ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 8 SAYI / NO: 2 EKİM/ OCTOBER 2013 ISSN

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 8 SAYI / NO: 2 EKİM/ OCTOBER 2013 ISSN 1306 6730"

Transkript

1 ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 8 SAYI / NO: 2 EKİM/ OCTOBER 2013 ISSN

2 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİSİ ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES Sahibi Üniversite Adına Prof. Dr. Hasan Gönen (Rektör) Editör Prof. Dr. Sami Taban Editör Yardımcıları Doç. Dr. Sıtkı Çorbacıoğlu Doç. Dr. Semih Bilge Prof.Dr. Ferruh Çömlekçi(Anadolu Üniversitesi) Prof. Dr. Birol Akgün (Selçuk Üniversitesi) Prof. Dr. Beyhan Ataç (Anadolu Üniversitesi) Prof. Dr. Burhan Aykaç (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet Bahtiyar (Kocaeli Üniversitesi) Prof. Dr. Ömer Faruk Batırel (Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Ömer Çaha (Fatih Üniversitesi) Prof. Dr. B. Zafer Erdoğan (Anadolu Üniversitesi) Prof. Dr. Güliz Ger (Bilkent Üniversitesi) Prof. Dr. Yalçın Karatepe (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Hikmet Kavruk (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. İsmail Kayar (Erciyes Üniversitesi) Danışma Kurulu Prof.Dr. Fazıl Tekin (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi) Prof. Dr. Erdener Kaynak (Pennsylvania State Üniversitesi) Prof. Dr. Tamer Koçel (İstanbul Kültür Üniversitesi) Prof. Dr. Ersin Onulduran (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Şükrü Özen (Yıldırım Beyazıt Üniversitesi) Prof. Dr. Mahmut Paksoy (İstanbul Kültür Üniversitesi) Prof. Dr. Şevket Pamuk (Boğaziçi Üniversitesi) Prof. Dr. Necla Pur (Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Selahattin Turan (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi) Prof. Dr. İşaya Üşür (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Erinç Yeldan (Bilkent Üniversitesi) Prof. Dr. Cengiz Yılmaz (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Sami Taban Prof. Dr. Ömer Adil Atasoy Prof. Dr. Ömer Torlak Prof. Dr. Özcan Dağdemir Prof. Dr. Selami Sezgin Yayın Kurulu Doç. Dr. Sıtkı Çorbacıoğlu Doç. Dr. Semih Bilge Doç. Dr. Ali ÇELİKKAYA Doç. Dr. Cenap ÇAKMAK Doç. Dr. Murat Kiracı Doç. Dr. Nuray Girginer Dergi Sekreteryası Arş. Gör. Mehmet Şengür Arş. Gör. Duygu Şengül Çelikay Arş. Gör. Gülşah Topuz Arş. Gör. Müge Dalar ESOGU İİBF Meşelik Kampüsü ESKİŞEHİR Tel: / Faks: Kapak ve Sayfa Tasarımı Öğr. Gör. Cemalettin Yıldız Dizgi Arş. Gör. Mehmet Şengür Arş. Gör Taner Sekmen Arş. Gör Dürdane Küçükaycan Arş. Gör Veysel Tekdal Arş. Gör Melek Bıyıklıoğlu Basım Yeri Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Basımevi Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi yılda iki kez Nisan ve Ekim aylarında yayınlanan hakemli bir dergidir. Dergide yer alan yazılar kaynak gösterilmeksizin kısmen ya da tamamen iktibas edilemez. Dergide yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Derginin elektronik versiyonuna adresinden ulaşılabilir. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi EconLit, EBSCO ile Akademia Sosyal Bilimler İndeks (ASOS Index) leri tarafından indekslenmekte ve TÜBİTAK ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı tarafından taranmaktadır. ISSN Yayın No: 226

3 Editörden Değerli akademisyen ve araştırmacılar, Her yeni sayıda olduğu gibi, Ekim 2013 sayısını da çıkarmanın heyecanı ve mutluluğu içerisindeyiz. Bu sayıda yer alan on iki makale sizlerin hizmetine sunulmuş bulunmaktadır. Dergimize yoğun ilgi ve talebin sürmesi bizleri mutlu etmektedir. Sizlerin yoğun ilgi ve talebini zamanında karşılayabilmek ve dergimize yönelik memnuniyeti daha da artırabilmek adına, dergimizin bundan sonra yılda üç kez yayınlanacağı müjdesini de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu sayıda görüş, öneri ve eleştirileriyle makaleleri değerlendiren hakemlerimize teşekkür ediyorum. Ayrıca, alan editörlerimize, yayın kurulu üyelerine, yazarlara, derginin dizgi ve sekreterliğinde görev alan takım arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Bu sayının basılmasında emekleri geçen basımevi çalışanları da teşekkürü hak edenler arasındadır. Gelecek sayıda buluşmak ümidiyle Prof. Dr. Sami Taban Editör EKİM

4 Dergimizin bu sayısına gönderilen makaleleri değerlendiren hakemlerimize teşekkürlerimizi sunarız. Doç. Dr. İsmail Aktar Prof. Dr. Hayriye Atik Doç. Dr. Çetin Bektaş Prof. Dr. Canan Çetin Doç. Dr. Metin Dağdeviren Doç. Dr. Bülent Duru Doç. Dr. İbrahim Dursun Yrd. Doç. Dr. Zeliha Kaygısız Ertuğ Doç. Dr. Harun Kaya Prof. Dr. Turhan Korkmaz Prof. Dr. Ayşe Anafarta Kuruüzüm Doç. Dr. Mustafa Kurt Prof. Dr. Rana Özen Kutanis Prof. Dr. Erol Kutlu Doç. Dr. Şaban Nazlıoğlu Prof. Dr. Mustafa Ökmen Prof. Dr. Mustafa Özer Doç. Dr. Arif Özsağır Prof. Dr. Mithat Bülent Tokat Prof. Dr. Şevket Tüylüoğlu Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper Prof. Dr. Şaban Uzay Prof. Dr. Gülümser Ünkaya Prof. Dr. Rahmi Yamak Yalova Üniversitesi Erciyes Üniversitesi Erzincan Üniversitesi Marmara Üniversitesi Gazi Üniversitesi Ankara Üniversitesi Polis Akademisi Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Bülent Ecevit Üniversitesi Akdeniz Üniversitesi Yalova Üniversitesi Sakarya Üniversitesi Anadolu Üniversitesi Pamukkale Üniversitesi Celal Bayar Üniversitesi Anadolu Üniversitesi Gaziantep Üniversitesi Dumlupınar Üniversitesi Abant İzzet Baysal Üniversitesi Balıkesir Üniversitesi Erciyes Üniversitesi İstanbul Aydın Üniversitesi Karadeniz Teknik Üniversitesi 4 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

5 Türkiye Ekonomisinde Dışa Açıklık ve Enflasyon İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Analiz Şahabettin GÜNEŞ Fatih KONUR Döviz Kuru Hareketleri ve Bütçe Açığı, Enflasyona Yol Açar Mı? Gelişmekte Olan Asya Ülkeleri Üzerine Bir Panel Nedensellik Analizi Bülent DOĞRU Mürşit RECEPOĞLU Orkun ÇELİK Sayfa 7 21 İÇİNDEKİLER Ekonomik Özgürlüğün Gelir Düzeyi Üzerindeki Etkisinin Panel Veri Analizi Yöntemiyle İncelenmesi Rahmi ÇETİN Yaratıcı Muhasebe Stratejileri Davut AYGÜN Banka Çalışanlarının Maruz Kaldıkları Bireysel ve Örgütsel Stres Kaynakları Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi Recep KILIÇ Sedat YUMUŞAK Harun YILDIZ 71 ERP Yazılımı Seçiminde İki Aşamalı AAS TOPSIS Yaklaşımı Selçuk PERÇİN A. Cansu GÖK 93 EKİM

6 Türkiye İçin Dönemi Karşılaştırmalı Bilgi Ekonomisi Analizi Oytun Mecik 115 Kadın ve Erkek Liderlerin Sözel İletişim Yeterlikleri ve Bunun Çalışanların İş Tutumları Üzerine Etkileri: Sözel Özen, Sözel Etkililik ve İş Tutumları Necmettin ÖZEL 141 İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında İşlem Gören Üretim Firmalarının Piyasa Değerini Açıklayan İçsel Değişkenler: Panel Verilerle Sektörel Bir Analiz İlhan KÜÇÜKKAPLAN 161 İklim Değişikliği ve Dağıtıcı Adalet Mustafa DEMİRCİ 183 Psikolojik Sözleşme İle İş Tatmini İlişkisine Yönelik Bir Araştırma Ali DİKİLİ Serkan BAYRAKTAROĞLU Çok Ölçütlü Karar Verme Modellerinde Normalizasyon Tekniklerinin Sonuçlara Etkisi: COPRAS Örneği Aşkın Özdağoğlu ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

7 Türkiye Ekonomisinde Dışa Açıklık ve Enflasyon İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Analiz Şahabettin GÜNEŞ Doç.Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü Fatih KONUR Yrd.Doç.Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü Türkiye Ekonomisi nde Dışa Açıklık ve Enflasyon İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Analiz Özet Bu çalışmada, Türkiye de uluslararası ticarete açıklık derecesi ile enflasyon arasındaki muhtemel ilişki araştırılmıştır. 2000Q1 2011Q4 arası çeyrek dönemlik veri setine eş bütünleme (koentegrasyon) ve Vektör Hata Düzeltme Modeli (VHDM) teknikleri uygulanmıştır. Ulaşılan sonuçlara göre, dışa açıklık ile enflasyon serileri eşbütünleme özelliğine sahiptirler. Değişkenler arasında çift yönlü işleyen bir Grangernedensellik ilişkisi de bulunmaktadır. Vektör Hata Düzeltme Modeli sonuçlarına göre ise, iki değişken arasında kısa dönemde ortaya çıkan sapmalar uzun dönemde ortadan kalkmaktadır. Yani seriler birlikte hareket etmektedirler. Anahtar Kelimeler: Dışa açıklık, Enflasyon, Eşbütünleme, VHDM An Emprical Analysis on the Relationship between Openness and Inflation in Turkish Economy Abstract This study investigates the possible relationship between international trade openness and inflation in Turkey. Cointegration and Vector Error Correction Model (VECM) techniques are utilized on quarterly data set covering the period 2000Q1 2011Q4. The main findings of the paper are as follows: for the Turkish economy, openness to international trade and inflation are cointegrated and have bi directional Granger causality relationship. The variables tend to return back to their equilibrium level in the long run, as suggested by the VECM analysis. Keywords: Openness, Inflation, Cointegration, VECM ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(2),

8 1. Giriş Bilindiği gibi, uluslararası ticaret konusu veya bir ülkenin diğer ülkelerle olan ekonomik ilişkilerinin derecesi her zaman için o ülkede özellikle ekonomiyle ilgilenen yönetici veya akademik alandaki kesimlerin yakından ilgilendiği konular arasında yer almıştır. Bu bağlamda, ülkemiz açısından değerlendirildiğinde eskiden beri süregelen bir tartışmanın varlığından söz etmek mümkündür. Bazı iktisatçılar (Wallerstein, 1984: 44; Cox, 1993: 60 63), ülke ekonomisinin yeterli rekabet gücü olmadığı için dış ticaretin yerli üretimi gerilettiğini ve ülkeyi dışa bağımlı hale getirdiğini iddia ederken, diğer bir kısım iktisatçılar da (Griswold, 2001; Barry, 2002) dışa açıklığın rekabet gücünü arttıracağını ve ülkeyi dünya pazarlarında pay sahibi olan sağlıklı bir endüstriyel gelişme sürecine sokacağını ileri sürmektedir. Ülke ekonomisinin dışa açıklık derecesi ile enflasyon arasındaki ilişki açısından da farklı yaklaşımların olduğunu söylemek mümkündür. Aşağıda bahsedileceği gibi, bazı çalışmalar dış ticaretin özellikle ithalat yönüyle enflasyonist olduğunu savunurken, diğer bazı çalışmalar da bunun tersinin geçerli olduğunu ileri sürmektedir. Dışa açıklık enflasyon ilişkisi teorik ve ampirik olarak da üzerinde görüş birliği sağlanabilmiş bir konu değildir. Teorik açıdan olaya bakıldığında, uluslararası uzmanlaşmanın ve ölçek ekonomilerinin maliyetleri düşürebileceği ve dolayısıyla uluslararası ticaretin de anti enflasyonist etki oluşturacağı söylenebilir. Ayrıca Romer e (1993) göre, dışa açıklık arttıkça genişleyici para politikası uygulamak zorlaşmaktadır. Çünkü ulusal paranın hızla devalüe olması ülke içi fiyatları hızla arttıracağından dolayı daha açık ekonomiler daha dikkatli para politikası uygulamak zorunda kalacaklardır ve sonuçta daha düşük enflasyon değerlerine sahip olacaklardır. Rogoff da (2003) globalleşmenin de regülasyon ve özelleştirme sürecini hızlandırarak ülkeler açısından anti enflasyonist sonuçlar doğurduğunu belirtmektedir. Lane de (1997) dışa açıklık oranı arttıkça daha düşük enflasyon oranlarının yakalanabileceğini, çünkü dışa açıklığın Phillips eğrisini daha dik hale getireceği görüşünü savunmaktadır. İçsel Büyüme Teorisine göre de dışa açıklıkla enflasyonu ilişkilendiren bazı kanallar olabilir: Bunlar; a) kaynakların daha etkin dağıtımı, b) ulusal ve uluslararası boyutta üretilen girdilerin üretim maliyetlerini düşürmesi, c) kapasite kullanım oranındaki artışlarının ölçek ekonomilerine yol açması, d) yabancı yatırımların artması sonucu ulusal hasılanın artarak fiyatları düşürmesi şeklinde sıralanabilir (Ashra, 2002). Ancak, özellikle küçük ve dışa açık ekonomilerde genişleyici maliye politikasının da GSMH yı etkileme gücünün zayıf olması, dış ticaret yerel arz ilişkisi ve ara malı maliyet artışları gibi etkenler de hesaba katıldığında dışa açıklığın enflasyonist olma ihtimali de bulunmaktadır. Evans (2007), ithal ara malları fiyatlarındaki artışlar ve para otoritesinin monopol gücüne sahip olması nedeniyle dışa açıklığın enf 8 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

9 lasyonist olabileceğini savunmaktadır. Cooke (2010), dış ticaret hadlerinin monopolcü fiyat artışlarıyla bağlantılı olduğunu, bunun da daha açık ülkelerde politika yapıcılarını kısa dönen Phillips eğrisi ilişkisinden daha fazla medet umar hale getireceğini ve sonuçta dışa açıklığın enflasyonu arttıracağını ifade etmektedir. Terra (1998), iki değişken arasındaki ilişkinin sadece aşırı borç yükü olan ülkeler için negatif olabileceğini, diğer ülkeler için ise pozitif olacağını iddia etmektedir. Ball da (2006) dışa açıklığın anti enflasyonist olduğu görüşüne katılmamaktadır. Bu çalışma, literatüre özellikle ampirik olarak katkı sağlamayı ve yaklaşık çeyrek asırdır hızlı bir dışa açılma süreci yaşayan Türkiye açısından dışa açıklık ve enflasyon ilişkisini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, yılları arasındaki çeyrek dönemlik veri setini kullanması açısından bir ilk niteliğindedir. Ayrıca, eşbütünleme (koentegrasyon) yöntemi ve hata düzeltme modeliyle değişkenler arasındaki hem kısa dönemli hem de uzun dönemli ilişkinin niteliğinin güvenilir sonuçlarla ortaya koyulması da tartışmanın sürdüğü ve ampirik olarak farklı sonuçlara ulaşmanın süregeldiği konuya yeni bir katkı sağlayacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde, ilgili literatür genel olarak son on yıl bağlamında ve özellikle ampirik çalışmalar açısından kısaca taranmıştır. Üçüncü kısımda analizde kullanılan veri seti tanıtılmaktadır. Dördüncü kısım, uygulanan ekonometrik analizi ve ilgili sonuçları içermekte, beşinci kısım ise sonuç bölümünden oluşmaktadır. 2. İlgili Literatür Uluslararası ticaret ile enflasyon arasındaki ilişki çok sayıda ampirik çalışmaya konu olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Farklı ekonometrik analizlerle değişik ülkeler bazında söz konusu ilişkinin niteliği açıklığa kavuşturulmaya çalışılmaktadır. Thomas (2012), sekiz ülkeyi kapsayan Pasifik ülkeler grubu Karayipler için yaptığı panel data çalışmasında dışa açıklık ile enflasyon arasında pozitif bir ilişki bulmuş ve uluslararası ticaretin bu ülkeleri dış şoklara açık hale getirerek istikrarsızlığa yol açtığı sonucuna ulaşmıştır. Samimi vd. (2011), dışa açıklık ve enflasyon arasındaki ilişkiyi İran için ARDL sınır testi yöntemiyle incelemişler ve dışa açıklığın enflasyonu kısa dönemde negatif olarak etkilediğini bulmuşlardır. Mukhtar (2010), Pakistan için yaptığı ve yıllarını kapsayan koentegrasyon analizi çalışmasında enflasyonla dışa açıklık arasında istatistiksel olarak anlamlı ve ters yönlü bir ilişki bulmuştur. Buna göre, Pakistan ekonomisi dışa açıldıkça enflasyon düşmektedir. Zakaria (2010), yine Pakistan için yaptığı yıllarını kapsayan zaman serisi analizinde Mukhtar dan farklı olarak enflasyonla dışa açıklık arasında pozitif ilişki bulmuştur. Lin (2010), yıllarını ve 106 ülkeyi kapsayan panel data çalışmasında enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde dışa açıklığın enflasyonu negatif olarak etkilediğini, ancak enflasyonun zaten düşük olduğu dönemlerde ise etkilemediğini bulmuştur. Yine panel data analiziyle Nasser vd. (2009) 152 ülkeyi kapsayan çalışmalarında dışa açıklığın bu ülkelerde daha düşük enflasyon değerlerinin EKİM

10 elde edilmesine yol açtığını bulmuşlardır. Wu ve Lin (2008), içlerinde Batı Avrupa ülkelerinin de bulunduğu 13 ülkeyi kapsayan panel veri çalışmasında kullanılan modele göre değişen sonuçlar elde etmişlerdir. Sabit parametresinin bütün ülkeler için standardize edilmesi durumunda enflasyonla dışa açıklık arasında ters yönlü bir ilişki ortaya çıkmaktadır. Ancak modellerinde ekonometrik açıdan daha uygun olan sabite kısıtlama koyulmaması durumunda ise söz konusu iki değişken arasında anlamlı bir ilişki bulamamışlardır. Ihrig vd. (2007) ve Batra (2001) enflasyon ile dışa açıklık arasında anlamlı bir ilişki bulamazken, Daniels ve VanHoose (2006), Kim ve Beladi (2005), Gruben ve McLeod (2004), Sachsida vd. (2003) negatif bir ilişki bulmuşlardır. Badinger (2009) ise, OECD ülkeleri için yaptığı çalışmasında dışa açıklık ile enflasyon arasında anlamlı bir ilişki bulamamıştır. Konuyla ilgili yaptıkları çalışmalarında Razin ve Loungani (2007), enflasyonla mücadelede katlanılması gereken büyümeden fedakarlık oranını da analize dahil etmişler ve dışa açıklık ile fedakarlık oranı arasında pozitif ilişki bularak bu ilişkinin aslında enflasyonist olabileceği iddiasını dile getirmişlerdir. Türkiye de dışa açıklık ile enflasyon arasındaki ilişkiyi spesifik olarak analiz eden çalışmaların sayısı sınırlıdır. Bu analizlerden Taşçı vd. ne (2009) ait çalışmada, dışa açıklık ile enflasyon arasındaki ilişki bazı gelişmekte olan ülkeler için panel veri tahmini yöntemiyle araştırılmıştır. Çalışmada, arasını kapsayan yıllık veriler kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre; Arjantin, Brezilya, Bolivya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Meksika, Paraguay, Peru, Uruguay ve Türkiye de dışa açıklık enflasyonu pozitif yönde etkilemektedir. Sekmen (2007), arası yıllık verileri En Küçük Kareler (OLS) yöntemiyle kullanarak Türkiye ekonomisinin dışa açılmasının enflasyona mı yoksa üretim artışına mı yol açtığını incelemiş ve dışa açıklığın enflasyonu arttırdığı sonucuna ulaşmıştır. Berument ve Doğan (2003), Türkiye için 1987:1 2001:1 arası çeyrek dönemlik veri setini kullanarak yaptıkları çalışmalarında dışa açıklık derecesiyle enflasyon oranı arasında negatif bir ilişki bulmuşlardır. Işık (2003), aralarında Türkiye nin de bulunduğu 42 ülkeyi kapsayan çalışmasında arası döneme ait yıllık verileri kullanmıştır. Çalışmada elde edilen sonuçlara göre gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında gelişmekte olan ülkelerde dışa açıklık oranının artması enflasyon oranının artması yönünde daha fazla baskı oluşturmaktadır. Bayraktutan ve Arslan (2003), Türkiye için dönemine ait yıllık verileri kullanarak yaptıkları korelasyon ve koentegrasyon analizlerinde ithalat hacmi ile enflasyon oranı arasında negatif bir ilişki bulmuşlardır. 3. Veri Bu çalışmada kullanılan üçer aylık enflasyon verileri İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) oluşturduğu 2000Q1 2011Q4 arasını kapsayan ücretliler için geçinme endeksidir (1995=100). Daha genel bir endeks olan TÜFE yerine İTO geçinme endeksini kullanmamızın bazı nedenleri bulunmaktadır. Bunlar, TÜFE nin baz yılının değişti 10 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

11 rilmiş olması, İTO geçinme endeksinin çeyrek dönemlik hazır veriler sunması, İTO endeksinin TÜFE de gözlenen spesifik ürün veya ürün grubu kaynaklı şok dalgalanmalar göstermemesi gibi nedenler olarak ifade edilebilir. Literatürde benzer nedenlerle İTO endeksini enflasyon verisi olarak kullanan çalışmalar bulunmaktadır (bkz. Tunay, 2010). Aynı döneme ait dışa açıklık verileri ise reel değerlerle (İhracat + İthalat) /GSYİH*100 şeklinde hesaplanmıştır. David (2007)'nin de belirttiği gibi, bu hesaplama ticaret bazlı dışa açıklığın literatürde en yaygın şekilde kullanıldığı bir tanımlamadır. Enflasyon ve dışa açıklık verilerinin her ikisi de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) elektronik veri dağıtım sisteminden alınmıştır. Bu veriler kullanılarak oluşturulan şekil aşağıda verilmiştir. Şekil 1: Enflasyon (ENF) ve Dışa Açıklık (DA) Değişkenlerinin Değişim Seyirleri Yukarıdaki Şekil 1, kullanılan verilerin yapısal durumları hakkında tek şekil üzerinde görsel olarak bir fikir vermesi açısından sunulmuştur. Serilerin veri büyüklükleri birbirinden oldukça farklı olduğundan dolayı değişkenlere ait veriler standardize edilmiş olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla, Şekil 1 sadece değişkenlerin göreceli gelişme seyirlerini göstermekte, her bir değişkene ait sayısal bilgi sunmamaktadır. Bu nedenle de, düşey eksen rakamsal bir değere sahip değildir. 4. Ekonometrik Analiz Bu çalışmada önce zaman serilerine birim kök testi uygulanarak enflasyon ve dışa açıklık değişkenlerinin durağan olup olmadıkları kontrol edilecektir. Durağan değillerse seriler durağan hale getirilecek ve eşbütünleme (koentegrasyon) analizine tabi tutulacaklardır. Seriler arasında eşbütünleme ilişkisi varsa Hata Düzeltme Modeli tahmini, böyle bir ilişki yoksa normal Granger nedenselliği analizi yapılabilir. EKİM

12 Ancak, bu ikinci durumda ekonometrik açıdan sağlıklı bir analiz için enflasyonun muhtemel belirleyicileri olabilecek bağımsız değişken sayısını arttırmak gerekir. Öncelikle enflasyon ile dışa açıklık arasında aşağıdaki gibi bir ilişki olduğunu varsayalım: ENF t = DA t + t (1) Eşitlik (1) de, ENF t t periyodundaki enflasyonu ölçtüğümüz endeks değerlerini, DA t t periyodundaki dışa açıklık değerlerini, 0 ve 1 parametreleri, ve t de hata terimini göstermektedir. Serilerin durağan olup olmadıklarını anlamak için literatürde bu amaçla en yaygın olarak kullanılan Augmented Dickey Fuller (ADF) (1981) testini uygulayacağız. ADF testi aşağıdaki regresyon denkleminden elde edilen veriler baz alınarak yapılacaktır: k Δy t = + ьt + (ɀ 1)y t i Δy t i + t (2) i 1 Eşitlik (2)'de y analiz konusu olan değişkeni,, ь, ɀ ve parametreleri, t lineer zaman terimini Δ birinci fark operatörünü, k ise optimal gecikme uzunluğunu ifade etmektedir. Optimal gecikme uzunluğu, hata terimi t nin sıfır ortalama ve sabit varyans özelliğinin sağlanması için AIC (Akaike Bilgi Kriteri) verilerine göre saptanmaktadır. ADF testinde alternatif hipotez (H1: (ɀ 1) <0) olan y nin durağan olduğu tezi yanlışlanamadığı takdirde y nin durağan olmadığı hipotezi (H0: ɀ 1 = 0) reddedilmektedir. Bu test için normal t değerleri standart t dağılımına sahip olmadığından, test için geçerli olan Davidson ve MacKinnon (1993) kritik değerlerinin kullanılması gerekmektedir. Seriler ve birinci farklar için Shazam programı kullanılarak hesaplanan ADF birim kök testlerinin sonuçları aşağıdaki tabloda sunulmuştur: Tablo 1: ADF Birim Kök Test Sonuçları LnENF I(0) LnDA I(0) Trendsiz Trendli Trendsiz Trendli LnENF I(1) LnDA I(1) Trendsiz Trendli Trendsiz Trendli ***(4) (4) ***(4) (4) Notlar: Anlamlılık düzeyi değerleri *** (%10) olarak gösterilmiştir.parantezlerin içindeki optimal gecikme uzunluğu (4) Shazam programı tarafından belirlenmiştir. 12 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

13 Tablo (1)'deki sonuçlara göre, ENF ve DA değişkenleri düzey durumunda, I(0), durağan değillerdir. Ancak birinci farkları alındıktan sonra, I(1), durağan hale gelmektedirler. İkinci adımda seriler arasında bir eşbütünleme (koentegrasyon) ilişkisinin bulunup bulunmadığını araştırmak mümkündür. Eşbütünleme analizi enflasyon ile dışa açıklık arasında uzun dönemli bir ilişkinin bulunup bulunmadığını anlamak açısından önemlidir. Yukarıda verilen eşitlik (1)'deki değişkenlerin her biri I(1) ise, ve bu serilerin ENF t 0 1 DA t = t, veya I(0), şeklinde bir doğrusal kombinasyonları bulunuyorsa ENF t ve DA t arasıda eşbütünleme ilişkisi var demektir. Bu durumda eşitlik (1) eşbütünleme regresyonu, 1 de eşbütünleme parametresi ve olarak isimlendirilir. ENF ve DA eşbütünleme özelliği sergilediklerinde, eşitlik (1) e en küçük kareler (OLS) ile tahmin yönteminin uygulanması 1 için ekonometrik anlamda tam tutarlı bir sonucun elde edilmesini sağlar. Bu ise enflasyon ve dışa açıklık arasında uzun dönemli ve istikrarlı bir denge durumu ilişkisinin bulunduğu anlamına gelmektedir (Griffits vd., 1993: 700). Johansen Juselius (JJ) (1990) metodu, eşbütünleme sergileyen vektörlerin sayısını bulmak için iz (trace) ve maksimum özgül değer (eigenvalue) test istatistiklerini kullanmaktadır. İz testinde en çok r kadar eşbütünleme ilişkisine sahip vektörün olduğu şeklindeki sıfır hipotezi λ iz = T j=r+1,n ln(1 λ j ) eşitliği ile ifade edilebilir. Bu eşitlikteki T testte kullanılan gözlem sayısını, λ j lar ise serilerin I(1) olduğu varsayımı altında tahmin edilen karakteristik kökleri göstermektedir. Maksimum özgül değer test istatistiği de λ max = T ln(1 λr+1 ) eşitliğini baz alarak sıfır hipotezine karşılık r+1 alternatif hipotezini test etmektedir (Güneş, 2005). Testlerde özel kritik değerlerin kullanılması gerekir ve bu kritik değerler Osterwald Lenum da (1992) verilmiştir. Eşbütünleme analizi için uygulanan Johansen Juselius test sonuçları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir: Tablo 2: JJ Eşbütünleme Testi Sonuçları r = 0 Kritik değerler(%5) r <=1 Kritik değerler(%10) Λiz ** λmaks ** Notlar: ** %5 anlamlılık düzeyi değerlerini göstermektedir. Optimum gecikme uzunluğu AIC & SC kriterlerine göre 4 olarak belirlenmiştir. Tablo 2 de sunulan iz ve maksimum özgül değer testlerinin sonuçlarına göre, enflasyon ile dışa açıklık arasında bir eşbütünleme ilişkisinin olduğu %5 anlamlılık düzeyinde ortaya çıkmaktadır. Çünkü her iki durumda da (r=0) şeklindeki sıfır hipotezi reddedilmektedir. Birden fazla eşbütünleme vektörünün olmadığı da yine elde edilen sonuçlardan anlaşılmaktadır. EKİM

14 Değişkenlerimiz eşbütünleme ilişkisine sahip olduğuna göre buradan hareketle bir Hata Düzeltme Modeli (Error Correction Model) tahmin etmek mümkündür. Eşbütünleme ilişkisinin varlığı, tahmin edilen modelin eksik değişken kullanımı veya otokorelasyon gibi sorunlar nedeniyle sahte regresyon olabilme durumunu da ortadan kaldırmaktadır (Engle ve Granger, 1987). Hata Düzeltme Modeliyle tahmin edilecek eşitlikleri aşağıdaki gibi yazmak mümkündür: k ΔlnENF t = + πhdt t 1 + θ i ΔlnDA t i + Φ i ΔlnENF t i + υ 1t (3) i 1 k ΔlnDA t = + φhdt t 1 + δ i ΔlnENF t i + Ω i ΔlnDA t i + υ 2t (4) i 1 k i 1 k i 1 Yukarıdaki eşitliklerde HDT t 1 hata düzeltme terimini, Δ birinci fark operatörünü, k optimum gecikme uzunluğunu ve υ 1t, υ 2t ise hata terimlerini göstermektedir. Hata düzeltme terimi, eşbütünleme regresyonundan elde edilen artıkları veya kalıntıları ifade etmektedir. Denge durumundan kısa dönemdeki sapmaların dönemsel olarak hangi hızla tekrar uzun dönem dengesine döndüğünü gösterir. Eşitlik (3) ve (4) kullanılarak elde edilen sonuçlardan hareketle değişkenler arasında uzun dönem nedensellik ilişkisi kurulmak istendiğinde bunun için, örneğin Eşitlik 3 te, θ i nin grup olarak sıfırdan farklı olması gerekmemektedir. Eşitliklerdeki HDT lere ait parametrelerin istatistiksel olarak sıfırdan farklı olmaları uzun dönem nedensellik ilişkisinin kurulması için yeterlidir. Diğer bir ifade ile, uzun dönemde nedensellik ilişkisinin oluşmasında hata düzeltme terimine ait parametreyle birlikte eşitliklerdeki kısa döneme ait parametrelerin, örneğin Eşitlik 4 teki δ i ve/veya Ω i nin, grup olarak sıfırdan farklı olmasına gerek yoktur (Granger, 1988). Enflasyon ve dışa açıklık değişkenleri arasındaki kısa dönemli Granger nedensellik ilişkisini gösteren test sonuçları Tablo 3 te sunulmuştur: Tablo 3: Granger Nedensellik Test Sonuçları Nedenselliğin yönü F testi: Nedenselliğin yönü t testi DA ENF ENF DA Eşitlik (3) ve (4) ün oluşturduğu vektör hata düzeltme modelinde kısa dönem Granger nedensellik ilişkisinin bulunduğu θ i ve δ i nin sıfırdan farklı olmaları nedeniyle görülebilmektedir. Çünkü, Tablo 3 te verilen F testi sonuçlarına göre θ i grup olarak sıfırdan farklıdır. Tahmin edilen δ i ise, tek gecikmeli olduğu için t testi bağlamında istatistiksel olarak anlamlı olduğu tabloda görülmektedir. Dolayısıyla kısa dönemdeki Granger nedensellik hem dışa açıklıktan enflasyona doğru hem de enflasyondan dışa açıklığa doğru işlemektedir. Eşitlik (3) ün tahmin sonuçlarına göre, değişkenler arası kısa dönemli ilişki açısından dışa açıklığın enflasyon üzerindeki etkisinin her üç gecikmeli dönemde de negatif olduğu görülmektedir. Eşitlik ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

15 (4) ün tahmin sonuçlarına göre ise, kısa dönemde enflasyon arttıkça dışa açıklık da artmaktadır. İki değişken arasındaki ilişkinin hata düzeltme modeliyle tahmin edilerek elde edilen sonuçları Tablo 4 te sunulmuştur: Tablo 4: Hata Düzeltme Modeli Sonuçları Eşitlik (3): Bağımlı D. : ΔlnENF t Eşitlik (4): Bağımlı D. : ΔlnDA t Değişken Katsayı Değişken Katsayı HDT t *** HDT t ** ΔlnENF t ΔlnDA t ** ΔlnDA t * ΔlnENF t ** ΔlnENF t * Sabit ΔlnDA t *** Anlamlılık Düzeyleri: ΔlnENF t ** ΔlnDA t * Sabit *** (*) = %1 (**) = %5 (***) = %10 D W:1.87, R 2 : D W:2.00, R 2 : Eşitlik (3) ve (4) ün tahmin edilmesinde optimum gecikme uzunluklarının belirlenmesi amacıyla Akaike Bilgi Kriteri (AIC) ve Schwarz Bilgi Kriteri (SC) kullanılmıştır. Bunlara ait değerler ve otokorelasyon için yapılan LM testi sonuçları Tablo 5 te verilmiştir. Sonuçlara göre, Eşitlik (3) için en küçük AIC ve SC değerleri üç gecikmeli durumda, Eşitlik (4) için ise bir gecikmeli durumda ortaya çıkmaktadır. Her iki eşitliğe ait değişik gecikme uzunluklarıyla model tahminlerinde serisel bağlantı (otokorelasyon) sorununun olmadığı görülmektedir. Tablo 5: Hata Düzeltme Modelinde AIC ve SC Kriterleri ve LM Testi Değerleri Eşitlik (3) le ilgili değerler Eşitlik (4) le ilgili değerler Gecikme k AIC SC LM EKİM

16 16 Tablo 4 te sunulan hata düzeltme terimleri istatistiksel olarak anlamlı ve beklendiği gibi negatif işaretli olarak tahmin edilmiştir. Buradaki π ve φ değerleri, ve , kısa dönemde gözlenen uzun dönemden sapmaların dönemsel olarak hangi hızla tekrar uzun dönem dengesine geri döndüğünü göstermektedir. Buna göre, enflasyonun dışa açıklık etkisiyle uzun dönem dengesine geri dönme miktarı her bir çeyrek dönem için yaklaşık %3.6 olarak gerçekleşmektedir. Fiyat etkisiyle dışa açıklığın her bir çeyrek dönemde uzun dönem dengesine geri dönme eğilimi ise yaklaşık %34'tür. Dolayısıyla, başka hiçbir etkinin olmadığını varsaydığımızda dokuz ay gibi bir sürede dış ticaret sadece fiyat etkisiyle uzun dönem dengesine geri dönebilmektedir. Dışa açıklığın enflasyonu dengeleme etkisi ise yıllık yaklaşık %15 olarak gerçekleşmektedir. 5. Sonuç ve Değerlendirme Bu çalışmada ulaşılan sonuçlara göre; Türkiye ekonomisinde enflasyon ile dışa açıklık arasında eşbütünleme (koentegrasyon) ilişkisi mevcuttur. Eşitlik (3) ün tahmin sonuçları ve ilgili F testine göre değişkenler arasında DA ENF şeklinde işleyen kısa dönemli bir Granger nedensellik ilişkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla, dışa açıklık enflasyonu hem kısa dönemde hem de uzun dönemde etkilemektedir. Kısa dönemle uzun dönem arasında bir köprü kurma işlevi gören hata düzeltme terimi parametresi π de istatistiksel olarak anlamlı ve negatif işaretlidir. Bu parametrenin tahmin edilen değerinin negatif işaretli olması uzun dönemde dışa açıklık ve enflasyon değişkenlerinin birlikte hareket ettiklerini ve enflasyon oranındaki artışın dışa açıklık oranındaki artışı aşması halinde, yani kısa dönemde dengeden sapması durumunda, enflasyon oranının analize konu olan her bir dönemde (her çeyrek dönemde) katsayının değeri kadar ( = %3.6) tekrar uzun dönem dengesine dönmek için düşeceğini göstermektedir. Eşitlik (4) ten elde edilen sonuçlara göre; dışa açıklık ile enflasyon değişkenleri arasında ENF DA şeklinde işleyen kısa dönemli bir Granger nedensellik ilişkisi bulunmaktadır. Ayrıca bu eşitlikteki hata düzeltme terimi parametresi φ de istatistiksel olarak anlamlı ve negatif işaretli olarak tahmin edilmiştir. Söz konusu φ parametresinin değeri olarak tahmin edildiğine göre dışa açıklık değişkeninin tekrar uzun dönem denge durumuna dönme hızı yaklaşık %34 olarak gerçekleşmektedir. Bu çalışmada elde edilen bulgularla Türkiye için yapılan önceki bazı çalışmaların sonuçlarını karşılaştırmak mümkündür. Bizim sonuçlarımıza göre; kısa dönemde dışa açıklık enflasyonu negatif yönde ancak enflasyon dışa açıklığı pozitif yönde etkilemektedir. Uzun dönemde ise, değişkenler arasında eşbütünleme ilişkisinin olması ve tahmin edilen hata düzeltme terimi katsayılarının negatif işaretli olması, enflasyon ile dışa açıklığın birbirlerini etkileyerek aynı yönde değiştiklerini göstermektedir. Yani uzun dönemde birinin yükselmesi diğerinin de yükselmesine yol açmaktadır. Eşitlik (3) le kıyaslandığında Eşitlik (4) ün tahmin edilmesi sonucu elde ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

17 edilen hata düzeltme katsayısının ( ) çok daha büyük olması, enflasyonun dışa açıklığı kendi gidişatı doğrultusunda etkileme kabiliyetinin tersi durumdan çok daha fazla olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu çalışmada ulaşılan sonuçların Taşçı vd. (2009), Sekmen (2007), ve Işık ın (2003) çalışmalarıyla aynı doğrultuda olduğu, fakat Berument ve Doğan ın (2003) çalışmasındaki sonuçları desteklemediği görülmektedir. Enflasyon ile dışa açıklık arasındaki ilişkinin niteliğinin Daniels ve VanHoose nin de (2006) belirttikleri gibi, her ülkenin kendine has yapısal bazı unsurlarına göre değişeceğini söylemek mümkündür. Bu çalışmada elde edilen sonuçlar henüz gelişme sürecinde olan Türkiye de uzun dönemde dışa açıklıktaki artışın enflasyonu aynı yönde ve düşük oranda etkilediğini, enflasyondaki artışın ise dışa açıklığı aynı yönde ve yüksek oranda etkilediğini ortaya koymuştur. Buradaki dışa açıklık ve enflasyon sarmalının nedeni Türkiye nin uluslararası rekabet gücünü koruyabilmek amacıyla rekabetçi bir döviz kuruna endekslenmiş para arzı politikası ve ithal ara malları nedeniyle üretim maliyetlerinde yaşanan artışlar olabilir. Ancak gözlenen enflasyonist baskının Türkiye nin dış ticaret dengesini bozması, verimliliği düşürmesi, belirsizlik ve güvensizliği arttırarak ülkenin uluslararası rekabet gücünü zayıflatması mümkündür. Ayrıca bu durum sermaye girişlerinin vadesini kısaltarak ekonomide kırılganlığı arttırabilir ve yatırım amaçlı sermaye girişlerini azaltabilir. Bunlara ek olarak, ülkenin düşük maliyetli borçlanma kabiliyetinin de ortadan kalkması veya azalması söz konusu olabilir. EKİM

18 Kaynaklar Ashra, S. (2002) Inflation and Openness: A Case Study of Selected Developing Economies, Indian Council of Research on International Economic Relations (ICRIER), Working Paper No. 84. Badinger, H. (2009) Globalization, the Output Inflation Tradeoff and Inflation, European Economic Review, 53(8), p Ball, L. (2006) Has Globalization Changed Inflation?, NBER Working Paper, No: Barry, N. (2002) The Promise of Globalisation, Liberal Düşünce Dergisi, Kış Bahar, Sayı 25 26, S Batra, R. (2001) Are Tariffs Inflationary? Review of International Economics, V. 9, p Bayraktutan, Y. ve Arslan, İ. (2003) Türkiye de Döviz Kuru, İthalat ve Enflasyon İlişkisi: Ekonometrik Analiz ( ) Afyon Kocatepe Üniversitesi, İİBF Dergisi, Cilt V, Sayı 2, S Berument, H. ve Doğan, B. (2003) Openness and the Effectiveness of Monetary Policy: Empirical Evidence from Turkey, Applied Economics Letters, V. 10, p Cooke, D. (2010) Openness and Inflation, Journal of Money, Credit and Banking, V. 42(2 3), p Cox, R. W. (1993) Gramsci Hegemony and International Relations: An Essay in Method, Ed. Gill, S., Gramsci Historical Materialism and International Relations, Cambridge University Press. Daniels, J. and Hoose D. V., (2006) Openness, the Sacrifice Ratio, and Inflation: Is There a Puzzle? Journal of International Money and Finance V. 25, p David, H. L. (2007) A Guide to Measures of Trade Openness and Policy, Indiana University South Bend, (Erişim: ). Davidson, R., and MacKinnon, J.G. (1993) Estimation and Inference in Econometrics, Oxford University Press, Oxford. Dickey, D. A. And Fuller, W. A. (1981) Likelihood Ratio Statistics for Autoregressive Time Series with a Unit Root, Econometrica, V. 49, Engle, Robert F. and Clive W. J. Granger (1987). Co integration and Error Correction: Representation, Estimation and Testing, Econometrica, 55 (2): p ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

19 Evans, R. W. (2007) Is Openness Inflationary? Imperfect Competition and Monetary Market Power, Federal Reserve Bank of Dallas Globalization and Monetary Policy Institute Working Paper, No:1. Granger, C. W. J. (1988) Some Recent Development in a Concept of Causality Journal of Econometrics, V. 39(1 2), Griffiths, W. E., R. C. Hill, and G. G. Judge (1993), Learning and Practicing Econometrics, John Wiley & Sons, New York, NY. Griswold, D. T. (2001) Seven Moral Arguments for Free Trade, Cato Policy Report, July August, V. 23(4). Gruben, W. C., McLeod, D. (2004) The Openness Inflation Puzzle Revisited Applied Economics Letters, V. 11, p Güneş, Ş. (2005) Türkiye de Nüfus Artışının Ekonomik Büyümeyle İlişkisi Üzerine Ekonometrik Bir Analiz, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 60, Sayı 3, S Ihrig, J., S. B. Kamin, D. Lindner, J.M., (2007) Some Simple Tests of the Globalization and Inflation Hypothesis International Finance and Discussion Paper, No. 891, BGFRS. Işık, N. (2003) Dışa Açılma ve Para Politikasının Enflasyon Üzerindeki Etkileri Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt 14, Sayı 48, S Johansen, S. and Juselius, K. (1990) Maximum Likelihood Estimation and Inference on Cointegration with Applications to the Demand for Money, Oxford Bulletin of Economics and Statistics, 52, 2, p Kim, C., and Beladi, H. (2005) Is Free Trade Inflationary? Economics Letters, V. 89, p Lane, P. R. (1997) Inflation in Open Economies, Journal of International Economics, V. 42, p Lin, H Y. (2010) Openness and Inflation Revisited, International Research Journal of Finance and Economics, V. 37, p Mukhtar, T. (2010) Does Trade Openness Reduce Inflation? Empirical Evidence from Pakistan, The Lahore Journal of Economics, V. 15(2), p Osterwald Lenum, M. (1992), A note with Quantiles of the asymptotic distribution of the maximum likelihood cointegration rank test statistics, Oxford Bulletin of Economics and Statistics, 54, 3, p EKİM

20 Razin, A., and Loungani, P. (2007) Globalization and Equilibrium Output Inflation Tradeoffs, NBER International Seminar on Macroeconomics 2005, edited by Jeffrey A. Frankel and Christopher Pissarides, MIT Press. Rogoff, K. (2003) Disinflation: An Unsung Benefit of Globalization?, Finance and Development, Vol. 40, No: 4 (December), p Romer, D. (1993) Openness and Inflation: Theory and Evidence, The Quarterly Journal of Economics, 108(4), p Terra, C. T. (1998) Openness and Inflation: A New Assessment, Quarterly Journal of Economics, V. 113, p Thomas, C. (2012) Trade Openness and Inflation: Panel Data Evidence For The Caribbean, International Business and Economic Research Journal, Vol. 11, No. 5 (May), p Sachsida, A., Galrao, F., Loureiro, P. R. (2003) Does Greater Trade Openness Reduce Inflation? Further Evidence Using Panel Data Techniques, Economics Letters, V. 81, p Samimi, A. J.; Ghaderi S.; Sanginabadi, B. (2011) Openness and Inflation in Iran, International Journal of Economics and Management Engeneering, Vol. 1, No.1 (November) p Sekmen, F. (2007) Açıklık ve Para Politikasının Etkinliği: Türkiye Uygulaması, Muhasebe ve Finasman Dergisi, Cilt 33, S Taşçı, M. H.; Esener, S. Ç.; Darıcı, B. (2009) The Effects of Openness on Inflation: Panel Data Estimates from Selected Developing Countries, Investment Management and Financial Innovations, V. 6(4), p TCMB Elektronik Veri Dağıtım Sistemi, (Erişim: ). Tunay, K. B. (2010) Türkiye de Enflasyon Ve Nispi Fiyat Değişkenliği İlişkisi: WABHO Modelleriyle Uzun Dönem Analizi, İ. Ü. İktisat Fakültesi Ekonometri Ve İstatistik Dergisi, Sayı 12, S Wallerstein, I. (1984) The Politics of the World Economy, Cambridge University Press, Cambridge, U.K. Wu, C S. ve Lin, J L. (2008) The Relationship Between Openness and Inflation in NIEs and the G7, National Bureau of Economic Research, chapters/c6981.pdf. Zakaria, M. (2010) Openness and Inflation: Evidence From Time Series Data Doğuş Üniversitesi Dergisi, V. 11(2). S ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

21 Döviz Kuru Hareketleri ve Bütçe Açığı, Enflasyona Yol Açar Mı? Gelişmekte Olan Asya Ülkeleri Üzerine Bir Panel Nedensellik Analizi Döviz Kuru Hareketleri ve Bütçe Açığı, Enflasyona Yol Açar Mı? Gelişmekte Olan Asya Ülkeleri Üzerine Bir Panel Nedensellik Analizi Özet Gelişmekte olan ekonomilerde bütçe açıkları ve döviz kuru hareketleri derin olmayan finansal piyasalar üzerinden enflasyonist etkilerde bulunabilmektedir. Bu çalışmada döviz kurunun ve bütçe açığının kısa ve uzun dönemde enflasyona yol açıp açmadığı 22 gelişmekte olan Asya Ülkesi üzerinden 1980 ve 2011 arası dönem için analiz edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin tek bir coğrafyadan seçilme nedeni modeldeki birim etkilerin sabit kabul edilmesidir. Analiz yöntemi olarak panel eş bütünleşme, hata düzeltme modeli ve panel nedensellik teknikleri kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen ampirik bulgulara göre kısa dönemde bütçe açığı ve döviz kurundan enflasyona bir nedensellik ilişkisi olmamasına rağmen, uzun dönemde bütçe açığı ve döviz kuru enflasyona neden olmaktadır. Bülent DOĞRU Yrd.Doç. Dr., Gümüşhane Üniversitesi, İİBF Mürşit RECEPOĞLU Arş. Gör., Gümüşhane Üniversitesi, İİBF Orkun ÇELİK Arş. Gör., Gümüşhane Üniversitesi, İİBF Do Exchange Rates and Budget Deficit Lead to Inflation? A Panel Causality Analysis on Developing Asian Countries Abstract In developing economies, budget deficit and exchange rates can lead inflation through shallow financial markets. In this study it is tested whether budget deficit and exchange rates cause inflation in long-run and short-run for 22 developing Asian countries for the time period of 1980 and The reason why we select all the developing countries from one region is that we assume all countries have fixed unit effect in the models. In this study we use panel cointegration, error correction model and panel causality methods as empiric test. Findings suggest that in short run there is no causality running from exchange rate and budget deficit to inflation but in long-run budget deficit and exchange rates cause inflation. Anahtar Kelimeler: Tüketici Fiyat endeksi, Bütçe Açığı, Döviz Kuru, Panel Nedensellik, Hata Düzeltme, Eş-Bütünleşme Keywords: Consumer Price Index, Budget Deficit, Exchange Rate, Inflation, Panel Causality, Error Correction, Co Integration ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(2),

22 1. Giriş Gelişmekte olan ülkelerde üretim düzeyi yüksek olmadığı için toplanan vergiler de kamu harcamalarını karşılamaya yetmemektedir. Bu da ciddi bütçe açıklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu açıklar, iç borçlanma, dış borçlanma ve enflasyona neden olmasına rağmen para basılarak (senyoraj geliri) kapatılmaya çalışılır. İç piyasalar yeterince derin olmadığı, dış piyasalardan borçlanmak da hem maliyetli hem de vadesi kısa olduğundan, geriye bütçe açığını kapatmanın en kolay yolu olan enflasyonu vergi gibi kullanma seçeneği kalmaktadır (Yayla, 2007: 36-38). Geçmişte birçok gelişmekte olan ülke gibi gelişmekte olan Asya Ülkeleri de iç ve dış kredibilitenin azaldığı dolayısıyla borç faizlerinin yükseldiği ve vadesinin kısaldığı dönemlerde, bütçe açıklarını kapatmak için enflasyonu vergi gibi kullanan para basma yöntemine sıklıkla başvurmuşlardır. Ayrıca gelişmiş ekonomiler ile gelişmekte olan ekonomiler arasında da bütçe açığının finansmanı yönünden farklılıklar bulunmaktadır. Gelişmiş ülkeler, kamu açıklarını iç kaynaklara yönelmeden, uzun vadeli ve düşük faizli dış borçlanma ile kapatma imkanına sahipken, gelişmekte olan ülkeler iç ve dış borçlanmalarını yüksek faiz ve uzun vade ile gerçekleştirmektedir (Ejder, 2002: 195). Bu borçlanmalar sonucunda kamu borç faiz yükünün artmasına paralel olarak yerli paranın değersizleşmesi ya da değerli olması da ithal mallara olan talebin azalmasına (artmasına) neden olmaktadır. Ayrıca bu ülkeler genelde tarım ürünleri ve sanayi ürünleri ihracatçısı hizmet ürünleri ve teknolojik ürün ithalatçısı ülkeler olduklarından iç piyasalarına ithal mallara olan talep döviz kurları üzerinden oldukça esnektir. Dolayısıyla döviz kurları dolaylı yoldan iç piyasada enflasyonu etkileyen bir olgudur. Enflasyon, döviz kurları ve bütçe açığı arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalarda elde edilen sonuçlar farklılık arz etmektedir. Seçilen ülkelerin ait olduğu gelişmişlik düzeyi, kullandığı döviz kuru, gelişmiş ekonomi olup olmadığı, merkez bankasının enflasyon hedeflemesi uygulayıp uygulamadığı, bulunduğu coğrafyanın dünya ticaretindeki yeri gibi bir çok para, maliye politikası ve makroekonomik farklılıklar ampirik analizlerin farklı sonuçlar çıkmasına neden olmaktadır. Bu yüzden bu çalışmada aynı coğrafyadan ülkeler seçilerek bazı farklılıkların minimize edilmesi yoluna gidilmiştir. Ayrıca ülkelerin birbirine yakın ve tek bir coğrafyadan seçilmiş olması yatay kesit bağımlılığının ve birim etki faktörünün sabit kabul edilmesi gibi kolaylaştırıcı ampirik sonuçlar sağlamaktadır. Gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş ülkeler üzerine yapılan çalışmalara bakıldığında; bütçe açığının enflasyonu arttırdığı, yani bütçe açığının enflasyonun nedeni olduğu çalışmaların (Chang, 1994; Rahman vd., 1996; Olandipo ve Akinbobola, 201; Lin ve Chu, 2013; Sahan ve Bektaşoğlu, 2010; Günaydın, 2004) yanı sıra, bütçe açığı ve enflasyon arasında ilişki olmadığını bulan çalışmalar (Abizadeh You- 22 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

23 sefi, 1998; Altıntaş ve diğerleri, 2008; Gümüş, 2008) da vardır. Ancak enflasyonun bütçe açığına neden olduğu çalışmaya rastlanamamıştır. Döviz kuru da bütçe açığını hem pozitif hem de negatif ya da ilişkisiz çıktığı çalışmalar vardır. Döviz kuru ve bütçe açığı arasında uzun dönemde bütçe açığından döviz kuruna doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi bulan çalışmaların (Rahman vd., 1996; Srivyal ve Venkata, 2004) yanı sıra negatif ilişki bulan çalışmalar da vardır (Beck 1994; Günaydın, 2000). Bazı çalışmalarda ise hiçbir ilişkiye rastlanamamıştır (Lissovolik, 2003). Ancak Sachs a (1985) göre bütçe açığının azalması doların değerinin de azalması anlamına gelmektedir. Bu görüşü savunan birçok yazar vardır (bkz. Mundell, 1963; Fleming, 1962; Dornbusch 1976). Bu çalışmanın amacı, gelişmekte olan belli bir coğrafyadaki ülkelerde bütçe açıklarının ve döviz kurlarının enflasyona neden olup olmadığını ve bu üç değişkenin uzun dönemde birlikte hareket edip etmediğini, 22 gelişmekte olan Asya ülkesi (Bangladeş, Butan, Brunei Darüsselam, Kamboçya, Çin, Fiji, Hindistan, Endonezya, Kiribati, Malezya, Maldivler, Nepal, Pakistan, Papua Yeni Gine, Filipinler, Samoa, Solomon Adaları, Sri Lanka, Tayland, Tonga, Vanuatu ve Vietnam) özelinde eş bütünleşme analizi, panel nedensellik ve hata düzeltme modeli ile ortaya çıkartmaktır. Veriler arası döneme ait yıllık panel serisi verilerdir. Çalışmanın ampirik bulgularına göre, enflasyon ve bütçe açığı uzun dönemde eş bütünleşik hareket etmektedir. Yani bu değişkenler uzun dönemde bir denge noktasına yakınsamaktadırlar. Ayrıca panel nedensellik analizi sonuçlarına göre de kısa dönemde bütçe açığı ve döviz kurları enflasyonu anlamlı şekilde etkilemese de uzun dönemde bütçe açığı ve döviz kuru enflasyona neden olmaktadır. Kurulan hata düzeltme modeline göre, bütçe açığından enflasyona doğru bir nedensellik ilişkisi vardır. 2. Literatür Literatürdeki çalışmalara baktığımızda bütçe açıkları, döviz kuru ve enflasyon arasındaki ilişkiyi açıklayan standart bir şablonun olmadığını, ancak gelişmekte olan ülkeler üzerine yapılan çalışmaların çoğunda iktisat teorisinin öngördüğü gibi genelde bütçe açıkları enflasyonla pozitif ilişkili, döviz kurları ise bütçe açığı ile ters oranlı çıkmaktadır. Bu ilişkiler de genelde tek yönlü nedenselliğe dayanmaktadır. Habibullah vd. (2011), 13 Asya ülkesi için bütçe açığı ve enflasyon arasındaki ilişkiyi arası dönem için Granger nedensellik testi ve hata düzeltme modeli ile incelemişlerdir. Çalışmanın sonuçlarına göre enflasyon ve bütçe açığı arasında uzun dönemde eş bütünleşik bir ilişki vardır. Yazarlar bu yüzden Asya ülkelerinde bütçe açıklarının enflasyonist sonuçlar doğurduğu sonucuna varmaktadırlar. EKİM

24 Döviz kuru, bütçe açığı ve enflasyon arasındaki ilişkiyi eş bütünleşme analizi ile Türkiye için arası dönemde inceleyen Işık ve Acar (2004), döviz kuru ve enflasyon arasında uzun dönemde kuvvetli bir ilişki bulmalarına rağmen bütçe açığı ile herhangi bir ilişkiye rastlanamamıştır. Oladipo ve Akinbobola (2011), Nijerya ekonomisi için arası dönemde Granger nedensellik ve hata düzeltme modeli ile döviz kuru, bütçe açığı ve enflasyon arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Çalışmanın bulgularına göre, bütçe açığı enflasyonun direkt olarak Granger manada nedenidir. Ayrıca, bütçe açığı enflasyonu döviz kurunda dalgalanmalar yaratarak da dolaylı yoldan etkilemektedir. Lissovolik (2003), eş bütünleşme analizi ile döneminde Ukrayna daki enflasyon belirleyicilerini inceleyen çalışmasında, uzun dönemde parasal dönüşüm mekanizmasının ücretlere etki etmekte olduğunu bulmuş ancak bütçe açıklarının enflasyona neden olduğuna dair bir bulguya rastlanamamıştır. Ağayev (2011), panel nedensellik ve panel sabit etkileri yöntemini kullanarak arası dönemde kısmen düşük enflasyona sahip 10 CIS geçiş ekonomisindeki (Ermenistan, Azerbaycan, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Rusya, Tacikistan, Özbekistan, Gürcistan) enflasyonun kısa ve uzun dönem belirleyicilerini saptamaya çalışmıştır. Çalışmanın sonuçlara göre, döviz kurundaki değer artışları ve nominal ücret artışları enflasyona neden olmamaktadır. Gül ve Ekinci nin (2006), döviz kuru ve enflasyon arasındaki ilişkiyi Johansen eş bütünleşme testi ve Granger nedensellik testi ile 1984 ve 2003 arası dönem için analiz ettikleri çalışmalarında, döviz kuru ile enflasyon arasında uzun dönemde eş bütünleşik bir hareket olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Ayrıca döviz kurundan enflasyona doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisinin varlığını da tespit etmişlerdir. Sahan ve Bektaşoğlu (2010), yıllarını kapsayan dönemde 16 AB ülkesi (Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Avusturya, Belçika, Yunanistan, Danimarka, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Norveç, Slovakya, İspanya, İsveç ve İngiltere) için enflasyon ve bütçe açığı arasındaki ilişkiyi analiz etmişlerdir. Eş bütünleşme analizi kullanılarak elde edilen sonuçlara göre; 16 AB ülkesinin bazılarında bütçe açığı ve enflasyon arasında uzun dönemde pozitif; bazılarında ise negatif bir ilişki vardır. Oktayer (2010), Türkiye de yılları arasında bütçe açığı, parasal büyüme ve enflasyon arasındaki ilişkiyi analiz ettiği çalışmasında elde ettiği ampirik bulgulara göre; bütçe açıkları uzun dönemde enflasyon üzerinde anlamlı bir etkiye sahiptir. Altıntaş, Çetintaş ve Taban (2008), bütçe açıkları, parasal büyüme ve enflasyon arasındaki ilişkiyi Türkiye için yılları arasında ARDL sınır testi ile analiz etmişlerdir. Vardıkları sonuçlara göre, enflasyon ile parasal büyüme arasında hem 24 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

25 kısa hem de uzun dönemde pozitif bir ilişki vardır. Ancak bütçe açığı ile enflasyon arasında kısa ve uzun dönemde anlamlı herhangi bir ilişkiye rastlanamamıştır. Gümüş (2008), arası dönemde Türkiye de bütçe açıkları ve bu açıkların finansman yöntemlerinin makroekonomik etkilerini incelediği çalışmasının sonuçlarına göre, bütçe açıkları ile büyüme, enflasyon, ödemeler dengesi arasında herhangi bir ilişki tespit edilememiştir. Buna karşın Günaydın ın (2004) Türkiye için yapmış olduğu çalışmada bütçe açığı ile enflasyon arasında hem kısa hem de uzun dönemde pozitif yönlü bir ilişkinin var olduğu sonucuna varılmıştır. Berument (2002) ise çalışmasında Türkiye de ki reel döviz kurunun fiyatlar genel düzeyi üzerindeki etkisini tespit etmeye çalışmıştır. Reel döviz kuru, enflasyon ve reel GSYİH verilerini kullanarak kurduğu ve otoregresyon modellerini tahmin etmeye çalışmış ve reel döviz kurunun sektörlerdeki fiyatları farklı yönde etkilediğini, TEFE oranının TÜFE oranından daha fazla reel döviz kurundaki hareketlerden etkilendiği sonucuna varmıştır. Son olarak, enflasyon, bütçe açığı ve döviz kuru arasındaki ilişkiyi Türkiye için inceleyen, Günaydın ın (2000) yapmış olduğu eş bütünleşme analizi ve kurduğu hata düzeltme modeli sonuçlarına göre, reel bütçe açıklarında meydana gelecek yüzde bir oranındaki artışın bir yıllık bir gecikme ile reel döviz kurlarında az da olsa bir azalışa neden olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, bütçe açıklarının parasallaşma olgusu ile enflasyonu artırdığı ve enflasyonda meydana gelecek artışın da iki yıllık bir gecikme ile reel döviz kurlarında bir yükselişe neden olacağı vurgulanmıştır. 3. Metodoloji Bu çalışma Habibullah, Cheah ve Baharom un (2011), 13 Asya ülkesi için geliştirdikleri bütçe açıkları ve enflasyon modeline döviz kurlarını da ilave etmektedir. Ayrıca bu makale Rahman, Mustafa ve Bailey in (1996), Amerika için test ettikleri bütçe açığı, enflasyon ve döviz kuru modelini bir adım ileri taşıyarak Gelişen Asya Ülkeleri ne uygun hale getirmiştir. O halde enflasyonu, döviz kuruna ve bütçe açığına olan hassasiyeti şeklinde aşağıdaki model çerçevesinde ifade edebiliriz: = + + +, =1,2,3, ; =1,2,3,..., (1) Burada CPI, EXC ve BD sırasıyla tüketici fiyat endeksini, döviz kurunu ve bütçe açığını göstermektedir. Çalışmada kullanılan veriler yıllık olup dönemini kapsamaktadır. 27 Gelişen Asya ülkesinden verilerine ulaşabildiğimiz 22 tanesi çalışmaya dâhil edilmiştir (Bangladeş, Butan, Brunei Darüsselam, Kamboçya, Çin, Fiji, Hindistan, Endonezya, Kiribati, Malezya, Maldivler, Nepal, Pakistan, Papua Yeni Gine, Filipinler, Samoa, Solomon Adaları, Sri Lanka, Tayland, Tonga, Vanuatu ve Vietnam). EKİM

26 4. Data Bütün veriler Dünya Bankası nın Dünya kalkınma Göstergelerinden (World Bank s World Development Indicators) alınmıştır. Bu çalışmada fiyat seviyesi olarak tüketici fiyat endeksi (CPI), döviz kuru olarak yerli paranın Dolara oranı (EXC) ve bütçe açığını temsilen kamu harcamaları ve kamu gelirleri arasındaki farkın toplam hasılaya oranı (BD) veri olarak alınmıştır. Döviz kuru ve fiyat endeksinin doğal logaritması alınmıştır. Veriler dönemini kapsayan yıllık verilerdir. Tablo 1 de verilere ait betimleyici istatistikler verilmiştir. Değişken Tablo 1: Ampirik Modeldeki Değişkenlerin Betimleyici İstatistikleri Ortalama Standart Sapma Minimum Değer Maksimum Değer Döviz Kuru, EXC Tüketici Fiyat Endeksi, CPI Bütçe Açığı, BD (%) Not: Hesaplamalar 1980 ve 2011 arasındaki yıllık veriler üzerinden yapılmıştır. 5. Ampirik Bulgular Bu çalışmada elde edilen ampirik bulgular üç aşamada elde edilmiştir: Birim kök testi, eş bütünleşme analizi ve nedensellik analizi Birinci Nesil Panel Birim Kök Testi Bu çalışmada yatay kesit bağımlılığını dikkate almayan (yatay kesit bağımsızlığı olan paneller) birinci nesil birim kök testleri ve yatay kesit bağımlılığını dikkate alan (yatay kesit bağımlılığı olan paneller) ikinci nesil birim kök testleri ile değişkenlerin durağanlıkları analiz edilmiştir. Birimler arasında korelasyon zaman olduğu birinci nesil (kuşak ) birim kök testlerinin asimptotik dağılımları etkilenmektedir. Bu yüzden birinci nesil birim kök testleri birimler arası korelasyonsuzluk gibi oldukça kısıtlayıcı bir varsayımı kabul ederek durağanlığı analiz etmektedir. Oysa ikinci nesil birim kök testleri birimler arası korelasyonu da dikkate alarak durağanlık analizi yapmaktadır (Tatoğlu, 2012: 220). Bu bağlamda önce yatay kesit bağımsızlığını dikkate alan birinci nesil panel birim kök testleri olan Levin, Lin ve Chu (2002) (LLC) ve Im, Pesaran ve Shin (2003) (IPS) ile değişkenlerin durağanlık özellikleri analiz edilmektedir. Tablo 1a da sunulan birinci nesil birim kök testlerinin sonuçlarına göre bütün değişkenler düzey değerlerinde durağan değildir ve ancak birinci farkları alındığında durağanlaşmaktadır. O halde bütün değişkenler birinci nesil birim kök testi sonuçlarına göre I(1) dir. 26 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

