26'ıncı Sayımız da Karartılımaktan Kurtulamadı

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "26'ıncı Sayımız da Karartılımaktan Kurtulamadı"

Transkript

1

2 26'ıncı Sayımız da Karartılımaktan Kurtulamadı Gazetemizin 16 Nisan tarihli 26'ıncı sayısı İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından sansürlendi. Sansürlenme gerekçeleri bilinen "bölücülük yapmak", "halkı kışkırtmak", "yasadışı örgüt propagandası yapmak"tı. 26'ıncı sayımızın sansüre uğrayan yazıları şunlardır: "Bedeller Ödeyerek Kazandık 1 Mayıs Alanlarını. 1 Mayıs Bugün Kavga Günümüz. Halkın iktidarında Bayram Günümüz Olacak 1 Mayıs'ı Böyle Kazandık" başlıklı 1 Mayıs'ı nasıl kazandığımızı, 1 Mayıs 1986 yılından 1998 yılına kadar olan 1 Mayıslar'ı ve 1 Mayıs şehitlerini analatan yazımız, Yoldaşlar Bizi Aşın köşemizde yer alan "18-24 Nisan Şehitlerimiz" başlıklı 20 Nisan 1992 yılında SDB savaşçısı Önder Özdoğan, 20 Nisan 1995 yılında DHKC gerillası Suat Alkan, Zeliha Güdenoğlu, Duran Akbaş, 23 Nisan 1993 yılında Devrimci sol gerillaları Cihan Taçyıldız, Cengiz Kala, Haydar Aydın, Abidin Yıldız, Behiye Canik, Abdi Şeker, Eylem Yıldız, Hasan Aktaş, Selvi Uzun.Özgür Kılıç, Ali Özbakır, Mehmet Çolak, 23 Nisan 1980 yılında Yusuf Topallar, 23 Nisan 1993 yılında Devrimci Sol'un örnek SDB komutanlarından İbrahim Yalçın'ı ve 24 Nisan 1997 tarihinde şehit düşen Dev-Genç'li Çiğdem Yıldır'ı anlatan yazılarımız, Anadolu Mücadele Tarihinden köşemizde yer alan "Karadeniz (5)" başlıklı 1992 Kasım'ından 1998'in sonuna kadar Karadeniz Bölgesi'nin mücadele tarihini; yapılan eylemleri, direnişleri, gerilla faaliyetlerini anlatan yazımız, "Şehirlerde Ölümü Tilililerle Yenen Kahramanlar" başlıklı şehirlerde silahlı mücadeleyi gelenekler yaratarak yükseltenleri anlatan yazımız, "Dağlarda Ölümsüzleşen Sahanlarımız" başlıklı Toroslar'da, Ege, Karadeniz, Kürdistan dağlarında gerilla mücadelesini yükselten, gelenekleri sürdüren ve umudun adı olan gerilla şehitlerimizi anlatan yazımız/'hapishaneler Ölümü Gülerek Kucaklayan Boranlar" başlıklı devrimci mücadele içerisinde tutsak düşmüş ama hapishanelerdeki haklarını ölüm pahasına kazanmış, özgür tutsak olma misyonuna her geçen süreçte yeni halkalar eklemiş olan hapishane şehitlerini anlatan yazımız, "Demokratikte Geleneğimizi Yaşatanlar" başlıklı demokratik alanın önemini kavramış, mücadeleyi demokratik alanda yükseltmiş ve gelenekleri yaşatmış olan demokratik alanda şehit düşenleri anlatan yazımız sansürlenmiştir. Amaç Kurtuluş'un yazdığı fikirlerin halka ulaşmasını engellemektir. Gazetemizin 26'ıncı sayısına da uygulanan sansür politikalarını protesto ediyor, fikirlerimizi halka ulaştırmak için tüm engelleri bir bir aşacağımızı bir kez daha duyuruyoruz. 1MAYIS'TA ALANLARA 3-1MAYISI KAZANDIK....5 MEHMET AKİF DALCI...6 HABER-YORUM YUGOSLAVYA., YUGOSLAVYA TARİHİ (2) EMPERYALİZM TEK YOL DEVRİM BİR SAHTEKARLIK ÖRNEĞL.,...19 BİRLEŞELİM SAVAŞALIM KAZANALIM BASINDAN...21 SANSÜR YOLDAŞLAR BİZİ AŞIN İÇ ANADOLU BÖLGESİ HABER-YORUM HAPİSHANELER HALK GERÇEĞİMİZ BU TARİH BİZİM CEPHE AÇIKLAMASI.,,,..,,,, HABER-YORUM TÜRKİYE'DE İŞKENCE ö ON İKİLER DİYARBAKIR ŞEHİTLERİ BİR ÖĞRETMENE MEKTUP ÖĞRENİYORUZ ÖĞRETİYORUZ DEVRİMCİ YAŞAM GÖRÜNEN KÖY...47

3 ÜLKEMİZİN BAĞIMSIZLIĞI, HALKLARIMIZI N ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN; BASKI, SÖMÜRÜ VE ZULME SON VERMEK İÇİN; ADALET İÇİN; ONURUMUZU VE NAMUSUMUZU KORUMAK İÇİN; 1 MAYISTA ALANLARA ÇIKALIM, GÜCÜMÜZÜ BİRLEŞTİREÜMI TALEPLERİMİZİ HAYKIRALIM; BİZİ AÇLIĞA, YOKSULLUĞA MAHKUM EDENLERDEN, İŞKENCE VE ZULÜM UYGULAYANLARDAN HESAP SORALIMI RÜŞVETE, TALANA, SOYGUNA, FUHUŞA, KUMARA, ÇETELERE, MAFYACILIĞA SON VERMEK İÇİN; İŞSİZE İŞ, TOPRAKSIZ KÖYLÜYE TOPRAK İÇİN; MEMURA SENDİKA, HALKIN HER KESİMİNE ÖRGÜTLENME HAKKI İÇİN; DEMOKRATİK, BİLİMSEL EĞİTİM İÇİN; HERKESE İŞ GÜVENCESİ, SAĞLIK, KONUT HAKKI İÇİN; Sömürü ve zulmün olduğu her yerde; 1 MAYIS HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ ÎÇÎN MEYDANLARA ÇIKMA, HESAP SORMA GÜNÜDÜR... 1 Mayıs, tüm dünya emekçilerinin, ezilen halkların birlik, dayanışma ve mücadele günüdür... 1 Mayıs kavga günüdür... Yüzyılı aşkın süredir dünya emekçileri her 1 Mayıs'ta kol kola, omuz omuza, hep birlikte egemenlerin karşısına dikilip, çektikleri acıların, yaşadıkları zulmün, sömürünün hesabını soruyorlar. Aynı acıları, aynı ezilmişliği yaşayan insanlar olarak, ALANLARA zalimlerin üzerine birlikte yürümenin coşkusunu yaşıyorlar. Taleplerini, özlemlerini hep birlikte haykırıyorlar. Her 1 Mayıs'ta emekçilerin birlikte mücadelesinden doğan muazzam gücü görüyorlar. Ülkemizde de 1 Mayısları özgürce kutlayabilmek, alanlara çıkabilmek için büyük bedeller ödedik. Taleplerimizi haykırmak için omuz omuza verdiğimiz 1 Mayıs alanları kanımızla sulandı. Kararlıydık. 1 Mayıslar onurumuza, namusumuza, emeğimize duyduğumuz saygıydı; bunlara elini, dilini uzatanlardan hesap sorma günümüzdü. Halkın iktidarına kadar da öyle kalacaktı. Baskılar bizleri yıldıramadı. Çünkü meşruyduk. Haklılığımıza güveniyorduk. Düşman saldırdıkça birbirimize kenetlendik; üzerimize yağan kurşunların üstüne üstüne yürüdük. 1 Mayıs alanlarını böyle kazandık, böyle koruyup bugünlere getirdik. Aynı kararlılık, aynı hesap sorma bilinciyle bu 1 Mayıs'ta da alanlarda olacağız. Emperyalizm ve işbirlikçileri dünyanın her tarafında ve ülkemizde tüm güçleriyle halklara saldırıyorlar. Bölüp, parçalayarak, birbirine düşürüp güçsüz bırakarak teslim almak için ellerinden geleni yapıyorlar. Oligarşi, 12 Mart Gazi ve 16 Mart İstanbul Üniversitesi katliamının

4 anmalarında, Newroz'da her yeri kuşatma altına alarak, binlerce insanı gözaltına alarak, evleri, işyerlerini basarak şehitlerimizi anmamıza, hak ve adalet taleplerimizi haykırmamıza engel olmaya çalıştı. Bu 1 Mayıs'ta da öncekilerde olduğu gibi tüm devrimciler, tüm halk kesimleri olarak biraraya gelmemize, gücümüzü birleştirmemize engel olmaya çalışacaktır. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin bu saldırılarına karşı her ulustan, her inançtan, her meslekten tüm halk olarak birleşelim, bizi bölmeyi, birbirimize düşürmeyi, düşman etmeyi başaramayacaklarını, teslim alamayacaklarını gösterelim. Saldırılara, tehditlere boyun eğmeyelim. 1 Mayıs alanlarını dolduralım. Onbinlercemiz tek yumruk, tek yürek olup 1 - Mayıs'larda "Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Kahrolsun Emperyalizm, Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz" diye haykıralım. 1 Mayıs'ın tüm emekçilerin, tüm ezilen halkların birlik, dayanışma ve mücadele günü olduğunu bir kez daha gösterelim. Bağımsızlık ve özgürlük taleplerimiz için; adalet talebimiz için; onurumuz ve namusumuza sahip çıkmak için; tüm halkımızın eşit koşullarda kardeşlik ve barış içinde yaşayacağı, sömürünün, zulümün olmadığı bir ülke için alanlarda devrimcilerin saflarında birleşelim. İşçiler; Onyıllardır işten atarım, fabrikayı kapatırım, aç susuz bırakırım diyerek bizi tehdit ediyorlar. Boynumuzu büküp bizim için çizdikleri kadere mahkum olmamızı istiyorlar. Bizim mücadelemizin sonucu olarak ortaya çıkan 1 Mayıs'ta alanlara çıkıp gücümüzü görmemizi istemiyorlar. Bunun için tanklarını, coplarını karşımıza çıkardılar, yetmedi; MGK sendikacılarını devreye soktular. 1 Mayıslarda bizi salonlara hapsetmeye çalıştılar. Bunu da başaramayınca bu kez alanlarda bizi bölmeye çalıştılar. MGK sendikacıları, polisi bir olup devrimcilerle, halkımızın diğer kesimleriyle aramıza barikat örmeye kalktılar. Bu sene de aynı oyunları denemeye kalkacaklardır. Oyuna gelmeyelim. Yerimiz MGK sendikacılarının yanı değil, halkın, devrimcilerin yanıdır. Bizi işsizliğe, açlığa, yoksulluğa mahkum edenlere, örgütsüz bırakmak isteyenlere, özelleştirmelere, taşeronlaştırmaya karşı olduğumuzu göstermek için; iliklerimize kadar sömüren emperyalist tekellerden, işbirlikçilerinden, patronlardan; patronlarla, devletle işbirliği yapan, bizi masalarda, içki sofralarında satan MGK sendikacılarından hesap sormak için 1 Mayıs'ta alanlara çıkalım. Memurlar; Yıllardır alanlarda haykırdığımız grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkımızı elde etmek için verdiğimiz mücadeleyi baskı, tehdit, gözaltı, sürgünlerle engellemeye çalışanlara karşı boyun eğmediğimizi, sefalet ücretiyle köle gibi çalışmak istemediğimizi, 1 Mayıs alanlarında tüm halkımızla birlikte yerimizi alarak gösterelim. Bizleri kapıkulu olarak gören Susurluk devletine karşı gücümüzü ve meşruluğumuzu haykıralım. Gecekondulular; Seçimden seçime kapımızı çalan oy bezirganlarına inanmadığımızı bir kez de 1 Mayıs alanlarına çıkarak gösterelim. Bizleri gecekondulu olduğumuz için suçlu ilan eden, hor gören; yoksul, yolsuz, susuz, kanalizasyonsuz, doktorsuz bırakarak sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkum eden; mahallelerimizi, sokaklarımızı barpavyonlarla dolduran, fuhuşu, uyuşturucusu, içkisi, kumarı ile gençlerimizi yozlaştırmaya, kötü yola düşürmeye çalışan, koyan Susurluk Devleti'nden 1 Mayıs alanlarında hesap soralım. Gücümüzü birleştirelim. Köylüler; Onyıllardır kanımızı emdiler. Bir avuç tohuma, iki adım toprağa muhtaç ettiler. "Yoksul köylülüğü" kader bilmemizi istediler. Gün oldu ürünlerimiz elimizde kaldı, gün 1 MAYIS'TA oldu alınterimize karşılık verdikleri çocuğu bile güldürecek zamlarla oyalamaya çalıştılar. Gurbet yollarına düşürüldük, okutamadığımız çocuklarımızı küçük yaşta ırgatlığa götürmek, çalıştırmak zorunda bırakıldık. Tohum atmadan, gübre vermeden ekin olmaz. Kara kara düşünmek ise hiçbir sorunumuzu çözmez. Halkın en örgütsüz kesimlerinden biri olarak birlik ve dayanışmaya en çok muhtaç kesimlerden biri de biziz. 1 Mayıs bütün emekçilerin olduğu kadar bizim de birlik, dayanışma ve mücadele günümüzdür. Ona sahip çıkalım. 1 Mayıs'ta 1 Mayıs gösterilerinin yapıldığı bize en yakın alana gidelim, işçisi, memuru, esnafı, gençliği aydını ile tüm halk olarak gücümüzü birleştirelim. Bizi açlığa, yoksulluğa, el kapılarına muhtaç edenlerden hesap soralım. Gençler; Okullarda gerici-faşist eğitim sistemiyle bizi cendere altına almak isteyen, halkımıza ve vatanımıza yabancılaştırmaya çalışan, paralı eğitim sistemiyle okulların kapılarını tümden yüzümüze kapatmaya çalışan, YÖK'le birlikte bizi nefes alamaz hale getirmek isteyen, yoz kültürle bizleri bireyci, bencil yapmak isteyen Susurluk Devleti'ne karşı işçi, köylü, öğrenci gençlik olarak alanlardaki yerimizi alalım. Dev-Genç öncülüğünde, Cephe kortejinde gençliğin yozlaştırılamayacağını, robotl aş tırılamayacağını, bağımsızlık ve özgürlük savaşından koparılamayacağını gösterelim. Aydınlar, Esnaflar, İşsizler, Ev kadınları; 1 Mayıs alanları bütün bir halk olarak birliğimizi sağladığımız, güçlendirdiğimiz yerlerdir. Hangi durumda, koşullarda olursa olsun, halkın her kesimi bu birliğin içinde yerini almalıdır. Alanlara çıkmamız için her kesimin kendince pek çok nedeni vardır, talep edecek, hesap soracak çok şeyimiz vardır, ve bunların da ötesinde tüm bir halk olarak bağımsız, demokratik bir ülke istemek gibi ortak bir talebimiz var. Şehitlerimiz De Alanlarda Bizimle; Yıllardır oligarşinin hiçbir saldırısı halkın onbinler olup kavga alanlarına, 1 Mayıs'a akışını engelleyemedi. Engelleyemez de. Halka her saldırdığında, karşısında elindeki taşlarla Mehmet'i buluyor. Her saldırdığında, kanlar içinde omuzlarda taşınan Dursun Odabaş'ı, Yalçın Levent'i, Hasan Albayrak'ı buluyor. Yılgınlık yok diyor işçi Mehmet; meydanları polise terk etmek yok diyor öğrenci Şengül ve Uğur; 1 Mayıs alanları bizimdir diyor Salih Kul ve Öztürk Acari. 1 Mayıs günü alanlarda hep birlikte adalet isteyelim diyor analar. HALKIMIZ; Alanlarda oluşturacağımız birlik ve dayanışma geleceğimizin güvencesidir. Birliğimiz, emperyalistlerin, IMF'nin yönetmediği bağımsız bir ülke içindir. Birliğimiz, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin bizi bölüp parçalama çabalarına karşı tüm Anadolu halkları olarak verdiğimiz cevaptır. Birliğimiz, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin, halk düşmanlarının bizi yönetmesine karşı olduğumuzu göstermek içindir. Birliğimiz, baskı ve yasaklara, gözaltılara, işkenceye, katliamlara, kayıplara, işten atılmalara, özelleştirmelere, sansüre karşı olduğumuzu haykırmak içindir, Birliğimiz, çetelerin, mafyacıların, kaçakçıların yaptıklarını yanlarına bırakmayacağımızı göstermek içindir. Birliğimiz, tenceremizde dert değil yemek kaynatabilmek, okuyacak okul, çalışacak iş, hastalandığımızda bakılacağımızdan emin olduğumuz bir sağlık sistemi içindir. Birliğimiz, tüm Anadolu halklarının eşit koşullarda, dili, kültürü, inançları ile özgür olarak yaşayabileceği halkın iktidarının kurulabilmesi içindir. 1 MAYIS'TA DEVRİMCÎLERİN SAFLARINDA BİRLİK OLALIM. Geleceğimiz için, kendi söz ve karar hakkımızı kullanabileceğimiz demokratik halk iktidarını kurmak için Cephe saflarında yürüyelim.*

5 1 Mayıs'ı şehitlerimizle kazandık Her 1 Mayıs'ta aramızda olacaklar 1 Mayıs'ı kolay kazanmadık. Bu günü alanlarda kutlamak için kan döktük, emek verdik. Bir tarih yazdık. Bu tarihin her satırında devrimci hareketin emeği ve şehitleri vardır. Ancak böyle büyük bir kararlılığın sonucu olarak 1 Mayıslar anlamına uygun kutlanmaya başlanmıştır. Bizler 1 Mayıs kutlamalarından asla vazgeçmedik. 1 Mayıs'ı alanlarda kutlayamadığımız da oldu; ancak işkencehanelerde, cuntanın zindanlarında, bulunduğumuz her yerde 1 Mayıs günü sloganlarımızı haykırdık, bayraklarımızı dalgalandırdık. 12 Eylül sonrası yıllarca alanlarda 1 Mayıs kutlamaları yapılamadı. Cuntanın yarattığı ağır baskı ortamı bunu engellemişti. Henüz 1 Mayıs yasaktı. Düşman her yeri polisiyle dolduruyor, göz açtırmamaya çalışıyordu. 1980'li yılların sonuna gelindiğinde karanlığı yırtmak için yeni adımlar gerekiyordu artık Nisanı'nda, devrimci hareketin savaşçıları olan Öztürk Acari ve Salih Kul Okmeydanı'nda kaldıkları evde 1 Mayıs için bu amaçla bir eylem hazırlığındayken düşman tarafından kuşatıldılar. Aynı gün haber bültenlerinde televizyonlar, radyolar "teslim ol çağrılarına ateşle karşılık verdiklerini" söylediler. Ertesi gün 1 Mayisin 12 Eylül sonrası ilk kez alanlarda kutlanmaya başlandığı gündü. Binlerce kişi Sıraselviler'den Taksim'e doğru yürüyüşe geçti. Polis kitleyi Taksim'e ulaşmadan dağıtmayı başardı; ancak 1 Mayıslarda halkı eskisi gibi terörize edemeyeceğini de öğrenmişti. Korkunun, örgütsüzlüğün, pasifikasyonun duvarları yıkılmış, alanlara dev bir adım atılmıştı artık. 1 Mayıs 1989 faşizmin prestijine ağır bir darbe oldu. Devrimci halk güçleri günlerdir "1 Mayıs'ta Mayıs Alanındayız" sloganıyla hazırlanıyorlar, gösteriler yapıyorlar, insanlarla tek tek konuşuyorlar ve alana çağırıyorlardı. Bu arada sarı sendikaları protesto ediyor, sendika binaları önünde yaptıkları gösterilerle işçi sınıfının yerinin 1 Mayıs alanı olduğunu haykınyorlardı. 1 Mayıs günü beşbin devrimci, önce istiklal Caddesinde Emek sinemasının önünde toplandılar. Parolalarla anlaştılar ve çatışmaya hazırlandılar. Henüz birkaç yüz metre yürümüşlerdi ki, polis saldırdı. Taksim çevresi savaş alanı haline geldi. Taksim işgal altındaydı. Beşbin kişi, büyük bir kararlılıkla ve saatler boyunca Taksim alanına girmek için çatıştı, direndi. Mehmet Akif Dalcı genç bir işçiydi. 1 Mayıs'ı bayrama çevirmek için önce kavgasını vermek gerektiğini biliyordu. Bu yüzden alanlarda, devrimin saflarındaydı. Dilinde sloganları, elinde taşlarıyla Şişha- Uğur Yaşar Kılıç ne'de şehit düştü. Kazım Çakmakçı adlı faşist bir trafik polisinin silahından çıkan kurşunla alnından vurulmuştu. Çok geçmedi, Mehmet'in kanı yerde kalmadı. 30 Ocak 1990 günü "M. Akif Dalcı'nm Katilini Yargıladık ve Cezalandırdık" denilerek Mehmet'in hesabı Çakmakçı'dan soruldu Mayısı'na gelindiğinde devrimci hareket darbe ihanetiyle karşılaşmış ve bunu altetmişti. Bu yüzden 1 Mayıs emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olduğu gibi bütün dünyaya devrimci hareketin asla bitmeyeceğinin, geleneklerimizin yaşadığının yeni bir ilanı olacaktı. Şengül ve Uğur bu coşkuyla hazırlanıyorlardı 1 Mayıs'a. 30 Nisan akşamı Uğur Devrimci Gençlik Dergisi Merkez Bürosu'ndan, Şengül de Ordu Caddesi üzerindeki Edebiyat Fakültesi'nden çıkarak 1 Mayıs hazırlıklarını yapmak üzere Moda'daki öğrenci evine gittiler. Yaralıydı Uğur. Daha birkaç hafta önce darbeciler tarafından kaçırılmış, çok ağır işkence görmüştü. Yoldaşları onu bulduktan sonra ameliyat ettirmişlerdi. Ama Uğur hala yemek bile yiyemiyor, ancak sulu gıdalarla besleniyordu. Düşman 1 Mayıslardan rahatsızdı. Katılımın büyük olması, her yıl bir öncekine Dursun Odabaş ALANLARA göre daha da yükselmesi onu rahatsız ediyordu. Halkı terörize etmek, korkuyla sindirmek, 1 Mayıs'a katılımını düşürmek istiyordu. Katliam da dahil, herşeyi yapacaktı bunun için. Uğur ve Şengül'ün öğrenci olduklarını, demokratik alanda çalıştıklarım, okullarında herkesin onları tanıdığım, daha önce birçok kez gözaltına alındıklarını biliyordu. Buna rağmen hedef seçmişti onla- 30 Nisan gecesi Uğur ve Şengül kocaman bir Dev-Genç pankartı hazırlamak için çalışırlarken polis eve saldırdı. Kapıyı kırarak içeri girdi. Önce Uğur'u katletti. Apartmanın çatısında Şengül de polis kurşunlarının hedefi oldu. Son sözleri "Kalleşler! Kalleşlik yapıyorsunuz" olmuştu. Ertesi gün Uğur ve Şengül'ün hayalini kurdukları o büyük Dev-Genç pankartı 1 Mayıs alanında yoktu; ama başka bir pankart taşıyordu yoldaşları: "UĞURLARI KATLETTİNİZ, UMUDU ASLA!" Umudu katledemediler. Umut daha da büyüdü, iktidar alternatifi oldu Mayısı'na gelindiğinde umudun adı her yere çok daha büyük harflerle yazılıyordu. Kadıköy'de 30 bin kişi onun adını haykırıyor; onun adı altında yürüyor; onun bayraklarını dalgalandırı- Hasan Albayrak Yalçın Levent yordu. Düşman böylesine büyük bir kitleye karşı tahammülsüzdü. Saldırıyı çok önceden planlamıştı. Daha 1 Mayıs sabahı za- manın İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu Kadıköy Emniyeti'nde herke-sin duyacağı şekilde bağırarak "Bugün kan akacak... O... çocuklarına gösterece-ğiz... Bir daha nefes alamayacaklar..." di-yordu. Yürüyüş ateş altında başladı. Polis önce kitleyi coplarla dağıtmaya çalıştı. Başaramayınca ateş açtı. tik ateşte Dursun Odabaş ve Hasan Albayrak şehit düştü. Birçok insanımız yaralandı. Düşman dediğini yapmış, kan akmıştı. Ama toplam yüzbinin üzerinde insanın akışım durduramamıştı. Halk mitingin yapılacağı meydana doğru akıyor, bir türlü sonu gelmiyordu. Miting dağılırken polis yeniden saldırıya geçti. Dağılan halkın üzerine bir kez daha ateş açtı. Yalçın Levent burada şehit düştü. Devrimci hareketin taraftan olan bir gardiyandı. 1 Mayısları şehitlerimizle kazandık. Meydanlara onlarla birlikte çıktık, onlarla birlikte yürüdük. Şehit düştükten sonra da her 1 Mayıs'ta aramızda oldular. Bu yıl da onlarla birlikte çıkacağız 1 Mayıs meydanlarına...*

