ROBERT KOLEJ AİLESİNİN YENİ ÜYESİ: ANTHONY JONES

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ROBERT KOLEJ AİLESİNİN YENİ ÜYESİ: ANTHONY JONES"

Transkript

1 köprü Bosphorus HABERLER Chronicle ın Ekidir. 1 Ergen dertlerinize çare bulmak için İrem Ablanıza danışınız. > 20. sayfada Bir Taşla İki Kuş röportajları kapsamında Hardy ve Özdemir çiftleriyle ilgili merak ettiğiniz her şey > sayfalarda 9. Sınıf öğrencilerinin laptop hakkındaki görüşlerinden oluşan Özel Laptop Dosyamız > 35. sayfada Hem bir sosyolog hem de bir düşünür olan Levent Erden le eğlenceli bir söyleşi. > 6. sayfada ROBERT KOLEJ AİLESİNİN YENİ ÜYESİ: ANTHONY JONES Şimdi huzurlarınızda sorduğumuz tüm soruları samimiyetle cevaplayan, birçok insanın vereceği klasik cevaplardan kaçınarak, samimi cevaplar vermeyi tercih eden Robert Kolej in yeni müdürü Anthony Jones. > 10. sayfada Robert Kolej deki hangi öğretmenin özelliklerine sahipsiniz? Merak ediyorsanız Hangi Öğretmensiniz testimizi çözün. > 40. sayfada TOKİ Plato da Toplu Konut İnşaatına Başladı > 12. sayfada İkiz olmak herkese göre bir iş değil. Sadece seçilmiş olanlar ikiz olabilir. > 34. sayfada EYP KAPATILDI! Peki, şimdi ne olacak? > 27. sayfada Burçlara seyahat > 38. sayfada KIRK YAŞINDA HAYATIMI DEĞİŞTİRDİM. Güler Kamer in kırk yaşında üniversiteyi kazanmasıyla başlayan ve Robert Kolej Türk müdürlüğüne kadar uzanan başarısı. > 8. sayfada HEP BERABER ELEŞTİRİYORUZ, KÖPRÜ OLARAK SİZİN SESİNİZ OLUYORUZ. > 40. sayfada Enerjisiyle koridorları dolduran yeni beden öğretmenimiz Gregory Pinto ile keyifli bir Röportaj > 23. sayfada Alex de Souza Elveda... > 29. sayfada Robert Kolej Kampüsü nde yaşam şüphesiz gündüzlülerin tahmin ettiğinden çok daha farklı. > 26. sayfada

2 2 Hayalim, Hayalimiz ye ilk girdiğimde hazırlıktım, daha yeniydim bu okulda. Okula geleli bir ay olmasına rağmen yazımın bir okul gazetesinde çıkacak olması nedeniyle çok heyecanlıydım. Her toplantıya büyük bir hevesle gittim ve her sayıya en az iki yazı yazmaya gayret ettim. Bazen sıkıcı, bazen eğlenceli, bazen okuduğunuz ve bazen de okunmayan yazılar yazdım. Bu iki senede hem anlatımımı ve fikirlerimi geliştirdim, her zaman çevremden gelen yorumları dikkate aldım. Ve 9. sınıfın sonunda, tekrar haftasında, Melek Hocam ve Serya Hocam bana seneye editör olacağımı söylediklerinde tabiri caizse havalara uçtum. O günden itibaren hayaller kurmaya başladım, aklımda bir sürü fikir vardı. Bütün yakın arkadaşlarıma, dostlarıma danıştım. Gittiğim topluma hizmet projelerinde geceleri insanlarla konuştuğum konu ydü. yü nasıl gerçek bir okul gazetesi yapabilirdik, hem eğlenceli hem de eleştiren ama ölçülü yazılar yazabilir miydik ve en önemlisi kaliteli bir yazar kadrosunu nasıl oluşturabilirdik? Bütün bu sorular aklımı kurcaladı bütün yaz boyunca. Ve Ağustosun başında yazar bulmaya başladım. gazetesi eskisi gibi 10 kişi olamazdı, gerçekten renkli bir gazete çıkarmak istiyorsak, kaliteli, eğlenceli, bilgili ve istekli yazarlar olmalıydılar. Kalemleri yaratıcı ve güçlü olmalıydı. Bir ay boyunca arkadaşlarımı aradım, konuştum, onlara mesaj attım. Sanırım çabalarım amacına ulaşmış ki kulüplerin açıklandığı gün nün üye sayısının 45 olduğunu öğrendik. 2 senedir en fazla 8 kişi olan toplantılarımız, bu sene 30 kişiyi buldu ve bu değişim hem nün eski üyelerinde hem yeni üyelerinde büyük bir heyecan başlattı. Toplantılarımızda herkesten inanılmaz fikirler geliyordu ve işte o zaman anladım ki gerçekten de Robert Kolej in güçlü, yaratıcı ve eğlenceli kalemleri artık deydi. Ve toplantımızdan sonra bu kalemler yazılarını yazmaya başladılar, yazıların teslim tarihinde ise e-postamda gece 12 de 2 sayfa okunmamış ileti gördüğüm zaman çok duygulandım. Çünkü sonunda hayalim gerçekleşmişti, 45 kişi de birbirinden güzel yazılar yazmıştı ve bu yazılar yü gerçek bir okul gazetesi yapacaktı. Ve işte aylardır inşa edilen o elinizde, bu gazete yapraklarında sadece matbaa kokusu yok. Bu gazete yapraklarında emek, yaratıcılık, grup çalışması, dayanışma ve hayaller var. Bu gazete yapraklarında minnettar olduğum insanların izleri var: Tasarım Ekibi, her türlü nazımıza katlandınız. Bu okulda çok az kişinin bildiği yazı düzenlemeye emek harcadınız, zamanınızı verdiniz. Ailesi size minnettar demeyeceğim, çünkü bu gazetenin çıkmasında emek harcayan sizler de bu ailedensiniz. O yüzden size iyi ki bizlesiniz, iyi ki varsınız demek istiyorum. Süpersiniz! Güler Hocam, söyleşi fikrimizi reddetmeyip bize mükemmel bir Değişimin Kendisi Olduk Üç yıl öncesini hatırlıyorum. Okulu daha yeni tanımaya başlayan bir dokuzuncu sınıf öğrencisi olarak hayatım kimya ve fizik dersleri arasında geçiyordu. Tabii bir de yirmi dakikalık teneffüslerde yaptığımız toplantılarını unutmamak lazım. Çok fazla üyemiz yoktu. Fakat hepimizin ortak bir noktası vardı, yazmayı ve yazdıklarımızı başkalarıyla paylaşma fikrini seviyorduk. Okul sorunlarından daha çok kültürel faaliyetlerden bahsediyor, kimi zaman da küçük bir spor köşesi yapıyorduk. Sayımız çıktığında ise sayfalarını ilk karıştıran bizler oluyorduk. O zamanlar istediğimiz kadar dikkat çekebilmiş bir öğrenci gazetesi değildik. Fakat en büyük değişimlerin sebebi olan zaman, bizleri de değiştirdi. Bu okul döneminde yepyeni bir ekiple, yepyeni bir maceraya atılmaya karar verdik. Artan yazar sayımızla bu yolda başarılı olacağımıza inandık ve aklınıza gelemeyecek birçok şeyi bir çatı altında birleştirdik. Okulumuzun Türkçe gazetesi olarak siz öğrencilerin sesi olmayı ve sizlere bu yoğun temponuzun içinde ihtiyacınız olan enerjiyi vermeyi amaç edindik. Bir taşta iki kuş köşemizle sizlere okulumuzda bulunan evli öğretmenleri tanıtmak istedik. Her sayı da devamını bulabileceğiniz bu köşe sizlerde bir bağımlılık yapacak. Edebiyat, kültür ve müzik sayfalarımızla sizleri hayatın ritmine bağlı tutmayı amaçladık. Gurme köşemizle, okul sonrası gezilerinizi canlandırmaya karar verdik. Her sayıda devamı olacak kısa hikayelerimizle heyecanı arttırmak EDİTÖRDEN söyleşiyi imkânı tanıdığınız için, edebiyatçı kişiliğinizle hem yazılarımızı düzelttiğiniz hem de bize yol gösterdiğiniz için ve hem edebi hem de akademik gücü yüksek, öğrencilerine hem bir öğretmen hem de bir kılavuz olduğunuz için size teşekkürlerimi sunuyorum. Berfin, her zaman ihtiyacım olduğunda bana yardım eden, desteğini asla esirgemeyen ama YGS mağduru editör dostum! Her zaman moral vermenle ve emeğinle bana destek olduğun için çok teşekkür ediyorum Melek Hocam, neredeyse 2 günde bir sizinle gerek ileti gerek telefon yoluyla iletişim kurmamdan rahatsız olmayıp, aksine büyük bir heyecanla nün şekillendirilmesinde yardım ettiğiniz, yol gösterdiğiniz için size minnettarım. Sıkıştığımızda bize adınız gibi bir melek gibi yardım ettiğiniz için çok teşekkür ederiz Serya Hocam, geç servis de bile gazete hakkında benle konuştuğunuz ve fikirler verdiğiniz, yüzünüzden hiç eksilemeyen gülümsemenizle ve ekibine yaydığınız pozitif enerji için çok teşekkür ederim. Umarım bu enerjiniz ve iyi niyetiniz hiçbir zaman yok olmaz. Ve yazarları Yazın kendi kendime kurduğum ve siz olmasaydınız gerçekleşemeyecek bu hayalimi benimseyip, hayalimiz yaptığınız için size çok teşekkür ediyorum. Gün geldi THP lerde konuştuk yeni fikirler üzerine, gün geldi ardı ardına gelen iletilerimden istedik. Yeni gelen idarecilerimiz ve öğretmenlerle röportajlar yaparak onları tanımak ve sizlere de tanıtmak istedik. Spor köşemizle okul ruhunu canlı tutmak istedik. Yatılı köşemizle, okulun yatılı öğrencilerinin hayatını yakından tanıtmaya karar verdik. En önemlisi eleştiriyorum köşesi ile okul hakkındaki tüm önerilerinizi bir köşede topladık. Anonim olarak yazabileceğiniz bu köşe ile sesinizi tüm okula duyurabilmeniz mümkün. Tüm bunların yanı sıra gazetemize biraz da mizah katalım dedik ve absürd haberler köşemizle sizleri güldürmeye geldik. Karikatürlerimizle, burç yorumlarımızla ve sorularını cevaplamak isteyeceğiniz öğretmen anketlerimizle heyecanı bir kat daha arttırdık. Aynı zamanda öğretmenlerimize de gazetemizde Yunus Emre Erdölen mesajlarımdan usandınız, gün geldi beraber fikir, yazı ürettik. Ve sonunda başardık. Robert Kolej in 150 yıllık tarihinin en eğlenceli ve okul gazetesi tanımına en uygun gazetesi olduk. Hiçbiriniz olumsuz bakmadınız ve işinizi hiçbir zaman şansa bırakmadınız. Azimliydiniz, neşeli ve istikrarlıydınız. Hepinize yürekten teşekkür ederim, sizin gibi güçlü kalemlerle ve temiz yüreklerle çalışmak, benim için büyük bir şanstı. Umarım gelecekte hepiniz, hepimiz hayatımız boyunca sizin gibi temiz yürekli ve çalışkan insanlarla karşılaşırsınız. Kısacası bu yolda ye desteklerini veren herkese çok teşekkür ediyorum ve her zaman yanımızda olmalarını diliyorum. Çünkü samimi duyguların ve insan ilişkilerinin giderek azaldığı günlerde, okulumuzun yoğun temposunu, neşeye, sevgiye, samimiyete bağlayan bir niteliği taşımak kolay değildi, ama imkânsız da değildi. Ve bu ekip ilk kez bu niteliği sağladı ve bu son kez olmayacak. İyi yolculuklar Berfin Torun kendilerini ifade edebilmeleri için yer ayırdık. nün devrim niteliğinde ki bu büyük değişimi yaşadığı zamanda Yunus Emre Erdölen ile beraber editör olmak ve tüm bu sorumlulukları en az bizler kadar heyecanlı yeni yazarlarımızla ve enerjileriyle bizi canlı tutan danışman öğretmenlerimiz Serya Kayapınar ve Melek Giray İnce ile paylaşmak beni hala çok heyecanlandırıyor. En önemlisi ise siz okuyucularımızın vereceği tepkileri büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum.

3 Eski Editörden HABERLER 3 Merhaba arkadaşlar, Bu yıl ilk sayıyı çıkarmanın heyecanı ve kulübün artık resmi bir parçası olmamanın üzüntüsünü duyuyorum. Ben okula girdiğim yıl kurulmuştu. İsminden tasarımına kadar her aşamada sürecin bir parçasıydım. Okuldaki diğer aktivitelerimin yanında ayrı bir yeri vardı nün bende. Kulüpte sayıca az olmamızdan dolayı daha fazla sorumluluk vardı omuzlarımda belki ama karar aşamalarında söz sahibi olmak yaptığım işi daha çok benimsememi sağladı sanırım. Aidiyet hissettiğiniz bir iş için özveriyle, şevkle çalışırsınız çünkü. deki beş yıllık maceramın sonunda birçok tecrübe edindim ama sizlerle en kıymetli olanını paylaşmak istiyorum: sabrederek çalışmak. Geçen seneki editör yazımı okumuş olanlar hatırlar. Biraz buruk bir yazıyla karşılamıştım sizleri. Yanlış hatırlamıyorsam on kişiydik geçen yıl ve bir gazete çıkarmakta çok zorlanıyorduk. Bir gazetenin sayfa sayısı dördün katları olmak zorundadır ve gazete görünümünde bir basım elde etmek için yirmiye yakın yazıya ihtiyacınız vardır. O yüzden her sayıyı güçlükle çıkarabiliyorduk. Ben de bu durumun verdiği üzüntüyü sizlerle paylaşmıştım. Kulüpte az kişi olmanın ve haksız eleştirilere maruz kalmanın getirdiği bir moral bozukluğu vardı hepimizde, ama yine de severek yaptığımız işten vazgeçmedik. Ve bu yıl sabrımızın meyvelerini topluyoruz. Yazar kadromuzdan da görüldüğü gibi bu yıl kırk üç kişiyiz ve bu yıl ki editörler Yunus Emre ve Berfin in elinde altmışa yakın yazı var. Sizlere naçizane tavsiyem ne olursa olsun severek yaptığınız işten vazgeçmeyin. Başkalarından ilgi ve takdir görmüyor diye yarıda bırakmayın. Başlattığınız işe değer kazandırmak ve onu bir noktaya Nur Sevencan getirmek sizin elinizde. Biz ailesi olarak, yoktan bir gazete inşa ettik. Bütün zorluklarına rağmen bir gelenek başlattık. İnanıyorum ki, bizden sonra da bu gelenek devam edecek. Hepinize dolu dolu bir yıl diliyorum. Bu yıl benim sizlerle son yılım. Sürç-i lisan ettiysem affola malum dilin kemiği yok. Esen kalın Zor Mu Kolay Mı? Düşüncelerimiz sadece bize mi ait? Sadece ve sadece bize mi, başka insanların etkisi yok mu hiç? Eğer cevabınız kesinlikle olumsuzsa pardon ama, buna inanmıyorum. Aslında başkalarının etkisi altında kalmasak, onların düşüncelerini bilmesek, kendi düşüncelerimize sahip olabilir miyiz? Mesela ilk insanlar. Zorluk ve kolaylık kavramlarını bilirler miydi? Sonuçta yapabildikleri her şey onlara kolay gelirdi, yapabiliyor olurlardı. Neyin kötü neyin iyi olduğunu bilebilirlermiydi? Sadece yapabildiklerinin en iyisi, onlara en iyi şey gibi gelirdi belki de. Aslında o bile değil, eğer bir sonuca varabilseler iyi olurdu onlar için. Ama şimdi öyle mi? Artık kavramlar arasında ince bir çizgi var sanki. İstisna kabul etmeyen, acımasız bir çizgi. Ya üstündesindir ya altındasındır onun. Ya iyisindir ya kötüsündür, ya kolaydır ya da zordur. Bir de ön yargı diye bir duygu var artık, insanları etkileyen. Anlamsız ve amaçsız olan, seni insanların düşüncesinin kölesi yapan; sana düşüncelerini unutturan, düşünmene izin vermeyen. Peki, bunlar doğru mu? Soyut bir çizgiye göre hareket etmek ve bu anlamsız duyguya önem vermek. Adalet denebilir mi buna? Aslında 9. Sınıfta aynen böyle. Herkes zor diyor, bizde zor diye başlıyoruz yıla. En baştan, daha hiç yaşamadan, sırf başkaları yüzünden, anlamsız bir ön yargıyla, yılın zor olduğuna inanarak. Biz bu yılın kolay gelmesine şans bile vermiyoruz, kendimizi bu seçeneğe kapatıyoruz resmen. Bazılarımız ilk sınavlar yüzünden hayallerini bile yitiriyor. Bir de başkaları sınavın Zor Mu Kolay Mı? kolay olduğunu söylerse umutları kalmıyor hiç, O benden daha iyi, ben çok kötüyüm. gibi anlmasız şeyler düşünebiliyorlar. Ya da üst sınıflara soruyoruz yine saçma bir nedenle. Onlar bu ortalama çok düşük artık büyük ihtimalle gidemezsin derlerse, ne kadar garip ki inanıyoruz buna. Hatta çabalamadan bile vaz geçenler vardır eminim. Bazıları ise 9. Sınıfa kim zor demiş, çok kolay demeye başlıyor, sadece ilk sınavdan iyi aldılar diye. Diğerleri daha karamsarlaşıyor böylelikle. Diğerlerinin düşüncelerini dikkate alıyorlar, kendilerininkine önem vermeyerek sorugusuz sualsiz onların dediklerine inanarak. Bir de bu yıl çok ödev var çok işimiz var diyenlerin aksine geçen yıldan daha az ödev var diyenler var tabii. Onlarda hazırlıkta fazla ödev veren Cansu Bayraktar öğretmenleri olan kişiler. Ee onların bunu söylemeleri diğerlerini daha çok üzmekten, tedirginleştirmekten başka ne işe yarıyor ki, kendilerini mi tatmin ediyorlar? Hiç sanmıyorum. Belki de ilk insanlar gibi olmalıyız artık. Sadece ve sadece kendi düşüncelerimize önem vermeye başlamalıyız. Kolaylık veya zorluk. Bu kavramların öznel olduğunu, en doğru şeyi yapmayı öğrenmeliyiz: kendimizi kimseyle karşılaştırmamayı; inatla karşılaştırıcaksak da o kişinin yanlızca kendimiz olması gerektiğini anlamalıyız. Özellikle hırslı olanlar. Bu duygu onlara zarar bile verebilir ki bizim okul hırs konusunda tetikte bence. Hırslılar: en tehlikeli olanlar. Belki de bu yüzdendir 9. Sınıfın zor gelmesi. Buna inandığımız için. Ön yargı denen o anlamsız duyguyu yaşadığımız için.kendimizi düşüncelerimize kapadığımız yanlızca başkalarına inandığımız için. Peki ya o duygu olmasa, her şey daha iyi olsa. Sonuçta elimizden geleni yaparız o zaman. Başkalarını dinlemeyiz.

4 4 Müziğin Derinliklerinden Merhaba, sen her kimsen ki büyük ihtimalle bir Robertlisin; bizim yazımızı bulacak kadar şanslı olman pek umurumuzda olmamakla beraber, sana asıl söyleyeceğimiz şu: Biz bu gazetedeki başka kimselere de benzemeyiz. Kendimiz için yazarız. Başkası okursa okur, okumazsan okulda otuza yakın geri dönüşüm kutusu var. -Maviş Oğlan: Ki kediler okurlardan daha umurumda. -Bay Pembe: İkisini de takmıyorum. Şimdi büyük ihtimalle gözün korktu ve sayfayı çevireceksin, ama bekle! Birazdan okuyacakların, sana Justin Bieber ın olduğu bir dünyada hâlâ uğruna savaşacak bir şeyler olduğunu kanıtlayabilir. Kanıtlamasa bile, en azından sana bir şeyler katar. Sıkıcı adamlar da değiliz hani. -Maviş Oğlan: Ama uyarayım buradan öğrendiklerinle kız tavlayamazsın. Benim gibi çekici olman şart. Yoksa olmaz o iş. -Bay Pembe: Senin çekiciliğin de pek umurumda değil, lütfen müziğe geçelim. Hâlâ buradaysan müziğe gelebiliriz. Yıllardır gelmeye çalıştığımız ve aradığımız müzik, şüphesiz insan ruhunun dışa vurumunun en doğal hallerinden biridir. Şiir gibi, kitap gibi, tiyatro gibi, heykel gibi, müzik de insanın içindeki basit kelimelerin dokunamadığı noktalara dokunur ve sözlerin yetersizliğinde yardımımıza koşar. İnsan ruhunun bir meyvesi olan müziğin günümüze gelene kadar çeşitlenmesi ve farklı görüş ve anlayışlara sahip kişiler/ gruplar tarafından dallandırılması kadar doğal bir şey yoktur ve bugün bizler de olgunun oluştuğu son noktalardan az çok bahsedeceğiz. Müziği arayışımızdaki bu yolculukta ilk bahsedeceğimiz grup Modest Mouse. Modest Mouse indie müzik yapan sevilesi, tatlı, şeker, minik bir gruptur. Her şeyden önce albüm isimlerinin yaratıcılığıyla bile göze çarparlar ki The Fruit That Ate Itself, Good News for People Who Love Bad News ve We Were Dead Before the Ship Even Sank bunlardan sadece birkaçıdır. Her albümüyle yeni bir bakış açısı getiren bu grup, sesiyle de göze çarpar. Klasik indie sesini alıp klasik folk sesiyle karıştırıp bir de bunu başarmak büyük bir iştir ki bu Modest Mouse u özel kılan şeylerden biri. Özgür bir müzik anlayışıyla kendilerine has bir ton yaratan Modest Mouse, bu akşam eve gidince biraz da güzel ve değişik müzik dinlemek isteyen herkesin bir bakması gereken gruptur. -Bay Pembe: Bugün dışarıda dolaşırken bir anda bastıran yağmur benliğimi yamulttu. (?)ipod umun özenle seçtiği Float On beni kapüşonumu çıkarıp yağmurun altında huzurla ıslanmaya teşvik etti. -Maviş Oğlan: Yağmurda ıslanacak SANAT lükse sahip olmayan bir insan olarak, Modest Mouse u sever ve takdir ederim. Öksürüyorum zaten, iyice fenalaştım, bir de yağmur yeseydim zatürre kaçınılmaz olurdu herhalde. Çok uzatmadan, Float On un çok etkileyici bir şarkı olduğunu söyleyeyim, bu muhabbet de şimdilik bitsin.- The Cure, alternatif müzik türünün özel örneklerinden biridir lerde ortaya çıkan ve o zamandan beri inatla inmeyip kendi çaplarında yeniden toplanma konserleri yapan ancak eski haline ulaşamamış bir gruptur. Zamanında çok iyi olan Cure, etkilerini yavaş yavaş kaybederek günümüzde unutulmaya yüz tutmuştur. Just Like Heaven, Friday I m in Love, Fascination Street ve Lovesong gibi şarkılara imza atmışlardır ki günümüzdeki performansları düşünülünce bu şarkıların onlara ait olduğuna inanmak oldukça zordur. -Bay Pembe: Her Cuma BBM fotoğrafımı Friday I m in Love yaptığımı belirtmek istedim -Maviş Oğlan: Eğer bugün bir aşk böceğiysem o da Cure sayesindedir. The Cure, müziğe duygusal yaklaşımıyla öne çıkan bir gruptur ve gençliğinde bol bol aşk acısı çektiğine inandığımız Robert Smith bu duygularının üstüne o kadar gitmiştir ki saçı başı, yüzü gözü sağa sola kaymış ve bu duygularından şarkılar yazmıştır. Şimdi değineceğimiz insana sadece Umutcan Gölbaşı Meriç Demirbaş müzisyen deyip geçmek tam olarak sekiz dinde günahtır. Değineceğimiz insan bir müzik tanrısı, bir dahi, bir ilah, bir jelibondan bile daha şekerdir. Onu dinleyerek büyüdük ve şu anki müzik bilgimizi temel taşlarından biridir. -Bay Pembe: Mızıka çalmaya 6 yaşında başlamama neden olan insandır ve mızıkada bend yapmayı bulan bir dâhidir. Bob Dylan, 1960 ların sonundan 70 lerin başına dek gerçekleşen müzikteki büyük değişimde çok büyük rol almıştır. Şarkılarında verdiği mesajlar ile insanlara anlatmak istedikleri, değerli ve önemlidir. Everything is Broken, Shelter from the Storm, Blown in the Wind gibi destansı şarkıları şiirselliğe farklı bir boyut kazandırır. Kısacası Bob Dylan bu kısacık paragrafa sığdıramayacağımız kadar büyüktür ve eğer hiç dinlemediyseniz kaybettiğiniz şeyin büyüklüğünü kelimelerle anlatamayız. -Maviş Oğlan: Aslında anlatabilirim: Bob Dylan dinlememiş bir insan vejetaryen bir hamburger gibidir, yenmez. Haydi bizden bu kadar bir sonraki sayıya görüşürüz. Kalın müzikle. Film Eleştirileri Resident Evil: Retrubition (Ölümcül Deney: İntikam) Puanı: 7.5 Yoğun bir sınav döneminde, eğer biraz rahatlamak, kafayı dinlemek isterseniz bu film tam size göre. Hayatın monotonluğundan iki saatliğine olsa bir kaçış. Elinizde patlamış mısır, kolunuzda en sevdiğiniz arkadaşınız kaçırmadan gidin derim. Biliyorum çoğunuz DVD şeklinde alır izleriz. diye düşünüyor ama sinemanın atmosferi bir farklı, özellikle de üç boyutlu olanın. Önceki filmlerden de bildiğimiz gibi Alice karakterinde Milla Jovovich harika bir iş çıkarmış. Özellikle aksiyon sahnelerinde kendinizi filmin içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Tabii ki bunda Milla Jovovich in etkisi olduğu kadar üçüncü boyutun inanılmaz bir profesyonellikte kullanılması da söylenebilir. Öncelikle filmin başlangıcının çok etkili olduğunu söylemem gerek. Dördüncü filmin son sahneleri geriye sarılarak çekilmesi ile, daha filmin en başından aksiyona doyuyorsunuz. Ardından çok fazla uzatmadan, hemen filmin merkezi olan Umbrella şirketinin üssüne geçiş yapılıyor. Yalnız bu seyirciyi yanıltmasın, ortam bakımından en çeşitli ölümcül deney filmi. Aksiyonun hiç bitmediği Ölümcül Deney filminin serinin en iyi filmlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ölümcül Deney i diğer filmlere göre ayrı kefeye koymak gerekiyor. Sonuçta oyundan filme çevrim olduğu için ve bir zombi filmi olduğu için abartılı aksiyon sahnelerini fazlasıyla görüyoruz. Filmin son sahnesi için ayrı bir parantez açmam gerek. Filmi hiç beğenmemiş olsanız bile (ki bunun çok mümkün olduğunu zannetmiyorum) son sahnedeki sürpriz, heyecan ve savaş sahnesi önceki hiçbir filmde yok ve aynı zamanda son filmin de ön gösterisi.. Çok fazla filmle ilgili ipucu vermeden son bir şey eklemek istiyorum. Eğer siz de benim gibi Ölümcül Deney oyunlarına hayransınız, ya da sadece eğlenmek ve korkmak için film arıyorsanız bu film tam size göre. Özellikle sınav zamanındaki arkadaşlarımızın biraz da rahatlaması için bu iki saat kesinlikle Kaan Cemil Doğusoy yer de artar bile. Bu ayın kesinlikle en iyi aksiyon filmlerinden biri Ölümcül Deney. Paranormal Activity 4 Puanı 6.5/10 Pazar sabahı ne yapsam, ne yapsam diye düşünürken en sevdiğim film serilerinden biri olan Paranormal Activity nin gösterime girdiğini gördüm. Hemen internet ten biletimi aldım ve sinemaya gittim. Ben bu filmim seyircisini ikiye ayırırım: korkanlar ve korktuğunu

5 sanat 5 söylemekten korkanlar. Çünkü bu filmde korkmamanıza neredeyse imkân yok (Duygusuz olsanız bile) 4. filmi de öyleydi. Bolca korkunç sahne vardı, serinin en korkunç filmi olmaya aday. Bazıları bu filmi saçma buldular, ama maalesef söylemeliyim ki, bu filmi ben de saçma bulmaya başladım. Mantıksızlık hat safhadaydı. Sonunda hele, ismi malum kişinin kim olduğunu anlayan bir izleyici olduğunu zannetmiyorum. Filmden çıkıp Sensin. deseler bile daha saçma olamazdı herhalde. Belki çok kötü değildi sonu ama Paranormal serisinin son filmi olarak yakışmadı. Keşke üçüncü filmdeki gibi sürprizi bol, korkusu bol, aksiyonu bol ve daha uzun bir final olsaymış ama olmadı. Genel olarak filmin kurgusu çok zayıftı. Bunun sebebi de çok belliymiş meğerse. Yazar arkadaşlar ayrılmışlar, sadece biri yazmış. Filmde çok büyük yara açmış bu olay. Umarım barışırlar da son bir film daha yaparlar. Bu filmin yarattığı saçmalığı yine bir tek onlar düzeltebilirler. Genel olarak seri için gidilebilecek bir film, korkacağınızdan da eminim. Ama sanki gösterimdeki diğer korku filmlerine göre eksik kalmış. Karar tabii ki de sizin. Konserler Ertesi günün tatil olduğunu bilerek geçirilen bir cuma ya da cumartesi gecesi her koşulda iyi vakit geçirilen bir gece oluyor. Hele de yanınızda arkadaşlarınız, etrafınızda sizinle aynı müzik zevkini sahip havalı insanlar ve sahnede de bayıldığınız bir grup ya da şarkıcı olunca o gece tadından yenmiyor. Çok şanslı bir genç olarak yazdan beri müzikle iç içe üç konser gecesi yaşadım. Marcus Miller&Friends, Red Hot Chili Peppers ve Leonard Cohen konserlerinin üçü de birbirinden harikaydı. Her seferinde ertesi sabah pestilim çıkmış bir şekilde uyanmış olsam da zerre kadar pişman değilim. Yine olsa yine yaparım. Marcus Miller den bahsetmek gerekirse öncelikle ne kadar muhteşem bir jazz müzisyeni olduğunu hatırlatmak isterim. Konser Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi ndeydi ve konser öncesi yaşanan trafik yüzünden konsere geç kaldım. Fakat bu biraz işime geldi, tam Marcus Miller sahneye çıktığı anda ben de konser alanına girdim. Konser alanına girerken muhteşem bir müzikle karşılanmak, Oscar da kırmızı halıda yürüyormuşum etkisi yaptı. Beni de hemencecik konser havasına soktu. Marcus Miller çok uyumlu ve çok iyi doğaçlama yapabilen biri. Yanında Hüsnü Şenlendirici ve Burhan Öcal gibi Türk sanatçılarla sahneye çıktı. Bütün geceyi sesim kısılana kadar bağırıp yerimde zıplayarak geçirmemi sağladılar. Herkese ama herkese hayatları boyunca en az bir kez bir jazz konserine, mümküne Marcus Miller konserine gitmelerini tavsiye ediyorum. Kesinlikle pişman olmayacaksınız, olamazsınız zaten. 8 Eylül gecesi Santralistanbul da o kadar çok Robert Kolej öğrencisi vardı ki gecenin bir bölümünü Robert in konsere sponsor olma ihtimali olup olmaması üzerine düşünerek geçirdik. Bu konser açık ara farkla en çok eğlendiğim konserdi. Bunun nedeni müziğin daha kaliteli olmasından çok, ki müzik kesinlikle beklentileri karşılıyordu, çok fazla arkadaşımla ve tanıdığım insanla beraber orada olmamdı. Bence bir konseri iyi yapan iki kriter var: müzik ve ortam. RHCP konserinde ikisi de oldukça iyiydi. Grup elemanlarının Türkiye hakkında söyledikleri, yaptıkları doğaçlamalar ve kalabalığın müthiş coşkusu sayesinde enerjisi oldukça yüksek bir konserdi. Gerçi konserin sonunda üçüncü kategorinin yarısı yerde oturuyordu ama yine de ellerini sallayıp, yüksek sesle şarkılara eşlik ederek heyecanlarını belli ettiler. Konserden sonra en çok duyduğum şikâyet ise çok uzun insanlar en önde durduğu için arkadaki insanların sahneyi görememiş olmasıydı! Gerçekten de konserdeki boy ortalaması oldukça yüksekti ve sahneyi gösteren dev ekranların olmadığı yerlerde sahneyi görmek neredeyse imkânsızdı. Leonard Cohen yaşlandığımda olmak istediğim biri gibi. 79 yaşında olmasına rağmen konser gecesi Ülker Sports Arena daki en hareketli ve enerjik kişi oydu. Konser boyunca hiç ama hiç yerine oturmadı. Ayrıca sahne için hazırlanan şarkı listesi o kadar başarılıydı ki herkes konserden yüzünde tatmin olmuş bir ifadeyle ayrıldı(bu konudaki ekşi sözlük yorumlarını okumanızı şiddetle öneririm, insanların heyecanını daha iyi anlamış olursunuz). Ertesi sabah haberlere İstanbul dan bir efsane geçti başlıkları atılmıştı. Gerçekten de Leonard Cohen gibi bir efsaneye İstanbul da ağırlamış olmak mutluluk ve onur vericiydi. Konser geceleri ne kadar muhteşem olsa da öncesinde arkadaşlarla geçirilmiş bir gün, konser gecesine mükemmellik katar. Red Hot Chili Peppers konserinin olduğu gün, işte tam da böyle bir gündü. Eğer konser öncesinde tanıdık insanlara rastlamak istiyorsanız Taksim gitmek için en doğru mekan. Hem yemek yemek hem de eğlenmek için Taksim gibisi yok. Bir de eğer yakın Su Mevsim Küçükakyüz arkadaşlarınızlaysanız kendinizi eğlendirmek için değişik yollar bulabilirsiniz. Hemen bir örnek vereyim: biz Konser İnsanı! oyununu icat ettik. Sadece iki kişi oynamış olsak da hem biz hem de etrafımızdakiler çok eğlendi. Oyunu oynaması oldukça basit: 1. Etrafta gideceğiniz konserle ilgili bir şey giyen birini tespit edin (Biz RHCP tişörtlü insanları bulduk.). 2. Öyle birini görür görmez onu işaret ederek yüksek sesle KONSER İNSANI! diye bağırın. Evet, bu kadar. İlk önce bağıran puanı alıyor, fakat burada adil bir hakem bulmanız gerektiğini belirtem lazım. Yoksa benim gibi mağdur olabilirsiniz. Oyuna nasıl tepkiler alacağımızı bilmeden başladık ama aldığımız tepkiler genel olarak çok iyiydi. İnsanlar ya el sallayıp bize seslendiler ya da umursamadan yollarına devam ettiler. Eğer kendinize yeterince güveniyorsanız oynamanızı kesinlikle öneriyorum hem konser heyecanını artırıyor hem de yeni insanlarla tanışmanızı sağlıyor. Bir başka konser bombardımanına kadar sağlıcakla kalın, sizi seviyorum kuzular. 15 KASIM DA XXVI. LISE LIVE DA SAHNE ALAN TÜM ARKADAŞLARIMIZI KUTLUYORUZ. XXVII. LISE LIVE DA BULUŞMAK DİLEĞİYLE...

