Onlar da dinlemediler tabii, ilkokul 3. sınıf öğrencisinden ne bekleyebiliriz ki? Öğretmenime gidip Siz beni seçtiniz; ama sınıftakiler beni dinlemiyorlar. Kendi seçtikleri öğrenciyi siz başlarına getirin, ben yapmıyorum başkanlık dedim, istifa ettim. Böyle de tuhaf bir çocuktum. Çok bilmiş derler ya öyle bir çocuktum ben de. Hala da öyleyim. Başka bir şey? Sanırım çok konuştum. : Neden mimarlığa devam etmediniz ve Robert Kolej de nasıl çalışmaya başladınız? Tulû Abla: Çalışmaya başlamaya karar verdiğimde mimarlık yapmak istedim, sonuçta o kadar emek vermiş ve okumuştum. STFA adında bir firma vardı o zamanlar. Çok büyük bir firmaydı ve orada çalışan bir arkadaşı vardı annemlerin; Birol Amca, tam adıyla Birol Öngör. Birol Amca nın kanalıyla bir adamcağıza gittim görüşmeye. Onlar o zaman Kartepe şantiyesini yapıyorlardı. Sene Adam bana Ben seni Adapazarı na 3000 tane işçinin arasına göndermem. Hiçbir işçi bu surattan emir almaz dedi. Yaşımı hiç göstermiyordum çünkü. 25 yaşındaydım; ama hakikaten gibi duruyordum. Kusura bakma ben seni alamam işe dedi özetle. Çıktım, küstüm. Ne yapacağıma karar vermem gerekiyordu. Çok kısa bir süreliğine,

10 10 SÖYLEŞİ Tulu Abla nın Kedisi aşağı yukarı 1 ay kadar, bir otelde çalıştım. Otelin rezervasyon bölümünde çalışıyordum. Otelin sahibi benim amcamın arkadaşıydı; fakat adam kötü niyetli ve zalim biriydi. İnsanlara kötü davrandığını görünce Ben bu adamla çalışmam dedim ve işten ayrıldım. Gazetede, Türk Express adlı bir seyahat acentasının outgoing bölümüne eleman aradıklarını gördüm. Aradım, Eğitiminiz var mı, tecrübeniz var mı? diye sordular. Hayır yok ama ben çok meraklıyımdır, yapmak istiyorum. dedim. İyi. Gelin, görüşelim dediler. Gittim, görüştük. Tamam, başlayın. dediler. Ertesi gün başladım çalışmaya. Yedi ay çalıştım. Moskova daki fuarlara insanları götürüyorduk. İlk yaptığım iş, çalışmaya başladıktan bir ay sonra Moskova ve St. Petersburg a 10 kişilik bir grup götürmek oldu. Ülkeyi tanımıyordum, aslında hiçbir şeyi tanımıyordum ve o zamanlar yeni açılmış Rusya dünyaya. Sene olarak 1990 da, Glasnost-Perestroyka nın hemen ertesinde gittik. Ruslar turistlere alışık değillerdi tabii. En büyüğü 65, en küçüğü 10 yaşında olan on kişilik bir gruplaydım. Çok eğlenceliydi. Sonra, TÜYAP ın fuarlarından misafirleri taşırken bana TÜYAP çalışanları dediler ki Biz seni çok beğendik. Gel sen bizimle çalış.. Ne yapacağız işte? dedim, Fuarcılık ıvır zıvır dediler. Kabul ettim. Orada aldığının iki katı para vereceğiz dediler. Peki o zaman dedim. 7 ay sonra oraya geçtim. TÜYAP ta beş buçuk sene çalıştım. Onlar sayesinde inanılmaz gezdim. İlk iki sene fuar satışı yaptım; ama ben satış yapmayı sevmediğim için pek beceremedim. Beni başka bir bölüme vermelerini istedim. Yurt dışı ilişkilerini uygun gördüler, Hemen dedim. Sonrasında sırayla bir tekstil aracı firmasında sekiz ay, Demirdöküm de üç yıl çalıştım. Amerikan Konsolosluğu nda da Protokol Asistanı olarak çalıştım. Konsolosluktayken iş arıyordum, RC mezunu bir arkadaşım aracılığıyla bu pozisyondan haberim oldu. Başvurdum. Mr. Merchant vardı o zaman. 2 saat oturduk, konuştuk kendisiyle. Bana; The job is yours if you want it dedi. Ben de bir cuma günü konsolosluktan ayrıldım, pazartesi günü buraya başladım. Tarih 3 Kasım 2004 idi. O günden beri buradayım ve de çok mutluyum. Hayatımda en uzun çalıştığım iş yeri. Sizlerle, gençlerle olduğum için mutluyum. : Biz de çok mutluyuz. Odanızın her önünden geçtiğimizde yanınızda sürekli birileri oluyor. İnsanlar sizinle konuşmaktan mutlu oluyor. Sizinle dertleşiyorlar ve okuldaki herkes sizi bir psikolog gibi görüyor. Bu durumdan memnun musunuz? Tulû Abla: Evet, kesinlikle memnunum. Hatta lisedeyken bir anket doldurmuştum; o ankette bana hayatım boyunca yapmam gereken iş olarak rehberlik ve psikolojik danışmanlık çıkmıştı. Ben bu bölümü üniversite seçimlerime yazmıştım. Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık tercihlerimde vardı. Ama bölümün gerektirdiği puan mimarlıktan daha aşağıda olduğu için, mimarlığı kazanınca mimarlığa girdim. Kendimi bildim bileli herkes gelir, bana derdini anlatır. Gecenin bir yarısı insanların beni arayıp Tulu bak bunlar oldu. Sen ne dersin bu duruma? diye bana sorduklarını çok hatırlarım. Tek başıma yaşadığım on senelik dönemde tanıdıklarım gece yarısı kapımı çalardı. Arkadaşlarım evime gelir, bana dertlerini anlatırlardı. Bazen sorunları çok üstüme aldığım zamanlarda yorulduğum oluyor ama benim ruhum böyle besleniyor. Ben insanlarla konuştuğum, paylaştığım ve bir nebze de olsa onlara tavsiyeler verebildiğim müddetçe mutlu oluyorum. Bundan dolayı kapım açık. Başımın üstünde yeriniz var. Kime ne kadar yardım edebilirsem ben onu kâr sayıyorum. Bu benim hayat amacım. Kısacası mutluyum. Bilmem cevap olabildi mi? : Evet evet. Güzel bir şey bu. Bu konuda okulun meleği gibisiniz, teşekkürler. Tulû Abla: Siz benim cadı halimi bilmiyor musunuz? İçimden canavar çıktığı oluyor. Hem de çok kötü bir canavar çıkıyor. Gözümden ateş çıkıyor. : Birçok Topluma Hizmet Projesi nde danışman olarak bulunuyorsunuz. Biz de bir tanesinde beraberdik. Peki sizi bu projeler arasında en çok etkileyen hangisi olmuştu? Tulû Abla: Bana en çok dokunan olayı 2010 senesinde Urfa da yaşadım. Aklıma geldikçe fena oluyorum. Urfa da eğitim projesi yaparken hem Urfa nın içinden hem de Suruç diye küçük bir köyden öğrenciler gelmişti. Suruç tan gelenlerin arasında Fatma adlı bir kızcağız vardı. İlk günden dikkatimi çekmedi; ama aradan birkaç gün geçtikten sonra çok ilgimi çekti bu kız. Kız gibi değildi çünkü. Saçları kısacık, erkek çocuğu gibi kesilmiş, sürekli pantolon, lastik ayakkabı giyen ve kız olduğunu bir şekilde gizlemeye çalışan bir kızcağızdı. Sonradan öğrendim ki köylerinde yaşında kızları evlendiriyorlarmış. Aklıma geldikçe sinirlerim bozuluyor. Karşı komşularının kızını, o yaz buraya gelmeden önce evlendirmişler, bu on üç yaşındaki kızı birine vermişler. Fatma 11 yaşındaydı ve bütün eğitim boyunca kaçıp kaçıp sanat bölümüne gelirdi, çünkü hayatında ilk defa ebru yapma fırsatı bulmuştu orada. Eline ilk defa aldığı bir şeyde bu kadar başarılı olması gerçekten inanılmazdı. Son gün, gösteri günü, sahneye çıktı. Herkes eğitimden edindikleri tecrübeler hakkında konuşuyordu. Fatma; Ben burada ebru yaptım. Hiç görmemiştim ve bir daha

11 Elize Arslan, Tulû Derbi, Yunus Emre Erdölen, Tayis Arslan hayatımda ne zaman böyle bir şey yapabileceğim bilmiyorum dedi. Bir şeyler yapamıyor olmak, çaresiz olmak bana çok dokunuyor. Ama o çocuğa ne yapabilirdik? Hiçbir şey. Alıp buraya getiremeyiz, o orada yaşamak zorunda. Şimdi ona ne oldu bilmiyorum. Evlendirdiler mi acaba, okuttular mı? Türkiye nin gerçeği bu. Farkındayım; ama ben hala hazmedemiyorum bir takım şeyleri. İnsanlar atıyorlar tutuyorlar; eğitim diyorlar, kızlar okusun diyorlar. Hangi kızı okutuyorlar ki? Bir şekilde birilerinin hayatına dokunmaya çalışıyoruz ve onun için bu topluma hizmet projelerini yapıyoruz; ama bazı anlar geliyor ki hiçbir şey yapamıyorsunuz, elimiz ayağımız kilitleniyor. : Eğer burada okusaydınız Bahar Geliyor SÖYLEŞİ HABERLER nasıl bir öğrenci olurdunuz? Sonuçta bir sürü insan görüyorsunuz herkes gelip sizinle dertleşiyor. Öğrenci tiplerini tanıyorsunuz aşağı yukarı. Bunun dışında hangi kulüplere giderdiniz, hangi dersleri seçerdiniz? Tulû Abla: Çok açık konuşacağım. Ben bu okulda mutlu olmazdım. Bu okul benim için fazla rekabetçi bir okul. Burada büyük ihtimalle THP de çalışırdım. Şu anda danışmanlığını yaptığım hayvan barınakları gibi, bir de RKANEP gibi eğitimle ilgili olan projelere yönelirdim. Resim gibi, sanat ağırlık şeylerle uğraşırdım. Müziği beceremem, hiç kulağım yoktur. Hatta üçüncü sınıftaydım, bana mandolin dersi aldırmaya kalktılar. Hoca beni sınıftan kovdu, kabiliyetim yok diye. Müzik yeteneğim sıfır. Ama fotoğrafçılıktır, resimdir, seramiktir; öyle şeylerle uğraşırdım. Fen derslerinden bir tek biyolojiyi almak isterdim. Geriye kalan fizik ve kimyada iyi değilim. Matematik dersini mecburen alırdım. İngilizce den de herhalde Shakespeare ve Modern Drama alırdım; ama Amerika ya gitmek istemezdim, Türkiyeci olurdum. Hiçbir zaman Amerika da okumak gibi bir hayalim olmadı. Biraz fazla aileme düşkünüm, herhalde o yüzden. Annemleri bırakıp gidemezdim. Büyük bir ihtimalle vasat ve çok da mutlu olmayan bir öğrenci olurdum burada okusaydım. : Hayatınızda birçok şeyi sıkılıp bıraktığınızı söylediniz, peki keşke bırakmasaydım dediğiniz böyle bir şey oldu mu? Tulû Abla: Hayır, olmadı. Ben yeni şeyler öğrenmeye çok açığım. Dolayısıyla hiçbirini bıraktığım için pişman değilim. Bu arada çok gezdim, çok insanla tanıştım, çok şey gördüm. Mesela Amerika ya gittim, Avrupa ülkelerinden İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya, Bulgaristan, İsviçre, İsveç ve Yunanistan a gittim. Bunun dışında İsrail, Kazakistan, Ukrayna ve Rusya ya gittim iş dolayısıyla. Özetle yeniliklere 11 açık olmak, insanlarla yeni bir şeyler paylaşmak kadar benim ruhumu besleyen başka bir hayat tarzı yok. Hala Psikoloji okumaya niyetliyim. 48 yaşındayım; ama karalıyım, psikoloji okuyacağım. : Kesinlikle okumalısınız! O zaman son sorumuzu soruyoruz. Kedilere olan sevginizin nedeni nedir? Tulû Abla: Lulu! On iki yaşındaki kedim yüzünden ben kediciyim. Aslında köpekçiydim. O eşek sıpası on iki sene önce benim hayatıma girdiği vakit benim için her şeyi değiştirdi. Ona da öyle diyorum zaten. Sebebi sensin diyorum. Çok kısa anlatayım olayı. Benim bir dönem, çok fazla baş ağrım oluyordu. Örneğin, bir an başım çok ağrıyor ve sekiz tane ilaç alıyorum ki yapılmaması gerekir; ilaç zehirlenmesi geçirebilirim. Bir gün baş ağrım gene geçmedi ve ağlayarak yatağa yattım. Bu sıpa geldi. Kafama patisini koydu ve başımı yalamaya başladı, yalaya yalaya uyuttu beni. Uyandığımda başım ağrımıyordu. Dedim ki bu kedide bir şeyler var. Ondan sonra Lulu sayesinde sokakta gördüğüm her türlü oradaki, buradaki, sakat, kör, topal bütün kedilerle uğraşmaya başladım. Ama bu demek değil ki köpekleri sevmiyorum. Tüm hayvanları severim. : O zaman çok teşekkür ederiz Tulu Abla. Şu ana kadar yaptığımız en samimi, en güzel röportajlardan biriydi gerçekten. Tulû Abla: Benim için de öyleydi. Teşekkür ederim. Mart ın ilk günleriyle beraber okulun havasındaki ani değişimin farkındasınızdır. Güneşin ilk doğuşuyla yüzlere yerleşen gülümsemeler, artan gürültüler, kıyafetlerimizdeki canlılık; yılın en sevdiğim zamanının yaklaştığını söylüyor: Bahar geliyor! Bahar yeniden doğuşu simgeler derler, ben de şaşkınlıkla bu klişeye uyumumuzu gözlemliyorum, sanki çiçeklerin açışıyla herkes buzlarını eritiyor, o kış karamsarlığını bırakıyor, sabahları uyuyan insan sayısı azalıyor, öğlenler dışarıda geçiriliyor. Okulun sert hatları sanki baharda pastel tonlarına bürünüyor, binalar bile daha canlı. Herkes hala aynı derecede meşgul; ama bütün bu yoğunluk, baharın o tatlı esintisiyle unutulup gidiyor - kısa bir süre için bile olsa - ve her sorun çekilebilir bir hal alıyor. Tabii kimse dışarısı bu denli güzelken içeride floresan ışıklarının altında tüm gün ders yapmak istemiyor, eve dönüp ödeve gömülmek daha zorlaşıyor, iş yaparken bir bakıyoruz, aklımız bambaşka yerlerde; bahçelerde koşturuyor. Hem kabul edelim, Robert Kolej baharda başka bir güzel oluyor, zaten görkemli olan yapı daha da masalsı bir hal alıyor. Tabii ki baharın en gözde mekanı mor salkımlarıyla Gould Hall ın önü. Geçen yıl bir turist edasıyla oradan her geçişimde en az kaç resim çekmişimdir bilmiyorum. Derse giderken burnumuza gelen tatlı kokular, camdan baktığımızda gördüğümüz nefes kesici manzara... Bunların her öğrencinin bulabileceği fırsatlar olmadığını unutmayın; dersteyken kafanızı şöyle bir çevirip bakın dışarıya, kendinizi şanslı sayın. Nefesimi kesen başka bir mekan da Mitchell binasıyla Woods arasındaki köprü. Geçen gün İngilizce dersim için acele acele yürürken bir arkadaşım Ayşenaz Toptaş beni durdurdu ve yanına çağırdı. Ağaçların arasından görünen muhteşem Boğaz manzarası aslında hep oradaydı, ama ben ilk kez farkına varıyordum. Siz de kendinizi günün monotonluğuna kaptırıp etrafınızdaki görülmeye değer şeyleri kaçırmayın. Kafanızı kaldırın, baharın temiz kokusunu içinize çekin, ılık gün ışığını yüzünüzde hissedin. Henüz buradayken baharın tadını çıkarın. Mayıs 2013 Nisan 2013