6 Bir Yoldaşı Mehmet'i Anlatıyor '"89 1 MAYISI VE MEHMET AKİF DALCI" '88 1 Mayısı'nda Taksim, İstiklal Caddesi tarafından zorlanmış ama düşmanın elinden alınamamıştı. '89'da Taksim'i zaptetmeye yönelik kararlı bir çalışma yürüteceğiz. Herkes birimlerinde, alanlarında pankartlar asmaktan yazılamalara, bildiri dağıtmaktan kuşlamalara, kahve konuşmalarından evlerinden tek tek insan çağırmaya kadar bir dizi faaliyet içinde... Mehmet Akif Dalcı da böylesi etkinlikler içerisinde devrimcilerle tanıştı. Kan kardeşinin de etkisiyle Devrimci Sol ile birlikte hareket etmeye karar vermişti. Yaşı oraya gidenlere kıyasla büyük değildi belki ama kimin kararlı bir savaş yürüteceğini, Taksim mi, Abide-i Hürriyet Meydanı mı tartışmalarında öğrenmişti. 1 Mayıs Alanı Taksim'di. Orada '77 1 Mayıs şehitlerinin kanı vardı. Devlet 1 Mayıs'ı yasak ilan ederek emekçilerle ve devrimcilerle irade savaşına girmişti. Bunun için de bir dizi psikolojik savaş yöntemlerine başvuruyordu... '88'de Taksim zorlanmıştı. '89'da zaptedilmeliydi. Bu doğru ve kararlı politikalar devrimci hareketle Mehmet'i bütünleştiriyordu. Her birim, alan, harcamaları kendi karşılayacaktı. Mehmet DKÖ'lerin gelir sağlamak için bayramlarda açtıkları kart tezgahlarından birisinin başındaydı. Aksaray Yeraltı Çarşısı'nın çıkış kapısının önünde 1 Mayıs'a katılımın daha kitlesel olması, daha çok bildiri basılması, pankart yazılması, yazılamalar yapılması için öğleden akşama kadar duruyordu. Geriye kalan zamanlarda ise, 1 Mayıs'a çağrı için yapılan gösterilere ve bu amaçla yapılan bir dizi etkinliğe katılıyordu. 1 Mayıs'la bütünleşmişti o... Tezgahının önünde tinerci çocukları görünce onlara bir şey yapamamanın ezikliğini yaşardı. Tezgah başındayken birçok kişiyi Taksim'e 1 Mayıs'a davet ettiği gibi marangozluğundan dolayı çok iyi bildiği tinerin etkisiyle baygın baygın duran çocuklara da 1 Mayıs'ı anlatıyor, Taksim'e geleceklerine dair söz alıyordu. Evet, devrimciliği yeni öğreniyordu ama devrimciliğin hazzıyla, coşkusuyla çalışıyordu... Tanıdığı kişilere 1 Mayıs'ı anlatır, onları Taksim'e çağırırken " 1 Mayıs alanına bu yıl gireceğiz, bayramımızı orada kutlayacağız" diyordu. Onunla aynı mahalle, aynı sokakta oturuyorduk, ama birbirimizi tanımazdık. Kart tezgahındaki 15 dakikalık sohbetimizden öğrenmişti neredeyse kapı komşusu olduğumuzu. Sokağında devrimci olduğuna şaşırmıştı. Kızmış ve daha iyi anlamıştı kapitalizmi. Nasıl kızmasındı, düzen insanları kapı komşusuna yabancılaştırmıştı. Bu derece bencilleştiriyor, insanları birbirinden kaçar, korkar hale getiriyor, güvensizleştiriyordu düzen. Mehmet 1 Ma-- dayanışma gününü daha iyi anlıyordu. 1 Mayıs sabahı önceden ayarlandığı gibi 5 kişilik grubuyla Bakırköy'de buluşarak Taksim'e doğru yola çıkıyor Mehmet. Yolda açıklanıyor ne yapılacağı konuşuluyor: "İstiklal Caddesi'nden zorlanacak Taksim. Bu cadde zorlanıp girilemediğinde, kitle kırıldığında alternatifi olan Tarlabaşı Caddesi'nden Taksim'e girilecek... Burada da barikat aşılamazsa çatışarak çekilip Aksaray'a kadar yürünecek." Emek Sineması önünde 10:30'da patlıyor toplanma sloganımız: "Yaşasın 1 Mayıs!" Mehmet'in de içinde bulunduğu kortejler oluşuyor hemen. "Halkın Örgütlü Gücüyle Birleşmiş Devrimci Mücadele Yenilmez" pankartıyla 100 metre yürüyor Mehmetler. Ve katiller sürüsüyle çatışmaya başlıyor... Taksim Tarlabaşı'ndan zorlanacak. Mehmet kamyonla getirilen sopalardan birini alıyor eline. Diğer elinde taş... Fırlatıyor düşmanın üzerine. Polis helikopterlerden ve yerden ateş açmaya başlıyor. Kitle Şişhane 1 MAYISTA Aksaray'a kadar yürünecek. Mehmet de grubun içinde. Kurşunlar insanların sağından solundan vızır vızır geçiyor. Korku, heyecan, kararlılık, cesaret, hepsi içice geçiyor. Yaralananlar var. Korku yeniliyor. Taksim kurşunlara rağmen korkunun altedildiği, kararlılığın sergilendiği bir gösteriye tanık oluyor. Taksim ve çevresi adeta bir savaş alanı. Binlerce kişi taşlı, sopalı çatışıyor. Gür seslerle 1 Mayıs Marşı haykırılıyor, İstanbul inliyor. Polis bu görkemli kutlamayı hazmedemiyor ve azgınca saldırıyor. Ancak kar etmiyor. Dağıtılan her grup adeta önceden planlanmışçasına kısa bir süre sonra arka sokaklarda yeniden toparlanıp sürdürüyor 1 Mayıs eylemini. 14 Temmuz 1991'de Ankara'da şehit düşen Buluthan Kangalgil de bu sırada bacağından iki kurşunla yaralanıyor. Ancak kitle kararlılığından bir şey kaybetmiyor. Kiminin elinde sopa, kiminde taş, kiminde pankart... Beşbin Mehmet'te düşmana duyulan kin, kurşunları yenen yürek ve kararlılık var. Yürünerek Şişhane'ye geliniyor. Polis Aksaray'a gidecek yolu kesmiş. Kitle polisin üstüne yürüdükçe, helikopterlerden, evlerin çatısından, binaların balkonlarından yağdırıyorlar kurşunları. Mehmet kurşunlara karşı yürüyor. Şişhane yokuşundan Kasımpaşa'ya yöneliniyor. Artık Kasımpaşa'da dağılınacak. Kimisi kayığa, kimisi minibüse, kimisi Kasımpaşa içlerine, kimisi de tersaneye giriyor polisin yaylım ateşi devam ederken. Mehmet arkadaşlarıyla birlikte metre ötesinde yaylım ateşi açan polisleri taşlayarak yaklaşmamasını sağlıyor. Taşı bitince defalarca gidip geliyor molozların yanına. Her defasında taşları kucağına alıyor. Ve katilin silahından çıkan kurşun Mehmet'i hedef alıyor. Mehmet sırtüstü yere yığılıyor. Alnından yüzüne doğru kanlar sızıyor. Yaylım ateşinden kurtulup hastaneye kaldırmak istiyorlar Mehmet'i. Ancak 3-4 metre götürebiliyorlar. Mehmet'i gazeteciler ve katiller sürüsü kuşatıyor... O durumda yarım saat bekletiyor, ölümünü istiyorlar. Ve Mehmet kavgada ölümsüzleşiyor. Alnındaki kurşun yarası Sönmeyen bir ateş şimdi Büyüyor inatçı kavgamızda Sarıyor halkın yüreğini 4 Mayıs, Zeytinburnu Konyalı Camii'nde Mehmet'in naaşı bekleniyor. Son yolculuğuna uğurlayacak kavga arkadaşları. Taksim'deki 5000 Mehmet de orada, yeni bir savaşa hazırlanıyorlar. Polis cenazeyi kaçırmak, sessizce gömmek istiyor. Ama 5000 Mehmet ne güne duruyor? Verirler mi Mehmet'i? Polis barikatları teker teker yarılıyor. Bu sefer savaş alanı Zeytinburnu sokakları. Cenazeyi kaçıranlar pişman oluyor... Mehmet'in öğrencileri bir zafer daha kazanıyorlar. Devrimci halk güçleri Mehmet'i Topkapı Mezarlığı'nda yalnız bırakmıyorlar. Mehmet son yolculuğuna çıkarken, andımız içiliyor, sloganlar atılıyor. Düşman karışamıyor, bir kez daha saldırmaya cesaret edemiyor. Mehmet arkasında zaptedilen bir Taksim, kazanılan bir bayram bırakarak Taksim'le, 1 Mayısla bütünleşiyor. Tüm 1 Mayıslar'da bizimle olacaksın Mehmet, söz sana. Mehmet uzandı taşa belliki taş taş olalı hiç böyle güzel böyle hırslı kavranmamış tı ve '89'un Tarlabaşı'nda taş taş değil bayraktı Mehmet onun gönderi...

7 Şehitlerimizle Partimizle İktidara Yürüyoruz Şehitlerinin kavgasını yaşatma ve onları sahiplenmenin bilinciyle 17 Nisan Cumartesi günü Gazi mezarlığında bir anma düzenlendi. 30 Mart-17 Nisan devrim şehitleri anma haftasında Haklar ve Özgürlükler Platformu Halk Kurtuluş savaşında şehit düşen, namusun, özverinin, erdemin, fedakarlığın öncülerini mezarları başında andı. Saat 16:00'da yapılacak anma için Gazi mezarlığı önünde bir saat önceden toplanılmayı başlandı. Kitlelerin toplanmasıyla birlikte cemevi önündeki caddeyi saran yüzleri kar maskeli olan polisler yol boyunca sıralanmış panzerlerden silahlarını namlularını kitlenin üzerine doğru tutmaları, bizlere birkez daha gösteriyorduki şehitlemizden korkuyorlar. Mezarlığa gitmek için 75 kişilik kitle, en önde alınlarındaki kızıl bantlarla şehit ve tutsak aileleri yerini almıştı. Saatler 15:30 gösterdiğinde yürüyüşe geçildi, daha DEVRİM ŞEHİTLERİ HACI BEKTAŞ'TA ANILDI 30 Mart-17 Nisan Devrim Şehitlerini Anma günleri nedeniyle bir piknik düzenlendi. Kırşehir, Mucur ve Hacı Bektaş'ta bulunan gazetemiz okurlarının düzenlemiş olduğu piknik, Hacı Bektaş'ta 30 kişinin katılımıyla gerçekleşti. Piknik ilk olarak devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Ardından 30 yıldır süren savaşı ve tarihimizi anlatan konuşmalar yapıldı. Türküler söylenerek halaylar çekildi. Hacıbektaş Cemevi'nde semah dönüldü. Daha sonra hep birlikte Hacıbektaş gezildikten sonra saat 17.00'da dağılındı.* 100 metre yürümüştükki; polisler yolu kesip yürüyüşe izin vermeyeceklerini söylüyorlardı. Analarımız karalıydı anma yapacaklardı. Olay yerinde bir süre polisle tartışma yaşandıktan sonra oradan geçen bir belediye otobüsü durduruldu. Gazi mezarlığına kadar otobüsle giden halk mezarlığa geldiğinde şehitlerin resimleri, Halklar ve Özgürlükler Platformu pankartı açıldı. Devrim şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunarak şiirler okundu. Daha sonra DHKP-C savaşçıları Muharrem Akkuş, Mustafa Bektaş mezarları başında anıldı. Gazi şehitliği Devrimci Sol'dan, DHKP-C'ye adeta Parti Cephe şehitliğine dönüşmüştü. Çünkü Gazi mezarlığında Maksut Polat'lar, Şerafettin Şirinler Gazi ayaklanmasının şehitlerive daha niceleri yatıyordu. Bizlere düşen irev şehitlerimizin bıraktığı bayrağı ülkemizin her karış toprağında dalgalandırmaktır. Gazi mezarlığında Parti-Cephe şehitlerinin mezarları bir bir dolaşılırken, kontrgerilla devletinin katil uşakları da kitlenin etrafından ayrılmıyor mezar toprağı üzerinde dolaşıyor etraftaki duvarların üzerinden aşağı inmiyorlardı. Mezarlıkta şiirler sloganlar devam ediyordu. Şehit anaları yumruklarını havaya kaldırarak düşmana olan kinlerini ve Parti Cepheye olan inançlarını birkez daha haykırdılar. Gazi mezarlığındaki şehit aileleri alınlarındaki kızıl bantları çıkartarak Maksut Polat'ın mezar taşına bağladılar. Anma sona ererken şehit mezarları karanfillerle kırmızıya boyanmıştı. Saat 17:00'de mazarlıktan çıkıldı. Polisler halen panzerleriyle oradaydılar. Kitle dağılırken bile gruplar halinde dağılmasını istemiyorlardı. Polis daha sonra Gazi Mahallesi'nde panzerle geçiş töreni yapıp halka korku saçmaya çalışıyordu. Fakat bir kez daha yaınıldılar, Gazi halkı onları çok iyi tanıyordu. Tüm güvenlik önlemleri ve engellemelere karşı anma olaysız sona erdi.*

8 Sayı 27 / 23 Nisan 1999 HABER-YORUM -KURTULUŞ ö --- Yök Gazetemizi Yasadışı İlan Etti Gazetemiz ve çalışanları devletin hep hedefi oldu. Kurtuluş'un halka ulaşması her zaman engellenmeye çalışıldı. Saldırıların yasal ya da yasadışı olması onlar için hiç önemli değildi. Amaç halkın sesinin susturulmasıydı. Şimdi bir yasadışı saldırı dayök'ten. 2 Şubat günü gazetemizin dağıtımını yaparken Bursa temsilcimiz ve muhabirimiz gözaltına alınıp keyfi bir şekilde bir buçuk ay tutuklu kalmışlardı. Eski temsilcimiz Semra Başyiğit kayıtlı olduğu Uludağ Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu'ndan atıldı. Atılma nedeni olarak tebliğ edilen belgede: "...yasadışı DHKP/C terör örgütünün yayın organı olan Bağımsızlık ve Demokrasi Yolunda Kurtuluş isimli gazeteyi dağıtırken..." diye yazıyordu. Gazetemizin meşruluğuna bir gölge de YÖK'ten vurulmaya çalışılıyor. Verilen atılma cezası hukuk dışıdır. Bırakalım bunu verilen belgede yazılan Kurtuluş Gazetesi'nin illegal bir yayını gibi gösterilmesi komiktir. Doğrudan Emniyet Müdürlüğü'nün gönderdiği bir talimatla YÖK bir öğrenciyi okuldan atabilmektedir. Bu saldırı açıkça gazetemize yöneliktir. Aynı zamanda YÖK'ün diğer devlet kurumları gibi direk halka yönelik bir saldırı aracı olduğunun bir başka kanıtıdır. İster burjuva basınla, isler DGM kararlarıyla, ister estirdikleri terörle, isterse de YÖK kararlarıyla ne kadar gazetemizi yasadışı Kayıpların Hesabını Halk Soracak Kayıp, tutsak ve şehit yakıniarı her hafta Yüksel Caddesi İnsan Haklan anıtı önünde yapılan eylem için yine 17 Nisan günü saat 12.30'da yine beraberdiler. Eylemde yapılan konuşmada; "Ülkemizde kayıpların faili meçhullerin gün geçtikçe arttığı söylendi. Kaybedenleri biz çok iyi tanıyoruz, iki elimiz yakanızda olacaktır. Kayıpları ne şekilde olursa olsun bulacağız ve ortaya çıkaracağız, kayıpları istiyoruz, er geç bir gün halk kayıpların hesabını soracaktır" denildi. Ayrıca konuşmada; "Adil ve eşit olmayan, bağımsız olmayan, hukuka aykırı ve yasadışı olan DGM'ler başımızda bir bela gibi duruyor." DGM'ler kapatılsın diyenler tutuklanıyor, bu nasıl bir hukuk, nasıl bir düzende yaşıyoruz. 20 Nisan'da mahkemeye çıkarılacak olan avukat Zeki Rüzgar'a değinildi. Zeki Rüzgar'in insan haklarından yana olduğu için, mesleğini onuruyla yaptığı için tutuklanmıştır. DGM'ler uyuşturucu kaçakçılarına, çetelere, mafyalara ceza vermiyor haklıdan yana olanlara, hakkını arayanlara, aydınlara ceza veriyor denildi. Eylem de "Zindanlar Boşalsın Tutsaklara Özgürlük", "Baskılar Bizi Yıldıramaz", 'TÎYAD Üzerindeki Baskılara Son", "Sansür Devam ediyor Susmayacağız", "Kavganın Onurlu Sesi Kurtuluş Susmayacak" imzalı Dövizler açıldı. Ayrıca "Katil Devlet Hesap Verecek", "Zindanlar Boşalsın Tutsaklara Özgürlük", "Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak" sloganları atılarak saat 13.00'te eylem bitirildi.* 1 MAYIS'TA göstermeye çalışırlarsa çalışsınlar gazetemiz halkın gözünde meşrudur.* Hacıbektaş Halkı MHP'i Protesto Etti MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 12 Nisan günü Kırşehir'e gelmesi nedeniyle konvoy oluşturan MHP'lilerin Hacı Bektaş ilçesinden geçmesi halk tarafından tepkiyle karşılandı. Geçiş sırasında konvoydakilerin küfürleri, "Hacıbektaş'ı Size Mezar Edeceğiz" tehditleri Hacıbektaş halkını çileden çıkardı. MHP konvoyunun saldırısı üzerine halk da onlara karşılık verdi. Birçok arabanın camı kırıldı. Taşla, sopayla karşılık verildikten sonra "Çatlının İtleri Yıldıramaz Bizleri" diye slogan atıldı. Buna öfke duyan polisler, iki kişinin konvoydan yol isteyip evlerine gitmek istemeleri üzerine, bunu bahane eden Ramazan Bayratar, Aydın Özdemir, Nuh ve Mete isimli polisler iki kardeşi dövüp birini komalık hale getirdiler. Karakolda da baygın durumdaki kişiye saldırıp dövdüler. Halk bunun üzerine bir basın açıklamasıyla olayı alkışlarla protesto edip kınayıp dağıldı.* Tokat'ta İki TİKKO Gerillası Şehit Düştü Tokat'ta 15 Nisan Perşembe günü TKP/ML TlKKO gerillaları ile düşman arasında çıkan çatışmada Seyit Külekçi ve Doğan Altun isimlerinde iki gerilla şehit oldu. Ayrıca gazetemizin 27'ncı sayısnı hazırlarken bize gelen habere göre 22 Nisan Perşembe günü yine Tokat'ta çıkan çatışmada, iki TKP/ML TlKKO gerillasının şehit olduğu haberini aldık.* Hapishanelerde Sessiz İmha Politikası Sürüyor Ükemizde yıllardır siyasi tutsakları sindirmek, siyasi kimliklerinden arındırmak için sistemli bir politika uygulanıyor. Bu kimi zaman hak gasplarıyla, kimi zaman hücre tipi hapisanelerin gündeme getirilmesiyle, sürgünlerle gündeme geliyor. Kimi zaman ise tutsakların tedavileri engellenerek ölüme terk edilmeleriyle siyasi tutsaklar yok edilmek isteniyor. Son olarak Ümraniye Hapisanesi'nde TÎKB davası tutsaklarından Uğur H. Gürdoğan tedavisi engellendiği için yaşamını yitirdi ve devrim şehitleri kervanına katıldı. 19 Nisan günü gece saat 2.00'de Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne götürülen Gürdoğan saat 3.30'da hayatını kaybetti. Doktorlara göre ölüm nedeni mide kanaması ve verem. Ancak biliyoruz ki asıl ölüm nedeni faşizmdir, zulüm düzenidir. Sorumlular tutsakları katletmek isteyen kontrgerilla devletidir.*

