BİLAL CİVELEK. Popüler Kitaplar, bir Hayat Yayın Grubu markasıdır.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "BİLAL CİVELEK. Popüler Kitaplar, bir Hayat Yayın Grubu markasıdır."

Transkript

1 YA L A N C I Ş Ü K R Ü

2 Popüler Kitaplar:??? Yalancı Şükrü Bilal Civelek Popüler Kitaplar, bir Hayat Yayın Grubu markasıdır. 2009, Tüm yayın hakları anlaşmalı olarak Hayat Yayınları na aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir; izinsiz çoğaltılamaz, basılamaz. Yayın Danışmanı İsa Bayrak Editör Esranur Bayrak Baskı Yeri & Tarihi : İstanbul, 2009 İç Tasarım : M. Aslıhan Özçelik Kapak Tasarımı :? ISBN :??? Sertifika No : Baskı-Cilt : Metkan Matbaacılık YA L A N C I Ş Ü K R Ü BİLAL CİVELEK HAYAT YAYIN GRUBU Tel: (212) / Fax: (212) hayat@hayatyayinlari.com

3 BİLAL CİVELEK 1963 yılında Elazığ da doğdu. İlk ve Orta öğretimini Elazığ da tamamladıktan sonra Çukurova Üniversitesinde Alman Dili ve Edebiyatı okudu. Batı Dilleri üzerinde çalıştı. Türk Dili ile ilgili çeşitli makaleler yayınladı. Son Havadis ve Hürriyet gazetesinde muhabirlik yaptı. Halen öğretmenlik yapan yazar, aynı zamanda Elazığ da günlük bir gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır. Öğretmenlik mesleğini icra ederken yaşadığı ve gördüğü birçok şeyi not eden yazar, bu anılarını romanlaştırarak okuyucuyla paylaşmaya, ülkemiz eğitimine katkıda bulunmak ümidiyle karar verdi. Daha birçok dosya üzerinde çalışmalarını sürdüren ve bunları ileriki zamanlarda sizlerle paylaşmayı arzulayan yazar; özellikle eğitim alanında eser üretme çabası içindedir. BOSTON DA DÖRT HARPUTLU Bilal CİVELEK 1903 Temmuz ayı Yazın yakıcı sıcağı ortalığı kavururken, Harput un Şehroz Mahallesi nde göç telaşı başlamıştı. Şehrin tanınmış ailelerinden Sarraf Kirkor Efendi Amerika ya göç etmeye hazırlanıyordu. Mahalle sakinleri pencerelerden Kirkor un göç telaşını seyrederken yan komşusu Serkis, Kirkor un iki keçisini ucuza kapatmanın yollarını arıyordu. Serkis, dut ağacına bağlı iki keçinin etli olup olmadıklarını kontrol ederken; hayvanların mide boşluğunu fazla sıkınca, canları yanan keçiler acı acı bağırmaya başladı. Kirkor canhıraş ter içerisinde son çuvalı katıra yüklerken Serkis in hareketine sinirlenmişti. Bre, alacağın iki keçi, sabahtan beri hayvancağızları mıncıklayıp duruyorsun! Bırak, satmaktan vazgeçtim, onları da beraber Amerika ya götüreceğim. diye çıkıştı. Keçileri birlikte Amerika ya götüreceğinden değil, sadece Serkis in talandan mal kapma telaşına kızmıştı. Serkis keçileri ucuza kapatmak için alıcı değilmiş gibi biraz geriye çekildi;

4 6 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 7 Zaten bir şeye yaramıyorlar bre! On mecidiye etmez İsa hakkı için! dedi. Kirkor alnından aşağı boşalan terleri eliyle sildi, gözlerini kıstı Serkis e baktı; Ulan Serkis eşeği, etin kilosu kaça? Serkis söylediği fiyatın dört kilo et ettiğini hesap edince verdiği fiyatın hakaret edici bir teklif olduğunu fark etti: Canım hadi en fazla yirmi mecidiye etsin, daha fazla etmez ki! Diye cevap verdi. Yorgunluktan canı ağzına gelen Kirkor sinirinden deliye döndü. Kızgınlıkla keçilerin ipini çözdü, Serkis in eline verdi; Al! Mecidiyen de senin olsun! Yeter ki defol buradan! Diye kovdu. Serkis bedava aldığı keçileri ganimet zannederek telaşla keçilerin ipini çözdü, elindeki değnekle keçileri bir an önce götürmek için bahçe kapısından kaçarcasına çıkıp gitti. Kirkor Efendi katırları yüklerken, eşi Meryem ve iki kızı yorgunluktan bitap düşmüş, kapının girişinde gitmemek için ayak sürüyorlardı. Bir aydır evde tat tuz yoktu. Meryem Hanım, doğduğu yerden ayrılmak istemiyordu. Ona gör Harput tan gidecek hiçbir sebep yoktu. Herkes yokluk içerisinde yaşarken, bolluk içindeydi ayrıca kocası şehrin en zengin sarraflarıydı. Meryem, yüzünü başka tarafa çevirmiş, küskünlüğünü belli etmeye çalışıyordu. Fakat eşinin bu tutumu Kirkor un umurunda bile değildi. Şişko yüzün içerisinde bir çivi gibi dışarı fırlamış sivri burnunu iki kez çekti. Sonra katırların yükünü gözleriyle bir daha kontrol etti. Eşyalar için yedi katır bulmuştu ama yetmemişti. Geri kalan eşyaları ne yapacaklarını düşünürken, bahçe kapısından dükkân komşusu İsak belirdi. İsak bahçe kapısından girer girmez Kirkor a çıkıştı. Ne inat adammışsın bre Kirkor! Kafana koyduğunu yapıyorsun. Ne işin var senin Amerika da kuzum! Başına iş açıyorsun. Dedi ve Meryem in yanına oturdu; Senin bu herifin deli, sen de mi delisin, bırak gitsin tek başına! deyince Kirkor yangına körükle gelen İsak a ters ters baktı. Sanki sözleşmiş gibi birini başından savıyor, diğeri geliyordu. Eşyaları yerleştirmeye çalışırken, daha biraz önce de keçiler için Serkis le tartışmıştı. Bu tartışmanın hemen ardından İsak gelmişti. Çuvalı atın sırtına kaldırırken dişlerini sıktı, İsak baktı; Bana akıl vereceğine, gel biraz yardım et zemberek beyinli adam! dedi. İsak, gönülsüz bir şekilde söylenerek yerinden kalktı yardıma gitti; bir yandan çuvalı yerleştirmesine yardım ederken, diğer yandan sözünü tekrarladı; İsa hakkı için sen delisin Kirkor! Ne işin var, o gâvur memlekette! Kirkor; İsak a baktı, onu can sıkıcı konuşmalardan alıkoymak için sesini biraz daha yükseltti: Yardım edeceksen et, yoksa işime karışma! Anlaşıldı seni durduramayacağız, bari şu yaramaz eşyaları bırak, gerekli ve hafif eşyaları yanına al, yoksa yollarda perişan olursun! dedi Kirkor İsak ın bu fikrine şiddetle karşı çıktı. Olmaz! Hepsi de kıymetli eşyalar, onları beraber götürmem gerek! dedi ve yükü kalın sicimle bağlamaya çalıştı. Peki, söyle bakalım, Amerika ya neden gidiyorsun? Neden olacak kuru kafa, daha büyük işler yapmak için İsak ayıplar gibi Kirkor a baktı; Yetmez mi bre aç herif! Harput un altınları senden sorulur. Buranın en zengin sarrafı oldun!

5 8 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 9 Senin kafan bu kadar çalışır işte, bak zenginlik ile büyümeyi, daha büyük olmayı karıştırıyorsun! İsak, kulağına eğildi; Altınlar emniyette mi Kirkor? Sakın yolda soyulmayasın? diye sordu. Sen karışma ben neyi nasıl götüreceğimi iyi bilirim. Deyince İsak altınları nasıl Amerika ya götüreceğini öğrenmek için Kirkor a yalvardı; İsa hakkı için söyle, nasıl götüreceksin? Bana söylemeyeceksin de kime söyleyeceksin? He! Hadi! Kirkor, İsak ın ısrarına sert bir ses tonuyla cevapladı; Sana değil, babam mezardan çıksa söylemem! Hiç boşuna ağzımı arama. Ama sadece şunu söyleyeyim; benim buluşum şeytanın aklına bile gelmez! Diyerek kahkaha attı. Peki, sizi Amerika da kim karşılayacak? Kolej müdürünün kuzeni Boston da bizi karşılayacaklar. Şu bizim kolejin müdürü? Evet! Bre o yılan kırpanın tekidir. Mutlaka senden bir şeyler almıştır, yoksa böyle bir şey yapmaz! Doğru söyle senden ne kadar para aldı? Kirkor tekrar alnından aşağı akan terleri sildi; İsak a baktı; Eeeh İsak amma da meraklısın ha! dedi ve sustu. Kirkor un bu aniden Amerika ya gitme kararı Şehroz Mahallesi nde dedikodulara yol açmıştı. Sözde, Kirkor un Harput tan kaçmasının nedeni; kilisenin altınlarının kayıp olmasıyla yakından ilgilisi vardı. Harput, kilisenin yarım teneke altınını Kirkor un zimmetine geçirdiği dedikodularıyla çalkalanıyordu. Yan taraftaki iki katlı cumbalı evin penceresinde yarı dışarı sarkmış komşusu Melina Hanım da tartışmaya katıldı. Kirkor Efendi, kendine acımıyorsan bari şu Meryem le kızlarına acı! Bak kızın birisi daha çok küçük, bu yolculuğa dayanamaz, İnadından vazgeç! deyince Kirkor, Melina Hanım a sitem dolu bir bakış fırlattı; Burada kalayım da bana hırsız mı diyesiniz! Karışmayın Melina Hanım! Sizin yaptığınızı gâvur yapmaz bre! Bari engel olmayın da gideyim! Bana burada rahat yok! Ya malların n olacak? Tarlalar, evlerin? Mallarıma kardeşim bakacak, geride başka da bir şeyim yok! Kardeşin Papazlık mı yapsın, malına mı baksın! Of bre Melina! Bakamazsa satsın, ne yapayım! dedi ve konuyu kapattı. Eşi Meryem Melina ile vedalaşmak için sokağa, çıkarken ağlaması tuttu. Annelerinin ağladığını duyan iki kızı da ona eşlik etmeye başladılar. Şehroz Mahallesi nin sosyetesi, sokağın başına toplanmış, hep olduğu gibi gidenlerin arkasından konuşuyorlardı; her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu. Böylece sokağı büyük bir uğultu kapladı. Altınları nasıl götürecek acaba? dedi biri. Diğeri, biliyormuş gibi; Nerde olacak, o kadar altını cebine saklayacak değil ya, mutlaka katırların birindedir. Bu adam deli bre! Yollar eşkıya dolu. Dolu ama kalabalık gidiyorlar. Müslümanlardan elli kişi var. Yan taraftan, yaşlı, zayıf bir kadın lafa karıştı; İsa beni çarpsın ki; bu adam altınları çuvala koyacak kadar aptal değil! Bir başkası tahminini söyledi; Bana göre Kirkor altınların büyük kısmını burada bıraktı, sonra gelip alacak! dedi. Sanmam! dedi yaşlı kadın. Buna Kirkor derler. Tenekelerle altını burada bırakıp altı aylık yola gitmez!

