GÜZEL UYUYAN ANIL ALACAOĞLU

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "GÜZEL UYUYAN ANIL ALACAOĞLU"

Transkript

1 GÜZEL UYUYAN ANIL ALACAOĞLU

2

3 GÜZEL UYUYAN

4

5 İçindekiler Herhangi Bir Mahallenin Alelade İnsanları...9 Ayşe İsminde Bir Kadının Tekdüze Hayatı ve Sonu...72 Boyacının Elleri, Balıkçının Ten Kokusu...98 Ela Gözlü, Uzun Boylu, Sadakatsiz Adam Güzel Uyuyan Adların Yokluğunda Arı Düşüş, Yara, Kabuk, Kaçış Sessizlikte Beliren Harfler Tohum ve Bahçe...181

6

7 Anıl Alacaoğlu 1989 Akhisar doğumlu yazarın çocukluk yılları ve ilköğretim hayatı Ayvalık ta geçti. Lise öğrenimini Ankara da tamamladı. İlk kitabı Üçüncü Sınıf Kadın (2009) Minima Yayınlarından çıktı. Yayımlanmasının ardından muzır neşriyat bulunarak reklamı ve teşhiri yasaklandığı için ikinci baskısı yapılmadı. Yazıları, Kaos GL dergisinde ve bazı fanzinlerde yayımlanan yazar, yazmanın dışında halen öğrencisi olduğu Ege Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümü dolayısıyla çeviriyle de ilgileniyor.

8

9 Herhangi Bir Mahallenin Alelade İnsanları O gece Azrail, Günebakan Mahallesi nde bereketli bir tur atmış olmalıydı ki, olağandışı hiçbir şey olmadığı halde, mahalle sakinlerinden üçü aniden ölüverdi. Her biri, her gün yapılabilecek önemsiz ve sıradan işlerle meşguldü o esnada. Fahriye, hiç olmadık bir yerde biten dizisini, ne olacağını öğrenmek için bir hafta beklemek zorunda kalışına sinirlenmiş, sinirini çekip alsın diye kocasına teklif bile etmeksizin kendine bir Türk kahvesi yapmaya gitmişti. Cezveyi ocağa koymuş, suya karışmamakta ısrar eden kahveyi tatlı kaşığıyla suya batırıyordu ki, küt diye devrildi yere. Kocası, karısının sakar olmadığını, onun sakarlıklarını hiç acımadan yargılamasından bilirdi. Düşen tencere, kırılan fincan olamazdı. Yanılmadı da. Mutfağa girdiğinde düşenin karısı, kırılanın tokası olduğunu gördü. Besbelli birden bayılmış, kafası yere hayli şiddetli çarptığı için de tokası kırılıp kafasına girmişti. Hep söylüyordu, takma kafana şöyle kesici alet gibi tokalar, diye ama dinleyen kim. Kadın müsveddesi olarak gördüğü karısı zaten onun hangi söylediğini dinliyordu ki. Sen anca, dizi izle, evde gün yap, kikirdeyip duran arkadaşlarına cicilerini göster, diye serzenişte bulunuyordu. Ona nicedir karılık yapmadığını da her müsait iki cümlenin arasına sıkıştırıyordu. Az kalsın geneleve düşecekti yolu ama onca arkadaşının onca ısrarına karşı koyup karımı aldatmam demişti. Pes deyip ısrarı kesmişti arkadaşları kesmesine ama hiçbiri artık 9

10 ona eskisi gibi bakmıyordu. Kılıbık diyorlardı arkasından, sırf artık ölü şu kadını aldatmadı diye. Neyse, artık herkes ona eskiden olduğu gibi bakacaktı. Ne de olsa ölü karı, başkasıyla yatsan bile aldatılmış olmazdı. Ölmek üzere olan karısının kıpırtısız bedenine bakıp da bunları düşünebilen, sadakat anlayışı bu denli sığ olan bir koca olduğuyla, şimdiye kadar, sürekli karısını suçlamakla meşgul olduğu için hiç yüzleşmemişti. Zaten bundan sonra da dul olacağı için buna gerek olmayacaktı. Nihat, üç katlı eski evlerinin en üst katındaki en küçük odada kalıyordu. Sırf annesi sandığı kadının dırdırı, buralara yetişemiyor diye katlanıyordu, bu tavanı kırık, penceresi bozuk, kapısı noksan sefil odaya. Gerçi hiç anlamış değildi, yetmişlik bu kadının, on altı yıl önce nasıl hamile kaldığını ama annesiydi yine de. Annesi, bacak ağrıları izin vermediği, artık temizlik yapmasına bile fırsat tanımadığı için kıpırdayamıyordu evin giriş katından. Geçenlerde ancak bir üst kata çıkabilmiş, bu sefer de inememişti. Oğlu da, eve yine geç kalınca, giriş katında yaşayarak unuttuğu, evinin diğer odalarından birinde bir yastık, bir yorgan bulmuş, o gece orada uyumuştu. Uykusu da derindi hani. Oğlunun, zil zurna sarhoş dönüşünü duymadı bu yüzden. Çocuk ne yapsın, âşık olmuştu bir kere. Bu mahallede çocuklar, âşık olunca başlardı içmeye. Öncesi günahtı, gereksizdi, on altı yaşında çocuk içki mi içerdi. Ama ne zaman kaptırılırdı gönül, bile bile sevgiliye, ne zaman çalınırdı acılı acılı şarkılar, ne zaman değişirdi kaşı gözü dünkü kopilin, adam olur çıkardı. İşte o zaman içmek de mübahtı, bağırmak, çağırmak, anneyi üzmek de. Hâlbuki iki ev ötede oturan kız, çikolatasıyla, çiçeğiyle gidip istense, kuvvetle muhtemel verirdi babası, ama aşk, alıp koynuna beslemek değil, geçip karşısına iç geçirmekti. Evlenecek olsa bile ve vereceği varsa bile kızın babasının, gıcıklık değil mi 10

11 bu, kaçırmaktı işin raconu. Hep böyle zırvaları, okulu bırakıp yanında çalıştığı adamın meyhane arkadaşlarından öğreniyordu. Annesi çok söyleniyordu, herif zaten üç kuruş para veriyor, onu da meyhanede harcattırıyor, gitme oğlum, onlardan hayır gelmez, diye ama nafile. Nihat, en çok iki ev ötedeki kızı, sonra da cimri patronunun meyhane arkadaşlarını seviyordu. O gece yine sarhoş, yine âşık gelmişti eve. Allahtan annesi, olması gerektiği yerde, giriş katındaydı. Bu katın zemini, diğerleri gibi ahşap olmadığından gıcır gıcır ses çıkarmıyordu, anneyi uyandırmadan eve geç gelmek de kolaydı, basamakların yolunu tutturmak da. Her bir basamağı, başka acılı bir şarkının nakaratını fısıldayarak çıktıktan sonra, tam iki tane daha kalmıştı ki nefesi kesildi, dinleneyim, dedi oğlan. Oturuş, o oturuş. Kalkamadı bir daha da oradan. Annesi sabah seslendi durdu, günlerdir susup susup dinlendirdiği tüm ses tellerini seferber edip çığlık bile attı üst kattakine. Ses gelmeyince, kimse inmeyince bir panik attı kendini sokağa. Attı da denemez, ayağını yere süre süre vardı sokağa. Geriye kalan son gücüyle de, Muzaaafffeeerr, diye çığırdı. Bakkalın çırağıydı Muzaffer, atik çocuktu. Her işe koşturur, yaşlıyı sayar, evliye bakmaz, dula göz atardı. İşten sıvışmak istediği zamanlarda onu idare ederdi Nihat ın annesi. Kapının önüne çekip sandalyeyi, bakkala geleni dakikalarca lafa tutar, böylece ne bakkal müşteri kaybeder, ne Muzaffer patrona yakalanır, ne de kadıncağızın canı sıkılırdı. O yüzden severdi teyzem dediği bu kadını. Hemen koştu Muzaffer, iki iki, üç üç çıktı basamakları, sonra sustu. Ne denirdi ki şimdi kadına. Sen neredeyse bir asırdır, çıkmayan sesine, gitmeyen ayaklarına, göbek deliğine kadar sarkan memelerine, duymayan kulağına, titreyen ellerine rağmen yaşarken, on altı yaşında, ilk tıraşını, sırf sakalı çabuk çıksın diye erken olmuş, bir 11

12 an evvel büyüyüp adam olmak, sevdiğini bulmak için yılları herkesten hızlı yaşayan oğlun öldü, nasıl denirdi. Diyemedi zaten, iki kolunu sırtından boynuna dolayıp, bir bir, yarım yarım taşıdı onu merdivenlerden. Ben söyleyemem, sen gör teyze, dedi. Ayakları basamaklara çarpmaktan mosmor kesildi kadının ama neymiş bu söylenemeyecek şey, diye merakından gıkını çıkarmadı. Merakı batsaydı. Görmez olaydı. Bu salak Muzaffer i çağırmasa, dırdır edip oğlunu üst katlara kaçırmasaydı. Gördüğü son şey oldu yaşlı kadının, oğlunun taze bıyıklı cesedi. Dokunduğu son şey değildi elbet, bir türlü isyan bayrağını çekmeyen bedeni bu acıya da katlandı. Ama artık her şeye dokunması gerekiyordu, çünkü şekeri nihayetinde gözlerine vurup kör etti kadını. Neriman ın ölümü de diğerlerininkinden farklı sayılmazdı. O sadece, her gün değil de, ayda yılda bir yaptığı bir şeyle meşguldü, ölümünden az önce: ağda yapıyordu Neriman. Her parmağı çam sakızına bulanmış, eski kıyafetleri yırtarak elde ettiği çürümüş bezler, çektikçe elinde kalmıştı. Tamamı gelmiyordu hiç, bu yüzden bir süre sonra, başımda adam yok, geldim elli yaşına ağda benim neyime, deyip koyvermediği kıllarını bir kenara bırakıp bacağından ısrarla ayrılmayan bezlerle uğraşmaya başladı. Fazla mı ısıtmıştı, yapmaya yapmaya unutmuş, yanlışlık mı yapmıştı bilmiyordu ama bu vıcık vıcık şey, kıllarını yolmaktan başka her şeyi yapmıştı maşallah. Bacağındaki bezden kenelerden kurtulmak için çırpındıkça, üzerindeki kıyafetlerden, yerdeki kilime kadar her yeri batırmıştı. Bu yapış yapış evi nasıl temizleyeceğim, diye sızlanırken saat öyle geç oldu ki uykusu geldi. Ama böyle de yatılmazdı ki. Daha fazla şeye temas edip onları da batırmadan banyoya gitmeye çalıştı. Burada kaldıkları gecelerde uzanarak yıkanamıyor diye sızlanan gelininin ısrarı, oğlunun da suskunluğuyla taktırdıkları kü- 12