9 İŞ VE İŞÇİ BULMA KURUMU BARTIN ŞUBESİ'NDE YOLSUZLUK Bartın'da, iş ve işçi Bulma Kurumu ve tekstil fabrikası yöneticilerinin içinde yer aldığı skandal, çürüyen devlet gerçeğini bir kez daha halkın gözlerinin önüne serdi. İş ve işçi Bulma Kurumu Müdürü Ahmet Ayçiçek, şef ve iki memur ile tekstil fabrikaları müdür ve yöneticileri tutuklandı. Devletin, işsizliğe çözüm bulmak ve göçü önlemek iddiasıyla başlattığı proje, yeni hırsızlık ve yolsuzlukların önünü açmaktan öte bir işe Proje, seçimlerde DYP'nin Bartın Belediye Başkan Adayı olan Yavuz Erkmen'in Bartın valiliği zamanında başlatılmıştı. Valinin başkanlığında oluşturulan 11 Çalışma Konseyi tarafından tekstil sektörüne eleman yetiştirmek amacıyla bir kurs programı oluşturulmuş, yüzlerce işsiz, kursiyer olarak tekstil fabrikalarında çalıştırılmaya başlanmıştı. Projeye göre, iş ve işçi Bulma Kurumu'nun kursiyerlere, üç aylık kurs süresi boyunca her gün için 450 bin lira vermesi gerekiyorken, bu para müdür Ahmet Ayçiçek ve tekstil işverenleri tarafından cebe indirilmiştir. Sözkonusu paranın yüz milyarın üzerinde olduğu söylenmektedir. Ailesinin geçimine katkıda bulunmak için fabrikalarda çalışan işçiler ise üç aylık kurs süresi boyunca bedava çalıştırıldıktan sonra, kapının önüne bırakılmıştır. Karteks adlı tekstil fabrikasında üç ay çalıştırıldıktan sonra işine son verilen bir işçinin konuyla ilgili İrfan Ağdaş Katliamı Mahkemesine Devam Edildi Gazetemizin dağıtımcısı İrfan AĞDAŞ'ın katledilmesi ile ilgili 19 Nisan Pazartesi günü Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davaya devam edildi. Alibeyköy'de gazetemizi dağıtırken İrfan AĞDAŞ'ı 3 yıl önce katleden siyasi şubede görevli 3 polis hakkında Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davaya sanık polisler Abdurrahman Yolcu, Birol Mıdık ve Aytekin Kayhan katılmazken, polislerin tutuklanması istemi mahkeme heyeti tarafından "gerek olmadığı" gerekçesiyle reddedildi. Adli emanetten istenilen ve olayda bulunan boş kovanlar ise gönderilmedi. Boş kovanların yetki alanında olmamasına karşın Jandarmanın elinde olduğu belirlendi. Halkın Hukuk Bürosu Avukatlarından Metin Narin, kovanların polisçe toplandığını şu an ise emanet memurluğunda olması gerektiğini hatırlatarak, "Kovanlar jandarmanın elinde ne arıyor" şeklinde konuştu. AlHM ile 5 kez yazıştıklarını belirten Metin Narin, yazışmalarla ilgili 5 sayfalık İngilizce metni de mahkeme heyetine sundu. Ancak garip tutumlarını sürdüren hakim, "İyi de ben İngilizce anlamam ki, ne yapacağız bunları" diyerek, yazışma metinlerine anlatımları şöyle; "Bartın'da tekstil fabrikalarının açıldığını duyunca, ailemin geçimine katkıda bulunabileceğim bir iş bulurum umuduyla sevinmiştim. Bartın'da işsizlik çığ gibi, bizim köyde göç yüzünden neredeyse genç kalmadı. Diğer köylerde de durum pek farklı değil. Bu fabrikalara işçi aldıklarını duydum. Başvurdum. Üç ay kurs göreceğimizi, bu süre içinde işi öğrendikten sonra normal ücretli olarak işe başlayacağımızı söylediler. İşe başladım. Üç aylık kurs süresi bittiğinde işime son verdiler. Sonradan öğrendim ki, İş ve İşçi Bulma Kurumu, bu üç aylık süre boyunca günlüğü 450 bin lira olmak üzere para ödüyormuş. Bu parayı İş ve İşçi Bulma Kurumu Müdürü ile işveren cebe indirmişler. Ayrıca daha üç ay bile dolmadan çıkardıkları kursiyerlerde var. Onları da çalışıyor gösterip paralarını alıyorlarmış. Ne devlete, ne de işverene güvenim yok. Bunlar tam anlamıyla mezarlık soyguncuları. Bizi bedava çalıştırıp paralarımızın üzerine yattılar." Bir kez daha görülmüştür ki, devlet ne işsizliğe ne de göçe çare olamaz. İşsizliğe çözüm bulmak vb. adına gündeme getirdikleri her yeni "proje" sömürüyü kâtmerleştirmekten, yeni bir soygun aracı olmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bu düzen en küçük hücrelerine kadar çürümüş ve kokuşmuştur. Göstermelik tutuklamalar da bu gerçeği örtemeyecektir.* aşamasında olduğunu söyledi. Boş kovan tutanağında yer alan mermiler ile ekspertiz raporlarındaki mermi bilgileri arasında ki çelişkiye de bir kez daha dikkat çekti. Sanıkların avukatı İlhami Yelekçi ise avukatların AÎHM'e başvurularını tepki ile karşılayarak, "Ha bire AİHM'i rahatsız ediyorlar" şeklinde kofnik sözler sarfetti. Müdahil avukatların polislerin tutuklanması yönündeki talebi eldeki onca delile rağmen savcılık tarafından reddedildi. Duruşma, 23 Haziran tarihine ertelendi. 23 Haziran "Yugoslavya'dan Kanlı Ellerinizi Çekin" NATO ve ABD, Yugoslavya haklarına yönelik saldırılarını artırarak sürdürüyor, insan olmak, insanlık onuruna sahip olmak emperyalizmin halkları katleden, birbirine düşman eden, bölüp parçalayan bu saldırılarına son verilmesi için mücadele etmek gerekiyor. Bu saldırılardan dolayı gazetemiz de bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında; "Türkiye'deki üsler bugün ABD'nin, Balkan ve Ortadoğu halkları üzerindeki tüm saldınlarmda, jandarmalık rolünü devam ettirmesinde etkin bir şekilde kullanılıyor. Türkiye devleri emperyalizmin mazlum halklara saldırılarını açıktan destekliyor; işbirlikçi rolünü layıkıyla yerine getiriyor." denildi. Emperyalizmin saldırılarına karşı Haklar ve Özgürlükler Platformu'nun yatığı açıklamada ise şunlar ifade edildi: "Emperyalizmin koruyucusu NATO her türlü askeri müdahaleyi yaparak, halkları katletmeye devam ediyor. ABD öncülüğü ve kumandasıyla NATO aracılığıyla katliamlarda hem Sırp halikı ve Arnavut halkı yok edilmeye vatansız bırakılmaya çalışılıyor. Bizler Haklar ve özgürlükler Platformu olarak Türükiye halklarının Yugoslavya halklarına sahip çıkmaya; ABD'nin ve NATO'nun karşısında olmaya saldırılara, katliamlara, göçettirmelere karşı durmaya çağırıyoruz." Devrimci Gençlik dergisinin yaptığı açıklamada ise şu görüşlere yer verildi: "Emperyalizm vurucu gücü NATO ile günlerdir Yugoslavya halkının üzerine bombalar yağdırıyor. Kadınlar, yaşlılar, çocuklar hatta kundaktaki bebekler emperyalizmin bombalan tarafından parçalanarak katlediliyor. Emperyalizm bu katliamı Kosovalı Arnavutlan, Sırp zulmünden kurtarma maskesi altında yapmaktadır. Emperyalizm tüm dünya halklarına ilerici güçlere gözdağı vermek ve politikalarını sonuca ulaştırmak için başlattığı bu katliamda Türkiye oligarşisi ve diğer işbirlikçilerde emperyalizmin jandarmalığım yapmaktadır.mülteci görüntüsüyle halkların gözünü boyamaya çalışan emperyalizm, oluşan mülteci görüntülerinin de, katliamlannda sorumlusudur." TAYAD'h aileler ise yaptıkları açıklamada şöyle dediler: "ABD emperyalizmi haftalardır Yugoslavya'h halklann üzerine bomba üstüne bomba yağdınyor. Binlerce masum insan vahşice öldürülürken Türkiye devleti ABD'nin bu saldırılarına ortak oluyor. Tıpkı İrak halkına yapılan saldında Incirlik'ten kalkan uçakların Irak halkı üzerine bomba yağdırması gibi. Türkiye devleti üslerinden kalkan uçaklarla Yugoslavya halkının katledilmesine ortak ölüyor. Biz TAYAD'h aileler olarak masum insanlan katleden ABD emperyalizmini kınıyor ve Türkiye devleti ABD uşaklığına son vermelidir. Yugosya'dan kanlı ellerinizi çekin." IYÖ-DER ise şu açıklamayı yaptı: "Emperyalizm böl, parçala, yönet politikasını hayata geçirmek için milliyetçiliği körüklüyor. Emperyalizm, şimdi parçalıyor ve kendisine bağlı devletler oluşturmaya çalışıyor. Halklara saldıranlar NATO'ya üye olan ve onlarla işbirlikçilik yapanlardır. Türkiye oligarşisi de Yugoslavya'daki halklann katliamından sorumludur. Bizler sorumluluk sahibi gençler olarak bu zulme dur demeliyiz. Türkiye devleti dünya halklan katliamından birinci derecede sorumlu olan NATO'dan çekilmeli, uşaklık politikasından vazgeçmelidir. Halklann kardeşlik, barış içinde hep birlikte yaşamasının ön koşulu emperyalizme karşı savaşmaktır."* bakmadı. Hakimin bu sözleri salonda gülüşmelere neden oldu. Bunun üzerine Metin Narin, davanın AlHM'de kabul edilme ALANLARA tarihine ertelenen bu dava bizlere bir kez daha gösterdi ki, işkenceci katilleri Susurluk devletinin mahkemeleri yargılamayacak; onlan yargılayacak olan halkın adaletidir.*

10 YÖK PİSLİKTİR, PİSLİK TEMİZLEYEMEZ Geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesinin manşetinde "Rezil Memuru YÖK de Kovdu" başlıklı bir haber yer aldı. Haberde, genç kızları "üniversiteli" diye pazarlayan, İstanbul Üniversitesi iletişim Fakültesi memuru Nuriye Karabacak'ın üniversiteden atılması anlatılıyor. Bunun yanında YÖK'ün diğer "büyük başarılarına da övgüler dizilerek, "üniversitelerde laik cumhuriyeti hedef alan örgütlenmeye savaş açarak çok sayıda hoca, yönetici, memur ve hemşirenin üniversiteden ihraç edilmesine onay veren YÖK, bir de fuhuş operasyonuna imza attı" diye yazıyor. Üniversiteler Ne Durumda? YÖK Ne Yapıyor? Sayıları her gün artmasına rağmen üniversitelerdeki eğitim ve öğretimin niteliği her geçen gün düşüyor; eğitim paralı hale getirilerek, halk çocuklarına kapatılıyor. "Bilim yuvası" olarak gösterilen üniversiteler, bugün işsizler ordusu yaratıyorlar, gençliğin yozlaşmasına kendi cephelerinden katkıda bulunuyorlar yalnızca. Üniversiteler bilim ve eğitim yuvası değil, sömürü, soygun ve yozlaşma yuvası durumuna getirilmeye çalışılıyor. Bu, bilinçli bir politikadır ve bunun kurmayı YÖK, uygulayıcısı üniversite yöneticileridir. Öğrencilerin kılıklarına, kıyafetlerine kadar karışan, ezberci, gerici, bilimseuikten uzak bir "eğitim"i gençliğe dayatan, üniversiteleri kışlaya, karakollara çeviren, devrimci-demokrat öğrencileri okuldan atan, soruşturma başlatan, cezalar veren, har(a)çlarla öğrencileri sömüren, tüm bu politikaları belirleyen YÖK'tür. YÖK, kurulduğu günden bugüne gençliğe ve halka karşı olmuştur. Gençliğin mücadelesinin önünde engeldir. Varolduğu sürece de engel olmaya devam edecektir. Karşı Olabilir mi? YÖK, bir ahlaksızı memurluktan atarak kendisim aklamaya çalışıyor. Ama üniversitelerde fuhuşun koşullarını hazırlayan, yaygınlaşmasını sağlayan, hat-ta teşvik eden YÖK ve üniversite yönetimleridir. Üniversitelerde, yurtlarda kız öğrencilerin fuhuşta kullanılması büyük ölçüde YÖK'ün bilgisi dahilinde, yönlendiriciliğinde olmaktadır. Hemen bütün üniversitelerde bu tür pis işler dönmektedir. Sadece fuhuş değil, esrar, eroin vb. uyuşturucu ticareti de yapılmaktadır. Gençlik, bağımlı hale getirilmektedir. Huriye Karabacak'ın "Anadolu'dan İstanbul'a gelen küçük yaştaki kızları", "üniversite öğrencisi" diye sattığını yazıyorlar. Ahlaksızlığın, namussuzluğun üniversitelisi, üniversitesizi olmaz. Ahlaksızlık, namussuzluk her yerde aynıdır. Olayı böyle yansıtmak da, üniversitelerdeki pislikleri gizlemeye çalışmaktır aslında. "Üniversitede çalışıyor ama üniversitede böyle bir şey yok" denilmek isteniyor, çürük elma edebiyatı yapılıyor. Doğru değildir. Evet, Huriye Karabacak atıldı. Ama sadece üniversiteden... Yine "mesleğine" devam edecektir. Ve bu, YÖK'ün pisliğidir. Ne Hürriyet gazetesi ne de YÖK, üniversitelerde dönen bu dolapların, sadece Huriye Karabacakla sınırlı olduğuna inandıramazlar kimseyi. Geçtiğimiz yıllarda emberlitaş ve Bolu Kız Öğrenci Yurtlarında da kız öğrencileri pazarlarken yakalanan görevliler olmuştu. Ama bu işlerle uğraşanlar hala görevlerine devam ediyorlar. Huriye Karabacak'ın yaptıkları bir yıl öncesinden açığa çıkmasına rağmen, bugüne kadar sessiz kaimmiş, ancak bugün, iyice teşhir olunca işten çıkarılmıştır. Herşey bir yıl önce ortaya çıkıyor... YÖK ve üniversite yönetimi sessiz kalıyorlar bir yıl boyunca... Örtbas etmenin yollannı arıyorlar... YÖK, "fuhuş operasyonu" yapmamış, kendisini aklamanın ve pisliğin dışında olduğunu gösterme çabası içine girmiştir. Ama boşuna... Üniversitelerde, yurtlarda yaşanan bu olayların ardında kim var? Gençliğin fuhuşa, yozluğa, uyuşturucuya itilmesine neden olan bu düzenin eğitim politikasıdır. Üniversiteler bilim yuvası olmaktan çıkmıştır. Yaşananlar hem bu yozlaşmadan kazanç sağlanması, hem de gençliğin uyuşturularak düzen içinde tutulmasını sağlamasıyla üniversitelerde yaygınlaştırılmıştır. Üniversitelerde meydana gelen fuhuş, uyuşturucu, ahlaksızlık bir mekanizmanın parçasıdır. Mekanizmanın diğer parçalan arasında Susurluk Devleti, YÖK, üniversite yöneticileri, sivil ve resmi faşistler vardır. Bunların hepsi şebeke şeklinde çalışırlar. Bu olaylar tekil ve sıradan, önemsenmeyecek olaylar değildir. Susurluk devletinin, düzenin, YÖK'ün ürünüdür... Bu olayları engeüeyecek, YÖK'ü kaldıracak olan gençliktir. Üniversiteli gençlik, sorunlarına yabancılaşmayıp, duyarlı olup mücadele ettikçe, bu pislikleri temizlemek zor olmayacaktır. Pislik üreten YÖK'e ve Susurluk Devleti'ne karşı örgütlenerek, mücadele ederek, sorunlara anında tavır alarak YÖK pisliğini temizleyecektir. Üniversiteleri halkın üniversiteleri haline getirecek, pislikten ve yozlaşmadan arındıracaktır. Gençlik pisliğe göz yummamalıdır. Üniversitelerde fuhuşa, yozluğa, uyuştu- :uya izin vermemeli, gençliğin kendi örgütlenmeleri olan öğrenci meclislerinde örgütlenmelidir.* "DGM'ler Gençliği Yargılayamaz" TÖDEF/AYÖ-DER'li 23 öğrenci 3 Şubat günü gece yarısı evlerinden alınıp tutuklanmıştı. Tutuklanan öğrencilerin ilk duruşması 16 Nisan günü yapıldı. Ankara'da seçim öncesi muhalif kesimleri susturma girişimi ilk olarak Haklar ve Özgürlükler Platformu'na düzenlenen 31 Ekim 1998'deki saldırının ardından, Kurtuluş bürosunun basılmasıyla saldırılarını pervasızlaştırmaya başladığını gösteriyordu. Ardından 9 Ocak günü Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Zeki Rüzgar ve Tİ- YAD yöneticileri hakkında komplo kurulmuş ve yasadışı bir şekilde tutuklanmışlardı. Zeki Rüzgar'a kurulan komploda TÖ- DEF/AYÖ-DER'li öğrenciler hedef gösterilmiş ve 23 öğrenci evlerinden işkencehanelere taşınmışlardı. Daha öğrenciler gözaltındayken "yasadışı örgüt üyesi" oldukları hemen anlaşılmış ve komplocu TEM polisleri DGM ve bir kısım medya eşliğinde tutuklamaları meşrulaştırılmaya çalışılmıştı. Elde tutulur bir gerekçe olmadan öğrenciler tutuklanarak Merkez Kapalı Hapishane'sine konulmuştular. ilk duruşma 16 Nisan günü 1 No'lu DGM'de yapıldı. Duruşma saat 10.30'da öğrencilerin kimlik tespitlerinin yapılması ile başladı. Ardından savunmalara geçildi. Öğrenciler savunmalarında TEM polislerinin ev baskınlarında yazılı kağıt vb. şeyler koyarak komploya zemin hazırlamak için bunları kullandıkları ve evlerinin talan edildiğini, dövülerek TEM'e götürüldüklerini belirttiler. Ayrıca öğrenciler gözaltında gördükleri işkenceyi anlatırken, işkencenin bu ülkede sistematik olarak yapıldığını bir kez daha gösterdiler. Davada görülen diğer bir yan ise gazetemiz Kurtuluş'un hedef gösterilmesi idi. Hakimin her öğrencinin savunmasının ardından sorduğu "ev aramasında Kurtuluş bulunmuş" sözü açıkça DGM'lerin taraflılığını ve Kurtuluş Gazetesi'nden korkularını dile getiriyordu. Öğrenciler savunmalarında "Kurtuluş Gazetesi'nin yasal ve meşru bir gazete olduğunu" belirttiler. Kısa bir aradan sonra heyet karar için toplandı. Mahkeme heyeti 16 öğrencinin tahliyesine karar verirken Özgür Yılmaz, Dursun Atakul, Naciye Barbaros, Övünç Bilgen, Berivan Upçin, Ahmet Demir, Kadir Çıplak, Taylan Tanay, Döndü Şahin, Gül Tekin, ibrahim Murat Hülya, Reha Ertaş adla öğrencilerin tutukluluk halinin devamına karar verdi. Duruşmayı 15 Mayıs'a erteledi. Adliye önüne ailelerle beraber AYÖ-Der'li ve DLMK'h öğrenciler destek için gelmişlerdi. Duruşmanın bitiminden sonra aileler ve öğrenciler Ankara Merkez Kapalı Hapishanesi önüne giderek tahliye edilenleri beklemeye başladılar. Saat 24.00'de bırakılanlarla hep beraber halaylar çekilerek tahliyeler kutlandı. Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde Sivil Faşistlerin Saldırısına İzin Verilmedi Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde 1MAYISTA 9 Nisan günü polis korumalı bir grup faşist üzerinde halk düşmanı, katil Alparslan Türkeş'in resminin bulunduğu rozetleri bazı sınıfların sıralarının üzerlerine bıraktılar. Bunun üzerine aralarında TÖDEF AYÖ- DER'li öğrencilerin de bulunduğu devrimci, demokrat, yurtsever öğrenciler tarafından olaya müdahale edilerek, bir faşist cezalandırıldı. Bunu haber alan bir grup faşist, ellerinde demir sopalarla okulun bahçesine gelip devrimci, demokrat öğrencilere saldırmaya çalıştı. TÖDEF AYÖ-DER'li ve devrimci, demokrat yurtsever öğrencilere faşistler saldırdı. Saldırı geri püskürtüldü. Okula polisin girmesiyle cesaret alan Özel Güvenlik Birimleri (ÖGB) TÖDEF AYÖ-DER'in afişlerini ve Hadep imzalı afişleri indirmek istedi. Öğrencilerin müdahalesi ile karşılaşan Özel Güvenlik Birimleri bu sefer polislerle birlikte afişlere saldırarak, provokasyon yarattı ve öğrencileri gözaltına almaya çalıştı. Öğrenciler ve polisler arasında tartışma yaşandı. Okul dışından gelebilecek, polis ya da sivil faşist saldırıya karşı saat 18.30'da sayılan yaklaşık 300'ü bulan öğrenci okuldan toplu çıkış yaptı. Yine 12 Nisan Pazertesi günü saat 13.30'da okulun bahçesinden geçmeye çalışan faşist bir grup, devrimci öğrencilerin müdahalesiyle karşılaştı. Çıkan çatışmada 4 faşist dövülerek cezalandırıldı ve bir sivil polis de yaralandı. Çatışma sırasında okul öğrencisi olan Ertuğrul isimli faşistin, devrimci, demokrat öğrencilere silah çekmesiyle ilgili öğrenciler dekan, öğretim görevlileri ve polis hakkında suç duyurusunda bulundular. TÖDEF AYÖ-DER'li öğrenciler DTCF'de bir açıklama yaparak faşistlerin hiçbir faaliyetlerine izin vermeyeceklerini, faşist saldırılara sessiz kalmayacaklarını ve hesabını soracaklarım belirtiler. "Ne faşist saldırılar ne de YÖK'ün politikalarının öğrenci gençliğin haklı mücadelesini engellemeye gücü yetmeyecektir" dediler. "Yaşasın 30 Mart-17 Nisan Direnişimiz" 30 Mart-17 Nisan Devrim Şehitlerini Anma Günleri dolayısıyla 16 Nisan günü Tekirdağ DLMK(Demokratik Lise için Mücadele Platformu) yazılı bir açıklama yaparak şunları söyledi: "30 Mart-17 Nisan tarihleri Parti-Cephe'nin halk düşmanlarına teslim olmadığını, ölümü gülerek, onurlarıyla karşıladığını, dost düşman herkese tekrar gösterdi. Kızıldere ve Çiftehavuzlar'da yaratılan bu gelenek Sibellerle, Süleymanlarla bir kez daha düşmanın beyninde kurşun gibi patladı. Mahirlere, Sabolara ve tüm devrim şehitlerine ant olsunki kanınızla yazdığınız bu şanlı tarihe leke düşürmeyecek, yüreklerimize kazdığınız orak-çekiçli bayrağı ülkenin her tarafında dalgalandıracağız."