27 Tablo 1a: Panel Birim Kök Testleri LLC IPS BD (0.0187) (0.1268) Düzey Birinci fark LCPI (0.0057) (0.9377) LEXC (0.1100) (0.0820) BD (0.0000) (0.0000) LCPI LEXC (0.0000) (0.0000) (0.0000) (0.0000) Not: Parantez içindeki değerler olasılıkları (P-values) göstermektedir. Optimal gecikme uzunluğu Schwarz Kriterine göre belirlenmiştir. LLC de temel hipotez en az bir birim kök vardır şeklindedir. IPS de ise temel hipotez hiçbir birim durağan değildir ve alternatif hipotez de birimlerden en az biri durağandır şeklindedir İkinci Nesil Panel Birim Kök Testi Bu çalışmada değişkenlerdeki durağanlık ayrıca yatay kesit bağımlılığına izin veren ikinci nesil birim kök testleri ile de analiz edilmiştir. Bu amaçla Breuer vd.(2002) tarafından geliştirilen SURADF (Seemingly Unrelated Augmented Dickey Fuller) ve Pesaran (2006) tarafından geliştirilen CADF (cross-sectionally augmented Dickey Fuller) testleri bu bölümde verilere uygulanmıştır. SURADF ve CADF test sonuçları sırasıyla tablo 1b ve 1c de yer almaktadır. SURADF sonuçlarına göre 17 ülkenin LEXC değişkeninde, 18 ülkenin LCPI değişkeninde ve bütün panelde yer alan ülkelerin hepsinin BD değişkeninde birim kök vardır. Birim kök olduğunu ileri süren temel hipotez LEXC değişkeninde Bangladeş, Brunei, Vietnam, Papua Y.G ve Pakistan için; LCPI değişkeninde Kamboçya, Fiji, Endonezya, Maldivler ve Pakistan için ret edilmektedir. Tablo 1c de elde edilen sonuçlar SURADF sonuçlarını teyit etmektedir. CADF testi LEXC, LCPI ve BD değişkenlerinde sırasıyla 20, 21 ve 18 Güney Asya ülkesinde birim kök olduğunu ileri süren hipotezi ret edememektedir. LEXC için Vanuatu ve Vietnam; LCPI için sadece Vietnem ve BD için Hindistan, Malezya, Pakistan ve Vietnam verilerinde birim kök olmadığını % 10 anlamlılık düzeyinde kabul etmektedir. Böylece ikinci nesil birim kök testleri de panel verilerde çoğunlukla birim kök olduğunu ve eşbütünleşme düzeyinin I(1) olduğunu ortaya koymaktadır. EKİM

28 Tablo 1b: SURADF Test Sonuçları LEXC LCPI BD Ülke SURADF t- [CV=0.05] SURADF t- [CV=0.05] SURADF [CV=0.05] p Bangladeş * Bhutan Brunei * Kamboçya * Çin Fiji * Hindistan Endonezya * Kiribati Malezya Maldivler * Nepal Pakistan * Papua Y.G * Filipinler Samoa Solomon A Sri Lanka Tayland Tonga Vanuatu Vietnam * Notlar: SURADF için 1000 tekrarlı Monte Carlo simülasyonuyla bootstrap kritik değerleri % 5 için türetilmiştir. 28 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

29 Tablo 1c: CADF Test Sonuçları LEXC LCPI BD Ülke CADF p CADF p CADF p Bangladeş Bhutan Brunei Kamboçya Çin Fiji Hindistan Endonezya Kiribati Malezya Maldivler Nepal Pakistan Papua Y.G Filipinler Samoa Solomon A Sri Lanka Tayland Tonga Vanuatu * * * * Vietnam * * * 7 Not: ***, ** ve * sırasıyla Yüzde 1, 5 ve 10 hata düzeyinde istatistiksel anlamlılığı göstermektedir. Gecikme uzunlukları (p) Scharrz bilgi kriterine göre seçilmiştir. CADF testi için kritik değerler Pesaran (2006), Tablo 1c den elde edilmiştir. Bu kritik değerler % 1, 5 ve 10 için sırasıyla -4.11, -3.34, şeklindedir. Biz sadece % 1 ve 5 hata düzeyinde anlamlı olanları kabul etmekteyiz. EKİM

30 5.3. Panel Eş Bütünleşme Analizi Birim kök testleri aynı düzeyde durağan olan seriler arasında eş bütünleşme olabileceğini işaret etmektedir. Bu durumun testlerle ortaya çıkarılması gerekmektedir. Panelde eş bütünleşme olmadığını öne süren hipotezi (yani paneldeki seriler bağımsız hareket etmektedir) test etmek için Pedroni (1999) eş bütünleşme testleri uygulanmıştır. Grup ρ-testi ve panel ʋ-testi hariç diğer Tablo 2 de sunulan diğer panel eş bütünleşme testleri sonuçlarına göre döviz kuru, bütçe açıkları ve enflasyon uzun dönemde durağan durum dengesine gelecektir. Yani bu değişkenler bütünleşik hareket etmektedirler. Tablo 2: Panel Eş Bütünleşme Testleri Grupiçi Testler Sabitli Model Sabit ve Trendli Model Panel ʋ -istatistiği Panel rho (ρ)- İstatistiği * Panel PP-İstatistiği -6.41* * Panel ADF- İstatistiği -2.60* -6.69* Gruplararası testler Grup rho (ρ)-istatistiği Grup PP-İstatistiği 2.67* -8.40* Grup ADF- İstatistiği 1.42** -2.34* Not: ** ve * % 5 ve % 1 hata düzeylerinde istatistiksel anlamlılığı göstermektedir. Bu çalışmada yatay kesit bağımlılığını dikkate almadığımız ve birimlerin etkisini farklı kabul ettiğimiz (heterojenite varsayımı) için eş bütünleşme modelinin parametreleri Pedroni (2000 ve 2001) ve Philips ve Moon (2000) tarafından geliştirilen Tam Değiştirilmiş En Küçük Kareler Tahmincisi (FMOLS) ve Panel Dinamik En Küçük Kareler Tahmincisi (DOLS) (Kao ve Chiang, 2000) ile tahmin edilmiştir. FMOLS tahmini yukarıda her ülke için kurulan (1) nolu denklemin tahmini sonucu üretilen katsayı tahminlerine dayanırken, panel DOLS tahmnincisi, aşağıdaki modeli En Küçük Kareler Yöntemi ne göre tahmin etmeyi gerektirmektedir: = (2) Burada ve öncül ve gecikmeleri göstermektedir. Tablo 3 te tahmin edilen eş bütünleşme parametrelerine göre enflasyon, bütçe açığı ile pozitif, döviz kuru ile negatif ilişkilidir. Daha spesifik olarak panel DOLS 30 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

31 sonuçlarına bakıldığında, bütçe açığında meydana gelecek % 1 oranındaki artışın trendli modelde % 0.04, trendsiz modelde ise % 0.06 kadar enflasyonu artırması beklenmektedir. Benzer şekilde döviz kurunda meydana gelecek % 1 oranındaki artış da enflasyonu trendli modelde % 0.02, trendsiz modelde ise % 0.35 kadar artırması beklenmektedir. FMOLS modelinde ise sadece bütçe değişkenine ait uzun dönem parametresi anlamlı çıkmıştır. FMOLS sonuçlarına göre bütçe açığındaki % 1 lik artış enflasyonu % 0.02 ve % kadar yukarı çekecektir. Özellikle her iki değişkenin de anlamlı olduğu DOLS sonuçlarına göre, bütçe açığının enflasyon üzerindeki etkisi döviz kurunun etkisinden daha büyüktür. Tablo 3: Panel Eş bütünleşme Tahmin Sonuçları Trendsiz Model Lineer Trendli Model Tahmin Metodu LEXC BD(%) LEXC BD(%) Panel FMOLS *** *** Panel DOLS *** 0.061** *** Not. Panel DOLS modeli için öncül sayısı 1 gecikme sayısı 2 alınmıştır. *** ve ** sırasıyla % 10 ve % 5 düzeyinde istatistiksel anlamlılığı göstermektedir Panel Nedensellik Analizi Panel eş bütünleşme testi sonuçlarına göre değişkenler arasında neden sonuç etkileşimleri vardır. Eğer değişkenler eş bütünleşik iseler, bir vektör hata düzeltme modeli (VECM) tahmin edilmesi gerekir. Bu doğrultuda bir panel VECM modeli aşağıdaki gibi yazılabilir: = = = Burada k, optimal gecikme uzunluğunu, hata düzeltme parametresini, ise panel FMOLS dan elde edilen hata terimini göstermektedir. hep birlikte hata düzeltme mekanizmasını temsil etmektedir. Bir diğer deyişle katsayısı uzun dönem ilişkisinin korunması için bağımlı değişkenin ne kadar hızla dengeye ulaşacağını göstermektedir. Granger nedensellik teoremine göre, değişkenler arasında uzun dönemli bir ilişkiden bahsedebilmek için, uyarlama kat- EKİM

32 sayılarından en az bir tanesi sıfırdan farklı olmalıdır (Canning & Pedroni, 2008: 512). Modelde ler katsayıları, ise rassal yürüyüş terimini göstermektedir. Nedensellik analizi sonuçları Tablo 4 te sunulmaktadır. Tablodan kısa dönemde bütçe açığından ve döviz kurundan enflasyona tek yönlü bir nedensellik ilişkisi olduğu görülmektedir. Sonuçlara göre kısa dönemde enflasyondan döviz kuruna ve bütçe açığına bir nedensellik ilişkisi yoktur., hata düzeltme parametreleri panel VECM tahmini sonucunda anlamlı çıkmışlardır, yani 0. Bu yüzden, kısa dönemde bütçe açığı ve döviz kurundan enflasyona bir nedensellik ilişkisi olmamasına rağmen, uzun dönemde bütçe açığı ve döviz kuru enflasyona neden olmaktadır. Ayrıca tahmin edilen modellerde otokorelasyon olup olmadığı LM testi ile araştırılmış ve üç modelin kalıntılarında da otokorelasyon olmadığı görülmüştür. Tablo 4: Panel Nedensellik Sonuçları Kısa Dönem Nedensellik İlişkisi (H 0 hipotezi: =0) Uzun Dönem Nedensellik İlişkisi (H 0 hipotezi: =0) BD LCPI LEXC ECT(-1) BD [0.648] [0.474] * LCPI [0.093] [0.000] LEXC [0.960] [0.201] ** LM (1) test: [ ] LM (1) test: [ 0.435] LM (1) test: 7.89 [ 0.134] LM (1) test: 5.89 [ 0.113] Not: Olasılık değerleri köşeli parantez içinde verilmiştir. ** ve *, sırasıyla % 5 ve % 1 hata düzeylerinde istatistiksel anlamlılığı göstermektedir. Elde edilen bu bulgulara göre Türkiye ekonomisinde bütçe açıkları beklenilenin aksine kısa ve orta vadede enflasyon sorunu yaratmamaktadır. Ancak uzun vadede kronikleşen bir bütçe açığı bireylerin rasyonel bekleyişlerini tetikleyecek ve gelecek dönem beklentisini bugünkü politikaya göre oluşturmaya başladığında (uyarlamacı beklentiler) asıl enflasyon sorunu o zaman baş gösterecektir denilebilir. 6. Sonuç Bu çalışmada gelişen piyasalarda bütçe açıklarının ve döviz kurlarının enflasyonist sonuçlar doğurup doğurmadığı test edilmiştir. Gelişmekte olan piyasalarda bütçe açığını finanse etme yöntemleri ve yükselen döviz kurları, yeterince derin olmayan finansal piyasalar yüzünden enflasyonist ya da deflasyonist eğilimler gösterebilmektedir. Çalışma için 22 gelişen Asya ülkesine ait arası yıllık verileri kullanılmıştır. Gelişen ülkelerin tek bir coğrafyadan seçilmiş olmasının sebebi yatay kesit bağımsızlığının ve birim etki faktörünün sabit kabul edilmiş olmasıdır. 32 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

33 Ekonometrik analizlerden elde edilen bulgulara göre enflasyon, döviz kuru ve bütçe açığı uzun dönemde eş bütünleşik hareket etmektedir, yani enflasyon uzun dönemde döviz kurunun ve bütçe açığının doğrusal bir bileşeni şeklinde yazılabilmektedir. Panel nedensellik analizi sonuçlarına göre de kısa dönemde bütçe açığı ve döviz kurları enflasyonu anlamlı şekilde etkilemese de uzun dönemde bütçe açığı ve döviz kuru enflasyona neden olmaktadır. Elde edilen bu ilişki tek yönlüdür. EKİM

34 Kaynaklar Ağayev, S. (2011), "Exchange Rate, Wages, and Money; What Explains Inflation in CIS Countries: Panel Causality and Panel Fixed Effects Analysis", Middle Eastern Finance and Economics: Euro Journals Publishing,6-13. Alacahan, N. D. (2011), "Enflasyon, Döviz Kuru İlişkisi ve Yansıma: Türkiye", İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,(1), Altıntaş, H., Çetintaş, H., & Taban, S. (2008), "Türkiye'de Bütçe Açığı, Parasal Büyüme ve Enflasyon Arasındaki İlişkinin Ekonometrik Analizi: ", Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(2), Beck, S. E. (1994). The effect of budget deficits on exchange rates: Evidence from five industrialized countries, Journal of Economics and Business, 46(5), Breuer, B., McNown, R. and Wallace, M. (2002) Seriesspecific unit root test with panel data, Oxford Bulletin of Economics and Statistics, 64, Berument, H. (2002), "Döviz Kuru Hareketleri ve Enflasyon Dinamiği: Türkiye Örneği", Bilkent Üniversitesi Yayınları. Dornbusch, R. (1976). Expectations and exchange rate dynamics. The Journal of Political Economy, Ejder, H.L., (2002) "Kamu Açıkları İle Enflasyon Arasındaki İlişkinin Analizi ve Değerlendirilmesi", Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, (3), Fleming, J. M. (1962), Domestic Financial Policies under Fixed and under Floating Exchange Rates, Staff Papers-International Monetary Fund, Gül, E., & Ekinci, A. (2006), "Türkiye'de Enflasyon ve Döviz Kuru Arasındaki Nedensellik İlişkisi: ", Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6(1), Günaydın, İ. (2000), "Türkiye'de Bütçe Açıkları, Enflasyon ve Döviz Kurları Arasındaki İlişkinin Analizi", İktisat İşletme ve Finans Dergisi, 15(172), Günaydın, İ. (2004), "Bütçe Açıkları Enflasyonist midir? Türkiye Üzerine Bir İnceleme", Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6(1), Gümüş, S. (2008), "Türkiye de Bütçe Açıkları ve Finansman Yöntemlerinin Makro Ekonomik Etkileri", Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İzmir. Habibullah, M.S., Cheah, C.K. ve Baharom, A.H. (2011), "Budget Deficits and Inflation in Thirteen Asian Developing Countries", International Journal of Business and Social Science, 2(9), ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

35 Işık, N., Acar, M., & Işık, B. (2004), "Enflasyon ve Döviz Kuru İlişkisi: Bir Eşbütünleşme Analizi", Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakülte Dergisi, 9(2), Lissovolik, B. (2003), "Determinants of Inflation in a Transition Economy: The Case of Ukraine", IMF Working Paper WP/03/126, Loungani, P., Swagel, P. (2001), "Sources of Inflation in Developing Countries", IMF Working Paper WP/01/198,1-29. Monfort, B., Pena, S. (2008), "Inflation Determinants in Paraguay: Cost Push versus Demand Pull Factors", IMF Working Paper WP/08/270, Mundell, R. A. (1963). Capital mobility and stabilization policy under fixed and flexible exchange rates, The Canadian Journal of Economics and Political Science, 29(4), Oktayer, A. (2010), "Türkiye'de Bütçe Açığı, Para Arzı ve Enflasyon İlişkisi", Maliye Dergisi(158), Özçiftçi, Ö. (2007), "Türkiye de Enflasyon Dinamikleri: Var Analizi", Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ekonometri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Pedroni,, P. (1999), "Critical Values for Cointegration Tests in Heterogeneous Panels with Multiple Regressors", Oxford Bulletin of Economics and Statistics, 61, Pedroni, P., (2000),"Fully Modified OLS for Heterogeneous Cointegrated Panels, Advances in Econometrics", 15, Perasan, H. (2006) A simple panel unit root test in the presence of cross section dependence, Cambridge University,Working Paper, No 0346 Pedroni, P., (2001), "Purchasing Power Parity Tests in Cointegrated Panels, Review of Economics and Statistics", 83, Rahman, M., Mustafa, M., ve Bailey, E. R. (1996), "US Budget Deficits, Inflation and Exchange Rate:a Cointegration Approach", Applied Economics Letters, 3, Sahan, F., Bektaşoğlu Y. (2010), "A Panel Cointegration Analysis of Budget Deficit andinflation for EU Countries and Turkey", 6th International Student Conference Izmir University of Economics, İzmir. Sachs, J. D., and Williamson, J. (1985). External debt and macroeconomic performance in Latin America and East Asia, Brookings Papers on Economic Activity, 1985(2), EKİM

36 Tatoğlu, F.Y. (2012). İleri Panel Veri Analizi Stat Uygulamalı, Beta Yayınları, İstanbul. Vuyyuri, S., and Seshaiah, S. V. (2004). Budget Deficits and Other Macroeconomic Variables in India. Applied Econometrics and International Development, 4(1). Yayla, A. (2007), İktisat ve Hayat, Liberte Yayınları, Ankara. 36 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

37 Ekonomik Özgürlüğün Gelir Düzeyi Üzerindeki Etkisinin Panel Veri Analizi Yöntemiyle İncelenmesi Rahmi ÇETİN Yrd.Doç.Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, İİBF İktisat Bölümü Ekonomik Özgürlüğün Gelir Düzeyi Üzerindeki Etkisinin Panel Veri Analizi Yöntemiyle İncelenmesi Özet Bu çalışmada, ekonomik özgürlüğün gelir düzeyine etkisi 81 ülkenin dönemi verilerine panel veri analiz yöntemlerinden sabit ve rassal etkiler tahmin metodu uygulanılarak analiz edilmiştir. Çalışmada, kişi başı GSYİH düzeyinin belirleyicileri olarak Heritage Foundation (2011) tarafından geliştirilen ekonomik özgürlük endeksinin yanı sıra kontrol değişkenleri olarak yatırım ve nüfus artışı değişkenleri kullanılmıştır. Sabit etkiler tahmin sonuçları, ekonomik özgürlüğün düzey ve değişim değerlerindeki artışların gelir düzeyine pozitif ve anlamlı etki ettiğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Ekonomik Özgürlük, Gelir Düzeyi, Panel Veri Analizi An Analysis of the Impact of Economic Freedom on Income Level with a Panel Data Approach Abstract In this study, the impact of economic freedom on income level of 81 countries was investigated by utilizing fixed and random effects models on panel data for the period This paper estimates per capita GDP as functions of economic freedom (developed by Heritage Foundation), investment, and population growth. The results of the fixed effect model indicate that both the level and the change of economic freedom index assert positive and significant effects on the level of income. Keywords: Economic Freedom, Income Level, Panel Data Analysis 1. Giriş Bir ülkenin ekonomik olarak gelişmesinde kurumsal ve kültürel yapıların önemli etkilerinin olduğu kalkınma literatüründe son zamanlarda sıkça tartışılan konular arasında yer almaktadır. Ekonomik büyümenin sağlanması ve devam ettirilmesi tüm ülkeler için en önemli hedeflerden birisi olmuştur. Gelişmiş ülkeler mevcut durumlarını korumayı hedeflerken, gelişmekte olan ülkeler ekonomik kalkınma ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(2),

38 için ön şart olan yüksek büyüme hızına ulaşmayı hedeflemektedirler (Dursun, 2005: 172). Bu çerçevede, ekonomik özgürlüklerin bir ülkenin gelişmişlik düzeyinde önemli rolünün olduğu ifade edilebilir. Liberal iktisadi düşünce, sosyalizmin eski ve devlet destekli ithal ikameci kalkınma modellerin yıkıldığı ülkelerde hızlı ve sürekli kalkınmanın olacağına inanmaktadırlar. Diğer görüş ise devletin piyasaları akıllıca kontrol etmesi halinde büyümenin hızlanacağını savunmaktadır (Landes, 1998). Teorik olarak ekonomik özgürlüğün büyümeye farklı etkilerinin olacağının düşünülmesinde özgürlüğün açık bir tanımının yapılamamış olması ve nasıl ölçüleceğinin tam olarak bilinememesinin yanı sıra bu tanımı kapsayan ve özgürlük ve büyüme arasındaki ilişkinin varlığını test etmeye yarayacak kadar yeterli sayıda ülke ve zaman dilimini içeren verilerin olmayışının büyük payı vardır. Genelde toplumların, özelde ise bireylerin olmazsa olmaz değerlerinden olan ekonomik özgürlüğe farklı anlamlar yüklenmiş ve bu sebeple çok sayıda tanım ve yaklaşım ortaya konmuştur (Dursun, 2002: 2). Adam Smith ten beri birçok tanımı yapılan ekonomik özgürlüğün en geniş tanımı Miller ve Kim tarafından 2011 yılında yapılmıştır. Buna göre ekonomik özgürlük mutlak mülkiyet hakkını, emek, sermaye ve malların serbest dolaşımını, ekonomik bağımsızlık üzerindeki baskı ya da kısıtlamaların bireyin özgürlüğünü koruması ve sürdürmesi için zorunlu olandan fazla olmaması durumlarını kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle, ekonomik olarak özgür bir toplumda, bireyler istedikleri biçimde çalışma, üretme, tüketme ve yatırım yapma konusunda özgür ve yetkili olmalı ve bu özgürlükler devlet tarafından korunmalıdır (2011: 19). Yirmi birinci yüzyılın başlarından itibaren ekonomik özgürlük endekslerinin geliştirilmesi ve çok sayıda ülke için derlenmesiyle birlikte çok sayıda ampirik çalışmada ekonomik özgürlüğün büyüme ve gelir üzerine etkisi araştırılmıştır. De Haan vd. (2006) yaptıkları literatür taramasında çok sayıda çalışmanın ekonomik özgürlük ve büyüme (gelir düzeyi) arasında ilişkinin varlığını ortaya koyduğunu, ancak bu ilişkinin her zaman tutarlı olmadığını göstermiştir. Bu çalışmanın amacı ekonomik özgürlüğün gelir düzeyine etkisinin var olup olmadığının panel veri analiz yöntemlerinden sabit ve rassal etkiler tahmincileri yöntemini kullanarak araştırmaktır. Ekonomik özgürlük ve gelir düzeyi ilişkisi incelenirken Levine ve Renelt (1992), Ali ve Crain (2002) ve Compton vd. (2011) tarafından geliştirilen modeller esas alınmıştır. Çalışmada 81 ülkenin dönemi yıllık verileri kullanılmış ve ekonomik özgürlük ölçütü olarak Heritage Foundation (2011) 1 tarafından geliştirilen genel endeks tercih edilmiştir Heritage Foundation ve Wall Street Journal işbirliğiyle geliştirilen endeks dünya ülkelerindeki ekonomik özgürlüğü 10 alt bileşen çerçevesinde ölçmeyi amaçlamakta ve veriler 1995 yılından itibaren kesintisiz ve yıllık olarak yayınlanmaktadır. Endeks başlangıçta 54 ülke verisini kapsarken, bu rakam 2011 yılında 185 ülkeye ulaşmıştır. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

39 Bu amaç doğrultusunda çalışma dört kısım olarak planlanmıştır. İkinci kısımda, ekonomik özgürlük ve büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen teoriler ele alındıktan sonra bu konuda yapılan çalışmalar özet halinde sunulacaktır. Üçüncü kısımda, literatürden hareketle çalışmanın modeli, veri seti ve modelin tahmin sonuçları üzerinde durulmuştur. Dördüncü kısım ise sonuç ve değerlendirmelerden oluşmaktadır. 2. Teorik ve Ampirik Literatür Taraması 1980 lerde ortaya çıkan iki önemli gelişme büyüme teorilerine olan ilginin tekrardan artmasına ve çoğu iktisatçının büyümenin belirleyicilerine ilişkin çalışmalarının yönünün değişmesine yol açmıştır. Bunlardan ilki, Romer ın (1986) Neo-klasik büyüme teorisine alternatif olarak geliştirdiği İçsel Büyüme teorisidir. Bu modelde üretim fonksiyonu artan verimler yasasına göre tanımlanmakta, teknoloji içsel bir değişken olarak kabul edilmekte ve üretim süreçleri sonucunda yeni bir üretim bilgisi olarak elde edilmektedir. Bu üretim bilgisinin ilgili sektörde veya ülke düzeyindeki herhangi bir üretim faaliyetinde girdi olarak kullanılması sonucunda yatırımların verimliliği beklenenin aksine azalmayıp artmaktadır. Sonuç olarak, teknoloji düzeyini etkileyen her şey aynı zamanda uzun dönem büyüme oranını da etkilemektedir. İkinci gelişme North tarafından ortaya atılan ve kurumlar ile ekonomik büyümeyi ilişkilendiren Kurumsal İktisat teoridir. Kurumsal yapı ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen öncü çalışmasında North ve Thomas (1970), batı ekonomilerinin 12. ve 19. yüzyıl arasında sürekli büyümesinin nedeni olarak bazı kurumsal düzenlemeleri göstermiştir. Kurumsal düzenlemeler içerisinde iyi işleyen mülkiyet hakları ve güçlü hukuk düzeni önemli yer tutmaktadır. Devletin kurumları aracılığıyla özel mülkiyet haklarını koruması ve işlem maliyetlerini azaltması piyasalardaki belirsizliği azaltmak suretiyle kaynakların daha etkin kullanımını teşvik etmektedir. Bu da ekonomik büyüme üzerine olumlu katkı yapar, çünkü bir toplumun hükümet tarafından etkilenen kaynakları, ne kadar çoksa, o kadar fazla kaynak bu tür korumacı kurumlara bağışlanıyor demektir (North, 1990: 87). North a (1990) göre girişimcilere, yenilikçilere, sanayicilere ve diğer ekonomik aktörlere sağlanan teşvikler büyük çapta kurumlar tarafından belirlenmekte ve büyümeye etkisi pozitif ya da hiçbir etkisi olamamaktadır. Dolayısıyla, kurumların bu teşvikler yoluyla yüksek katma değerli ürünlerin üretimine katkısı arttıkça ekonomik büyümeye olan katkısı da artmaktadır. Ekonomik özgürlüğü teminat altına alan kurumlar çeşitli sebeplerden dolayı büyümeyi artırma kapasitesine sahiptir: bunlar, düşük vergi, bağımsız yasal sistem ve mülkiyet haklarının yüksek getirili faaliyetleri teşvik etmesi; yeteneklerin en verimli olduğu alanlarda kullanılması; düzenlemelerin ve kamu iktisadi teşebbüslerin azlığı sebebiyle farklı aktörler arasında rekabetin artması; ticaret ve sermayenin EKİM

40 yüksek getirilerin olduğu alanlara gitmesi ve düşük ve istikrarlı fiyatlar yoluyla rasyonel kararların alınması (Berggren, 2003: 197). Amerikalı iktisatçı Olson ise bir yandan ekonomik değişime yön veren kamu politikalarının önemine vurgu yaparken, diğer yandan en istikrarlı ekonomilerin bile büyüme sürecini yavaşlatabilen kurumsal aktörlere de temas etmiştir (Olson, 1996). Diğer bir ifadeyle, yazar ülkeler arası refah düzeyindeki farklılıkların sebebi olarak ekonomi politikalarını ve kurumlar arasındaki farklılıkları göstermiştir. Olson piyasayı ve siyasal yaşamı kontrolü altına alan ve tekelci güce sahip olan karteller, lobiler, sendikalar gibi özel çıkar gruplarının var olduğu toplumlarda mal, hizmet ve faktör piyasalarında etkinliğin ve büyümenin azaldığını iddia etmektedir. Üretim ve mübadele üzerine getirilen kısıtlamalar genellikle bu özel çıkar gruplarına hizmet etmekte, bu da dolaylı olarak ekonominin dinamizminin bozulmasına ve büyüme sürecinin sekteye uğramasına yol açmaktadır (Makin, 2002: ). Buna karşılık, savaş veya devrim gibi büyük toplumsal olaylar sonucunda özel çıkar gruplarının ortada kalkması, özgür ve kararlı bir yasal düzenin kurulduğu toplumlarda iktisadi büyüme ve kalkınma hızlanma eğilimindedir. Liberal iktisadi düşüncenin ortaya çıkmasından itibaren, mülkiyet hakları başta olmak üzere, ekonomi alanında tanınacak serbestinin ve ekonomik özgürlüklerin ekonomik büyüme ve kalkınma sürecini olumlu etkileyeceği söylenegelmektedir (Dursun, 2005). Teorik literatürdeki bu gelişmelere paralel olarak, kalkınma iktisatçıları ekonomik özgürlüğün büyüme ve gelir düzeyine olan etkisini ampirik olarak araştıran çok sayıda çalışma gerçekleştirmişlerdir. De Haan vd. nin (2006) ekonomik özgürlük ve büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen ampirik çalışmaların özetini sundukları makalesinde, bir grup çalışmada ekonomik özgürlüğün büyümeye (gelir düzeyine) katkısının olduğu, diğer bir grup çalışmada ise bu katkının yeterince sağlam olmadığı ifade edilmektedir. Biz burada çalışmanın kapsamını daha fazla geniş tutmamak amacıyla büyümenin belirleyicileri olarak toplulaştırılmış ekonomik özgürlük endeksinin yanı sıra nüfus artışı, yatırım ve başlangıç GSYİH değişkenlerini ele alan çalışmaları özetlemekle yetineceğiz. İlk olarak, De Haan ve Sturm (2000), Levine ve Renelt un (1992) geliştirdiği aşırı sınır analizinin bir başka versiyonunu (duyarlılık analizi) kullanmak suretiyle ekonomik özgürlük ve büyüme arasındaki ilişkiyi dönemi için incelemişlerdir. Modelde büyümenin açıklayıcı değişkenleri olarak ekonomik özgürlük, nüfus artışı, kamu harcamalarının payı, enflasyon oranı ve dış açıklık oranı (ihracat+ithalat/gsyih) kullanılmıştır. Çalışmada ekonomik özgürlükleri ölçmede Gwartney vd. (1996) ın Fraser Institute için geliştirdikleri Dünya Ekonomik Özgürlük endeksi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, ekonomik özgürlük düzeyinin büyümeye etkisinin önemsiz, ancak ekonomik özgürlükteki değişimin büyümeye etkisinin önemli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 40 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

41 Benzer şekilde Ali ve Crain (2002), 119 ülkenin dönemi panel verilerini kullanarak gerçekleştirdikleri duyarlılık analizinde büyümeyi ekonomik özgürlük, nüfus artışı, yatırım, beşeri sermaye ve başlangıç GDP değişkenlerinin bir fonksiyonu olarak ele almışlardır. Yapılan duyarlılık analizlerin birkaçında ekonomik özgürlüğün büyümeyi pozitif olarak etkilediği, ancak bu etkinin istatistiksel olarak anlam düzeyinin oldukça düşük olduğu gözlemlenmiştir. Karabegovic vd. (2003), Kanada ve ABD nin tüm eyaletleri için dönemi yıllık verilerine panel veri analiz yöntemlerinden biri olan sabit etkiler yöntemini kullanmak suretiyle ekonomik özgürlük ve büyüme arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Bu çalışmada ekonomik özgürlük ölçütü olarak Dünya Ekonomik Özgürlük endeksinin bir uzantısı olan Kuzey Amerika Ekonomik Özgürlük endeksi kullanılmıştır. Panel tahminleri sonucunda ekonomik özgürlüğün hem düzey hem de değişim değerlerinin büyümeyi ve gelir düzeyini pozitif olarak etkilediğini göstermişlerdir. Chheng (2005), 50 ülke için dönemi panel verilerinin beşer yıllık ortalamalarını alarak yaptıkları çalışmada ekonomik özgürlük, yatırım ve büyüme ilişkisini araştırmışlardır. Çalışmada ekonomik özgürlük ölçütü Dünya Ekonomik Özgürlük endeksi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda, ekonomik özgürlük ve yatırımların artmasının hızlı büyümeye yol açtığı sonucuna ulaşılmıştır. Diğer ifadeyle, ekonomik özgürlüğü geliştiren ve yatırımları destekleyen ülkelerin daha hızlı kalkınmayı gerçekleştirdikleri görülmüştür. De Haan ve Sturm (2007), dönemi beşer yıllık aralıklarla hazırlanan 20 ülkenin panel verilerine OLS ve enstrümental değişken yöntemlerini kullanarak ekonomik özgürlük ve büyüme arasındaki ilişkiyi analiz etmişlerdir. Çalışmada bağımsız değişkenler olarak ekonomik özgürlüğün yanı sıra başlangıç GSYİH sı, yatırım ve orta öğretime kayıtlı öğrenci sayısı kullanılmıştır. Tahmin sonuçlarına göre, ekonomik özgürlük düzeyindeki değişme büyümeyi pozitif ve anlamlı olarak etkilerken, ekonomik özgürlük düzeyi ise büyümeyi anlamlı biçimde etkilememiştir. Ashby ve Sobel (2008), ABD de gelir eşitsizliği ve ekonomik özgürlük adlı çalışmasında ekonomik özgürlüğün farklı gelir düzeyine sahip eyaletlerin büyüme ve gelir düzeyine olan etkilerini araştırmışlardır dönemi panel verilerinin üçer yıllık ortalamalarının kullanıldığı çalışmada, açıklayıcı değişken olarak ekonomik özgürlük endeksi, liseli öğrencilerin toplam öğrenciler içindeki payı, metropollerde yaşayan nüfusun toplam nüfus içindeki payı ve 1980 yılının GSYİH sı yer almıştır. Çalışmada özgürlük değişkeni hem düzey hem de değişim değerleri birlikte modele dahil edilerek tahminler yapılmıştır. Tahmin sonuçları, özgürlük düzeyindeki değişmenin tüm eyaletlerin büyüme oranını pozitif etkilerken, yüksek gelirli eyaletlerin gelir düzeyini etkilememektedir. Diğer taraftan, ekonomik özgürlük düzeyinin büyüme oranına ve gelir düzeylerine çoğunlukla anlamlı bir biçimde etki etmediği sonucuna ulaşılmıştır. EKİM

42 Son olarak, Compton vd. (2011), ABD nin 50 eyaleti için dönemi panel verilerine sabit etkili OLS ve dinamik panel veri (GMM) metotlarını uygulayarak yaptıkları çalışmada ekonomik özgürlük ve büyüme ilişkisini araştırmışlardır. Çalışmada ekonomik özgürlük hem düzey hem de değişim değerleri ile modele dahil edilmişlerdir. OLS tahmin sonuçlarına göre, büyüme ve ekonomik özgürlük düzeyi arasında pozitif ve anlamlı ilişkiye rastlanırken, GMM tahmin sonuçlarına göre bu iki değişken arasında negatif ve anlamsız bir ilişkiye rastlanmıştır. Ancak büyüme ve ekonomik özgürlük endeksinin değişimi arasında her iki yöntemde de pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. 3. Veri Seti, Araştırma Yönetimi ve Sonuçları Bu çalışmada, dönemine ait 81 ülkenin 2 yıllık panel verileri kullanılarak ekonomik özgürlüğün gelir düzeyine etkileri araştırılmıştır. Modele bu temel değişkenin yanı sıra GSYİH da yatırımın payı ve nüfus artışı gibi değişkenler kontrol değişkenleri olarak ilave edilmiştir. Gelir düzeyi değişkeni olarak kişi başı GSYİH rakamları Penn World Table veri bankasından elde edilmiştir. Yatırımların GSYİH daki payı ve nüfus artışı değişkenleri de yine bu kaynaktan alınmıştır. Son olarak, genel ekonomik özgürlük endeksi Heritage Foundation (2011) adlı veri tabanından elde edilmiştir. Modeldeki tüm değişkenler (ekonomik özgürlük hariç) 2005 yılı fiyatlarıyla orijinal kaynaktan elde edildikten sonra tüm değişkenlerin logaritması alınmıştır. Çalışmanın uygulama kısmında panel veri analizi metodu kullanılmıştır. Panel veri yönteminin faydaları Baltagi (2005) tarafından şu şekilde sıralanmaktadır; 1) bireysel heterojenliği kontrol etmek; 2) panel verinin kullanılmasıyla veriler hakkında daha fazla bilgi, değişkenlik, serbestlik derecesi ve etkinlik sağlanırken, değişkenler arasında daha az eş-doğrusallık elde edilmektedir; 3) bu metot etkilerin ölçülmesi ve tanımlanmasında zaman serisi ya da yatay kesit verilerine göre daha faydalıdır; 4) dinamik ayarlama yapmaya daha uygundur ve 5) panel veri modelleri davranışsal modellerde diğer verilerden daha uygundur. Panel veri setleri kullanılarak tahmin edilen statik modellerde genellikle sabit ve rassal etkiler tahmincileri kullanılmaktadır. Sabit etki tahmini yönteminde panelde yer alan her bir yatay kesit (ülke) arasındaki fark her bir yatay kesit için ayrı ayrı sabitler eklenmek suretiyle elde edilmektedir. Ancak, rassal etkiler tahmin yönte Çalışmaya dahil edilen ülkeler; Almanya, Arnavutluk, ABD, Arjantin, Avusturya, Avustralya, Bahreyn, Belçika, Bahama Adaları, Beyaz Rusya, Brezilya, Barbados, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cum., Danimarka, Dominik Cum., Çin, Endonezya, Ekvator, Filipinler, Fiji, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Güney Kore, Güney Afrika, Guatemala, Hırvatistan, Hollanda, Hong Kong, Hindistan, İran, İsveç, İngiltere, İsviçre, İrlanda, İspanya, İtalya, Japonya, Kanada, Kamerun, Kolombiya, Kosta Rika, Kenya, Lübnan, Lituanya, Mısır,, Macaristan, Malta, Meksika, Moldova, Morokko, Malezya, Nikaragua, Norveç, Pakistan, Peru, Panama, Polonya, Paraguay, Romanya, Rusya, Suudi Arabistan, Senegal, Singapur, Salvador, Sri Lanka, Slovakya, Slovenya, Şili, Tayland, Türkiye, Tunus, Tayvan, Ukrayna, Uruguay, Ürdün, Vietnam, Yeni Zelanda ve Yunanistan dan oluşmaktadır. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

43 minde yatay kesitlerin özellikleri gözlemlenemez ve rassal olarak dağılmış olması sebebiyle bu rassal etkiler hata terimlerinden elde edilebilmektedir. Literatürde sabit ve rassal etkiler tahmincilerinden hangisinin tercih edileceğinin belirlenmesi için Hausman (1978) testi kullanılmaktadır. Bu testte sıfır hipotezi rassal etkiler modelinin doğru olduğu biçiminde kurulmuş ve eğer bu test sonucunda Ki-kare değerinin olasılığı %1 den küçük çıkması halinde sabit etkiler modelinin doğru olduğu sonucuna varılacaktır (Baltagi, 2005). Ekonomik özgürlük ve gelir düzeyi arasındaki ilişkiyi ekonometrik olarak test etmek için Levine ve Renelt (1992), Ali ve Crain (2002) ve Compton vd. (2011) ın çalışmalarında kullanmış olduğu modellerden yararlanılarak aşağıdaki model geliştirilmiştir: Y t = α 0 + β 0EF t-1 + β 1ΔEF t + β 2IGDP t + β 3ΔPOP t +u t (1) Burada kişi başı reel GSYİH yı; EF ekonomik özgürlüğü; IGDP toplam yatırımların GSYİH içindeki payını; POP ülkelerin nüfus artışını ve hata terimlerini göstermektedir. Model (1) de yer alan en önemli açıklayıcı değişken olan ekonomik özgürlük endeksi Heritage Foundation ve Fraser Institute gibi güvenilir uluslar arası kuruluşlar tarafından yıllık olarak hesaplanıp yayınlanmaktadır. Bu çalışmada Heritage Foundation ve Wall Street Journal işbirliğiyle hazırlanan genel endeks tercih edilmiştir. Bunun sebebi ise bu endeks hesaplanırken diğerine göre ekonomik faaliyetlerin daha geniş kapsamlı olarak ele alınması 3 ve ayrıca çok sayıda ampirik çalışmada kullanılmasıdır (Çetin ve Baylan, 2012). Ekonomik özgürlük ve gelir düzeyi arasında yukarıda teorik bölümde de açıklandığı üzere pozitif ilişki beklenmektedir, yani β 0 > 0 ve β 1 > 0 dır. Modelde yer alan diğer değişkenler, yatırım ve nüfus değişkenleri, sırasıyla gelir düzeyini pozitif ve negatif olarak etkilemesi beklenmektedir, yani β 2 > 0 ve β 3 < 0 dır. Yukarıda verilen 1 nolu denkleme bağlı olarak gerçekleştirilen sabit ve rassal etkiler tahminlerinin sonuçları Tablo 1 de rapor edilmiştir. Tablo 1 in alt iki satırında yer alan F ve Hausman test istatistiklerinin %1 önem düzeyinde anlamlı olması, 81 ülkeye ait panel veri analizlerinde bireysel etkilerin bulunduğunu ve bu etkilerin sabit etkiler modeli yardımıyla sapmasız olarak tahmin edilebildiğini göstermektedir. Sabit etkiler modelinde ayrıca bağımsız değişkenlerin bağımlı değişkeni açıklama gücü (sabit etkiler için ayarlanmış R-kare 0.99) rassal etkiler modelinden çok 3 Ekonomik özgürlük endeksi hesaplanırken ekonominin 10 temel alanındaki veriler kullanılmıştır. Bu alanlar; teşebbüs özgürlüğü, ticari özgürlük, mali özgürlük, kamu kesimi büyüklüğü, parasal özgürlük, yatırım özgürlüğü, finansal özgürlük, mülkiyet hakkı, yolsuzluktan kaçış ve emek özgürlüğüdür. Endeks 0 ile 100 arasında değer alırken, yüksek nümerik değerler ekonomik özgürlüğün arttığını göstermektedir (Miller ve Holmes, 2011). EKİM

44 daha fazladır. Tablo 1 ile ilgili bu genel bilgileri verdikten sonra çıkan sonuçların yorumlanmasına geçebiliriz. Tablo 1: Dönemi Panel Verileri ile Gelir Düzeyinin Tahmini Bağımlı Değişken: Y Bağımsız Değişken Sabit Etkiler Rassal Etkiler Sabit 5.65 (14.5) *** 5.10 (13.1) *** EF t (6.66) *** 0.74 (8.21) *** ΔEF t 0.34 (2.67) ** 0.41 (3.26) *** IGDP t 0.35 (12.5) *** 0.36 (12.7) *** ΔPOP t -2.21(-2.25) ** -2.76(-2.83) *** Gözlem Sayısı Ayarlanmış R F-statistic 419,4 [0.00] Hausman Test 80.2 [0.00] Not: *** ve ** sırasıyla %1 ve %5 düzeyinde istatistiksel anlamlılığı belirtmektedir. Parantez içindeki sayılar t- istatistik değerlerini ve köşeli parantez içindeki sayılar da olasılık değerlerini göstermektedir. Sabit etkiler tahmini sonucunda, EF, ΔEF, IGDP ve POP değişkenlerinin katsayılarının beklentilere uygun işaret aldıkları (EF = 0.61, ΔEF = 0.34, IGDP = 0.35 ve POP = -2.21) ve istatistiksel bakımdan anlamlı oldukları görülmüştür. Çalışmanın temel konusunu oluşturan ekonomik özgürlük değişkenin hem düzey hem de değişim değerlerindeki artışların gelir düzeyini pozitif ve anlamlı biçimde etkilediği görülmüştür. Ancak, burada ekonomik özgürlüğün bir önceki dönem değerindeki artışın gelir düzeyine katkısı değişim değerindeki artışın katkısından iki kat daha fazla olduğu gözlenmektedir. Bu bulgu Karabegovic vd. (2003) ve Compton vd. nin (2011) çalışmalarında elde edilen sonuçları desteklemektedir. Ekonomik özgürlük bir ülkenin massetme kapasitesini, yatırımların etkinliğini ve teknolojik altyapılarını desteklemek ve buna benzer birçok yollardan büyüme potansiyelini artırabilmektedir. Modelde yer alan kontrol değişkenlerinden biri olan yatırım değişkeninin gelir düzeyini pozitif olarak etkilediği görülmektedir. Buradan yatırımların milli gelir içerisindeki payının %1 artması gelir düzeyini %0.35 artırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Son olarak, nüfus artışı ve gelir düzeyi arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bunun anlamı, nüfusta %1 lik bir artış gelir düzeyini yaklaşık olarak %2 azaltmaktadır. Bu sonuçlar önceki çalışmalar da elde edilen sonuçlara benzemektedir. 4. Sonuç 81 ülkenin dönemi yıllık verilerinin kullanıldığı bu çalışmada, ekonomik özgürlük, yatırım ve nüfus değişkenlerinin gelir düzeyine etkileri sabit ve rassal etkiler tahmin yöntemi ile test edilmiştir. Ekonomik özgürlüğün ölçülmesinde Heri- 44 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

45 tage Foundation için geliştirilen genel endeks kullanılmıştır. Analiz sonuçları bize, ekonomik özgürlük, yatırım ve nüfus artışı ile gelir düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir. Elde edilen bu sonuçlar, ekonomik özgürlük ve gelir düzeyi arasındaki ilişkiyi inceleyen önceki çalışmaların sonuçlarını desteklemektedir. Modelde yer alan bağımsız değişkenlerden ekonomik özgürlük düzeyi (değişim) ve yatırım oranı büyümeyi pozitif olarak etkilemektedir. Bunun anlamı, ülkelerin tamamında büyümenin sağlanabilmesi ve arttırılabilmesi için hükümet politikaları ve kurumlar tarafından desteklenen yatırımlar ve ekonomik özgürlüklere ihtiyaç bulunmaktadır. Diğer taraftan, nüfus artışı ile ekonomik büyüme arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Burada tam tersine, ekonomik büyüme için nüfus artışının frenlenmesi yada yavaşlatılması gerekmektedir. Bu durum özellikle sermaye birikiminin yeterince sağlanamadığı ve nüfus artışının yüksek düzeylerde seyrettiği gelişmekte olan ülkelerde büyük sorun teşkil etmektedir. EKİM

46 Kaynaklar Ali, A. M. ve W. M. Crain (2002), Institutional Distortions, Economic Freedom, and Growth, Cato Journal, 21(3), Ashby, N. J. ve R. S. Sobel (2008), Income Inequality and Economic Freedom in the U.S. States, Public Choice, 134, Baltagi. B. H. (2005), Econometrics Analysis of Panel Data, 3th Edition, Chichester: John Wiley & Sons, Ltd. Berggren, N. (2003), The Benefits of Economic Freedom: A Survey, The Independent Review, 8(2), Çetin, R. ve M. Baylan (2012), Ekonomik Özgürlük ve Büyüme Arasındaki Nedensellik İlişkisi: Panel Veri Analizi, 1st International Interdisciplinary Social Inquiry Conference, Haziran Bursa. Chheng, K. (2005), How Do Economic Freedom and Investment Affect Economic Growth?, EconWPA, Macroeconomics, No Compton, R. A., D. C. Giedeman ve G. A. Hoover (2011), Panel Evidence on Economic Freedom and Growth in the United States, European Journal of Political Economy, 27, De Haan, J ve J. E. Sturm (2000), On the Relationship between Economic Freedom and Economic Growth, European Journal of Political Economy, 16, De Haan, J., S. Lundstrom ve J. Sturm (2006), Market-oriented Institutions and Policies and Economic Growth: A Critical Survey, Journal of Economic Surveys, 20, De Haan, J. ve J. E. Sturm, (2007), Handling Economic Freedom in Growth Regressions: A Reply to Cole and Lawson, Econ Journal Watch, 4(1), Dursun, İ. (2002), Ekonomik Özgürlükler-Ekonomik Büyüme İlişkisi: Teorik ve Uygulamalı Bir İnceleme, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir Dursun, İ. (2005), Ekonomik Özgürlükler ve Kalkınma, Ed. Muhsin Kar ve Sami Taban, İktisadi Kalkınmada Sosyal, Kültürel ve Siyasal Faktörlerin Rolü, Bursa: Ekin Kitabevi, Hausman, J. A. (1978), Specification Tests in Econometrics, Econometrica, 46, ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

47 Heritage Foundation (2011), Index of Economic Freedom, (Erişim: ). Heston, H., R. Summers ve B. Aten (2012), Penn World Table, (Erişim: ). Gwartney, J., R. Lawson ve W. Block (1996). Economic Freedom in the World, Vancouver: Fraser Institute. Karabegovic, A., D. Samida, C. M. Schlegel ve F. McMahon (2003), North American Economic Freedom: An Index of 10 Canadian Provinces and 50 US States, European Journal of Political Economy, 19, Landes, D. S. (1998), The Wealth and Poverty of Nations: Why are Some so Rich and Others so Poor, New York: Norton. Levine, R. ve D. Renelt (1992), A Sensitivity Analysis of Cross-country Growth Regressions, American Economic Review, 82, Makin, A. J. (2002). International Macroeconomics, London: Prentice Hall. Miller, T. ve A. B. Kim (2011), Defining Economic Freedom Ed. T. Miller ve K. R. Holmes, 2011 Index of Economic Freedom, Washington: Heritage Foundation and Wall Street Journal. North, D. ve R. P. Thomas (1970), An Economic Theory of the Growth of the Western Worlds, The Economic History Review, 23(1), North, D. C. (1990), Institutions, Institutional Change, and Economic Performance, New York: Cambridge University Press. Olson J. M. (1996), Distinguished Lecture on Economics in Government Big Bills Left on the Sidewalk: Why Some Nations are Rich and Others Poor, Journal of Economic Perspectives, 10(2), Romer, P. M. (1990), Endogenous Technological Change. Journal of Political Economy 98(5), EKİM

48 48 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

49 Yaratıcı Muhasebe Stratejileri Davut AYGÜN Yrd. Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Yaratıcı Muhasebe Stratejileri Özet Muhasebenin işletme ile ilgili çıkar gruplarının bilgilendirilmesinde yararlanılan en temel araçlardan biri olduğu ifade edilebilir. Fakat işletmelerin bazen faaliyetlerinin sonuçlarını gerçekçi bir biçimde açıklamaktan kaçındıkları görülmektedir. Bu noktadan hareketle muhasebe alanındaki mevcut esnekliklerden yararlanmaya dönük uygulamaları benimsedikleri belirtilebilir. Yaratıcı muhasebe stratejileri biçiminde isimlendirilebilecek bu tarz uygulamaların en yaygın kullanılanları; gelirleri artırma, giderleri azaltma, varlıkları artırma, borçları azaltma ve nakit akışını artırmaya yöneliktir. Anılan stratejilerin uygulanmasına ilişkin olası etkilerin literatürde yeterince incelenmediği belirtilebilir. Bu yönüyle bu çalışmada amaç yaratıcı muhasebeye ilişkin sık kullanılan stratejiler ve bunların etkilerinin açıklanmasıdır. Anahtar Kelimeler: Yaratıcı Muhasebe, Yaratıcı Muhasebe Uygulamaları, Muhasebe Esneklikleri. Strategies of Creative Accounting Abstract It can be said that accounting is the most basic tool that is utilized to inform business-related interest groups. But, businesses are sometimes reluctant to announce the results of operations in a realistic manner. From this point of view, they adopt applications that take advantage of existing flexibilities in the field of accounting. These kinds of applications can be named as creative accounting strategies, of which, the most widely used are increasing income, decreasing expenses, increasing assets, decreasing liabilities, and increasing cash flow. The possible effects on the implementation of mentioned strategies are not analyzed sufficiently in the literature. Therefore, the purpose of this study is to describe the common strategies of creative accounting and their effects. Keywords: Creative Accounting, Applications of Creative Accounting, Accounting Flexibilities. 1. Giriş Muhasebe skandalları, yaratıcı muhasebe ve hileli uygulamalar geçmişten günümüze muhasebe alanında varolan durumlardır. Muhasebe herhangi bir işletmenin başarısı veya başarısızlığının değerlendirilmesinde bir hareket noktası olmasından hareketle işletme skandallarının tespit edilmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Muhasebenin tuttuğu kayıtlar ve hazırladığı mali tablolar aracılığıyla yatırımcılar ve diğer kullanıcılara işletmenin yaptığı işlerde ne kadar başarılı veya başarısız olduğuna ilişkin bir resim sunduğu belirtilebilir. Oysa, işletmenin finansal açıdan başarısız olduğu zamanlarda bazı yöneticiler, mevcut performansı artırmak ve ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(2),

50 daha iyi gösterebilmek için muhasebeden yararlanarak yatırımcıları yanlış bilgilendirme eğiliminde olabilirler. Ayrıca, yöneticiler karı artırmak veya aktifleri olduğundan daha fazla göstermek gibi bazı yönetimsel amaçları gerçekleştirebilmek için muhasebedeki mevcut esnekliklerden yararlanma hususunda istekli olabilirler. Bu şekilde uygulamalara gidilmesinin temel nedenlerinden birinin yöneticilerin karşı karşıya kaldıkları ciddi finansal zorluklar olduğu ifade edilebilir. Anılan bu zorlukların üstesinden gelebilmek için yöneticiler, uygun olmayan muhasebe tekniklerinden, yanlış kayıt ve sınıflandırma uygulamalarından hatta fiktif işlemlerden yararlanabilirler. Bu ve benzeri durumlarda işletmeler yaratıcı muhasebe uygulamalarını kullanmaya başlayabilir. Muhasebe belirli eşitliğine dayanan bir olgudur. Muhasebe terminolojisinde bu eşitlik (Borç = Alacak) biçiminde ifade edilebilir. Bu eşitlikten hareketle her bir mali olay en az bir hesabın borç tarafına buna karşılık da en az bir hesabın alacak tarafına kayıt yapılır. Temel bilanço eşitliği olarak da ifade edilebilecek bu eşitliğin sol tarafında (borç taraf) aktifler yer alırken sağ tarafında (alacak taraf) ise borçlar ve özsermaye unsurları yer almaktadır. Burada ortaya konulan temel muhasebe eşitliğinin yaratıcı muhasebe uygulamalarına yardımcı olduğu ifade edilebilir. Bu amaçla muhasebeciler, eşitliği bozmayacak şekilde bu eşitlikte yer alan temel bileşenleri değiştirme yoluna gitmektedirler. Örneğin; bir gider aktif olarak sınıflandırıldığı veya bir borç gelir olarak kaydedildiği durumlarda eşitlik korunacaktır. Ancak yapılan bu işlemlere bağlı olarak her ne kadar bilanço eşitliği korunacak olsa da aktif, pasif, gider ve gelirlerin farklı biçimlerde kaydedilip sınıflandırılması bilanço ve gelir tablosundaki bilgilerin gerçekliğini azaltacaktır. Bu noktadan hareket edildiğinde muhasebenin mevcut doğasının yaratıcı muhasebe uygulamalarına imkan sağladığı belirtilebilir (Jones, 2006: 32). Yukarıdaki açıklamalardan hareketle bu çalışma, yaratıcı muhasebe uygulamalarını açıklayarak sözkonusu uygulamalarda muhasebenin rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu amaca yönelik olarak öncelikle yaratıcı muhasebe kavramı üzerinde durulmuştur. Sonra yaratıcı muhasebe uygulamalarına ilişkin stratejiler ayrıntılı bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. 2.Yaratıcı Muhasebe Kavramı Yaratıcı muhasebe kavramı Anglo-Saxon literatürde 1970 li yıllarda iflas eden işletmelerle ilgili yapılan çalışmalarda ortaya çıkmış olup daha ziyade IanGriffiths tarafından 1986 yılında Yaratıcı Muhasebe (Creative Accounting) adlı kitabın yayınlanmasından sonra önem kazanmıştır (Jones, 2011: 4). Yaratıcı muhasebe, yukarıda belirtilen kitap sonrası sık kullanılan bir kavram olsa da, tanımı hususunda bir fikir birliği olmadığı ifade edilebilir. Mulford ve Comiskey tarafından geliştirilen ve daha ziyade ABD de kabul gören geniş kapsamlı bir tanımlamada yaratıcı muhasebe Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkeleri dahilinde veya bu sınırlar dışında hileli finansal raporlama, kazanç yönetimi ve gelirin yıllar itibariyle belirli bir 50 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

51 düzeyde tutulmasına ilişkin uygulamaları da kapsayacak saldırgan tercihlerin benimsenmesinden hareketle finansal verilerle oynamaya yönelik herhangi bir adım biçiminde açıklanmıştır (Mulford ve Comiskey, 2002: 15). İngiltere de kabul gören daha dar kapsamlı bir tanımlamaya göre yaratıcı muhasebe; Avantaj elde etme, gerçeği göstermekten kaçınma veya mevcut sonuçları yanıltıcı bir şekilde olduğundan daha iyi gösterme amacıyla kanuni düzenlemelerdeki boşluklardan yararlanma biçiminde açıklanmıştır ( Bu iki tanımlama birlikte değerlendirildiğinde; geniş kapsamlı ABD menşeli tanımlamanın, yaratıcı muhasebeyi hileli uygulamaları da içeren bir faaliyet olarak görmesine karşın, nispeten dar kapsamlı olan İngiliz menşeli tanımlamanın, yaratıcı muhasebeyi hileyi içermeyen, yasalardaki mevcut esnekliklerden yararlanmaya yönelik faaliyetler olarak gördüğü ifade edilebilir. Bu çalışmada esas alınan tanımlamada da yaratıcı muhasebenin hileyi içermediği kabul edilmektedir. Yaratıcı muhasebe; yasal sınırlar içinde kalmak kaydıyla muhasebedeki mevcut esnekliklerden yararlanılarak ölçüm ve sunum yapılması ve böylelikle muhasebe bilgilerini kullananların ihtiyaçlarından ziyade bu bilgileri hazırlayanların önceliklerine yer verilmesi biçiminde tanımlanabilir (Jones, 2011: 5). Esasen yaratıcı muhasebe kavramı, muhasebe meslek mensuplarının yıllık hesaplarda yer alan rakamları değiştirebilme amacıyla kendi mesleki bilgilerini kullandıkları bir süreci açıklamak için kullanılmaktadır (Balaciu vd., 2009: 174). Bu sebeple yaratıcı muhasebeye ilişkin faaliyetler yasadışı işlemler olarak görülememektedir. İşletmeler, yaratıcı muhasebe uygulamalarını kanundışı işlemler yapmak için kullanmamakta olup aksine kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde, yasal sınırlar içinde muhasebede var olan esnekliklerden yararlanmak için kullanmaktadır. O halde, esnekliğin olmadığı bir durumda yaratıcı muhasebeden söz edilemez. Öte yandan yaratıcı muhasebenin olumsuz yanları olduğu kadar olumlu yanlarının mevcudiyetinden de bahsedilebilir. Bu bağlamda Mathew ve Perera, yaratıcı muhasebeyi hem pozitif hem de negatif açıdan incelemişlerdir. Anılan yazarlara göre; yaratıcı muhasebe muhasebe uygulamalarının gelişimine katkı sağladığı ölçüde pozitif bir etkiye sahiptir. Ancak yatırımcıları, sermayedarları, bankaları ve diğer finansal tablo kullanıcılarını yanıltma ve aldatma amacıyla kullanıldığında negatif bir etki sözkonusu olmaktadır (Mathew ve Perera, 1996: 34). Bu çalışmada yaratıcı muhasebe uygulamalarının olumsuz etkileri inceleme konusu yapılmış olup olumlu etkilerine değinilmemiştir. Muhasebe literatürü incelendiğinde yaratıcı muhasebe ile ilişkili olarak farklı bazı kavramların mevcut olduğu görülebilir. Sözkonusu kavramlar, saldırgan muhasebe 1, kazanç yönetimi, izlenim yönetimi 2, karın istikrarlı hale getirilmesi 3 biçiminde 1 Saldırgan Muhasebe (Agressive Accounting): Finansal sonuçların ve yapının olduğundan farklı gösterilerek işletme performansının iyi olduğu izlenimi yaratma amacına ulaşmayı sağlayacak muhasebe ilkelerinin bilinçli biçimde seçilmesi ve uygulanmasıdır (Mulford ve Comiskey, 2002: 3). EKİM

52 sıralanabilir. Bu çalışmada, sadece yaratıcı muhasebe üzerinde durulacak olup yaratıcı muhasebenin yukarıda belirtilen ilişkili kavramlarla benzer veya farklı yanlarına değinilmeyecektir. 3.Yaratıcı Muhasebe Stratejileri Muhasebe alanı değerlendirildiğinde, yaratıcı muhasebe ile ilişkili çok sayıda strateji mevcut olduğu görülmektedir. Bu stratejiler muhasebesinin kendi doğasında var olan esnekliklerden kaynaklanmaktadır. Sözkonusu esneklikler yapılan çok seçimli düzenlemelerin bir sonucudur. Şüphesiz bir işlemi muhasebeleştirmede ya da finansal tablolara aktarmada tek bir yöntem her koşulda uygun olmayabilir. Ancak burada ideal olan, muhtemel koşullar için uygun muhasebe politikaları 4 önerilmesidir. Durum böyle olmakla birlikte seçimlik muhasebe politikalarına imkan veren muhasebe düzenlemelerinin yaratıcı muhasebe için elverişli bir ortam yarattığı ifade edilebilir (Çıtak, 2009: 88). Muhasebede kullanılan hesap planları her ne kadar ülkeden ülkeye, sektörden sektöre farklılık gösterse de her bir hesap planı çok sayıda gelir, gider, varlık, borç ve özsermaye unsurunu bir arada barındırmaktadır. Ayrıca her bir farklı unsura ilişkin farklı bir muhasebe politikası (işleyiş kuralı) mevcuttur. Muhasebe politikalarına ilişkin bazı konuların detaylı olarak düzenlenmemesi ve yöneticilere seçme hakkı tanınması var olan düzenlemelerin suistimal edilmesine ve yaratıcı muhasebe uygulamalarına uygun bir ortam hazırlamaktadır. Bu bağlamda başlangıçta benimsenen muhasebe politikaları fırsatlar oluşturmak amacıyla zaman içinde değiştirilmekte, buna bağlı olarak ta raporlanan sonuçlar değişmektedir. Gerçekte yatırımcıları ve ilgili diğer çıkar gruplarını yanıltmanın en kolay yollarından birisi raporlanan sonuçları sürekli bir şekilde değiştirmektedir. Bu durumu Robert Townsend Yatırımcıları yanıltmanın en kolay yolu her ay muhasebeyle ilgili bir faktörü değiştirmektir. Bu durumda elde edilen sonuçlar bir önceki ay ile veya bir önceki yıl ile karşılaştırılamaz. Ayrıca raporlanan bu rakamlardan hareketle herhangi bir sonuç çıkarılamaz biçiminde ifade etmiştir (Townsend, 1970: 89). Esasen muhasebe temel kavramlarından tutarlılık muhasebeye ilişkin değişiklikleri sınırlamakta olup ancak işletmelerin değişiklik yapma yeteneklerini azaltmamaktadır. İşletmelerle ilgili önemli finansal tablolardan üçü; gelir tablosu, bilanço ve nakit akım tablosudur. Bu üç finansal tablonun her birinde farklı amaçlarla yaratıcı mu- 2 Đzlenim Yönetimi (Impression Management): Örgüt içerisinde elde edilen maddi ve sosyal faydaları artırma, kişisel saygı elde etme ve herkesçe kabul edilmiş bir kimlik kazanma ya da başkalarına iletilen bilgiler yoluyla onların algılama ve davranışlarını etkileme amacıyla bir bireyin diğerlerinin kendine ilişkin algılarını kontrol etme süreci olarak tanımlanabilir (Selen ve Kılıç, 2009: 53). 3 Karın Đstikrarlı Hale Getirilmesi (IncomeSmoothing): Raporlanan dönem karının hedeflenen seviyenin etrafındaki dalgalanmalarını azaltmak amacıyla iyi yıllardaki karları kötü yıllara aktarmaya yönelik yöneticiler tarafından kullanılan bir araç olarak tanımlanabilir (Mulford ve Comiskey, 2002: 3; Demir ve Bahadır, 2007: 113). 4 Muhasebe Politikası: Uluslararası Muhasebe Standartları ndan 8 nolu Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerinde Değişiklikler ve Hatalar standardında finansal tabloların hazırlanmasında ve sunulmasında işletmeler tarafından kullanılan belirli ilkeler, esaslar, gelenekler, kurallar ve uygulamalardır. biçiminde tanımlanmıştır. 52 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