6 6 Levent Erden le Röportaj röportaj Reklamcı, pazarlamacı, öğretmen, entellektüel ve belki de çağımızın en kültürlü şahsiyeti. Sıfatların yetmediği adam Levent Erden le yaptığım bu röportajı umarım siz de benim onunla konuşmaktan aldığım kadar keyifle okursunuz. En içten sevgilerimle Zeynep Can Aksoy Merhaba, kendinizi okurlarımıza tanıtır mısınız lütfen? Aleykümmerhaba, ben Levent Erden. Nüfus kağıdı 55 gösterse de ben kendimi 12 ila 16 yaş arasında hissediyorum. Önce Galatasaray da sonra da Boğaziçi nde okudum, çok genç yaşlarda çok büyük şirketler yönettim. Sonra da bir halt olmadım. Bu yaşa gelince de biriktirdiklerimi harcamaya çalışıyorum. Para biriktiremediğime göre gerisini harcıyorum. Şu an yapmakta olduğunuz İstanbul Kafası programından biraz bahseder misiniz? Bu programı yapmaya başlamanızdaki amaç neydi? Aslında iki yıl önce Şehrin Şifreleri adında 13 bölümlük bir programla başladım. Şehrin Şifreleri bittiğinde çoğu kanal aynı formatı izleyerek benzer programlar yaptı ve ben de bunu bir iltifat olarak kabul edip iki sene sonra İstanbul Kafası programını yapma kararı aldım. Neden, diye soracaksın. Öncelikle insanlar bu şehirde yaşıyorlar. Şehir, hayatın çok önemli bir parçası ancak kimse bunun farkında değil. Bize sürekli maddi değeri olduğu varsayılan şeylerin peşinde koşmamız dayatılıyor. Yani herkes ev araba, en iyi elektronik eşya ve en son model telefonu alma peşinde. İnsanın hayatında tek değerli şey var bu da tatmin. Bu tatmini sadece maddi varlıklara yüklüyoruz ve mutsuzluğa sürükleniyoruz. Halbuki İstanbul da, geliri ne olursa olsun, bir aile sadece 20 lira harcayarak inanılmaz bir gün geçirebilir. Bunun parayla pulla ilgisi yok. Hepimize, yani bu şehirde yaşayan 15 milyon kişiye çok büyük bir miras kaldı. Normalde miraslar kolayca tükenir ancak bizimkisi ye ye bitmeyen hatta çoğalabilen bir miras. Sorun kimsenin kendilerine kalan bu mirastan haberinin olmaması. Benim tek dileğim insanların bu mirastan haberdar olmaları ve onu yiyebildikleri kadar yemeleri. Bu programın özel bir hedef kitlesi yok. Bu şehirde yaşayan ve onun farkında olmayan özellikle de 1980 ler sonrasında klasik bir hastalık haline gelmiş meraksızlıktan muzdarip insanların bir miktar, hiç olmazsa yaşadıkları, önünden geçtikleri, yanında durdukları, içinde oturdukları mekanlar hakkında bilgi edinmelerini amaçlıyorum. Ben yıllarca etrafımdaki her şeyi merak ettim. İstanbul Kafası nın başlamasının nedeni de benim ömrüm boyunca merak ettiğim şeyleri paylaşmak istemem. Nasıl başladığını da anlatayım: Açık hava tiyatrosunun tam karşısında bir Osmanlı çeşmesi vardır. Orada böyle bir çeşmenin olmaması gerekir, çünkü orası 1954 te yapılmıştır ten önce orada yerleşim yok, yani çeşmeye de gerek yok. Ben oturdum, o çeşme nereden çıktı, diye debelendim, araştırdım ve en sonunda buldum. Beşiktaş ta Barbaros Bulvarı na çıkmadan önce bir çınar ağacı vardır, yol ikiye ayrılır orada. Çınarın öbür tarafındaki yol sonradan açılmış ve yol açılırken Beşiktaş ın iskele meydanında bir düzenleme yapılmış. Barbaros un da türbesi var orada. O türbenin çeşmesini meydana uymadığı için söküp onu yeni yapılan Osmanlı karakteri taşımayan bir yere taşımışlar. Sonra bu hikâyeden başlayıp, 1954 te şehir inşa edilirken ve yeni yollar yapılırken değişen birçok eserin ve yapının olduğunu araştırdım. Örneğin; maden fakültesinin karşısına yaptırılan çeşmenin Tophane de olduğunu buldum. Daha sonra Karaköy deki camiinin yerinden kaldırılıp adalara taşınmak istenirken kaybolduğunu gördüm. Birçok şeyin yerinin değiştiğini ve şehrin sakladığı binlerce hikâye olduğunu fark ettim. Ve ben de bu hikâyelerin peşinde koşmaya başladım. Bizde tarih tü kaka bir alandır. Çocuğu tarihten kötü not alan anne bunu çok önemsemez. Fizik, matematik daha önemlidir. Tarih onlar için sıkıcıdır, tarih kitapları kötüdür ve taraflıdır. Üstüne üstlük tarih onlar için Muhteşem Yüzyıl ın sonunda, Kanuni nin ölmesiyle biter. Osmanlı tarihi burada son bulur. Sonunda da kötü padişahlar ülkeden kaçarlar. Halbuki arada atladığımız, önemsemediğimiz ve yok saydığımız 300 sene var. Hele son 100 seneyi çok az biliriz. Ancak ismi birbirine benzeyen ve öğrenciler tarafından karıştırılan padişahların kurduğu bu şehirde yaşıyoruz. Bugün olan biteni çok büyük ölçüde belirleyen dönem 1826 sonrasıdır. Ülkenin dünya görüşünü, olaylara yaklaşımını, çevresiyle olan ilişkilerini, komşularının yapısını ve gazetelerde okuduğumuz birçok sorunun başlangıcını belirleyen dönem arasıdır. Bunu öğrenmediğimiz, araştırmadığımız ve merak etmediğimiz zaman fazla bilgisi olmadan fikri olan insanlara dönüşüyoruz. Biraz daha deşmek, biraz daha kurcalamak lazım. Ben bunun için başladım. Bir programı tamamen Hidivler üstüne kurdum. Biz bir Hidiv kasrı var, orada pikniğe gidilir diye biliyoruz. Ancak İstanbul daki Hidivler ailerine ait yapıları ard arda koyduğumuz zaman 50 den fazla yapı olduğunu görüyoruz. Büyükada daki köşklerden Sait Halim Paşa Yalı sına, Beyoğlundaki Mısır Apartmanı na, Sabancı nın Atlı Köşk üne kadar uzanan Hidiv yapıları aracılığıyla Mısır la olan yakın ilişkileri gözlemlemek mümkün. Bugün Tahrir Meydanı nda olanları anlamak istiyorsan bu ilişkileri, Hidiv ailesini ve tarihi anlamak lazım. Arap Baharı nında da hangi mekanizmaların çalıştığını ancak bu şekilde anlayabiliriz. Bunların hepsi benim özel merak konum. Bu programın ne metin yazarı var, ne araştırmacısı var. Sadece iki kameraman ve ben. Mesela sürekli Lale Devri nden bahsederiz. İstanbul un simgesi hatta Türkiye nin simgesi lale olmuştur lerden sonra adlandırılan bu dönem sadece 11 senecik. O zamanlarda olan biten şeylerin kimse yerini dahi bilmiyor. Hatta Nedim in şiirleri okutulur ama Sadabat lafının ne olduğu bilinmez. Oysaki inanılmaz güzellikte saraylar, su mekanizmaları inşa edilmiş o dönemde. Sonra Zeynep Can Aksoy Cumhuriyet döneminde bunların hepsi dinamitlerle patlatılmış. Herkesin farkında olması lazım bu hikâyelerin. Şehrin bize anlatacağı nice öyküler var. İstanbul la ilgili böyle bir program yapabilmek çok büyük bir birikim gerektiriyor. Bu birikim, ilgi ve bu aşk nereden geliyor? Ben Galatasaray da okudum, Beyoğlu nun kalbinde. Beyoğlu başlı başına bir aşk zaten benim için. Beyoğlu nda Kallavi Sokak vardır, bu sokağın adı Galvani ailesinden gelir. Kallavi sokak iki tarafa açılır ve bir yay çizer ancak deniz görmez. Kallavi sokakta denizi görmezsin, güneşi görmezsin ama güneşin batışını görürsün. Mayıs ayının başında güneş saat 7 ye doğru batar. Bu sokaktaki kirli pencereler güneş ışığını yansıtır ve sokak kıpkırmızı olur. Ve Saint Antoine Klisesi nin çanı her çaldığında o kırmızılık geriye gider. Bu durum hemen hemen bir hafta sürer. Biz lisede üç beş arkadaş çan sesiyle kırmızılığın kayboluşunu izlerdik. Aşk böyle başlıyor. Galatasaray postanesi nin 1916 da işgal ordularının komuta merkezi olduğunu öğrendiğin zaman daha da merak etmeye başlıyorsun. Her sokak adının bir hikâyesi olduğunu anlıyorsun. Ben kendimi bildim bileli İstanbul u hep merak ettim. Bir şehri merak edince onun içindeki tarihi de mimariyi de sosyolojiyi de psikolojiyi de siyaseti de ekonomiyi ve değişimi de merak ediyorsun. Bugünü anlamak istiyorsan zaten merak da etmelisin. Birkaç haftalık aktüel bilgiyle tahminlerde bulunmanın, durum değerlendirmesi yapmanın doğru olduğuna inanmıyorum. Hayatım boyunca etrafımda olanları, bunların köklerini, gerekçelerini ve çıkış noktalarını merak ettiğim için buradayım. Pera Palas tan İstanbul trafiğine uzanan çok çeşitli bir program

7 RÖPORTAJ 7 Levent Erden le içeriğiniz var. Robert Kolej öğrencileriyle de paylaşmak istediğiniz, herkesi ilgilendirdiğini düşündüğünüz ilgi çekici bilgiler var mı? Herkesi ne kadar ilgilendiriyor bilmiyorum. Biz bugüne kadar İstanbul surlarının 1453 te yıkıldığını öğrendik. Ancak eski yarımadanın dışında Tophane den Galata Kulesi ne, oradan da Unkapanı süne kadar uzanan bir sur yapısı daha vardı. Bu surlar 1863 te yıkıldı. Neredeyse 400 sene sonra. Galata dan Şişhane ye doğru uzanan caddenin adı Büyük Hendek Caddesi dir ta oradaki surlar yıkılıyor ve hendeklerin içi dolduruluyor, inşaat izni veriliyor. İstanbul u Paris deki gibi arandismanlara bölüyorlar 6. daire de Beyoğlu, ilk belediye de orası. Hâlâ bugün Beyoğlu Belediyesi 6. daireyi kullanır. Ayrıca Ceneviz Mimarisinde tüneller ve iç duvarlar çok yaygın. Bu tüneller restorasyon sırasında betonla kapatılmış hatta iki tünel daha yeni kapatıldı. Varolduğu bilinen bu tüneller, denize kadar uzanıyor. İstanbul un içinde apayrı bir şehir vardır. Tavsiyem şehrin içindeki şehri görmeye gayret etmektir. Bakıp merak etmek lazım. Bundan sonraki projelerinizden ve programlarınızdan biraz bahseder misiniz? Red Kit hakkında bir sergi açıldı ve onu da programa kattık. Çünkü Red Kit bir döneme çok damgasını vurmuştu. Ses Tiyatrosu nu da işledik, kimse Beyoğlu nda Ses Tiyatrosu nun olduğu yerde eskiden bir sirk olduğunu bilmiyordu. Projelerim sadece İstanbul la alakalı değil açıkçası, hat sanatından mimariye, tarihe, siyasete, ekonomiye, sosyolojiye de dokunmaya çabalıyorum. Benim ilgi duyduğum ya da yeni ilgi duymaya başladığım her şey bu programa katılabilir. Ben çok fazla şeyle ilgileniyorum ve bu programa da bundan sonra yapacağım projelere de her şeyi tıkıştıracağım. Açıkçası programın akışı benim kafama bağlı. Biraz da sizden, bu kültür birikiminizden bahsedelim? Bu aslında birikim değil, sadece merak. Merak da çok kolay açıkanabilir. Biz radyo çağı çocuklarıyız. Radyoda duyduğun şeyi gözünde canlandırmak zorundasın. Her şey görsel olarak gelince insanların merakını tetikleyici unsurlar da ortadan kalkıyor yeni teknoloji çağında. O zamanlar internet yok, televizyon yok, sınırlı sayıda kötü basılmış ansiklopediler var. Öğrenmek sancılı ve araştırma gerektiriyor. Ben de kendimi bildim bileli merak ettim. Bu işin tek kuralı yetinmemek. Bize hep yetinmek öğretiliyor ve öğütleniliyor artık. Ben yetinmenin bu içerik patlamasının bir yan ürünü olduğunun kanısındayım. Bir de herkes çok fazla Amerikan kitabı okuyor, o örneklerle burayı anlamaya çalışıyorlar. Halbuki burası çok daha derin bir coğrafya, çok daha fazla parametre var. Amerikan kaşığıyla Türk çorbası içilmiyor. Yeni fikirler yeni teoriler üretmek, yetinmemek lazım. Türkiyenin, toplumun değişimi ve geleceği hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız? Öncelikle bu konuyu değerlendirirken bir şeyi atlamamak lazım. Türkiye nin yaş ortalaması 28. Avrupa da bu rakam çok daha yüksek. Bu çok önemli bir fark. Dolayısıyla birilerini örnek alma durumumuz artık yok. Ortalaması 40 yaş olan bir toplumun davranışlarıyla ortalaması 28 yaş olan bir toplumun davranışlarını kıyaslayamazsınız ve özleştirmezsiniz. Eskiden yaşlılar tecrübeli, gençler heyecanlı ve tutkuluydu. Şimdi teknolojinin de ilerlemesiyle gençler hem heyecanlı hem tecrübeli. Bu da yaşlıları devre dışı bırakıyor. Bu durum tarihte ancak birkaç yüzyıl sonra meydana gelebilecek toplumsal bir değişim. Bunun farkında olmak ve Türkiye nin dünyada öncü bir durumda olduğunu görebilmek gerekiyor. Eskiden Türkiye ülkeler sıralamasında ilk onlara çocuk ölümleri ve trafik kazalarında giriyordu. Bu durum sosyal medyadaki kullanım oranıyla Türkiye nin dünyada ilk beşe girmesiyle değişiyor. Bu çok büyük bir fırsat. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeyi amaçlamalıyız. Bir anda kartların yeniden dağıtıldığı bir duruma gelinebilir. Son olarak bizlere iletmek istediğiniz mesaj var mı? Var, merak edin. Merak edin ve tatmininizin nerede olduğunu düşünün. Yapmanız gereken ve yapmanız beklenen şeyleri değil de sizi tatmin edecek şeyleri yapın. Ve her zaman her şeyi sorgulayın. Teşekkürler! (Lise yıllarında edindiği Mağra lakabı sizce de ona cuk otur muyor mu?)

8 8 Hazırlık yılımızda Güler Hocamızın odasına ilk girdiğimizde giriş koridorundaki kütüphanesi ve şiir koleksiyonu bizi çok şaşırtmıştı ve sevindirmişti. Edebiyat ve kitap sevdalısı bir müdürümüzün olmasının okulumuz için ne kadar yararlı ve ilginç bir özellik olduğu gerçeğini fark etmiştik. İlerleyen senelerde ise her gördüğünde öğrencileriyle selamlaşan, bayrak törenlerinde gülümsemesiyle ve pozitif enerjisiyle haftaya iyi başlayıp bitirmemizi sağlayan Güler Hoca yı çok sevdik. Ama aynı zaman da Robert Kolej Türk Müdürlüğüne kadar yükselen başarı hikayesini ve daha bir sürü şeyi de merak ediyorduk. Her zaman söylediklerinin arkasında duran ve engin bir genel kültüre sahip olan Güler Hoca yla bu yüzden bir söyleşi yapmaya karar verdik. Ve işte karşınızda Güler Hocamızla yaptığımız söyleşimiz. Defne : Güler Hocam, siz de bir Amerikan okulundan mezun oldunuz (İzmir Amerikan Koleji) ve bildiğiniz gibi bütün Amerikan okulları arasında büyük bir benzerlik var. Ve.. Bizim okulumuzda da bir sürü etkinlik... Yoğun bir tempo... sayılamayacak kadar çok bir sürü etkinlik... Siz Robert Kolej de şu anda öğrenci olsaydınız, nasıl bir öğrenci olurdunuz, hangi kulüplerde olurdunuz? Güler Hoca: Güzel soru. Bir defa kesin sahnelerde olurdum. Tiyatrolardan birinde mutlaka görev alırdım. Ben eski sporcuyum ve kesinlikle büyük bir zevkle basketbol oynardım, İzmir Amerikan da 5 yıl oynadığım gibi. Ayrıca MUN ve Münazara takımında da olurdum. İnsanları ikna etmeyi severim ve tartışmanın bir kavga olmadığını, konuşmak kadar dinlemenin de bir erdem olduğunu düşünürüm. Tabii ki bugünkü aklımla, çünkü ben de gençken düşüncelerimin ateşli bir savunucusu olmuşumdur, belki ben de karşımdakini dinleme konusunda sınıfta kalmışımdır! İyi bir dinleyici olmak iletişimin kaçınılmaz gereği.. Ama bugünkü aklımla daha güzel şeyler yapabilirdim diye düşünüyorum. Yunus: Sosyal medyayı çok etkin kullanıyorsunuz. Sizinle bizim aramızda da bir köprü oluyor ve bu yüzden size kendimizi daha yakın hissediyoruz. Hiç kendinize Twitter gibi başka bir sosyal medya hesabı açmayı düşündünüz mü? Güler Hoca: Teşekkür ederim, sağ olun. Twitter ım da Linkend im de var, ama onları zamanım yetmediği için Facebook kadar sürekli kullanamıyorum. Sosyal medyanın doğru kullanıldığında yararlı bir ortam olduğuna inanıyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum, başkalarının çekindiği gibi hiçbir öğrencim, hiçbir mezun tarafından sosyal medyada istismar edilmedim. Evet, bana uygun gelmeyen sözler olabilir, kendi aranızda kullandığınız jargon bana ters gelebilir. O gibi durumlarda zaten hiç karışmam, hiçbir yorum yapmam. Ama eğer kurum ya da kuruma bağlı kişiler hakkında yalan yanlış ifadeler ya da size yakışmayacak şekilde üçüncü kişilere yönelik hakaretler varsa yorum yapıyorum ve uyarıda bulunuyorum. Başınızın derde girmesini istemediğim için, sizleri korumak adına, böyle durumlar karşısında uyarıyorum küçük arkadaşlarımı. Sizleri korumak isterim, çünkü ulu orta atılan bir söz büyür ve söylediğiniz söz sizi vurursa çok üzülürüm. Böyle bir şeyin yapılmaması gerektiğini nazik bir şekilde eleştirdiğim zaman da, hiçbir zaman olumsuz bir tepki almadım, almıyorum. Aksine Teşekkür ederiz hocam, hemen siliyoruz diyerek siliyorlar. Kötü niyet yok.. Amaç küçük düşürmek, salt eleştirmek değil. Hal böyle olunca herkes anlıyor. Yunus: Geçen sene ben duvarıma RÖPORTAJ EN BÜYÜK BAŞARISIZLIK DENEMEMEKTİR EN BÜYÜK BAŞARISIZLIK DENEMEMEKTİR-Güler Hocamızın Mezuniyeti yarı İngilizce yarı Türkçe bir ileti yazmıştım. Siz de altına Nece konuşuyorsun Yonis? yazmıştınız. Sonuçta biz hem Türkçe hem de İngilizce eğitim gördüğümüz için, dilimizde de Türkçe, İngilizce karışmalar oluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Güler Hoca: Ben Türkçe öğretmeni ve Türk müdür olarak olabildiğince özen gösteriyorum. Ama bazen ister istemez oluyor. Defne: Çünkü bazı şeyleri İngilizce ya da farklı bir şekilde öğrendiğimiz için beynimizde o şekilde kalabiliyor. Güler Hoca: Evet bazı sözler hoş olabiliyor. Örneğin kızımın kendince yarattığı bir sözcük benim de çok hoşuma gidiyor: Bu işin olabiletesi ne kadar mümkün sence? demişti bana bir gün. Benim de hoşuma gitmişti. Ama bu günlük konuşmamız da olur da, topluluk önünde, bayrak törenlerinde, resmi konuşma ve yazışmalarda olmamalı diye düşünüyorum. Yunus: Hocam biraz geçmişten söz edelim. Söyleşimizden önce sizin hakkınızda bir araştırma yaptık. Ve İzmir Amerikan dan mezun olduktan sonra eğitim hayatınıza ara verdiğinizi, 40 yaşınızdan sonra üniversite sınavına girdiğinizi ve Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesini kazanıp oradan birincilikle mezun olduğunuzu öğrendik. Bu azminizin nedeni nedir? Ve nasıl bir süreçti açıklayabilir misiniz? Güler Hoca: Teşekkür ederim, beni anılarıma götüren, güzel bir soru. Ben 40 yaşında hayatımı değiştirmeye karar verdim ve bu hikayem belki birkaç gence de örnek olur, o yüzden fazla alçakgönüllülük göstermeyeceğim bu konuda. Hayatta hiçbir şey için geç değildir. En büyük başarısızlık da denememektir. Herkesin bir ilgi alanı olduğu gibi, benim de ilgi alanım edebiyat ve şiireydi. O dönem,-benim İzmir Amerika ndan 1970 te mezun olduğumu düşünürsek- Türkiye nin genelinde gençlerin çok politik olduğu ve çok kan dökülen bir süreçti. Gençler kutuplara ayrılmıştı ve ideolojilerinden dolayı birbirlerini acımasızca eleştiriyorlar, sadece eleştirmekle kalmayıp, sokak kavgaları, kanlı çatışmalara neden oluyorlardı. Ben de annesi babası ayrı bir çocuk olarak Yunus Emre Erdölen Defne Aksoy evde üstüne titrenen tek çocuktum. Annemin ve dedemin gayretleriyle özenle yetiştirilmiştim. Yetiştirildiğim kurumdan aldığım eğitim ve tabiatım gereği biraz lider ruhlu ve çabucak bayrağı eline alan bir yapım olduğu için de annemin kaygıları ve korkuları vardı, haklı olarak. İstanbul da dayım ve ailesi yaşamasına rağmen beni buradaki Edebiyat Fakültesine yollayamayacağını söyledi ve Bugün sen üzül, yarın ben üzülmeyeyim dedi. Dolayısıyla gelemedim. O sırada çocuklarımın babasıyla ciddi bir arkadaşlığım söz konusuydu. O da Ben daha fazla beklemeden evlenmeyi düşünüyorum deyince ben 19,5 yaşındayken evlendik ve o günün koşullarında evcilik oynar gibi bir yaşam başladı. Ama benim edebiyata ve şiire merakım hiç eksilmedi. Çocuklarımı yetiştirirken de onlara annemin bana okuduğu kitapları, manzum yazılmış masalları okudum. Öyle büyüttüm onları. Okumaya, zaman zaman da kendi halimce yazmaya devam ettim. Şiir söyleşileri olurdu, mesela Salihli Şiir İkindileri diye bir etkinlik hala daha vardır. Ve Türkiye nin yüz akı bir etkinliktir, sadece Türkiye den şairler değil, yurtdışından da sanatçılar, şairler gelirdi. Erkek egemen bir toplumda eşimi nasıl ikna ederim de bu etkinliklere katılırım diye düşünüp kızım Defne yi de yanıma alarak gitme çözümünü bularak bir sürü Salihli Şiir İkindisi etkinliğine katıldım. O zamanlar İzmirli şair eleştirmen Mehmet H. Doğan ile birlikte giderdim. Rahmetli Mehmet H. Doğan çok saygıdeğer, güvenilen bir sanatçı idi Benim eşim de onu çok sever ve sayardı. O yüzden benim onunla gitmeme pek karşı çıkmazdı. Kendisi bir bakıma koruyucumdu. İzmir de Mehmet H. Doğan, Turgay Gönenç gibi şairler benim ufkumu açtı. Gönenç sayesinde dışarıda duran şiir koleksiyonuma başladım. Şairlerin kendi el yazılarıyla yazılmış, altmışın üzerinde şiirim vardır. Kasım 2012 Kasım 2012