11 Türkiye Oligarşisi Geleceğini, Avrupa Birliğine Girebilmeyi Yugoslavya Halklarının Kanını Daha Çok Dökmekte Görüyor Y ugoslavya'ya yönelik NATO operasyonu başladı başlayalı Türkiye Genelkurmayı önemli ve ciddi pozlarda açıklamalar yapıyor. İlk bir iki gün Türkiye'nin operasyona katılımıyla ilgili her kafadan bir ses çıkınca genelkurmay müdahale etti, alışkanlığı gereği... Artık NATO saldırısıyla ilgili açıklamaları genelkurmaydan dinliyoruz. Yalnız Türkiye genelkurmayı açıklama yaptığında verdiği bilgileri kamuoyu daha önceden bizzat emperyalistlerin sözcülerinin ağzından birçok TV kanalından öğrenmiş oluyor. Yani halkın bu açıklamlardan öğrendiği yeni bir şey olmuyor ama bir fark var ; o da Türk uçaklarının kaç sorti yaptığı. NATO açıklamalarında buna değinilmiyor çünkü. Onlar hava saldırılarının amaçlarım, sonuçlarını vb. durumları bildiriyorlar ve tabii Türk uçakları bombardımana katılmadıkları için maalesef (!) adlarından da bahsedilmiyor. Bu durum oligarşinin gururunu kırıyor. Oligarşi hazır fırsat çıktı, emperyalizme uşaklıkta eskisi gibi sadakatimden bir şey kaybetmediğimi göstermeliyim, ben de kan akıtmalıyım, halkımı emperyalizm için ölüme göndermeliyim, böylece ilerde Avrupa birliği konusu gündeme geldiğinde üyeliğim için bedel ödedim başka şeyleri boşverin buna bakın demek hakkını elde etmek istiyor. Bunu görün diye çırpınıyor. NATO katliamının açıklamaları önce ABD'den, sonra NATO'dan geliyor, ondan sonra Türkiye genelkurmayından geliyor. Mevcut hiyerarşide sıra böyle çünkü, aslında kimsenin genelkurmayın açıklamalarını merak ettiği falan yok ama onlar ısrarla bir mesaj vermek istiyorlar, biz aktif görev almaya hazırız. Türkiye genelkurmay başkanlığının çok sevdiği bir tabirle konuyu açmaya çalışalım: "Sayın seyirciler, genelkurmay başkanlığının yayınladığı bildiriye göre NATO bugün Sırbistan'a şu kadar saldırdı. Türk uçakları da şu kadar sorti yaptı." diye başlayıp, devam eden komedi. ABD ve NATO yani efendileri bunları zaten açıklamış. Olsun siz bir de Türkiye genelkurmayından dinleyin. Dış odakların açıklamalarına sayın vatandaşlarımız itibar etmemeli, patronunun söylediklerini harfiyen tekrar etmekten başka bir şey yapıyor olmasa da Türkiye genelkurmayını dinlemelidirler. Komedi devam ediyor. "Türk uçakları şimdiye kadar 50 sorti yaptı, herhangi bir kayıp vermeden üsse geri döndü." Türkiye'de her şey balon. Enflasyon düşer, demokrasi vardır, seçimlerde halk iradesini iktidara getirir vs. vs... her şey balon. Türk uçaklarının sorti yaptığı da balon. "Sorti ne?" önce onu açmak gerek. Bu sorti kelimesi 1991'de emperyalizmin Irak halklarına ALANLARA saldırısı esnasında yayın yapan TV ekranlarından bizim dilimize de girdi. Allah için doğruyu söylemek gerekirse burjuva medya bu sözcüğü çok sevdi, o gün bu gündür her münasebette kullanır. Genelkurmay da aşağı kalmaz tabii. Nasıl olsa burjuva medyanın akıl babası onlar. El hasılı bu sözcüğü o kadar çok sevdiler ki, neredeyse sırf bu sözcüğü kullanmak için bir olay çıkaracaklar. Sortinin askeri dilde karşılığı hücum etmek. Hava saldırılarında ise havalanan uçakların bir hedefi vurmak, bombalarını fırlatmak için yaptıkları dalış anlamında kullanılıyor. Tabii genelkurmay buna başka nasıl bir anlam yüklüyor bilmiyoruz ama kamuoyuna vermek istedikleri mesaj saldırılarda biz de yer alıyoruz, bu böyle bilinsindir. Doğrusu oligarşi uşaklığını ispat etmek ve ilerde avrupa birliğine girmekte hak sahibi olmak için buna dünden razı ama henüz efendileri türkiyeye böyle bir rol vermediler. Bu operasyonlar aynı zamanda Avrupa birliğinin kendi vurucu gücünü oluşturmasının, Nato'nun ABD hakimiyetinde yeniden şekillenmesinin, Avrupa birliği içinde kimin güç olacağının hesaplarının da yapıldığı, emperyalist odakların arasındaki çelişkilerin gün ışığına çıkmasının da bir aynası aynı zamanda. Tabii böyle bir tabloda Türkiye'ye yer yok. Herkes haddini bilecek. Uşak sırası gelince bol bol ölebilir. Ne zaman askeri operasyonlar birebir asker kaybını gündeme getirecek, düşük maliyetli bol asker ölmesi zorunlu olacak işte o zaman sadık dost Türkiye hatırlanacaktır. Türkiye dört gözle bu günlerin gelmesini bekliyor. Evet, Türkiye genelkurmayı başından beri Yugoslav halklarını bizzat katletmek istiyorlardı ve hala istiyorlar ama şimdi yaptıkları "Sorti yaptık" açıklamaları yalandır. Efendileri buna izin vermiyorlar. Bütün dünya ve Türkiye genelkurmayı biliyor ki, Türk uçaklarının bombalama yapmasına şimdilik NATO izin vermiyor. Peki Oligarşi neden Yugoslavya'yı bu kadar vurmak istiyor? Müslüman Arnavutlara yönelik zulmünden dolayı mı? Kimseyi buna inandıramazlar. Eğer öyle olsa Irak hakinin 8 yıldır vurulmasına neden destek oluyordu? Yoksa Irak halkı, müslüman değil mi? Türkiye Oligarşisinin hesabı Avrupa Birliğine girmeye hak kazanma ve Balkanlar'da ABD uşaklığı yapmak üzerinedir. NATO'ya girişi de böyle olmuştu. Kore'de müslüman yoktu tabii ki, o zamanki demagoji, komünist tehlikeye karşı hür dünyayı korumaktı. Kore savaşının üzerinden elli yıla yakın zaman geçti. Ne oldu? O zaman Türk birlikleri, Amerikan birliklerinden sonra en çok kayıp veren birlikler olmuştu. Bu savaşa katılınca Türkiye, NATO'ya alınmasının borcunu ödedi. Diğer taraftan ulusal onurumuz ayaklar altına alındı. Türkiye'nin

12 Amerikan uşağı olduğunu binlerce kilometre ötedeki Kore Halkına fiilen göstermiş oldular. Yugoslavya üzerine de aynı hesabı yapıyor oligarşi. Ama işte olmadı. Efendileri, Türkiye'nin eline öyle fazya bir koz vermek istemiyorlar. Sonra "biz Avrupa için savaştık, kan döktük, can verdik, o zaman bizi Avrupa Birliğine alın" demesinler diye NATO şu anda Türk uçaklarının vuruş yapmasını istemiyorlar. İlerde personel kaybının kaçınılmaz olduğu operasyonlar gündeme gelirse bu defa hemen görev verecekler ve o güne kadar da siz bizi koruyun diyerek bir anlamda oyunun kenarında yedekte tutmak, küstürmemek istiyorlar. Bu koruma görevi bile göstermeliktir. Bu tür hava saldırıları karşı tarafın hava savunma sisteminin çok ayrıntılı bir şekilde ölçülüp biçilmesinden sonra çok ince ayrıntılarına kadar hesap edilerek onların erişemeyeceği, zarar veremeyeceği koordinatlardan yapılıyor ve neredeyse sıfır risk "öze alınıyor. Bunu bütün dünya görüyor ve basın toplantılarında bunu açıkça belirtiyorlar.nato sözcüleri de bu sıkıntılı anlardan kurtulmak için bu tür soruları geçiştirmeye çalışıyorlar. Ama kendileri de sıfır riskte operasyon yaptıklarını çok iyi bildikleri için bir uçakları düşürülünce, hem bu radara yakalanmayan hayalet uçakları olunca yaşadıkları korku ve şaşkınlığı gizlemeyi başaramıyorlar. Şimdi böyle bir sıfır risk altında yapılan operasyonun güvenliği ne olur ki. Kalkan filolar hiç kayıpsız geri döneceklerine o kadar emin ki, ama yine de bu kadar ağır bombardıman altında bir kaç sırp uçağı kalkar, önümüzü kesmek isterse bunlarla biz uğraşmayalım, bırakalım bu işi türk uçakları yapsın diyorlar. Yani ufak bir ihtimal ama bir hava çarpışması olursa bundan biz zarar görmeyelim, biz sıfır riskli bombardıman görevini yaparken daha ciddi bir tehditle uğraşmaya gerek yok,, bu işi bizim uşağımız türk uçakları yapsın diyorlar. Burada bile Türkiyeye biçilen rolde uşaklık, onursuzluk o kadar açık ki... Ama oligarşinin gözünü kan bürümüş bir kere. Kendi halkının kanını dökerek, Yugoslav halklarının kanını dökerek hak sahibi olmak istiyor, ömrünü böyle uzatmak istiyor. Mutlaka bir kara harekatı istiyor. Biliyor ki o zaman kaçınılmaz olarak efendileri kendilerine görev verecekler. Ve uşak oyuna girecek, yarın avrupa birliği gündeme geldiğinde elinde dökülen binlerce halk çocuğunun kanı, bakın ben de bedel ödedim, insan hakları, kürt sorununu falan boş verin, sizin için ölen şu sadık kulunuzu artık avrupa birliğine alın deme hakkı olacak. Halkımızı katletmekte edindiği deneyimleri Yugoslavya'da kullanmak ve geliştirmek istiyor. Yugoslavya'da edineceği deneyimleri gelip Türkiye Halklarının kurtuluş mücadelesine karşı kullanacak. Ayrıca kara harekatına katılırsa, artık fiilen savaşın içinde olacağından Türkiye halklarının hak alma ve kurtuluş mücadelesini bastırmak için eline önemli bir koz geçirmiş olacak. Savaş ilanı dönemlerini halkımız iyi biliyor. Kore savaşı, Kıbrıs savaşı, Körfez savaşı.. Grevlerin ertelenmesi, en ufak bir demokratik gösteriye dahi izin verilmemesi, mecburi çalışma, ücretlerin dondurulması, gözaltılar, işkenceler, kayıplar, giderek artan baskılar... Bu dönemlerde oligarşi faşist baskılarını daha rahat uygulama olanağı yaratmaktadır kendine. ABD ve NATO kara harekatı yapılmayacağını açıklamalarına rağmen,"burjuva medyaya göre kara harekatı ha oldu, ha olacak.. Başbakanından, cumhurbaşkanına -uşak olduklarını unutmadanpatronlanmn ellerini eteklerini kara harekatı yapmaları için öpmektedirler. Çünkü oligarşi biliyor ki, kara harekatı olursa, Yugoslavya'da ölecek kahraman(!) ve ucuz asker lazım olacak. O zaman kara harekatına Türkiye'yi muhakkak çağırırlar diye düşünüyor oligarşi. İşte oligarşinin "bir Türk dünyaya bedeldir" demagojisinin ardında gizlemeye çalıştığı gerçeklik. Bu düzen Türkiye'nin başına geleli beri uluslararası planda "ulusal onur" diye bir şey kalmadı. Bütün dünya, Türkiye'nin, ABD'nin bir eyaleti olduğunu ve ABD'nin izni olmadan Türkiye oligarşisinin kendi memuruna zam bile yapamayacağını çok iyi biliyor. Çok açıkür ki, kendi halklarının kanını dökerek politika yapan bir devlet, uluslararası planda da emperyalizme kendini ispatlamak için kan dökmeden duramaz. O zaman bu düzen durdukça ulusal onurumuz ayaklar altına alınmaya devam edecektir. Bu düzen durdukça halkların kanının dökülmesine halklarımız alet edilmeye devam edecektir.* 1 MAYIS'TA 14 Nisan 1999, Radikal: "Savaştan Boeing karlı çıktı... NATO'nun lideri ABD'nin füze stokları suyunu çekti. Savaşın faturası kabarırken Boeing gibi dev şirketlere sipariş yağıyor. NATO'nuh Kosova için Yugoslavya ile savaşa tutuştuğu bir dönemde, ABD'nin stoklarında topu topu 100 güdümlü füze kaldı. Bir güdümlü füze için Boeînge 2 milyon, bir Tomahawk için Raytheon'a 1 milyon dolar ödeniyor. Pentaagon. külüstür Yugoslav hava savunmasının düşürmeyi başardığı F117 hayalet bombardıman uçağının bir tanesi içinse Lockheed'e 45 milyon dolar ödüyor. Ama bu masraflar bir şekilde dönüp dolaşıp müttefiklerden tahsil edilecek. Körfez Savaşı'nın ardından müttefiklerine 61 milyar dolarlık bilançonun yüzde 88'ini ödeten ABD, bakalım Kosova için nasıl bir fatura çıkartacak?" Emperyalizm cephesinde değişen birşey yok... Dünyanın neresinde, hangi gerekçeyle çıkmış olursa olsun bütün emperyalist savaşlarda halklar kaybetmiş, emperyalist silah tekelleri kazanmıştır. Halklar kitleler halinde ölse de onlar sadece ellerini ovuşturur, karlarına kar katarlar. Bu, tekellerin varlık şartıdır. Başka türlü yaşayamazlar. Bu yüzden savaşlar başlatır, bitirir, biten her savaşın ardından dünyanın başka bir bölgesinde başka bir savaş başlatırlar. Halkların birbirlerini katletmesinden mutluluk duyarlar. Çünkü böylelikle savaşan taraflara daha çok silah satacak, ölülerin üzerinden daha büyük paralar kazanacaklardır. Gelişmesinden endişe duydukları, kabuslar gördükleri tek savaş halkların kurtuluş savaşlarıdır. Bilirler ki halk kurtuluş savaşları emperyalistlerin dünya çapındaki hakimiyetini ortadan kaldırabilecek tek güçtür. Emperyalizmden kurtulmadan, ona karşı savaşmadan, emperyalist tahakküm ortadan kaldırılmadan savaşlar sona ermez.*

13 Emperyalizm, Afganistan'da Mücahitler, Nikaragua'da Kontralardan aldığı Sonucu, Yugoslavya'da UÇK'yla Almaya Çalışıyor Emperyalistler Yugoslavya'ya saldırıya geçerken halkları bombalarla dize getirip ucuz bir zafer kazanma peşindeydiler. Ancak umduklarını elde edemediler. Artık çaresiz kaldıkları noktada Yugoslavya'yı denetim altına almak ve prestij kaybına uğramadan dünya halklarına gözdağı vermek için kara savaşı hazırlıklarım hızlandırıyorlar. Bu hazırlıkların önemli bir parçasını da Kosova Kurtuluş Ordusu'nu (UÇK) silahlandırarak eğitmek oluşturuyor. Amaçlan UÇK'yı kendilerine bağlı bir milis, ordu haline getirmek ve kendileri adına savaştırmaktır. UÇK, Kosova'daki olaylar hız kazanmaya başladıktan kısa bir süre sonra kuruldu. Çok kısa bir sürede "binleri" bulan bir sayıya ulaştı. Gazete ve televizyonlarda, üniformaları ve silahları ile bir orduyu andırıyor. Bunun ciddiyeti tartışılır; fakat aradan geçen zaman boyunca görülmüştür ki, bu gücün arkasında emperyalistler vardır. Özellikle Almanya, UÇK'nın örgütlenmesi, silahlandırılması ve eğitilmesinde ilk dönemde etkili olmuş; ancak daha sonra UÇK üzerindeki etkinliğini ABD'ye kaptırmıştır. ABD ise başlangıçta "terörist örgüt" dediği UÇK'nın denetimini eline geçirdikçe bölgede kendi çıkarlarını koruyacak silahlı bir güç olarak kullanmaya başlamıştır. UÇK'yla emperyalist devletlerin yöneticileri görüşmekte ve UÇK'nın daha "iyi" savaştırılması için, atılması gereken adımlar kararlaştırılmaktadır. Başlıca adımlar UÇK'nın daha iyi silahlandırılması, eğitilmesi ve cephe gerisi olanakları ile donatılmasıdır. Değişik Avrupa ülkeleri ve ABD'de yaşayan UÇK yanlısı milliyetçi Arnavutların da Kosova'ya götürülmesi bu kapsamdadır. Ayrıca istihbarat, lojistik imkan vb. de sağlanacaktır. Emperyalistler bu planı uygulamaya başlamışlardır. Bunun ötesi Balkanların göbeğinde herşeyiyle emperyalizmin yarattığı işbirlikçi bir ordu yaratılmasıdır. Kosova da bunların "bağımsız" devleti olarak emperyalizmin bir üssü yapılacaktır. Hedef budur. Emperyalizm Kara Savaşında Arnavutları Kullanmak İstiyor Emperyalistler yoğun bombardımanlara rağmen, şimdilik diz çöktüremedikleri Yugoslav halklarına karşı Kosova'da savaşmayı hedefliyorlar. Bu amaçla askeri yığınak yapıyor, Apache helikopterlerini ve kara savaşı için gerekli diğer silahlarını bölgeye gönderiyorlar. Gene de ciddi olarak endişelidirler. Bütün hesapları bir kara savaşından en az kayıpla çıkmaya göre şekillenmektir. Bu korkuyu, Clinton şöyle ifade ediyor: "Kara birliklerinin Kosova ve Balkanlarda kullanılmasında beni en çok rahatsız eden şey, onların oradan hiçbir zaman çıkarılmaması olasılığıdır..." (2 Nisan 1999, Cumhuriyet) Bu korku, emperyalistlerin olası bir kara savaşında kendi birliklerini atıl bırakırken, yerlerini silahlandırılmış Kosovalı Arnavutlarla doldurma planlarında somutlanmaktadır. Elbette bu muhtemel bir kara savaşında hiç müdahale etmeyecekleri anlamına gelmiyor, fakat esas olarak öne sürülecek Arnavutlar olacaktır. Hesap bu şekilde Kosovalı Arnavutların sırtından zafer kazanmaktır. İşbirlikçi UÇK bu plana dünden razıdır. TJÇK Dış İlişkiler Sözcüsü Sabri Kigmen açıktan itiraf ediyor: "NATO ile görüşmeler devam ediyor. Zaten harekatın başından beri NATO ile UÇK işbirliği var." (13 Nisan 1999, Türkiye) Alınan silah yardımları, emperyalistleri müdahaleye, açık işgale çağırmalarıyla birlikte UÇK, Balkan halklarının düşmanı olduğunu ortaya koymuştur. ABD ve diğer emperyalistlerin çıkarları adına adeta CIA'nın Balkan şubesi gibi çalışmaktadır. Emperyalizm, İşbirlikçi Örgütlerle Halkları Aldatıp Emperyalizme Direnen İktidarlara Saldırıyor Kosova'da kurulan UÇK örneği emperyalizm için yeni bir örnek değildir. Özellikle ABD emperyalizmi bu konuda alabildiğine deneyimlidir. Dünyanın pek çok bölgesinde ilerici, yurtsever ve sosyalist iktidarlara karşı birçok karşı-devrimci örgüt kurmuş ve bunları "özgürlük savaşçıları" olarak lanse ederek her türlü desteği sağlamıştır. Bunun yakın tarihten en açık örnekleri Afganistan'daki mücahitler ile Nikaragua'daki kontralardır. Karşı-devrimci örgütlenmelerin kurulmasının tarihi daha da eskilere dayanır. 1954'de Guatemala'da ABD sermayesini tehdit eden Arbenz yönetimine karşı CIA'nın örgütlediği paralı askerler "özgürlük savaşçısı" olarak desteklendiler. Yine Küba'da Domuzlar Körfezi çıkartmasında Kübalı karşı-devrimcilerden oluşturulan paralı askerler kullanıldı ALANLARA ve bunlar "Küba'da diktatörlüğe karşı savaşan vatanseverler" olarak adlandırıldı. Bu politika 1980'lerden itibaren daha fazla geliştirilerek sistemli hale getirildi. "1982'den başlayarak devrimci demokratik yönetimlere karşı, gerici, faşist çeteler örgütlenmeye hız kazandırıldı. Nikaragua, Angola, Mozambik, Afganistan ve Kamboçya'da karşı-devrimci çeteler örgütlemek için tüm olanaklar seferber edildi. Başta Somozist kontraların liderleri, diğer antikomünist silahlı çetelerin şefleri, Beyaz Saray'ı ikinci adres olarak bellediler. Afganistanlı gericiler, ABD'nin müttefiklerine vermediği Stinger füzesini kullanıyordu. Bu çetelere yaptırılan ekonomik sabotajlarla, kitle katliamlarıyla istikrarsızlık yaratılmaya çalışılıyor, savunmasız halkı katleden kontralar, UNÎTA ve Afganistan'daki gerici çeteler vb.leri 'Özgürlük Savaşçısı' ilan ediliyordu..." (Haklıyız Kazanacağız, Cilt.1, sf. 201) Emperyalizmin bu politikası birçok yerde iktidara taşındı. Nikaragua'da karşı-devrimci kontralar, CÎA desteğiyle uzun yıllar Sandinist yönetime, Nikaragua halklarına karşı her türlü vahşeti uyguladılar. Daha sonra da Sandinist yönetiminin yanlışlarından da yararlanarak, emperyalizmin desteğiyle iktidar ortağı oldular. Aynı şey Afganistan için de geçerlidir. Sovyetlere karşı mücahitleri her türlü araçla destekleyen ABD, bununla da yetinmemiş, mücahitler içinde Talibanları bizzat örgütleyerek Afganistan'da iktidara yerleştirmiştir. Angola'da UNÎTA, Güney Kürdistan'da Barzani ve Talabani'ye biçilen rol ve Arafat'ın bugün geldiği durum... Örnekler artırılabilir. Emperyalizm her zaman yeni bir örgüt kurma ihtiyacı da duymayabilir. Eğer denetleyebileceği, yönlendirebileceği veya zaman içinde etkisi altına alabileceği örgütler varsa, onlar aracılığıyla amacına ulaşmaya çalışır. Değilse, en son UÇK örneğinde olduğu gibi başından itibaren kendine bağlı örgütler de kurabilir. Emperyalist komplolarla sosyalist devletlerin yıkılması ve halklara dayatılan "Yeni Dünya Düzeni'nde emperyalistler, halkları daha rahat denetim altına almak için milliyetçiliği körüklemiştir. Balkanlarda, Kafkasya'da, Uzak Doğu'da pekçok örgüt, "ulusal kurtuluşçu", "milli kurtuluşçu" adını taşır; gerçekte ise emperyalizmin paravan örgütleridirler. Bunlar ihtiyaca göre kullanılmış veya el altında bekletilmişlerdir. Birçoğu da rolleri bittiğinde yok olmuşlardır. Emperyalizmin Tek Derdi Hükümranlığını Geliştirmektir Emperyalizm, Bosna'da "mazlum halkları kurtarma" adına ortaya çıktı ve işbirlikçi örgütler de "halk adına yardım" çağrısı yapıp emperyalist müdahaleyi "haklı" çıkarmaya çalıştılar. Bu süreç bugün Kosova'da çok daha şiddetli yaşanıyor. Emperyalistler Somali'de, Bosna'da ve en son Kosova'da olduğu gibi halkların "yardımına" koştular; tabii yardımına koşulan halklar yağmurdan kaçıp doluya tutulmuşçasına daha fazla terörün kurbanı haline geldi. Clinton, emperyalist müdahalenin mantığını çok açık ortaya koyuyor: "Bosna'daki şu veya bu vadide yaşayanların veya Ürdün Nehri kıyısındaki bir avuç çorak toprağın bizim çıkarlarımızı ilgilendirmediğini söylemek kolaydır. Ancak çıkar ölçütü bu yerlerin küçüklüğü ve uzaklıkları ile ölçülmez. Çıkarlarımızın sözkonusu olduğu ve bu yönde bir değişikliği sağlayabileceğimiz her yerde, hazırlıklı olmak zorundayız." (7 Nisan 1999, Evrensel) Ölçü, halkların uğradığı baskılar, katliamlar değildir. Kendi emperyalist çıkarlarıdır. Çünkü bu baskı ve katliamlar, dünyanın her yerinde emperyalizm ve uşakları oligarşiler tarafından yapılmaktadır. UÇK yöneticileri diyorlar ki; "İnsan gücünün yanı sıra, yavaş yavaş maddi bir güce kavuşuyoruz ve bir halk ordusu haline geliyoruz..." Gerçekte ise bir halk ordusu, ulusal kurtuluşçu bir örgüt değil; işbirlikçi, milliyetçi bir örgüttür. Emperyalistler tarafından finanse edilip, emperyalizmin askeri uzmanları tarafından örgütlendirilmiştir. Günümüzde "Halk Ordusu" olabilmek, emperyalizme, faşizme, milliyetçiliğe ve şovenizme karşı olmak ve emekçi halkların çıkarları doğrultusunda savaşmaktan geçer. Yoksa sayısı değil onbinleri, yüzbinleri de bulsa bunlar işbirlikçi örgütlerdir. UÇK, halktan bir kısım insanı saflarında barındırsa da işlevi, halkın kurtuluşunu sağlamak değil, emperyalizmin bölgeye yerleşmesine hizmet etmektir... Emperyalizm halkları değil kendi çıkarları için çalışanları, işbirlikçilerini sever, korur, silahlandırır, destekler.*