12 12 SÖYLEŞİ Yemekhanede Neler Oluyor? Okula sabah saat yedi civarlarında varıyoruz hepimiz, derslerle boğuşurken karnımız da çok acıkıyor. Her gün öğle tenefüslerinde karnımızı doyurmak için, bizlerden daha erken iş başı yapan ve bir aile sevgisiyle, özenle her gün önümüze lezzetli yemekler koyan yemekhanemizin Bilal Ustasıyla ve Dilvin Ablasıyla keyifli bir söyleşi... :Neşeli Tavuk fikrini nereden buldunuz? Dilvin Hanım: Ben Enka Okullarında proje müdürlüğü yaparken denediğim bir yemek tarifiydi. Oradaki öğrencilerin yaşı daha düşük, okulun ilköğretimi kısmı ve yuvası var. Onlara yemeği nasıl sevdirebilirim, ne yapabilirim ve daha nasıl farklı sunarsam keyifli hale getirebilirim diye düşündüm ve neşeli tavuk onun neticesinde ortaya çıktı. Küçük küçük doğrayayım, hem daha kolay yensin hem içine koyduğumuz bir takım şeylerle (sırlarımızı gizli tutalım) tadı daha güzel olsun istedim. Bu şekilde ortaya çıktı ve Robert Kolej de de bu yemeği yapmak istedim. Tabii yaş grubunun hiç önemi yok. Geçen sayıda 2012 nin en sevilen yemeği seçildi, de görünce bunu çok sevindim. KÖPRÜ: Mutfakta kaç kişilik ekip bu yemekleri hazırlıyor? Bilal Usta: Mutfakta en fazla yedi kişi var. Sabah altıdan itibaren mutfakta oluyoruz. Sabah beş buçukta servisimiz var. Önce Bizim Tepe yi alıyor, Ortaköy den bizi alıyor, altıya beş kala kampüse geliyoruz, giyiniyoruz ve altıda mutfaga girmiş oluyoruz. Altıda işe başlıyoruz. KÖPRÜ:Yemekler burada mı pişiriliyor yoksa dışarıda mı hazırlanıyor? Dilvin Hanım: Ekip sabahın altısında buraya geliyor ve size o günün yemeğini tamamen burada hazırlıyor. Fakat zeytinyağlıysa, bir gün önceden yapılıyor. Bilal Usta: Bir gün önceden hazırlanan malzemeleri alıyoruz sonra yemeği yapmaya başlıyoruz bittikten sonra da ertesi gün için hazırlığa başlıyoruz. Örneğin şimdi yemekler bitti ve yarınki yemeği hazırlanmaya başlayacağız. KÖPRÜ: Döner okulda çok ilgi görüyor, herkes çarşamba gününün gelmesini istiyor. Döner için neden çarşamba gününü seçtiniz? Dilvin Hanım: Döner gününü çarşamba yaptık. İki gün öncesi ve iki gün sonrası tavuk olsun istedik. Onun yerini sabit tutmasak, değiştirsek mi diye düşündük ama bu sefer öğrenciler Ama bugün döner vardı? dediler. Şimdi çarşamba günü öğrencilerin iple çektiği bir gün oldu. Bu durum bizim yatılılarımızın her cuma günü kahvaltıda omlet veya kekikli sosis beklemesi gibi, herkes cuma günü kahvaltısı için seviniyor. Cuma onlar için mutlu bir gün. KÖPRÜ: Peki kaç kilo döner kullanılıyor? Bilal Usta: 110 kilo döner gidiyor. Dönerin yanında portakallı zeyntinyağlı enginar var. Gerçi öğrencilerin sevdiği bir şey değil ama bence her öğrencinin yemesi gereken bir menü. Enginar çok faydalı ve doktorlar hep açıklama yapıyor; enginar, patates ve kereviz patates ürünlerine giriyor, herkesin yemesi gerekiyor. Bakın Mehmet Ali Beyaz da bu ürünlerin haftada bir kez tüketilmesi gerektiğini söylüyor. KÖPRÜ: Menüleri kim hazırlıyor? Bilal Usta: Menüleri Dilvin Ablanız, Gürkan Bey, biz hazırlıyoruz. Dilvin Hanım: Gürkan Bey ön çalışmasını yapıyor, arkasından ben üstünden geçiyorum ve gıda mühendisi tekrar kontrol ediyor. Ayrıca bizim revirimiz de bakıyor. KÖPRÜ:Peki menüler neye göre seçiliyor, bir gün içinde sadece bir yemek sunulmuyor; bunları nasıl seçiyorsunuz? Dilvin Hanım: Aslında daha çok mevsime göre belirleniyor. Yani mevsimin çok büyük bir etkisi var. İkinci etkense kendi içlerindeki uyumun nasıl olduğu. Sizin beğendiklerinize öncelik veriyoruz ama şu bir gerçek ki belli bir kısır döngü içerisinde dönüyoruz çünkü mantarlı soslu et yazıyoruz mantarını sevmiyorsunuz. Bilal Usta: Bana sorarsanız birçok sevilen yemeğin yanına az sevilenbir çeşit ekliyoruz. Mesela bugün haşlama ve cordon bleu var. 350 kişilik cordon bleu, 250 kişilik haşlama yaptık. Yarın için daha çok fazla döner hazırladık, yanında da balık var. Dilvin Hanım: Daha çok talep görüleni öne koyuyoruz ama her şeyin yenmesi gerekiyor. Yani sevmeseniz de etli kabak dolmayı yemeniz gerekiyor. Ayrıca erkeklerle kadınların tercihleri çok farklı. Erkekler cordon blue yu dördüncü kez almaya geliyor. Mesela küçük bir örnek, bir arkadaşınız geldi dedi ki: Ben tekrar yemek istediğimde bana vermediler. Bir de hatırlarsanız köşelerde Doymazsanız tekrar gelin alın! gibi bir ibare de vardı ama alıştılar diye onu sonradan kaldırdık. En son İhsan Bey dedi ki: Vermedik ama kaçıncı tabağını alıyordun? ve arkadaşınız da: Dördüncü tabağımı yiyordum. dedi. Bilal Usta: Dördüncüye gelmekle vermemek arasında çok büyük bir fark var. KÖPRÜ: O kadar beğenmiş ki duramıyor. Bilal Usta: Ama bazıları da hiç beğenmiyor. Bize e-postalar geliyordu. Yemekleri kızım beğenmiyor, benim kızım şunu sevmiyor, bunu sevmiyor, diye. Burada özel olarak sizin kızınıza hitap eden bir yemek çıkmaz, burada topluma hitap eden bir yemek çıkar, dedik bizde. Sonra veli geldi, hiç unutmuyorum. Hanımefendi hoş geldiniz dedim. Bakın ben 89 yılından beri burada çalışıyorum, ben bu kadar mezun verdim, çocuklarla da hep iç içeyim, hepsi çocuğum gibi, otururuz, muhabbet ederiz, öğretmenlerden derslerden konuşuruz. Gelin size göstereceğim. dedim. Önce burayı gösterdim. Aaa, benim kızım böyle anlatmadı. dedi. Zaten burada velilerin en büyük yanlışı ortamı görmeden yargılamaktır. dedim. Çocuğunuz başka nedenlerden dolayı böyle söylüyor olabilir. Benim kızım niye öyle desin? diyorlar. Demez tabii. Ama olay bu işte. Bu yemek burada, bu menü burada. KÖPRÜ: Zaten geniş bir menü var. Dilvin Hanım: Buradaki yemeği neredeyse 40 yılı aşkın süredir Kolej Yemek hazırlıyor. 40 yılı aşkın süredir buradayız. Düşünün mesela sizin anneleriniz bu okula gitmiş olsalardı ve sizin çocuklarınız da bu okula gelecek olsalardı, 3 nesile biz yemek hazırlamış olacaktık. Yani bir sürü kuşağı biz doyurduk. Özellikle Homecoming dönemlerinde mezun olmuş, Amerika ya gitmiş, Yale e gitmiş, Harvard a gitmiş, Boğaziçi Ünversitesi ne gitmiş, İTÜ ye gitmiş Defne Aksoy Hazal Özkan Alara Gebeş Fatmanur Yokuş öğrencileri tekrar burada biraraya geldiklerinde yine aynı atmosfer, yine aynı standartlarla karşılanıyorlar. Çünkü bu, gerçekten nostaljisi bu okulun. Ben beş yıldır buradayım. Şunu hissettim, bir kere biz ekip olarak da okulla çabuk kaynaştık. Yani sanki sizlerle öyle uyacaksın, edeceksin, geçeceksin, yapacaksın değil de daha yapıcı, daha dostanî bir ilişkimiz var. Kapımızı çalıp: Ya Bilal Ağabey, mantı yapmıyorsunuz. diyorsunuz; Aa, tamam yapalım. diyoruz. Ya da geçen gün: Neşeli tavuk uzun zamandır çıkmıyor Dilvin Abla, yapmayacak mısınız? diye sordular. Yani bunlarla gelişiyor aslında. Öğrenciler, kişisel isteklerini, kapıyı çalarak çok rahatlıkla söyleyebiliyorlar. Onun vermiş olduğu bir aile ortamı da var. Yani görüyorsunuz Tuna Bey de orada iki elinde kocaman olmuş iki çocuğu var ve hâlâ burada sizlere yemek yapıyor. Bilal Usta kaç senedir burada? Bilal Usta: 89 da geldim ben buraya. KÖPRÜ: Biz bir de size daha kişisel bir soru sormak istiyoruz. Yemek pişirmeye nasıl başladınız? Bilal Usta: Bu benim hobimdi. Yani ben on dört yaşında başladım. Çünkü benim için bir hevesti bu. Çok istediğim bir meslekti. İlk Yedigöllerde başladım ben. Yedigöller Milli Parkı, diye yazarsanız internete karşınıza çıkar. Çok doğal, yedi tane göl böyle, ormanın içi,

13 SÖYLEŞİ 13 orada ağaçtan evler var, misafirhaneler var. Ben iki yıl orada çalıştım. İlk olarak meslek hayatıma orada başladım. KÖPRÜ: Peki, yemek pişirme hevesiniz nasıl başladı? On dört yaşında başlamışsınız. Özel bir şey sizin için. Ailenizle ilgili neler söyleyebilirsiniz? Bilal Usta: Ailemde ilk aşçı benim. Biz dört kardeşiz. Annem ev hanımıydı. Ailede dört kardeşten gurbette olan bir tek ben varım. Hepsi Zonguldak ta. İki yıl orada çalıştım. İki yıl da Devrek te çalıştım. Küçük bir ilçedir. Bastonuyla meşhurdur. Devrek bastonu diye yazarsanız nostalji olarak çıkar. İki yıl orada çalıştım. Onun akabinde İstanbul a geldim. İstanbul da iki yıl çalıştım. Sonra Teke ye gittim. Dalaman a gittim. Oralarda çalıştım. Ondan sonra tekrar İstanbul a ve Robert Kolej e geldim 89 yılında. KÖPRÜ: Peki en iddialı olduğunuz yemek nedir? Bilal Usta: Sıcak yemeklerin hepsinde iddialıyım. KÖPRÜ:Yemek sizden sorulur öyleyse! (gülüşmeler) Bilal Usta: Mesela öğretmenleriniz bazen, Önder Kaya, İzzet Dodurgalı onlar ders anlatırken öğrencilerine özellikle ve özellikle beni örnek gösterirlermiş. Bunu da geçen sene söylediler bana. Önder Kaya da İzzet Dodurgalı da. Onun öncesinde de Abide Değer var. Abide Değer de aynı şekilde. Onların döneminde belki tanımazsınız Candan Pazatlar vardı. Okulu ve okuldaki insanları biz artık büyük bir aile olarak görüyoruz. Dilvin Hanım: Aslında buranın diğer bir güzelliği de doymak için gelmeniz. Bazı ergonomik sıkıntılarımız var, onu kabul ediyoruz. Mesela yaparsın bir yemeği, kuru fasülye veya et yemeği ama sonunda tabakla, sandalyeyle, masa örtüsüyle bir anda yemeğin kalitesi bir çıta artar. Ama biz biliyoruz ki ne kadar yapı eski de olsa, ufacık da olsa, sıkış sıkış da olsa sizler burayı kazanmış çok ayrıcalıklı çocuklarsınız. İlerde çok güzel yerlere geleceksiniz. En azından bizim kıyısından köşesinden buna ufacık değiyor olmamız bile çok önemli bizim için. Çünkü mezun olduktan sonra tekrar geliyorsunuz. Bilal Ağabey diye koşa koşa sarılanlar var, ya da Dilvin Abla ya da tanıdıkları Halil Ağabey. Özellikle yatılılarda onların çok emekleri var. Hakikaten ağabey abla gibi oluyoruz. Bilal Usta: Büyük bir aile gibi. Dilvin Hanım: Aynen öyle. Biz o şekilde davranıyoruz ki o şekilde o karşılık alıyoruz. Ufak tefek şeyler de onun tuzu biberi. Biz keyifliyiz yani. Bilal Usta: Mesela benim 99 mezunu, oğlum diyebileceğim, Adana dan Melik Şengöz adında bir öğrenci var. Şu an İkiz Kuleler de çalışıyor. Bir gün dedi ki: Ben bir kızı seviyorum, Robert mezunu. Benimle istemeye gelir misin? Bana kızı ister misin? diye sordu. KÖPRÜ: İnanamıyorum! Bilal Usta: Çok ciddi söylüyorum. Kız istemeye gittik. Ben okulda beş kişinin düğününe katıldım. Hatta bir tanesi de burada oldu. Dilvin Hanım: Yemeğin haricinde de birçok şeye ortak oluyoruz. Dün değil evvelsi gün bir öğrencimiz geldi ama bundan bir ay öncede başka öğrenciler gelmişti, amigo kızlar. Kıyafetleri biraz bol gelmiş. Hemen onu çıkarttırdım. Daralttım, diktim. Abla harikasın sen. diyorlar. Dün de bir tane kız geldi. Abla iğne iplik var mıydı? dedi. Var veriyim sana. dedim. Ama ben bunu dikemem. dedi. Tamam bırak sen dersten sonra alırsın. dedim. Yine bir hafta sonu sınav vardı okulda. Bir veli kapıyı çaldı dedi ki: Kıyafet zorunluluğu varmış yoksa benim çocuğum sınava giremeyecek. Anlamadım ben ilk olarak. Dedi ki: Pantolon, gömleğe ihtiyacı var. Tamam. dedim, Problem değil. Nerde çocuk? dedim. Baktım koridorda duruyor. Gel benimle. dedim. Hemen kıyafet verdim ama çocuk küçücük, minyatür. Ondan sonra bir tane siyah pantolon, bir tane beyaz gömlek verdim. Yani biz burada yemeğin haricinde de anne baba görevi de görüyoruz.. : Gerçekten öyle. Çok teşekkürler bize zaman ayırdığınız için. Dilvin Hanım ve Bilal Usta: Biz çok teşekkür ederiz. Yemekhanede sadece yemekler pişmiyor. Lezzetli yemeklerin sırrı, yılların tecrübesi ve de her tencereye biraz sevgi, biraz okul ruhu, biraz aile katmak belki de... Bizlere yıllardır hem öğle yemeklerimizi sağlayan hem de bizlerin okuldaki ailesi ve yardımcısı olan tüm yemekhane ekibine, Ailesi ve Robert Kolej vatandaşları olarak sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bilal Usta