6 10 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 11 Şu iki kızcağıza acırım valla, kolejin en çalışkan kızlarıydı. Mr. Barnum çok methediyormuş. Hatta birini oğluna alacağını duyduk. Diğer kadın itiraz etti; Mr. Barnum kızları oğluna alacaksa, neden gitmesine öncülük yaptı? Hatta Boston da Mr. Barnum un kuzeni Kirkor u karşılayacak! dedi. Kenarda lafa hiç karışmayan şişman kadın Mr. Barnum un ismini duyunca yüzünü ekşitti. Dudaklarını ağzının içine çekti. Sivri çenesini uzun burnuna değdirdi; Mr. Barnum, Hıristiyan mı Müslüman mı belli değil kuzum. Hem Ermenileri Amerika ya yolluyor, hem de Müslümanları Bayramlarda Müslümanların evinden çıkmıyor. Her ne anlıyorsa!... Söylenenlere göre, Kirkor Amerika ya gidince kendiliğinden giden arabalardan birini Harput ta yollayacakmış. Yanındaki de ona destek çıktı; Hah, hele kendisi gitsin de arabası şurada kalsın! Pis Cimri! Bence bu deli Amerika ya gitmeden zavallı Meryem i ve kızları yollarda öldürür! diye eksik kalan sözü tamamladı. Kirkor, Paskalya yı Amerika da kutlayacağız demiş! Paskalya da oraya varırlar mı dersin? Bilmem! Öyle demiş işte! Güneşin yakıcı sıcağı altında duvar altlarında gölgeler sığınan mahalle halkı tek tek Meryem i teskin ederek vedalaşmaya başladılar. Sarıldığı her komşusuna sesini daha yükselterek ağlamaya başladı. Son ana kadar kocasının gitmekten vaz geçmesini beklemişti. Gitmemek için her yolu denemişti. Ben gelmem yalnız gidersin! tehditleri bile işe yaramamıştı. Kirkor, yükünü tamamlamış, son bir defa daha kontrol etti. Sonra hayvanları bahçenin geniş, yüksek kapısında dışarı çıkardı, geriye döndü bütün komşularına son bir defa baktı. Sız de gelirsiniz yakında! Bak şuraya yazıyorum, hepiniz gelmek için benden yardım isteyeceksiniz! diye seslendi. Hiç kimseyle vedalaşmadan sadece eliyle herkese Hoşça kalın! demekle yetindi. Eşi Meryem ve kızları komşularla ağlayarak vedalaşmayı bir türlü bitirememişlerdi. Kirkor un bahçeden çıkıp yola girdiğini görünce tamamen umudunu yitirdi Meryem. Kızının elinden tuttu komşularına ağlayarak son kez baktı. Kayabaşında onları bekleyen kervan Kirkor un geldiğini görünce hareketlenmeye başladılar. Meryem kayabaşında durdu Harput a baktı. Sunguroğlu konağından yukarı kıvrılan yoldan geçerek, bahçelere giden dar yoldaki küçük kız aklına geldi. Keşke büyümeseydim, hep o yaşta kalsaydım dedi içinden. Yüreğinin yandığını hissetti. Sanki yüreğini burada bırakmış gidiyordu, nefes alamadı bir an, gökyüzünde baktı gözleri güneşten yandı, döndü ovaya kuşbakışı bir göz attı. Yeşilin tonlarıyla dokunmuş bir sanat eseri gibi duruyordu. Daha fazla bakamadı, hıçkırıklarını içine gömdü, yürüdü. Yolculukları Arapkir, Sivas, Amasya, Tokat ve Samsun Liman ına kadar hayvanlarla sürecekti. Oradan gemi ile Amerika yolculuğunun son etabı başlayarak, Boston Limanı nda son bulacaktı. Kirkor, Meryem i katırın sırtına bindirirken, kulağına eğildi; Millet altınları nasıl götürdüğümü merak etmiş, soruyor. Herhalde çuvallarda sakladığımı sanmışlar aptallar, bilmezler ki, Kirkor yaş tahtaya asla basmaz! Altınları şeytanın bile akıl edemediği bir yerde götürüyorum! dedi ve güldü. Meryem, asık suratıyla altınlar umurunda değilmiş gibi omuz silkti. Al altınları başına çal! diye cevap verdi, sustu. Kirkor yüzünü ekşitti, yoluna devam etti.

7 12 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 13 Meryem, Şehroz Mahallesi nin en güzel kızıydı, bu mahallede doğmuş büyümüştü. Saçları topuklarına kadar uzatmıştı. Sokakta geçerken mahallenin delikanlıların dikkatini çekecek kadar alımlı bir kızdı. Sol yanağındaki mercimek büyüklüğündeki ben i esmer yüzüne ayrı bir güzellik katıyordu. Babası ve annesi erken ölmüş, amcasının yanında büyümüştü. Kirkor u sevmemesine rağmen zengin olduğu için amcası zorla ikna edip evlendirmişti. Harput Amerikan Koleji nin en çalışkan kızıydı. Müslüman gençler onu görmek için evlerinin önünden özellikle geçerlerdi. Kim sokakta geçerken Meryem i gördüyse, arkadaşlarına hava atardı. Ermeni gençler, onunla evlenmek için yarış halindeydiler. Kimi dersi bahane eder, konuşmak ister, kimi ise akrabalığını kullanarak yanaşmaya çalışırdı. Fakat Meryem Göllü bağlar Mahallesi nden bir Türk gencine vurulmuştu. Serpilmeye büyümeye başladığı yıllarda Yusuf u bir düğünde görmüş, Yusuf a vurulmuştu. Daha sonra Yusuf la birkaç kez göz göze gelmiş, yolda Yusuf a kırmızı beyaz mendilini bilerek yere atmış bırakmıştı. Ona mesajı vermişti. Onu seviyordu. Yusuf, bütün gençlerin âşık olduğu Meryem in kalbini çalacak kadar yakışıklı bir Türk delikanlısıydı. Sert bakışlarıyla, giyim ve kuşamıyla, uzun boyu ve endamıyla yiğit bir Harputluydu. O zamanlar moda olan mavi şalvar, beyaz gömlek ve motiflerle süslü kuşak taktığında mahallenin bütün kızları pencerelere üşüşürdü. Meryem, bir keresinde okul müdürü, Mr Barnum dan, Hastayım diye izin almış, erken eve gitmişti. Eve giderken Kilisenin arkasında daha önce sözleştiği Yusuf la buluşmuştu. Yusuf ile birbirine söz vermişlerdi. Ayrı dinden, ayrı milliyetten olmalarına rağmen evleneceklerdi. Yusuf, daha önce Meryem den aldığı mendili çıkarmış öperek ona olan sevgisini belirtmek istemişti. Savaş yıllarına gelen bu güzel aşk ne yazık ki Yusuf un askere gitmesiyle son bulmuştu. Seferberlik ilan edilmiş Yusuf vatanını savunmak için askere gitmişti. Meryem, amcasının Kirkor la evlenmesi için zorlamasına rağmen, Yusuf çıkar gelir umuduyla evlenmeyi epey bir zaman ertelemeyi başarmıştı. Yolunu çok beklediği Yusuf geri gelmeyince kaderine boyun eğerek mecburen evlenmişti. Yusuf geri gelseydi, Yusuf evlendiği gün bile çıkıp gelseydi, bütün zorluklara rağmen onunla kaçacaktı. Kader onu, zengin anlayışsız ve kadın ruhundan anlamayan bir zengine yazmıştı. Yusuf tan umudu kesildikten sonra hayata kusmuş, yüzü gülmüyordu. Evlendikten bir süre sonra Yusuf Harput a geri dönmüştü. Meryem in evlendiğini duyunca yıkılmıştı. Daha fazla dayanamamış, Meryem in kapısına dayanmıştı. Gelirsen seni bu halinle kabul ederim, kaçalım! Demişti fakat Meryem ağlayarak reddetmiş, kaderine razı olmuştu. Yusuf bu acıya dayanamamış Harput u terk etmiş, gitmişti. O günden sonra onu gülerken kimse görmemişti. Hep hüzünlü, üzgün gözlerle hayata bakardı. *** Gelelim asıl öykümüzün kahramanı Şükrü ye Babasını harplerde pek görememiş, küçüklükten beri babasının yerine evin reisliğini üstlenmiş, kendi halinde bir gençti. Uzun boylu, saçlarını arkaya doğru taramadan dışarı çıkmayan, süsüne düşkün, karayağız bir Harput luydu. Gür, bitişik kaşlarını sık sık yukarı doğru tarar, yeni terleyen kaytan bıyıkları onun için erkeklik göstergesiydi. Eve geliş gidişlerinde kafası her zaman önünde olurdu. Hani olur ya, kimse hakkında bir dedikodu yapmasın! Ona göre mahallenin bütün kızları kardeşi sayılırdı. Onlara yan gözle bakmak ayıp sayılırdı.

8 14 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 15 Bundan dolayı mahallenin bütün kadınları onun için gelin gibi çocuk! tabirini kullanırlardı. Kimin yardıma ihtiyacı varsa, Şükrü yü çağırırdı. Hiç kimse onun eve girişini namahrem saymazdı. Yirmi beş yaşına kadar gönül verdiği kimsesi yoktu. Birkaç defa sokaktan geçerken yukarı pencerelerden bir kaçından kırmızı mendil atılmıştı ama o ne atana bakmış, ne de mendili almıştı. O gün Şükrü akşama kadar amcasıyla bahçede çalıştı. Kafası karmakarışıktı. Kendi geleceği hakkında karar veremiyordu. Babası ısrarla Şükrünün Amerika ya gitmesini istiyordu. Saygıdan dolayı babasının Beni yollama, gitmek istemiyorum diyemedi. Babasının Amerika sevdası, onu sonu belli olmayan bir maceraya sürükleyecekti. Bu macerayı yaşamak istemiyordu. Doğduğu topraklarda bir parça ekmek de olsa yaşamak, ev bark sahibi olmak istiyordu. Akşam amcasıyla tarladan dönerken, babasını Amerika ya gitmemek için nasıl ikna edeceğini düşünüyordu. Amcasını çok seviyordu. Henüz malları bölünmediği için tarlada, bahçede beraber çalışırlardı. Ara sıra amcası ona takılır, bazen güreş tutar, şakalaşırlardı. Yaş olarak aralarında sadece beş yaş vardı. Akran sayılırlardı. Eve giderken yol boyu şakalaşarak yürüdüler. Yürürken Şükrü nün Amerika ya gitmek istemediğini biliyordu fakat kendisinin de abisini ikna edemeyeceğini bildiği için sessiz kalmayı tercih etti.. Ona biraz moral vermek istedi; Yeğenim, Amerika da dikkatli ol! Orası bizim memlekete benzemez, oradaki insanların tek amacı para kazanmaktır. Hepsi değişik ülkelerden gelmişler. Para için acımadan insanı harcarlar. dedi ve üzüldüğünü belli etmemeye çalışarak, güldü; Hadi git bakalım, bir de sarı bir kız bulur evlenirsin! dedi. Şükrü, her zamanki o mahzun duruşu ve üzüntülü bakışlarıyla amcasına sitem etti; Babamı ikna et, ben gitmek istemiyorum. Annem çok üzülüyor. Kadın bir haftadır yemek yemiyor, üzüntüden hasta olacak. Her akşam ağlıyor! dedi. Ben babana söz geçiremem oğlum! Bilirsin, baban inatçı adamın biridir. Dediğini yapar! Galiba kendini gitmeye hazırlasan iyi olur. Başka çaresi yok! Diyerek her ne kadar istemese de kendisinin de üzüldüğünü belli etti. Şükrü amcasının oldukça hüzünlendiğini görünce havayı biraz yumuşatmaya karar verdi; Ben gideceğim ama babama söyleyip, seni de beraber götüreceğim. deyince amcası ensesine ufaktan bir şamar indirdi. Ben gelmem oğlum, gâvurun içinde benim ne işim var! Senin gibi bekâr olsaydım vallahi gelirdim! dedi güldü. Amca, hiç kıvırma, seni de götüreceğim! diye kızdırdı. Gelmiyorum dedim ya sırık! Gelmezsen seni babama ispiyon ederim! İspiyon edecek neyim var ki? Hani geçenlerde bizim koyuna bir taş atmış, hayvanı öldürmüştün. Sonra da eve gidince babama; Uçurumdan düştü murdar olmasın diye kestim! demiştin! deyince amcası kaşlarını çattı, Şükrü ye baktı; Vay zırtapoz vay, ulan yeğene bak! dedi ve enseye bir şamar daha indirdi, gülüşerek köy meydanına kadar geldiler. Köy çeşmesine vardıklarında epey yorulmuş, bir o kadar da susamışlardı. Biraz su içmek için çeşmeye yöneldiler, kadınların çeşme başında kalabalık olduklarını görünce amcası Şükrü ye baktı, elindeki boş testiyi uzattı; Şükrü şunu doldur getir de içelim! dedi.