14 Yugoslav Halklarının Birleşmesinin ve Bölünmesinin Tarihi - 2 Tito'dan Sonra Yugoslavya Sırplar Hırvatlara karşı, Hırvatlar Boşnaklara karşı, Boşnaklar Sırplara karşı, Slovenler diğerlerine karşı... Herkes birbirine karşı adeta. Bugün Yugoslavya milliyetçi çatışmalarla birarada anılan bir ülke haline geldi. Ama çok değil, yirmi-yirmibeş yıl öncesine kadar halkların birarada ve kardeşçe yaşadığı, örnek gösterilebilecek bir ülkeydi. Çatışmalar yoktu. Her halkın temsilcileri Federal Cumhuriyet içinde eşit söz sahibiydi. Nazilere karşı zaferi birlikte mücadele ederek kazanmış olan bu halklar barış içinde yaşamayı da büyük ölçüde başarmışlardı. Böyle bir ülkenin bu kadar kısa süre içinde bu denli derin çatışmalar, düşmanlaşmalar yaşamaya başlamış olması birçokları için şaşırtıcıdır. Ne oldu? Ne değişti? Neden düşmanlaştılar? En temel nedeni milliyetçilik ve emperyalizmdir. Emperyalizm milliyetçiliği kışkırtmış, milliyetçilik halkları zehirlemiş ve düşmanlaştırmıştır. Sonuçları dün Sırbistan'da, Hırvatistan'da, Slovenya'da, Karadağ'da, Bosna-Hersek'te yaşanmıştı. Bugün Kosova'da yaşanıyor... Tito'dan Sonra Yugoslavya: Kosova Kosova sorunu, Yugoslavya'nın parçalanma sürecinde özel bir önem taşır. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşından sonra Yugoslavya, halkların gönüllü birliğine dayalı federatif bir devlet olarak yeniden kuruldu. Federasyon altı cumhuriyetten oluşuyordu: Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Karadağ ve Makedonya. Bunun yanında özerk bölgeler de vardı. Kosova, 1974'te kendi parlamentosu olan özerk bölgelerin arasına katıldı. Bu durum henüz güçsüz ve etkisiz gruplar olan Sırp milliyetçileri arasında rahatsızlık yarattı. Çünkü Sırp milliyetçiliği Kosova'yı kendine ait topraklar olarak görüyordu. Rahatsızlığın bir diğer yanı da Yugoslavya içinde Sırpların hakim ulus olma ayrıcalığını kaybettiğini düşünmeleriydi. 1980'de Tito'nun ölümünden sonra rahatsızlıklar huzursuzluk haline gelmeye başladı. Kosova, ulusal önyargıların Yugoslavya'yı veba gibi sarmasında bir ilkti. 1981'te Priştina'da üniversite öğrencileri federasyon oluşturan diğerleri gibi Kosova'ya da bağımsız cumhuriyet statüsü tanınması için gösteriler düzenlediler. Gösteriler bastırıldı, ancak çelişki çözülmüş olmadı. Yugoslavya'da ulusal sorunun büyümesi; Tito'nun kurduğu bağımsız rejimin yara almaya başlaması, dış borçlanma ve rejimin temel ilkelerinden sapmalarla atbaşı cereyan eden bir süreçtir. Yugoslavya'nın dış borçlanması esas olarak 1980'li yıllarda başladı. Bu dönemde enflasyon savaş sonrasının en yüksek rakamlarına çıktı. Emperyalist işletmelerin Yugoslavya'da kendi sermayeleriyle işyeri açmalarına onay verildi. Milliyetçi akımların başta Sırbistan olmak üzere.hemen bütün cumhuriyetlerde ve özerk bölgelerde güç kazanması da bütün bunların üzerinde tuz biber oldu. Miloseviç'in 1986'da Sırbistan Komünistler Birliği Birinci Sekreteri olması Sırbistan'da milliyetçiliği tırmandıran bir etken oldu. Aynı yıl seçimlerden sonra ve talimat üzerine Sırp Bilimler Akademisi kamuya kapalı bir memorandum çalışması başlattı. Sırpların Titocu rejimin kurbanı olduğunu ve Komünistler Birliği'nin de felç olduğunu iddia etti Anayasası ve bu anayasanın getirdiği Kosova'ya özerklik, tırmanan Sırp milliyetçiliği tarafından Yugoslavya'da Sırp egemenliğinin zayıflamasının miladı ilan edildi. Hepsinin üstüne, bir de Sırbistan basınında sözümona "Kosova'daki Sırp halkının jenoside uğraması"na karşı kampanya başlatıldı. Kampanya giderek etkili olacak, 1988'e gelindiğinde Belgrad'da "Kosova'daki Sırpların soykırımına karşı" 1 milyon kişilik bir yürüyüş düzenlenecekti. Milliyetçilik yalnızca Sırp tarafında tırmanmıyordu. Her milliyetçi hareket, düşman gördüğü halkta kendi karşıtı olan bir milliyetçiliği de yaratıyordu. Aynı günlerde Kosova'da da gösteriler yapılarak bağımsızlık talep edildi. Sırbistan ise hemen bir karşı atak yaptı; Yugoslavya Federasyonu'ndaki ağırlığına dayanarak 28 Mart 1989'da bir anayasa değişikliği yaptı ve Kosova ve Voyvodina'nın özerkliğini fiilen 1 MAYIS'TA Milliyetçilik Fırtınası Bütün Yugoslavya'yı Sarıyor Aynı yıl bir tasfiye de Slovenya'da gerçekleşti. Parti'nin önder rolü kaldırılarak ayrılma hakkına vurgu yapılan kararlar kabul edildi. Eylül'e gelindiğinde Slovenya ayrılma hakkını isteyecekti. Mayıs'ta Hırvatistan'da milliyetçi hareket örgütlenerek Hırvat Demokratik Topluluğu kuruldu Ocak; ekonomik bunalıma karşı IMF reçeteleri uygulanmaya başlandı. Milliyetçilik emperyalist müdahaleyle içice yükseliyordu. Fırtına 1990'da daha da şiddetlendi. Ocak ayında Yugoslavya Komünistler Birliği Kongresi'nde Sloven ve Hırvat delegeler partinin önder rolünün kaldırılması, çok partililiğe geçilerek seçimlerin yapılmasını istediler. Mart sonunda yapılan bir Merkez Komite toplantısında bu kez Boşnak ve Makedonyalı delegeler de aynı talebi öne sürdüler. Arnavutlar arasında da milliyetçilik yükseliyordu. Milliyetçiliğin "durma noktası" yoktu. Karşılıklı provokasyonlarının sonucu ilişkiler kopma noktasına geldi. 1 Mart - Kosova'da önce sıkıyönetim ilan edildi, Haziran ayında Sırbistan Parlamentosu tarafından Kosova Parlamentosu dağıtıldı. Bir ay sonra da milliyetçi Arnavut milletvekilleri gizlice toplanarak Kosova Cumhuriyeti'ni ilan ettiler. Aynı yıl, Hırvatistan'da, Bosna- Hersek'te, Sırbistan'da, Makedonya'da, Montenegro'da ve Slovenya'da seçimler yapılmış, milliyetçiler seçimlerden galip çıkmışlardı. Bosna seçimlerinde islamcı, Sırp ve Hırvat milliyetçi partileri oyların yüzde 55'ini almış, daha sonra da aralarında sırasıyla Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı ve Başbakanlığı paylaşmışlardı, Miloseviç ise oyların yüzde 65'ini alarak Sırbstan başkanı seçilmişti. 1991'de Yugoslavya'nın parçalanma süreci büyük ölçüde tamamlanacaktı. 20 Şubat'ta Sloven Parlamentosu bağımsızlık kararı aldı. Ertesi gün Hırvat Parlamentosu cumhuriyet yasalarına federasyon yasalarından öncelik tanıdığını ilan etti. Bir hafta sonra Hırvatistan'ın Krajina bölgesindeki Sırplar Hırvatistan'dan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ertesi gün Krajina'da çatışmalar başladı. Bağımsız ve halkların kardeşçe yaşadığı Yugoslavya'da, milliyetçilik düşmanlık tohumları ekmeyi başarmıştı. Mart'91 başında dökülen ilk kan bugüne kadar sıçradı. Halklar Birbirinin Kanını Dökerken Emperyalistler Ellerini Ovuşturuyordu Hırvatistan'da milliyetçi önderlerin kışkırtmalarıyla Sırplar ve Hırvatlar birbirinin kanını dökerken, Sırp ve Hırvat milliyetçi önderleri Milosevic ile Tudjman gizlice buluşarak Bosna-Hersek'in paylaşılmasını tartışıyor ve karara bağlıyorlardı. Halkların gönüllü birliğine dayanan Yugoslavya milliyetçilerin kafasında bitmişti artık. Her milliyetçi hareket, bir başka halkın milliyetçilerine baskın çıkmak için her türlü tezgahı yapıyor, hareketler önce birbirleriyle anlaşıp sonra çatışmaya başlıyorlardı. Milliyetçilik zetıirlemişti. Yugoslavya Federasyonu kağıt üzerindeydi yalnızca. Biçimsel uygulamalar hala devam etmesine rağmen bir işlevi kalmamıştı. Henüz çatışmalar çok ciddi boyutlarda sürmemesine ve sorunun hala barış içinde çözümlenebilir olmasına rağmen emperyalistler de müdahaleye başladılar. Esasında IMF reçeteleri, krediler ve aşırı dış borçlanma sayesinde Yugoslavya ekonomisi büyük ölçüde emperyalizme bağımlı hale gelmişti bile. Siyasi olarak da tam bir bağımlılığı sağlamak içinse halkları iyice güçten düşürmek gerekiyordu. Bu noktada emperyalistlerin provokasyonları da önem kazanıyordu. 25,26 Haziran Önce Slovenya sonra da Hırvatistan bağımsızlıklarını resmi olarak ilan ettiler. Bundan yalnızca 10 gün sonra Avrupa Topluluğu silah ambargosu ilan etti ve Yugoslavya'ya tüm yardımları dondurduğunu açıkladı. Ancak el altından silah satışları da, milliyetçileri eğitmek üzere askeri danışmanlar gönderilmesi de devam ediyordu. Emperyalistler ikili oynuyorlardı. 7 Eylül de La Haye'de Yugoslavya için bir barış konferansı toplama önerisi bunun parçasıydı. Bunu Birleşmiş Milletler'in silah

15 ambargosu ve gene Avrupa Topluluğu'nun ekonomik yaptırım karan takip etti yılının son ve en önemli gelişmesi ise 23 Aralık'ta Almanya'nın Slovenya ve Hırvatistan'ın bağımsızlığını tanıdığını açıklamasıydı. Öteden beri Alman emperyalizminin bu bölgede yatırımları ve çıkarları vardı. Diğer yandan Almanya diğer emperyalist güçler karşısında bölgede manevra önceliği kazanmak istiyordu. Karar bunun sonucuydu. Böylece Yugoslavya'nın parçalanması da meşrulaştırılıyordu. Ocak ayında Almanya'yı diğer Avrupa Topluluğu üyeleri izledi. Artık Yugoslavya bütünlüğünü kaybetmiş, emperyalistlerin istedikleri gibi at koşturdukları ve her halkı diğerine karşı kışkırttıkları bir ülke haline gelmişti. Bosna-Hersek: 200 bin Ölünün Sorumlusu Emperyalizm Sıra Bosna'ya gelebilirdi. Bosna- Herkes, Boşnak nüfusunun sayıca fazlalığına karşın Sırpların da nüfusun yüzde 33'ünü oluşturduğu bir cumhuriyetti. Bosna'da 1992 Mart'ı başında referandum düzenlenerek bağımsızlık ilan edildi. Avrupa Topluluğu tarafından bu bağımsızlık tanındı, ancak Yunanistan'ın vetosu üzerine resmileşmedi. Bağımsızlık ilanından yalnızca bir hafta sonra, ABD, Hırvatistan'ı, Slovenya'yı ve Bosna- Hersek' i tanıdığını ilan etti. Ta en baştan beri Yugoslavya'nın parçalanması ve Yugoslav halklarının birbirine düşürülmesi tezgahının içinde olan ABD artık daha açık müdahale etmeye başlamıştı. Birkaç ay sonra Hırvatistan da Bosna-Hersek'i tanıyanlar arasına katıldı. Ama Bosna'da trajedi çoktan başlamıştı bile. Yıllarca sürecek Saraybosna kuşatması ve Bosna-Hersek savaşı boyunca halklar birbirinin kanını döküyor, emperyalizm ise çatışmaları kışkırtırken ellerini ovuşturuyordu. 200 bin insanın hayatına malolan Bosna-Hersek savaşı sürerken Yugoslavya'ya emperyalist barış dayatılmaya başlandı. Bu amaçla 1992 ve '93 yılları boyunca emperyalistler kimsenin uymayacağını çok iyi bildikleri planlar hazırladılar, toplantılar yaptılar, konferanslar düzenlediler. Düşmanlık tohumlarını büyüttüler. Tabii dert sorunun çözümü değil, yalnızca çözme taraflısı görünmekti yazmda yaşanan gelişmeler çok somut bir örnektir. 30 Temmuz - savaşı yürüten üç taraf (Hırvat, Sırp ve Boşnaklar) barışın genel ilkeleri üzerinde anlaştılar ve "Bosna-Hersek'te Cumhuriyetler Birliği"nin kurulmasını prensip karan haline getirdiler. 20 gün sonra Ağustos - Avrupa Topluluğu ve ABD temsilcileri Bosna-Hersek topraklarının yüzde 52'si Sırplara, yüzde 31'i Boşnaklara, yüzde 17'si de Hırvatlara ait olmak üzere üç parçaya bölünmesini önerdi. Bu öneri üç tarafın milliyetçilerini anlaşmadan caydırdı ve çatışmalar yeniden yükseldi. Bosna-Hersek'te ise bu arada dengeler sürekli değişiyordu. Önce milliyetçi Boşnaklar milliyetçi Hırvatlarla ittifak kurdular. Ardından Hırvatlar bu ittifakı bozarak Boşnaklara saldırıya geçtiler. Yer yer Arnavutlar ve Makedonyalılar da çatışmalara girdiler. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Topluluğu planlar bozup planlar yaptılar. İlan edilen "güvenli bölgeler" hemen her milliyetçi grubun saldırı alanı haline geldi... Birleşmiş Milletler temsilcileri Bosna-Hersek'in milliyetlere göre bölünmesini istediler; bundan vazgeçip ekonomik olarak bölünmesini savundular; bundan da vazgeçip özerk bölgeler olarak Sırbistan, Hırvatistan ve Boşnak hükümeti tarafından paylaşılmasını savundular; bundan da vazgeçip federasyondan yanaymış gibi gölündüler... Bosna-Hersek'in bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerden olan Hırvatistan hem Boşnaklara hem Sırplara karşı savaştı, Sırplar Hırvatların bir kesimiyle ittifak kurup Boşnaklara karşı savaştılar... Fikret Abdiç'in liderliğindeki milliyetçi Boşnaklar, İzzetbegoviç liderliğindeki milliyetçi Boşnaklara karşı iktidar savaşında Bosna'daki milliyetçi Sırplann lideri Karadziç'le ve Hırvatların lideri Boban'la anlaşmalar imzaladı. Bosna-Hersek adeta bir kan denizi haline getirildi; halklar birbirlerine düşmanlaştırıldı, milliyetçiler başka bir milliyetçi grubun boğazına sarılmak için fırsat kollar hale geldi... Bosna'da Savaş Milliyetçiliğin Sonuçlarını Gösterir Bosna'da savaş, öğretici olmalıydı. Milliyetçiliğin sonuçlarını gösteriyordu bu savaş. Ağır bir trajedi yaşanıyor, Yugoslavya halkları tam anlamıyla birbirine giriyordu. 10 yıl-15 yıl önce birarada yaşayan halklar, milliyetçilerin elinde birbirine düşürülmüş, tarihi ve kültürel değerleri büyük ölçüde tahrip edilmiş, göç yollarına düşürülmüş, katledilmiş, toplu mezarlara doldurulmuş, ama hepsinden önemlisi dostluk ağır bir yara almış; tek kazanan emperyalizm olmuştu. 19 Temmuz 1995'te bu gelişmeleri tahlil eden ALANLARA devrimci hareket şu teshirleri yapmıştı: "Bosna-Hersek'te süren savaş ne müslümanlık ya da hıristiyanlık adına, ne de Boşnakların ya da Sırpların ulusal çıkarları adınadır. "Boşnaklar, yüzlerle, binlerle katledilmekte, topraklarından sürülmektedir. Savaşın görünürdeki kaybedenidirler. "Peki kazanan Sırplar mıdır? "Hayır! Halkların birbirine kırdırddığı bu savaşın tek kazananı emperyalizmdir. Boşnakları ezerek savaşı bitirdikleri noktada Sırplar da, bağımsız ve özgür bir Sırbistan'ın değil, emperyalizme tam bağımlı bir Sırbistan'ın 'sahibi' olacaklardır. Çünkü bu savaş, iki taraf için de gerçek bir bağımsızlık ve özgürlük savaşı olarak başlamamıştır. Çünkü bağımsızlık ve özgürlük savaşı, dünyanın neresinde olursa olsun emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşarak verilir. "Savaşın kazananı, emperyalizmin 'halkları birbirine kırdırarak' ülkeleri ve halkları kendine muhtaç hale getirme politikasıdır. Bugün Boşnaklar umutlarını emperyalizme bağlamışlardır. Sırplar emperyalizmin onay ve desteğiyle savaşabilmektedirler. Kazanan emperyalist silah tekelleridir." Yugoslavya'da milliyetçi önderler tam da emperyalizmin istediği rotaya girmişlerdi. Ne birbirleriyle, ne de birbirleri olmaksızın bir şey yapamıyorlardı. Yugoslavya adeta orman kanunlarına emanet edilmişti. Milliyetçiler birbirlerini resmi olarak tanımayı reddediyorlar, ama görüşmeler de yapıyorlardı yılı Ocak ayında Boşnak milliyetçilerinin önderlerinden îzzetbegoviç, Hırvat Tudjman ile görüştü. Bosna-Hersek'in paylaşılmasında anlaşmaya varıldı. Ama "nasıl" sorusu boşta bırakıldı. Açıkça sınır anlaşmazlıklarının askeri olarak çözülmesi noktasında anlaşmışlardı. Kan dökülmeye devam edecek, kim güçlüyse o kazanacaktı. Sırbistan'ın başını çektiği Yeni Yugoslavya ve Hırvatistan arasındaki ilişkiler de bu çerçevedeydi. Şubat'ta Boşnak ve Sırp milliyetçileri arasında bir görüşme daha yapıldı. İlginç olan, her iki görüşmenin de Almanya'da yapılmış olmasıydı. Emperyalist Almanya, Yugoslavya'daki Sorunun Hemen Her Aşamasında Aynı Şekilde Karşımıza Çıkar Almanya'nın Hırvatistan ve Slovenya'yı ilk tanıyan ülke olarak parçalanmayı özendirmesinde olduğu gibi sözde arabuluculuk girişimlerinde de gerçekte bölgede söz sahibi bir emperyalist ülke olma arzusu vardır. Kosova'ya Marshall Planı önerisi ve Rusya'nın da dahil olduğu uluslararası bir güçle bölgenin kontrol edilmesini istemesi de bu kapsamdadır. "Sosyal-demokrat" Başbakan Schöreder, Almanya'nın Rusya üzerindeki etkisini de hesap ederek bu öneriyi yapmıştır. Böylelikle bölgeye müdahale eden diğer emperyalist güçler arasında kendi tekellerinin çıkarlarını sağlama almaya çalışmaktadır. Alman Sosyal Demokrat Partisi, aynı şeyi muhalefetteyken de yapmış, Yugoslavya konusunda Alman emperyalizminin her türlü girişimine tam destek vermiş, Yugoslavya'nın NATO uçakları tarafından 1994 Kasımı'nda ilk kez bombalanmasına da onay vermiştir. 9 ay sonra Alman birlikleri bu defa NATO ile birlikte Yugoslavya'nın bombalanmasına doğrudan katılacaktır yılı, çatışmalar sürerken çok sayıda uyulmayan anlaşmanın da imzalandığı bir yıl oldu boyunca savaşan taraflar arasında hemen her anlaşma doğrudan doğruya emperyalizmin ev sahipliğiyle gerçekleştirildi. Emperyalizm Yugoslavya'yı parçalamayı ve milliyetçi tarafları da istediği gibi yönlendirmeyi başarmıştı. Bu durum 1995'te de değişmedi. ABD'nin ve diğer NATO emperyalistlerinin dayatmasıyla Hırvatistan ve Bosna-Hersek arasında gevşek bir federasyon üzerine anlaşmalar imzalandı. Bosna'nın parçalanmasında devredışı kaldığını düşünen milliyetçi Sırbistan ise Bosna Hersek'teki Sırplarla anlaşmaları imzaladı. Bosna-Hersek'teki savaştan hala hepimizin aklında kalan şeyler var. Srebrenica var örneğin. Gorazde, Tuzla, Bihaç var. Yıllarca kuşatma altında kalan, halkının top mermileri altında, çarşı pazar yerlerinde katledilerek yaşamaya çalıştığı Saraybosna var... Bütün bunların sorumlusu emperyalizm ve milliyetçiliktir. Milliyetçilik birçoklarının gözünü kör etmiş, politikalarıyla ve taktikleriyle ülkelerini emperyalizme bağımlı hale getirmelerine neden olmuştur. Dahası yüzbinlerce insanın yaşamını kaybetmesine, kat kat fazlasının evini kaybedip göç yollarına düşmesine, sakat kalmasına yolaçmıştır. Hiçbir milliyetçi grup kendi halkının bağımsızlığı üzerine uzun uzadıya kafa yormamıştır. Varları yokları başka bir halk üzerinde hakim hale gelmek olmuştur. Bunun için de ne gerekiyorsa yapmışlardır. Çeteler örgütlemişler, katletmişler, emperyalistlerle ilişkiler kurmuşlar, ülkelerini tam bağımlı hale getirmişlerdir.*

