23 KASIM 2006 SORUN. Polemik. e.posta:

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "23 KASIM 2006 SORUN. Polemik. www.sorunpolemik.com e.posta: sorunkolektif@gmail.com"

Transkript

1 SORUN Polemik MARKSİST İNCELEME ARAŞTIRMA ELEŞTİRİ DERGİSİ 23 KASIM e.posta: Süresi: Şimdilik İki Ayda Bir Yayımlanır Sayı: 23 (2006) Fiyatı: 4 YTL (KDV Dâhil) Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Sırrı Öztürk Yönetim Yeri ve İletişim: Çatalçeşme Sokak, No: 46, K/3, D/6 Cağaloğlu-İstanbul Telefon : (0212) Fax : (0212) Posta Çeki No: Banka Hesap No: İş Bankası Cağaloğlu Şubesi (1095) Abonelik Yurtiçi yıllık 6 sayı - 24 YTL. Yurtdışı dört katı Yayın ilkelerimizle bağdaşmayan ilanlar kabul edilmez. Gönderilen yazıların beş dergi sayfasını geçmemesi (CD ve e-posta), Word programında zenginleştirilmiş metin biçiminde Times Türk veya Helvetica Türk yazı karakteriyle kaydedilerek gönderilmesi gerekir. Yazılı metinler kaynak gösterilerek kullanılabilir. Teknik Hazırlık: Sorun Teknik Büro Baskı: Huzur Ofset Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. B Blok 336/1 Tel: Topkapı-İstanbul Yayın Türü: Yerel Süreli Baskı Tarihi: 15 Kasım 2006 ISSN S.P. F/1 1

2 İÇİNDEKİLER Hıdır Diren Militarizmin Panzehiri II. TTKK ve Birleşik İşçi Cephesi 3 Suha Bulut - Karikatür 10 İsmail Arguvanlı Fındık Linç II. TTKK Bilinci 11 Ali Özdoğu Pratik-Eleştirel Faaliyet ve Faşizm Nasıl Yargılanır? 16 Nazire Işıklı Emperyalizmin Gündemindeki TC Devleti ve TC nin Gündemi 22 Suha Bulut Türkiye nin Küçük Asya Tarihi ve Kürtler 26 Ahmet Temizel Altemperyalist Bir Ülkede Yurtseverlik Nedir? 32 İsa Gözaçtı Yakındoğuya Emperyalist Müdahale ve Bölgesel Güç Odakları 37 Serhat Munzur Bilim, Üniversite ve Gerçekler Tolga Ersoy Resmî Tarih Polemikleri Hakan Mertoğlu Ütopyacı Kurgu!... Masal, Ütopya ve Fantastik Edebiyat 78 Kemâl Kök Dönem/Kuşak Edebiyatı ve 12 Eylül 84 Kemâl Kök - Şiir 89 Sabahattin Ali Tayır Tecrit, Hayat ve Sanat 90 Sanat Cephesi Sanatçılar da Tecritte 92 Ertan Taşdelen - Şiir 94 S.P. Dergi mize Yöneltilen Eleştiriler Üzerine 95 Turgay Ulu Bir Kitap Gün Ağarmasa 101 Sırrı Öztürk Dersim Dersim Turgay Ulu - Şiir 120 Sanat Cephesinden Haberler 121 H. Ali Selvi - Şiir 122 Azimet Ceyhan - Karikatür 124 Bizden Haberler Hıdır Diren -Polemik- Militarizmin Panzehiri II. TTKK ve Birleşik İşçi Cephesi TC Devletinin kuruluşunda askerlerin büyük bir rolü var. 86 yıldır askerler politikada söz, yetki ve karar mekanizmalarına sahip. TSK, izlenecek politikalarda belirleyicilik vasfını korumak azminde. TSK, aynı zamanda finans kapitalin önemli bir gücüdür. Bankası, sigortası, sınaî kompleksleri olan biricik güçtür. Uluslarötesi tekelci sermayenin yerli-iç ortağı sermaye sınıfı ile TSK hemen hemen her alanda ve konuda içli dışlıdır. TSK nın elindeki finans kuruluşlarının TÜSİAD, MÜSİAD ve Anadolu Kaplanlarının elindekilerden geri bir yanı yoktur. TC Devleti ABD ve AB ye bağımlıdır. NATO-PENTAGON-CIA-MOSSAD, vb. ittifak ve ilişkiler içindedir. TSK nın yetiştirdiği emekli-emeksiz paşalar, hemen her alan ve kurum da köşe taşı misali el üstünde tutulmaktadır. Siyasî