13 vetin içine girip önce sıcak suyu açtı. Öyle sıcaktı ki su, bembeyaz bacakları saniyeler içinde pespembe kesildi. Eliyle ovalayıp bezleri sökmeye çalıştıkça elleri yandı, ellerinin acısından çırpınırken iri bedeniyle küvetin içinde sırt üstü kayıp hamam böceği gibi ters döndü, ama bu sefer ıskalamıştı Azrail. Baktı, sıcak su kar etmiyor, acaba tam tersi mi işe yarıyordu diye bu sefer de soğuk suyu açtı. Öyle soğuktu ki su, pespembe kesilen bacakları saniyeler içinde yine bembeyaz oldu. Eliyle ovalayıp bezleri sökmeye çalıştıkça, elleri dondu, ellerini hohlayarak ısıtmak için titreyerek ağzını bulmaya çalışırken iri bedeniyle küvetin içinde yüz üstü kayıp tespih böceği gibi içine kapandı. Düzelmeye çalıştı ama nafile; elleri ağdalı, ağda kaygan, küvet düz, su soğuktu. Gözleri kapalı, suyun içinde debelenip dururken musluğu tutturdu bir ara, ona tutunup doğrulmayı denedi. Ama musluğu sadece tutup kendini çekmesi gerekiyordu, tam onun altındayken aniden sudan çıkıp musluğa kafa atması değil. Böyle olunca, kafasında, karanfil tomurcuğu gibi küçücük bir delik açıldı, baygın halde yatarken delik suya kan kaçırdı. Kıpkırmızı bir küvetin içinde, birçok seri katilin düşlerini süsleyen bir poz vererek, çirkinliğine rağmen estetik bir şekilde uzanıp kaldı oracıkta. En son bulunan ve en çok korkutan ceset, onunki olacaktı. *** Fahriye nin kocası kendisini de şaşırtan bir soğukkanlılıkla hemen ambulansı aramaya yöneldi. Uzun zamandır bacaklarına dokunamadığı karısı, boylu boyunca ve tüm savunmasızlığıyla yatıyordu. Belki çok önemli bir şey de olmamıştı, birkaç dikiş ve biraz serumla yeniden eve dönecek, yeniden dizi izleyip kocasından sonra yatacak, yine gün düzenleyecek, kocasına yine vermeyecekti. Bunu bir fırsat olarak görüp kaçırmamak istedi önce, sonra bu düşünceden öyle utandı ki, bir dizi küfür 13

14 etti kendine. Ambulanstan sonra kendisi için bir de akıl hastanesini aramayı düşündü. Tam kötülüğü zihninden kovalamıştı ki, bunun delilik olduğunu nereden çıkardığını sordu kendine. Bir yerden çıkarmamıştı, gerçek buydu ama bunca sevgisizlik içinde normal göründe gözüne. Âşık olup da evlenen nadir çiftlerden değildi onlar da, birileri münasip görmüş, baş göz edilmişlerdi. Emindi ki, karısı onu zerre kadar sevmiyordu. Zaten, daha geçen yıla kadar, uykularında Bülent, Bülent deyip duruyordu sürtük. Kim bilir kimin nesiydi Bülent, burada Kazım dururken ne yapacaktı Bülent i. Nasıl ki onun gibi erkekler için kadın kadınsa, karısı için de adam, adam olmalıydı. Genelevdeki kadın çok güzelmiş; bana ne evde de var derdi hep, sanki tuzdan bahsederdi. Kendisi de tuzdu hani. Bülent, çok yakışıklıymış; e sana ne, bak burada da var. Belki de bu kadına göstermek lazımdı erkek nasıl olurmuş. Bunu düşünmek bile tahrik olmasına yetti. Pijamanın içinde sağa sola kıvrılan, yan yatan, düzeltilmeyi bekleyen, bekletildikçe büyüyen, büyüdükçe bekletilemeyen zıpır organı yine coşmuştu. Hiç hoşlanmazdı zaten Fahriye, bunun aceleciliğinden, hemen olsun bitsin, uyusun isterdi. Bir erkeğin en bencil organıydı bu, ikincisiyse gözleri. Bir erkeğin gözleri, hep kendi lehine çalışırdı. Kadının göstermek istediklerini değil, kendi görmek istediklerini görürdü bir erkeğin gözleri. Bu yüzden karısının boyalı saçına değil, bir başkasının toparlak kıçına kayardı bu gözler. Şimdi de en bakılmayacak yerdeydi, yine aynı bencil göz: kafasına toka girmiş baygın bir kadının yolları ayrı düşmüş iki dostu andıran memelerindeydi. Normalde göründüklerinden çok daha sönüktüler şimdi. Yalancı sütyenlerin foyası çıkmıştı işte ortaya, hava kaçıran, kaçırdıkça küçülen patlak balonlar gibiydiler. Sanki gidip onları sıksa geriye sadece bir plastik parçası kalacaktı. Denemeye değerdi doğrusu, bakalım ne olacaktı. Pijamayı bir türlü 14

15 ortalayamayan aceleci pusula, kadına yönlendirdi onu. Eğilip göbeğine dokundu önce. Hafifçe de olsa nefes alıyordu kadın, mühim bir şeyi olmasa gerekti ve yaptığı şey de delilik değildi. Sonra kendini ikna etmeye çalışmaktan vazgeçip abandı göğüslere. Önce küçük dudak temaslarıyla, sonra şapır şupur tüm ağzıyla öptü kadını, göğüslerini, gerdanını, kulağını, kulağının ardını. O tarafa yaklaştıkça burnuna kan kokusu geliyordu. Tiksinmiş gibi yüzünü buruşturdu ama bencil organı öyle demiyordu. Sevmişti kanı, kadının kanını. Daha bir celalleniyordu arada bir, bu kokuyu çekince. Hep devamını istiyordu, bu yüzden ellerin bacaklara, bacakların arasına gitmesi emrini verdi. Koca adamın kontrolünü, tatlı kaşığı boyunda, bu dik başlı kumanda sağlıyordu artık. Pantolon sıyrıldı, kanın üzerine bir de külot koklandı, sütyen yalancılığı affedilirmişçesine şefkatle çıkarıldı, göğüsler açıkta kalınca biraz hava alıp şişti sanki göbek hala hafifçe inip kalkıyordu, adam mutlu, kadın suskundu, keyfine diyecek yoktu doğrusu. Muhteşem final anı yaklaştıkça kendi kendini eleyesi geliyordu kumandanın. Şimdi, şuracıkta girmeye çıkmaya hacet görmeden sevincinden patlayıverecekti. Dayanmak ancak bu kadar zorlaşabilirdi. O da dayanmadı zaten, daha tamamen açıkta bıraktığı şeftali kokulu bahçeye dalmadan evvel, daha kapısındayken, daha kapısına yeni değmiş, hadi biraz da aralamışken geliverdi son, bitiverdi bu da. Böyle rahatlama görmemişti adam, direkt bir numaraya alacaktı bu geceyi. Doğrulup pijamasını toplarken keşke onun için de keyifli olsaydı diye geçirdi. Ama öyle bir şeyin mümkün olmadığına hak getirip başka da bir işe yaramayan şu kadını alıp götürsünler diye ambulansı aradı. Nasılsa ambulansın geç kalacağını bildiğinden acele de etmedi soyduğu kadını toparlamak için. Hatta o kadar savsaklamasına rağmen kadını bir güzel giydirdikten, 15

16 öpücük yerlerini kolonyalı mendille sildikten yarım saat sonra geldi ambulans. Ölüm haberleri yaklaşmaya, ambulansın sesiyle aynı anda başladı. Uykuya hazırlanan mahalleli, bu sesle döküldü pencereye. Her biri farklı renkte pijamayla ama her biri aynı renkte suratla baktı pencerelerden; herkesin yüzü besinsiz çocuklar gibi sapsarıydı. Mahallenin gencecik, huysuz, havalı gelini ambulansa bindirilmiş gidiyordu. Eğer çocukları olsa ev terlikleriyle koşacak en az beş kadın vardı, ben bakarım diyecek. Neyse ki yoktu daha bebeleri, kocası da kadınla hastaneye gidince, ne olduğunu öğrenmek de, ziyaret de, aman aman diye dövünmeler de sabaha kaldı. Herkes isteksiz yatağına geri döndüğü sırada Neriman musluğa kafa atmakta, Nihat da on ikinci basamakta yeni çıkanlardan bir şarkı söylemekteydi. Ya olacakları da hissettiklerinden ya da hala Fahriye yi merak ettiklerinden bazı kadınları uyku tutmadı. Aynı zamanda bazı adamları da uyku tutmadı, ama bir şey bildiğinden değildi bunun nedeni, bilakis bilmediğindendi. Yarınki randevunun diğer başkahramanının hastanede ölmek üzere olduğunu bilmiyordu adam. Yani gece birçok insan için huzursuz geçti. Sabah olduğunda, önce Muzaffer diye bir ses duyuldu, kimse önemsemedi. Muzaffer e herkes böyle bağırırdı çünkü. Çünkü Muzaffer bir bakkal çırağı olarak hiçbir süpermarketin veremeyeceği hizmetleri veriyordu ahaliye. Gençlere çeşit çeşit ot temin ediyor, adamlara karı kız, gerekirse oğlan ayarlıyor, bazı kadınlara gizli işlerinde yardım ediyor, e bazılarıyla da bizzat kendisi ilgileniyordu. Ne de olsa hoş çocuktu. Tamam, televizyondaki abileri gibi artist olamazdı belki ama onun da kendi çapında bir baş döndürücülüğü, alıp alıp götürücülüğü vardı hani. Mesela Gülbahar abla hiç dayanamazdı Muzo ya; öyle derdi ona, hatta bazen abartır muzomm 16