14 14 Üç Kuruşluk Opera SANAT Yıllardır çok farklı tür ve içeriklerde oyunlara tanık olan Robert Kolej Suna Kıraç Tiyatrosu, bu sefer de Alman şair ve oyun yazarı Bertolt Brecht in Üç Kuruşluk Opera sına ev sahipliği yapıyor! 26, 27 ve 28 Mart ta sahne alacak oyun, epik tiyatro başarısının çok önemli bir örneği. Brecht in bu eseri, Macheath adlı çete liderinin birbirini takip eden düşüncesiz, etik olmayan davranışlarını ve sonuçlarının karakter üzerindeki etkisini ele alıyor. Zaman zaman kaotik, zaman zamansa esprili bir atmosfere sahip olan Üç Kuruşluk Opera, seyirciyi de hiçbir zaman diyaloğa boğmuyor. Oyunun kendisinden biraz uzaklaşıp Robert Kolej deki Üç Kuruşluk Opera ya odaklanırsak, senenin başından beri devam eden Türkçe Tiyatro kulübü provalarının çok eğlenceli fakat bir o kadar da yorucu olduğunu söyleyebiliriz. Türkçe Bölümü nden Eda Yurdakul ve Gül Soydan Koç hocalarımızın bu oyunu ortaya çıkarmak için ne kadar canla başla çalıştıklarını bir biz biliyoruz, yazarı olarak değil de ekibin içinden iki kişi olarak. Sayısız provalar, bu provalarda yaşanan komik olaylar üzerine yirmi kişinin paylaştığı bir dolu kahkaha, her sahne sonrası yapılan ortak eleştiriler; tüm bunların takım ruhuna ve koordinasyonuna olan katkısını göreceksiniz oyunu izlediğinizde. Oyun bir yandan şekillenirken seyircinin görüşlerini bir yana bırakıp, oyuncuların birkaçına kendi düşüncelerini sorduk ve ilginç cevaplar aldık. KÖPRÜ: Kendinizi oynadığınız rolle özdeşleştirebiliyor musunuz? Mert Esencan: Evet. Oynadığım karakter güçlü ve çapkın bir karakter ve biraz da deli. Bazen Mac i kendime çok benzettim. Hatta provalar sırasında Şu an tam bir Mert sin. lafını çok duydum. Şeyma Hasköylü: Açıkçası, kendimi oynadığım rolle özdeşleştiremiyorum çünkü normal hayatta öyle bir ortamın içinde değilim. Ayrıca hiçbir aşk üçgeni ya da aşk dörtgeni içinde de kalmadım, bir erkek için o kadar savaşmam gerekmedi. O yüzden oynadığım kadının psikolojisini anlamak, onun yerine kendimi koymak zor olsa da elimden geleni yapıyorum. Ali Sarılgan: Oynadığım rol her ne kadar pis ve düzenbaz biri olsa da bütün bir sene boyunca oynadığın karakterle kendini özdeşleştirmemek mümkün değil. Farkında olmadan gerçek hayatta karakterimin cümlelerini kullandığım bile oluyor. Magali Uslucan: Tabii; olaylara, konuşmalara ve insanlara oyunu oynarken ya da senaryoyu okurken oynadığım karakterin bakış açısından bakıyorum. Kendimi onun yerine koyuyorum ve onun olaylar karşısında nasıl tepkiler vereceğini düşünüp ona göre tepkiler, tonlamalar ve mimikler yapıyorum. Ve tabi ki oynadığım her karakterde kendimden bir şeyler oluyor, sonuçta herkesin bir karakteri canlandırmasında ufak tefek farklılıklar olabilir ben de kendi yorumumu katıyorum. KÖPRÜ: Rolünüzü 3 kelimeyle özetleyebilir misiniz? Mert Esencan: Güçlü, çapkın, deli. Şeyma Hasköylü: Saf, azimli, kontrolcü. Magali Uslucan: Aldatılmış, hırslı ve çaresiz bir kadın. KÖPRÜ:Rolünüze odaklanırken yaşadığınız en büyük zorluklar nelerdi? Mert Esencan: Epik bir tiyatro oyunu sergilediğimiz için seyirciyi karakterimden uzaklaştırmam gerekiyordu, bu zordu. Oynadığım karakter hem gerçekçi olmalıydı hem de seyirci kendini karakterimde bulmamalıydı. Ayrıca Mac in otoriter tonunu oturtmak zor oldu. Şeyma Hasköylü: Mesela Mert in benden kısa olması çok moral bozucu değil mi? Biz bunu Mert le de çok konuştuk. Magali Uslucan: Duygu geçişlerini iyi saptayabilmek ve epik tiyatroya uygun bir biçimde rolü sahneleyebilmek kesinlikle. Ali Sarılgan: Oynadığım karakterin oyun içinde çabuk sinirlendiği ve parayı düşündüğü çok oluyor. Bunlar her insanın içinde olan şeyler olduğundan oynaması daha kolay oldu. Ama rolümde odaklanamadığım kısım oyunun içinde kendim olmam gereken kısımlardı. Oynadığım karakter bir bakıma yazarın düşündüklerini ifade ediyor ve bazen oyun içinde Peachum olmaktan ziyade Brecht i anlatmam gerekiyordu. KÖPRÜ: Provalar sırasında en çok gülüp eğlendiğiniz veya zorlandığınız sahne hangisiydi? Mert Esencan: En çok eğlendiğim sahne iki karımın benim için kavga ettiği sahne oldu. Duyguların en yoğun olduğu, herkesin birbirine patladığı bir sahneydi. Mac in iki kadını manipüle edişini oynamak çok zevkliydi. Şeyma Hasköylü: Ahır sahnesi çok uzun olduğu için provalarda bir noktadan sonra herkes yoruluyor ve saçmalamaya başlıyor. Her şeye gülmeye başlıyoruz. Bunun dışında kıskançlık sahnesinde, artık aralıksız yapabildiğimiz için problem olmuyor ama gülmeden duramıyorum, aradaki laflar gerçekten komik. Kapa da gaganı yamultuveririm yoksa. gibi. Magali Uslucan: Polly le olan düetimiz kesinlikle en sevdiğim kısım. O sahneyi yaparken her zaman çok eğleniyorum. İki mağdur kadının kıskanç diyaloğu ve ikisi arasında geçen adeta horoz savaşına benzeyen laf atışmaları beni çok eğlendiriyor. Biraz zorlandığım kısım ise spesifik olarak değil ama genel olarak duygu geçişlerinin çok fazla olduğu, acınacak bir durumda olmama rağmen kendimi acındırmamaya çalışmak ve seyirciye aslında hinlikleri de unutturmamak, beni zorlayan şeylerden biriydi. Ve bunların yoğun olduğu sahnelerde biraz zorlandım. Oyunun da epik tiyatro olmasından dolayı seyirci ile oyuncunun arasında duygusal bir bağ olmamasını sağlamak ve seni seviyorum derken bile seyirciye aslında Seni seviyorum. dediğimi aktarabilmek beni zorlayan kısım oldu. Ali Sarılgan: En çok zorlandığım sahneler oyunun açılışında papaz gibi okumaya çalıştığım dua ve oyunun kapanışında diğer arkadaşlarımdan ayrı direkt olarak seyirciyle konuştuğum bölümdü. Hayatımda hiçbir papazın duasınına tanık olmadığımdanduayı okurken içine bizden de bir şeyler katıyordum, son sahnede ise tüm oyun oynadığım birini terk edip sonra tekrar ona dönmek zor geliyordu. KÖPRÜ: Bireysel olarak karşılaştığınız zorluklar bir yana grup çalışması sizi zorladı mi? Sera Pekel Gizem Taşkın Mert Esencan: Hayır, sadece kalabalık sahneler biraz daha prova ve emek gerektirdi. Ama en çok eğlendiğim sahneler de bunlar oldu. Şeyma Hasköylü: Grup çalışması beni zorlamadı, ama prova saatleri çok zorladı. Mesela ben üç haftadır evime gitmiyorum. Magali Uslucan: Grup çalışması beni de çok zorlamadı, çünkü tiyatro daha önceki yıllardan da deneyimli olduğum bir şeydi ve bir grupla çalışmanın ne kadar zorluğu varsa bir o kadar da eğlenceli ve faydalı tarafları var; fakat bunları bilmek ve bunlardan faydalanmak lazım. Ali Sarılgan: Bazı kalabalık sahnelerde kendi oyunculuğumdan öte arkadaşlarımın oyunculuğuna verdiğim tepkiler önemliydi ve bunun yapay gözükmemesi için çalışmak gerekiyordu. Ama ne kadar çalışırsak çalışalım aynı sahne her seferinde farklı oynanıyordu. Bu yüzden toplu sahneler her zaman zor oluyor ve oyunun üç günü üç ayrı şekilde çıkabiliyor. KÖPRÜ: Oynadığınız oyunu farklı kılan nedir? Mert Esencan: Öncelikle bir Brecht oyunu sergilediğimizi gururla belirteyim Oyunumuzu dekordan ve müzikten uzak tutmak istedik. Ayrıca, oyuncular diğer tiyatroların aksine bir oyunun içinde olduklarının farkında. Bu epik tiyatro oyununda seyirciler, karakterleri kendileriyle bağdaştırmak yerine onlardan uzaklaştırıyorlar. Magali Uslucan: Çok güzel ve net mesajlar veriyor izleyenlere. Şeyma Hasköylü: Oynadığımız oyun farklı çünkü insanların beğenmesi için değil beğenmemesi için tasarlanmış. Bulunduğumuz ortama özenmeleri için değil özenmemeleri için uğraşıyoruz. Epik tiyatro... KÖPRÜ: Seyircilerden nasıl bir tepki bekliyorsunuz? Mert Esencan: Seyircilerin oyundan eğlenmiş, fakat kafalarında Bir insani böyle kötü duruma ne düşürebilir? sorusuyla ayrılmalarını bekliyorum. Şeyma Hasköylü: İnşallah beğenirler!