16 "NATO'nun Yeni Konsepti"nin Nesi Yeni? Emperyalistlerde Yeni Olan Hiçbir Şey Yoktur Son günlerde Yugoslavya'ya NATO saldırısının başını çeken üç emperyalist ülkenin şefleri bangır bangır bağırıp ne kadar da demokrat, ne kadar da insanlığın çıkarını düşünen rejimlerin başında olduklarını söylüyorlar. Adeta dünya tersine dönmüş, başına bombalar yağdırılan ve katledilen halklar suçlu ilan edilmiş; bombaları yağdıranlar ise kurtarıcı, barışçı... Hergün yüzlerinbinlerin katledilmesi, "barışsever, demokrat" emperyalistlerin "dünyayı kötülüklerden korumak için" yapmak zorunda kaldıktan işlerden biri sanki. Emperyalizmin değiştiğinin bir de teorisi var: "Yeni konsept" diyorlar buna. "NATO'nun yeni konsepti var"mış, "bu konsepte göre bütün dünyada barışın ve demokrasinin korunması için çalışacak"mış, "Yugoslavya'ya saldın bu kapsamda değerlendirilmeli"ymiş... Sözünü ettikleri "yeni konsept" nedir? "Yeni Konsept": Eski Ağza Yeni Taam "NATO'nun yeni konsepti", esas olarak sosyalist kampm dağılmasından sonra kullanılmaya başlanan bir ifadedir. 1949'da kurulan NATO, varolma sebebini kendi deyimleriyle "demir perde ülkelerine karşı hür dünyanın savunucusu olma" misyonuna dayandırıyordu. Demir perde ülkeleri dediği sosyalist ülkelerdi. NATO, başta Sovyetler Birliği olmak üzere sosyalist ülkelere karşı caydıncı olacak, NATO ülkelerinden herhangi birine saldırı durumunda diğer NATO ülkeleri de müttefiklerini korumak üzere doğrudan savaşa katılacaklardı. Bu anlamda NATO, kurulduğu günden itibaren sosyalist sisteme karşı emperyalizmin yönelttiği bir tehdit oldu. Sosyalist ülkelere karşı yürüttüğü psikolojik savaşla kitlelerin beyinlerini teslim almaya kalktı, silahlanma yansı başlattı, buraları içten çökertmeye veya çepeçevre kuşatmaya çalıştı. NATO'nun işlevi yalnızca sosyalist ülkelerle sınırlı değildi. O, bütün dünya halklarına düşmandı. Emperyalistlerin halklar karşısında gövde gösterisi ve askeri tehdit aracıydı. Bu durum NATO anlaşmasında da ifade ediliyor; "iç ve dış tehditler durumunda" ittifakın diğer üyelerinin askeri müdahalesi hukukileştiriliyordu. Emperyalistler böylelikle kendi üyelerinden, yani emperyalist-kapitalist kampın dişlilerinden birine yönelecek tehdit durumunda onun korunmasını da imza altına alıyorlardı. Başta Sovyetler Birliği olmak üzere sosyalist sistemin dağılmasından sonra, kendine biçtiği misyona bakılırsa NATO'ya artık gerek kalmamıştı. Soğuk savaş yıllan bitmiş, "demir perde" ülkeleri ortadan kalkmış, hemen bütün ülkeler "hür dünya"nın hakimiyeti arana girmişlerdi. NATO kendini feshedebilirdi... Ancak öyle olmadı. Kendini feshetmeye hiç de niyeti olmayan NATO, varlığını sürdürmek için yeni gerekçeler aramaya ve bulmaya başladı. "Yeni konsept" yeni gerekçeler demekti. Emperyalist ideologlar tarafından NATO'nun devamını sağlamak için geliştirilen mazeretlerdi. Böylece, "komünizme karşı hür dünyanın bekçisi NATO", bütün dünyada "demokrasinin jandarması" ilan etti kendini... Bu rol, yeni dünya düzeninde emperyalizmin çıkarlannın da gereğidir aynı zamanda. Emperyalistlerin çıkarlarını en çok tehdit eden şey, halkların bir türlü teslim alınamıyor olmasıdır. Çok çeşitli biçimlerde dünyanın birçok bölgesinde isyanlar, ayaklanmalar, çıkmakta, ulusal-sınıfsal kurtuluş savaşları sürmekte, emperyalizm dünyayı bir türlü tam anlamıyla denetleyememektedir halkları. Askeri ekonomik ve siyasi müdahaleleri de sonuçsuz kalmakta, hatta sorunları daha da derinleştirmektedir. Tehdit büyümektedir. Sosyalist sistemin dağılmasından sonra dikensiz gül bahçesi bulacağını sanan emperyalistler yanıldıklarını süratle farketmişlerdir. Hiçbir şeyi dindirememişler, çözümsüzlükler büyüyerek derinleşmiştir. "Yeni Konsepf'in Türkçesi: Daha Fazla Baskı, Daha Pervasız Terör Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Butros Gali, 1994 yılı raporunda şöyle yazıyordu: "Yaşanan bir hayal kırıklığıdır. İyimser yaklaşılan birçok beklentiden hiçbiri yerine gelmemiştir. Dünya, halen siyasi ve ekonomik olarak 'çok kötü' durumdadır. Çoğalan bölgesel anlaşmazlıklar, gerileyen kalkınma '"68'lilerin Savaşı" diye yazıyor gazeteler. Kastettikleri, Yugoslavya'ya emperyalist müdahaleye onay veren emperyalistlerin; özellikle de üçünün; ABD, İngiltere ve Almanya'nın yöneliminde olanların '68'de de kendi ülkelerindeki muhalefet hareketi içinde şöyle ya da böyle yer almış olduklarıdır. Bir anlamda doğrudur da bu. Clinton Vietnam savaşına katılmamak için elinden geleni yapmış, Tony Blair gençlik hareketi içinde yer almış, Almanya'nın şimdiki Dışişleri Bakanı Joschka Fischer Almanya'daki gençlik hareketi içinde etkili olmuştur. Ve bunlar, uçaklarına emir vererek Yugoslavya'da taş üstünde taş bırakmazken adalet ve demokrasi adına bunun meşruluğunu savunmaktadırlar. Tony Blair 'lerde Pinochet'in Şili'sinin Avrupa'daki en önemli müttefiklerinden olan İngiltere, bu diktatör eskisiyle işi bittiğinde onu burşturup bir kenara atıveriyor; T. Blair de "Diktatörlüklerin iktidarda kalmak için halklarına zulmetmedikleri bir 1 MAYIS'TA dünya için savaşıyoruz" diyor bugün. Bu kapsamlı bir politikadır. Emperyalizmin, bundan sonra da faşist diktatörlere ihtiyacı olacak; ama şu an İçin ihtiyacı yoktur. Blair ve Pinochet örneğinde olduğu gibi halklara saldırılarında bu saldırıyı meşrulaştıracak bir araç olarak kullanmakta, eski kuklalarını kurban etmektedirler. Blair emperyalist kampta bu tarz demagojinin başlıca mimarlarmdandır. Sözleriyle kişilikli bir demokrat portresi çizmeye çalışmaktadır: "Bizler diktatörlerin artık kendi halkına sırf iktidarda kalmak için ağır cezalar veremeyeceği bir dünya için savaşıyoruz. Sırbistan halkının kavgamızın onlarla olmadığını bilmesi önem taşır. Savaşımız Kosova'da etnik temizlik planlarının mimarlariyladir. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi, Savaş Suçları Mahkemesi sorumluları yargı önüne çıkaracaktır..." (15 Nisan 1999, Sabah) "... Girdiğimiz yeni binyılda diktatörler etnik temizleme

17 raporları ve maddi zorluklar yaşanması milletler topluluğunu zor duruma sokmaktadır..." Bu sözler o zamandan yeni dünya düzeninin çöktüğünün, işlemediğinin göstergesiydi aslında. Gali, emperyalizmin ve başta da ABD'nin kuklası haline gelen BM'in başındaki adam olarak suç ortağı durumundaydı; ancak bu gerçeği de teslim etmek zorundaydı. NATO'nun kendine biçtiği "demokrasinin jandarması" rolü emperyalizmin ihtiyaç duyduğu istikrarın sağlanması içindir. Bu, şu anlama gelmektedir: Dünyanın neresinde olursa olsun, emperyalist çıkarlara zarar veren, emperyalist sömürünün istikrarını bozan halklar emperyalizm tarafından "cezalandırılacak", "yola getirilecek'lerdir. Nasıl sorusunun cevası Irak, Ruanda, Somali, Yugoslavya'dır. Her ne yöntemle olursa olsun halklar ve emperyalizmin denetimi dışındaki hareketler ezilmelidir. Dünyanın en büyük savaş makinesi olan NATO bugün artık bunu gerçekleştirmek için vardır. Yeni konsept budur. Bu "konsepf'in Türkçesi, "emperyalizmin dünya halkları üzerinde mutlak hakimiyetini sağlamak için her yol mubah" demektir. Eskiden de emperyalistler halkları teslim alabilmek ve kurtufuş hareketlerini denetim altında tutup ortadan kaldırabilmek için ekonomik, askeri.kültürel, her türlü saldırıya ve manevraya başvuruyorlardı. Ama tarihlerinin hemen hiçbir döneminde böylesine çıplak ve bir cepheden saldırmamışlardı. BM gibi çeşitli uluslararası mekanizmaları kullanmak, bazı kurallara uymak zorunda kalmışlar, sosyalist sistemin varlığı onlar için bir çekince oluşturmuş, dengeleri hesap ederek yapacaklarını çoğunlukla da gizli kapaklı yapmışlardı. Genel olarak da NATO'yu kurmay, planlayıcı ve halklar üzerinde daha çok psikolojik bir baskı unsuru olarak kullanmış, çatışmalara doğrudan sokmamaya gayret göstermişlerdi. Ama bugün hiçbir örtüyle, hemen hiçbir demagojiyle gizlenemeyecek kadar açıktan saldırıyorlar. Emperyalizmin dünya halklarına vermek istediği, verdiği mesaj şudur: Sakın ola ki bizi tanımamazlık, dinlememezlik etmeyin. Bu dünyanın tek hakimi biziz. Sözümüzü dinlemez, teslim olmazsanız başınıza bombalar yağdırır, sizi Irak gibi, Yugoslavya gibi yaparız. Bu öylesine net bir mesajdır ki, anlamayanlar, NATO'nun demokrasi için mücadele ettiği, insanlığın çıkarlarını savunduğu teorilerini yapanlar ve böylesi teorilere angaje olanlar, ya kör ve sağırdırlar, ya da emperyalizmin bilinçli birer uşağıdırlar. Emperyalizm Cephesinde Yeni Ne Var? "Yeni konsept", "yeni ideoloji", "yeni anlayış" laflarını dillerinden düşürmeyenler neyin yeni olduğunu da ortaya koymak zorundadırlar. Evet, ne değişti? Emperyalistler emperyalistliklerinden mi vazgeçti? Dünyanın hakimi olan tekeller mi ortadan kalktı? Halklar üzerindeki sömürü ağı mı kırıldı? Artık insanlar açlıktan ölmüyor mu örneğin? Afrika'da, Asya'da, Latin Amerika'da karın tokluğuna çalıştırılmıyorlar mı? Çocuklar bakımsızlıktan kitleler halinde kırılıyor mu? İliklerine kadar sömürülmüyor mu? Haklarını istediklerinde coplanıp, kurşunlanıp, katledilip kaybedilmiyorlar mı? Silah tekelleri, emperyalistler faşist rejimlere silah satmaktan, işkence aletleri satmaktan vaz mı geçtiler? Hakim medya tekelleri halkların kültürlerini dejenere etmeye, bozmaya, öldürmeye mi son verdiler? Hiçbirinde, değişen hiçbir şey yoktur. Tersine, daha da artmıştır baskı. Emperyalistler çok daha zalim, çok daha pervasız, halkları teslim almaya yeminlidirler.* uygulayamayacaklarını, halklarına zulmedemeyeceklerini bilmeli. Bu savaşta toprak için değil değerler uğruna, etnik gruplara zulüm yapılmasına izin vermeyen yeni bir enternasyonalizm için, suçluların barınamayacağı bir dünya için savaşıyoruz." (15 Nisan 1999, Milliyet) Sol bir söylem, demokrat bir tarz... Ama bütün bu söylenenlerin özü, gene Blair'in şu tek bir cümlesindedir: "NATO, 50. doğum gününde başarmak zorundadır..." Neden? Çünkü Blair NATO'nun yenilgisinin yaratacağı moral etkiyi düşünmektedir. Bu nasıl bir etkilidir? Bu, NATO'nun dünya halklarını ezmekle, bastırmakla kazandığı moral üstünlüktür. 50. yılında NATO'nun bu üstünlüğü kaybetmesi, NATO'nun başındaki emperyalistlerin korkulu rüyasıdır. Korkarlar; çünkü büirler ki NATO'nun kaybetmesi halkların kazanması demektir. Bu yüzden mutlaka başarmak isterler. Yoksa emperyalist şeflerden hiçbiri "madem NATO halkları bu kadar çok seviyor, neden halkların başına bomba yağdırıyor" sorusuna cevap veremez. Lafa gelince solcu, ama gerçekte emperyalizmin çıkarlarının sonuna kadar savunucularından biri de Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Pischer'dir, '68'de Almanya'da gençlik önderlerinden biri olarak sivrilen Fischer de yahudi soykırımı ile Yugoslavya'da milliyetçiliğin sonuçları arasında benzetme yapıyor: "Gençiliğimde radikal solcu bir öğrenciydim. Ama hiçbir zaman pasifist, savaş aleytarı olmadım; çünkü devrim için savaşıyordum. Vietnam savaşına söbürgeci bir savaş olduğu için karyıdım. Ama benim kuşağım anne ve babalarına şunu soruyordu: 'Yahudi soykırımı neden Almanya'da oldu ve neden karşı çıkmadınız?' Şimdi sormamız gereken soru bu." O da yineliyor: "Savaşı kazanmalıyız..." (15 Nisan 1999, Milliyet) Üç aşağı beş yukarı bütün emperyalist ülkelerin liderlerinden benzer şeyleri duymak mümkündür. Hepsi de ne büyük bir demokrasi ve özgürlük aşkıyla bu savaşa tutuştuklarını ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Aralarında ABD ve Clinton da vardır. Onlar da tutmuş Pinochet gibi faşist cuntaları kastederek geçmişte yaptıkları bazı hatalardan dolayı üstü kapalı özürler diliyor, günah çıkartıyor. Bundan sonra bu tür hataların yapılmayacağını söylüyor. Bu arada Yugoslavya harabeye mi dönmüş? O kadar olacak tabii... Siviller mi bombalanıyormuş? Savaşta böyle şeyler kaçınılmazdır... Mülteci konvoyları bile füze atışı altında mıymış? Pilotaj hatası olsa gerek... NATO'nun katlettiği Sırp halkı yüzler, binlerle mi ölçülüyor? Miloseviç'e geri adım attırmak için başka yol yok... Geçmişlerinde savaş karşıtı, demokrat, solcu olabilirler. Ama bugünleri önemlidir. Bugün suçlu oldukları için halklar da onlara aynı şekilde sesleniyor: Girdiğimiz yeni binyüda emperyalistler sömürülerine eskisi gibi devam edemeyeceklerini, dünya halklarına eskisi gibi zulmedemeyeceklerini bilmeli. Bizler bu savaşta halkların kurtuluşu için, enternasyonalizm için, emperyalistlerin, faşist rejimlerin, sömürü ve zulüm düzenlerinin barınamayacağı bir dünya için savaşıyoruz. Kazanacağız.*

18 Öğrenmenin Zamanıdır Olumlu veya olumsuz yöndeki her dönemeç, muhasebeler için, doğrularla yanlışların ayrıştırılması için bir vesiledir. 16 Şubat, böyle bir vesileydi. "Emperyalizmi tanıma zamanıdır" diye söyledik o zaman. Kürt milliyetçiliği, hayal kırıklıklarını ve emperyalizme sitemlerini belirtmenin ötesinde bu tanıma becerisini gösteremedi. Şimdi yine "zamanıdır" diyoruz. Çünkü yine.bir başka dönemeç, bir başka somutlukla karşı karşıyayız. Kürt halkının kurtuluşu için "emperyalizmin Türkiye üzerindeki baskılarına" bel bağlayan, bu doğrultuda politika ve taktikler geliştiren herkesin, kendi gerçeğini görmek için sorması gereken tek bir soru vardır: "Kurdistan Kosova olsun mu? Kürt sorununun Çözümü için bugüne Kadar PKK ve önderliği tarafından başta ABD olmak üzere hemen tüm emperyalistlere başvuruldu. Clinton'lara, Blair'lere, BM'ye, NATO'ya yazılan mektuplarla "sorunu çözün", rolünüzü oynayın" denildi. Roma'ya gelinip emperyalizmin icazetini alacağı umulan öneriler sunulduğunda, artık çözülecek umutları yeşertildi. Kürt milliyetçiliği bu tür bir "çözüm" den sözettikçe, biz bunun "emperyalist çözüm" olduğunu belirttik. Ama nihayetinde o gün için bu "teorik" bir tartışma gibi gözüküyordu. Şimdinin farkı burada işte. Tartışma teorik olmaktan çıkmış, çok somut, çok açık, bütün dünyanın gözleri önündeki bir pratiğin tartışmasına dönüşmüştür. Öğretici bir süreç yaşıyoruz. 1980'lerin sonundan beri, sosyalist ülkelerin yıkılmasıyla, emperyalizmin ideolojik bombardımanıyla bulanan kafaların yeniden zihin açıklığına kavuşabileceği günler yaşıyoruz. NATO uçakları, onlarca kitabın anlatamayacağı açıklıkta anlatıyor her şeyi. Doların yükselişi ve Boing şirketinin artan karları, ekonomi politiğin ve Mahir'in emperyalist ekonominin askerileştirilmesi üzerine tüm teorisini özetleyiveriyor. Sorun emperyalizmi, emperyalizm işbirlikçisi devletleri tahlil sorunudur. Yanlışlar bu noktada yapılmıştır. 16 Şubat'ta Öcalan'ın tutsak alınması sonrasında emperyalizme şunlar söylenmiştir: "ABD entrikacı... Avrupa ikiyüzlü"... Bunlar tabii ki yanlış veya söylenmeyecek şeyler değil. Ancak söylenenler hep bu ve benzeri nitelemelerle sınırlı kalıyor. Burada bir sıkıntı var; emperyalizmi nitelik olarak tartışmamak için kavramlar icat ediliyor veya böyle muğlak, genelgeçer kavramlar tercih ediliyor. ABD'nin entrikacı olmadığını, Avrupa'nın ikiyüzlü olmadığını kim öğretti size? Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen, bir şey görmüş değilsiniz demek ki. Çünkü hala işin, emperyalizmin özüne inme yok. Bu hayal kırıklıklarını yaşayanlar, baştan beri yanlış düşünmektedir. Siz emperyalizmi unutmuşsunuz demek ki! Emperyalizm çözecekti diyebilmek için, Lenin'in emperyalizm kitabını okumamış, anlamamış olmak bir yana, yüzyıllık tarihi bir yana bırakmak gerek. Yüzyıllık tarih, emperyalizmin neyi çözüp neyi çözmediğini, nasıl çözdüğünü gösteren yüzlerce örnekle dolu. Bu tarih, bu örnekler yok sayılarak yeni emperyalizm tahlilleri yapılmıştır. Yıllarca insanlar bu tahlillerle oyalandı. Her yıl zafer yılı ilan edilip, ha bugün, ha yarın çözüm denildi. Roma'ya emperyalizmden çözüm aranmaya gelindi. Adına başka şeyler dense de olan bitenin özü buydu. Orada neyin ne kadar iradi olduğunu herkes biliyordu. Ama "iradidir" denildi; demek ki halktan 1 MAYIS'TA gizlenen bir şeyler vardı, devrim, devletimiz olacak söylemleri altında, Kürt halkı, emperyalist çözüme angaje edilmekteydi. Şimdi bunlar unutuldu mu? Bunları unuttunuz. Unutturmak da istiyorsunuz. Mümkün mü? Bunlar tartışılacak. Roma yürüyüşü yoktur. Birileri getirdi ve çıkardı. Çıplak gerçek budur. Teoriler iflas etmedi mi? NATO'yu müdahale etmeye çağırmamış mıydınız örneğin? Tamam, NATO sizin davetinizi kabul etmedi ama UÇK'nın davetini kabul etti. Davetin sonuçlarını görüyorsunuz. Bunu mu istiyordunuz. Hayır diyorsanız; emperyalizmi öğrenme zamanıdır. Neden bu konuda yanıldığınızı arayıp tartışıp bulma zamanıdır. Bir yurtseverdiniz. Bir devrimciydiniz. Hatta Marksist- Leninisttiniz. Peki bir yurtsever, bir devrimci, bir Marksist-Leninist olarak NATO'ya nasıl davette bulunabildiniz? Böyle bir davet neden tartışmalara yolaçmadı? Neden bu davette kimse, yurtseverliğe, bağımsızlıkçüığa, Marksist-Leninistliğe aykırı bir yan bulmadı? Bu davet, bu kavramlarla nasıl bağdaştırıldı? PKK, emperyalizme "senin hükümranlığım kabul ederim" mesajını yıllardır veriyordu. Bütün ilişkiler, taktik ve politikalar da bunun üzerine gelişti. Bu mesajlar niye hep görmezden gelindi? Tabii bu noktada, sorunun muhatabı yalnızca Kürt milliyetçileri de depdir; dışımızdaki tüm sol bu sorunun muhatabıdır; neden, hangi kaygılarla ve hangi siyaset anlayışıyla bu mesajlar görmezden gelindi. En ufak şeyde reformistlik bulan teorisyenler, nasıl oldu da bunları atladı? Şimdi NATO'nun Yugoslavya'ya saldırısı, haklı olarak eleştiriliyor. Ama dün Kürt milliyetçiliğinin istediği de bu değil miydi? Herkes açısından bunları sorgulama ve somut olarak da bu soruyu cevaplama zamanıdır. PKK Başkanlık Konseyi adına yapılan son açıklama, bu sorulara ciddi cevap aramaktan ve bulmaktan uzaktır. Halk savaşı stratejisi, ülkemiz gerçeği açısından tartışılabilecek pek çok yan taşıyan bu açıklamanın yalnızca konumuzla ilgili bir kaç noktasına değinelim. Açıklamanın özü şudur; madem emperyalizm çözmedi, madem Türkiye çözüme yanaşmıyor, o zaman fedai savaşını geliştireceğiz. Fedai savaşına da, stratejik bir anlam yüklenip halk savaşı tarzı adeta yeniden biçimlendiriliyor. Savaşın üç temel biçimi, -klasik gerilla, -halk serhildanlan ve- fedai savaşı olarak formüle ediliyor. Ve bu formülasyon içinde de fedai savaşı temel, klasik gerilla ve halk serhildanlan da buna destek olarak biçimlendiriliyor. Kısa süreli "sonuç alma" beklentisi bu formülasyonun da özünü oluşturuyor. Şöyle deniyor mesela: "Eğer iyi eğitilmiş 500 fedai Kuzeyde, Güneyde, metropolde ve dünya çapında sistemlice harekete geçerse, bir iki yıl içinde kesinlikle sarsılır. Halk serhildanlan ve gerillanın desteğiyle düşman kesinlikle yenilgiye uğratılır. Bir yandan klasik gerilla kuralları içinde çalışıp savaşırsa, bir yandan şiddet halk serhildanlan yurtiçi ve yurtdışında yürütülürse, öte yandan da fedai savaşı bu temelde geliştirilirse, sömürgecinin ömrü en fazla bir iki yıl olur, ötesi olmaz." Nereden nereye gelindiği, zamanında öngörülen kurtarılmış bölgelerin neden ve nasıl gerçekleşmediği, Botan-Behdinan hükümetlerinin ne olduğu ve buna benzer tcsbit ve tahliller açısından şimdi ne durumda olunduğu, yanlış öngörülerin kaynağının neler olduğu tartışılmadan önerilecek her şey, soyuttur ve gerçekçi değildir. Sözkonusu açıklama ve formülasyonlar da işte herşeyden önce bu nedenle soyut ve gerçekçi değildir. NATO'ya, BM'ye yapılan çağrılar hala geçerli midir örneğin? Şimdi fedai savaşı geliştirmek öngörülüyor ama yarın BM çağrıya olumlu cevap verdiğinde, sömürgeci sistemi yıkmaktan yine vazgeçilip Türkiye oligarşisinin denetiminde otonomiye evet denecek midir? Biz, fazla bir şey istemiyoruz, Kuzey Irak'taki kadar bir özerklik olsun, Almanya'nın bir eyaleti kadar olsun yeter denecek midir? Bunlar hep cevabı belirsiz sorulardır. Çünkü bir siyasi hareket için, bir kurtuluş savaşının kaderi için son derece belirleyici olan bu ve benzeri sözlerin bir muhasebesi, tartışması yoktur. Sözlerin, teorinin, politikaların ciddiyeti kalmamıştır. PKK Kosova konusunda ne diyor? Bu tüm bunların muhasebesi yapılmadan cevaplanamayacak bir sorudur ve bu nedenle bugün temel bir sorudur. Ama cevap ne olursa olsun, son derece açık olan gerçek şudur; ANADOLU'NUN, ANADOLU HALKLARININ KURTULUŞU, TEPESİNDE BOMBALAR YAĞDIRACAK NATO UÇAKLARIYLA GELMEYECEK! ÇÖZÜM EMPERYALİZMDEN GELMEYECEK!*

19 Umur Hozatlı'ya Cevap Vesilesiyle Bir Kez Daha Mavi Çarşı Katliamını Savunanlara: "Oligarşi barışa yanaşmıyorsa, bu tür eylemler meşru mu? "Daha da beter olacak" diye yazmasını biliyorsun; peki niye, "ARKADAŞLAR, YOLDAŞLAR, KÜRT YURTSEVERLERİ, EMPERYALİZM VE TÜRKİYE DEVLETİ NE YAPARSA YAPSIN, DEVRİMCİ EYLEM İLKELERİNDEN UZAKLAŞMAM, MAVİ ÇARŞILAR BİR DAHA OLMASIN" diye yazmıyorsun da "daha beter olacak" diye yazıyorsun? Bunlara cevap vereceğine bilinen üslupla, devletle aynı konuma düşmek, PKK'ya, Kürt halkına karşı olmak sözleriyle devrimci eleştiriden kurtulmak istiyorsun." SAHTEKARLIK GERÇEĞİ BİLİP DE BİLMEMEZLİKTEN GELMEKTİR Özgür Politika yazarları da Kurtuluş okuyormuş demek ki! Çünkü nereden akıllarına estiyse, Kurtuluş'ta çıkan bir yazıya cevap yazmışlar. Aylardır yıllardır, bu gazetede, veya aynı çizgideki başka gazetelerde çıkan yazılar üzerine eleştiriler yazıyoruz. Ama Kürt milliyetçiliğinin bu eleştiriler karşısındaki tavrı, hep duymazdan gelmek ve ideolojik mücadeleden kaçmak olmuştur. Peki 18 Nisan tarihli özgür Politika'da Umur Hozatlı imzasıyla çıkan yazı, bu ideolojik mücadeleden kaçış çizgisinin dışında bir yazı mı derseniz, ne yazık ki cevabımız hayır. Yazının başlığı bunu göstermeye yeter zaten. Umur Hozatlı, yazısına şu başlığı koymuş: "Cımbızlama Sahtekarlık ve Devrimci Sakatlık". Umur Hozatlı yazısının girişinde "Kurtuluş gazetesinin 26 Mart tarihli sayısında yayınlanan bir yazı beni dehşete düşürdü" diye yazıyor. Eğer bir devrimciyi, yurtseveri dehşete düşürecek bir yazıdan sözedilecekse, bu hiç kuşku yok ki, Umur Hozat'ın bizim eleştirdiğimiz yazısıdır. Çünkü bir devrimci, bir yurtsever, ancak, halka yönelik Mavi Çarşı gibi eylemlerin eleştirildiği değil, savunulduğu bir yazıdan dolayı dehşete düşebilir. Ama Umur Hozatlı, bizim yazımızı okuyunca dehşete düşmüştür. Çünkü biz, yazımızda, laf kalabalığı içinde boğduğu halka yönelik eylemlerin savunucuğunu en çıplak haliyle gösterdik. O bu mantığını sorgulayacağına "saldırıya" geçiyor. Sahtekar kim? Biz bu tür bir üslubu benimsemeyiz. Kimseye kolay kolay sahtekar demeyiz. Ama Umur gibileri çok alışkındırlar; çünkü küfürle, hakaretle ideolojik mücadele yaptıklarını sanırlar. Hep böyledirler. Kimse eleştirsin istemezler. Herkes şakşakçı olsun isterler. Katliam mı yapmış... Alkışlayacaksın, saygı duyacaksın. En azından "anlayacaksın". Halkı katledebilir. Önemli değil. Önemli olan barış!... Barış'a ulaş da nasıl ulaşırsan ulaş. Eleştirdiğimiz ve alıntı yaptığımız yazıda Umur Hozatlı'nın dediği açıktı. Kürtlerin barış istemine cevap verilmezse daha da beter olacak. Özü budur. Peki biz ne dedik? Bu tür eylemler yanlıştır ve bu tür eylemler hiç bir gerekçeyle savunulamaz, bu tür eylemlere saygı duyulamaz. Umur Hozatlı anlıyor, ama anlamamazlıktan geliyor. Demagoji yaparak kurtulmak istiyor. Hızını alamıyor; eleştirdin mi, o halde devlet yanlışısın, o halde Kürt halkına karşısın... Geç bunları. Yıllardır bunları duyduk, işinize gelmedi mi ajan, devlet yanlısı, kemalist, sosyal şovenist... Dahası MGK ve özal bile, devrimcilerden iyi... NATO, ABD bile iyi... D'Alema'yı, Papa'yı, bilmem hangi burjuva "şahsiyeti" Kürt dostu görüp, Cephe'yi Kürt halkına düşman gören mantık, düzeltilemez ölçüde çarpıktır. Umur Hozatlı ne diyor? Yok yazısından cımbızlama yapılmış, yok, doğrusu şöyleymiş. Herkesi aptal yerine koymanın anlamı yok. Biz ne yazdığımızı çok iyi biliyoruz. Arılamıyorsan tekrar oku. Özü şudur: Mavi Çarşı gibi halkı katletmek için planlanmış eylemleri savunuyor musun, savunmuyor musun? Kınıyor musun kınamıyor musun? Saygı duyuyor musun, duymuyor musun? Ne diyorsun? Bunu yaz. Birşey yazacaksan, bunlara cevap ver. Ama hayır, o bunları cevaplamak yerine lafı dolandırıyor. Şiddete karşıymış, banş yanlısıymış. Onu tartışmıyoruz zaten seninle. Çünkü senin şiddete karşılığın da, barış yanlısı oluşun da zaten devrimci bir zeminde değil. Barış istediğin için mavi Çarşı'yı savunuyorsun. Senin banş taktiğin böyle biçimleniyor. Barışın ha, yoksa böyle olur diyorsun. Yazının özü bu. Evet, biz bu eylemlerin, yani doğrudan halka yönelmiş eylemlerin devrimcilikle, Kürtlükle, intikamla (ve tabii barışçılıkla da) ilgili olmadığını söyledik. Söylemeye devam ediyoruz. SEN NE DtYORSUN?... Devrimci eylem mi bunlar, doğru mu, NE DtYORSUN? Oligarşi barışa yanaşmıyorsa, bu tür eylemler meşru mu? "Daha da beter olacak" diye yazmasını biliyorsun; peki niye, "ARKADAŞLAR, YOLDAŞLAR, KÜRT YURTSEVERLERİ, EMPERYALİZM VE TÜRKÎYE DEVLETİ NE YAPARSA ALANLARA YAPSIN, DEVRİMCİ EYLEM İLKELERİNDEN UZAKLAŞMAYİN, MAVİ ÇARŞILAR BİR DAHA OLMASIN" diye yazmıyorsun da "daha beter olacak" diye yazıyorsun? Bunlara cevap vereceğine bilinen üslupla, devletle aynı konuma düşmek, PKK'ya, Kürt halkına karşı olmak sözleriyle devrimci eleştiriden kurtulmak istiyorsun. Yazının bütünü banş çağrısı yapıyormuş! Laf mı bu? Bizim eleştirimize cevap mı? O zaman şöyle soralım: Barış olmadığı sürece Mavi Çarşı gibi eylemleri meşru görüyor musun? Kaçacak yerin yoktur Umur Hozatlı. Odalara kadar girecek demişsin. Ne girecek? Neye "aman ha!"? Ne obuasın? Banş olmazsa Mavi Çarşılar olacak vs. Denilen bu. Biz de tam bunu eleştirmişiz. Doğru yapmışız. Yazdığına, yaklaşımlara doğru teşhis koymuşuz. Umur Hozatlı'nın niye gocunduğu, niye saldırganlaştığı anlaşılıyor. "Barışçılık" edebiyatıyla gizlediği halka yönelik eylemlerin savunuculuğunu açığa çıkardık çünkü. O "devlet yanlısı", "sahtekar" gibi haddi olmayan adlandırmalarla bu yüzünü gizlemeye çalışıyor. Bu tarz, bu çevrenin genel tarzıdır. Yağcı, dalkavuk olmazsa herkes devlet yanlısıdır. Kontradır, özel savaşa hizmet etmektedir... bu söylemlere çok tanık olunmuştur. Tabii çünkü biz Mavi Çarşı'yı yapmadık. Çünkü biz doğru devrimci eylem çizgisini söyledik. Mantık enteresan değil mi? Mavi Çarşı'yı yakanlar kontra olmuyor, onların "devlet yanlısı" olduğu, "Kürt halkına karşı olduğu", hatta İHTİMAL olarak OLABİLECEĞİ Hozatlı'nın aklına bile gelmiyor, ama bu karşı-devrimci eylemi eleştirenlere rahatlıkla "devlet yanlısı" diyebiliyor! Umur Hozatlı ne diyor? Mavi Çarşı olmasın ama barış olsun. Eğer barış, Mavi Çarşılarla gelecekse o barış olmaz olsun. Eğer halklar, Mavi Çarşı katliamlarıyla kurtulacaksa, kurtulmasın! Evet, Umur Hozatlı'ya göre, kontra eylemi ile devrimci eylemi ayırt eden özellik nedir acaba? Sadece sonuca bak deniyorsa, kontra da eylemlerle sonuç yaratır. Mavi Çarşı da sonuçlar yaratmıştır. Soru ve sorun çok açıkça ortadadır: Mavi Çarşı, Carusel, devrimci eylem mi? Kınıyor mu? yoksa saygı mı duyuyor? Umur Hozatlı ne diyor? Biz kolay kolay kimseye sahtekar demeyiz. Ama bir sahtekarlık varsa, o da gerçeği bilip de bilmemezlikten gelmektir. Ne kastedildiğini, ne denildiğini anladığı halde yavuz hırsız rolüne soyunmaktır. Tekrar ediyoruz; Mavi Çarşı, Carusel gibi eylemler, halka yönelik katliamlardır ve devrimcilikle ügisi yoktur. Bunlan söylemek sizi rahatsız ediyor, biliyoruz. Ama söylemek zorundayız. Aksi halde devrimcilik bunlarla özdeşleşecek. Bunlan söylediğimiz için arkadaşlanmız fiili saldırılara uğradı, önemli dep. Söylemeye devam edeceğiz. İster misin, her tarafta halk toplantılan yapalım. Bütün siyasetler, aydınlar, halktan yana olan herkes katılsın. Devrimci eylem nedir, yanlış olan nedir? Kim neyi neden yapar?... Tartışalım. Bütün dünyanın gözleri önünde bunu yapalım. Yapmazsınız. Devlet yanlısı, PKK'ya, Kürt halkına karşı deyip kışkırtmak daha kolay. Geçmişe bak. Bu anlayışia neler yapıldı? içte, dışta neler oldu? iyi kim kaldı? Sadece ABD, NATO, tekeller... Sonra bunlann ne yaptığı biliniyor. Sahtekarlık değil ama bilmeme, milliyetçilik gözleri kör etmiş. Milliyetçiliğin faydacılığı buralarda sonuç vermiştir. AB'den medet umulmuştur. AB'ye çöz, Clinton'a çöz, Tony Blair'e çöz denmiştir. Bu "çöz"lerin adı "Roma Yürüyüşü" olmuştur. "Zafer" olmuştur. Sonuç ortada. Peki biz ne yaptık da "sahtekarlık" gibi nitelemelerle saldırıyorsunuz. Bunlar yanlış dedik. Dahası; Sömürgecilik yanlış, Buna dayalı strateji ve taktikler yanlış, Emperyalistlere güvenmek yanlış, Faydacılık taktik diye savunulamaz, yanlış, dedik. İsa, Muhammed, papa, politika ve övgüleri kime ne kazandırdı? Emperyalizm mi yumuşadı? Ortadoğu devletleri mi değişti? Ne

20 getirdi? Dost ve düşman kavramlarınızı artık gözden geçirmeniz gerekmiyor mu? Hiçbir yol yok. Ya devrimci muhasebe ile devrimci çizgi egemen olacak, ya da emperyalist çözüm taktiklerine teslim olunacaktır. Hiç yükseklerde uçmanın gereği yoktur. Her şey ortadadır. Bizim söylediklerimiz de açıktır. Okumadınızsa okuyun. Yanlışı savunan iyi, doğruyu söyleyen kötü. Lafa bak; Mavi Çarşı gibi eylemlerin devrimci ilkeler temelinde eleştirisi "devletin bakış açısı" imiş. Eleştirilerimiz şu anlama gelmekteymiş; "Kürtlerin devlet tarafından yok edilmek istenmesini reddeden ve Kürtlerin bu imhaya karşı başlattığı devrimci mücadeleyi sekteye uğratmaya hizmet eder nitelikte..." Neler de yapmışız?! Tüm bunlar, bu sıfatlar neden peki? Devrimci eylem halkı katletmek değildir demişiz. Bu eylemler kontra eylemidir demişiz. Umur Hozatlı'ya göre bu söylediklerimiz doğru değil. Böyle derseniz devlete hizmet edersiniz diyor Umur Hozatlı. Peki ne diyeceğiz? Halkı katletmek devrimcidir diyeceğiz. Halkı katletmek Kürt halkım savunmaktır diyeceğiz. Bu eylemlerin olmasını istemiyorsanız Kürt halkının sorunlarını çözün diyeceğiz. Böyle mi Umur Hozatlı? Bunların adı devrimcilik mi olacak o zaman? Böyle dersek devlete değil de devrime mi hizmet etmiş olacağız? O zaman bize "sahtekar" demeyecek misin? iyi ama senin devrim diye de bir derdin yok ki, barış da barış diyorsun. Bizim dediklerimiz devlet yanlısı söylemi ha! İyi, o zaman daha çok mavi çarşı katliamı, daha çok Çetinkaya, Carusel vb. yapmaya, savunmaya devam edin. Biz de "devlet yanlısı" eleştirilerimize devam edeceğiz. Devam edin. Devrimcilik adına devam edin! Tabii... Ne kadar makul ve mantıklı; halkı katleden devrimci, karşı çıkan devlet yanlısı... Ne güzel bir mantık. Bu mantığa kim ne anlatabilir ki? işte bu kafa yapısıdır ki, faşist tabanı ikiye katlıyor, Türk şovenizmini geliştiriyor. Ben dedim oldu. Ben yaptım oldu. Herkesin de bunu böyle kabul etmesi isteniyor. Mavi Çarşı'yı yakıp insanları katledenlerin kontra olabileceğini bir saniye dahi düşünmeyenler, devrimcilere ağızlarına geleni söylüyorlar. Söyleyin. Ama söyledikleriniz bizi değil sizi yaralar. Mavi Çarşıların batağına daha fazla saplanırsınız. Ama eleştirilerimizi, yazdıklarımızı daha iyi anlamanızı öneririz. Çünkü biz sizi o Mavi çarşılar bataklığından çıkarmak istiyoruz.* ÜLKEMİZ BAĞIMSIZ HALKLARIMIZ ÖZGÜR OLSUN DİYE! Emperyalizm karşısında her gün biraz daha yere kapanan, uşaklıkta sınır tanımayan, ve yaşamı halklarımıza her gün biraz daha fazla zindan eden bir ülkede yaşıyoruz. BÖYLE BİR ÜLKEDE BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK TALEBİ, HEMEN TÜM TALEPLERİN BİLEŞKESİDİR. Önümüzdeki devrim aşaması nedir? Milli demokratik devrim mi, demokratik halk devrimi mi, sosyalist devrim mi? Tabii ki bu tartışmalar son derece önemli, Türkiye devriminin yolu ve uzunkısa vadeli hedefleri açısından son derece belirleyici tartışmalardı. Ama bu soruya cevabınız ne olursa olsun, Türkiye'deki bir devrimin muhtevası, bu ikisini içermek zorundadır. Bu ikisi birbirine etle tırnak gibi bağlıdır. Biri için mücadele diğeri için mücadeleden ayrılmaz. Çünkü emperyalizme karşı bağımsız olmayan bir ülkede halkların özgürlüğü de sözkonusu değildir. Dolayısıyla, halklarımızın özgürlüğü isteniyorsa eğer, başvurulacak adres emperyalistler değil; halklardır. Emperyalizmin bir ülkeye, bir halka ne getirebileceğinin son örneği Yugoslavya ve Kosova'dır. Emperyalizmin inayeti ve icazetiyle sağlanacak herhangi bir bağımsızlık, halkların özgürlüğünü sağlamaz. Bu bağımsızlık sözde bir bağımsızlıktır. Göstermelik bir bağımsızlığın simgesi olarak bir bayrağa ve "milli sınırlara" sahip olunabilir; ama hepsi o kadardır. Türkiye'nin konumu böyle değil midir? Bayrağı vardır; misak-ı millisi vardır, ama siyasi kararlarında Washington'un, ekonomik kararlarında IMF'nin, askeri kararlarında NATO'nun dışına çıkamaz. Nerede kaldı bağımsızlık? işgalci bir emperyalist ülkenin atadığı bir "Vali" yok başta; ama onları aratmayan işbirlikçi, kukla hükümetler var. "Sömürgecilik" değil de "yeni-sömürgecilik" denilmesinin esprisi de budur zaten. Emperyalistler ve işbirlikçi iktidarlar adeta bütünleşmiştir. Yeni-sömürgelerin işbirlikçi iktidarları, kendi sözde milli sınırları 1 MAYISTA içinde bu uşaklık düzenini sürdürebilmek için faşizme başvururlar. Faşizmin olduğu yerde halkın, eğer çok uluslu bir ülkeyse halkların özgürlüğü de yoktur zaten. Ne demokratik anlamda, ne de ulusal anlamda bir özgürlük yoktur. Yeni-sömürge ülkelerin halklarının savaşı, işte tüm bu koşullardan dolayı, emperyalizme ve oligarşiye karşı bir savaştır. Hedefe bunu koymayan bir savaş, yanlış rotadadır. Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Boşnak, Gürcü, Laz, hangi ulus ve milliyetten olursa olsun, ANADOLU DEVRİMCİLERİNİN öncelikli görevi, ÜLKEMİZİN BAĞIMSIZLIĞI, HALKLARIMIZIN ÖZGÜRLÜĞÜ için savaşmaktır. Bu savaş, yani emperyalizme karşı bağımsızlığımız ve halklarımızın özgürlüğü için yürüteceğimiz savaş, halklarımızın birliğini zorunlu kılan bir savaştır. Dünya devrimin her deneyimi bu zorunluluğu ortaya koymuştur. Dünyanın bütün işçileri ve ezilen halkları birleşin! Bu tarihsel bir çağrıdır. Devrimi gerçekleştirme iddiasındaki her devrimci hareketin manifestosunda, programında yazılı bir çağrıdır. Artık rakamsal olarak bitmekte olan çağımızın çağrısıdır. Birleşmenin amacı zaferdir. Birleşme, işçilerin ve ezilen halkların, egemen sınıflara karşı iktidar savaşı içindir. Bu çağrı, bir çağ rakamsal olarak kapanıyor, yenisi açılıyor olsa da, dünya halklarının kurtuluşu ve zaferine kadar gündemde kalacak bir çağrıdır. Emperyalistler ve işbirlikçileri, kendi aralarındaki birliği her geçen gün pekiştiriyorlar. Elbette aralarında çok çeşitli çelişkiler de var; ama halklar karşısında birlikler. Emperyalizme direnen ülkeler karşısında birlikteler. Bu emperyalist birliğin boyutlarını ve biçimlenişini görmek için 1991'de Irak'a yapılan saldırıya, bugün Yugoslavya'ya yapılan saldırıya bakmak kafidir. ABD ve Avrupa emperyalistleri ve onlarca işbirlikçileri, bu saldırılarda yanyanadır. Bu tablo, dünya halklarına emperyalizm karşısında DİK DURMAK gerektiğini gösteren tablodur. Bu tablo, dünya halklarına BİRLEŞMEYİ dayatan tablodur. Bu tablo, demokrasi mücadelesini, ulusal haklar ve bağımsızlık mücadelesini, emperyalizme karşı mücadeleyle birleştirmenin zorunluluğunu gösteriyor. Bunca açık gerçeklere rağmen farklı strateji ve taktiklerde ısrar edenler, ne emperyalizme karşı bağımsızlığı, ne de halkların özgürlüğünü kazanamazlar. Bütün bu gerçekler, stratejilerin muhtevasına ilişkin tartışmaları da sonuçlandırıyor bir yerde. Anti-emperyalist, anti-oligarşik savaşla ÜLKEMİZ BAĞIMSIZ, HALKLARIMIZ ÖZGÜR olacaktır. Zaten öncelikli olarak hedeflediğimiz, istediğimiz de bunlar değil midir! Anadolu, emperyalistlerin gizliişgali altında olduğu sürece, Anadolu üzerinde yaşayan hiç bir ulusun, hiç bir halkın özgürlüğünün koşulu yoktur. Anadolu'yu emperyalizmin işgalinden kurtarmak ise, bu topraklar üzerinde kaderi büyük ölçüde birleşmiş halkların ortak örgütlenmesinden, ortak mücadelesinden geçer. Milliyetçiliğin öne çıktığı her yaklaşım, baştan açmazlarla doludur ve emperyalizme, oligarşiye güç verecek zayıflıkları içinde taşır. Milliyetçilik, bütün bu gerçeklere gözlerini kapayıp "ülkemiz" kavramını da tartışmıştır geçmişte. Her konuda olduğu gibi bunda da "kemalistlik" bulmuştur. Oysa ortada muğlak bir şey yoktur. "ÜLKEMİZ", Anadolu devrimcileri için, bütün Anadolu halklarının içice yaşadığı topraklardır. Anadolu'dur. Ülkemiz derken, bunu kastettiğimiz, bunu anlayabildiğimiz ölçüde, halklarımızın birliği, kardeşliği ve kurtuluş savaşı güçlenecektir. Bu tanımlama, hiç bir ulusun, azmlığın ulusal haklarını ortadan kaldırmaz. Tersine yüzyıldır, imhanın, asimilasyonun her türünün uygulandığı Anadolu'yu halkların kardeşliğinin, birliğinin yurdu yapar. Anadolu devrimcileri, "Ülkemize bağımsızlık, halklarımıza özgürlük!" şiarıyla savaşalım. Bu, dünya halkları karşısında pervasızlaşan emperyalizme karşı, şovenizmi güçlendirip Anadolu'yu yine kana boğmaya çalışan oligarşiye karşı, halklarımız arasında şu veya bu düzeyde oluşmuş tarihsel ve güncel önyargılara karşı, Anadolu ihtilalini güçlendirecek bir şiardır.*

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler.

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. İSTANBUL TAYAD lı Aileler Bayram Kahvaltısında Bir Araya Geldiler Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. Kahvaltıdan önce yapılan

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 23 OCAK 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 19 EKİM 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi

Detaylı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ın kurum değişikliği ile Ankara Gölbaşı belediye başkan yardıcılığı görevine

Detaylı

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi:

Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi: 1 Mayıs ın Tarihçesi 1880 li yıllar, ağırlıklı olarak kol emeğinin kullanıldığı ve çalışma şartlarının çok kötü olduğu yıllardı. Küçük çocukların karın tokluğuna çalıştırılması ve 14-15 saate kadar varan

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01. Günlük Haber Bülteni 27.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.haberler.com Tarih: 26.01.2015

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 01 KASIM 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

2006 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu

2006 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu 2006 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu YAŞAM HAKKI ĐHLALLERĐ Yargısız Đnfazlar 44 914 Toplumsal Gösterilere Müdahalede Aşırı Güç Kullanımı 12 869 Dur ihtarı na Uymama ve Silah Kullanma Yetkisinin

Detaylı

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 37. Dönem Çalışma Raporu. YÜRÜYÜġ ve MĠTĠNGLER

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 37. Dönem Çalışma Raporu. YÜRÜYÜġ ve MĠTĠNGLER YÜRÜYÜġ ve MĠTĠNGLER 2010 ve 2011 1 MAYISLARINDA 1 MAYIS ALANINDAYDIK 2010 yılında, Taksim'de 32 yıl sonra kitlesel 1 Mayıs kutlamaları için yüzbinlerce emekçi meydanı doldurdu. Dolmabahçe, Şişhane ve

Detaylı

Polis Taksim Meydanı'na girdi

Polis Taksim Meydanı'na girdi On5yirmi5.com Polis Taksim Meydanı'na girdi Gezi Parkı eylemlerinin 15. gününde polis, Taksim Meydanı na girdi. AKM ve Cumhuriyet Anıtı ndaki afişler söküldü, barikatlar da kaldırıldı. Yayın Tarihi : 11

Detaylı

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Anadolu coğrafyasında bazı yerler vardır... O yerler, şehirler, kasabalar, beldeler,

Detaylı

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması 8 Aralık öğlen saat 12 de Mecidiyeköy de toplanan DİSK yönetimi ve işçiler asgari değil insanca yaşam, asgari ücret, bin dokuz yüz net taleplerini dile

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 4.19.4 TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 1) Dosya No : 2013/551 E. : Ankara 17. Asliye Ceza si : 1- TMMOB YK Başkanı Mehmet Soğancı 2- TMMOB Genel Sekreteri N. Hakan Genç :2911 sayılı Toplantı ve Gösteri

Detaylı

ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ. Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme. Mücadele Et!

ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ. Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme. Mücadele Et! ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme Mücadele Et! Boyun Eğme Mücadele Et! Patronlar meslek lisesi öğrencilerini sömürülecek işçi olarak görüyorlar!

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Günlük Haber Bülteni 13.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sabah.com.tr Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız 1 MAYIS Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Bayramı 1 Mayıs nedeniyle yayınladığı mesaj şöyle: İşçilerin birlik ve dayanışma günü olan, 1 Mayıs ın, tüm dünya ve ülkemiz

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

KANLI PAZAR'DAN MECLİS BAŞKANLIĞI'NA

KANLI PAZAR'DAN MECLİS BAŞKANLIĞI'NA TBMM 27. Dönem Başkanı İsmail Kahraman'ın "Laiklik anayasada olmamalıdır" sözleri, Kahraman'ın ülkedeki en büyük gerici ayaklanmalardan biri olan ve tarihe Kanlı Pazar olarak geçen saldırının faillerinden

Detaylı

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu GÜNÜN MANŞETLERİ 23 Temmuz 2016 Cumartesi 11:52 Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu FETÖ darbe girişimi olaylarında darbecilerin hedefinde UIC Yönetim

Detaylı

Neden TMMOB? Kıyı Kanunu, Mera Kanunu, 2B Kanunu gibi yasal düzenlemelere, Kentlerin yağmalanmasını amaç edinen kentsel dönüşüm politikalarına,

Neden TMMOB? Kıyı Kanunu, Mera Kanunu, 2B Kanunu gibi yasal düzenlemelere, Kentlerin yağmalanmasını amaç edinen kentsel dönüşüm politikalarına, Neden TMMOB? Çünkü TMMOB; Gezi Parkı direnişinin destekleyicisi, Taksim Dayanışması'nın katılımcısı olan TMMOB'nin bir gece yarısı operasyonuyla yetkilerinin alınması AKP'nin TMMOB'den intikam alma girişimidir.

Detaylı

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA! 1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA! İşçilerin burjuvaziye ve egemen sınıfa karşı mücadelesi sürdükçe, bütün talepleri karşılanana dek 1 Mayıs, bu taleplerin her yıl dile getirildiği gün olacaktır.

Detaylı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. İşçi Cephesi: Direnişiniz nasıl başladı? Kazova dan bir işçi: Bizim direnişimiz ilk önce 4 aylık maaşımızı, kıdem ve tazminat

Detaylı

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER 9TOPLUMSAL ETKİNLİKLER 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER 11111 260 01 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 11111 262 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Ýstanbul hastanelerinde GREV! Ýstanbul hastanelerinde GREV! Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Doktorlar, hemþireler, eczacýlar, diþ hekimleri, hastabakýcýlar, týp fakültesi öðrencileri ve taþeron

Detaylı

EKONOMİK, DEMOKRATİK ÖZLÜK HAKLARIMIZ; EMPERYALİZME, GERİCİLİĞE VE ÖZELLEŞTİRMELERE KARŞI MÜCADELEDE ŞUBEMİZ

EKONOMİK, DEMOKRATİK ÖZLÜK HAKLARIMIZ; EMPERYALİZME, GERİCİLİĞE VE ÖZELLEŞTİRMELERE KARŞI MÜCADELEDE ŞUBEMİZ EKONOMİK, DEMOKRATİK ÖZLÜK HAKLARIMIZ; EMPERYALİZME, GERİCİLİĞE VE ÖZELLEŞTİRMELERE KARŞI MÜCADELEDE ŞUBEMİZ 162 Şubemiz, Odamızın ana yönetmeliği uyarınca ülke ve toplum çıkarları doğrultusunda, yurdumuzun

Detaylı

AĞUSTOS 2016 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

AĞUSTOS 2016 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili AĞUSTOS 2016 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli İlçe Başkanlığı binasında yönetici

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 18.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 18.01. Günlük Haber Bülteni 19.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 18.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 18.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.şanlıurfa.com Tarih:

Detaylı

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

SAYIN BASIN MENSUPLARI; SAYIN BASIN MENSUPLARI; BUGÜN TÜM TÜRKİYE DE, BAŞTA ULUSLARARASI SENDİKALAR KONFEDERASYONU İLE TTB OLMAK ÜZERE FİLİSTİN KATLİAMININ DURDURULMASI İÇİN ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLER DÜZENLENMEKTEDİR. İsrail ordusunun

Detaylı

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık Sendikamız Yapı-Yol Sen 12 Nisan 2012 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü önünde ve eşzamanlı olarak tüm şube binaları önünde, Otoyol ve Köprülerin özelleştirilmesi, görevde yükselme ve unvan değişikliği

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN Eğer bir ülkede yargıç ve savcılar, adalet yerine zulüm dağıtıyorsa; o ülkede hak, hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasi bitmiştir. Eğer bir ülkede insanlar

Detaylı

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA 2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ün 1928 yılında Ankara

Detaylı

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN İnsanların bir dinin çevresinde toplanmalarını sağlayan inanç, onların Tanrı nın dürüstlüğüne olan güvenlerinden kaynaklanır. Tanrı yalan söyleyemez. Yalan

Detaylı

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI HÜRRİYET İLKOKULU 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI 1 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI Sayın Müdürüm, Saygı Değer Öğretmenlerim,Kıymetli

Detaylı

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ!

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ! MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ! İşçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs; tüm yurtta olduğu gibi İstanbul da da coşkuyla kutlandı.1978 1 Mayıs ın ardından ilk kez izin verilen

Detaylı

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız Bölüm 18 Demokrasi Mücadelesinde Odamız 268 M M O 40. Dönem Çalışma Raporu M M O 40. Dönem Çalışma Raporu 269 TMMOB Makina Mühendisleri Odası bugüne dek olduğu gibi bu dönemde de kendi meslek alanları

Detaylı

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ Geçtiğimiz 28 Mayıs ta kendisinden ayrılan iki çocuğunun annesi dini nikahlı eşi 29 yaşındaki Ayşegül Aslan ı çalıştığı işyerinde silahla öldüren, işyeri sahibini

Detaylı

29 Ekim Cumhuriyet bayramı okulumuzun bahçesinde coşkuyla kutlandı.

29 Ekim Cumhuriyet bayramı okulumuzun bahçesinde coşkuyla kutlandı. Yıl:2016 Sayı:2 29 Ekim Cumhuriyet bayramı okulumuzun bahçesinde coşkuyla kutlandı. Saygı duruşu ve ardından istiklal marşımızın okunmasıyla başlayan törenin ardından beden eğitimi öğretmenimiz Levent

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.balıklıgol.com

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.balıklıgol.com İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.balıklıgol.com Tarih:09.04.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.urfastar.com Tarih:09.04.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com

Detaylı

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Saðlýk emekçilerinin 2 gün süren grevleri baþladý. Ülke genelindeki hastanelerin nereyse tamamýnda hastanede

Detaylı

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB 2010-2012 ISBN 978-605-01-0372-4 Baskı Mattek Basın Yayın Tanıtım Tic. San. Ltd. Şti Adakale Sokak 32/27 Kızılay/ANKARA Tel: (312)

Detaylı

Deniz Gezmiş Yaşasın Marksizm Leninizm

Deniz Gezmiş Yaşasın Marksizm Leninizm Deniz Gezmiş Yaşasın Marksizm Leninizm Deniz Gezmiş idam sehpasına çıktığında hayatını verdiği mücadelesini şu sözlerle özetlemişti, Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm- Leninizm. Yaşasın Türk

Detaylı

Destek Personeli Eğitimleri

Destek Personeli Eğitimleri 2.Dönem eczane çalışanlarının Destek Personeli Eğitimleri 28 Aralık 2009 tarihinde başladı 9 Valimiz Sayın Zübeyir KEMELEK 15 Aralık 2009 tarihinde Yönetim Kurulumuzu ziyaret etti.. İstanbul Ecza Koop'la

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Tarih:11.04.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.haberler.com Tarih:11.04.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.haberler.com

Detaylı

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ BASINA VE KAMUOYUNA Erkek egemen kapitalist sistemde kadınların en önemli sorunu 2011 yılında da kadına yönelik şiddet olarak yerini korudu. Toplumsal cinsiyetçi rolleri yeniden üreten kapitalist erkek

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

10SORUDA AİLE SİGORTASI

10SORUDA AİLE SİGORTASI 10 SORUDA AİLE SİGORTASI T.C. ANAYASASI MADDE 60: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. 1. AİLE SİGORTASI Nedir? Aile Sigortası,

Detaylı

2008 TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ BİLÂNÇOSU

2008 TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ BİLÂNÇOSU 2008 TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ BİLÂNÇOSU YAġAM HAKKI ĠHLALLERĠ ÖLÜ YARALI YARGISIZ ĠNFAZ Dur İhtarına Uymadıkları Gerekçesiyle Güvenlik Güçleri Tarafından Öldürülen ve Yaralananlar ve Silah 33 45

Detaylı

İşe önce TÜRKİYE'YE SAHİP ÇIK, KAYDINI YENİLE sloganıyla yola çıkıldı.

İşe önce TÜRKİYE'YE SAHİP ÇIK, KAYDINI YENİLE sloganıyla yola çıkıldı. 9. Olağanüstü Kurultayla (22 Mayıs 1999) Genel Başkan seçilen Altan Öymen ve parti yönetimi önce 19 Nisan 1999 da seçimlerden neden başarısız olunduğunu masaya yatırdı. Zira; partiye kayıtlı üye sayısı

Detaylı

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR! TEMMUZ 2016 İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR! Taşeron işçilere kayıtsız şartsız kadro! Kıdem tazminatıma dokunma! Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi ne hayır! TAŞERON İŞÇİLERE KAYITSIZ ŞARTSIZ KADRO! AKP hükümeti

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi:

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: Günlük Haber Bülteni 09.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Tarih:08.03.2015 (1) (2) İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Tarih:08.03.2015 İNTERNET

Detaylı

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? Toplu İş Sözleşmesi (TİS), çok genel anlamı ile emekçilerin temsilcisi sendika ile işveren temsilcilerinin, ekonomik, özlük ve çalışma koşullarını birlikte belirlemeleridir.

Detaylı

SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER

SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER Yaşanası güzel bir dünya için, emeğe, eşitliğe, özgürlüğe, barışa kardeşliğe, paylaşmaya ve dayanışmaya önem veren bir Oda

Detaylı

Çocuklara sahip çıkmak geleceğe sahip çıkmaktır

Çocuklara sahip çıkmak geleceğe sahip çıkmaktır Çocuklara sahip çıkmak geleceğe sahip çıkmaktır Nisan 23, 2012-10:12:04 Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ülkesinin çocuklarına, gençlerine gerekli yatırımı yapmayan, gereken sorumluluğu ve özeni yerine

Detaylı

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı. Kahramanmaraş Platformu ndan Şenliği Kadın Cumhuriyet On bir kadın derneğinden oluşan Kahramanmaraş Kadın Platformu, Müftülük Meydanı nda düzenledikleri Cumhuriyet Şenliği ile Cumhuriyet in önemine dikkat

Detaylı

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni:

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni: AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni: Temmuz 03, 2008-12:00:00 AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat'ın düzenlediği basın toplantısının tam

Detaylı

2016 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU 15 NİSAN 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ DEĞERLENDİRME İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu

Detaylı

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) ESAS N0:2009/191 03.08.2012 TUTANAK 27.07.2012 tarihli oturumda saat 19.27 sıralarında Mahkeme Başkanı tarafından duruşmanın

Detaylı

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi 24. Toplu İş Sözleşmesi sürecinde işverenle sendika arasında anlaşma sağlanamaması üzerine Şişecam işçileri 10 fabrikada 5800 işçiyle greve gitme kararı almıştı.

Detaylı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, bakım ve rehabilitasyon çalışmaları tamamlanarak dünya standartlarında bir tesis haline getirilen Bodrum Belediyesi

Detaylı

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Havacılık sektörüne grev yasağı getiren yasa tasarısı mecliste onaylandı. Hava-İş Sendikası, yasa mecliste görüşülmeye başlanmadan

Detaylı

''Hepimiz Atatürk'üz''

''Hepimiz Atatürk'üz'' ''Hepimiz Atatürk'üz'' Mustafa Kemal Atatürk tüm yurtta anıldığı gibi Beşiktaş'ta da törenlerle anıldı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal Atatürk'ün 74. ölüm yıldönümünü anma gününde özel bir mesaj

Detaylı

Defne Öztürk: Atatürk ün herkes mutlu ve özgür olsun diye hediye ettiği bayramdır.

Defne Öztürk: Atatürk ün herkes mutlu ve özgür olsun diye hediye ettiği bayramdır. 30.10.2015 DENİZATI ndan Herkese Merhaba! Haftanın ilk günü sohbet saatimizde herkes hafta sonu neler yaptığını anlattı. Duvarda asılı olan Atatürk resimlerine dikkat çeken öğretmenimiz onu neden asmış

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Nisan 14, 2017-7:12:00 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, Ankara Sincan ilçesi Lale Meydanı'nda mitinge katılarak vatandaşlara hitap

Detaylı

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı İş ve aş için, Demokrasi ve özgürlük için, barış sürecinin ilerlemesi için, 7 Haziran seçimlerinde HDP yi desteklemek için, Haydin

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz İstanbul YDK: 1 Mayıs itibariyle başlamış olan Eme(K)adın kampanyamız kapsamında güvencesiz, görünmeyen ve yok sayılan kadın emeği üzerine araştırmalar yapmaya devam ediyoruz. Bu kez bu konuda sendikal

Detaylı

OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu

OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonucu 241 yurttaşımız şehit oldu, 2bin 194 yurttaşımız yaralandı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 17 Ağustos 2016 tarihinde hükümetin

Detaylı

Bir Kadın 3 Sanat Sergisi açıldı

Bir Kadın 3 Sanat Sergisi açıldı Bir Kadın 3 Sanat Sergisi açıldı Muğla Valisi Amir Çiçek in katılımı ile Menteşe Belediyesi nin katkıları ile Konakaltı Kültür Merkezi nde gerçekleştirilen törenle sanatçı Eda Özdemir in Bir Kadın Üç Sanat

Detaylı

KASIM 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

KASIM 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili KASIM 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Akdeniz Karaduvar Mahallesinde muhtarları

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

VALİDEBAĞ KORUSU ve VALİDEBAĞ GÖNÜLLÜLERİ

VALİDEBAĞ KORUSU ve VALİDEBAĞ GÖNÜLLÜLERİ VALİDEBAĞ KORUSU ve VALİDEBAĞ GÖNÜLLÜLERİ Üsküdar ilçesi Altunizade mahallesi sınırları içinde bulunan Validebağ Korusu 354.076 m2 alanıyla İstanbul un Anadolu yakasının ikinci en büyük yeşil alanıdır.

Detaylı

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için 8 MART TA ALANLARA! 8 Mart, kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları için verdikleri mücadeleyi yaşamlarıyla ödedikleri bir

Detaylı

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili MART 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. CHP Mersin Büyükşehir ve ilçe belediye başkan adaylarının

Detaylı

tüm bunların değişebileceğine bir kadın dünyası var. O dünyanın zenginliğini, gücünü kullanarak, yanlışları ve doğruları kadın gözüyle yorumlanmış

tüm bunların değişebileceğine bir kadın dünyası var. O dünyanın zenginliğini, gücünü kullanarak, yanlışları ve doğruları kadın gözüyle yorumlanmış 1 MART 2013 Tasarım: Onur Baştuğ - Muzaffer Topal - Haber: Didem Tutal - Ufuk Çoban IPHONE ve IPad uygulama: Uğur Baştuğ Sahnede '11' kadın CUMHURİYET Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı, 8 Mart Dünya

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 25.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 25.01. Günlük Haber Bülteni 26.01.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 25.01.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 25.01.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum Kunduz'da yaşanan savaş ABD için iki seçeneği ortaya çıkardı; ya işgal güçlerini artıracak yada Taliban'ın ilerleyişine göz yummak zorunda

Detaylı

19 GİRİŞ 19 Dört Duvar Arasında 'Sürek Avı'

19 GİRİŞ 19 Dört Duvar Arasında 'Sürek Avı' İÇİNDEKİLER 4. BASKIYA NOT 13 19 GİRİŞ 19 Dört Duvar Arasında 'Sürek Avı' BÖLÜM 1 29 1) İSTANBUL CEZAEVLERİ 29 Eylül Erken Geldi 34 Bir Garip Firar Girişimi 35 Tutuklulara Yaylım Ateş 37 Uykulu Günler

Detaylı

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli CHP İlçe Örgütü ve Belediye Başkan

Detaylı

Kayıt Dışı İstihdamla İlgili Proje Ödülleri Sahiplerine Verildi

Kayıt Dışı İstihdamla İlgili Proje Ödülleri Sahiplerine Verildi Kayıt Dışı İstihdamla İlgili Proje Ödülleri Sahiplerine Verildi SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANI YADİGAR GÖKALP İLHAN: -KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA İLGİLİ HER BİREYİN VE TOPLUMUN BİR TAKIM ÇALIŞMALARDA BULUNMASI

Detaylı

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar?

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar? GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar? ARAŞTIRMA Araştırmayı nasıl yaptık? 6 7 Haziran Perşembe ve Cuma günleri Her 2 saatlik zaman diliminde 400 kişiyle görüşerek Gezi Parkı alanına

Detaylı

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Aydıncık CHP İlçe Yönetim Kurulu ve Belediye

Detaylı

İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR-12-539-2007-R5)

İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR-12-539-2007-R5) Eylem 1.2 Gençlik Girişimleri Projesi İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR-12-539-2007-R5) DALGALAN SEN DE ŞAFAKLAR GİBİ EY ŞANLI HİLÂL OLSUN ARTIK DÖKÜLEN KANLARIMIN HEPSİ

Detaylı

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili Ocak 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. CHP Silifke Belediye Başkan Adayı ile birlikte esnaf

Detaylı

1 Mayıs 2008 Taksim Dosyası

1 Mayıs 2008 Taksim Dosyası 1 Mayıs 2008 Taksim Dosyası Başbakan işçiyi 'ayaktakımı', Adalet Bakanı evrensel gösteri hakkını 'Anayasa'ya başkaldırı' diye tanımlayınca polis de Taksim'i korumak uğruna savaş a hazırlandı. Taksim, Beşiktaş,

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 01.02.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 01.02. Günlük Haber Bülteni 02.02.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 01.02.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 01.02.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki Gazeteciler Günü Trafo da Kutlandı Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle Bodrum da görev yapan gazetecilerle Trafo Bodrum

Detaylı

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu v TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ÖNSÖZ Yirmi birinci yüzyılı bilgi teknolojisi çağı olarak adlandırmak ne kadar yerindeyse insan hakları çağı olarak adlandırmak da o kadar doğru olacaktır. İnsan

Detaylı

MAHPUS SAYISI: 246 BİN 416!

MAHPUS SAYISI: 246 BİN 416! 31 Mayıs 2018 Perşembe MAHPUS SAYISI: 246 BİN 416! Adalet Bakanlığı, Ceza İnfaz Kurumlarındaki Mahkûmlara ilişkin bilgi edinme önergeme, 15 Mayıs 2018 tarihi itibariyle Ceza İnfaz Kurumlarında toplam 246

Detaylı