9 RÖPORTAJ 9 Evlatlarıma hanlar, hamamlar, katlar miras bırakamayacağım, ama benim için çok anlamlı ve değerli bir mirastır o dışarıda asılı olan şiirler. Bu koleksiyona sahip olabilmek için çok emek harcadım, ama değdi. Bütün şairleri tanıma fırsatım oldu. Örneğin Sivas ta yakılan Behçet Aysan ı tanıma fırsatım oldu ki, çok büyük gurur duyuyorum bundan. Behçet in de koleksiyonumda Bir Beyaz Gemidir Ölüm şiiri var ve benim için onun el yazısıyla yazılmış paha biçilemez bir eserdir. Cemal Süreyya nın, Turgut Uyar ın ve Aziz Nesin in eserleri vardır orada. Hep bu merakım ve ilgim sayesinde onlara ulaştım. Yazdım, çizdim, peşlerinde koştum. İlhan Berk in elinden şiir almak için eve geç döndüm ve evde bazı tartışmalara neden oldu bu şiir merakım ama hiç pişmanlık duymuyorum. Başarılı bir öğrenci olan oğlum üniversite sınavına hazırlanıyordu. Hepimiz heyecanlıydık ve uzun bir süre her şey onun rahat çalışması için planlanıyordu. Sınav günü hep birlikte götürdük Oğuz u. Çıktığında elinde yanıtlarını yazdığı bir kağıt parçası vardı. Ertesi sabah beni uyku tutmadı, erkenden kalktım ve önce kahvaltıyı hazırladım, sonra da gazete bayisine gidip gazeteleri aldım. Gazetenin birinden Oğuz un yanıtlarını kontrol ettim. Sonuçlar çok güzeldi ve Boğaziçi Ekonomi yi kazanabilecekti. Ondan sonra da kendim, Ben de şu soruları yanıtlayayım, bakayım! dedim; merak ediyordum 1970 den beri ne kadar aklımda kaldığını. Türkçe sorularının tamamına yakınını doğru yanıtlama fırsatını buldum. Öğretmenlerimi saygıyla anıyorum, bize verdikleri eğitim ve öğretim o kadar köklüydü ki Coğrafya, Felsefe ve Tarih sorularında da başarılı olmuştum. Tek derdim Fen ve Matematikle idi. Ben o derslerin tümünü İngilizce okumuştum ve kavramları bile anlamıyordum. Kahvaltı sofrasında Oğuz u tebrik ettik. Ben hemen kendi başarımdan bahsettim onlara... O mutlu aile tablosunda eşim de dedi ki Neden sen de girmiyorsun üniversite sınavlarına. Seni Salihli Şiir İkindilerinde, olmadık şiir etkinliklerinde arayacağımıza Ege Üniversitesinde olduğunu biliriz dedi. Çocuklarım da destekleyince ben de Bakın ben bir işe başlarsam, tabiatım gereği devamını getiririm ve desteğinizi çekerseniz beni çok üzersiniz dedim. Oğuz zaten AFS sınavını da kazanmış ve Amerika ya gidecekti: Benim için de bir fırsat oldu ve ben de o hafta İzmir Büyük Dershane ye yazıldım. Oğlumun yaşıtlarıyla beraber Türkçe, Sosyal, Matematik ve Fen sınıflarına girdim. Onların Güler Ablası olarak notlar tuttum, çok ciddi ve sıkı çalıştım. Sınavda iyi bir puan alarak girdim Ege Üniversitesine. Yazın kayda gittiğimde puanımla Edebiyat Fakültesinin üstündeki bölümlere de girebileceğimi söylediler, ama benim tek idealim ve hedefim olduğundan kaydımı Edebiyat Fakültesine yaptırdım. Benimle aynı yaşta hocalarım ve benden küçük doçentler vardı. Kimine göre Hanımefendi, kimine Güler Hanım ve tüm öğrencilerin de Güler Ablasıydım, artık. Kız öğrencileri arabaya toplayıp eve götürürdüm final haftasında. Oturur plan yapar ve ona göre derslere çalışırdık. Bazen üç sınav birden olurdu ertesi güne. Böyle durumlarda ilk başta Osmanlıca çalışır, sonra Farsça ya geçer, gece yarısından sonra da kalan enerjimizi Eski Türk Edebiyatı na harcardık.. Bu sırada da canım kızım Defne bize yemek hazırlar, eşim de servis yapardı. Gece bizde kalırlardı ve sabah da yine arabayla okula gidip sınavlarımıza girerdik. Sınıf arkadaşlarımın çoğu bugün çok güzel konumlardalar ve o sınıfın bir parçası olmak hepimiz için büyük bir gurur kaynağı. Örneğin okulumuz edebiyat öğretmenlerinden Sengül Özdemir benim sınıf arkadaşımdı. Meslektaşım olmasından kıvanç duyuyorum. Bugün halen İzmir Amerikan Koleji nde iki sınıf arkadaşımız var. Birisi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı... Özel Koç Lisesi nin bölüm başkanı da sınıf arkadaşlarımızdan biri. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi doçentlerinden Hatice Şirin de bizim sınıftan. Sınıfımızın başarı tablosu Türkiye nin de haklı gururu... Ben yüksek öğrenimimi bölüm ve fakülte birincisi olarak bitirdim ve mezuniyet konuşmasını benim yapmam istenildi. O zaman ben çocuklara karşı kendimi kötü hissettim, sanki onların hakkını yiyormuşum gibi geldi. Hocalara Ben yapmayayım gençler yapsın! dediğim de hocalarım Yok yok olmaz. dediler. Bu senin ilk üniversite mezuniyetin. Senin hakkın. Zaten konuşmayı fakülte birincisi yapar. Sen çekilirsen belki bu hakkı bir Sosyoloji mezununa kaptıracağız. Olmaz, bu bizim tarihimizde bir ilk olduğu için mutlaka sen yapmalısın. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü nün onuru bu. dediler ve ben de konuşmamı yaptım. Çok mutluydum kepimi cübbemi giydim ve çocuklarla beraber fotoğraflar çekildi. Artık bir üniversite mezunuydum.. Tam 44 yaşında. Önce yüksek lisansa başladım, çok değer verdiğim Hocam ve benim üniversitede kalmamı isteyen Tunca Kortantamer ile birlikte. Ama benden başka dil sınavını geçen öğrenci olmadığı için, ben öğrencilerin dil sınavını atlamalarını, yabancı dillerini geliştirmelerini bekledim. O sırada da bana Sana her yerde ihtiyaç var, çünkü öğretmenlik kabiliyetin yüksek diyen Tunca Kortantamer sayesinde İzmir Amerikan da öğretmenliğe başladım. Arkadaşlar dil sınavını aşıp gelemediler o yıl. Ben de kendi okulumda göreve başladım. İkinci yılımda yüksek lisans hala başlayamamıştı ve o sırada da İzmir Amerika nın Lise Müdür Yardımcısı (Lise Dean) istifa etmişti ve okul müdürü beni istemekteydi o görev için. Deneyim kazanmak için Amerika da yaz eğitimine gittim ve Miami de kurslara katılıp kendimi geliştirdim, okulumda müdür yardımcılığı yapmaya başladım. Tunca Kortantamer lösemiye yakalanmış, hepimizi çok üzmüştü bu durum. Ziyaretine öğrencim Fulden ile birlikte gittik Yıllık Edebiyat Ödevi için söyleşi yapmayı düşünüyordu Fulden kendisi ile. Orada hem öğrencimden hem de hocamdan aldığım övgüler, hayatımın en anlamlı armağanıydı benim için. Hala kulaklarımda çınlar o sözler.. İzmir Amerikan da dört yıl Müdür yardımcılığı, ardından üç yıl da Türk Müdürlük yaptım. Üçüncü yılımda, bir gün zorlu bir disiplini yönetirken Robert Kolej den bir telefon bağlandı. O zamanın Öğrenci İşlerinden Sorumlu Müdür Yardımcısı telefonda konuşuyordu. Konuşamam disiplindeyim dedim. Aynı gün iki kez daha aradılar, görüşemedik. Tam Disiplin konusu karara bağlanmıştı ki Mrs. Orhon aradı son kez. Benden önceki Türk Müdürün emekliye ayrılacağını ve yeni Türk Müdür olarak beni akıllarından geçirdiklerini ve Mr. Merchant ın beni davet etmek istediğini söyledi. Onurlandım, ama ben köklerime çok bağlıyım, İzmir i ve okulumu bırakamam dedim. Konu evde görüşüldüğünde eşim Türkiye nin en iyi kurumu seni çağırıyor, böyle bir bağnazlık olmaz, kabul etmelisin deyince de uzun uzun düşündüm ve teklifi sonunda kabul ettim. İşte böyle.. Geldim ve buradayım. Kendi okulumdan daha çok sizin okulunuza hizmet ettim, benimsedim ve ikinci yuvam oldu burası. On yıldır Robert Kolej deyim ve 2015 e kadar da buradayım te yaş haddinden emekli olacağım ve sizin mezuniyetiniz, benim de mezuniyetim olacak. Umarım bu okulun öğrencilerine de elimden gelen desteği göstermiş ve sizlere katkı da bulunmuşumdur. Benim için çok büyük bir onur oldu Robert Kolej de bu görevde olmak. Yunus: Mr. Chandler ı özlediniz mi? Güler Hoca: Mr. Chandler ı da özlüyorum. Daha önceden birlikte çalıştığım bütün müdürleri Mr. Merchant ı ve İzmir den Mr. Heard ü ve Mr.Frank i de özlüyorum. Beraber çalıştığım bütün müdürlerden çok şey öğrendim. Defne: YGS ve LYS deki değişikler hakkında ne düşünüyorsunuz? Güler Hoca : Ne yazık ki sürekli araç hareket halindeyken lastik değiştiriyor bizimkiler. Bu çok sıkıcı bir durum. Büyük haksızlık. Yalnız sadece bize olan bir şey değil, tüm Türkiye yi ilgilendiriyor bu haksızlık. Evet, ekmek artık aslanın ağzında değil. Aslanın kursağına indi, midesini geçti, şimdi de bağırsağında. Sizin için zorlu günler geldi ve yarış daha da acımasızlaştı. Daha çok çalışmanız gerekiyor artık. Yunus: Okulda değiştirmek istediğiniz şeyler nedir? Güler Hoca: Okulumuza öğretmen ve öğrencilerin ortak benimseyecekleri Olumlu Disiplin Anlayışı getirmek... Bir de daha özgür, bağımsız; öğrencilerin ilgi, istek ve becerilerine yönelik çağdaş, ilerici ders programlarını sağlayacak değişiklikler yapabilmeyi istiyorum. Defne: Şimdi rolleri değiştirelim, sizin öğrenciler hakkında merak ettikleriniz ve sormak istediğiniz sorular var mıdır? Güler Hoca: Öğrencilerin Robert Kolej de neleri değiştirmek istediklerini soralım. Bir de Robert Kolej de kesinlikle değişmesini istemediğiniz değer ve ilkelerin neler olduklarını gerçekten çok merak ediyorum. İkinci sorum da bu olsun. Yunus, Defne: Bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz Hocam. Güler Hoca: Ben Teşekkür ederim. Sağ olun, var olun. Kasım 2012 Kasım 2012

10 10 RÖPORTAJ Robert Kolej Ailesinin Yeni Üyesi: Anthony Jones Bir öğrenci olarak yeni müdürümüzü tanımak ve tüm okula tanıtmak kolay olmasa gerek. Öğrenciler olarak her zaman idarecilerden biraz çekinmişizdir. Bu sebeple soracağım sorulara nasıl yanıtlar alacağım konusunda bazı kaygılarım vardı. Karşımda nasıl birisini bulacağımı bilemiyordum fakat röportajın başlamasıyla beraber rahat hareket eden ve karşısında ki insanın da kendine güvenli hissetmesini sağlayan birini buldum. Şimdi huzurlarınızda sorduğum tüm soruları samimiyetle cevaplayan, birçok insanın vereceği klasik cevaplardan kaçınarak, samimi cevaplar vermeyi tercih eden Robert Kolej in yeni müdürü Anthony Jones. Klasik bir soruyla röportajımıza başlayacağız. Sizi yakından tanımak istiyoruz. Robert Kolej e yeni geldiniz. Bize kendinizden bahsedebilir misiniz? Anthony Jones: Kim olduğumu, neden burada Robert Kolej de olduğumu açıklayacak en önemli nokta, bulunduğum yer neresi olursa olsun, orayı kendimin de öğrencisi olmayı isteyebileceğim bir okula çevirebilmektir. Çoğu öğretmen size okullarının çok iyi olmadığını söyler. Okula geldiğimde çalışanlara kendi hayatımdan biraz bahsettim çünkü hayatımdaki olaylar neden bir öğretmen olduğumu açıklıyor. On bir yaşına gelene kadar okulla ilgili iyi bir tecrübem yoktu. Dürüst olmak gerekirse okul hakkındaki tecrübelerim korkunçtu. Bazı iyi öğretmenler vardı ve sisteme karşı direniyorlardı. Fakat sistem bulunduğumuz şehrin problemleriyle başa çıkmak için yeterli değildi. Okulum küçük bir semt okuluydu. Şehrin tüm problemlerini okulda görmek mümkündü. Çocukların çoğu bıçaklarla geziyorlardı. İçinde bulunduğum yer şiddetli bir toplumdu. Öğretmenlerime gerçekten üzülüyordum. Çünkü biz öğrenciler olarak gerçekten kötüydük. Fakat lise yıllarım bundan tamamen farklıydı. Hayat koşullarım, babamın işi dolayısıyla, London dan Amerika ya taşınmamızla beraber değişti. Çok farklı bir okula gittim. Cesaretlendirici ve özgür hissettiğim bir ortamı vardı. Öğretmenlerle ilgili çok olumlu tecrübelerim oldu. Çok farklı öğrencileri bir arada bulmak mümkündü; maddi durumu iyi olan veya olmayan, beyaz veya siyah, Latin Amerikalı veya Asyalı, kuzey Amerikalı, Hindistanlı ve daha bir çoğu. Okul, gelmek isteyen öğrencilerin hepsini kabul ediyordu, farklılıklara bakmıyordu. Bu okulun özelliklerinden birisiydi. Tüm öğrenciler çalışmaları gerektiğini biliyordu, çalışmayanlara okuldan ayrılmaları söyleniyordu Öğrenciler ellerindeki fırsatın ne kadar özel ve benzersiz olduğunun farkındaydılar, bunu kaybetmek istemezlerdi. Anlaşıldığı üzere, lise hayatım çocukluk yıllarımdan çok farklıydı. Sonrasında Yale Üniversite sine gittim ve zor olmasına rağmen orayı sevdim. İlk başlarda hoşlanmasam dahi, bir iki yıl sonra üniversitemi sevmeyi öğrendim. Üniversiteden mezun olduktan beş yıl sonrasına kadar bir öğretmen olmak istediğimi fark etmedim. Farklı şeyler yaptım. Şimdi yaptıklarımı sıralamayacağım fakat öğretmen olmak istediğimin farkına vardığım gün benim için çok mutlu bir gündü. Yirmi altı yaşımda bunun farkına varmıştım ve o zamandan beri de öğretmenlik yapıyorum. Türkiye ye gelmeye nasıl karar verirdiniz? Neden Robert Kolej i seçtiniz? Anthony Jones: Buraya gelmemde bir kaç sebep var. Her zaman RK hakkında farklı yollardan bir çok şey duydum. Paris, Luxemburg ve İsviçre de uluslararası okullarda çalıştım. Uluslararası okullarda çalıştığınız zaman dünyanın farklı yerlerinde çalışmış öğretmenlerle tanışabilme şansına sahipsiniz. Çoğu zaman onlara nerede çalıştıklarını ve şu ana kadar öğretmenlik yaptıkların en güzel yerin neresi olduğunu sorarsınız. İşte tanıştığım öğretmenlerin birkaçı aynı şeyi söyledi. Bugüne kadar öğretmenlik yaptıkları en güzel yer Robert Kolej di. Bu yüzden Robert Kolej i daha on dört yıl öncesinden biliyordum. Öğretim yapabileceğim bir yer ararken, Türkiye den bir iş teklifi aldım. Arkadaşlarıma ve çevremdeki öğretmenlere, Türkiye den iş teklifi aldığımı söylediğimde Robert Kolej den olup olmadığını söylediler. Teklifin RC den olmadığını öğrendiklerinde ise çok tepki vermediler. RK nin itibarı gerçekten çok büyüktü. Bir buçuk yıl sonrasında ise, bir arkadaşım RK de bir müdür aradıklarını söyledi. Yaklaşık on dakika boyunca RK nin ne kadar itibarlı olduğundan ve ne kadar özel olduğundan, tanıştığım öğretmenlerin RK ile ilgili güzel düşüncelerinden bahsettim. Sonunda arkadaşım bana baktı ve neden başvurmuyorsun dedi? İşte bu şekilde RK ye geldim. Robert Kolej öğrencileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bizler hakkındaki gerçek düşünceleriniz nelerdir? Anthony Jones: Robert Kolej öğrencileri hakkında ki ilk izlenimim çok gülüyor olmaları. Ders aralarında, sınıflarını değiştirirken çok mutlu duruyorlar, birbirleriyle zaman geçiriyorlar ve gülüyorlar. Stresli olduklarında dahi onları bu kadar canlı görmek gerçekten güzel ve bence bunu başarabilmek çok güzel. Bir diğer izlenimim ise RK de olan özel bir şey hakkında. İyi veya kötü, bir sınavın sonuçlarının kullanılması eşitlikçidir. Bu oldukça demokratik bir yoldur. Şimdiye kadar kimin başvurduğuna önem veren bir çok özel okulda çalıştım fakat bunlardan tamamen farklı olarak RK bunun önemli olmadığını söylüyor. Yani bir öğrencinin başarılı olması önemli ama maddi durumunun yetersiz veya yeterli olması, Türkiye nin doğusundan veya batısından gelmesi fark etmiyor. RK nin bu özelliğini gerçekten çok seviyorum. İngilizce de buna aynı zamanda meritokrasi diyoruz. Eğer bir okula başvurmak için hak kazandıysanız, yazılmak için hakkınız olmalı. Bu gerçekten çok özel. Fakat okula kabul ettiğiniz öğrenciler nasıl bir şeyin parçası olacaklarını da öncesinden bilmeliler. Gördüğüm kadarıyla RK de lisenin olimpiği gibi. Yoğun ve bir çok olay var. Öğrenciler onlara birbirleriyle yarışmamalarını söyleyecek olsam dahi yarışmaya devam edecekler çünkü başarılı olmak fikri RK öğrencilerinin zihinlerinde, içgüdülerinde ve bedenlerinde. Öğrenciler bu isteğe durdurmak için mücadele etmemeli fakat bu isteklerini iyi sonuçlar elde etmek için doğru yollara yönlendirmeli. Açılış töreninde söylediğim gibi, sadece sınav notları için eğitiminizi yanlış yönde kullanmayın. Bu sadece bir başlangıç. Fakat biliyorsunuz artık neredeyse her şey sınavlara bağlı. Artık Kasım 2012 Kasım 2012 Berfin Torun yurtiçinde dahi sınav sonuçları çok önemli. Anthony Jones: Bu gerçekten üzücü fakat anlaşılabilir bir şey. Türkiye gibi üniversiteye girmek isteyen bir çok öğrencinin olduğu bir ülkede kişisel bir sistem meydana getirmek çok zor. Amerika da bu mümkün sanırım. Fakat sadece belirli sayıda üniversiteler için. Bu üniversitelerin görevleri sadece başvuruları incelemek olan danışmanları var. Sınav sorularının ötesinde olan olayları neden ve nasıl yaptığınızı açıklamanız gereken sorular soruyorlar ve bunları değerlendiriyorlar. Sizi yakında tanımak istiyorlar. Türk sisteminin ya da Amerikan sisteminin bunu tam olarak uygulaması mümkün olmayabilir. Çoğu Amerikan üniversitesi de, yaklaşık yüzde yetmiş beşi, sadece sayıları kullanarak öğrencileri alıyor. Bu hoş bir şey değil fakat bu sistemi değiştirebilmek çok para gerektiriyor. Üniversitelerin bazıları danışmanlarını dünyanın bir ucundan diğerine yolluyor. Sadece bu işle uğraşması için danışmanlar buluyor. Örneğin bugün Illinois Üniversitesi öğrencilerle konuşmak için buradaydı. Fakat çoğu üniversiteler de bunu yapamıyor. Türkiye de ki sınav sistemi de belki gelecekte başka bir şekle girecek, değişecek ve geliştirilecek. Sınav sistemi değiştirilirse bu bizim için adil olmayacak. Peki ortada çok stresli dolaşan öğrenciler görüyor musunuz? Evet ve hayır. Öğrencilerin neden stresli olduğunu anlama birkaç sebepten dolayı zor. RK yüzünden mi stresliler, üniversite sınavlarında dolayı mı, yoksa sevgilileri ilgili mi problemleri mi var? Bunu bilemezsiniz. Fakat üniversiteye giriş sisteminin ne kadar stresli olduğunu tahmin edebiliyorum. Daha önce de söylediğim gibi bu üzücü. Keşke buna bir çözüm bulabilseydim. Fakat bunu yapabilmem mümkün değil. Eğer ileri de bu konuda bir gelişme olursa, bunun artık sisteme yeter, diyen Türk Üniversitelerinden geleceğine inanıyorum. Bu üniversiteler, sınav

11 RÖPORTAJ 11 sisteminin onlara istedikleri öğrencileri vermediğini ve sistemi değiştirmeleri gerektiğini söyleyecekler. Ne yazık ki bu çok uzun bir zaman alabilir, belki on yıl, yirmi yıl. Amerika da bunun olması bir devir aldı de bir çoğu üniversite insanların mali durumların ve renklerine göre adil olmayan kabuller veriyordu. Bu sistemin değişmesi en az yirmi yıl aldı. Bu yaz RKANEP ile beraber Sivas a gittiniz. Nasıl bir deneyimdi? Anthony Jones: Gerçekten sevdim. Orada bulunduğum için çok mutluydum. Bazı şeyleri okuyabilirsiniz, veya da görebilirsiniz. Fakat hâlâ anlayamayabilirsiniz. Düşünüyorum da bir turist gibi arabayla da üç- dört hafta boyunca Türkiye yi dolaşabilirdim fakat bu şekilde İstanbul un dışında ki yaşamı Zara da geçirdiğim bir haftada ki gibi anlayamazdım. ( Bu sırada, Sivas RKANEP te kendisine hediye edilen bıçağı da gösterdi. Okulda ki dolabında bir hatıra olarak saklıyordu.) Türkiye de Sivas dışında başka şehirlere gittiniz mi? Anthony Jones: Bir hafta Asos a gittim fakat o sayılmaz. Paris te öğretmenlik yaparken, öğrencilerimi akademik bir gezi çerçevesinde buraya getirdim. İstanbul da tarihi yarımadanın olduğu yerleri içeren klasik bir gezi yaptık. İstanbul un tarihini yıllar boyunca öğrencilerime öğrettim. Türk halkı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda değişik analizleriniz, izlenimleriniz var mı? Anthony Jones: Şu ana kadar hiç sevmediğim biri olmadı, hepsi de çok iyiydi. Bu konuda kişisel bir analiz yapmadım çünkü ilk izlenimlerin ne kadar yanıltıcı olabileceğini biliyorum. Paris e taşındığım zamanı hatırlıyorum. Taşınmadan önce iki haftalığına kalmaya gelmiştim ve bu sürede unutamayacağım üç tatsız olay yaşadım. Orada yaşadığım sekiz yıl boyunca, bir haftada yaşadığım bu üç tatsız olay gibi, bir olayı bir daha hiç yaşamadım. Bu yüzden bir insanın içinde bulunduğu toplumu ve kültürü algılaması ve anlaması uzun bir süre alır. Çok kitap okudum ve kesinlikle insanların yaptıkları analizleri de değerlendirdim fakat bazı şeyleri daha iyi anlayana kadar genellemeler yapmayı sevmem. Şimdi röportajın en eğlenceli kısımlarından birine geldik. Soracağım sorulara kısa cevaplar verebilir misiniz? Favori şarkıcınız? Anthony Jones: Fakat bu adil değil. Sevdiğim bir sürü şarkıcı var. Mercedes Sosa ve David Bowie. Favori filminiz? Anthony Jones: Yine zor bir soru. Lost in Translation Son zamanlarda bu film hakkında düşünüyordum. Favori yazarınız ve en sevdiğiniz kitap? Anthony Jones: Favori yazarım Malcolm Gladwell. On kere okuyabileceğim ve okumaktan hiç sıkılmayacağım kitap ise Muhteşem Gatsby veya Hamlet. Bu şekilde düşünmediğim için sorular çok zor geliyor bu çocukların arasında seçim yapmak gibi bir şey ve bunu hiç bir zaman yapmazdım. Haklısınız fakat insanlar sizi merak ediyor. Favori şehriniz? Anthony Jones: İstanbul Gerçekten mi? Anthony Jones: On yıl öncesine kadar en sevdiğim şehir Paris ti, yirmi yıl öncesinde New York tu, otuz yıl öncesinde ise Londra ydı. Belki on yıl sonrasında favori şehrim İstanbul olmayacak fakat şu an bulunmak istediğim yer burası. Favori sporunuz ve favori sporcunuz? Anthony Jones: Son zamanlar da Rugby çünkü takıma yardım ediyorum. Favori oyuncumu ise muhtemelen kimse bilmeyecek ama bunu yine de söyleyeceğim: Gareth Edwards, gerçek bir büyü. En sevdiğiniz çizgi film? Anthony Jones: Favori bir çizgi filmim yok. Televizyon izlemiyordum çünkü ailemin televizyon alacak parası yoktu. Daha sonrasında yatılı okula gittiğimde ise, sadece Perşembe günleri bir saat televizyon izlememize izin verdiler. Bu bir saatte de çizgi film değil, müzik izliyorduk. Bu yüzden çizgi filmleri görmeden önce baya büyümüştüm. En sevdiğiniz ders? Anthony Jones: Lise 11 yılıma kadar okulu çok sevmiyordum. Lise 11 de ise her şey birden değişti. Öğretmenlerim fikirlerimi sormaya başladı, bir yetişkinmişim gibi davranmaya başladılar. Sanırım artık bizler de daha yetişkin bir şekilde hareket ediyorduk. Fizik öğretmenim çok iyi olmasa daha fiziği çok sevdim. Rus edebiyatını da çok seviyordum. Zihnimi başka bir dünyaya açmıştı. Sosyal çalışmalarla ilgili derslerde yapıyorduk. Amerikan tarihini öğrenmiyorduk, Amerikan tarihi üzerine münazara yapıyorduk. Gerçekten güzel bir deneyimdi. Hiç unutamadığınız, sizi çok etkileyen ve bizimle paylaşabileceğiniz bir anınız var mı? Anthony Jones: Üzücü olan bazı anılarım var. Acı bazı şeyleri mutluluktan daha uzun süre hatırlamamızı sağlar. Büyük ihtimalle öğrencilere bu konuda konuşurdum. En güçlü anılarımdan bir tanesi bana cesareti öğreten öğrencilerimle ilgili. Cesaret büyüleyici bir problem ve konu. Cesaretle mi doğarsınız, bunu sonradan mu geliştirirsiniz, cesaretin ne anlama geldiğini nasıl bilebilirsiniz? Yirmi dokuz yaşındaydım ve Paris teki okulumda topluma hizmet projelerinin başına gelmem istenmişti. Bu konuda bir geçmişim yoktu. Kesinlikle bunun önemine inanıyordum fakat kişisel bir deneyimim yoktu. Kesinlikle bu konuda gerekli olan değerlere ve davranışlara sahiptim. Paris te çalıştığım bu okul da müdür bana bu görevi üstlenmemi söylediğinde gerçekten çok şokaşırmıştım ama bu bana onur vermişti. Fakat konuşmaya başladıktan on dakika sonrasında ise ne yapacağımı düşünüyordum ve öğrenciler bana tam anlamıyla ne yapacağımı öğrettiler. İnanılmaz derecede cesurdular. Tam anlamıyla ve mecazen beni daha önce bulunmadığım yerlere götürdüler. Yaptıkları şeylerin tartışılabilir olduğuna karar verdiler. Örneğin; eskiden okul öğrencilerinden eski battaniyeleri ve kıyafetleri toplayıp, ihtiyacı olanlara veriyordu. Bunlar toplandıktan sonra, bir organizasyon aracılığıyla ihtiyacı olanlara verilecek sanıyordum. Fakat öğrenciler buna hayır dediler. Kendileri bunları ihtiyacı olanlara dağıtacaklardı ve başardılar da. Böyle şeyler yapıyorlardı. Okul şehrin öbür ucunda yapılan engelli olimpiklerine, zihinsel ve fiziksel engelli öğrencilerin katıldığı olimpiklere, pazar günleri üç veya dört öğrenci yolluyordu. Bu öğrenciler, engelli öğrencilere su getirmede, yazı yazılması gerektiğinde yazı işlerinde ve bu tür konularda yardım ediyorlardı. Öğrenciler bu etkinliği de kendi okullarında yapmak istediler. Ben şaşırsam da onlar kararlıydılar. Söylediğim gibi, cesareti dört veya beş tane on altı,on yedi yaşlarındaki çocuktan öğrendim. Son olarak RK öğrencilerine ve öğretmenlerine bir tavsiyeniz var mı? Anthony Jones: Hayatını tadını en iyi şekilde çıkarın. Çok özel bir anda ve çok özel bir yerdeyiz. Robert Kolej de bu ülkenin en zeki ve başarılı öğrencileri ve harika öğretmenlerine sahibiz. Çok güzel anılarımız ve arkadaşlarımız olacak ve umarım tüm bunlar çok özel bir şekilde bir yolda bir araya gelecek. Bu röportaj için çok teşekkür ederim. Eğlenceli ve güzel bir röportajdı. Anthony Jones: Rica ederim. Kasım 2012 Kasım 2012