partilerde, bankalarda, holdinglerde, fabrikalarda, basında, Tv lerde, anılan ve anılmayan istihbarat birimlerinde, "derin" diye anılan kimi ilişkilerde, vakıflarda, dernek ve spor kulüplerinde, üniversitelerde, elçiliklerde birinci sırayı daima askerlerin aldığı bilinmektedir. Emekli-emeksiz paşaların yurtiçi ve yurtdışı eğitimlerinde edindikleri bilgi ve bilinç düzeylerinin test edilmesi aktüel olaylar karşısında verdikleri beyanlardan anlaşılmaktadır. Basında, Tv lerde kendilerine uzatılan mikrofonlara verilen mesajlara bakıldığında ideolojik, teorik, kültürel birikimlerinin çok geri bir düzeyde seyrettiği görülüyor. Emekli-emeksiz paşaların biricik ideolojik gıdası resmî tarih anlayışına ve resmî ideolojiye (Kemalizme) dayalıdır. Militarist, ırkçı ve şoven ögeler tüm söylemlerine egemen durumda. Sosyal bilimler, tarih, felsefe, siyasal-ekonomi, sanat, kültür ve estetik gibi dal ve alanlarda, eğitim-öğrenim ve konumları gereği, daha ilerde ve yetkin olmaları da zaten kendilerinden beklenmiyor. Devrimci, demokrat, ilerici, sosyalist, Marksist düşünce akımlarına karşı ve kapalı biçimde yetiştirilen askerler arasından bu çemberi kırıp aşmaya yönelen askerler TSK camiasında asla barınamaz, tasfiye edilirler. En somut biçimiyle 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askerî faşist darbeler sürecinde TSK nın Kara, Deniz, Hava, Jandarma kuvvetlerinde ve çeşitli kademelerinde görevli askerler arasında sistemi devrimci yol ve yöntemlerle dönüştürmek isteyenler çıkmıştır. TSK bünyesinden çıkan bu askerler arasından yargılanıp idam edilenler, ordu bünyesin- 3

3 den ihraç edilenler, ağır hapis cezasıyla hüküm giyenler, ordudan firar edip yurt dışına siyasî mülteci olarak gidenler de bulunmaktadır. TSK bünyesi, tıpkı üniversiteler gibi bilimsel bilgi ve bilinç veren bir kurum işleyişine sahip değildir. Olamaz. Irkçı, militarist, şoven ve Türkçü akımlarla beslenen kurumlardan yetişip de ilerici ve dönüştürücü fikirlerle tanışan TSK mensuplarının sayısı da parmakla sayılacak kadar azdır. Emekli-emeksiz paşalara mikrofon uzatmak artık bir moda oldu. Onlar da mevcut Anayasa ve Yasa'lar karşısında "doğal" bir koruma zırhına sahip olduklarından her konuda destursuz söz etmek hakkını kendilerinde görmektedirler. Örneğin Nâzım Hikmet in Kore ye gönderilen Türk askerlerine bu haksız savaşa karşı barışı ve insanlığın sosyal kurtuluşunu açıklayan bildirileri Kore deki Türk askerine havadan atılışına tepki gösteren bir emekli paşa, Kore'ye asker gönderilmesini siyasî ve etik açıdan içine sindirebilmekte fakat Nâzım ı etik açıdan çok çirkin bir üslupla suçlayabilmektedir! Nâzım ın siyasî, sanatsal, estetik ve etik açısından eleştirisi, ırkçı, militarist, gerici ve faşist düşünce akımlarına girip çıkmış kimselerin işi değildir. Bu görev, ancak ve ancak Devrimci ve Marksist Kadro olmayı hakedenlere aittir. "İç meselemizdir." Yeri gelmişken söylemek durumundayız: Anılan Kadrolarla "iç meselemizi" olması gereken yerde tartışamadık. Eloğulları, bizim insanlarımızı mevcut yasal düzenlemeleri de çiğneyerek paşa gönüllerine göre yargılamak hakkını