15 Magali Uslucan: Tam bir şey söylemek mümkün değil tabii; ama oyun gerçekten çok güzel bir oyun olduğundan ve birçok kişi tarafından çok fazla emek sarf edildiğinden ben sadece seyircilerin beğeneceğini umut edebiliyorum. Ali Sarılgan: Oynadığımız oyun diğer çoğu oyunların aksine seyirciyi yabancılaştırmak isteyen bir oyun. Oynanan tüm karakterler bencil, düzenbaz ve kibirli insanlar ve yazar Brecht seyircilerin bu karakterlerden tiksinmesini istiyor. Çünkü yalnızca tiksindiklerinde ve bizimle kendilerini özdeşleştiremediklerinde bizleri yargılayıp kendi hayatları üzerine düşünebilirler. Zaten kostümlerimiz ve dekorumuzda seyircilerinin yabancılık çekmesi için tasarlanmış. SANAT 15 KÖPRÜ: Seyircilere söylemek isteyeceğiniz son bir şey var mı? Magali Uslucan: Oyunu izlerken dikkatli, eleştirel ve çok yönlü düşünmelerini tavsiye ederim. Bir oyuncuyu izlerken onun bütün özelliklerini, çevresini vs. göz önüne alarak izlemeleri oyunu anlamalarında ve daha çok zevk almalarında yardımcı olabilir. Ali Sarılgan: Seyircilerin gördüklerinden iğrenmeleri ve bizlerden korkmaları en önemli amaçlarımızdan. Bunu başarabilirsek oyuna haksızlık etmemiş oluruz. Şeyma Hasköylü: Gelsinler izlesinler diyorum... Birol Özdemir le Haymatlos Üzerine Bir Söyleşi : Haymatlos, insanın kendini bir ülkeye, devlete, coğrafyaya ait hissetmemesi demek. Başka bir deyişle insanın kendini kendi benliğinden başka hiçbir şeye bağlı hissetmemesi...kitaba da adını vermiş. Neden Haymatlos? Birol Özdemir: Haymatlos sözcüğü, üzerinde kavramsal bir ilgiyi topluyor. Öyküde farklı yaşamsal seçimlerin bir ölçüde sorgulandığı görülebilir. Yersizlikyurtsuzluk olgusu günümüzün başat sorunsallarından. Kimbilir belki aidiyet ve kimlik sorunsallarının alabildiğine tartışıldığı ve son derece karmaşık sorunlara neden olduğu günümüzde konunun değişik bir boyutuna birazcık dikkat çekmek istemiş de olabilirim! : Öykülerdeki anlatıcılar, birbirinden çok farklı kişiliklere sahipler; fakat, müşterisine aşık olan simitçiden, başka bir berbere tıraş olduğu için berberinin önünden geçmeye utanan adama tüm karakterlerde ortak bir hassasiyet, farkındalık,toplum normlarına karşı direniş var. Tüm karakterler kirlenmiş çevrelerine rağmen içlerini temiz tutabilmiş. Şahsen okurken, her ana kahramanın içinde bir tutam Birol Özdemir gördüm. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler? Birol Özdemir: Bu konuda ben ne söyleyebilirim ki? Siz zaten her şeyi söylemişsiniz! Gerçekten böyle olduğunu size düşündürtebilmişsem ne mutlu bana, öte yandan anlatıcıyla yazarı yazınsal bir metinde her zaman bire bir indirgememeliyiz diye düşünüyorum. Fuzulî nin o ünlü dizesini hatırlayalım mı burada? : Aldanma ki şair sözü elbet yalandır. : Sigma Bağları, benim en beğendiğim öykülerden. Kimyasal reaksiyonları bile insanlaştırmış, onları edebileştirmişsiniz. Bu öykü nasıl ortaya çıktı? Birol Özdemir: Bu öykü, aslında benim iki ayrı öykü kurgumun birleşmesinden doğdu. Sigma bağlarıyla anlatmayı düşündüğüm insanlık durumları başka bir öykümün gerçekliğiyle örtüşünce ortaya böyle bir metin çıktı. : Çok farklı tarzlarda öyküler kaleme almışsınız. Kemiklerinizi Kırarım ve Hestia Hep mi Üçüncüydü gibi. Sade, anlaşılır bir dil hakim kitaba. Bir röportajınızda dil işçiliğinden bahsetmişsiniz. Dilinizde sadelikle özgünlüğü birleştirmeyi başarmışsınız. Dilinizi bu şekilde işlemenize yardım eden, ilham aldığınız yazarlar ve eserlerden bahseder misiniz? Birol Özdemir: Dünya edebiyatı kadar bizim de çok zengin bir edebî mirasımız var. Sait Faik ten, Sabahattin Ali den Oğuz Atay a Demir Özlü ye değin çok verimli bir öykücülük çizgimiz var.doğrudan ad vermek istemem ama benim öykümü Çehov kadar Steinbeck de beslemiş olabilir ya da kimbilir Wolfgang Borchert de! Farklı tarzdaki öykülerime gelince her öykünün gerçekliğinin o öykünün yapısını, dilini de belirlediğini düşünüyorum. : Simitçi öyküsünü, Ankara da Hacettepe Üniversitesi nde okuduğunuz yıllarda bir arkadaşınızın başına gelen bir olay üzerine yazdığınızı söylemiştiniz. Kumral Öykü deki fareli köyün kavalcısını anımsatan kahraman gibi diğer öykülerinizdeki kahramanlarda hangi olaylardan, kimlerden esinlendiniz? Birol Özdemir: Evet o öyküyü bir kız arkadaşımız yaşamıştı ama ben erkek kahramanın ağzından anlatmayı denedim. Yazmak için bazen küçük bir şey bile gerekçe oluşturabilir, öte yandan yazdıklarınızın hangi deneyimlerinizden yola çıkarak oluştuğunu siz bile kendinize tanımlayamayabilirsiniz. : Okuyucu, öykülerde anlatılan mekânların içinde buluyor kendini.güz mevsiminde Moda dan, Simon Kalesi nin karşısındaki köy okuluna kadar öyküler Türkiye nin dört bir yanında geçiyor. Türkiye nin dört bir yanını gezmişsiniz. Nereleri gördüğünüzü, bu yerlerin sizi nasıl etkilediğinizi anlatabilir misiniz? Birol Özdemir: Benim babam askerdi, onun için çok dolaştık. Erzurum sonra Trakya yine Erzurum, sonra Ankara derken öğretmenlik yılları başladı, Konya ve Antakya da da bulundum. Sonra İstanbul... Kuşkusuz geniş bir coğrafyada dolaşmak yazıyı da besleyen bir etken. : Betimleyici bir anlatımınız var. Tasvirlerinizde beş duyudan oldukça yararlanmışsınız. Soyut, ruhsal tasvirleriniz de oldukça dikkat çekici. Uzun gözlemler sonucu oluşturulmuş bir kitap olduğu açıkça belli. Gözlemci karakteriniz çocukluğunuzdan beri var mı, yoksa sonradan geliştirdiğiniz bir yeti mi gözlemcilik? Birol Özdemir: Teşekkür ederim. Ah bir bilsem! : Öyküleri iki kümeye ayırmışsınız. İlk bölümdeki öykülerde aşk temel temalardan. Kitabı iki farklı bölüme ayırmanızın temel amacı nedir? Kitabın Simitçi gibi iç burkan bir öyküyle başlayıp, Kemiklerinizi Kırarım gibi fantastik bir öyküyle bitmesinin belli bir sebebi var mı? Birol Özdemir: Birbirine görece yakın olduğunu düşündüğüm öykülerimi birarada topladım. İlk bölümdeki öykülerle ikinciler arasında ton farkı Tayis Arslan olduğu düşünülebilir.kısa, etkileyici olduğunu düşündüğüm bir öyküyle kitaba başlamanın öteki öyküleri de merak ettireceğini düşündüm, son öyküyle de kitabın kapanışında bir mizah tadı bırakmak istemiş olabilirim. : Neşat Ertaş, Çekiç Ali, Muharrem Ertaş gibi ozanları ağırlamış, Yanık Ahmet i yetiştirmiş Kırşehir in Dalakçı köyünde büyümüşsünüz. 70 li yıllarda ilk köy gazetesi bu köyde çıkmış. Şu anda da kendi internet sitesi, televizyon kanalı ve kadınlar korosu var Dalakçı köyünün. Böyle renkli ve zengin kültürlü bir yerde yetişmiş olmanız sizi ve edebi kişiliğinizi nasıl etkiledi? Birol Özdemir: Ben Dalakçı köyünde büyümedim, ancak çocukken yaz tatillerini köyde geçirirdim. Sonrasında da dedem 93 yaşında vefat edene değin hemen her yaz onu ziyarete gidip bir hafta on gün köyde kaldım. Bu yöre halk kültürü açısından çok zengindir.üniversite bitirme tezim de dedemin köyünün folkloru ve etnoğrafyası üzerineydi. Halkbilimin yazı için zengin bir alan sunduğunu hep düşünmüşümdür.bu anlamda bazı yazdıklarımda söz konusu kültürün etkileri gözlenebilir. : Bir sonraki kitabı ne zaman okuyacağız? Birol Özdemir: Kim bilir? İlk kitabıma bir ilgi duyulduğunu görürsem belki ben de hızlanırım! : Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Birol Özdemir: Ben teşekkür ederim, potansiyel okurlarımla aramda bir köprü kurduğunuz için.

16 16 SÖYLEŞİ Hüsnü Özyeğin ile Girişimciler Perşembesi Genç Başarı Kulübü olarak düzenlediğimiz Girişimciler Perşembesi, her yeni etkinlikle beraber saygınlığını artırmaya devam ediyor. Türkiye nin önemli girişimcilerini okulumuza getirip, öğrencilerle buluşturduğumuz etkinliğimizin bu haftaki konuğu okulumuz 100. yıl mezunu Hüsnü Özyeğin di. Hüsnü Özyeğin in konuşmasını dinlemek isteyenler Robert Kolej Tiyatrosunu doldurdular. Tiyatromuz bu sefer sadece kendi okulumuz öğrencilerini değil, velileri ve diğer katılımcı okulları da ağırladı. Hüsnü Özyeğin konuşmasını yapmak için sahneye çıkmadan önce Gazetesi olarak, kendisiyle kısa bir söyleşi yapma fırsatını bulduk. : Bir çok sektörde faaliyet gösteriyorsunuz. Bizi Robert Kolej öğrencileri olarak en çok ilgilendiren ise açtığınız üniversite: Özyeğin Üniversitesi. Bu üniversiteyi açma amacınız neydi? Ne zaman buna karar verdiniz? Hüsnü Özyeğin: Türkiye nin en büyük ihtiyacı eğitim. Türkiye nin son senelerde ekonomik konularda gösterdiği gelişme, yani büyüme mucizevi bir şey çünkü eğitim düzeyimiz genelde çok düşük, eğitim alma oranı ortalama altı buçuk yıl Türkiye de, bu kadar başarı tamamen Türk insanının yaratıcı,çalışkan olması ve ekmeğini taştan çıkarmasından kaynaklanıyor bence. Bir de bunun üzerine biz iyi bir eğitimi koyabilirsek, Türkiye de daha çok iyi eğitim kurumları açılırsa, ülkemizin önünde hiç bir engel kalmıyor: Türkiye nin dünyanın en büyük ekonomiler arasında bulunması, sosyal, ekonomik bakımdan gelişmesi vb. Ben 1999 da üniversite kurmaya karar verdim. Daha öncesinde de birçok eğitim faaliyetim vardı. Birçok okullar açtım, MEB e bağışladım. Kız yurtları açtım, köydeki, kasabadaki kızların okula gidebilmesi için. Sonunda eğitimin kalitesine de katkımın olmasını istedim çünkü liseyi bağışladığınız zaman, o lise MEB in müfredatına uygun olarak, belirli kurallar çerçevesinde bir eğitim kalitesini tutturuyor da üniversiteyi kurmaya karar verdiğimde, 2001 ekonomik krizi oldu. Çok zor bir dönemdi, birçok kurum bu süreçte battı. Ben de bu dönemde durdum. Sonra Finansbank ı satınca, elde ettiğim parayla üniversiteyi açmaya karar verdim. Ama hep aklımda vardı. Bilkent Üniversitesi nde on beş sene mütevelli heyeti üyeliği yaptım. : Harvard da yabancı öğrenciler arasındaki ilk öğrenci lideri olduğunuz söyleniyor. Bu söylentiler doğru mu? Hüsnü Özyeğin: Doğru değil. Oregon State Üniversitesi nde öğrenci lideriydim. Oregon State de lisans öğrencisiyken, Öğrenci Birliği Başkanlığı yaptım. On dört bin kişilik bir üniversiteydi. Hu snu O zyeg in ile Söyleşi : Bu kadar büyük bir üniversite de tüm öğrencilere başkanlık yapmak nasıl bir duyguydu? Bunu nasıl başardınız? Hüsnü Özyeğin: Bu muazzam bir duyguydu. Robert Kolej in buna çok faydası oldu. Robert Kolej de yatılı okumak, burada edindiğim inanılmaz sosyal gelişim ve kendime özgüvenimin artması Amerika da bana yardımcı oldu. Üniversite de birinci sınıf öğrencisiyken hemen öğrenci birliğine girdim. Ondan sonra ikinci senemdeyken, Sophomore Vice President oldum. Üçüncü senemde, Junior Vice President oldum. Son senemde ise öğrenci birliği başkanlığı yaptım. Yani öyle şansla olmadı. Bunu başarabilmek için çalıştım. : Robert Kolej in sizin bugünlere gelmenizde ne gibi katkıları oldu? Gördüğünüz en büyük faydaları nelerdi? Hüsnü Özyeğin: Şöyle söyleyeyim, her açıdan çok büyük faydası oldu. Bir kere okulun yatılı olması, sekiz sene burada okumam, yani on yaşındayken kendi ayaklarım üzerinde durmaya başladım. Yani Robert Kolej benim sosyal bakımdan, akademik bakımdan gelişmemi sağladı. Bu okula gelmeseydim Amerika ya gitmeye cesaret edemezdim. Robert beni bağımsız, kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir çocuk sonra adam haline getirdi. : Peki 150.yıl kutlamalarımıza katılmayı düşünüyor musunuz? Hüsnü Özyeğin: Tabii ki de geleceğim. Bir de ben 100.yıl mezunuyum. Bu çok önemli bir şey. Az sonra konuşmamda bundan da bahsedeceğim. : Bu zevkli söyleşi için ve bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. Hüsnü Özyeğin: Ben teşekkür ederim. Hüsnü Özyeğin ile söyleşimizden sonra etkinliğin yer aldığı tiyatroya doğru kendisine eşlik ettik. Hüsnü Berfin Torun Bey, girişimcilik üzerine yapacağı konuşmasına Robert Kolej deki günlerini anlatan fotoğraflar göstererek başladı.. İlk liderlik deneyimlerini yaşadığı, sosyal ve akademik açıdan onu geliştiren Robert Kolej in onun hayatını nasıl etkilediğinden bahsetti. Amerika daki yaşamını anlatırken, salondakileri etkileyen önemli anlardan birisi John Kennedy nin kardeşiyle yaptığı görüşmeyi fotoğraflarla gösterdiği bölümdü. Daha genç yaşlarında bu kadar çok işi bir arada yürütebiliyor olması hepimiz için ilgi çekiciydi. Hüsnü Özyeğin deki girişimcilik ruhunu daha genç yaşlarda görebilmek mümkündü. Harvard da yüksek lisansını yaptıktan sonra Türkiye ye dönünce, yıllar önce Robert ten tanıdığı bir arkadaşıyla karşılaşması sonrasındaysa, hayatı tamamen farklı bir yön almıştı. Ondan sonra Hüsnü Özyeğin hayatta hep kendini geliştirerek, farklı sektörlerde, farklı anlarda bulunarak, girişimciliğiyle Türkiye nin en iyi iş adamları arasına girebildi. Gerek açtığı bankalar, gerek yakın zamanda açtığı Özyeğin Üniversitesi ile birçok farklı insana seslenerek başarısını göstermeye devam ediyor. Hüsnü Özyeğin, az kalan süre sebebiyle konuşmasını bitirmek durumunda kaldığında, salonda birçok el havaya kalkmış, sorularını sormak için bekliyordu. İstedikleri sorulara cevap alamayanlar ise çıkış yolunda Hüsnü Bey i beklemeyi tercih edip ona sorularını bizzat yönelttiler. Genç Başarı Kulübü ailesi olarak insanların bu etkinliğe gösterdiği ilgiyi gördükten sonra, emeklerimizin boşa gitmediğini gördük. Genç Başarı Kulübü olarak, bu etkinlikte bizlere yardımcı olan ve bizleri yalnız bırakmayan herkese bir kere daha teşekkür ediyoruz.