12 12 Absürd Haber Köşesi Plato da Toplu Konut İnşaatı! İstanbul da ev yapılacak boş arazi kalmadığı için gözler en güzel Boğaz manzarasına sahip olan okulumuzun Plato suna çevrildi. Önceden okul zamanında spor aktiviteleri için, yazın da buğday ekilerek okula ek gelir sağlanması için kullanılan Plato yu TOKİ istimlak etti ve Boğaz Manzaralı mega gökdelen yapımına başladı. 2+2 ve tipi dairelerden oluşacak Sıkıldık Gökdelen Dikiyoz adlı projenin temel atma töreninde Arnavutköy Muhtarı Bu gökdelenler şehrin tarihi dokusunu, Boğaz ın siluetini ve Rabırt Golej gibi köklü bir kuruluşun saygınlığını pekiştirecektir. Keşke bu teknoloji atalarımızda da olsaydı da Dolmabahçe olsun, Topkapı olsun hepsi gökdelen olsaydı. Biz de bir New York, bir Manhattan olabilirdik. Bundan sonra her yere bu tür gökdelenler dikilmeli ki insanımız Dünya ya bir adım yukarıdan baksın dedi. Robert Kolej Yönetimi ise gökdelende yaşayacaklarla okul öğrencilerini ayırmak için platoya olan ulaşımı kesti. Sıkıldık Gökdelen Dikiyoz gökdelen yöneticileri ise okul bölgesine giren gökdelen sakinlerine alıkoyma cezası verilmesine karar verdi. İlerleyen günlerde Robert Kolej öğrencileri ve Sıkıldık Gökdelen Dikiyoz sakinleri arasında yaşanan olayları size aktaracağız. Robert Kolej Öğrencileri Ödüle Doymak Bilmiyor! Her türlü yarışmada ödül alan Robert Kolej öğrencileri gerçekten de ödüle doymuyorlar. Ödüle aç olan öğrenciler, gördükleri her ödülü mideye indiriyorlar. Robert Kolej Fizik Bölümü bu kadar çok metalin insan sağlığına zararlı olduğunu belirtti. Ama bazı öğrenciler En İyi Demir Adam yarışmasını kazanmak istediklerini, böylece daha çok ödül alacaklarını belirttiler. Plaket olsun, sertifika olsun, heykelcik olsun, her türlü ödül kapsamındaki cismi yutan Robert Kolej öğrencileri Ödül Borsasını da hareketlendirdi. Ödül Heykelciği yapan firmalar Robert Kolej öğrencileri olmasa halimiz ne olurdu, Allah onlardan razı olsun, ödüle doymuyorlar iyi ki de sözleriyle Robert öğrencilerine olan minnettarlıklarını belirttiler. Ayrıca çoğu gazete, ödül alan Robert Kolejliler için her sayıda farklı bir haber yapmak yerine doğrudan Robert Ödülleri adlı bir köşe yarattı, böylece Robert Kolejlilerin ödülleri artık bir sermaye oluşturuyor! Seçmeli Ders Sayısı Bunalım Oranını Artırdı Birçok seçmeli ders imkânı sunan Robert Kolej, ne seçeceğine karar veremeyen, zorlanan Robert Kolej öğrencilerini çıkmaza soktu. Hem İngilizce hem fen hem sanat hem matematik dersi, ama aynı zamanda ilgisini çeken dersleri almak isteyen öğrenciler bunalıma girdiler. Tartar Tartmaz adlı öğrenci Seçmeli Dersler güzel hoş ama esas zor kısmı seçmesi. Çoktan seçmeli olsa işimiz kolay olur, sonuçta dikkatli çözersek kaydırma da yapmayız. Ama kutucuk doldurmak cidden bizi çok zorluyor, özellikle A,B,C,D yerine 1,2,3,4 yazmak zor geliyor. diyerek tepkisini belirtti. 10 Sınıf Defteri Monitörlerin Evlerinde! Tehlikenin Farkında Mısınız? Hazırlıktayken herkesin olmak istediği ama zamanla gönüllü olan kimse kalmadığı için kurayla belirlenen monitörler sınıf defterlerini kaybetmekte veya evlerine götürmekte ısrarlı. Çoğu monitör defterlerden kopamadıkları için defterleri çantalarıyla evlerine götürdüklerini ve Lise Ofis teki sınıf defteri raflarının boş kalmasından rahatsız olmadıklarını belirtti. Sınıfta defteri unuttuğu için izin isteyip dersi bölen öğrencilere karşı olarak birleşen RC Hocaları Monitörler Sınıf Defterlerini Boyunlarına Bağlasın kampanyası başlattı. Dünya nın En Geniş Ekranları Robert Kolejde Geçtiğimiz aylarda Robert Kolej de gerçekleşen Geniş İşlere Geniş Ekranlar Fuarının göz bebeği, Robert Kolej de kullanılmaya başlanan dünyanın en geniş ekranlarıydı. Bu ekranlar Robert Kolej de televizyon ekranından ziyade bilgisayar ekranı olarak kullanılıyorlar. Bu projeyi gerçekleştirmek için Dünya Bankası ndan destek aldıklarını belirten Robert Kolej Yönetimi, dünyada bilgisayarlı eğitimin önem kazandığını ve bu konuda çalışmalarını sürdüreceklerini açıkladı. Şimdilik enleri 2 metreyi bulan bilgisayarların, birkaç yıl içinde genişliği 8 metre olanlarla değiştirilmesi planlanıyor. HABERLER Böylelikle bir bilgisayar aynı anda 3 farklı öğrenci tarafından kullanılacak, böylece enerji tasarrufu sağlandığı gibi sanal dünyanın yalnızlaştırdığı gençler tekrar sosyal hayata kazandırılacaklar. Okulda kullanılmayan camlardan üretilen ekranlar gün içinde öğrenciler tarafından kullanılırken akşamları ise ışıklandırma amaçlı kullanılacaklar. Ekranların çalışması ve temizliği için harcanan enerjinin karşılanması için platoya yeni bir elektrik santrali Kediler İş Başında kurulması gündemde. Öğrenciler beden derslerinde platoda dinamoya bağlı çarklarda koşacaklar ve Robert Kolej enerjisini bu şekilde üretecek. Aynı zamanda alıkoyma cezası alan öğrencilerin de, ceza süresi boyunca santralde çalıştırılmaları düşünülüyor. Agresif Ergenlerin Pişti Kavgası Geçtiğimiz günlerde gerçek bir çıkışa gel olayının yaşandığı haberini almış bulunmaktayız sevgili okur.detaylar biraz karışık olsa da, özetlemek gerekirse olay şu: Süsüne püsüne düşkün bir arkadaş, haftada üç kez pişti olmanın yarattığı sinirle adam toplayıp dövdürtme yoluna gitmiş. Geçen salı okul çıkışı agresif ergen arkadaşın topladığı on kişilik grup, pişti olduğu şahsı tenhada kıstırmış. Şans eseri Caroline Reis imdada yetişmiş de can kaybı olmamış. Ayrıca grubun bir kısmını Ergen Dertleri Köşesi yazarlarının oluşturduğu haberleri de dolaşıyormuş diye bir dedikodu çıkmış ki katiyen yalandır. İnanmayın, inandırtmayın sevgili okur. Öptüm hepinizi teker teker. Kod Adı Pisi Pisi: Bir Kedi Kuşatması Robert Kolej in kedilerinin ünü bizim mahalleye kadar ulaştı. Mahallemizin sürekli sakinleri Sarman ve Tırmık ı okulumuzun kedileri hakkında konuşurken duydum geçende: Bizim yaşadığımız da hayat mı be? Kopat ve Pençe Arkadaşları. Robert Lisesinin yönetimine el koyuyormuş, biz de bütün gün süt diye yalanıp miyavlayalım millete. Hey yavrum hey! Gençliğimde görecektin beni Tırmık! O sivri pençelerimle genç kedilere taş çıkarırdım. O ayaklanmayı da şüphesiz ben yönetirdim zaten Ayaklanma mı? Meğer son zamanlarda, kedilerimizin nüfusundaki artışın temel sebebi, okulu ele geçirme planları için adam toplamakmış. Peki o bir görünüp bir kaybolan kedilere ne demeli? Onlar da Arnavutköy Kedi Heyeti nin gönderdiği elçilermiş. Saldırı planı hakkında bilgi almak için gidip geliyorlarmış. Birkaç gün önce kedileri takip ederek kendini önemli bir miyavlama seansının ortasında bulan muhbirimiz nasıl kaçacağını şaşırmış, parça pinçik yapmışlar zavallımı. Tommy Hilfiger marka gömleğinde pençe izleri vardı. Ortam çok vahşileşmiş. Bütün bunlar olurken okulumuzun saygıdeğer hayvan severi Tulu Derbi yle konuşmaya çalıştık, ancak sessiz kalma hakkını kullanarak sorularımızı cevapsız bıraktı. Söylemeden geçemeyeceğim. Kendisini her sabah kedilerle derin muhabbet içinde görüyoruz. Kopat ve Pençe Arkadaşları kendilerine sağlam bir yardakçı bulmuş anlaşılan. Çok geç olmadan bu duruma bir el atılmalı. ÖNEMLİ NOT: Adını vermek istemeyen muhabirimizin bize en son attığı mail şu şekildedir: Artık çok geç! Hiçbir şey yapamayız. Herkesin hemen kaçması gerekiyor. Tekrar ediyorum. Herkes hemen kaçmalı. CANINI SEVEN KAÇSIN! Organize olmuşlar. Orantısız güç kullanmaktan çekinmiyorlar! Karanlıkta parlayan yusyuvarlak gözler üzerime doğru gelirken sizi uyarmayı son görevim bilirim. Pençelerden sakı- MİYAAAV! *Bizim okulun kedileri bir çete grup adlarını Kopat ve Pençe Arkadaşları koymuşlar. Ele başı Pisi Kopat mış, hani o saldırgan kedi var ya bir tane, hah o işte. Fakat sevgili kara kedimiz Caroline bu işten hiç hoşlanmamış(onu çeteye çağırmamışlar galiba).

13 Tatbikat Sıraları birbirinden ayırmış, sınıfta 4 sıra arka arkaya oturuyorduk. Hoca, sınav kâğıtlarını dağıttı. Eee, 9. Sınıfın ilk edebiyat sınavı Diğer sınıflardan farklı olarak, bizim sınıfımız Gould un 3. Katındaydı. Aslında bayağı şanslıydık. 4 koca kat çıkacağımıza sadece 3 kat çıkıyorduk edebiyat dersi için. Sınavın ise gerçekten kolay olmasını mı bekliyorduk. İlk sayfaya baktım. Bu sorular bayağı kolaydı. Rahat rahat yavaşça tüm soruları yanıt veriyordum. 9. Sınıf zor diyorlardı da benim için bayağı kolay olacaktı anlaşılan. İlk sayfa bitti, arka sayfayı çevirdim. İkinci sayfanın üzerindeki ilk soruyu okuyordum. Daha doğrusu okumaya çalışıyordum. Çünkü okunacak gibi değildi. Burada soru değil, paragraf yazıyordu. Paragraf bile yetmez, resmen kitaptı bu. Bu gerçekten edebiyat yazılısı mıydı yoksa bir kitap mı? Bu sınavsa benim bugüne kadar gördüğüm sınavlara ne demeliydi? Saate baktım. Sınavın bitmesine sadece 15 dakika kalmış. Daha 3 sayfam boş, ben ne yapacağım? Bu 9. Sınıfa zor, zor diyorlardı da inanmıyordum. Gerçekten de öyleymiş. Birden bire hayatımı kurtaracak bir zil çaldı. Bu okul zili falan değildi, zaten okul zili olsa hayatımı kurtarmaz, bitirirdi. Bu yangın alarmının ta kendisiydi. Sınıftan Oleeeey! şeklinde bağrışmalar ve alkışlar yükseldi. Nasıl olsa bir tatbikattı. Tüm sınavı da bu sayede kurtarmıştım. Hoca, bir yandan bizi susturmakla uğraşıyor, bir yandan da iptal olmuş sınavın kâğıtlarını toplamaya çalışıyordu. Biz ise sevinçten göbek atıyor ve yangın tatbikatını büyük bir sevinçle kutluyorduk. Hoca, bizi susturamadı; en sonunda Bunu tatbikattan sonra kutlarsınız. Şimdi sessizlik ve herkes Maze e! diye bağırdı. Herkes büyük bir mutlulukla beraber dışarı çıktı. Ben onun mutluluklarına katılmadım. Doğanın çağrısı vardı. Acilen tuvalete gitmeliydim. Millet dışarıya çıkıyordu, ben ise koşarak üst kattaki tuvalete yetişmeye çalışıyordum. Yangın alarmı da çalıyordu çalmasına da, kimse alarmı dikkate almıyordu. Sınıfça yangın alarmında göbek bile atmıştık. Gerçi bu artık kaçıncı yangın alarmıysa Her birinde Yangın var diye dışarı çıkıyorduk, sonunda yangın olmadığını görüyor ve ciddiyetsizliğimizden dolayı azar bile işitiyorduk. Neyse ki bu sefer şanslı olan sınıf bizdik; bir sınavı iptal ettirmiştik. Peki, bundan önceki tatbikatlar? Sen git İngilizce den quiz ol sonra da beden dersinin tam ortasında tatbikat olsun. Hem de tam softballda ilk kez topa vurmuşken Bendeki şans mıdır? Kırk yılın başında şans yüzüme güldü, matematik sınavı iptal oldu. Acaba bundan sonra başıma kötü olarak ne Uluslararası Kütüphane Haftası Robert Kolej, bu yıl yine bir ilki gerçekleştirdi. Uluslararası Kütüphane Haftası kapsamında Ekim haftasında okulda çeşitli etkinlikler düzenlenmeye başlandı. İlk olarak öğle aralarında yapılan konuşmaları dinlemek veya konuşma yapmak üzere kütüphane okuma alanında buluşuldu ve kitaplardan seçilen bölümler dinlendi. Sevilen şiirleri seslice birilerine okunarak ya da duvarlara yapıştılarak paylaşıldı. Bütün bu etkinlikler tüm okulun kutladığı okuma haftası etkinliklerinin yaygınlaştırılması için çok güzel çalışmalardı ancak en çok ilgi çeken etkinlik 19 Ekim Cuma günü isteyenlerin en sevdiği edebi karakter gibi giyinebilmeleriydi. Cuma günü okulda çok büyük bir çümbüş vardı. Percy Jackson ından Katniss Everdeen ine Peter Pan inden Sherlock Holmes üne yüzlerce karakter kitaplardan fırlamış ve yerleşkede dolaşıyorlar, bizimle aynı sıralarda oturup aynı yemekleri yiyip aynı dili konuşuyorlardı. Bu karakterler arasında popülerler olanlar kadar pek bilinmeyen karakterler de vardı. Daha önce adını bile duymadığınız kitapların karakterleriyle de tanışmak en az yolda yürürken yanınızdan geçen tanıdık karakterleri tahmin etmek kadar eğlenceliydi. Bazı öğretmenler de kendi dil ve kültürlerini tanıtmak adına büründükleri karakterlerle bu etkinliğin öğretici yanından faydalanmış oldular. İnsanları gerçekten kitap okuma kültürünün içine çeken ve okumaya teşvik eden bir etkinlik olarak ben kişisel olarak bu etkinliğin bu hafta için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum. Robert Kolej de Uluslararası Kütüphane HABERLER 13 gelecek? Önce bir tuvalete gideyim de, sonra düşünürüm bu kısmı. Kesin geç geldiğim için azar işiteceğim ya da detention alacağım. Gould un merdivenlerinden yukarı çıktım ve sonunda tuvalete ulaştım. Bu okulda da haksızlık var, ne zaman tuvalete ihtiyacım olsa kızlar tuvaletinin olduğu katta bulunuyorum. Erkekler tuvaleti için her seferinde ya bir kat yukarıya ya da bir kat aşağıya inmem gerekiyor. Neyse ki ben çok geç olmadan tuvalete ulaştım. Burası bir garip kokuyordu, farklı bir koku. Sanki biri önceden okulda sigara içmiş gibi Ya da bugünkü öğle yemeğimiz yanmıştı. Gerçi öyle olsa, yemeğin kokusu Gould un üçüncü katına kadar yükselmezdi, yükselir miydi? Bir yandan da hava bayağı bir ısınmıştı, çok sıcaktı. Tuvalet ihtiyacımı giderdim, ellerimi yıkıyordum. Dışarıdan da bir ışık geliyordu ama bu ışık farklı bir ışıktı. Sanki biri el feneri tutuyor tuvalete. Koku da git gide artmaya başladı. Dayanılmaz yakıcı bir koku. Hava da sisli miydi ne? Tuvalet de tamamen sis olmuştu. Şu an tatbikat olmasa Yangın var! diye korkudan bağırıp çağıracaktım. Ama tatbikat değilse alarmı niye çalsınlar ki? Hem böylesine bir okulda yangın nasıl çıkar? Bir dakika, bunun tatbikat olup olmadığını söylemediler ki! Ya gerçek bir yangınsa? Korkuyla hemen Haftası etkinliklerinin bu yıl ilk kez gerçekleştirilmesine rağmen çok yüksek katılım gerçekleşti. Gelecek yıllarda dal Uluslararası Kütüphane Haftası nın bu yıl olduğu gibi çeşitli etkinliklerle dolu dolu kutlanılmasını umuyorum. Cuma günü çeşitli sebeplerden ötürü giyinmemiş öğrencilerden Ben de bir kitap sever olarak herkes gibi bir edebi karakter gibi giyinmek, bu etkinliklerin bir parçaşı olmak isterdim. gibi çeşitli yorumlar duydum. Eğer bu hafta her yıl bu şekilde kutlanmaya devam edilirse inanıyorum ki Robert Kolej de okuma kültürü yayılmış ve şekillenmiş olur. Berk Özgen kapıyı açtım. Hemen çıkmam lazımdı. Gould koridorlarına adımımı atar atmaz yerimde dondum kaldım. Okul, bu sefer gerçekten yanıyordu. Bu bir tatbikat değildi! Her taraftan kapkara dumanlar yükselmişti. Peki ben buradan nasıl çıkacağım? Hemen merdivenlere yöneldim. Buradan çıkabilmek tek umudumdu. Umudumdu Ama merdivenlerden iki kat aşağı inince benim sonum olduğunu fark ettim. Kütüphane yanıyordu ve her nasıl olduysa yangın merdivenlere de sıçramıştı Ben ne yapacağım şimdi? Öldüm bittim ben. Daha genceciktim ne yapacağım şimdi? Hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. Atlayabilir miydim ki? Son umudumdu Ama arada yükselen ateşleri nasıl geçecektim? Galiba bu atlasam bile kül olup gidecektim bu hayattan. Yangın alarmını ciddiye almadan tuvalete gitmiştim. Bu bir tatbikat olmalıydı, ama değildi. Ya bir kâbussa, ama bir kâbus olsaydı çoktan uyanmış olurdum. Son nefeslerimi veriyordum. Son bir mucize olmadıkça kurtulamazdım artık buradan. Galiba, hayatım okul merdivenlerinde son bulacaktı Şule Kahraman Kitap Kahramanları Teknolojiye de Hakim

14 14 Bir Taşla İki Kuş Ülkem & Jeremy Hardy RÖPORTAJ Sera Pekel: Öncelikle nasıl tanıştınız? Tanışmanızın bir hikayesi var mı? Ülkem Hardy: Jeremy ve ben, üç sene önce Işık Okulları nda birlikte çalışıyorduk ve masalarımız yan yanaydı. Jeremy Hardy: Ve benden zımba isterdi, ben de ona zımbayı uzatırdım. Bazen ben bisküvi yerken benden bisküvi isterdi ve ben de ona bisküviyi uzatırdım. Daha sonra konuşurduk, evet, yaklaşık bir seneyi birbirimizi tanımaya çalışarak geçirdik, tabii ki bu bir sene profesyonel bir düzeyde, iş yeri çerçevesi içindeydi. Sene sonunda birlikte bir konferans için bir atölye çalışması düzenledik ve bu sayede çok fazla birlikte çalışmamız gerekti. Böylece aramızda gittikçe yakınlaşan bir arkadaşlık oluşmaya başladı. Kısaca tanışma hikayemiz böyle, değil mi? ÜH: Evet, böyle. SP: Bazen, evli öğretmenler birlikte çalışmanın zor olduğunu söyler. Bu doğru mu, yoksa bu sadece bir söylenti mi? ÜH: Bu öğretmenlerin ne demek istediğini anlıyorum, yani gerçekten zor olabilir ama Jeremy ve ben okul zamanı birbirimizi neredeyse görmüyoruz. Çünkü, onun ofisi Gould Binası nda ve benim ofisim Woods Binası nda ve ben genelde hazırlık öğrencilerine ders verdiğim için benim öğle yemeği saatim Jeremy ninkinden çok daha erken oluyor. Bu yüzden gün içinde çok fazla görüşemiyoruz. JH: Yani, bu iki taraflı bir durum. Öncelikle, ikimiz de öğretmen olduğumuz için, okuldan sonra bir şeyler yapmamız gerektiğinde birbirimizi anlıyoruz. İkimizin de not vermesi gereken kağıtlar ve hazırlaması gereken bazı şeyler oluyor ama eğer ikimizde sürekli bununla zaman geçirirsek, birlikte geçirebileceğimiz tüm zamanımızı kaybetmiş oluyoruz. Bu yüzden, kendimize zaman ayırmak ve biraz rahatlamak için, zamanımızı sınırlandırmamız gerekiyor. Benim ebeveynlerim de aynı okulda çalışan iki öğretmendi ve onlar her zaman: Daha fazla o ile başlayan sözcük hakkında konuşmayalım. derlerdi. O ile başlayan sözcük bizim ev içinde yasaklı, ayıp bir kelime gibiydi; ama aslında bu sözcük okuldu. Kısaca, kendimize bazı sınırlar belirlemeliyiz. SP: Ama sanırım, okul meseleleri hakkında aranızda konuşuyorsunuzdur? ÜH: Evet, okuldan sonra eve yürüyerek gidiyoruz. Ve bu yürüyüş, genellikle okul meseleleri, dersler ve iş hakkında konuştuğumuz zaman oluyor. Ama eve vardığımızda, bu konuşma sona eriyor. JH: Evet, eve yürürken okul hakkında konuşmak için yaklaşık yarım saatimiz oluyor. Ancak eve vardığımız an, birden bu konuşmayı bitiriyoruz. Öğrenciler hakkında konuşuyor muyuz? Hayır, asla, tabii ki hayır! Defne Aksoy: Ve bizler de öğretmenlerimiz hakkında hiç konuşmayız. JH: Hayır, tabii ki konuşmazsınız. Yani, öğrencilerde veya olaylarda karşılaştığımız zorluklar ve başarılarımız hakkında konuşuruz. ÜH: Böyle bir şey oldu, bana bazı tavsiyelerde bulunur musun? gibi konuşmalarımız olur. Bence, ikimiz de profesyonel anlamda Bu durumda sen ne yapardın? veya Bu öğrenciyi yeni tanımaya başladım ve başıma böyle bir şey geldi, sence bu durumda ne yapmalıyım? diyebilecek kadar saygı duyuyoruz JH: Evet mesela, Onun ayağına basar mıydın?, Onun kalemini çalar mıydın? (Gülüyorlar.) GT: Mesela ortak öğrencileriniz ve onlar hakkındaki anılarınızla ilgili hiç dedikodu yapıyor musunuz? JH: Öğrencilerimiz hakkında dedikodu yapmıyoruz, ancak stratejilerimiz hakkında konuşuyoruz. ÜH: Mesela ortak bir öğrencimiz varsa ve bu öğrencinin çok zeki olduğunu düşünüyorsak ve bu öğrenciyi daha çok zorlayacak görevler vermeliysek Jeremy, bu öğrenci senin sınıfında nasıl? Bu konuda neler yapıyorsun? Bu öğrencinin ders olan ilgisini arttırmak için sence ben ne yapabilirim? diyorum. Bazen de, ben okulda yeni olduğum için, bazı öğrenciler bana gelip: Siz Madam Hardy siniz. Geçen sene eşiniz bizim öğretmenimizdi. diyorlar. Bunları Jeremy ye aktarıyorum, ancak dedikodu yapmıyoruz çünkü daha yeterince öğrenci tanımıyorum(!) DA: Bildiğimiz kadarıyla siz (Jeremy Hardy) Belçikalısınız, ve siz (Ülkem Hardy) Türksünüz. Bu kültür farklılığı başlığı altında hiç zorluklarla karşılaştınız mı? Ya da okulda, kendi aranızda, veyahut ailelerinizi içeren komik bir anınız var mı? ÜH: Ben, aslında Avustralya da doğdum ve büyüdüm. O yüzden kendimi klasik bir Türk olarak tanımlamıyorum, kısaca, Türkiye de, ben de birazcık yabancı sayılırım. Ama, düğünümüzde bazı ilginç olaylar yaşadık, çünkü düğüne Türk, Fransız, İngiliz, birçok aile katıldı. Babam, 38 yıl Avustralya da yaşamış olmasına rağmen, İngilizce ne de olsa onun ikinci dili ve en iyi konuştuğu dil değil ama Jeremy ve o oturup, gayet iyi bir biçimde Türkçe konuştular ve iyi anlaştılar. Zorlandıklarında ben de yardım etmeye çalıştım. JH: Annem, Fransız olduğu için, Türk gelenekleri hakkında bazı endişelere kapıldı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama gerçekten önem arz eden bir sorun çıkmadı. Mesela babam konuşma yapıp yapmamak hakkında düşünüyordu ama Ülkem in babası konuşma yapmayı planlamıyordu bile. ÜH: Yani, evet, bazı komik anılarımız oldu ama çok milliyetli bir çift olmak hakkında önemli bir olay veya sorunla karşılaşmadık. Ancak, bir keresinde bir taksi şoförü ile komik bir an yaşamıştık. JH: Evet bu gerçekten çok ilginçti. Şoför benim yabancı, Ülkem in de Türk olduğunu biliyordu ve: Baban bu duruma ne diyor? Karşı çıktı mı, yoksa sizi destekliyor mu? gibi sorular sordu. Çünkü şoförün kızı da Amerikalı bir adamla beraber Hawaii de yaşıyordu ve kızı: Gel ve bizi ziyaret et. dediğinde ne yapması gerektiğini bilmiyordu. ÜH: Evet, Allah Allah, ne yapmalıyım? diyordu. SP: Kendi aranızda Türkçe veya Fransızca konuşuyor musunuz? ÜH: Ben Fransızca bilmiyorum, tabi ki Je t aime i (Seni seviyorum.) saymazsak. Sera Pekel Gizem Taşkın Defne Aksoy Ama bazen Türkçe konuşuyoruz. JH: Evet, özellikle sinirli olduğunda! (Gülüyorlar.) Ama, evet çok sıklıkla olmasa da Türkçe konuşmaya çalışıyoruz. Gizem Taşkın: İkinizin de severek yediği hatta hep paylaştığınız bir yiyecek var mı? ÜH: Jeremy çok iyi bir aşçıdır, söylemeden geçemeyeceğim. Ne pişirirse pişirsin ortaya güzel sonuçlar çıkarır. Bilemiyorum, mutfaktayken birlikte çok iyi çalışıyoruz, birbirimize yardımcı oluyoruz. Ama her zaman yediğimiz özel bir yiyecek yok sanırım. Ancak yemekle deney yapmayı seviyoruz, yani yeni şeyler denemeyi. JH: Her sabah mısır gevreği paylaşırız, ama sanırım bu sayılmaz. Ayrıca pizza yemeyi de seviyoruz. ÜH: Evet, pizza yemeyi seviyoruz. DA&SP&GT: (hep bir ağızdan) Herkes pizza yemeyi sever! JH: Bu güzel bir soru. ÜH: Başka ne seviyoruz? (Yunus içeri girer) SP: Bonjour Yunus :) DA: Örneğin tatlılardan ne seviyorsunuz? ÜH: Jeremy sütlaç yemeyi çok seviyor. Bu yüzden ben sütlaç yaptığımda çok mutlu oluyor. SP: Bu belki biraz özel olabilir ama cevaplamak isterseniz birbirinize koyduğunuz takma isimler var mı? ÜH: Aşkım, canım... JH: Onların hepsini öğrenmem gerekti; canım, bir tanem, en sevdiğim ve diğer sevgi sözcüklerinin hepsini. Bazen Ülkem bana Jero diye seslenir. Avustralya da bütün sözcüğü söylemek yerine bazen kelimelerin sonuna o

15 RÖPORTAJ 15 harfi koyarlar, bu nedenle bana Jero der. Bunun dışında bebeğim i çok kullanıyoruz. ÜH: Jeremy yanlış bir şey yaptığında Türkçe sözcüklerin hepsini aynı anda kullanır. Aşkım, bir tanem, canım... Seni çok seviyorum. Ama genellikle birbirimize bebeğim diye sesleniriz. Sanırım bundan başka lakabımız yok. SP: Türk geleneklerine göre, kız istenmesi gerekir. Siz bu deneyimi yaşadınız mı? JH: Hayır, geçen sene şubatta Avustralya ya gitmeyi planlıyorduk ama daha sonra çok pahalı olduğu için vazgeçtik. Ben zaten evlenme teklif etmiştim ama yine de babasının onayını alacaktım. Ama şans olmadı, ve gerçek anlamda kız istemedim. Bu eski ama güzel bir gelenek, Amerika da ve bazı başka kültürlerde de hala yapılıyor. ÜH: Ama babama sormayı istedik. Onu arayıp dedim ki: Gelebiliriz ama uçak biletleri ve masraflar oldukça pahalı, yaklaşık yedi bin dolar. Jeremy nin bunu yapması senin için gerçekten önemli mi yoksa sadece Verdim, gitti. mi diyeceksin? Ne düşünüyorsun? Ve o da: Hayır, ben mutlu olmanızı istiyorum. Parayı düğün için harcayın. Başka şeyler için endişelenmenize gerek yok. dedi. Yani babam gerçekten iyi ve anlayışlıydı. O klasik bir Türk babası değildir. Bu yüzden bu durumu dert etmedi. JH: Ve ben de şanslıydım. GT: Şuanda ikiniz de MUN Kulübünde danışman öğretmenlik yapıyorsunuz. Biz hepimiz de bu kulübün birer üyesiyiz. MUN de sizin ilginizi çeken ve katılmak istemenizi sağlayan neydi? Bu sene hangi konferanslara gideceksiniz? JH: İkimiz de MUN i seviyoruz çünkü sınıfta yaptığımızdan çok daha farklı bir şey. MUN ilgi çekici çünkü güncel olayları, politikayı, araştırmayı ve sahneye çıkıp bazı fikirleri sergilemeyi içeriyor ve bu yönünü çok seviyoruz. Ayrıca klübün öğrencileri konferanslara katılmak ve başka ülkelere gitmek konusunda bu kadar cesaretlendirmesi de çok hoşumuza gidiyor. Bu sene Polonya daki WAWMUN konferasına gideceğiz ve okuldaki RCIMUN da burada olacağız. ÜH: Konferanslara diğer üç danışman öğretmenle de iş bölümü yaparak katılıyoruz çünkü herkesin konferanslara gitmek için bir şansı olması gerek ama aynı zamanda her konferansa da gidemeyiz çünkü okulda olmadığımız zamanlarda yerimize derse girecek öğretmen bulmamız zor olabiliyor. Ayrıca konferanslar tatillere denk geldiğinde her danışman öğretmenin dinlenecek ve ailesine ayıracak zamanı olmasına dikkat ediyoruz. JH: Siz neden bizi MUN de istiyorsunuz? Yunus Erdölen: Örneğin sadece bir kadın veya erkek öğretmen yerine ikiniz de gelirseniz bizler için daha yararlı olabilir. DA: Ayrıca, neredeyse hepimiz Mösyö Hardy yi tanıyoruz ve konferanslarda daha az tanıdığımız birindense sizi görmek daha samimi bir ortam oluşturacaktır. ÜH: Evet, samimiyet gerçekten önemli. SP: Umarız ki zamanla Madam Hardy yi de daha iyi tanıyacağız. YE: Biliyorsunuz ki bazı okulların konferanslarında Fransızca komiteler de var. Bizim okulumuzda da Fransızca komite açmak gibi bir projeniz var mı? JH: Hayır, şimdilik yok. Ama bence bu çok güzel ve üzerinde düşünülmesi gereken bir fikir, özellikle de Fransızca 3 almış ve kendine Fransızca konusunda güvenen öğrenciler için. Belki bu sene değil, ama ilerleyen yıllarda bu fikir hayata geçirilebilir. GT: Mösyö Hardy, hangi dilleri konuşuyorsunuz? JH: Yedi dil konuşabiliyorum. İngilizce ve Fransızca yı doğuştan beri; Flamanca yı ortaokuldan beri; Almanca yı lisedeki son senemden beri; İtalyanca yı İtalya ya gittiğimden beri, İspanyolca yı üniversiteden beri konuşuyorum. Şu anda da Türkçe öğrenmeye çalışıyorum. Ayrıca bir süre Japonca ve Arapça dersleri aldım ancak bu iki dilde de konuşamıyorum. SP: Madam Hardy, siz de Avustralya da doğduğunuzu söylemiştiniz. Sizi Türkiye de tutan şey nedir? ÜH: (Mösyö Hardy yi işaret ediyor.) JH: Kayıtlara geçsin diye söylüyorum, beni işaret etti. ÜH: (Gülüyor.) Aslında Türkiye ye sadece bir seneliğine gelmiştim. Bir sene burada çalışıp, Avrupa yı gezecek ve eve geri dönecektim. Ama Jeremy ve ben birbirimize aşık olduğumuzda, onun olduğu yerde olmam gerektiğine karar verdim. Ancak şimdi Türkiye nin bizim evimiz olduğuna inanıyorum. Bence bu ülke bize çok uygun çünkü Jeremy nin ailesine yakın, benim aileme de biraz yakın; yani arada bir mesafedeyiz. Ama bizi Türkiye de tutan şey buradaki yaşama tarzı, kültür ve Boğaz. İstanbul, yaşamak için çok güzel bir yer. JH: Aslında sizi rahatsız edebilecek birçok şey listeleyebilirsiniz ama eğer bunları aşmayı başarırsanız, İstanbul gerçekten harika. ÜH: Evet, bu nedenleri görmemezlikten gelmeye çalışıyoruz. DA: Peki, birbirinize evlilik hakkında vermek istediğiniz tavsiyeler var mı? JH: Aslınca geçen sene hazırladığımız bir belge var. Tabii ki resmi bir belge değil, ancak eğer bu ilişkinin yürümesini istiyorsak uymamız gereken kuralları içeren, kendimiz için hazırladığımız bir belge. Mesela bu kurallardan biri her hafta bir randevu gecesi yapmaktı. ÜH: Eğlenceli bir şeyler, özel bir şeyler... JH: Evet, mesela dün birlikte dişçiye gittik. (Gülüyorlar.) Bundan başka, örneğin, akşamları günümüzü birbirimizle paylaşmak için birbirimize zaman ayırmak da bu kurallardan biri. Eve gidip çalışıp uyursanız hayat çok monotonlaşır. Eve yürüyerek gidiyoruz, yolda konuşuyoruz, birlikte Modern Family (bir televizyon programı) seyrediyoruz. ÜH: İletişim çok önemli. Gün içinde ne yaptığımız gibi küçük bir şey hakkında veya Böyle yapmandan nefret ediyorum. gibi önemli şeyler hakkında birbirimizle konuşabilmek gerçekten çok önemli. JH: Ve de tüm duyguların geçerliliği olduğunu unutmamak gerek. Eğer birisi kızgınsa, o kişi kızgındır. Eğer birisi üzgünse, o kişi üzgündür. Duygularımızı birbirimize aktarabilmek çok önemli ve tabii ki bir orta nokta bulabilmek. ÜH: Bilirsiniz, benim içimde bir Türk kızgınlığı var, Jeremy beni dinleyip beni sakinleştirmek konusunda çok iyi bir iş yapıyor. Kısaca tavsiyelerimiz bunlar... YE: Şimdi rolleri değiştirelim, sizin öğrencilere sormak istediğiniz bir soru var mı? JH: Benim sorum 5 dakika içinde bana hayat hikayeni anlatır mısın? olurdu. Bir öğrenciyi ne kadar tanırsanız, onlarla bağlantı kurmak ve bir şeyler Jeremy Hardy & Ülkem Hardy öğretmek o kadar kolaylaşır. Ama ne yazık ki derste her zaman beş dakikamız olmuyor. ÜH: Soru değil ama, vermek istediğim bir tavsiye var. Ben lisedeyken benim yapmadığım bir şey, ben fırsatlardan yeterince yararlanmadım. Mesela bir müzik kulübü vardı ve Zaten başarılı olamam. diyerek bu gibi fırsatları değerlendirmedim. Bence bugünkü çocuklar çok şanslı çünkü çok fazla seçeneğiniz var. Benim sorum: İlgi alanların neler ve bunları hayata geçirmek için neler yapıyorsun? olurdu. Ayrıca bu yolda, aynı zamanda eğlenmeniz ve keyif almanızı da tavsiye ederdim. JH: Bu kesinlikle doğru. Benim ailem, bir şeylerin parçası olmam için beni asla zorlamadı. Bana sadece Ne yapmak istersin? diye sorarlardı ama ben on dört yaşındaydım. Ne yapmak istediğimi nerden bilebilirdim? Ama etrafınızdaki şeylerin bir parçası olmak çok güzel bir şey. ÜH: Ayrıca bazı şeyleri çok ciddiye almamak gerek. Keyif almaya bakın. SP: Bunu bir, hatta iki öğretmenden duymak gerçekten çok anlamlı. JH: Tabii ki Robert Kolej Kurallar Kitapçığı nın sınırları içerisinde! ÜH: Kurallara uyun ve iyi öğrenciler olun(!) DA&YE&SP&GT: Bizlerle konuştuğunuz ve böyle samimi cevaplar verdiğiniz için çok teşekkürler. ÜH&JH: Bizle röportaj yaptığınız için biz size teşekkür ederiz.