17 derdi, dudaklar vücuttan ayrılmak hatta kaçmak ister gibi uzanırdı o esnada. O da severdi Gülbahar ablasını, annesi bile emzirmemişti şu hayatta bu garibi ama Gülbahar hiç esirgemiyordu ondan tombul memelerini. Muzo nun yazdığı Sütbeyazım şiirindeki muhatabı da yine bu tombul memelerdi. Kısaca bu Muzaffer isteği ve bu çığlık normaldi. Kimse dönüp bakmadı bile. Dönüp bakılası şeyin olmasına daha vardı. Cesur, mahalleye yeni taşınmıştı ve daha haftası olmadan adından beklenir bir hareket yapıp güpegündüz, kadınlar alışverişte, sohbette, çocuklar oyunun en eğlenceli yeri olan, adam paylaşma kısmındayken kalkıp Fahriye ye geldi. Kazım ın işte olması gereken bir saatti bu ve daha da bekleyebileceğini sanmıyordu adam, bu mahalleye de Fahriye nin peşinden gelmişti zaten. Gerçi Fahriye de bundan habersiz değildi, hatta mahallenin çıkışındaki Maliye Yokuşu nda karşılaştıklarında hiç konusu değilken, pattadak, güya laf olsun diye Kazım ın işe sabah çok erken gittiğini, geç vakte kadar da dönmediğini söylemişti. Cesur mesajı almış, göz kırpmıştı. Fahriye nin yüreği hop ediyordu ne zaman bu adamı görse. Tanışıklıkları biraz eskiye, lise yıllarına dayanıyordu. Abim kızıyor diye diye hep ekerdi Cesur u. O da inanmaz ama elbet bir gün benim olacaksın diye inanmış gözükürdü Fahriye ye. Sayıklayıp durduğu Bülent i de yine aynı döneme sıkıştırmış, herkeslerle görüşmüş ama kimseciklere vermemişti Fahriye. Gurur duyardı bekâretiyle, tun tun saklardı hassas zarını, onu kanatacak adam, uğruna kan dökülesi biri olmalı derdi kız arkadaşlarına. Hep birden kikirderlerdi bu lafa. Bilse, onca sene, onca yakışıklı adamdan kaçırdığı, bu yüzden hep iyi kısmetleri de kaçırdığı bekâretini gidip de Kazım a vereceğini; geleceği görmesi mümkün olsa, geleceği gördüğü an, yoldan çevirdiği herhangi bir adama veriverirdi, 17

18 sırf ona kalmasın diye. Ama hayat planlanamazlığıyla ünlüydü. Bu yüzden de Cesur u tam yedi yıl sonrasına, bugüne saklamaya karar vermişti. Tabii, o gün öleceğini de bilemezdi. Ne talihsiz kadındı şu Fahriye, doya doya sevişemeden göçüp gitti yirmi beşinde. Kazım, hastaneden acı haberi alınca boynu bükük eve döndü. Ulan giderayak karıya bir de tecavüz ettik, olacak iş mi diye söylendi kendine. Bir de doktor bir ton soru sormaz mı, nasıl oldu diye. Işık görmüş tavşan gibi kalakalmıştı oracıkta. Sanki anlayacak, onu ölüye tecavüz etmekten içeri tıktırtacaktı. Doktordan daha zekice davranmaya çalıştı o da, zor olmadı. Yanına yaklaşıp kulağına fısıldar gibi Doktor bey, ayıptır söylemesi, yeni sevişmiştik. Mutfağa gitti kahve yapmaya, orada oldu ne olduysa. dedi. Böylece ölünün üzerinde seviştiğine dair kanıt bulsalar bile onu suçlayamayacaklardı. Hem zaten nikâhlı kocasıydı, kim ne diyecekti. Ölü de kalkıp anlatamayacağına göre tümden sıvışmıştı işin içinden. Tamam, bundan kurtulmuştu da yine de ölmese iyi olurdu. Anası, babası bir sürü açıklama isteyecekti, dövünüp duracaklardı. Zaten kayınpederinden başka kimse sevmezdi onu Fahriye nin ailesinde. Kadın sana ancak dört yıl dayanabildi miskin herif, pis herif diyeceklerdi şimdi. Aman, o da kafasına takmasaydı öyle bıçak gibi toka. Onun kabahati miydi? Kazım bunları düşüne düşüne eve geledursun Cesur kapıya dayanmıştı bile. Fahriye evde ama ona kapıyı açmıyor sanıyor, naz yapan kadına ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyordu: ardının boş olduğunu bilmediği bir çelik kapıya yalvarıyordu. On dakika, yirmi dakika derken, bezmesi çekip gitmesi gerekirken iyice abartıyordu Cesur, oldu olacak bir de kediler gibi kapıya sürtünseydi. Aklına da gelmedi değil hani, ne hikmetse, bu aşk nasıl bir şeyse, tutulmuş hissediyordu 18

19 kendini. Aşk, kalpten düşüp yere çakılmamak için külota tutunduğundan beri böyle arzu görmemişti. Vallahi böylesini Kazım da görmemişti. Karılarını, her ay, maaş gününden hemen sonra aldatan arkadaşlarının pis iştahları bile böylesi kabarık olmuyordu. Birçoğu, sırf Kazım ın durumuna düşmemek için rol yapıyordu zaten. Oyunculukları da iyi sayılmazdı. Ama üç katlı, bu eski apartmandaki dairelerinin kapısında yalvaran adamın kaşından gözünden arzu fışkırıyordu. Mübarek bıraksan kapıyı delecekti. Fahriyem, hadi ama ne olur, daha ne kadar bekler bu can seni, aç aşkım şu kapıyı. Beş farklı cümlesi vardı kapının önünde yalvarırken ikide bir kullanıp durduğu, bu da onlardan biriydi ve Kazım buna denk geldi. Olur olmadık şeylere efelenecek bir tip değildi Kazım ama bundan ala mesele mi olurdu efelenmek için. Ne oluyor lan burada! diye bağırdı önce, baktı karşısındaki azgın âşıktan ses çıkmıyor, sanki biraz önceki sahne olmamış, daha iyi performans göstermesi gerekiyormuş gibi tekrarladı aynı şeyi. Cesur, bu böğüren herifin Fahriye nin kocası olduğunu anladığında, adına yakışmayacak bir hareket yapıp kaçmaya başladı. Kaçabileceği aksi bir yön olmadığından bir eliyle Kazım ı kenara itip çıktığı basamaktan koştura koştura inip kendini sokağa attı. Panikten adımları birbirine karışınca, apartman kapısının hemen önünde sendeleyip zaman kaybetti. O sırada Kazım ona yetişmiş ensesinden kavramıştı bile adamı. Kıçına bir tekme koyup yere serdi. Cesur tam kalkmaya, kaçınılmaz hale gelen kavgaya girişmeye yeltendi ki Kazım, çenesinin altına gelecek şekilde bir tekme daha savurdu. Cesur, içinde patlayan arzusunu kanıyla beraber dışarı bıraktıkça aslında rahatlıyordu. Ama gitgide artan onları izleyen gözler, her türlü rahatlamaya ciddi birer engeldi. Tekmenin sertliğinden artık hissetmediği çenesini kırılmış da bir 19

20 robot gibi yerine takıyormuş gibi garip bir çene hareketiyle doğruldu Cesur. Kazım da buna izin verdi, çünkü insanların hayret ve merakla izlediği her kavgada olduğu gibi bunda da güçlü ve haklı tarafın adil davranması, en azından öyle görünmesi gerekiyordu. Ceketini sıyırıp attığı gibi saldırdı yine. Önce ikisi dul, biri koca bekâr, üç orta yaşlı kız kardeş başladı kavgayı seyretmeye, sonra dul olanların ikişer çocuğu vardı, onlar da geldi. Dullardan birinin iki çocuğunun, birinin beş, diğerinin üç arkadaşı vardı birlikte oyun oynadıkları, onlar da toplandı. Bu sekiz çocuğun da annesi, abisi vardı elbet, onlar da meraktan koşturup gelirlerken önlerinden geçtikleri kıraathanede de bir hareketlenme yaşandı. Çayını, okeyini bırakan bir grup meraklı erkek de seyre katıldı böylece. Herkesin tanıdığı, mahallenin en sakin, en aklı başında kocasıydı Kazım. Ne olmuştu da böyle dellenmişti adamcağız, merak ediyordu herkes. Bir de dün gecenin bir vakti ambulansa kaldırılan ve kimsenin daha haber alamadığı Fahriye vardı, bu iki merak birleşince bazıları o kadar dayanamaz hale geldi ki bu iki adamdan kavgaya ara vermelerini isteyip ne olduğunu sormak geldi içlerinden. Baktılar, mümkün değil böyle bir şey, elle-ri karınlarında birleşik beklemeye devam ettiler. Fakat bekle bekle bir yere vardığı da yoktu. Bir yumruk biri, bir yumruk öteki atıyor, iki adam da biraz sallanıp doğrulup yine başlıyordu yumruklaşmaya. Hal böyle olunca Kazım pişman oldu, yerden kalkmasına izin verdi diye. İki tekme daha atsa bitmişti işi, hem sandığı kadar da güçlü biri olmadığını fark etmişti. Adama vurdukça adamın bir taraflarından çok, onun elleri ağrıyordu. Taze ölü karısı için dövüşüyordu, karısının öldüğünü bilmeyen aşığıyla. Bu da insanın gücünü sıyırıp alıyordu haliyle; morali bozuluyordu. Mahalleli, kavganın nedenini bil-mediğinden hala tarafsızca izliyordu ama çocuklardan biri, Kazım abisi ona geçenlerde çikolata aldığından 20