17 SOSYAL MEDYA Sosyal Medya Orucu Günlükleri Yaklaşık 20 Yazarı ve Gül Hocamızla beraber 1 hafta boyunca Sosyal Medya Orucu ndaydık. Kiminiz sosyal medyada yazdığımız durumlarımızdan, kiminiz ise bir hafta boyunca çektiğimiz acılardan dolayı bu oruçtan haberdarsınız. Gazetesi olarak Sosyal Medya Orucu olarak adlandırdığımız bu deneyi yapmamızın sebebi ise sosyal medyaya bağımlı olup olmadığımızı, sosyal medya olmadan nelere daha çok zaman ayırabileceğimizi ve sosyal medyasız hayatımızda nelerin değişebileceğini keşfetmekti. Tabii ki bu bir haftalık süreçte İrem İlhan ve Ayşenaz Toptaş gibi orucu bilerek bozup pişman olan yazarlarımız da oldu ama çoğu yazar sosyal medya ortamlarına hiç girmeden bu orucu tamamlamayı başardı. Peki bu bir haftalık süreçte neler yaşandı? Gelin hep beraber yazarlarından okuyalım. 1. Gün Birinci gün en zorudur, derler. Alışma sürecine bile girmeye karar verememişsinizdir daha birinci günde. Dün gece yazdığınız son Tweet in burukluğunu içinizde hissedersiniz. Tabii ilk gün cesaret de verir biraz. Bunun nedeni de daha başınıza geleceklerden habersiz olmanızdır. Dışarıdan bir göz gibisinizdir, hala deney için yaşanmamış zorlukları kolay bulma hissine kapılırsınız. Birinci gün ben de bu iki karşıt fikrin arasında sıkışıp kalmıştım. Sekmelerimde yalnızca Google, bir de okul mailimi geride bırakarak bilgisayarı usulca kapadım. - Şiir Su Daha birinci gün bile denemez sanırım, yirmi üçüncü dakikadaydık ki telefonumdaki mavi kuş simgesine basıverdim. Tabii ki karşıma Oturum Aç sayfası çıktı. Aynı olayı, sosyal medya orucumuzu unutup otuz yedinci dakikada tekrar yaşadım. Sosyal medya kullanımına o kadar alışmışım ki, bu hafta nasıl geçecek tahmin bile edemiyorum. -Defne Aksoy Neredeyse 9 yaşımdan beri Facebook kullanan, ablasının fotoğraflarına yorum yapan o sinir bozucu küçük akraba olan ben, bu orucun zorluğunu hafife almışım. Daha ilk günden en az beş defa elim klavyedeki f harfine gitti. Her ders bilgisayarı sırasının üstünde açık duran bir 9. sınıf olarak, geçmek bilmeyen ders saatlerinde sürekli onunla göz göze gelip durdum. -Elif Ece Acar Telefonumda elim çoktan çıktığım Facebook ve Twitter hesaplarımın üstüne gidip gidip geldi. Kim ne yazmış diye merak ediyor, içim içimi yiyor ama kararlılığım bırakmama izin vermiyordu. En azından ilk pes eden ben olmayacağım diyordum kendi kendime. -Ceren Tezcan Girmemek için kendimi biraz sıkmış olsam da baya kolaydı ilk gün. -Elize Gün içinde okuldayken aklıma bile gelmedi ama sonra eve gelip bilgisayarımı açtığımda elim yanlışlıkla facebook tuşuna gitmesin diye çok uğraştım. Hatta odama ilk geldiğimde az kalsın instagrama giriyordum son anda ani bir hamleyle kapadım. Çok korktum. Artık bir reflekse dönüşmüş sosyal medya kullanmak. Siz fark etmeden her dakika hayatınızın içinde. -Hazal Özkan 2. Gün Her gün okul bitmeden önce biten telefon şarjım 2 gündür bitmiyor!!! Sosyal medya çok büyük enerji kaybı! - Şule Eve geldim, internet sayfasını açtım. Youtube a girdim. Başka sekme açamadım. İnternette yapacak başka bir şeyim yoktu. Sosyal medyasızlık çok zor. Şimdi bunca zaman nasıl geçecek? Olanları nasıl takip edeceğim? Arkadaşlarım ve takip ettiğim diğer insanlar ne yapmışlar nasıl kontrol edeceğim? -Defne Sosyal medyanın hayatımdan götürdüğü saatlerin farkına varmaya başladım. Okuldan eve gelip ödevlerimi bitirdikten sonra bir boşluğa düşüyordum. Artık okul mailimin sayfasını bile kendi kendine oturumu kapatmadan önce her seferinde yeniliyordum. Benim için Facebook taki bildirimlerin yerini tutmasını umuyordum. -Elif Okulda arkadaşlarım kendi aralarında sosyal medya temalı konuşmaları yaparken kendimi dışlanmış hissettim, her ne kadar basit de olsa habersiz kalma durumu beni rahatsız etti. Ama daha yolun başındaydım, pes etmek için çok erkendi! -Ayşenaz Saçma burç yorumlarını okumayı bile özlemiştim. Bazı dersler Twitter olmadan geçmek bilmiyordu. -Ceren Bu oruca dayanamayacağımızı düşünen ve orucu bozmam için ellerinden gelen her şeyi yapan arkadaşlarıma teşekkür ederim ama dayandım!-elize 3. Gün Robert hayatımda ilk defa -hem de kötü bir gün geçirmemin sonucu olarak tam iki buçuk saat telefonda konuşmama rağmen- işlerimi hem de her şeyimi on biri on geçe bitirdim. Uyumaya hazırım. Her gece ikide uyuyan biri olarak, bunu bir mucize kabul ediyorum. Sosyal medyasızlık zor ama imkansız değil. Ayrıca kesinlikle çok zaman kazandırıyor. Her gece Facebook ve Twitter a saatlerimi harcamanın ne kadar büyük bir zaman kaybı olduğunu anladım. -Defne Sınıfta arkadaşlarım sürekli Twitter dan, Facebook tan bir şeyler gösteriyordu. Birkaç defa unutup baktığım, sonra da Ne yapıyorum ben! diye kendime bağırıp geri çekildiğim oldu. Sosyal medya olmadan telefonum sanki işlevini yitirmiş gibi bir kenara atılmıştı. Herkesin konuştuğu resimlerden, olaylardan uzakta olmak ve Aa unutmuşum, sen desin. gibi tepkilere maruz kalmak beni bunaltıyordu. -Elif Ödev yaparken arada açıp zaman geçireceğim bir site olmaması beni rahatsız etmeye başladı. Dikkati çabuk dağılan birisi olarak bu yokluk dayanılmazdı. Aralarda artık uzun zamandır bir kenarda okunmayı bekleyen kitaplarıma dönüyordum. Kazandığım zamanın farkında olsam da, dikkat dağıtıcılarımı da özlemiyor değildim. -Ayşenaz Ben ilk günlerde eli telefondaki mavi kuş simgesine gidenlerden olmadım, ama zamanla yokluğunu fark eder oldum. Fark ettim ki Facebook, Twitter yoktan var olmuş şeyler değil. İkisi de bir şeylerin yerini almış. Esas sorun herkesi içeride, kendini dışarıda hissetmenmiş. Ben ki maç sonucunu, doğum günlerini, konserleri, hatta bazen ödevleri sosyal medyadan takip eden bir insandım. Facebook un ve 17 Twitter ın olmaması sadece o an ne yaptığını yazamamanın veya yeni fotoğraf yükleyememenin eksikliğini hissetmekten ibaret değilmiş. Maç kaç kaç acaba? Sıla Birinci ve ikinci günler oruca başlamanın verdiği hırs ve istek ile geçerken benim en çok zorlandığım gün üçüncü gün oldu. O gün yapmam gereken büyük bir işim ya da ödevim yoktu. Bu rahatlıktan yararlanmaya çalışan içgüdüm hemen klavyemdeki o zehirli tuşa, F ye, basmaya çalışıyordu. F sitesinden sonra en sık kontrol ettiğim imi farkında olmadan sık aralıklarla kontrol ediyordum. Sadece yirmi dakika içinde imi beş kez kontrol etmiştim. Bir saat boyunca iradem, içgüdülerimle savaştıktan sonra bilgisayarımı kapattım ve salona televizyon izlemeye gittim. Böylece en zorlu günde, kendimi bilgisayardan soyutlayarak insanları içine hapseden siteye girmemeyi başarmıştım ve haftalık amacıma bir adım daha yaklaşmıştım. -Mert Belçika ya gittiğimizde grup arkadaşlarım telefonları ellerinde, en yakında ki kablosuz ağa bağlanmaya çalışıyorlardı. Bense elimi çantama götürme gereği bile duymadım. Telefon artık sadece iletişim için gerekiyordu. Facebook u açmadıktan, fotoğraf yükleyip, arkadaşlarımın linklerinde yorum yapmadıktan sonra neden telefonda internete ihtiyaç duyacaktım ki? Evet, abartmıyorum. Sosyal medyaya bu kadar bağlanmıştım. Akşama doğru ulaşmam gereken birkaç kişinin olduğunu hatırladığımdaysa küçük bir problem yaşadım. O kişilerle Facebook tan haberleşmek o kadar kolay bir hale gelmişti ki, ben de telefon numaraları bile yoktu. Neredeyse tüm ilişkilerimizi belirleme noktasına gelmişti Facebook. Fakat yapacak bir şey yoktu, gerekli kişilerle gerekli iletişimi sağlayamadan günü bitirmiştim. - BERFİN 4.Gün Dördüncü gün benim için en kolay gündü. Bunun nedeni sosyal medyaya üç gündür girmediğim için sosyal medya hakkındaki çoğu şeyin aklıma gelmemesiydi. Bilgisayarı açtığımda ve ödevimi tamamladığımda yapacak hiçbir şeyim olmaması, aslında sosyal