16 16 Bir Taşla İki Kuş Sengül & Birol Özdemir Evli öğretmenlerimizle yapacağımız Bir Taşla İki Kuş söyleşi dizisi için ilk aklımıza gelen adlar, Birol Hocamızla Sengül Hocamız olmuştu. Derste ve ders dışında her zaman öğrencilerine karşı içten davranan, gülümsemeleri yüzlerinden hiç eksik olmayan, öğrencileri tarafından çok sevilen çift, aynı zamanda birbirlerinin iş arkadaşı ve dostudurlar. Söyleşi teklifimizi kabul ettiler ve onlarla çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Yunus: Öncelikle söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Sengül Hanım: Biz teşekkür ederiz. Yunus: Evlenmeden önce okulumuzda ikiniz de öğretmendiniz ve bu yüzden nasıl tanıştığınızı çok merak ediyoruz. Hikâyenizi bizimle paylaşabilir misiniz? Birol Bey: Bunu ben yanıtlayayım isterseniz. Okulumuzda yeni gelen öğretmenlere eski öğretmenlerin okulu tanıtma sürecinde danışmanlık yaptığı bir program vardır. Sengül Hanım için de okuldaki ilk senesinde danışmanlık görevi bana verilmişti. Bana Sengül Hocanın okula uyum sağlaması için siz sorumlusunuz denildi, ben de görevimi galiba biraz fazlasıyla ciddiye almışım! Bu süreçte birbirimize ısındık ve arkadaş olduk. Sengül Hanım: Düğünümüz de 31 Mart 2010 tarihinde tanıştıktan 9-10 ay sonra oldu. Birol Bey in ve benim öğrencilerim bir araya geldiler, nikâh törenimiz çok renkli geçti. Birol Bey: Kütüphanede 24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlaması vardı. Biz de bu kutlamada evlenme kararımızı öğretmen arkadaşlarımıza duyurduk. Ondan sonra da evlenme sürecimiz başladı. Yunus: Birol Hoca yı geçen sene öğretmenim olduğu için tanıyorum. Çok sakin ve eğlenceli birisiniz. Evdeki yaşamınız nasıl? Okul hakkında konuşuyor musunuz? Sengül Hanım: Okul hakkında konuşmamaya çalışıyoruz, çünkü akşama kadar okuldayız. İki ayrı çalışma odamız, kütüphanemiz var. Kitapları koyacak yer bulamıyoruz, çünkü evlenmemizle birlikte kitaplarımız da birleşti. Benim odamda daha çok şiir ve eski Türk edebiyatıyla ilgili yapıtlar var. Birol Hocanızın odasında da tarih, felsefe, psikoloji, edebiyat gibi farklı alanlarda kitaplar yer almakta. Odalarımıza çekilmeyi ve çalışmayı seviyoruz. Birol Bey: Ortak alanımız salon. Sengül Hanım: Evet, salonda buluşuyoruz. Birol Bey: Çoğunlukla edebiyat hakkında konuşuyoruz. Sengül Hocanızın da dediği gibi okul hakkında konuşmamayı tercih ediyoruz, çünkü gün boyu zaten okulla ilgili kafamız yeterince doluyor. Sengül Hanım: Ayrıca edebiyatçı arkadaşlarımızla, benim arkadaşlarımla ve aynı alanda olduğumuz için geçmişten tanıdığımız edebiyatçı arkadaşlarımızla sohbetlerimiz çok güzeldir. Akşam yemeklerini, edebiyat sohbetlerini çok seviyoruz, bu sayede çok güzel ortamlar ortaya çıkıyor. Birol Bey: Arkadaşlarımızın çoğu edebiyatçı veya edebiyat öğretmeni zaten. Böyle olunca konuştuğumuz konular dönüp dolaşıp yine edebiyata geliyor. Sengül Hanım: Film izlemeyi seviyoruz, onlar hakkında sık sık konuşuyoruz. Film festivallerini ve tiyatroları takip etmeye çalışıyoruz. Sakin denebilecek bir yaşantımız ve herkesin kendisine ait özel bir dünyası var. O özel dünyayı bozmamaya gayret ediyoruz. Zeynep: Aynı yerde çalışıyorsunuz ve dersleriniz farklı olsa da sürekli birbirinizi görüyorsunuz. Hem işte hem evde berabersiniz. Bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz? Sengül Hanım: Öncellikle okulda birbirimizi çok fazla göremiyoruz. Bazen bazı şeyleri birbirimizi göremediğimiz için sonradan paylaşma imkânı buluyoruz. Birol Bey: Okulda zaten çok bambaşka bir dünyaya giriyorsunuz. Sengül Hanımla birbirimizi göremediğimiz zamanlar da oluyor. Ders programımızın ve çalışmalarımızın yoğunluğundan, zaten çoğu öğretmen birbirini fazla göremiyor. Okulda iş arkadaşıyız. Sengül Hanım: Gerçekten iyi bir mesai RÖPORTAJ arkadaşıyız. Zaten odalarımız da altı yıl boyunca farklıydı. Ben kızlar tuvaletinin yanındaki odadaydım, Birol Hocanız da 406 numaralı odadaydı. Şimdi aynı odadayız ama ben bir köşede Birol Hocanız bir köşede oturuyor. Bu söyleşi vesilesiyle bir araya gelmiş olduk. Birol Bey: Bazen karşılaştığımız oluyor koridorda. Özellikle Sengül Hocanız doktora tezini hazırlarken kendini dünyadan soyutlamıştı. Dört yıl boyunca odasına kapandı ve çalıştı. Ben de bu süreçte bazı öykülerimi yazdım. Sengül Hanım: Edebiyatçılar yalnız olmayı seviyorlar. Biz de bu özel alanı bozmamaya gayret ediyoruz. Hayatımız okumayla geçiyor, ben kitap okuyorum, hocanız odasında dergi okuyor. Okuduklarımızı paylaşmak gerçekten çok hoş oluyor. Bazen hocanız okuduğum kitabı ya da öyküyü anlatmamı istiyor, ilginç bulursa kendisi de okuyor. Sonra da kitap üzerine sohbet ediyoruz. Birol Bey: Aslında aynı işi yapıyor olmanın birçok avantajı var. Birlikte daha çok zaman geçiyoruz. Tatillerimiz, gidiş-geliş vakitlerimiz aynı olduğundan hareket alanımız genişliyor. Diğer çiftlere kıyasla yaşama dönük şeyleri daha kolay organize edebiliyoruz. Yunus: Peki Hocam, bildiğimiz gibi en son bir öykü kitabınız çıktı. Önceki derslerimizde öykülerinizi okuduğumuz için, bu kitap için gerçekten çok heyecanlıyız. Kitabı yazma sürecinde Sengül Hocamıza danıştığınız oldu mu? Birol Bey: Sengül Hocanız çok iyi bir okuyucudur ve beğenisine de güveniyorum. Sengül Hanım: Sert bir eleştirmenim. Birol Bey: Bu yüzden kendisine güveniyorum. Onun düşünceleri ve eleştirilerini dikkate alıyorum. Yazdığım çoğu şeyi onunla paylaşıyorum. Sengül Hanım: Mesela Birol Hocanız Söğüt ile Kavak öyküsünü yazarken çok güzel bir anımız oldu. Ben erken uyuyanlardanım, Birol Hocanız da gece çalışır, hafta sonları geç kalkar. Birol Bey: Geceyi severim. Sengül Hoca: Ben de sabah erkenden kalkıp okurum. Zeynep: Öğle yemeğinde Yunus Emre Erdölen Zeynep Can Aksoy Burçe Şahbenderoğlu buluşuyorsunuz yani. Sengül Hanım: Evet hafta sonları öğle vaktinde buluşuyoruz. Birol Hocanız Söğüt ile Kavak öyküsünü geceleyin yazdığı için sabah masamda buldum öyküyü ve okuyunca çok beğendim. Masalarımıza beğendiğimiz şairlere ait şiirler bırakıyoruz. Bu şiirleri bir deftere topladık ve çok güzel bir külliyat oldu. Bir evde iki edebiyatçı olmak hem güzel hem de zor, çünkü ayrıntıcı insanlarız ve sözcüklerin arkasındaki dünya üzerine de düşünüyoruz. Birol Bey: Aynı sorunları yaşadığımız için bu sorunları paylaşmamız daha kolay olabiliyor. Başka meslek gruplarındaki çiftler aynı sorunları yaşamadığı için bu sorunlar onlara sıkıcı gelebilir. Tabii ki bizim için de bazen aynı konuları tekrar etmek pek hoş olmuyor, kimi zaman sıkıcı olabiliyor. Sengül Hanım: Ama tabii ki okul hakkında hiçbir şekilde konuşmuyoruz demek yanlış olur. Sınıfta etkilendiğim bir olayı hocanızla paylaştığım da oluyor. İnsanlarla ilgili yargılardan kaçınıyoruz, çünkü bizim bakışımız yanımızdaki insanı da etkileyebilir. Zaten hocanız hiçbir şekilde hiç kimse hakkında konuşmayan biri. Zeynep: Öğrencilerinizin yaramazlıklarını birbirinizle paylaşıyorsunuz yani? Sengül Hanım: Bazen çok komik bir şey olmuştur, bir şey beni çok üzmüştür, etkilemiştir o zaman tabii ki paylaşımda bulunuyoruz. Birol Bey: Zaten bu tür paylaşımlar bütün öğretmenler arasında vardır, bizim öğretmenler odasında da

17 RÖPORTAJ 17 böyledir. Güzel bir şey olduğu zaman herkes bunu arkadaşlarıyla paylaşıyor. Burçe: Ben en çok iyi öğrencilerinizi ya da ortak öğrencilerinizi birbirinizle paylaşıp paylaşmadığınızı merak ediyorum. Böyle durumlar yaşıyor musunuz? Birol Bey: Çok iyi bir öğrenci olduğu zaman konuşuyoruz tabii ki, mesela Yunus u konuşmuşuzdur. Sengül Hanım: Yetenekli, kalemi güçlü olan öğrencileri çoğunlukla birbirimizle paylaşıyoruz, mesela geçen yılın mezunlarından- Joe çok iyi şiir yazardı. Birol Bey: Aynı öğrenciler farklı zamanlarda öğrencilerimiz olabiliyor ve bu yüzden de ortak öğrencilerimiz hakkında konuşmak daha anlamlı olabiliyor. Ama daha demin dediğim gibi bütün öğretmenler kendi aralarında iyi öğrencileri konuşurlar. Sengül Hanım: Hocalarınız sınıftan çıkınca heyecan duyuyor. Söz gelimi öğrenciler çok güzel bir yazı hazırlamışsa mutlu oluyoruz, bunu birbirimize heyecanla anlatıyoruz, paylaşıyoruz. Böylece başka bir öğretmen arkadaşımız da o çalışmadan farklı bir şekilde yararlanabiliyor. Birol Bey: Ama olumsuz fikirleri de öne çıkartmamaya çalışıyoruz. Birbirimizi iyimserliğe ve olumlu düşünmeye çağırıyoruz ve problemleri ön plana çıkartmamaya çalışıyoruz. Sengül Hanım: Çünkü olumsuz ve önyargılı yaklaşırsanız bu öğrencilerle ilişkilerinizi de etkileyebilir. Birbirimize öğrenciler hakkında olumsuz bir şey söylersek, bakış açımız değişecektir; bu yüzden bundan kaçınıyoruz. Yunus: Burçe bana anlatmıştı, aynı THP deyken sizin çok sağlıklı beslenmeye dikkat ettiğinizi gözlemlemiş. Birbirinizin yemek alışkanlıklarınıza uyum sağlıyor musunuz? Sengül Hanım: Uyum sağlıyoruz, hocanız daha çok et yemeklerini, ben de daha çok sebze yemeklerini seviyorum. Bu yüzden evde hem et hem de sebze içeren yemekler yapıyoruz. Yemek alışkanlıklarımızı değiştirdik. Ben de et yemeye başladım azıcık da olsa. Birol Bey: Ortada buluşuyoruz. İkimiz de yemek yapmayı çok seviyoruz. Sengül Hanım: Balık yapmayı çok seviyoruz mesela. Birol Hocanın yaptığı yemekleri de çok beğeniyorum. İkimiz de evde yemek yapıyoruz yani. Ben de ekmek, gözleme, kek yapmayı seviyorum. Birol Bey: Zeytinyağlı ve soğuklarda Sengül Hocanız daha iyi, ben de ayıptır söylemesi et yemeklerinde fena değilimdir. Yunus: İkiniz de edebiyatla çok ilgilisiniz. Birol Hocam siz de sınavlarınızda ve derslerinizde çoğunlukla öğrencilerinizi yaratıcı yazı çalışmaları yapmaya yönlendiriyorsunuz. Gelecekte Robert Kolej öğrencilerini yazmaya cesaretlendirmeye yönelik projeleriniz var mı? Mesela İngilizce bölümü Yazı Merkez i diye bir proje başlattı. Birol Bey: Bildiğiniz gibi ben Oda dergisinin yayın danışmanıyım. O grupla bunları yapıyoruz. Her yıl bir tema seçip o tema etrafında yaratıcı yazı çalışmaları yapıyoruz. Örneğin bu seneki temamız Sesler, Renkler, Kokular. Yakında okul duyurularında da size duyuracağız. Ve renklerle ilgili sizi yazmaya çağıracağız. Her ay belli bir renk için öykülerinizi ve şiirlerinizi isteyeceğiz. Ayrıca ben zaten sınıflarımda da yaratıcı yazı çalışmalarına yer veriyorum bolca. İleride talep olursa tabii ki Yaratıcı Yazıyla ilgili bir seçmeli ders açılması söz konusu olabilir. Ve böyle bir dersi vermekten zevk duyarım. Hocanız daha çok eleştirel, akademik yazılar, ben de daha çok kurgusal yazılar yazıyorum. Sengül Hanım: Ben daha çok eski ve yeni Türk edebiyatıyla ilgili eleştiri yazıları yazıyorum. Yaratıcı yazıyı denedim, ama bu konuda yetenekli değilim. Zaten Edebiyat Fakültesine araştırmacı olmak için girmiştim. Yüksek lisansımı ve doktora tezimi yaptım, şimdi de öyküyle ve bu alanlarla ilgili yazılar yazmaya dergilerde yayımlamaya çalışıyorum. Benim doktora tezimi hocamdan önce ilk okuyan da Birol Hocanızdır. Çok güzel, yapıcı eleştirilerde bulundu. Tezimi okuyan eleştiren ilk kişiydi. Birol Bey: Aynı şey benim için de geçerli. Ben de öykülerimin en küçük ayrıntılarına kadar onu sıkacak şekilde sorular sorarım, çünkü hocanız çok iyi bir okuyucudur, eleştirmendir. Şiir Su: Peki sınavları hazırlarken birbirinize yardım ettiğiniz, danıştığınız oluyor mu? Sengül Hanım: Her öğretmenin dersi işleyişi ve tarzı farklıdır. Ve bu yüzden Söyleşimiz gibi güzel bir resim soru sorma modeli de birbirinden farklıdır. Birol Bey: Her öğretmenin soru tipi farklıdır ve bu yüzden birbirimize karışmıyoruz. Ama soru dışında birbirimizle dersin içeriğiyle ilgili fikirlerimizi veya materyallerimizi paylaşıyoruz. Sengül Hanım: Mesela çok güzel bir makale ya da sunum bulduğum zaman bunu hocanıza gönderirim. Birol Bey: Aslında bu paylaşım bütün öğretmenler arasında geçerlidir. Bildiğiniz gibi ben paylaşıma açık bir insanım. Yunus un da dediği gibi öykülerimi öğrencilerimle paylaşır onların fikirlerini alırım; arkadaşlarımla da... Mesela Mehmet Bey, bölüm başkanımız öykülerimi inceledi, eksiklerini söyledi. Daha önce de Adil İzci yazdıklarımı düzeltmiş, eleştirmişti. Her zaman paylaşımın güzel bir şey olduğunu düşünüyorum ve bu çok güzel bir şekilde yansıyor yaptıklarımıza. Yunus: Final haftasından sonraki hafta okuyacağınız bir sürü sınav kâğıtları oluyor. Bu süreç nasıl geçiyor? Sengül Hanım: Bu süreçte gerçekten eve kapanıyoruz, yemek saatinde buluşup yemekten sonra okumaya devam ediyoruz. Bu dönem çok yoğun geçtiğinden kimseyle buluşmuyoruz. Dışarıya biraz kendimizi kapatıyor ve sınavlarımıza yoğunlaşıyoruz. Birol Bey: Ama sonraki hafta tatilin başlayacağını bildiğimiz için rahat geçiyor. Birbirimizin sorunlarını tanıyor ve yaşıyor olmak da bizi birbirimize karşı daha anlayışlı yapıyor. Sengül Hanım: Tabii ki günlerce odaya kapanıp kâğıt okuyorsak işimiz çoksa Hadi gezelim demiyoruz. Çünkü gerçekten okulumuz hem çok güzel hem de çok yoğun bir temposu olan bir okul. İşlerimiz bittikten sonra gezmeye, eğlenmeye zaman ayırıyoruz. Yunus: Söyleşimizin sonuna yaklaşıyoruz ve zamanımız da daralıyor. Bu soruyu her söyleşimizde soruyoruz, öğrenciler hakkında merak ettiğiniz sorular var mı? Birol Bey: Ben gizli gizli yazan öğrenciler kimlerdir diye merak ediyorum. Onların şiirlerini, öykülerini alsak hoş olur, çünkü yazma potansiyeli olup da bunu paylaşmakta güçlük çeken öğrenciler gerçekten var. Sengül Hanım: Ben de öğrencilerin bu kadar sosyal etkinliği, çalışmayı nasıl birleştirip başarıya ulaştıklarını merak ediyorum. Bu açıdan öğrencilerimize hayranım, saygı duyuyorum. Size dışarıdan da çok güzel bakışlar var. Dün üniversiteden beri tanıdığım bir öğretmen arkadaşım Giresun dan telefon açtı, okulumuzda yapılan etkinlikleri merak etti. Kulüpleri anlattığım zaman, etkinliklerin çeşitliliği karşısında şaşırdı. Sizin çocuklar çok farklı ve özel çocuklar. dedi. Gerçekten de yaratıcı bir fikirmiş bu röportaj, teşekkür ederiz! Yunus, Zeynep, Burçe, Şiir Su: Biz teşekkür ederiz Şiir Su Saydam a katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

18 18 YENİ TATLAR Sefarad Mutfağından Yemek Tarifleri Gurme köşesini duyunca aklıma babaannem hayattayken pişirdiği bayram yemekleri geldi ve bir kısmını sizinle paylaşmak istedim. Sefarad mutfağı İspanyol Yahudilerine özgü sebze ağırlıklı ama çocukların da seveceği türden yemeklerden oluşur. İlk seçtiğim tarif; hamursuz bayramı sofralarının olmazsa olmazı, yani pırasa köftesi. Belki ileride Aşkenaz mutfağına da gireriz. Pırasa Köftesi Malzemeler: 1 kilo pırasa 250 gr. yağsız kıyma 1 yumurta Tuz, Karabiber Kızartmak için: Sıvı yağ, Yumurta, Un Pırasa Köftesi Yapılışı: Pırasaların dış yapraklarını ayıklandıktan sonra 3-4cm lik boyutlarda kesin ve yıkayın. Ardından bir tencerede yumuşayana kadar haşlayın. Haşlanan pırasaları bir kevgire alıp buzdolabında birkaç saat suyunu süzülmesi için bekletin. Suyu süzülen pırasalardan avuç içi büyüklüğünde parçalar alıp tüm gücünüzle sıkın ve suyunu çıkartın, sonra başka bir kaba koyun. Haşlanmış ve suyu sıkılmış pırasaları çırpıcıdan geçirin. Artık pırasalar köfte olmaya hazırdır. İçine kıymayı, bir bütün yumurtayı, biraz tuz ve biraz karabiberi de ekledikten sonra yoğurun ve köfte Greti Barokas şeklini verin. Köftelerin boyutları normal köfteden daha büyük ama daha ince olmalıdır (i-phone 5 gibi). Çünkü onlar kızartılırken hem toplanacaklar hem de boyut olarak ufalacaklardır. Sıvı yağı bir yandan kızdırırken, diğer yandan da köfteleri önce una sonra da çalkalanmış yumurtaya batırın. Köftelerinizi kızgın yağda çevirerek kızartın. Son olarak onları dibine havlu kâğıdı serilmiş bir tabağa dizin. Pırasa köftelerinizi ister sıcak ister soğuk olarak yiyebilirsiniz. Tatar Açılımı Yıl 2004 civarı. Okulda Türkçe dersindeyim, Türkçe öğretmenimiz Olga adında çok sevdiğim ve çok saydığım genç bir öğretmen. Uzun süreli bir kararsızlıktan sonra güneş çekilmeye karar vermiş, soğuk havalar baş göstermiş, annem de beni kalın kalın giydirip yollamış okula. Üzerimde en sevdiğim hırka var (çok hatırlamıyorum; ama herhalde ya kalplidir ya pembedir ya da ikisi birden küçük kızların sevdiği türden bir şeyler). Nasılsa derste kelimelerin nasıl oluştuğuna gelmişiz, biri diyor ki Neden kaleme kalem demişler? Uydurmuşlar mı? Derken yanımdaki arkadaşım tutuyor en sevdiğim hırkamın kolunu çekiştiriyor! Bana bir şey söyleyecek, ona bakmam için yaptı, biliyorum; ancak sinirleniyorum: Yapma, kolunu sozduracaksın! Herkes kahkahalara boğuluyor; ama ben anlamıyorum. Ne oluyor, neye gülüyorsunuz? Biri Kelime uydurdun, yeni kelime buldun! diyor. Olga Öğretmen ise gülmüyor (zaten sadece 9-10 yaşındakilerin gülebileceği bir olay), bana bakıyor, nereli olduğumuzu soruyor. Tatar Türkçesi her gün kullandığımız Türkçe den çok daha farklı. Bu konuda en otorite sahibi insan ben değilim, şahsen yüzde elli Tatar olmak bir yana, kültür öğesi olarak bir düzine yemek haricinde asimile olmuş, tek tük birkaç kelime dışında zamanında anneannem ve dedemin ebeveynlerinin konuşabildiği tek dil olan Tatarca bilmeyen biriyim. Bir de bazen bunun tam tersi oluyor, yani evde Tatarca sürekli söylenen kelimeleri Türkçe sanıp Tatarca bilmeyenlere söyleyebiliyorum. Mesela sozdurmak kelimesinin Türk Dil Kurumu nun Türk Lehçeleri Sözlüğü nde bile yer almayan Tatarca bir kelime olduğunu bahsi geçen soğuk okul gününde Olga Öğretmen sayesinde öğrendim. Sozdurmak, Türkçe de sündürmek diye bilinen -ve benim karşılığını bu yazı sayesinde öğrendiğim- eyleme deniyor. Okulumuzda göz ardı edilemeyecek ve edilmemesi gereken bir Tatar nüfusu olduğunun farkındayım ve onların da benim gibi sorunlar yaşayabileceğini düşünerek kendime sordum: Ben neden söylediklerimi insanlar anlasın diye konuşmadan önce kelimelerimi bir dil filtresinden geçirmek zorunda kalayım ki? Neden başkaları bana akşam yedikleri pizzayı anlatırken zorluk yaşamıyorlar da ben cantıktan, köbeteden bahsedince bir şey anlamıyorlar? İşte bu yüzden, köklü çözüm olarak okul halkını yavaşça Tatarlaştırmaya karar verdim. Tatar Açılımı nın ilk bölümünde SAT kelimesi ezberlemeye alışmış Robert topluluğu sozdurmak nedir öğrenecek, Uzak Doğu mutfağı hakkında türlü şeyler bilirken Dün cantık yedim. deyince boş bakmayacak. Bu gaye için kıdemli Tatar ve evimizin sultanı anneannem Necla Aybet ten on beş-yirmi adet cantık tarifini aldım: Bir bardak suya bir tatlı kaşığı toz şeker ve bir tatlı kaşığı maya koyup kâseye aktarıyorsun. Karıştıracaksın, köpürecek. Mayalandıktan sonra alıp geniş bir kapta yarım kilo una döküp yoğuruyorsun. Kıvamına gelince mayalanmaya bırakıyorsun. Bu sırada başka bir kapta hamurun içine koymak için yeteri kadar soğan, kıyma ve karabiberi karıştırıp yoğuruyorsun. Hamur kabardıktan sonra fincan büyüklüğünde parçalara ayırıp poğaça hamuru gibi açıyorsun, Dilara Çankaya ardından hazırladığın kıymadan köfte büyüklüğünde alıp hamur parçalarının ortasına koyuyorsun. Hamurları poğaça gibi kapatıp bol yağlı tepsiye diziyorsun. Üstüne de çiçek yağı sürdükten sonra fırında 170 derecede kızarana kadar pişiriyorsun. İlerleyen sayılarda Tatar Kültürünü, yemeklerini tanıtmaya devam edeceğim, azır bolun! Cantık dışarıdan poğaçaya benzeyebilir; ancak içinde sıcacık bir et yığını var.