9 16 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 17 Şükrü kabı aldı çeşmeye doğru yürüdü. Önce utandı, kadınların kendisini görüp yer açmasını bekledi. Bir kadın Şükrü nün geldiğini görünce, arkadaşlarına selendi: Erkek geliyor! diye fısıldadı. Bütün kadınlar, sağa sola dönerek, çeşmeye sırtını döndüler. Fakat biri hâlâ testisini doldurmaya devam ediyordu. Fısıltıyı duymamıştı. Şükrü çeşme başına gelince Şükrü ye baktı. Bakmasıyla Şükrü yerinde dondu kaldı. Kızın yalnız gözleri görünüyordu. Beyaz tülbent üzerine beyaz bir örtü atmış, yüzünü saklamıştı. Beyaz örtünün arasında bir çift ela göz gördü. İçi yandı, göz bebekleri çarmıha gerilmiş gibi dondu kaldı. Kız, karşısında bir seksen beş boyunda, yay gibi kıvrılan kaşlar ve yüne yakışan iri simsiyah gözlere takılı kaldı. Zaman yok oldu o an. İkisi de zamanın sunduğu ebedi boşlukta kalakaldılar. İkisinin de yüreği, zaman çarkının bitimine giden dehlizinde buluştu. Yıllar süren bir kaç saniyenin bitmesini istemediler. Genç kız, dolan testinin çıkardığı sese uyandı testiyi aldı, son bir kez baktı ve yürüdü gitti. Şükrü, su kabını farkına varmadan suyun önüne tuttu. Kabın dolup taştığını fark etmedi. O hâlâ kızın ardı sıra dalmış bakıyordu. Kızın silueti aşağı kıvrılan yolda yavaş yavaş kayboldu. O kadar dalmıştı ki kadınların kendisine gülüştüğünü bile fark edememişti, kadınların gülüşmelerini fark edince toparlandı. Dolan kabı aceleyle aldı ve hızlı adımlarla çeşmeden uzaklaştı. Amcasının yanına giderken bile halakızın gittiği yola bakakaldı. Ayağı bir taşa takılınca kendine geldi. Amcasına suyu uzatırken hâlâ kızın gittiği yöne bakıyordu. Amcası, Şükrü nün giden kıza takıldığını anlamış, fakat görmezlikten gelmişti. Şükrü nün ayaklarına baktı, ayaklarındaki çarıklardan biri ayağından çıkmış, çeşmenin yanında kalmıştı. Çeşmenin yanında ayağından çıkmış, fakat Şükrü farkına varamamıştı. N oldu oğlum ayakkabının diğeri nerde? diye sordu. Şükrü şaşkınlıkla ayağına baktı, sonra döndü, çeşmeye baktı. Çarık çeşmenin önünde ayağından çıkmış duruyordu. Aceleyle koştu, çarığını aldı, döndü. Sanki gizli, ayıp bir iş yaparken yakalanmış gibi, yüzü pembeleşti, utandı. Amcası dayanamadı, kızı sordu; Güzel miydi? Şükrü, kıpkırmızı olan yüzünü saklamak için ters yöne baktı; Yok, ben kıza falan bakmadım! dedi. Doğru ya, bakmadın, bakmadığın için, yüzün aşure çorbasına dönmüş, ya bir de baksaydın nasıl olurdu! diye takıldı. Amcasına baktı, yalvaran bakışlarla olayı kapatmasını istedi. Sustu, bir çarığına bir ayağına baktı, sonra eve doğru yürüdüler. Yol boyunca ne amcası kızdan bahsetti, nede Şükrü tek bir kelime etti. Amcasının varlığını çoktan unutmuş, aklı hâlâ bir çift ela gözdeydi. Evlerinin önüne varınca amcasına baktı, sadece kafasıyla Hoşça kal! dedi ve bahçe kapısından içeri girdi. Annesi, ocağa koyduğu tencerenin altını odunlarla besleyerek akşam yemeğini yapıyordu. Şükrü nün içeri girdiğini görünce, gözleri ağlamaklı oldu, oğluna baktı. O sırada abdest alan baba odadan çıkınca Şükrü ile göz göze geldiler. Anne kocasına döndü, boynunu büktü; N olur oğlumu gönderme! diye son kez yalvardı. Kemal Bey, eşinin yalvarmalarına aldırış etmeden kararlı bir şekilde Şükrü ye baktı; Bırak gitsin! Bari o kurtulsun! Bak benim ömrüm cephelerde geçti. Buralar bozulmaya başladı. Ermeni gâvurları başkaldırmaya başladı. Her yer karmakarışık! Ben istemez miyim oğlum yanımda kalsın! Artık yirmi beş yaşına geldi. Büsbüyük bir adam oldu. Orada başının çaresine bakar. Birkaç sene kal-

10 18 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 19 sın, olmasa geri gelir! Dedi, eşinin yanaklarından inen gözyaşları eliyle silmeyi ihmal etmedi. Üzülmemesi için eşinin sırtını sıvazladı, Onu teselli etmeye çalıştı. Yarın sabah Kel Sülo, Godo İsmail ve Şehmuz ile birlikte yola çıkacaklar. Sen de bir şeyler hazırla, yolda yerler!diye tamamladı. Şükrü, hiç itiraz etmeden içeri girdi. Anne, daha şimdiden oğlunu özlemiş gibi, gözyaşlarıyla Şükrü nün yüzüne baktı; yüreğinin derinliklerinde fırtınalar esiyordu. Zemheride mahsur kalmış kelebekler gibi oğluna sımsıkı sarıldı; Oğlum! dedi ve yutkundu. Gitmek istiyor musun? Oğlunun cevabını beklerken, bakışlarıyla Gitme! diye yalvardı. Şükrü, önce babasına baktı, sonra annesine döndü. Bakışlarıyla annesine; Yapacağım bir şey yok! dercesine önüne baktı. Aklı hâlâ bir çift ela gözde tutsak kalmıştı. Kafasını önüne eğdi, kapıdan çıktı, odasına kapandı. İçerde kendini tutamamış, çocuk gibi ağlamaya başladı. Hıçkırıkları boğazına düğümlenmişti, pencereden dışarı baktı, daldı gitti. Bahçeye çıkan babasının sesini duyunca kendine geldi; Şükrü, eşyalarını akşamdan hazırla oğlum! Sabah erkenden yola çıkacaksın! dedi. Şükrü kalktı, yatağına uzandı. Şimdiye kadar hiç sevmemişti. Ya da böylesine birine vurulmamıştı. Ela gözler onu yüreğinden avlamıştı. Sevdiğini bulmuşken bir de başına Amerika çıkmıştı. Nerden çıkmıştı bu Amerika, neden gidiyorum? Söylenenlere bakılırsa en az altı aylık bir yol gideceğim. Belki de bir daha geri gelemem. Bir daha ela gözlümü göremem diye düşündü. Çaresizce kafasını yastığa koydu, hayalinde çeşme başında gördüğü gözlere bakarak uyudu. *** Harput ta Amerika rüyası,1800 yıllarının sonunda Amerika kolejinin açılmasıyla başlamıştı. Okul müdürünün Amerika daki yaşamı abartarak anlatmasıyla millet akın akın gitmeye başlamıştı. Yoksulluk, Amerika ya gitmenin en büyük nedenlerinden biriydi. Sefillik ve açlık, iç kargaşa başını almış gidiyordu. İnsanlar umut yolculuğuna giderken arkalarına bakmıyorlardı. Herkesin hayalinde daha iyi yaşamak, zengin olma umudu vardı. İç kargaşadan dolayı kimse geleceğinden emin değildi. Böyle olunca Amerika ya gidişler çoğalmıştı. Hemen her ay yirmi, yirmi beş kişilik gurup Amerika ya gitmek için Harput tan yola çıkıyordu. Harput, Samsuna giderek, Samsunda gemilerle Amerika ya hareket ediliyorlardı. Babası, Şükrü yü eski arkadaşı Süleyman a emanet etmişti. Süleyman yaşlı olmasına rağmen, Ömrünün sonunda bir macera yaşamak istiyordu fakat çevresindeki arkadaşlarına, Amerika ya evlenmek için gittiğini söyleyerek gidişine renk katmaya çalışıyordu. Çevresinde sevilen şakacı, neşeli bir insandı. Kimse ona Süleyman demezdi, lakabıyla çağrılırdı. Onu soranlar lakabıyla ismini söylemedikleri takdirde kimse tanımazdı. Kel Sülo diye sorulduğunda hemen herkes tanırdı. Çevre köylerde, düğünü şenlendirmesi için özellikle götürülürdü. Ufak tefek bir adamdı. Çelimsiz olmasından dolayı herkes takılırdı fakat o hiç küsmez, kimseye darılmazdı. Beyaz saçlarını ve bıyıklarını siyaha boyar, siyah şalvarını ve beyaz gömleğini giyinmeden çarşıya çıkmazdı. Kel Sülo yu yalnız bir şey kızdırırdı. Yaşlı! diyenlere ateş püskürürdü. Onun bu zaafını bilenler kızdırmak için artık yaşlandın, otur evinde! diye takılırlardı. Tabi bunun karşılığında duyacakları lafları peşinen kabul ediyorlardı. Şükrü nün babası; Kel Sülo ya; Oğlum sana emanet, ona sahip çık! diye sıkı sıkıya tembihlemişti.