18 18 medyanın ne kadar çok zamanımı çaldığının bir kanıtıydı. Çünkü eskiden bilgisayarda geçirdiğim zamanımın ödev yapmakla beraber en çok sosyal medyada geçtiğini fark ettim. Ve orucun dördüncü gününde ilk defa sadece yarım saat bilgisayar başında oturdum ve kalan zamanımı elimde bir telefon ya da kucağımda bir bilgisayar olmadan dizi izleyerek geçirdim. Ama hala aklıma gelen cümleleri Twitter a yazamayacak olmam beni gerçekten huzursuz ediyordu! - Yunus Emre Facebook a girememek zor değil. Alıştım. Ama Twitter sızlık beni çok zorluyor. Başıma gelen komik olayları yazmaya, duyduğum ve güldüğüm bir şeyi takipçilerimle paylaşmaya, insanların başlarından geçenleri okumaya, sinirlendiğim şeyler hakkında sinirlendiğim insanların görmesi umuduyla iğneleyici 140 karakterli cümleler yazmaya o kadar alışmışım ki! Twitter kullanamıyor olmak gerçekten zor geliyor. -Defne Oruca başlamadan önce oturumlarımı kapamamanın cezasını 4 gündür çekiyordum. Gelen bildirimlerin hepsi gözümün önünde, bana bir tık uzaktaydı ve onları göremiyordum! Sadece oturumu kapamak için Twitter veya Facebook u açmaya cesaret edemiyordum, çünkü kapamak konusunda kendime güvenmiyordum. -Ayşenaz Acaba pes edenler olmuş mudur? diye düşünmeye başlamıştım. 4. gündeydik ve sosyal medya açlığım kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Odada Twitter ın mavisini özledim diye haykırıp kafamı başka şeylere vermeye çalışıyordum. Bir dizi düşünceden sonra aklıma gelen son şey yine sosyal medya oluyordu. Acaba çevrim içi mi? mi diye Facebook a bakmak, kim neler yüklemiş, ne yapmış görmek istiyordum. -Ceren 5.Gün Sosyal medyadan kaçmak imkansız. Evde kendimi kontrol edip girmemeyi başarıyorum, telefonumda da oturumlarımı kapattığım için bildirimleri almıyorum. Ama bütün gün okulda arkadaşlarım birinin attığı tweetten bahsedince, Facebook ta izledikleri bir videoyu bana anlatınca veya gördükleri bir resmi bana da gösterince ne kadar kaçmaya çalışsam da bir yerlerden sosyal medyaya yakalanıyorum. Yirmi birinci yüzyılda, yaşıtlarımızla beraber zaman geçirirken bir haftamızı tamamen sosyal medyadan habersiz geçirmek imkansız hale gelmiş. Siz kişisel olarak bakmasanız bile, sosyal medyadan bir şekilde haberiniz oluyor. -Defne Yine 80 dakikalık bir İngilizce dersi sırasında hayal kırıklığına uğramış, bilgisayarımla bakışırken İki buçuk gün kaldı! diye kendimi avutuyordum. Twitter ya da Instagram hesabım olmadığı halde gün içinde insanlar o kadar çok şey gösteriyordu ki, işimi kolaylaştıracağı yerde zorlaştırıyordu. Ancak artık bu orucun iyi yönleri olduğunu da inkar edemezdim. Eski halime göre kendimi daha az yorgun hissediyordum. Ayrıca evde güzel bir film izleyecek ve hep okumak istediğim o kitabı bitirecek zamanı buluyordum. -Elif İtiraf etmeliyim ki, 5. gün ilk kez Bir kez açıp hemencecik baksam kim bilecek ki? diye düşündüm. Sonra bunu düşündüğüm için bile kendime çok kızdım bu kadar zayıf olamazdım. İşlerim biter bitmez bilgisayarımın kapağını kapayıp başka bir yere geçiyordum. 2 gün sonra bunu tweetleyeceğim dediğim en az 5 şeyle karşılaştım. Aynı süre içinde eskiden yaptığım işin yaklaşık 10 katını yapıyordum neredeyse. Dersler açısından çok verimli bir hafta oldu. Ancak arada bir Facebook a girsem de zaman geçse dediğim olmadı değil. -Hazal Özkan Telefon çantadan çıkarılır ve ön kamerayla bir fotoğraf çekilir. Fotoğraf güzel çıkmışsa ilk iş eliniz telefonda ki Facebook uygulamasına gider ve fotoğrafı yükle seçeneği seçilir. Tam bu rutini uygulayacakken, telefonunuz da artık Facebook uygulamasının olmadığını görmekse sizi birden gerçek hayata döndürür. Eh ne yapalım artık, başka zamana kaldı bu fotoğrafları da paylaşmak. Ne de olsa son üç gün. İşte bu hayal kırıklığıyla telefon tekrar çantaya kaldırılır. - BERFİN 6.Gün Telefonum kendini git gide yalnız hissetmeye başlamıştı artık. Bir haftadır silinmiş olan Facebook ve Twitter uygulamalarının yerinde boşluklar vardı. Parmaklarım her on dakikada bir Twitter tuşunun üzerinde gezmiyordu. Boşluktaydı parmaklarım. Telefon alıp, SOSYAL MEDYA hiçbir tuşa basma şansı bulamadan geri bırakıyorlardı. Ben de yazmadım. İçten içe ne de olsa bir gün kaldı diye de fısıldamıyor değildim elbet. Bir haftalık radyasyon ve şarj tasarrufum sona erecek gibi bir his vardı içimde. Bir gün daha. - Şiir Su Şaşırtıcı biçimde kolay hale geldi. Sosyal medyayı kullanmak çok isterdim ama kullanmamak artık zor gelmiyor. Sanırım alışıyorum. -Defne Bu altı günde yaşadığım en büyük sorun, herkesin herkesi düşünmeden sosyal medyada aktif eleman kabul etmesini fark etmem oldu. Facebook tan mesaj attım oradan bakarsın., Bilmem ne videosunu izlesene Facebook ta var. cümleleri hiç bu kadar yaralayıcı olmamıştı. Yaralayıcı değil yahu, öyle bir altı gündü işte. Yokluğunu elbet hissettim, ama Facebook tan, Twitter dan önce neyle yaşıyormuşuz biz? seviyesine de gelmedim. Olmasa da olur ama olsa daha iyi olurlarmış. Bitmesine az kaldı. Hadi bakalım... Sıla 7. Gün Sosyal Medya Orucu süresince en büyük düşmanım, güya can yoldaşım, hayat ortağım olan Blackberry mdi. Sürekli yanıp sönen Facebook, Twitter dan bildirimlerimin olduğunu bas bas bağıran kırmızı ışık, gel de şu orucu boz dercesine her defasında daha hızlı, daha da kırmızıydı. (Tabii değildi, hızı ve rengi her zaman aynı). Kırmızının davetkarlığı her ne kadar beni bu orucu bozmaya itse de, 7 gün boyunca sosyal medyadan uzak kalabilmeyi başarıp görevi tamamladım. Kırmızının çekiciliği sosyal medya için büyük bir avantaj diye düşünüyorum. Bu bildirimler kırmızı ışıkla gelmese, bu kadar sık sosyal medyayı kullanmazdım. - Şule Vardığımız sonuç bir başarı mıydı, başarısızlık mıydı yoksa yalnızca beklentilerini karşılayan son muydu bilinmez fakat tam da bu yedi günün sonunda hepimiz yeni bir tweet atmayı unutmamıştık. Resimlerimizi ve videolarımızı paylaşıp, mail ve dizi sekmelerini yanında Facebook, Twitter ve Tumblr bize yeniden gülümsemeye başlamışlardı. Yalnızca bir süreliğine tatile çıkmış gibi, koltuklarına geri yerleştiler. En büyük kazancımızdı belki, şimdi çok da fazla şaşaalı değildi o koltuklar. - Şiir Su Bütün günü heyecanla; saat saat, dakika dakika geri sayım yaparak geçirdim. Sonunda sosyal medya orucumu açabilecektim. Aklımda sürekli bu vardı. Anneme: Bu gece on ikide sosyal medya kullanmaya başlayabileceğiz. Zaten bütün hafta çok zamanım arttı, çok uyudum. Bu gece üçte yatarım. gibi cümleler kuruyordum. Planım üç saat sosyal medyada kalıp hasret gidermekti. Defne için iftar vakti geldiğinde ise heyecanım doruktaydı. Yeni sekmelerde Facebook ve Twitter ı açtım. Şifrelerimi girdim. Ancak sonra çok garip bir şey oldu. Bırakın üç saati, bir saat bile duramadım sosyal medyada, hatta on dakika bile. Altı, tam altı dakika sonra sıkıldım. Oturumumu kapayıp uyudum. -Defne Biraz geç kalmış olsam da alışmıştım. Artık elim yanlışlıkla Facebook tuşuna gitmiyordu. Derslerde bilgisayarım bana bakmayı neredeyse kesmişti. Arkadaşlarım bir şey gösterdiğinde basitçe Hayır. deyip kafamı çevirebiliyordum. Bütün hafta boyunca tüm ödevlerimi eksiksiz yapmıştım. Yine de kalan saatleri hesaplıyordum bu orucu tutan birçok kişi gibi. Nihayet bir hafta tamamlandığında, Facebook a 9 yaşında ilk açtığımdaki o heyecanla girdim. Belki de birkaç gün hiç girmediğim için gözümde büyüttüğüm sosyal medyada aradığımı bulamamıştım. -Elif Sosyal Medya orucunda en zorlandığım şey Facebook ve Twitter a girmeden önce girmemem gerektiğini unutmam oluyordu. Ama sonlarına doğru bir boşluk hissediyordum ama çok da acı çektiğim söylenemez. Hatta bu orucu bir gün fazla yaptım çünkü pazar akşamına kalan ödev yoğunluğundan dolayı orucumu bozmak aklıma bile gelmedi ve ancak pazartesi bozabildim. Sonuç olarak başında biraz zor geldi ama hiç pes edecek kadar da özlem duymadım. - Alara Gebeş Son gün, benim açımdan son derece utanç vericiydi. Orucu bozdum. Üstüne üstlük yakalandım. Kendim tarafından. Girerken ne düşünüyordum, alışkanlıkla mı girdim, sonuçlarını bile bile mi yaptım, hiç emin değilim ancak Facebook Sohbet imden gelen o sesi duyduktan sonra kafamdan aşağı boşanan kaynar suları size tarif

19 etmeme olanak yok. Hem orucu bozmuştum, bunu yaparken bir de akılsızca davranmıştım. Bilgisayarı anında kapadım ve herkese orucu bozduğumu haber verdim. Kendimi suçlu hissediyordum, o yüzden bir tür cezayı hak ettiğimi düşündüm. Fazladan 1 gün oruç tutmayı önerdim, ancak ifşa edilmem uygun görüldü. Durmayın, ayıplayın, çünkü bunu hak ettim. -Ayşenaz Sosyal Medya Orucumuzu Açmamızın Ardından Bir Hafta Geçtikten Sonra Artık sosyal medyaya çok daha az giriyorum. Yasak olması hoş değildi; olan biteni takip edebilmeyi, canım sıkıldığında Twitter ı okuyabilmeyi, insanların resimlerine bakabilmeyi çok seviyorum. Ama sosyal medyasız geçirdığim bir haftadan sonra eskiye oranla Facebook ta çok daha az zaman geçiriyorum ve çok daha az tweet atıyorum. Sosyal medyayı kullanabilmek ve en önemlisi özgürce kullanabilmek çok güzel bir şey ama artık eve geldiğim anda bilgisayarımda üç sekme ihtiyacı hissetmiyorum. Arada canım sıkıldığında aklıma geliyor sosyal medya. Facebook ve Twitter ın hayatımda bir gereklilik değil, bir seçenek olduğunu bana gösterdiği için gazetesinin bu sosyal medya orucuna çok şey borçluyum, özellikle de iki katına çıkan uyku süremi. - Defne SOSYAL MEDYA Orucun bittiği gün her ne kadar O kadar sık girmesem de olur. şeklinde düşündüysem de, günler geçtikçe sosyal medya alışkanlıklarım kendini gösterdi. 1 hafta sonra eskisi kadar kullanmaya başladım. Bu oruca katılmam, sosyal medyayı gereksiz yere kullanmazsam neler yapabileceğimi görmemi sağladı. Sürekli Ama vaktim kalmıyor ki. diye yakınıyordum. Bu sayede film izlemek, kitap okumak, dışarı çıkıp dolaşmak gibi istediğim şeyleri yapacak zamanı kazandım. Sosyal medyadaki güncel olayları takip etmek güzel olsa da keşke her sıkıldığımda ona başvurmamı önleyecek, oruçla gelen zorunluluk hissi hep içimde kalsa. -Elif Ece Acar Bu olaydan sonra sosyal medyaya olan bağlılığımı sorguluyorum, günümüz dünyasındaki vazgeçilmezliğini sorguluyorum.gerçekten ihtiyaç mı duyuyorum? Eğer öyleyse, bu neyin ihtiyacı? Haberdar olmak, haberdar etmek, her zaman ulaşılabilir olmak o kadar da önemli mi? Kısacası, artık daha mesafeli bir ilişkim var sosyal medyayla. -Ayşenaz yazarları olarak yaptığımız bu deneysel oruç sayesinde artık sosyal medya bağımlısı olduğuma dair hiç şüphem kalmadı. Oruç süresinde her an ne oluyor, TT listesinde kimler var, şu tweet kaç RT almış gibi şeyler düşünüp sosyal medya olmadan bir hafta geçirebileceğimi düşünen zihniyetimden nefret etmiştim. Oruç bittikten sonra sosyal medyaya olan ihtiyacımın yani bağımlılığımın kısmen de olsa azalacağını düşünmüştüm ama eski tas eski hamam derler ya aynen öyle. Sosyal medyanın da her ne kadar istersem isteyeyim bırakamayacağım bir şey olduğunu böylece öğrenmiş oldum. -Ceren Bu oruca başlarken bir hafta boyunca hem twitterdan hem faceboook uzak kalabileceğime hiç inanmamıştım ama başardım. Bu oruç sayesinde de anladım ki ben sadece kendimi bağımlı olduğum ile ilgili kandırıyormuşum. O kadar zorlanmadığım bir haftaydı aklıma çok fazla tweet gelip yazamamak biraz üzücüydü ancak tutulamayacak bir oruç değildi. Yedi günün sonunda Twitter a girdiğimde atacak bir tweet bulamayıp uzunca bir süre atacak tweet aradıktan sonra tweet atmaktan vazgeçtim sanırım bu oruç Twitter ve Facebook u daha az kullanmaya başlayacağım. -Elize ü okuma hızım yarıya düştü ama eskiye oranla sosyal medyayı daha az kullanıyorum sanırım. -Hazal Özkan Itiraf ediyorum, bu deneyden sonra sosyal medyaya ne kadar ihtiyacım olduğunu sorgulamaya başladım. İlk günlerde sabahları rutin haline gelen Facebook kontrolünü yapamamak çok zor gelmişti. Fakat birkaç gün geçtikten sonra, telefonumdan tüm sosyal medya uygulamalarını silmiş olmanın verdiği rahatlıkla, telefonu çok sık kontrol etme ihtiyacı duymadım. Hatta bu sosyal medya orucu telefonumu iki günde bir şarj etmemi sağladı. Neden mi? Çünkü artık şarjımı gereksiz yere harcayacak uygulamalar yoktu. En önemlisi ise, ilk defa bazı şeylere tam konsantre olabildiğimi fark ettim. Önümde gün boyu açık olan bir sayfayı durmadan yenilemektense, ferah bir kafayla günümü daha dolu geçirebilmek için neler yapabileceğimi düşünüyordum. Eğer birçok arkadaşımla da günlük hayatımda Facebook tan mesajlaşıyor olmasaydım, sosyal medyanın yokluğunu büyük ihtimalle uzun bir süre daha hissetmezdim. - BERFİN Robert te İnternetsiz Bir Yaşam Okulumuzda, öğrencilerin de internetinin olmaması, bu nedenle ödevlerini yapamamalarının mantıklı bir bahane olduğunu düşünen tek kişi ben değilimdir herhalde. Öğrencileri internet, teknoloji ve dizüstü bilgisayarlarla haşır neşir eden okulumuzda ve okulumuzun bu güzel ve yavaş temposunda yirmi gün boyunca internetsiz kalmam, odamda gecekondu hayatı yaşamama sebep oldu. İnternetim şu kadar gündür yok. dediğim her arkadaşımdan aldığım cevap aynı Sen nasıl yaşıyorsun? Yaşıyorum işte, yaşayabiliyorum. Avantajları olduğunu söyleyebilirim hatta. Erkenden uyumak. Erken dediğim 11 gibi değil, bildiğin 9. Çoğumuz, karşısında onu eğlendiren bu kaynak varken, ödevleri yapmaya saat 9 da başlıyor ama ben her gün yaklaşık dokuz saat uyudum. Fakat bu aşamaya gelmek tabii ki zaman aldı. Yirmi gün dile kolay. İlk hafta ciddi anlamda psikolojik olarak çöktüm. Yapacak hiçbir şeyimin olmaması, hissettiğim boşluk ve yalnızlık beni agresifleştirdi. Özellikle telefonumun bir anda kesilmesi beni evimden dış dünyaya bağlayan tek alet, her şeyim- benim tamamen terk edildiğim bir dünyada, yani yatağımda hapsolmama neden oldu. Normalde ödevleri bir şekilde arkadaşlarından öğrenen ben, ödev defteri tuttum. Tabii ki bu süreç uzun sürmedi. Babamın kulakları, tabiri caizse bağırdığımda ortaya çıkan harikulade sesimi daha fazla duymaya dayanamamış olsa gerek sorunu halletti. Telefon gelince kendime dedim ki, Bak Eymen internetim yok diye laf ediyordun, kötünün de kötüsü varmış. Yani sonuç olarak, akıllandım. Mutlu mutlu yaşamaya devam edebilirdim, okulun bize interneti daha çok kullanalım diye verdiği, internet üzerinden yapacağımız ödevler yani mastering ler - tenefüslerimi bilgisayar labaratuvarlarında geçirmemin naçizane nedenleri- olmasaydı. Hiç değilse bu deneyim ile geçmişteki insanların zamanlarını nasıl geçirdiklerini anlamış oldum. Uyuyorlarmış. Ayrıca aileleriyle daha çok vakit geçiriyorlarmış. Fark ettim ki, ben taşınmadan önce yani internetim varken, ailem için köşe odada gece gündüz sadece su isteyen bir saksıdan farklı değilmişim. Suyu nasıl anlarsanız artık para mı dersiniz yemek mi dersiniz. Dış dünyayla sosyalleşmem ve sosyal medya kullanımım azalsa da ailemle bağlarımın güçlendiğini düşünüyorum. Bu kız kafayı yemiş, internetsizlik kafa yapmış, internetsiz kalınır mı demeyin. Bu bir süre sonra elinizdekiyle yetinmeye alışmak değil, aslında olması gereken de bu. Okulumuzun bizi bu kadar internet kullanımına teşvik etmemesi gerekli. Eymen Pınar Gözlerimizin gördüğü zarar, aldığımız radyasyon da cabası. Özellikle her yerde yanlarında dizüstü bilgisayarlarını taşıyan ve dersleri onlarla işleyen alt sınıflar artık sosyalleşmeyi de umursamıyor. Teneffüslerde sınıfların yanlarından geçtiğimde herkesin dizüstü bilgisayarına kapanmış şekilde durması ve özellikle sınıfta hiç ses olmaması beni gerçekten çok üzüyor. Belki benim yaşadığım yirmi günlük deneyim biraz fazla ama okulun bizi interneti ve dizüstü bilgisayarları kullanmaya bu kadar iteklememesi gerekiyor.