kendilerinde görebiliyorlar. Bu bir yana Nâzım ın şiirlerini sömürücü çıkarlarına alet edip parselasyona tabî tutabiliyorlar Aynı ağızlar yine mevcut Anayasa ve Yasa'ları hiçe sayıp açıkça darbeyi savunabiliyorlar. Darbe savunuculuğunu İç Hizmet Yasası"na, "sistemi koruyup-kollama" şiirsel dizelerine dayandırabilmektedirler. Emekli-emeksiz paşaların bu konular üzerindeki "yüksek performansı"nı sollayıp darbe ve cunta gibi kalkışmaların "bir hak" olduğunu çok üstün belagatıyla ileri süren üniformasız gazeteciler de vardır. De Gaulle ün V. Fransız Cumhuriyeti ni kurmasına imkân tanıyan Fransız paraşütçü birliklerinin Paris'e çıkarma yapması olayını "örnek" gösterip Ordu-Asker Partisi ne trenin makasını açan gazeteci, eski Harici Büro "TKP si, Barış Derneği kurucusu zat, hayatı boyunca işçi sınıfına, emekçi halklara güvenen bir konumda olmamıştır. Cuntacı-Darbeci seçimleri böylelerinin ekmek parası olmuştur. Yine emekli-emeksiz paşalardan biri (adlarını, kimliklerini anmak istemiyoruz, beigelidir.), Tv lerin birinde kendisine uzatılan mikrofonda ve sorulan "Asker ne zaman darbe yapar?" sorusuna, "15/16 Haziran 4 gibi bir kalkışma olduğu zaman" biçiminde bir cevap vermekte/verebilmektedir. Emekli-emeksiz paşalar gayet normal biçimde ve kendilerini layusel addederek 15/16 Haziran Hareketi ni sistemi yıkmaya karşı bir "kalkışma" olarak değerlendirmektedir. Onların bu türden bir literatür kullanarak Darbe-Cunta yapma haklarını savunması karşısında yine "doğal" olarak hiç bir savcı mevcut Anayasa ve Yasa'lara dayanarak asla soruşturma açmayacaktır. Niçin açsın ki? Adliye binalarında "Adalet Mülkün Temelidir" diye yazmıyor mu? Devlet tekelci kapitalizmi sistemin, rejimin, düzenin tek egemen gücü değil mi? İdeolojik ve sınıfsal seçimleriyle bu sistemin çıkarlarını koruyupkollamaya koşullu olanlar 15/16 Haziran a "kalkışma" diyor, böyle bir literatür kullanıyor. Sol cenahtan kimileri de fukara Sırrı Öztürk'ün 15/16 Haziran Hareketi ni diyalektik tarihsel materyalist yönteme uygun olarak her açıklayışında O na saldırıyorlar, sataşıyorlar... En son örneğini Almanya daki bu konuda yapılan etkinliklerde gördük. Hayatları boyunca ne askerlik bilimi, ne fizik bilimi, ne de diyalektik yasallıkları okuyup özümleyememiş olanlar 15/16 Haziran Hareketi'nin kendiliğindenliği (!)ni akıllarınca öne çıkarıp bizleri vurmayı denemiştir. İşin özüne inmeden hemde Kimileri de en keskin bir literatürü kullanarak emekli-emeksiz paşaların kullandığı literatürü sollamak istemiştir. Ne mi demişlerdir? Ayaklanma, başkaldırı, vs. Oysa ayaklanan, başkaldıran, isyan eden, darbe ve cunta yapan emekli-emeksiz paşalar olmuştur. Kime karşı? İşçi Sınıfı ve emekçi halkların haklı talep ve ihtiyaçları uğruna ayağa kalkmalarına karşı. Devlet tekelci kapitalizminin yüksek çıkarlarını koruyup-kollama aşkına! avantalar ve yağmalar düzeninin korunup-kollanması için de militarist baskı ve teröre ihtiyaç duyulmaktadır. Sistemin mantığına uygun olarak da ırkçı, kara gerici, şoven, sosyalşoven, Türkçü, Türk- İslâm Sentezci", faşist akımlar doğrudan ve dolaylı biçimde desteklenmektedir. Devlet