19 HABERLER 19 Sonbaharda Aşk Ağustos ayının sonlarına geldiğimiz zaman hepimiz aynı acıyı içimizde hisseder olduk: Okulun açılmasına az kalmıştı. Bu yetmezmiş gibi bir de en renkli, en eğlenceli, en sıcak mevsim olan yaz mevsiminin de sonuna yaklaşıyorduk. Lafın kısası derdimiz çoktu. Okul başladı, havalar soğuyor derken her şeyin çok kötü gitmediğini fark ettik. Aslında güzel giden, mutlu olmamızı sağlayan şeyler de vardı. Mesela aşk Kimileri inanır, kimileri inanmaz. Kimileri keskin kelimelerle anlam yükler, kimileri yaşamadan bilemezsin der. Lakin kim bir aşk yaşasa yüzünden o sıcak gülümsemesi ve hayata olan pozitif bakışı eksik olmaz. Robert Kolej de de bu aralar tam bir aşk mevsimi havası seziliyor. Ne tarafa doğru yürüseniz yanında sevdiği insanla gülüp eğlenen, yaşadıklarını paylaşan çiftler görmeniz mümkün. Her geçen gün çiftlerin arttığını da görüyoruz. Benim bilgime göre en son 10. Sınıflarda 15 in üzerinde şirin çiftimiz vardı. Belki de 20 ye ulaşmıştır bilemiyorum artık. Peki neden bu böyle? Neden sonbaharda aşk bir başka? Okulun yeni başlamasından dolayı Derslerimiz yoğun olmasına rağmen henüz sınavlar başlamadığı için çok sıkışık bir döenmde değiliz.. Dersler açısından biraz daha Robert Kolej in baharını yaşıyoruz diyebilirim. Bunun yanı sıra havalar ne çok sıcak ne de çok soğuk. Hâlâ üstümüzde ince bir kazakla forumda arkadaşlarımızla oturabileceğimiz zamanlardayız. Bir nevi havalar da bizi olumlu etkiliyor ve bizi aşka itiyor olabilir. Ya da bilemiyorum Belki de bu saydığım nedenlerin hiçbiri sonbaharda aşkın bir başka olmasında etkili değil. Aslında çok fazla neden bulmaya çalıştım nedensiz bir şey olan aşka. Robert Kolej in yıllara tanıklık etmiş Burçe Şahbenderoğlu ağaçlarından yapraklar yerlere dökülüp kışa hazırlanırken, yeni aşklara ortam sağlıyor, yeni sevgilere-belki de yıllarca hatırlanacak şeylere- neden oluyor. Herman Taucher, Kasımda Aşk Başkadır demiştir; fakat bilmiyordur ki sonbahar mevsiminde Robert Kolej de yaşanan aşk bambaşkadır. RC Sokakta Hayvanlara Dokunma! Okulumuzun en gurur duyduğu yönlerinden biri de hepinizin bildiği ve her yıl defalarca yeniden hatırlatıldığı gibi Topluma Hizmet Projeleri. Seçenekler ne kadar bol olsa da içlerinden bir tanesi benim hep dikkatimi çekmişti: Hayvan Barınağı THP. Sonuçta burada toplumdan çok hayvana hizmet projesi yapıyorsunuz, insan işin içine girince anlıyor. Ben de bu yıl atıldım bu deliliğe, yolda kedi severken yanıma gelip, Hayvanı sevmeyen insanı hiç sevemez, diyen polis amcanın sözünü dinleyerek. THP mizin ilk hizmeti 30 Eylül Pazar günü Galatasaray Lisesi önünden Taksim Meydanı na yapılan Hayvanları Koruma Yasasındaki değişikliğe karşı yürüyüş ile gerçekleşti. İtiraf etmeliyim ki liderimiz Ezgi beni bu yürüyüşe çağırdığında ayrıntılardan ben de haberdar değildim. O koca kalabalığın içinde tek tek insanları Neymiş? Nasıl olacakmış? diye sorgularken bir yandan da oldukça açıklayıcı sayılabilecek pankartların fotoğraflarını çekmeye uğraştım. Tabii merak ediyorsanız internet üzerinden de 5199 Hayvanları Koruma Yasası yazarak yasaya ulaşabiliyorsunuz. Peki, neymiş? Nasıl olacakmış? Şöyle, ilk önce sahipsiz tüm sokak hayvanları toplatılacak, hayvan barınaklarına konulacakmış. Yer yoksa da hazırlanılan doğal yaşam alanlarına bırakılacakmış. Doğal yaşam alanı orman oluyor bu arada. Buraya kadar fena değil. İnsanın aklına şu geliyor, Sokakta açlıktan, hastalıktan ölüp bir de egzoz soluyacağına ormanda çayırda koştursun hayvancıklar. Tabii işin aslı bu değil, olsa onca insan, hem de her ilden, sokaklara düşer mi? İlk önce belirtelim ki hayvan barınaklarının onca sokak hayvanına bakacak kapasitesi yok, ellerinde olana zor yetişiyorlar. Biz daha geçen hafta İstanbul un en iyisi diye bilinen Yedikule Hayvan Barınağına gittik. Hayvanların durumu iyi görünüyor ama öyle çoklar ki belki bir hayvana 2 metrekare düşüyor ancak. Çalışan sayısı ise hiç yeterli değil; biz gittik, saatlerce gönüllü iş yaptık ama hayvanların belki ancak onda birine yetişebilmişizdir. Peki, hayvan barınakları yetersiz, orman da küçük gelecek değil ya, diyeceksiniz. Ben de size bir anımdan bahsedeceğim: Doğma büyüme İstanbullu olarak her yaz ailemle adalara gideriz. Vapur seferimizin birinde heyecanla babama soruvermiştim Baba, şu iki ada kardeş mi? diye. O da anlatmıştı bana, biri Yassı ada, öteki Sivri ada. Sivri adayı bilmeyenlerinize daha tanıdık gelebilecek diğer adıyla Hayırsız ada İşte bu adada, demişti babam, köpekler vardı. Sokak köpekleri. Topladılar şehrin tüm köpeklerini ve bir adaya terk ettiler. Onlar da aç kaldı, hastalandı, birbirlerini yedi ve sonunda öldüler İşte onca insan ikinci bir hayırsız ada istemediği için oradaydı. Bu yasa tasarısı doğal parklarda hayvanlara nasıl bakılacağı hakkında bir bilgi vermiyor maalesef. Bir de tabii Madde 2 de geçen şöyle bir Hayvan Barınağı THP grubu paragraf var; Meskende barındırılabilecek ev ve süs hayvanı tür ve sayısı, barındırılacak hayvanların etolojik ihtiyaçları, mekânsal şartlar ile çevre ve insan sağlığı göz önünde bulundurularak bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir. Bu ne demek? Devlet evinizde barındırdığınız, artık ailenizin bir parçası haline gelmiş hayvanlarınıza da karışmak istiyor demek. Hayvanı tehlikeli ya da sizin koşullarınızı yetersiz görürse elinizden alınabilir demek. Hem de götürülecekleri yerin koşulları belirsiz, ihtimaller ise hiç iç açıcı değil. Greti Barokas Yasa elbette iyi niyetli, başka koşullar altında çok işe de yarayabilirdi. Ama bizim ilk ihtiyacımız olan sokak hayvanlarının toplatılması değil, çoğalmalarının engellenmesi. Sokak hayvanları kısırlaştırılmalı mesela. Sonra dikkatinizi çekmiştir belki, bu hayvanların gittikçe daha büyük bir bölümü cins türlerden oluşuyor. Büyük hevesle alınan hayvanlar bakım zorluğu görülünce sokağa terk ediliyor. İnsanlar bu konularda bilgilendirilmeli. Ayrıca ülkeye giren çoğu yabancı tür kaçak, resmen hiç girmiyor görünüyor. İlk önce bu gibi sorunlara çözüm gelmeli.

20 20 Ergen Dertleri Sevgili ergenler ve içinde gizli bir yerlerde hala asi, hırçın, aksi bir ergen barındıran kardeşlerim, Ergen dertleri deyip geçmeyelim, geçirtmeyelim. Malumunuz, hayatta yalnızca bir kere ergen olunuyor. Bu dönemi birçok insan hatırlamak istemese de o yılların varlığını Facebook ta kişi listesine eklenilen arkadaşlardan ibaret olarak bilse de bu dönem herkesçe yaşanıyor. Önemli olan ise bu sivilceli dönemi sağ salim bitirmek. Neden bu köşeyi yazdığıma gelince: Bir ergenin kulağı sağır edici feryatları sizi ne kadar rahatsız ediyorsa beni de bir o kadar üzüyor, yavrularım. Gözlükleri dolaba kaldırıp doktorunun ve annesinin tüm itirazlarına rağmen lens takmaya başlamış ergenlerin kan çanağı olmuş gözlerinden akan yaşlar kalbimde derin yaralar açıyor. Ben, yani Merhem Abla nız tüm acılarınıza çözüm bulmak için artık buradayım. Küçük bir hatırlatma: Annenizin sözünü dinleyin, saçlarınızı kurutmadan evden çıkmayın ve en önemlisi de tabağınızda pirinç tanesi bırakmayın evladım. Her şey gönlünüzce olsun, MerhemAbla. Merhaba Merhem Abla, İstanbul da Sanat Ben 15 yaşında, 9. sınıfa yeni geçmiş bir ergenim. Hayatım Akmerkez de geçen hazırlık yılından sonra bir türlü rayına oturmadı. Geçen yıl en büyük derdim okulda kaybolmamaktı. Bu yıl ise her şey üst üste geldi. Kısa zamanda yapmam gereken o kadar çok iş var ki. Okulda seçtiğim kulüp hayatımın yarısını kaplamış durumda. Başarılı olmak için çok çalışmam lazım. Fizik dersini soracak olursan zaten çok zor. Matematik sınavından iyi bir sonuç almıştım şimdi o sınavı dönemin notları düşük diye tekrar ediyorlar Merhem Abla. Şimdi tekrar çalışmak zorundayım. Yapacak çok iş ama çok az zaman var. Ne olur yardım et! Rumuz: Anonim muz Sevgili Anonim muz evladım, Dilimde tüy bitti söylemekten: Bugünün işini yarına bırakmayın. Hazırlık yılı adı üstünde sizi Robert Kolej e hazırladı, okulu size tanıttı ve açıkça söylemek gerekirse biraz da SBS stresinden sonra dinlenmenizi sağladı. Hep böyle rahat mı devam edecek sanmıştın? Dokuzuncu sınıf zor yıldır evladım, kabul ediyorum bunu; ama iyi tutulmuş bir ajanda hiçbir başarının önünü kesmez. Ödevlerini yapıp planlı program olduktan sonra dersler ne HABERLER kadar zor olursa olsun yüksek notlar gelmeye başlar. Açıkçası oturacaksın çalışacaksın evladım işin ne? Bulaşık yıkama derdin yok, uğraşman gerek çoluk çocuğun yok. Tek yapman gereken planlı olup ders çalışmak çocuğum. Anladığım kadarıyla sen zaten iyi bir öğrencisin, matematik notuna iyi diyebilen öğrencilerin soyu neredeyse tükendi çünkü. Problemin başarıdan çok yorgunlukmuş gibi görünüyor. Özellikle matematik ve fizik yorar insanı. Zor dersler, Merhem Ablan da az zorlanmamıştı zamanında. Özellikle fizik dersine çalışırken gözlerim kapanıverirdi, masanın başında uyuklardım. Bir süre sonra kısık sesli müzik dinlemeye başladım evladım. Bu şimdiki gençlerin dinlediği, delikanlıların hoplaya zıplaya dans ettikleri Gangnam Style gibi bir müzik değildi elbette. Daha yumuşak, dikkatimi fizik sorularına verebileceğim tipte bir müzikti. Merhem Abla nın sana verebileceği ikinci tavsiye ise o vakit öldürücü, sinsi Bermuda şeytan üçgeninden ders çalışırken uzak durman evladım: BBM, Twitter ve Facebook. Kim kiminle ne yapmış ne etmiş öğrenmek için saatlerinizi harcıyorsunuz şu Facebook denen sanal dünyada. Bizim zamanımızda sabahtan İrem İlhan akşama kadar balkonda oturup etrafı gözleyen dedikoducu teyzeler vardı. Mahallede ne olmuş ne bitmiş onlardan sorulurdu. Sizin onlardan farkınız ne peki Anonim muz çocuğum? Hatta onlardan fenasınız. Onlar en azından hayatlarının en özel anlarını sabahtan akşama kadar el aleme yazmıyorlardı. Özel hayatınız bile kalmamış sizin. Zaten ne olursa birbirinize BBM denen illetten gönderiyorsunuz, beklemek yok heyecan yok. Uzun lafın kısası güzel çocuğum problem ders çalışmaman değil. Ders çalışırken başka birçok işle meşgul olman. Bünyen bir süre sonra isyan etmiş haklı olarak. Facebook ta geçirdiğin vakti azıcık uyumaya ayırsan bak ne kadar da iyi hissedeceksin kendini hâlbuki. Küçük bir hatırlatma: Annenin babanın sözünü dinle, yatmadan önce bir bardak süt iç ve en önemlisi de terli terli soğuk su içme evladım. Her şey gönlünce olsun, Merhem Abla. İstanbullu olan ve kendini İstanbullu hisseden herkese! Vapur düdükleriyle uyanmak, sahile sıra sıra dizilmiş balıkçılarla selamlaşmak, buram buram tarih ve yosun kokan havayı içine çekmek, içinden deniz geçen şehirde yaşamak güzel şey. Bin altı yüz yıl boyunca dört imparatorluğa başkent olmuş güzeller güzeli İstanbul 20. yüzyılın sonlarına doğru sanat festivallerine ev sahipliği etmeye başlamış. O zamandan beri İstanbul da sanat faaliyetleri 2010 Kültür Başkenti olmasıyla da katlanarak artmış. Ee, bizim nesil de İstanbul sanatla, sanatçılarla doluyken büyüme şansını bulmuş nesillerden biri. Anne karnındayken Michael Jackson konserine gidenlerimiz bile var. Robert Kolej in müzik, resim, drama, fotoğrafçılık gibi derslerinin müfredatları kadar başarılı programlara erişme şansımız olması İstanbul un bu sanat dinamiğine ayak uydurmamızı sağlıyor. Akbank Caz Festivali nin okulda öğrencilerle çalışması olsun, dünyanın her yerinden, yarıyıl tatilinde bize ders vermek için profesyonel sanatçıların gelmesi olsun, Timur Selçuk un, Erkan Oğur un ve daha birçok müzisyenin okula gelip söyleşiler yapması, konserler vermesi olsun... Anlayacağınız okulumuz bu konuda oldukça başarılı. Peki bu kadarı yeter mi? Bence yetmez. Bence hep beraber konserlere, sergilere gidilmeli arkadaşlar! Bu köşe de biraz bunun için. Konserlerden, sergilerden haberimiz olsun; zamanımız olursa gidelim, hatta zaman yaratıp gidelim diye. Mesela 2 Kasım da Türkiye nin ilk ve tek Blues festivali olan Efes Pilsen Blues Festivali başlıyor. 20 farklı şehir dolaşacak, 24 tane konser verecekler. Festival bu sene de bizler için çok büyük müzik adamları getirtiyor yine. Billy Branch ve grubu The Sons of Blues, dünyanın en iyi bateristlerinden Cedric Burnside ve Smokin Joe Kubek & Bnois King gibi isimler Türkiye yi dolaşacaklar. Ayrıca Dire Straits in vokalist-gitaristi Mark Knopfler da İstanbul a gelecek. Şöyle bir Rock efsanesi dinleyelim. diyorsanız, bir tane geliyor! 27 Nisan 2013 te bir gidin, görün derim. Ya da mesela Benim işim olmaz öyle Rock a Blues la. diyenler için bomba bir konser haberi daha var: 16 Kasım da Jennifer Lopez! Yıllardır illa ki bir yerlerde dinlediğimiz, Vay be! Ne güzel kadın. dediğimiz, çocukluğumuzun bir parçası olan, hepimizin gizliden gizliye ya da açık açık sevdiği bu kadın kesinlikle görülmeli! Bu sene de müziğe doyacağız anlaşılan. Konserlerin yanında bir de TÜYAP var her sene olduğu gibi Kasım tarihleri arasında kocaman ve şahane bir kitap fuarına gitmek isterseniz, adres belli: TÜYAP Fuar ve Damla Su Özer Kongre Merkezi. İstanbul da yaşamak zor. Şehrin kargaşasına, tükenmeyen enerjisine, bazen saçma sapan hale gelen dinamiğine ayak uydurmak çetrefilli iş. Zor olmasına zor; ama vapur düdükleriyle uyanmak, sahile sıra sıra dizilmiş balıkçılarla selamlaşmak, buram buram tarih ve yosun kokan havayı içine çekmek, içinden deniz geçen şehirde yaşamak güzel şey. İstanbul gibi sanatla iç içe bir şehirde yaşamak gurur verici şey. Ona layık olmak gerek. İstanbul ve Sanat köşesinde konser, sergi, fuar haberleri vereceğim. Beraberce gidelim, eğlenelim diye. Önümüzdeki sayıda görüşmek üzere!

21 10 Kasım Hakkında Her zaman; aramızdan ayrılan kişiye duyulan saygı ve sevginin, onun bıraktığı mirası yürekten gelen samimi bir duyguyla korumak olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü insan, hayatını kaybettiğinde artık maddi açıdan yeryüzünde değildir; ama kişinin maneviyatı, bıraktığı miras ve fikirleri yaşatıldığı sürece var olur. Atatürk 10 Kasım 1938 de hayatını kaybettiği zaman manevi olarak var olmaya devam etti. Ama maalesef bugünlerde Atatürk ün maneviyatı gittikçe azalıyor, yok edilmeye çalışılıyor. Çünkü onun bıraktığı mirasa olan saygımızı, sahip çıkma özelliğimizi kaybediyoruz. Benim için Atatürk ün Cumhuriyet dışında Türk halkına bıraktığı sekiz büyük miras vardır. Bunların en önemlilerinden biri Atatürk İlkeleridir. Cumhuriyetin ilk yıllarında büyük bir azimle uygulanan bu ilkeler maalesef günümüzde geçerliliğini yitirmektedir. Cumhuriyetçilik ilkesi, günümüzdeki anti-demokratik uygulamalar sonucu sarsılmaktadır. Halkçılık, her geçen gün, halk üzerindeki baskı ve zulümlerin artmasıyla ağır yaralar almaktadır. Devletçilik; Tekel, Telekom, Pektim, Tüpraş gibi köklü kurumların özelleştirilmesiyle bir devlet politikası olmaktan çıkmaktadır. Devrimcilik, baskıcı beyinler tarafından içi boşaltılmış bir kavram haline getirilmiş ve adeta bir suç gibi tanıtılmış olduğundan, toplum gözünde algısı değersizleştirilmeye, kirletilmeye çalışılmıştır. Milliyetçilik, ülkenin ekonomisinin neredeyse tamamının yabancı sektörün elinde olmasıyla anlamını yitirmektedir. Laiklik, din ve devlet işlerinin ayrı olma ilkesinin ortadan kaldırılmasıyla ve laikliğin dinsizlik olarak dayatılmasıyla suç olarak görülmektedir. İşte bu türden uygulamalar ve itibarsızlaştırma çabaları yüzünden Atatürk İlkeleri, her geçen gün yok olmaktadır. İkinci mirası ise büyük bir emekle oluşturduğu, kendi elleriyle tohumlar diktiği Atatürk Orman Çiftliği dir. Geçmişte Atatürk ün sıkıntılarını giderdiği ve doğayla bütünleştiği bu çiftlik birkaç sene önce bir Suudi şirketine satıldı. Bu ve benzeri satışlara bazı sivil toplum kuruluşları dışında kimse sesini çıkarmadığı için; Atatürk ün kendi elleriyle diktiği ağaçlar şu anda Türkiye ye ait değildir Bir diğer mirası, ilerleyen hastalığı nedeniyle deniz havası iyi geldiği için son zamanlarını geçirdiği Savarona yatıdır. Bu yatta Atatürk, uzun süren bir deniz yolculuğuna çıkmış, adeta denize veda etmiştir son günlerinde. Atatürk hayatını kaybettikten sonra yat başkalarına kiralanmıştır. Savarona belli bir ücret karşılığında kiralanıp çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. Geçtiğimiz yıl maalesef Savarona ya operasyon düzenlenmiş ve yatta yasa dışı faaliyetler yürütüldüğü anlaşılmıştır. Savarona yı ticarethane olarak kullananlar ve onu kiraya verenler Atamızın yatının bir suç merkezi olmasına neden olmuşlardır. Bu yüzden Savarona da ülkemizin içine düştüğü duruma benzer bir şekilde, demir atamadığı güvenli sulardan çıkmış, tehlikeli akıntılara doğru sürüklenmektedir. Dördüncü mirası ise Atatürk ün son yıllarında ülkemize katmak için büyük emekler harcadığı ama ancak Atamız vefat ettikten sonra ülkemize katılan Hatay dır. Atamızın ülkemize katılması için hasta olduğu zaman bile uğraştığı Hatay, günümüzde küresel çıkarların ve derin hesapların merkezi haline gelmiştir. Çoğu ülkenin kozlarını paylaştığı bir arena olarak kullanılmakta ve kültürel mozaiği zamanla bozulmaktadır. Asırlardır 3 semavi dini ve birçok mezhebi barış içinde yaşatan Hatay ın huzuru bozulmuştur. Beşinci mirası, Birlik ve Beraberliğimizdir. İnsanın insana duyduğu hoşgörüdür. Atatürk, Cumhuriyet in kuruluş sürecinde etnik kimlikler, dinsel farklılıklar demeden, yok olmuş bir imparatorluğun küllerinden yepyeni bir Ulus Devlet kurmuştu; ama günümüzde artık komşumuza bile tahammül edemiyoruz, kendimizden farklı olanı dışlıyor ve birlik içinde olamıyoruz. Etnik kimliklerimiz ulusal kimliğimizden daha önemli olduğu için ülke bütünlüğümüz tehlike altındadır. Küresel çıkar gruplarının piyonu olmayı seçerek; birbirimizle çatışmaya, birilerini ötekileştirmeye, etiketlemeye başladık. Şehirleri, semtleri bile siyasi düşüncelerle özdeşleştirdik, zihinsel bölünmeler yaşadık. Zamanla birlik ve beraberliğimizi öylesine kaybettik ki, Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demeye başlayan her yurttaş kendi kabuğuna çekilip birey olma kolaycılığı ile kendi dünyasında yaşıyor hale geldi. Toplumsal duyarlılıklar yavaş yavaş yok oldukça, bireycilik ve bencillik biz şehir insanlarını hızla tutsak alıp maneviyattan uzaklaştırdı. Ve maalesef Atatürk ün oluşturduğu duyarlı ve bilinçli Türk toplumu yok ediliyor... Altıncı mirası ise yıllarca erkek egemen toplumun baskısı altında varlığı engellenmiş olan ve Atatürk sayesinde büyük bir gelişme göstermiş olan, Kadın Haklarıdır. Kadın hakları maalesef günümüzde geçmişe oranla git gide azalıyor. Kadını istismar eden ve aile için HABERLER 21 şiddete neden olanlar suçsuz kalıyorlar. Atatürk ün zamanında kadınlara çalışma imkânları sunulurken günümüzde Kadın dediğin evinde oturur, çocuklarına bakar ifadesi birçok kesim tarafından benimsenir hale gelmiştir. Bugün birçok siyasi partide kadın kotası konularak pozitif ayrımcılık yapılmaktadır. Ne var ki Türkiye gerçekten Atatürk ü ve fikirlerini benimseseydi hiçbir kurala ve kotaya gerek olmadan politikacıların yarısının kadınlardan oluştuğuna tanık olurduk. Atatürk ün mücadelesinde mermi ve yaralı taşıyarak gerektiğinde silahını eline alıp yiğitçe savaşan Türk kadınının azmi günümüzde yok sayılmaktadır. Çeşitli kalıplara sokulmaya çalışan kadınlarımızı sabah programlarıyla uyutmaya çalışanlar, kadının toplumdaki rolünü azaltmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Atatürk ün bizlere bıraktığı yedinci miras ise; sanata verdiği değer, destek ve saygıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bizzat Atamızın teşvik ettiği operalar, danslar düzenlenmiş ve çeşitli heykeller yapılmıştır. Günümüzde ise sanatçılara yeterince destek verilmemekte, sergilerin, tiyatroların ve operaların takip edilme oranı hızla azalmaktadır. Yazarlar sansürlenmekte ve maalesef çoğu yazar da korkudan kendi kendini sansürlemektedir. Düşüncelerin suç sayıldığı günümüzde, düşünceleri ifade etmenin en güzel yolu olan sanat da kısıtlanmıştır. Sanatçıların bile kutuplara ayrıldığı bir ülkede sanatın da değerini ve anlamını yitirmemesi elde değildir. Çünkü heykellere ucube diyerek iş makineleriyle yıktıranlar esas ucubenin ülkemize getirmeye çalıştırdıkları baskıcı rejim olduğunun farkında değildirler. Atatürk heykel sanatı hakkında Aydın ve dindar olan milletimiz, ilerlemenin sebeplerinden biri olan heykeltıraşlığı en üst derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesinde atalarımızın ve bunlardan sonra yetişecek evlatlarımızın hatıralarını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir. demişti. Atam, maalesef bu mirasın da yaşatılamamakta ve ülkende, hatıralarımızı güzel heykellerle dünyaya ilan edileceğine, heykeller iş makineleriyle yıkılıyor ve sanata olan saygımız dünyadaki itibarımızla doğru orantılı olarak hızla azalıyor... Sekizinci ve biz Türk gençliği için en önemli mirası sayılan Gençliğe Hitabedir. Atatürk ün biz gençliğe yazdığı bir nasihat mektubundan öte bir pusula niteliği taşıyan yol gösterici hitabe. İşte belki de bu hitabe Atatürk ün zarar Yunus Emre Erdölen görmeden kalan son mirasıdır. Çünkü biz Türk Gençliği büyük bir tarihin ve zaferin çocuklarıyız, Türkiye Cumhuriyetini geleceğe taşıyacak olan kuşaklarız. Evet, Atatürk ün çoğu mirasını ve fikirlerini koruyamadık ve bunda Atatürkçü olmayı suç olarak algılayanların payı olduğu kadar, kendine Atatürkçü demekten öte hiçbir şekilde kılını kıpırdatmayan ve Atatürk ilkelerinden bihaber olanların da payı büyüktür. Ama ben eminim ki bu salonda bulunan her öğrenci arkadaşım gelecekte Atatürk ün bizlere bıraktığı mirası en iyi şekilde yaşatacak ve onun fikir meşalesini eline alıp Çanakkale den Artvin e, İzmir den Hakkari ye bütün Türkiye yi aydınlatacaktır. On beş, on altı yaşlarında Topluma Hizmet Projeleriyle Türkiye nin dört bir yanında eğitim veren biz Robert Kolejliler, daha ileri yaşlarımızda da yine Türkiye nin dört bir yanında Atatürk ün bize bıraktığı bu ülkeyi kalkındırmak için çabalayacaklar ve hoşgörüyü, sevgiyi, saygıyı, adaleti bu ülkeye geri getireceğiz. Ve bunun için de lise hayatımızda kendimizi en iyi şekilde geliştirmeliyiz. Atatürk ü anlamak için başta Nutuk olmak üzere birçok kitap okumalıyız, araştırmalıyız. Ülkemizi, insanımızı çok iyi tanımalıyız. Farklı fikirlere olan tahammülümüzü ve hoşgörümüzü geliştirmeliyiz. Güçlü olmalıyız, iradeli olmalıyız. Çünkü ülkemizi kaplayan kara bulutları yok edecek ve güneşin tekrar açmasını sağlayacak olan araçların bilgi, insan sevgisi ve hoşgörü olması gerekiyor. Bu yüzden hepimiz, Atatürk ün başlattığı aydınlanma sürecini daha ileriye taşımak için kendimizi geliştirmeli ve ülkemizi daha aydınlık ve sevgi dolu günlere taşımak üzere hazırlanmalıyız. Ancak bu şekilde Atatürk ün bizlere bıraktığı mirası koruyup onun sonsuza kadar ülkemizi aydınlatmasını sağlayabilir ve maneviyatının yok olmasını önleyebiliriz. Ancak böylece küresel çıkarlar doğrultusunda amansız bir savaşa sürüklenen ülkemizi ve insanımızı kurtarabilir ve bu topraklarda sonsuza kadar demokrasinin, insan haklarının ve barışın kalıcılığını sağlayabiliriz. Çünkü Atamızın da dediği gibi, Yurtta Barış Dünyada Barış!

22 22 Meryem Abla Kilometlerce uzakta Sevgili Meryem Abla Bu yaz Amerika da bir yaz kampına gittim, harika deneyimler ve bir o kadar iyi arkadaşlıklar edindim. Buna bir de erkek arkadaş dahil. Geri döndüğümüzden beri birbirimizi görmedik ama mesajlaşıyoruz ve Skype dan görüşüyoruz. Ve bütün bu zaman boyunca konuşmamızı devam ettirmek için ona kendimle ilgili ilginç bilgiler veriyordum. Ona hediyeler bile yolladım! Yine de bu ilişkiyi devam ettirebileceğimizi sanmıyorum, çünkü sohbetlerimiz sıradanlaştı, seyrekleşti. Benden hoşlandığından bile emin değilim. Sence ne yapmalıyım? Pes mi etmeliyim, yoksa bana ilgi göstermesi için çabalamaya devam mı etmeliyim? -Anonim Sevgili Anonim Sana şimdi beş altın öğüt vereceğim, eğer bunları uygularsan, senden kilometrelerce uzakta yaşayıp yedi aydır göremediğin erkek arkadaşınla gayet sağlıklı ve romantik bir uzak mesafeli ilişkin olur! Öncelikle, ona sadece kendinle ilgili ilginç detayları anlatma, her detayı anlat! Hayatının aşkının markette elma suyu kalmadığı için nasıl portakal suyu almak zorunda kaldığını, eve dönerken de takılıp düşünce tırnağını nasıl kırdığını ya da o gün şampuanını değiştirdiği için saçının nasıl çok garip gözüktüğünü duymaktan daha büyüleyici bir şey yoktur. İkinci olarak, birbirinizi ziyaret etmeyin. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. deyişi hiç de doğru değil. Buluşursanız kendinizi daha da kötü hissedeceksiniz, çünkü bir süre sonra eve geri dönmeniz gerekecek. Hem beraberken canım-cicimi abartabilirsiniz, bu da etrafınızdakileri rahatsız edecektir. Ona kendisini özel hissetmesi için bir sürü hediye gönder. Mektuplaşmayı herkes sever, e-posta atmayı artık kimse özel saymıyor. Sen de erkek arkadaşına en sevdiğin oyuncak bebek, küçükken kullandığın battaniye, güzel kokan bir parfüm hatta birkaç film yollayabilirsin! Bunlar seni hep hatırlamasını sağlar ve sen de onu geri kazanırsın. Güzel hediyeler yollamak yeterli değil! Onunla ne kadar özel olduğunuz ve onun seninle olmakla ne kadar şanslı olduğundan bahsetmelisin (tabii ki Skype üzerinden). Seni neden beğendiğini ona unutturmamalısın, hatta tanıştığın bir çocuğun senden ne kadar hoşlandığını bile anlatabilirsin. Kendinle ilgili şeylerden anlatmaktan daha ilgi çekici olan tek şey kendinle övünmektir. Son olarak, teknolojik iletişimin her türünün kullanılabileceğini unutma: Facebook, Twitter, BBM, Youtube, imessage, G-chat, ve daha bir sürüsü! Bunları kullanarak, hem erkek arkadaşınla her zaman konuşabilirsin hem de üniversite giriş sınavların, başvuruların ve notların hakkında endişelenmene gerek kalmaz! Uzun ve Zor 12. Sınıf! Meryem Ablacığım, Ben 10. sınıftayım ve bu yıl son sınıfları gördükçe çok endişeleniyorum. Başvuru formları, tavsiye mektupları ve sınav sonuçları onlar için öylesine zorlayıcı bir noktaya geldi ki aralarından bazıları artık bunu kaldıramamaya başladı. Şimdi, çoğunun erken kabulleri geldi, diğerleri de normal kabullerinin gelmesini bekliyorlar. Benim için de sonuncu sınıf yaklaşıyor, ve ben bunca stresi kaldırabilecek miyim bilmiyorum. Lütfen bana bir tavsiye ver. Belki de yurtdışında bir üniversiteye başvurmayıp Türkiye de kalmalıyım. Ne düşünüyorsun? Anonim Sevgili Anonim, Bu bahsettiklerini yaşamanın ne kadar zor olduğunun farkındayım. Ama bunlar üniversite yolunda karşılaşacağın zorlukların sadece birkaçı. Açıkçası, bu gerçekten de hızlı ve sert bir başlangıç, ama sence de sonunda elde edeceğin harika eğitim, birkaç uykusuz gece ve hissedilen endişeye değmez mi? Her şeyin gümüş bir tepside sana sunulmasını bekleme. Hayatta, her şeyi kendin kazanmalısın. Sonuç olarak, ne zaman hayat sana acımasız davranıyor diye düşünürsen, gözlerini kapa (sakın uyuyakalma!) ve üniversitede ne kadar güzel zamanlar HABERLER geçireceğini, üniversiteden sonra hayatının orada aldığın eğitimle ne kadar harika olacağını düşün. Bu hayaller sana devam etme gücünü verecektir. Bazen, bir insan her şeyi bir yük olarak görmektense onlardan zevk almalıdır. Bazı üniversite giriş kompozisyonlarının (Örneğin; Chicago Üniversitesinin Ters psikoloji hakkında yazmayın. kompozisyonu), üzerinde çalışmak çok zevkli ve ilginç olabilir. Hayatının ne kadar zor olduğunu düşünmek yerine, Türkiye deki en iyi liselerden birinde olduğun için şanslı olduğunu düşünmelisin. Ayrıca, YGS ye girecek son sınıfların da en az yurtdışına baş vuranlar kadar zorlandıkarını unutma! Dershane ve test çözerek geçen uzun saatler gibi zorlukları hafife alma. Ve, kahve iç. BOL BOL kahve iç. Haysiyetli ve yüksek notlu bir hoca Sevgili Meryem Abla, Ben kendini eğitime adamış bir öğretmenim ve Robert Kolej de uzun bir zamandır çalışıyorum. Prensip olarak, bugünün standart sınavlarına ve notlandırmasına inanmıyorum çünkü bir sınav için çalışıp her şeyi ertesi gün unutmaktansa, gerçek öğrenmeye değer veriyorum. Bu yüzden, bir teşvik amacıyla, öğrencilerimi (özellikle öğrenmeye değer verenler ve derste hevesli olanları)her zaman yüksek notlarla ödüllendirdim. Ancak, öğrencilerimin dersimi sırf yüksek notlar verdiğim için diğer dersleri kadar ciddiye almadıklarını yeni yeni fark etmeye başladım. Bazıları kalmayacaklarından eminlermiş gibi davranıyorlar, ne dersi dinlemeye ne çalışmaya tenezzül ediyorlar. Ne yapmalıyım? Onlara bir anda kötü notlar vermeye başlamak istemiyorum, ama aynı zamanda derslerimin hak ettikleri değeri görmesini istiyorum. Sevgili Anonim, Kendim bir öğrenci olarak, standart sınav ve notlandırma sistemine inanmayan hocalara bayılıyorum- bu sadece yüksek notlar almayı sevdiğimden değil! Aynı zamanda hem haysiyetli bir hoca olup hem de öğrencilerinizi mutlu edebilirsiniz. Yapmanız gereken tek Esin Aşan Çeviri: Ayşenaz Toptaş şey samimi olmak. Eğer hak ettiğiniz değeri görmediğinizi düşünüyorsanız, bunu öğrencilerinize anlatabilirsiniz. Sizi zaten sevdiklerine eminim ve eğer onlarla dürüstçe konuşursanız sizi daha da çok sevecekler. Robert Kolej öğrencileri yüzleştiğiniz zorluğu anlayacak kapasiteye sahip. Geleceklerini önemsediğinizi, onlara bu yüzden yüksek notlar verdiğinizi, ancak sorumsuzca davranıp iyi niyetinizi suistimal etmemeleri gerektiğini anlatmalısınız. Eğer bu davranış içten konuşmanızdan sonra bile değişmezse, ders notlarını düşürmek zorunda kalabilirsiniz. Veya onlara aniden çok düşük notlar verebilirsiniz, bu onları durduracaktır. (Umarım benim hocalarımdan biri değilsinizdir.)