11 20 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 21 Sülo, eşini ve babasını annesini kaybeden Godo İsmail lakaplı orta yaşlı, ekmeğini taştan çıkaran, güçlü kuvvetli komşusunu da yanına almıştı. Geride kimsesi olmadığı için Godo İsmail rahattı. Bana bir şey olursa arkamdan ağlayanım kimsem yok! Burada yaşamak ya da başka yerde yaşamak, ne fark eder diyordu. Beraber yola çıktıkları bir başka arkadaşları daha vardı. Zaman zaman kahvede karşılaşıp domino taşı oynadıkları Şehmuz vardı. Şehmuz, gariban, yoksul fakat mert delikanlı, özü sözü birdi. Ermeni çetelerinin korkulu rüyası olmuştu. Bu nedenle her an namlunun ucundaydı. İlk fırsatta Şehmuz u vuracaklarını söylüyorlardı. Bütün tehditlere karşı şunu söylerdi; Siz beni vuramazsınız. Sizin kurşununuz Allah ın izniyle bana işlemez! Yoksulluktan bıkmıştı. Yoksulluktan dolayı evlenmemişti. Yaşlı annesiyle birlikte yaşıyordu. Annesini dayısına teslim edecek, sonra Amerika ya gidecekti. Gece gündüz çalışıyordu fakat bir türlü karnını doyuracak ekmeği yoktu. Hep borçlu yaşamıştı. Amerika rüyasını duyunca, düşünmeden gitmeye karar vermişti. Dört Harputlu, sabah erkenden kervana dâhil oldular. Şükrü babasının elini tekrar öptü. Sitem edercesine babasının yüzüne bakmadı. Baba oğlunu yoksulluktan kurtarmak için gönderdiği için, içinden fakirliğe, yoksulluğa isyan etti, Şükrü ye bakmadı, ağlanmamak için yüzünü başka tarafa çevirdi. Anne oğluna sıkıca sarıldı ve beş dakika onu göğsünden bırakmadı. Öptü kokladı, çaresizce kollarını gevşetti ve oğlunu bıraktı, anne yüreği dayanamadı, bayıldı, yere yıkıldı. Şükrü annesini kucağına aldı, ayıltmaya çalıştı. Baba hemen anneyi Şükür den alarak, anne ayılmadan gitmelerini söyledi. Şükrü yanaklarına süzülen gözyaşlarını elini tersiyle sildi, boynunu bükerek baygın annesine son kez baktı, atını ön sıralara doğru sürdü. Kayabaşından aşağı kaybolana kadar arkasına bakıp durdu. Artık istemese de sonu belli olmayan bir maceraya çıkıyordu. Şehmuz atını Şükrü ye yanaştırdı, uzandı sırtına vurdu, onu avutmaya çalıştı. Uzun sürecek yolculuk başlamıştı. Harput tan aşağı ovaya inerken kimi gözyaşlarını siliyor, kimi türkü ile ağıt yakıyor, kimi ise düğüne gidiyormuş gibi keyifle atını sünüyordu. Hayat, bütün dünya da Amerika macerasına koşan yüz binlerce insandan oluşan kervana onu da katmıştı. Kader, bu yolculuğu kim bilir daha kaç tanesin katacaktı. Kim bilir daha kaç kervan böyle uğurlanacaktı. Geri gelinmesi belli olmayan kervanlar *** Kirkor, Harput tan çıktıktan sonra çocuklarıyla sapasağlam Samsun Limanı na varmak için epey altın harcamıştı. Kervanbaşı a ayrı, kervanı koruyan askerlere de ayrı birer tane altın dağıtmıştı. Her mola yerinde Kirkor un ailesi ayrı bir yere oturtuluyor, yemekleri önlerine geliyordu. Altınların sayesinde hizmette kusur edilmiyordu. Eşi Meryem hâla sızlanıp duruyordu. Küçük kızı sık sık ateşi yükseliyor, hastalıktan dolayı boğazından bir lokma yemek geçmiyordu. Kafilenin hekimi günlerdir küçük kızı iyileştirmek için çalışmıştı. Yolda topladığı çeşitli otları tek tek deneyerek, kızı iyileştirmeye uğraştı. Küçük kız bir süre kendine geliyor sonra tekrar ateşi yükselmeye başlıyor, yine fenalaşıyordu. Yorucu bir yolculuktan sonra nihayet Samsun a vardılar. Samsunda iki gün dinlendikten sonra yolculuk başlayacaktı. Kirkor emin bir han aradı. Aklına altınları gelince handa kalmak kafasına yatmayınca, geri geldi.

12 22 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 23 Geminin kaptanıyla bir pazarlık yaptı. Yükünü gemiye hemen yüklemek istediğini, çocuklarıyla gemide kalmak istediğini belirtti. Kaptan önce bu teklifi kabul etmeyince, Kirkor adamın eline bir altın yerleştirdi. Kaptan eline sıkıştırılan altını görünce Kirkor un önünde iki büklüm oldu. Geminin en güzel yerini Kirkor a ayırdı. Beraberinde getirdiği katırların eğerlerini atların üzerinden aldı, gemiye yerleştirdi. Limanın önünde duran, gelen yolcuların hayvanlarını yok pahasına alana adama sattı. Adam katırların eğerlerini de isteyince Kirkor adama kızdı. Onları Amerika ya hatıra olarak götüreceğini söyledi. Adamın verdiği fiyatı kabul edip, hayvanlardan kurtuldu. Kızının durumu gittikçe ağırlaşıyordu. Meryem hanımın bütün ısrarına rağmen, bir diğer gemiyi beklemek istemedi. Zavallı anne bütün yalvarmalarının boş olduğunu anlayınca sustu, sesi çıkmadı. İçinden Kirkor a beddualar yaparak küstü hiç konuşmadı. Gemi hareket ettiğinde, Meryem Hanım mendilini ıslatıp kızının çatlayan dudaklarını ıslatmakla meşguldü. Bir ara şansını tekrar denemek istedi, tedavi için sonraki gemiyi bekleyelim dedi. Fakat Kirkor, şiddetle karşı çıktı. Gemide doktor olduğunu söyleyerek yolda yemek için aldığı yiyecekleri yatağının yanına yerleştirdi, sonra da daha fazla tartışmamak için güverteye çıktı. Yolculuk başladığında kızları artık komaya girmişti. Gemi doktoru kızı muayene ettikten sonra başını iki yana sallayarak yapılacak bir şey olmadığını söylemişti. Anne, kızını kucağına aldı, ağıt yakmaya başladı. Yolcular kadının haline acıyarak bakıyorlardı. Ara sıra Kirkor a dönüyor, beddua edip duruyordu. Uzun yolculuk Kirkor için heyecanla başlamıştı. Fakat eşi kızları için yolculuk, ışık görünmeyen karanlık bir tünele benziyordu. Amerika ya giden gemiler pek sağlıklı değildi. Yolun uzun olması tehlikeyi daha da artırıyordu. Birçok insan bu yolculukları bitirmeden salgın hastalıklardan ölüyordu. Yolculuk, Samsun limanında başlayarak, boğazlardan Eğeye, sonra Akdeniz e ve cebeli Tarık boğazından Kuzey Atlantikk e açılıyorlardı. Cebeli Tarık boğazına kadar birçok limana uğruyor, yiyecek ve yolcu alarak yoluna devam ediyordu. Fakat Okyanusa açıldıktan sonra sadece birkaç küçük adaya uğrayarak Amerika ya sahillerine varıyorlardı. Amerika sahillerine vardıktan sonra, yolcuları inecekleri limanlara bırakıyorlardı. Bütün bu yolculuk altı aylık, bazen daha fazla sürebiliyordu. Meryem Hanım kızının öleceğini biliyormuş gibi, kucağından indirmiyor, gece gündüz uyumadan ona bakıyor, hoş tutmaya çalışıyordu. Yolculuk başlayalı bir hafta olmuştu ama hala gözyaşları dinmemişti. Sanki bu yolculuğu uğursuz geleceğini biliyormuş gibi, durmadan Kirkor a sitem ediyordu. Kirkor eşini bu sitemlerinden kaçmak için, bir şeyler bahane ederek, geminin güvertesinde bir köşede içkisini içerek denizi seyre dalıyordu. Kızının hastalığı onu hiç etkilememişti. Kafasında sadece Amerika da açacağı dükkân vardı. Tek endişesi altınları sağ selim Amerika ya ulaştırmaktı. Yolculuğun onuncu gününde Meryem acı bir feryatla güverteye fırladı. Kızı kollarında can vermişti Öte yandan büyük kızı hala ateşler içerisinde yanıyordu. Kirkor, karısının feryadını, kızından kurtulma müjdesi gibi içinden sevindi. Güverte birden karıştı. Yolcular Meryem Hanımın etrafına toplanmış, onu teselli ederken, Kirkor, cenaze merasimi için kaptanla konuşuyordu. Kaptan Kirkor un bu acımasız, duygusuz yüzünü görünce kızdı, Kirkor un söylediklerini dinlemeden Meryem Hanımın yanına geldi. Onu teselli etmeye çalıştı. Çoğu erkeklerden oluşan yolcular, hemen her hafta ölen birini denize atma merasimine alışıktılar. Fakat bu sefer ölen bir