21 daha fazla tarafsız duramadı. Annesinin mosmor gözünü unutup şiddeti ve Kazım abisini desteğe koyuldu. Kazım vurdukça el çırpıyor, hadi bir daha diye de galeyana getiriyordu. Diğer çocuklar da biraz izledikten sonra bunun eğlenceli olduğuna hak getirip onlar da başladı el çırpıp Kazım a moral vermeye. Annelerden bazıları çocuklarını susturmaya çalıştırdıysa da bazı anneler çoktan kapılmışlardı çocuklarının başlattıkları Kazım desteğine. Kazım da eller her birbirine vuruşunda güçlendi, güçlendi ve Cesur a sonunda öyle bir yumruk indirdi ki bir süre yerde serili kaldı adam. Kavga bittiğinde, bir süre bitip bitmediğinden emin olamadı izleyiciler. Sonunda, Cesur un hareket bile edemediğini görüp kanaat getirdiler galibin Kazım olduğuna. Kıraathaneden kopup gelen iki işsiz arkadaşı, hemen yanına koştu Kazım ın. Ne oldu bilader dediler. Kazım, nasıl anlatsın bilemedi. Karısının öldüğünü bile bilen yoktu henüz, aşığını nasıl açıklayacaktı. Neyse ki bu zor durumdan onu kurtaracak yaygaracı bir kız koşarak yanaşmaktaydı olay yerine. Hastanede çalışan sevgilisinden öğrenmişti: Fahriye ölmüştü. Ayh Kazım abicim, başın sağ olsun, ağla ağla gözümde yaş kalmadı sabahtan beri. Mahallenin tüm delikanlılarının talip olduğu ama ola ola her bir yeri hastane, ilaç, tentürdiyot kokan çirkin bir herife âşık olan sersem bir kızdı, Nilay. Yine tüm sersemliğiyle, kimin haberi vardır, kimin yoktur, böyle pat diye söylemek nasıl bir şok etkisi yaratır, bu insanlar burada neden toplanmıştır hiç düşünmeden atlamıştı. Herkes yüzüne bön bön bakınca fark etti gafını. Aman canım, nasılsa birinden öğrenilmeyecek miydi? Ha böyle, ha öyle ne fark ederdi. Yerde serilmiş yatan adamı görünce uğradı asıl şoka. Cesur u tanıyor ve Fahriye ye olan aşkını da biliyordu. Besbelli enselenmişti denyo. En iyisi tanımazlıktan gelmekti, 21

22 Fahriye nin ölümü asıl konuydu şu an. Herkes kâfi gelecek bir açıklamanın özlemiyle Kazım a bakarken Kazım sıyırıp yere attığı ceketini alıp gitti. Kimse de dur diyemedi arkasından. Adamın canı burnundaydı zira. Nasılsa öğrenmişlerdi dün gece ne olduğunu ve detaylar bilinemese de konuşa konuşa kendi aralarında tamamlarlardı her bir şeyi. Herkes, biraz korkmuş biraz üzgün, ikişer, üçer gruplara ayrılarak dağıldılar kavga yerinden. Cesur u kan revan içinde yerde bıraktılar. Zaten on dakikaya kalmadı ayıldı Cesur, hiç gücü de yoktu yürüyecek ama utancından hızlı adımlarla uzaklaştı mahalleden. Henüz ev sahibiyle kira sözleşmesi imzalamamışlardı. Ne iyi etmişti aceleci davranmayarak. Fahriye nin öldüğünü de baygın olduğundan duymamıştı ama şimdi ilk işi, ev sahibine gidip evden taşınması gerektiğine dair bir yalan uydurmak ve bu mahalleden uyuşmuş çenesi, morarmış gözü, tutmayan dizleri hatırına ayrılmaktı. Fitnat, Nilay dan detay öğrenememenin mutsuzluğuyla ağır ağır ilerlerken Cesur onun önünden geçip gitti. Onu bir daha buralarda görmeyeceklerini anladı hemen Fitnat. Adamın yürüyüşünden anlardı niyetini. Besbelli sağlam pabuç değildi bu adam. Ya Fahriye nin ölümüyle bir alakası vardı ya da yaşasaydı bile ölümüne neden olacaktı. Tüm pısırıklığına rağmen bela kokuyordu adam. Dayağı hak ettiğinden de kuşkusu yoktu. Ama bir de şu Fahriye ye ne olduğunu öğrense çok rahat edecekti. Ölüm nedenini bilmeden ölüme üzülemeyenlerdendi Fitnat. Çünkü salaklığa tahammül edemez ve birçok kazanın da insanın kendi salaklığından kaynaklandığını bilirdi. Yirmi beşinde, böyle pat diye hastalıktan da ölmeyeceğine göre bir kaza gelmişti başına. Bu yüzden Fitnat, Fahriye ve Neriman a değil, bir tek Nihat a üzülecekti. 22

23 Bir üst kata sesini duyuramayan o yaşlı kadın, oğlunu merdivende ölü görünce öyle bir çığlık attı ki herkes az önceki kavganın bir sebepten tekrarlandığını düşündü önce ve kapıya pencereye koştu. Etrafta bir şey göremeyince daha bir meraklanıp bir kısmı sokağa çıktı. Fitnat da, evine yeni girmek üzereydi ki bari çıktım bir yoğurt alayım akşama kabak kızartırım diye bakkala uğradı. Muzaffer yine yoktu bakkalda, in cin top atıyordu ortalıkta. İşin garibi nineyi de karşı kaldırıma oturtmamıştı bu sefer. Bu deli çocuk işinden mi olmak istiyordu. Tam bu esnada duydu o da bu çığlığı. Hemen bakkaldan çıkıp karşı kaldırıma geçti. Bu harabenin içinden bir yerden gelmişti ses. Zaten öyle korkutucu bir görünüşü vardı ki evin, bir çığlık bir yere ancak bu kadar yakışabilirdi. Fitnat kapının önünde durmuş, öyle bakarken yaşlı kadının, yaşlı komşusu çıkıverdi yan evden. Arkadaşını bu mahalleye taşındığından beri tanır, tüm sırlarını bilir ve onun gerçekten korkunç bir şey olmadan çığlık atmayacağını da bilirdi. Yani böcek ya da iri bir fare görmek, yemeğin altını tutturmak ya da devirmek, ayağını burkmak ya da kâbus görmek çığlık atma sebebi değildi. Panik içinde, Fitnat ı bile görmeden menteşeleri gevşek kapıyı ittirip içeri daldı kadın. İki dakika sonra ne olduğunu anlamış olacak ki bir çığlık da o attı. Kadın, gencecik cesetlerin verdiği dayanılmaz acıya bürünmüş vaziyette attı kendini evden. Fitnat, kadının yüzünde gördüğü kederle yüzleşmekten öyle korktu ki, obur merakını bile alt edip yoğurtsuz kabak kızartması yemek üzere evine döndü. Nihat ın öldüğü haberi, Fahriyeninkinden daha çabuk yayıldı; içki içmekle kale kapmaca oynamak arasında bir çağda sıkışıp kalmış arkadaşları, düşük çeneleri, hızlı adımlarıyla bu haberi tüm mahalleye yaydı. Bundan haberdar olan insanlar hemen yas havalarına girdiği için diğer kötü haberler de gelmek- 23

24 te gecikmedi; oğlanın öldüğünü duyan, çok geçmeden Fahriye nin öldüğünü de duydu. Böyle pat diye ölümler tüm rahatsız edicilikleriyle beynine parmak sokuyordu herkesin. Hiçbir geçerli gerekçeleri olmadan yaşayan bu insanlar, nedense ölmek için bir gerekçe istiyorlardı. Bulamadıkça da korkmaya başlıyorlardı tanrının gazabından, ölür giderlerse çekecekleri azaplardan. Yine de bu garip duygular hala belli belirsizdi insanların gözlerinde. İkiyi belki zamanla sindirebilirlerdi ama üç, hazmı zor, tombul bir rakamdı. *** Sünepe kocasının çaldırıp durduğu telefondan cevap gelmedikçe, seviniyordu kadın. Böyle güzel bir Pazar gününü, kaynana ziyaretiyle heba etmek istemiyordu. Yılışık ısrarcılığına sinir olurdu zaten kocasının. Yok dedikçe isteği artardı mübareğin. İnik kaşlarına, düşük omuzlarına bakıp tahmin edilemezdi belki ama yatakta da böyleydi bu. Yatak odasının kapısı kapandığı an başka bir şeye dönüşür, saldırgan bir hayvan gibi solumaya başlardı. Gerçi kadın da bundan hoşlanmıyor değildi ama fantezi de bir yere kadardı. Gel gör ki adamınki fantezi değil, her ne kadar alışılamasa da alışkanlığı haline gelmiş bir şeydi. Yatakta kaplan, evde kedi, sokakta tavşan, arkadaşlarıyla maymun olurdu adam. Yatak odasından çıkarken oracıkta bıraktığı vahşiliği, balon gibi sönüp kediye dönüşür, sokakta yürürken biri laf atacak, kavga çıkacak endişesiyle tavşan gibi korkak davranır, arkadaşlarının yanına varınca da bulduğu bu güvenli ortamda türlü maymunluklar yapardı. Karısı da aksine dışarıdan her an çemkirecek bir kadın gibi görünürdü. Oysa tek yaptığı, ezilmesin diye kendini kabartmaktı. Bu numarayı da annesinden öğrenmişti. Kocasından azarı yer, arkadaşlarının yanında kapris yapardı; sonra bundan dolayı yine azar yer, intikam için de yine kapris yapardı 24