53 hasebe uygulamalarına başvurulduğu ifade edilebilir. Gelir tablosunun temel amacı, kar rakamına ulaşılmasıdır. Eğer amaç karların şişirilmesi ise bu durumda gelirler artırılırken giderler azaltılacaktır. Bilançodaki temel amaç işletmenin net piyasa değerini artırmaktır. Bu amaç varlıkların artırılması, borçların azaltılması yoluyla gerçekleştirilebilir. Nakit akım tablosunda amaç ise, işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışlarının artırılmasıdır. İşletmelerde nakit varlığı artırmanın karlılığı artırmaya kıyasla daha zor olduğu belirtilebilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, nakit akışına ilişkin yaratıcı muhasebe uygulamalarının başarıya ulaşmasının karı artırma veya azaltmaya yönelik yaratıcıcı muhasebe uygulamalarına kıyasla daha zor olduğu ifade edilebilir (Jones, 2011: 43). Yaratıcı muhasebe uygulamalarına ilişkin stratejiler genelde yukarıda belirtilen üç temel finansal tablo ile ilgili olup ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir. Bu çalışmada ortak özellik gösteren yaratıcı muhasebe stratejileri açıklanmıştır. Sözkonusu temel stratejiler beş ana başlıkta sıralanabilir. Bunlar (Jones, 2011: 44): Gelirleri artırmak, Giderleri azaltmak, Varlıkları artırmak, Borçları azaltmak ve Nakit akışını artırmaktır. Yukarıda sıralanan stratejilerden ilk ikisinin amacı; gelir tablosunda raporlanan karın artırılmasıdır. Kar gelirlerin artırılması ya da giderlerin azaltılması yoluyla artırılabilir. Birçok işletme incelendiğinde satışların en büyük gelir kaynağı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla satışları artırmaya odaklanma en yaygın yaratıcı muhasebe yöntemidir. Oysa, satışların dışında üzerinde oynama yapılabilecek, yatırımlardan elde edilen gelirler gibi, başka gelir kaynakları da vardır. Giderleri azaltmaya yönelik iki temel yöntem ise, giderlerin aktifleştirilmesi ve karşılıkların ayrılmamasıdır. Yukarıda sıralanan stratejilerden üçüncüsünün amacı varlıkların artırılmasıdır. Varlıkların artırılması yoluyla işletmenin net piyasa değerine katkı yapılmakta olup bu değer artırılmaktadır. Yaratıcı muhasebeye ilişkin dördüncü temel strateji, aynen bir önceki yöntemde olduğu gibi işletmenin net piyasa değerini artırmaya yöneliktir. Ancak burada anılan amaca ulaşabilmek için varlıkların artırılmasından ziyade borçların azaltılması tercih edilmektedir. Yukarıda sıralanan son strateji nakit akışlarının artırılmasıyla ilgilidir. Ancak, işletmenin görülen nakit akışının artırılması çok zor olduğu için bu yöntemin daha ziyade zamanlama ve sunumla ilgili olduğu ifade edilebilir. Burada nakde dönüşmeyi hızlandırmaya yönelik bir çaba içerisine girilerek arzulanan amaç gerçekleştirilmeye çalışılır (Jones, 2011: 44). Diğer bir ifadeyle, ileri tarihte alınacak daha yüksek miktarda bir nakde kıyasla hemen alınacak daha az miktarda bir nakde razı olunabilir. Alternatif bir yol olarak, analistlerin en fazla önem verdikleri nakit akışı olan işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışı nın artırılmasına odaklanılabilir. Bu durumda, genellikle işletme faaliyetleri dışından sağlanan nakit girişlerini işletme faaliyetlerinden sağlanan EKİM

54 nakit girişi biçiminde, işletme faaliyetlerinden kaynaklanan nakit çıkışlarını ise işletme faaliyetlerinin dışından kaynaklanan nakit çıkışı biçiminde göstermeye yönelik bir uğraş sözkonusu olacaktır. Yukarıda belirtilen beş temel yaratıcı muhasebe stratejisi incelendiğinde, finansal tabloları hazırlayanların anılan stratejiler aracılığıyla taahhütlerini yerine getirip belirli kazanımlar elde etmeyi amaçladıkları ifade edilebilir. Bu bağlamda arzulanan bazı kazanımların (bonusların) işletmenin hisse senetlerinin piyasa fiyatına, borç anlaşmalarının iyileştirilmesi aracılığıyla faiz maliyetlerinin ve borç sözleşmelerinden kaynaklanan kısıtların azaltılmasına bağlı olarak artış gösterdiği belirlenmiştir (Effiok ve Eton, 2012: 36). Ayrıca yaratıcı muhasebenin başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için yaratıcı yollara başvuran yöneticiler hem yatırımcıların gözlerini boyamak hem de onları muhasebe işlemlerinin kabul edilebilirliliği hususunda ikna etme durumundadırlar. Bu sebeple, işletmelerde kullanılan yaratıcı muhasebeye ilişkin stratejiler daha ziyade alt başlıklarda gerçekleştirilmektedir. Sözkonusu stratejiler çoğunlukla oldukça karmaşık olup tespit edilmeleri güçtür. Yukarıda sıralanan stratejiler basitleştirilmiştir. Uygulamada, işletmelerin kullandığı yöntemler her ne kadar temelde aynı ilkelere bağlı kalınsa da daha karmaşık olacaktır. Bu sebeple tespit edilmeleri ve çözümleri güçtür (Jones, 201: 44). Çalışmanın bundan sonraki kısmında daha önce sıralanan yaratıcı muhasebeye ilişkin beş temel strateji açıklanacaktır. Buradaki amaç yaratıcı muhasebe uygulamalarına ilişkin olası teknikleri açıklamaktır. Uygulamada fiilen kullanılan tekniklerin tespit edilmesi ise alanında uzman analistler için bile oldukça zor bir iştir. Öteyandan burada açıklanan teknikler hileli finansal raporlamadan ziyade yaratıcı muhasebeye ilişkin tekniklerdir. Oysaki bazen yaratıcı muhasebe uygulamaları ile hileli finansal raporlama uygulamaları örtüşmektedir. Diğer bir ifadeyle, yaratıcı muhasebe uygulamalarının ileri boyutu hileli finansal raporlama ile sonuçlanmaktadır. 3.1.Strateji 1: Gelirleri Artırmak Uygulamada geliri artırmaya yönelik yararlanılan en yaygın beş alt strateji aşağıdaki biçimde açıklanabilir Gerçekleşmemiş Satışları Gerçekleşmiş Gibi Kabul Etme ve Kaydetme Bu alt strateji muhtemelen yaratıcı muhasebe uygulamalarının en yaygın şeklidir. Buradaki temel soru; bir satış ne zaman satış olarak kabul edilebilir? biçiminde ifade edilebilir. İlk bakışta bu soru gereksiz ve basit bir soru olarak algılanabilir. Oysaki gelirin kaydedilmesi ve finansal tablolara yansıtılması tanınma koşullarına uygun bir şekilde elde edilmesine dayanır ki bu koşullar genel kabul görmüş muhasebe ilke ve standartları ile o ülkede geçerli olan ilgili mevzuat tarafından belirlenmektedir. Bu bağlamda gelirin erken kaydedilmesi veya gerçek olmayan gelir işlemi yaratarak gelirin olduğundan fazla gösterilmesine yönelik yaratıcı muhasebe 54 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

55 uygulamalarına yapay satışlar, satışın tüm şartları tamamlanmadan kaydedilmesi, onaylanmamış yüklemeler, konsinye satışlar örnek olarak verilebilir (Rezaee, 2002: 86). Ayrıca işletmenin faaliyetleri ne kadar karmaşık yapıda olursa, gerçekleşmiş bir satışın tam olarak tanımlanması da o derece daha zor olacaktır. Muhasebede bir satışın kesin gerçekleşme zamanının belirlenmesine ilişkin birçok serbestlik sözkonusudur. IanGriffiths, karşı karşıya olunan bu durumu öncelikle fiili nakit akışının işletmenin performansına ilişkin doğru ve gerçek bir görünüm sağlamadığı kabul edilmelidir cümlesiyle ifade etmiştir (Griffiths, 1995: 16). Malın tesliminin alıcı işletmenin deposunda gerçekleşeceği bir durumda, mallar işletmeden çıkar çıkmaz bu işlemin gerçekleşmiş bir satış olarak kabul edilip gelir kaydedilmesi veya Ocak ayının ilk haftasında gönderilecek malların Aralık ayının satışlarına kaydedilmesi belirtilen duruma örnek olarak verilebilir. Sonuç olarak gelir tanınmasındaki uygulamaların karmaşıklığı ve çokluğu farklı tanımlamaların gerçekleştirilmesine neden olmakta böylelikle işletme yöneticilerine yaratıcı muhasebeye ilişkin çok fazla imkan sunmaktadır (Brekman ve Koczan, 2006: 35). Gelinen noktada gelir tanınma yöntemlerinin daraltılmasının gelirle ilgili yaratıcı muhasebe uygulamalarının tespitine yardımcı olacağı ifade edilebilir Faiz Gelirlerini Artırmak Bir işletmenin en önemli gelir kaynaklarından birisi; menkul kıymet satın alınması veya bankaya para yatırılması yoluyla yapılan yatırımlardan elde edilen faizlerdir. Anılan yatırımlardan elde edilecek gelirler genellikle sabittir. Fakat bazen rakamlarla oynanarak bu sabit gelirler değiştirilebilmektedir. Uluslararası alanda değer kaybı nispeten az olan bir para birimi üzerinden borç alınması ve alınan parayı uluslararası alanda değeri nispeten yüksek olmayan para birimine sahip bir ülkede, ilgili ülkenin parası üzerinden bir bankaya yatırılması bu duruma örnek olarak verilebilir. Genellikle güçlü para birimine sahip olan ülkelerde faiz oranları düşükken, ulusal parası güçlü olmayan ülkelerde faiz oranların daha yüksek olması beklendiğinden, yukarıda örnekteki yatırımı yapan bir işletmenin elde edeceği faiz geliri, ödeyeceği faiz giderinden daha fazla olacaktır. Bu duruma bağlı olarak da işletmenin gelir tablosunun görünümünün daha olumlu olması beklenmektedir (UbsPhillips ve Drew, 1991: 18). Ancak böylesine bir yatırım neticesinde elde edilen faize ilişkin gelir gerçek bir gelir olmayacaktır Faaliyetlerle İlgili Olmayan Karları Faaliyet Karlarına Dahil Etme İşletmelerin hazırladığı mali tablolarını inceleyen analistlerin ticari olmayan faaliyetlerden elde edilen kardan ziyade ticari faaliyetlerden elde edilen karla daha ilgili oldukları belirtilebilir. Oysaki, işletmeler tekrarlanmayan satışlara bağlı olarak ortaya çıkan karları normal faaliyetlere dahil etme eğilimindedir. Örneğin; bazı işletmeler satılan duran varlıklardan bir kereliğine elde edilen geliri ticari faaliyetlerinden elde edilen gelire dahil edebilirler. Bu durumun işletmenin mali durumunun yanlış yorumlanmasına sebebiyet vereceği açıktır. Yapılması gereken, sabit EKİM

56 varlıkların amortisman yoluyla defter değerlerinin azaltılması, satılması durumunda ise sözkonusu defter değerine göre kar hesaplayıp ana faaliyet konusu işlemlerden elde edilen gelirlerden farklı bir yerde raporlanmasıdır Kredileri Satış Gibi Değerlendirme Borç alma ile satış işlemi birbirinden farklı işlemlerdir. Bu işlemlerden bir tanesi gelir ortaya çıkarırken diğeri yükümlülük doğurmaktadır. Oysa her iki durumda da kullanılacak hesapların alacak tarafına kayıt yapılacağından bu noktada yaratıcı muhasebe uygulamaları için uygun bir ortam oluştuğu ifade edilebilir Takas Gerçekte takas bir işletmenin bir ürününü başka bir işletmenin ürünü ile değiştirmesi işlemidir. Sözkonusu durumda her iki işletme de bu olayı bir satış işlemi olarak değerlendirmektedir. Ancak takas işlemi yasal bir düzenlemeye bağlı olmadan yapılması durumunda tehlikelidir. İş hayatında, özellikle bazı yaratıcı yöneticiler, takas işlemini fiili bir satış işlemi biçiminde göstermeye çalışmaktadırlar. Bu bağlamda özellikle telekomünikasyon sektöründe var olan kapasite takaslarının fiili satış biçiminde gösterilmesinin yanıltıcı sonuçlara ulaşılmasına neden olduğu ifade edilebilir. Enron olayı bu durumun en güzel örneklerinden birisi olup Enron şirketinin 2001 yılında Qwest firmasıyla yaptığı 500 milyon dolarlık bu tür bir kapasite takasını normal bir satış olarak gösterdiği belirlenmiştir (Fusaro ve Miller, 2002: 48). 3.2.Strateji 2: Giderleri Azaltmak Karı artırmaya yönelik diğer önemli bir strateji giderlerin azaltılmasıdır. Bu bağlamda işletmeler karlarını olduğundan düşük ya da yüksek göstermek için gelir hesaplarıyla ilgili işlemler yapabildikleri gibi ayrıca gider hesapları aracılığıyla da bunu gerçekleştirebilirler. Muhtemelen, giderleri azaltma yoluyla karın artırılmasının, gelirleri artırma yoluyla karın artırılmasına kıyasla daha etkin bir yol olduğu belirtilebilir (Jones, 2011: 48). Bu strateji ile ilgili alt stratejiler aşağıdaki biçimde açıklanabilir Karşılıkları Kullanma Muhasebede yapılan işlerin doğası gereği birçok tahminde bulunmak gerekmektedir. Anılan tahminlerden biri de giderlerle ilgili yapılan tahminlerdir. Bu tahminlerden hareketle karşılıklar tespit edilip kayıtlara aktarıldığı için bunun oldukça önemli bir konu olduğu ifade edilebilir. Örneğin; bir işletmenin başka bir işletmeyi devralması durumunda, devralan işletme için yeniden yapılandırma ve yeniden organize etmeyle ilgili maliyetler sözkonusu olacaktır. Bu giderler için satın alma yılında karşılık ayrılacaktır. Karşılık ayrılması da toplam giderleri artıracaktır. Oysaki, işletme bu tür giderleri tekrarlanmayan (bir kerelik) giderler biçiminde değerlendirerek sürekli kar yaratan önemli faaliyetlerin dışında tutmayı tercih edebilir. Daha sonra bu giderlerle ilgili aşırı bir tahminde bulunulduğunu tespit edip, gelir 56 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

57 tablosunda buna göre geri bildirim sağlayabilir. Yine normalin üzerinde karşılık ayrılabileceği gibi, karşılık giderleri işletmenin ana faaliyetlerinden sağlanan karın hesaplanmasında dikkate alınmayıp, daha sonraki aşamalarda karla ilişkilendirmek yoluyla bir çok farklı durumda kullanılabilir Vergileri Azaltmak Yaratıcı muhasebenin işletmelere, finansal durumlarını ve tabloları daha iyi gösterebilme adına iyileştirme ve süslemeye ilişkin çeşitli yöntemler sunduğu ifade edilebilir. İşletmeler sözkonusu yöntemler aracılığıyla ödeyecekleri vergileri de azaltmaya çalışmaktadır. Vergiden kaçınma (taxavoidance) biçiminde isimlendirilebilecek bu uygulamalar aracılığıyla ödenecek vergi tutarının tamamen veya kısmen azaltılması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda devletle ilgili sosyal güvenlik fonlarına ilişkin bütçelerden veya gerçek ve tüzel kişilerce belirlenen özel amaçlı bütçelerden yararlanıldığı belirtilebilir (Rada, 2012: 144). Ayrıca ödenecek verginin azaltılması amacıyla vergi alanında uzman muhasebeciler işletmelerde istihdam edilmektedir. Bu tür uygulamalar işletmelerin vergiden kaçınma planlarının bir parçası olarak ifade edilebilir. Sözkonusu vergiden kaçınmaya yönelik uygulama yasal bir yol olup çoğunlukla yaratıcı muhasebe uygulamalarıyla eşit görülmektedir. Bu durumun aksine vergi kaçırma (taxevasion) yasa dışı bir yol olup hile ile eşit algılanmakta olduğu ileri sürülebilir (Jones, 2011: 49). Uygulamada vergi kaçırma ile ilgili farklı yöntemlerin benimsendiği görülmektedir. Bu yöntemlerden en sık karşılaşılanlardan birinin yaratıcı muhasebeden yararlanarak sahte mali beyanda bulunulması veya mevcut mali beyanın belirli hatalar içerecek şekilde hazırlanması olduğu belirtilebilir. Benzer amaçla başvurulan yöntemlerden diğerleri; para giriş ve çıkışlarının makbuz içermeden yapılması, faturasız mal satış işlemi, kişisel giderlerin işletme gideri biçiminde gösterilmesi, karlı ortaklıklarla ilgili sahte masraflar beyan edilmesi ve finansal açıdan sıkıntı yaşayan bir işletmenin ortaklarının iflas yoluna giderek mevcut işletmenin faaliyetlerine son verip yeni bir işletme kurması biçiminde örneklendirilebilir (Rada, 2012: 145). Esasen yaratıcı muhasebeye ilişkin planlar aracılığıyla çok farklı endüstrilerde faaliyet göstermekte olan işletmelere potansiyel vergiden kaçınma yolları sunulmaktadır. Öteyandan işletmelerin ödeyecekleri vergiyi azaltma adına bazen etik olamayan, ahlak dışı uygulamalara da başvurdukları belirtilebilir. Bu bağlamda farklı ülke uygulamaları incelendiğinde örneğin; savaş gazilerine, politik nedenlerle hapis yatmış olanlara, engellilere hatta kar amacı gütmeyen kuruluşlara vergisel açıdan belirli muafiyetler tanındığı görülmektedir. Uygulamada işletmeler yukarıda belirtilen sosyal gruplara tanınan vergi muafiyetlerinden yararlanma adına sahip oldukları gayrimenkullerin tapularını bu tür vergi muafiyeti tanınan bir tanıdığın üzerine kaydettirmektedir (Rada, 2012: 145). Gerçekte muafiyet sahibi kişinin gayrimenkulle ilgisi olmadığı gibi bu gayrimenkulden herhangi bir fayda da elde etmemektedir. Ancak işletmeler bu ve benzeri yaratıcı yollarla ödeyecekleri vergi miktarını azaltma imkanına sahiptirler. EKİM

58 3.2.3.Büyük Temizlik Teknikleri Bazı işletmeler, piyasada rekabet avantajlarını koruyabilmek için yan kuruluşlarını kapatma veya bazı faaliyetlerini durdurma yolunu tercih edebilme ya da bazen önemli ölçüde yeniden yapılandırma faaliyetlerine girişebilmektedir. Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkeleri (GKGMİ) bu gibi değişiklikleri hayata geçirmenin masrafları olarak tahmin edilecek belirli bir tutarın giderler arasında gösterilmesine izin vermektedir. Büyük temizlik teknikleri kötü haberler vermek (yeniden yapılandırmalara bağlı ortaya çıkan büyük zararlar gibi) zorunda kalınması durumunda hepsini bir defada bildirmek ve yolun üstünden kaldırmak en iyisidir inancı üzerine kuruludur. Bu inanca uygun olarak, sözkonusu harcamaların çoğu tahminlere dayalı olması münasebetiyle, daha sonra, harcamaları orta ya da en düşük seviyede tuttuğumuzda karşılaşabileceğiniz daha yüksek harcama miktarı nedeniyle ortaya çıkabilecek kar sürprizlerinden kaçınmak için olası zararları en yüksek seviyeden tahmin etmek daha iyidir (Ayarlıoğlu, 2007: 71-72). Büyük temizlik teknikleri yönetim muhasebesinde yararlanılan bir teknik olup olumsuz durum veya haberlerden bir seferde kurtulmayı esas almaktadır. Bu tür bir uygulamanın giderleri azaltmaya yönelik stratejiler içine dahil edilmesinin nedeni; bu yolla gelecek dönemlerde maruz kalınacak olan, gelecek dönemlerle ilgili giderlerin tamamının bir yılda gider kaydedilebilmesidir. Diğer bir ifadeyle, bir yıldan daha uzun bir döneme ait olan giderlerin tamamı tek bir yıla gider olarak kaydedilmektedir. Bu yöntem daha ziyade başka bir işletmenin devralınması veya işletmeyi yeni bir yönetimin ele geçirmesi durumlarında kullanılmaktadır. İşletme devralınmasına ilişkin muhasebe işlemleri karşılıklarla ilgili muhasebe işlemleriyle bağlantılıdır. Buradaki temel mantık; cari yılda mümkün olduğu kadar çok gider yazılması işletmenin gelecek dönemlerdeki performansının daha iyi görünmesine olanak tanıyacağıdır. Benzer şekilde, cari dönemin ticari alacaklarını artırmak, gelecek dönemde tahsil edilecek nakit miktarını artırabilecektir Dönemsonu Stoklarını Artırmak Stoklar yaratıcı muhasebe uygulamaları için oldukça önemlidir. Dönemsonu stok miktarı hem bilançoda yer almakta hem de satışların maliyetini azalttığı için gelir tablosuna etki etmektedir. Dolayısıyla stoklarla ilgili yaratıcı muhasebe uygulamalarından doğan etkinin sonraki dönemlere de yansıdığı ifade edilebilir. Bu noktadan hareketle dönemsonu stok miktarının artırıldığı bir durumda buna bağlı olarak kar da artacaktır. Stoklarla ilgili önemli ve çekici olan durum; genellikle stoklarla ilgili yılda bir kez envanter yapılması ve sayım ve değerleme işlemlerine bağlı olarak dönemsonu stoklarının tespit edilmesidir. Bu durum varlıkları manipüle etmeyi oldukça kolaylaştırmaktadır. Stoklarla ilgili rakamların değiştirilmesi temelde iki biçimde yapılabilmektedir. Bunlardan ilki stokların miktarına odaklanırken ikincisi ise stokların değerlemesi ile ilgilidir. Stokların miktarı, karın artırılmasına ihtiyaç duyulan dönemlerde oldukça 58 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

59 katı bir envanter yapılması veya stokların değerinin aşırı yüksek olduğu dönemlerde nispeten daha gevşek bir envanter yapılması (envanter yaparken tanınan serbestliklerin artırılması) yoluyla değiştirilebilir. Konu değerleme açısından ele alındığında birçok olasılık sözkonusu olduğu görülmektedir. Örneğin; demode olmuş ve sürümü olmayan stok kalemleri için karşılıklar sözkonusudur. Ayrıca bu tür stok kalemleri yönetimsel sübjektifliğe maruz kalmaktadır. Yani yöneticiler kişisel amaçları doğrultusunda bu tür stok kalemlerinin tutarlarıyla oynayarak stok miktarı ile tutarları değiştirebilmektedirler. Bunun yanında kullanılan stok değerleme yöntemi de değiştirilebilmektedir. Ortalama maliyet yöntemi, FIFO ve LIFO olmak üzere başlıca üç stok değerleme yöntemi mevcuttur. Birçok ülkede anılan üç stok değerleme yönteminin kullanımına izin verilmiştir. Oysaki bu üç stok değerleme yönteminin her birinin uygulanmasına bağlı olarak farklı dönemsonu stok miktarlarına ve farklı kar düzeylerine ulaşılabilmektedir. Benzer şekilde genel üretim giderlerinin stoklara dahil edilmesi de sözkonusu olabilmektedir. Böylesi bir durumda, dönemsonu stoklarının değerinin artmasına bağlı olarak kar düzeyi de artacaktır (Küçük, 2010: 4). Oysa hangi fiili giderin genel üretim gideri olarak kabul edileceği ve değerlendirileceği hususunda büyük ölçüde sübjektiflik sözkonusudur. Bu sübjektifliklerin doğal bir sonucu olarak stok rakamları değiştirilebilmektedir. Stoklar uygulamada, yukarıda belirtilen nedenlerle, yöneticilerin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde şişirilebilmektedir Giderleri Aktifleştirmek İşletmeler farklı düzenlemelerin de yarattığı uygun koşulların teşvik edici etkisi nedeniyle gelecekte yarar sağlayacak maliyetlerini aktifleştirerek karlarını olduğundan yüksek gösterebilirler. Bir işletme maliyetlerini uygun olmayan şekilde aktifleştirince (bu tür maliyetleri gider yazmak yerine aktif olarak gösterince) cari yıl giderlerini sonraki dönem veya dönemlere aktarmış olmaktadır (Çıtak, 2009: 95). Ayrıca giderler ve aktifler borç kalanı veren hesaplar olmaları münasebetiyle, maliyet unsurlarının aktifleştirilmesi durumunda muhasebe temel denkleminin dengesi bozulmamaktadır. Bu noktadan hareketle, yaratıcı muhasebeciler giderleri yeniden sınıflandırarak yalnızca karı artırmaz aynı zamanda varlıkları da artırırlar. Yani bir nevi kazan-kazan durumu sözkonusu olmaktadır. Aktifleştirilen giderlere yazılım geliştirme giderleri, ar-ge giderleri, kuruluş ve örgütlenme giderleri örnek olarak verilebilir. Yine, işletmelerin sabit varlıkları imal ve inşa edebilmek amacıyla borç para almaları durumunda, borç alınan paranın faizinin sabit varlığın maliyetinin bir parçası olması gerektiği varsayılarak aktifleştirilmesi mümkündür. Esasen yıllar itibariyle yüksek kar elde eden işletmeler incelendiğinde, işletmelerin giderlerini aktifleştirme yoluna gittikleri görülmektedir. WorldCom bu duruma ilişkin en güzel örneklerden birisidir (Krantz, 2002: 65) Faydalı Ömürleri Uzatmak Sabit varlıklar amortismana tabi varlıklardır. Sabit varlıkların maliyetlerinin belirli bir zaman dilimine dağıtılması biçiminde ifade edilebilecek amortismanlar nakit EKİM

60 çıkışı gerektirmeyen bir giderdir. Amortisman giderleri gelir tablosunda raporlanmaktadır. Amortisman uygulaması varlığın faydalı ömrü ve hurda değeri gibi birçok varsayımdan hareketle yapılmaktadır. Ayrıca varlıkların yeniden değerlenmesi de mümkündür. Normal amortisman yöntemi ve azalan bakiyeler yöntemi gibi amortisman yöntemleri sözkonusudur. Bu noktadan hareketle varlıkları farklı biçimlerde değerleyerek, varlıkların kullanım sürelerini değiştirerek veya amortisman ayırma yöntemini değiştirerek fiili amortisman giderlerinin artırılması veya azaltılması mümkün olmaktadır. Raporlanan amortisman giderlerini değiştirmenin en kolay yolunun varlıkların ekonomik ömürlerinin değiştirilmesi olduğu belirtilebilir. Bazı işletmeler duran varlığın hizmet ömrünü belirlerken, ulaşmak istedikleri hedeflere varabilme adına gerçek hizmet ömrünü amortismana tabi tutmamayı tercih edebilmektedir. Esasen bir sabit varlığın ekonomik ömrünü uzatmak, o varlıkla ilgili hesaplanan amortisman giderini azaltacaktır. Eğer yönetici bir varlığın daha uzun süre kullanılacağına inanırsa, ilgili varlığın kullanım süresini uzatmayı tercih edecektir. Oysa ki, yöneticin bunu yapmasının gerçek nedeni karı artırma isteği olup bu da bir nevi yaratıcı muhasebe uygulamasıdır. Örneğin; amortisman öncesi karı TL olan bir işletmenin sahip olduğu sabit varlıkların toplam değerinin TL ve ekonomik ömürlerinin 10 yıl olduğunu varsayalım. Bu durumda normal yönteme göre amortisman ayrılan bu işletmenin amortisman sonrası karı sıfır olarak hesaplanmaktadır. İşletmede ilgili sabit varlıkların ekonomik ömrünün 10 yıldan 20 yıla çıkarılması durumunda amortisman sonrası kar TL olarak hesaplanacaktır. Öteyandan sabit varlıkların ekonomik ömürleri artırılabileceği gibi azaltılması da sözkonusu olabilir. Genelde, varlıkların ekonomik ömürlerinin teknolojik ilerlemelere bağlı olarak azaldığı ifade edilebilir. Böylesine bir durumda raporlanacak amortisman giderlerinin artması gerekirken işletmeler bu durumu hesaplarına ve mali tablolarına yansıtmayabilmektedir. Amortismanları azaltmanın bir diğer yolu da sabit varlıkların kayıtlardan çıkarılmasıdır. Sabit varlığın değerinin ayrılacak amortisman giderinden az olması durumunda bu yol tercih edilebilir. Sabit varlığın değeri ayrılacak amortismandan daha az olduğu için sabit varlık kayıtlardan çıkarıldığında daha az gider yazılmış olacaktır (UbsPhillips ve Drew, 1991: 5) Kötü Borçlar (Alacaklar) İle İlgili Hoşgörülü Olma İşletmelerin birçoğunun borç temelli olduğu ifade edilebilir. Borç temelli olmanın doğal bir sonucu olarak satışlara bağlı ticari alacaklar ortaya çıkmaktadır. Bu ticari alacakların bir kısmı ödenmeyebilir. İşletmeler bu tür durumlarda, ödenmeyen ve şüpheli hale gelen alacakları için karşılık ayırmaktadır. Sözkonusu karşılıklar belirli yargılardan hareketle hesaplanmaktadır. Bu nedenle karın artırılması istenildiği zamanlarda, yöneticiler ödenmeme ihtimali olan şüpheli alacakların oldukça düşük seviyede olacağına ilişkin bir tahminde bulunabilirler (Jones, 2011: 55). 60 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

61 3.3.Strateji 3: Varlıkları Artırmak Bilançoyu daha sağlam bir yapıya kavuşturmanın ilk yöntemi varlıkları artırmaktır. Giderleri azaltmaya yönelik bir önceki stratejiyle ilgili birçok teknik dolaylı yoldan aktifleri artırmaktadır. Bu stratejide kullanılan teknikler temelde karın artırılmasından ziyade varlıkların genişletilmesine odaklanmaktadır. Varlıkların artırılmasıyla ilgili dört adet alt strateji mevcut olup bunlar aşağıda açıklanmıştır Şerefiyenin Artırılması Şerefiye maddi olmayan bir duran varlıktır. Yani şerefiyeye taşıtlar veya binalar vb. maddi duran varlıklarda olduğu gibi dokunma ve görme şansımız yoktur. Şerefiye, bir işletmenin başka bir işletmeyi satın alması durumunda ortaya çıkmakta olup satın alınan varlıkların net değeri ile satın alma bedeli arasındaki farkı yansıtmaktadır. Şerefiyenin kaydedilmesine yönelik uygulamalar bağlamında ülkelerarasında farklılıklar mevcuttur. ABD uygulamalarına göre; şerefiye ortaya çıktığında aktifleştirilmekte ve değer kaybı ortaya çıkmadıkça bilançonun aktif tarafında gösterilmektedir. İngiltere gibi diğer bazı düzenleyici rejimlerde ise borsaya kayıtlı olmayan işletmeler şerefiyeyi amortismana tabi tutulabilir. Bu duruma bağlı olarak, amortisman yoluyla gider yazılan tutar artırılıp, azaltılabilineceği için raporlanan kar rakamı değiştirilebilir. Bu bağlamda, şerefiyenin değerinin mümkün olan en üst seviyeden hesaplanması ve kayıtlara aktarılması durumunda bilançodaki varlıkların değeri artacaktır. Ayrıca bu duruma bağlı olarak gerçek satın alma değerinin azaltılması da sözkonusu olacaktır (Jones, 2011: 55). Eğer işletme satın almaya bağlı olarak edinilen stoklar vb. bazı varlıklar satın alma tarihinde kayıtlara aktarılmazsa, daha sonra bu aktiflerin satılmasına bağlı olarak elde edilecek kar artacaktır. Bu sebeple işletmeler, satın alma esnasında ortaya çıkan şerefiyeyi mümkün olduğunca yüksek hesaplama ve kaydetme, daha sonra değer kayıplarının ortaya çıkmasına bağlı olarak yeniden değerlendirmeler yapma eğilimindedir Hakların ve Diğer Maddi Olmayan Duran Varlıkların Artırılması Hakların değerlemesi muhasebede son derece tartışmalı bir konudur. Coca Cola ve Guinness gibi bazı markalar (isim hakları) aşırı düzeyde pahalıdır. Bu tür isim haklarının kullanım değeri Amerikan Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkelerine (GAAP) göre belirli hesaplara kaydedilmemektedir. Bazı muhasebeciler sözkonusu durumu mantıklı bulmayıp, bu tür isim haklarının kullanım değerinin de hesaplara aktarılması gerektiğini ancak böylelikle bir işletmenin gerçek değerinin ortaya konulabileceğini ileri sürmektedirler. Buna karşılık bazı muhasebeciler ise, isim haklarının değerlemesinin oldukça sübjektif bir konu olduğunu bu sebeple hakların kullanım değerinin hesaplara aktarılmasının sadece bilançoda yer alan varlıkların değerini artıracağını ileri sürmektedirler. Ayrıca böyle bir uygulamanın doğru olmayacağını vurgulamaktadırlar. Hakların muhasebeleştirilmesinin, muhasebe alanında yaşanan gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan nispeten yeni bir konu olduğu ifade edilebilir lerin orta- EKİM

62 larından itibaren Grand Metropolitan ve Cadburyes gibi bazı İngiliz firmaları edinilen hakları bilançoya dahil etmeye başlamışlardı. Bu tür haklar bilançoya kaydedilmekte ve amortismana konu edilmekteydi. Örneğin; Grand Metropolitan 1990 yılı bilançosunda milyon poundluk haklara sahipti. İngiltere de sadece para ile satın alınan haklar bilançoya dahil edilirken diğer bazı ülkelerde hakların bilançoya dahil edilmesine kesinlikle izin verilmemektedir (UbsPhillips ve Drew, 1991: 14). Bu bilgiden hareket edildiğinde Grand Metropolitan şirketinin karşı karşıya kaldığı durumun önemi daha iyi anlaşılabilir. Haklarla ilgili muhasebe alanında yaşanan en büyük problem; değerlemeleriyle ilgili şeffaf ve kendi kendini doğrulayan bir yol olamamasıdır. Bu nedenle haklar sübjektifliğe oldukça açık bir unsur olup ihtiyaç duyulması durumunda haklarla ilgili raporlanan rakamlar değiştirilebilmekte ve manipüle edilebilmektedir. Ayrıca işletmelerin faaliyet alanları genişledikçe ve işler daha karmaşık hale geldikçe, sahip olunan maddi olmayan duran varlıkların öneminin arttığı belirtilebilir. Geleneksel bakış açısına göre; maddi olmayan duran varlıkların değerlemesi oldukça güç olduğundan bu tür varlıklara bilançoda yer verilmemektedir. Oysaki günümüzde birçok farklı maddi olmayan duran varlık bilançolarda yer almaktadır. Hakların değerlemesinde var olan ve yukarıda açıklanan zorluklar değerlendirildiğinde yaratıcı muhasebe uygulamaları için uygun birden çok alan mevcut olduğu ifade edilebilir Maddi Duran Varlıkların Yeniden Değerlenmesi Mevcut muhasebe sistemleri incelendiğinde, bazı ülkelerde tarihi maliyet geleneğinin katı bir şekilde uygulanmasının zorunlu olmadığı görülmektedir. Örneğin; İngiltere de borsaya kayıtlı olmayan işletmeler, eğer isterlerse, sahip oldukları arazi ve arsalar gibi maddi duran varlıklarını yeniden değerleyebilmektedir (Jones, 2011: 57). Bu yeniden değerleme uygulaması genelde işletmelerin sahip oldukları maddi duran varlıklarının değerini artıracağından, bilançoda yer verilen varlıkların toplam değeri de artacaktır. Ancak yeniden değerleme uygulamasında sübjektiflik sözkonusu olup bu da yaratıcı muhasebe uygulamalarına uygun bir zemin oluşturmaktadır Piyasaya Göre Ayarlama (Mark to Market) Varlıkların nasıl değerleneceği muhasebeye ilişkin cevabı oldukça zor konulardan biridir. Bu değerleme işi oldukça karmaşık bir iş olup özellikle aktif piyasalarda ustalık isteyen bir konudur. ABD de geçerli olan kurallara göre; piyasada hakim olan işletmeler yapmış oldukları önemli türev anlaşmaları ilgili muhasebe döneminde piyasa fiyatına göre düzeltme zorundadır. Bu durum gerçekleşmemiş kazanç ve kayıpların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Enron un bu duruma ilişkin en güzel örneklerden biri olduğu belirtilebilir(jones, 2011: 58). Piyasaya göre ayarlama uygulaması daha ziyade vadeli işlem borsalarındaki yatırımcılar açısından sözkonusu olmaktadır. Bu bağlamda, vadeli işlem borsasında 62 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

63 yatırımcıların kar veya zararları her günün sonunda hesaplanmaktadır. Açık pozisyon sahiplerinin gün sonu kar / zarar hesaplamaları ilk işlem günü sonunda; işlem yapılan fiyat ile uzlaşma fiyatı arasındaki fark esas alınarak yapılmaktadır. Takip eden günlerde ise, bir önceki günün uzlaşma fiyatı ile hesaplama yapılan günkü uzlaşma fiyatı arasındaki fark esas alınmaktadır. Her gün sonunda yukarıda belirtildiği gibi hesaplanan kar veya zarar gün sonunda yatırımcıların hesaplarına yansıtılır. Yapılan bu işlem piyasaya göre ayarlama (Mark to Market) olarak adlandırılmaktadır ( Mark to market esasen, bilançodaki kalemleri cari (piyasa) değerlerine dönüştürme yöntemidir. Tekdüzen muhasebe sisteminde, ihtiyatlılık ilkesiyle birlikte değerlendirildiğinde sınırlı bir kullanım alanına sahip olsa da, Uluslararası Finansal Raporlama Standartları açısından kullanılmasının zorunlu olduğu ifade edilebilir ( Konu basit bir örnekle açıklanmak istenirse, mali tablolarını IFRS lere göre düzenleyen bir işletme 100 TL den aldığı, 10 adet A hisse senedini defterlerine TL maliyet değeriyle kaydeder. Yıl sonu bilançosu hazırlanırken, A hisse senedinin borsa değerinin 110 TL ye çıkması durumunda, değerleme işlemi sonrası (piyasaya göre ayarlama) hisse senetlerinin toplam değeri bilançoya TL olarak aktarılırken 100 TL de gelir tablosuna kar olarak yazılır. Tam tersi bir durumda yani A hisse senedinin fiyatının 90 TL ye düşmesi halinde, bilançoda yer alacak hisse senetleri kalemi 900 TL olarak düzeltilirken, gelir tablosuna 100 TL zarar aktarılır. Bu yapılan açıklamalardan hareketle; işlerin iyi gittiği, fiyatların yükselme trendi içinde olduğu bir piyasada, mark to market uygulaması mali tablolarda raporlanan karı artırırken, kriz durumlarında zararı ikiye katlamaktadır ( 3.4.Strateji 4: Borçları Azaltmak Bilançonun değerini artırmaya yönelik diğer strateji borçların azaltılmasıdır. Bu amacı gerçekleştirmenin temelde iki yolu olup bunlar aşağıda açıklanmıştır Bilanço Dışı Finansman (Bilanço Dışı Faaliyetler) Mali işlemleri bilançoda gereğince belirtmeme yaratıcı muhasebeyle ilgili en karmaşık ve komplike uygulamalardan biridir. Bu konu esasen bir iki paragraf veya sayfada açıklanabilecek bir konu değildir. Bilanço dışı finansman ticari bankalar tarafından geliştirilmiş bir yöntem olup günümüzde birçok işletme tarafından da uygulanmaktadır. Düzenleyici kurumlar bu tür uygulamaların önüne geçebilmek adına sürekli yeni kurallar ve kanunlar hazırlayıp uygulamaya koymaktadır. Bilanço dışı finansman uygulamasının temel amacı borçları bilançodan çıkarmaktır. Bu işlemin arkasında farklı güdüleyici unsurlar yer alabilir. İşletmeler temelde bilançolarını daha güçlü gösterme amacıyla bu yola başvurabilirler. Örneğin; bilançoda gereğinden fazla borca sahip bir işletme borç sözleşmelerini ihlal etme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Konuya farklı bir açıdan bakıldığında, ticari hayatta birçok işletmenin gerek ihtiyaç duydukları varlıkları satın alma gerekse faaliyetleri- EKİM

64 ni finanse etme adına borç almayı tercih ettikleri görülmektedir. Bu tür işletmeler borçlanarak satın aldıkları varlıkları bilançoda göstermek istemelerine karşın satın alma işlemine ilişkin borçlara bilançoda yer vermek istemezler. Özellikle ticari bankalar bu amaçla sık sık oldukça karmaşık planlar uygulamaya koymaktadır. Anılan planlar aracılığıyla; işletme varlıkları kullanım hakkı elde etmekte fakat bu varlıkların edinimleriyle ilişkili borçlara bilançoda yer vermemektir (Jo, 2011: 58). Varlık ve yükümlülüklerin yönetilmesi, bankaların başlıca ilgi alanı olmasına rağmen, son yıllarda rekabetçi yapının artmasına bağlı olarak bankalar da karlarını artırmak adına bilanço dışı faaliyetlere yönelmektedirler. Bilanço dışı faaliyetler, finansal araçların ticaretini, alınan ücretlerden ve kredi satışlarından gelir elde etmeyi gerektiren, bankaların karlarına etki eden fakat bilançolarda görülmeyen faaliyetler biçiminde açıklanabilirler (Gökmen, 2004: 301). Sözkonusu bilanço dışı faaliyetler, belli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak bilançoda yer alabilen faaliyetler olup cari bir nakit akışı sağlamadıkları için bilançoda gösterilememektedir (Allen, 1997: 52). Bilanço dışı işlemler bankaları kar zarar hesabı aracılığıyla etkileyen işlemlerdir. Bilanço dışı işlemlerin çekici tarafı, faaliyetlerin bilançoya aktarılmasını gerekli kılacak belirli koşullar ortaya çıkmasa bile, ücret / komisyon şeklinde bir gelir sağlıyor olmasıdır. Konu işletmeler açısından değerlendirildiğinde, bilanço dışı faaliyet uygulamasından daha ziyade türev finansal araçlarla ilgili işlemler kapsamında yararlanıldığı ifade edilebilir Borçları Özsermaye Unsuru Biçiminde Yeniden Sınıflandırma Bu muhasebeyle ilgili oldukça karmaşık ve kapsamlı konulardan bir diğeridir. Aynı zamanda düzenleyici kurulların aktif rol oynadığı alanlardan birisidir. Temelde, özsermaye işletme sahiplerinin varlıklar üzerindeki haklarını göstermekte olup işletmenin bilançosunda yer alan varlıklarının net değerine eşittir. Buna karşılık borç sermaye, işletme sahiplerinin dışındaki kişi veya kurumların varlıklar üzerindeki haklarını göstermekte olup genelde işletmenin borçlanmasına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Burada belirtilen sözkonusu iki sermaye unsuru arasındaki ilişki borç-özsermaye oranı yardımıyla açıklanabilir. Bu bağlamda; yüksek borçözsermaye oranına sahip bir işletmenin gelecekte önemli düzeyde faiz ödemeleriyle karşı karşıya kalacağı ifade edilebilir. Ayrıca yüksek borç-özsermaye oranına sahip işletmelerin nispeten bu oranın düşük olduğu işletmelerle karşılaştırılması durumunda doğal olarak daha riskli oldukları belirtilebilir. Tüm bunların yanında borç-özsermaye oranı yüksek işletmeler, borç sözleşmelerini ihlal etme durumu ile karşı karşıya kalabilirler (Jones, 2011: 60). Borç sözleşmelerinin ihlal edilmesine bağlı olarak anılan borçlara ilişkin faiz giderleri beklenmeyen bir vergi giderine dönüşür (Burilovich, 2002: 2). Diğer bir ifadeyle, borç faizlerinin zamanında ödenmemesi durumunda karşı karşıya kalınan cezalar vergi hesaplanırken dikkate alınmaz. Yukarıda açıklanan durumların tamamı işletmeleri borçlarını özsermaye biçiminde yeniden sınıflandırma hususunda teşvik etmektedir. 64 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

65 3.5.Strateji 5: İşletme Faaliyetlerinden Sağlanan Nakit Akışını Artırmak İşletmelerde kar ile kıyaslandığında nakit akışına ilişkin rakamların değiştirilmesinin daha zor olduğu belirtilebilir. Bu durumun nedeninin nakit akışının hesaplanmasında karın hesaplanması kadar tahminlere ihtiyaç duyulmaması olduğu ifade edilebilir. Diğer bir ifade ile, işletmelerde karın hesaplanabilmesi için bazı konularda tahminler yapılması gerekirken nakit akımının hesaplanabilmesi için bu derece tahmine ihtiyaç duyulmamaktadır (Jones, 2011: 60). Nakit akış tablosu; işletme, finansman ve yatırım faaliyetlerinden sağlanan nakit akışları biçiminde üç alt bölüme ayrılmaktadır. İşletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışlarının raporlanmasında ise direkt ve dolaylı olmak üzere başlıca iki yöntem vardır. Birçok işletme, işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışlarını daha ziyade dolaylı yönteme göre sunmayı tercih etmektedir. Bu durumun temel nedeni anılan yöntemin işletmelere daha fazla esneklik sunmasıdır. Analistler nakit akış tablolarında genelde işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışları bölümüne daha fazla önem vermektedirler. Çünkü işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışı ticari faaliyetlerden sağlanan nakit akışını yansıtmakta olup işletmeler bu rakamı maksimum düzeye çıkarma isteğindedir. Nakit akış tablosu cari yılın gelir tablosu ve geçmiş iki yılın bilançosundan hareketle hazırlanması münasebetiyle ayrıca öneme sahiptir. Bu önem nakit akış tablosunu yaratıcı muhasebe uygulamalarına maruz bırakmaktadır. Nakit akış tablosuyla ilgili yaratıcı muhasebe uygulamaları analistlerin daha ziyade işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışlarına odaklanmaları münasebetiyle bu bölümle ilgilidir. Buradaki temel amaç; işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışlarını en üst düzeye çıkarmaktır. Sözkonusu amacı gerçekleştirebilmek için işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit girişlerini maksimum yapma ve işletme faaliyetlerinden kaynaklanan nakit çıkışlarını minimum yapma biçiminde ifade edilebilecek iki alt stratejiden yararlanılmaktadır. Bunlar aşağıda açıklanmıştır İşletme Faaliyetlerinden Sağlanan Nakit Girişlerini Maksimum Yapma İşletme faaliyetlerinden sağlanan nakit girişleri ticari faaliyetlerle ilgili olup süreklilik arzeden işlemlerden elde edilmektedir. Bu bağlamda tekrarlanmayan faaliyetlerden sağlanan nakit girişleri nakit akış tablosunun bu kısmında raporlanmamalıdır. Oysa işletmeler sabit varlıkların satışı gibi bir kerelik yapılan faaliyetlerden sağlanan nakit girişlerini, ticari faaliyetlerden sağlanan nakit girişlerinin arasına dahil etme çabasında olabilmektedir. Benzer biçimde işletmelerin, işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit girişleriyle ilgili mümkün olduğu kadar geniş bir tanımlama yapma eğilimindeyken finansman ve yatırım faaliyetlerinden sağlanan nakit girişleriyle ilgili mümkün olduğunca dar kapsamlı bir tanımlama yapma eğiliminde oldukları ifade edilebilir (Jones, 2011: 61). Özetle işletmeler, elde ettikleri nakit girişlerini mümkün olduğu kadar işletme faaliyetleriyle alakalı gösterme çabası EKİM

66 içindedir. Yaşanılan bu durumun işletmelerle ilgili yanlış değerlendirmeler yapılmasına sebebiyet verdiği ifade edilebilir İşletme Faaliyetlerinden Kaynaklanan Nakit Çıkışlarını Minimum Yapma Burada yukarıda açıklanan alt strateji ile ilgili benzer ilkeler ters bir şekilde uygulanmaya çalışılmaktadır. Örneğin; işletmeler ticari faaliyetlerle ilgili herhangi bir kerelik gider veya kayıpları finansman veya yatırım faaliyetlerinden kaynaklanan nakit çıkışı olarak göstermeye çalışmaktadır. Ayrıca, işletme faaliyetlerinden kaynaklanan nakit çıkışlarıyla ilgili mümkün olduğu kadar dar kapsamlı bir tanımlama yapma eğilimindeyken finansman ve yatırım faaliyetlerinden kaynaklanan nakit çıkışlarıyla ilgili mümkün olduğunca geniş kapsamlı bir tanımlama yapma eğilimindedirler (Jones, 2011: 61). Özetle işletmeler, karşı karşıya kaldıkları nakit çıkışlarını mümkün olduğu kadar yatırım veya finansman faaliyetleriyle alakalı gösterme çabası içindedir. Tüm bunlar, işletmelerin finansal durumunun gerçek bir şekilde tespit edilmesini engelleyen faaliyetler olarak değerlendirilebilir. 4.Sonuç Muhasebe birçok esnekliğin mevcut olduğu bir alandır. Sözkonusu esneklikler yaratıcı muhasebe ile ilgili farklı yöntemlerin hayata geçirilmesine imkan tanımaktadır. Temel muhasebe eşitliği; [varlıklar = borçlar + sermaye ± kar / zarar] biçiminde ortaya konulabilir. Bu temel eşitlik giderlerin varlık, borçların gelir biçiminde sınıflandırılması durumunda bozulmadan korunabilmektedir. Literatürde yaratıcı muhasebeyle ilgili beş ana strateji açıklanmıştır. Bunlar; gelirleri artırmak, giderleri azaltmak, varlıkları artırmak, borçları azaltmak ve nakit akışını artırmak biçiminde ifade edilebilir. Gelirleri artırma ve giderleri azaltmaya yönelik stratejilerin temel amacı raporlanan karın artırılması olup bu bağlamda gelir tablosu ile ilgili oldukları belirtilebilir. Varlıkları artırma ve borçları azaltmaya yönelik stratejilerin temel amacı işletmenin net piyasa değerine katkı yapmak olup daha ziyade bilanço ile ilgili oldukları ifade edilebilir. Çalışmada yaratıcı muhasebeyle ilgili açıklanan son stratejinin temel amacının ise işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışının artırılması olup bu bağlamda nakit akış tablosu ile ilgilidir. Gerek gelir tablosu gerek bilanço ve gerekse de nakit akış tablosu ilgili çıkar gruplarının bilgilendirilmesi açısından çok önemli mali tablolar olup gerçekçi ve doğru hazırlanmaları yaratıcı muhasebe uygulamalarının önlenmesi ile mümkün olacaktır. Bu amacı gerçekleştirebilme adına yasa koyucularla muhasebe meslek mensuplarının bazı hususlarda birlikte çalışmaları önem arz etmektedir. Sözkonusu hususlar aşağıdaki biçimde sıralanabilir. Aynı ekonomik olayla ilgili uygulanabilir alternatif muhasebe uygulamalarına ilişkin seçimler yaratıcı muhasebeye ilişkin fırsatları en aza indirme adına azaltılmalıdır. 66 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

67 Muhasebe alanında yararlanılan tahminler ve kişisel değerlendirmeler azaltılarak yaratıcı muhasebe uygulamalarının önüne geçilmelidir. Zahiri işlemlerden kaynaklanan yaratıcı muhasebeye ilişkin fırsatların önüne geçme adına özün önceliği kavramından hareketle gerçek ve doğru yorumlama teşvik edilmelidir. Muhasebe meslek mensupları etik kurallara daha güçlü bir şekilde bağlı olmalı ve böylelikle bireysel anlamda muhasebecilerle denetçilerin yaratıcı muhasebe uygulamalarına ortak olma hususunda daha az istekli olmaları sağlanmalıdır. Öte yandan yaratıcı muhasebe uygulamaları ile hileli finansal raporlama uygulamaları örtüşmektedir. Diğer bir ifadeyle, yaratıcı muhasebe uygulamalarının ileri boyutu hileli finansal raporlama ile sonuçlanmaktadır. O halde, hileli finansal raporlamanın önlenmesi adına işletmelerin uyguladıkları yaratıcı muhasebe uygulamalarının belirlenmesi ve etkilerinin anlaşılması önem arz etmektedir. Bu öneme binaen bir başka çalışmada Türkiye uygulaması açısından yaratıcı muhasebe uygulamaları çalışılabilir. Çünkü günümüzde geçerli bir finansal değerlendirme yapılabilmesi ve doğru kararlar alınabilmesi için yaratıcı muhasebe uygulamalarının tespiti kaçınılmaz bir durumdur. EKİM

68 Kaynaklar Allen, L. (1997), CapitalMarketsandIntitutions: A Global View, New York: John WileyInc. Ayarlıoğlu, A. (2007), Kar Yönetimi Uygulamaları ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası nda Test Edilmesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi- SBE. Balaciu, D.,V. Bogdan ve A. B. Vladu(2009), A BriefReview of Creative Accounting LiteratureandItsConsequences in Practice, AnnalesUniversitatisApulensis Series Oeconomica, 11 (1), Brekman, J. ve M.Koczan(2006), The FASB S RevenueRecognition Project: PervasiveIssues in Long-TermContract Accounting, Construction Accounting &Taxation, 16 (July/August 2006). Burilovich, L. (2002), ExploringSafeHarborsfor S Corporation Debt, The CPA Journal, September 2002, New York. Çıtak, N. (2009), Yaratıcı Muhasebe Hileli Finansal Raporlama mıdır?, Mali Çözüm, Sayı:91, Demir, V. ve O.Bahadır (2007), Muhasebe Manipülasyonu-Yöntemler ve Teknikler, Mali Çözüm, 84, Doğan, S. ve S.Kılıç (2009), Örgütlerde İzlenim Yönetimi Davranışı Üzerine Kavramsal Bir İnceleme, Atatürk Üniversitesi İİBF Dergisi, 23,3, Duman, H. (2010), Kamunun Aydınlatılması İlkesi Kapsamında Kazanç Yönetimi Uygulamalarının Finansal Raporlama Kalitesi ve Şirket Performansı Üzerine Etkisi: IMKB de Bir Uygulama, Selçuk Üniversitesi-SBE. Effiok, S. O. ve E.O.Eton(2012), Creative Accounting andmanagerialdecesion on Selected Financial Institutions in Nigeria, International Journal of Business Researchand Management, (3): Issue (1), Fusaro, P.C. and Miller, R.M. (2002), WhatWentWrong at Enron, New York: John Wiley&SonsInc. Göçmen, G. (2004), Türkiye de Bankacılık Sektörünün Bilanço Dışı Faaliyetlerindeki Gelişmeler, ) Griffiths, I. (1995), New Creative Accounting, London: Macmillan. (Erişim: ). (Erişim: ). 68 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

69 =creative+ accounting, (Erişim: ). Jones, M. J. (2006), Accounting, Chichester: John Wiley&SonsInc. Jones, M. J. (2011), Creative Accounting, Fraudand International Accounting Scandals, England: John Wiley&SonsInc. Krantz, M. (2002), Capitalizing on TheOldestTrick in TheBook, USA Today, 27 June Küçük, S. (2010), Stok Değerlemesinin Dönem Karına Etkisi, Yaklaşım Dergisi, 206, Şubat Mathew, M.R. ve M.H.B. Perera(1996), Accounting Theoryand Development, Boston: An International Thompson Publishing Company. Mulford, C. ve E.Comiskey (2002), The Financial Numbers Game. Detecting Creative Accounting Practices, New York: John Wiley&SonsInc. Rada, D. (2012), Creative Accounting andtaxdodging, Ecocomics Series Volume: 22, Issue 3, Townsend, R. (1970), UpTheOrganisation, Knopf, in WileyBook of Business Quotations. UPS Phillips&Drew (1991), Accounting forgrowth, London: UPS Phillips&Drew. EKİM

70 70 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

71 Banka Çalışanlarının Maruz Kaldıkları Bireysel ve Örgütsel Stres Kaynakları Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi Recep KILIÇ Yrd. Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İİBF Sedat YUMUŞAK Yrd. Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İİBF Harun YILDIZ Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Banka Çalışanlarının Maruz Kaldıkları Bireysel ve Örgütsel Stres Kaynakları Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi Özet Bireyler ve örgütler zaman içerisinde çeşitli değişimlere maruz kalmaktadır. Bu değişimlere adapte olamayan bireylerin ve örgütlerin strese maruz kalmaları kaçınılmazdır. Bu araştırmada, bankacılık sektörü çalışanlarının maruz kaldıkları örgütsel (örgütsel yapı ve politikalardan, işin yapısından ve kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan) ve bireysel stres kaynakları arasındaki ilişkilerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, stres kaynaklarının demografik değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Araştırma sonucunda, bireysel stres faktörleri ile örgütsel stres faktörleri arasında anlamlı ilişkiler olduğu tespit edilmiştir. Demografik değişkenler açısından incelendiğinde ise; kurumdaki çalışma süresi ile işin yapısı ve kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres faktörleri; statü ile kişiler arası ilişkilerden kaynaklanan stres faktörleri arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Ayrıca tüm stres faktörleri arasında pozitif ve anlamlı korelasyonlar gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Bireysel Stres, Örgütsel Stres, Stres Kaynakları. A Research on RelationshipBetween Sources of Individual and Organizational Stress for Bank Personnell Abstract Individuals and organizations face various changes during the time. If those individuals and organizations cannot adapt the changes, they are inevitably exposed to stress. In this study it is aimed to investigate the relationship between the sources of individual and organizational stress (occur from organizational structure and policies, structure of the job and the relations between the individuals). Besides, it is examined whether those stress sources differs according to socio-demographic variables. According to the results it is found that there is a significant relationship between individual stress factors and organizational stress factors. For demographic variables the results are as follows: there is a significant relation between the seniority and the job structure and stress factors arise from interpersonal relations, also significant relations found between status and stress factors arise from interpersonal relations. In general, there is a significant positive corelation among all stress factors. Keywords: Individual Stress, Organizational Stress, Stress Factors. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(2),

72 72 1. Giriş Rekabet ortamının artması, teknolojik gelişmeler ve sosyo-kültürel değişimler neticesinde içinde bulunduğumuz yüzyılda iş yaşamı daha karmaşık hale gelmeye başlamıştır. Bu karmaşıklık örgüt içerisinde çalışan bireylerin de bu değişimlere uyması zorunlu kılmıştır. Rekabet ortamının çalışanları daha karlı ve faydalı işler yapmaya zorlaması ise, bir takım önemli sorunları da beraberinde getirmiştir. İş ortamında ortaya çıkan bu önemli sorunlardan biri de örgütsel strestir. Aslında stresin olumsuzluklara yol açması, sürecin çıktısı olarak yorumlanabilmektedir. Çünkü örgütsel stres ortamında çalışanlar bu durumdan öncelikle bireysel olarak etkilenmekte, bu etkileniş de kişilerarası ilişkilere ve örgüte yayılmaktadır. Bu yayılım tüm süreçlerde çalışanlar üzerinde önemli iş tatminsizlikleri yaratmaktadır. Bu bağlamda, stresi bir virüse benzetmek mümkündür. Örgütsel stresi erken dönemde üstesinden gelinemediği durumlarda, örgütün kapanmasına neden olabilen bir durum olarak değerlendirmek gerekmektedir. Örgütsel stres, bu nitelikleri ile 1980 li yıllardan sonra üzerinde önemle durulması gereken bir konu haline gelmiş, yönetim ve çalışma psikolojisinin temel araştırma konularından birisini oluşturmuştur. Bu kapsamda bankacılık sektöründeki personele yönelik yapılan çalışmada, örgütsel (örgütsel yapı ve politikalardan, işin yapısından ve kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan) ve bireysel stres kaynakları arasındaki ilişkilerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde stres kavramı tanımlanarak örgütsel ve bireysel stres konuları literatür kaynaklarından yararlanılarak açıklanmıştır. Alan araştırması bölümünde ise bankacılık sektöründe çalışan personele yönelik yapılan anket sonuçlarından yararlanılarak, bireysel ve örgütsel stres arasındaki ilişki incelenmiştir. Sonuç ve öneriler kısmında ise, araştırma sonucunda elde edilen bulgulara ve önerilere yer verilmiştir. 2. Kuramsal Çerçeve 2.1. Bireysel ve Örgütsel Stres Kavramı İlk olarak 1930 lu yıllarda kullanılan stres kavramı, vücudun dış kaynaklı bir uyarana verdiği bir reaksiyon olarak tanımlanmıştır (Selye, 1977: 23-25). Davranışsal bilimin birçok alanında olduğu gibi stresin de çok boyutluluğu ve karmaşıklığı nedeniyle stresin tanımı konusunda fikir birliğine varılamamıştır (Hancock ve Szalma, 2008: 4). Stres, aşırı iş yükü ve sürekli değişen planlar gibi bir takım çevresel durumlarla yüzleşen birinde görülen, bir takım fiziksel ve duygusal reaksiyonları da ifade edebilmektedir (Gangster, 2008: 260). Bu bağlamda örgütsel stresi, örgütsel kaynaklı dış uyarıcılar nedeniyle çalışan bedeninde meydana gelen negatif fizyolojik, biyolojik ve psikolojik değişikliklerin tamamı olarak tanımlamak mümkündür. Stresli bir durumla karşılaşıldığında, organizma genel olarak strese karşı bir tepki vermektedir. Hans Selye nin Genel Uyum Sendromu olarak bilinen kuramına ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

73 göre organizma strese karşı alarm, direnme ve tükenme olmak üzere üç aşamalı bir süreç ile yanıt vermektedir (Sabuncuoğlu ve Tüz, 2008). Çoğu çalışan ise, sürekli yüksek baskı hissedilen çevrelerde, iş koşuşturmacası içerisinde strese karşı negatif tepkiler verememektedir. Ancak strese uzun dönemde maruz kalınması, sağlık üzerinde yıkıcı sonuçlara neden olabilmektedir (Bal vd., 2008: 20). Bu açıdan stres, zayıf bir sağlık durumu ve hatta ruhsal yaralanmalara kadar gidebilen bir süreçtir. Çünkü çalışanların yetenekleri, kaynakları ve ihtiyaçları örgütsel anlamda karşılanmadığında, meydana gelen iş tatminsizliği, bu olumsuz durumlara yol açabilmektedir (Parker, 2007: 91) Stres Kaynağı Türleri Stres kaynakları bireysel, grup, örgütsel ve örgüt dışı olmak üzere dört kategoriye ayrılmaktadır (Kreitner ve Kinicki, 1989: 566). Cooper ve Marshall a (1976) göre örgütsel stresin kaynakları; işin yapısından kaynaklanan unsurlar, örgütteki roller, kariyer gelişimi, iş içerisindeki kişiler arası ilişkiler, örgütsel yapı ve iklimdir. Soysal (2009a: 348:352), Pehlivan (1993) ve Sökmen (2005) ise stres kaynaklarını işle ilgili, örgütsel yapı ve politikalarla ilgili, dış çevre ile ilgili ve bireysel rol ve ilişkilerle ilgili stres kaynakları olarak gruplandırmaktadırlar. Stres kaynakları, kişilerde yapıcı strese (eustress) neden olabildiği gibi yıkıcı strese (distress) sebep olabilmektedir (Şahin, 2005: 84). Stresin belli bir oranı bu anlamda yıkıcı olmadıkça çalışanları olumlu eylemlere sevk edebilmektedir. Böylece çalışanlar bir nevi stresi rekabeti tetikleyici bir unsur olarak kullanmaktadır. Bu nedenle iş yaşamındaki stresin yoğunluğu ile verimlilik arasındaki ilişki düşünüldüğünde, örgütsel ve bireysel verimliliği arttırmak için iş ortamındaki stresin kontrol altında tutulmasında yarar vardır (Soysal, 2009b: 19). Literatürde farklı tipte stres kaynakları belirtilmiştir. İşteki belirsizlik, aşırı iş yükü, zaman baskısı, takım büyüklüğü, bileşimi ve yapısının işe uygun olmaması, eğitimli takım üyelerinin eğitimsiz takımlar içerisinde çalıştırılması, beklenmedik durumlar, kişisellik, motivasyon durumu, algılanan kontrol, prosedürel adalet algısı, teknoloji değişiklikleri (Burke vd., 2008: ), uzun çalışma saatleri, yetersiz ücret (Can, 2010: 4857; Aşık, 2005) ve yöneticiler tarafından yeterli destek sağlanmaması (Rees vd., 2010: 506) temel stres kaynakları arasında sayılabilir. Leung vd. ne (2012: 160) göre adil olamayan ödül ve davranışlar, işe uygun olmayan ekipmanların kullanımı, amaç saptamadaki eksiklikler, yetersiz fiziksel çevre ve eğitim almak için konulan kural ve hükümler; Kurt (2010: 84-85), Akar ve Yıldırım (2008: 109) ve Lankau vd. ne (2006: 308) göre rol belirsizliği ve rol çatışması; Bhuian vd. ne (2005: 143) göre iş-aile çatışması; Petterson ve Arnetz e (1998: 1763) göre örgütsel müdahale; Fox a (2001) göre algılanan adalet, kişilerarası çatışmalar ve örgütsel kısıtlamalar örgütsel stres kaynaklarıdır. İletişim sorunları (Aşık, 2005), işin yapısının belirli bir süre sonunda ağrılar ve hatta ölümlerle bile sonuçlanabil- EKİM

74 mesi, karar serbestliği, iş monotonluğu (Garrosa vd., 2010: ); iş arkadaşlarından destek alınamaması, yeterli özerkliğin sağlanmaması (Iverson vd., 1998: 12); işyeri izleme uygulamaları (Erdemir ve Koç, 2008:1402), kontrol eksikliği, işten atılma tehdidi, sözlü taciz (Gangster, 2008: 260), sözleşmenin son bulacağı baskısıyla yaşama gibi (Gök, 2009: 444) psikolojik yapıyla alakalı kaynaklar olabileceği gibi sıcaklık, gürültü ve toksik maddelere maruz kalma gibi fiziksel yapıyla alakalı stres kaynakları da olabilmektedir (Gangster, 2008: 260) Stresin Yol Açtığı Sorunlar Stres optimum noktanın üzerinde seyrettiği zaman, bireysel ve örgütsel bir takım sorunlarla yüzleşme söz konusu olacaktır. -Bireysel Sorunlar: Bireysel sağlık problemleri, çalışanlar için yüksek sağlık maliyetleri, bireysel verimlilikte azalma (Gangster, 2008: 269), akıl ve ruh sağlığının bozulması, günlük yaşamı sürdürmeye yönelik motivasyon kaybı (Can, 2010: 4854), performans kaybı (Bhuian vd., 2005: 142; Can, 2010: 4854; Beehr, 1991: 710) ve iş kazaları (Leung vd., 2012: 164) stresin bireysel sonuçları arasında sayılabilir. -Örgütsel Sorunlar: Personel devir hızında artış (Beehr, 1991: 710), verimsizlik, işe geç gitme ve devamsızlık, çatışma, örgütsel yabancılaşma ve tükenmişlik sendromu (Soysal, 2009b: 28-3; Landrum vd., 2012: 227; Özkan ve Özdevelioğlu, 2012), işte ayrılma niyeti (Bhuian vd., 2005: 143; Beehr, 1991: 710; Lankau vd., 2006: 312) örgütsel etkinlik (Beehr, 1991: 710), örgütsel üretkenlik ve verimlilikte azalma (Petterson ve Arnetz, 1998: 1764), örgütsel bağlılıkta azalma (Lankau vd., 2006:312) stresin örgütsel sorunları arasında yer almaktadır. 3. Alan Araştırması 3.1. Araştırmanın Amacı Bu araştırmada, bankacılık sektöründe çalışan personelin maruz kaldıkları örgütsel (örgütsel yapı ve politikalardan, işin yapısından ve kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan) ve bireysel stres kaynaklarına ilişkin algıların belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada elde edilecek bulgular yardımıyla, örgütsel ve bireysel stres kaynakları ile bu stres kaynakları arasındaki ilişki ortaya konulacak, cinsiyet, iş tercih durumu, yaş, eğitim durumu, iş deneyimi, çalışma süresi ve statü değişkenlerine göre de anlamlı bir farklılığın olup olmadığı tespit edilmeye çalışılacaktır Veri Toplama Araç ve Teknikleri Çalışanlarının örgütsel ve bireysel stres kaynaklarına ilişkin algılarının belirlenmesi amacıyla anket kullanılmıştır. Anket formu olarak çalışanların örgütsel stres kaynaklarının varlığına ilişkin algılarını ölçmek için Aydın ın (2004: 14) Örgütsel Stres Kaynakları Ölçeği adlı çalışmasından faydalanılmıştır. İlgili çalışmada örgütsel stres kaynaklarının örgütsel yapı ve politikalar, işin yapısı ve kişilerarası ilişkilerden 74 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