20 20 Asosyal Medya Cuma günleri o kadar yoruluyorum ki bütün gün Bugün okul çıkışı gidip uyuyacağım. diyorum ama ne yazık ki cuma günleri kulübüm oluyor. Kulübe gittiğimde de bütün yorgunluğum kalkıyor üzerimden hem de her hafta. Bazen okulda sıkılıyorum derslerden, projelerden; hemen yurda gitmek istiyorum ama kulüp sonraları aynı duyguyu yaşamıyorum. Neyse gelelim konuya... Yurda gittim cuma günü. Odanın kapısının önünde durdum. Kızlar ben yokken ne yaptılar, diye merak içindeydim. Kızlar ben geldim! diyerek hızlıca içeri girdim. Girdim ama hiçbir şey göremedim. Oda kapkaranlıktı, sadece iki arkadaşımın m a s a s ı n d a k i bilgisayarların ışığı seçilebiliyordu. Bir daha Kızlar!!! dedim, kimse cevap vermedi. Baktım biri dizi izliyor biri de Facebook ta sohbet ediyor, müzik dinliyor. Seslendim, seslendim kimse duymadı; sonunda sinirlenip ışıkları açtım, ikisinin de kulaklıklarını çıkardım. Birden Ne oluyor? dediler, bana baktılar ters ters. Seslendim seslendim duymadınız, neredeyse bilgisayarın içine gireceksiniz. deyince de Off Gülbabil kapat ışıkları yaa, en heyecanlı yerinde böldün dizimi bak! dedi. Hava da o kadar güzel ki dışarı çıkmayı teklif ettim birkaç sefer ama kime söylediğim belli değil, sanki duvara konuşuyorum! Oturdum artık yapacak bir şey yok diye, bütün gece bilgisayarla uğraştılar. SOSYAL MEDYA Skype, Facebook, Twitter, Tumblr, arada da mesaj geliyor telefona. Aynı odada beş altı saat konuşmadık sanki kimse yokmuş gibi. Halbuki dışarı çıkıp temiz hava alabilir ya da en azından sohbet edip birlikte zaman geçirebilirdik Şimdi bunu neden anlattığıma gelirsek cuma günü yaşadığım olayı sadece biz yaşamıyoruz. Birçok odada ve evde yaşanıyor bu durum. Bodrum daki Gülbabil Kökver evimde de öyle, orada da kardeşlerim akşama kadar bilgisayar başında vakit geçiriyor. İnternet, sosyal medya hayatımızda çok önemli bir yere sahip kabul ediyorum ama dozunda kullanabildiğimizde. Sosyal medyayı takip edeceğiz diye internet bağımlısı oluyoruz, bilgisayar başına kitlenip kalıyoruz saatlerce. Bu da maalesef insanı yalnızlaştırıyor.. Sosyal medyanın yararı hiç mi yok? Tabii ki var, insanlar yıllar sonra lise, ilkokul arkadaşlarını bulup iletişime geçebiliyor. Bazı insanlar evini, işini sosyal medya aracılığıyla buluyor. Hatta evleneceği kişiyi bile bu yolla bulanlar var son zamanlarda. Vurgulamak istediğim şey; her şeyin azın karar ve çoğun zarar olduğu gerçeği. Gündemi mi takip ediyoruz? Arkadaşlarımızla mı sohbet ediyoruz? Edelim tabii ki... Ama kendimizi bu sosyal medya denen ama aslında bizi asosyal bireylere çeviren bu ağa hapsetmeyelim lütfen... SC Balosundan renkli görüntüler...

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası Kelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Herkese Bangkok tan merhabalar, Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ 19.12.2012 Ben de bilim insanı olmak istiyorum çünkü pes etmem! (7. Sınıf Aklımda bilim insanlarının da hep doğruyu tam olarak bilemeyecekleri kaldı. Bilim insanlarının

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

Eğitim-Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni Sayı:2 Haziran 2016

Eğitim-Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni Sayı:2 Haziran 2016 2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni Sayı:2 Haziran 2016 1 KÜTÜPHANE ORYANTASYON HAFTASI 3 BİLGİ OKURYAZARLIĞI HAFTASI 4 YAZI TÜRLERİNİ TANIYORUZ 5 BİLİMSEL ARAŞTIRMA BASAMAKLARI DERSİMİZ 6

Detaylı

ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU

ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU AYLIK BÜLTENLER SERİSİ EKİM, 2008 SAYI: 2 KONU: Çocuğunuzun Beceri ve Yeteneklerini Nasıl Geliştirebilirsiniz? Aileler çocuklarının mutlu bireyler olmalarını ve en yüksek

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

manzaraadalar.com.tr

manzaraadalar.com.tr manzaraadalar.com.tr 444 74 96 EVDE VAR EXTRA HAYAT! Manzara Adalar, HomeExtra konseptiyle dünyanızı genişletiyor. Eviniz bir evden çok daha fazlası oluyor, odalar dolusu extra yaşam sizi bekliyor. HOMEEXTRA

Detaylı

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ Ben Didem Altunkılıç. 22 yaşındayım. Yaşar Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünde 4. Sınıf öğrencisiyim ve 3. yılımı Erasmus programı dolayısıyla gittiğim İtalya nın Napoli şehrinde Accademia

Detaylı

KİŞİLİĞİNE UYGUN İŞİ BULMAK İÇİN KİŞİLİK ENVANTERİ UYGULAMASI ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ NİSAN 2017

KİŞİLİĞİNE UYGUN İŞİ BULMAK İÇİN KİŞİLİK ENVANTERİ UYGULAMASI ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ NİSAN 2017 KİŞİLİĞİNE UYGUN İŞİ BULMAK İÇİN KİŞİLİK ENVANTERİ UYGULAMASI ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ NİSAN 2017 KONUMUZ; Delphi'deki Apollon Tapınağı'nın girişinde altın harflerle yazılı, Platon ve Sokratesin öğretisinin

Detaylı

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.

Detaylı

2013 / 2014 SAYI: 17. Haftanın Bazı Başlıkları

2013 / 2014 SAYI: 17. Haftanın Bazı Başlıkları 2013 / 2014 SAYI: 17 Haftanın Bazı Başlıkları Çocukla İyi Zaman Geçirmenin 10 Yolu VI. Geleneksel Piyano Resitali Miniklere Anlamlı Hediye Okul Küçük Erkek Basketbol Takımı mızdan Başarı Çocukla İyi Zaman

Detaylı

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder.. Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder.. SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? hangi okullarda okudunuz bugüne kadar?

Detaylı

YGS-LYS de. 20 Yıllık ÇINAR Tecrübesi. www.cinarkoleji.com.tr

YGS-LYS de. 20 Yıllık ÇINAR Tecrübesi. www.cinarkoleji.com.tr YGS-LYS de 20 Yıllık ÇINAR Tecrübesi www.cinarkoleji.com.tr Çınar Koleji nde güne her sabah mutlulukla başlarsınız. 20 yıllık eğitim tecrübesiyle geliştirilen Sınavlara Hazırlık Sistemi ile sınav endişesi

Detaylı

MEZUNLARIMIZIN OKULUMUZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

MEZUNLARIMIZIN OKULUMUZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ MEZUNLARIMIZIN OKULUMUZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ Onur BİÇER Yüksekokulumuza 2006 yılında görevime başlamış olup 2008 yılında kazanmış olduğum muhasebe ve vergi uygulamaları (İÖ) Programını okuyup 2010 yılında

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI?

ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI? ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI? Öncelikle başarıp, başaramadıklarına karar vermek için hedefimiz belli olmalı. Yabancı dil öğreniminde çocuğunuz için nasıl bir hedef düşünüyorsunuz, o, kendisi için ne düşünüyor?

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

TEOG YAZ TATİLİNDE KAZANILIR

TEOG YAZ TATİLİNDE KAZANILIR TEOG YAZ TATİLİNDE KAZANILIR Sevgili öğrencim, Yoğun bir yılı bitirdin ve artık TEOG sınavı hazırlık sürecinde geri sayıma başladın. Öncelikle TEOG un düzenli çalışan her öğrencinin kolaylıkla başarabileceği

Detaylı

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz. Aşağıda Emek vererek Yazmış olduğumuz yazı ve bilgileri 5 dakika ayırıp okur inceler ve bizden ücretsiz bir örnek kayıt dosyası talep ederseniz. Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim

Detaylı

Sınav Kaygısı ve Olumlu Başa Çıkma Yolları Kaygıyı, gelecekte olma ihtimalini düşündüğümüz olumsuz düşünceler olarak

Sınav Kaygısı ve Olumlu Başa Çıkma Yolları Kaygıyı, gelecekte olma ihtimalini düşündüğümüz olumsuz düşünceler olarak Sınav Kaygısı ve Olumlu Başa Çıkma Yolları Kaygıyı, gelecekte olma ihtimalini düşündüğümüz olumsuz düşünceler olarak görebiliriz. Türkiye de öğrencilerimizin büyük bir çoğunluğu yüksek sınav kaygısı yaşıyor.

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni. Sayı:1 Nisan 2015

2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni. Sayı:1 Nisan 2015 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni Sayı:1 Nisan 2015 1 KİTAP VE KÜTÜPHANENİN ÖNEMİ 3 2014-2015 KÜTÜPHANE ORYANTASYONUMUZ 5 KÜTÜPHANEMİZ 8 OKUMA ŞENLİĞİMİZ 10 BRITANNICA ONLINE 12 SEVİM AK

Detaylı

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÖZEL OKAN İLKOKULU 2016 2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI. Sayın Velilerimiz merhabalar, Okan Koleji İlkokulu olarak 1. Dönemi gururla tamamladık. Öğrencilerimiz dönem boyunca akademik çalışmaların yanı sıra sosyal

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Verimli Çalışma. Edinilmiş çalışma alışkanlıkları

Verimli Çalışma. Edinilmiş çalışma alışkanlıkları Verimli Çalışma Edinilmiş çalışma alışkanlıkları Bir üniversite öğrencisi olarak sizden beklenilen, bağımsız bir öğrenci olmanızdır. Kimse nasıl çalışmanız gerektiğini sizden daha iyi bilemez, ancak size

Detaylı

Üniversite Öğrencilerine Altın Değerinde Tüyolar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Üniversite Öğrencilerine Altın Değerinde Tüyolar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Prof. Dr. Erol ÖZMEN erolozmen@yahoo.com Üniversiteye başlamak her gençte büyük bir heyecan yaratır. Yaşamının önemli bir dönemecinde olduğunu fark etmesi yanında genci üniversite yaşamının albenisi de

Detaylı

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÖZEL OKAN İLKOKULU 2016 2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI. Sayın Velilerimiz merhabalar, Okan Koleji İlkokulu 1. Dönemini gururla tamamladı. Öğrencilerimiz bu dönem boyunca sanat, spor, sosyal etkinlik ve akademik

Detaylı

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ ETKİLİ ÖĞRENME, uygun yöntem ve teknikleri kullanarak öğrenme amacını gerçekleştirmektir. ETKİLİ ÖĞRENME İÇİN, Zamanı planlama, Çalışma ortamı düzenleme, Etkili okuma, Etkili

Detaylı

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma 1 of 5 14/10/2010 Stresle Başa Çıkma Stres bizim baskıya karşı duygusal ve fiziksel tepkimizdir. Bu baskı dışsal faktörlerden kendimizin ya da bir yakınımızın yaşam etkinliklerinden, hastalıklarından yaşam

Detaylı

Özel gereksinimli çocuklar

Özel gereksinimli çocuklar Özel gereksinimli çocuklar Spor becerileri yolu ile toplumsal yaşama uyum ve katılımlarını sağlamak Mutlu ve üretken bireyler olmalarına yardımcı olmak. Programımıza yaklaşık 70 sporcu devam etmektedir.

Detaylı

Ürünü tüketmesini/satın almasını/kullanmasını ne tetikledi?

Ürünü tüketmesini/satın almasını/kullanmasını ne tetikledi? Alkollü İçecek: 18.12.2011 Gün içinde ürünü ne zaman satın aldı/tüketti/kullandı? -Akşam yemeğinden sonra saat 20:00 civarında. Ürünü kendisi mi satın aldı, başkası mı? Kim? -Kendim satın almadım. Kız

Detaylı

ÖĞRENCİLERİMİZİN DİKKATİNE:

ÖĞRENCİLERİMİZİN DİKKATİNE: DUYURU Tarih: (01.12.2015) ÖĞRENCİLERİMİZİN DİKKATİNE: 1. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN (DİKEY VE YATAY GEÇİŞ ÖĞRENCİLERİ DAHİL) YENİ ÖĞRENCİ ANKET FORMU, BİLGİ TOPLAMA ANKETİ VE ÖĞRENCİ TANITIM-İLETİŞİM FORMLARINI

Detaylı

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU Sayfası :5. Syf Sayfası :7. Syf Sayfası :6. Syf Sayfası :7. Syf Sayfası :3. Syf Sayfası :7. Syf Sayfası :İnternet Sitesi SON DAKİKA GAZETESİ Sayfası :İnternet Sitesi Karabağlar Belediyesi Farkındalık Yaratacak

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU HAZİRAN AYI BÜLTENİ

EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU HAZİRAN AYI BÜLTENİ EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU 2016 2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI HAZİRAN AYI BÜLTENİ ÇİÇEK KELEBEK-UĞURBÖCEĞİ GRUPLARI Değerli Velilerimiz ve Sevgili Çocuklarımız, Başlangıçlar güzeldir, bitişler zor Tanışmalar heyecanlı

Detaylı

Teknoloji (Bilgisayar, tablet, cep telefonu, internet ) kullanımı konusunda anne babaları bilgilendirici yazılar, makaleler yazılır ve anne babaların

Teknoloji (Bilgisayar, tablet, cep telefonu, internet ) kullanımı konusunda anne babaları bilgilendirici yazılar, makaleler yazılır ve anne babaların Teknoloji (Bilgisayar, tablet, cep telefonu, internet ) kullanımı konusunda anne babaları bilgilendirici yazılar, makaleler yazılır ve anne babaların çocukları üzerinde almaları gereken önlemler konusunda

Detaylı

TÜM BİLGİLER KESİNLİKLE GİZLİ TUTULACAKTIR. Anketi Nasıl Dolduracaksınız? LÜTFEN AŞAĞIDAKİ HİÇBİR İFADEYİ BOŞ BIRAKMAYINIZ. İsim:... Cinsiyet:...