25 annesi. Ne kadar işe yarar bir taktikti bilinmez ama o da bir şekilde kapmıştı annesinden. Yatakta kedi, evde kaplan, sokakta maymun, arkadaşlarıyla tavşan olurdu kadın. Yatak odasında kocasının homurdanmalarından tırsıp dişi kediler gibi üzerindeki erkekten kurtulmaya çalışır, yatak odasının kapısından çıktığı an, evde yürürlükte olan kuralları kocası ne zaman ihlal etse kaplan gibi vahşileşir, sokakta onu gören beğensin, bu adamın yanına bu kadın olmuş mu desin diye kendini maymuna çevirir, arkadaşlarıyla görüştüğü zaman da, onlarda bıraktığı güçlü kadın izleniminin dışına çıkmamak için yetersiz olduğu konulardan tavşan gibi hızlıca kaçardı. Bu evliliğin er ya da geç biteceğini savunan kötü niyetli, aşktan anlamaz akraba sürüsü tüm bu sebeplerden dolayı yanılacaktı işte. Bunlar apaçık başka başka insanlardı ama başkalıkları, bir manzara resmindeki deniz ve ormanın yırtılarak birbirinden ayrılmış halini andırıyordu; tek tek baktığında her şeyleri farklı olabilirdi ama hangi ikili birbirinin yanında bu kadar güzel dururdu ki. Adam cevap alamadıkça endişelendiği telefonu kapattıktan sonra karısına baktı. Karısı bu bakışın anlamını biliyordu; acaba anneme bir şey mi oldu, ne olur kalk gidip bakalım bakışıydı bu. Kadın hemen saate baktı, henüz öğlen bile olmamıştı, eğer hemen şimdi giderlerse birkaç saat sonra oradan çıkıp akşamüstünün romantik saatlerini baş başa geçirebilirlerdi. Romantik saatlerden kastı da güneşin batışına yakın, sahil kenarı bir çay bahçesine oturup bir şeyler içmekti. Arkadaşlarına anlattığının aksine hafta sonları konsere ya da alışverişe gitmiyorlardı. Tek yapabildikleri, o da arada bir, böyle sahil kenarına inmekti. Kocasını onayladığını belli edercesine giyinmeye gitti kadın; kocası giyinmezdi, çünkü soyunmazdı. Her daim dışarıya çıkabilecek kıyafetlerle dolaşırdı evin içinde. Yatağa girmeden beş dakika önce 25

26 giydiği, yataktan çıktıktan beş dakika sonra çıkardığı pijamalarıyla kimse göremezdi onu. Neriman ın evine varmak için iki otobüs değiştirmeleri gerekiyordu. Bu yüzden kadın olabildiğince ince giyindi. Yeterince ince olduğunu anlamasını sağlayan ölçüt, kocasının kıyafeti gördüğünde ne kadar korktuğuydu. Eğer alt dudağı titrerse çok fazla transparan olmuştu, hemen değiştirilmeliydi. Ağzını sağa sola oynatırsa çok transparan olmamakla birlikte onun baş edebileceğinden daha fazla olurdu. Küçük bir nefes alış verişinde bulunursa yine transparan ama onun üstesinden gelebileceği kadar korkunç olurdu. Kadın bunu gördüğünde tamam derdi; kıyafeti olmuştu. Bu durumun ilk sebebi, tabii ki adamın, karıma biri asılacak sonra da kavga çıkacak korkusuydu ama bunu tetikleyen başka bir şey daha vardı: Güzide nin meme başları öyle geniş, öyle dik, öyle karaydı ki, bir türlü susturulamayan, bu yüzden de dayağı hep hak etmiş sayılan bir eylemci gibi kendini belli eder, kumaşın içinden bas bas bağırır, ben buradayım derdi. Bu gözü kara, kendi kara meme başlarını saklamak kolay değildi elbet ama elden daha fazlası gelmezdi; hava sıcak, otobüs sıkış tepiş, Neriman uzak, kocası bir önceki kıyafete kıyasla şimdi daha az korkaktı. Bir sürü kokunun zorla karıştırıldığı otobüsten çekip sadece bir kokuyu algılamak mümkün olmuyordu. Bu yüzden arada kaynıyordu Güzide nin nadide parfüm kokuları. Fark edilmek istiyor ama tek eline geçen, zaten bunca ağır kokunun, insanı canından, teknolojiden, bu yüzyıldan, insanlardan, terörden, koca kıçlı, kokulu kadınlardan, küçücük kıçlı kibar lubunyalardan, göbekli adamlardan ve fakirlikten bezdirdiği yetmiyormuş gibi bir de bir ton parfüm sıkarak burna ayrıca bir işkence ettiğini düşünen bakışlar oluyordu. Sevmiyordu bu bakışları, kokma diyordu bu bakışlar. Oysa kokusu olma- 26

27 yanın varlığının da kalıcı olamayacağına inanırdı kadın. Zaten abuk sabuk her şeye inanırdı. Kedilerin aslında konuştuğunu da inanırdı; dedikodu yapardı kediler, nitekim nankörlük konusundaki ünleri de buradan ileri geliyordu. Her yerde olduğu gibi orada da burnundan daha fazla önem verdiği uzuvları olan insanlar vardı. Sallanma, devrilme numarası yapmasına gerek kalmayacak kadar çok çukur da vardı yollarda. Her birinde bir ileri bir geri giderekten kıça yapılan temaslar bazı adamları zevkten, Güzide yi de sinirden deli ediyordu. Kocası otobüslerde hep Güzide den bir iki adım uzakta dururdu; bu hengâmede, bu uzaklıkta durmak onu görmemiş olmasının affediliciliğini arttırırdı. Kim bilir kaç türlü pantolonun altından baş gösteren kaç türlü organla muhatap olmuştu Güzide. Ama bu durumdan rahatsızlığı, herhangi bir kadının rahatsızlığından daha fazla değildi. Bunun nedeni de tabii ki kanıksanmış ve önüne geçilemez olmasıydı. Kocası iki adım ötede ben hiçbir şey görmüyorum ne yapabilirim edasında dışarılara bakındıkça da mahkûmdu bu duruma. Ne var ki sorun şuydu: zapt edilemez asi meme başları, sanki daha bir koyulaşıyordu bazı temaslar yüzünden. Sadece ama sadece bazıları neden oluyordu buna ve işte arkasındaki yirmilik delikanlı da bunlardan biriydi. Bir ara dönüp bakmış, neredeyse gülümsemişti çocuğa. Bir nevi yap oğlum, yap evladım, rahatsız olan yok, bilakis burada hayatımın en mutlu otobüs yolculuğunu yaşıyorum demişti oğlana. Yoksa oğlan mı böyle algılamıştı, bilinmez. Ama her durumda sonuç yine aynı oldu: oğlan mıncıkladı, Güzide mıncıklandı, Nadir mıncıklattı. İkinci otobüsten indiklerinde ter içinde soluklandıkları durak Neriman ın evine iki sokak uzaklıktaydı. Güzide, kocasına, gözünün önünde başka bir adamla oynaşıp keyif almasına izin verdiği için öyle kızgındı ki, 27

28 kara meme başlarını parçalayıcı mermiler savuracakmış gibi ona çevirmişti. Yürümek zorunda oldukları bu iki sokakta attıkları her adımda unuttu kocasına kızgınlığını ve küçülttü meme başlarını. Ama gittikçe artan bir gürültüyle çaldıkları kapı açılmayınca, Nadirdeki yedek anahtarı kullanmak zorunda kalınca ve evin içinde dört dönüp Neriman ı bulamayınca, panikle çıktıkları üst kattaki banyonun içindeki cesedi görünce yine dikleşti, yine karalaştı Güzide nin memeleri. Cinayet filmlerini, sırf bu yasak hazdan dolayı izleyemeyen Güzide, dirisini bir türlü sevemediği kaynanasının tahrik edici ölüsü karşısında Nadir in acısını ve aldığı keyfin verdiği tarifsiz acıyı yudum yudum geçirdi boğazından. Bugün de amma haz almıştı olur olmadık şeylerden; otobüsteki tacizci çocuk, çıplak ve ölü kaynana derken tüm günahlara bulanmıştı bir bir. Şu ölü kadını şu kanlı küvetten çıkarıp orada yıkanıp temizlenmek istedi. Ama kocasının inişli çıkışlı sesiyle ergenleri andırdığı ağlayışını duyup yıkanma vakti olmadığını anladı. Zaten annesi, geçen sene yüksek tansiyondan hastaneye kaldırılınca da böyle ağlamıştı Nadir. Annesine âşık çocuklardandı o ve aşığı ölmüş herkes gibi şu an, o da ölmek istiyordu. İçin için bunu istediğini bildiği ve şu berbat sesi bir an önce kesmek istediği için Nadir e sarılıp ağlamaya başladı. Nadir in her kötü durum için belirlediği belli bir gözyaşı miktarı vardı sanki. İki ya da üç baş, bir araya gelip ağladıkça onların gözyaşlarını da bu hesaba katıyordu. Bin iki yüz damlayı, tam olarak yarı yarıya olmasa da yine de karısıyla bölüştü ve daha az ağladı. Babası öldüğünde bunun yarısı kadar bile ağlamamıştı. Bu kadarının kâfi olduğuna hak getirince şimdi ne yapmak gerektiğini bulmaya çalıştı. Hiç küvetin içinde kıpkırmızı bir ceset görmemişti. Acaba onu oradan çıkartıp giydirip öyle mi aramalıydı polisi, ambulansı. Yoksa hiç dokunmamalı, bu garip ölümü ve annesinin rengi kaçmış bedenini po- 28