23 Gregory Pinto ile Söyleşi Her yıl olduğu gibi bu yıl da Robert Kolej bünyesine birçok öğretmen katıldı. Biz de olarak belki de okulun en yeni ve renkli kişiliği olan yeni beden eğitimi hocamız Gregory Pinto yla bir röportaj yaptık. Bu röportajda Gregory Pinto nun en çılgın lise anılarından tutun, neden lisede hiçbir sınava girmediğine; en sevdiği Türk yemeklerinden, size önerilerine kadar birçok konuda bilgi sahibi olmanız mümkün, tek yapmanız gereken röportajımızı okumak! Gözde Şentürk ve Berfin Torun (): Merhaba, Robert Kolej e hoş geldiniz. P: Teşekkür ederim. K: Daha önceden de konuştuğumuz gibi, bugün sizinle hayatınız ve okula gelişiniz hakkında bir röportaj yapacağız. Öncelikle bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Mesela bize biraz yaşadığınız yerden ve ailenizden bahsedebilir misiniz? P: Tabii ki. Ben 1984 yılında ABD de, New York ta doğdum. Yani 27 yaşındayım. Benden dört yaş büyük, grafik tasarımcısı bir abim var ve hâlâ New York ta yaşıyor. Annem ve babam da New York ta doğduğundan, New York için ailemin köklerinin dayandığı şehir diyebilirim. K: Peki bize biraz da henüz bir lise öğrencisi olduğunuz zamanlardan bahsedebilir misiniz? P: Benim lise yıllarım aslında çok ilginçti, çünkü ben alternatif okulda eğitim aldım. Yani okulumda hiç sınav olmadım. Okulda daha çok geziler ve yazılı çalışmalarla gelişimimizi görüyorlardı. Aslında şu an düşünüyorum da birkaç sınav olmuş olmalıyım. Fakat genel olarak hatırladığım, okulda yaptığım çalışmaları sınıfa sunduğum ve sonrasında diğer arkadaşlarımın çalışmalarını dinleyerek onlara sorduğum sorular. Yani okulumdan oldukça memnundum, çok eğlenceliydi. K: Gittiğiniz okulla ilgili en sevdiğiniz şey neydi? Mesela en sevdiğiniz ders? P: Sanırım on birinci sınıfta gördüğüm İngilizce dersleri. O yıl derslerde tek yaptığımız şiirleri işlemek ve sonrasında kendimiz şiir yazmaktı. Benim için çok eğlenceli ve güzel bir yıl olmuştu. K: Lisedeki derslerinizden bahsetmişken, üniversiteye de mi New York ta gittiniz ve hangi dalda eğitim gördünüz? P: Evet New York ta sosyoloji okudum. Fakat üniversite de öğrendiğim çoğu şey daha çok bu konuda nasıl ders verilebileceği hakkındaydı. Sınıfta zamanımın çoğu çeşitli yaşlardaki çocuklara eğitim vererek ve yedek öğretmen olarak çalışarak geçti. Yani sınıfta iletişim kurma konusunda oldukça deneyim sahibi oldum. K: Bizimle üniversite yıllarınız boyunca yaptığınız en çılgınca şeyi paylaşır mısınız? Lise yıllarınızdan da bir örnek verirseniz çok seviniriz. P: Bu çok zor bir soru. Ama eğer düşünmem gerekirse, bu bir gün yaptığımız toplu yürüyüş olabilir. Ben lisedeyken, okuldaki kimse okul yönetiminden memnun değildi. Bu nedenle bir gün bu konuda topluca düşündük ve bir gün için herkesin okuldan çıkıp gitmesinde karar kıldık. Okulda kalmak yerine, yönetimi protesto etmek için büyük çaplı bir yürüyüş düzenledik ve hatırlıyorum da, o gün okulda tek bir kişi bile kalmamıştı. Benim için oldukça unutulmaz bir deneyimdi. Üniversitede ise kampüsün ortasındaki büyük göle durmadan atlayışlarım aklıma geliyor. K: Sanıyoruz ki bu sizin Robert Gregory Pinto Kolej deki ilk yılınız değil. Daha önceden okulun yaz kamplarında çalıştığınız doğru mu? P: Evet Robert Kolej yaz kamplarında yedi yıldır çalışmaktaydım. Bu yaz yedinci yılımı tamamladım. Hatta şu an sınıflarımdaki birçok öğrenciyi okulun yaz kamplarından yardımcı koç olarak tanıyorum. Onları okul zamanı farklı yönleriyle tanımak benim için güzel bir deneyim oluyor. Bu benim İstanbul a on üçüncü gelişim. K: Robert Kolej adını ilk nereden duydunuz, bu okula gelişiniz nasıl oldu? P: Üniversite çalışmalarımı Norton, Massachusetts te kurulu olan Wheaton Üniversitesi nde tamamladım. Okulumun yönetim kurulu üyeliği yapan Sukey Nichols Wagner, Robert Kolej in de yönetim kurulu üyeliğini yapmıştı. Üniversitede kurul üyeliği yaparken, Robert Kolej de bir yaz kampı düzenleme fikrini ileri sürdü ve ben de böylece Robert RÖPORTAJ 23 Kolej adını ilk defa duymuş oldum. K: O zaman, Robert Kolej e iş başvurusunda bulunmaya nasıl karar verdiniz? Bize biraz bu süreçten bahsedebilir misiniz? P: Robert Kolej e gelmeden önce çalıştığım lisede beş yıl boyunca öğretmenlik yapmıştım ve hayatımda artık bir değişiklik yapmanın zamanı geldiğini düşündüm ve başvurumu yaptım. Sonrasında okulun okul dışı etkinliklerinden sorumlu öğretmeni Joe Welch, başvurduğum iş için yer açıldığını söyledi ve işi hala isteyip istemediğimi sordu, ben de istediğim için gerekli işlemler yapıldı ve artık buradayım. K: Robert Kolej yaz kamplarında yaşadığınız unutulmaz bir anıyı anlatabilir misiniz? P: Aslında eğitmenlik yaptığım yedi yılın yedisi de çok eğlenceli ve unutulmazdı. Ama özellikle yaz okulları programına katıldığım ilk yıl benim için unutulmazdı. O yıl üniversitenin sondan bir önceki yılını bitirmiştim. O yıl, hayatımda ilk defa bir topluluk önünde çıkıp şarkı söylemiştim. Bu topluluk iki yüz kişilik bir çocuk grubu olunca ve ben de bir kız gibi giyinince ortaya çok gülünç ve eğlenceli bir tablo çıkmıştı. K: Türkiye de şu ana kadar sadece İstanbul a mı gittiniz, yoksa görme şansı bulduğunuz farklı şehirler de var mı? P: Hayır. İstanbul dan başka birçok şehir görme şansım oldu aslında. Şu ana kadar İzmir i, Antalya yı, Çeşme yi, Fethiye yi, Kapadokya yı ve Bodrum u gördüm. K: Hiç Türkiye nin doğusundaki şehirlerden birinde bulundunuz mu? P: Hayır ama gitmeyi çok isterim. K: En sevdiğiniz Türk yemeği nedir? P: Bu röportajda bana yöneltilen en zor soru oldu sanırsam. Ama seçenekleri daraltmam gerekirse, İzmir de yediğim kumru, lahmacun ve pideyi en sevdiklerim olarak sayabilirim. K: Peki danışmanlığını yaptığınız kulüp var mı? Varsa bunlar nelerdir? P: Bu yıl, Flag futbolun, Fitness kulübünün ve kızlar basketbol takımının danışmanlığını yapmaya başladım. K: Okulda girdiğiniz ilk dersten önce neler hissettiniz? P: Derse girmeden önce, her ne kadar daha önce yaz kampındaki çocuklara eğitim vermiş olsam da oldukça gergindim. Çünkü geldiğim yerle burası arasında Berfin Torun Gözde Şentürk atletizm ve spor alışkanlıkları ve kültürü olarak çok büyük farklar var. Ama sonuç olarak ilk dersimin ve onu takip edenlerin iyi geçtiğini düşünüyorum. K: Sizce bu okulun öğrencileri ile ilgili olumlu ve olumsuz yönler nelerdir? Elinizde olsa neleri değiştirmek isterdiniz? P: Öğrencilerden çok genel olarak spor alışkanlıklarını değiştirmek isterdim. Genel olarak öğrencilerin okul içi spor müsabakalarına daha çok katılmasını ve arkadaşlarını daha çok desteklemelerini isterdim. Örneğin okulun spor ikonu vaşak ve Lady Bobcats adında gittikçe güçlenen bir kız futbol takımımız var fakat bu konuda farkındalık az. Okulca spor konusunda daha tutkulu bir tutum görmek isterdim. Gözlemlediğim olumlu özelliklerden biri öğrencilerin sahip olduğu entelektüel zekâ. Öğrenciler bir sporu sevmemiş olsalar bile dersi dikkatle takip ediyor ve öğrenene kadar denemekten çekinmiyor ve bence bu sporda çok önemli bir özellik. K: Okuldaki arkadaşlarımızın sizinle ilgili izlenimlerini aldık ve genel olarak sorulan soru sizin nasıl bu kadar enerjik, canlı ve hayat dolu olduğunuzdu. Örneğin koridorda hemen hemen herkesle iletişim içindesiniz. P: Benim herkesle elimden geldiğince iletişim halinde olma çabam okulu bir toplum olarak görmemden geliyor. Ayrıca bence öğretmenliğin tüm amacı çalıştığın öğrencilere elinden geldiğince yardımcı olmak ve onların gelişmesine çabalamaktır. Diğer işler belirli mesai saatlerine sahip fakat öğretmen olunca sabah saat yedide başlayıp, öğrencilerin sana en son ne zaman ihtiyaç duyarsa o saate kadar işin devam ediyor. K: Galatasaray mı Fenerbahçe mi? P: Tabii ki Galatasaray! K: Peki öğrencilere iletmek istediğiniz herhangi bir şey var mı? P: Öncelikle söylemek istiyorum ki, yanlarına gelip onlarla konuşmaya başladığımda şaşırmalarına hiç gerek yok, çünkü okulda hepimiz aynı ortamdayız ve bence birbirimizi tanımak için iletişimde bulunmamız önemli. Öğrencilere iletmek istediğim son şey bence daha renkli şeyler giymeleri gerektiği, siyah ve griden başka renklere de şans verin!

24 24 HABERLER Neden Gündüzlüler Yatılı, Yatılılar da Gündüzlü Olmak İster Bu aralar çoğu gündüzlü arkadaşımın ağzından Keşke ben de yatılı olsaydım, çok şanslısınız cümlelerini duyuyorum. Biz yatılılar ise genelde gündüzlü olmak isteriz. Açıkçası ben yatılı olmayı seviyorum birçok avantajı oluyor ama hiç Keşke gündüzlü olsaydım demediğim de olmamıştır şimdiye kadar. Gündüzlülerin yatılı olmak istemesini normal karşılıyorum çünkü onların da düşündüğü gibi okul açısından birçok faydası var. Öncelikle okul eviniz gibi oluyor, hafta içi okul vakti olsa bile okul sizinmiş gibi hissediyorsunuz çünkü okulda yaşıyorsunuz, bütün zamanınız okulda geçiyor. Hangi öğrenci istemez ki okul çıkışı Plato nun yemyeşil çimleri arasında uzanıp kafasını dinlemek, kütüphaneye gidip ders çalışmak, kampüsün bütün güzelliklerinden yararlanmak? Keşke yatılı olsaydım diyen arkadaşlarıma sorduğumda aldığım ilk cevap kampüsün güzelliği ve okulun kaynaklarından yararlanmakla ilgili. Hepsi kütüphaneyi, Plato yu, Forum u, Spor Salonu nu, sanat atölyesini, müzik odalarını, etüt sınıflarını ve yeşillik alanları kullanmak istiyor, ayrıca bu şekilde derslere daha hakim olabileceklerini düşünüyor. Yatılı olmak istemelerinin bir diğer nedeni ise, İstanbul un trafik sorunu. Okul çıkışı servisle eve varmaları ortama iki saat sürüyor, hatta çok uzakta oturan üç buçuk dört saatte eve ancak varabilen kişiler var. Yoldaki yorgunluğu geçtim, eve gidip soluklanayım, yemek yiyeyim derken akşam oluyor ve gün boyunca her dersten yığılan ödevleri yetiştirmeye zaman bulunmuyor. Trafik böyle olunca sabah beş altı civarında kalkmaları gerekiyor. Ertesi gün okulda uyumamak için de erken yatmaları gerekiyor ve hal böyle olunca yetiştirin ödevleri yetiştirebilirseniz. Üstüne bir de okul sonrası kulübünüz varsa ya da okul sonrası bir etkinlik için geç geç servislerle dönmek zorunda kaldıysanız durum gerçekten çok kötü. Yatılı öğrencilerin yatakhaneye varması ise üç ile beş dakika arasında değişiyor ve bu durum da yatılı olmayı çok cazip kılıyor. Yatılıların bu durumla ilgili tek sıkıntısı ise yatış saati. Gündüzlü öğrenciler biliyor mu bilmiyorum ama maalesef yatılıların bir yatış saati var. Yani siz ödevi yetiştiremeseniz sabaha kadar yapmak isteseniz yapabilirsiniz ama yatılılar en fazla gece yarısına kadar uyanık kalabilir ve yatılı olanların en büyük sıkıntılarından biri de budur bence. Hazırlık sınıflarında bu kural geçerli olsa da büyük sınıflarda olmaması bence daha iyi olurdu. Şöyle ki eğer ödevi yetiştiremezseniz o saate kadar, sonrasında da yetiştiremiyorsunuz, sınavınız olsa bile çalışamıyorsunuz. Bu açıdan gündüzlü öğrencilerin biraz şanslı olduğunu düşünüyorum ve benim de gündüzlü olmak istememin nedenlerinden biri de bu. Yatılı olmak dışarıdan çok eğlenceli gibi görünüyor. Arkadaşlarla birlikte yaşıyorsunuz, her anınız birlikte geçiyor, birlikte ders çalışıp, üç öğünü birlikte yiyorsunuz, beraber maç izleyip kek yapıyorsunuz. Gündüzlülerin bir diğer şikayetleri ise; aile. Genel düşünce şu; yatılıların ailesi uzakta ve onlara göre çok daha özgürler. İstedikleri yere gidebilir, istedikleri şeyi yapabilirler, onlara karışabilecek bir aile yok ve bu duyguyu ve özgürlüğü tatmak istiyorlar. Arkadaşlarla birlikte eğlenip, anne babadan uzak kalmak ve hayatın tadını çıkarmak. Her birey kendi ayaklarının üzerinde durabilmeyi öğrenmek ve kendi ayaklarının üzerinde durmak ister ve Robert Kolej bunun için çok iyi bir fırsat ama sadece başka şehirlerden gelen öğrenciler için. Gündüzlü öğrenciler de kendi başlarına, aileleri olmadan, çok fazla kural olmadan güzel bir şekilde geçirmek istiyorlar bu dönemlerini. Bu konu ise yatılıların en çok yakındığı konu oluyor. Arkadaşlarla birlikte bir odayı paylaşmak gerçekten çok eğlenceli olabiliyor ama bir süre sonra kendi oda ortamını ve kişisel yaşam alanını özlüyor insan. Çünkü kendine ait, özel bir odanın olması çok güzel bir şey ve kendimizi en rahat hissettiğimiz ortam. Yatılı olunca en az iki kişiyle daha paylaşıyorsunuz ve bazı kurallar çerçevesinde yaşamak zorunda kalıyorsunuz ve bu insanı kısıtlıyor. Basit bir örnek verecek olursak, yüksek sesli müzik dinlemeyi seviyor olsanız bile odada diğer kişiler rahatsız olduğu için en kısık seste dinlemek zorunda kalıyorsunuz, çoğu zaman sessiz olmak zorundasınız. Zaten akşama kadar okulda olmamıza rağmen akşam da iki tane etüt oluyor ve bunlar zorunlu olduğu için uyumak isteseniz ya da tüm işiniz bitse film izlemek isteseniz bile izleyemiyorsunuz. Ayrıca ben yatılı olduğumdan beri televizyon izlemeyi bıraktım açıkçası. Dediğim gibi toplu bir alanda yaşıyoruz ve herkesin izlemek istediği bir şey oluyor ve karmaşa çıkıyor bu yüzden televizyon bile izleyemiyorsunuz. Bazı siteler okulun interneti yüzünden açılmıyor ve dizi de izleyemiyorsunuz bu yüzden. Aile konusu ise en hassas konu. Gündüzlü öğrenciler her ne kadar ailelerinden uzaklaşınca çok rahatlayacaklarını, istedikleri her şeyi yapabileceklerini, özgür olacaklarını düşünseler bile aslında öyle olmuyor. Özellikle yurda ilk gelinen Gülbabil Kökver zamanlarda ya da derslerinizin yoğun olduğu zamanlarda en çok ailenizi arıyorsunuz. Onlarla kurallar içinde yaşayıp biraz bunalsak da buraya geldiğimizde en çok onları özlüyoruz ve yanımızda olmalarını istiyoruz zor zamanlarımızda. Geldiğiniz ilk hafta yoğunluktan fark edemiyorsunuz özlediğinizi ama sonradan hayatın zorluğuna dayanamıyorsunuz ve tatilin gelip, eve gideceğiniz günü dört gözle bekliyorsunuz. Yanınızda olan ailenizden sıkılmayın çünkü bazen öyle zamanlar geliyor ki onları çok özlüyorsunuz, şu an benim özlediğim gibi, ama maalesef tatil günlerini beklemekten başka çare kalmıyor. Bu kadar şeyi anlatmama rağmen şu an değiştirebileceğimiz bir şey olmadığını biliyorum. Bu yazımdan sonra da yatılılar tüm güzellikleriyle kampüsün tadını çıkarmaya ve aile özlemi gibi zorluklara dayanmaya ve gündüzlüler ise aileleriyle birlikte olup İstanbul trafiğine katlanmaya devam edecek, ben sadece iki durumu karşılaştırıp farklı yanlarını göstermek istedim. Her iki taraftakilere de sesleniyorum: Yaşamda her şeyin bir zor tarafı vardır, kendinizinkinin değerini bilin. Gelecek sayıda görüşmek dileğiyle, mutlu kalın... Öğretmenlerimiz de yerleşkenin tadını çıkarıyor: Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenleri güneşli bir ekim günü platodaki bölüm pikniğinde buluştular.

25 HABERLER 25 Karatenin Ayak Sesleri Arkadaşlar herkesin bildiği gibi okulumuz çok sayıdaki kulüpleriyle de ünlüdür. Öğrenciler ilgi alanlarına göre istediklerini seçmekte özgür. Seç, beğen, al usulü. Dağa tırmanıp cesaret sembolü olmak isteyenler mi dersiniz, maçlarda sürekli birinci olup okul gururu olanlar mı, bir de karateyle dayak yiyenler var tabii. Evet yanlış okumadınız karate kulübü ve dayak yiyormuş gibi gözüken üyeleri. Ben de bu kulübün bir üyesiyim. Ben küçüklüğümden beri karate yapıyorum ve geçen sene yatılı öğrenci olarak geldiğimde karateyi bırakmak zorunda olduğum için çok üzülmüştüm ama bir de duydum ki okulda o sene karate kulübü açılmış. Ve hemen katıldım. Yani iki senedir okulun karate kulübündeyim. Arkadaşlarım bunu duyduğunda, iki çeşit tepki verdiler. Aaa gerçekten mi, çok havalı. ya da Hmm, ama ben karateyi anlayamıyorum neden insanlar böyle bir sporu seçer ki. İnsanlar bu iki yargıya genelde kulaktan duyma bilgilerle ulaşırlar. Ama asla kimse gerçekten karatenin ne olduğunu ve neden insanların seçtiğini kesin bir şekilde bilmez. Mesela benim karateyi seçmem Jackie Chan filmlerini izleyip ona bağlanmamla başladı. Anladım ki bilmeden hayatımı etkileyen çok büyük ve önemli bir karar vermişim.şu ana kadar karateye başlamaktan pişman olup bu sporu bırakan birini görmedim. Neden, diye sorarsanız, bu da karatenin en büyük sırrı derim. Okulumuzdaki karate kulübü geçen sene açıldı. En fazla dört ya da beş kişi gidiyordu. Bir anda nam salmaya başlayınca ve kulüp üyelerinin bitmez tükenmez çabalarıyla bu sene kulüp sayısını ikiye katladı. Yine fazla olmayabilir ama her sene böyle artarsa kulüp çok fazla ilgi görecektir. Kulübün başkanı ve karateyi öğreten kişi Atilla Hoca, Türkiye ye karateyi getiren ilk kişinin ilk öğrencisidir, bu yüzden çok önemli bir sporcudur. Bize her zaman karatenin diğer hiçbir spora benzemediğini ve çok yararlı bir spor olduğunu söyler. Ben ve kulüp arkadaşlarımız buna sonuna kadar katılıyoruz. Karatenin genel olarak bilinen en büyük faydası kendini silahsız olarak fiziksel saldırılara karşı koruyabilmeyi öğretmektir. Fakat karatenin yararları bunun çok ötesine uzanmaktadır. Karate genç yaştakiler için doğru çalışıldığında vücut duruşunu geliştirir ve vücudu düzgün bir şekle sokar. Çünkü vücuttaki bütün kasları çalıştıran sadece iki spor vardır ve bunlardan biri karatedir. Ayrıca karate insan sağlığına psikolojik ve zihinsel olarak da katkıda bulunur. Mesela karate insanın bir şeye odaklanmasını kolaylaştırır ve düşünme sürecine ilişkin becerileri geliştirir. Kişinin kendisine ve yaşıtlarına saygı duymasını, sorumluluk hissetmesini, kendine güvenini arttırıp Bir Dakika Beni Dinler Misiniz? disiplinli bir insan olmasını sağlar. Yetişkinler için karate çalışmaları stres azaltıcı hareketleriyle bedenin ve zihnin rahatlamasına yardımcı olur. Dayanıklılık, kas gücü ve bedensel kuvvetin azalmasına mani olur. Karate diğer sporlardan farklı olarak bireyin kendi kendisini geliştirmesine odaklanmıştır. Mesela karate maçları Hocamız kusursuz tekme atmayı öğretirken insanlara şiddet gibi gözükebilir ama aslında maçların amacı, kişinin kendi eksiklerini kapatması ve gerçekte başkalarına karşı değil kendisine karşı yarıştığının farkına varmasını sağlayabilmektir. Kazanmak kadar kaybetmekte öğrenilmelidir çünkü ikisi de aynı ölçüde önemlidir. Karatenin birçok yararını saydık,tabii ki bunlara insan bir anda sahip olamaz. Bunun için çok sıkı çalışmak gerekiyor. Karate hocamızın anlattığına göre bir gün jimnastikçiler karate salonuna gelmişler ve bizim yaptığımız hareketleri yapmaya çalışmışlar, en Fatma Nur Yokuş sonunda pes edip şöyle demişler: Bu nasıl bir şey ya, normal bir insan bunu yapamaz. Kesinlikle sizin işiniz çok daha zor. Ve gerçekten öyle, hatta karate hocamızın anlattığına göre, o karateyi gençken öğrendiği zaman, hocaları sopalarla vurarak çalıştırıyormuş. Adeta kollarından kanlar çıkıyormuş. Ama korkmayın okulumuzun karate kulübü öyle bir öğretme şekli içermiyor. Ama yine de çok sıkı çalışmak gerekiyor. Evet arkadaşlar, okuduğunuz gibi karate benzersiz bir spor ve okulumuz bu imkanı bize sağlıyor. Bazılarına dayak yiyormuşuz gibi gelebilir ama aslında bu bizim gerçek tehlikelere karşı dayanıklılığımızı arttırıyor. Bazen karate yaparken bazı öğrencilerin karate salonunun kapısından bizi gözetlediğini ve biz bakınca hemen gittiklerini görüyorum. Bunun yerine girin içeri, bizi izleyin ve karateyle ilgili tüm sorularınızı sorun. Ve bir gün başınız belaya girmeden önce bizi bulun, siz de karatenin gizemli dünyasına katılın. Geleceğinizin bir dakika içinde ne kadar değişebileceğini düşündünüz mü? Bir sıcak gülümsemenin ya da sevimli bir bakışın sizi bulutların üzerine çıkarabileceğini farkında mısınız? Hayatınızın yönünü değiştirebilecek konuşma için sadece bir dakikanız olsa ne yapardınız? Tüm bu soruların cevabını öğrenebilmemiz için Genç Girişimciler Kulübü tarafından hazırlanan Asansör Yarışması çok yararlı oldu. Bu yarışmayı organize eden Genç Girişimcilerden Organizasyon takımı bu aktivitenin gerçekleşmesi için Bingham ı ayarlamaktan okullarla iletişim konusuna kadar çok uğraş verdiler. 18 Ekim Perşembe günü Bingham da gerçekleşen bu aktivite için okulumuza içinde Koç ve Darüşşafakanın da bulunduğu birçok okuldan ziyaretçi geldi. Gelen her okuldan beşer öğrenci bu aktivitede birinci olmak için ellerinden geleni yaptılar. Özyeğin Üniversitesi nden gelen eğitim görevlileri izleyici ve katılımcılara yarışmada kullanabilecekleri birkaç yol ve yarışmanın amacını anlatan kırk beş dakikalık bir sunumla aktiviteye başladılar. Katılan birçok öğrencinin yapması gereken, asansörde karşılaştığı büyük bir iş adamını kendi ürününe olabilmesi için bir dakika içerisinde ikinci bir randevuyu ikna edebilmekti. Asansördeki iş adamı yerine geçen bir Özyeğin Üniversitesi eğitim görevlisini en iyi ikna edebilen, okulların hepsinden seçilen bir öğretmen, Özyeğin Üniversitesinden iki eğitim görevlisi ve okulumuzun deneyimli kimya öğretmeni, Genç Girişimciler Kulübü danışmanı Sibel Sebüktekin kararınca okulumuzun dokuzuncu sınıf öğrencisi Büşra Yen oldu. Büşra Yen e kazanmasına yardımcı olan birkaç taktik sorduğumda konuştuğu iş adamına onu çok takdir ettiğini belirterek gururunu okşadığını söyledi. Aynı zamanda ürününüz hakkında çoğu iş adamının isteyebileceği büyük rakamlarda yem atıp, o ürün için varınızı yoğunuzu ortaya koyduğunuzu yani kendinizi işe ne kadar verdiğinizi göstermenin önemli olduğunu söyledi. O bir dakikalık etkileyici konuşmadan sonra iletişim Elize Arslan için kendi kartvizitinizi sunmanın iş adamlarını etkileyebileceğini belirtti. İlk aşamayı geçtikten sonra şimdi Özyeğin Üniversitesin deki yarışmalara katılacak olan Büşra Yen, çok heyecanlı olduğunu ve bu yarışmada iyi bir sonuç aldığı için çok mutlu olduğunu söyledi. Genç Girişimciler Klübü ne bu eğlenceli ve eğitici aktiviteyi hazırladığı için çok teşekkür ediyor, Büşra Yen arkadaşımıza Özyeğin Üniversitesi nde gerçekleşecek olan son tur için başarılar diliyoruz.