13 24 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 25 çocuk olunca herkes üzüldü. Meryem Hanım, kamarada yatan diğer kızının da elinden gideceğinden endişe ediyordu. Kaptan bir şeyler yapması için yalvarmaya başladı. Ölen kızını unutmuş, hasta yatağındaki kızının derdine düşmüştü. Kaptan, yolculuklarının az kaldığını, sadece bu sefere mahsus olmak üzere, hasta kızı için fazla zaman geçirmeden Boston a gideceklerini söyledi, Meryem Hanımı biraz olsun yüreğini serinletti. Kızının denize bırakılmamamsı için kaptana yalvardı. Boston da elleriyle toprağa vermek istediğini söyledi. Kaptan, bütün yolcuların hayatı tehlikeye girer bahanesiyle Meryem Hanımın isteğini reddetmek zorunda kaldı. Hazırlıklar yapıldıktan sonra küçük kız yatağında alındı, güverteye çıkartıldı. Denizcilik kurallarına göre dua edilerek denize bırakıldı. Merasim yapılırken Meryem Hanım içeri girdi. Yavrusunun suya bırakılışını görmek istemiyordu. Kızının Küçücük bedeni okyanus sularına bırakılırken Kirkor, biraz üzgün görünüyordu. Fakat içinden bir problemden kurtulduğu için seviniyordu. Kamaraya girdiğinde Meryem Hanım büyük kızına sarılmış hala ağıt yakıyordu. Meryem Hanım, yumruklarla göğsüne vurarak Kirkor a beddualar savurdu. Kirkor, kafasını önüne eğdi, üzgün gibi durmaya çalıştı. Eşinin feryadı keyfini kaçırınca kalamadı, tekrar dışarı çıktı. Meryem Hanımın yüreği yanıyordu. Bu yolculuğun uğursuz geleceğini biliyormuş gibi, ta baştan karşı çıkmıştı. Fakat Kirkor u bir türlü ikna edememişti. Ağlamaktan bitap düşünce, zor nefes alıp veren kızını dizlerine yatırdı, sustu, kızını seyretti. Sonra Yusuf aklına geldi, daldı eski günlere gitti. Belki de Yusuf a vermediğim söz yüzünden Allah beni cezalandırdı! diye düşündü. Yusuf aklına geldi. İlk defa gözleri tebessümle bakıyordu. Yusuf u hala kalbinde saklıyordu. Ölene dek salkıyacaktı. Bu dünya da olmadı ama öteki dünyada buluşacağız Yusuf! diye fısıldadı. Yolculuk boyunca Kirkor la tek kelime konuşmadılar. Büyük kızı hala hastaydı. Öksürük tuttuğunda bayılan kadar öksürüyor, sonra bitap düşerek uykuya dalıyordu. Annesini bütün çabalarına rağmen bir lokma boğazından geçmiyordu. Yürümekte güçlük çekiyordu. Annesinin yardımı ile biraz yürüyor, sonra bir dakika dinlendikten sonra tekrar devam ediyordu. Solunum yolları iflas etmişti. Küçük kızının ölümünden iki hafta sonra nihayet Boston Limanına varmışlardı. Kaptan Limana bir hafta erken gelmişti. Önce uğraması gereken limanlara uğramamış, doğrudan Boston a gelmişti. Meryem Hanıma verdiği sözü tutmuştu. Kirkor, Boston a varır varmaz önce güzel bir otel bulmuştu. Bir hafta erken vardıkları için Harput Amerika Kolejinin Kuzeni onları karşılayamamıştı. Kirkor tedbir olsun diye Daha önce Harput tan Amerika ya göç eden kendi kuzeni Agop u bulacaktı. İlk iş olarak Atların Eyerlerini sağlama aldı. Eşini ve kızını bir otele bıraktıktan sonra, bir araba çağırdı, Eyerleri Agop un dükkânına götürüp saklaması için teslim etti. Teslim ederken Agop u sıkı sıkıya tembihledi. Yarın alacağını söyledi ve otele döndü. Agop, Eyerler bakıp dudak büktü. Aklında; Deli mi ne? diye geçirdi. Eyerlerin neden bu kadar değerli olduğunu merak etmişti fakat nasıl olsa öğrenecekti. Kirkor u Harput tan tanırdı. Bir bildiği vardır dedi ve Eyerleri kendi odasına koyarak odanın kapısını kilitledi. Altınları emin bir yere teslim ettikten sonra otele geldi. Kızının durumu gittikçe ağırlaşıyordu. Meryem Hanımla barışmak için kızını bir doktor getirmek istedi.

14 26 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 27 Yakın bir yerde bir doktor aradı. Köşe başında iki katlı bir evin ikinci katındaki asılı Doktor levhasını görünce sevindi. Açık kapıdan hemen içeri girdi, yukarı çıkan merdivenlerden aceleyle çıktı. Yukarı çıkınca karşısına bir bayan çıktı. Masada oturmuş, çikletiyle oynuyordu. Harput ta öğrendiği çat pat İngilizcesiyle doktoru sordu. Genç Bayan, Kirkor un kıyafetine bakıp güldü. Şimdiye kadar bu kılıktan birini görmemişti. İçeri girdikten birkaç saniye sonra kapıyı sonuna kadar açtı, Kirkor u içeri davet etti. Kirkor içeri girdi doktora baktı. Sakalları uzun, gözlüklü, oldukça yaşlı bir adam görünce geldiğine pişman oldu. İçinden; Bu adak iki günde aşağı inemez, otel nasıl götürürüm! dedi. Doktor Kirkor un şalvarına, kuşağına baktı, güldü yağa kalktı; Buyurun bayım, hasta siz misiniz? Diye sordu. Kirkor anlamadı. Yarım yamalak bir İngilizce ile derdini anlattı. Doktor, yanında çalışan genç bayanı çağırdı. Çantasını hazırlamasını söyledi. Doktor çantasını hazırlanırken, tekrar Kirkor u baştan aşağı süzdü, merak etti; Nerden geliyorsunuz bayım? Kirkor soruyu anladığı için kendine güven geldi. Cevap vermek istedi, geveledi, söyleyemedi. Sadece from Harput diyebildi. Doktor, yardımcısının uzattığı çantayı aldı, dudak bükerek, çıktılar. Doktor, tahta merdivenleri hiç umulmadık bir çeviklikle inince Kirkor sevindi. ---Adamın günahını aldık! dedi yola devam etti. Karşısındaki İngilizceyi iyi konuşamadığı için, Harput un nerde olduğunu sormadı. İki sokak aşağıdaki otel varınca oteldeki görevliler doktora ilgi alaka gösterdiler. Kirkor, doktorun çevrede tanındığını görünce sevindi. Herhalde Meşhur bir doktor! dedi kendi kendine. Meryem Hanım hala ıslsk bezi, kızının alnına koymuş, çaresizce kızını seyrediyordu. Doktorun içeri girdiğini görünce nerdeyse doktorun ayaklarına kapanacaktı. Osmanlıca doktora yalvarmaya başladı. Doktor, kadının dilinden anlamasa da kızı için endişe ettiğini anladı. Hemen muayene etmeye başladı. Kızın sırtını dinler dinlemez, hemen Kirkor a baktı; Bayım bu hastanın hemen hastaneye yatması lazım! Hem de hiç beklemeden! Dedi. Kirkor un morali bozuldu. Kafasını o taraf bu tarafa salladı, tamam dedi. Doktor, eline bir kâğıt aldı, hastalık hakkında bir şeyler yazdı, sonra da hastanenin adresini alt kısma yazıp Kirkor a uzattı. Kirkor Doktorun parasını vermek için elini cebine attı, bir altın eline geldi. Doktor altını görünce şaşkınlıktan gözlükleri yere düştü. Kirkor, bir muayene için bir altının fazla olduğunu biliyordu fakat yapacağı bir şey yoktu, mecburen bir altını doktorun avucuna bıraktı. Doktor bir altına baktı bir de Kirkor a, sonra altını cebine koydu. Gitmedi. Hazırlanın sizi ben hastaneye götüreceğim dedi. Kirkor, karısına döndü, sitem etti; Tabii, gâvur altını görünce nerdeyse bizi sırtında taşıyacak! dedi, doktora baktı. Doktor söylemelerden bir anlamadığı için onların hazırlanmalarını bekledi. Meryem Hanım umut dolu gözlerle doktora defalarca teşekkür etti. Hastane önünde geldiklerinde araba Parasını doktor çıkardı arabacıya uzattı. Kirkor a bakarak güldü. Kirkor, doktora sarıldı, teşekkür ederek memnuniyetini belirti.

15 28 YALANCI ŞÜKRÜ Doktor hastanenin içerisine girince bütün meslektaşları saygı ile karşıladılar. Doktor, hastanın durumunu anlatı, sonra Kirkor ve Meryem Hanımdan izin alarak hastaneden ayrıldı. Her şey bir anda olup bitmişti. Doktorun yakın ilgisi sayesinde Hasta hemen yatırılmış, kontrol altına alınmıştı. Kirkor, kızını hastaneye yatırdıktan sonra Meryem Hanımı yanında bırakarak geri döndü. O gece derin bir çekmek istiyordu. Yatağına yatar yatmaz, gözlerini yumdu. Gözlerini yummuştu ama uyku yoktu. Aklında altınları vardı. Açacağı dükkân, geleceği ile ilgili planlar bütün uykusunu kaçırmıştı. İlk gecesi gibi diğer geceleri de uykusuz geçiyordu. Dükkân arama, dükkâna yeni dekor yaptırma, çevreyi tanıma derken günler gelip geçiyordu. Sonunda bu işi tek başına yapamayacağını anladı. Kuzeni Agop la birlikte Marketler Caddesi nde inşaat malzemeleri satan bir dükkân ve Kuyumcu dükkânı açtılar. Bu işlerle uğraşırken kızı hala Meryem Hanımla hastane köşelerinde kalıyorlardı. Kızı hastaneye yatırılmasından sonra biraz kendine gelmişti. Kızının başında bekleyen Meyem Hanım, Kirkor un ne yaptığını, ne işle uğraştığını bile sormamıştı. Artık dünyaları, hayalleri ayrı iki insan olmuşlardı. BOSTON DA DÖRT ŞAŞKIN Ş ükrü ve üç arkadaşı Harput tan ayrıldıktan on gün sonra Samsun a vardılar. Beraber geldikleri kafile, her uğradıkları yerden Kendileri gibi Amerika yolcular toplayarak gelmişlerdi. Dört arkadaş, Samsuna kadar mola verdikleri yerde nöbetleşerek yattılar. Ceplerindeki parayı çaldırmamak için sırasıyla nöbet tutmuşlardı. Yol boyunca Kel Sülo, şakalarıyla, av hikâyeleriyle bütün kafileyi eğlendirmişti. Samsun sahilinde denizi ilk gördüklerinde dördünün de dili tutulmuştu. Şükrü dört yıl mektebe gittiği için okulda denizleri, okyanusları duymuştu. Fakat diğer arkadaşları, daha önce Murat nehrinden başka su görmedikleri için, gözleri fal taşı gibi açılmış, küçük dillerini yutmuşlardı. Şehmuz bir sure hayretle denizi seyrettikten sonra Şükrü ye döndü; Şükrü bu kadar su buraya nasıl gelmiş? Diye sordu. Şükrü daha cevap vermeden Kel Sülo en yaşlı olması nedeniyle her konuda bilgisinin olduğunu ispatlamak istedi. Şehmuz a baktı alaya alır gibi güldü; Şükrü daha dünün çocuğu, nerden bilecek oğlum, sen bana sor! dedi.