29 lis ya da sağlık memurlarına olduğu gibi teşhir mi etmeliydi. Bilemedi. Başının eksikliğini başında hissettiği Güzide yi aradı gözleri. O çoktan telefona sarılmış, bir yandan gözünü kurulamaya çalışırken bir yandan da hiçbir şey bilmediğini anlatmaya çalışıyordu. On beş dakika sonra bir polis arabası mahalleye girdiğinde bunu ilk gören de Fitnat oldu. Dün, önce Nihat ın sonra da Fahriye nin ölüm haberiyle çalkalanıp içi bulanan mahalleli elbette ki böyle bir habere daha hazır değildi. Ne var ki diğer ölümlerden ne Güzide, ne de Nadir haberdardı. Hal böyle olunca mahalledeki tek vukuatın bu olduğunu sanıp hiç çekinmeden, karşısındaki, art arda gelen ölüm haberlerinden ne denli etkilenir bilmeden Fitnat ı görür görmez anlatıverdi her şeyi Güzide. Her şeyden kastı da birkaç cümleydi aslında ama daha fazlasını biliyormuş gibi davrandı. Tahmin etmek de zor değildi hani. Her yere yapışmış ağda parçacıklarını görünce anlamıştı kaynanasının ölümünden az önce neyle meşgul olduğunu. Sonra aynı parçacıkları küvetin içinde hatta kaynanasının bacaklarında da görünce ölümü sırasında neyle meşgul olduğunu da anlamıştı. İlk başta düşünememiş olsa da Fitnat çıkıp gelene, Güzide yi kıstırıp soru yağmuruna tutuna kadar kaynanasının ağdadan sonra, ağda yaparken ve ağda yüzünden öldüğünü de anlamıştı. Fitnat, hem tüm üzülme gücünü Nihat a harcadığından hem de yine ancak sersem birinin başına gelebilecek bir kazayla karşı karşıya olduğundan soğukkanlılıkla dinledi Güzide yi. Güpegündüz üstelik pazar günü mahalleye gelen polis arabası, normalden çok daha fazla insanın olayı aynı anda öğrenmesine neden oldu. Kara bir bulut gibi mahallenin üzerinde dolanan ölümler yüzünden herkes biraz sersemlemiş, durgunlaşmıştı. Nadir in ambulansa binince tekerrür eden ağlama nöbeti, mahalleden yükselen son yüksek ses oldu 29

30 bu yüzden. Herkes ölüm hakkında ama fısır fısır konuşuyordu artık. Ama en az konuşmak istedikleri konu da buydu, ağızlarından farkında olmadan dökülen cümlelerin, bir cümleye bağlanamayan kopuk kelimelerin en çok etrafında döndüğü konu da. Bütün ölümlerin çok saçma ve yersiz oluşu, her an ölebileceklerini tebliğ eden acımasız bir not gibi inmişti gökyüzünden. Bu notu okumasalar şımarık ve yalanları seven bir çocuk, en iyi ihtimalle de bunamış bir yaşlı gibi hissediyorlardı kendilerini; bir ezeldir yarı şuursuz sürdürdükleri hayatlarının acıtıcı gerçeklerinden biraz olsun kopmamak istiyorlardı. Ama bu notu okusalar, bu sefer de vazgeçişi andıran bir rehavete kapılıyorlar ve bu amaçsızlık, onları amaçları olduğunu düşünmek istedikleri hayatlarından soğutuyordu. Nereden baksan kötü duygularla doluyordu içleri, kötü düşlerle kaplanıyordu gözleri. En iyisi susmaktı; bilinenin aksine bazen acı, dillendirildikçe artıyordu zira. *** Herkeste bir garipliktir aldı yürüdü daha sonra. Ama bu garip şey, üç kişinin eksikliğinden değil, onların giderken hiç hacet yokken bıraktığı fazlalık bir duygudan kaynaklanıyordu: korku. Açıklamasız bir şekilde korkuyordu herkes, sadece bir gün öleceklerini hatırladıkları için de değildi üstelik. Bir çeşit hastalık, bir çeşit uğursuzluk, bir çeşit cinayet ya da bir çeşit intihardan korkuyorlardı. Belirsiz bir hastalığın başka mahalle sakinlerini de ele geçirip öldürebileceğini, nedensiz bir uğursuzluğun birçok eski apartmandan ve birkaç müstakil evden oluşan mahalleyi kuşatacağını, acımasız bir katilin kendine kurban diye yine onlardan birini seçebileceğini ya da insanların beynine kurulup rahat bırakmayan bir intihar düşüncesinin birkaç kişiyi daha ele geçirebileceğini düşünüyor ve korkuyorlardı. Nihat ın annesinin kör olması, Fahriye nin kocasının bir daha mahalleye gelme- 30

31 mesi ve Neriman ın oğlunun hepten pısırıklaşması da bu korkuyu tetikliyordu. Kötü şeyler gerçekleşmeye başlamıştı bir kez ve giderek de artıyordu. Nihat ın âşık olduğu on altılık kız, ne zaman çıkacağı belirsiz bir depresyona girdi; çünkü zavallıyı, serseri abilerinden, içkici babasından ve ağlak annesinden kurtaracak olan iyilik perisiydi Nihat. Onun şu an çocuksu olan sorumsuzluklarının hep böyle kalacağını, hiçbir zaman babası gibi kötü bir adam olamayacağını düşünmüştü. Bu yüzden de bel bağlamıştı ona. Zaten şunun şurasında ne kalmıştı. On altının bitmesine birkaç ay, oradan da on sekize bir yıl vardı. Yol uzun değil, kısa da değil ama beklemeye değerdi. Ne var ki Nihat ın ölümü tüm yolları manasızlaştırdı, uzunluk ölçülerini birbirine karıştırdı. Kız artık bilmiyordu: on beş saatlik gün mü daha uzundu, yoksa dokuz saatlik gece mi. Saniyelere acı mı katıyordu karanlık, yoksa güneş, kendi unutkanlığını mı bulaştırıyordu insanlara tepedeyken. Neden dokuz, on beşten fazlaydı ki on beş bile tek başına az mıydı? E bir de bunları toplayınca hepi topu bir gün ediyordu. Bir gün dediğin neydi ki, babasının ortalama ayılma süresi. Babası ayılınca ne oluyordu ki, ne kadar ayık kalıyordu, eli çabuk annesinin ortalama yemek yapma süresi. Yemek dediğin neydi ki, en güzeli et kokulu patates yemeği, en kötüsü yumruklanmış soğan, dayanıklılık testinden geçememiş soğan, yanmış yanmış kavrulmuş soğan, içine sanki yanlışlıkla salça kaçmış soğan, o denli beyaz, o denli tatsız soğan. Soğan dediğin neydi ki, her ağlayışına bir gerekçe bulan. Nihat ın annesi aniden değil ama çok yavaş da değil, rahatsız bir uyku süresinde kör oldu; yatağında şişmiş gözleriyle sağa sola dönüp uyuyamazken ama gözleri her seferinde uykusuzluktan daha az görürken daha doğrusu o öyle sanırken, güneş doğacağı yerde batarken kör 31

32 oldu kadın. Aslında güneşin suçu değildi, o orada durur ama istemediğine göstermezdi kendini. Ne kadar az görülmek istenirse o kadar çok göstermezdi ve yaşlı kadının güneş görecek hali hiç mi hiç yoktu artık. Hayır, bu sefer olmazdı, belki on altılık kıza bulaştırabilirdi unutkanlığını ama ona asla. Kendi çocuğu gibi büyütmüştü uygunsuz bulunan aşkının başka bedenlerde can bulan çiçeğini. Herkes ortalığı ayağa kaldırmıştı ilk duyulduğunda; gidip kendinden yirmi iki yaş küçük bir erkeğe âşık olmuştu. Dul olmak zor şeydi, kocası onu terk ettikten sonra terk edilmenin acısına mı yansın, dul kalmanın getirdiği kurallara mı yansın bilemedi. Evde kös kös oturup pencereden dışarılara baktığı kırklı yaşlarında âşık oldu penceresinin önünde voltalar atan yirmilik delikanlıya. Sarı saçları vardı, sadece saçı da değil kaşı, sakalı, kılları da sarıydı. Sağır annesi sevmezdi sarışınları da sarıyı da. Ne çıyandır onlar derdi; güz gelmiş, hala düşmemiş bir yaprak kadar hadsizdi sarı. Vakit, kader bilmezdi, edepsizdi. Bir renk ne kadar günahkâr olabilirdi ki. Ama tek sorun renginde de değildi sarının. Demişti ya kadın, vakitsizdi sarı. Olacak iş değildi. Kadının çocuğu yaşında adamla, adamın annesi yaşında kadın nasıl karı koca olurdu. Adamın çocuğu yaşındaki kadınla, kadının babası yaşındaki adam olsa neyse; ama bu türlüsü tersti. Geçkin toprağı, bıçkın pulluk sürmezdi. Bu sebepten pencerede oturmaya devam etti kadın. Ama pencerenin diğer tarafındaki onun kadar sabit değildi. Başka başka kızları takıp koluna iniyordu yokuştan. Başka başka yorgunluklarla çıkıyordu yokuştan. Dul kadındı ne de olsa, anlardı erkeğin halinden. Bu bacaklar yokuştan değil, başka şeylerden ağrırdı. Yokuş tuzu biberiydi yorgunluğunun. Annesi haklıydı, günahkârdı sarı. Ama gönlü de haklıydı, sevgi renk körüydü, görmezdi sarı marı. Kadın için yıllar pencereye bakarak, delikanlı için pencerede görülen yokuşu inip çıkarak geçti. Sarı da onu seviyordu; hiç 32