TÜM BİLGİLER KESİNLİKLE GİZLİ TUTULACAKTIR. Anketi Nasıl Dolduracaksınız? LÜTFEN AŞAĞIDAKİ HİÇBİR İFADEYİ BOŞ BIRAKMAYINIZ. İsim:... Cinsiyet:... OA TÜM BİLGİLER KESİNLİKLE GİZLİ TUTULACAKTIR İsim:... Cinsiyet:... Doğum Tarihi:... Bugünün Tarihi:... Anketi Nasıl Dolduracaksınız? Aşağıda bazı ifadelerin listesi bulunmaktadır. Lütfen her ifadeyi çok

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

İnci Hoca CÜMLEDE ANLAM 2

İnci Hoca CÜMLEDE ANLAM 2 CÜMLEDE ANLAM 2 ÜSLUP (BİÇEM) : Yazarın anlatım tarzı ve dilidir. Yazar nasıl anlatıyor. Sait Faik in sade, özentiden uzak, akıcı bir dili ve şiirsel anlatımı vardır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur romanında

Detaylı

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda!

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda! SUNUMUMUZA HOŞGELDİNİZ Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda! Haber ve bilgi verme amacı başta olmak

Detaylı

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ Oya Baydar, Mine Söğüt, Özcan Yüksek, Ercan Kesal, Arif Keskiner ve Melih Güneş konuklarla sohbet etti 86. İzmir Enternasyonal Fuarı nda bu yıl ilk

Detaylı

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Yüreğimize Dokunan Şarkılar On5yirmi5.com Yüreğimize Dokunan Şarkılar Gelmiş geçmiş en güzel Türkçe slow şarkılar kime ait? Bakalım bizlerin ve sizlerin gönlünde yatan sanatçılar kimler? Yayın Tarihi : 6 Ocak 2010 Çarşamba (oluşturma

Detaylı

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?... ANKET-1 (LİSE) Türk İşaret Dilinde izlemek için tıklayınız. Ad Soyad:. Okul -Sınıfı:. 1. Okul başarınızı nasıl yorumluyorsunuz? Kötü Orta İyi Çok iyi 2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?

Detaylı

POLONYA DA ERASMUS GDYNIA MARITIME UNIVERSITY 2018 BAHAR

POLONYA DA ERASMUS GDYNIA MARITIME UNIVERSITY 2018 BAHAR POLONYA DA ERASMUS GDYNIA MARITIME UNIVERSITY 2018 BAHAR Merhabalar, ben Gemi Makineleri İşletme Mühendisliğinden Yunus Emre Meşe. 2018 Bahar döneminde Polonya nın Gdynia şehrinde Erasmus faaliyetimi gerçekleştirdim.

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, bakım ve rehabilitasyon çalışmaları tamamlanarak dünya standartlarında bir tesis haline getirilen Bodrum Belediyesi

Detaylı

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir. SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru

Detaylı

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa

Detaylı

REHBERLİK POSTASI -1

REHBERLİK POSTASI -1 ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ REHBERLİK POSTASI -1 TARİH: 02.11.2012 Sayın Velimiz, Anaokullarımızda, öğrencilerimizin katılımlarıyla renklenen, çeşitli branş dersleri,

Detaylı

TEOG ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİMİZE VE VELİLERİMİZE KÜÇÜK TAVSİYELER

TEOG ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİMİZE VE VELİLERİMİZE KÜÇÜK TAVSİYELER TEOG ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİMİZE VE VELİLERİMİZE KÜÇÜK TAVSİYELER Sınava sayılı günlerin kaldığı bu süreçte öğrencilerimizde ve velilerimizde kaygıyla heyecanın iç içe olduğunu biliyoruz.bu nedenle TEOG öncesinde

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

İYİ Kİ VARIZ SAĞLIKLIYIZ EVLİYİZ VE SAĞLIKLI BİR ÇOCUĞUMUZ VAR

İYİ Kİ VARIZ SAĞLIKLIYIZ EVLİYİZ VE SAĞLIKLI BİR ÇOCUĞUMUZ VAR GÜNDEM MADDELERİ 1. OKULUMUZUN YIL SONU ETKİNLİKLERİ -KERMES VE BİLİM ŞENLİĞİ, OKUL GECESİ 2. ÖĞRENCİLERİN DURUMU 3. DERS ÇALIŞMA ALIŞKANLIKLARI 4. OKULUMUZA GELİŞ GİDİŞLERDE İZLENECEK YOL- ÖĞRETMEN VE

Detaylı

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή: ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ ΜΑΘΗΜΑ: ΣΟΤΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: Γ ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011

Detaylı

Jamie Foxx J

Jamie Foxx J Jamie Foxx J - - - - - - - - - - - - - 62 Corinne Foxx 63 Biz müzik ve sinemayı bir araya getiren bir aileyiz. Babam hem eğitimli bir müzisyen hem de bir oyuncu. Gerçekten çok şanslıyım! Corinne Foxx Jamie

Detaylı

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken Engin Deniz İpek 21301292 Üniversite Üzerine Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken formüllerden ya da analitik zekayı çalıştırma bahanesiyle öğrencilerin önüne

Detaylı

Okul ve öğretmenine karşı sorumluluklarını bilir.

Okul ve öğretmenine karşı sorumluluklarını bilir. 40 Dakika Örnek olay, soru cevap, yaparak yaşayarak öğrenme Okul ve öğretmenine karşı sorumluluklarını bilir. Öğrencilere sınıfta uyulması gereken kurallar ve onlardan beklenilen davranışların neler olabileceği

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

ilkokul Yeşilcan la Zararsız Teknoloji

ilkokul Yeşilcan la Zararsız Teknoloji ilkokul Yeşilcan la Zararsız Teknoloji Sunum İçeriği Bağımlılık Nedir? Teknoloji Bağımlılığı... Teknoloji Derken? Nasıl Bağımlı Olunur? Teknoloji Testi Teknolojiden Yararlanmak Ama Bağımlı Olmamak İçin...

Detaylı

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına 23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına Bodrum da 3 yıl önce kaptanlığa başlayan Gül Yavuz, 23 yıl yazılım sektöründe çalıştıktan sonra nasıl yat kaptanı olduğunu ve denizlerde kadın kaptan olmanın

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem YALNIZ BİR İNSAN Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem öyle sonunda hep iyilerin kazandığı, kötülerin cezalandırıldığı veya bir suçluyu bulmak için

Detaylı

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Mart 2009 Kendi Yaşam Öykünüzü Yazın Diyelim ki edebiyatla uğraşmak, yazı yazmak, bir yazar olmak istiyorsunuz. Bu

Detaylı

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır Berk Yaman Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır / /20 YAZI ARKASINDA SİZİN FOTOĞRAFINIZ KULLANILMAKTADIR Evveel zaman içinde yaşayan iki âşık varmış. Kara sevdaları

Detaylı

1. Bir süre için hayatınızdaki iyi şeylerin artık olmadığını varsayın.

1. Bir süre için hayatınızdaki iyi şeylerin artık olmadığını varsayın. MUTLULUĞU ARTTIRMAK İÇIN BILIMIN KANITLADIĞI ON BASIT FAALIYET Bilimsel çalışmaların sonuçlarına kulak verdiğimizde mutluluğunuzu arttırmak için yol gösterebilirler. Aşağıdaki faaliyetleri 10 gün düzenli

Detaylı

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ. Verimli ders çalışmayı öğrenmek istiyor musunuz?

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ. Verimli ders çalışmayı öğrenmek istiyor musunuz? VERİMLİ DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ Verimli ders çalışmayı öğrenmek istiyor musunuz? Ders Çalışmanızın Nedenleri ve Sonuçları Verimli Ders Çalışma Yolları Nelerdir? Amaçların ve Önceliklerin Belirlenmesi Her

Detaylı

Kıvılcımlar Programı Başvuru Formu

Kıvılcımlar Programı Başvuru Formu Kıvılcımlar Programı Başvuru Formu Kişisel Bilgiler Adı, Soyadı : Doğum tarihi (gün, ay, yıl) : Cep telefonu : E-posta adresi : Adresi : Aile adresi : Mezun olduğu lisenin adı ve ili : Devam ettiği üniversite

Detaylı

www.asiyanyalincak.com Kuş yuvası sıcaklığında modern mimari Deniz esintisinin doğaya karıştığı yerdedir Aşiyan Yalıncak Güzel şehir Trabzon da hayat bulan proje Boztepe Grup İnşaat güvencesiyle kapılarını

Detaylı

ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ

ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ I- Açıklama Sizi tam olarak tanımladığına inandığınız her cümlenin yanına 1 yazın. Eğer ifade size uygun değilse, boş bırakın. Sonra her bölümdeki sayıları toplayın. Bölüm 1 Nesneleri

Detaylı

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÖZEL OKAN İLKOKULU 2016 2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI. Sayın Velilerimiz merhabalar, Okan Koleji İlkokulu 1. Dönemini gururla tamamladı. Öğrencilerimiz bu dönem boyunca sanat, spor, sosyal etkinlik ve akademik

Detaylı

DEĞERLER EĞİTİMİ SINIF İÇİ ETKİNLİK PLANI MAYIS-HAZİRAN AYI İŞLENEN DEĞER: AİLEMİZİ ARKADAŞLARIMIZI VE HAYVANLARI SEVMEK ARKADAŞ SEVGİSİ DOSTLUK

DEĞERLER EĞİTİMİ SINIF İÇİ ETKİNLİK PLANI MAYIS-HAZİRAN AYI İŞLENEN DEĞER: AİLEMİZİ ARKADAŞLARIMIZI VE HAYVANLARI SEVMEK ARKADAŞ SEVGİSİ DOSTLUK DEĞERLER EĞİTİMİ SINIF İÇİ ETKİNLİK PLANI MAYIS-HAZİRAN AYI İŞLENEN DEĞER: AİLEMİZİ ARKADAŞLARIMIZI VE HAYVANLARI SEVMEK ARKADAŞ SEVGİSİ DOSTLUK ETKİNLİK SÜRESİ: 30 DK. ETKİNLİK ZAMANI: TÜRKÇE DİL ETKİNLİĞİ

Detaylı

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN MUTLU HAFTALAR Emrah&Elvan PEKŞEN ilkok BÜYÜK HARFLERIN KULLANIMI Emir Defne Özel isimlerin ilk harfleri büyük yazılır. Cesur Yumak Nevşehir Japon Azerbaycan Ağrı Dağı Anıtkabir Cümleler her zaman büyük

Detaylı

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN MUTLU HAFTALAR Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok BÜYÜK HARFLERIN KULLANIMI Emir Defne Özel isimlerin ilk harfleri

Detaylı

KİŞİSEL "GÜÇ KİTABINIZ" Güçlenin!

KİŞİSEL GÜÇ KİTABINIZ Güçlenin! KİŞİSEL "GÜÇ KİTABINIZ" Güçlenin! Hangi alanlarda başarılıyım? Ne yapacağım? Okul hayatınız bittiğinde, önünüze gerçekleştirebileceğiniz çok sayıda fırsat çıkar. Kendi iş yerlerini açan insanların ne tür

Detaylı

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΥΟΛΙΚΗ ΥΡΟΝΙΑ: 2012-2013 Μάθημα: Σοσρκικά

Detaylı

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) İmtiyaz Sahibi Adına Ramazan BALCI Okul Müdürü Fatma BAŞA ( Özel Eğitim Öğretmeni ) Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI ( Görsel Sanatlar Öğretmeni

Detaylı

1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek

1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek 1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek İngilizce öğrenilememesinin ilk ve en büyük sebeplerinden birisi, İngilizce öğrenmeyi ders çalışmak olarak görmek. Çoğu zaman İngilizce iş hayatında başarılı

Detaylı

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti SİNOPSİS Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Orhan Pamuk, 2012 de İstanbul da, 2008 yılında yayınladığı Masumiyet Müzesi romanı ile aynı adı taşıyan bir müze açar. Müzenin içindeki eşyalar, romana konu olan ve

Detaylı

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK? DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER SERBEST ZAMAN YAPTIK? Çocuklara sporun önemi anlatıldı ve her sabah spor yaptırıldı. Çocuklar ilgi köşelerinde öğretmen rehberliğinde serbest oyun

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

SRA Versiyon Şubat 2001

SRA Versiyon Şubat 2001 SRA Versiyon Şubat 2001 Anti-psikotik İlaç Kullanımı ile ilgili Araştırma H.A. Wolters H. Knegtering D. Wiersma R.J. van den Bosch Academisch Ziekenhuis Groningen Kişi ile ilgili özel veriler Tarih:...

Detaylı

BU ÜÇ HAFTA NE YAPALIM?

BU ÜÇ HAFTA NE YAPALIM? BU ÜÇ HAFTA NE YAPALIM? En az 6 aydır sınava hazırlanıyorsun. Ya gerçekten çalıştın hakkını vererek, ya da çalışmadığını düşündün. Ama dışarıdan biri baktığında senin saatlerce kendi geleceğini elleriyle

Detaylı

Beşiktaş Gazetesi. Günlük web Gazetesi 03.11.2012. Salkım Söğüt Saç

Beşiktaş Gazetesi. Günlük web Gazetesi 03.11.2012. Salkım Söğüt Saç Beşiktaş Gazetesi Günlük web Gazetesi 03.11.2012 Salkım Söğüt Saç Beşiktaş Belediyesi'nde belgesel film gösterimleri tüm hızıyla devam ediyor. Levent Kültür Merkezi'nde sinema gösterimleri için de Salkım

Detaylı

LİSE REHBERLİK SERVİSİ

LİSE REHBERLİK SERVİSİ LİSE REHBERLİK SERVİSİ Verimli Ders Çalışma Ders çalışma konusunda bir çoğunuz da çeşitli şikayetler vardır. Bir kısmınız ders çalışmaya başlamakta güçlük çekerken Bir kısmınız çalışma esnasında derse

Detaylı

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim on günlerde mevsimsel geçiş döneminin verdiği miskinlikle aklıma yazılabilecek bir yazı gelmiyordu. Bugün kardio antrenmanımı yaparken,aklıma sevgili olmamak için yapman gerekenler adlı yazım geldi. Bende

Detaylı