destekli çete ve mafyatik örgütlenmeler, kapitalist anarşinin doğal bir bölümü olarak tüm süreçlerde sotada hazır tutulacaktır. Sosyal muhalefet olaylarının kabardığı, siyasal-ekonomik krizlerin derinleştiği süreçlerde anılan gizli örgütler işbaşı yapmaktadır. "Linç" girişimlerini salt bir siyasî eğilimin "vukuatı" olarak anmak doğru olmayacaktır. Faşist, faşizan yöntemler arasındaki Linç olayının da bir açıklaması vardır. * * * "Siyasî İslâm" AKP iktidarının dördüncü yılını ikmal ederek beşinci yılına (seçim yılına) girmesiyle birlikte, sosyal olaylarda bir hareketlilik gözlenmiştir. 5

4 Toplumdaki olay, olgu, süreç, veri vb.'lerini somut şartları içinde değerlendiren ve kitlelerin talep ve ihtiyaçlarına doğru teşhis koyup onlara yol gösteren örgütlerden yoksun bulunmaktayız. Sağlı sol lu burjuva partileri, sosyal sınıf ve sosyolojik emekçi halk gerçekliği üzerine oturtulması gereken gündemi, bilinçli çarpıtmalarla laik-şeriat gibi sunî ve sahte bir gündeme kaydırmak istemektedir. Laik-şeriat, irtica-mürteci, dinci-atatürkçü, ilerici-gerici, vb, isim ve nitelemelerle yapılmak istenen tartışmaların bilimsel bir yanı yoktur. Tartışmayı bilimsel temellerine oturtmak isteyen Devrimci ve Marksist Kadrolar, sistemin baskı ve terörü altındadır. Onların düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullanmaları keyfî ve fiilî kuşatmalarla ellerinden alınmak istenmektedir. Anılan özgürlüklerimizi kullanıyoruz, buna cüret ediyoruz. Fakat çok büyük bedeller de ödüyoruz. İşlevsel olmamızın önü binbir cezaî, hukukî, maddî, manevî, moral tehditlerle kesilmek isteniyor. Yukarıda sıralanan sahte ve sunî gündem maddelerini anlatan literatürlere bakarak bir kere daha tekrarlamak ihtiyacını duyuyoruz: TC Devleti ne laik, ne demokratik, ne cumhuriyet, ne sosyal, ne de hukuk devletidir. İrtica, mürteci, dinci, gerici" tanımlamaları yalnızca ve sırasıyla DP, MP, CKMP, AP, DYP, ANAP ve AKP gibi partiler için değil, ilerici ve atatürkçü geçinen CHP ve öteki partiler için de söylenecektir. Bu partiler de sosyalizme karşı gerici, tepkici ve tutucu birer rol oynayan partilerdir. Burjuva partilerinin tamamı bilim ve akıl dışı yol ve yöntemlerle sosyal sınıfları ve emekçi halkları dışlayıp büyük demagojilerle onların talep ve ihtiyaçlarını sis perdesiyle karartmaktan yanadırlar. Hatta burjuva demokrasisi(!)ni fazlaca idealize ederek açık faaliyet alanlarında güvencesiz, kabak çiçeği misali açılıp, sisteme kalp ilacı olan işçi ve komünist isimli örgütler de birer "resmî" ya da "muvazaa" partileri olarak Demokrasimizin nezaketini korumaktadırlar AKP'nin iktidara gelişi, tekelci sermayenin programını uygulayışı, ABD ve AB ye kölece bağımlı oluşu, emperyalizmin Yakın Doğu ya müdahalesi sürecinde, Bölge halklarının ABD ye karşı eylemli kalkışması, kimilerinin ise, ABD-AB ile sarmaşıp işbirlikçilik yapması, pek çok sorunu tartışmaya ve çözüm yöntemi üretmeye çalışanları düşündürmeye itmiştir. TC Devleti, NATO cu, PENTAGON cu, ABD ci ve AB'ci konumuyla asla ilerici, antiemperyalist bir konumda değildir. Olamaz. Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı, Kuvvet Komutanları, Siyasî Partiler, Basın ve Yayın kuruluşları, Tv ler, Üniversiteler, sahte ve suni gerekçelerle, ayrıca kapitalizme bizzat karşı çıkmadan sözde antiemperyalist görünmeye büyük bir özen göstermektedirler. 6 Son ayların gündemini belirleyen beyanatların hiç birinde ABD ve AB yi işçi sınıfı ve emekçi halkların sosyal çıkarları doğrultusunda karşıya alan bir tavıra rastlanmamaktadır. İdeolojik-sınıfsal seçimini, uluslar ötesi tekelci sermayenin ve O nun yerli ortaklarının düzeninden, sisteminden ve rejiminden yana yapanların sözde antiemperyalizmi kimseyi yanıltmasın. Tutarlı bir antiemperyalist duruşun, mutlaka kapitalizme karşı çıkılarak olabileceğini unutmayalım. Devrimci ve Marksist Kadrolar dışında tutarlı bir antiemperyalist aramanın saçmalık olduğunu bilince çıkaralım. TC. Devletinin her 30 Ağustos dizaynında ve özellikle de burjuva ve küçükburjuva kimi kesimlerinde "darbe-cunta" tartışmaları öne çıkarılır. Terfi sırası gelen paşaların söylemlerine, biyografilerine bakılarak gündeme taşınır. Bu 30 Ağustos ta işbaşına gelen paşalar sözleşmişçesine çeşitli beyanatlarıyla "siyasî islâm" AKP iktidarını top ateşine tuttu. Paşalar âdeta birer politikacı gibi konuştu. Zaten "Ordu-Asker Partisi denilmesinin maddî bir zemini yok değil. TC. Devletinde Devrimci ve Marksist Kadrolar dışında herkes, her kurum doğrudan siyasetle iştigal etmektedir. Sistemin; hakikî Komünistleri "resmî" ve "muvazaa" partileriyle kuşatarak, artık biçimsel kaba güce başvurma yöntemlerine iltifat etmediği anlaşılıyor. Fakat, "hini hacette" cezaî, hukukî, keyfî ve fiilî baskı ve terör uygulamaktan da geri durmuyor. Siyasî İslâm ı ilkin Cumhurbaşkanı Meclisi açış konuşmasıyla topa tuttu. "Darbe-Cunta" heveslileri bu topa tutuşa büyük anlamlar verdi. Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumların açılışlarında da benzeri sahneler görüldü. Cumhurbaşkanı, sistemi koruyan bir konumdadır. O'nun sistemi koruma aşkına söylediklerine farklı nitelikler yüklemeye kalkanların perişanlığını da unutmamak durumundayız. "Gerekirse Laik Cumhuriyet i korumak için temel hak ve özgürlükler sınırlandırılabilir." diyen Sezer, bu türden tavrıyla hemen 12 Mart 1971 in ilk başbakanı Nihat Erim in "gerekirse demokrasinin üzerine bir şal örtülür " özdeyişini(!) hatırlatmıştır. Sezer, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, Erim, Üniversite öğretim üyesi Prof. kimliği ile bu sözleri sarf ediyor! Emekli-emeksiz paşalar zaman zaman ve çok açık biçimlerde "şu insan hakları, demokrasi olmayacaktı ki, biz iki haftada hallederiz" diyerek bilinçlerini(!) konuşturmuştur. 12 Mart "ara rejim" dedikleri süreçte, zaten faşist yasalar yürürlükteyken, bir de "makabline şamil" yasal düzenlemelerin uygulanacağını da çok işitmiş idik Ağustos dizaynı sonucunda işbaşı yapan generallerin çıkışını burjuva basını "askerin yeniden siyasete dönüşü" ya da "askerin, siya- 7