33 evlenmiyordu. Bir gün düz yolları kullanırsa delikanlı, bu onunla olacaktı, yokuş güzelleriyle değil. Yaşlanmayı bile göze almıştı zaten yaşlı olan kadınla. Ama yokuş bu ya, elbet takılıp düşmek de vardı. Bir gün çıkamadı o yokuştan, doyumsuz kasıklarının bedeli olarak canını verdi kızın birinin abisine. Kızın kendisi ucuz kurtuldu; karnında bebek var diye kimse kıyamadı ona. Ama bu çocuk bizden değil dediler, kabul etmediler. Kız doğurup verecekti çocuğunu; ama kime, o da bilmiyordu. Perihan çıktı karşısına, bana ver dedi; onu hep sevdim, çocuğunu da severim. Sarı sevmeyen sağır anne çoktan ölmüştü. Ama diğer koca karılar hayatta olduğu sürece hiçbir kadına rahat yoktu bu mahallede, haliyle ona da yoktu. Dayağı kanıksamış, iki odalı evlerini hayatı saymış, vermiş vermiş, hiç ricada bile bulunmamış bu karıların, onu gayet iyi anlaması gerekirken, yapamadıklarını yapanlara yönelttikleri fitne fücur onca şeyin nedenini anlamazdı Perihan. Elli dört yılı gitmişti, artık izin vermeyecekti daha fazlasının kayıp gitmesine. Sarının, kara çocuğunu alıp evini de satıp terk etti oraları. Buralara geldi. Herkesi de kandırdı, çocuğum bu benim diye. Çoğu inandı, çok azı dudak büktü arkasından. On altı yıl hayata onunla tutundu, tutunmuştu. Artık yoktu tutunacak bir şey. İyi ki de yoktu, iyi ki de görmüyordu, nasılsa yakında o da giderdi. Hem bu kadarı bile çoktu. Öyle bir küstü ki kadın, görmemek yetmezdi aynı zamanda sustu. Elbette bu ölümler herkeste bitiş hissi uyandırmadı; bazıları hayata yeniden başlamaya karar verdi, biraz geç kalınmış olsa bile. Mahallenin en yaşlı çifti Melahat Nineyle, Mehmet Dede boşanmanın eşiğine geldi. Biri seksen dört, diğeri seksen altı yaşındaydı Mehmet Dede gidip boşanma dilekçesi verdiğinde. Baktı herkes patır patır dökülüyor, ölüm, genç yaşlı, hasta sağlıklı dinlemiyor, hayat böyle yaşanmamalı dedi. Altmış bir yıldır aynı 33

34 yastığa baş koyduğu karısının başını ne kadar uzun süredir koparıp atmanın hayalini kurduğunu düşündü; epey zamandır kafasını meşgul ediyordu bu hayal. Hâlbuki birbirlerini severek, deli divane âşık olarak evlenmişlerdi ama bu demek değildi ki, altmış bir yıl daha birbirlerini sevecekler. Gerçi Melahat Nineye sorsan seviyor musun Mehmet Dedeyi diye, pörsümüş kıçıyla gülerdi buna. Ne sevgisi çocuğum, bizden geçti artık, alışkanlık derdi. Belki de biz derken işin içine Mehmet Dedeyi katmamalıydı. Onun da her yeri buruştu, kırıştı elbet, nefesi güçsüzleşti, erkekliği bitti, saçı kalmadı ama kalbi taş gibiydi maşallah. Gel gör ki sevgisizlikten günbegün aşınıyor, daha ölmeden ufalanıp toprağa dönüyordu kalbi. İşin aslı daha ikinci çocuklarına hamileyken Melahat Nine, bitmişti aşk. Bu öyle kabul edilemez bir gerçekti ki Mehmet Dede için, hazmetmesi uzun yıllar aldı. Artık sevmeyen aynı yürekle inanmıştı hep, aşkın geçici olmadığına. Ne var ki inanç, gerçekler karşısında para etmiyordu. Karısına tekrar âşık olmaya çalıştı, belki yüzlerce kez denedi bunu ama yok olmuyordu. Bu durumu kabullenmeye, karısı gibi karnını saygıyla doyurmaya çalıştı ama yok olmuyordu. Sonunda unutmayı seçmişti, ta ki o güne kadar ama artık herkesler ölüyor ve bu evlilik artık yok olmuyordu. Ömrümü yedin be kadın cümlesiyle başlayan ve biten bir kavganın ardından dilekçe vermek için yollara düştü Mehmet Dede. Melahat, bu komik durumu Mehmet in bunamasına verdi oysaki aklı gayet başındaydı dedenin. Karısından da, bu mahalleden de, içindeki abuk sabuk insanlardan da, hayırsız evlatlarından da, bu eski evden de, kuş kadar emekli maaşından da yılmıştı dede. Sadece tek bir yılgınlığını yanına alıp gitti buralardan: Allah ın bir işi olmalıydı ki emekli maaşı tam da o gün yatmıştı. Üstelik tek kaçış nedeni de bunlar değildi. Tanıklık ettiği, istemeden tanıklık ettiği, sorsalar etmeyeceği, sormadıkları için ettiği 34

35 bir olay sinirlerini bozmuştu dedenin. Öyle bildiğimiz dedelerden değildi o. Kendi neslinin değer yargılarını yüz yıl inatla yaşayıp her gördüğüne, her doğurttuğuna yedirmeye çalışmazdı. Bilakis kendini bildi bileli, yapılan yanlışları çıkıp biri görsün diye gözünün içine içine bakardı bebeklerin. Acaba her şeyi değiştirecek olan bu mu diye uzun uzun bakardı. Fakat şimdiye kadar hiçbir bebeğin gözünde görmemişti beklediği mucizevî ışığı. Ya mama ya meme peşindeydi bebekler. Artık onları da sevmiyordu ve yanlışın kol gezdiği bu mahalleyi artık terk ediyordu. Ama biliyordu ki bu herhangi bir mahalleydi, diğerlerinden ne daha iyi ne de daha kötüydü. Dün yapılanlar, bugün de yapılıyordu ve yarın da yapılacaktı. Bunca ümitsizliğine rağmen hayatında ilk ve muhtemelen son defa başkalarını düşünmeden sadece ama sadece kendi mutluluğu adına hevesle yaşamaya başladı. Asıl üzücü olan şuydu, aldığı bu karar öyle doğruydu ki her doğru karar gibi geç alınmıştı ve sadece birkaç ay zamanı vardı önünde canının istediği gibi ve daha çok canının ne istediğini bulmaya çalışarak geçirebileceği. Yine de bir an için tüm bunları unutup gülümseyerek hatta sırıtarak ayrıldı evden. *** Günebakan Mahallesi, kimsenin hayır mı şer mi olduğunu kestiremediği bir değişimin içinde gün gün başkalaşıyordu. Tüm günler iptal edilmiş, meyhaneler keyifsizleşmiş, alışveriş süreleri kısalmış, kapı önünde çekirdek çitleme seansları yerini bir boşluğa bırakmıştı. Çünkü burada ikamet eden herkes birbirini tanır, herkes herkesin hayatını bilir, herkes kendi hayatında bir diğerine yer verir, sadece komşu olmanın bile binlerce kural getirdiği düşüncesiyle herkes kendini bir diğerinden sorumlu hissederdi. Dolayısıyla bu üç kişinin ölümü sadece onların ailelerinin değil, tüm bir mahallenin sorunuy- 35

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN 2011 PAZARTESĐ SAAT- 07:42 Sahne - 1 OTOBÜS DURAĞI Otobüs durağında bekleyen birkaç kişi ve elinde defter, kitap olan genç bir üniversite öğrencisi göze çarpar. Otobüs gelir

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

Bir gün insan virgülü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti. Alçak

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Hafta Sonu Ev Çalışması YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Zaman adlı ölümsüz bir dev vardı. Bir gün Zaman, Yıl Dede'yi dört kızıyla birlikte yeryüzüne indirdi. Kızlar, yeryüzünü çok sevdiler. Hepsi bir yana dağılıp

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 168 SAYGI VE HÜRMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 18 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok benim kahraman dedem Kelimeleri zıt

Detaylı

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) ÖZEL GÜNLER Aşağıdaki önemli günlerden

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim on günlerde mevsimsel geçiş döneminin verdiği miskinlikle aklıma yazılabilecek bir yazı gelmiyordu. Bugün kardio antrenmanımı yaparken,aklıma sevgili olmamak için yapman gerekenler adlı yazım geldi. Bende

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. Çeviri Deniz Hüsrev Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. 5 6 BİRİNCİ BÖLÜM Hayatınızı elinizden alınıp klozete atılmış, ardından da üzerine

Detaylı

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? 1. SINIF OKULA YARDIMCI VE SINAVLARA HAZIRLIK A TEMASI: OKUL HEYECANIM TEST-1 1. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? A) Okula gitmemiz

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK Geçen gün amcam bize koca bir kutu çikolata getirmişti. Kutudaki çikolataların her biri, değişik renklerde parlak çikolata kâğıtlarına sarılıydı. Mmmh, sarı kâğıtlılar muzluydu,

Detaylı

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz ÜNİTE 4 Şimdiki Zamanın Rivayeti Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz Siz gid-iyor-muş-sunuz

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum. PEPE NİN HİKAYESİ Pepe, herkesin olmak isteyeceği türden bir insandı. Her zaman neşeli olup, her zaman, söyleyeceği pozitif bir şey vardı. Birisi istediğinde hemen gidiyor, daima : Daha iyisi olamaz! diye

Detaylı

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Aşağıdaki şiiri okuyunuz. Soruları cevaplayınız. OKULUMUZ Her yerden daha güzel, Bizim için burası. Okul, sevgili okul, Neşe, bilgi yuvası. Güzel kitaplar burda, Birçok arkadaş burda, İnsan nasıl sevinmez,

Detaylı

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN TEŞEKKÜR Kısa Film Senaryosu Yazan Bülent GÖZYUMAN Sahne:1 Akşam üstü/dış Issız bir sokak (4 sokak çocuğu olan Ali, Bülent, Ömer ve Muhammed kaldıkları boş inşaata doğru şakalaşarak gitmektedirler.. Aniden

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı ve faydalı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz.

Detaylı

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer Edwina Howard Çeviri Elif Dinçer 4 Bölüm Bir Herkes aynı şeyi söyler: Jeremy türünün tek örneğidir. Herkes böyle söyler işte. Şey, öğretmenimiz Bay Buttsworth dışında herkes. Ona göre Jeremy başına bela

Detaylı

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Çok Mikroskobik Bir Hikâye Çok Mikroskobik Bir Hikâye ÜMMÜŞ PÖRTLEK İlköğretim Okulu nda sıradan bir ders günüydü. Eğer Hademe Kazım, yine bir gölgelikte uyuklamıyorsa, birazdan zil çalmalıydı. Öğretmenimiz, gürültü yapmadan toplanabileceğimiz

Detaylı

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi. Marifetli Çocuk Üç kadın ellerinde sepetleriyle pazardan dönüyorlardı. Dinlenmek için yolun kenarındaki kanepeye oturdular. Çocukları hakkında sohbet etmeye başladılar. Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ Zamanın birinde bir bahçe varmış. Bahçede bir bezelye varmış. Bezelye bahçede büyümüş. Tohum vermeye başlamış. Bir bezelye tanesi kabuğundan ayıklanmış. Evin çocuğu

Detaylı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim

Detaylı

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama rağmen sık sık geç kalırım... okul BIZIM (Meşelik) yol.. BIZIM ev Üç Kuruş Sokağı Kale Yolu Dükkan iki dak Meşelik ika Percy Sokağı Okula iki dakika

Detaylı

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır. .com Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır. ilkok 2/... Sınıfı Türkçe Dersi Değerlendirme Sınavı Adı-Soyadı:... Yaşayabilmek için oksijene ihtiyaç vardır. Oksijen sayesinde karadaki

Detaylı

Sevda Üzerine Mektup

Sevda Üzerine Mektup 1 Ferda Çetin 21401765 Sevda Üzerine Mektup Sevgilim, Sana mektup yazmamı istiyorsun. Yazayım, tamam, ama hayal kırıklığına uğramazsın umarım. Ben senin gibi değilim. Şiirler yazamam, süslü sözler bilmem.