16 30 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 31 Şükrü sesini çıkarmadı. Şehmuz Sülo ya kızdı; Sen daha önce bu kadar su gördün mü nerden bileceksin? Sülo göğsüne vurdu Şehmuz a diklendi; Ben bilirim! Biliyorsan söyle bakalım? Dedi Bakın, ben bu konuları epey araştırdım. Yaptığım araştırmalara göre, hani bizi Harput un arkasında akan Murat nehri var ya? Deyince üçü de bir de Sülo nun ağzına baktılar, nasıl bir yalan söyleyeceğini merak ettiler. İşte o Murat nehri, gidip Fırat nehri ile karışıyor. Bu ikisi karıştıktan sonra buraya akıyorlar! Tamam, mı yeğenlerim. Dedi, arkadaşlarının yüzüne baktı. İnandırıcı oldu mu acaba diye tereddütle Şükrü ye baktı. Şehmuz bilmediği bir konu olduğu için kafası karışmış gibi denize baktı. O ana kadar hiç sesi çıkmayan İsmail, de denize baktı, Vay be! dedi sustu. Şükrü Kel Sülo yu bozmak istemedi, sadece güldü geçti. Fakat Şehmuz hala kafasını sıvazlayıp duruyordu. Birden Sülo nun fikrini çürütecek bir şey bulmuş gibi, Sülo ya döndü; Bana bak Kel! Peki, Harput a ki su buraya geliyorsa biz neden günlerdir dağ taş aşıyoruz. Neden bir sala binip gelmedik? Şükrü Şehmuz a baktı, aferin der gibi kafasını salladı. Kel Sülo böyle bir soru beklemiyordu. Nasıl bir cevap vereceğini düşündü, Güneşte parlayan kafasını kaşıdı; Nerden bileyim oğlum! Belki bizim Murat nehri ta Hindistan gidip oradan buraya geliyor. Sal ile gelseydik buraya bir senede varmazdık. Deyince Şehmuz sustu, ikna oldu. Deniz kenarında ekmek balık satan adamdan yarım ekmek arası balık aldıktan sonra Amerika ya hareket edecek geminin az ötesinde oturup yemek yediler.. Gemi akşam saatlerinde denize açılacaktı. Gemi hemen hareket edecek, gemiyi kaçırmak istemiyorlarmış gibi gemini etrafından ayrılmadılar Üç arkadaş, bir bakkal aradılar. Yolda yemek için biraz erzak alarak gemiye döndüler. Kamaralarına geçip gitme vaktini beklediler. Gemi halatları çekip uzun bir siren çaldı. Dördü de güverteye çıkıp, son kez çıkıp şehre baktılar. Evlerden sızan ışıkların denize yansımasını seyrederken, Amerika ya rüyası için hiç bilmedikleri bir yola çıkmışlardı. Artık isteseler bile geri dönemezlerdi. Şükrü elini açtı, dua etti. Hayırlı bir yolculuk için, sağ selim Amerika ya varmak için Allah a niyazda bulundu. Kel Sülo, sekiz köşe şapkasını sahilde yolcularını gönderen insanlara salladı. Şehmuz, korku içerisinde denize açılmalarını seyrediyordu. İsmail, Cebinden Tabakasını hemen çıkarmış, heyecanını yatıştırmak için sığara sarıyordu. Gemi biraz yol aldıktan sonra Şehmuz u gemi tutmuş midesinde ne var ne yok çıkardı. Kel Sülo, aynı durumu yaşamamak için denizi seyretmeye başladı. İşe yaradığını görünce arkadaşlarını uyararak, deniz yolculuğuna alışıncaya kadar denizi seyretmelerini söyledi. Fakat karanlık olduğu için denizi seyretmenin faydası olmayınca Kel Sülo da Şehmuz un akıbetine uğradı. Yolculuk iyi başlamamıştı. Uzun süre güverteden kamaralarına çekilemediler. Sabaha doğru ayakta beklemekten bitap düştüler. Mecburen kamaraya çekilip yattılar. Dört arkadaş uzun süre denize alışamadılar. Sırasıyla hepsini deniz tutmuştu. Yemek yerine sadece su içerek bir süre idare ettiler. Bir kaç gün geçtikten sonra hepsi de birkaç kilo vermişlerdi. Zaten ufak tefek olan Kel Sülo avuç kadar kalmıştı. Gözleri şaşa bakıyordu. Arkadaşları Sülo nun durumunu gemi hekimine bildirdiler. Gemi hekimi, Sülo ya bir ilaç verdikten sonra Sülo kendine geldi.

17 32 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 33 Dört arkadaş aylardır yollardaydı. Sanki hayatları denizde geçmişti. Her bir limana yaklaştıklarında; Tamam inşallah geldik! diye seviniyorlardı ama beyhude Hep hayal kırıklığına uğrayarak bitmez tükenmez deniz yolculuğuna devam etmişlerdi. Gemide zaman geçirmek zordu. Yatmaktan, hareketsizlikten epey kilo almışlardı. Tabii Kel Sulo hariç. Arkadaşlarından fazla yemek yemesine rağmen bir gram kilo almamıştı. Yirmisinde kilosu neydiyse şimdi de aynı. Hiç değişmemişti., Günler süren yolculuktan sonra nihayet ikinci kaptan Boston sahillerini görünce Hurra! çekti. Herkese geçmiş olsun baylar, Boston yolcuları hazırlansın! dedi. Şükrü bu sesi hiç duymayacakmış gibi hissediyordu. Uzandığı yatağından doğruldu. Uykudaki arkadaşlarını hemen kaldırdı. Geldik arkadaşlar sonunda geldik! dedi. Diğerleri uyku sersemliği ile önce Şükrü nün ne dediğini anlamadılar. Sonra sevinçle birbirine sarılarak dışarı çıktılar. Günün ilk ışıltılarıyla Boston karşılarındaydı. Şehrin sokak lambalarıyla ışıl ışıl olması dört Harputluyu büyülemişti. Hiç böyle bir yer görmemişlerdi. Sanki her taraf ışıklarla süslenmişti. Gün ışımaya başlamasına rağmen sokak lambaları hala yanıyordu. Sahile yaklaşırken yolcuların sevinç gösterileri daha da çoğaldı. Gemi yavaş yavaş rıhtıma yanaşırken, sahil gittikçe kalabalık olmaya başladı. Gelen gemilerde işçi kapma yarışı başlayacaktı. Güçlü, kuvvetli işçiler lazım olan işverenler, sahilde gelenleri selamlıyorlardı. Gemide yeni ölen beş kişi limana çıkarılmış, bir kenarda cenaze görevlileri bekleniyordu. Dört arkadaş cesetlere baktılar. Sapasağlam Amerika ya vardıkları için şükrediyorlardı. Gemiden iner inmez küçük çocuklar gibi elbiseleri ve eşyalarının bulunduğu torba sırtlarında el ele tutuşmuş şaşkın bir şekilde önce etrafı süzdüler sonra da yürüme başladılar. Büyük bir gürültüyle caddede toz çıkararak geçen arabalar, çok yakınlarında geçince, can havliyle kendilerini kaldırıma attılar. Toz bulutu içerisinde geçen arabaları seyre daldılar. Şehre yeni geldikleri davranışlarından belli olan dört kişi 6. Cadde ye doğru yürüdüler.. Dört atlı büyük bir at arabası büyük bir gürültüyle yanlarından geçince, gökyüzünden bir taş düşmüş gibi ürkerek birbirine daha sıkı sarıldılar. Uzaydan başka bir gezegene inmişler gibi önüne bakmadan binalara, caddelere, otomobillere büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla bakıyorlar ve başka bir dünyaya gelmenin ilk acemiliğini yaşıyorlardı. O gün Boston un en kalabalık caddesinde Camel- Rides gösterileri olacaktı. Hazırlıklar sabahın erken saatlerinde başlamıştı.. Arkalı önlü iki devenin arasına uzatılan sırıkların üzerine iki bayan binmiş, kalabalık caddede gösteri yaparak yürüyorlardı. Tren garına çıkan Boston Caddesi nin sakinleri tahta panjurlarını açmış, yeni gelenlerin şaşkın bakışları arasında yeni güne hazırlanıyorlardı. Her gün dünyanın dört bir yanından yüzlerce insan Amerika nın çeşitli limanlarından yeni bir dünyaya ayak atıyorlardı. Boston Limanı na bu limanlardan biriydi. İnsanlar Amerika ya hücum ediyordu. Amerika rüyasını duyan ülkelerin işsiz yoksul insanları buraya koşuyordu. Sokaklar adeta kıyafet balosunu dönmüş, gelenlerin çoğu kendi kültürleri ve geleneklerine uygun giysilerle geldikleri için caddeler rengârenk giysili, şaşkın ve ürkek insan manzaralarıyla doluydu. Dört arkadaş, gittikçe kalabalıklaşan caddeden yürürken, etrafta olan bitenleri büyük bir merakla kaçırmamaya çalışıyorlardı. Köşe başındaki Great Bar ın kapısında duran genç, yolda geçen iki bayana öpücük yolladı. Kadınlar sırnaşarak el sallayan gençlere gülerek karşılık veriyordu.

18 34 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 35 Kel Sülo etrafa bakmaktan ve şaşkınlıktan konuşmayı unuttuklarını hatırladı Karnım acıktı arkadaşlar. Bir lokanta bulunda yemek yiyelim. Şu gâvur memlekette yiyecek bir şeyi bırak, konuşmayı unuttuk. Farkında mısınız, gemiden buraya kadar kimseden bir kelime çıkmadı. Dedi ve güldü; Şükrü, Şehmuz ve İsmail Kel Sülo nun uyarısıyla kendine gelmişlerdi. Evet! dedi Şükrü Acıktık. Bir lokanta bulalım. Şehmuz, gözleriyle etrafta lokanta ararken İsmail e döndü; Amerika lisanında lokanta nedir acaba? Diye sordu. İsmail, kel Sülo ya baktı; Valla herhalde yine lokantadır, çünkü lokanta her yerde aynıdır. Yemek yapılır. Yemek yapılan yere başka bir isim verilir mi? diye kendince yorum getirdi. Kel Sülo yine bilgeliğini ispatlamak istercesine, arkadaşlarına baktı, gülümsedi. Bunu bilmeyecek ne var, Amerika Lisanı bizim lisanımızın tam tersidir. Yani, bir kelimeyi tersinden söyledin mi, al sana Amerika lisanı! Dedi sustu. İsmail, her zaman olduğu gibi Sülo ya ters ters baktı, söylediklerinin mantıklı olmadığını vurgulamak istedi. O zaman bundan sonra Amerika Lisanı ile Sana Lek olüs. Demek gerek. Deyince gülüşerek caddeden ilerlediler. Bütün bu manzara içerisinde kaybolmamak için birbirine yapışık gezen, dört kişi sonunda Washington Caddesi nin bir lokanta buldular. Koşar adımlarla lokantanın kapısından içeri daldılar. Önce lokantayı acemi bakışlarla güzelce bir taradılar sonra boş bir masaya yöneldiler. Masaya varmadan yaşlı bir adam yerlerini kapmıştı. Son boş masayı kaptıran dört arkadaş, ayakta beklemeye başladılar. Pencere kenarında tek başına oturan adam kalkınca, dördü de yeri kapmak için masaya hücum etti. Kel Sülo, tahta masalardan birinin etrafına doluşarak, ürkek bakışlarla diğer masalarda oturanlara baktı. Lokantanın her bir köşesini inceleyerek meraklarını giderirken garson masaya damladı. Önünde beyaz önlüğü, elinde kalemiyle masayı süzdü. Dört arkadaş fısıltıyla birbirinin kulağına eğilerek konuşmaya başladılar. Konuşurken başlarında dikilen garsonun fark etmediler. Garson, elinde bir küçük havlu ile ıslak ellerini kurularken dördüne seslendi. Ne yersiniz beyler! diye sordu ama Dört arkadaş garsonun ne dediğini anlamamışlardı. Her şeyi düşünmüşlerdi fakat dili nasıl çözeceklerini hiç hesaba katmamışlardı. Garson dördüne sırıtarak baktı, sorusunu tekrar etti. Yabancı oldukları her hallerinden belliydi fakat garson bunu bile bile keyif çıkarıyordu. Memleketten gelirken dil problemini hiç hesaba katmamışlardı. dünyanın her yeri Osmanlıca konuşuyor, sanmışlardı. Kel Sülo garsona baktı, sonra arkadaşlarına döndü; Hadi buyur buradan yak! Dedi. Biz nereye düştük arkadaşlar! Şimdi ne yapacağız? Şehmuz garsona baktı, işaretle onu anlamadığını söyleyince Garson, adamların kendisini anlamadıklarını bildiği için fazla zaman kaybetmeden eliyle kendini takip etmelerini işaret ederek mutfağa yürüdü. Birbirinin yüzüne bakan dört arkadaş, elindeki tahta valizleri ve ağzı sıkıca bağlı torbalarını alarak garsonun peşine takıldılar. Garson adamların haline güldü, fakat ses çıkartmadı. Artık bu manzaralara alışmıştı. Günde belki onlarca yeni insan bu