75 kaynaklanan stres kaynakları ile ilgili boyutlarından faydalanılmıştır. Bireysel stres kaynaklarına ilişkin sorular için ise, Akgündüz ün (2006: 140) Örgütsel Stres Kaynaklarının Çalışanların İş Tatmini Üzerindeki Etkisi ve Banka Çalışanları İçin Yapılan Bir Araştırma adlı çalışmasından faydalanılmıştır. Boyutlardan 3 ü örgütsel stres faktörlerini analiz ederken son boyut bireysel stres faktörlerini değerlendirmeye yöneliktir. Anket formunun ilk bölümünde, çalışanlara araştırmayla ilgili bilgi verilmekte, ayrıca çalışanlara yönelik birtakım demografik verilerin elde edilmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın ikinci bölümü ise, beşli likert (1=çok az, 5=çok fazla) ölçeğine göre hazırlanan 26 ifadeden oluşmaktadır. Örgütsel stres kaynaklarına yönelik yapılan faktör analizi sonucunda, öncelikle verilerin faktör analizine uygun olup olmadığı kontrol edilmiştir. Bu amaçla KMO ve Bartlett testi yapılmış ve test sonucunda faktör yapısını bozan 5 soru kapsam dışı bırakılmıştır. Beşli likert tipi 26 soruya ait KMO örneklem uygunluğu test sonucu 0,922 olarak bulunmuş, Bartlett test sonucu da anlamlı çıkmıştır (p<0,05). KMO değerinin 0,50 den büyük olması, verilerin faktör analizi için yüksek derecede uygun olduğunu göstermektedir (Altunışık vd., 2007: 226). Ayrıca ilgili sorulara yönelik güvenilirlik analizi yapılmış ve Cronbach s Alpha değeri 0,934 olarak tespit edilmiştir. Cronbach s Alpha değeri, örgütsel yapı ve politikalardan kaynaklanan stres faktörleri için 0,894, işin yapısından kaynaklanan stres faktörleri için 0,741, kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres faktörleri için 0,899 ve bireysel stres faktörleri için ise 0,707 dir. Bu değer anket uygulaması sonucu elde edilen verilerin yüksek derecede güvenilir olduğunu göstermektedir Araştırmanın Evreni ve Örneklem Seçimi Araştırmanın evrenini Türkiye de faaliyet göstermekte olan kamu ve özel bankaların çalışanı oluşturmaktadır. Türkiye Bankalar Birliğinden edinilen bilgiye göre Sektörün toplam çalışan sayısı kişidir (TBB, 2012). Bu çerçevede p ve q değerleri 0.5 ve 0.5, hoşgörü miktarı E=0.05 ve %95 güven aralığında kişiyi %95 güven aralığında 384 kişinin temsil etme yeteneğine sahip olduğu hesaplanmıştır (Altunışık vd., 2007: 127). Anket formu kolayda örnekleme yöntemi ile İstanbul, Ankara, Bursa ve Eskişehir illerindeki 400 banka çalışanına yüz yüze görüşülerek uygulanmıştır. Gerçekleştirilen anket uygulaması sonucunda geri dönen anketlerin 364 tanesi uygun bulunmuş ve analize tabi tutulmuştur. Anketlerin üstünkörü yapılması kaygısıyla araştırmaya gerçekten gönüllü olarak katılmak isteyen çalışanlar tercih edilmiştir. Deri dönüş oranı %95 dir. EKİM

76 Tablo 1: Anket Sorularının Geneline ve Boyutlara İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler 76 Boyutlar İfadeler n Örgütsel Yapı ve Politikalardan Kaynaklanan Stres Faktörleri İşin Yapısı İle İlgili Stres Faktörleri Kişilerarası İlişkilerden Kaynaklanan Stres Faktörleri ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ Ort. Değer Standart Sapma Boyut Ort. Boyut St. S. Faktör Yükleri Performans değerlendirme ve terfide adaletsizlik 365 2,83 1,31 0,71 Örgüt içi haberleşmenin zayıf oluşu 365 3,48 1,08 0,68 Görev dağılımındaki adaletsizlik 365 2,97 1,23 0,68 Yetki ve sorumluluklarda uyumsuzluk 365 2,95 1,22 0,67 Kararlara katılamama 365 3,39 1,05 0,65 Birbiriyle çelişen iki işi birden yapmak 365 3,14 1,26 0,65 Görevle ilgili sorumlulukların açık olmaması 365 3,38 1,14 3,17 0,79 0,63 Yetersiz maaş ve ücret dengesizliği 365 2,82 1,08 0,60 Karar verme için yeterli yetkiye sahip 365 3,19 1,15 0,59 olmama Yeteneklerin kullanılmadığı bir bölümde 365 3,19 1,15 0,58 çalışma Sık sık iş içinde yer değiştirme 365 3,66 1,14 0,56 Birden fazla amire karşı sorumlu olma 365 3,07 1,27 0,52 İşlerin sürekli gözönünde yapılması 365 3,08 1,12 0,75 zorunluluğu Çalışma saatlerindeki belirsizlik 365 2,57 1,35 2,66 0,90 0,71 Aşırı iş yükü 365 2,34 1,14 0,67 Aşırı yazışma ve bürokrasinin oluşu 365 2,64 1,17 0,62 İş arkadaşlarının düşmanca davranması 365 3,50 1,33 0,78 İş arkadaşlarından ve yöneticilerden destek 365 3,23 1,20 0,75 alamama Hak edilen ilgi, sevgi 365 3,04 1,23 0,72 ve takdir görmeme Çalışanlar arasında çatışmanın yaşanması 3,14 0, ,07 1,21 0,69 Açıklanan Varyans 20,886 10,413 15,423 İş yerinde dedikodunun yaygın oluşu 365 3,02 1,34 0,64 Ast-üst ilişkilerinde sorun yaşanması 365 3,04 1,18 0,51 Çalışanlar arasında aşırı rekabetin olması 365 3,05 1,19 0,50 Bireysel Stres Zamanla yarışmanın 365 2,92 1,11 3,15 0,93 0,76 9,228

77 Faktörleri yanı sıra hem başkalarıyla hem de kendimle rekabet etme durumum Yeni durumlara ve uyaranlara uyabilme 365 3,10 1,13 0,73 durumum Sahip olduğum fiziksel özelliklerin (hastalıklar, direnç durumu, hormonal denge düzensizlikleri 365 3,43 1,27 0,57 vb.) işten kaynaklı olarak olumsuz etkilenme durumum Açıklanan Varyans 55, Araştırmanın Kısıtları Katılımcılar, ağırlıklı olarak kolayda örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Tesadüfî olmayan bu yöntemin, örneklemin temsil edicilik özelliğini bir ölçüde zedelemiş olabileceğini belirtmek gerekir. Araştırma kapsamında, 365 banka çalışanının yer almasından dolayı, elde edilen bulguların Türkiye genelindeki banka çalışanlarının görüşlerini yansıtma iddiası yoktur Araştırma Hipotezleri Araştırma kapsamında geliştirilen ilgili hipotezler ve araştırma modeli Şekil 1 sunulmuştur. Şekil 1. Araştırma Modeli Gümüştekin ve Öztemiz (2004: 82-83) tarafından yapılan araştırmada yaşları daha büyük olan çalışanların (41 yaş ve üzeri) daha fazla strese maruz kaldığı belirlenmiştir. Kaya ve Kaya ya (2007) göre yaş ilerledikçe işten memnun olmama durumu ve kişisel beklenti ile işyeri beklentisi arasındaki farkın daha düşük düzeyde stres EKİM

78 78 kaynağı olduğu tespit edilmiştir. Stres düzeylerinin ve kaynaklarının belirlenmesi konusunda Sökmen (2005: 1-2) tarafından yapılan araştırmada yeteneklerin kullanımı, iş arkadaşları ile geçimsizlik, üstlerle anlaşmazlık, müşterilerin haksız talepleri ve işyerinde dedikodu gibi stres kaynakları açısından kadın ve erkeler arasında anlamlı farklılıklar gözlenmiştir. Can (2010: 4857) tarafından yapılan araştırmada kadınların örgütsel stres faktörlerine daha fazla maruz kaldıkları sonucuna ulaşılmıştır. Mӓkikangas ve Kinnunen (2002: 550) tarafından yapılan araştırmada, erkek çalışanlar açısından özgüven ve iyimserlik düzeyleri ile ruhsal yıkıcı stres arasında negatif bir ilişki bulunmuştur. Kadın çalışanlarda ise, iyimserlik, zayıf örgütsel ilkim, işteki zaman baskısı ve iş güvensizliği ile ruhsal yıkıcı stres arasında moderatör bir rol oynamıştır. Michael vd. (2009) tarafından yapılan araştırmada, kadınların erkeklere oranla daha yüksek düzeyde iş stresine maruz kaldığı tespit edilmiştir. Bayık vd. (2009) göre eğitim düzeyi düşük olan kadınların daha yüksek düzeyde strese maruz kaldıkları belirlenmiştir. Robbins ve Judge ye (2013: 611) göre iş deneyimi yüksek olan çalışanlar, tam uyum sağlama özelliklerinden dolayı daha düşük düzeyde strese maruz kalmaktadırlar. Kaya ve Kaya ya (2007) göre yöneticilerin iş deneyimi arttıkça, çalışanların geleceği ve güvenliği ile ilgili kaygılardan dolayı daha fazla stres yaşadıkları belirlenmiştir. Kaya ve Kaya (2007) ve Soysal a (2009a) göre çalışma saatlerinin normal çalışma saatlerinden fazla olması, önemli bir stres kaynağı olarak görülmektedir. Stres kaynaklarının belirlenmesi konusunda Pehlivan (1993) tarafından yapılan araştırmada mesleğin statüsünün düşük olması önemli stres kaynakları olarak görülmüştür. Çalışanların işlerini tercih etme imkânına sahip olmalarının, onların iş yaşamındaki stres düzeylerini etkileyebileceği düşünülmektedir. Çünkü bireysel seçim hakkına sahip olan bireylerin iş yaşamındaki sorunlarla yüzleşmeleri durumunda, daha düşük düzeyde stresten etkilenmeleri beklenmektedir. Literatürde demografik özellikler ile stres düzeyleri arasında birçok çalışma yapılmış ve farklılık tespit edilmişken, Özkaya vd. (2008) tarafından gerçekleştirilen araştırmada ise, demografik değişkenlerle (cinsiyet, medeni durum, yaş, çalışma süresi, gelir, eğitim durumu) stres düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir. Söz konusu araştırma sonuçları ışığında, aşağıdaki H1 ve H2 hipotezleri öne sürülmüştür. H1: Çalışanların örgütsel stres kaynaklarının varlığına ilişkin ifadelere katılma derecesi demografik değişkenlere (yaş, cinsiyet, eğitim durumu, iş deneyimi, çalışma süresi, statü ve iş tercih durumu) göre farklılık göstermektedir. H2: Çalışanların bireysel stres kaynaklarının varlığına ilişkin ifadelere katılma derecesi demografik değişkenlere (yaş, cinsiyet, eğitim durumu, iş deneyimi, çalışma süresi, statü ve iş tercih durumu) göre farklılık göstermektedir. Efeoğlu ve Özgen (2007: ) tarafından gerçekleştirilen araştırmada, iş-aile yaşam çatışması ve iş-aile çatışması ile iş stresi arasında pozitif bir ilişki bulunmuş- ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

79 tur. Çalışanların aylık gelirlerini harcamalarında kullanırken dikkatli olmamaları, onların iş ortamında daha fazla gerilim altına girmesine ve daha fazla stres yaşamalarına neden olmaktadır (Robbins ve Judge, 2013: 611; Eren, 2010). Çalışanların kişilik yapıları ile stres düzeyleri incelendiğinde de A tipi kişilik yapısına sahip olanların B tipi kişilik yapısına sahip olanlara göre daha fazla stres hissettikleri belirlenmiştir (Güney, 2011; Robbins ve Judge, 2013: 611). Ayrıca, kadın çalışanların stres verici yaşam olaylarından dolayı (hamilelik, evlilik, uyku alışkanlığında değişiklik gibi) bireysel stres düzeylerinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (Bayık vd., 2006). İlave olarak, çalışanların fiziksel çevre koşullarından (gürültü, aydınlanma, nem gibi) etkilenme seviyeleri de maruz kalınan stres düzeyi üzerinde bireysel olarak farklılık göstermektedir (Özkalp ve Kırel, 2010). Çalışanların iş yaşamlarında çatışma yaşamları, kişilik özellikleri, günlük yaşam olaylarındaki değişiklikler ve fiziksel çevre koşulları bireysel olarak incelendiğinde, stresin sürekli bir olgu olduğu gözden kaçırılabilir. Ancak ayrı ayrı bakıldığında ise, nispeten daha önemsiz olarak değerlendirilen bu faktörler bir ayara gelip, işyerindeki örgütsel stres kaynaklarına eklendiğinde, bu durum çalışanlar için daha da içinden çıkılamaz bir hal alabilmektedir. Söz konusu araştırma sonuçları ışığında, aşağıdaki H3 ve H4 hipotezleri öne sürülmüştür. H3: Bireysel stres kaynakları ile örgütsel stres kaynakları arasında ilişki vardır. H4: Çalışanların bireysel stres kaynaklarına maruz kalma düzeyleri arttıkça örgütsel stres kaynaklarının varlığına ilişkin algıları da artmaktadır Araştırmanın Yöntemi Verilerin normal dağılıma uygunluğunu test etmek amacıyla tek örneklem kolmogorov-smirnov testi ve varyansların homojenliği testi kullanılmış ve test sonucunda anlamlılık değerlerinin 0,05 den küçük olması incelenen faktörlerin normal dağılıma sahip olmadığını göstermektedir. Verilerin normal dağılması nedeniyle parametrik testlerden faydalanılmıştır. Örgütsel ve bireysel stres kaynakları ile çalışanların cinsiyet ve iş tercih durumu değişkenleri arasındaki görüş farklılıklarını tespit etmek amacıyla bağımsız örneklem t-testi uygulamasına gidilmiştir. Örgütsel ve bireysel stres kaynaklarının yaş, eğitim durumu, iş deneyimi, çalışma süresi ve statü değişkenine göre farklılık gösterip göstermediğini analiz etmek için tek yönlü varyans analizinden (one-way ANOVA) yararlanılmıştır. Örgütsel stres kaynaklarının kendi aralarındaki ve bireysel stres kaynakları arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin yönünü tespit etmek amacıyla Pearson korelasyon analizi yapılmıştır. Çünkü bireysel ve örgütsel stres kaynaklarındaki yapılacak her bir birimlik değişimin diğer boyutları pozitif anlamda etkilemesi beklenmektedir. EKİM

80 Bu amaçla belirlenen pozitif şiddetin yüksek oranda etkilediği kaynaklara yönelik eksikliklerin öncelikli olarak çözülmesi ve düşük pozitif etkiye sahip kaynaklara ait ilişkinin de olabildiğince düşürülmesi, örgütsel etkinliğin istenilen düzeyde olmasına katkı sağlayabilecektir. Ayrıca bireysel stres kaynaklarının örgütsel stres kaynaklarının varlığına ilişkin algıyı ne oranda etkilediğini belirlemek amacıyla tek değişkenli regresyon analizinden faydalanılmıştır Araştırma Verilerinin Analizi Demografik Veriler Demografik değişkenlere ait veriler Tablo 2 de sunulmuştur. Eğitim Durumu Tablo 2: Demografik Değişkenler Tablosu Değişkenler Alt Değişkenler Frekans % Alt Değişkenler Değişkenler Frekans % Cinsiyet Erkek ,8 İş Tercih Evet ,7 Bayan ,2 Durumu Hayır ,3 1 yıldan az 37 10,1 1 yıldan az 49 13,4 1-3 yıl 93 25,5 1-3 yıl ,7 Çalışma İş Deneyimi 4-7 yıl 95 26,0 4-7 yıl 99 27,1 Süresi 8 yıl ve 8 yıl ve üzeri , ,8 üzeri 20 altı-30 yaş ,0 Üst Kademe Yönetici yaş ,7 (Şube Müdürü) 57 15,6 Yaş yaş 25 6,8 Orta Kademe Yönetici ve üstü yaş 42 11,5 (Yönetmen, 31,0 Müdür Yrd.) Statü Lise ve altı 58 15,9 Alt Kademe Yönetici Lisans/Önlisans ,0 (Yetkili, 79 21,6 Uzman) Lisansüstü 26 7,1 Diğer (Analist, Uzman Yrd., Gişe Yetkilisi) ,8 TOPLAM TOPLAM Ankete cevap veren katılımcıların demografik özellikleri incelendiğinde, katılımcıların büyük çoğunluğunun 8yıl ve üzeri iş deneyimine sahip, yaş ortalaması olarak 40 yaşın altında ve lisans mezunu olduğu görülmektedir. İlave olarak, katılımcıların önemli bir kısmının çalıştıkları işi kendilerinin tercih ettiği görülmektedir Hipotezlerin Testi 80 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

81 H1: Çalışanların örgütsel stres kaynaklarının varlığına ilişkin ifadelere katılma derecesi demografik değişkenlere (yaş, cinsiyet, eğitim durumu, iş deneyimi, çalışma süresi, statü ve iş tercih durumu) göre farklılık göstermektedir. hipotezini test etmek amacıyla bağımsız örneklem t-testi ve tek yönlü varyans analizinden faydalanılmıştır. Analiz verileri Tablo 3 ve Tablo 4 de gösterilmektedir. Tablo 3: Kurumdaki Çalışma Süresine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Tablosu Örgütsel Stres Kaynakları Örgütsel Yapı ve Politikalar Kareler Toplamı Serbestlik Derecesi Kareler Ort. F P değeri (Sig.) Gruplararası 3, ,265 2,022 0,110 Gruplariçi 225, ,626 Toplam 229, İşin Yapısı Gruplararası 6, ,314 2,901 0,035* Gruplariçi 287, ,798 Toplam 294, Kişilerarası İlişkiler Gruplararası 7, ,325 2,796 0,040* Gruplariçi 342, ,860 Toplam 350, *p<0,05 H 1 hipotezinin cinsiyet ve iş tercih durumu değişkenlerine ilişkin yapılan bağımsız örneklem t-testi neticesinde, çalışanların örgütsel stres kaynaklarının varlığına ilişkin ifadelere katılma derecesi cinsiyet ve iş tercih durumu göre istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık göstermemiştir (p>0,05). Yaş, eğitim durumu ve iş deneyimi değişkenlerine ilişkin yapılan tek yönlü varyans analizi (one-way ANOVA) neticesinde de, istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Anlamlı çıkmayan analiz sonuçları yer kısıtı nedeniyle tablo halinde gösterilmemiştir. Ancak kurumdaki çalışma süresi ve statü değişkenlerine ilişkin yapılan tek yönlü varyans analizi (one-way ANOVA) neticesinde, istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık saptanmıştır (p<0,05). Tablo 2 de birinci hipoteze yönelik veriler incelendiğinde, kurumdaki çalışma süresi açısından işin yapısından ve kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan örgütsel stres kaynakları arasında istatistiksel açıdan anlamlı derecede bir farklılık gözlenmiştir. Çalışanların işin yapısından kaynaklanan stres kaynakları ile ilgili sorulara verdikleri yanıtların ortalamaları incelendiğinde bu stres faktörüne, 1 yıldan az ( = 2.77) ve 8 yıl ve üzeri ( = 2.80) çalışma süresine sahip çalışanların 1-3 yıl ( = 2.46) arasında çalışma süresine sahip olan çalışanlara göre daha yüksek derece katıldıkları gözlenmiştir. Bu durum genel olarak 1 yıldan az ve nispeten daha az tecrübeye sahip çalışanlar ile 8 yıl ve üzeri çalışma süresine sahip tecrübeli çalışanların, işin yapısından kaynaklanan stres kaynaklarını, orta derecede stres kaynağı olarak görmesi olarak yorumlanabilir. Çalışanların kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan EKİM

82 stres kaynakları ile ilgili sorulara verdikleri yanıtların ortalamaları incelendiğinde bu stres faktörüne, 1 yıldan az ( = 3.43) çalışma süresine sahip çalışanların 1-3 yıl ( = 2.96) arasında çalışma süresine sahip olan çalışanlara göre daha yüksek derece katıldıkları gözlenmiştir. Bu durum genel olarak 1 yıldan az ve nispeten daha az tecrübeye sahip çalışanların, kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres kaynaklarını, yüksek derecede stres kaynağı olarak görmesi olarak yorumlanabilir. Özkaya vd. (2008: ) tarafından stresin demografik değişkenler üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla yapılan araştırmada idari personel, erkek personel, bekar personel, yaş grubu, toplam hizmet süresi 1-5 yıl, kurumdaki hizmet süresi1-5 yıl, doçent ve tekniker olan çalışanların diğer çalışanlara göre (bir ölçüde) daha stresli oldukları tespit edilmiştir. Tablo 4: Statü Değişkenine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Tablosu Örgütsel Stres Kaynakları Örgütsel Yapı ve Politikalar İşin Yapısı Kişilerarası İlişkiler *p<0,05 Kareler Toplamı Serbestlik Derecesi Kareler Ort. Gruplararası 4, ,379 Gruplariçi 225, ,625 Toplam 229, Gruplararası 3, ,267 Gruplariçi 291, ,806 Toplam 294, Gruplararası 10, ,602 Gruplariçi 339, ,940 Toplam 350, P değeri F (Sig.) 2,207 0,087 1,572 0,196 3,832 0,010* Tablo 3 de birinci hipoteze yönelik veriler incelendiğinde, statü (kurumdaki çalışma pozisyonu) açısından kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan örgütsel stres kaynakları arasında istatistiksel açıdan anlamlı derecede bir farklılık gözlenmiştir. Çalışanların kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres kaynakları ile ilgili sorulara verdikleri yanıtların ortalamaları incelendiğinde bu stres faktörüne, üst kademe yöneticilerin şube müdürü ( = 3.50) orta kademe yöneticilere yönetmen, müdür yardımcısı ( = 3.06) ve diğer statüdeki analist, uzman yardımcısı, gişe yetkilisi ( = 3.00) çalışanlara göre daha yüksek derece katıldıkları gözlenmiştir. Bu durum genel olarak üst kademe yöneticilerin şube müdürü çalışanların, kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres kaynaklarını, yüksek derecede stres kaynağı olarak görmesi olarak yorumlanabilir. 82 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

83 Birinci hipotez, %95 güven aralığında kurumdaki çalışma süresi için, işin yapısından kaynaklanan stres kaynakları (p=0,035) ve kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres kaynakları (p=0,40) boyutları ve statü değişkeni için kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres kaynakları (p=0,10) boyutu açısından desteklenirken, diğer boyutlar açısından desteklenmemiştir. H 2 : Çalışanların bireysel stres kaynaklarının varlığına ilişkin ifadelere katılma derecesi demografik değişkenlere (yaş, cinsiyet, eğitim durumu, iş deneyimi, çalışma süresi, statü ve iş tercih durumu) göre farklılık göstermektedir. hipotezini test etmek amacıyla bağımsız örneklem t-testi ve tek yönlü varyans analizinden faydalanılmıştır. H 2 hipotezinin cinsiyet ve iş tercih durumu değişkenlerine ilişkin yapılan bağımsız örneklem t-testi ve yaş, eğitim durumu, iş deneyimi, kurumdaki çalışma süresi ve statü değişkenlerine ilişkin yapılan tek yönlü varyans analizi (one-way ANOVA) neticesinde, istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Anlamlı çıkmayan analiz sonuçları yer kısıtı nedeniyle tablo halinde gösterilmemiştir. İkinci hipotez, %95 güven aralığında bireysel stres kaynakları açısından desteklenmemiştir. H 3 : Bireysel stres kaynakları ile örgütsel stres kaynakları arasında ilişki vardır. hipotezini test etmek amacıyla Pearson Korelasyon analizinden faydalanılmıştır. Analiz verileri Tablo 5 de gösterilmektedir. Tablo 5 de örgütsel stres kaynaklarının kendi aralarında orta (r=0,492 ve r=0,559) ve yüksek (r=0,645) derecede pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. Bireysel stres kaynakları ile örgütsel stres kaynakları arasında da orta (r=0,412 ve r=0,464) ve yüksek (r=0,605) derecede pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. Örgütsel stres kaynakları arasındaki en yüksek ilişki örgütsel yapı ve politikalardan kaynaklanan stres faktörleri ile kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres faktörleri arasında (r= 0,645) gözlenmiştir. Bireysel stres kaynakları ve örgütsel stres kaynakları arasındaki en yüksek ilişki ise, bireysel stres ile kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres faktörleri arasında (r= 0,605) gözlenmiştir. Yüksek olan iki boyuta ait tanımlayıcı istatistiklerin soru bazında ve boyut bazında gösterildiği Tablo 5 deki verilerden faydalanıldığında, örgütsel yapı ve politikalardan kaynaklanan stres faktörlerine ( = 3.17), kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres faktörlerine ( = 3.14) ve bireysel strese ( = 3.15) orta derecede katıldıkları gözlenmektedir. Çalışanların orta derecede kaldıkları örgütsel yapı ve politikalardan kaynaklanan stres kaynaklarının soru bazındaki ortalamaları incelendiğinde, örgüt içi haberleşmenin zayıf oluşu, kararlara katılamama, görevle ilgili EKİM

84 sorumlulukların açık olmaması ve sık sık iş içinde yer değiştirmenin fazla olduğu gözlenmektedir. Çalışanların orta derecede kaldıkları kişiler arası ilişkilerden kaynaklanan stres kaynaklarının soru bazındaki ortalamaları incelendiğinde, iş arkadaşlarının düşmanca davranmasının fazla olduğu gözlenmektedir. Çalışanların orta derecede kaldıkları bireysel stresin soru bazındaki ortalamaları incelendiğinde ise, sahip olunan fiziksel özelliklerin (hastalıklar, direnç durumu, hormonal denge düzensizlikleri vb.) işten kaynaklı olarak olumsuz etkilenmesinin fazla olduğu gözlenmektedir. Üçüncü hipotez, bireysel stres kaynakları ile örgütsel stres kaynaklarının tüm boyutları arasındaki ilişki açısından desteklenmiştir. Tablo 5: Örgütsel ve Bireysel Stres Kaynakları Arasındaki Korelasyonlar Örgütsel Stres Kaynakları Örgütsel Yapı ve Politikalar 1 İşin Yapısı 0,492** 1 Kişilerarası İlişkiler 0,645** 0,559** 1 Bireysel Stres 0,412** 0,464** 0,605** 1 **p<0.01 (Çift Yönlü) H 4 : Çalışanların bireysel stres kaynaklarına maruz kalma düzeyleri arttıkça örgütsel stres kaynaklarının varlığına ilişkin algıları da artmaktadır. hipotezini test etmek amacıyla tek değişkenli regresyon analizinden faydalanılmıştır. Analiz verileri Tablo 6 da gösterilmektedir. Model 1 sonuçları incelendiğinde R² değerinin 0,168 olduğu görülmektedir. Ayrıca Tablo 7 de model ile ilgili F değerinin 74,240 olduğu belirtilmiştir. Buna göre modelin istatistiki açıdan anlamlı ve modelin açıklama gücünün 0,17 olduğu görülmektedir. Tablo 6 daki katsayılar matrisine göz atılacak olunursa; bireysel stresin örgütsel yapı ve politikalardan kaynaklanan stres üzerine istatistiki açıdan anlamlı bir etkisi olduğu ortaya çıkmaktadır. Modelde bağımsız değişkene ait katsayı 0,352 olup, buna karşılık gelen beta (standardize edilmiş regresyon katsayısı) 0,412 dir. Bu değer ise istatistiksel açıdan anlamlı bir katkıyı ifade etmektedir. Bu durum modelde yer alan bireysel stres ile örgütsel yapı ve politikalardan kaynaklanan stres arasında pozitif bir ilişkinin olduğunu, bireysel stresin örgütsel yapı ve politikalardan kaynaklanan strese katkı sağladığını ortaya koymaktadır. Bireysel streste meydana gelecek bir artış, örgütsel yapı ve politikalardan kaynaklanan stres üzerinde %41.2 lik bir stres artışı ile sonuçlanacaktır. 84 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

85 Tablo 6: Model 1 Regresyon Analizi Sonuçları ÖYPS = α + β1 BS + ε Model 1 ÖYPS : Örgütsel Yapı ve Politikalardan Kaynaklanan Stres BS : Bireysel Stres Değişkenler Standart Olmayan Standartlaştırılmış Katsayılar Katsayılar P Sabit 2,064 0,000 Bireysel Stres 0,352 0,412 0,000* Düzeltilmiş R² 0,168 F 74,240 P=0,000* * p<0,05 Model 2 sonuçları incelendiğinde R² değerinin 0,213 olduğu görülmektedir. Ayrıca Tablo 7 de model ile ilgili F değerinin 99,322 olduğu belirtilmiştir. Buna göre modelin istatistiki açıdan anlamlı ve modelin açıklama gücünün 0,21 olduğu görülmektedir. Tablo 7: Model 2 Regresyon Analizi Sonuçları İYS = α + β1 BS + ε Model 2 İYS : İşin Yapısından Kaynaklanan Stres BS : Bireysel Stres Değişkenler Standart Olmayan Standartlaştırılmış Katsayılar Katsayılar P Sabit 1,244 0,000 Bireysel Stres 0,449 0,464 0,000* Düzeltilmiş R² 0,213 F 99,322 P=0,000* * p<0,05 Tablo 7 deki katsayılar matrisine göz atılacak olunursa; bireysel stresin işin yapısından kaynaklanan stres üzerine istatistiki açıdan anlamlı bir etkisi olduğu ortaya çıkmaktadır. Modelde bağımsız değişkene ait katsayı 0,449 olup, buna karşılık gelen beta (standardize edilmiş regresyon katsayısı) 0,464 dür. Bu değer ise istatistiksel açıdan anlamlı bir katkıyı ifade etmektedir. Bu durum modelde yer alan bireysel stres ile işin yapısından kaynaklanan stres arasında pozitif bir ilişkinin olduğunu, bireysel stresin işin yapısından kaynaklanan strese katkı sağladığını ortaya koymaktadır. Bireysel streste meydana gelecek bir artış, işin yapısından kaynaklanan stres üzerinde %46.4 lük bir stres artışı ile sonuçlanacaktır. Model 3 sonuçları incelendiğinde R² değerinin 0,364 olduğu görülmektedir. Ayrıca Tablo 8 de model ile ilgili F değerinin 209,654 olduğu belirtilmiştir. Buna göre modelin istatistiki açıdan anlamlı ve modelin açıklama gücünün 0,36 olduğu görülmektedir. EKİM

86 Tablo 8: Model 3 Regresyon Analizi Sonuçları KİS = α + β1 BS + ε Model 3 KİS : Kişilerarası İlişkilerden Kaynaklanan Stres BS : Bireysel Stres Değişkenler Standart Olmayan Standartlaştırılmış Katsayılar Katsayılar P Sabit 1,125 0,000 Bireysel Stres 0,638 0,605 0,000* Düzeltilmiş R² 0,364 F 209,654 P=0,000* * p<0,05 Tablo 8 deki katsayılar matrisine göz atılacak olunursa; bireysel stresin kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres üzerine istatistiki açıdan anlamlı bir etkisi olduğu ortaya çıkmaktadır. Modelde bağımsız değişkene ait katsayı 0,638 olup, buna karşılık gelen beta (standardize edilmiş regresyon katsayısı) 0,605 dir. Bu değer ise istatistiksel açıdan anlamlı bir katkıyı ifade etmektedir. Bu durum modelde yer alan bireysel stres ile kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres arasında pozitif bir ilişkinin olduğunu, bireysel stresin kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan strese katkı sağladığını ortaya koymaktadır. Bireysel streste meydana gelecek bir artış, kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan stres üzerinde %60.5 lik stres artışı ile sonuçlanacaktır. Dördüncü hipotez, %95 güven aralığında tüm örgütsel stres kaynakları açısından desteklenmiştir. 4. Sonuç ve Öneriler Yapılan araştırma sonucunda bankada çalışma süresi ile işin yapısından ve kişiler arası ilişkilerin sebep olduğu örgütsel stres kaynakları arasında anlamlı bir ilişki olduğu gözlemlenmiştir. Daha az tecrübeli olan personel tecrübeli personele göre stres kaynaklarından daha çok etkilenmektedirler. Banka çalışanlarının işyerindeki statülerinin stres kaynaklarına olan etkisine bakıldığında statü ile örgütsel stres kaynakları arasında doğrusal bir ilişki olduğu gözlemlenmiştir. Statü arttığında örgütsel stres düzeyinde de artış olmaktadır. Bankadaki üst kademe yöneticilerin örgüt içerisinde stres düzeyi en yüksek olan çalışanlar olduğu tespit edilmiştir. Bu duruma gerekçe olarak bankadaki üst düzey yöneticilerin taşıdıkları sorumluluk düzeylerinin yüksek olması söylenebilir. Rees vd. ne (2010: 510) göre bu durumu düzeltmek amacıyla örgütsel olarak verilen desteğin arttırılması çalışanların kaygı ve sıkıntılarını azaltabilir. Bireysel stres kaynakları ile örgütsel stres kaynakları arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki gözlemlenmiştir. Banka çalışanlarının iş ortamında yaşadıkları bireysel stres faktörleri toplamda örgütsel stres faktörlerini etkilemekte ve örgütsel stresinde 86 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

87 artmasına neden olmaktadır. Banka çalışanların maruz kaldıkları örgütsel stresi azaltmak için öncelikle bireysel strese neden olan faktörler incelenmeli ve bu faktörlerin bireyler üzerindeki etkisi azaltılmaya çalışılmalıdır. Bireysel stres kaynaklarına maruz kalma düzeyleri arttıkça örgütsel yapı ve politikalardan, işin yapısından ve kişiler arası ilişkilerden kaynaklanan stres düzeyi de artmaktadır. Bu durum bireysel stresin örgütsel stres üzerindeki etkinliğini ortaya koymaktadır. Örgütsel stres kaynakları ile cinsiyet, iş tercih durumu, yaş, eğitim durumu ve iş deneyimi değişkenleri arasında; bireysel stres kaynakları ile sosyo-demografik değişkenler arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Örgütsel stres ve bireysel stres kaynakları bankada çalışanların tamamını etkilemektedir. Bireysel ve örgütsel stres kaynaklarının azaltılması için banka yöneticilerine şunlar önerilebilir; kararların paylaşılarak alınması, görev dağılımı ve personel güçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmesi, güdüleyici liderlik uygulamalarına gidilmesi, diğer işlerle benchmarking (kıyaslama) yapılarak olumlu iş süreçleri kendi işletmelerine uygulanmalı ve personelinden gelen sese kulak verilmelidir. Aygül e (2012: 51-55) göre destekleyici ilişkiler oluşturmak çalışanların kendi aralarında ve yöneticiler-çalışanlar arasında işbirliğinin olması, karşılıklı yardımlaşma ve güven ilişkisinin yerleşmesi stresin yapacağı olumsuz sonuçları ortadan kaldırmaktadır. Bu yönde gelişen ilişkiler, iletişim kanallarının daha etkin çalışmasını sağlamaktadır. Ayrıca bilişsel çatışmaya ilişkin yaratıcı çözüm yollarının bulunmasını hızlandırmaktadır. Örgüt içerisinde çalışanlar arasında destekleyici ilişkilerin olması, stresin yapacağı hasarları hem örgüt düzeyinde hem de bireysel düzeyde en aza indirecektir. Örgütsel stresin azaltılması konusunda Pehlivan (1992: ) eğitime önem verilmesi gerektiğini öne sürmektedir. Çünkü personel eğitim sayesinde yapmış oldukları işin gerekli öz niteliklerini kazanmakta ve böylece daha verimli bir şekilde çalışmaktadırlar. Chokkanathan (2009: 243) a göre olanaklar yeterli ölçüde sunulduğunda yıkıcı psikolojik stres azalmaktadır. Stres kaynaklarının şiddeti attıkça ise, psikolojik yıkıcı stresin de etkisi artmaktadır. Iverson vd. (1998: 1), stresi azaltma konusunda stres yönetimi programlarını önermektedirler. Lankau vd. (2006:312) stresin azaltılması için iş yerindeki rollerin netleşmesi gerektiğini öne sürmektedirler. Başaran (2004:111) e göre hem örgütsel hem de bireysel stresin azaltılmasında katılımlı yönetimin sağlanması yararlı olabilmektedir. Çalışanların kararların hazırlanışına katılması halinde bu durum onlara sorumluluk duygusu yükleyeceği için kararların uygulanışında çok fazla itirazlarla karşılaşılmayacak ve böylece bireysel ve örgütsel stresin ortaya çıkması engellenecektir. Sonuç olarak, banka çalışanları yoğun mesai ile çalışmaları ve parasal konularla ilgilendikleri için dikkat düzeyinin tüm mesai boyunca yüksek olması nedeniyle EKİM

88 hem bireysel hem de örgütsel olarak stres düzeyi yüksek olan bir alanda çalışmaktadırlar. Yaptıkları bir hata aldıkları maaşın azalmasına neden olduğundan tüm mesai boyunca strese maruz kalmaktadırlar. Bu stresi azaltmak adına onların kişisel hatalarını en aza indirebilecek bankacılık sistemlerini kullanmaları, mesai arkadaşları tarafından desteklenmeleri ve banka dışında geliştirilecek çeşitli aktivitelerle kişilerin mesai içerisinde maruz kaldıkları yoğun stresin azaltılması gerekmektedir. Aksi takdirde bu kadar yoğun stres altında çalışmak çalışanların fiziksel ve zihinsel rahatsızlıklar yaşamalarına neden olabilir. 88 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

89 Kaynaklar Akgündüz, S. (2006). Örgütsel Stres Kaynaklarının Çalışanların İş Tatmini Üzerindeki Etkisi ve Banka Çalışanları İçin Yapılan Bir Araştırma. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. Altunışık, R., Coşkun, R., Bayraktaroğlu, S. ve Yıldırım, E. (2007). 5. Baskı, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, SPSS Uygulamalı, Sakarya: Sakarya Yayıncılık. Aşık, N. (2005). Otel İşletmelerinde İşgörenlerin Örgütsel Stres Kaynakları ve Stresin Bireysel Sonuçlarına İlişkin Bir Araştırma, Mevzuat Dergisi, 8(91). Aydın, Ş. (2004). Otel İşletmelerinde Örgütsel Stres Faktörleri: 4-5 Yıldızlı Otel İşletmeleri Uygulaması, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6(4), Aytül, A.Ö. (2012). Çatışma ve Stres Yönetimi, Anadolu Üniversitesi Yayın No:2547, Eskişehir, Bal, V., Campbell, M. ve McDowell-Larsen, S. (2007). Managing Leadership Stress (1st ed.). Greensboro, NC: Center of Creative Leadership. Başaran, B. (2004). Örgüt İçi İletişim ve Yönetime Katılma İlişkisinin Genel Memnuniyet Üzerine Etkisi: Sektörel Bir Uygulama, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Bayık, A., Özsoy, S. A., Ardahan, M., Özkahraman, Ş. ve İz, F. B. (2006). Kadınların Stres Verici Yaşam Olaylarıyla Karşılaşma Durumları, Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 9(2), Beehr. T. A. (1991). Stress in the Workplace: An Overview. In J. W. Jones, B. D. Steffy & D. W. Bray (Eds.), Applying Psychology in Business: The Handbook for Managers and Human Resource Professionals (pp ). Lexington, MA: Lexington. Bhuian, S. N., Menguc, B. ve Borsboom, R. (2005). Stressors and Job Outcomes in Sales: a Triphasic Model Versus a Linear-Quadratic-Interactive Model, Journal of Business Research, 58(2), Burke, C. S., Priest, H. A., Salas, E., Sims, D. ve Mayer, K. (2008). Stress and Teams: How Stress Affects Decision Making at the Team Level. In P. A. Hancock & J. L. Szalma (Eds.), Performance Under Stress (pp ). Abingdon, Oxon, GBR: Ashgate Publishing Group. Can, S. (2010). Organizational Stressors for the Students Teachers in State Universities, Procedia Social and Behavioral Sciences, 2(2), EKİM

90 Chokkanathan, S. (2009). Resources, Stressors and Psychological Distress Among Older Adults in Chennai, India, Social Science & Medicine, 68(2), Cooper, C. L. ve Marshall, J. (1976). Occupational Sources of Stress: A Review of the Literature Relating to Coronary Heart Disease and Mental Ill Health, Journal of Occupational Psychology, 49(1), Efeoğlu, İ. E. ve Özgen, H. (2007), İ-Aile Yaşam Çatışmasının İş Stresi, İş Doyumu ve Örgütsel Bağlılık Üzerindeki Etkileri: İlaç Sektöründe Bir Uygulama, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16(2), Erdemir, E. ve Koç, U. (30 Ekim-1 Kasım 2008), İşyeri İzleme Faaliyetlerinin İş Tatmini, Stres ve Örgütsel Bağlılıkla İlişkisi, 7. Uluslararası Bilgi Ekonomi ve Yönetim Kongresi, Yalova Üniversitesi: Yalova. Eren, E. (2010). Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, 12. Baskı, İstanbul: Beta Yayınları. Fox, S. (2001). Counterproductive Work Behavior (CWB) in Response to Job Stressors and Organizational Justice: Some Mediator and Moderator Tests for Autonomy and Emotions. Journal of Vocational Behavior, 59(3), Gangster, D. C. (2008). Measurement Challenges for Studying Work-related Stressors and Strains. Human Resource Management Review, 18(4), Garrosa, E., Rainho, C., Moreno-Jiménez, B. ve Monteiro, M. J. (2010). The Relations Between Job Stressors, Hardy Personality, Coping Resources and Burnout in a Sample of Nurses: A Correlational Study at Two Time Points. International Journal of Nursing Studies, 47(2), Gök, S. (2009). Çalışma Yaşamının Önemli Bir Sorunu: Örgütsel Stres, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 1(2), Gümüştekin, G. E. ve Öztemiz, A. B. (2004). Örgütsel Stres Yönetimi ve Uçucu Personel Üzerinde Bir Uygulama, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 23, Güney, S. (2011). Örgütsel Davranış, 1. Baskı, Ankara: Nobel Yayınları. Hancock, P. A. ve Szalma, J. L. (2008). Stress and Performance. In P. A. Hancock and J. L. Szalma (Eds.), Performance Under Stress (pp. 1-18). Abingdon, Oxon, GBR: Ashgate Publishing Group. Iverson, R. D., Olekalns, M. ve Erwin, P. J. (1998). Affectivity, Organizational Stressors, and Absenteeism: A Casual Model of Burnout and Its Consequences. Journal of Vocational Behavior, 52(1), ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

91 Kaya, A. ve Kaya, Y. (2007). Küçük ve Orta Boy İşletme Yöneticilerinin Stres Kaynaklarını Tespit Etmeye Yönelik Kayseri İlinde Bir Araştırma, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 23(2), Kreitner, R., and Kinicki, A. (1989). Organizational Behavior (1st ed.). Homewood, IL: Richard D. Irwin Inc. Kurt, İ. (2010). Rol Stres Kaynakları ve İş Tatmini Arasındaki İlişkide Amirin Algılanan Sosyal Desteğinin Etkisi, Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 2(1), Landrum, B., Knight, D. K. ve Flynn, P. M. (2012). The Impact of Organizational Stress and Burnout on Client Engagement. Journal of Substance Abuse Treatment, 42(2), Lankau, M. J., Carlson, D. S. ve Nielson, T. R. (2006). The Mediating Influence of Role Stressors in the Relationship between Mentoring and Job Attitudes. Journal of Vocational Behavior, 68(2), Leung, M., Chan, İ. Y. S. ve Yu, J. (2012). Preventing Construction Worker Injury Incidents through the Management of Personal Stress and Organizational Stressors. Accident Analysis & Prevention, 48, Mӓkikangas, A. ve Kinnunen, U. (2002). Psychological Work Stressors and Wellbeing: Self-esteem and Optimism as Moderators in a One-Year Longitudinal Sample. Journal of Personality and Individual Differences, 35(3), Michael, G., Stalikas, A., Kallia, H., Karagianni, C. ve Christine, K. (2009). Gender Differences in Experiencing Occupational Stress: The Role of Age, Education and Marital Status. Stress and Health, 25(5), Özkalp, E. ve Kırel, Ç. (2010). Örgütsel Davranış, 4. Baskı, Bursa: Ekin Yayınları. Özkan, A. ve Özdevecioğlu, M. (2012). The Effect of Occupational Stress on Burnout and Life Satisfaction: A Study in Accountants, Quality & Quantity, Özkaya, M. O., Yakın, V. ve Ekinci, T. (2008). Stres Düzeylerinin Çalışanların İş Doyumu Üzerindeki Etkisi: Celal Bayar Üniversitesi Çalışanları Üzerine Ampirik Bir Araştırma, Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 15(1), Parker, H. (2007). Stress Management (1st ed.). Delhi, IND: Global Media. Pehlivan, İ. (1992). Örgütsel Stres Kaynakları ve Verimlilik, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 24(2), Pehlivan, İ. (1993). Eğitim Yönetiminde Stres Kaynakları. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. EKİM

92 Petterson, I.-L. & Arnetz, B. B. (1998). Psychosocial Stressors and Well-Being in Health Care Workers. The Impact of an Intervention Program. Social Science & Medicine, 47(11), Rees, T., Mitchell, I., Evans, L. ve Hardy, L. (2010). Stressors, Social Support and Psychological Responses to Sport Injury in High- and Low-Performance Standard Participants. Psychology of Sport and Exercise, 11(6), Robbins. S. P. ve Judge, T. A. (2013). Örgütsel Davranış, (Çev. Ed. İnci Erdem). Ankara: Nobel Yayınları. Sabuncuoğlu, Z. ve Tüz, M. (2008). 4. Baskı, Örgütsel Psikoloji, Bursa: Alfa Aktüel Yayınları. Selye, H. (1977). Stress without Distress (1st ed.), Newyork: Lippincott Williams & Wilkins Comp. Soysal, A. (2009a). Farklı Sektörlerde Çalışan İşgörenlerde Örgütsel Stres Kaynakları: Kahramanmaraş ve Gaziantep te Bir Araştırma, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 14(2), Soysal, A. (2009b). İş Yaşamında Stres, Çimento İşveren Dergisi, 23(3), Sökmen, A. (2005). Konaklama İşletmeleri Yöneticilerinin Stres Nedenlerinin Belirlenmesinde Cinsiyet Faktörü: Adana da Ampirik Bir Araştırma, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 27(2), Şahin, H. (2005). Örgütsel Stres, Maden Mühendisleri Odası (TMMOB) Madencilik Bülteni, 1, TBB (2012). Türkiye Bankalar Birliği (TBB) 2012 Yılı Haziran Ayı İstatistiki Raporları, (Erişim Tarihi, 05 Ekim 2012). 92 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

93 ERP Yazılımı Seçiminde İki Aşamalı AAS-TOPSIS Yaklaşımı 1 Selçuk PERÇİN Doç. Dr., KTÜ, İİBF, İşletme Bölümü, selcukpercin@yahoo.com A. Cansu GÖK Arş. Gör., KTÜ, İİBF, İşletme Bölümü cansu_gok@hotmail.com ERP Yazılımı Seçiminde İki Aşamalı AAS-TOPSIS Yaklaşımı Özet İşletmeler karar verme süreçlerinde birçok problemle karşı karşıya kalmakta ve bu konuda çeşitli tekniklerden yararlanmaktadır. Yazılım seçimi, son yıllarda işletmelerin bilgi teknolojileri kullanımına yönelmesiyle yöneticilerin sıkça karşılaştığı ve birçok faktörün bir arada değerlendirilmesini gerektiren çok kriterli karar verme problemidir. Bu çalışmada, işletme problemlerinde kullanılan çok kriterli karar verme yöntemlerinden Analitik Ağ Süreci (AAS) ve TOPSIS yaklaşımlarının bir arada kullanılmasına yönelik bir metodoloji sunulmuştur. Sunulan iki aşamalı yaklaşımın uygulanabilirliğinin gösterilmesi amacıyla örnek bir uygulamaya yer verilerek, işletmeler için ERP (Kurumsal Kaynak Planlama) yazılımı seçimi üzerine bir karar problemi ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Analitik Ağ Süreci, TOPSIS, Yazılım Seçimi Two Phased ANP-TOPSIS Approach in ERP Software Selection Abstract Enterprises facing many problems in decision making process benefit from various techniques. Software selection is a multi-criteria decision making problem that managers frequently have due to the use of information technology. This problem requires the evaluation of several factors together. This study proposes a metholodogy that involves joint use of Analythic Network Process (ANP) and Topsis, two phase multi criteria decision making approach. The research shows the applicability of this method through a sample implementation for a decision problem of ERP (Enterprise Resourse Selection) software selection. Keywords: Foreign Direct Investments, Exports, Causality, Developing Countries. 1 Bu çalışma Eylül 2012 tarihlerinde Gediz Üniversitesi ev sahipliğinde İzmir de düzenlenen 12. Üretim Araştırmaları Sempozyumu nda sunulmuş olan bildirinin hakem önerileri ışığında revize edilmiş halidir. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(1),

94 1. Giriş Günümüz işletmeleri, sürekli değişen çevre koşulları ve sınırların ortadan kalktığı yoğun rekabet ortamı nedeniyle, hızla gelişmekte olan bilgi teknolojileri kullanımını ön planda tutmaya başlamışlardır. Müşteri odaklı çalışabilmek, bilgi ve teknolojiye dayalı stratejiler geliştirebilmek, karmaşıklaşan iş süreçlerini düzenleyebilmek, kaynakları daha etkin ve verimli kullanabilmek için ERP (Kurumsal Kaynak Planlama) yazılımlarını kullanmak işletmeler için bir gereklilik haline gelmiştir. İşletmeler artık teknolojiye dayalı bilgi sistemlerini kullanarak rakipleri karşısında farklılık yaratmayı, bu doğrultuda kalite ve müşteri memnuniyetini arttırabilmeyi amaçlamaktadırlar. ERP sistemlerinin kullanılması da firmalara zaman ve maliyet açısından yüksek faydalar sağlayarak, verimli ve etkin kaynak kullanımına imkan vermekte, aynı zamanda rekabet avantajı yakalamalarına katkıda bulunmaktadır. ERP sistemleri, bir işletme içindeki tüm fonksiyonların ve iş süreçlerinin bir araya getirilerek etkin bir bilgi akışının oluşmasını sağlayan sistemlerdir. Firma içindeki finans, tedarik zinciri yönetimi, insan kaynakları planlaması, üretim planlaması ve kontrolü gibi fonksiyonların bütünleştirilmesiyle, işletmenin tüm süreçlerinde yer alan bilgilere kolaylıkla ulaşılmasını mümkün kılmaktadır. Bilgi teknolojilerini yakalamak isteyen yenilikçi organizasyonlar müşteri beklentilerini karşılayabilmek ve rekabet edebilmek için ERP programlarını bir üstünlük aracı olarak kullanmaktadırlar. ERP yazılımları; stok, hammadde ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi, tedarik süresi ve üretim zamanlarının azaltılması, verimliliğin ve müşteri memnuniyetinin arttırılması gibi konularda işletmelere sağladığı faydalar bakımından oldukça önem taşımaktadır. Organizasyonlar ERP sistemleri sayesinde, bilgi sitemlerini standardize ederek kendilerini geliştirebilmekte, üretim ve dağıtım kaynakları arasındaki iletişimi ve kontrolü sağlayabilmekte, maliyet, zaman, kalite ve teslimat açısından müşteri isteklerini karşılayabilmekte, iş süreçlerini düzenleyerek etkinliklerini arttırabilmektedirler. İşletmeler, ERP sistemlerine yatırım yaparken alternatifler arasından en yüksek faydayı elde edecekleri, en uygun yazılımı seçmek durumundadırlar. ERP yazılımı seçimi konusunda, birbirinden farklı çok sayıda kriterin dikkate alınacak şekilde karar verilmesine ihtiyaç duyulmakta ve bu durum firmalar için karmaşık bir süreç oluşturmaktadır. Uygun ERP yazılımının belirlenmesi, birçok faktörün bir arada değerlendirilmesini gerektiren kritik bir karar verme işlemi olması nedeniyle, yazılım seçimi konusu firma yöneticileri açısından çok kriterli bir karar problemi olarak ele alınabilmektedir. Bu çalışmada da, ERP yazılımı seçimi çok kriterli karar problemi olarak değerlendirilmiş olup, problemin çözümünde iki aşamalı bir karar verme yaklaşımı önerilmiştir. Çalışmanın amacı, işletmelerin karar problemlerinin çözümünde kriterler arasındaki bağımlı ve bağımsız ilişkileri dikkate alan Analitik Ağ Süreci (AAS) ve alternatif- 94 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

95 lerin öncelik değerlerine göre sıralanmasını sağlayan TOPSIS yöntemlerinin bir arada kullanılmasına yönelik iki aşamalı bir yaklaşım sunmaktır. Sunulan iki aşamalı karar verme yaklaşımının uygulanabilirliğinin gösterilmesi amacıyla işletmelerde ERP yazılımı seçimi üzerine örnek bir probleme yer verilmiştir. Literatürde ERP yazılımı seçimi konusunda her iki yöntemi bir arada kullanan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu kapsamda, ERP yazılımı seçiminde AAS ve TOPSIS yöntemlerinin bütünleşmiş bir biçimde kullanılmasıyla, yapılan çalışmanın literatürdeki bu açığı doldurması hedeflenmektedir. Çalışmanın giriş bölümünü takiben ikinci bölümünde ERP yazılımı seçimine ilişkin literatür taraması yapılmıştır. Üçüncü bölümde iki aşamalı AAS-TOPSIS yaklaşımı için izlenen metodolojiye yer verilmiş olup, AAS ve TOPSIS yöntemleri kısaca açıklanmıştır. Dördüncü bölümde, iki aşamalı AAS- TOPSIS yaklaşımının ERP yazılımı seçimi problemine uygulanması aşamalarıyla anlatılmıştır. Çalışmanın son kısmında ise probleme ilişkin duyarlılık analizi yapılarak sonuçlar değerlendirilmiştir. 2. ERP Yazılımı Seçimine İlişkin Literatür Taraması ERP yazılımı seçimi konusunun literatürde geniş bir uygulama alanı bulduğu, çeşitli matematiksel, istatistiksel ve çok kriterli karar verme tekniklerinin bu amaçla kullanıldığı görülmektedir. Tablo 1 de ulusal ve uluslar arası literatür açısından ERP yazılımı seçiminde kullanılan değerlendirme yöntemleri bulunmaktadır. Literatürde yer alan çalışmalar incelendiğinde, Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) yaklaşımının yazılım seçimi probleminde sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Kullanılan farklı değerlendirme yöntemleri arasında AAS tekniğinin de yer aldığı, ancak AAS ve TOPSIS yöntemlerinin birlikte kullanıldığı bir çalışmanın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ulusal ve uluslararası literatürde, ERP yazılımı seçiminde başvurulan yöntemler arasında AAS-TOPSIS yaklaşımının bulunmaması nedeniyle yapılan çalışmanın bu konuda ilk olacağı düşünülmektedir. EKİM

96 Tablo 1: ERP Yazılımı Seçimine İlişkin Literatür Tablosu Yazarlar Koçak (2003) Başlıgil (2005) Erol ve Başlıgil (2005) Beşkese ve Tanyaş (2006) Keçek ve Yıldırım (2010) Taşkın Gümüş vd.(2010) Görener (2011) Yazarlar Lai vd (2002) Bernroider ve Stix (2003) Wei vd. (2005) Ziaee vd. (2006) Ayağ ve Özdemir (2007) Karsak ve Özoğul (2007) Lien ve Chan (2007) Ghapanchi vd. (2008) Perçin (2008) Cebeci (2009) Şen vd. (2009) Yazgan vd. (2009) Ulusal Literatür Değerlendirme Yöntemleri Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) Bulanık AHS AHS ve Yapay sinir Ağları (YSA) AHS AHS Bulanık AAS AAS-VIKOR Uluslar arası Literatür Değerlendirme Yöntemleri AHS Veri Zarflama Analizi AHS Tam Sayılı Programlama Bulanık AAS Kalite Fonksiyon Yayılımı tabanlı Bulanık Doğrusal Regresyon ve Hedef Programlama Bulanık AHS Bulanık Veri Zarflama Analizi AAS Bulanık AHS Bulanık Çok Amaçlı Programlama AAS ve YSA 3. İki Aşamalı AAS-TOPSIS Yaklaşımı için İzlenen Metodoloji İşletmelerin ERP yazılımı seçimi problemlerine yönelik oluşturulan iki aşamalı AAS- TOPSIS yaklaşımı için izlenen metodoloji Şekil 1 de gösterilmektedir. Bu amaçla öncelikle firmaların ERP yazılımı seçimine etki eden kriterler ve bunlar arasındaki ilişkiler belirlenerek AAS yaklaşımı yardımıyla kriterler ağırlıklandırılmıştır. Sonraki aşamada ise TOPSIS yöntemi uygulanarak alternatifler önem derecelerine göre sıralandırılmış ve en uygun alternatifin seçilmesi sağlanmıştır. 96 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

97 Problemin tanımlanması ve alternatiflerin belirlenmesi Alternatifleri değerlendirmek için kriterlerin belirlenmesi Kriterler arasındaki ilişkilerin belirlenmesi Kriter ağırlıklarının AAS yöntemi ile hesaplanması AAS Prosedürü AAS ile hesaplanan ağırlıkların TOPSIS ile sıralanması TOPSIS Negatif ve pozitif ideal çözümler ile sapmaların hesaplanması Nihai sıralamanın yapılarak en uygun alternatifin seçilmesi Şekil 1: İki Aşamalı AAS-TOPSIS Yaklaşımı 3.1. Analitik Ağ Süreci (AAS) Analitik Ağ Süreci (AAS), Analitik Hiyerarşi Süreci nin (AHS) genel bir formu olup, karar verme sürecini etkileyen kriterleri, kriterler arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin yönlerini hiyerarşik bir ağ şeklindeki model ile ifade eden çok kriterli karar verme yaklaşımıdır (Saaty, 2006:2). AAS çok kriterli karar problemlerinin çözümünde, kriterler ve alternatifler arasındaki bağımlılık ve geri besleme gibi karmaşık ilişkileri tanımlama olanağı veren bir yöntemdir (Sarkis, 1998:167). AAS yaklaşımı; kriterler arasındaki ikili karşılaştırmaların yapılarak, problemin tüm bileşenleri için göreceli önem düzeylerinin (özvektör) belirlenmesini sağlamaktadır (Lee ve Kim, 2000:370). AAS yönteminin adımları aşağıdaki gibi özetlenebilir. (Saaty, 1999; Meade ve Sarkis, 1999; Cheng ve Li, 2005; Bayazıt 2006, Lin ve Tsai, 2010). Adım 1. Karar problemine ait modelin oluşturulması: AAS yaklaşımında problem tanımlandıktan sonra karar modeli bir ağ yapısı şeklinde tüm kriterler arasındaki EKİM

98 bağımlı ve bağımsız ilişkiler belirlenerek oluşturulur (Cheng ve Li, 2005:459; Lin ve Tsai, 2010:381). Adım 2. İkili karşılaştırmaların yapılarak özvektörlerin hesaplanması: İkili karşılaştırmalar modelde yer alan ilişkilere dayanarak kriterlerin birbirleri ile ikili karşılaştırılmalarını içermektedir (Meade ve Sarkis 1999:247). Karar vericiler bu karşılaştırmaları yaparken Tablo 2 de verilmiş olan temel karşılaştırma skalasını kullanmaktadır. Kriterlere ilişkin özvektörler, ikili karşılaştırma matrisleri yardımıyla hesaplanmaktadır. Önem derecesi Tanım Tablo 2: Temel Karşılaştırma Skalası Açıklama 1 Eşit derecede önemli Her iki faaliyet amaca eşit katkıda bulunur 3 Orta derecede önemli Tecrübe ve değerlendirmeler sonucunda bir faaliyet diğerine göre biraz daha fazla tercih edilir. 5 Güçlü derecede önemli Tecrübe ve değerlendirmeler sonucunda bir faaliyet diğerine göre çok daha fazla tercih edilir. 7 Çok güçlü derecede Bir faaliyet diğerine göre çok güçlü şekilde tercih önemli edilir. 9 Son derece önemli Bir faaliyet diğerine göre mümkün olan en yüksek derecede tercih edilir. 2,4,6,8 Ara değerler Bir değerlendirmeyi yapmakta uzlaşma gerektiğinde, sayısal değerlerin ortasındaki bir değer verilir. Kaynak: (Saaty, 2006:3) Adım 3. Süpermatris oluşturulması: Süpermatris formu, ikili karşılaştırma matrislerinden elde edilen özvektörlerin bir araya getirilip, büyük bir matris içerisinde gösterilmesi ile elde edilir (Saaty, 1999:4). Her bir kriter grubu içindeki alt kriter ağırlıkları w 11, w 12,,w ij olarak kabul edilirse W süpermatrisi aşağıdaki gibi gösterilir. W = w w... wi w w... w i w1 j w2 j... wij Adım 4. Süpermatrisin ağırlıklandırılması: Süpermatristeki sütun ağırlıkları önem düzeylerini gösterdiği için matris stokastik bir yapıdadır ve sütun toplamlarının 1 e eşit olması gerekmektedir (Saaty, 1999:4). Bu nedenle sütun toplamları 1 e eşit olacak şekilde ağırlıklandırılarak ağırlıklandırılmış süpermatris elde edilmektedir. Adım 5. Limit Süpermatris oluşturulması ve nihai önceliklerin belirlenmesi: Limit süpermatris kriterlerin birbirleri üzerindeki uzun dönemli etkilerinin ölçülmesi amacıyla, ağırlıklandırılmış süpermatrisin belli bir kuvvetinin alınması ile oluşturulur. Bunun için, ağırlıklandırılmış süpermatris, her satırı belli bir değerde sabit ka- (1) 98 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

99 lana kadar kendisi ile çarpılır. Bu amaçla matrisin (2k+1) inci kuvveti alınır, k rastgele seçilmiş büyük bir sayıdır. Elde edilen yeni matris ise limit süpermatris olarak isimlendirilir. Bu işlemin ardından matris sütunları normalize edilerek tüm matris elemanlarına ilişkin öncelikler elde edilmektedir (Lin ve Tsai, 2010:381) TOPSIS TOPSIS (Technique for Order Preference by Similarity to Ideal Solution) yaklaşımı, Yoon ve Hwang ın (1981) çalışmalarından yola çıkarak, Cheng ve Hwang (1992) tarafından geliştirilmiş olan bir karar verme yöntemidir (Opricovic ve Tzeng, 2004:448). TOPSIS in ana prensibi seçilen alternatifin ideal çözüme en yakın mesafede, negatif-ideal çözüme ise en uzak mesafede olmasıdır. TOPSIS yönteminin adımları aşağıdaki gibidir: (Hwang ve Yoon, 1981; Opricovic ve Tzeng, 2004; Önüt ve Soner, 2007; Perçin, 2009; Lin ve Tsai, 2010) Adım 1. Normalleştirilmiş karar matrisinin (R) hesaplanması: Karar matrisindeki i alternatifinin j kriterine göre normalleştirilmiş değeri r ij aşağıdaki formül ile hesaplanır: r ij = J f ij j= 1 f 2 ij j=1,2,3,,j; i=1,2,3, n. (2) Adım 2. Ağırlıklı normalleştirilmiş karar matrisinin hesaplanması: Ağırlıklı normalleştirilmiş değer v ij aşağıdaki formül ile hesaplanır: (w i değeri i. kriterin ağırlığını n i = 1 ifade etmekte ve w = 1 dir.) i v ij = w i *r ij j=1,2,3,,j; i=1,2,3,,n. (3) Adım 3. İdeal A * ve negatif-ideal A - çözümlerin belirlenmesi: İdeal ve negatif-ideal çözümler aşağıdaki gibi hesaplanır: (Formülde I, fayda değerini; I ise maliyet değerini göstermektedir.) A * * * { v,..., v } ' '' = 1 n = (max vij i I ),(min vij i I ) j j (4) A = { v,..., v } ' 1 n = (min vij i I ),(max vij i I j j '' ) (5) EKİM