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman: Hafta Sonu Ev Çalışması BALON Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken, şaşkınlığını izleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, "Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların adamı nasıl

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe MERAKLI KİTAPLAR Alfabe Bu kitabın sahibi:... Dinle bir tanem, şimdi sana, bir çocuğun öyküsünü anlatmak istiyorum... Uzun çoooooooook uzun adı olan bir çocuğun öyküsü bu! Aslında her şey onun dünyaya

Detaylı

Bu kitabın sahibi:...

Bu kitabın sahibi:... Bu kitabın sahibi:... Dinle bir tanem, şimdi sana, bir çocuğun öyküsünü anlatmak istiyorum... Uzun çoooooooook uzun adı olan bir çocuğun öyküsü bu! Aslında her şey onun dünyaya gelmesiyle başladı. Kucakladılar

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse Gösterdim Gördü anlamına gelmez Söyledim Duydu anlamına gelmez Duydu Doğru anladı anlamına gelmez Anladı Hak verdi anlamına gelmez Hak verdi İnandı anlamına gelmez İnandı Uyguladı anlamına gelmez Uyguladı

Detaylı

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın? www.gerçeksevgibekler.

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın? www.gerçeksevgibekler. Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın? www.gerçeksevgibekler.de www.wahreliebewartet.de Avrupa ülkelerindeki gençlik denilince

Detaylı

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi 6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi Kahramanmaraş ın Ekinözü İlçesine bağlı Alişar Köyünde 54 Yaşındaki Mehmet Göyün 6 Çocuğu ile birlikte tek göz kerpiç odanın içinde verdiği yaşam Mücadelesi yürekleri

Detaylı

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: 28.5.2015. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: 28.5.2015. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 28.5.2015 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! Kendini Tanıma Testi Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! İnsanlar sizin hakkınızda sandığınızdan farklı izlenimlere sahip olabilir. Gerçekten nasıl algılandığınızı siz de bilmek istemez misiniz? Bu teste

Detaylı

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Detaylı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. İşçi Cephesi: Direnişiniz nasıl başladı? Kazova dan bir işçi: Bizim direnişimiz ilk önce 4 aylık maaşımızı, kıdem ve tazminat

Detaylı

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap Şizofreninin nasıl bir hastalık olduğu ve şizofrenlerin günlük hayatlarında neler yaşadığıyla ilgili bilmediğimiz birçok şey var.

Detaylı

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$ ilk yar'larımızın değerli dostları, çoktandır ekteki yazıyı tutuyordum, yeni gönüllülerimizin kaçırmaması gereken bir yazı... Sevgili İbrahim'i daha önceki yazılarından tanıyanlar ekteki coşkuyu çok güzel

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan Karganın Rengi Siyah! Siyah mı? Evet Emre, siyah. Kara değil mi? Ha kara, ha siyah Cenk, bence kara ile siyah arasında fark var. Arkadaşım Cenk le hâlâ aynı şeyi, kargaların rengini tartışıyoruz. Galiba

Detaylı

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor CAAARTTTT! CAARRTTTT! Az önce annemin yanına gidip, Bu sesi seviyor olsaydım, eve böyle öten bir kuş alırdım dedim. Annem, gözlerini şaşı yapıp suratıma baktı. Şakalarımı

Detaylı

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır 1. Bölüm Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır Savaşı nın hikâyesidir. Diğer adıyla ona Akşam Yemeği Savaşları da diyebiliriz. Aslında Hayalet Avcıları III de diyebiliriz, ama açıkçası

Detaylı

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. ÇAYLAK Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. Alt katta genel tıbbi muayene ve müdahaleleri yapılıyordu. Bekleme salonu ve küçük bir de laboratuar vardı. Orta katta diş kliniği ve ikinci bir muayene

Detaylı

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu? AĞIR ÇANTA Fatma o sabah evden çok zor çıktı. Akşam geç yatınca sabah kalkması zor oldu. Daha kahvaltısını yapamadan çıkmak zorunda kaldı evden. Okula geç kalacaktı yoksa. Okul yolunda çantasını taşımakta

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda

Detaylı

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. Sorular her ay panolara asılacak ve hafta sonuna kadar panolarda kalacak. Öğrenciler çizgisiz A5 kâğıdına önce

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ www.armtr.org Yazan: Billur Demiroğulları Çizen: Yasemin Erdem Kontrol: Özlem Küçükfırat Bilgi (Çocuk Gelişim Uzmanı) Bu hikaye kitabının her türlü yayın hakkı Anorektal

Detaylı

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) DİNLEME İSTEKLER (9) Metinleri dinleyelim

Detaylı

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler. ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.

Detaylı

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Herkese Bangkok tan merhabalar, Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak

Detaylı

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Sizi tanıyabilirmiyiz? 1953 Söke doğumluyum. Evli, 2

Detaylı

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY Dan Gutman Resimleyen Jim Paillot Emma ya Öğle Yemeği Balık Pizza Browni Süt 6 7 8 İçindekiler 1. Ben Bir Dahiydim!... 11 2. Bayan Cooney Şahane Biri... 18 3. Büyük Kararım...

Detaylı

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Bir çocuk varmış. Eşyalarını toplamaktan hiç hoşlanmazmış. Bir gün yerlerde atılı duran eşyalar, aralarında konuşuyorlarmış. - Sen neden hala buradasın. Bu saatte

Detaylı

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret (ZİL ÜSTÜSTE ÇALAR) Fehiman:Kimooo? Güzin:Benim abla. (KAPI AÇILIR) (Heyecanlı)Müjdemi ver müjdemi ver. Fehiman:(Heyecanlı)Mektup,mektup

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir. Duygu, hareket halindeki enerjidir. Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir. Duygu, insanın yaşam kalitesini belirleyen en önemli kaynaktır.

Detaylı

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.

Detaylı

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Çok çok eski zamanlarda, var varken, yok yokken ahmak bir kurt, kapana yakalanmış. Kapana yakalanan

Detaylı

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR 4-10 Nisan: Polis Haftası 7-13 Nisan: Dünya Sağlık Günü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 Nisan'ı içine alan hafta: Dünya Kitap Günü T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM

Detaylı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK Ceylan Işık, Hacettepe Türkçe Öğretmenliği Biliyor musunuz, ben bir çocuğun kalbine dokundum? Hatta bir değil birçok çocuğun kalbine dokundum. Onların sadece ellerine, yüzlerine

Detaylı

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ 1- Beni çok iyi tanımlıyor 2- Beni iyi tanımlıyor 3- Beni az çok iyi tanımlıyor 4- Beni pek tanımlamıyor 5- Beni zaman zaman hiç tanımlamıyor 6- Beni hiç tanımlamıyor

Detaylı

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha.

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha. BULUŞMA Deniz kenarında bir lokantadayız. Görüşmeyeli uzun zaman oldu. İnternetten birkaç fotoğraf. Hepsi bu. Seni buraya çağırmakla iyi mi ettim? Galiba bundan hiçbir zaman emin olamayacağım. Karşımda

Detaylı

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır. İÇ - AĞAÇ EV SALONU - GÜNDÜZ Salon kapısının altından içeri bir mektup süzülür. mektubu almak için koşar. zarfı çevirir, üstünde yazmaktadır. Oo, posta gelmiş! Hey,, bu sana! mektubu omzunun üstünden fırlatır.

Detaylı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.

Detaylı

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI TUVALET İLETİŞİMİ N 1K (UYGULAMALI TUVALET İLETİŞİMİ)... 29

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI TUVALET İLETİŞİMİ N 1K (UYGULAMALI TUVALET İLETİŞİMİ)... 29 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI... 11 Freud Gerçeği...13 Brazelton ve Erken Tuvalet Eğitimi...15 Boşaltım Sistemi Fizyolojisi...18 Tuvalet Eğitimine Alternatif...20 TUVALET İLETİŞİMİ...

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ 2011-2012 ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM 11-A SINIFI MF GRUBU DİL VE ANLATIM DERSİ I

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ 2011-2012 ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM 11-A SINIFI MF GRUBU DİL VE ANLATIM DERSİ I ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ 2011-2012 ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM 11-A SINIFI MF GRUBU DİL VE ANLATIM DERSİ I. YAZILI SINAVI SORULARI Öğrencinin Adı ve Soyadı : Sınıfı: Numarası:

Detaylı

Fatma Atasever.

Fatma Atasever. Fatma Atasever fatmaatasever@windowslive.com Karar almak ne güç bir iştir. Çok zorlar insanı. Yorar. Takatsiz bırakır. Belki de yaşam içindeki en karmaşık zaman dilimidir karar alma süreci. Büyüklere danışırız,

Detaylı

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Yazan: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen Ne varmış, ne çokmuş, gece karanlık, güneş yokmuş. Her kasabada kabadayı insanlar varmış.

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır Berk Yaman Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır / /20 YAZI ARKASINDA SİZİN FOTOĞRAFINIZ KULLANILMAKTADIR Evveel zaman içinde yaşayan iki âşık varmış. Kara sevdaları

Detaylı