19 36 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 37 topraklara ayak basıyordu. Hepsi de aynı tedirginliği yaşıyor, aynı acemiliği tadıyordu. Lokantaya gelenler; birkaç gün sonra ikinci kez lokantaya uğradıklarında artık garsona sırıtarak bakıyorlardı. Bu bakışlarla, az da olsa acemiliklerini atlattıklarını söylemeye çalışırlardı. Artık biz de buralıyız, yabancı değiliz edasıyla garsonun arkasına takılır, ya da garson daha gelmeden kendiliğinden mutfağa girer yiyeceği yemeği işaret eder, yerlerine otururlardı. Garson arkasına tespih taneleri gibi dizilen dört arkadaşı mutfağa götürdü ve yemek kazanlarının kapaklarını tek tek açarak gösterdi. Dört kafadar, sırasıyla önce yemeğe bakıp sonra yemeğin üzerine iyice abanıp kokladılar. Garson dördüncü kazanın kapağını açtı ve yüzlerindeki ifadeyi görmek için tek tek hepsinin yüzünü süzdü. Sonra eliyle hangisinden istediklerini sordu. Dört arkadaş, tekrar birbirinin yüzüne baktılar. Yemeklerin ne olduğunu bilmedikleri için kokusu en iyi olandan isteyeceklerdi. Kel Sülo tekrar baştan başlayarak kapakları sırasıyla kaldırdı. Sonra tekrar geri giderek ikinci kazanı eliyle işaret etti. Diğerleri de emin olmamakla birlikte arkadaşlarının damak zevkine güvenerek aynı kazandan istediler. Garson sevimli küçük yüzüyle adamlara baktı. Daha önce hallerine gülen adam, bu kez acıyarak baktı. Başıyla; Tamam! diyerek dördünü de masalarına gönderdi. Karşı masada kavga eder gibi konuşan İspanyollar, garsonu çağırdılar, garson aceleyle dört arkadaşın tabaklarını atar gibi masaya bıraktı, İspanyolların masasına koştu. Tabakları bırakırken yemeğin bir kısmı kararmış masaya döküldü. Daha önce yenilen yemeklerin yağlarıyla birleşen yemek suyu, etrafa tahammül edilmez bir koku verdi. Dökülen yağların kalın bir tabaka oluşturmuş, kokusu genizleri yaktı. Dört arkadaş yemeklerini yemeye koyuldular. Kimse tek kelime konuşmuyordu. Açlıktan birbirine diyecek bir şeyleri de yoktu. Zavallılar gemi yemeklerinde bıkmışlardı. Böyle sıcak, taze yemek özlemişlerdi. Yedikten sonra, birer sigara sarmış, keyifle tüttürürken, garson yanlarına yaklaştı. İşaretle bir tane de kendisine sarmalarını söyledi. Sülo, her zaman olduğu gibi öne atıldı, garsona eliyle Bekle! dedi. Bir çırpıda kalın bir sigara sararak garsona uzattı. Sonra samimiyeti ilerletmek için, elini yan döndürerek, sanki karşısında sağır varmış gibi yüksek sesle; Nerelisin hemşeriiim? diye sordu. Garson Sülo nun işaretine cevap vermedi. Sigarayı yaktı, keyifle ciğerlerine derince çekti. Her çekişin ardından, parmakları arasındaki kalın sarılmış sigaraya bakıp duruyordu. Sigarayı kendisine verenlere döndü: Nays nays! (nefis) dedi. Kendisine sorulan soruyu duymamıştı bile Kel Sülo, adamın yabancı kelime söylediğini görünce Şükrü ye döndü; Adamcağıza Türkçe öğretmemişler ki konuşa! diyerek gereksiz yere adamı savundu. Şehmuz adamın sigara içişine güldü: E netsin canım, buralarda tütün ne gezer, zavallı yeni görüyor işte! İsmail ile Şükrü hiçbir yorum yapmadan arkadaşlarına hak verdiler.

20 38 YALANCI ŞÜKRÜ YALANCI ŞÜKRÜ 39 Dört kişi ayağa kalktı, ceplerinden paralarını çıkardılar. Garson hesap vereceklerini anladı, aceleyle yanlarına gelmdi. Elinin tersiyle parayı reddederek, hesap yerine bir sigara daha istedi. Sülo, gülerek arkadaşlarına baktı, hemen bir çırpıda ikinci sigarayı sardı ve garsona uzattı. Garson ikinci sigarayı alınca memnuniyetini bildirmek için parayı reddetti Kalsın, yemekler benden! der gibi işaretle dört kişiyi yolcu etti. Dört arkadaş keyifle lokantadan çıkarken keyiflerine diyecek yoktu. Kel Sülo, bu başarıyı kendine mal etmek için övündü; Valla arkadaşlar, böyle giderse, sayemde biz günde üç sigaraya üç övün yemeği bedavaya getireceğiz! dedi. Godo İsmail heyecanla sözünü kesti; Bilseydik, bir iki çuval tütün getirirdik! Baksana adamlar daha tütün bilmiyor. Şükrü konuşulanları duymamış, derin düşüncelere dalmış yürüyordu. Onun alında hala bir çift ela göz vardı. Hala sevdasını emanet ettiği bir çift ela gözü hayal ediyordu. Böyle başladı bizimkilerin Amerika macerası. Hemen bir otel bulup yerleştiler. Otel görevlisi odalarını gösterir göstermez, daha akşam saatleri olmasına rağmen uzanıp yattılar. O gece dört kişi de deliksiz bir uyku çektiler. *** Ertesi gün, daha sonra ki günler, ellerinde bir adresle gezip durdular. İngilizce bilmedikleri için, sordukları kişilerin tarifini anlayamıyorlardı. Tahmini yön belirleyerek dükkânlardan içeri tek tek bakıyor, Kirkor un yüzünü arıyorlardı. Ancak adresi böyle bulacaklarına inanıyorlardı. O gün yine sabah erken kalktılar, elbiselerini giyinip adresi bulmak için dışarı çıktılar. Tek umutları Kirkor u bulmaktı. Washington Caddesi nin kalabalığında birbirini kaybetmemek için küçük çocuklar gibi bazen el ele yürüyorlardı. Kel Sülo en yaşlı olması hasebiyle bütün kararları kendisi veriyordu. Kendine göre sanki daha önce buraya gelmiş gibi tehlikeleri bir bir anlatıyor, sık sık ikazlarda bulunuyordu. Marketlerin yer aldığı büyük caddeye gelince elindeki adresi, bir dükkân sahibine uzattı. Dükkân sahibi, her gün onlarca adrese baktığı için yadırgamadan aldı, adrese dikkatlice baktı, İngilizce Yüz metre ileride! dedi ve kâğıdı tekrar Sülo ya uzattı. Dördü de birbirine baktı. Kel Sülo yine çokbilmişliğini ispatlamak istercesine arkadaşlarına baktı; Şehmuz sen bir şey anladın mı? Ben nerden anlarım Kel! Sen kendini övüyordun, anlasana! diye çıkıştı. Şükrü güldü, Kel Sülo dan kâğıdı aldı, yoldan geçen yaşlı, bastonla zor yürüyen yaşlı bir adama uzattı. Adam kamburlaşan belini düzelti, şöyle dördünü süzdü. Eliyle; Benimle gelin dedi. Dört kişi altın bulmuş gibi sevinmişlerdi. İsmail, adamın yavaş gidişine kızdı; Biz bunu beklersek sabaha ancak adrese varırız! dedi. Kel Sülo, İsmail e çıkıştı; O kadar acelen varsa adamı sırtla oğlum!

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) İmtiyaz Sahibi Adına Ramazan BALCI Okul Müdürü Fatma BAŞA ( Özel Eğitim Öğretmeni ) Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI ( Görsel Sanatlar Öğretmeni

Detaylı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda

Detaylı

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan

Detaylı

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda Bir gün sormuşlar Ermişlerden birine: Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Bakın göstereyim demiş Ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara

Detaylı

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. ÇAYLAK Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. Alt katta genel tıbbi muayene ve müdahaleleri yapılıyordu. Bekleme salonu ve küçük bir de laboratuar vardı. Orta katta diş kliniği ve ikinci bir muayene

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ : 2014 2015 Μάθημα : Τουρκικά Επίπεδο : Ε1 Διάρκεια : 2 ώρες

Detaylı

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.10.2007 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

KEREM ASLAN Her Şey Dahil KEREM ASLAN Her Şey Dahil KEREM ASLAN 1987 de Ankara da doğdu. TED Ankara Koleji ve Yahya Kemal Beyatlı Lisesi ni bitirdi, Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü nden mezun oldu. Eğitimine devam etmek için

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca

Detaylı

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;

Detaylı

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN TEŞEKKÜR Kısa Film Senaryosu Yazan Bülent GÖZYUMAN Sahne:1 Akşam üstü/dış Issız bir sokak (4 sokak çocuğu olan Ali, Bülent, Ömer ve Muhammed kaldıkları boş inşaata doğru şakalaşarak gitmektedirler.. Aniden

Detaylı

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Yazan: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen Ne varmış, ne çokmuş, gece karanlık, güneş yokmuş. Her kasabada kabadayı insanlar varmış.

Detaylı

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına 23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına Bodrum da 3 yıl önce kaptanlığa başlayan Gül Yavuz, 23 yıl yazılım sektöründe çalıştıktan sonra nasıl yat kaptanı olduğunu ve denizlerde kadın kaptan olmanın

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 168 SAYGI VE HÜRMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 18 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir? ALTIN BALIK Bir zamanlar iki balıkçı varmış. Biri yaşlı, diğeriyse gençmiş. İki balıkçı avladıkları balıkları satarak geçinirlermiş. Bir gün yine denize açılmışlar. Ağı denize atıp beklemeye başlamışlar.

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu. İÇİNDEKİLER Yine Yeni Komşular 7 Korsanlar Ninjalara Karşı 11 Akari 21 Tükürme Yarışı 31 Mahallede Huzursuzluk 39 Korsanların Yasaları 49 Yemek Çubukları ve Terli Ayaklar 56 Korsan Atlet 68 Titanların

Detaylı

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar Samed Behrengi Püsküllü Deve Çeviren: Songül Bakar Samed BEHRENGİ Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, 1939 da Tebriz de doğdu. Öğretmen okullarında öğrenim gördükten sonra Tebriz Üniversitesi İngiliz

Detaylı

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

&[1Ô A w - ' ,,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ .... CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Beterin Beteri Var Mehmet işten çıkarılır. Eve gelip durumu bildirince, hanımı içeri almaz. Gidecek yeri olmadığından Şeyhin dergahına gider. Bu sırada şeyh talebeleriyle sohbet etmektedir. Bu arada börek

Detaylı

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK Geçen gün amcam bize koca bir kutu çikolata getirmişti. Kutudaki çikolataların her biri, değişik renklerde parlak çikolata kâğıtlarına sarılıydı. Mmmh, sarı kâğıtlılar muzluydu,

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali Aşağıda verilen isimleri örnekteki gibi tamamlayınız. Örnek: Ayakkabı--------uç : Ayakkabının ucu İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali Kalem sap Çanta renk Araba boya Masa kenar Deniz mavi Rüzgar şiddet

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. 1. Bölüm Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. Bütün bu insanın kafasını şişiren karmaşa, çok ama çok masum bir günde başladı. O gün çok şirin, çok masumdu. O gün öyle muhteşem, öyle harika ve öyle

Detaylı

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar Samed Behrengi Sevgi Masalı Çeviren: Songül Bakar Samed BEHRENGİ Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, 1939 da Tebriz de doğdu. Öğretmen okullarında öğrenim gördükten sonra Tebriz Üniversitesi İngiliz

Detaylı

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve arkadaş olmuşlar. Birlikte gezip birlikte dolaşmaya başlamışlar. Yine

Detaylı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY Dan Gutman Resimleyen Jim Paillot Emma ya Öğle Yemeği Balık Pizza Browni Süt 6 7 8 İçindekiler 1. Ben Bir Dahiydim!... 11 2. Bayan Cooney Şahane Biri... 18 3. Büyük Kararım...