26 26 HABERLER Yatakhane Yaşamından Kısa Kısa Berk Özgen Orhun Tezel Bu Bir Photoshop Değil Robert Kolej kampüsünde yaşam şüphesiz gündüzlülerin tahmin ettiğinden çok daha farklıdır. Saat da son servisler kalktığında sanki okulun üstünde bütün gün boyunca serili duran perde aralanır. Koridorlara büyük bir sessizlik hâkim olur. Akşam yemeği ise genel olarak birçok öğrencinin şikâyetine maruz kalır. Yok tuzlu, Yok yağlı, Buna da et mi denir, Bunun tadı yok şeklinde birçok farklı şikayetlerde bulunur öğrenciler genel olarak. Eee kolay değil. Tüm gündüzlüler evde yapılmış o sıcacık ev yemeklerini yerken, insan bir yaprak sarma ya da annesinin elinden yapılmış bir kurabiye, keki tabii ki çok özlüyor. Ancak yemekhanedeki ortam da bir başkadır Her akşam tüm arkadaşlarınla beraber yersin yemeğini. Yemek sırasındaki o kahkahalar, o neşe, mutluluk, o güzel anıların yerini de başka hiçbir şey tutamaz. Yemekhanede geçen o güzel anıları odaya dönüş ve bir süre daha boş vakit takip eder. Ardından da bir yoklama Sonra? Sonra yatılı etütleri gelir. Belki de yatılılığın en sıkıcı kısmı diyebiliriz. Ödevimiz olsa da olmasa da bir saat boyunca oturmak, ders çalışmak. Zaten çalışmayı kim sever ki? Sabahları Fransızca dersleri verilen G311, hazırlık öğrencileri için bir etüt salonuna dönüşür. Kampüste kalan hocaların eşliğinde etütlerini yaparlar. Geriye kalan öğrenciler ise genel olarak odalarında, yatakhaneye yakın sınıflarda veya ortak salonlarda etütlerini yaparlar. Zaman geçtikçe ise koridorlar, yatılıların evlerinin birer parçası haline dönüşür. Okul bizim evimizdir sözü gerçeğe döner. Yatakhanede yaşadığın insanlarla bir aile olursun. Gerek yemekhanede eğlenceli vakitler, gerek forumdaki hoş sohbetler gerekse de platoya yapılan hoş bir yürüyüş ve eşsiz bir boğaz manzarası Platoya yapacağınız bir yürüyüşte bütün gün boyunca okul kıyafetleri içinde gördüğünüz öğretmenleri aileleriyle Plato da piknik yaparken görürsünüz, hatta bazen mezunları bile! Ancak, bu kampüsü İstanbul daki birçok kampüsten ayıran bir özellik de, nüfusunun önemli bir kısmının hayvanlar tarafından oluşmasıdır. Plato dayken rahatlıkla Nadir Bir Anı Kaydediyoruz görebilecekleriniz; papağanlar, kirpiler, fareler ve en önemlisi: KEDİLER! Hepinizin de bildiği gibi okulumuzda birçok kedi yaşamaktadır ve bir Robert Kolej öğrencisinin bu okula geldiğinde ilk yapması gereken şeylerden biri bu kedilerle yaşamayı öğrenmektir. Eğer yatılıysanız bunu daha iyi öğrenmelisiniz. Çünkü o kediler bezen size gerektiğinden fazla yaklaşabiliyorlar. Resimlerde gördükleriniz photoshop falan değil, tamamen gerçek ve sadece kameralarla kaydedilebilmiş olanlar. Yoksa biz birinci ağızdan çok kişinin yatağından kedi çıktığını duyduk. Okulumuzun 2012 mezunlarından Ufuk Serkan Yıldırım, bir sabah uyandığında karşısında iki tane dev yeşil göz ve kocaman bir siyah tüy yumağı görünce bütün oda arkadaşlarını uyandıracak bir gürültü çıkarttığından bize bahsetti. Veya yağmurlu bir günde yatakhanemize bir kedinin nasıl girdiğini, odamızı ve masalarımızı nasıl işgal ettiğini de kendi gözümüzle gördük. Etütler biter, kediler gider, en sonunda yatma hazırlıklarına gelir sıra. Genellikle anne-baba bir aranır, konuşulur her akşam. Dişler fırçalanır. Eğer o gece bir maç varsa maç izlenir. Ödev yetişmemiş ise odalar toplanır ve bunun karşılığında sınırlı sayıda olmak üzere a kadar ders çalışma izni verilir. En rahat olanlar ise saat olduğunda sıcacık yatağına yatanlardır. İsteyenler a kadar kitabını okur, isteyen sohbete dalar, isteyen ise sohbet yerine uykuya dalar. Bazı odalar mışıl mışıl, bazılarından ise horul horul uyku, sabah uyanmak için kurduğumuz alarmın saatine kadar devam eder ve ardından yepyeni yorucu bir gün tekrar başlar.

27 HABERLER 27 EYP Kapatılmış Robert Kolej in biz öğrencilere bu harika kampüsten sonra sunduğu en büyük imkân sanırım kulüp olanaklarıdır. 100 ü aşkın kulüp yelpazesi içinden yüzlerce öğrenci yıllardır kendilerine en uygun ve cazip görüneni seçti ve belki de bu kulübe beş yıl devam etti. Ne de olsa okulumuzdaki her bir kulüp işini ciddiye alıyor; öyle ki bu kulüplerin bazıları okul sonrasında sanki bir 9. sınıf cebir finaline hazırlanıyormuş gibi çalışmanızı gerektirebiliyor. Ve sanki bu kadar çalışma yetmezmiş gibi bir de şu kulüp içinde yükselebilme, yer sahibi olabilme olayları falan insanı bazen hayattan soğutuyor. Ama tabii bir de bunların yanında EYP var! Yani var dı ; çünkü ne yazık ki geçen sene bu kulübü bir seneliğine kapatma daha doğrusu dondurma kararı alındı. Tabii ki sahip olduğu kulüp sayısıyla övünen bir okul için bir kulübü hele hele uluslararası bir kulübü kapatmak kolay olmasa gerek. Ne de olsa EYP kulübü Avrupa da yüzlerce okulda fakat Türkiye deyse sadece kısıtlı sayıda okulda bulunan bir kulüptü. Haydi lafı açılmışken biraz EYP nin ne olduğundan ve belki biraz da ne olmadığından bahsedelim. EYP (European Youth Parliament; Türkçe: Avrupa Gençlik Parlamentosu) ilk kez 1987 de Fransa da kuruldu ve zaman içerisinde tüm Avrupa da popüler hale gelmeye başladı. Özellikle 2004 senesinde EYP şirketinin geçirdiği ekonomik krizi atlatmasından sonra EYP nin Logosu daha da popülerleşen ve AB dışında Türkiye ve Gürcistan gibi ülkelerde de popüler olmaya başlayan bir kuruluş haline geldi. Hatta belki birçoğumuz bilmeyiz ama bu kuruluşun Türkiye de de faaliyet göstermesini sağlayan okul Robert Kolej dir! Biz de bu yüzden EYP yi okulumuz öğrencilerine sormayı tercih ettik. Okulumuzun eski EYP üyelerinden Bertuğ Barut EYP yi: Haftanın stresini grup çalışması etkinlikleriyle attığımız ve ciddi konuları tartışabileceğimiz bir yer olarak tanımlarken L10 dan Deniz Saip ise kulüp için: Tanımsız demeyi tercih ediyor. Tanımsız sıfatı ilk önce insana gereksiz ya da amaçsız gibi diğer sıfatları çağrıştırıyor olsa da; bence aynı zamanda eşsiz sıfatını da çağrıştırmalı. Çünkü çarşamba günleri kulüp saatlerinde yaptıklarımız belki de gerçekten eşsizdi. Yeri geldi beraber Yuva nın önünde Yuva öğrencilerine Bunlar niye bebek oyunları oynuyor dedirten oyunlar oynadık, yeri geldi Fransızca bilmeyen insanlar olarak Fransızca Kadın Hakları Problemini tartıştık, hatta yeri geldi İlluminati nin gerçek olup olmadığı hakkında araştırmalar bile yaptık! Bazılarımız yaptığımız her şeyden bir şeyler öğrenirken bazılarımızsa bu yaptıklarımızı küçümseyip bize katılmamayı tercih ettiler ve bu kulübün kapatılması için gerekli bahane oldu. Tabii ki EYP Türkiye kuruluşu için Robert Kolej in bu kadar büyük bir önemi olduğundan her yıl mayıs ayı civarında yapılan İstanbul Gençlik Forumu na Robert Kolej ev sahipliği yapmıştır; ancak daha önce söylediğim gibi bazı aksilikler yüzünden bu sene bu forum Koç Lisesi nde yapılacak. Umarız ki bundan sonraki senelerde de bu tüm Avrupa dan gençlerin katıldığı ve Burada da tiyatromuzda yapılan Euroconcert aktivitesi dahilinde L11 öğrencisi İpek Kahraman ın Avrupalı delegelere Hoşgeldiniz niteliğinde bir şarkı söylediğini görüyoruz. uluslararası problemlere kayda değer çözümlerin bulunduğu forum eski günlerdeki gibi Türkiye ye EYP yi getiren okulda devam eder. Bu forumun kendisine kattıklarını L10 dan Jülide Erdem şöyle anlatıyor: Uluslararası Forum harika! 250 kelimelik bir açılış konuşmasını 5 dakikada yazdım ve bu benim hayatım boyunca yaptığım ya da yapabileceğim bir şey değil. Bu benim konuya hâkim olmamdan ve arkadaşlarım arasında kendimi sosyal hissetmemden kaynaklanıyor. 7. İstanbul Gençlik Forumu gerçekten herkes için çok zevkli geçmiş; katılamayanlar içinse son derece kıskandırıcı olmuştu. Çünkü biz forumdayken sınıf arkadaşlarımız iki ders üst üste cebir dersi görüyorlardı! Dört günlük forum aynı zamanda 19 Mayıs la çakıştı ve uluslararası delegelerin en çok ilgisini çeken şeylerden biri de ulusal bir gençlik ve spor bayramına sahip olmamızdı. Sonra bir de çocuklar için bir bayramımız olduğunu öğrendiklerinde şaşkınlıkları iki katına çıktı. Dört günlük bir forum yağmurlu bir vedayla sona erdi. Herkes ülkelerine dönüp bir sonraki Mayıs ı iple çekerken kara çarşamba geldi, çattı. Herkes yapılacak olan duyuruyu sabırsızlıkla beklerken, duyurunun Bir dahaki sene EYP kulübü olmayacak şeklinde olması insanları hayal kırıklığına uğrattı. Geçen o unutulamaz günlerden hemen bir hafta sonra böyle bir karar alınması ilk başta kabul edilemez geldi haliyle ama zamanla buna da alışıldı tabii ki. Peki, sonra ne mi oldu? Şimdilik değişen bir şey yok ama kulübün eski üyeleri bu yıl kulüp için gereken gayreti Burada foruma katılan tüm delegeler, organizatörler ve medya ekibi bir arada Terasta. EYP konferanslarının en önemli özelliklerinden biri de çalışmalara başlamadan önce 1 gün boyunca delegelerin birbirlerini daha iyi tanıyabilmeleri için değişik oyunlar ve aktiviteler düzenlenmesidir(teambuilding aktiviteleri). Orhun Tezel okul yönetimine gösterirlerse gelecek yıl EYP eskisinden daha canlı, daha iddialı ve daha etkin bir şekilde geri dönecek. Tıpkı gazetemizin sezonu gibi

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

Jamie Foxx J

Jamie Foxx J Jamie Foxx J - - - - - - - - - - - - - 62 Corinne Foxx 63 Biz müzik ve sinemayı bir araya getiren bir aileyiz. Babam hem eğitimli bir müzisyen hem de bir oyuncu. Gerçekten çok şanslıyım! Corinne Foxx Jamie

Detaylı

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder.. Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder.. SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? hangi okullarda okudunuz bugüne kadar?

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Herkese Bangkok tan merhabalar, Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak

Detaylı

ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU

ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU AYLIK BÜLTENLER SERİSİ EKİM, 2008 SAYI: 2 KONU: Çocuğunuzun Beceri ve Yeteneklerini Nasıl Geliştirebilirsiniz? Aileler çocuklarının mutlu bireyler olmalarını ve en yüksek

Detaylı

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR.YAPTIĞIN İŞİ ADAM GİBİ YAPMAYI VE GELİŞİMİN ÖNEMİNİ ONUN HAYATINDA ÖĞRENDİM SORU-Bize kısaca kendinizi

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz. Hitit Üniversitesi Aktif Yaşam Kulübü olarak,engelli kardeşlerimize farklı eğlenceler düzenledik. Farkındalık programları yaptık, 2 yılda 5 okula kitap yardımında bulunduk. Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

LanguageCert AÜ TÖMER B2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

LanguageCert AÜ TÖMER B2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1 LanguageCert AÜ TÖMER B2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1 Gözetmen için açıklamalar Sınav süresi : 13 dakika A = Aday G = Gözetmen Birinci Bölüm (3 dakika) KAYIT CİHAZINIZI KONTROL EDİNİZ G: LanguageCert

Detaylı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası Kelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,

Detaylı

iyi günler sevgili ilk yar'larımızın değerli dostları, Bugün geçmişlere gideceğiz, çünkü yakınlarda kulaklarını çok çınlatmıştık... Ne kadar güzel bir örnek çalışmaydı öğretmenlerimizin sevgili Ahmet Hocamızın

Detaylı

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar. Edatlar (ilgeçler) Tek başına bir anlam taşımayan, ancak kendinden önceki sözcükle birlikte kullanıldığında belirli bir anlamı olan sözcüklerdir.edatlar çekim eki alırsa adlaşırlar. En çok kullanılan edatlar

Detaylı

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

Özel gereksinimli çocuklar

Özel gereksinimli çocuklar Özel gereksinimli çocuklar Spor becerileri yolu ile toplumsal yaşama uyum ve katılımlarını sağlamak Mutlu ve üretken bireyler olmalarına yardımcı olmak. Programımıza yaklaşık 70 sporcu devam etmektedir.

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız? Reşadiye Öğrenci Meclisi Başkanı Yücel Bolat: Asla kin tutamam bana yapılan kötülüğü unutur geleceğe bakarım geçmişe takılmam. Bu davranışlarım da bana çok dost kazandırdı iletişimimi geliştirdi. SORU-

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır: EDAT-BAĞLAÇ-ÜNLEM EDATLAR Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır: 1-GİBİ Cümleye benzerlik, eşitlik,

Detaylı

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz PROF. DR. 133 Prof. Dr. Alaattin AKÖZ SÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Hiç unutmadım ki! Akademik olarak hem yüksek lisans, hem de doktora

Detaylı

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ Ben Didem Altunkılıç. 22 yaşındayım. Yaşar Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünde 4. Sınıf öğrencisiyim ve 3. yılımı Erasmus programı dolayısıyla gittiğim İtalya nın Napoli şehrinde Accademia

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına 23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına Bodrum da 3 yıl önce kaptanlığa başlayan Gül Yavuz, 23 yıl yazılım sektöründe çalıştıktan sonra nasıl yat kaptanı olduğunu ve denizlerde kadın kaptan olmanın

Detaylı

Gençlerin Doğu Ekspresi keyfinde usulsüzlük iddiası

Gençlerin Doğu Ekspresi keyfinde usulsüzlük iddiası 1 / 6 2017/12/26 13:47 Aboneler İletişim 26 Aralık 2017 Salı Apple Android İSTANBUL 12 C / 8 C EURO 4,52 USD3,8 ALTIN156,41 % -0,03 % -0,11 % 0,28 YAZARLAR GÜNDEM SİYASET TÜRKİYE DÜNYA EKONOMİ KÜLTÜR-SANAT

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) İmtiyaz Sahibi Adına Ramazan BALCI Okul Müdürü Fatma BAŞA ( Özel Eğitim Öğretmeni ) Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI ( Görsel Sanatlar Öğretmeni

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 2019 yılında kendimize daha fazla zaman ayırmak istiyoruz. Fotoğrafla olan iletişimimizi artırmak istiyoruz. Fotoğrafın bir sanat

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz?

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz? İlk kitabı KAPAN AĞZI Eylül'de raflarda yer alacak olan, üniversite öğrencisi Muhammed Şimşek büyük hedefleri olan bir yazar!' Söyle söylüyor hedefini: : "Ben yazacağım kitapların çok beğenileceğine ve

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

SOSYALLEŞEBİLEN ÖĞRENCİNİN İLETİŞİMİ DE GÜÇLÜ OLUYOR

SOSYALLEŞEBİLEN ÖĞRENCİNİN İLETİŞİMİ DE GÜÇLÜ OLUYOR 2007 yılında Çankaya Üniversitesi İşletme Bölümü nden birincilikle mezun olan, ayrıca Uluslararası Ticaret Bölümümüzde çift ana dal yapan, 2010 yılında da İşletme Yönetimi Yüksek Lisans Programı ndan mezun

Detaylı

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN 3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (19 Ekim - 04 Aralık 2015 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya MOTİVASYON Nilüfer ALÇALAR 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya Motivayon nedir? Motivasyon kaynaklarımız Motivasyon engelleri İşimizde motivasyon

Detaylı

Tarih:. Yer:. Katılımcı numarası:... Sosyolinguistik Görüşme 1) İsim:.. Cinsiyet: Meslek:.. Doğum tarihiniz:.. Yaşınız:.. Milliyetiniz:.

Tarih:. Yer:. Katılımcı numarası:... Sosyolinguistik Görüşme 1) İsim:.. Cinsiyet: Meslek:.. Doğum tarihiniz:.. Yaşınız:.. Milliyetiniz:. Sosyolinguistik Görüşme 1) İsim:.. Cinsiyet: Meslek:.. Doğum tarihiniz:.. Yaşınız:.. Milliyetiniz:. 2) Nerede doğdunuz? Yer:. Bölge:. Eyalet: Ülke:... 3) Tamamladığınız en yüksek okul derecesi nedir? a.

Detaylı

İnanıyorum ki biraz daha gayret ederek planlı ve düzenli bir çalışmayla çok daha başarılı olacaksın

İnanıyorum ki biraz daha gayret ederek planlı ve düzenli bir çalışmayla çok daha başarılı olacaksın 4. sınıf öğretmenlerinin karne görüşleri şu şekildedir: Sevgili Nehir Nur, Bal arısı gibi çalışkan ve üretken bir öğrencisin güzel kızım. Aldığın her görevi başarıyla ve ciddiyetle yerine getirdin. Her

Detaylı

POLONYA DA ERASMUS GDYNIA MARITIME UNIVERSITY 2018 BAHAR

POLONYA DA ERASMUS GDYNIA MARITIME UNIVERSITY 2018 BAHAR POLONYA DA ERASMUS GDYNIA MARITIME UNIVERSITY 2018 BAHAR Merhabalar, ben Gemi Makineleri İşletme Mühendisliğinden Yunus Emre Meşe. 2018 Bahar döneminde Polonya nın Gdynia şehrinde Erasmus faaliyetimi gerçekleştirdim.

Detaylı

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum. Türkiye deki en büyük emek israflarından birisi İngilizce öğreniminde gerçekleşiyor. Çevremde çok insan biliyorum, yıllarca İngilizce öğrenmek için vakit harcamış, ama hep yanlış yerlerde harcamış. Bu

Detaylı

Okul günüm. Anne-babalar ve çocuklar için için okula başlama rehberi. Niedersächsisches Kultusministerium

Okul günüm. Anne-babalar ve çocuklar için için okula başlama rehberi. Niedersächsisches Kultusministerium Derste biraz önce resim yaptık. Şimdi öğretmen resimlere bakıp neyi daha iyi yapabiliriz diye bize öneride bulunuyor. Öğlenleri okulumuzun yemekhanesinde yemek yiyorum. Yemekler çoğunlukla lezzetli ve

Detaylı

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir. Duygu, hareket halindeki enerjidir. Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir. Duygu, insanın yaşam kalitesini belirleyen en önemli kaynaktır.

Detaylı

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ Türk pop ve rock müziğinin sevilen ismi Aydilge,mini konseri ve imza günü etkinliği ile Kahramanmaraş Piazza Alışveriş ve Yaşam Merkezi nde hayranlarıyla buluştu.

Detaylı

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI İLKOKUL BÜLTENİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI İLKOKUL BÜLTENİ 2015-2016 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI İLKOKUL BÜLTENİ TED İSTANBUL KOLEJİ Yıl:6 Hafta:40 Sayı:33 17 Haziran 2016 Değerli Velilerimiz, 2015-16 Eğitim Öğretim Yılı bugün sona eriyor. Dünyanın ve ülkemizin zor

Detaylı

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÖZEL OKAN İLKOKULU 2016 2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI. Sayın Velilerimiz merhabalar, Okan Koleji İlkokulu olarak; bu yılı oldukça yoğun geçirdik. Sanat, spor, sosyal etkinlik ve akademik, açıdan birbirini izleyen

Detaylı

SADECE BİR ÇANKAYALI DEĞİLİM; ULTRA ÇANKAYALIYIM

SADECE BİR ÇANKAYALI DEĞİLİM; ULTRA ÇANKAYALIYIM Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler 2010 Yılı Mezunu ve halen Çankaya Üniversitesi nde kamu hukuku üzerine yüksek lisansına devam eden Kültür Hizmetleri Müdürlüğü Personeli Sayın

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında 23 Nisan 2014 Çarşamba 17:23 Devremülk Turizm inden Sağlık Turizm ine, madencilik ve mermerden gayrimenkule kadar farklı alanlarda faaliyet gösteren

Detaylı

Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu

Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu Türkisch Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu Veliler için Bilgiler Januar 2008 / Türkisch 2 / 6 Zürih Kantonu İlköğretim Okulu Hedefler ve Hedefe Yönelik Görüşler Zürih kantonunda devlet ilköğretim okulu

Detaylı

Nasıl Daha İyi Öğrenirim?

Nasıl Daha İyi Öğrenirim? Nasıl Daha İyi Öğrenirim? Farklı Öğrenme Yöntemleri Öğrenciler farklı yöntemlerle öğrenirler. Bunlardan bazıları aşağıda verilmiştir: okuyarak ve okuduğunu hatırlayarak, önemli bölümlerin altlarını çizerek,

Detaylı

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. TÜRKÇE 12-13: OKUMA - ANLAMA - YAZMA OKUMA - ANLAMA 1: Rezervasyon Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. Duşlu olması şart. Otel görevlisi: Tek kişilik odamız kalmadı

Detaylı

2011-2012 GÖKYÜZÜ EĞİTİM KURUMLARI

2011-2012 GÖKYÜZÜ EĞİTİM KURUMLARI 2011-2012 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI GÖKYÜZÜ EĞİTİM KURUMLARI Şubat Ayı E-Bülteni 1 İÇİNDEKİLER 1. Doğum günü Olan Yıldızlarımız 2. Mihver Dersler 3. Branş Dersler 4. Kulüpler 2 DOĞUM GÜNÜ OLAN YILDIZLARIMIZ

Detaylı

TEST: Nasıl Daha Verimli Öğrendiğinizi Biliyor musunuz?

TEST: Nasıl Daha Verimli Öğrendiğinizi Biliyor musunuz? Nasıl öğrendiğinizi biliyor musunuz? Ve ne kadar verimli öğrendiğinizi İşte bu test ile ne kadar verimli bir öğrenmeye sahip olduğunuzu anlayacaksınız, eksikliklerinizi tespit edeceksiniz. Haydi iş başına.

Detaylı

ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI?

ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI? ÇOCUĞUM BAŞARACAK MI? Öncelikle başarıp, başaramadıklarına karar vermek için hedefimiz belli olmalı. Yabancı dil öğreniminde çocuğunuz için nasıl bir hedef düşünüyorsunuz, o, kendisi için ne düşünüyor?

Detaylı

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap Şizofreninin nasıl bir hastalık olduğu ve şizofrenlerin günlük hayatlarında neler yaşadığıyla ilgili bilmediğimiz birçok şey var.

Detaylı

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? İşitme Engelliler Milli Hentbol Takımının en genç oyuncusu Mustafa SEMİZ : Planlı çalışarak, disiplinli çalışarak zamanını ve gününü ayarlayarak nerede ve ne zaman is yapacağıma ayarlarım ondan sonra Her

Detaylı

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÖZEL OKAN İLKOKULU 2016 2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI. Sayın Velilerimiz merhabalar, Okan Koleji İlkokulu 1. Dönemini gururla tamamladı. Öğrencilerimiz bu dönem boyunca sanat, spor, sosyal etkinlik ve akademik

Detaylı

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR!

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR! 11.11.2014 Salı İzmir Basın Gündemi O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR! Kazım Erkmen Daha dün gibi hatırlıyorum, İzmirlilerin Yeşilyurt Devlet Hastanesi diye bildikleri o Hatay daki hastanenin Başhekimliği ne

Detaylı

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ÖZEL OKAN İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÖZEL OKAN İLKOKULU 2016 2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI. Sayın Velilerimiz merhabalar, Okan Koleji İlkokulu 1. Dönemini gururla tamamladı. Öğrencilerimiz bu dönem boyunca sanat, spor, sosyal etkinlik ve akademik

Detaylı

Kendin Olmaktan Korkma

Kendin Olmaktan Korkma Beyza Çalış 1 21201421 Ölü Ozanlar Derneği/ N.H. Kleinbaum Kendin Olmaktan Korkma Ölü Ozanlar Derneği şimdiye kadar izlediğim en duygusal filmlerden biridir. Aralıksız olarak kalıplaşmaya karşı çıkar.

Detaylı

ARA SICAKLAR. MICHAEL KORS Polyester gömlek, Brandroom. STELLA MCCARTNEY Rayon ceket, Beymen. STEFANEL Yün kaban.

ARA SICAKLAR. MICHAEL KORS Polyester gömlek, Brandroom. STELLA MCCARTNEY Rayon ceket, Beymen. STEFANEL Yün kaban. ARA SICAKLAR MICHAEL KORS Polyester gömlek, Brandroom. STELLA MCCARTNEY Rayon ceket, Beymen. STEFANEL Yün kaban. Tatlı Küçük Yalancılar ın Ebru su Dilan Çiçek Deniz le Galata sokaklarında gerçekleştirdiğimiz

Detaylı

Türkiye de üniversiteye giremeyen öğrenciler Fas ta üç dil öğreniyor

Türkiye de üniversiteye giremeyen öğrenciler Fas ta üç dil öğreniyor Türkiye de üniversiteye giremeyen öğrenciler Fas ta üç dil öğreniyor Türkiye deki üniversite imkanlarının zorluğu ve kontenjan sıkıntısı öğrencileri değişik arayışlara itiyor. Her yıl 50 binin üzerinde

Detaylı

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3 1886 ÖZEL GETRONAGAN ERMENĐ LĐSESĐ R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3 2010 2011 Kız olursa Sarin, erkek olursa Masis Erkek olursa doktor, kız olursa öğretmen KENDĐNĐ TANIMA VE MESLEK SEÇĐMĐ Sevgili veliler,

Detaylı

Nazlı Yürekler için!lk Adımım

Nazlı Yürekler için!lk Adımım Bu akşam Boğaziçi Üniversitesinden ilk projesine katılan Merve yazmış, Nazlı Yüreklere İlk Adim... Gönüllüler nasıl anlatılır... Gönüllülerin çocuklara sevgisi... Ve onların çocuklara ulaşma gayretleri...

Detaylı

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή: ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ ΜΑΘΗΜΑ: ΣΟΤΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: Γ ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?... ANKET-1 (LİSE) Türk İşaret Dilinde izlemek için tıklayınız. Ad Soyad:. Okul -Sınıfı:. 1. Okul başarınızı nasıl yorumluyorsunuz? Kötü Orta İyi Çok iyi 2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?

Detaylı

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim on günlerde mevsimsel geçiş döneminin verdiği miskinlikle aklıma yazılabilecek bir yazı gelmiyordu. Bugün kardio antrenmanımı yaparken,aklıma sevgili olmamak için yapman gerekenler adlı yazım geldi. Bende

Detaylı

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir. SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru

Detaylı

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) DİNLEME İSTEKLER (9) Metinleri dinleyelim

Detaylı

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU 2012-2013 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ 1 Değerli Velimiz, İnsan yetiştirmek başka hiç bir canlıyı yetiştirmeye benzemez.

Detaylı

Düşüncelerimizi, duygularımızı ve kültürümüzü oyunlar aracılığı ile ifade ederiz.

Düşüncelerimizi, duygularımızı ve kültürümüzü oyunlar aracılığı ile ifade ederiz. ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ (8 Aralık 2014-23 Ocak 2015 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca

Detaylı

Hayata dair küçük notlar

Hayata dair küçük notlar Hayata dair küçük notlar İlk önce sen merhaba- de. Olanaklarının altında yaşa. Sık sık -teşekkür ederim- de. Bir müzik aleti çalmayı öğren. Herhangi bir konuda öğretmenlik yap, herhangi bir konuda öğrenci

Detaylı

Kişisel Dilekler Dilekler - Evlilik Türkçe Svahili Dilekler - Nişan Türkçe Svahili

Kişisel Dilekler Dilekler - Evlilik Türkçe Svahili Dilekler - Nişan Türkçe Svahili - Evlilik Tebrikler. Dünyadaki tüm mutluluklar üzerinizde olsun. Yeni evli bir çifti kutlarken kullanılır Tebrikler. Size düğün gününüzde en iyi dileklerimi sunarım. Yeni evli bir çifti kutlarken kullanılır

Detaylı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK Ceylan Işık, Hacettepe Türkçe Öğretmenliği Biliyor musunuz, ben bir çocuğun kalbine dokundum? Hatta bir değil birçok çocuğun kalbine dokundum. Onların sadece ellerine, yüzlerine

Detaylı

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır 1. Bölüm Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır Savaşı nın hikâyesidir. Diğer adıyla ona Akşam Yemeği Savaşları da diyebiliriz. Aslında Hayalet Avcıları III de diyebiliriz, ama açıkçası

Detaylı

OKU, ANLA, CEVAPLA! 2. Minnoş un fiziksel özellikleri nelerdir?

OKU, ANLA, CEVAPLA! 2. Minnoş un fiziksel özellikleri nelerdir? Defne, kedileri çok seven 8 yaşında bir çocuktu. Üç kedisiyle her gün oynar, bakımlarını da hiç eksik etmezdi. Minnoş, Defne nin en küçük kedisiydi. Kahverengi tüyleri yumuşacık, patileri pamuk gibiydi.

Detaylı

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΥΟΛΙΚΗ ΥΡΟΝΙΑ: 2012-2013 Μάθημα: Σοσρκικά

Detaylı

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre Hayatta, insanlar üzerinde en çok etkili olan şeyi arayan bir kız, bu sorusunu karşılaştığı herkese sorar. Çeşitli cevaplar alır ama bir türlü ikna olamaz. En sonunda şehrin bilgesi bir nineye gönderilir.

Detaylı

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ 1- Beni çok iyi tanımlıyor 2- Beni iyi tanımlıyor 3- Beni az çok iyi tanımlıyor 4- Beni pek tanımlamıyor 5- Beni zaman zaman hiç tanımlamıyor 6- Beni hiç tanımlamıyor

Detaylı

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim SİVAS BELEDİYESİ İŞARET DİLİ EĞİTMENİ MUSTAFA EPİK. İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR. İŞBİRLİĞİ İÇİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR MUTLAKA BAŞARILI OLACAKTIR SORU- Bize kısaca kendinizi

Detaylı

ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI. Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir?

ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI. Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir? ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir? Ebeveynler için Notlar Bu kitapçık, yaklaşık 4 ila 12 yaş aralığındaki, psikoterapi düşünülmüş çocuklar

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun Resimleyen: Uğur Altun Betül Tarıman GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü 2. basım Betül Tarıman GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ Resimleyen: Uğur Altun Yayın Koordinatörü: İpek Şoran

Detaylı

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur. 33 Ders 4 Günah Bir dostunuzun size, içi güzel şeylerle dolu ve bütün bu güzelliklerin tadını çıkarmanız için bir saray verdiğini düşünelim. Buradaki her şey sizindir. Dostunuzun sizden istediği tek şey,

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı