qwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçq wertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqw ertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwer

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "qwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçq wertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqw ertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwer"

Transkript

1 qwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçq wertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqw ertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwer TÜRK PSİKOLOJİ ÖĞRENCİLERİ ÇALIŞMA GRUBU tyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwerty uiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyui E-Dergi Temmuz 2010 opgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiop Sayı: 1 güasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgü asdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüas dfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdf ghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfgh jklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjkl sizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsiz xcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxc vbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcvb nmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbn möçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnm

2 SUNUŞ Türk Psikoloji Öğrencileri Çalışma Grubu olarak, Psikoloji lisans öğrencilerinin seslerini özgürce duyurmalarını sağlayacak; psikoloji öğrencileri arasında fikir alışverişinin gerçekleştirilebileceği ve birikim aktarımının yapılabileceği bir ortamın eksikliğini gidermek amacıyla düzenlediğimiz e-dergiyi sizlerle paylaşıyoruz. TPÖÇG e-dergi, psikoloji öğrencilerinin amprik bilgi üretiminin yanında; psikoloji eğitimine, günlük olaylara ve hayata dair eleştiri ve düşüncelerini de bilimsel bilgi üretme kaygısı olmadan paylaşmalarını teşvik edecek sansürsüz ve çok amaçlı bir yayın organıdır. Dergimize şimdilik, psikolojinin görece az bilinen ya da son yıllarda gelişmekte olan alanlarıyla ilgili bilgi ve araştırmalar, lisans sırasında ürettiğimiz araştırma raporları, literatür taramaları, deneme ve şiirleri sığdırabildik. Bundan sonraki her bir sayıda daha da zenginleşmiş ve genişlemiş bir e-dergi sunmayı hedeflemekteyiz. E-derginin ilk sayısının oluşturulmasında emeği geçen öğrenci arkadaşlara ve gösterilen ilgiye çok teşekkür ederiz. Geri bildirimlerinizi ve dergide yayınlanmasını istediğiniz yeni içerikleri adresine bekliyoruz. Türk Psikoloji Öğrencileri Çalışma Grubu adına, ODTÜ Psikoloji Topluluğu 2

3 PSİKOLOG & REÇETE YAZMAK Ömür Çabuk Doğu Akdeniz Üniversitesi Psikoloji Bölümü Bilim ilk çağlardan bu yana, insanların daha rahat daha sağlıklı ve daha iyi standartlarda yaşaması için, sürekli gelişen ve değişen dünya da, insanlık için en önemli etkenlerden biri olmuştur. Özellikle günümüzde insan sağlığına verilen önem giderek artmıştır, bununla birlikte insan sağlığının yalnız fiziksel nedenlere bağlı olmadığı, ayni zamanda ruh sağlıklarının da bozulabileceği ortaya konmuştur. Bunun içinde buna yönelik birçok tedavi çeşitleri geliştirmişlerdir. Sonuç olarak bu ihtiyacın ışığında psikiyatri ve psikoloji bilimi doğmuştur. Psikologlar ne iş yapar? Psikoloji insan davranışını ve zihinsel isleyişlerini, süreçlerini inceleyen bir bilim dalıdır, dolayısıyla psikologlarda insan davranışını ve zihinsel süreçlerini ve bunları insan üzerindeki etkilerini gözlemlerler. Psikolojinin birçok alt dalı vardır ama günümüzde en çok bilinen ve yaygın olan alt dal klinik psikoloji ve klinik psikologlardır. Özellikle de klinik psikologlar zihin ve onun isleyişi hakkında daha fazla bilgiye sahiptirler. Klinik psikologlar hastaların tedavisinde gereken terapiyi uygulama hakkına sahiptirler. Tabii ki bu hakka sahip olmaları için o terapi türünde yeterli eğitimi ve sertifikayı almış olmaları gerekmektedir. Klinik psikologlar zihinsel veya ruhsal probleme sahip olan hastaların tanı ve tedavi sürecinde önemli rol oynamakla birlikte hastanın tanısını koyma sürecinde gözleme dayanarak, hastanın ihtiyacına göre bazı testler uygulayarak veya görüşmeler yaparak karar verirler. Ayrıca birçok psikolog (medical degree) doktora derecesi yerine (academic degree) akademik alanda kendilerini geliştirirler. Peki ya psikologlar ilaç yazabilir mi? Amerika da Guam ve Nex Mexico ve Lousiana yi tenzih ederek söylememiz gerekirse psikologlar reçete yazma hakkına sahip değillerdir. New Mexico da 2002, Loisiana da 2004 yılından beri psikologlar reçete ile ilaç yazma hakkına sahip olmuşlardır. Bunun yanında eczacılar ve bazı hemşirelerde ilaç yazabilmektedir. Bu eyaletlerde yeteri kadar doktor ve psikiyatrist olmaması da bu iznin neden psikologlara, hemşire ve eczacılara verildiğinin önemli bir sebebi olarak gösterilmektedir. Oysa hepimizin bildiği gibi reçete yazmak sadece tıp alanında eğitim almış doktor veya diş hekimlerinin işidir. Aslında burada en önemli nokta kişinin alması gereken farmakolojik eğitimdir. Örneğin; bir ilacın yan etkileri nelerdir, hangi ilaç hangi hastalık için uygundur, ilaç hangi hastada nasıl bir etkileşim gösterir. Çünkü ortada bir canlının hayatı söz konusudur ki psikoloji bilimi insanların daha çok ruh sağlığı ile ilgilenen bir bilim dalıdır. Reçete nedir? Hastayı tedavi etmek amacı ile doktor veya diş hekimi tarafından yazılan bir çeşit rapordur. Reçete yazmak, hastaya ilaç verilip verilmeyeceğine karar verme sureci ile baslar. Ve bu süreç ilacın dozu, miktarı, zaman aralıklarının belirlenmesi ile devam eder. Ayrıca reçete doldurmak için belli standartlar vardır. Doktor veya diş hekimleri reçeteyi bu standartlara uygun olarak yazarlar. (Bkz. EK-1) Reçete yazmak bazı sorunları da beraberinde getirir, bu yüzden bu konuda reçete yazan kişinin çok dikkatli olması gerekir, çünkü en ufak hata insanların sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşturabilir. 3

4 Etik Konular Bilindiği üzere her ülkenin reçete yazma ve yazmama ve kimin reçete yazıp yazamayacağı ile ilgili kendi standart ve kuralları vardır. Tıp alanında eğitim almış bütün doktorlar ilaç yazma hakkına sahiptir. Ve tabii ki bunları açık anlaşılabilir bir dille, gerekli bilgileri içerecek biçimde yazmaları gerekmektedir. Özellikle psychoactive yani beyin ve ruh halini etkileyen ilaçlar tıp alanında eğitim almış kişiler tarafından yazılmalıdır ve psikologlarında bu ilaçları yazabilmeleri için yeterli farmakolojik eğitimi almış olmaları gerekmektedir. Psikologlar bazı eğitimleri almaktadır; biyoloji ve psikopatoloji gibi fakat bunlar ilaç yazmak için yeterli değildir. Diğer bir yandan, psikologların Reçete yazması beraberinde bazı sorunları getirebilir. En önemlisi hasta ile yeteri kadar ilgilenilemeyebilir ve hasta ile iletişimi azaltabilir ve psikologlar ile psikiyatristiler arasında bir rekabete yol açabilir. Ve son olarak psikologların sorumluluklarını iki kat arttırabilir. Psikiyatristlerin yazmış olduğu ilaçları yakından incelersek; uyuşturucu (narcotic) ve psikotropic (beyin hücreleri üzerinde özel etkisi olan) ilaçlar ile alakalı olduğunu görmüş oluruz. Ayrıca dünyada bu tip ilaçların yazılmasıyla alakalı kısıtlamalar getiren ulusal ve uluslarası Single Convention on Narcotic Drug (1961), Convention on Psychotropic Substances (1971) gibi bazı kurumlar da bulunmaktadır. Kimler psikologların ilaç yazmasını ister ve kimler psikologların ilaç yazmasını istemez? Öncelikle bazı farmakoloji ile ilgili ve eczacılıkla ilgili firmalar kendi hasılat ve karlarını arttırmak amacıyla ve ilaçlarının daha fazla satılmasını sağlamak için psikologların ilaç yazmasını isterler. Veya bazı okullar daha fazla ders sayısı ile potansiyel gelirlerinin derecesini arttırmak maksadı ile isteyebilirler. Kısaca bunlar bize insanlarda ki 4 ticari kaygının ne boyutlara ulaştığını göstermektedir. Tabi ki psikologların ilaç yazmasını isteyen firmalar ve kişiler olduğu kadar, psikologların ilaç yazmasını istemeyen kurum ve kuruluşlarda bulunmaktadır; (Society for a science of clinical psychology, American association of applied and preventive psychology (AAAPP), Committee against medicalizing psychology (CAMP)) Neden psikologlar ilaç yazma iznine sahip değillerdir? Aslında, psikologların ilaç yazmasına şu an ihtiyaç bulunmamaktadır. Ve bunun için gerekli otoriteler (doktor ve diş hekimleri) yeteri kadar bulunmaktadır. Ayni zamanda yukarıda da belirttiğimiz gibi psikologlar bu alanda yeterli eğitime sahip değillerdir. Eğer bu konularda eğitim almaları gerekirse bu klinik psikologların eğitim sürelerinin uzamasına sebebi olur. Eğer psikologlar ile psikiyatristler arasındaki farka bakarsak öncelikle aldıkları derslerin içeriklerini incelememiz gerekir, aşağıda ki tabloda da görüldüğü gibi psikologlar sosyal bilimlerde daha fazla eğitim aldıkları halde psikiyatristler fiziksel bilimlerde eğitim almaktadırlar. (Bkz. EK-2) Tartışma Maalesef Türkiye de hala insanlar, psikologun ve psikiyatristin ne işle iştigal ettikleri hakkında net ve kesin bilgilere sahip değiller. Diğer yandan, psikolojik danışmanlık ve rehberlik mezunları ile psikoloji mezunları da aynı şekilde birbirinden ayırt edilememekte, belki de bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi de hiç kimsenin kendi işini yapmamasıdır. Maalesef görünen o ki, Türkiye de danışmanlık hizmeti vermesi gereken kişiler psikolog olarak çalışmakta veya terapiler uygulamakta, kim bilir biz kendi mesleğimize yeteri kadar sahip çıkamıyor olabilir miyiz? Açıkçası

5 Türkiye de meslekleri birbirinden ayıran keskin bir çizgi yok ve meslekler arasındaki çizgiler sanki hayali bir çizgi gibi, herkes her şey yapabiliyor. Sonuç olarak; eğer ülkemiz açısından bu konuyu ele alırsak, psikologların ilaç yazmasına gerek yoktur, çünkü bu ihtiyacı karşılamaya yetecek kadar psikiyatrist bulunmaktadır. Aynı zamanda eğer psikologların da ilaç yazdığını düşünürsek, psikiyatristler ile psikologlar arasında hiçbir fark kalmayacaktır, peki ya o zaman bu alanda çalışan kişilere psikolog ya da psikiyatrist demek yerine farklı ve ortak bir isim mi bulmamız gerekecek? Psikologların reçete yazıp yazmayacağı olayı maalesef günümüzdeki meslek karmaşasını tanımlayan en güzel örneklerden bir tanesidir. Dünya genelinde psikoloji henüz çok yeni bir bilim dalıdır ve hak ettiği yere gelebilmesi için psikologların ve bu bilim ile yakın ilişkisi olan diğer bilim dallarının bu konuya eğilmesi gerekmektedir. İnsanların bu konuda bilinçlenmesi içinde basın yayın organları aracılığı ile bu konuda açıklamalar yapmamız gerektiği kanaatindeyim. Çünkü hala insanlar psikolog dendiğinde hım. evet doktorsunuz yani diyorlar. Biz insanların ruhsal sağlığı ile ilgileniyoruz ve bunun içinde ilaç yazmamıza gerek yok ve ilaç kullanması gereken hastalar ile ilgilenmesi gereken bir meslek hali hazırda bulunmakta. Kısaca bizim işimiz insan, insanlarla doğru iletişimi sağlayabilmek ve onlara yardımcı olabilmek. KAYNAKÇA Diane, J. W. (2003). The case for prescription privileges. viewdoc/ download?doi= &rep=rep1&type=p df#page=2 Elaine M. Heiby,Timothy A. (2002) A debate on prescription privileges for psychologists. by,%20deleon %20RxP% pdf Journal of Clinical Psychology In Medical Settings. (2003) Prescriptive Authority for Psychologists: Despite Deficits in Education and Knowledge? From er_prescriptionprivdespitedeficits.pdf Karen Doran, RN BScN. (Jan. 16, 2008). Preparation of prescription. on_for_physicians/mefloquine.pdf Kim L. Lavoie, MA, PhD1, Richard P Fleet, PhD2. (2007). Should psychologists be granted prescription privileges? /CJP/2002/june/lavoie.pdf Lakhan S.E. (2007). Prescribing privileges for psychologists: A public service or hazard? Mark, A. F. (2009) Ethical principles in determining authorship credit and order on faculty student collaborative projects. Neil, F. (2004). A book prescription scheme in primary care. =0C0D8C21-7E96-C67F-D16300B E04C32153&ext=pdf&restricted=true#pag=12 Patient safety forum. (December, 2004). Should psychologists have prescribing authority? /reprint/55/ 12/1420 The New England journal of medicine. (February 14, 2002). Promotion of prescription drugs to consumers. content /abstract/346/7/498 Wendy, S. P. (2007) Corporate funding and conflicts of interest. 5

6 ate_funding.pdf Tablo 1 Reçete standartları Hastanın adı ve soyadı Hastanın adresi Reçeteyi yazanın adı ve soyadı Reçeteyi yazanın adres ve telefon numarası İlacın adı ve dozu Kullanım talimatı Bazen hastanın kilo ve yaşını da içerir Tablo 2 Psikolog ve psikiyatristlerin aldıkları dersler Psikolog Psikiyatrist Fiziksel B.(Physical S.) 12% 67% Sosyal B. (Social S.) 79% 28% Beşerî B (Humanities) 7% %6 Anatomi noroanatomi (Anatomy or neuroanatomy) 41.5 % 100% Kimya biyokimya (Chemistry/biokimya) 58.5% / 14.6% 100% Biyoloji mikrobiyoloji (Biology/microbiology) 65.9% / 7.3% 100% Farmakoloji (Pharmacology) 17.1% 100% Fizyoloji norofizyoloji (Physiology/neurophysiology) 43.3% 94.4% (Journal of Clinical Psychology in Medical Settings, 2003) 6

7 ÇEVRE PSİKOLOJİSİNE GENEL BİR BAKIŞ Asmin Güneş Karakaş Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü Türkiye de Çevre Psikolojisi, tıpkı çevre sorunları gibi ayaklarını yere henüz sağlam basamamış bir alandır. Bu nedenle, hem Çevre Psikolojisi nedir? Çevre Psikolojisi nin amaçları, araştırma konuları nelerdir? sorularına yanıt bulmak, hem de yapılan araştırmaların içeriklerini görerek fikir edinmek amacıyla bu derlemeyi yapmanın, biz psikoloji öğrencilerine faydalı olacağı kanısındayım. Çevre Psikolojisinin Doğuşu Sosyal psikolojinin içinden doğmuş bir alt alan olarak gelişimini sürdüren Çevre Psikolojisinin tarihinin, psikoloji tarihi kadar eski olduğu söylenebilir (Göregenli, 2005). Ancak araştırma konusu olarak karşımıza çıkışının, -kaynakların çoğuna bakıldığında- 60 lı yıllar olduğu söylenebilir. 60 ların dünyası, kentleşme olgusunun hız kazanmasıyla ve modern kentsel yaşamın ortaya çıkardığı sorunların giderek yoğunlaşması, çeşitlenmesi ve daha görünür hale gelmesiyle birlikte, kentin fiziksel boyutlarına ve kentsel mekanizmalara disiplinler arası bir ilgi ve dikkatin oluşmasına neden oldu (Göregenli, 2005). Sommer a göre (1987) Çevre Psikolojisi, 2. Dünya Savaşı sonrası Kuzey Amerika ve Avrupa daki sosyal gelişmeler, özellikle kadın ve çevre hareketlerinin oluşturduğu genel baskıdan doğmuştur. Çevre Psikolojisi terimi ise ilk kez 1964 te William Ittelson tarafından, New York da düzenlenen bir konferansta kullanılmıştır. Mimari Psikoloji, Psikolojik Ekoloji, Ekolojik Psikoloji gibi farklı isimlerle de anılmıştır. Genel anlamıyla Çevre Psikolojisini fiziksel çevre ile insan arasındaki karşılıklı ilişkilerin incelenmesi olarak tanımlayabiliriz (Göregenli, 2005). 7 Çevre Psikolojisi Çevre Kirliliği ve çevresel tutumlar bugün çağdaş çevre psikolojisinin önemli inceleme konuları arasındadır. (Göregenli, 2005). Son yarım yüzyıllık dönemde karşılaşılan geniş anlamda çevre sorunları oldukça çok ve çeşitlidir. Doğal ve ekolojik dengenin bozulması, çevre kirliliği, hızlı ve denetimsiz kentleşme, kalabalıklaşma vb. (Bilgin, 1985). Buna bağlı olarak Çevre Psikolojisinin başlıca konuları arasında: Kalabalık, yoğunluk ve bu olguların psikolojik sonuçları Çevrenin çeşitli özelliklerinin insan davranışlarına etkileri Gürültü, ısı, kirlilik gibi etkenlerin insan sağlığı, sosyal davranış ve performans üzerindeki etkileri Çevreye ilişkin tutumlar ve değerler sayılabilir. Temel amacı, insanın çevreye uyumuna yardım etmek ile insana uygun bir yaşam çevresi kurmak arasında uzanan bir çizgide değişik hedefleri kapsamaktadır. Ekolojik Sorumluluk Kavramı Çevrenin kalitesine ilişkin kaygılar, biyosferin, insan türünün yaşamını sürdürmesini ve refahını etkileyecek biçimde bozulmasının bilincine varılmasından sonra ortaya çıkmıştır (60 lardan sonra). Doğal çevrenin bozulması, enerji, beslenme ve nüfus artması bu kaygıya yol açmıştır. Tüm bunlar her ne kadar politik, ekonomik ve sosyal öğelere sahip olsalar da biyo-ekolojik sistemdeki etkileri nedeniyle ekolojik sorunlar olarak anılacaktır (Morval, 1981). Sorumluluk kavramını daha iyi anlayabilmek için önce değinilmesi gereken bir ekonomik boyut vardır. Bir etkinlik, istenen sonuçların yanı sıra, istenmeyen sonuçlara da yol açabilir. Örneğin, çevreyi doğrudan veya dolaylı olarak bozan ürünlerin üretimi, kullanılması ve atılması, bireylerin birincil ihtiyaçlarını doyurmakta

8 ve özel kazançlarını arttırmaktadır. Fakat uzun dönemde sosyal pahaların buna paralel bir artışına yol açmaktadır (Morval, 1981). Kazanç ve paha kavramları bu anlamda önemlidir. İnsanların çoğuna, ekolojik sorunlara alışmak; yaşam tarzlarını değiştirmekten daha kolay ve daha az pahalı görünmektedir. Çünkü bu davranışların avantajları hemen o anda görünürken, dezavantajları çoğu kez zaman geçtikçe belirmektedir. Bu geç algılanan ya da algılanmayan pahalar bazı özel durumlarda, (örneğin bir petrol tankerinin kaza nedeniyle petrol akıtması) değiştirilebilir. Bu olgu, toplumun özellikle sosyoekonomik açıdan en iyi durumda olanların, ekolojik sorunlar karşısında niçin daha çok kaygı ve sorumluluk taşıdığını açıklamayı sağlamaktadır: mal/mülklerinin değeri, çevre bozulmasından etkilenmektedir. Ancak, bu kişiler aynı zamanda en çok ekolojik sorun üretenler olmaktadırlar. Bunlarla birlikte, ekolojik sorunlar, uyumsuz bireysel ve kollektif davranışlara ilişkin bir krizin belirtisidir, öyleyse bu davranışların incelenmesi zorunludur. Bireysel ve kollektif yaklaşımlar, ekolojik sorunları anlamak ve etkilemek açısından karşılıklı bağımlıdır. Bu çerçevede örneğin; enerji tasarrufuyla ilgili bir hükümet politikasının etkili olabilmesi için, bu politikanın vatandaşların davranış ve tutumları tarafından desteklenmesi gerekir. Aynı şey, davranış değişiklikleriyle birlikte yürümediğinde, bu sorunları çözmek üzere tasarlanan teknolojilerin gelişiminde de görülür. Otomobillerin kirlilik karşıtı (anti-pollution) sistemleri, eğer bireyler onları çalıştırmazlarsa neye yarar (Morval, 1981). Demek ki; davranışları değiştirmek ve ekolojik sorumluluk geliştirmek için halkın ekolojik sorunlar hakkında neyi bildiğini,düşündüğünü, yaptığını tanımak gerekir ve bu da çevre psikolojisi sayesinde olacaktır. Sorumluluk Kavramı ve Öğrenme Ekolojik sorunlara, bazı bireyler diğerlerinden daha fazla ilgi ve kaygı gösteriyor. Peki, bu bireyler bu tutumları nasıl edindiler? 8 Tutumların oluşumu, klasik şartlanma, edimsel şartlanma ve sosyal öğrenme gibi öğrenme ilkelerini içerir. Çevreye karşı olumlu ya da olumsuz bir tutum, şartlı tepkiye yol açan hoş ya da nahoş ortamlarla çağrışımla öğrenilmiş olabilir. Doğayı korumayı ödüllendiren ailelerde yetişen çocuklar, daha çok ekoloji yanlısı tutum geliştireceklerdir. Eğer bir model ödüllendirilmiş veya cezalandırılmışsa bu onun bir tutum içerisinde olmasındandır. Bir televizyon mesajında, enerji tasarrufu nedeniyle ödüllendirilmiş birini görme olgusu, seyircide aynı yönde bir tutumun belirmesine yol açabilir. Çevreye İlişkin Eğitim Kimlerde Etkili Olur? Kazanç ve paha kavramlarından söz etmiştik. Kaynaklara göre bu kavramların, ekolojik yanlılığı olan davranışları büyük ölçüde etkilediği görülmüştür. Belli bir yaşın ilerisinde olan, belli bir bilince erişmiş kişilerde yerleşmiş olan kazanç ve paha düşüncesi, zaten zor olan yaşam tarzı değiştirme olasılığını iyice düşürmektedir. O halde kimlerin yaşam tarzını ve davranışlarını ekolojik yanlılığa uygun bir hale getirmek mümkündür, bunu bilmek gerekir. Çevreye ilişkin eğitim şu kişilerde etkili olmaktadır: - Kökleşmiş alışkanlıkları olmayan çocuklar - Bir sorunun varlığının bilincinde olmayan ve önerilen çözümlerin kişisel, maddi ve psikolojik pahalarının düşük olduğu kişiler (Morval, 1981). Çevre Psikolojisi Alanında Yapılan Bazı Araştırma Sonuçları 1- Ittelson ve arkadaşları (1974), yaptıkları çalışmanın sonunda; bireylerin, çevrelerini genellikle kazanım olarak gördüklerini ve dolayısıyla, çevrelerini değiştirmeye çok az istekli olduklarını belirtmektedirler.

9 2- Sosyal sorunlar karşısındaki kamu yoklamasında (Antonie ve Navarin, 1978), çevre kirliliği ve enerji sorunları, önemli olarak nitelenmekte, fakat işsizlik ve enflasyondan, genellikle daha az önemli sayılmaktadır.bilgi düzeyleri genellikle yüksek olmamakla beraber, bireyler çoğunlukla endüstri, hükümet ve sonra da halkı suçlamakta ve ekolojik sorunları çözme sorumluluğunu, bunlardan ilk ikisine yüklemektedir.bireysel olarak kendini işe katmaksızın, bu sorunların çözümü için teknolojinin, endüstrinin ve hükümetlerin becerisi konusunda çok iyimser görünmektedirler. 3- Ekolojik sorunlar karşısında genel tutum, ekolojik kaygı şeklinde tanımlanmaktadır.(maloney, Ward ve Braucht, 1975) Bu kavramı ölçen bir soru sistemi geliştirilmiş ve insanlara uygulanmıştır. Sonuçlar göstermiştir ki; ekolojik sorunlarla ilgilenenler, diğerlerine oranla daha çok eğitim görmüş ve sosyoekonomik düzeyi yüksek, politik açıdan daha yetkili ve çoğu kez kentsel ortamda yaşayan kişilerdir. Bununla birlikte, bu özellikler oldukça karmaşıktır ve başka pek çok etmene bağlıdır. Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek kişiler, çoğu kez daha az kirlenmiş yerlerde oturmakta ve daha az kaygı taşımaktadırlar. Sosyo-ekonomik düzeyi daha düşük olan ve daha kirlenmiş yerlerde oturanlar, daha çok ilgili görünmektedirler, fakat kirlenmiş yerlerde oturanlar arasında, sorundan en çok kaygılı olanlar, sosyoekonomik düzeyi yüksek kişilerdir. 4- İş adamları (Constantini ve Hanf, 1972) ve kirlilik kaynağı bir endüstrinin işçileri ise (Lipsey, 1977) kazanç ve paha değerlendirmeleri nedeniyle diğerlerine oranla daha az kaygı taşımaktadırlar 5- Sosyal psikologların üzerinde durdukları konular arasında, bilişsel boyutların davranışla örtüşmediği konusu da vardır. Bu durumun ekolojik sorunlara ilişkin davranış ve tutumlar için de benzer olduğu sonucuna varılmıştır. İnsanların çoğu, kendilerine sorulduğunda çevrenin kalitesiyle ilgilendiklerini söylemekte, fakat buna bağlı davranışlar göstermemektedirler (O Riordan, 1976). Ayrıca, parasal ödüllerin ekolojik davranışları teşvik etmek açısından en güçlü araçlar olduğu ve sosyal normlara bağlı bazı cezaların (uygun olmayan davranışların ikazı gibi) anti-ekolojik davranışları azalttığı bulunmuştur. Sonuçlar genel olarak, ekolojik sorumluluk duygusunun az gelişmiş olduğunu göstermektedir: Ekolojik sorunlara yol açan davranışlara ve etkinliklere ilişkin sosyal ve ahlaki normların yokluğu, bireylerin kendi davranışlarının çevre üzerindeki etkileri konusunda bilgi azlığı, bir şeyler yapma sorumluluğunu başka sosyal ajanlara (örneğin kurumlar) yükleme ve diğerlerini suçlama gibi olgular, endüstrileşmiş ülkelerin giderek belirgin hale gelen bireycilik semptomlarıdır (Morval, 1981). Konu ve araştırmalarla ilgili daha ayrıntılı bilgi için, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nuri Bilgin in, Türkçeye çevrilen ilk Çevre Psikolojisi kitabı olarak yayımladığı Çevre Psikolojine Giriş ve yine Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü Sosyal Psikoloji Anabilim Dalı ndan Prof. Dr. Melek Göregenli nin Çevre Psikolojisinde Temel Konular adlı kitaplarından yararlanılabilir. KAYNAKÇA Göregenli, M. ( 2005). Çevre Psikolojisinde Temel Konular. İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları Morval, J. (1985). Çevre Psikolojisine Giriş. (N. Bilgin, Çev). İzmir: Ege Üniversitesi Basım Evi. ( 1981) 9

10 VAROLUŞ VE VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ Cem Soylu Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü İnsanın var olmasından beri ruhsal acıları olmuştur. İnsanın ruhsal acılarını dindirme görevi yıllar boyunca din adamlarına günah çıkarma ve bağışlanma, kabile büyücülerine, felsefeye bazen de edebiyat, tiyatro gibi sanat dallarında verilen eserlerin dokunuşuna bırakılmıştır. Bu ruhsal acının günahkârlık, kaderine razı olamama, geleneksel ve dinsel öğretilere karşı gelmekten kaynaklandığı düşünülmüştür. İnsanların çektiği ruhsal acıların dindirilmesi için ortaya çıkmıştır terapiler ve bunlardan birisi de varoluşçu psikoterapidir. Varoluşçu psikoterapi insanın ruhsal acısının var olmasının getirdiği kaygılardan kaynaklandığını varsayar. Varoluşçu psikoterapinin anlaşılması için varoluş kavramına ve varoluşçu psikoterapinin tarihine kısaca bakmak gerekir. Varoluşçuluk nedir? Şimdiye kadar çeşitli cevaplar verilmiş bir sorudur bu. Genel geçer bir tanımı yapılamamıştır. Elbette bir şeyin tanımlanmaması veya genel bir tanım konusunda anlaşılamaması onun yok olduğunu göstermez. Nitekim aşkı, şiiri ve vicdanı da tanımlayamıyoruz ama yok da saymıyoruz. Çünkü her gün onların çeşitli belirtileriyle karşılaşıyoruz tıpkı varoluşçu düşüncelerle karşılaştığımız gibi. Sözgelişi Weil e göre varoluşçuluk bir bunalım, Mounier e göre umutsuzluk, Hamelin e güre bunaltı, Banfi ye göre kötümserlik, Wahl a göre başkaldırış, Marcel e göre özgürlük Foulquie ye göre saçmalık felsefesidir. (Varoluşçuluk, Jean Paul Sartre sayfa 7 ). Bu değişik cevaplar varoluşu tanımlamaktan çok varoluşçuluğun belirli yanlarına parmak basmıştır. Peki, varoluşçuluk tanımlanamaz mı? Irvın Yalom ise kitabında varoluş için şunları söylemektedir: Kierkegaard ın özgürlük ve seçimi vurgulayan hiristiyan varoluşçuluğu, Nietzsche nin ikonoklastik determinizmi, Heidegger in zamansallık ve sahiciliğe odaklanması, Camus un saçmalık hissi,j.p. Sartre ın mutlak nedensizlik karşısında sorumluluğa vurgusudur varoluşçuluk. (Güneşe bakmak ölümle yüzleşmek, Yalom sayfa 177 ) Victor Frankl 1920 lerden başlayarak logoterapi diğer adıyla anlam terapisi modelini ortaya sundu. Frankl insanın Freud un dediği gibi haz peşinde koşan bir psişiye indirgenemeyeceğini Adler in de dediği gibi güç, hakim dürtü olmadığını gelecek amaçlar veya beklentiler için çabalama şimdiki davranışımızı etkileyip değiştirebileceğini söylemiştir (Schultz Modern Psikoloji Tarihi sayfa 655). Frankl a göre insan amaçlar ve anlamlar peşinde koşan ve etkinlikler de bulunan bir varlıktır. Victor Frankl logoterapide ıstırabın kaynağında insanın hayatına anlam verememesi gerçeğinin yattığını ileri sürmüştür. Doğru soruların sorulup doğru cevaplarla o insanın hayatındaki anlamın bulunduğu anda insan bir huzura ve rahatlığa ulaşacağını savunmuştur. Alman filozof Heidegger in 1927 de çıkan kitabı varlık ve zamandaki ontolojik yaklaşımdan etkilenen İsviçreli psikoanalistler Medard Boss ve Ludwig Binswanger varoluşçu psikoterapinin öncüsü sayılabilecek bir psikoterapi modeli geliştirdiler. Yirminci yüzyıl Alman filozofu Heidegger in fikirleri gerçekten varoluşçu psikoterapinin çatısını oluşturmuştur. Heidegger iki tarz varoluş ileri sürmüştür: gündelik ve ontolojik varoluş (Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek, Irvın Yalom sayfa 38). Gündelik tarzda, etrafımıza odaklanır ve dünyadaki şeylerin nasıl olduğuyla ilgilenirsiniz; ontolojik tarzda varlık mucizesinin kendisine odaklanır ve şeylerin var olmasına, sizin var olmanıza hayranlık duyarsınız. Şeylerin nasıl olduğu ile yalnızca var olmaları arasında önemli bir fark vardır. Gündelik tarza 10

11 gömüldüğünüzde fiziksel görünüş mülkiyet veya saygınlık gibi çabucak unutulan dikkat çelicilere odaklanırsınız. Öte yandan ontolojik tarzda yalnızca varoluşun, ölümlülüğün ve hayatın diğer değişmez özelliklerinin daha fazla farkına varmakla kalmaz anlamlı değişiklikler yapma konusunda daha heyecanlı ve hazır olursunuz. Yalom Heidegger in bu görüşünü farklı bir kitabında (Varoluşçu Psikoterapi) şu cümlelerle ifade etmektedir: Heidegger dünyada iki türlü temel varoluş şekli bulunduğuna inanmaktadır: Var olmayı unutma durumu ya da var olmayı düşünme durumu. Bir kişi var olmayı unutma durumunda yaşıyorsa madde dünyasın da yaşayıp kendisini sıradan hayat oyalamalarına kaptırmıştır. Düzeyi düşmüştür, boş gevezeliğe kaptırmıştır kendini, onların içinde kaybolmuştur. Diğer durumda var olmayı düşünen durumda insan işlerin gidişine değil oluşuna hayran olur bu tarzda var olmak devamlı olarak var olmanın farkında olmak demektir. Sıklıkla ontolojik tarz denilen bu tarzda insan var olmayı düşünür. Sadece var olmanın kırılganlığını değil kişinin kendi var oluşuna ait sorumluluğu da düşünür. İnsan alışılmış şekilde birinci durumda yaşar. Var oluşu unutma sıradan var olma tarzıdır. Heidegger buna otantik olmamak der. İnsanın kendi hayatı ve dünyasının sahibi olduğunun farkında olmadığı kaçtığı düştüğü ve sakinleştirildiği rastgele birisi tarafından sürüklenerek seçimlerden kaçtığı tarzıdır bu. İnsan ancak ikinci var olma durumuna girdiğinde otantik olarak vardır. Bu durumda kişi, tam bir öz farkındalık yaşar. Öz farkındalık büyük bir armağan hayat kadar değerli bir hazinedir ama bu hazinenin de bedeli çok ağırdır insanı ölümlülük düşüncesine sürükler. Bizim varoluşumuz büyüyüp yaşlanacağımız ve sonunda ölüp yok olacağımız bilgisiyle gölgelenir. Kendi olanak ve sınırlılıklarını kabul eder, mutlak özgürlük ve yoklukla yüzleşir ve onların karşısında endişelenir. Hümanistik psikoloji hareketleri 1961 yılında hümanistik psikoloji dergisinin 1962 yılında hümanistik psikoloji derneğinin ve 1971 yılında APA nın hümanistik psikoloji bölümünün kurulmasıyla resmi hale geldi (Schultz Modern Psikoloji Tarihi sayfa 682). Rollo May varoluşun trajik boyutunu dile getirmesiyle varoluşçu ekolün bir temsilcisi olarak kalmıştır. Irvın. D. Yalom ise varoluşçu psikoterapiyi geliştiren metodolojisini ortaya koyan ve yazdığı kitaplarla dünyaya tanıtmıştır. Varoluşçu psikoterapi bireyin var olmasından kaynaklanan endişelere odaklanan dinamik bir terapi yaklaşımıdır. (Varoluşçu psikoterapi Irvın Yalom sayfa 14 ). Varoluşçu terapinin özünü anlamak için bu endişelerin neden kaynaklandığını diğer ekollerle karşılaştırmak gerekir. Bunlardan biraz bahsedecek olursak, Freud un psikolojiye en önemli katkılarından birisi ruhsal çatışma kavramını ortaya çıkarmış olmasıdır. Freud bu çatışmanın insanların doğuştan getirdiği cinsel ve saldırgan dürtülerle bunların gerçekleşmesini engelleyen dış dünyanın temsilcisi süperegonun sınırlamaları arasında gerçekleştiği savını ortaya koymuştu üstelik bu çatışma büyük ölçüde bilinç dışı olarak gerçekleşiyordu. Ego psikoloji ve hümanistik psikolojinin temsilcileri arasında adı geçen Karen Horney, Eric Fromm, özellikle Freud ile çatışmaları ile ön plana çıkan Alfred Adler ve Carl Rogers gibi (Schultz Modern Psikoloji Tarihi sayfa ) Neo- Freudyen akımının temsilcileri bu çatışmayı kabul eder ancak bu çatışmanın geçtiği sınırlar arasında farklılık yaşarlar. Ego psikologlarına göre (sanırım sosyal psikologlar da denilebilir) Freud insanların bir ailenin içinde bir kültür değerleriyle birlikte doğduğunu ve insanların gelişimi üzerindeki kültürel değerleri ihmal etmiştir. İnsanların doğuştan belli bir mizaca karaktere sahiptir fakat çocuklar Freud un varsaydığı gibi cinsel ve saldırgan 11

12 dürtülerle değil merak ve gelişime yönelik çevresindekilerle ilişki kurarak bunları elinde tutma ihtiyacına sahiptir. Bu ilişkide çocuk desteklenmek ve onaylanmak ister eğer bu güveni ve onayı alamazsa çocukta anksiyete duygusu oluşacak ve bir takım savunma mekanizmaları ortaya çıkaracaktır. İşte varoluşçu psikoterapi ise çatışmayı kabul eder fakat varoluşçu görüş farklı türde bir temel çatışmayı vurgulamaktadır. Ne bastırılmış içgüdüsel çekişmelerle ne de içselleştirilmiş önemli yetişkinlerle olan çatışmayı önemsemektedir. Onun yerine bireyin var olmanın getirileriyle yüzleşmesinden kaynaklanan çatışması üzerinde durmaktadır. Var olmanın getirileri derken belirli kaygıları, insanoğlunun dünyadaki varlığının bir parçası olan doğuştan gelen belirli niteliklerini kastediyorum. Irvın Yalom varoluşçu psikoterapi kitabında da varoluşun getirdiği dört kaygıyla uğraşmaktadır. Bunlar: ölüm, özgürlük, yalıtım ve anlamsızlık. Bireyin hayatının bu gerçeklerinden biriyle karşı karşıya kalması varoluşçu dinamik çatışmanın içeriğini oluşturmaktadır. Dinamik varoluşçu yaklaşım Freud tarafından ana hatları çizilen temel dinamik yapıyı korumakta fakat içeriği temelden değişmektedir. Dürtü-anksiyete-savunma mekanizması şeklindeki eski formül, temel kaygıların farkına varma-anksiyete savunma mekanizması halini almıştır. Her iki formül de anksiyetenin psikopatolojinin yakıtı olduğunu varsaymaktadır. Bu iki dinamik arasındaki en büyük fark Freud un zincirinin dürtüyle başlarken varoluşçu çatının farkındalık ve korkuyla başlamasıdır. katmanlarımızdan değil (psikofarmokolojik görüş), yalnızca bastırılmış içgüdüsel çabalarımızdan değil (Freudyen görüş), yalnızca içselleştirdiğimiz ilgisiz, sevgisiz, nörotik, önemli yetişkinlerden değil (nesne ilişkileri görüşü) yalnızca bozulmuş düşünce biçimlerimizden değil (bilişsel davranışçı görüş), yalnızca unutulmuş travmatik anıların parçalarından değil, yalnızca kişinin kariyerine önemli diğer kişilerle olan ilişkilerini içeren mevcut hayat krizlerinden değil aynı zamanda var oluşumumuzla yüzleşmemizden de kaynaklandığını ileri sürer. O halde varoluşçu terapinin asıl duruşu amacımızın diğer umutsuzluk kaynaklarımıza ek olarak aynı zamanda insan koşullarıyla (varoluşun getirileri ölüm, özgürlük, yalıtım ve anlamsızlık) kaçınılmaz şekilde yüzleşmemizden de kaynaklandığını ileri sürer (Güneşe bakmak Ölümle yüzleşmek, Irvın Yalom sayfa 178). Kaynakça Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek, Irvın Yalom Kabalcı Yayınları Varoluşçuluk, Jean Paul Sartre Ağaoğlu Yay. Fatih Üniv. Kütüphanesi Varoluşçu Psikoterapi, Irvın Yalom Kabalcı Yayınları Modern Psikoloji Tarihi Duane p. Schultz Sydney Ellen Schultz Kaknüs yayınları Irvın Yalom varoluşçu yaklaşımı şöyle açıklamaktadır: Varoluşçu yaklaşım, var olma nedenleri aynı olan pek çok psikoterapi yaklaşımından biridir insanın umutsuzluğuna yardım etmek. Varoluşçu psikoterapi görüşü, canımızı sıkan konuların yalnızca biyolojik genetik 12

13 ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİNİN ÇEŞİTLERİ VE ENSEST ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA Sinem Karakuzu Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Özet Bu çalışmanın amacı çocuk istismarı ve ihmalinin çeşitlerini tanıtmak ve istismarın bir alt grubu olan ensestin nedenlerini ve etkilerini açıklamaktır. Aile ortamının her zaman çocuk için en güvenli ortam olduğu düşünülmektedir. Ancak çocuğun büyüme ve gelişmesini olumsuz yönde etkileyen çocuk istismarı, ihmali ve enseste, insanlık tarihi boyunca hemen her kültürde rastlanmaktadır. Genel anlamda çocuğa fiziksel ve psikolojik olarak zarar verme olarak ifade edilen istismar ve ihmal, çocukların sağlıklı bireyler olarak gelişmelerini engellemekte ve kalıcı travmatik etkilere neden olmaktadır. GİRİŞ Dünya Sağlık Örgütü nün 1999 da yaptığı tanıma göre çocuk istismarı, kendinden en az 6 yaş büyük bir yetişkinin, çocuğun sağlığını ve fiziksel gelişimini olumsuz yönde etkileyecek şekilde bilerek veya bilmeyerek yaptığı davranışlardır (Akt: Topbaş, 2004). Literatürde ihmal, çocuğa bakmakla yükümlü ve/veya onu eğitmekle görevli kişilerin çocuğun bakım, beslenme, barınma, sevgi, güven, eğitim gibi temel gereksinimlerini karşılama konusunda sorumluluklarını yerine getirmemeleridir (Akt: Ünal, 2008). İhmal ve istismarı birbirinden ayıran en temel noktanın, istismarın aktif, ihmalin ise pasif bir olgu olmasından kaynaklandığı vurgulanmaktadır (Aral, 1997). Bu davranışların sonucu olarak; çocuğun fiziksel, ruhsal, cinsel ya da sosyal açıdan zarar görmesi, sağlık güvenliliğinin tehlikeye girmesi söz konusudur. İstismar ve ihmalin bu farklı şekilleri yalnız aileleri değil, toplumu, sosyal kuruluşları, yasal sistemleri, eğitim sistemini ve iş alanlarını da etkileyen bir halk sorunudur (Taner ve Gökler, 2004). Çocuk İstismarı ve İhmali Çocuk istismarı ve ihmali, ebeveyn ya da bakıcı gibi bir erişkin tarafından çocuğa yöneltilen, toplumsal kurallar ve profesyonel kişilerce uygunsuz, hasar verici ya da yasak olarak nitelendirilen, çocuğun gelişimini engellemeye ya da kısıtlamaya yönelik yapılan ya da yapılmayan davranışların tümüdür (Taner ve Gökler, 2004). İstismarın çeşitli türleri vardır. Bunlar: Fiziksel istismar, duygusal istismar, cinsel istismar (Ünal, 2008). Fiziksel İstismar ve İhmal Fiziksel istismar, en geniş anlamda çocuğun kaza dışı yaralanmasıdır. Çocuğun ağzına biber sürmek, sarsmak, kulağını ve saçını çekmek, çocuğun vücudunun herhangi bir yerine hafif şiddette veya parmakla vurmak gibi fiziksel cezalandırmalar orta derecede fiziksel istismar olarak kabul edilirken; çocuğa şiddetli elle veya ayakla vurmak, yakmak, boğmak gibi fiziksel cezalandırmalar ise şiddetli fiziksel istismar olarak kabul edilmektedir (Topbaş, 2004). Fiziksel istismar en kolay belirlenen istismar türüdür. Fiziksel muayenede morluklar, doku hasarları, el izi, ısırık izi gibi özel izler, sigara yanıkları ve diğer yanıklar, kırık ya da çıkıklar, iç kanamalar, göz hasarları, kulak zarı yırtılması vb gibi daha birçok fiziksel hasar fiziksel istismarı akla getirmelidir (Tıraşçı, 2007). Buradaki en önemli sorun fiziksel istismar türü olarak tanımlanan bu cezalandırma şekillerinin, bazı toplum ve kültürlerde istismar olarak algılanmamasıdır. Hatta bazı toplumlarda ve kültürlerde yer alan bu davranışlar çocuğun disiplini ve terbiye edilmesi için gerekli olarak düşünülmektedir. Örneğin; Dayak, cennetten çıkmadır., Öğretmenin vurduğu yerde gül biter gibi ülkemizde herkesin dilinde olan atasözleri, yetişkinlerin çocuklarına karşı uyguladıkları davranışların toplum tarafından kabul edildiğini göstermektedir (Topbaş, 2004). Fiziksel istismara uğramış çocuklarda sosyal işlevsellik alanında birçok eksiklik fark edilmektedir; bu çocuklar yakın ilişki kurmakta güçlük çekip, daha çatışmalı, duygusal yoğunluğu az, yoğun öfke ve istismar davranışı içeren ilişkiler kurabilmektedir. Fiziksel istismar ve 13

14 ihmale uğramış çocuklarda bilişsel yetilerde bozukluk ve akademik başarısızlığa sık rastlanılmaktadır. Fiziksel istismarla beraber en sık görülen sorunlar saldırgan ve suça yönelik davranışlardır. Bu çocuklarda normalden daha yüksek oranda davranış bozukluğu ve karşı olma, karşı gelme bozukluğu görülmektedir. Fiziksel istismara uğramış kişilerde intihar düşünceleri ve girişimlerine daha yüksek oranda rastlanılmaktadır. Madde kötüye kullanımı, psikopatik kişilik bozuklukları, tehlikeli cinsel deneyimler gibi sağlığı tehdit eden davranışlar, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ve kaygı bozuklukları gibi psikiyatrik hastalıklar da fiziksel istismara uğramış çocuklarda daha sık saptanmaktadır. Ağır fiziksel istismar vakalarında travma sonrası stres bozukluğu görülebilmektedir (Ovayolu ve ark., 2007; Page, 2004; Taner ve Gökler, 2004). Fiziksel ihmal ise, çocuğun başkaları tarafından yaşam için gerekli olan beslenme, tıbbi bakım, giyim ve korunma gibi temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılması ve bunların sağlanmaması durumu olarak belirtilmektedir. Fiziksel ihmalin de fiziksel istismar gibi kolay belirlenebildiği ifade edilmektedir (Ünal, 2008). Duygusal (Emosyonel) İstismar ve İhmal Gündelik yaşamda en sık rastlanan istismar tiplerinden birisi olan duygusal istismar; anne, baba ya da çevredeki diğer yetişkinlerin çocuğun yetenekleri üstünde istek ve beklentiler içinde olmaları ve saldırganca davranmaları olarak tanımlanır (Tıraşçı, 2007). Çocuğa bağırma, reddetme, aşağılama, küfretme, yalnız bırakma, yanıltma, korkutma, yıldırma, tehdit etme, duygusal bakımdan ihtiyaçlarını karşılamama, yaşın üzerinde sorumluluklar bekleme, kardeşler arasında ayırım yapma, değer vermeme, önemsememe, küçük düşürme, alaylı konuşma, lakap takma, aşırı baskı ve otorite kurma, bağımlı kılma ve aşırı koruma görülen duygusal istismar türleridir (Polat, 2000). Duygusal istismar ve ihmalin ifadesi olan birçok farklı ana baba-çocuk ilişkisi vardır. Durumun tanımlanmasında şu beş basamaktan söz edilmektedir: Duygusal yanıtsızlık ve ihmal, Çocuğa karşı olumsuz ve yanlış tutumlar, Çocuğun gelişimiyle ilgili uyumsuz beklenti ve davranışlar, Çocuğun kişilik ve ruhsal sorunlarını fark edememe, Çocuğun sosyal uyumunu başlatacak yönergeleri sağlayamama (Akt: Taner ve Gökler, 2004). Bu tür istismar ve ihmal, uzun dönem psikolojik işlevsellik üzerinde diğer istismar ve ihmallerden daha fazla etkiye sahiptir. Duygusal istismar ve ihmale maruz kalan çocuklarda dışavurum ve içe atım sorunları, sosyal ilişkilerde bozukluk, kendine güvende azalma, intihar davranışı, çocukluk çağı mastürbasyonu ve birçok başka psikolojik bozukluk görülebilmektedir (Taner ve Gökler, 2004). Bu çocuklarda normal zihinsel kapasite olmasına karşın, öğrenme güçlüğü ve dikkat dağınıklılığı gibi sorunlar görülmektedir. Dolayısıyla duygusal istismar çocuğun hem kişiliği hem de başarısını olumsuz yönde etkilemektedir (Akt: Tıraşçı, 2007). Çocukların büyüklerin beklentileri dışında yaptıkları davranışları büyükler tarafından yaramazlık olarak tanımlanır. Oysa yaramazlık, çocuklarına karşı çok ilgili ailelerde bile bilmeyerek ve istemeyerek, ancak önemli bir duygusal istismara neden olabilmektedir. Şöyle ki, ebeveynler çocukları yaramazlık yaptığında Çabuk sus, yerinde dur, yoksa seni doktora götürür, iğne yaptırırım seklinde tehdit ederler. Oysaki bu tutum çocuğun yaramazlık yapmasına engel olmadığı gibi, bir sağlık sorunu olduğunda hem doktorların, hem de ailenin isini zorlaştırmaktadır. İşte bu anlamda duygusal istismar, birçok ailede bilmeyerek ve istemeyerek, ciddi sonuçlara neden olabilen bir istismar türüdür (Topbaş, 2004). Cinsel İstismar Uluslar arası Çocuk İstismarı ve İhmalini Önleme Derneği çocuk cinsel istismarını, 'rıza yaşının altında bulunan bir çocuğun cinsel açıdan olgun bir erişkinin cinsel doyumuna yol açacak bir davranış içinde yer alması ya da bu duruma göz yumulması' şeklinde genişleterek tanımlamıştır. Bu tanım, cinsel davranışın herhangi bir araç kullanılarak yapıldığını veya yapılmadığını; genital 14

15 ya da fiziksel temas içerdiği veya içermediği; çocuk tarafından başlatıldığı veya başlatılmadığı ve zarar verdiği ya da vermediği gibi tüm durumları kapsamaktadır (Akt: Page, 2004). Tecavüz, ensest, çocuk pornografi, teşhircilik, fuhuşa zorlanma, cinselliği kışkırtan konuşmalar, pornografik film seyrettirme, cinsel organları okşama, oral sekse kadar değişen eylemler cinsel istismar spektrumu içindedir (Polat, 2000). Literatüre göre, cinsel istismar iki grup altında toplanmaktadır: Dokunma olmaksızın yapılan istismar: Laf atmak, açık saçık konuşmak, teşhircilik, röntgencilik, çocuğun cinsel ilişkiye tanık edilmesi, pornografik yayınlar seyrettirilmesi vb. Dokunma ile gerçekleştirilen istismar: Dokunma, çocuğun fuhuşa zorlanması, müstehcen yayınlara konu edilmesi, ırza geçme, ensest, oral seks, anal seks, pornografik bir eylemde kullanılması vb. edimler yer almaktadır (Akt: Yiğit, 2008). Çocukların en sık olarak oral ve genital temas, dokunma ve okşama gibi cinsel edimlere maruz kaldığını açıklanmıştır (Akt: Page, 2004) Kızlar erkeklere oranla daha yüksek risk altındadırlar. Her iki cinsiyette de risk oranı; düşük eğitim düzeyi, anne/babada ruhsal sorun, aile içinde şiddetli geçimsizlik, düşük sosyo-ekonomik durum, ebeveynlerden birin-den ayrı olması, ilgisiz anne, anne/ babada ilaç ya da alkol kullanımı, çocuğun bakıcılarının sık değişmesi, bakıcıların ya da ebeveynlerin sık eş değiştirmeleri, sosyal izolasyon, çocuğun düşük benlik saygısına sahip olması, kalabalık aile ve mutsuz aile koşullarında yüksektir (Oral ve ark. 2002). Cinsel İstismara Neden Olan Etkenler Cinsel istismarın farklı bakış açılarından birçok nedeni vardır. Saldırganın bakış açısından çocuklar, kendilerini ideal mağdur konumuna iten belirli özellikler içerirler: Merak: Çocukların büyüdükçe meraklarının yoğunlaştığı konuların başında da cinsellikleri gelir ve cinselliğe yönelik merakın yoğunluğu, cinselliğin toplumda halen bir tabu olmasından dolayı çocuğun merakını giderecek bilgileri yakın çevresinden öğrenememesi sonucu gittikçe artar. Çocuk çevresinde (aile, televizyon, basın, çeşitli konuşmalar) kendisinin dışlandığı ve kendisine hiç veya çok az bilgi verilen bir şeylerin olduğunun farkına varır. Çocuğun doğal merakı ve bu merakı giderecek bilgilerin verilmeyişi, saldırgan tarafından kolayca çocuğun kullanılmasını sağlayabilir. İlgi ve sevgi ihtiyacı: Tüm çocuklar ilgi ve sevgiye gereksinimleri olduğu için, cinsel suçlar açısından risk altında olmakla birlikte, bu risk özellikle ailesinden yeterli ilgi ve sevgiyi görmeyen veya ailesinden uzakta olan çocuklarda daha belirgindir (Akduman ve ark., 2005). Finkelhor un (1984) sunduğu psikososyal model, çocuklara yönelik istismar edici eylemlere neden olan etkenler hakkında kapsamlı bilgiler verir. Bu model, çocukların cinsel istismara maruz kalmasına neden olan etkenleri kişisel, psikolojik ve sosyal açıdan değerlendirerek cinsel istismarı ortaya çıkaran koşulları belirler ve gruplara ayırır. Koşul 1. Saldırganın cinsel istismar motivasyonu: Duygusal açıdan olgunlaşmamış, erişkinlerle ilişkiyi tehdit edici gören, reddedilme veya yetersiz olma korkusu yaşayan ve cinsel doyum kaynakları ulaşılabilir durumda veya tam tatmin edici olmayan saldırgan, çocukları kolay ulaşabilecek cinsel objeler olarak görür. Koşul 2. İçsel engelleyici etkenlerin yıkılması: Kişinin kendine güvenini tehdit eden stres durumları, evlilik sorunları, evlilik ilişkisinin işlevselliğini kaybetmesi, duyguların cinsel yollarla ifadesini destekleyen kültürel normlar, alkol ya da madde kullanımı, psikopatolojik rahatsızlıklar, yaşlılık, çocuklara gösterilen cinsel ilgiye ilişkin toplumsal hoşgörü ve cinsel saldırganlara yönelik hukuki yaptırımların zayıf ve yetersiz olması gibi etkenler saldırganın çocukla cinsel etkileşimine neden olur. Koşul 3. Dışsal engelleyici etkenlerin yıkılması: Ebeveynçocuk bağlılığının zayıf olması, anne yoksunluğu veya 15

16 annenin hasta olması, ebeveynlerin yetersiz bakımı ve gözetmenliği, kapalı ve katı bir aile yapısı, aile içi şiddet, ailenin ya da annenin sosyal destek kaynaklarının olmaması gibi etkenler çocuğun cinsel istismara uğrama riskini artıran etkenlerdir. Koşul 4. Çocuğun direncini kıran etkenler: Fiziksel, zihinsel ve/veya gelişimsel özrü bulunan, terk edilmiş, duygusal olarak yoksun ve sosyal olarak yalnız bırakılmış olan, cinsel istismar hakkında bilgisi olmayan çocuklar n cinsel istismara uğrama riskleri daha fazladır (Page, 2004). Cinsel istismarın daha dolaylı biçimde nedeni olabilecek bazı olgular da vardır. Bunlar: Kitle iletişim araçları ve seks turizmidir. Kitle iletişim araçlarında yayımlanan şiddet içerikli görüntülerin cinsel istismarı tetiklediği görülmektedir. Almanya da yapılan bir araştırmada (1995) sadece yetişkin içerikli olduğu söylenen seks dergilerinde e yakın cinsel istismara uğramış çocuk fotoğrafı bulunmuştur. Çocuğa yönelik şiddete zemin hazırlayan diğer bir durum da çocuk fuhuşu ve seks turizmidir (Akt: Turla, 2006). 10 yaşında olgunlaşan, 20 yaşında yaşlanan, 30 yaşında ölen 2 milyon çocuk her yıl sek pazarına sunulmaktadır (Akt: Polat, 2000). Günümüzde neredeyse vazgeçilmez olan internet çocuk cinsel istismarının yayılmasında önemli bir etkendir. İnternetin sağladığı geniş imkanlarla çocuk pornografisi bu alanda yayılmış ve hacmi ürkütücü boyutlara varmıştır. ABD de yapılan bir araştırmada (1994) katılımcılara farklı miktarda çocuk pornografisi izlettirilmiştir ve bu seansın ardından izledikleri filmdeki istismarcıya ne kadar hapis cezası verdikleri sorulmuştur. Katılımcıların materyale maruz kalma süreleri arttıkça istismar suçunu toleranslarının da o kadar arttığı görülmüştür (Akt: Turla, 2006). Çocukların cinsel sömürmeye karşı korunmaması ve ilgisiz kalınması, cinsel gelişimine gerekli önemin verilmemesi de cinsel ihmal olarak değerlendirilmektedir (Aral, 2000). Cinsel İstismarın Önemli Bir Alt Grubu: Ensest Ensest, geleneksel olarak biyolojik olarak akrabalığı olan, kanunen evlenmelerine izin verilmeyen iki kiși arasındaki cinsel ilişki olarak değerlendirilmektedir (Akduman ve ark., 2005; Aktepe, 2009). Ensest tarihte bazı kültürler dışında tüm kültürlerde tabu olarak kabul edilir. Aile içi istismarda en sık rastlanan suçlu babadır. En sık tanımlanan örüntü, babanın güçlü konumunu kuvvet kullanarak elde ettiği katı ve ataerkil bir aile yapısıdır. Ancak üvey babalar da istatistiksel olarak yüksek bulunmuștur. Üvey babanın olması cinsel istismar için riski arttıran bir faktördür ve üvey baba ile olan cinsel istismarın daha ciddi olma olasılığı yüksektir (Aktepe, 2009). Engelli ya da gelişimsel geriliği olan çocukların normallere göre daha fazla risk altında olduğu belirtilmektedir (Kozcu, 1991). Cinsel istismarın sık görüldüğü aileler genel olarak işlevselliği bozuk aileler olarak tanımlanmakta ve bu ailelerde olaya yol açtığı düşünülen çeşitli patolojiler bulunmaktadır. 1. Baskın ve koşulsuz söz tutma isteyen ana baba modeli: En sık gözlenen katı babanın güç ve kararlarda baskın olduğu aile modelidir. Aile sistemi kapalıdır. Babaların bir kısmı güç ve kontrol sağlamak için şiddete başvurmaktadır. 2. Cinsel sorunlar: Cinsel istismarın gözlendiği ailelerde, ana babalarda cinsel sorunlar daha sıktır. (İktidarsızlık, diğer ebeveynde ilişkiye soğukluk vb) 3. Sosyal izolasyon: Ana babaların çoğunda aile dışı sosyal ilişkilerde kısıtlılık ve zorlanma vardır. 4. Rol çatışması: Cinsel istismar uygulanan ailelerde rol çatışmalarına sık rastlanır. Anne genellikle eşlik ve ev kadınlığı rollerini kızına bırakmaktadır, babada bakım vermeyi ensest yoluyla yapmaktadır. 5. Alkol ve madde kötüye kullanımı Yadsıma: Aile üyelerinde en sık kullanılan savunmadır. Baba, olayı seks eğitimi olarak savunabilir, anne ise

17 kocası ile ilişkisini bozabileceği için reddedip görmezlikten gelebilir. Çocuk utanma ve suçluluk duygularını bastırmak ve aile düzeninin bozulmasını önlemek amacıyla durumu yadsıyabilir (Akt: Taner ve Gökler, 2004; Yiğit, 2008). Ensest için diğer risk faktörleri; annenin olmaması veya evi terk etmesi, yetişkinlerin çocukla aynı odayı ya da yatağı paylaşmaları, kız çocuklarının babalarından ayrı yaşamaları, küçük kızda aniden gelişen baştan çıkarıcı tavırların varlığı, anne veya babanın ya da her ikisinin ailesinde daha önce ensest ilişkinin varlığıdır (Polat, 2000). Ensest in Etkileri Çocuğun saldırganla olan ilişkisine, seksüel aktivitelerin şekline, çocuğun işbirliğine, şiddet kullanımına, fiziksel zararın varlığına, çocuğun yaşına bağlı olarak değişmektedir. Ailenin olaya tepkisi de konu üzerinde etkileyici rol oynar (Akduman ve ark., 2005). Bowlby nin bağlanma teorisine göre cinsel istismar yaşayan bireyler dezorganize bağlanma geliștirirler. Ainsworth un teorisine göre ise güvensiz bağlanma geliştirirler (Akt: Hancı ve Özdemir, 2001). Enseste uğrayan çocukta; Travmatik Cinsellik: İstismar eden kiși, aslında çocuğun ailede en çok sevgi ve onay beklediği kişidir. Hatta özdeşim modeli bile olabilir. Bu kiși onun sevgisinden faydalanıp hediyeler vermiş ve cinsel talepte bulunmuștur. Bu durum çocukta cinsel davranış ve ahlak karmaşası yaratacaktır. Cinselliği bir alıș veriş gibi görecek, sevgi için cinselliğin gerektiğini düşünecek bu da sonraki yaşamında birçok partnerle cinsel ilişkiye girmesine ve riskli cinsel davranışlarda bulunmasına neden olacaktır. İhanete uğramışlık hissi: Cinsel istismara uğramış çocuk yakınları tarafından ihanete uğradığını düşünür. İlişkilerinde kişilere güvenmekte zorluk çeker. Kime güveneceğine karar vermekte zorluk yaşadığı için yetişkinliğinde çoklu, kısa, istismara açık ilişkiler yaşayabilir. İhanet yetişkinin kişiler arası işlevlerinde de etkili olan dikkat çekici bir yapıdır. Genellikle çocuklar 17 yetişkinlerin onları koruyacağına ve onlara karşı dürüst davranacaklarına inanırlar. Ne zaman ki çocuk istismara uğrar, yetişkin ona kasten zarar verir, çocuğun güvenlik ve emniyet hissi kırılır, çocuk kendisine ihanet edildiğini hissetmeye başlar. Güçsüzlük: Bu dinamik istismarcı tarafından çocuğa sürekli saldırıda bulunulması ile gerçekleşir. Çoğu zaman çocuk bu istismarı içeren davranıșı kontrol altına alamaz, eğer bu istismar hareketine dur diyecek olsa toplum ve aile tarafından ya ona inanılmayacağı ya da aynı hareketin tekrar yapılacağı yönünde istismarcı tarafından yöneltilen tehdit davranışlarını içeren pek çok engelle karşı karşıya kalır. Zarar verileceği yönünde yapılan tehditler çocukta güçsüzlük hissinin artmasına neden olur. Damgalanma: Cinsel tacize uğrama çocuğa lekelenmişlik duyguları hissettirebilir. Utanç, suçluluk kavramlarının da eklenmesiyle bu duygular zamanla benlik algısına karışır ve kendisini böyle algılamaya başlar. Bu dinamik çocuğun istismarcı tarafından azarlanması, ensestin ilişki içerisinde gizlenmesi, toplum ve aile tarafından çocuğa tepki verilmesi ile ortaya çıkar. İstismara uğrayan kiși istismarın yükünü etrafına zarar verdiği ve bu yüzden hak ettiği șeklinde yașamaya devam eder (Aktepe, 2009; Ovayolu ve ark., 2007) Tartışma Çocuk istismarı ve ihmali günümüzde evrensel bir sorundur ve son yıllarda yadsınamayacak kadar ileri boyutlara varmıştır. İnternette yayınlanan çocuk pornoları, çocuk fuhuşu ve seks turizmi yayılımını artırmış ve giderek çocuklar yetişkinlerin köleleri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Çocuk istismarı ve ihmali bu noktada sağlıklı biyoloji ve psikolojiye sahip nesiller yetişmesini ketlemektedir. İstismarın bir alt grubu olan ensest ise daha ciddi bir boyuttadır. Güvenmenin, bağlanmanın ve inanmanın çok önemli olduğu dönemde çocuk; güvenmek, bağlanmak ve inanmak istediği insanlardan biri tarafından cinsel istismara uğramaktadır. Bu noktada çocuk kendini olup biteni anlamlandıramadığı ya da tüm

18 olanları yaşamamış olmayı tercih ettiği bir dünyada bulur. Önemli olan bireylerin, daha çok anne, babaların bilgilendirilmesidir. Çeşitli kurum ve kuruluşlarca bir takım eğitim programları düzenlenip, bu programlarca insanların istismar, cinsel istismar ve ensest hakkında bilgilendirilmelidir. Bu sağlıklı bireyler yetişmesi ve bilinçli toplumlar oluşması adına önemli bir adım olacaktır. Diğer bir önemli kısımsa çocukların bilgilendirilmesidir. Yine aynı şekilde çeşitli kurum ve kuruluşlarca düzenlenen programlarla çocukların yaş gruplarına göre anlayabilecekleri düzeyde ve duygu durumlarını etkilemeyecek şekilde anlatılmalıdır. Bu program kapsamında çocuklara hangi davranışların istismar kapsamına girdiği, istismara maruz kaldıklarında bunu nasıl ve kime anlatmaları gerektiği, istismarcının tehdit ve şantajlarından korkmamaları gerektiği ve hayatta önemli olan tek şeyin onların sağlıkları olduğu ve hiçbir nedenin bunun önüne geçemeyeceği açıklanmalıdır. Günümüz şartlarında, medeniyetin bu kadar ilerlediği bir noktada bu ilkel ve barbarca davranışlardan kurtulmanın insanları eğitmekten başka yolu olmadığını anlamalıyız. Kendi çocuklarımızın, kardeşlerimizin başına gelmez düşüncesini silip, her ihtimali göz önünde bulundurarak onları bilgilendirmeli, sağlıklı bir toplum yetiştirmek adına birey olarak görevimizi yerine getirmeliyiz. cinsel istismar ve etkileri. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, 2(4); Page, A. (2004). Çocuklarda cinsel istismarın nedenleri ve etkileri. Türk Psikoloji Yazıları, 7(13); Polat O. (2000). Çocuk istismarı. Adli Tıp Dergisi, 290; Taner, Y. ve Bahar, G. (2004). Çocuk istismarı ve ihmali, psikiyatrik yönleri. Hacettepe Tıp Dergisi, 35; Tıraşçı, Y. ve Gören, S. (2007). Çocuk istismarı ve ihmali. Dicle Tıp Dergisi, 34(1); Topbaş, M. (2004). İnsanlığın büyük bir ayıbı: Çocuk istismarı. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 3(4); Turla, A. (2006). Çocuk istismarı ve pornografisi. Polis Bilimleri Dergisi, 8(1); Ünal, F. (2008). Ailede çocuk istismarı ve ihmali. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 1; Yiğit, R. (2008). Çocuk cinsel istismarı ve ensest. Internet Türk Tıp Dergisi, 1(3); KAYNAKÇA Aral, N. (1997). Fiziksel İstismar ve Çocuk. Ankara; Tekışık Veb Ofset. Akduman, G.G., Ruban, C., Akduman, B. ve Korkusuz İ. (2005). Çocuk ve cinsel istismar. Adli Psikiyatri Dergisi, 3(1); Aktepe, E. (2009). Çocukluk çağı cinsel istismarı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 1; Hancı, H. Ve Özdemir, Ç. (2001). Çocuk cinsel istismarı. Sürekli Tıp Eğitim Dergisi, 10(10); Kozcu, Ş. (1991). Çocuk İstismarı ve İhmali. Aile Yazıları 3. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Bilim Serisi, 5(3); Ovayolu, N., Uçan, Ö. ve Serindağ S. (2007). Çocuklarda 18

19 Varoluşsal bir Kaygı, Ölüm: Güneşe Bakmak, Ölümle Yüzleşmek Hatice Zehide Çetinkaya Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü Le soleil ni la mort ne se peuvent regarder en face. Güneşin ya da ölümü yüzüne doğrudan bakamazsınız. Her şeyin yok olduğu, yok olmaktan korktuğumuz, ama yine de yok olmanın ve bu korkunun varlığında yaşamamız gerektiği gerçeği hayatın en açık gerçeklerindendir. Stoik felsefeye inanlar, ölümün hayattaki en önemli olay olduğunu söyler (Yalom 1980, p. 52). İnsanlık tarihinden bu yana insanoğlunun en büyük ıstırabı olmuştur ölümlülüğü. Ancak ölümlülüğümüze anlam vermeyi Smith (1977) şu şekilde ifade eder Ölümlülüğüne rağmen yaşamına anlam verecek olan insanın kendisidir. (Smith 1977, p. 15 ). Hayatına anlam verme yetisi kendisinde olan insanoğlu, iyi yaşamayı öğrenerek iyi ölmeye hazırlanıyor ve bunun tersine iyi ölmeye hazırlanarak da iyi yaşamayı öğreniyor. Bu paradoksu varoluşçu yaklaşım, varlığını sürdürebilmek ve ne yönde büyüyüp gelişeceğine karar verecek olan insanın kendisidir şeklinde ifade eder. Kimi filozoflar felsefe yapmayı ölüme hazırlanmak şeklinde tanımlarken, kimisi de insanın gerçek benliği ancak ölümün karşısında doğacağı düşüncesi üzerine fikir yürütürler. Birçok düşünüre göre ölüm gerçeğinin, insana yeni bir varoluş kapısı açtığını,belki de sıkışıp kaldığımız kozadan yeni bir hayata ve ebedi özgürlüğe doğru yol aldığımızı işaret eder. Ölümün hayatın en önemli olayı olduğuna diar bir örnek olarak Babil kahramanı Gılgamış, arkadaşı Enkidu nun ölümü karşısında Sen artık karanlıklar içindesin ve beni duymaz oldun. Ben de öldüğümde Enkidu gibi olmayacak mıyım? Yüreğim umutsuzluk içinde. Ölümden korkuyorum. Şeklinde ıstırabını ve çaresizliğini dile getirmiştir. Gılgamış hepimiz adına konuşuyor. Onun ölümden korktuğu gibi hepimiz korkarız her erkek, kadın ve çocuk ölümden korkar. Bu bağlamda bazılarımız ölümle ilgili açık ve bilinçli bir anksiyete yaşarken, bazılarımız için ölüm korkusu bütün mutluluk ve sevinçlerimizi engelleyen bir dehşet haline gelir.yani kimilerimiz için ölüm korkusu genelleşmiş bir huzursuzluk şeklinde kendini gösterir yada başka bir psikolojik bozukluk kılığına girer,öyle ki ilgisi olmayan semptomlarla ifade edilir. Her anı ölümün farkında olarak yaşamak hiç kolay olmayacaktır. Bu, güneşe dosdoğru bakmaya benzer; daha fazla dayanamazsınız. Belki de Platon un söylediği gibi benliğimizin en derin noktalarına yalan söyleyemeyiz. Bizimle birlikte, bilinç zarının hemen altında uğuldayan ölüm; endişelerimizin, streslerimizin ve çatışmalarımızın kaynağıdır. Çünkü ölmek hayatın yalnız yapılan tek olayıdır. Ancak insanoğlu hayatı dehşete düşmüş bir şekilde geçiremeyeceği için korkuyu yumuşatacak yöntemlere başvurur. Yalom un bu korkuyla mücadelesinde Ölümün fizikselliği bizi yok etse de, ölüm fikri bizi esirger. (Yalom 2008, p. 52 )derken ölüm fikri insanı yeni arayışlara, uyanışlara ve hayata şefkatle yeniden hayata bağlanmaya sevk ettiğini, hatta öyle ki ölüm fikrinin dehşeti hafifletmekle kalmayıp hayatı zenginleştireceğine olan inancı çok güçlüdür Yalom un. Var olmanın Farkına Varmak Gerçekte yaşayan varoluşumuz bu sonsuzluğun farkında olarak veya olmayarak hep içindedir. Gariplerin Kitabı (Ian Dallas) 19

20 Şeylerin nasıl olduğu ile yalnızca var olmaları arasında önemli bir fark vardır. Varoluşçu yaklaşım ne kadar yaşamın önceden belirlenmiş bir anlamı yoktur dese de ben bu kadar belirsiz (Daş, 2009, p. 10) olmadığını düşünüyorum. Evrenin ve kendisinin sırlarını çözme potansiyeli olan insanoğlunun bilinçdışı bir anlam arayışı vardır. Ancak kimi insan daha öz-farkındalıkla varoluşsal anlamını bulmaya çabalarken, kimi daha nevrotize olmuş bir varoluş yaşamakta ve kendisini bu anlamını bulma çabası karşısında oyalamakta. Heidegger bu durumu iki tarz varoluş olduğunu ifade eder: gündelik ve ontolojik varoluş. Kişi var olmanın farkına varmakla gündelik varoluştan ontolojik varoluşa doğru yol alır. Gündelik bir tarza gömüldüğünüzde fiziksel görünüş,mülkiyet veya saygınlık gibi çabucak unutulan dikkat çelicilere odaklanırken öte yandan ontolojik tarzda yalnızca var oluşun, ölümlülüğün ve hayatın diğer değişmez özelliklerinin daha fazla farkına varmakla kalmaz, anlamlı değişiklikler yapma konusunda daha heyecanlı ve hazır olursunuz (Yalom, 2008, p. 38). Okuduğum bir eserde kitabın kahramanı varoluşsal boyutta anlam arayışını ve var olma çabasını şöyle ifade ediyor: Özlem. Ama neyi özlediğimi bilmiyorum. Canımın çektiği şey ne bir kimse ne de bir nesneydi. Tanımlayabileceğim hiç bir biçimi, adını koyabileceğim hiç bir sıfatı yoktu, ama o olmadıkça ben noksan kalıyordum. Bu bilmediğim şey içimi alt üst ediyor, beni tedirgin kılıyor,hayatım olarak bildiğim her neyse beni ondan uyandırıyordu, çünkü özlediğim şey içerisinde öyle keskin ve tatlı öğeler barındırıyordu ki bugüne kadar tatmış olduğum meyvelerden farklı idi.ve sonra anladım ki benim özlediğim şeyi Dükay biliyordu; o nereye gitmişse, ben de oraya gidebilirdim.yolculuk o bomboş odada, hiç kıpırdamadığım bir an içinde başlamıştı (Dallas, 2008, p. 18 ) Ian Dallas ın çok derinlerden gelen ifadeleri gibi herkesin kendine göre bir özlemi, arayışı veya kaçışı var, çünkü varoluşları problem oluşturan tek yaratıklar biz insanlarız. Ancak var oluşta, var olan her şey iyidir, kıymetlidir... var oluş ile kıymetli olma ve iyi olma aynı manaya gelecek kadar birbirine yakın mefhumalardır (Dinçmen 1988, p. 18). Kişi kendi hayatında iyi olma haliyle ile ontolojik bir varoluşun izini sürmekte. Kimisi doğumla başlayan hayat yolculuğuna ölümle devam edeceği bilinciyle tekliğe-kozmik bütünlüğe hasretinin bir tezahürü olarak ölmeden önce ölüm gerçeğini deneyimliyor. Kimisi de bu ölüm gerçeğinin dehşetinden kaçış olmadığını idrak ederek uyanarak daha anlamlı bir hayat yaşamaya doğru uyanıyor. Tıpkı Tolstoy un kahramanı Ivan İlyinç in uyanışı gibi. Hayatın Sonunda Uyanmak: Orta yaşlı, bencil, kibirli bir bürokrat olan Ivan İlyinç ölümlü bir hastalığı olduğunu ve dinmek bilmez bir acıyla öleceğini öğrenir. Ölüm yaklaşırken kendisini bütün hayatı boyunca saygınlık, görünüş ve parayla meşgul olarak ölüm kavramına karşı koruduğunu fark eder. Kendisini iyileşeceğine dair temeli olmayan umutlar vaat edilmesinden herkese öfke duyar. Sonra en derin noktasıyla yaptığı şaşırtıcı bir konuşmanın ardından kendine gelerek çok kötü yaşadığı için bu kadar kötü bir şekilde öldüğü gerçeğini görür. Bütün hayatı yanlıştır. Hayatını tren vagonlarında olduğu gibi, o ileri gittiğini sanarken geriye gitme deneyimine benzetir. Kısacası var olmanın farkına varır. 20

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem. KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem. Onkoloji Okulu İstanbul /2014 SAĞLIK NEDİR? Sağlık insan vücudunda; Fiziksel, Ruhsal, Sosyal

Detaylı

PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİ. PSİ154-PSİ162 Psikolojiye Giriş II

PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİ. PSİ154-PSİ162 Psikolojiye Giriş II PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİ Psikolojik bozukluklar nasıl iyileştirilir? Tedavi için uygun kişi kimdir? En mantıklı tedavi yaklaşımı hangisidir? Bir terapi biçimi diğerlerinden daha iyi midir? Herhangi

Detaylı

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın belirtileri ve etkileri Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önlemek için yapmamız gerekenler

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın belirtileri ve etkileri Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önlemek için yapmamız gerekenler Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın belirtileri ve etkileri Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önlemek için yapmamız gerekenler Çocuk ve ergenin kötüye kullanımını üç ana başlıkta ele

Detaylı

Doç. Dr Yaşar TIRAŞÇI. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı

Doç. Dr Yaşar TIRAŞÇI. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Doç. Dr Yaşar TIRAŞÇI Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Çocuk İstismarı Çocuk Hakları Sözleşmesinin 1. maddesinde; çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma

Detaylı

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ Psikoloji RPD 101 Not III Uz. Gizem ÖNERİ UZUN Kişilik Gelişimi Kişilik Nedir? *Kişilik, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici,

Detaylı

UYGULAMALI SOSYAL PSİKOLOJİ (Baron, Byrne ve Suls, 1989; Bilgin, 1999) PSİ354 - Prof.Dr. Hacer HARLAK

UYGULAMALI SOSYAL PSİKOLOJİ (Baron, Byrne ve Suls, 1989; Bilgin, 1999) PSİ354 - Prof.Dr. Hacer HARLAK UYGULAMALI SOSYAL PSİKOLOJİ (Baron, Byrne ve Suls, 1989; Bilgin, 1999) Sosyal Psikoloji Uygulamaları HUKUK SAĞLIK DAVRANIŞI KLİNİK PSİKOLOJİ TÜKETİCİ DAVRANIŞI VE PAZARLAMA POLİTİKA ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ SOSYAL

Detaylı

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji www.gunescocuk.com Çocuk ve ergen psikiyatrisinde

Detaylı

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ Psikoloji RPD 101 Not I Uz. Gizem ÖNERİ UZUN Psikoloji *Psikoloji, pscyhe (ruh) ve logy (bilim) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmektedir. *Psikoloji, hayvan

Detaylı

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları Doç. Dr. Özen Önen Sertöz Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Ankara,

Detaylı

DANIŞMANLIK TEDBİRİ UYGULAMALARI ÇOCUK TANIMA FORMU

DANIŞMANLIK TEDBİRİ UYGULAMALARI ÇOCUK TANIMA FORMU DANIŞMANLIK TEDBİRİ UYGULAMALARI ÇOCUK TANIMA FORMU ADI- SOYADI T.C. KİMLİK NUMARASI DOSYA NUMARASI İLK GÖRÜŞME TARİHİ Çocukla İlgili Genel Bilgiler Hukuki statüsü Suça Sürüklenen Mağdur Tanık Korunmaya

Detaylı

Zihinsel Bozukluk Belirtileri ve Semptomları

Zihinsel Bozukluk Belirtileri ve Semptomları Zihinsel Bozukluk Belirtileri ve Semptomları Zihinsel Bozuklukları Kavrama Zihinsel bozukluklar hakkında daha fazla bilgi edinin Daha önce zihinsel gerilik olarak bilinen zihinsel bozukluk (ID), bireyin

Detaylı

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI Bilgisayar ve internet kullanımı teknoloji çağı olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde, artık hayatın önemli gereçleri haline gelmiştir. Bilgiye kolay, hızlı, ucuz ve güvenli

Detaylı

Aile Avukatlığı ve Aile Rehberliği

Aile Avukatlığı ve Aile Rehberliği Aile Avukatlığı ve Aile Rehberliği Çocuk istismarı fiziksel ya da psikolojik olarak bir çocuğa bir yetişkin tarafından kötü davranılmasıdır. Ayrıca çocuklara kötü muamele, çocuk istismarı ve ihmali ile

Detaylı

Toplumsal cinsiyet ve şiddet

Toplumsal cinsiyet ve şiddet Toplumsal cinsiyet ve şiddet Cinsel içerikli kitap ve dergilerin cinsel saldırganlığı artırmadaki rolü nedir? Cinsel şiddetin gösterimi gerçekte cinsel saldırganlığı artırır mı? Şiddet içerikli ve şiddet

Detaylı

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI. BABA ve ÇOCUK

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI. BABA ve ÇOCUK k İl u ok l ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI BABA ve ÇOCUK PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ - OCAK 2013 Tarihsel Süreç İçinde Baba Olma Kavramı Sosyo-ekonomik ve bilimsel gelişmeler, geleneksel aile

Detaylı

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD Meslekte Ruh Sağlığı A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD Çalışan Sağlığı Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından sağlık, kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal bakımdan tam

Detaylı

ADÖLESAN SAĞLIĞININ KORUNMASI VE GELİŞTİRİLMESİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

ADÖLESAN SAĞLIĞININ KORUNMASI VE GELİŞTİRİLMESİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL ADÖLESAN SAĞLIĞININ KORUNMASI VE GELİŞTİRİLMESİ Prof. Dr. Ayfer TEZEL 1 Birleşmiş Milletler Örgütünün yaptığı tanıma göre adölesan; 15-25 yaşları arasında öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan

Detaylı

ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI

ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI Sevgili ebeveynler, Son yıllarda çocuklara yönelik yapılan ve ihmal ve istismar durumları tüm toplumumuzda gündemde olan; kültürel farklılıklara rağmen tüm dünyada geçerliliği

Detaylı

HAREKETLİ ÇOCUK DOÇ. DR.AYLİN ÖZBEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK PSİKİYATRİSİ AD. ÖĞRETİM ÜYESİ

HAREKETLİ ÇOCUK DOÇ. DR.AYLİN ÖZBEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK PSİKİYATRİSİ AD. ÖĞRETİM ÜYESİ HAREKETLİ ÇOCUK DOÇ. DR.AYLİN ÖZBEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK PSİKİYATRİSİ AD. ÖĞRETİM ÜYESİ SUNUM PLANI: Hareketli çocuk kime denir? Klinik ilgi odağı olması gereken çocuklar hangileridir?

Detaylı

Zeka Gerilikleri Zeka Geriliği nedir? Sıklık Nedenleri

Zeka Gerilikleri Zeka Geriliği nedir? Sıklık Nedenleri Zeka Geriliği nedir? Zeka geriliğinin kişinin yaşına ve konumuna uygun işlevselliği gösterememesiyle belirlidir. Bunun yanı sıra motor gelişimi, dili kullanma yeteneği bozuk, anlama ve kavrama yaşıtlarından

Detaylı

1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK. Abdullah ATLİ

1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK. Abdullah ATLİ 1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK Geleneksel eğitim anlayışı bireyi tüm yönleri ile gelişimini sağlama konusunda sorunlar yaşanmasına neden olmuştur. Tüm bu anlayış ve

Detaylı

RUH SAĞLIĞI ALANINDA ÇALIŞAN MESLEKLER

RUH SAĞLIĞI ALANINDA ÇALIŞAN MESLEKLER RUH SAĞLIĞI ALANINDA ÇALIŞAN MESLEKLER Sağlık Dünya Sağlık Örgütü tanımlaması Biyolojik, ruhsal ve sosyal iyilik hali. Tıp Özgül bir kurama ve bu kuramdan biçimlenen yöntemle belirlenen uygulamalarla biyolojik,

Detaylı

ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yaşar. Ç.Ü. Eğitim Fak. İlköğretim Böl. Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı

ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yaşar. Ç.Ü. Eğitim Fak. İlköğretim Böl. Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yaşar Ç.Ü. Eğitim Fak. İlköğretim Böl. Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı İhmal ve istismar, sık sık birbirine karıştırılmakla birlikte farklı davranışları

Detaylı

ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE. Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç

ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE. Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç Aile Krizleri 1. Normal gelişimsel krizler (Yaşam döngüsü aşamaları) 2. Aileye özgü krizler (Ailede hastalıklar, ölümler, boşanmalar, göç,

Detaylı

1. ÜNİTE İÇİNDEKİLER EĞİTİM PSİKOLOJİSİ / 1

1. ÜNİTE İÇİNDEKİLER EĞİTİM PSİKOLOJİSİ / 1 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... iii YAZARLAR HAKKINDA... iv 1. ÜNİTE EĞİTİM PSİKOLOJİSİ / 1 Giriş... 2 Eğitim Psikolojisi ve Öğretmen... 3 Eğitim Psikolojisi... 3 Bilim... 6 Psikoloji... 8 Davranış... 9 Eğitim...

Detaylı

SOSYAL FOBİ. Sosyal fobide karşılaşılan belirtiler şu şekilde sıralanabilir.

SOSYAL FOBİ. Sosyal fobide karşılaşılan belirtiler şu şekilde sıralanabilir. SOSYAL FOBİ Sosyal ortamlarda başkaları tarafından inceleme altında tutulduğu korkusu performans gösterilmesi gereken durumlarda eleştirilme yada küçük düşme korkusunun yaşanmasıdır. Ve kişi bu korkunun

Detaylı

OYUN VE ÇOCUK. Oyunun Aşamaları:

OYUN VE ÇOCUK. Oyunun Aşamaları: OYUN VE ÇOCUK Çocuklar oyunla dünyayı keşfederler, diğer kişilerle kuracakları ilişkileri öğrenirler, kendi yeteneklerini ve güçlerini test ederler, yeni fikirleri denerler ve farklı aktiviteleri deneyecek

Detaylı

Bir Hak İhlali: ÇOCUK İHMALİ VE İSTİSMARI

Bir Hak İhlali: ÇOCUK İHMALİ VE İSTİSMARI Bir Hak İhlali: ÇOCUK İHMALİ VE İSTİSMARI Çocuk İhmali ve İstismarı BM Çocuk Hakları Sözleşmesi Başta Olmak Üzere Uluslararası İnsan Hakları Begelerine Göre Hak İhlalidir! Madde 19: Hiç kimse, çocuklara

Detaylı

OKAN EĞİTİM KURUMLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ

OKAN EĞİTİM KURUMLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ OKAN EĞİTİM KURUMLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ AKRAN İLİŞKİLERİ VE AKRAN ZORBALIĞI AKRAN İLİŞKİLERİ Akran etkileşimi doğum itibariyle başlamaktadır. Ancak yaş ilerledikçe akranlarla geçirilen

Detaylı

ÇOCUKLARIMIZI İHMAL VE İSTİSMARDAN NASIL KORUYABİLİRİZ?

ÇOCUKLARIMIZI İHMAL VE İSTİSMARDAN NASIL KORUYABİLİRİZ? ÇOCUKLARIMIZI İHMAL VE İSTİSMARDAN NASIL KORUYABİLİRİZ? ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ Dünya Sağlık Örgütü:, 0-18 yaş grubundaki Çocuğun Sağlığını, Fiziksel gelişimini, Psiko-sosyal gelişimini olumsuz etkileyen;

Detaylı

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86 içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 Tarihsel Bakış Açısı 3 Erken Tarih 3 Yirminci ve Yirmi Birinci Yüzyıllar 3 Ergenliğe İlişkin Kalıpyargılar 6 Ergenliğe Pozitif Bir Bakış Açısı 7 Amerika Birleşik Devletleri

Detaylı

GEBELİĞİN PSİKO-SOSYAL VE KÜLTÜREL BOYUTU

GEBELİĞİN PSİKO-SOSYAL VE KÜLTÜREL BOYUTU GEBELİĞİN PSİKO-SOSYAL VE KÜLTÜREL BOYUTU A R A Ş. G Ö R. Z E Y N E P K I R I K K A L E L İ Gebelik dönemi fizyolojik olduğu kadar kalıcı psikolojik değişikliklere de neden olmaktadır. Anne karnında gelişen

Detaylı

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ 2013-2014 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ 2013-2014 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ 2013-2014 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU Yaş Dönem Özellikleri BÜYÜME VE GELİŞME Gelişme kavramı düzenli, sürekli ve uyumlu bir ilerlemeyi dile

Detaylı

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ Yrd. Doç. Dr. Çetin ERDOĞAN cerdogan@yildiz.edu.tr Sınıf Nedir? Ders yapılır Yaşanır Zaman geçirilir Oyun oynanır Sınıf, bireysel ya da grupla öğrenme yaşantılarının gerçekleştiği

Detaylı

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ A.D. Madde deyince ne anlıyoruz? Alkol Amfetamin gibi uyarıcılar Kafein Esrar ve sentetik kannabinoidler

Detaylı

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM Yaşlıların Psiko-Sosyal Özellikleri İnsanın yaşlılığında nasıl olacağı ya da nasıl yaşlanacağı; yaşadığı coğrafyaya, kalıtsal özelliklere, Psiko-sosyal ve Sosyo-ekonomik şartlara,

Detaylı

BİRİNCİ BASAMAKTA ÇOCUK İSTİSMARINA YAKLAŞIM

BİRİNCİ BASAMAKTA ÇOCUK İSTİSMARINA YAKLAŞIM BİRİNCİ BASAMAKTA ÇOCUK İSTİSMARINA YAKLAŞIM Prof. Dr. Betül Ulukol Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Sosyal Pediatri Bilim Dalı Ankara Çocuk Koruma Birimi Çocuk ve Bilgi Güvenliği Derneği İstismarı -

Detaylı

Anksiyete ve gerginlik veya endişe. Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz.

Anksiyete ve gerginlik veya endişe. Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz. Rüyalar genellikle en saçma göründüklerinde en derindedir. Sigmund Freud Anksiyete ve gerginlik veya endişe. Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz. Anksiyete: kendinize kötü bir şey olacağını ve

Detaylı

DEHB GÜNLÜK YAŞAM KAOS HALİNE GELDİĞİNDE

DEHB GÜNLÜK YAŞAM KAOS HALİNE GELDİĞİNDE Information på turkiska DEHB GÜNLÜK YAŞAM KAOS HALİNE GELDİĞİNDE Çocukların oturup konsantre olmakta ve dürtülerini kontrol etmekte zorlanmaları normaldir. Ancak DEHB li (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite

Detaylı

Demans ve Alzheimer Nedir?

Demans ve Alzheimer Nedir? DEMANS Halk arasında 'bunama' dedigimiz durumdur. Kişinin yaşından beklenen beyin performansını gösterememesidir. Özellikle etkilenen bölgeler; hafıza, dikkat, dil ve problem çözme alanlarıdır. Durumun

Detaylı

Psikolog Psikoterapist Aile Danışmanı Sibel CESUR AKYUNAK

Psikolog Psikoterapist Aile Danışmanı Sibel CESUR AKYUNAK Psikolog Psikoterapist Aile Danışmanı Sibel CESUR AKYUNAK Evlilikte uyum ve Dayanışma Evilik, iki kişinin farklı değerler, farklı kültürlerle ve iki ayrı aile öyküsüyle bir araya geldikleri ve kendilerini

Detaylı

Hamileliğe başlangıç koşulları

Hamileliğe başlangıç koşulları Zeka aslında tek bir kavram değildir. Zekayı oluşturan alt yeteneklere bakıldığında bu yeteneklerin doğuştan getirilen yeteneklerin yanı sıra sonradan kazanılmış, gerek çocuğun kendi çabasıyla edindiği,

Detaylı

Ruhsal Travma Değerlendirme Formu. APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır

Ruhsal Travma Değerlendirme Formu. APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır Ruhsal Travma Değerlendirme Formu APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır A. SOSYODEMOGRAFİK BİLGİLER 1. Adı Soyadı:... 2. Protokol No:... 3. Başvuru Tarihi:...

Detaylı

YAŞAM BOYU GELİŞİM Ergenlik-Yetişkinlik

YAŞAM BOYU GELİŞİM Ergenlik-Yetişkinlik YAŞAM BOYU GELİŞİM Ergenlik-Yetişkinlik ERGENLİK ERGENLİK Çocukluk ile yetişkinlik arasındaki geçiş dönemidir. Bu geçiş dönemi cinsel olgunlaşmaya yönelik fiziksel değişimlerle başlar, bağımsız yetişkin

Detaylı

İhmal ve İstismara Uğrayan Çocuklar ve Müdahale Yaklaşımları. SHU Tülin KUŞGÖZOĞLU Çocuk İstismarı ve İhmalinin Önlenmesi Derneği ANKARA- 2011

İhmal ve İstismara Uğrayan Çocuklar ve Müdahale Yaklaşımları. SHU Tülin KUŞGÖZOĞLU Çocuk İstismarı ve İhmalinin Önlenmesi Derneği ANKARA- 2011 İhmal ve İstismara Uğrayan Çocuklar ve Müdahale Yaklaşımları SHU Tülin KUŞGÖZOĞLU Çocuk İstismarı ve İhmalinin Önlenmesi Derneği ANKARA- 2011 Çocuk İhmal ve İstismarı ve Travma İnsan yaşamında, normal

Detaylı

Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi (TLDP) Eğitimi Modül-I Ağustos 2016 İbrahim Sarı MD, MSc

Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi (TLDP) Eğitimi Modül-I Ağustos 2016 İbrahim Sarı MD, MSc Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi (TLDP) Eğitimi Modül-I 20-21 Ağustos 2016 İbrahim Sarı MD, MSc PSİKOTERAPİ-DER Telefon: 0(532) 160 23 78, 0(541) 963 89 87 Email: psikoterapider@gmail.com www.psikoterapiegitimleridernegi.org

Detaylı

DARICA ANADOLU LİSESİ 9. SINIF REHBERLİK PLANI

DARICA ANADOLU LİSESİ 9. SINIF REHBERLİK PLANI OCAK ARALIK KASIM EKİM EYLÜL AY HAFTA DARICA ANADOLU LİSESİ 9. SINIF REHBERLİK PLANI ETKİNLİKLER YETERLİK ALANLARI KAZANIM NUMARASI VE KAZANIMLAR UYGULAMA Öğrencilerle tanışılması, okulun tanıtılması,

Detaylı

DEHB GÜNLÜK YAŞAM KAOS HALİNE GELDİĞİNDE

DEHB GÜNLÜK YAŞAM KAOS HALİNE GELDİĞİNDE Tiedot turkiksi DEHB GÜNLÜK YAŞAM KAOS HALİNE GELDİĞİNDE Çocukların oturup konsantre olmakta ve dürtülerini kontrol etmekte zorlanmaları normaldir. Ancak DEHB li (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu)

Detaylı

TANI, TEDAVİ VE ARAŞTIRMA AÇISINDAN CİNSEL BOZUKLUKLAR VE DSM 5. Prof. Dr. Cem İncesu Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı

TANI, TEDAVİ VE ARAŞTIRMA AÇISINDAN CİNSEL BOZUKLUKLAR VE DSM 5. Prof. Dr. Cem İncesu Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı TANI, TEDAVİ VE ARAŞTIRMA AÇISINDAN CİNSEL BOZUKLUKLAR VE DSM 5 Prof. Dr. Cem İncesu Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Açıklama (2011-2013) Danışman: Pfizer Konuşmacı: Pfizer

Detaylı

Çocuk Psikiyatrisi Uygulamalarında İstismar Olgularının Tanınması. Prof. Dr. Elvan İŞERİ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri A.D.

Çocuk Psikiyatrisi Uygulamalarında İstismar Olgularının Tanınması. Prof. Dr. Elvan İŞERİ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri A.D. Çocuk Psikiyatrisi Uygulamalarında İstismar Olgularının Tanınması Prof. Dr. Elvan İŞERİ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri A.D. Çocuk Psikiyatrisi Uygulamalarında İstismar Olgularının Tanınması

Detaylı

Çocuklarınızın öfkelerini kontrol etmelerinde ve uygun yollarla ifade etmelerini sağlamakta aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurabilirsiniz.

Çocuklarınızın öfkelerini kontrol etmelerinde ve uygun yollarla ifade etmelerini sağlamakta aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurabilirsiniz. Çocuklar, yetişkinler gibi kaygılanabilir ve stres yaşayabilirler. Ölüm, hastalık, boşanma, taşınma gibi hayat değişimleriyle başa çıkmaya ek olarak özgüven ve aidiyet duygularıyla mücadele ederler. Herkes

Detaylı

4+4+4 YAVRULARIMIZIN ÖZGÜVENSİZ, BAŞARISIZ VE MUTSUZ OLMASINI İSTER MİYİZ? Zeynep okula başlıyor. Canımdan çok sevdiğim kızım.

4+4+4 YAVRULARIMIZIN ÖZGÜVENSİZ, BAŞARISIZ VE MUTSUZ OLMASINI İSTER MİYİZ? Zeynep okula başlıyor. Canımdan çok sevdiğim kızım. 4+4+4 YAVRULARIMIZIN ÖZGÜVENSİZ, BAŞARISIZ VE MUTSUZ OLMASINI İSTER MİYİZ? Zeynep okula başlıyor. Canımdan çok sevdiğim kızım. Heyecanımız dorukta! Çanta, önlük, ders malzemeleri, kışlık giysiler, ayakkabı.

Detaylı

Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)

Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) Huriye Tak Uzman Klinik Psikolog Türk Kızılayı Bağcılar Toplum Merkezi Sağlık ve Psikososyal Destek Programı Asistanı İÇERİK

Detaylı

Soru: Tanrı tasavvuru ne demektir?

Soru: Tanrı tasavvuru ne demektir? Tanrı Tasavvuru Soru: Tanrı tasavvuru ne demektir? Peker e göre: Kişinin bebekliğinden itibaren, zeka gelişimine, edinmiş olduğu bilgi ve yaşantısına göre, Tanrı yı zihninde canlandırması, biçimlendirmesi

Detaylı

KLİNİK PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

KLİNİK PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ İÇİNDEKİLER BÖLÜM I GİRİŞ ------------------------------------------------------------------------------------------------- 1 KLİNİK PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ ------------------------------------------

Detaylı

CİNSEL SALDIRILAR ACİL HEKİMİNİN SORUMLULUKLARI. Dr. Serhat KOYUNCU Gaziosmanpaşa Üniversitesi Acil tıp A.D

CİNSEL SALDIRILAR ACİL HEKİMİNİN SORUMLULUKLARI. Dr. Serhat KOYUNCU Gaziosmanpaşa Üniversitesi Acil tıp A.D CİNSEL SALDIRILAR ACİL HEKİMİNİN SORUMLULUKLARI Dr. Serhat KOYUNCU Gaziosmanpaşa Üniversitesi Acil tıp A.D Tanımlar Cinsel saldırı çeşitleri Yasal düzenlemeler Acil hekiminin sorumlulukları Cinsel saldırı,

Detaylı

Eğitim Tarihleri: 5-6/ 11 /2016 ve / 11 /2016 (2 hafta Cumartesi ve Pazar toplam: 32 saat) Eğitim Ücreti: 400 TL + KDV (Öğrencilere %25 indirim

Eğitim Tarihleri: 5-6/ 11 /2016 ve / 11 /2016 (2 hafta Cumartesi ve Pazar toplam: 32 saat) Eğitim Ücreti: 400 TL + KDV (Öğrencilere %25 indirim Eğitim Tarihleri: 5-6/ 11 /2016 ve 12-13 / 11 /2016 (2 hafta Cumartesi ve Pazar toplam: 32 saat) Eğitim Ücreti: 400 TL + KDV (Öğrencilere %25 indirim uygulanmaktadır.) Katılımcı Sayısı: 50 kişi ile sınırlıdır.

Detaylı

ÇOCUKLARDA BENLİK SAYGISI GELİŞİMİ

ÇOCUKLARDA BENLİK SAYGISI GELİŞİMİ ÇOCUKLARDA BENLİK SAYGISI GELİŞİMİ 1 Sevgili Velilerimiz; İstanbul Üniversitesi Vakfı Adıgüzel İlkokulu/Ortaokulu Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Birimi olarak bu postamızda Çocuklarda Benlik Saygısı

Detaylı

ŞİDDET NEDİR? ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ

ŞİDDET NEDİR? ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ ŞİDDET NEDİR? ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ ŞİDDET NEDİR? ŞİDDET NEDİR? ŞİDDET; Özel ya da toplumsal yaşamda Fiziksel,cinsel,psikolojik olarak herhangi bir zarar ve üzüntü sonucunu ortaya

Detaylı

ÇOCUK İSTİSMARININ MEDYADA YER ALMA BİÇİMİNİN RUHSAL ETKİLERİ

ÇOCUK İSTİSMARININ MEDYADA YER ALMA BİÇİMİNİN RUHSAL ETKİLERİ ÇOCUK İSTİSMARININ MEDYADA YER ALMA BİÇİMİNİN RUHSAL ETKİLERİ Doç. Dr. Nusret Soylu İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ABD Öğretim Üyesi İKİ UÇTA, İKİ OLGU

Detaylı

GRP 406 MESLEK ETİĞİ VE YASAL KONULAR. Doç. Dr. İlhan YALÇIN

GRP 406 MESLEK ETİĞİ VE YASAL KONULAR. Doç. Dr. İlhan YALÇIN GRP 406 MESLEK ETİĞİ VE YASAL KONULAR Doç. Dr. İlhan YALÇIN SUNU PLANI Toplumsal Yaşamı Düzenleyen Kurallar Ahlak Etik Hukuk Meslek ve Etik İlişkisi Toplumsal yaşamımızı düzenleyen kurallar nelerdir? DOĞA

Detaylı

RUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU

RUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU RUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU Yaşam boyu ruh sağlığı ile ilgili riskler Ruhsal hastalıklara yatkınlık ve dayanıklılık Prognoz Olumsuz etkenler Koruyucu etkenler Bireysel

Detaylı

DAVRANIŞ BİLİMLERİ TIPSAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ. Doç. Dr. Lü)ullah Beşiroğlu

DAVRANIŞ BİLİMLERİ TIPSAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ. Doç. Dr. Lü)ullah Beşiroğlu DAVRANIŞ BİLİMLERİ TIPSAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ Doç. Dr. Lü)ullah Beşiroğlu DAVRANIŞ (Behavior): Organizmanın doğrudan veya dolaylı olarak gözlenebilen tüm etkinlikleridir. Duygular, tutumlar, zihinsel süreçler

Detaylı

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü Kadına Şiddet Raporu 1 MİRBAD KENT TOPLUM BİLİM VE TARİH ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ KADINA ŞİDDET RAPORU BASIN BİLDİRİSİ KADIN SORUNU TÜM TOPLUMUN

Detaylı

GEDİZ ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

GEDİZ ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI GEDİZ ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI I. YARIYIL PSI 501 İleri İstatistik Zorunlu 3 0 3 8 Seçmeli Seçmeli 3 0 3 8 II. YARIYIL Seçmeli Seçmeli 3 0 3 8 Seçmeli Seçmeli 3 0 3 8 III. YARIYIL

Detaylı

AİLE ve EVLİLİK EĞİTİM PROGRAMI PROJE DOSYASI

AİLE ve EVLİLİK EĞİTİM PROGRAMI PROJE DOSYASI AİLE ve EVLİLİK EĞİTİM PROGRAMI PROJE DOSYASI Hayat Boyu Aile Danışma Merkezi; Toplumun çekirdeği olan ailenin doğru temeller üzerine inşası konusunda danışmanlık hizmeti vermek, ailenin önemiyle ilgili

Detaylı

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ KADINLARA DESTEK MEKANİZMALARI ONLİNE KİTAPÇIĞI Akdeniz Üniversitesi Uluslararası Gençlik Topluluğu 2015-2016 İÇİNDEKİLER 1. Giriş 2. Kadın Dostu Akdeniz Projesi 3. Projenin

Detaylı

UYGULAMALI DAVRANIŞ ANALİZİ. UDA nın Kökenleri

UYGULAMALI DAVRANIŞ ANALİZİ. UDA nın Kökenleri UYGULAMALI DAVRANIŞ ANALİZİ UDA nın Kökenleri İnsanlar neden davrandıkları gibi davranırlar? Neden bazı insanlar toplumun onayladığı gibi davranırken, bazıları toplum tarafından onay görmeyen davranışlar

Detaylı

Cinsel istismarlı hastaya yaklaşım. Doç. Dr. Mücahit KAPÇI ADÜ Tıp Fakültesi Acil Tıp AD.

Cinsel istismarlı hastaya yaklaşım. Doç. Dr. Mücahit KAPÇI ADÜ Tıp Fakültesi Acil Tıp AD. Cinsel istismarlı hastaya yaklaşım Doç. Dr. Mücahit KAPÇI ADÜ Tıp Fakültesi Acil Tıp AD. Tanım Cinsel eylem nedir? Cinsel doyum sağlayan her türlü eylem cinsel içerikli eylem olarak tanımlanmaktadır.

Detaylı

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS Dersin Adı Psikolojiye Giriş Dersin Kodu OKÖ105 Dersin Türü Zorunlu Dersin Seviyesi Lisans Dersin AKTS kredisi 4 Haftalık Ders

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...III

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...III İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...III Ünite:I Eğitim Psikolojisinde Bilimsel Araştırma Yöntem ve Teknikleri 13 Psikoloji ve Eğitim Psikolojisi 15 Eğitim Psikolojisi ve Bilim 17 Eğitim Psikolojisi ve Bilimsel Araştırma

Detaylı

Yaşam Boyu Sosyalleşme

Yaşam Boyu Sosyalleşme Yaşam Boyu Sosyalleşme Lütfi Sunar Sosyolojiye Giriş / 5. Ders Kültür, Toplum ve Çocuk Sosyalleşmesi Sosyalleşme Nedir? Çocuklar başkalarıyla temasla giderek kendilerinin farkına varırlar ve insanlar hakkında

Detaylı

PSK 271 Öfke Yönetimi (2015-2016 Güz Dönemi) Yrd. Doç. Dr. Nilay PEKEL ULUDAĞLI. Öfke Yönetimi: Duyguları İfade Edebilmek ve Duygularla Başa Çıkmak

PSK 271 Öfke Yönetimi (2015-2016 Güz Dönemi) Yrd. Doç. Dr. Nilay PEKEL ULUDAĞLI. Öfke Yönetimi: Duyguları İfade Edebilmek ve Duygularla Başa Çıkmak PSK 271 Öfke Yönetimi (2015-2016 Güz Dönemi) Yrd. Doç. Dr. Nilay PEKEL ULUDAĞLI Öfke Yönetimi: Duyguları İfade Edebilmek ve Duygularla Başa Çıkmak Öfkenin Gerçek Nedeni Ne? ÖFKE kıskançlık, üzüntü, merak,

Detaylı

Cinsel Kimlik & İhmal ve İstismar Seminerini

Cinsel Kimlik & İhmal ve İstismar Seminerini Cinsel Kimlik & İhmal ve İstismar Seminerini SUNAR. Psikolojik Danışman Abdullah ŞENCAN CİNSEL KİMLİK VE BOZUKLUKLARI Cinsel Kimlik Erken Yaşlarda Yerleşir 3-7 yaş arası dönem. Cinsel kimlik gelişimi başlar.

Detaylı

KAPSAYICI EĞİTİM. Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler

KAPSAYICI EĞİTİM. Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler KAPSAYICI EĞİTİM Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler Sınıfında Yabancı Uyruklu Öğrenci Bulunan Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Eğitimi 1 Kapsayıcı Eğitim Eğitimde kapsayıcılık

Detaylı

Son iki yılda ilaç endüstrisi ve başka kuruluşlarla gelir getirici ilişkim olmamıştır.

Son iki yılda ilaç endüstrisi ve başka kuruluşlarla gelir getirici ilişkim olmamıştır. Son iki yılda ilaç endüstrisi ve başka kuruluşlarla gelir getirici ilişkim olmamıştır. TIP EĞİTİMİNDE SOSYAL PSİKİYATRİ Prof.Dr. Orhan DOĞAN Üsküdar Üniversitesi, İstanbul Tıp eğitiminde psikiyatri Tıp

Detaylı

Doç. Dr. Fatih Öncü. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Doç. Dr. Fatih Öncü. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doç. Dr. Fatih Öncü Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikolojik taciz Bedensel Ruhsal Bedensel ve ruhsal Çalışma hayatında mobbing veya psikolojik

Detaylı

Öğrenme, Örgütsel Öğrenme

Öğrenme, Örgütsel Öğrenme Öğrenme, Örgütsel Öğrenme Öğrenme: Kişide istediği sonuca ulaşmak amacıyla hareket etmesini engelleyecek çeşitli eksiklikleri tamamlamasını sağlayacak bir süreç Hayatın her sürecinde öğrenme İşyerinde

Detaylı

AİLE EĞİTİM PROGRAMLARI (AÇEV)

AİLE EĞİTİM PROGRAMLARI (AÇEV) AİLE EĞİTİM PROGRAMLARI (AÇEV) Eylül, 2009 Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Kongresi, Ankara Uzm. Seda YILMAZ İNAL AÇEV Ankara Temsilcisi Ailenin Önemi Anne-babalar, ilk eğiticiler olarak çocukların

Detaylı

AÇIKLAMA Araştırmacı: Yok. Konuşmacı: Yok. Danışman: Yok

AÇIKLAMA Araştırmacı: Yok. Konuşmacı: Yok. Danışman: Yok AÇIKLAMA 2015-2017 Araştırmacı: Yok Konuşmacı: Yok Danışman: Yok " Her konuşmacımız, konuşmasının en başında son 3 sene içinde ilaç endüstrisi ile gerçekleştirdiği konuşmacı, araştırmacı, danışman, kitap

Detaylı

BAĞLANMA ve TERAPİ DE BAĞLANMA YRD.DOÇ.DR.ESRA PORGALI ZAYMAN İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ AD

BAĞLANMA ve TERAPİ DE BAĞLANMA YRD.DOÇ.DR.ESRA PORGALI ZAYMAN İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ AD BAĞLANMA ve TERAPİ DE BAĞLANMA YRD.DOÇ.DR.ESRA PORGALI ZAYMAN İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ AD BAĞLANMA NEDİR? Çocuk ile bakım veren kişi arasında gelişen ilişkide, çocuğun bakım veren kişiyle

Detaylı

YAŞLI İHMAL VE İSTİSMARI. Prof. Dr. Aliye Mandıracıoğlu Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalı

YAŞLI İHMAL VE İSTİSMARI. Prof. Dr. Aliye Mandıracıoğlu Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalı YAŞLI İHMAL VE İSTİSMARI Prof. Dr. Aliye Mandıracıoğlu Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalı Şimdi 10 kişiden 1 2050 de 5 kişiden 1 2150 de 3 kişiden 1 gelişmekte olan ülkelerde nüfus yaşlanması

Detaylı

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ. MOBBING ve ÖRGÜTSEL DIŞLANMA - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ. MOBBING ve ÖRGÜTSEL DIŞLANMA - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ MOBBING ve ÖRGÜTSEL DIŞLANMA - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ «Mobbing», yıldırma, bastırma, sindirme, yok sayma, psiko-şiddet uygulama. «Mobbing», örgütlerde işgörene yapılan psikoloji saldır

Detaylı

AKRAN BASKISI. Çetin SARIYILDIZ Rehber Öğretmen

AKRAN BASKISI. Çetin SARIYILDIZ Rehber Öğretmen AKRAN BASKISI Çetin SARIYILDIZ Rehber Öğretmen AKRAN BASKISI NEDİR? Bireyin içinde bulunduğu yaş gruplarının etkinliklerinde bir şeyi yapmak için arkadaşları tarafından zorlanması veya cesaretlendirilmesidir.

Detaylı

Ruhsal Bozukluklar ile İlgili Sık Görülen Yanlış İnançlar ve Gerçekler. Osman SEZGİN

Ruhsal Bozukluklar ile İlgili Sık Görülen Yanlış İnançlar ve Gerçekler. Osman SEZGİN Ruhsal Bozukluklar ile İlgili Sık Görülen Yanlış İnançlar ve Gerçekler Osman SEZGİN 1 0 Psikiyatrik hastalıklar kalp, şeker gibi gerçek tıbbi hastalık değildir! Ruh hastalığı olanlar olsa olsa deli dirler.

Detaylı

KRİMİNOLOJİ Mayıs 2015 Gelişimsel Teoriler. Yar.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

KRİMİNOLOJİ Mayıs 2015 Gelişimsel Teoriler. Yar.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ KRİMİNOLOJİ -2- Yar.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU tuba.topcuoglu@gmail.com 21 Mayıs 2015 Gelişimsel Teoriler İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ GELİŞİMSEL YAŞAM BOYU TEORİLERİ Geleneksel olarak kriminolojideki

Detaylı

ÇİFT PSİKOTERAPİSİNDE KADINLAR 16 19 Haziran 2010 Anadolu Psikiyatri Günleri Uz.Dr. Nuşin Sarımurat Baydemir İlişki Psikoterapileri Enstitüsü İstanbul Çift ilişkilerinde, özellikle evliliklerde, cinsiyet

Detaylı

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI 1 DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI Örgütte faaliyette bulunan insan davranışlarının anlaşılması ve hatta önceden tahmin edilebilmesi her zaman üzerinde durulan bir konu olmuştur. Davranış bilimlerinin

Detaylı

Deneyimsel Oyun Terapisi Đle Çocuklara Ulaşma

Deneyimsel Oyun Terapisi Đle Çocuklara Ulaşma Deneyimsel Oyun Terapisi Đle Çocuklara Ulaşma Oyun yoluyla çocuklarla çalışmayı isteyen profesyonellere özel bir atölye çalışması I. Düzey: 20 21 Ekim II. Düzey: 22 23 Ekim Deneyimsel Oyun Terapisi (Experiential

Detaylı

ÖZEL KAŞGARLI MAHMUT ORTAOKULU MART 2016

ÖZEL KAŞGARLI MAHMUT ORTAOKULU MART 2016 ÖZEL KAŞGARLI MAHMUT ORTAOKULU MART 2016 AİLE İÇİ İLETİŞİM VE SINAV KAYGISI PSİKOLOJİK DANIŞMA ve REHBERLİK BÖLÜMÜ İçindekiler Motivasyonu Arttırma ve Hedef Belirleme Hedef Belirlerken Göz Önünde Bulundurulacak

Detaylı

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ Ders Tanıtım Formu Dersin Adı Öğretim Dili PSİKOLOJİYE GİRİŞ Türkçe Dersin Verildiği Düzey Ön Lisans () Lisans (X) Yüksek Lisans() Doktora( ) Eğitim Öğretim Sistemi Örgün Öğretim (X) Uzaktan Öğretim( )

Detaylı

OKUL ÖNCESİ REHBERLİK HİZMETİ

OKUL ÖNCESİ REHBERLİK HİZMETİ OKUL ÖNCESİ REHBERLİK HİZMETİ Marmara Evleri Anaokulunda Rehberlik Hizmetleri (3 6 yaş) Okulumuzdaki tüm öğrencilerin her yönüyle sağlıklı gelişmeleri, okul ortamına uyum sağlamaları ve kapasitelerini

Detaylı

1. BÖLÜM ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ

1. BÖLÜM ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ İÇİNDEKİLER 1. BÖLÜM ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ ÇOCUK PSİKOLOJİSİNDE GELİŞİM MODELLERİ... 3 ÖĞRENME TEORİSİ MODELİ... 4 BİLİŞSEL GELİŞİM MODELİ... 5 İNSAN GELİŞİMİNİ VE PSİKOLOJİSİNİ AÇIKLAYAN TEMEL KURAMLAR...

Detaylı

Doğuş Üniversitesi, KLİNİK PSİKOLOJİ İstanbul 2011 2015 ( % 100 Burslu)

Doğuş Üniversitesi, KLİNİK PSİKOLOJİ İstanbul 2011 2015 ( % 100 Burslu) 1 UZMAN KLİNİK PSİKOLOG ŞEBNEM YÜKSEL 2007 yılında çalışma hayatıma başladım ve yetişkin, aile, çift, çocuk ve ergenlerle klinik psikolog olarak çalışmaktayım. Bilişsel-Davranışçı Terapi ve Virginia Satir

Detaylı

Trafik Psikolojisi Trafik psikolojisi,

Trafik Psikolojisi Trafik psikolojisi, Trafik Psikolojisi Trafik psikolojisi, ***İnsanların trafikteki davranışlarını ve bu davranışların altında yatan psikolojik süreçleri inceleyen bir psikoloji alt alanıdır. Burada özellikle sürücülerin

Detaylı

BİREYLERE YÖNELİK HİZMETLER

BİREYLERE YÖNELİK HİZMETLER EKİBİMİZ Altis; 1989 yılında Dr. Bülent Madi tarafından nöroloji ve sanat çalışmalarının birlikteliği amacıyla kurulmuştur. İki yıl süren çalışmalarının ardından 1991 yılında diğer bilim dalları ile interdisipliner

Detaylı

Androgojik ve Pedagojik Yaklaşım

Androgojik ve Pedagojik Yaklaşım Androgojik ve Pedagojik Yaklaşım Pedagoji, Yunanca; paid (çocuk) ve agogos (rehberlik) köklerinden türetilmiştir ve özellikle "çocuklara öğretmenin bilim ve sanatı" anlamına gelir. Androgoji (ya da adragoloji)

Detaylı

Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrenciler

Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrenciler Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrenciler Zihinsel yetersizlik üç ölçütte ele alınmaktadır 1. Zihinsel işlevlerde önemli derecede normalin altında olma 2. Uyumsal davranışlarda yetersizlik gösterme 3. Gelişim

Detaylı

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ A u ok na lu ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ - MART 2014 ANAOKULLARI BÜLTENİ ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ Okul öncesi dönem, gelişimin hızlı olması ve

Detaylı