Detaylı

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu? AĞIR ÇANTA Fatma o sabah evden çok zor çıktı. Akşam geç yatınca sabah kalkması zor oldu. Daha kahvaltısını yapamadan çıkmak zorunda kaldı evden. Okula geç kalacaktı yoksa. Okul yolunda çantasını taşımakta

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 169 VEFA VE CÖMERTLİK ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 5523 15 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Detaylı

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? İşitme Engelliler Milli Hentbol Takımının en genç oyuncusu Mustafa SEMİZ : Planlı çalışarak, disiplinli çalışarak zamanını ve gününü ayarlayarak nerede ve ne zaman is yapacağıma ayarlarım ondan sonra Her

Detaylı

Derleyen: Yücel Feyzioğlu. Resimleyen: Serap Deliorman

Derleyen: Yücel Feyzioğlu. Resimleyen: Serap Deliorman Derleyen: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Serap Deliorman Balkar-Karaçay Derleyen: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Serap Deliorman Balkar-Karaçay Yeni çağın yenisinde, eski çağın berisinde, göçebeler yaşarmış

Detaylı

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü Henry Winker İllüstrasyonlar: Scott Garrett Çeviri: Bengü Ayfer 4 GİRİŞ Bu sendeki kitaplar Dyslexie adındaki yazı fontu kullanılarak tasarlandı. Kendi de bir disleksik

Detaylı

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Hafta Sonu Ev Çalışması YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI Zaman adlı ölümsüz bir dev vardı. Bir gün Zaman, Yıl Dede'yi dört kızıyla birlikte yeryüzüne indirdi. Kızlar, yeryüzünü çok sevdiler. Hepsi bir yana dağılıp

Detaylı

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe MERAKLI KİTAPLAR Alfabe Bu kitabın sahibi:... Dinle bir tanem, şimdi sana, bir çocuğun öyküsünü anlatmak istiyorum... Uzun çoooooooook uzun adı olan bir çocuğun öyküsü bu! Aslında her şey onun dünyaya

Detaylı

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Çok çok eski zamanlarda, var varken, yok yokken ahmak bir kurt, kapana yakalanmış. Kapana yakalanan

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun Resimleyen: Uğur Altun Betül Tarıman GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü 2. basım Betül Tarıman GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ Resimleyen: Uğur Altun Yayın Koordinatörü: İpek Şoran

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FARE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FARE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FRE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ 8 Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk - Günaydın Günü parlatan gözler. Havayı yumuşatan nefes. Yüzlere gülücük dağıtan dudaklar. Konuşmadan anlatan kaşlar. Bana şiir yazdırtan o parmaklar. (23.06.2004) M. Mehtap Türk - Günaydın Günaydın...

Detaylı

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum! Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum! Televizyon programına konuk olarak çağırılmıştım. Bir gün içerisinde

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok benim kahraman dedem Kelimeleri zıt

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek? B) Oraya gidip de ne iş yapacaksın? C) Ne kadar güzel konuşuyor

Detaylı

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 27.03.2017 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an Ece Şenses 21001982 ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an oldu mu hiç? Louvre müzesi benim için tam olarak böyle oldu. Sadece benim

Detaylı

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller yayın no: 117 PEYGAMBERİMİZİN DİLİNDEN HİKMETLİ ÖYKÜLER Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi

Detaylı

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. Çeviri Deniz Hüsrev Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. 5 6 BİRİNCİ BÖLÜM Hayatınızı elinizden alınıp klozete atılmış, ardından da üzerine

Detaylı

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47 İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47 KUYUDAKİ TİLKİ 49 TİLKİ ON YAŞINDA, YAVRUSU ON BİR 51 KURT, TİLKİ

Detaylı

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Yüreğimize Dokunan Şarkılar On5yirmi5.com Yüreğimize Dokunan Şarkılar Gelmiş geçmiş en güzel Türkçe slow şarkılar kime ait? Bakalım bizlerin ve sizlerin gönlünde yatan sanatçılar kimler? Yayın Tarihi : 6 Ocak 2010 Çarşamba (oluşturma

Detaylı

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ NEŞELİ MATEMATİK ÖYKÜLERİ 1 BİLGİÇ İLE SAYGIÇ Bilgiç kurbağa ile Saygıç fare iyi arkadaşlardı. Neredeyse her gün göl kenarında buluşup sohbet ederlerdi. Bazen de çevredeki nesneleri sayarlar, hesap yaparlardı.

Detaylı

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 28.7.2009 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

UYGULAMA 1 1. Aşama Şimdi bir öykü okuyacağım, bakalım bu öykü neler anlatıyor?

UYGULAMA 1 1. Aşama Şimdi bir öykü okuyacağım, bakalım bu öykü neler anlatıyor? ALAY ETME Amaç : Başkalarına saygı duymayı öğrenme.alay etme ile baş edebilme becerisini kazandırma Düzey : 1. sınıf ve üstü Materyal: Uygulama 1 için:yazı tahtası, kağıt, kalem, Uygulama 2 : Kuklalar,oyuncak

Detaylı

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında 21. Hangi cümlede "mi" farklı anlamda kullanılmıştır? A) O bu resmi gördü mü? B) O buraya geldi mi bayram olur. C) Zil çaldı mı içeri girer. D) Yemeği pişirdi mi ocağı kapat. 22. "Boş boş oturmayı hiç

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer, Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer, DEŞŞET ORMANI, YARATIKKÖY Anneciğim ve Babacığım, Mektubunuzda sevgili bebeğinizin nasıl olduğunu sormuşsunuz, hımm? Ben gayet iyiyim, sormadığınız için

Detaylı

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR 4-10 Nisan: Polis Haftası 7-13 Nisan: Dünya Sağlık Günü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 Nisan'ı içine alan hafta: Dünya Kitap Günü T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM

Detaylı

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman: Hafta Sonu Ev Çalışması BALON Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken, şaşkınlığını izleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, "Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların adamı nasıl

Detaylı

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI Güneşli bir günün sabahında, Geyikçik uyandı ve o gün en yakın arkadaşı Tavşancık ın doğum günü olduğunu hatırladı. Tavşancık arkadaşlarına her zaman yardımcı oluyor, ben

Detaylı

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Aşağıdaki şiiri okuyunuz. Soruları cevaplayınız. OKULUMUZ Her yerden daha güzel, Bizim için burası. Okul, sevgili okul, Neşe, bilgi yuvası. Güzel kitaplar burda, Birçok arkadaş burda, İnsan nasıl sevinmez,

Detaylı

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi : Yazan : Osman Batuhan Pekcan Ülke : FRANSA Şehir: Paris Kuruluş : Vir volt Başlama Tarihi : 4.7.2017 Bitiş Tarihi : 9.8.2017 E-posta : bat.pekcan@gmail.com Herkese Paris ten selamlar. Dün itibariyle 1

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Aldatıcı Yakup

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Aldatıcı Yakup Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Aldatıcı Yakup Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: M. Maillot ve Lazarus Uyarlayan: M. Kerr ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org

Detaylı

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20 Düğünlerde Takılan Sahte Paralar Yüksek eğitimini tamamlamış, babası ticaretle uğraşan, annesi ise bir bankada görevli bulunan bir ailenin tek kızıydı. Okul arkadaşı ile evlenmeye karar vermişlerdi. Damat

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL Babamın Sihirli Küresi 2011, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR YAZAR: Aytül Akal RESimleYen: Mustafa Delioğlu KAPAK TASarımı:

Detaylı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A. 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı 2012-2013 Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı AÇIKLAMALAR 1. Soruların cevaplarını kitapçıkla birlikte verilecek optik forma işaretleyiniz. 2. Cevaplarınızı koyu siyah ve yumuşak bir kurşun kalemle

Detaylı

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!.. BABAN GELİRSE ÇAĞIR BENİ OĞUL.. Çanakkale destanının 99. yıl dönümünü yaşadığımız günlere saatler kala yine bir Çanakkale k ahramanının hikayesiyle karşınızdayım.. Değerli okuyucular; Hak için, Hakikat

Detaylı

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir. Örnek: Mustafa okula erkenden geldi. ( Kurallı cümle ) --KURALSIZ (DEVRİK) CÜMLE: Eylemi cümle sonunda yer almayan

Detaylı

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi Yüksekova ve Cizre nin il yapılacağı duyuldu, 70 küsur ilçe Ben de istiyorum diye ayağa kalktı. Akhisar, Tarsus, Nazilli, Alanya,

Detaylı

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr) Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr) 14 Şubat 2010 Pazar günü, Fotoğraf Sanatı Kurumu (FSK) organizasyonluğunda 26 kişilik bir grupla günübirliğine Ilgaz a gidiyoruz.

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Aldatıcı Yakup

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Aldatıcı Yakup Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Aldatıcı Yakup Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: M. Maillot ve Lazarus Uyarlayan: M. Kerr ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın? 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ismin yerini tutan bir sözcük kullanılmıştır? A) Onu bir yerde görmüş gibiyim. B) Bahçede, arkadaşımla birlikte oyun oynadık. C) Güneş gören bitkiler, çabuk büyüyor.

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN n ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1 n Problem Avcıları Biz problem avcılarıyız. Benim

Detaylı

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu.

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu. 1. Bölüm Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu. Tim ayağa kalktı. İpi çekti. Grk ayağa kalktı, JFK Uluslararası Havaalanı

Detaylı

Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı

Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı DAMLA BÖRTÜCEN Zeytin, rüyasında benekli faresini kaybetti. Cadıya sordu, cadı biz fare yemeyiz ama

Detaylı

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır? 5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) Öğle üstü bir cip gelip obanın çadırları önünde durdu. Çocuklar hemen çevresinde toplaştılar. Cipten önce veteriner, sonrada kaymakam indi. Obanın yaşlıları hemen

Detaylı

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır. İÇ - AĞAÇ EV SALONU - GÜNDÜZ Salon kapısının altından içeri bir mektup süzülür. mektubu almak için koşar. zarfı çevirir, üstünde yazmaktadır. Oo, posta gelmiş! Hey,, bu sana! mektubu omzunun üstünden fırlatır.

Detaylı