100 Adım 4. Euclidean uzaklık yaklaşımı ile ayrılma ölçülerinin hesaplanması: Her alternatifin pozitif ideal çözüme uzaklığını belirten ayrılma ölçüsü aşağıdaki formül ile hesaplanır: S * i = n i= 1 ( v ij v ) * 2 j (6) Aynı şekilde, negatif-ideal çözümden ayrılma ölçüsü ise aşağıdaki gibi hesaplanır: S i = n i= 1 ( v ij v j ) 2 (7) Adım 5. İdeal çözüme göreli yakınlığın hesaplanması: a i alternatifinin A * a göre göreli yakınlığı aşağıdaki formül ile hesaplanır: C * i i = S i S + S * i (8) Adım 6. Öncelik sırasının belirlenmesi 4. İki Aşamalı AAS-TOPSIS Yaklaşımının ERP Yazılımı Seçiminde Uygulanması Çalışmada işletmeler için ERP yazılımı seçimi kararlarının değerlendirilmesi amacıyla iki aşamalı AAS-TOPSIS yaklaşımı ele alınmıştır. Sunulan yönteme ilişkin izlenen adımlar aşağıdaki gibidir. Adım 1. Problemin Tanımlanması ve Modelin Kurulması: En uygun ERP yazılımı seçimi kararını değerlendirmek için oluşturulan modelin amacı, ERP yazılımı seçimini etkileyen kriterler, alt kriterler ve alternatifler arasındaki ilişkilerin belirlenerek bunların hiyerarşik bir ağ yapısı aracılığıyla tanımlanmasıdır. Modelin oluşturulmasında ve kriterlerin belirlenmesinde ERP danışmanları ve akademisyenlerden oluşan uzman bir karar verme grubu rol oynamıştır. İlgili literatürden sağlanan bilgiler doğrultusunda, karar vericiler 4 ana kriter ve 19 alt kriterin değerlendirilmeye alınması konusunda uzlaşmışlardır (Teltumbde, 2000; Lai vd., 2002; Wei vd., 2005; Başlıgil, 2005; Ziaee vd., 2006; Karsak ve Özoğul, 2007; Lien ve Chan, 2007; Taşkın Gümüş vd., 2010; Jadhav ve Sonar, 2011; Görener, 2011). Modelin ilk düzeyinde ERP yazılımı seçimi için belirlenen ana kriterler; kullanım kolaylığı kriterleri, tedarikçi firma kriterleri, uygulama ve performans kriterle- 100 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

101 ri ve maliyet kriterleri bulunmaktadır. İkinci düzeyde ana kriterlerin gerçekleşmesini etkileyen alt kriterler, üçüncü düzeyde ise ERP yazılımı alternatifleri yer almaktadır. Belirlenen modelde yer alan kriter ve alt kriterlere ilişkin açıklamalar aşağıdaki gibidir. - Kullanım Kolaylığı Kriterleri: Yazılımın kullanıcılar açısından kolay ve anlaşılır olmasını sağlayan özellikleri ifade etmektedir. Esneklik, yazılımın kullanıcıların değişen isteklerine cevap verebilecek nitelikte düzenlemelere açık olmasıdır. Aynı zamanda değişik para birimleri, dil, mevzuat açısından işlem yapılabilir yapıda olmasıdır. Öğrenilebilirlik, yazılımın kullanımının anlaşılır olması ve kolay bir şekilde öğrenilmeye imkan tanımasıdır. İşlevsellik, kullanılan yazılımın işletmenin iş süreçlerine ve ihtiyaçlarına uyum sağlayabilmesidir. Kullanıcı Arayüzü, yazılımın anlaşılır ve kolay kullanıma elverişli arayüzlerine sahip olmasıdır. Online Yardım, kullanıcıların ihtiyaç duyduğunda ulaşabilecekleri etkin bir yardım hizmetinin mevcut olmasıdır. - Tedarikçi Firma Kriterleri: Yazılımın seçimi için, tedarikçi firmaların değerlendirilmesi açısından önemli olan kriterleri kapsamaktadır. Satış sonrası destek, ihtiyaç halinde satış sonrası destek hizmetinin ihtiyacı karşılayacak düzeyde sağlanmasıdır. Güvenilirlik, yazılım tedarikçisinin sistemdeki yetki ve kısıtlamalar açısından güvenilir olmasını ifade etmektedir. Teknik altyapı yazılım tedarikçisinin vereceği hizmet açısından yeterli teknik donanıma sahip olması, danışmanların tecrübeli olmasıdır. Finansal durum, tedarikçi firmanın finansal açıdan durumunu ifade etmektedir. Referanslar, firmanın daha önce sektörde hizmet verdiği referanslarının olmasıdır. Hizmet kalitesi, verilen hizmetin kalitesini ve müşteri beklentilerine cevap verebilecek nitelikte olmasını göstermektedir. - Uygulama ve Performans Kriterleri: Yazılım sisteminin uygulanması ve performansı açısından değerlendirilecek özellikleri kapsamaktadır. Entegrasyon, yazılımı oluşturan modüllerin birbirleriyle entegrasyon içinde olması, veri akışının modüller arasında sağlanabilmesidir. Raporlama ve analiz, firmanın ihtiyaç duyacağı raporların ve analizlerin sistemden elde edilebilmesidir. Verimlilik, yazılım performansının optimum sonucu elde etmek açısından verimli ve etkin olmasıdır. Veri güvenliği, yazılımın verilerin yedeklenmesi ve kurtarılmasını sağlayacak, verilerin güncellenmesine izin verecek yapıda olmasıdır. - Maliyet Kriterleri: Yazılımın satın alınması ve kullanılmasıyla ilişkili oluşacak maliyetleri ifade etmektedir. Bunlar; donanım maliyeti, danışmanlık ve eğitim maliyeti, lisans maliyeti, bakım-onarım maliyetidir. Oluşturulan modelde bulunan dört ana kriter arasında ve alt kriterler arasında içsel bağlılık yani grup içi etkileşim bulunmaktadır. Söz konusu etkileşimler modelde döngü kullanılarak gösterilmiştir. ERP yazılımı seçimine ilişkin oluşturulan AAS modeli Şekil 2 deki gibidir. EKİM

102 Uygun ERP Yazılımının Seçilmesi Kullanım Kolaylığı Kriterleri (KKK) Tedarikçi Firma Kriterleri (TFK) Uygulama ve Performans Kriterleri (UPK) Maliyet Kriterleri (MK) - Esneklik (E) -Öğrenilebilirlik (Ö) - İşlevsellik (İ) - Kullanıcı Arayüzü (KA) - Online Yardım (OY) - Satış Sonrası Destek (SD) - Güvenilirlik (G) - Teknik Altyapı (TA) - Finansal Durum (FD) - Referanslar (R) - Hizmet Kalitesi (HK) - Entegrasyon (EN) - Raporlama ve Analiz (RA) - Verimlilik (V) - Veri Güvenliği (VG) - Donanım Maliyeti (DM) - Danışmanlık ve Eğitim Maliyeti (DEM) - Lisans Maliyeti (LM) -Bakım-Onarım Maliyeti (BOM) A B C Şekil 2: ERP Yazılımı Seçimi AAS Modeli Adım 2. İkili karşılaştırma matrislerinin oluşturulması ve kriter ağırlıklarının belirlenmesi: Bu aşamada, kriterler arasında ikili karşılaştırmalar yapılarak ikili karşılaştırma matrisleri elde edilmiş ve geometrik ortalama yöntemine göre kriterlere ait önem düzeyleri (özvektör) hesaplanmıştır. İkili karşılaştırmalar, daha önce bahsedilen uzman karar verme grubunun görüşleri doğrultusunda yapılmıştır. Her bir kriterin bir üst seviyede ilişkili olduğu kriter baz alınarak, diğer kriter üzerindeki önemi Tablo 2 de gösterilen değerler kullanılarak belirlenmiştir. Karar vericinin burada yanıtlaması gereken soru örneğin Uygun ERP yazılımının seçilmesinde kullanım kolaylığı kriterlerinin (KKK), tedarikçi firma kriterlerine (TFK) göre göreceli 102 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

103 önem düzeyi nedir? şeklindedir. Tablo 3 te ERP yazılımı seçimine ilişkin belirlenen ana kriterlerin ikili karşılaştırma matrisi görülmektedir. Buna göre, Tablo 3 ün ikinci sütunundaki 2 değeri kullanım kolaylığı kriterlerinin tedarikçi firma kriterlerine göre 2 kat daha önemli olduğunu belirtmektedir. Aynı şekilde, bunun tersi de geçerlidir. Son sütunda yer alan özvektör değerleri ise ana kriterlerin göreceli önem düzeylerini göstermektedir. Hesaplamalar Super Decisions programı kullanılarak yapılmıştır. Buna göre, maliyet kriterleri özvektör değeri ile uygun ERP yazılımının seçiminde en yüksek öneme sahip ana kriter olarak belirlenmiştir. Tablo 3: Ana Kriterlerin İkili Karşılaştırma Matrisi KKK TFK UPK MK Özvektör KKK TFK UPK MK Daha sonra, ERP yazılımı seçimini etkileyen ana kriterlere ait alt kriterlerin ikili karşılaştırması yapılmıştır. Buna göre, her ana kriter, kontrol kriteri olarak ele alınarak, alt kriterler birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Örneğin, KKK içinde esnekliğin, öğrenebilirliğe göre göreceli önem düzeyi nedir? sorusu yanıtlanmıştır. Tablo 4 te KKK altında yer alan alt kriterlere ilişkin ikili karşılaştırma matrisi görülmektedir. Buna göre, esneklik kriteri değeriyle KKK içinde en yüksek öneme sahip kriter olarak bulunmuştur. Sonraki aşama, ERP yazılımı alternatiflerinin alt kriterler üzerindeki göreceli önem düzeylerinin belirlenmesidir. Tablo 4: Kullanım Kolaylığı Kriterlerine (KKK) Ait Alt Kriterlerin İkili Karşılaştırma Matrisi KKK E Ö İ KA OY Özvektör E Ö İ KA OY ERP yazılımı alternatiflerinin esneklik (E) kriterine göre karşılaştırılması Tablo 5 te sunulmuştur. Buna göre, A yazılımı B yazılımına göre esneklik kriteri açısından 3.3 kat daha fazla tercih edilmektedir ve A yazılımı, değeriyle esneklik kriterine göre en yüksek önem düzeyindedir. EKİM

104 Tablo 5: ERP Yazılımı Alternatiflerinin Esneklik (E) Kriterine Göre Karşılaştırılması E A B C Özvektör A B C Tablo 6 da ise grup içi bağımlılık ilişkilerinin değerlendirilmesi amacıyla, yapılan karşılaştırma görülmektedir. Burada, esneklik kriteri açısından aynı grupta yer alan diğer kriterlerin birbirleri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Buna göre, esneklik açısından en yüksek öneme sahip alt kriterin değeriyle işlevsellik olduğu belirlenmiştir. Tablo 6: Kullanım Kolaylığı Kriterlerine Ait Alt Kriterlerin Esneklik (E) Kriterine Göre Karşılaştırılması E Ö İ KA OY Özvektör Ö İ KA OY Adım 3. Limit süpermatrisin oluşturulması ve alternatiflerin göreceli önem düzeylerinin hesaplanması: Bu adımda, öncelikle tüm karşılaştırma matrislerinden elde edilen özvektörlerin yer aldığı başlangıç süpermatrisi oluşturulmuş ve Tablo 7 de gösterilmiştir. Daha sonra başlangıç süpermatrisi ağırlıklandırılmış ve limiti alınarak Tablo 8 de gösterilen limit süpermatris oluşturulmuştur. Belirlenen değerler Super Decisions programı kullanılarak hesaplanmıştır. Ardından; ana kriterlere ait özvektörler (Tablo 3) ve limit süpermatristen elde edilen alt kriter özvektörleri (Tablo 8) çarpımı ile alt kriterlere ait genel ağırlıklar hesaplanmış (Shyur ve Shih, 2006:759), alternatiflerin alt kriterlere göre göreceli önem düzeyleri belirlenmiş ve 9 da gösterilmiştir 104 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

105 Tablo 7: Başlangıç Süpermatrisi EKİM

106 Tablo 8: Limit Süpermatrisi 106 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

107 Tablo 9: Kriterler, Alt Kriterler ve Alternatiflere İlişkin Ağırlıklar Kriterler KKK TFK Kriter ağırlıkları(w i ) Alt kriterler E Ö İ KA OY SD G TA FD R HK Alt kriter ağırlıkları Genel ağırlıklar Alternatifler A B C Kriterler UPK MK Kriter ağırlıkları(w i ) Alt kriterler EN RA V VG DM DEM LM BOM Alt kriter ağırlıkları Genel ağırlıklar Alternatifler A B C Adım 4. TOPSIS yöntemi yardımıyla ağırlıklı normalize karar matrisinin oluşturulması: Bu aşamada, bir önceki adımdan elde edilen alternatiflere ilişkin ağırlıklar (özvektörler) ile Tablo 10 daki karar matrisi oluşturulmuştur. Karar matrisine, TOPSIS adımları uygulanarak (2) ve (3) nolu eşitlikler yardımıyla Tablo 11 de gösterilen normalize karar matrisi ve Tablo 12 de gösterilen ağırlıklı normalize karar matrisi elde edilmiştir. Ağırlıklı normalize karar matrisinin hesaplanmasında AAS aşamasından elde edilen genel ağırlıklar kullanılmıştır (Lin ve Tsai, 2010:384). Tablo 10: Karar Matrisi Kriterler E Ö İ KA OY SD G TA FD R Alternatifler A B C Kriterler HK EN RA V VG DM DEM LM BOM Alternatifler A B C EKİM

108 Tablo 11: Normalize Karar Matrisi Kriterler E Ö İ KA OY SD G TA FD R Alternatifler A B C Kriterler HK EN RA V VG DM DEM LM BOM Alternatifler A B C Adım 5. Pozitif-ideal ve negatif-ideal çözümlerin belirlenerek ayrılma ölçütlerinin hesaplanması: Pozitif ideal çözüm A * ve negatif-ideal çözüm A - ; sırasıyla (4) ve (5) nolu eşitlikler kullanılarak hesaplanmıştır. Sonrasında, alternatiflerin ideal çözüme olan uzaklıklarını belirten ayrılma ölçütleri (6) ve (7) nolu eşitlikler yardımıyla belirlenmiştir. Bu aşamada, maliyet kriterleri minimize edilmesi gereken, diğer kriterler ise maksimize edilmesi gereken kriterler olarak ele alınmıştır. Tablo 13 ve Tablo 14 te hesaplanan değerler görülmektedir. Tablo 12: Ağırlıklı Normalize Karar Matrisi Kriterler E Ö İ KA OY SD G TA FD R Alternatifler A B C Kriterler HK EN RA V VG DM DEM LM BOM Alternatifler A B C Tablo 13: Pozitif ve Negatif İdeal Çözüm Tablosu Kriterler E Ö İ KA OY SD G TA FD R A * A Kriterler HK EN RA V VG DM DEM LM BOM A * A Adım 6. İdeal çözüme göreli yakınlığın hesaplanarak alternatifler için nihai öncelik sırasının belirlenmesi: Yöntemin son adımında, ideal çözüme olan göreli yakınlık (8) nolu eşitlik kullanılarak hesaplanmış ve alternatiflere ait öncelik değerleri bulunmuştur. AAS-TOPSIS yöntemi ile oluşturulan nihai sıralama Tablo 15 te sunulmuştur. Buna göre, c i değerleri sıralandığında en uygun seçimin değeri ile B yazılımı olduğu görülmektedir. w i değerleri, c i değerlerinin toplamı içindeki oranını göstermektedir. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

109 Tablo 14: Ayrılma Ölçütleri Ayrılma Ölçütleri Alternatifler D * D - A B C Tablo 15: AAS-TOPSIS Uygulaması İçin Nihai Sıralama Alternatifler A B C c i w Sıralama Duyarlılık Analizi Çalışmada, ERP yazılımı seçimi kriterlerinin farklı ağırlıklar aldıklarında meydana gelebilecek değişiklikleri göstermek için duyarlılık analizi yapılmıştır. Bu amaçla, her kriterin ağırlığı bir diğeriyle değiştirilerek 5 adet kombinasyon oluşturulmuş ve her durum için c j değerleri yeniden hesaplanmıştır. Duyarlılık analizine ait sonuçlar Tablo 16 da, bu sonuçlara ait grafiksel gösterim ise Şekil 3 te sunulmaktadır. Tablo 16: Duyarlılık Analizi Sonuçları Durumlar Kriter ağırlıkları w 1 w 2 w 3 w 4 A B C w c j sıra w c j sıra w c j sıra w c j sıra w c j sıra EKİM

110 Şekil 3: Duyarlılık Analizi Tablo 16 daki 1. durum iki aşamalı AAS-TOPSIS yaklaşımına ait sonuçları temsil etmektedir ve B alternatifi 0,497 ile en yüksek c j değerine sahiptir. 2. durumda, birinci ve ikinci kriter ağırlıkları yer değiştirdiğinde ise en yüksek c j değerine 0,553 ile C alternatifinin sahip olduğu görülmektedir. Aynı şekilde diğer kriter ağırlıkları da yer değiştirdiğinde, 3. durumda yine C alternatifinin, 4. ve 5. durumda ise B alternatifinin en yüksek c j değerini aldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, değişime en çok duyarlılık gösteren alternatiflerin B ve C olduğu ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle, 1., 4. ve 5. durumlar ile karşılaşıldığında B alternatifinin; 2. ve 3. durumlar ile karşılaşıldığında ise C alternatifinin seçilmesi gerekmektedir. 6.Sonuç ve Öneriler İşletmeler için ERP yazılımı seçimi çok sayıda faktörün dikkate alınmasını gerektiren stratejik bir karardır. Literatürde, bunun için pek çok matematiksel ve istatistiksel yöntemler ya da çok kriterli karar verme tekniklerinin kullanıldığı görülmektedir. Bu çalışmada, firmaların ERP yazılımı seçimi problemlerinde kullanabilecekleri iki aşamalı bütünleşmiş AAS-TOPSIS yaklaşımı sunulmuştur. Yapılan çalışmanın, ERP yazılımı seçimi konusunda AAS-TOPSIS yaklaşımının bir arada kullanılması bakımından literatüre katkıda bulunacağı düşünülmektedir. İlgili literatürde, AAS, AHS, YSA, VIKOR gibi çok kriterli karar verme tekniklerinin kullanıldığı görülmekte, ancak AAS-TOPSIS yöntemlerinin bütünleşik bir şekilde kullanıldığı bir çalışmaya rastlanmamaktadır. Dolayısıyla çalışma, literatürdeki söz konusu açığı kapatabilecektir. Ayrıca, literatürde ERP yazılımı seçiminde iki veya daha fazla sayısal yöntemi birleştiren az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu nedenle, bütünleşik AAS-TOPSIS yaklaşımı bu konuda etkin bir karar verme aracı olarak kullanılabilecektir. 110 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

111 Önerilen yöntem, birçok alternatif, kriter ve karar vericiyi dikkate alabildiğinden diğer yöntemlere kıyasla daha gerçekçi sonuçlar sunabilen bir tekniktir. Firmaların, ERP yazılımı seçimi kararlarını etkileyen faktörleri dikkate alarak problemi analiz edebilmelerini ve alternatifler arasından kendileri için en uygun olanını seçmelerini sağlayabilmektedir. Diğer yandan, yöntemin kullanımının kolay ve esnek olması gerçek yaşam problemlerine uyarlanabilmesini mümkün kılmaktadır. Önerilen yaklaşım yöneticilere, yazılım seçim kararlarını verme aşamasında yararlanabilecekleri bir bakış açısı sunarak, firmalara özgü birtakım değişiklerle, tüm yazılım seçimi problemlerinde uygulanabilecektir. Aynı zamanda, ileride yapılacak çalışmalarda farklı karar verme tekniklerinin de bütünleştirilerek probleme uyarlanması ile araştırmacılar farklı çözüm önerileri elde edebilecektir. Çalışmanın, belirsiz ve kesin olmayan bilgiler ışığında yapılmasının gerektiği durumlarda ise uygulayıcılar bulanık mantıktan faydalanabileceklerdir. Sunulan iki aşamalı AAS-TOPSIS yaklaşımının firmaların yapısına uygun olarak sistematik bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Önerilen yöntemin uygulanışının elverişli olmasının yanında bazı kısıtları da bulunmaktadır. Yöntemin hem nitel hem nicel faktörleri bir arada değerlendirebilmesi nedeniyle, oluşturulan modelin etkinliği karar vericilerden net ve doğru bilgiler elde edilebilmesine bağlıdır. Bu nedenle, karar vericiler, kriterler ve kriterlerin ağırlıklarının objektif bir biçimde belirlenmesi gerekir. Ayrıca belirlenen kriterler ve bunların ağırlıkları firmaların vereceği kararı yansıtabilmeli ve tutarlı olmalıdır. Diğer yandan, karar vericiler ERP yazılımı seçimi konusunda daha fazla kriter ve alternatifi bir arada değerlendirmek isteyebilirler. Bu durumda problemin çözümü daha fazla işlem ve çaba gerektirecektir. Yapılan çalışma, araştırmacı ve uygulayıcılara işletmelerin stratejik karar süreçlerinde kullanabilecekleri yol gösterici bir yaklaşım sunmaktadır. Aynı zamanda sunulan iki aşamalı AAS-TOPSIS yaklaşımı, ERP yazılımı seçimi gibi karmaşık karar problemlerinde yöneticilerin başvurulabilecekleri bir kaynak olarak kullanılabilecektir. EKİM

112 Kaynaklar Ayağ, Z. ve R.G. Özdemir (2007), An Intelligent Approach to ERP software Selection Through Fuzzy ANP, International Journal of Production Research, 45(10), Başlıgil, H. (2005), Bulanık AHP ile Yazılım Seçimi, Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi, Sigma 3, Bayazıt, Ö. (2006), Use of Analytical Network Process in vendor Selection Decisions, Benchmarking: An International Journal, 13(5), Bernroider, E.W.N. ve V. Stix (2003), The Evaluation of ERP Systems Using Data Envelopment Analysis, The Proceedings of IRMA, Information Resources Management Association International Conference, USA Beşkese, M.B. ve M. Tanyaş (2006). Bilişim Teknolojisi Yatırımlarının Değerlendirilmesine Yönelik Uygun Yöntemin Seçilmesi Modeli- ERP Yazılımı Seçimi Uygulaması, İTÜ Dergisi, 5(1), Cebeci, U. (2009), Fuzzy AHP-based Decision Support System for Selecting ERP Systems in Textile Industry by Using Balanced Scorecard, Expert Systems with Applications 36, Cheng, E. W. L. ve H. Li (2005), Analytic Network Process Applied to Project Selection, Journal and Construction Engineering and Management, 131(4), Erol, V. ve H. Başlıgil, (2005), İşletmelerde Yönetim Bilişim Yazılımı Seçimi İçin Analitik Hiyerarşi Prosesi ve Yapay Sinir Ağları Modeli, Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi, Sigma 4, Ghapanchi, A.H., M.H. Jafarzadeh ve M.H Khakbaz (2008), Fuzzy-Data Envelopment Analysis Approach to Enterprise Resource Planning System Analysis and Selection, International Journal of Information Systems and Change Management, 3(2), Görener, A. (2011), Bütünleşik ANP-VIKOR Yaklaşımı ile ERP Yazılımı Seçimi, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi, 5(1), Hwang, C.L. ve K. Yoon (1981), Multiple Attribute Decision Making Methods and Applications, Springer, New York Jadhav, A. S. ve R. M. Sonar (2011), Framework For Evaluation and Selection of the Software Packages: A Hybrid Knowledge Based System Approach, The Journal of Systems and Software 84, Karsak, E. E. ve C. O. Özoğul (2009), An Integrated Decision Making Approach for ERP System Selection, Expert Systems with Applications 36, ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

113 Keçek, G. ve E. Yıldırım (2010), Kurumsal Kaynak Planlama(ERP) Sisteminin Analitik Hiyerarşi Süreci (AHP) ile Seçimi: Otomotiv Sektöründe bir Uygulama, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 15(1), Koçak, A. (2003), Yazılım Seçiminde Analitik Hiyerarşi Yöntemi Yaklaşımı ve Bir Uygulama, Ege Akademik Bakış, 3(1), Lai, V. S., B. K. Wong ve W. Cheung (2002), Group Decision Making in a Multiple Criteria Environment: A Case Using the ANP in Software Selection, European Journal of Operational Research 137, Lee, J. W. ve S. H. Kim (2000), Using Analytic Network Process and Goal Programming For Interdependent Information System Project Selection, Computers & Operations Research,Vol. 27, Lien, C., ve H. Chan (2007), A Selection Model for ERP System by Applying Fuzzy AHP Approach, International Journal of The Computer, The Internet and Management, 15(3), Lin, C. T. ve M. C. Tsai (2010), Location Choice for Direct Foreign Investment in New Hospitals in China by Using ANP and TOPSIS, Qualitative Quantitative 44, Meade, L. ve J. Sarkis (1999), Analyzing Organizational Project Alternatives for Agile Manufacturing Processes: an Analytical Network Approach, International Journal of Production Research, 37(2), Opricovic, S. ve G. H. Tzeng (2004), Compromise Solution by MCDM Methods: A Comparative Analysis of VIKOR and TOPSIS, European Journal of Operational Research 156, Önüt, S. ve S. Soner (2007), Transshipment Site Selection Using the AHP and TOPSIS Approaches Under Fuzzy Environment, Waste Management 28, Perçin, S. (2008), Using the ANP Approach in Selecting and Benchmarking ERP Systems, Benchmarking: An International Journal, 15(5), Perçin, S. (2009), Evaluation of Third-Party Logistics (3PL) Providers by Using a Two Phase AHP and TOPSIS Methodology, Banchmarking: An International Journal, 16(5), Saaty, T. L. (1999), Fundamentals of the Analytic Network Process, ISAHP 1999, Kobe, Japan, 1-14 EKİM

114 Saaty, T. L. (2006), Decision Making with the Analytic Network Process: Economic, Political, Social and Technological Applications with Benefits, Opportunities, Costs and Risks, Springer, USA Sarkis, J. (1998), Evaluating Environmentally Conscious Business Practices, European Journal Of Operational Research 107, Shyur, H. S. ve H. S. Shih (2006), A Hybrid MCDM Model for Strategic Vendor Selection, Mathematical and Computer Modelling 44, Şen, C. G., H. Baraçlı, S. Şen, ve H. Başlıgil (2009), An Integrated Decision Support System Dealing with Qualitative and Quantitative Objectives for Enterprise Software Selection, Expert Systems with Applications 36, Taşkın Gümüş, A., A. Çetin ve E. Kaplan (2010), Kurumsal Bilgi Sistemi Seçiminde Bulanık Analitik Ağ Süreci Tabanlı Bir Yaklaşım, Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi, Sigma 28, Teltumbde, A. (2000), A Framework For Evaluating ERP Projects, International Journal of Production Research, 38(17), Wei, C. C., C. F. Chien ve M. J. J. Wang (2005), An AHP-based Approach to ERP System Selection, International Journal of Production Economics 96, Yazgan, H. R., S. Baran ve K. Göztepe (2009), An ERP Software Selection Process with Using Artificial.Neural Network Based on Analytic Network Process Approach, Expert Systems with Applications 36, Ziaee, M., M. Fathian, ve S. D. Sadjadi (2006), A Modular Approach to ERP System Selection, Information Management&Computer Security, 14(5), ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

115 Türkiye İçin Dönemi Karşılaştırmalı Bilgi Ekonomisi Analizi 1 Oytun Meçik Arş. Gör. Uşak Üniversitesi, İİBF İktisat Bölümü oytun.mecik@usak.edu.tr Türkiye için Dönemi Karşılaştırmalı Bilgi Ekonomisi Analizi Özet Bu çalışma, bilginin Türkiye de uzun dönem ekonomik büyümedeki önemini vurgulamayı amaçlamaktadır. Bilindiği gibi, bilgi ekonomisi kavramı bilginin ekonomik büyümede lokomotif görevi gördüğü bir ekonomiyi tanımlamaktadır. Bilgi ekonomisi kavramı; eğitim, inovasyon, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi alanlardaki yatırımları kapsamaktadır. Ülkelerin bilgi temelli ekonomiye geçişini kolaylaştırmak amacıyla geliştirilen Bilgi Değerlendirme Metodolojisi, ülkelerin bilgi ekonomisine ne ölçüde hazır olduğunu belirlemekte ve sektörel ya da özel alanlarda yapılacak yatırımların kararında politika yapıcıları yönlendirmektedir. Bu çalışmada, Türkiye nin bilgi ekonomisindeki durumu dönemi için Bilgi Değerlendirme Metodolojisi kullanılarak analiz edilmiştir. A Comparative Analysis of Turkish Economy for The Period of Abstract This paper aims to emphasize the importance of knowledge for long-term economic growth in Turkey. The concept of knowledge economy, refers to an economy where knowledge is the main engine of economic growth. It involves investments in education, innovation, information and communication technologies. The Knowledge Assesment Methodology (KAM) has been developed to help countries making their transition into knowledge-based economy. KAM, designed to provide a basic assessment of countries readiness for the knowledge economy. It identifies sectors or specific areas where policymakers need to pay more attention for future investments. This paper analyzes Turkey s status regarding knowledge economy by using KAM for period. Anahtar Kelimeler: Bilgi Ekonomisi, Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Bilgi Değerlendirme Metodolojisi, Türkiye Ekonomisi. Keywords: Knowledge Economy, Information and Communication Technologies, Knowledge Assessment Methodology, Turkish Economy. 1 Bu çalışma Şubat 2012 tarihlerinde Uşak Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen Akademik Bilişim Konferansları 2012 de sunulmuş olan bildirinin hakem önerileri ve güncel veriler ışığında güncellenmiş ve genişletilmiş halidir. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(2),

116 1. Giriş Günümüzde ülke ekonomilerinin ve genel olarak dünya ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu ekonomik gelişme süreci, çeşitli boyutlarda irdelenmekte ve insanlığın sahip olduğu refah düzeyinin de bir belirleyicisi olması nedeniyle önemle izlenmektedir. Ekonomik gelişmenin durduğu ya da yavaşladığı bir durum, adeta Malthus un 19. yüzyılın başlarında işaret ettiği sürdürülemez noktanın artık geldiğinin bir habercisi olarak düşünülmekte ve bu nedenle, kabul edilebilir olarak görülmemektedir. Bugün bir ekonominin gelişmesi için gerekli görülen dinamiklerden tüm dünyanın yoksun olduğu durum bir kenara, bazı ülkeler için bile bu durumun geçerli olması, geri kalan ülkeleri de tedirginliğe sevk etmektedir. Dünya üzerindeki ülkelerin bu derece birbirine bağlı hale gelmesinin temel müsebbibini küreselleşme olgusunun oluşturduğunu söylemek mümkündür. Küreselleşmenin dünya üzerinde ortaya çıkardığı etkiler, ülkelerin birbirlerine daha fazla bağlanmasına yol açmakla birlikte, elde edilen yeni bilgilerin ya da genel olarak tüm yeniliklerin, daha hızlı bir şekilde yayılmasını ve kullanımının yaygınlaşmasını mümkün kılmaktadır. Bu noktada, ekonomik sürecin karşı karşıya olduğu değişimin, küreselleşmenin gücüne güç kattığından bahsetmek gerekmektedir. Zira tarımın hâkim olduğu ekonomik süreç, yerini sanayi devrimi ile sanayileşmenin gündeme yerleştiği yeni bir işleyişe bırakmış, bunu da son dönemin bilgiye dayalı gelişmeleri izlemiştir. Böylece geçmişte hedef olarak gösterilen sanayileşmiş ülke anlayışı, ekonomik gelişmenin bir basamağı haline gelmiş ve erişilen en üst mertebe olmaktan çıkmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerin, ekonomik gelişmedeki rolü, bilgi ekonomisi kavramını ülkeler için bir gelişmişlik ölçütü haline getirmiştir. Buna göre, ülkeler bilgi ekonomisi haline gelmeyi amaçlayarak, gelişmiş bir ekonomi olma esas amaçlarını gerçekleştirebileceklerdir. Bilgi ekonomisinin ekonomik gelişmenin anahtarı haline gelmesi ile ekonomik yapıda başlayan dönüşüm, hem politika yapıcıları yeni arayışlara yöneltmekte hem de ekonomik aktörleri bu doğrultuda bir değişime doğru itmektedir. Bu çalışma ile Türkiye de bilgi ekonomisine doğru ilerleyen ekonomik sürecin, mevcut ekonomik yapı üzerinde meydana getirdiği dönüşümün incelenmesi, bilgi ekonomisi olma yolunda Türkiye nin sahip olduğu potansiyelin değerlendirilmesi ve politika önerilerinin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, ilk olarak literatür özeti sunulmuş, bunu takiben bilgi ekonomisi olma yolunda Türkiye ekonomisinin mevcut durumuna ilişkin bilgiler sıralanmış ve Türkiye için bir bilgi ekonomisi analizine yer verilmiştir. Çalışmanın sonuç bölümünde ise konuya ilişkin politika önerileri ve genel değerlendirmeler bulunmaktadır. 116 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

117 2. Bilgi Ekonomisi ve Etkileri Ekonomideki gelişme ve ilerlemenin, insanlığın meydana getirdiği teknik gelişmelerden bağımsız olarak düşünülmesi mümkün değildir. İlkel insandan, modern yaşamın parçası olan insana kadar geçen sürede ortaya çıkan gelişmeler, bugünün modern yaşamının ortaya çıkmasına imkân tanımıştır. Ekonomik durgunluk kavramını insanlığın hafızasına kazıyan Büyük Buhran ın yarattığı bir kahraman olan J. M. Keynes, Genel Teori de ekonomide teknik gelişmenin vazgeçilmez bir faktör olduğuna dikkat çekmektedir. Ekonomi gelişmeye ihtiyaç duymakta ve yatırım teorisi adeta teknik gelişmeye dayalı bir özellik göstermektedir. Dolayısıyla ekonomi alanında komplike bir teknik duraklama aşaması gerçekleştiği takdirde, bununla sadece ekonomik gelişme durmamakta, aynı zamanda derin bir kriz doğmakta ve gerileme yaşanmaktadır. Buna bağlı olarak, gelişmiş bir ekonomide kendini gösteren bunalımın nedenlerini sadece sürekli bir teknik gelişmenin giderebileceği belirtilmektedir (Ellul, 2003: 166). Ekonomide süreklilik arz eden gelişme ihtiyacı, Neo-Klasik modelin getirdiği öngörülerin, gerçek yaşamın işleyişi ile örtüşmediği sonucunu ulaşılmasında rol oynamış, teknolojik gelişmenin dışsal ve sabit olduğu yönündeki varsayımın sorgulanır hale gelmesine ve izleyen dönemde, iktisadi büyümenin kendi iç dinamiklerini barındırdığı görüşünün bir ürünü olarak, içsel büyüme teorilerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Taban, 2010: 153). Zira içsel büyüme teorileri; teknolojik gelişme ile bilgi ve insan sermayesini, yatırımlar aracılığıyla oluşan ve ekonomide azalan verimlerin ortaya çıkmasını engelleyen bir kaynak olarak değerlendirmektedir (Kaya, 2004: 296). Bu şekilde, önem kazanan teknolojik gelişmenin, gerçekte önemli bir değer sahibi olmayan verilerin, işlenerek karar alıcıların kullanacağı bir bilgi haline dönüşmesinde rol oynadığına dikkat çekilmektedir. Dolayısıyla bilgi ve iletişim teknolojilerinin, bilginin karar alıcıların kullanımına sunulmasındaki rolünün, içsel büyüme teorilerinin işaret ettiği ekonomik değeri ortaya çıkardığı söylenebilir (İnceler Sarıhan, 1998: 167). Gerçekte bütün ekonomik sistemlerin temelinde yer alan bilginin, üretim faktörleri arasında birincil öneme sahip olduğu ve kullanımının yaygınlaştığı bir faktör olduğu ekonomik düzen, bilgi ekonomisi olarak adlandırılmaktadır. Bilgi ekonomisinde, ölçek ekonomilerinin yerini hız ekonomileri almakta ve rekabetin yoğunluğu fazlalaşmaktadır (Bayram, 2010: 66). Bilgi ekonomisinde, üretimin en önemli kaynakları; bilgi ve bilginin ortaya çıkmasında rol oynayan beşeri sermaye iken, bilginin üretilmesi ve ticarete konu olması, yenilik ve icatları, bu yeni ekonomik düzende servet ve refahın temel belirleyicisi haline getirmektedir (Aktan ve Vural, 2004: 150-1). Birer bilgi ekonomisi haline gelen bugünün gelişmiş ekonomileri çok da uzak olmayan bir geçmişten bu yana önemli yapısal değişimlere sahne olmakta ve ekonomik aktivitenin öncülüğünü yapan sektörler bu değişimin temel karakteristiğini oluşturmaktadır. Bu süreçte, toprağın esas üretim faktörü kabul edildiği tarım EKİM

118 ekonomisinden, doğal kaynaklar ve işgücünün temel alındığı sanayi ekonomisine geçilmiş ve üretim faktörleri arasındaki başrolü bilginin almasıyla bilgi temelli ekonomi gündemdeki yerini almıştır. Modern ekonomi ya da yeni ekonomi olarak da tanımlanan bilgi temelli ekonomi, insanı ve teknolojiyi ekonomik kalkınmanın merkezinde tutmaktadır (Leung, 2004: 2). Buna bağlı olarak, bir ekonominin gelişmişliğinin; yeni bilgilere erişim, teknoloji kullanımı, yeterli beşeri sermaye birikimi gibi faktörler tarafından sağlandığı kabul edilmektedir (Taban, 2010: 39). Ekonominin bilgi temelli hale gelmesi sonucunda oluşan bilgi toplumu kavramına, toplumsal değişimi, hatta bir toplumsal devrimi içeren nitelikte anlam yüklenmektedir. Buna bağlı olarak, geçmişte hâkim olan sanayi toplumunun yerini ise bilgi tabanlı ve hizmet sektörü yönelimli yeni bir toplumun aldığı ifade edilmektedir (Kaymas, 2010: 67). Küreselleşen toplumlarda bilgi, küresel rekabet için bir sanayi sonrası verimlilik aracı haline gelmiştir (Kuhn, 2007: 34). Bu yönüyle bilgi toplumunun, her türlü bilginin üretildiği, bilgi ağlarına erişim imkânlarının bulunduğu, hazır bilgilerin paylaşımının arttığı, bilgi yayılımının kolaylaştığı ve bilginin her sektörde aktif şekilde kullanıldığı bir toplum olarak tanımlandığı belirtilebilir (Kutlu, 2005: 89). Bilgi teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler, ekonomik mekanizmada bir paradigma değişimine yol açmakta ve politika yapıcılar ile piyasa aktörlerine yönelik ekonomik faaliyetlerde ve ekonomik işleyişin kurallarında değişikliklere neden olmaktadır (Smith, 2000: 2). Bu değişikliklere en iyi örnek olarak, farklı paradigmalara dayanan yeni toplumda, fabrika ve maddi üretimin, toplumun temel özelliği olma niteliğinden uzaklaşması ve daha farklı sembolik unsurların ön plana çıkarak, bilgi üretiminin önem kazanması gösterilebilir (Kutlu, 2000: 163). Ekonomik yapıda meydana gelen bu dönüşüm, aynı zamanda toplumsal yapının sahip olduğu karakteristiğin değişmesine yol açmaktadır. Bu şekilde, sanayi devrimi insana nasıl fiziksel güç kazandırdıysa, bilgi teknolojileri ile insan aklının önemli miktarda güç kazandığı söylenebilir. Dolayısıyla ekonomik yapının giderek daha karmaşık bir hal almasının paralelinde, istihdamın yapısında da kabaca bilgi işçileri olarak tanımlanabilecek türdeki işgücünün talebinde bir artış meydana gelmiştir (Splichal, 1994: 59). Bilgi toplumunun sahip olduğu temel özelliklerin belki en başında, ekonomik yapıdaki dönüşüm sonucunda hizmet sektörünün daha fazla ön plana çıkması gösterilebilir. Ancak önceden beri varlığını sürdüren hizmet sektörünün yapısı da, bu aşamada bazı değişikliklere uğramaktadır. Bilgi toplumu ile birlikte hizmet sektöründe eğitim, sağlık gibi insani hizmetlerin, bilişim teknolojilerinin ve bilimsel gelişmeye yönelik araştırma geliştirme faaliyetlerinin öne çıktığı görülmektedir. Basit bir şekilde, bilginin ön plana çıktığı ekonomik modelin, mevcut iş süreçlerini ve meslekleri daha nitelikli olmaya zorladığını söylemek mümkündür. Bilgi toplumu modelleri, ekonomik yapıdaki dönüşümün belirtisi olarak, aktif nüfusun büyük çoğunluğunun hizmetler sektöründe istihdam edildiği bir sektörel dağı- 118 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

119 lıma işaret etmektedir. Bu doğrultuda, hizmetler sektörünün giderek azalan bir oranını geleneksel hizmetler oluştururken, yeni hizmetler olarak ifade edilen bilgi temelli faaliyetler, artan bir orana sahip olmaktadır (Kutlu ve Taban, 2007: 40). Ancak Castells bilgiye dayalı ekonomiyi; kaynakların verimliliği ve firmaların rekabetçiliği ekseninde, teknolojinin yönetimi ile yönetimin teknolojikleşmesinde, bilgi ve teknolojinin işlenmesi yoluyla ülkelerin birbirine bağımlılığının her zaman olduğundan daha fazla arttığı bir ekonomi olarak tanımlamaktadır. Bu doğrultuda, Castells e göre, bilgi ekonomisi ile ifade edilen ekonomi türünün, hizmetler sektörü ile bağdaşmadığı ifade edilmelidir (Castells, 2004: ). Bilgi ekonomisine giden yolda, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişme süreci, küresel boyutta iki yaygın karakteristiksel olgu ile izlenmektedir. Bunlar; sınırların aşılması ya da ortadan kalkması ve bu teknolojilerin içeriği ile kullanımına ilişkin kontrolün âdemi merkeziyetçi bir hal alması olarak ifade edilmektedir. Bu teknolojik gelişmenin ortaya çıkardığı sonuçlar, çeşitli seviyelerde sosyal değişime neden olmaktadır (Ogan, 2007: 17). Bilgi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişme, daha fazla insanın daha büyük bir topluluk içerisinde birbiriyle iletişim kurması imkânını sunarak, insanlığın sahip olduğu iletişim sürecinin daha etkin olmasını sağlamıştır. Bu teknolojilerin, bir toplumun ya da farklı toplulukların çeşitli kademeleri arasında tatmin edici bir geçiş oluşturması, toplumsal gelişimin, entegrasyonun ve demokratikleşmenin artmasına yol açacaktır (Jeffres, 2007: 136). Böylece bir ürün haline gelen bilgi, toplumun farklı alanlarında pozitif dışsallıklar oluşturarak; verimliliğin artmasını, insanların refah içerisinde bir yaşama sahip olmalarını ve toplumun zenginleşmesini sağlamaktadır (Özsağır, 2007: 144). Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin etkisiyle küreselleşen ekonomide, bir mal ya da hizmetin üreticileri, üretimlerini dünyanın kendilerine en fazla avantaj sağlayan yerinde yapabilme olanağını bulabilmektedirler. Ekonomideki rekabetçi dinamikler, yeniliklerin ve mevcut bilgilerin iletişim teknolojileri aracılığıyla kolaylıkla aktarılabilir hale gelmesinden beslenerek güçlenmektedir. Buradan hareketle, bir üretim sürecine ve hizmet sunumuna ilişkin sermaye yatırımının, uluslararası boyutta transfer edilir hale geldiği durumda, rekabetçilik avantajının önemli bir sabit kaynağının ulusun mevcut beşeri sermaye birikimi olduğu söylenmektedir (National Committee of Inquiry into Higher Education, 1997). Bilginin kullanıldıkça eskimeyen ve hatta sürekli kendini yenileyen bir kaynak olması, iktisadın temel taşlarından biri olan azalan verimlerin yönünü değiştirmiş, büyüme sürecinde bilgiyi içselleştirmiş ve böylece üretimin uzun vadede sürdürülebilir hale gelmesine yol açmıştır (Özsağır, 2007: 144). Üretimin gerçekleştirilmesinde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimi nedeniyle bazı değişimler yaşanırken, alışılagelmiş iş süreçlerinde de yeni yöntemlerin kullanılması yönünde eğilimler gelişmektedir. Ohmae (2008) e göre, bunlardan biri olan Business Process Outsourcing (BPO) kavramı ile geleneksel olarak yüksek maliyetle yürütülmekte olan faaliyetlerin, niteliksel değişimlere tabi olmaksızın düşük maliyetlerle üretilebile- EKİM

120 ceği mecralara kaydırılması durumu ifade edilmektedir (Yamaç, 2009: 36). Bu şekilde, üretim sürecine ilişkin alışılagelmiş istihdam yapısında da bazı değişimler yaşanmaktadır. Örneğin, bir işletme çatısı altında faaliyet alanı ile ilgili olmayan ikincil işlerin yürütülmesi için istihdam edilen işgücüne ihtiyaç duyulmaksızın, profesyonel olarak bu hizmeti sağlayan tedarikçilerden hizmet satın alınması yoluna gidilebilmektedir. Bu durum, işletmenin doğrudan doğruya kendi faaliyet alanına odaklanması imkânını yaratmakta ve profesyonelleşme olgusunun önünü açmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerin, sanayi sektöründe yoğunlaşan mavi yakalı işgücünden, hizmetler sektöründe yoğunlaşan beyaz yakalı işgücüne yönelik dönüşüme yol açması, ekonominin istihdam boyutunda önemli yapısal değişime neden olmuştur (Dereli, 1998: 1086). Yaşanan ekonomik ve teknolojik gelişmeler, aynı zamanda esnek üretimi ve buna bağlı olarak, esnek işgücünü gündeme getirmiştir. Meydana gelen yapısal değişim, hem yeni teknolojinin hem de nitelikli işgücünün kullanıldığı bir üretim sürecinin ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır (Özsağır, 2007: 144). Teknolojik gelişmenin istihdam üzerindeki etkisi iki farklı boyutta ele alınmaktadır. Bunlardan ilkine göre, teknolojik gelişme aynı miktardaki üretimin daha az işgücü ile elde edilmesini sağladığından, bir miktar işgücünün işsiz kalması gündeme gelmektedir. İkincil etki olarak ise teknolojik gelişmenin ekonomideki toplam ürün talebini arttırması ve işgücü talebinin bundan dolayı artması ele alınmaktadır. Bu konu hakkındaki iyimser ya da kötümser görüşlerin gerçekleşmesi, bu etkilerden hangisinin daha baskın olacağına bağlı olarak değişmektedir (Biçerli, 2007: 461). Bozkurt (1996) a göre, bilgi ekonomisinin verimlilik üzerindeki olumlu etkisi, büyüyen bir ekonomi için işgücü arzı artışı ile sonuçlanabilecek iken, durgunluk veya gerileme içerisindeki bir ekonomi için ise kitlesel boyutta bir işsizliğe yol açabilir (Kutlu ve Taban, 2007: 57). İktisat teorisinde ekonomik büyümenin, üretim ve istihdamın yapısını değiştireceği fikri, ilk defa Clark (1940) tarafından ortaya atılırken, bunu Kuznets (1973) ve Chenery ile Syrquin (1975) in katkıları takip etmiştir. Gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde, önceden tarımın ya da sanayinin ağırlıkta olduğu süreçten bu yana, işgücüne dayalı sektörlerle sermaye ve teknolojiye dayalı sektörlerin sahip oldukları yoğunluğun değişiklik göstermediği görülmektedir (Kaplan ve Taşdemir, 2008: 16). Dolayısıyla ülkelerin sanayiden bilgiye dayalı ekonomiye geçmesi tek başına yeterli olmamakta, gelişmiş bir ülke olabilmek için aynı zamanda sanayi ve teknoloji yoğun üretim sürecine dâhil olabilmeleri gerekmektedir. Gelişmişliğin bir ölçütü olarak değerlendirilmesinden dolayı, bilgi ekonomisi haline gelebilmek, ülkeler için bir amaç haline gelmiştir. Ancak bir ekonominin bilgi ekonomisi olup olmadığının belirlenebilmesi için de, bazı göstergelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için bilgi ekonomisinin özelliklerinden yararlanmak mümkündür. Webster e göre, bilgi toplumunun ayırt edilebilmesi için beş özellik göz önünde bulundurulabilir. Bunlar; teknolojik yenilik ve dağılım, mesleki değişim, ekonomik 120 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

121 değer, enformasyon akışı ile sembol ve gösterge kullanımındaki genişleme olarak sıralanabilir (Kaymas, 2010: 69). Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından belirlenen temel bilgi göstergeleri ise; ar-ge harcamaları, teknik personel ve mühendis sayısı, patentler ve teknolojinin uluslararası ödeme dengesidir. Bir ekonominin bilgi ekonomisi olup olmadığı incelenirken başvurulan göstergelerden bir diğeri ise ekonomideki işgücü verimliliğindeki artıştır. Örneğin, ABD de 90 lı yıllarda, önceki yıllara oranla işgücü verimliliğindeki ve reel ücretlerdeki büyüme hızındaki artışın kaynağı olarak, çoğunlukla bilgisayar ve bilgi teknolojilerinin yaygınlaşması gösterilmektedir (Öztürkler, 2009: 64). Özellikle bilgi ekonomisi ya da bilgi toplumu ele alınırken değinilmesi gereken bir diğer kavram, dijital bölünmedir. Dijital bölünme kavramı ile teknolojik altyapının kullanımının uluslararasında veya toplum içerisinde eşit ağırlıklı olarak yayılmaması ve buna bağlı olarak, uluslararasında veya toplumun farklı kesimlerinde ortaya çıkan teknolojiye erişim ve teknoloji kullanımına yatkınlık oranlarındaki eşitsizlikler ele alınmaktadır (Civelek, 2009: 22-3). Bugün bilgi ekonomisi olan gelişmiş ülkelerle, henüz tarım ekonomisi olmaktan ileriye gidememiş ekonomiler arasındaki uçurumun, dijital bölünme için bir örnek teşkil ettiği ifade edilebilir OECD Ülkelerinde Bilgi Ekonomisi Bilgi ve iletişim teknolojileri, bilgi ekonomisinin lokomotif sektörü olduğundan önemli bir göstergedir yılında, dünyadaki bilgi ve iletişim teknolojileri üretimi ve pazarının durumu incelendiğinde, küresel ekonomik kriz dönemine kıyasla daha parlak bir durum göze çarpmaktadır. Sektörün OECD ülkelerindeki tutarlı büyüme süreci, uzun dönemdeki varlığını sürdürmektedir. Sektördeki üretimin küresel yeniden yapılanması sonucunda, OECD ülkelerindeki ortalama üretim azalırken, yüksek katma değerli ürün üretimindeki avantajlar ve ihracat fazlalıkları sürmektedir yılı verilerine göre, OECD ülkelerindeki bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe toplam katma değerin büyük kısmını gerçekleştiren ülkeler; Kore, Finlandiya, İrlanda, Japonya, Macaristan, İsveç, Slovakya, Almanya, Çek Cumhuriyeti, ABD ve Meksika dır (OECD, 2010: 12-3). Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, ekonomik gelişmişliğin sağlanmasındaki önemli yerinin yanında, ciddi bir istihdam alanı olduğu da açıktır. Sadece OECD ülkelerinde yaklaşık 16 milyon insan bu sektörde istihdam edilmekte olup, bu OECD ülkelerinde istihdam edilen toplam işgücünün yaklaşık olarak %6 sıdır. Ayrıca son dönemde, bu sektördeki büyümenin genel ortalamadan daha büyük olduğu gözlenmektedir (OECD, 2010: 127). OECD ülkeleri genelinde döneminde, bilgi ve iletişim sektörü ve toplam istihdamdaki büyüme süreci Şekil 1 de verilmiştir. 20. yüzyılın sonuna gelinirken, hemen hemen tüm sektörlerde görülen istihdamın büyüme eğilimindeki artış, 2000 li yıllar ile birlikte imalata yönelik sektörlerde azalma göstermeye başlamıştır. Bunda en önemli etkiyi, bilgi ve iletişim teknolojileri imalatının gelişmiş ülke- EKİM

122 lerden, gelişmekte olan ülkelere kaymasının yaptığı düşünülmektedir. Zira son dönemde, gelişmiş ülkeler bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün yenilik ve icat yaratmaya yönelik büyük katma değer üreten faaliyetlerini sürdürürken, imalata ilişkin yatırımların gelişmekte olan ülkelere yönelmesini sağlamıştır. Şekil 1. OECD Ülkelerinde BİT Sektörü ve Toplam İstihdamın Büyümesi ( ) Kaynak: OECD, 2010: 130. OECD ülkelerinde bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün pazar büyüklükleri sıralamasında 1,03 trilyon dolar ile ABD ilk sırada, 313,74 milyar dolar ile Japonya ikinci sırada yer almaktadır. Şekil 2 deki toplam pazar büyüklükleri içinde iletişim teknolojileri oranı en yüksek olan ülke %85 ile Meksika, en düşük olan ülke ise %40 ile İsveç iken, Türkiye de bu oran %78 dir. Türkiye de iletişim sektörünün, GSYH içinde aldığı %2,5 lik pay, OECD ortalaması seviyesinde olmakla birlikte, bilgi teknolojilerinin %1,1 lik payı OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında düşük seviyededir. Bilgi teknolojileri sektörünün GSYH içinde aldığı payın küçüklüğü yanında, bu pazar içerisinde yazılım ve hizmetler pazarının payı da OECD ortalamasının altında kalmaktadır. Yazılım ve hizmetler pazarının bilgi teknolojileri harcamaları içerisindeki oranı 2008 yılı itibarıyla %21 olup bu oran %68 lik OECD ortalamasının oldukça altındadır (DPT, 2010: 70). 122 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

123 Şekil 2. OECD Ülkelerinde BİT Sektörü Pazar Büyüklüğü Kaynak: DPT, 2010: 70. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte, üretim sürecinde meydana gelen değişim, ekonominin bilgi temelli hale gelmesi ile ekonomik performans arasındaki ilişkinin önem kazanan bir araştırma konusu haline gelmesine neden olmuştur. Bu bağlamda, bir ülkenin bilgi ekonomisi haline gelmesinin ekonomik performansına olan etkisi Driouchi, Azelmad ve Anders e (2006) göre, ekonomik çıktı ve büyüme artışı şeklinde olmaktadır. Çalışmada, bilgi temelli ekonominin, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere göre farklı sonuçlara yol açtığına dikkat çekilmektedir. Bu farklılık, gelişmiş ülkelerde bilgi ekonomisinin ihtiyaç duyduğu altyapı ve yeniliklerin mevcut olmasından dolayı, gelişmekte olan ülkelere göre daha sabit bir trend ile karşılaşmasına yol açmaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkelerin bilgi ekonomisinin dinamiklerinden faydalanması, ölçeğe göre artan getirinin elde edilmesini sağlamaktadır (Driouchi vd., 2006: 248-9). Bilginin toplam faktör verimliliğini arttırmak yoluyla ekonomik büyümeyi arttıracağı yönündeki yaklaşım Doğan, Gökdemir ve Karagöz (2005) tarafından Türkiye örneğinde incelenmiştir. Çalışma, büyüme ve bilgi ekonomisi değişkenleri arasında uzun dönemli ilişkinin varlığına işaret etmektedir. Bu değişkenlerden, eğitimin büyümeyi pozitif etkilediği görülürken, patent değişkeninin ters yönlü ilişkiye sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumun, gelişmiş ülkelerin aksine, gelişmekte EKİM

124 olan ülkeler ve azgelişmiş ülkeler için yapılan çalışmalara paralellik gösterdiği vurgulanmaktadır (Doğan vd., 2005: 16). Chung, Cho ve Lee (2006) nin Güney Kore de bilgi üretim fonksiyonu tahmin ettiği çalışmada ise, ülkedeki ar-ge çalışanlarındaki %1 lik artışın yeni bilgide %0,25 artışa ve bilgi stokundaki %1 lik artışın %0,353 artışa yol açtığı sonucuna ulaşılmıştır (Chung vd., 2006: 85). Yine Lopes, Martins ve Nunes in (2005) 24 OECD üyesi için dönemine ilişkin sabit sermaye yatırımları ve bilgi sermayesi yatırımlarının GSYH üzerindeki etkilerini belirlediği çalışmanın sonuçları, bilgiye yapılan yatırımların GSYH yi sabit sermaye yatırımlarından daha fazla arttırıcı etkiye sahip olduğunu göstermektedir (Lopes vd., 2005: 135). Bilgi ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin birçok boyutunun irdelendiği tamamlayıcı çalışmaların ortak noktası; büyümede bilginin en az fiziki sermaye kadar etkin bir faktör olduğuna vurgu yapmalarıdır (Yapraklı ve Sağlam, 2010: 581). Ancak Pohjola (2001) ile Yamak ve Bozkurt (2003), bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin, gelişmiş ülkelerde pozitif ve kuvvetli olduğunu, gelişmekte olan ülkelerde ise zayıf nitelikte olduğunu ortaya koymuştur. Buna bağlı olarak, Dura (2006) bilgi toplumu için önce sanayileşmenin gerçekleştirilmesi, altyapının sağlanması ve sınaî örgütlenmenin oluşması gerektiğini ifade etmektedir (Dura, 2006: 39). Bu bağlamda, sanayileşme aşamasını tamamlamaksızın bilgi ekonomisi haline gelmenin mümkün olmadığı öne sürülmektedir. 3. Türkiye nin Bilgi Ekonomisi Göstergeleri Türkiye ekonomisinin bilgi ekonomisi niteliklerini ne ölçüde taşıdığını görmek amacıyla bazı makroekonomik göstergelere yer verilebilir. Türkiye de bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün istihdam göstergeleri Tablo 1 de yer almaktadır. Sektörün bütünündeki istihdama göre, 2003 yılında kişi istihdam edilirken, bu sayı 2006 yılı itibarıyla e yükselmiştir. Sektörde ar-ge çalışanlarının oranı ise yıllara göre artmakta olup, 2006 yılında %5,2 ye ulaşmıştır. Bu eğilimin devam etmesinin, sektörde faaliyet gösteren firmaların rekabet güçlerinin artması ve dünya hâsılasından daha fazla pay alabilmesi açısından oldukça önemli olduğu belirtilmektedir (DPT, 2010: 67). Bunda özellikle ar-ge yatırımlarının sabit maliyetli yatırımlar olması ve bu yatırımlar aracılığıyla üretilen bilginin ölçeğe göre artan getiriye yol açması rol oynamaktadır (Öztürkler, 2010: 222). Ar-ge yatırımlarının, azalan verimleri ortadan kaldıran etkisi, gelişmiş ülkelerin, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ile aralarındaki gelişmişlik farkını daha da arttırmaktadır (İrmiş, 2006: 23). 124 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

125 Tablo 1. Türkiye de BİT Sektörü İstihdam Göstergeleri BİT sektör istihdamı BİT sektöründe ar-ge çalışanlarının oranı (%) 1,7 1,9 2,7 5,2 BİT istihdamının toplam istihdama oranı (%) 2,2 2,0 1,9 1,7 Kaynak: DPT, 2010: 67. Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü, doğrudan yarattığı istihdam olanakları yanında ekonominin genelinde bu teknolojileri kullanma becerisine sahip kişilere olan talebi de artırmaktadır. Sektör istihdamının toplam istihdama oranındaki azalış eğilimine karşılık, Şekil 3 de görüldüğü gibi sektörle ilişkili istihdamın toplam istihdama oranında yıllar itibarıyla belirgin bir artış söz konusudur. Buna göre, 2002 yılında %8,5 olan oran 2009 yılında %10,8 e yükselmiştir. Bu gösterge, bilgi toplumunun oluşumu açısından olumlu yönde değerlendirilebilir. Bir ekonomideki istihdamın sektörel dağılımı, o ekonominin temelde hangi sektöre dayalı olduğunu büyük ölçüde ortaya koymaktadır. Şekil 3. Türkiye de BİT ile İlişkili İstihdamın Toplam İstihdama Oranı Kaynak: DPT, 2010: 67. Türkiye de işgücü istihdamında sektörel dağılım incelendiğinde, hizmetler sektörünün payının 1960 yılında %11,5 iken, 2006 yılında %47,3 e yükseldiği görülmektedir. Hizmetler sektörünün sahip olduğu bu pay, bilgi ekonomisine geçişin bir göstergesi olarak değerlendirilse de, bunun kısmen yanıltıcı olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir. Zira bu oranın içerisinde inşaat, işporta gibi geçici işlere ait istihdam bulunmaktadır (Kutlu ve Taban, 2007: 144-5). EKİM

126 Bir diğer önemli bilgi ekonomisi göstergesi olan ar-ge ve yenilikçilik kapasitesine ilişkin oranlar, Türkiye nin AB-27 ortalamasına nazaran geride olduğunu göstermektedir. Karşılaştırma sonucu, Türkiye de özellikle özel sektör ar-ge harcamalarının yetersizliğini ortaya koyarken, yükseköğretime erişimin arttırılmasının gerekliliğini de gözler önüne sermektedir. Tablo 2. Ar-Ge ve Yenilikçilik Türkiye AB 27 Karşılaştırması (2007) Ar-Ge ve Yenilikçilik Göstergeleri Türkiye AB 27 Ar-Ge Harcamalarının GSYH deki payı (%) 0,79 1,83 - Kamu 0,46 0,65 - Özel Sektör 0,33 1,18 Gençlik Eğitim Düzeyi (%) kişi başına düşen yaş arası üniversite mezunu 9,7 23,5 Kaynak: DPT, 2010: 60 Bilgi ve iletişim teknolojilerinin iş dünyasına nüfuzuna ilişkin olarak Şekil 4 deki bilgisayar kullanılan girişimlerin oranına yer verilmiştir döneminde yıllar itibariyle bilgisayar kullanılan girişimlerin oranının özellikle nispeten küçük girişimlerde daha fazla arttığı görülmektedir. Bu tespit, bilgi ve iletişim teknolojilerinin küçük ve orta çaptaki işletmelerin ekonomik aktivitelere dâhil olmasını kolaylaştırıcı bir etkiye yol açtığı yorumuna yol açmaktadır. Şekil 4. Bilgisayar Kullanılan Girişimlerin Oranı Kaynak: DPT, 2010: 24. İş dünyasındaki gelişmelere paralel olarak, hanehalkının internete erişimine ilişkin rakamlar, toplumun bilgi ve iletişim teknolojilerine adapte olma sürecindeki ilerlemeyi göstermektedir. Şekil 5 deki oranlar, Türkiye de döneminde toplumun internete erişiminin yaklaşık 3 kat fazlalaştığını göstermektedir. 126 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

127 Kaynak: DPT, 2010: 16. Şekil 5. Hanehalkının İnternete Erişimi Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyeli için gerçekleştirilen analizler, son yıllardaki performansın Uzak Doğu daki yeni gelişen ekonomilerin referans alındığı bir durumda göreli olarak zayıf olduğunu ortaya koymaktadır. Potansiyelin harekete geçirilmesi için; makroekonomik ve siyasi istikrarın sürekliliğinin sağlanması, sermaye birikiminin hızlandırılması, bölgesel fırsatların değerlendirilmesi ile kurumsal yapının bunlara uygun olarak düzenlenmesinin yanında, bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin derinleştirilerek yaygınlaştırılması ve her kademede okullaşma oranlarının hızla yükseltilmesi ile hizmet içi eğitimin fazlalaştırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır (Türkiye Ekonomi Kurumu, 2003: 40). Türkiye için bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün analizi yapıldığında, genç ve teknolojik gelişmeleri takip eden nüfus yapısının, sektör için hem önemli bir talep potansiyelini oluşturduğu hem de gerekli insan kaynağını yarattığı görülmektedir. Özellikle nüfusun bu alanda gerekli niteliklerle donanması, sektörün ithal kaynak gereksinimini azaltarak, makroekonomik bir avantaj doğurabilecektir (DPT, 2007: 34-5). Bir ekonomide yapılan bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımlarının verimli olabilmesinin önkoşulu; esaslı bir sermaye stoku ile altyapının mevcut bulunması olarak gösterilmektedir (Dura, 2006: 38). Türkiye de bilgi ekonomisinin etkin hale gelmesinin önündeki en büyük engeller olarak sermaye ve altyapı yetersizliğine işaret edilebilir. Bu doğrultuda, öncelikle Tablo 3 de görülen Türkiye nin bilgi ekonomisi açısından zayıf olduğu alanların geliştirilmesi ve fırsatların gözden geçirilmesi gerekmektedir. EKİM

128 Tablo 3. Bilgi Ekonomisi Açısından Türkiye'nin Güçlü ve Zayıf Yönleri, Fırsatlar ve Tehditler Güçlü Yanlar Tehditler - Aktif nüfus - Küresel şirketlerin pazara girmesi - KOBİ potansiyeli - Bilinçsiz teknoloji yatırımları - Girişimci ruh - Geç hareket edilmesi - Coğrafi konum - Sayısal uçurum - Etkileşim eğilimli toplum - Düşük verimlilik nedeniyle rekabet avantajının - Yeniliklere açıklık kaybedilmesi - Talep edilen işgücü profilinin arzındaki yetersizlik - Tüketicilerin elektronik ticarete güvensizliği Zayıf Yanlar Fırsatlar - E-ekonomi hakkında vizyon ve strateji belirlenmemesi - Yetersiz hukuksal yapı - Takım oyunundan uzaklık - Yaratıcılık ve inovasyon eksikliği - Sermaye yetersizliği - Yüksek üretim maliyetleri - Devlet müdahaleciliği - Beşeri sermaye - Altyapı yetersizliği - Coğrafi dengesizlikler - Ekonomik ve siyasal istikrarsızlık - Bilim, teknoloji, üretim döngüsünün sağlanamaması - Standartlardan uzak üretim yapılması - Sınırlı işbirlikleri - Kayıtdışı ekonomi - İnelastik işgücü pazarı - Türkçe içeriğin yetersizliği - Yabancı dil kullanımı yetersizliği - AB adaylığı süreci - Öncü ülkelerin hatalarından ders alınması - Bilişim teknolojilerinin hızlı elde edilebilmesi - Servis sağlayıcılığı ve dış kaynak kullanımına yönelik küresel talep - BİT servislerinin lokasyondan bağımsız sunulabilir olması - Aracıların ortadan kalkması - Küresel şirketlerin pazardaki rolü - KOBİ lerin dış pazarlara açılabilmesi - Maliyet avantajına göre kaynak kullanım olanağı - Uzun vadede yeni iş olanaklarının varlığı - Ekonominin daha büyük bir bölümünün kayıt altına alınması - Kamu maliyesinde sağlanan etkinlik ve şeffaflığın yatırımcı güvenini yaratması - Azgelişmiş bölgelerin yeniliklere kolay erişmesi Kaynak: Özsağır, 2007: Türkiye de bilgi ekonomisine ilişkin gerçekleştirilen ampirik çalışmalara değinmek gerekirse, Türkiye ekonomisinin dönemine ait bilgi ve iletişim teknolojileri ile ekonomik büyüme ilişkisini ortaya koyan Yapraklı ve Sağlam ın (2010) sonuçlarına göre, uzun dönemde ekonomik büyüme ile fiziki sermaye, işgücü, beşeri sermaye ve bilgi arasında pozitif bir ilişkinin varlığından söz edilebilir. Türkiye de mevcut bilgi stokunun %1 lik artışı, ekonomik büyüme üzerinde %0,07 artışa yol açmaktadır (Yapraklı ve Sağlam, 2010: 591-2). Bu doğrultuda, Türkiye ekonomisinde bilginin ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkiye sahip olduğu ve literatürde yer alan gelişmekte olan ülkelerin bilgiye dayalı ekonomik büyüme yaklaşımlarının Türkiye de geçerlilik gösterdiği belirtilebilir. Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan Türkiye 2010 İlerleme Raporu nda, bilim ve araştırma politikaları alanında başarılı bir sürecin sağlandığına ve mevzuattaki 128 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

129 düzenlemeler aracılığıyla uluslararası alandaki araştırmacıların Türkiye de daha uzun veya devamlı olarak kalmaya teşvik edildiğine dikkat çekilmiştir. Raporda, Avrupa Birliği Yedinci Çerçeve Programı nda başarının arttırılabilmesi için Türkiye de araştırma kapasitesinin ve bilimsel uzmanlaşmanın arttırılmasına ihtiyaç duyulduğu ve Avrupa Araştırma Alanı (European Research Area ERA) ile bütünleşmenin bu gelişmelere bağlı olduğu vurgulanmıştır (AB 7. Çerçeve Programı, 2010). 4. Türkiye İçin Bilgi Ekonomisi Analizi Türkiye ekonomisinin sahip olduğu niteliklerden hareketle, bilgi ekonomisi olma yolunda bulunduğu aşamanın belirlenmesi amacıyla Bilgi Değerlendirme Metodolojisi nden (Knowledge Assessment Methodology - KAM) yararlanılmıştır. Dünya Bankası tarafından, Kalkınma İçin Bilgi (Knowledge for Development - K4D) programında kullanılmak üzere geliştirilen Bilgi Değerlendirme Metodolojisi ülkelerin bilgi ekonomisine geçiş sürecinde karşılaşabilecekleri sorun ve fırsatları belirlemelerini sağlamayı amaçlayan bir yöntemdir. Yöntem, 146 ülkenin bilgi ekonomisi performanslarını ölçmeye yönelik, 109 yapısal ve nitel değişkeni içermektedir. Bu bağlamda, bilgi ekonomisi temel göstergeleri; ekonomik teşvikler ve kurumsal rejim, eğitim, yenilik, bilgi ve iletişim teknolojileri boyutlarında ele alınmaktadır (World Bank, 2010a). Bilgi Değerlendirme Metodolojisi, ülkelerin bilgi ekonomisine hazırlanması aşamasında bilgi temelli göstergeleri baz alarak, güçlü ve zayıf yönlerin tespit edilmesini ve karşılaştırmalar yapılabilmesini mümkün kılan etkileşimli bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. Yöntemin en büyük getirisi, ülkelerin karşı karşıya olduğu risk ve potansiyelleri ortaya koyarak, bilgi ekonomisine geçiş politikalarının belirlenmesinde kolaylık sağlamasıdır. Yöntemin sahip olduğu gücü, sektörlerin kesişimini esas alan yaklaşımı ve bilgi ekonomisine ilişkin faktörlere yönelik geniş boyutlu ve bütünsel bir görüş alanı oluşturmasından aldığı belirtilmektedir. Ayrıca yöntemin şeffaflığı, basitliği ve çok yönlülüğü, yöntem için geniş kullanım alanı oluşturmakta ve yöntemin kabul edilirliğini arttırmaktadır (Chen ve Dahlman, 2006: 9-10). Yöntemin sıklıkla kullanılan modellerinden biri olan Bilgi Ekonomisi Endeksi modeli, bilgi ekonomisine dayalı olarak, bir bölge veya ülkenin ortalama kalkınma değerlerini kapsayan toplulaştırılmış endeksler oluşturmakta ve böylece bilgi temelli göstergeler yoluyla ekonomik performans ortaya konmaktadır (Chen ve Dahlman, 2006: 12). Şekil 6 da Bilgi Ekonomisi Endeksi ve Bilgi Endeksinin hangi faktörler tarafından oluşturulduğuna yer verilmiştir. Buna göre, bir ülkenin eğitim, yenilik, bilgi ve iletişim teknolojileri endeksleri bir araya gelerek Bilgi Endeksini oluştururken, buna ekonomik ve kurumsal rejime ilişkin göstergelerin eklenmesi ile Bilgi Ekonomisi Endeksi elde edilmektedir. Bir ülke ekonomisinin bilgi ekonomisi olması ve eğitim, EKİM

130 yenilik, bilgi ve iletişim teknolojileri alanlarında sahip olduğu potansiyeli değerlendirebilmesinin, ekonomideki mevcut diğer yapısal faktörlere bağlı olması, Bilgi Ekonomisi Endeksi oluşturulurken bu faktörlerin de değerlendirmeye alınmasını gerektirmektedir. Bilgi Ekonomisi Endeksi Bilgi Endeksi Ekonomik ve Kurumsal Rejim Endeksi Eğitim Endeksi Yenilik Endeksi BİT Endeksi - Tarifeli & Tarifesiz engeller - Düzenlemelerin kalitesi - Hukukun üstünlüğü - Yetişkin okuryazarlık oranı - Ortaöğretime katılım - Yükseköğretime katılım Telif ücreti ödemeleri - Patent sayıları - Bilimsel yayınlar Telefon aboneliği - Bilgisayar sayısı - İnternet kullanımı Şekil 6. Bilgi Endeksleri ve Göstergeleri Kaynak: World Bank, 2010a Yılında Türkiye İçin Bilgi Ekonomisi Analizi Bilgi Değerlendirme Metodolojisi kapsamında, 2009 yılı verileri ile oluşturulan Bilgi Ekonomisi Endeksinde yer alan 146 ülke içerisinde Türkiye nin endeks değeri 5,55 olup, sıralaması 61 dir. Türkiye sıralamada 2000 yılı verilerine göre, 4 basamak kayba uğramıştır. Dünya ortalaması 6,19 olan bilgi endeksinde ise Türkiye nin sahip olduğu değer 5,07 dir. Kuşkusuz dünya ortalaması, bilgi ekonomisi tanımına uygun gelişmiş ülkelerin sahip olduğu ortalama değerlerden de düşük bir düzeydedir. Buna rağmen, Türkiye nin sahip olduğu performansın yetersizliği göze çarpmaktadır. Türkiye ve dünya ülkeleri için Bilgi Ekonomisi Endeksinin, bilgi ekonomisinin temel göstergelerinin ortalama normalleştirilmiş değerleri (World Bank, 2010b) ile analiz edildiği bir model ile incelenmesi halinde, Şekil 7 de yer alan grafik elde edilmektedir. Grafiğin kenarlarındaki sınırlar, endeks değerinin en yüksek (10) olduğu seviyeyi, merkezi ise en düşük (0) olduğu seviyeyi göstermektedir. Buna göre, Türkiye nin ekonomik teşvikler ve kurumsal rejim (6,98/5,21) ile eğitim (4,46/4,24) alanlarında dünya ortalamasından daha iyi durumda olduğu, ancak bilgi ve iletişim 130 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

131 teknolojileri (4,92/6,22) ile yenilikler (5,83/8,11) açısından eksiklere sahip olduğu görülmektedir. Kaynak ve Yaylalı (2009) tarafından, bilgi ekonomisi endeksinden yararlanılarak 2007 yılı verileri ile Türkiye için yapılan analizin sonuçları da, bu çalışmada elde edilen sonuçlara paralellik arz etmektedir (Kaynak ve Yaylalı, 2009: 65). Şekil 7. Türkiye ve Dünya Ülkelerinin Bilgi Ekonomisi Endeksi (Temel Göstergeler) Kaynak: World Bank, 2010a. Temel göstergelerle incelenen Bilgi Ekonomisi Endeksinin, aynı zamanda seçilmiş göstergelerle de ele alınması mümkündür. Bu doğrultuda, Şekil 8 de yer alan karşılaştırma; ekonomik performans, ekonomik rejim, yönetişim, yenilikler, eğitim, işgücü, cinsiyet ile bilgi ve iletişim teknolojileri alanlarında seçilen göstergelerle gerçekleştirilmiştir. Çalışmada oluşturulan karşılaştırma modelinde, her alandan 2 adet gösterge seçilerek, dünya geneline nazaran Türkiye nin bilgi ekonomisine ilişkin mevcut durumunun incelenmesi amaçlanmıştır. Türkiye Şekil 6 daki göstergelere göre; yerel rekabet yoğunluğu, kamunun etkinliği, yetişkin okuryazarlığı, cinsiyete dayalı gelişme ve insani gelişim endeksleri gibi konularda dünya ortalamasına göre iyi durumda iken, kişi başına düşen GSYH, ihracat ve ithalat toplamının GSYH içerisindeki payı, hukukun üstünlüğü, ar-ge harcamalarının GSYH deki payı, milyon kişi başına düşen patent sayısı, kamu eğitim harcamalarının GSYH e oranı, hizmetler sektörünün istihdamdaki payı, 15 yaş üstü işgücü istihdamının nüfusa oranı, kadın nüfusun yükseköğretime katılımı, EKİM

132 iktisadi faaliyetlerde internet kullanımı ile bilişim teknolojileri harcamalarının GSYH e oranı gibi konularda dünya ortalamasından geri bir durumdadır. Şekil 8. Türkiye ve Dünya Ülkelerinin Bilgi Ekonomisi Endeksi (Seçilmiş Göstergeler) Kaynak: World Bank, 2010a. Türkiye ekonomisinin bilgi ekonomisi boyutunda değerlendirilmesi amacıyla ilk olarak 2010 yılındaki mevcut durum ele alınmış ve 2012 yılı için eldeki göstergelerin, yeni değerlerinden yararlanılarak, karşılaştırmalı bir durum değerlendirmesi yapılması amaçlanmıştır. Bilgi Ekonomisi Endeksinin 2012 sonuçlarına dayanılarak oluşturulan ülke sıralamaları incelendiğinde, ilk sırayı 2000 yılının da birincisi olan İsveç in (9,43) aldığı, bunu 8. sıradan 2. sıraya yükselen Finlandiya nın (9,33) izlediği ve sıralamasını koruyan Danimarka nın (9,16) 3. olduğu görülmektedir. Belirtilen sıralamada, Türkiye nin 2000 yılında bulunduğu 62. sıradan, 69. sıraya gerilediği (5,16) görülmektedir (World Bank, 2012). Türkiye ve dünya ülkeleri için Bilgi Ekonomisi Endeksinin, bilgi ekonomisi temel göstergelerinin ortalama normalleştirilmiş değerleri ile analiz edildiği bir model ile incelenmesi halinde, Şekil 9 da yer alan grafik elde edilmektedir. Buna göre, Türkiye nin ekonomik teşvikler ve kurumsal rejim (6,19) ile yenilikler (5,83) alanlarında dünya ortalamasından daha iyi durumda olduğu, ancak bilgi ve iletişim teknolojileri (4,5) ile eğitim (4,11) alanlarında geride olduğu görülmektedir. Türkiye için 132 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

133 dönemi karşılaştırıldığında ise ekonomik teşvikler ve kurumsal rejim, bilgi ve iletişim teknolojileri ve eğitim alanlarında gerileme olduğu görülmektedir. Şekil 9. Türkiye ve Dünya Ülkelerinin Bilgi Ekonomisi Endeksi (Temel Göstergeler) Kaynak: World Bank, Bilgi Ekonomisi Endeksinin seçilmiş göstergelerle de ele alınması mümkündür. Bu doğrultuda, Şekil 10 da yer alan karşılaştırma; ekonomik performans, ekonomik rejim, yönetişim, yenilikler, eğitim, işgücü, cinsiyet ile bilgi ve iletişim teknolojileri alanlarında seçilen göstergelerle gerçekleştirilmiştir. Türkiye belirtilen göstergelere göre; kişi başına düşen GSYH, yerel rekabet yoğunluğu, hukukun üstünlüğü, kamunun etkinliği, ar-ge harcamalarının GSYH payı, patent sayısının nüfusa oranı, kamunun eğitim harcamalarının GSYH oranı ve iktisadi faaliyette internet kullanımı konularında göreli olarak iyi durumda olmakla birlikte, insani gelişim endeksi, cinsiyete dayalı gelişme endeksi, ticaretin GSYH payı, yetişkin okuryazarlık oranı, kadın nüfusun yükseköğretime katılımı, hizmetler sektöründe istihdam, bilgi ve iletişim teknolojileri harcamalarının GSYH oranı gibi konularda ise eksikliklere sahiptir. EKİM

134 Şekil 10. Türkiye ve Dünya Ülkelerinin Bilgi Ekonomisi Endeksi (Seçilmiş Göstergeler) Kaynak: World Bank, Türkiye nin bilgi ekonomisine ilişkin genel durumuna istinaden mevcut politika önerilerinin geçerliliği değerlendirilebilir. Dokuzuncu Kalkınma Planı ( ) Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyon Raporu nda (Dokuzuncu Kalkınma Planı, 2010), Türkiye nin bilgi ekonomisine ilişkin fırsatları hızlı ve etkin şekilde değerlendirebilmesi bazı yapısal dönüşümlere bağlanmıştır. Bunlar; Araştırma, teknoloji ve yenilikçilik toplum kültürünün geliştirilmesi, Ulusal sistemi oluşturan tüm paydaşların roller ve performans gerekleri tanımlanmış sistemik bütünlük içerisinde çalışmasının güçlendirilmesi, Eğitim sisteminin modern araştırma, geliştirme ve yenilikçilik yaklaşımlarına ve ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirilmesine dönüşümünün sağlanması, Özel sektörün araştırma, geliştirme ve yenilikçilik faaliyetlerine her seviyede katkı ve katılımının sağlanması, Ulusal ar-ge yatırımlarının öncelik ve ihtiyaçlar ile uyumlu, koordineli, rasyonel ve etkin kullanımının sağlanması, Teknolojik girişimciliğin özendirilmesi ve desteklenmesi, İşlevsel modern bir araştırma, geliştirme ve yenilikçilik sisteminin ihtiyaç duyacağı tüm sağlayıcı faktörlerin başta fikri mülkiyet haklarının koruma, finansman, insan kaynakları olmak üzere geliştirilmesi ve desteklenmesi dir. 134 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

135 Türkiye de bilgi ekonomisine ilişkin politika önerilerinin geneli için bir özet niteliğinde olan bu önerilerin, yapılan analiz ile birlikte değerlendirildiğinde, doğru ancak yetersiz oldukları belirtilebilir. Zira Türkiye nin bilgi ekonomisi göstergelerinin, dünya ortalaması değerlerine nazaran yetersiz olduğu alanlarda hâlihazırda politika önerilerinin bulunduğu görülmektedir. O halde, Türkiye nin bilgi ekonomisi olabilmesi için gerekli olanın politika önerilerini gerçek hayata taşıyabilmesi olduğu söylenebilecektir. Bunun için farklı kurum ve kuruluşların ayrı ayrı ortaya koydukları çabayı, bir araya getirerek sinerji oluşturacak bir yapılanmaya ihtiyaç duyulduğu belirtilebilir. 5. Sonuç ve Değerlendirme Bilgi ekonomisi kavramının ülkelerin gelişmişliğe erişme amaçlarındaki son durak haline gelmesi, bugün gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri, gelişmişlik mertebesine erişebilmek amacıyla bilgi ekonomisi olmaya yöneltmektedir. Doğal olarak, dünya üzerinde farklı gelişmişlik düzeylerinde bulunan ülkelerin, gelişmiş ülkeler gibi bilgi ekonomisi olmak için gerekli yatırımları yapmaları ve politikaları uygulamaları mümkün olmamaktadır. Bu durum, dünya gündeminin bilgi ekonomisine doğru ilerlemesiyle ülke ekonomileri arasındaki gelişmişlik farklılıklarının daha fazla göze çarpmasına neden olmakta ve dijital bölünme kavramının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bilgi ekonomisinin küresel boyutta etkileri görülmekte iken, aynı zamanda ülke ekonomilerinde bilgi ekonomisinin hâkimiyetinin görülmesi ile bazı dönüşümler yaşanmakta ve hatta ülke içinde de dijital bölünme ile karşı karşıya kalınmaktadır. Ülkelerdeki ekonomik yapının temel dayanağının, tarımdan sanayiye, sanayiden bilgiye giden yolda; uğradığı değişim ve dönüşüm, sektörel dengelerin değişmesine ve buna bağlı olarak, istihdam edilen işgücünün niteliklerinin dahi değişmesine neden olmaktadır. Bu doğrultuda, ekonomik yapıdaki dönüşümün, pek çok mikro ve makroekonomik sonucunun bulunduğundan bahsetmek mümkündür. Ekonomik gelişmişlik düzeyini, dünyadaki tüm ülkeler gibi arttırma amacını güden Türkiye ekonomisinin mevcut durumu incelendiğinde, özellikle son 10 yılda yapılan düzenlemeler, politikalar ve uygulamalarla ciddi adımların atıldığı, buna rağmen ulaşılan noktanın ise yetersiz olduğu göze çarpmaktadır. Bunun için en somut göstergeler, bilgi ve iletişim sektörünün toplam istihdam içerisindeki payı ve ar-ge alanındaki yatırımlar olarak gösterilebilir. Yine Türkiye deki temel sektörel dağılım, hizmetler sektörünün sahip olduğu oran ile bilgi ekonomisi tanımına uyum sağlamakla birlikte, Türkiye de bilgi ekonomisi ile bağdaşmayan pek çok geçici faaliyet alanının, hizmetler sektörü başlığı altında değerlendirilmesi sonucunda bu yanıltıcı durumun oluştuğu da vurgulanmalıdır. Türkiye nin bilgi ekonomisi haline gelmesi yolunda ciddi fırsat ve potansiyele sahip olmasının yanında, önündeki ciddi engellere örnek olarak esaslı bir sermaye stokunun noksanlığı ve altyapı mevcudiyetinin yetersizliği gösterilebilir. Bilindiği gibi, EKİM

136 bu engeller, aynı zamanda bir ekonomide yapılan bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımlarının verimli olabilmesinin önkoşuludur. Gerçekleştirilen bilgi ekonomisi analizinde, Türkiye ve dünya ülkelerinin ortalama değerleri karşılaştırılmış ve bazı çıkarımlar yapılmıştır. Buna göre, Türkiye nin 2010 yılında ekonomik teşvikler ve kurumsal rejim ile eğitim konularında dünya ortalamasından daha iyi durumda olduğu, buna karşılık bilgi ve iletişim teknolojileri ile yenilikler konularında durumun daha kötü olduğu tespit edilmiş ve bu sonucun aynı zamanda Avrupa Komisyonu nun Türkiye 2010 İlerleme Raporu nda ortaya konulan tespitlere paralellik arz ettiği görülmüştür yılına gelindiğinde ise Türkiye nin ekonomik teşvikler ve kurumsal rejim ile yenilikler alanlarında dünya ortalamasından daha iyi durumda olduğu, ancak bilgi ve iletişim teknolojileri ile eğitim alanlarında geride olduğu göze çarpmaktadır. Türkiye için dönemi karşılaştırıldığında; ekonomik teşvikler ve kurumsal rejim, bilgi ve iletişim teknolojileri ve eğitim alanlarında gerileme olduğu görülmektedir. Belirtilen dönemde sadece yenilikler unsuru durağan bir durum sergilemektedir. Son dönemdeki bu gerilemelerin dikkatle takip edilmesi ve çözüme yönelik güncel politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. 136 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

137 Kaynaklar AB 7. Çerçeve Programı (2010), Science and Research, (Erişim: ). Aktan, C. C. ve İ. Y. Vural (2004), Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet, Ankara: Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu. Bayram, H. (2010), Bilgi Toplumu ve Bilgi Yönetimi, İstanbul: Etap Yayınevi. Biçerli, M. K. (2007), Çalışma Ekonomisi, İstanbul: Beta Basım Yayım. Castells, M. (2004), An Introduction to the Information Age, Ed. F. Webster, The Information Society Reader, New York: Routledge Taylor & Francis Group. Chen, D. H. C. ve C. J. Dahlman (2006), The Knowledge Economy, The KAM Methodology and World Bank Operations, The International Bank for Reconstruction and Development, Washington, D.C.: The World Bank. Chung, D., S. Cho ve J. M. Lee (2006), Knowledge Production Function in South Korea: An Empirical Analysis, World Academy of Science, Engineering and Technology, 18, Civelek, M. E. (2009), İnternet Çağı Dinamikleri, İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım. Dereli, T. (1998), Bilgi Çağında İstihdam, Çalışma İlişkileri ve Sendikalar, Yeni Türkiye: 21. Yüzyıl Özel Sayısı, 2, Doğan, Ç., L. Gökdemir ve M. Karagöz (2005), The Role of Knowledge as a New Production Factor in the Economic Growth of Turkey İstanbul: Conference on Medium-Term Economic Assessment (CMTEA). Dokuzuncu Kalkınma Planı, Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu Raporu, (Erişim: ). DPT (2007), Dokuzuncu Kalkınma Planı Bilgi ve İletişim Teknolojileri Özel İhtisas Komisyonu Raporu Bilgi Teknolojileri Alt Komisyon Raporu, Ankara: DPT Müsteşarlığı. DPT (2010), Bilgi Toplumu İstatistikleri 2010, Ankara: DPT Müsteşarlığı. Driouchi, A., E. M. Azelmad ve G. C. Anders (2006), An Econometric Analysis of the Role of Knowledge in Economic Performance, Journal of Technology Transfer, 31, Dura, C. (2006), Sanayileşmeyen Ülke Bilgi Toplumu Olamaz, Ed. Nihal Kargı, Bilgi Ekonomisi, Bursa: Ekin Kitabevi, EKİM

138 Ellul, J. (2003), Teknoloji Toplumu, Çev. M. Ceylan, İstanbul: Bakış Yayınları. İnceler Sarıhan, H. (1998), Rekabette Başarının Yolu Teknoloji Yönetimi, Gebze: Desnet Yayınları. İrmiş, A. (2006), Bilginin Küreselleşmesi ve Fason Üretim, Ed. Nihal Kargı, Bilgi Ekonomisi, Bursa: Ekin Kitabevi, Jeffres, L. W. (2007), Media Technology and Civic Life, Communication Technology and Social Change: Theory and Implications, Ed. C. A. Lin ve D. J. Atkin, New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates. Kaplan, M. ve Taşdemir, M. (2008), Gelişmekte Olan Ülkelerin Özellikleri, Ed. Sami Taban ve Muhsin Kar, Kalkınma Ekonomisi, Bursa: Ekin Yayınevi, Kaya, A. A. (2004), İçsel Büyüme Kuramları, Ed. Erol Kutlu, İktisadi Kalkınma ve Büyüme, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayın No: 1575, Kaymas, S. (2010), Yeni Liberalizmin Hegemonya Uğrağı Olarak Enformasyon Toplumu Söylemi ve Gelişmekte Olan Ülkeler: Türkiye ve Bilgi Toplumu Siyasası, Yakındoğu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, III(2), Kaynak, S. ve Yaylalı, M. (2009), Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde Bilgi Ekonomisi ve Bilgi Ekonomisi İndeksi Modeli ile Türkiye Üzerine Bir Uygulama, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, XXVII(II), Kuhn, M. (2007), Inside Global Learning Societies The War of Ideas of the Good World in the Global Battle of Cultures, Ed. M. Kuhn, New Society Models for a New Millennium: The Learning Society in Europe and Beyond, New York: Peter Lang Publishing, Kutlu, E. (2000), Bilgi Toplumunda Kalkınma Stratejileri, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayınları. Kutlu, E. (2005), Bilgi ve Kalkınma, Ed. Muhsin Kar ve Sami Taban, İktisadi Kalkınmada Sosyal, Kültürel ve Siyasal Faktörlerin Rolü, Bursa: Ekin Kitabevi, Kutlu, E. ve Taban, S. (2007). Bilgi Toplumu ve Türkiye, Eskişehir: Nisan Kitabevi. Leung, S. K. C. (2004), Statistics to Measure the Knowledge-Based Economy: The Case of Hong Kong, Wellington: 2004 Asia Pacific Technical Meeting on Information and Communication Technology (ICT) Statistics. Lopes, I., M. R. Martins ve M. Nunes (2005), Towards the Knowledge Economy: the Technological Innovation and Education Impact on the Value Creation Process, The Electronic Journal of Knowledge Management, 3(2), National Committee of Inquiry into Higher Education, Higher Education in the Learning Society: Section 1.11., (Erişim: ). 138 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

139 OECD (2010), OECD Information Technology Outlook 2010, OECD Publishing. Ogan, C. (2007), Communication Technology and Global Change, Communication Technology and Social Change: Theory and Implications, Ed. C. A. Lin ve D. J. Atkin, New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates. Özsağır, A. (2007), Bilgi Ekonomisi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Öztürkler, H. (2009), Ulusal Gelir: Nasıl Yaratılıyor ve Nasıl Harcanıyor, Ed. Ömer Faruk Çolak, Makroekonomi (N. Gregory Mankiw), Ankara: Eflatun Yayınevi, Öztürkler, H. (2010), Bilgi Ekonomisi ve Yenilik: Ar-ge Tarafından Yönlendirilen Büyüme, Ed. Erinç Yeldan, İktisadi Büyüme ve Bölüşüm Teorileri, Ankara: Efil Yayınevi, Smith, K. (2000), What is the Knowledge Economy? Knowledge-Intensive Industries and Distributed Knowledge Bases, Norway: DRUID Summer Conference on The Learning Economy Firms, Regions and Nation Specific Institutions. Splichal, S. (1994), From Civil Society to Information Society, Ed. S. Splichal, A. Calabrese ve C. Sparks, Information Society and Civil Society, West Lafeyette: Purdue University Pres, Taban, S. (2010), İçsel Büyüme Modelleri ve Türkiye, Bursa: Ekin Yayınevi. Türkiye Ekonomi Kurumu (2003), Büyüme Stratejileri, Türkiye İktisat Kongresi Büyüme Stratejileri Çalışma Grubu Tartışma Metni. World Bank (2010a), Knowledge Assessment Methodology, (Erişim: ). World Bank (2010b), Normalization Procedure, NI- KAM/0,,contentMDK: ~menuPK: ~pagePK: ~piPK: ~theSitePK: ,00.html (Erişim: ). World Bank (2012), Knowledge Economy Index (KEI) 2012 Rankings, (Erişim: ). Yamaç, K. (2009), Bilgi Toplumu ve Üniversiteler, Ankara: Eflatun Yayınevi. Yapraklı, S. ve Sağlam, T. (2010), Türkiye de Bilgi İletişim Teknolojileri ve Ekonomik Büyüme: Ekonometrik Bir Analiz, Ege Akademik Bakış, 10(2), EKİM

140 140 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

141 Kadın ve Erkek Liderlerin Sözel İletişim Yeterlikleri ve Bunun Çalışanların İş Tutumları Üzerine Etkileri Necmettin ÖZEL Yrd. Doç. Dr. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Bolu MYO Kadın ve Erkek Liderlerin Sözel İletişim Yeterlilikleri ve Bunun Çalışanların İş Tutumları Üzerline Etkileri: Sözel Özel, Sözel Etkilik ve İş Tutumları Özet Ondört iş örgütünden 138 katılımcının yer aldığı bu araştırmada, kadın ve erkek liderlerin konuşma yeterlikleri ve bunun çalışanların iş tutumları üzerindeki etkileri incelenmiştir. Soru kâğıdı 0.88 C s A değeri ile yüksek düzeyde güvenilir bulunmuştur. Diğer taraftan, işgörenler lider cinsiyetine bakılmaksızın- üstlerinin konuşma biçimlerini etkili bulmuş ancak güdüleyici bulmamıştır. İşgörenlerin ayrıca, orta-alt düzeyde sözel özen (SÖ) ve yetersiz düzeyde iletişim yoğunluğu (İY) algıladığı görülmüştür. Hipotez analizleri, İY ve SÖ açısından kadın ve erkek yöneticiler arasında anlamlı bir fark ortaya koymamıştır. Buna karşılık, kadın ve erkek liderlerin sözel etkililik (SE) düzeyleri arasında, kadın liderler lehine anlamlı fark bulunmuştur. Benzer biçimde, üstleri kadın olan işgörenlerin daha yüksek iş tatmini (İT), iş başarımı (İB) ve sözel iletişim tatmini (ST) algıladıkları saptanmıştır. Verbal Communication Competencies of Male and Female Leaders and Their Effects on Employees Work Attitudes Abstract Data, from survey of 138 employees in 14 organizations were analyzed to explore relationships between leader gender and verbal competencies and their effects on emloyeees job attitudes. Questionnaire had a high level of internal consistency as measured by C s A, (0.88). On the other hand, employees were affected but weren t motivated by their leaders speeches. In addition, employees sensed a low and/or medium degree of communication density and verbal consideration with/from their leaders. More interestingly, communication satisfaction with leaders took place in the last row. The results of hypothesis testing indicate that there is no statistically significant difference between communication density levels of male and female leaders. Correspondingly, verbal effectiveness degree of female leaders were found higher than those of men. Similarly, employees stated higher levels of job satisfaction, job performance and coomunication satisfaction in favor of female leaders. Anahtar Kelimeler: Liderlik ve Cinsiyet, Sözel Yeterlik, İletişim Yoğunluğu, Sözel Özen, İş Tutumları. Keywords: Leadership and Gender, Verbal Competency, Communication Density, Verbal Consideration, Job Attitudes ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(2),

142 1. Sorun ve Amaç Liderlik, hem temel yeterlikler hem de cinsiyet ilişkisi açısından, tarihsel ve/veya güncel zaman dilimleri içerisinde pek çok disiplin açısından ilgi odağı olmuştur. (Carli ve Eagly, 2001; Eagly ve Johnson, 1990) Bu ilgi temelde, liderlik becerisine bağlı daha güçlü bir beşeri sermaye birikimi sağlama ya da ondan yararlanma istek ve gereksiniminden kaynaklanmaktadır (Spreitzer, 2007; Bowler ve Brass, 2006). Bir başka ifadeyle, etkili bir liderlik çıktısına hem cinsiyet farklılıkları hem de sözel yeterliklerin sağlayabileceği katkılar, bu ilgiyi sürekli canlı tutmaktadır. Daha anlamlı olarak, bir yandan kadın liderlik rolüne duyulan çağdaş gereksinimler (Broadbridge ve Hearn, 2008: 38), diğer taraftan cinsiyetler arası eşitlik arayışları (Wicks ve Bradshaw, 2002) kadın liderlik rolünü, cinsiyet-liderlik tartışmasının öncelikleri arasına sokmaktadır. Gerçekte, liderlik rolü açısından erkek egemen görüş ya da yaklaşımlar (Bosak ve Sczesny, 2011; Gidengil ve Everitt, 2003) dikkate alındığında, kadın liderlik rolünün öne çıkarılması, bu bağlamda çağdaş bir gelişme olarak da görülebilir. Kaldı ki, son on yıllar içerisinde, küçük ve özellikle mikroölçek işletme sahip ya da yöneticiliğinde kadınlar lehine gözlenen artışlar (Mead ve Liedholm 1998: 64; Spreitzer ve Doneson, 2005: 5), kadın liderlik rolünün ekonomik olduğu kadar sosyal gerçekliğini de açıkça ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, liderlik-cinsiyet tartışması açısından bir yeterliğe ulaşılabildiğini söylemek güçtür. Diğer taraftan, konuşma becerisi ya da sözel yeterlikler, liderlerin sınandığı en etkili ölçütler olarak görülmektedir (Berkelaar vd., 2009; Bolden vd., 2003). Liderlerin, izleyenlerini konuşma becerileri ile her şeyden daha fazla etkileyebilmiş olmaları (Cassell vd., 2006), bu bakış açısının temel gerekçesidir. Bu nedenle, konuşma becerisinin lider cinsiyetine bağlı olarak hangi ölçüde farklılaştığının saptanması, liderlik-cinsiyet araştırmaları açısından önemlidir. Genel olarak ifade etmek gerekirse, kadın ve erkek konuşma biçimleri arasında farklar (Holloway vd., 2009; Decker ve Rotondo, 2001; Lakoff, 1975) ya da örtüşmeler olduğunu (Eckert ve McConnel-Ginet, 1999; Eagly ve Johnson, 1990) destekleyen görüş ya da bulgular neredeyse at başı bir konumdadır. Diğer taraftan, astların temel iş tutumları, üstlerle iletişimin nitelik ve/veya kalitesi ile de yakından ilişkilidir (Sun vd., 2008; Dewan ve Myatt, 2007). Bir başka ifadeyle, çalışanların iş tutumları, lider cinsiyetinden olduğu kadar (Holloway vd., 2009), sözel yeterlikler başta olmak üzere, onların kişisel özgünlüklerinden de etkilenmektedir. Bu nedenle, işgören tatmin düzeyleriyle liderlerin sözel yeterlikleri arasındaki ilişkilerin, cinsiyet değişkeni açısından tanımlanması gerekir (Broadbridge ve Hearn, 2008). Açıktır ki, kadın ve erkek liderlerin sözel yeterlikleri ve bunun işgören tutumları üzerindeki etkilerinin incelenmesi bu araştırmanın temel amacıdır. Daha geniş anlamda, bu araştırmanın odağında, kadın ve erkek liderlerin hem astlarla iletişim yoğunluğu, sözel özen ve sözel etkililik düzeyleri hem de bunların iş tutumları üzerindeki etkileri arasında anlamlı bir farkın olup-olmadığının belirlenmesi bulunmaktadır. Çalışma bu bağ- 142 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

143 lamda, kadın liderlik rolü açısından olduğu kadar bir liderlik çıktısı açısından da derinlikli görüşlere ulaşma fırsatı sağlayacaktır. 2. Kuramsal Çerçeve ve Hipotezler 2.1. Liderlik ve Cinsiyet Cinsiyet, iki başlı düşünce biçiminin ve/veya insan toplumlarının düşünsel çoğalışlarının temelini oluşturur (Alvesson ve Sköldberg, 2009: 227). Cinsiyet, aynı zamanda, toplumsal/kültürel yapılanma ve onun içerisinde rol ya da ilişki biçimi oluşturmanın da temel bileşenleri arasındadır. (Ridgeway, 2001: 637) Bu nedenle cinsiyet, pek çok açıdan olduğu kadar liderlik araştırmaları açısından da önem taşımaktadır. Daha somut olarak, bir yandan yönetime çoğulcu yaklaşım ve/veya çoklu bakış açıları geliştirme gereksinimi (Avery, 2004: 28) diğer taraftan örgütlerin etkinlik taleplerine insan kaynağı temelinde çözüm arayışları; etkili bir liderlik çıktısını cinsiyet açısından değerlendirmeyi gerektirmektedir (Berkelaar vd., 2009; Bass ve Riggio, 2006). Aslında, çağdaş anlamda, toplumsal rol biçim ya da kalıplarını cinsiyet açısından sorgulama ve/veya yeniden biçimlendirme çabaları, cinsiyetin liderlik açısından taşıdığı önemin bir izdüşümü olarak ortaya çıkmaktadır (Sebastian ve Korrapati, 2007: 30; Eagly ve Johnson, 1990). Bu bağlamda cinsiyetliderlik tartışmaları, esas olarak, geleneksel ve değişimci yaklaşımlar arasında bir çizgide sürmektedir. Geleneksel yaklaşımlar, liderliğin, temelde, erkek egemen bir rol olduğu öngörüsü etrafında biçimlenmektedir (Bosak ve Sczesny, 2011; Gidengil ve Everitt, 2003; Bass, 1990). Bu öngörü kimi durumlarda, çok açık üstünlükler göstermedikçe kadınların erkelerden daha az yetenekli görülmesi gibi bir liderlikcinsiyet önyargısına da dönüşebilmektedir (Carli, 2001:735). Açıktır ki, bu tür görüş ya da yaklaşımlar, kadınların liderlik görevlerini yerine getirme yetersizliklerinden çok, bu öngörüyü destekleyen toplumsal/örgütsel kültür ya da statü yargılarından beslenmektedir (Eagly ve Karau, 2002). Bir liderlik seçimi için, örneğin, erkek çocuklara göre, daha az sayıda kızın delege seçilmiş olabileceği varsayılmış ancak erkek çocuklardan daha fazla kız delege seçildiği gözlenmiştir (Cassell vd., 2006: 443). Diğer taraftan, liderlik-cinsiyet ön-yargıları ya da buna dayanan tıpkıbiçimci yaklaşımlar, her cinsin kendi içsel eşitsizliklerinin göz ardı edilmesi gibi temel bir çelişkiyi de beraberinde getirmektedir (Gurian ve Annis, 2008). Özetle, cinsiyetin kültürel ve/veya sosyal sistemler içerisinde kavramlaştırılma biçimi, cinsiyetliderlik algılarını, cinsel farklılıkların kendi gerçekliğinden daha fazla etkilemektedir. Daha da önemlisi, cinsiyet öz-gerçekliği ile ön-yargıları arasındaki çelişkiler (Peters, 2002; Rekers, 1986), cinsiyet-liderlik ilişkisini açıkça ortaya koymayı da büyük ölçüde engellemektedir. Ne var ki, liderlik-cinsiyet ilişkisine çağdaş yaklaşımlar, kadınlar ve erkekler arasında belirgin farklar gözetmek yerine, daha eşitlikçi anlayış ya da eğilimleri desteklemektedir (Wicks ve Bradshaw, 2002). Gerçekte, kadınlık ve liderlik aykırılığının giderek daha yumuşak tabiatlı bir sorun olarak görüldüğü (Bosak ve Sczesny, EKİM

144 2011:265) ve kadınlara liderlik rolü yükleme karşıtlığında geçmiş-şimdi-gelecek bağlamında, aşamalı olarak çok önemli bir düşüş olduğu belirlenmiştir (Diekman ve Eagly, 2000). Diğer taraftan, toplumsal/örgütsel hatta küresel düzeyde yaşanan kültürel, sosyal ve politik gelişmeler, kadın-liderlik anlayış ya da uygulamaları önündeki engelleri önemli ölçüde ortadan kaldırmış ve kadın lider atamalarını neredeyse gelişimsel bir değişimin simgesi konumuna getirmiştir (Erez ve Gati, 2004; Eagly ve Carli, 2003: 826). Ayrıca, pek çok yönetsel alanın türsel bir anlam taşıdığı yani kimi yönetsel alanların erkek ya da kadına daha özgü olduğu öngörü ya da eğilimleri de (Broadbridge ve Hearn, 2008: 38 vd.) kadınların örgütsel liderliğin paydaşı konumuna gelmesinde etkili olmuştur. Bununla birlikte, liderlik rolü paylaşımında farklılıkları öne çıkaran kadar, göz ardı eden yaklaşımlar da gerçekçi gözükmemektedir. Gerçekte, kadın ve erkek liderlerin aynı yönetsel konumlarda bile, belli ölçüde örgütsel liderlik biçimlerini değiştirdiğini öneren görüşler vardır (Eagly ve Johnson, 1990: ). Kaldı ki, cinsiyetin lider algılamalarını belirlediği ve zayıf da olsa cinsiyet ve rol arasında bir uyum olduğu da saptanmıştır. (Hall vd.,1998) Benzer biçimde, Atwater ve meslektaşları araştırması (2004: 194) katılımcıların müzakerecilik, disiplin sağlama, stratejik karar alma gibi erkeksi; iletişim, bilgilendirme ve destekleme gibi kadınsı liderlik rol ayrımı yaptığını ortaya koymuştur. Ayrıca, kadınların erkeklere göre daha demokratik, katılımcı ve/veya dönüşümcü liderlik biçimine eğilimli oldukları da güçlü biçimde desteklenmiştir (Şirin ve Yetim, 2009; Alimo-Metcalfe, 1998; Eagly ve Johnson, 1990) Cinsiyet, Liderlik ve Sözel Beceri Etkili bir liderlik için pek çok ölçüt ileri sürülmüş ve/veya tanımlanmıştır. (Berkelaar vd., 2009; Bass ve Riggio, 2006; Bolden vd., 2003; Hume, 1979) Ancak bunlar içerisinde, liderlik biçim ve çıktısı üzerindeki etkisi nedeniyle, sözel beceri daha merkezi bir konumdadır. Konuşma becerisi, diğer taraftan, liderler hakkında bir değer ya da yargı oluşturma açısından da temel alınmaktadır (Cassell vd., 2006: 440). Sözel beceri, bu bağlamda, bir dili kullanma ya da daha açık olarak konuşma ve/veya yazma yoluyla söz/sözcük kullanımı anlamına gelir. (Taylor vd., 2007:282; Putnam ve Fairhurst, 2005: 81) Bununla birlikte, o gerçek anlamını konuşma ile kazanır. Bunun nedeni, konuşmanın salt insana özgü bir iletişim biçimi (Adler, 2007: 26-27) ya da insanlar arası iletişimin en temel aracı olmasıdır (Yovel, 2010: 3). Konuşma gerçekte, hem bireyin kendini ifade etme hem de başkalarını etkileme sürecinde her zaman ilk sırada yer almıştır (Craig, 1999; Hirokawa ve Poole 1996: 12). Onun, insanlar üzerinde güdüsel bir etki sağlama gücü de esas olarak, bir bilgi/bilişim sağlamanın dışında, konuşmacının kendini ifade etmesine izin vermesinde saklıdır (Sullivan, 1988). Konuşma diğer taraftan, lider ve izleyenler arasında iletişimsel bir süreklilik ve anında geri-bildirim sağlama gibi işlevsel üstünlüğe de sahiptir. (Taylor vd., 2007: 282) Daha anlamlı olarak, liderlerin görev bağlantılı bir güdüleme sağlama ya da izleyenleri beklenen iş başarımlarının ötesine geçirme yetenekleri, sözel/konuşma becerileri ile doğrudan ilişkili bulunmuştur (De Vries vd., 2010; Bass, 1998: 2 vd.). 144 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

145 Sözel beceri ya da konuşmanın liderlik açısından taşıdığı önem, onun cinsiyet değişkeni açısından da ele alınmasını gerektirir (Ridgeway, 2001: 637). Konuşma becerisinin cinsiyet açısından izlenmesi, esas olarak, kadın ve erkek konuşma biçimlerinin birbirinden hangi ölçü ve alanlar içerisinde farklılaştığının belirlenmesi amacını taşır. Genel anlam ve çerçeveler içerisinde, kadın ve erkek konuşma biçimleri arasında farklar gözetilmektedir. Örneğin, kadınların daha standart konuşma kalıpları (Holloway vd., 2009); beceriksizlik durumunda daha fazla argo (Eckert ve McConnel-Ginet, 1999:195) ve daha fazla soru takısı (Lakoff, 1975) kullandıkları bilinmektedir. Buna karşılık, erkeklerin kadınlara göre daha fazla olumsuz nükte yaptıkları da saptanan farklılıklar arasındadır. (Decker ve Rotondo, 2001) Bununla birlikte, kadın ve erkek konuşma biçimleri arasındaki farkın büyük ölçülerde olmadığı kanısı da güçlü biçimde desteklenmektedir. (Eagly ve Johnson, 1990: 234) Kaldı ki, konuşma beceri ya da biçimlerinin aynı cinsiyete mensup bireyler açısından da farklı bulunması (Taylor vd., 2007: ), konuşma-cinsiyet ayrıştırmasını daha da güçleştirmektedir. Açıkçası eğitim, statü, yaş ve coğrafya gibi bireysel özgünlükler, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, başka alanlarda olduğu gibi, konuşma becerisi açısından da farklılaşmalara neden olabilmektedir (Peters, 2002). Diğer taraftan topluluk araştırmaları, gerçekte, erkek ve kadın konuşma biçimleri arasında dikkate değer örtüşmeler olduğunu da göstermektedir (Eckert ve McConnel- Ginet, 2003). Öyleyse, kadın ve erkek konuşma biçimleri arasındaki farkları gözetme ya da göz ardı etme birbirinden daha anlamlı değildir. 3. Sözel Yeterlik Boyutları Sözel iletişim biçimi olarak konuşma, çok yönlü ve dinamik bir süreçtir. Liderlerin bireysel özgünlükleri ile onun karmaşık bir nitelik kazandığı da söylenebilir (Peters, 2002). Diğer taraftan, etkili konuşma açısından pek çok değişkenden söz edilmektedir. Ancak, başkalarını ikna etme sürecinde; konuşma sıklık ve süresi, sözel özen ve etkililik derecesi daha belirleyici bir etki ve/veya işleve sahiptir. Bu nedenle iletişim yoğunluğu (İY) sözel özen (SÖ) ve sözel etkililik (SE), liderler için sözel yeterlik boyutları olarak alınmıştır İletişim Yoğunluğu İletişim yoğunluğu (İY), birim zaman içerisinde daha sık ve/veya daha fazla bağlantı anlamına gelir (Liang vd., 2010). Bu nedenle İY, konuşmanın etkisinin sınanması için bir temel oluşturur. Bir başka ifadeyle İY, lider-izleyen arasındaki bilişimsel/anlamsal kısırlığı aşma işlevi görür. (De Vries vd., 2010;Taylor vd., 2007) O kimi durumlarda, -özellikle teknik anlamda- etkili bir iletişim için bir engel oluştursa da (Daniel vd., 2007) gerçekte, İY ile örgütsel başarım arasında olumlu anlamlı ilişki bulunmuştur (Liang vd., 2010). Diğer taraftan, liderlerin dilsel beceri ya da yeterlikleri, -astları yöneltme ve onlar üzerinde güven sağlama yoluyla- örgütsel verimliliğin ya da örgütsel amaç başarımının temel manivelası durumundadır. (HR, 2008) EKİM

146 Bu nedenle, astlarla iletişim yoğunluğunun lider cinsiyeti açısından saptanması önemlidir. Ho.1: Kadın ve erkek liderlerin, astlarla iletişim yoğunlukları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hı.1: Kadın ve erkek liderlerin, astlarla iletişim yoğunlukları arasında anlamlı bir fark vardır Sözel Özen Sözel Sözel özen (SÖ) esas olarak, hem astlara bilgi verme hem de onların işine, bilgi ve görüşlerine önem verme bağlamında, olumlu bir liderlik tutum ya da davranışı anlamına gelir (Mohr ve Wolfram, 2008: 5 vd.). Bir başka açıdan, SÖ bir yandan liderlerin etkili konuşma diğer taraftan da izleyenleri etkili biçimde dinleme çaba ya da deneyimlerini içerisine alır. (Bass, 1998:6) Yüz-yüze iletişime dayanması nedeniyle SÖ, lider-izleyen ikilisinin birbirini izleme ve etkilemelerine daha fazla imkân sağlar (Cascio, 2003: 544 vd. ; Hargie vd., 1999). SÖ aynı zamanda, liderlerin astlarına gösterdiği dikkat, önem ve duyarlığın bir ifadesi olarak, onları güdüleme açısından da etkili bir yaklaşımdır (Mohr ve Wolfram, 2008). Ho.2: Kadın ve erkek liderlerin, astlara sözel özen düzeyleri arasında anlamlı bir fark yoktur. Hı.2: Kadın ve erkek liderlerin, astlara sözel özen düzeyleri arasında anlamlı bir fark vardır Sözel Etkililik Sözel etkililik (SE), anlatım değişkenliği, konuşma zenginliği, sözel çekicilik ve kişisel odaklanma gibi etkili bir konuşmanın taşıması gereken bir den fazla boyutu içerisine alır. (Furner ve George, 2009) İlişkili olarak, yöneticilerin kullandıkları dilin sade, açık ve izleyenler açısından anlaşılır olması, SE açısından önemlidir. (Rhodes vd., 2004: 68) Diğer taraftan SE, işgören rollerini açıklama ya da belirsizlikleri gidermede sağladığı bilişime bağlı olarak, konuşmanın güdüleyici boyutunu da içerisine alır (Sullivan, 1988). Bu nedenle, çalışanları bir davranışa yöneltme, ikna etme ya da onların iş davranışları üzerinde güdüsel duyuşlar sağlama, etkili konuşmanın birincil amaçları arasındadır. Ancak, bu amaçlara ulaşma düzeyi, -doğal olaraketkili bir konuşmanın gerekli özellikleri hangi ölçüde taşıdığına bağlıdır. (Furner ve George, 2009) Bu bağlamda örneğin, sözel çekicilikle etkili liderlik algısı arasında olumlu anlamlı ilişki saptanmıştır (DeGroot vd., 2011: 684). Ho.3: Kadın ve erkek liderlerin, sözel etkililik düzeyleri arasında anlamlı bir fark yoktur. Hı.3: Kadın ve erkek liderlerin, sözel etkililik düzeyleri arasında anlamlı bir fark vardır. 146 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

147 4. İşgören Tutumları İş tatmini (İT), iş başarımı (İB) ve sözel iletişim tatmini (ST), bir iş biriminde üstlerin sözel ya da konuşma yeterliklerine bağlı olarak izlenebilecek temel tutumlardır. İT basit olarak, kişinin işini ya da işinin farklı görünüşlerini nasıl hissettiği ile ilgilidir. (Spector, 1997:2) Diğer taraftan İT, iş ve/veya işyeri değişimlerinde bile birey açısından önemini korumak gibi bir sürekliliğe ve bütün bir hayat tatmininin önemli bir parçası olmak gibi bir öneme sahiptir (Saari ve Judge, 2004). Bu nedenle, iş tutumları içerisinde merkezi bir konuma sahiptir. İkinci olarak İB, işgörenin sadece örgütsel amaçlara uygun olarak yaptığı ve işgörenin etkinliği üzerinden ölçülebilen bir davranıştır (Landy ve Conte, 2010:175). Daha da önemlisi İB, işgören ve birincil üst arasındaki sürekli iletişimle ortaklaşa yürütülen bir çabanın sonucudur. (Bacal, 1999:3) Nihayet ST, yüz-yüze iletişimin beşeri ve bilişimsel yeterliklerinin bireye sağladığı doyumu ifade eder (Westcott, 2007). ST bir başka ifadeyle, işgörenin bu bağlamda üst ve çalışma arkadaşlarıyla arasındaki bağlantı ve/veya konuşmayı iyi, yeterli ve etkili bulması anlamına gelir (Honeycutt ve McCann, 2008). Daha anlamlı olarak, İT, İB ve ST, pek çok etkene bağlı olarak değişmektedir. (Landy ve Conte, 2010; Spector, 1997) Bu nedenle, işgören tutumlarının yönünün, kadın ve erkek yöneticilerin sözel yeterliklerine bağlı olarak izlenmesi gerekir. Ho.4: Kadın ve erkek liderlerin konuşma yeterlikleri ile astların iş tutumları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hı.4: Kadın ve erkek liderlerin konuşma yeterlikleri ile astların iş tutumları arasında anlamlı bir fark vardır. 5. Yöntem 5.1. Alan ve Örneklem Araştırma alanı olarak, Adapazarı da faaliyette bulunan mikro ve küçük ölçek iş örgütleri alınmıştır. Örneklem, uygun ve/veya gerekli koşulları taşıyan işyerleri arasından ön görüşme yöntemiyle belirlenmiştir. Örneklem içerisinde yer alan toplam 14 iş örgütünden 5 i küçük; 9 u ise mikro işletmedir. Soru kâğıtları işyeri yöneticilerine teslim edilmiş; işgörenler tarafından doldurulduktan sonra yine işyeri yöneticilerinden geri alınmıştır. Veri toplama süreci Tablo:1 de gösterilmiştir. Tablo 1: Veri Toplama Süreci Tanımlama Sayı % Dağıtılan Soru Kâğıdı Geri Dönen Soru Kâğıdı Geçerli Soru Kâğıdı EKİM

148 5.2. Ölçek ve Çözümleme Yöntemleri Sorunun disiplinlerarası niteliği, geçerliği kanıtlanmış bir soru kâğıdı/ölçek kullanımına izin vermemiştir. Bu nedenle soru kağıdı, örneğin, Hemphill ve Coons (1957) ve Halpin (1957) Lider Davranışı Tanımlama Anketi esas alınarak, Ohio Üniversitesi tarafından geliştirilen Lider Davranışı Tanımlama Anketi (LBDQ, 2012); Sargent ve Miller Liderlik Anketi (Sargent ve Miller, 1971) ve Downs ve Hazen (1977) tarafından geliştirilen İletişim Tatmin Anketi gibi, ilgili alanların başat ölçekleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Bu bağlamda soru kâğıdı, esas olarak, betimsel ve ilişkisel çözümlemeler için uygunluk gösteren, iki temel soru biçimi içermektedir. Diğer taraftan araştırma madde ya da değişkenleri basit olarak sıklık ve yüzdelikleriyle; artımlı değerler açısından da ortalama, standart sapma, minimum ve maksimum değerleriyle birlikte gösterilmiştir. İlişkili olarak, hipotezler Mann-Whitney U Testi ile çift taraflı olarak analiz edilmiştir. Mann-Whitney U Testi, parametrik olmayan iki bağımsız değişken arasındaki farklılaşmayı test etmek için en uygun yöntem olarak görülmektedir. (MacFarland, 1998) Analiz sonuçları 0,05 düzeyinde anlamlı kabul edilmiştir. 6. Betimleyici İstatistikler 6.1. Örneklemin Yapısı Katılımcıların % 33 ü erkek; % 67 si kadınlardan oluşmaktadır. En geniş yaş dilimini (%40), yaş aralığında olanlar oluşturmaktadır. Diğer taraftan, işgörenlerin %31 i yüksek; % 45 i orta ve % 23 de ilköğrenim gördüğünü bildirmiştir. 0-7 yıl kıdem diliminde olanlar, katılımcıların % 65 ini oluşturmaktadır. Katılımcıların görev alan dağılımı arasında bir denklik söz konusudur. Üretim, büro ve yardımcı hizmetlerde çalışanların oranları sıra ile %33, % 30 ve %34 olarak saptanmıştır. Benzer biçimde, örneklem işyerlerinin yönetici cinsiyeti eşit (7+7) dağılımlıdır Testin Güvenirliği Cronbac s Alpha Tablo 2: Testin Güvenirliği Madde Sayısı Soru kâğıdının tamamı için Cronbach s Alpha (C s A) değeri hesaplanmış ve 0.88 olarak bulunmuştur. Bu değer, soru kâğıdının, ölçülmek istenen tutumlar için geçerli ve güvenilir bir araç olduğunu göstermektedir. (Nunally, 1987) 6.3. Araştırma Maddelerinin Önem Derecesi Ortalama puanlar üzerinden, araştırma maddeleri için bir öncelik sırası elde edilmiştir. Yöntem, katılımcıların hangi maddeyi hangi düzeyde bir önemle algılandığını görmeye imkân sağlamıştır. Yöntem ayrıca, işgörenlerin üstleriyle sözel iletişimden ve/veya ona bağlı iş tutumlarından algıladıkları tatmin düzeylerini göstermesi bakımından da önemlidir. Tablo 3, azalan sıraya göre araştırma maddeleri ile ilgili 148 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

149 işgören algılarını ya da araştırma maddelerinin öncelikli bir sıralamasını vermektedir. Tablo 3: Araştırma Maddelerinin Önem Derecesi Sıra Madde Tanımı Sayı Min. Max. Ort. SS 1 Üstümün konuşma biçimi sorunları açıklamada etkilidir. 2 Üstümle yüz-yüze iletişim iş ortamında öğrenmeyi destekler. 3 Üstümün konuşma biçimi iş başarımı artırır Üstüm, astlarla yüz-yüze iletişime önem verir Üstümün konuşma biçimi iş tatminimi artırır Üstümle yüz-yüze iletişim yoğunluğum Üstüm, düşüncelerimi dinlemeye özen gösterir Üstümün konuşma biçimi motive edicidir Üstümle iletişimim tatmin edicidir Hipotez Testi Kadın ve erkek olma değişkenine göre, liderlerin İY, SÖ, SE düzeyleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığı, çift taraflı Mann Whitney U Testi ile analiz edilmiştir. Bir başka ifadeyle, İY, SÖ ve SE için cinsiyetler arası farklılıklar, hipotezler H1, H2, H3 ile ayrı ayrı incelenmiştir. (Tablolar 4, 5, 6) 7.1. Lider Cinsiyeti ve İletişim Yoğunluğu İlişkisi Ho.1: Kadın ve erkek liderlerin, astlarla iletişim yoğunlukları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hı.1: Kadın ve erkek liderlerin, astlarla iletişim yoğunlukları arasında anlamlı bir fark vardır. Lider Cinsiyeti *p<0,05; çift taraflı. Tablo 4: Lider Cinsiyeti ve İletişim Yoğunluğu Ortalama SS Medyan Min-Max p K 3,98 0,97 4, ,596* E 3,91 0,97 4, Hı.1 Kabul edilmemiştir. (p=0,596>0,05) Astlarla İY açısından, kadın ve erkek liderler arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. (Tablo 4) 7.2. Lider Cinsiyeti ve Sözel Özen İlişkisi Ho.2: Kadın ve erkek liderlerin, astlara sözel özen düzeyleri arasında anlamlı bir fark yoktur. Hı.2: Kadın ve erkek liderlerin, astlara sözel özen düzeyleri arasında anlamlı bir fark vardır. EKİM

150 Lider Cinsiyeti *p<0,05; çift taraflı. Tablo 5: Lider Cinsiyeti ve Sözel Özen Ortalama SS Medyan Min-Max p K 7,77 1,69 8, ,199* E 8,18 1,54 8, Hı.2. reddedilmiştir. (p>0.05; p=0,199) Bir başka ifadeyle, kadın ve erkek liderlerin astlara SÖ düzeyleri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. (Tablo 5) 7.3. Lider Cinsiyeti ve Sözel Etkililik Ho.3: Kadın ve erkek liderlerin, sözel etkililik düzeyleri arasında anlamlı bir fark yoktur. Hı.3: Kadın ve erkek liderlerin, sözel etkililik düzeyleri arasında anlamlı bir fark vardır. Lider Cinsiyeti *p<0,05; çift taraflı. Tablo 6: Lider Cinsiyeti ve Sözel Etkililik Ortalama SS Medyan Min-Max p K 12,98 2,11 6, ,001* E 11,50 2,31 7, Hı.3 kabul edilmiştir. (p<0,05; p=0,001). Liderleri kadın ve erkek olan işgörenlerin, SE algıları farklı bulunmuştur. Bir başka ifadeyle, sözel açıdan kadın liderler daha etkili bulunmuştur. (Tablo 6) 8. Sözel Beceri, Cinsiyet ve İş Tutumları İlişkisi Kadın ve erkek liderlerin sözel ya da konuşma yeterlik değişkenine göre işgörenlerin İT, İB ve ST düzeyleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığı, çift taraflı Mann- Whitney U Testi ile çözümlenmiştir. (Tablo 7) Ho.4: Kadın ve erkek liderlerin konuşma yeterlikleri ile astların iş tutumları arasında anlamlı bir fark yoktur. Hı.4: Kadın ve erkek liderlerin konuşma yeterlikleri ile astların iş tutumları arasında anlamlı bir fark vardır. Kadın ve erkek liderlerin sözel ya da konuşma yeterlikleri değişkenine göre, işgörenlerin İT, İB ve ST düzeyleri arasında anlamlı bir fark olduğunu varsayan saçaklı hipotez H1.4 kabul edilmiştir. İstatistikler İT, İB ve ST için sırasıyla şöyledir: (p=0.05>0.002; p=0.05>0.001; p= 0.05>0.004). (Tablo 7) 150 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

151 Sözel Yeterlik (SY)-İşgören Tutumu Tablo 7: Sözel Beceri, Cinsiyet ve İş Tutumları Lider Ortalama Medyan SS Min-Max p Cinsiyeti SY-İş Tatmini K 4,32 5,00 0, ,002* E 3,78 4,00 1, SY-İş Başarımı K 4,38 5,00 0, ,001* E 3,90 4,00 0, SY-İletişim Tatmini *p<0.05; çift taraflı. 9. Sonuçlar K 4,10 4,00 1, ,004* E 3,59 4,00 1, Katılımcılara 167 soru kâğıdı dağıtılmış, bunlardan 154 ü (%92,2) geri dönmüş ve 138 (%82,6) soru kâğıdı geçerli kabul edilmiştir. (Tablo 1) Soru kâğıdı 0.88 düzeyinde güvenilir bulunmuştur. (Tablo 2) Kadın ve erkek lider sayısı eşit olmasına karşın kadın katılımcılar (92; %67) erkeklerin (45; %33) iki katından fazladır. İşgörenlerin, çalışma alanları bakımından eşit bir dağılım içerisinde olduğu görülmüştür. Ortaöğrenim görenler (%45) en geniş dilimi oluşturmaktadır. Örneklemin yapısı bakımından dikkat çekici bir başka husus, en yüksek oranların yaş (%40) ve 0-7 kıdem (%65) dilimlerine ait olmasıdır. Diğer taraftan, araştırma maddelerinin aldığı ortalamalar üzerinden sıralanması, aşağıdaki sonuçlara ulaşma imkânı vermiştir: Üstümün konuşma biçimi sorunları açıklamada etkilidir maddesi, 9 madde içerisinden, 4.09 ortalama ile birinci sırada yer almıştır. Katılımcılar bir başka açıdan, SÖ düzeyini ölçmeye dönük maddelerden Üstümle yüz-yüze iletişim iş ortamında öğrenmeyi destekler maddesini 2. (4,08) ve Üstüm astlarla yüz-yüze iletişime önem verir maddesini de 4. sıraya (4.04) koymuştur. Buna karşılık üstün yüz-yüze iletişim özeni 7. sırada (3.88) yer almıştır. Yine, anlamlı olarak, işgörenler üstlerinin konuşma biçimlerini güdüleyici bulmamıştır. Madde 8. sırada yer almıştır. (3.85). Daha çarpıcı olarak liderle iletişim tatmini son sırada (3,78) yer almıştır. (Tablo 3) Diğer taraftan lider cinsiyeti ile İY ve SÖ arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Bir başka ifadeyle Hı.1 ve Hı.2 kabul edilmemiştir. (Sırasıyla: p=0,596>0,05; p=0,199>0.05) (Tablolar 4, 5) Buna karşılık Hı.3 kabul edilmiştir. (p<0,05; p=0,001) Bulgular, üstleri kadın olan işgörenlerin daha yüksek düzeyde SE algıladıklarını ortaya koymuştur. (Tablo 6) Liderlerin konuşma yeterlikleri ile işgörenlerin İT, İB ve ST tatmin düzeylerinin, lider cinsiyeti açısından farklılaşacağı varsayımı üzerine kurulan saçaklı hipotez Hı.4 kabul edilmiştir. İT, İB ve ST için istatistikler, sırasıyla, p=0.05>0.002; p=0.05>0.001; p= 0.05>0.004 olarak hesaplanmıştır. (Tablo 7) EKİM

152 10. Tartışma Madde sayısının azlığına karşın, elde edilen C s A değeri (0.88) (Tablo 2) tatmin edicidir. (Nunally, 1987) Diğer taraftan, lider cinsiyetine bakılmaksızın, işgörenlerin araştırma maddeleri ile ilgili algıları anlamlı sonuçlar ortaya koymuştur. Bu çerçevede, üstlerle İY düşük bulunmuştur. (3.94) Düşük İY, diğer iletişimsel sonuçlar üzerindeki etkileri bakımından da dikkate alınması gerekir. İlişkili olarak, üstlerin yüz-yüze iletişime önem ve astları dinlemeye özen derecelerinin arası belirgin biçimde açıktır. (Tablo 3) Bu sonuç, yüz-yüze görüşmede bir yeterlik olmakla birlikte; işgören düşünce ve önerilerinin, üstleri tarafından yeterince dikkate alınmadığı anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, liderlerin genel anlamda, işgörenlere ortaüst düzeyde SÖ gösterdiği görülmüştür. (Tablo 3: md. 2, 4) Benzer biçimde, Şahin araştırması (2007), işgörenlerin cinsiyet ayrımı gözetmeksizin- üstlerinden düşük SÖ algıladıklarını ortaya koymuştur. Bir başka açıdan, üstlerin konuşma biçimleri etkili bulunmuş (4.09) ancak güdüleyici bulunmamıştır. (3.85) (Tablo 3) Üstün konuşma biçiminin etkili ancak güdüleyici olmaması, dolaylı olarak, her etkili konuşmanın güdüleyici olmadığı gibi bir sonuç ortaya koymaktadır. Bu da esas olarak, güdüleyici konuşmanın, dil in tek/birkaç değil de tüm özelliklerinin birlikte kullanılmasına bağlı bir sonuç olabileceği saptaması (Sullivan, 1988: ) ile açıklanabilir. Diğer taraftan Hı.1 ve Hı.2 analizi, üstleri kadın ve erkek olan işgörenlerin, üstleriyle İY ve SÖ algıları arasında anlamlı bir fark olmadığını ortaya koymuştur. (Tablolar 4, 5) Bu sonuç, daha önce elde edilenlerle örtüşmektedir. Mohr ve Wolfram (2008), örneğin, kadın ve erkek liderlerin SÖ düzeylerinin birbirine denk olduğunu saptamıştır. İlişkili olarak, erkekler öncülük yapılı, kadınlar da bunun tersi görevlere özen göstermede daha fazla öne çıksalar da; göreve özen konusunda cinsiyetler arası fark anlamlı bulunmamıştır. (Hall vd., 1998) Bununla birlikte astlara bireyselleştirilmiş özen, yükselme açısından erkek yöneticiler için kadınlardan daha önemli bulunmuştur. (Vinkenburg vd., 2011) Bu sonuç bir başka açıdan, kadın ve erkek liderlik biçimleri arasında yakınlaşma olduğu öngörü ya da bulgularını desteklemektedir. (Bosak ve Sczesny, 2011; Wicks ve Bradshaw, 2002) Ancak Hı.3 analizi, çarpıcı olarak, üstleri kadın olan işgörenlerin daha yüksek düzeyde SE algıladıklarını ortaya koymuştur. (Tablo 6) Bu bulgu, kadın liderlerin, De Vries ve meslektaşlarının (2009) saptadığı anlamlılık, açıklık, incelik, destekleyicilik, sözel girişkenlik, duygusallık ve aksettiricilik gibi temel sözel yeterlik ölçütleri açısından daha yeterli oldukları anlamına gelmektedir. Bununla birlikte sözel etkililik algısının, izleyenlerin cinsiyeti ve liderin diğer kişisel özgünlüklerine bağlı bir sonuç olabileceği de (Taylor vd., 2007: 282 vd.) göz ardı edilmemelidir. Kadın ve erkek liderlerin konuşma biçimleriyle astların iş tutumları arasındaki ilişkiler, Ho.4 ve Hı.4 ile çift taraflı olarak sınanmıştır. Hı.4 analizi, üstleri kadın olan işgörenlerin, üstleri erkek olanlara göre daha fazla İB algısı içerisinde olduğunu ortaya koymuştur. (Tablo 7) Bu sonuç bir açıdan, kadın liderlerin daha fazla bili- 152 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

153 şimsel içerikli konuşmalar yaptığı anlamına gelmektedir. Dewan ve Myatt, (2007), konuşmanın bilişimsel içeriği/niteliği ile etkileme gücü arasında olumlu anlamlı ilişki saptamıştır. Sonuç bir başka açıdan, kadın yöneticilerin güdüleyici dil kullanmada daha etkili oldukları anlamına da gelmektedir. Gerçekte güdüleyici dil kullanımı ile İB arasında da olumlu anlamlı ilişki bulunmuştur. (Mayfield vd., 1998: 240) Bu sonuç aynı zamanda, İB ile anlamlı ilişkisi saptanan anlam yapıcı, yönlendirici ve duygudaşlık (empathy) gösterici (Sun vd., 2008) ve etkili liderliğin bir ölçütü olarak belirlenen çekici konuşma (DeGroot vd., 2011: 684) boyutlarında, kadınların erkeklerden daha yeterli oldukları biçiminde de değerlendirilebilir. İkinci olarak Hı.4 analizi, üstleri kadın olan işgörenlerin, erkek olanlara göre daha fazla İT algıladığını ortaya koymuştur. (Tablo 7) Genel anlamda, liderlerin sözel iletişim becerisinin iş tatminini artırıcı bir etki sağladığı bilinmektedir. (Budd, 2004: 98 vd.) Bu nedenle, kadın liderlerin sözel etkililik açısından erkeklerden daha yeterli bulunmuş olması (Tablo 6), bu sonucu bir ölçüde açıklamaktadır. Daha somut olarak bu sonuç, kadın liderlerin daha güdüleyici bir dil kullandığını göstermektedir. Liderin güdüleyici dil kullanımındaki her %10 luk artışa bağlı olarak, işgörenlerin iş tatmininde yaklaşık %7 lik bir artış ortaya çıktığı görülmüştür. (Mayfield vd., 1998: 240) Benzer biçimde, Madlock (2008), üstlerin iletişim yeteneğinin ya da iletişim yeteneği ile ilişkili liderlik gücünün, astların iş tatmini için daha güçlü bir belirleyici olduğunu ortaya koymuştur. İlişkili olarak, özen gösterici liderlik davranışının, İT üzerinde olumlu anlamlı bir etkisi olduğu saptanmıştır. (Bartolo ve Furlonger, 2000) Yine Sun ve meslektaşları (2008), güdüleyici dil boyutları olarak anlam yapıcı, yönlendirici ve duygudaşlık gösterici konuşma ile İT arasında olumlu anlamlı ilişkiler saptamıştır. Nihayet, üstleri kadın olan işgörenlerin daha yüksek düzeyde ST algıladığı görülmüştür. (Tablo 7) Bu sonuç, birinci aşamada elde ettiğimiz (Tablo 6) kadın liderlerin görece SE üstünlükleriyle doğrudan ilişkilidir. İlişkili olarak, iletişim yeteneğinin ya da bu yetenekle ilişkili liderlik gücünün, ST için daha güçlü bir belirleyici olduğu bulunmuştur. (Madlock, 2008) Diğer taraftan, kadın liderler lehine bildirilen yüksek İB, İT ve ST, liderlerin konuşma biçim ya da özellikleriyle olduğu kadar liderlik biçimleriyle de açıklanması gerekir. Örneğin, Cassell ve meslektaşları karşılaştırmalı bir araştırmada (2006:443), kızların, konuşmalarında daha fazla sosyal incelikler gösterdiğini ortaya koymuştur. Benzer biçimde, kadınların demokratik (Eagly ve Johnson, 1990: 249) ve dönüşümcü (Kark vd., 2012; Şirin ve Yetim, 2009; Barker, 200) liderlik biçimlerine daha eğilimli olmaları da; onların yüksek iş tutumu sonuçlarına ulaşmış olmalarının bir nedeni olarak gösterilebilir. Bu sonuç daha özel anlamda, liderlik algıları erkelerden farklı bulunan (Cohen-Kaner, 1995:143) örneklemin kadın ağırlıklı cinsiyet bileşimi (% 67) ile de açıklanabilir. Açıkçası bu eşitsizliğin, kadın katılımcılar üzerinden, kadın liderler için bir olumlu algı üstünlüğü sağlamış olduğu çok da zayıf olmayan bir olasılıktır. EKİM

154 11. Gelecek Araştırmalar Bu araştırma ile kadın ve erkek liderlerin sözel yeterlikleri ve bunun işgören tutumları üzerindeki etkileri arasında anlamlı bir fark olup olmadığı test edilmiştir. Anlamlı sonuçlar elde edilmiş olmasına karşın bu sonuçların gelecek araştırmalar tarafından doğrulanması önemlidir. Diğer taraftan, gelecek araştırmalarda, ulaşılan sonuçların güvenirliğini güçlendirmek açısından izleyen cinsiyetinin de analizlere katılması gerekir. Ayrıca, daha ayrıntılı ve iyi tanımlanmış ölçek ya da maddeler içeren soru kâğıtları ile daha fazla etkenden yararlanılabilir ve ulaşılmak istenen sonuçlar güçlendirilebilir. Bu şekilde, örneğin, kadın ya da erkek liderlerin sözel beceri üstünlüklerinin gerçek boyutları ve/veya nedenleri konusunda daha güvenilir sonuçlara ulaşılabilir. Diğer taraftan, yakın ve/veya yoğun yüz-yüze ilişkilerin yaşandığı küçük ve mikro ölçek örgütler, sözel beceri araştırmaları için uygun ortam özellikleri taşımaktadır. Bununla birlikte söz konusu özellik, üstlerin yeterlikleri konusunda işgörenler tarafından nesnel değerlendirmeler yapılmasını da engellemektedir. Bu nedenle, gelecek araştırmalarda bu yakın ilişki etkisinin de dikkate alınması gerekir. 154 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

155 Kaynaklar Adler, A. (2007), İnsan Tabiatını Tanıma (çev: A.Yörükan), 7.baskı, İstanbul: İş Bankası Yayınları. Alimo-Metcalfe, B. (1998), Effective Leadership, London: Local Government Management Board. Alvesson, M. ve K. Sköldberg (2009), Reflexive Methodology, New Vistas for Qualitative Research, second edition, London: SAGE Atwater, L. E., J. F. Brett, D. Waldman, L. DiMare ve M. V. Hayden (2004), Men's and Women's Perceptions of the Gender Typing of Management Subroles, Sex Roles, (50)3-4, Avery, G. C. (2004), Understanding Leadership, first published, London: SAGE Bacal, R. (1999), Performance Management, New York: McGraw-Hill. Barker, L. (2000), Effective Leadership within Hospice and Specialist Palliative Care Units, Journal of Management in Medicine, (14)5-6, Bartolo, K. ve B. Furlonger (2000), Leadership and Job Satisfaction among Aviation Fire Fighters in Australia, Journal of Managerial Psychology, (15)1, Bass, B. M. (1998), Transformational Leadership, Industrial, Military, and Educational Impact, New Jersey: Lawrence Earlbaum Associates. Bass, B. M. (1990), From Transactional to Transformational Leadership: Learning to Share the Vision, Organizational Dynamics, (18)3, Bass, B. M. ve R.E. Riggio (2006), Transformational Leadesrsihp, second edition, New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates. Berkelaar, B. L., E. A. Williams ve J. S. Linvill (2009), Leaders Define Leadership: Discourses of Leadership within an Academic Leadership Development Center, Revised Submission to International Communication Association, Annual Conference, Chicago, IL, May Bolden, R., J. Gosling., A. Marturano, ve P. Dennison (2003), A Review of Leadership Theory and Competency Frameworks, Edited Version of a Report for Chase Consulting and the Management Standards, Centre for Leadership Studies, June, University of Exeter. Bosak, J. ve S. Sczesny (2011), Exploring the Dynamics of Incongruent Beliefs about Women and Leaders, British Journal of Management, 22, Bowler, W. M., ve D. J. Brass (2006),"Relational Correlates of Interpersonal Citizenship Behavior: A Social Networks Perspective", Journal of Applied Psychology, 91, EKİM

156 Broadbridge, A. ve J. Hearn (2008), Gender and Management: New Directions in Research and Continuing Patterns in Practice, British Journal of Management, (19), Budd, J. W. (2004), Employment With a Human Face, Balancing Efficiency, Equity, and Voice, first published, New York: Cornell University Press. Carli, L. L. (2001), Gender and Social Influence, Journal of Social Issues, (57)4, Carli, L. L. ve A. H. Eagly (2001), Gender, Hierarchy, and Leaderships: An Introduction, Journal of Social Issues, (57)4, Cascio, W. F. (2003), Managing Human Resources, 6th ed., New York: McGraw- Hill. Cassell, J., D. Huffaker, D. Tversky ve K. Ferriman (2006), The Language of Online Leadership: Gender and Youth Engagement on the Internet, Developmental Psychology, (42)3, Cohen-Kaner, I. (1995), Attributions about Male and Female Leaders in Organizxations, Journal of Jewish Communal Service, Winter/Spring, Craig, R. T. (1999), Communication Theory as a Field Communication Theory, (9)2, Jiang, D., Q. Chen ve L. Delgrossi, (2007), Communication Density: A Channel Load Metric for Vehicular Communications Research, mahss, pp. 1-8, IEEE International Conference of Mobile Adhoc and Sensor Systems, Decker, W. H. ve D. M. Rotondo (2001), Relationships Among Gender, Type of Humor, and Perceived Leader Effectiveness, Journal of Managerial Issues, (13)4, DeGroot, T., F. Aime, S. G. Johnson ve D. Klumper (2011), Does Talking the Talk Help Walking the Walk? An Examination of the Effect of Vocal Attractiveness in Leader Effectiveness, The Leadership Quarterly, 22, Dewan, T. ve D. P. Myatt (2007), The Qualities of Leadership: Direction, Communication and Obfuscation. Erişim: De Vries, R. E., A. Bakker-Pieper ve W. Oostenveld (2010), Leadership =Communication? The Relations of Leaders Communication Styles with Leadership Styles, Knowledge, Sharing and Leadership Outcomes, Journal of Business and Psychology, (25)3, ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

157 De Vries, R. E., A. Bakker-Pieper, R.A. Siberg, K. van Gameren ve M. Vlug (2009), The Content and Dimensionality of Communication Styles, Communication Research, (36)2, Diekman, A. B. ve A. H. Eagly (2000), Stereotypes as Dynamic Constructs: Women and Men of the Past, Present, and Future, Personality and The Social Psychology Bulletin, (26)10, Downs, C. W. ve M. D. Hazen (1977), A Factor Analytic Study of Communication Satisfaction, Journal of Business Communication, (14)3, Eagly, A. H. ve L. L. Carli (2003), The Female Leadership Advantage: An Evaluation of the Evidence, The Leadership Quarterly, (14), Eagly, A. H. ve S. J. Karau (2002), Role Congruity Theory of Prejudice toward Female Leaders, Psychological Review, 109(3), Eagly, A. H. ve B. T. Johnson (1990), Gender and Leadership Style: A Meta Analysis, Psychological Bulletin, (108)2, Eckert, P. ve S. McConnel-Ginet (2003), Language and Gender, first published, Cambridge: Cambridge University Press. Eckert, P. ve S. McConnel-Ginet (1999), New Generalizations and Explanations in Language and Gender Research, Language in Society, (28)2, Erez, M. ve E. Gati (2004), A Dynamic Multi-Level Model of Culture: From the Micro Level of Individual to the Macro Level of Global Culture, Applied Psychology, (53)4, Furner, C. P. ve J. F. George (2009), Making it Hard to Lie: Cultural Determinants of Media Choice for Deception, Proceedings of the 42nd Hawaii International Conference on System Sciences, Waikoloa, HI, IEEE. Gidengil, E. ve J. Everitt (2003), Talking Though: Gender and Reported Speech in Campaign News Coverage, Political Communication, 20, doi: / Gurian, M. ve B. Annis (2008), Leadership and the Sexes: Using Gender Science to Create Success in Business, Jossey-Bass. Hall, R. J., J. W. Workman ve C. A. Marchioro (1998), Sex, Task, and Behavioral Flexibility Effects on Leadership Perceptions, Organizational Behavior and Human Decision Processes, (74)1, Halpin, A.W. (1957), Manual for The Leader Behavior Description Questionnaire, Mimeo, Columbus: The Ohio State University, Bureau of Business Research. Hargie, O. D., D. Dickson ve D. Tourish (1999), Communication in Management, Gower: Aldershot. EKİM

158 Hemphill, J.K ve A.E. Coons (1957), Development of The Leader Behavior Description Questionnaire, Eds. R.M. Stogdill ve A.E. Coons, Leader Behavior:It s Description and Measurement (Research Monograph, No:88), Columbus: The Ohio State University, Bureau of Business Research. Hirokawa, R. Y ve M. S. Poole (1996), Introduction: Communication and Group Decision Making, Eds. R. Y. Hirokawa, and M. S. Poole, Communication and Group Decision Making, 2nd ed., London: SAGE, Holloway, B. M., T. Reed-Rhoads, R. Dohrman ve N. Duval-Couetil (2009), Work in Progress - Gender and Leadership: the Creation of a Graduate Course, San Antonio: 39th ASEE/IEEE Frontiers in Education Conference, October Honeycuut, J. M. ve R. M. McCann (2008), Predicting Interpersonal Communication Satisfaction on the Basis of Imagined Interactions in the Pacific Rim, Journal of Intercultural Communication Research, (37)1, HR (2008),"Effective Organizational Communication: A Competitive Advantage." HRMagazine (53)12, December, Society for Human Resource Management. Hume, D. (1979), Yönetimin Temel İlkeleri Üzerine, (çev. O. Aruoba), MEB, Üç Aylık Düşün Bilim Sanat Dergisi (1)1, Ekim-Kasım-Aralık, Lakoff, R.T. (1975), Language and Woman s Place, New York: Harper &Row Landy, F. J. ve J. M. Conte (2010), Work in The 21st Cntury: An Introduction to Industrial and Organizational Psychology,3rd ed., Malden, MA: Wiley-Blackwell, LBDQ (2012): Manual for The Leader Behavior Description Questionnaire. erişim: Liang, X., H. A. Ndofor, P. Richard ve J. C. Picken (2010), Top Management Team Communication, Environmental Uncertainty and Organizational Performance: A Contingency View, Journal of Managerial Issues, (22)4, MacFarland, T. W. (1998), Mann-Whitney U-Test. erişim: Madlock, P. E. (2008), The Link between Leadership Style, Communicator Competence, and Employee Satisfaction, Journal of Business Communication, (45)1, Mayfield, J. R., M. R. Mayfield ve J. Kopf (1998), The Effects of Leader Motivating Language on Subordinate Performance and Satisfaction, Human Resource Management, (37)3-4, Mead, D. C. ve C. Liedholm (1998), The Dynamics of Micro and Small Enterprises in Developing Countries, World Development, (26)1, 6 I ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

159 Mohr, G. ve H.-J. Wolfram (2008), Leadership and Effectiveness in the Context of Gender: The Role of Leaders Verbal Behaviour, British Journal of Management, (19)1, Nunally, J. C. (1987), Psychometric Theory, New York: McGraw-Hill. Peters, C. C. (2002), Gender in Communication: Micropolitics at Work, AARE 2002 International Education Rresearch Conference, Brisbane, 1-5 December. Erişim: Putnam, L. L. ve G. T. Fairhurst (2005), Discourse Analysis in Organizations: Issues and Concerns, Eds. F. M. Jablin and L. L. Putnam, The New Handbook of Organizational Communication-Advances in Theory, Research and Methods, London: SAGE, Rekers, G. A. (1986), Inadequate Sex Role Differentiation In Childhood: The Family and Gender Identity Disorder, Journal of Family and Culture, 2(3), Rhodes, J. T., S. T. Pitts ve R. H. Kamery (2004), Creativity in the Workplace: Management s Responsibility for Positive Communications, Journal of Organizational Culture, Communications and Conflict, (8)2, Ridgeway, C. L. (2001), Gender, Status and Leaderships, Journal of Social Issues, (57)4, Saari, L. M. ve T. A. Judge (2004), Employee Attitudes and Job Satisfaction, Human Resource Management, (43)4, Sargent J.F. ve G.R. Miller (1971), Some Differencie in Certaine Communication Behavior of Autocratic and Democratic Group Member, Journal of Communication, 21, Sebastian, M. W. ve R. B. Korrapati (2007), Informatıon Technology Leadership Perceptions and Employee-Centric Organizational Cultures, Allied Academies International Conference, Academy of Information and Management Sciences, Jacksonville, FL, April Spector, P. E. (1997), Job Satisfaction, Application, Assesment, Causes and Consequences, London: SAGE Spreitzer, G. M. (2007), Giving Peace a Chance: Organizational Leadership, Empowerment, and Peace, Journal of Organizational Behaviour, 28, Spreitzer, G M. ve D. Doneson (2005), Musings on the Past and Future of Employee Empowerment, Ed. T. Cummings, Forthcoming in The Handbook of Organizational Development (chapter 17), Thousand Oaks: SAGE Sullivan, J. J. (1988), Three Roles of Language in Motivation Theory, Academy of Management Review, (13)1, EKİM

160 Sun, P,-C., D.-L. Yang, W.-J. Liao ve S.-M. Wang (2008), The Impacts of Motivating Language on Subordinates Attitudes and Performance-The Moderating Effect of Leader-Member Exchange, International Conference on Business and Information, Seoul, July Şahin, A. (2007), Türk Kamu Yönetiminde Yönetsel İletişim ve Bu Konuda Düzenlenen Bir Anket Çalışmasının Sonuçları, Maliye Dergisi, 152, Şirin, E. F. ve A. A. Yetim (2009), Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Yöneticilerinin Dönüşümcü Liderlik Stiline İlişkin Yönetici Algıları, Niğde Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi (3)1, Taylor, A., A. Bailey, P. Cooper, C. Dwyer, C. Kramarae ve B. Lieb (2007), Gender Equity in Communicatin Skill, Gen. Ed. S. S. Klein; Eds. B. Richardson, D. A. Grayson, L. H. Fox, C. Kramarae, D. S. Pollard and C. Dwyer, Hanbook for Achieving Gender Equity through Education, 2nd ed., London: Routledge, Vinkenburg, C. J., M. L. van Engen, A. H. Eagly ve M. C. Johannesen-Schmidt (2011), An Exploration of Stereotypical of Beliefs about Leadershp Styles: İs Transformational Leadership a Route to Women s Promotion?, The Leadership Quarterly, (22), Wescott, R. T. (2007), Re-Examining the Traditional Communication Model, Journal for Quality and Participation, (30)2, Wicks, D. ve P. Bradshaw (2002), Investigating Gender and Organizational Culture: Gendered Value Foundations that Reproduce Discrimination and Inhibit Organizational Change, Eds. I. Aaltio-Marjosola and A. J. Mills, Gender, Identity and The Culture of Organizations, first published, London: Routledge, Yovel, J. (2010),"Language and Power in a Place of Contingencies: Law and The Polyphony of Lay Argumentation", Faculty Scholarship Series. Paper Erişim: ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

161 İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında İşlem Gören Üretim Firmalarının Piyasa Değerini Açıklayan İçsel Değişkenler: Panel Verilerle Sektörel Bir Analiz İlhan KÜÇÜKKAPLAN Yrd. Doç. Dr.,Pamukkale Üniversitesi,İİBF Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında İşlem Gören Üretim Firmalarının Piyasa Değerini Açıklayan İçsel Değişkenler: Panel Verilerle Sektörel Bir Analiz Özet Bu çalışmada yılları için 111 üretim firmasının piyasa değerleriyle (piyasa değeri defteri oranı) içsel değişkenler (finansal oranları) arasında sektörel bazda anlamlı bir ilişki olup olmadığı panel veri analiziyle araştırılmıştır. Sonuçlar, firmaların piyasa değerinin yaklaşık % 23 lük kısmının firmalara özgü içsel unsurlar (finansal oranlar) ile açıklandığını ve toplam borçlanma oranının piyasa değerini negatif etkilediğini göstermektedir. Alt sektörler itibariyle yapılan analizlerde ise, açıklama gücünün genelde artış yönünde değiştiğini ve açıklayıcı değişkenlerin piyasa değeri üzerindeki etkisinin sektörler itibariyle farklılaştığı ya da işaretlerinin değiştiği bulgusu elde edilmiştir. Buna göre, firmanın piyasa değerleriyle içsel değişkenler arasındaki ilişkilere odaklanan çalışmalarda sektörel farklılıkların dikkate alınması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Piyasa Değeri, Finansal Oranlar, Panel Veri Analizi. The Endogenous Variables Explaining the Market Value of Manufacturing Firms in the ISE: A Sectoral Level Panel Data Analysis for Sectors Abstract In this study, we analyze the relationship between the market value (market value book ratio) and internal variables (financial ratios) at industry level by using panel data analysis for the data from 111 manufacturing firms during the period The results show that 23 percent of market value of firms has been explained by the firm-specific internal aspects and the total debt ratio has a negative effect on the market value. The sectoral level analysis indicates that the explanatory power tends to increase in general, and impacts of the explanatory variables on the market value differ by sectors or their signs change. Accordingly, it is concluded that sectoral differences should be taken into account by the studies which focuses on the relationship between firm market values and endogenous variables. Keywords: Market Value, Financial Ratios, Panel Data Analyze. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(2),

162 1. Giriş Yatırımcılar ellerindeki tasarruflarını kendilerine en yüksek getiriyi sağlayacak yatırım araçlarına yönlendirmek istemektedir. Bunun içinde ihtiyaç duydukları en önemli enstrüman bilgi dir. Bu bilgi makro anlamda piyasalarla ilgili olması gerektiği gibi mikro anlamda yatırım yapılacak menkul kıymetle ile ilgili bilgileri kapsamalıdır. Tasarruflarını kısa süreli ve genellikle getirisi önceden belirli olan para piyasalarında değerlendirmek isteyen yatırımcılar için makro değişkenlerin (faiz, enflasyon, kurlar vb.) analizi göreceli olarak önemli iken sermaye piyasalarında özellikle de menkul kıymet borsalarında hisse senedi yatırımı yapacaklar için makro değişkenlerle birlikte firmaların analizi de önem arz etmektedir. Menkul kıymet piyasalarında finansal bilgi, bir şirketin muhasebe ve finansal raporlama sistemi tarafından üretilen, şirketin finansal durum, faaliyet ve faaliyet sonuçları ile ilgili, para ile ifade edilen ve bağımsız denetimden geçirilerek ilgililere finansal tablo ve raporlar ile özel durum açıklaması şeklinde sunulan bilgi olarak tanımlanabilir (Küçüksözen ve Küçükkocaoğlu, 2004: 4). Hisse senedi yatırımcıları hisse senedi seçimlerinde temel analiz ve teknik analiz yöntemlerinden yararlanmaktadır. Teknik analiz daha çok kısa vadeli getiriye odaklanan ve geçmiş fiyat hareketlerinden yararlanarak gelecekte (kısa vadede) oluşabilecek fiyatı tahmin etmeye yönelik bir yöntemdir. Temel analiz ekonominin analizinden başlayarak sektörü analiz eden ve firma analizi ile finansal bilgiyi en çok kullanan ve daha çok rağbet gören (etkin piyasalarda görmesi gereken) bir analiz yöntemidir. Firma analizi temel analizin en zor kısmını oluşturmaktadır. Birçok alternatif firmanın olması bunları ortak bir noktada analiz etme sıkıntısını doğurmaktadır. Bu durumda yatırımcıların işini kolaylaştıran oran (rasyo) analizi devreye girmektedir. Oran analizi yatırımcıya firmaların likidite, faaliyetleri, karlılıkları, mali yapıları ve performansları hakkında bilgi verirken onları benzerleriyle ortak alanlarda karşılaştırma olanağı sağlamaktadır. Fakat oran analizi hisse seçiminde tek başına yeterli bir analiz tekniği değildir. Bunun en önemli nedeni menkul kıymet borsalarında firmaların hisse senetlerinin fiyatının belirlenmesinde sadece firma içi unsurlar değil firma dışı piyasaya özgü faktörlerin de etkili olmasıdır. Literatür incelendiğinde çalışmaların daha çok hisse senedi getirileri ile finansal oranlar arasındaki ilişkilerin ortaya konması yönünde hazırlandığı görülmektedir. Çalışmaların genelinde açıklama güçleri ile açıklayıcı bağımsız değişkenler (finansal oranlar) ve işaret yönleri (negatif ve pozitif ilişi) farklılaşsa da anlamlı sonuçlar bulunmuştur. Bu çalışmaların amacı hisse senedi getirileri ile firmanın finansal oranları arasındaki ilişkilerin tespit edilmesidir. Bu çalışmalarda bağımlı değişken olarak hisse senetlerinin getirileri yada fazla getirileri (abnormal return AR- cumulative abnormal return CAR) kullanılırken bağımsız değişkenler olarak da finansal oranlar kullanılmıştır. Özellikle performans oranlarının örneğin fiyat/kazanç oranı ve piyasa değeri/defter değeri (PD/DD) gibi oranların açıklama güçlerinin yüksek 162 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

163 çıktığı gözlenmektedir. Bu oranların hesaplanmasında fiyatın veri olarak yer alması açıklama güçlerinin yüksek çıkmasında etken olabilir. Diğer taraftan getirilerin dinamik olarak çalışılan döneme (3 aylık, 6 aylık ve yıllık) yayılırken finansal tablolardan (bilanço ve gelir tablosundan) üretilen oranların dönemi statik olarak yansıtması ayrı bir problem oluşturmaktadır. Fiyatlar ve dolayısıyla getiriler makro değişkenlerden yada firma hakkında örneğin yeni bir projeye yatırım kararı gibi karlardan etkilenirken bu bilgilerin bilanço ve gelir tablosuna yansıması daha uzun bir zaman alabilmektedir. Burada dinamik kavramından kasıt fiyat ve getirilerdeki volatilitenin yüksek olmasıdır. Örneğin ülkenin derecelendirme kuruluşu tarafından kredi notunun artırılması veya azaltılması kararı yada söylentisi bile hisse senetlerinin fiyatlarını ve getirilerini etkileyebilmektedir. Yapılan çalışmalarda diğer bir kısıt ise tüm sektörlerin aynı veri setinde toplanmış olması olup bu durum sektörlerin kendine özgü karakteristiklerin farklı olmasına rağmen birlikte değerlendirilmeleri sonucunda değişkenlerin katsayılarının yönünü ve derecesini etkilemektedir. Yöneticiler son yıllarda amaçlarını, firmanın, ortakların veya hissedarların değerini maksimum kılmak üzerine kurgulamaktadır. Bu amaç doğrultusunda operasyonlarını (üretim, pazarlama, finansman, insan kaynakları ve yönetim) hissedar değerini artırma yönünde geliştirmektedir. Bu stratejilerde doğal olarak finansal tablolarına yansımaktadır. Bu noktada çalışmanın amacı firmaların sektörler itibariyle piyasa değerini etkileyen içsel unsurlarının tespit edilmesi olarak belirlenmiştir. Piyasa değeri olarak piyasa değeri defter değeri (PD/DD) oranın kullanılması ve analizin imalat sektöründe işlem gören alt sektör itibariyle yapılmasıyla bulunacak sonuçların literatüre bu anlamda katkıda bulunması beklenmektedir. 2. Literatür Taraması 1980 sonrası dönemde, çeşitli faktörlerin hisse senedi getirileri ile olan ilişkileri incelenmeye başlanmış ve açıklayıcı güçlerinin test edilmesine ilişkin uygulamalar gerçekleştirilmiştir (Canbaş vd., 2008:3). Bu çalışmalarda firma getirilerine odaklanılmış olup firmaların hisse senetlerinin getirileri ile daha çok firmalara ait finansal tablolardan elde edilen oranlar arasındaki ilişki incelenmiştir. Finansal oranlar ile hisse senetlerinin getirileri arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmaların önemli bir kısmı uygun finansal oranlara sahip firma hisse senetlerinin yüksek getiri potansiyeline sahip olabileceğini söylemektedir. Getiri tahmininde kullanılan önemli finansal oranlar fiyat/kazanç (F/K), piyasa değeri/defter değeri ile likidite, karlılık ve sermaye yapısı oranlarıdır (Yalçıner vd., 2005: 177). Yapılan çalışmalar hisse senetlerinin getirilerini firmaların finansal oranları yardımıyla açıklamaya odaklanmış olup bu konuda yabancı borsalar ve İMKB de birçok çalışma yapılmıştır (Bayrakdaroğlu 2012; Aktaş 2008; Öz vd. 2011; Ege ve Bayrakdaroğlu 2007). Yapılan çalışmalar incelendiğinde hisse senedi getirileri ile finansal oranlar arasındaki ilişkide lehte ve aleyhte sonuçlara ulaşılmıştır. Bazı çalışmalarda herhangi bir EKİM

164 ilişkiye rastlanmazken ilişkiye rastlanan çalışmalarda daha çok performans oranlarının yani fiyat kazanç oranı ile piyasa değeri defter değeri oranlarının hisse senedi getirilerini açıklamada etkin olduğu tespit edilmiştir. Bazı çalışmalarda literatürdeki bu bulgulardan hareket ederek performans oranlarına ağırlık verilmiştir. Bu çalışmalarda düşük ve yüksek F/K ve PD/DD oranlarına sahip hisse senetlerinden portföyler oluşturularak bunların getirileri karşılaştırılmıştır. Bu çalışmaların bazılarında F/K ve PD/DD oranı düşük olan hisse senetlerinin getirilerinin daha yüksek olacağı kanısı doğrulanmış olup, bir kısmında ise tersi durum bazılarında ise herhangi bir ilişki tespit edilememiştir. Yine bu çalışmalarda hisse senedi getirileri ile finansal oranlardan karlılık oranları arasında güçlü ve pozitif ilişki olduğu tespit edilmiştir. Birgili ve Düzer in (2010) yaptığı çalışmada finansal oranlar ile firma değeri arasında ilişki olup olmadığı ve bu oranlar vasıtasıyla likidite durumunun, mali yapının, varlıkların etkin kullanımının, kârlılığın, borsa performansının firma değeri üzerindeki etkisi panel veri analizi yöntemi kullanılmak suretiyle incelenmiştir. Çalışmada veri seti olarak İMKB 100 firmalarından 2001 ve 2006 yılları arasındaki verilerine düzenli olarak ulaşılan 58 firmanın oranları kullanılmıştır. Firma değeri olarak İMKB de de işlem gören firmaların piyasa değerleri alınmıştır. Çalışmada elde edilen bulgulara göre veri setine dâhil oranlardan 16 tanesi ile firma değeri arasında istatistikî olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Geri kalan 5 oran ile firma değeri arasındaki ilişkiyi belirleyecek katsayılar ise anlamsız çıkmıştır. Buna bağlı olarak firmanın likidite durumunun, mali yapısının ve borsa performansının firma değeri üzerinde etkisi oldukça fazladır. Buna karşılık faaliyet oranları ve kârlılık oranlarının bir kısmı ile firma değeri arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır. Sonuç itibariyle oran analizi verilerinin büyük bir kısmı ile firma değeri arasında bir ilişkinin var olduğu gözlenmiştir. Çalışmada kullanılan finansal oranların firmaların ilgili dönemdeki piyasa değerinin yaklaşık % 11 lik kısmını açıklamış olduğu görülmektedir. 3. Uygulama 3.1 Veri Seti Çalışmada, hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsası nda (İMKB) işlem gören yılları arasında faaliyeti süreklilik gösteren 111 üretim firmasının yıllık verileri kullanılmıştır. İflas, birleşme nedeni ile verisine ulaşılamama veya herhangi bir nedenle İMKB kotasyonundan çıkarılan firmalarda, süreklilik sağlayamadıklarından araştırma dışında bırakılmıştır. Çalışmaya dâhil edilen firmaların sektörlere göre dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. 164 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

165 Tablo 1: Analize Dâhil Edilen Firmaların Sektörlere Göre Dağılımı Sektör İncelenen Firma Sayısı Dokuma, Giyim Eşyası ve Deri 15 Gıda, İçki ve Tütün 17 Kâğıt ve Kâğıt Ürünleri, Basım ve Yayın 10 Kimya, Petrol, Kauçuk ve Plastik Ürünler 17 Metal Ana Sanayi 11 Metal Eşya, Makine ve Gereç Yapımı 17 Taş ve Toprağa Dayalı Sanayi 24 TOPLAM Modelde Kullanılan Değişkenler Çalışmada firmaların piyasa değerlerini açıklayan diğer bir ifadeyle değeri etkileyen içsel (firmalara özgü) unsurlar araştırılmak istenmektedir. Bunun içinde bağımlı değişken olarak piyasa değeri / defter değeri oranı kullanılmıştır. PD/DD oranı, hisse senedinin piyasa değerinin hisse başına özvarlıklara bölünmesi ile bulunmaktadır. Diğer bir ifade bu oran şirketin piyasa (borsa) da değerinin, özsermayesinin kaç katı olduğunu ifade eder. Bu oran büyüdükçe hisse senedinin değer kazandığı anlamı çıkmaktadır. Oranın 1 den küçük olması firmanın hissedarlarına değer üretmediğini gösterirken arzu edilen 1 den büyük olmasıdır. Bu oran yorumlanırken sektör ortalamaları baz alınmalıdır (Çakır ve Küçükkaplan, 2012: 75). Fama / French (1992) tarafından, beta ve fiyat kazanç oranının hisse senedi getirilerindeki değişimin tahminine yönelik bir modeli açıklama gücünün bulunmadığı, bunun yanı sıra anılan değişkenliğin analizinde sadece portföy büyüklüğü ile PD/DD oranı gibi faktörlerin açıklayıcı değişkenler olduğu belirtilmektedir. Diğer bir ifadeyle Shefrin / Statman (1995) e göre, portföy büyüklüğü ile PD/DD oranı, hisse senedi getirilerindeki değişimi anlamlı bir şekilde ortaya koyan en önemli değişkenler olarak görülmektedir (Gökgöz, 2008: 44-46). Çalışmada literatürdekinin aksine hisse senedi getirilerinin bağımlı değişken olarak alınması yerine PD/DD oranın kullanılmasının başlıca nedenleri arasında firmaların hisse senetlerinin fiyatları üzerinde mali tablolardan üretilen bilgilerin önemli bir etkisinin olmadığı varsayımıdır. Elbette ki firmaların karlılığı, borçlanma düzeyleri veya bunun gibi kararlar firmanın hisse senetleri fiyatları üzerinde etkili olacaktır fakat bu etkiler çeyrek EKİM

166 dönemde açıklanmaktadır. Firmaların hisse senetleri ise her gün fiyatlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında firmanın hisse senetlerinin fiyatları üzerinde mali tablo verilerinin etkilerinin daha az olması beklenmektedir. Diğer taraftan PD/DD oranı hesaplandığı dönem itibariyle firmanın hisse senetlerinin toplam değerinin (piyasa) özsermayesinin (defter) değeri ile ilişkilendirdiği için daha anlamlı sonuçlar vereceği beklenmektedir. Bağımlı değişken olarak PD/DD oranının kullanılmasının diğer bir nedeni de; hisse senetlerinin getirileri hesaplanırken bilginin döneme yayıldığı (dinamik) fakat bilanço ve gelir tablolarından elde edilen oranların ise dönem sonuna (statik) ait bilgiler olmasıdır. Çalışmada firmaların değerini açıklayan içsel unsurlar için mali tablolardan üretilen likidite, faaliyet, kaldıraç ve karlılık oranları bağımsız değişkenler olarak seçilmiştir. Likidite oranları üç başlık altında çalışmaya dahil edilmiştir. Cari oran (CO), firmanın dönen varlıklarının kısa vadeli yabancı kaynaklara bölünmesiyle hesaplanmaktadır. Firmanın kısa vadeli borçlarını ödeyebilme yeteneğini ortaya koyan bir orandır. Likidite oranı (LO) ise, firmanın kısa vadeli borçlarını ödeyebilme gücünü doğru tespit edebilmek için nakde dönüşüm süresi daha geç olan stokların dönen varlıklardan çıkarılıp kısa vadeli borçlara bölünmesi suretiyle hesaplanmaktadır. Nakit oranı (NO) ise, firmanın finansal durumunu ifade etmekte kullanılan en güvenilir likidite oranı olarak gösterilebilir. Firmanın kısa vadeli borçlarını ödeyebilmek için ne kadarlık nakit ve nakit benzeri varlığı olduğunu göstermektedir. Çalışmada faaliyet oranlarından (devir hızı oranları) stok devir hızı ve alacak devir hızı oranları kullanılmıştır. Firmanın varlıklarının ne derece etkin ve yoğun kullanıldığını gösteren oranlar devir hızı oranlarıdır. Stok devir hızı (SDH) oranı firmada stokların ne kadar zamanda nakde dönüştüğünü, yılda kaç kez satıldığını göstermektedir. Satılan malın maliyetinin stoklara bölünmesiyle hesaplanmaktadır. Stok tutma süresi ne kadar kısa olursa firmaların stoklarını finanse etmek için ihtiyaç duyacağı kaynak ve finansman giderleri de o kadar düşük olacaktır. Aynı zamanda stok maliyeti de düşecektir (Sakarya, 2008: ). Alacak devir hızı (ADH) ise alacakların tahsil kabiliyeti ve likiditesini ifade etmekte olup orandaki artış firmanın daha az işletme sermayesinin alacaklara bağlandığının göstergesidir. Firmanın müşterilerine tanıdığı vadeyi de gösteren bu oran satışların alacak hesapları toplamına (ticari senetli ya da senetsiz) bölünmesiyle hesaplanmaktadır. Kaldıraç oranları olarak kısa vadeli borçların (KVB), uzun vadeli borçların (UVB) ve toplam borçların (TBO) aktiflere oranları kullanılmıştır. Aktif karlılığı ya da varlıkların kazanma gücü (Return on Assets-ROA) firmanın net karının yine firmanın toplam varlıklarına bölünmesi ile hesaplanmaktadır. Kullanılan 1TL lik varlıkla ne kadar kar elde edildiğini gösteren bu oran, aktiflerin firma tarafından etkin kullanılıp kullanılmadığının değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Özsermayenin kazanma gücü (Return on Equity-ROE) net karın özsermaye tutarına bölünmesiyle elde edilmektedir. Ortaklarca firmaya yapılan yatırımın etkin kullanılıp kullanılmadığını gösterirken, finansal kaldıracın firma karlılığı üzerindeki etkisini de yansıtmaktadır. 166 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

167 Finansal kaldıracın etkin kullanılmasıyla firmanın özsermaye karlılığının artacağı beklenmektedir. Çalışmada kullanılan değişkenlere ilişkin tanımlayıcı istatistikler incelendiğinde İMKB de işlem gören üretim firmalarının yılları arasında ortalama piyasa değerinin özsermayelerinin neredeyse iki katında (1,988) oluştuğu gözlenmekle birlikte sektörler itibariyle ortalamanın değiştiği görülmektedir. İlgili dönemlerde metal eşya alt sektöründe işlem gören firmaların diğer sektördeki firmalara göre ortalamanın üzerinde (3,031) değer kazandığı hemen ardından gıda alt sektöründe işlem gören firmaların da ortalamanın üzerinde (2,763) değer kazandığı diğer alt sektörlerin ise ortalamanın altında değer kazandığı gözlenmektedir. Kullanılan bağımsız değişkenlerin genel ortalamaları incelendiğinde ise likidite oranlarında teorideki beklenen ortalamaların üzerinde oluşmasına rağmen sektörler itibariyle farklılıklar bulunmaktadır. Cari oran ve likidite oranlarında sektörler ortalamaya ve teoride beklenen değerlere yakın bir ortalamaya sahipken nakit oranında sektörlerin farklılaştığı görülmektedir. İlgili dönemde firmaların alacaklarına tanıdığı vade gün sayısı ortalama (360/8,861) 40 gün olurken alt sektörlerde alacak devir hızının çok farklı oluştuğu gözlenmektedir. Gıda alt sektöründe vadenin ortalamaya yakın olduğu gözlenirken alacaklara en düşük vadenin (360/16,162) yaklaşık 22 gün ile kimya alt sektöründe, en yüksek vadenin ise (360/4.492) yaklaşık 80 gün ile dokuma (tekstil) alt sektöründe tanındığı görülmektedir. Faaliyet devri katsayılarından stok devir hızı ortalamaları incelendiğinde sektörlerin ilgili dönemde yaklaşık (360/7.381) günde bir stoklarını sattığı yada nakde dönüştürdüğü gözlenmektedir. Firmaların toplam borçluluk oranın ortalama % 50 lerde, kısa vadeli borçlanma oranlarının % 33 lerde oluştuğu görülürken kağıt sektöründe % 60 uzun vadeli borçlanma ortalaması ile gıda sektöründe % 43 lük kısa vadeli borçlanma oranı ortalamaları dikkat çekmektedir. İlgili dönemde firmaların kar marjlarının (% 2) ve aktif karlılık oranların (% 3) çok düşük olduğu gözlenirken taş toprağa dayalı sektörde ortalama kar marjı (% 11,9) ve aktif karlılığı (% 8) yüksektir. Tanımlayıcı istatistiklerin incelenmesinden ortaya çıkan sonuç genel ortalamalar ile alt sektör ortalamalarının farklılaşmasıdır. Yapılan çalışmalarda genelde bu durum göz ardı edilmektedir. Bu yüzden çalışmada genel model analiz edildikten sonra alt sektörler itibariyle de model test edilecektir. Kullanılan değişkenlere ilişkin tanımlayıcı istatistikler çalışmanın EK-1 inde yer alan tablodaki gibidir. Çalışmada tanımlayıcı istatistiklerden sonra değişkenler arasındaki korelasyonlar da incelenmiştir. Bağımlı değişken olarak kullanılan PD/DD oranının kullanılan bağımsız değişkenler ile ± % 5 i geçmeyen bir korelasyona sahip olduğu görülmüştür. Bilanço ve gelir tablolarından elde edilen oran gruplarının kendi arasındaki oranların korelasyonların yüksek olmasının beklenmesi normaldir. Çalışmada genel modelde likidite oranlarından cari oranın likidite ve nakit oranları ile arasında yüksek pozitif (0,94; 0,80) bir ilişki olduğu görülmüştür. Nakit oranı ile likide oranı arasında da yine pozitif ve yüksek (0,83) bir ilişki vardır. Toplam borç oranı ile kısa vadeli borçlar ve uzun vadeli borçlar arasında da pozitif yükseğe yakın (0,64; 0,77) EKİM

168 bir ilişki vardır. Diğer taraftan kar marjı ile aktiflerin getirisi arasında da 0,70 lik pozitif bir ilişki vardır. Alt sektörlerin incelendiği diğer modellerde değişkenler arasındaki ilişkinin daha kuvvetli olduğu görülmektedir. Mali oranlar arasındaki korelasyon ilişkisinin olması yorum yapmayı güçleştirirken diğer taraftan mali oranların açıklayıcı değişken olarak kullanıldığı çalışmalarda çoklu bağlantı sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu tip sorunların giderilmesi için faktör analizinden yararlanılabilinir (Aktaş vd.; 2001: 9). Bu korelasyonların etkisinden kurtulmak için genel modelde ve alt sektörler için uygulanan modellerde temel bileşenler analizi ile bazı oranlar grubu temsili % 95 lerin üzerinde olan ortak faktörler ile örneğin likide oranları tek faktörde (PCLIQ) yada karlılık oranları yine tek faktörde (PCKAR) ifade edilip analizlerde kullanılacaktır. Kullanılan değişkenlere ilişkin korelasyonlara çalışmada EK-2 de yer alan tablodan ulaşılabilir Model ve Tahmin Sonuçları Çalışmada firmaların firma değerini etkileyen içsel unsurların tespiti için aşağıdaki genel model geliştirilmiştir. PDDD it = α + β 1 CO it + β 2 LO it + β 3 NO it + β 4 ADH it + β 5 SDH it + β 6 AKTDH it + β 7 KVB it + β 8 UVB it + β 9 TBO it + β 10 KM it + β 11 ROA it + β 12 ROE it + ε it (1) burada i (i=1,2,3,,n) yatay kesit boyutunu, t (t=1,2,3,,t) zaman boyutunu ve ε it hata terimini göstermektedir. Alt sektörler için yapılan analizde de model (1) esas alınmıştır. Ancak, alt sektörler için cari oran, likidite oranı ve nakit oranı arasındaki korelasyon katsayılarının yüksek olduğu durumlarda çoklu doğrusal bağlantı problemiyle karşı karşıya kalmamak için bu üç oranın temel bileşenlerinde elde edilen PCLIQ değişkeni kullanılmıştır. Benzer şekilde varlıkların getirisi ile kar marjı arasında yüksek korelasyonların bulunduğu durumda temel bileşenler analizinden elde edilen PCKAR değişkeni kullanılmıştır. Çalışmada kısa vadeli borçlar, uzun vadeli borçlar ve toplam borçlanma oranların ayrı ayrı kullanılması yerine toplam borçlanma oranının kullanılması yatırımcıların risk algısını toplam borçlanma üzerine yoğunlaştırmalarından dolayı tercih edilmiştir. Temel bileşenler analizinden elde edilen değişkenlerin kullanıldığı regresyon modeli aşağıdaki gibi tanımlanmıştır. PDDD it = α + β 1 PCLIQ it + β 2 ADH it + β 3 SDH it + β 4 AKTDH it + β 5 TBO it + β 6 ROE it + β 1 PCKAR it + ε it (2) Yukarıda geliştirilen modellerin tahmininde panel veri analizinden yararlanılmıştır. Son yıllarda uygulama alanı oldukça genişleyen panel veri yöntemi; ülkeler, firmalar, hane halkları vb. kesit gözlemlerinin belli bir zaman dönemi içinde bir araya getirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle panel veri, kesit analizi ile 168 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

169 zaman serisi analizini birleştirmekte (Kök ve Şimşek, 2010: 2) ve böylelikle zaman serisi yöntemlerine göre daha fazla bilgi içermektedir 1. Analizde ilk olarak değişkenlere ait durağanlık testleri yapılmış ve panel birim kök test 2 sonuçları Tablo 2 de verilmiştir 3. Bulgular, serilerin birim kök içerdiği boş hipotezinin reddedildiğini ve böylece değişkenlerin seviyede durağan olduklarını göstermektedir. Buna göre tahmin aşamasında değişkenlerin seviye değerleri kullanılmıştır. Tablo 2: Değişkenlere Ait Birim Kök Test İstatistikleri Levin-Lin-Chu (LLC) Testi Im-Pesaran-Shin (IPS) Testi Maddala-Wu (MW) Testi PD/DD [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** CO [0.0000]*** [0.001]*** [0.0000]*** LO [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0002]*** NO [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** ADH [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** SDH [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** AKTDH [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** KVB [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** UVB [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** TBO [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** KM [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** ROA [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** ROE [0.0000]*** [0.0000]*** [0.0000]*** *** %1 anlamlılık düzeyini göstermektedir. LLC ve IPS testlerinde uygun gecikme uzunlukları Schwarz bilgi kriterine göre belirlenmiştir. LLC ve Maddala-Wu testlerinde Newey- West uzun dönem tutarlı varyans tahmincisi kullanılmıştır. 1 Panel veri analizi hakkında detaylı bilgi ve panel yöntemlerinin avantajları için bkz. Kök ve Şimşek (2010: 3) 2 Çalışmada uygulanan panel birim kök testleri boş hipotezin serilerin birim kök içerdiğini, serilerin durağan oldukları alternatif hipotezine karşın sınamaktadır. Birim kök testleri, sabitli model için yapılmıştır. Bunun nedeni, serilere ait grafiklerin (değişkenlere ait grafikler, yazardan istek üzerine gönderilir) belirli bir ortalama etrafında dağılması ve trend içermemesidir. Seriler seviyelerinde durağan olduklarından, birinci farkları için tekrar birim kök analizi uygulanmasına gerek kalmamıştır. 3 Birim kök testlerinin teorik yapı ve hipotezleri için bkz. Baltagi (2005: ). EKİM

170 Panel veri modellerinin tahmininde panel en küçük kareler (panel EKK) (pooled ordinary least squares), sabit etkiler (fixed effects) veya rassal etkiler (randam effects) yöntemi kullanılmaktadır. Havuzlanmış en küçük kareler yönteminde yapılan temel varsayım gözlenemeyen yatay kesit ve zaman etkilerinin modelde yer almadığı iken sabit ve rassal etkiler modellerinde gözlenemeyen yatay kesit ve/veya zaman etkileri tahminlerde dikkate alınmaktadır. Bunun yanı sıra spesifik bir grup firma üzerine odaklanılıyorsa sabit etkiler, geniş bir anakütleden rastgele firmalar seçiliyorsa rassal etkiler yöntemiyle tahmin edilmesi uygundur (Baltagi, 2005: 12-14). Panel veri modelinde gözlenemeyen sabit yatay kesit ve zaman etkilerinin olup olmadığını test etmek için F-testi (bkz, Baltagi, 2005: 34), rassal yatay kesit ve zaman etkilerinin olup olmadığını test etmek için ise Breusch-Pagan LM testi (bkz, Baltagi, 2005: 59) kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra rassal etkiler tahmincisinin kullanıldığı modellerde açıklayıcı değişkenler ile yatay kesit etkileri arasında ilişki olmadığı sıfır hipotezini test eden Hausman testinin 4 de uygulanması gereklidir. Sıfır hipotezinin kabul edilmesi durumunda rassal etkiler modeli tutarlı ve etkin, sabit etkiler modeli ise tutarlıdır. Sıfır hipotezinin reddedilmesi durumunda rassal etkiler modeli tutarsız olurken sabit etkiler modeli hala tutarlıdır (bkz, Baltagi, 2005: 19). F-testi, Breusch-Pagan LM testi ve Hausman testine ilişkin sonuçlar Tablo 3 de verilmiştir. Tablonun son sütununda uygun model seçimi gösterilmektedir. İMKB de imalat sektöründe işlem gören 111 firmanın 2000 ve 2010 yıllarındaki verileri dikkate alınarak firmaların piyasa değerlerini açıklayan firmaya özgü unsurların araştırıldığı genel model analiz sonuçları Tablo 4 de verilmektedir. Değişen varyans ve otokorelasyon testleri 5, bu sorunların olduğunu göstermektedir. Değişen varyans ve otokorelasyon problemleri, Beck ve Katz (1995) tarafından geliştirilen PCSE (Panel-Corrected Standard Errors) yöntemiyle düzeltilmiştir. Analizde kullanılan firmaya özgü değişkenler firmaların piyasa değerlerinin % 23,3 ünü açıklamakta olup kurulan model anlamlıdır. İMKB de ilgili dönemde imalat sektöründe işlem gören firmaların piyasa değerinin önemli bir kısmı firma dışında sektöre özgü unsurlara veya ekonomik makro değişkenlere yada psikolojik etkenlere (davranışsal finans teorilerine dayalı yatırımcı hareketlerine veya anomalilere) göre şekillenmektedir. Literatürde yapılan makro değişkenlerin hisse senedi fiyatlarıyla yada İMKB endeksleri (30-100) ile ilişkisini araştıran çalışmalarda güçlü açıklama güçleri bulunmakla birlikte firma bazında yada değer bazında herhangi bir çalışmanın olmaması karşılaştırma olanağını ortadan kaldırmaktadır. Diğer taraftan sektörler itibariyle incelendiğinde açıklama gücünün değiştiği gözlenmektedir. Bu durumda 4 Çalışmada yer alan Hausman testi sonuçları, F ve Breusch-Pagan testlerine göre modellerin tek veya çift yönlü olduğu belirlendikten sonra seçilen model üzerine uygulanmıştır. 5 Değişen varyans için LMh testi (Grene, 2003; Erlat, 2006:24), otokorelasyon için LMρ ve LMµρ testleri (Erlat, 2006: 27) kullanılmıştır. 170 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

171 yapılacak çalışmalarda imkan olması halinde sektörler itibariyle analizlerin detaylandırılması konunun daha iyi anlaşılması ve yorumlanabilmesi açısından önem arz etmektedir. Tablo 3: Model Spesifikasyon Testleri F-testi Breusch-Pagan testi Hausman Zaman Y. kesit + Zaman Yatay kesit Zaman Y. kesit + Zaman Yatay kesit Karar p-değ. İst. p-değ. İst. p-değ. İst. p-değ. İst. p-değ. İst. p-değ. İst. p-değ. İst. Genel Model ÇY-SEM Dokuma ÇY-SEM Gıda NA YK-SEM Kağıt YK-REM Kimya Z-SEM NA Metal Ana NA Panel EKK Metal Eşya ÇY-SEM Taş ve Toprak ÇY-SEM NA: Hausman testi hesaplanamaz. ÇY-SEM: çift yönlü sabit etki modeli. YK-SEM: Tek yönlü (yatay kesit) sabit etki modeli. YK-REM: Tek yönlü (yatay kesit) rassal etki modeli. Z-SEM: Tek yönlü (zaman) sabit etki modeli EKİM

172 Tablo 4: Genel Model in Düzeltilmiş Tahmin Sonuçları Bağımlı Değişken: PDDD Yıllar: Firma Gözlem Sayısı: 111- Toplam Gözlem Sayısı: 1221 Değişkenler Katsayı Std. hata t- istatistiği p-değeri C *** PCLIQ TBO ** ADH SDH AKTDH ROE * PCKAR R F-İstatistiği Otokorelasyon 5.02 (0.03) P (F-İstatistiği) Değişen Varyans (0.00) *** % 1 düzeyinde, ** % 5 düzeyinde, * ise % 10 düzeyinde anlamlılığı göstermektedir. Sabit etkiler yönteminde sabitin katsayısı firmalara göre değiştiği için tahmin sonuçlarında yer verilmemiştir. Genel modelde İMKB de imalat sektöründe işlem gören firmaların piyasa değerini % 5 anlam düzeyinde istatistiki olarak açıklayan içsel unsurlardan ilki toplam borçlanma oranıdır. Toplam borçlanma oranı ile piyasa değeri arasında negatif bir ilişki vardır. Toplam borçlanma oranın artması piyasa değeri üzerinde azaltıcı etki yaratmaktadır. Diğer taraftan firma değeri ile özsermayenin getirisi (ROE) arasında % 10 anlam düzeyinde toplam borçlanma oranına göre çok düşük seviyede olan negatif bir ilişki tespit edilmiştir. Özsermayenin getirisi ile firma değeri arasındaki negatif ilişki teori ile çelişmekte olup dağıtılan kar payları ile ancak açıklanabileceği düşünüldüğünde ilerideki çalışmalarda dağıtılan kar paylarının firmanın hisse senetlerinin fiyatı veya değeri üzerindeki etkisinin dikkate alınması gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Diğer taraftan sosyal bilimlerde en çok kullanılan güvenilirlik düzeyinin % 5 olduğu dikkate alındığında, bu ilişkinin anlamsız çıktığı sonucu da 172 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

173 unutulmamalıdır. Genel model analizinden çıkan sonuçlar Birgili ve Düzer in (2010) çalışmasıyla karşılaştırıldığında firma değeri olarak piyasa değerinin artışının (dinamik) yerine finansal oranlar gibi daha statik bir oran olan piyasa değeri/defter değeri (PD/DD) oranının kullanılması ve korelasyonları yüksek oranların hepsinin kullanılması yerine temel bileşenler analizi ile faktör olarak ifade edilmesi modelin açıklama gücünü artırdığı söylenebilir. Elbette ki çalışmaların dönemlerinin farklılığı ve kullanılan firmaların farklılığı da bu artışa neden olmuş olabilir. Bu çalışmada dikkat çekilmek istenen noktalardan birisi de sektör ayrımında firmaların piyasa değerlerini açıklayan içsel unsurların durumudur. İmalat sektörünün altında yer alan alt sektörlere ait analiz sonuçları Tablo 5 de verilmektedir. Alt sektörler için geliştirilen modeller analiz edilirken genel modelde olduğu gibi değişen varyans ve otokorelasyon sorunları ile karşılaşılmış olup bu sorunlar PCSE yöntemiyle düzeltilmiş ve Tablo 5 de verilen sonuçlar değişen varyans ve otokorelasyondan arındırılmış sonuçları göstermektedir. EKİM

174 Tablo 5: İmalat Sektörünün Altında Yer Alan Alt Sektörlerin Analiz Sonuçları Dokuma Gıda Kağıt Kimya Metal ana MetalEşya Tas-toprak p-değ. t-ist. Katsayı p-değ. t-ist. Katsayı p-değ. t-ist. Katsayı p-değ. t-ist. Katsayı p-değ. t-ist. Katsayı p-değ. t-ist. Katsayı p-değ. t-ist. Katsayı 0,000 4,734 2,181 0,0165 2, ,256 0,497 0,681 0,694 0,357 0,924 0,360 0,019 2,390 1,602 0,001 3,320 17,096 0,147 1,461 1,643 C 0,860 0,177 0,009 0,0886-1,7136-0,642 0,733 0,341 0,052 0,463 0,735 0,051 0,412 0,824 0,073 0,016-2,432-0,846 0,275-1,097-0,203 PCLIQ 0,014 2,484 0,795 0,0228-2, ,625 0,041 2,069 2,929 0,044 2,034 2,072 0,453 0,753 0,720 0,043-2,038-16,425 0,397-0,850-1,549 TBO 0,007-2,709-0,032 0,9611 0,0488 0,005 0,347-0,945-0,004 0,515-0,652-0,001 0,963 0,046 0,004 0,206-1,271-0,046 0,550-0,600-0,026 ADH 0,210 1,258 0,008 0,4706-0,7232-0,174 0,078-1,778-0,043 0,342 0,952 0,019 0,058 1,915 0,041 0,432-0,787-0,175 0,780 0,280 0,004 SDH 0,139-1,487-0,793 0,8348-0,2089-0,369 0,721-0,358-0,180 0,500 0,677 0,203 0,203-1,281-0,586 0,259-1,133-3,004 0,164 1,398 0,541 AKTDH 0,568 0,571 0,013 0,4435 0,7683 0,846 0,506-0,668-0,635 0,730-0,346-0,144 0,088-1,716-0,185 ROE 0,945 0,070 0,005 0,5854 0,5467 0,313 0,274 1,100 0,326 0,522 0,642 0,055 0,411 0,825 0,087 0,353-0,931-1,295 0,171-1,378-0,081 PCKAR 0,008 2,674 0,456 KM 0,618 0,445 0,034 0,326 0,052 0,196 0,426 R-kare F-ist. (p-değ.) Otokorelasyon İstatistik (pdeğ.) 3, (0,000) (0.52) 1, (0,027) (0.03) 0, (0,464) (0.00) 4, Değişen Varyans İstatistik (pdeğ) Not: Değişen varyans ve otokorelasyon Beck ve Katz (1995) tarafından geliştirilen PCSE (Panel- Corrected Standard Errors) yöntemiyle düzeltilmiştir (0.00) (0.00) (0.00) (0,000) (0.00) (0.00) 0, (0,775) (0.05) (0.00) 3, (0,000) (0.00) (0.00) 9, (0,000) (0.01) (0.00) 174 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

175 İMKB de imalat sektörünün geneliyle ve alt sektörler itibariyle yapılan bu çalışmada alt sektörlerin piyasa değerini açıklayan içsel değişkenler açısından birbirleriyle farklılaştıkları görülmektedir. Dokuma veya tekstil alt sektörü sabit etkiler modeli ile analiz edilmiş olup likidite oranları ile karlılık oranlarından özsermayenin getirisi ve varlıkların (aktifin) getirisi aralarındaki yüksek korelasyonlar nedeniyle faktörler ile modele dahil edilmiştir. Dokuma alt sektöründe kurulan modelde firmaların oranları (içsel unsurları) bağımlı değişken olan piyasa değerinin % 42,6 sını anlamlı (F=3.182, P=0.000) olarak açıklamaktadır. Dokuma sektöründe işlem gören firmaların piyasa değerini anlamlı etkileyen tek oran kar marjı (KM) olup aralarındaki ilişki pozitif ve teorik beklentilere uygundur. Çıkan bu sonuç sektörlerin tanımlayıcı istatistikleri ile karşılaştırıldığında (EK 1) dokuma sektörün diğer sektörlerden ilk bakışta dikkat çekici farkının en düşük (negatif) kar marjına (-0.087) sahip olmasıdır. Diğer taraftan dokuma sektöründeki firmalarının hisse senetlerini satın alan yatırımcıların bu firmalarda kar marjına dikkat ettiklerini söylemek yanlış olmayacaktır. Gıda alt sektöründe işlem gören firmalar için kurulan model sabit etkiler modeli ile analiz edilmiş olup likidite oranlarının ve karlılık oranlarının (KM ile ROA) arasındaki yüksek korelasyonlar sebebiyle bu oranları temsilen temel bileşenler analiziyle oluşturulan faktörler modelde kullanılmıştır. Gıda firmaları için kurulan modelde firmaların içsel unsurları bu firmaların piyasa değerini yaklaşık % 20 sini yüzde beş anlam düzeyinde (F=1.726, P=0.027) açıklamaktadır. Gıda sektöründe işlem gören firmaların piyasa değerini açıklayan anlamlı içsel değişkenler likidite oranlarının faktörü (PCLIQ), toplam borçlanma oranı (TBO) ve özsermayenin getirisidir. Bu üç değişkenle piyasa değeri arasındaki ilişkinin yönü negatiftir. İlişkinin derecesi incelendiğinde ise toplam borçlanma oranı ile piyasa değeri arasındaki negatif ilişki diğer açıklayıcı bağımsız değişkenlere göre çok daha güçlüdür. Gıda sektörü ile ön beklenti sonucu likidite oranlarıyla piyasa değeri arasında ilişki model sonuçlarına yansımıştır. Gıda sektöründe işletme sermayesi yönetimi diğer sektörlere göre vadelerin, stoklama sürelerinin kısalığı ve nakit yönetimi vb. nedenlerden dolayı önem kazanmaktadır. Gıda sektöründe de genel modelde olduğu gibi özsermayenin getirisi ile piyasa değeri arasında negatif fakat yüzde on anlam düzeyinde bir ilişki tespit edilmiştir. Kimya alt sektörü de sabit etkiler modeli ile analiz edilmiş olup likidite oranları ile karlılık oranlarından özsermayenin getirisi ile varlıkların (aktifin) getirisi ile kar marjı arasındaki yüksek korelasyonlar nedeniyle bu oranların faktörleri modele dahil edilmiştir. Kimya firmaları için kurulan modelde firmaların içsel unsurları bu firmaların piyasa değerini yaklaşık % 32,6 sını yüzde bir anlam düzeyinde (F=4.818, P=0.000) açıklamaktadır. Kimya sektöründe işlem gören firmaların piyasa değerini açıklayan içsel değişken toplam borçlanma oranı olup teoride beklenenin aksine pozitif etkileşim içindedir. Genel modelde toplam borçlanma oranı piyasa değerini negatif etkilerken yani borçlanma oranının artışı piyasa değerini düşürürken kimya sektöründe bu durum tersine işlemekte olup borçlanma oranının artışı piyasa de- EKİM

176 ğerini artırmaktadır. Bu durumun ancak sektörler arasındaki farklılıkla açıklanabileceği düşünülmektedir. Metal eşya alt sektörü sabit etkiler modeli ile analiz edilmiştir. Yine diğer sektörlerde yapıldığı gibi bağımsız değişkenlerin korelasyonları incelenerek temel bileşenler analizi yardımıyla aralarında yüksek ilişki bulunan oranlar (likidite ve karlılık oranları) faktör olarak analize dahil edilmiştir. Metal eşya sektörü için kurulan modelde piyasa değerinin % 44,5 lik kısmı anlamlı (F=3.719, P=0.000) bir şekilde açıklanabilmiştir. Bu sektörde piyasa değerini açıklayan değişkenler toplam borçlanma oranı ve likidite oranlarının faktörüdür. Her iki değişkenle piyasa değeri arasındaki ilişkinin yönü negatif olup metal eşya sektöründe işlem gören firmaların likidite ve borçlanmaları arttıkça değerleri düşmektedir. Daha çok çimento fabrikalarının işlem gördüğü taş toprağa dayalı alt sektörü sabit etkiler modeli ile analiz edilip yine diğer sektör uygulamalarında olduğu gibi likidite ve karlılıkla ilgili oranlarla ilgili faktörler kullanılmıştır. Alt sektörler için yapılan analizler içinde bağımsız değişkenlerin piyasa değerini en yüksek oranda açıkladığı taş toprağa dayalı sektörüdür. Bu sektörde piyasa değerinin yaklaşık % 62 si anlamlı (F=9.026, P=0.000) bir şekilde açıklanabilmiştir. Taş toprağa dayalı sektörde alacak devir hızı (ADH) piyasa değerini anlamlı olarak negatif şekilde etkilemekte olup alacak devir hızının artması piyasa değerini azaltmaktadır. Diğer taraftan bu sektörde toplam borçlanma oranı ile piyasa değeri arasında anlamlı pozitif bir ilişki söz konusu olup bu durum teoriyle çelişki yaratmaktadır. Bu konuda Korkmaz vd. (2008) tarafından çimento firmalarının performansları ile oranları arasında yine panel veri analizi yardımıyla yapılan çalışmada borçlanma oranın performans üzerindeki etkisi de pozitif bulunmuştur. Çalışmada kimya sektöründe de toplam borçlanma oranı ile piyasa değeri arasındaki ilişki de pozitif bulunmuştur. Kimya sektörü ile taş toprağa dayalı sektörlerin dikkati çeken ortak özellikleri ikisinin de duran varlıklarının bilançoda önemli bir ağırlığa sahip olması dikkate alındığında toplam borçlanma oranındaki pozitif etkileşimin kredilerde teminat olarak duran varlık gösteriminin etkisi olarak yorumlanabilir. Kağıt sektörü ise rassal etkiler (REM) modeli analize tabi tutulmuş olup kurulan model anlamlı (F=0.949, P=0.464) sonuçlar vermemiştir. Aynı şekilde metal ana alt sektörü de havuzlanmış en küçük kareler (pooled ordinary least squares) modeli ile analize tabi tutulmuştur. Bu sektör içinde kurulan model ile anlamlı (F=0.575, P=0.775) sonuçlara ulaşılamamıştır. Bu sektörler içinde farklı modeller yada farklı değişkenler ile çalışma yapılabilir. 4. Sonuç ve Tartışma Halka açık ve borsada işlem gören firmaların hisse senetlerinin fiyatı dolayısıyla değeri çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Bu faktörler öncelikle firmalardan kaynaklanan faktörler daha çok içsel unsurlar sonra sektörel unsurlar ve makro ekonomik (dışsal) unsurlar olarak sıralanabilir. Bu firmaların hisse senetlerini satın 176 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

177 alan yatırımcılar tüm bu unsurları göz önünde bulundurmaktadır. Makro değişkenlerin fiyatların üzerinde yarattığı etkiler ile firmaların mali oranlarının (içsel unsurlar) hisse senetlerinin fiyatlarını nasıl etkilediği üzerine literatürde birçok çalışmaya rastlamak mümkündür. Fakat firmaların mali oranlarının başka bir ifade ile içsel yada firmaya özgü unsurların firmaların piyasa değeri üzerindeki etkisi çok çalışılmış bir konu değildir. Bu nedenle çalışmanın amacı İMKB de imalat sektöründe işlem gören 111 firmanın 2000 ve 2010 yıllarındaki verileri dikkate alınarak firmaların piyasa değerlerini açıklayan firmaya özgü unsurların araştırılması olarak belirlenmiştir. Ayrıca içsel unsurların firmaların piyasa değerini sektörler itibariyle nasıl etkilediği de araştırmanın konusuna dahil edilmiştir. Çalışmada firmaların piyasa değerini temsilen piyasa değeri/defter değeri oranı kullanılmıştır. Literatürde bağımlı değişken olarak firmaların hisse senetlerinin fiyatları yada getirileri kullanılmış olup PD/DD oranı performans yada karlılık oranlarının arasında bağımsız değişken olarak analizlere dahil edilmiştir. Bağımsız değişken olarak piyasa değeri defter değeri oranı ile birlikte fiyat kazanç oranını kullanan çalışmalarda bu oranlar yüksek açıklama gücüne sahip oranlar olarak da betimlenmişlerdir. Unutulmamalıdır ki bu oranların hesaplanmasında hisse senetlerinin fiyatları kullanılmaktadır. Diğer taraftan hisse senetlerinin fiyatları yada getirileri daha dinamik bilgileri içerirken mali oranlar yıl sonlarında daha durağan bilgileri içermektedir. Makro değişkenlerin hisse senetleri üzerindeki etkisi araştırılırken fiyatlar yada getiriler kullanılırken mali oranların firma değeri üzerindeki etkisi araştırılırken piyasa değeri defter değeri gibi oranların kullanılmasının daha uygun sonuçlar vereceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Çalışmada yatay kesit (firmalar) ile zaman (2000 ile 2010 arası yıllar) boyutunun birlikte yer alması analizde panel veri yönteminin kullanılmasını gerekli kılmıştır. Analiz için ilk önce imalat sektöründe yer alan tüm firmaların verilerinin kullanıldığı genel model oluşturulmuştur. Model oluşturulurken yüksek korelasyona sahip oran grupları temel bileşenler analizi yardımıyla tek faktör olarak ifade edilmiştir. Yine sektörler için modeller oluşturulurken de korelasyonlar dikkate alınmıştır. Değişkenler durağanlık analizlerine tabi tutulmuşlar ve durağan oldukları tespit edildikten sonra panel veri analizde hangi modele göre analize tabi tutulacakları araştırılmıştır. Alt sektörlerden kağıt ve metal eşya dışındaki genel model dahil diğer sektörlerin sabit etkiler modeline göre analiz edilmesine karar verilmiştir. Ayrıca modellerde otokorelasyon ve değişen varyans sorunlarının olduğu tespit edilmiş olup modeller analiz edilirken Beck ve Katz tarafından geliştirilen ve bu problemlere karşı hataları düzeltebilen (Panel-Corrected Standard Errors) PCSE yaklaşımı tercih edilmiştir. Analiz sonucunda genel modelde firmaların içsel unsurlarının değerlerinin yaklaşık %23 lük bir kısmını anlamlı olarak açıkladığı tespit edilmiştir. Toplam borçlanma oranı piyasa değeri üzerindeki açıklama gücü etkinliği yüksek olan içsel unsur olarak bulunmuştur. Firmaların toplam borçlanma oranları ile piyasa değerleri arasın- EKİM

178 da negatif ve güçlü bir ilişki söz konusu olup teorik beklentiye uygun bir sonuçtur. Fakat sektörler bazında analizde ise kimya ve taş toprağa dayalı sektörlerde firmaların toplam borçlanma oranları ile piyasa değeri arasında pozitif anlamlı ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bu durumun nedeni olarak ise; bu iki sektörde diğer sektörlere oranla bilançonun aktifinde duran varlık ağırlığının fazla olması ve borçlanma sırasında bu durumun sektördeki firmaların lehine bir sonuç yarattığı düşüncesi hakim olmuştur. Çalışmanın sonucunda piyasa değerini açıklayan içsel unsurların genel modelde %23 lerde iken sektör bazında yapılan analizlerde daha yüksek çıkması hatta taş ve toprağa dayalı sektörde açıklama gücünün % 62 lerde oluşması diğer taraftan bazı sektörlerde (kağıt ve metal eşya alt imalat sektörlerinde) kurulan modellerin anlamsız olması analizlerde sektör farklılığının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu yüzden gelecekte yapılacak çalışmalarda sektör farklılığının göz önünde bulundurulmasında fayda olacaktır. Ayrıca kimya sektörü ile taş toprağa dayalı sektörlerinde işlem gören firmaların toplam borçlanma oranı arasındaki pozitif ve anlamlı ilişkinin nedenleri de ayrıntılı olarak başka bir çalışmada da incelenebilir. 178 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

179 Kaynaklar Aktaş M. (2008), İMKB de Hisse senedi Getirileri ile İlişkili Olan Finansal Oranların Araştırılması, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dergisi, Cilt: 37, Sayı: 2, Aktaş R., S. Karacaer ve A. A. Karacabey (2001), Mali Oranlar Arasındaki İlişkilerin Faktör Analizi ile İncelenmesi, Muhasebe Bilim ve Dünya Dergisi MÖDAV, Cilt: 3, Sayı: 1, Baltagi B. H. (2005), Econometric Analysis of Panel Data. Chichester: John Wiley & Sons Ltd. Beck, N. ve J. N. Katz (1995), What to do (and not to do) with Time Series Cross Section Data, The American Political Science Review, 89, 3, Bayrakdaroğlu A. (2012), Performans Ölçütlerinin Hisse senedi Getirilerini Açıklayabilme Gücü Üzerine Ampirik Bir Çalışma, Muhasebe Finansman Dergisi MUFAD, Sayı: 53, Birgili E. ve M. Düzer (2010), Finansal Analizde Kullanılan Oranlar ve Firma Değeri İlişkisi: İMKB de Bir Uygulama, Muhasebe Finansman Dergisi MUFAD, Sayı: 46, Canbaş S., S. Y. Kandır ve A. Erişmiş (2008), İMKB Şirketlerinde Büyüklük Ve Defter Değeri/Piyasa Değeri Oranının Hisse Senedi Getirilerine Etkisinin Analizi, İMKB Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 39; Ege İ. ve A. Bayrakdaroğlu (2007), Küreselleşme Sürecinde İMKB Şirketlerinin Hisse Senedi Getiri Başarılarının Lojistik Regresyon Tekniği İle Analizi, 8. Türkiye Ekonometri ve İstatistik Kongresi, Mayıs 2007 İnönü Üniversitesi, Malatya, Erlat, H. (2006), Panel Data: A Selective Survey. First Revision. Discussion Paper Series No: Middle East Technical University, Ankara. Fama, E.F. ve French K. R. (1992), The Cross-Section of Expected Stocks Returns, Journal of Finance, 47: Gökgöz F. (2008), Üç Faktörlü Varlık Fiyatlandırma Modelinin İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında Uygulanabilirliği, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Sayı: 63-2, s Greene, W.H. (2003), Econometric Analysis. 5th edition. Upper Saddle River. New Jersey: Prentice- Hall. Korkmaz T., H. Uygurtürk, R. İ. Gökbulut ve G. Güğerçin (2008), İMKB de İşlem Gören Çimento İşletmelerinin Varlık Performansına Etki Eden Finansal Faktörlerin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma, Marmara Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 25, Sayı: 2; EKİM

180 Kök R. ve N. Şimşek (2010), Panel Veri Analizi, recep.kok/ dosyalar/panel2.pdf, (Erişim: ). Küçüksözen C. ve G. Küçükkocaoğlu (2004), Finansal Bilgi Manipülasyonu: İmkb Şirketleri Üzerine Ampirik Bir Çalışma, Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV) "1st International Accounting Conference On The Way To Convergence" Bildiri Kitabı. Çakır H. M. ve İ. Küçükkaplan (2012), İşletme Sermayesi Unsurlarının Firma Değeri ve Karlılığı Üzerindeki Etkisinin İMKB de İşlem Gören Üretim Firmalarında Dönemi İçin Analizi, Muhasebe ve Finansman Dergisi MUFAD, Sayı: 53, Öz B., Y. Ayrıçay ve G. Kalkan (2011), Finansal Oranlarla Hisse Senedi Getirilerinin Tahmini: İMKB 30 Endeksi Hisse Senetleri Üzerine Diskriminant Analizi İle Bir Uygulama, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 3, Sakarya Ş. (2008), Nakit Yönetiminde Nakit Dönüş Süresi Analizinin Kullanılması: İMKB deki KOBİ ler Üzerine Ampirik bir Çalışma ; Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 13, Sayı 2, s Shefrin, H. ve M.Statman (1995), Making Sense of Beta, Size, and Book-to- Market, Journal of Portfolio Management, Winter: Yalçıner K., M. Atan ve D. Boztosun (2005), Finansal Oranlarla Hisse Senedi Getirileri Arasındaki İlişki, Muhasebe Finansman Dergisi MUFAD, Temmuz 2005, Sayı: 27; ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

181 EKİM EK 1: Tanımlayıcı İstatistikler CO NO LO ADH SDH AKT DH KVB UVB TBO KM ROA ROE PDDD Ortalama (Tüm) Dokuma Gıda Kağıt Kimya Metal Ana Metal Eşya Taş Toprak Medyan Max Min Stnd. Sap Gözlem Sayısı

182 EK 2: Değişkenler Arası Korelâsyonlar PDDD ROE ROA KM TBO UVB KVB AKTDH SDH ADH LO NO CO CO NO LO ADH SDH AKTDH KVB UVB TBO KM ROA ROE PDDD ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ

183 İklim Değişikliği ve Dağıtıcı Adalet 1 Mustafa DEMİRCİ Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü musdemirci2004@yahoo.co.uk İklim Değişikliği ve Dağıtıcı Adalet Özet Etik açıdan küresel iklim değişikliği, birçok bilim insanı tarafından dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük dağıtıcı adalet (tevzi-i adalet) sorunu olarak tanımlanmaktadır. Devletler, iklim müzakerelerinde adalet kavramını kendi siyasal konumlarına veya ulusal çıkarlarına göre yorumlamaktadır. Kyoto Protokolü ile ulaşılan yük dağılımı adalet açısından neredeyse hiçbir ülkeyi tatmin etmediği için iklim değişikliğinin fayda ve maliyetlerinin adil dağılımı, Kyoto sonrası iklim müzakerelerinin en önemli tartışma konularından birini oluşturmaktadır. Bu çalışmada küresel iklim değişikliğinin dağıtıcı adalet sorunu olarak analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Bu analiz, dağıtıcı adaletin üç boyutu üzerinde durmaktadır: Aralarında dağıtım yapılanlar (gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler, bugünkü nesiller, gelecek nesiller, bireyler, şirketler vs.), dağıtılanlar (atmosfer, emisyon hakları, gelecek nesillerin bugünkü nesillere emaneti, emisyon azaltım veya adaptasyon maliyeti vs.) ve dağıtım süreci (küresel iklim değişikliği rejiminde adil karar alma süreçleri vs.). Çalışmada Kyoto sonrası iklim müzakerelerinde dağıtıcı adalet ilkelerine dayalı bir anlaşmaya ulaşmanın son derece zor olduğu sonucuna varılmıştır. Zira farklı adalet ilkelerinin uygulanması taraflar için farklı sonuçlar doğurmaktadır. Anahtar Kelimeler: İklim Değişikliği, Dağıtıcı Adalet, İklim Adaleti, İklim Adaletsizliği, Yük Paylaşımı. Climate Change and Distributive Justice Abstract Global climate change from the perspective of ethics is defined by many scholars as the biggest problem of distributive justice encountering the world. Governments construe the notion of justice in terms of their political positions or national interests in the climate negotiations. Because the burden sharing agreed in the Kyoto Protocol is unsatisfactory for almost every country in terms of justice, it seems that just distribution of costs and benefits of climate change is one of the most important matters of discussion in the post-kyoto climate negotiations. This study aims to analyze climate change as a problem of distributive justice. The analysis focus on three dimensions of distributive justice; the recipients of distribution (developed countries, developing countries, present generations, future generations, companies, individuals etc.), the item of distribution (atmosphere, emission rights, trust of future generations to the present generation, costs of mitigation or adaptation), and the process of distribution (fair decision making processes in global climate change regime etc.).the study concludes that it is extremely difficult to reach an agreement based on principles of distributive justice in the post-kyoto climate negotiations because application of different justice principles leads to different outcomes for the Parties. Keywords: Climate Change, Distributive Justice, Climate Justice, Climate Injustice, Burden Sharing. 1 Bu çalışma, TODAİE tarafından Mayıs 2009 tarihinde Ankara da düzenlenen Kamu Etiği Sempozyumu na sunulan Küresel İklim Değişikliği Yönetişimi ve Dağıtıcı Adalet başlıklı bildirinin makaleye dönüştürülmüş biçimidir. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, EKİM 2013, 8(2),

Türkiye Ekonomisinde Dışa Açıklık ve Enflasyon İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Analiz

Türkiye Ekonomisinde Dışa Açıklık ve Enflasyon İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Analiz Türkiye Ekonomisinde Dışa Açıklık ve Enflasyon İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Analiz Şahabettin GÜNEŞ Doç.Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü gunes_s@ibu.edu.tr Fatih KONUR Yrd.Doç.Dr.,

Detaylı

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 9 SAYI / NO: 1 NİSAN / APRIL 2014 ISSN 1306-6730

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 9 SAYI / NO: 1 NİSAN / APRIL 2014 ISSN 1306-6730 ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 9 SAYI / NO: 1 NİSAN / APRIL 2014 ISSN 1306-6730 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER

Detaylı

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 9 SAYI / NO: 3 ARALIK / DECEMBER 2014 ISSN

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 9 SAYI / NO: 3 ARALIK / DECEMBER 2014 ISSN ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 9 SAYI / NO: 3 ARALIK / DECEMBER 2014 ISSN 1306-6730 ESKİ ŞE Hİ R O SMANG AZ İ Ü Nİ VERSİ TE Sİ İKTİ SADİ VE

Detaylı

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 10 SAYI / NO: 3 ARALIK / DECEMBER 2015 ISSN 1306-6730

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 10 SAYI / NO: 3 ARALIK / DECEMBER 2015 ISSN 1306-6730 ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 10 SAYI / NO: 3 ARALIK / DECEMBER 2015 ISSN 1306-6730 ESKİ ŞE Hİ R O SMANG AZ İ Ü Nİ VERSİ TE Sİ İKTİ SADİ VE

Detaylı

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 10 SAYI / NO: 2 NİSAN / AUGUST 2015 ISSN 1306-6730

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 10 SAYI / NO: 2 NİSAN / AUGUST 2015 ISSN 1306-6730 ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 10 SAYI / NO: 2 NİSAN / AUGUST 2015 ISSN 1306-6730 ESKİ ŞE Hİ R O SMANG AZ İ Ü Nİ VERSİ TE Sİ İKTİ SADİ VE İD

Detaylı

Döviz Kuru Hareketleri ve Bütçe Açığı, Enflasyona Yol Açar Mı? Gelişmekte Olan Asya Ülkeleri Üzerine Bir Panel Nedensellik Analizi

Döviz Kuru Hareketleri ve Bütçe Açığı, Enflasyona Yol Açar Mı? Gelişmekte Olan Asya Ülkeleri Üzerine Bir Panel Nedensellik Analizi Döviz Kuru Hareketleri ve Bütçe Açığı, Enflasyona Yol Açar Mı? Gelişmekte Olan Asya Ülkeleri Üzerine Bir Panel Nedensellik Analizi Döviz Kuru Hareketleri ve Bütçe Açığı, Enflasyona Yol Açar Mı? Gelişmekte

Detaylı

TÜRKİYE DE KUR REJİMİ UYGULAMASI VE ENFLASYON İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR ANALİZ

TÜRKİYE DE KUR REJİMİ UYGULAMASI VE ENFLASYON İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR ANALİZ Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Güz 2013, Cilt:9, Yıl:9, Sayı:2, 9:65-77 TÜRKİYE DE KUR REJİMİ UYGULAMASI VE ENFLASYON İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR ANALİZ Şahabettin GÜNEŞ * AN ANALYSIS ON THE EXCHANGE

Detaylı

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 10 SAYI / NO: 1 NİSAN / APRIL 2015 ISSN 1306-6730

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 10 SAYI / NO: 1 NİSAN / APRIL 2015 ISSN 1306-6730 ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 10 SAYI / NO: 1 NİSAN / APRIL 2015 ISSN 1306-6730 ESKİ ŞE Hİ R O SMANG AZ İ Ü Nİ VERSİ TE Sİ İKTİ SADİ VE İD

Detaylı

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 8 SAYI / NO: 2 EKİM/ OCTOBER 2013 ISSN

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 8 SAYI / NO: 2 EKİM/ OCTOBER 2013 ISSN ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 8 SAYI / NO: 2 EKİM/ OCTOBER 2013 ISSN 1306 6730 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER

Detaylı

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 11 SAYI / NO: 2 AĞUSTOS/ AUGUST 2016 ISSN

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 11 SAYI / NO: 2 AĞUSTOS/ AUGUST 2016 ISSN ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 11 SAYI / NO: 2 AĞUSTOS/ AUGUST 2016 ISSN 1306-6730 Prof.Dr. Ferruh Çömlekçi (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr.

Detaylı

Türkiye de Tarımsal Üretim ile Tarımsal Kredi Kullanımı Arasındaki Nedensellik İlişkisi

Türkiye de Tarımsal Üretim ile Tarımsal Kredi Kullanımı Arasındaki Nedensellik İlişkisi Araştırma Makalesi / Research Article Iğdır Üni. Fen Bilimleri Enst. Der. / Iğdır Univ. J. Inst. Sci. & Tech. 4(1): 67-72, 2014 Iğdır Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi Iğdır University Journal

Detaylı

BAKANLAR KURULU SUNUMU

BAKANLAR KURULU SUNUMU BAKANLAR KURULU SUNUMU Murat Çetinkaya Başkan 12 Aralık 2016 Ankara Sunum Planı Küresel Gelişmeler İktisadi Faaliyet Dış Denge Parasal ve Finansal Koşullar Enflasyon 2 Genel Değerlendirme Yılın üçüncü

Detaylı

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 11 SAYI / NO: 1 NİSAN / APRIL 2016 ISSN 1306-6730

ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 11 SAYI / NO: 1 NİSAN / APRIL 2016 ISSN 1306-6730 ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES CİLT / VOL: 11 SAYI / NO: 1 NİSAN / APRIL 2016 ISSN 1306-6730 Prof.Dr. Ferruh Çömlekçi (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. Ömer

Detaylı

Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi

Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi Cahit YILMAZ Kültür Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İstanbul c.yilmaz@iku.edu.tr Key words:kredi,büyüme. Özet Banka kredileri ile ekonomik büyüme arasında

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Dağıtılmış Gecikmeli Modellerin Analizi ve Firma Verilerine Uygulanması, Prof. Dr. Ali Hakan Büyüklü

ÖZGEÇMİŞ. Dağıtılmış Gecikmeli Modellerin Analizi ve Firma Verilerine Uygulanması, Prof. Dr. Ali Hakan Büyüklü ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Ferda Yerdelen Tatoğlu Doğum Tarihi: 25 07 1978 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Ekonometri İstanbul Üniversitesi 1998 Y. Lisans Ekonometri İstanbul Universitesi

Detaylı

Türkiye nin dış ticaret ve yatırım bağlantıları: Güçlü yönler

Türkiye nin dış ticaret ve yatırım bağlantıları: Güçlü yönler tepav türkiye ekonomi politikaları araştırma vakfı Türkiye nin dış ticaret ve yatırım bağlantıları: Güçlü yönler Prof. Dr. Serdar TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Siyasal Bilgiler Fakültesi / Ankara Üniversitesi 1992

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Siyasal Bilgiler Fakültesi / Ankara Üniversitesi 1992 Adı Soyadı: Hasan VERGİL Ünvanı: Prof. Dr. Öğrenim Durumu: ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Siyasal Bilgiler Fakültesi / Ankara Üniversitesi 1992 İktisat Bölümü Y.

Detaylı

İnönü Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (1999) Ekonometri Bölümü

İnönü Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (1999) Ekonometri Bölümü Mahmut ZORTUK E-posta : mahmut.zortuk@dpu.edu.tr Telefon : 0274 265 2031-2020 Öğrenim Bilgisi Doktora İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler (2007) Enstitüsü Ekonometri Anabilim Dalı Yüksek -Tezli Dumlupınar

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İktisat Orta Doğu Teknik Üniversitesi 1991 Yüksek Lisans İktisat Bilkent Üniversitesi 1994

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İktisat Orta Doğu Teknik Üniversitesi 1991 Yüksek Lisans İktisat Bilkent Üniversitesi 1994 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Sıdıka Başçı 2. Doğum Tarihi: 1 Ocak 1970 3. Unvanı: Yardımcı Doçent 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İktisat Orta Doğu Teknik Üniversitesi 1991 Yüksek Lisans

Detaylı

Reel Efektif Döviz Kuru Endekslerine İlişkin Yöntemsel Açıklama

Reel Efektif Döviz Kuru Endekslerine İlişkin Yöntemsel Açıklama Reel Efektif Döviz Kuru Endekslerine İlişkin Yöntemsel Açıklama İstatistik Genel Müdürlüğü Ödemeler Dengesi Müdürlüğü İçindekiler I- Yöntemsel Açıklama... 3 2 I- Yöntemsel Açıklama 1 Nominal efektif döviz

Detaylı

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR SORULAR 1- Genişletici maliye politikası uygulanması sonucunda faiz oranının yükselmesine bağlı olarak özel yatırım harcamalarının azalması durumuna ne ad verilir? A) Dışlama etkisi B) Para yanılsaması

Detaylı

Faiz Döviz Kuru İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Çalışma

Faiz Döviz Kuru İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Çalışma Faiz Döviz Kuru İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Çalışma Bünyamin DEMİRGİL 1, Coşkun KARACA 2 Özet Faiz oranları önemli bir makroekonomik fiyat olarak ekonomi üzerinde önemli etkiler meydana getirmektedir.

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ Ahmet Kibar ÇETİN

ÖZGEÇMİŞ Ahmet Kibar ÇETİN KİŞİSEL BİLGİLER ÖZGEÇMİŞ Ahmet Kibar ÇETİN Doğum Yeri ve Tarihi : Arhavi/Artvin & 1971 Uyruğu Medeni Hali Adres E-mail EĞİTİM DURUMU : TC : Evli, 1 çocuk : Çankırı Karatekin Üniversitesi, İİBF İktisat

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Mustafa Cem KIRANKABEŞ Doğum Tarihi: 19 Aralık 1971 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Elektronik ve Bilgisayar Eğitimi Marmara

Detaylı

Türkiye de Ticaret, Ulaşım, Finans Ve Konut Sektörlerindeki Büyümenin Tarım Sektöründeki Büyümeye Etkisi: Ekonometrik Bir Analiz

Türkiye de Ticaret, Ulaşım, Finans Ve Konut Sektörlerindeki Büyümenin Tarım Sektöründeki Büyümeye Etkisi: Ekonometrik Bir Analiz Türkiye de Ticaret, Ulaşım, Finans Ve Konut Sektörlerindeki Büyümenin Tarım Sektöründeki Büyümeye Etkisi: Ekonometrik Bir Analiz Dr. Yüksel OKŞAK 1 1 Uludağ Üniversitesi İnegöl MYO, yukseloksak@uludag.edu.tr,

Detaylı

DÖVİZ KURU, SERMAYE MALLARI, ARA MALI VE TÜKETİM MALI İTHALATI ARASINDAKİ UZUN DÖNEMLİ NEDENSELLİK ANALİZİ: 2000-2013 DÖNEMİ

DÖVİZ KURU, SERMAYE MALLARI, ARA MALI VE TÜKETİM MALI İTHALATI ARASINDAKİ UZUN DÖNEMLİ NEDENSELLİK ANALİZİ: 2000-2013 DÖNEMİ İktisat Politikası Araştırmaları Dergisi Journal of Economic Policy Researches Cilt/Volume:2, Sayı/Issue:1, Yıl/Year: 2015, 32-38 DÖVİZ KURU, SERMAYE MALLARI, ARA MALI VE TÜKETİM MALI İTHALATI ARASINDAKİ

Detaylı

A.ERDAL SARGUTAN EK TABLOLAR. Ek 1. Ek 1: Ek Tablolar 3123

A.ERDAL SARGUTAN EK TABLOLAR. Ek 1. Ek 1: Ek Tablolar 3123 Ek 1: Ek Tablolar 3123 Ek 1 EK TABLOLAR Tablolar, - (129) Dünya Sağlık Örgütü: WHO Dünya Sağlık Raporu - (123) Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı: UNDP İnsani Gelişme Raporu - (128) Dünya Bankası: WB

Detaylı

2017 YILI İLK İKİ ÇEYREK İŞLENMİŞ MERMER VE TRAVERTEN DIŞ TİCARET VERİLERİ

2017 YILI İLK İKİ ÇEYREK İŞLENMİŞ MERMER VE TRAVERTEN DIŞ TİCARET VERİLERİ 2017 YILI İLK İKİ ÇEYREK İŞLENMİŞ MERMER VE TRAVERTEN DIŞ TİCARET VERİLERİ DÜNYA TUTARI DÜNYADAKİ 1.264.850 452.261 36% DÜNYA 1 1 Amerika Birleşik MEVCUT YE TUTARI NİN NİN DÜNYA MEVCUT DEKİ LAR TUTAR TUTAR

Detaylı

ENERJĠ VE EKONOMĠK BÜYÜME ĠLĠġKĠSĠ: TÜRKĠYE ÖRNEĞĠ

ENERJĠ VE EKONOMĠK BÜYÜME ĠLĠġKĠSĠ: TÜRKĠYE ÖRNEĞĠ ENERJĠ VE EKONOMĠK BÜYÜME ĠLĠġKĠSĠ: TÜRKĠYE ÖRNEĞĠ Gökhan KARHAN 1*, Murat SĠLĠNĠR 2, Mücahit ÇAYIN 1 ve Nihat AYDENĠZ 3 1 Batman Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Merkez Yerleşkesi, 72100 Batman 2 Batman

Detaylı

TÜRKİYE DE FELDSTEİN HORİOKA HİPOTEZİNİN GEÇERLİLİĞİNİN SINANMASI: ADL EŞİK DEĞERLİ KOENTEGRASYON TESTİ ÖZET

TÜRKİYE DE FELDSTEİN HORİOKA HİPOTEZİNİN GEÇERLİLİĞİNİN SINANMASI: ADL EŞİK DEĞERLİ KOENTEGRASYON TESTİ ÖZET TÜRKİYE DE FELDSTEİN HORİOKA HİPOTEZİNİN GEÇERLİLİĞİNİN SINANMASI: ADL EŞİK DEĞERLİ KOENTEGRASYON TESTİ ÖZET Burak GÜRİŞ 1 Makale, 1968-2012 döneminde Türkiye de Feldstein Horioka hipotezinin geçerliliğini,

Detaylı

Ekonomide Değişim. 15. ÇözümOrtaklığı Platformu. 15 Aralık

Ekonomide Değişim. 15. ÇözümOrtaklığı Platformu. 15 Aralık Ekonomide Değişim www.pwc.com.tr 15. ÇözümOrtaklığı Platformu Temel göstergelerde neler değişti? Ortalama Büyüme, % Milli gelir hesaplama yönteminde revizyon Ekonomik Büyüme Oranları % 12.0 10.0 8.0 6.0

Detaylı

HAM PETROL FİYATLARININ BİST 100 VE BİST ULAŞTIRMA ENDEKSLERİ İLE İLİŞKİSİ

HAM PETROL FİYATLARININ BİST 100 VE BİST ULAŞTIRMA ENDEKSLERİ İLE İLİŞKİSİ Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Nisan 2016, Sayı:12 HAM PETROL FİYATLARININ BİST 100 VE BİST ULAŞTIRMA ENDEKSLERİ İLE İLİŞKİSİ Selçuk KENDİRLİ 1 Muhammet ÇANKAYA 2 Özet:

Detaylı

BİLECİK ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ FORMU

BİLECİK ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ FORMU BİLECİK ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ FORMU KİŞİSEL BİLGİLER Adı Soyadı SERPİL TÜRKYILMAZ Ünvanı Yardımcı Doçent Doktor Birimi SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Doğum Yeri ESKİŞEHİR E-Posta serpil.turkyilmaz@bilecik.edu.tr

Detaylı

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

AB Krizi ve TCMB Para Politikası AB Krizi ve TCMB Para Politikası Erdem Başçı Başkan 28 Haziran 2012 Stratejik Düşünce Enstitüsü, Ankara Sunum Planı I. Küresel Ekonomik Gelişmeler II. Yeni Politika Çerçevesi III. Dengelenme IV. Büyüme

Detaylı

IS-MP-PC: Kısa Dönem Makroekonomik Model

IS-MP-PC: Kısa Dönem Makroekonomik Model 1 Toplam Talep Toplam Talebin Elde Edilmesi 2 Para Politikası AD Eğrisi 3 4 Eğrisi Toplam Talep Toplam Talebin Elde Edilmesi Keynes (1936), The General Theory of Employment, Interest, and Money Toplam

Detaylı

INTERNATIONAL JOURNAL OF ECONOMIC STUDIES

INTERNATIONAL JOURNAL OF ECONOMIC STUDIES INTERNATIONAL JOURNAL OF ECONOMIC STUDIES Uluslararası Ekonomik Araştırmalar Dergisi Vol. 4 No.1 March 2017 www.ekonomikarastirmalar.org ISSN: 2528-9942 Mart / March 2018, Cilt / Volume:4, Sayı / Issue:1

Detaylı

Avrasya Ekonomik Birliği Elektrik Piyasası Entegrasyonu Kapsamında Kırgızistan ın Enerji Tüketim Projeksiyonu

Avrasya Ekonomik Birliği Elektrik Piyasası Entegrasyonu Kapsamında Kırgızistan ın Enerji Tüketim Projeksiyonu Avrasya Ekonomik Birliği Elektrik Piyasası Entegrasyonu Kapsamında Kırgızistan ın Enerji Tüketim Projeksiyonu Prof. Dr. Ahmet BurçinYERELİ Hacettepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,

Detaylı

Türkiye de Reel Döviz Kuru, Tarımsal İhracat ve Tarımsal İthalat Arasındaki Nedensellik İlişkisi

Türkiye de Reel Döviz Kuru, Tarımsal İhracat ve Tarımsal İthalat Arasındaki Nedensellik İlişkisi TÜRK TARIM ve DOĞA BİLİMLERİ DERGİSİ www.dergipark.gov.tr/turkjans Türkiye de Reel Döviz Kuru, Tarımsal İhracat ve Tarımsal İthalat Arasındaki Nedensellik İlişkisi Ergün ŞİMŞEK Amasya Üniversitesi Amasya

Detaylı

TÜİK VERİLERİNE GÖRE ESKİŞEHİR'İN SON 5 YILDA YAPTIĞI İHRACATIN ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI (ABD DOLARI) Ülke

TÜİK VERİLERİNE GÖRE ESKİŞEHİR'İN SON 5 YILDA YAPTIĞI İHRACATIN ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI (ABD DOLARI) Ülke TÜİK VERİLERİNE GÖRE ESKİŞEHİR'İN SON 5 YILDA YAPTIĞI İHRACATIN ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI (ABD DOLARI) Ülke 2008 Yılı 2009 Yılı 2010 Yılı 2011 Yılı 2012 Yılı Sayısı Ulke adı İhracat Ulke adı İhracat Ulke

Detaylı

DIŞ TİCARET ENSTİTÜSÜ WORKİNG PAPER SERİES. Tartışma Metinleri WPS NO/ 185 / DÜNYADA ve TÜRKİYE DE MOBİLYA SEKTÖRÜNÜN ULUSLARARASI TİCARETİNİN

DIŞ TİCARET ENSTİTÜSÜ WORKİNG PAPER SERİES. Tartışma Metinleri WPS NO/ 185 / DÜNYADA ve TÜRKİYE DE MOBİLYA SEKTÖRÜNÜN ULUSLARARASI TİCARETİNİN DIŞ TİCARET ENSTİTÜSÜ WORKİNG PAPER SERİES Tartışma Metinleri WPS NO/ 185 /2018-05 DÜNYADA ve TÜRKİYE DE MOBİLYA SEKTÖRÜNÜN ULUSLARARASI TİCARETİNİN İNCELENMESİ ve DEĞERLENDİRİLMESİ Fatih ÇALIŞKAN 1 1

Detaylı

Reel Efektif Döviz Kuru Endekslerine İlişkin Yöntemsel Açıklama

Reel Efektif Döviz Kuru Endekslerine İlişkin Yöntemsel Açıklama Reel Efektif Döviz Kuru Endekslerine İlişkin Yöntemsel Açıklama İstatistik Genel Müdürlüğü Ödemeler Dengesi Müdürlüğü İçindekiler I- Yöntemsel Açıklama... 3 2 I- Yöntemsel Açıklama 1 Nominal efektif döviz

Detaylı

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik

Detaylı

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ (Taslak Rapor Özeti) Faruk Aydın Hülya Saygılı Mesut Saygılı Gökhan Yılmaz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü

Detaylı

alphanumeric journal The Journal of Operations Research, Statistics, Econometrics and Management Information Systems

alphanumeric journal The Journal of Operations Research, Statistics, Econometrics and Management Information Systems Available online at www.alphanumericjournal.com alphanumeric journal The Journal of Operations Research, Statistics, Econometrics and Management Information Systems Received: May 8, 2017 Accepted: June

Detaylı

KÜRESEL TİCARETTE TÜRKİYE NİN YENİDEN KONUMLANDIRILMASI-DIŞ TİCARETTE YENİ ROTALAR

KÜRESEL TİCARETTE TÜRKİYE NİN YENİDEN KONUMLANDIRILMASI-DIŞ TİCARETTE YENİ ROTALAR KÜRESEL TİCARETTE TÜRKİYE NİN YENİDEN KONUMLANDIRILMASI-DIŞ TİCARETTE YENİ ROTALAR T.C. Ekonomi Bakanlığının gerçekleştirdiği Küresel Ticarette Türkiye nin Yeniden Konumlandırılması-Dış Ticarette Yeni

Detaylı

TÜRK İMALAT SANAYİİ NDE UZUN DÖNEM ÜCRET-FİYAT-İSTİHDAM İLİŞKİLERİNİN EKONOMETRİK OLARAK İNCELENMESİ. Kıvılcım METİN* Şenay ÜÇDOĞRUK** ÖZET

TÜRK İMALAT SANAYİİ NDE UZUN DÖNEM ÜCRET-FİYAT-İSTİHDAM İLİŞKİLERİNİN EKONOMETRİK OLARAK İNCELENMESİ. Kıvılcım METİN* Şenay ÜÇDOĞRUK** ÖZET TÜRK İMALAT SANAYİİ NDE UZUN DÖNEM ÜCRET-FİYAT-İSTİHDAM İLİŞKİLERİNİN EKONOMETRİK OLARAK İNCELENMESİ Kıvılcım METİN* Şenay ÜÇDOĞRUK** ÖZET Bu çalışmada 1962-1992 yılları arasında Türk İmalat Sanayiinde

Detaylı

ENFLASYON HEDEFLEMELİ REJİM ALTINDA TÜRKİYE EKONOMİSİNDE FAİZ ORANI VE DÖVİZ KURU İLİŞKİSİ

ENFLASYON HEDEFLEMELİ REJİM ALTINDA TÜRKİYE EKONOMİSİNDE FAİZ ORANI VE DÖVİZ KURU İLİŞKİSİ ENFLASYON HEDEFLEMELİ REJİM ALTINDA TÜRKİYE EKONOMİSİNDE FAİZ ORANI VE DÖVİZ KURU İLİŞKİSİ Prof. Dr. Özcan Karahan 1 Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi (okarahan@bandirma.edu.tr) Yrd. Doç. Dr. Olcay Çolak

Detaylı

ERASMUS + YÜKSEKÖĞRETİM PROGRAMI 2015-2016 DÖNEMİ "ORTA ASYA" BÜTÇE KATEGORİSİNE AİT LİSTE

ERASMUS + YÜKSEKÖĞRETİM PROGRAMI 2015-2016 DÖNEMİ ORTA ASYA BÜTÇE KATEGORİSİNE AİT LİSTE "ASYA" BÜTÇE KATEGORİSİNE AİT LİSTE Orta Doğu Teknik Üniversitesi 2015 1 TR01 KA107 021130 Hindistan 30.249,50 Orta Doğu Teknik Üniversitesi 2015 1 TR01 KA107 021130 Nepal 5.044,92 Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Detaylı

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Makro İktisat II Örnek Sorular 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Tüketim harcamaları = 85 İhracat = 6 İthalat = 4 Hükümet harcamaları = 14 Dolaylı vergiler = 12

Detaylı

DERS ÖĞRETİM PLANI. Tarım Piyasalarının Analizi. Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Lisans

DERS ÖĞRETİM PLANI. Tarım Piyasalarının Analizi. Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Lisans Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü DERS ÖĞRETİM PLANI Dersin Seviyesi Dersin AKTS Kredisi 5 Haftalık Ders Saati 3 Haftalık Uygulama Saati - Haftalık Laboratuar Saati - Tarım Piyasalarının Analizi Seçmeli

Detaylı

1 Giriş. 2 Avrasya Ülkeleri SESSION 1

1 Giriş. 2 Avrasya Ülkeleri SESSION 1 SESSION 1 Türkiye ve Avrasya Ülkeleri Ekonomilerindeki Finansal Risklerin Reel Ekonomik Büyümeye ve Devlet Borçlanmasına Etkileri: 2000-2013 Effects of Financial Risks in Turkish and Eurasian Economies

Detaylı

İçindekiler kısa tablosu

İçindekiler kısa tablosu İçindekiler kısa tablosu Önsöz x Rehberli Tur xii Kutulanmış Malzeme xiv Yazarlar Hakkında xx BİRİNCİ KISIM Giriş 1 İktisat ve ekonomi 2 2 Ekonomik analiz araçları 22 3 Arz, talep ve piyasa 42 İKİNCİ KISIM

Detaylı

İktisat Bölümü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Türkiye, 2011.

İktisat Bölümü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Türkiye, 2011. 1/5 Ayşen Araç Özgeçmiş (güncelleme, Aralık 2016) Eğitim Doç. Dr. Ayşen Araç Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Beytepe 06800 Ankara/Türkiye Tel:+90(312)2978651/164;

Detaylı

TR33 Bölgesi nin Üretim Yapısının ve Düzeyinin Tespiti ve Analizi. Ek 5: Uluslararası Koşulların Analizi

TR33 Bölgesi nin Üretim Yapısının ve Düzeyinin Tespiti ve Analizi. Ek 5: Uluslararası Koşulların Analizi TR33 Bölgesi nin Üretim Yapısının ve Düzeyinin Tespiti ve Analizi Ek 5: Uluslararası Koşulların Analizi Sektörün genel özellikleri Kümes hayvanlarının etleri ve yenilen sakatatı Ürünler dünyada ortalama

Detaylı

TÜRKİYE DE ENERJİ TÜKETİMİ, EKONOMİK BÜYÜME VE CARİ AÇIK İLİŞKİSİ

TÜRKİYE DE ENERJİ TÜKETİMİ, EKONOMİK BÜYÜME VE CARİ AÇIK İLİŞKİSİ TÜRKİYE DE ENERJİ TÜKETİMİ, EKONOMİK BÜYÜME VE CARİ AÇIK İLİŞKİSİ Rüstem YANAR Yrd.Doç.Dr., Gaziantep Üniv. İİBF, İktisat Bölümü E-posta: yanar@gantep.edu.tr Güldem KERİMOĞLU Gaziantep Üniv. SBE E-posta:

Detaylı

Bilgi Notu / Mayıs 2010

Bilgi Notu / Mayıs 2010 ASYA KALKINMA BANKASI ve TÜRKİYE Bilgi Notu / Mayıs 2010 Asya Kalkınma Bankası (Asian Development Bank/ADB), Asya ve Pasifik bölgesinde kalkınmaya katkıda bulunmak amacıyla 1966 yılında kurulmuştur. 1999

Detaylı

Yüksek Enflasyon Dönemlerinde Bütçe Açığı ve Enflasyon Arasında Nedensellik İlişkisi Var mıdır? 1978-2002 Dönemi Türkiye Örneği

Yüksek Enflasyon Dönemlerinde Bütçe Açığı ve Enflasyon Arasında Nedensellik İlişkisi Var mıdır? 1978-2002 Dönemi Türkiye Örneği Yüksek Enflasyon Dönemlerinde Bütçe Açığı ve Enflasyon Arasında Nedensellik İlişkisi Var mıdır? 1978-2002 Dönemi Türkiye Örneği Bülent Doğru Yrd. Doç. Dr., Gümüşhane Üniversitesi, İktisat Bölümü buldogru@gmail.com

Detaylı

Derece Alan Üniversite Yıl

Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Çetin DOĞAN 2. Doğum Tarihi : 28.01.1964 3. Unvanı : Profesör 4. Öğrenim Durumu : Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Doktora İktisat Bölümü Bradford Üniversitesi, 1993 İngiltere

Detaylı

REEL DÖVİZ KURU İLE DIŞ TİCARET HADDİ VE

REEL DÖVİZ KURU İLE DIŞ TİCARET HADDİ VE REEL DÖVİZ KURU İLE DIŞ TİCARET HADDİ VE BİLEŞE LERİ ARASI DAKİ UZU DÖ EM İLİŞKİ Yrd.Doç.Dr. Hüseyin GÜRBÜZ * Yrd.Doç.Dr. Kamil ÇEKEROL ** ÖZET Bu makalede, döviz kuru değişiklikleri ile ticaret hadleri

Detaylı

FAİZ HADDİ VE PARA ARZININ DÖVİZ KURU ÜZERİNE ETKİSİ: KAZAKİSTAN ÖRNEĞİ

FAİZ HADDİ VE PARA ARZININ DÖVİZ KURU ÜZERİNE ETKİSİ: KAZAKİSTAN ÖRNEĞİ MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi 2017 Cilt: 6 Sayı: 4 MANAS Journal of Social Studies 2017 Vol.: 6 No: 4 FAİZ HADDİ VE PARA ARZININ DÖVİZ KURU ÜZERİNE ETKİSİ: KAZAKİSTAN ÖRNEĞİ Prof. Dr. Fuat SEKMEN Kırgızistan-Türkiye

Detaylı

DİCLE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİSİ YIL: 7 * CİLT/VOL.: 7 * SAYI/ISSUE:

DİCLE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİSİ YIL: 7 * CİLT/VOL.: 7 * SAYI/ISSUE: YÜKSELEN PİYASA EKONOMİLERİNDE FİNANSAL GELİŞME VE EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİNİN ANALİZİ Öz Dilek ŞAHİN Bu çalışmanın amacı finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi analiz etmektir. Bu kapsamda

Detaylı

TÜRKİYE DEKİ YABANCI ÜLKE TEMSİLCİLİKLERİ

TÜRKİYE DEKİ YABANCI ÜLKE TEMSİLCİLİKLERİ Ülke TÜRKİYE DEKİ YABANCI ÜLKE TEMSİLCİLİKLERİ Temsilcilik Türü Şehir Telefon Faks e-posta A.B.D. Başkonsolosluk Adana (0322) 346 62 62 (0322) 346 79 16 A.B.D. Büyükelçilik Ankara 455 55 55 467 00 19 A.B.D.

Detaylı

TÜ ROFED TÜRİ ZM BÜ LTENİ

TÜ ROFED TÜRİ ZM BÜ LTENİ TÜ ROFED TÜRİ ZM BÜ LTENİ Eylül - 2018 Hazırlayan: Aslı VAZ İçindekiler 1. TÜRKİYE'YE VE DÖRT İLİMİZE GELEN ZİYARETÇİLERİN YILLARA VE AYLARA GÖRE DAĞILIMI... 1 1.1. TÜRKİYE YE GELEN ZİYARETÇİLERİN YILLARA

Detaylı

Yrd.Doç.Dr. ŞAHİN BULUT

Yrd.Doç.Dr. ŞAHİN BULUT Yrd.Doç.Dr. ŞAHİN BULUT Ekonomi Ve Finans Bölümü Eğitim Bilgileri 1995-1999 Lisans Pamukkale Üniversitesi Fen-edebiyat Matematik Bölümü Matematik Pr. Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye (Yl) 2006-2009 Yüksek

Detaylı

DIŞA AÇIKLIK VE KALKINMA İLİŞKİSİ ( ): TÜRKİYE ÖRNEĞİ

DIŞA AÇIKLIK VE KALKINMA İLİŞKİSİ ( ): TÜRKİYE ÖRNEĞİ DIŞA AÇIKLIK VE KALKINMA İLİŞKİSİ (1968-2003): TÜRKİYE ÖRNEĞİ Bayram GÜNGÖR (*) Serdar KURT (**) Özet: Bu çalışmada, 1968-2003 dönemini kapsayan yıllık verilerle, Türkiye ekonomisinde dışa açıklık ve kalkınma

Detaylı

Yayınlar. Uluslararası hakemli dergilerde yayınlanan makaleler (SSCI kapsamında taranan)

Yayınlar. Uluslararası hakemli dergilerde yayınlanan makaleler (SSCI kapsamında taranan) Yayınlar Uluslararası hakemli dergilerde yayınlanan makaleler (SSCI kapsamında taranan) Sadullah Çelik ve Yasemin Özerkek, (2009), Panel Cointegration Analysis of Consumer Confidence and Personal Consumption

Detaylı

TEMEL MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER - BÜYÜME

TEMEL MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER - BÜYÜME 1 TEMEL MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER - BÜYÜME 12.0 Türkiye GSYİH Büyüme Oranları(%) 10.0 9.4 8.4 9.2 8.8 8.0 6.0 4.0 6.8 6.2 5.3 6.9 4.7 4.0 4.0 5.0 2.0 0.7 2.1 0.0-2.0-4.0-6.0-8.0-5.7-4.8 Tahmin(%) 2014

Detaylı

ESOGÜ İ İ B F YAZ OKULU TASLAK DERS PROGRAMI

ESOGÜ İ İ B F YAZ OKULU TASLAK DERS PROGRAMI 1.SINIF DERSLER 131211135 İşletme Matematiği I 6 Doç.Dr. Ayşe BAYAR A21 08.00-131111131 Genel Matematik I 4 Doç.Dr. Süheyla EKMEKÇİ A22 08.00-12.00 131311133-A Kamu Maliyesi I-A 6 Yrd.Doç.Dr. Semih BİLGE

Detaylı

Anahtar Kelimeler: Ekonomik Büyüme, Enflasyon, Kointegrasyon,Granger Nedensellik Analizi

Anahtar Kelimeler: Ekonomik Büyüme, Enflasyon, Kointegrasyon,Granger Nedensellik Analizi TÜRKĐYE DE ENFLASYON ĐLE GSYĐH ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐNĐN KOĐNTEGRASYON YÖNTEMĐYLE ĐNCELENMESĐ * ÖZET Bu çalışmada, Türkiye de enflasyon ile GSYĐH arasındaki ilişki kointegrasyon yöntemi kullanılarak 987:2004:3

Detaylı

DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI VE SABİT SERMAYE YATIRIMLARININ İHRACAT ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TÜRKİYE ÜZERİNE EŞBÜTÜNLEŞME VE NEDENSELLİK ANALİZİ

DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI VE SABİT SERMAYE YATIRIMLARININ İHRACAT ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TÜRKİYE ÜZERİNE EŞBÜTÜNLEŞME VE NEDENSELLİK ANALİZİ DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI VE SABİT SERMAYE YATIRIMLARININ İHRACAT ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TÜRKİYE ÜZERİNE EŞBÜTÜNLEŞME VE NEDENSELLİK ANALİZİ ÖZET Ayberk ŞEKER 1 (Yalova Üniversitesi, ayberk.seker@yalova.edu.tr)

Detaylı

Finansal Gelişme ve Ekonomik Büyüme İlişkisi Türkiye Örneği. Financial Development and Economic Growth in Turkey

Finansal Gelişme ve Ekonomik Büyüme İlişkisi Türkiye Örneği. Financial Development and Economic Growth in Turkey İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Cilt: 5, Sayı: 7, 2016 Sayfa: 1757-1765 Finansal Gelişme ve Ekonomik Büyüme İlişkisi Türkiye Örneği Hacı Bayram IŞIK Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, İktisat

Detaylı

TÜRKİYE, KURU İNCİR İHRACATININ EKONOMETRİK ANALİZİ. AN ECONOMETRIC ANALYSIS OF DRIED FIGS EXPORT in TURKEY

TÜRKİYE, KURU İNCİR İHRACATININ EKONOMETRİK ANALİZİ. AN ECONOMETRIC ANALYSIS OF DRIED FIGS EXPORT in TURKEY Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Y.2017, C.22, S.2, s.439-448. Suleyman Demirel University The Journal of Faculty of Economics and Administrative Sciences Y.2017,

Detaylı

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER 1.KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM 2013 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 2,8 oranında büyüyen ABD ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 3,6 oranında büyümüştür. ABD de 6 Aralık 2013 te

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE FİNANS SEKTÖRÜ VE REEL SEKTÖR ETKİLEŞİMİ

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE FİNANS SEKTÖRÜ VE REEL SEKTÖR ETKİLEŞİMİ TÜRKİYE EKONOMİSİNDE FİNANS SEKTÖRÜ VE REEL SEKTÖR ETKİLEŞİMİ Abdulkadir KAYA Ünal GÜLHAN Bener GÜNGÖR Öz Bu çalışmada, finansal piyasalardaki gelişmelerin ekonomik büyümeye katkıda bulunduğunu iddia eden

Detaylı

Article Arrival Date: Published Date: Vol 3/ Issue 12 / pp:

Article Arrival Date: Published Date: Vol 3/ Issue 12 / pp: SOCIAL SCIENCE DEVELOPMENT JOURNAL SSDjournal Open Access Refereed E-Journal & Refereed & Indexed http://www.ssdjournal.org / ssdjournal.editor@gmail.com Article Arrival Date: 28.6.218 Published Date:

Detaylı

UFRS 16 KİRALAMA STANDARDI, ŞİRKETİNİZE ETKİSİ

UFRS 16 KİRALAMA STANDARDI, ŞİRKETİNİZE ETKİSİ UFRS 16 KİRALAMA STANDARDI, ŞİRKETİNİZE ETKİSİ İÇİNDEKİLER NEDEN BU STANDARDA İHTİYAÇ VAR? 3 YENİ STANDART KİMLER İÇİN GEÇERLİ? 3 YENİ STANDART, KİRACI OLARAK SİZİN İÇİN NE ANLAMA GELİYOR? 4 ÖNEMLİ KAVRAMLARA

Detaylı

Sığır Sayısı, Süt Üretimi ve Süt Fiyatı Arasındaki Uzun Dönem İlişkisinin Belirlenmesi: 1980-2013 Dönemi-Türkiye Örneği

Sığır Sayısı, Süt Üretimi ve Süt Fiyatı Arasındaki Uzun Dönem İlişkisinin Belirlenmesi: 1980-2013 Dönemi-Türkiye Örneği Türkiye Tarımsal Araştırmalar Dergisi http://dergi.siirt.edu.tr/index.php/ziraat Araştırma Makalesi / Research Article Turk J Agric Res (2014) 1: 196-202 TÜTAD ISSN: 2148-2306 Sığır Sayısı, Süt Üretimi

Detaylı

AKP hükümeti zamanında ekonomik büyüme ve istikrar sağlanmıştır

AKP hükümeti zamanında ekonomik büyüme ve istikrar sağlanmıştır Türkiye, AKP iktidarı zamanında ekonomik büyüme ve istikrar elde etmiştir. Bu başarı, geçmiş hükümetler ve diğer büyüyen ekonomiler ile karşılaştırıldığında pek de etkileyici değildir Temel Mesajlar 1.

Detaylı

Türkiye de İmalat, Madencilik, Enerji Ve İnşaat Sektörlerindeki Büyümenin Tarım Sektöründeki Büyümeye Etkisi: Ekonometrik Bir Analiz

Türkiye de İmalat, Madencilik, Enerji Ve İnşaat Sektörlerindeki Büyümenin Tarım Sektöründeki Büyümeye Etkisi: Ekonometrik Bir Analiz Türkiye de İmalat, Madencilik, Enerji Ve İnşaat Sektörlerindeki Büyümenin Tarım Sektöründeki Büyümeye Etkisi: Ekonometrik Bir Analiz Dr. Yüksel OKŞAK 1 1 Uludağ Üniversitesi İnegöl MYO, yukseloksak@uludag.edu.tr,

Detaylı

TÜRKİYE DE SABİT SERMAYE YATIRIMLARININ EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ:KO- ENTEGRASYON ANALİZİ (1980-2006)

TÜRKİYE DE SABİT SERMAYE YATIRIMLARININ EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ:KO- ENTEGRASYON ANALİZİ (1980-2006) KMU İİBF Dergisi Yıl:10 Sayı:14 Aralık/2008 TÜRKİYE DE SABİT SERMAYE YATIRIMLARININ EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ:KO- ENTEGRASYON ANALİZİ (1980-2006) Özet Yusuf BAYRAKTUTAN * İbrahim ARSLAN ** 20.yüzyılda

Detaylı

KONUT ELEKTRiK TALEP DENKLEMiNiN TAHMiNi: Türkiye Örneği, 1950-1991 (*)

KONUT ELEKTRiK TALEP DENKLEMiNiN TAHMiNi: Türkiye Örneği, 1950-1991 (*) EKONOMİK YAKLAŞlM 71 KONUT ELEKTRiK TALEP DENKLEMiNiN TAHMiNi: Türkiye Örneği, 1950-1991 (*) Rahmi YAMAK* * Bayram GÜNGÖR * * * GiRiŞ Bir çok ülkede olduğu gibi, Türkiye'de de konut elektrik tüketiminin

Detaylı

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER 1.KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM ABD Merkez Bankası FED, 18 Aralık tarihinde tahvil alım programında azaltıma giderek toplam tahvil alım miktarını 85 milyar dolardan 75 milyar

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 5. Çalıştığı Kurum : Adnan Menderes Üniversitesi, Söke İşletme Fakültesi, Ekonomi Bölümü

ÖZGEÇMİŞ. 5. Çalıştığı Kurum : Adnan Menderes Üniversitesi, Söke İşletme Fakültesi, Ekonomi Bölümü ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Kurtuluş BOZKURT 2. Doğum Tarihi : 17. 11. 1978 3. Unvanı : Yrd. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora 5. Çalıştığı Kurum : Adnan Menderes Üniversitesi, Söke İşletme Fakültesi,

Detaylı

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA Problem 1 (KMS-2001) Kısa dönem toplam arz eğrisinin pozitif eğimli olmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

Detaylı

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri 1. Yıl - Güz 1. Yarıyıl Ders Planı Mikroekonomik Analiz I IKT751 1 3 + 0 8 Piyasa, Bütçe, Tercihler, Fayda, Tercih,

Detaylı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 MAYIS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Şubesi

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 MAYIS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Şubesi HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 MAYIS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU Hazırgiyim ve Konfeksiyon Şubesi Haziran 2017 2 HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2017 MAYIS İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

Detaylı

ENFLASYON VE PARA İKAMESİ İLİŞKİSİ: TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN EKONOMETRİK BİR ANALİZ (1994:01-2009:12)

ENFLASYON VE PARA İKAMESİ İLİŞKİSİ: TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN EKONOMETRİK BİR ANALİZ (1994:01-2009:12) ENFLASYON VE ARA İKAMESİ İLİŞKİSİ: TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN EKONOMETRİK BİR ANALİZ (1994:01-2009:12) Taha Bahadır SARAÇ Niğde Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü, Niğde E-posta:

Detaylı

SERAMİK KAPLAMA MALZEMELERİ VE SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ SEKTÖRÜNDE DÜNYA İTHALAT RAKAMLARI ÇERÇEVESİNDE HEDEF PAZAR ÇALIŞMASI

SERAMİK KAPLAMA MALZEMELERİ VE SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ SEKTÖRÜNDE DÜNYA İTHALAT RAKAMLARI ÇERÇEVESİNDE HEDEF PAZAR ÇALIŞMASI SERAMİK KAPLAMA MALZEMELERİ VE SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ SEKTÖRÜNDE DÜNYA İTHALAT RAKAMLARI ÇERÇEVESİNDE HEDEF PAZAR ÇALIŞMASI ORTA ANADOLU İHRACATÇI BİRLİKLERİ GENEL SEKRETERLİĞİ Seramik sektörünün en

Detaylı

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ/İŞLETME ANABİLİM DALI (DR) SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ/İŞLETME ANABİLİM DALI (YL) (TEZLİ)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ/İŞLETME ANABİLİM DALI (DR) SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ/İŞLETME ANABİLİM DALI (YL) (TEZLİ) SONER AKKOÇ DOÇENT Adres ÖZGEÇMİŞ YÜKSEKÖĞRETİM KURULU Dumlupınar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Evliya Çelebi Yerleşkesi KÜTAHYA 10.04.2014 Telefon E-posta 2742652031-4631 Doğum Tarihi 26.11.1978

Detaylı

PETROL FİYATLARI İLE BIST 100 ENDEKSİ KAPANIŞ FİYATLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ

PETROL FİYATLARI İLE BIST 100 ENDEKSİ KAPANIŞ FİYATLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ PETROL FİYATLARI İLE BIST 100 ENDEKSİ KAPANIŞ FİYATLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ Arzu ÖZMERDİVANLI Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Muhasebe ve Vergi Bölümü Özet: Hisse

Detaylı

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ M A R M A R A Ü N İ V E R S İ T E S İ İ K T İ S A T F A K Ü L T E S İ A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ DÜNYA FAİZ ORANLARI EURO/DOLAR PARİTESİ TÜRKİYE EKONOMİSİ NDE BÜYÜME ÖDEMELER DENGESİ DIŞ TİCARET ENFLASYON

Detaylı

TÜRKİYE DE AR-GE HARCAMALARI VE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ NEDENSEL İLİŞKİNİN ANALİZİ

TÜRKİYE DE AR-GE HARCAMALARI VE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ NEDENSEL İLİŞKİNİN ANALİZİ Ege Akademik Bakış / Ege Academic Review 9 () 2009: 25-259 TÜRKİYE DE AR-GE HARCAMALARI VE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ NEDENSEL İLİŞKİNİN ANALİZİ ANALYSIS OF THE CASUAL RELATIONSHIP BETWEEN R&D EXPENDITURES

Detaylı

TURİZM SEKTÖRÜNÜN TÜRKİYE NİN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: 1963-2011 THE EFFECT OF TOURISM SECTOR ON THE ECONOMIC GROWTH OF TURKEY: 1963-2011

TURİZM SEKTÖRÜNÜN TÜRKİYE NİN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: 1963-2011 THE EFFECT OF TOURISM SECTOR ON THE ECONOMIC GROWTH OF TURKEY: 1963-2011 ÖZ TURİZM SEKTÖRÜNÜN TÜRKİYE NİN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: 1963-2011 Nurgün TOPALLI 1 Turizm ülkelerin ekonomik ve sosyal alanlarında önemli bir hizmet sektörü olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmanın

Detaylı

24 Haziran 2016 Ankara

24 Haziran 2016 Ankara 24 Haziran 216 Ankara Sunum Planı I. İktisadi Görünüm II. Yapısal Konular III. Genel Değerlendirme 2 İKTİSADİ GÖRÜNÜM 3 3.15 6.15 9.15 12.15 3.16 İktisadi Faaliyet Büyümeye Katkılar (Harcama Yönünden,

Detaylı

HALI SEKTÖRÜ. Mayıs Ayı İhracat Bilgi Notu. TDH AR&GE ve Mevzuat Şb. İTKİB Genel Sekreterliği. Page 1

HALI SEKTÖRÜ. Mayıs Ayı İhracat Bilgi Notu. TDH AR&GE ve Mevzuat Şb. İTKİB Genel Sekreterliği. Page 1 2017 HALI SEKTÖRÜ Mayıs Ayı İhracat Bilgi Notu TDH AR&GE ve Mevzuat Şb. İTKİB Genel Sekreterliği Page 1 HALI SEKTÖRÜ 2017 MAYIS AYI İHRACAT PERFORMANSI 2017 yılı Ocak-Mayıs döneminde Türkiye nin toplam

Detaylı

Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Tablo 1. En hızlı daralan ve büyüyen ekonomiler 3. 2009'da En Hızlı Daralan İlk 10 Ekonomi

Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Tablo 1. En hızlı daralan ve büyüyen ekonomiler 3. 2009'da En Hızlı Daralan İlk 10 Ekonomi POLİTİKANOTU Mart2011 N201126 tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Sarp Kalkan 1 Politika Analisti, Ekonomi Etütleri Ayşegül Dinççağ 2 Araştırmacı, Ekonomi Etütleri Büyüme Rakamları Üzerine

Detaylı

TÜ ROFED TÜRİ ZM BÜ LTENİ

TÜ ROFED TÜRİ ZM BÜ LTENİ TÜ ROFED TÜRİ ZM BÜ LTENİ Mayıs - 2018 Hazırlayan: Aslı VAZ İÇİNDEKİLER 1. TÜRKİYE'YE VE DÖRT İLİMİZE GELEN ZİYARETÇİLERİN YILLARA VE AYLARA GÖRE DAĞILIMI... 1 1.1. TÜRKİYE YE GELEN YABANCI ZİYARETÇİLERİN

Detaylı

Türkiye de Faizsiz Bankacılık Alanında Yayınlanmış Tezlerin Analizi. Dr. Mustafa Tevfik KARTAL Borsa İstanbul A.Ş.

Türkiye de Faizsiz Bankacılık Alanında Yayınlanmış Tezlerin Analizi. Dr. Mustafa Tevfik KARTAL Borsa İstanbul A.Ş. Türkiye de Faizsiz Bankacılık Alanında Yayınlanmış Tezlerin Analizi Dr. Mustafa Tevfik KARTAL Borsa İstanbul A.Ş. Giriş Çalışmanın Amacı Çalışmanın Kapsamı Uygulama ve Sonuçlar 2 Giriş GSYH lerden daha

Detaylı

SESSION 4C: Uluslararası Ticaret II 455

SESSION 4C: Uluslararası Ticaret II 455 SESSION 4C: Uluslararası Ticaret II 455 Kırgızistan da Dış Ticaret ve Yurtdışından Transferlerin Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya Etkisi: ARDL Sınır Testi Yaklaşımı The Effect of Foreign Trade and Remittances

Detaylı