5 sî rolünün kısıtlanmasına direnişi" biçiminde değerlendirdi. Yeni bir "28 Şubat postmodern darbesi"nin çeşitli versiyonlarının deneneceğini söyleyenler de çıktı. Laik-şeriat, ilerici-gerici, irtica-mürteci, dinci-atatürkçü gibi bir literatürü bilimsel tanımı yerine herkesin işine geldiği biçimde kullandığı bir ortamda (çünkü bu ortamı tersyüz edecek ne İSP ne de TKP gibi bir PARTİ'miz vardı.), bu süreci ayakları üzerine oturtacak bir kurumsal düzeneğimiz henüz işbaşı yapamamıştı. "Ordu-Asker Partisi" kılıcını atmış "Rejimle ilgili bazı endişelerimizden rahatsızlık duyanlar varsa bu onları bağlar. diyordu, Büyükanıt paşa. KKK İlker Başbuğ, "TSK başka ordulara benzemez... iç mihraklarla mücadelesini 'tavizsiz yürütecektir. diyordu. HKK Faruk Cömert "Çatı yıkılırsa herkes altında kalır. diyerek amaçlarını dillendirirken, DKK Yener Karahanoğlu: Bu mihraklar ya ülkeyi terk edecekler ya da Anadolu denizinde boğulacaklar! demek ihtiyacını duymuştur. Bu türden söylemleri faşist partiler zaten her vesileyle "ya sev, ya terk et", türksen öğün, değilsen itaat et diyerek dillendirmekteydiler. Duvar yazıları bu türden vecize lerle doludur. Cumhurbaşkanı, bürokrasinin kimi kurumları, TSK ve onların işaret ettiği hedefe yönelen gerici CHP vb. siyasî partilerin, 30 Ağustos sonrası "Cumhurbaşkanı dizaynı" kavgasında AKP yi iyice köşeye sıkıştıran bir yöntemi uygun buldukları anlaşılıyor. Sözde laikler, Köşk te frak giyen, batılı görünümlü, kokteyllerde kadehini kaldıran, devlet tekelci kapitalizminin işleyen çarkına biçimsel anlamda çomak sokmayacak birini Cumhurbaşkanı olarak görmek istemektedir. "Siyasî İslâm"cılar ise, sözde laiklerin yerine sözde dindarların Cumhurbaşkanı olarak devlet tekelci kapitalizminin yüksek çıkarlarının daha iyi kollanacağını iddia etmektedir. Yaptığı hizmet lerle de bunu kanıtlamaktadır. Bu tartışmalarda galiba en anlamlı sözü "Allahın dediği olur" özdeyişindeki gibi TÜSİAD ileri gelenleri söylemiştir: "Demokrasimizin ve ekonomimizin sürekliliği ve güven ortamının devamı için uygun bir formül bulunacaktır." Devlet tekelci kapitalizminin yüksek çıkarlarını koruyup-kollama işinde ne "yasal" parti AKP nin, ne de "yasal olmayan" "Ordu-Asker Partisi" nin dediği olacaktır. Öteki burjuva partilerinin de dediği olmayacaktır. Uluslar ötesi tekelci sermayenin ve yerli ortaklarının dediği olacaktır. Finans oligarşisinin hegemonyasındaki bir sözde demokraside "yasal" parti AKP, "yasal olmayan" ve doğrudan politika ile uğraşan emekli-emeksiz paşaları ne kızağa çekebilecektir, ne de emekliye sevk edebilecektir. Taraflar arasındaki kayıkçı dövüşü karakolda bitmeye- 8 cektir. Düzen içi ve uzlaşır çelişkileri yeniden dizayn ve telif edilecektir. Sonuçta da "kabak" ilerici, demokrat, devrimci, yurtsever, sosyalist ve Marksist cenahımızın başında patlayacaktır. Faşist ve faşizan unsurları sürekli biçimde bağrında taşıyan sistemin militarizme ihtiyacı vardır. Faşizmin-Militarizimin panzehiri de "Birleşik İşçi Cephesi"nin örülmesi ve İşçi Sınıfı Partisi nin işbaşı yapmasındadır. ABD nin Ankara daki Büyükelçisi, generallerin çıkışını soran gazetecilere verdiği cevabında "bunlar kuru gürültü" diyor/diyebiliyor. ABD, Yakın Doğu ya müdahalesinde belli ve bilinen projesini uyguluyor. "Kürt Sorunu" nun çözümünde ise, emperyalizme zarar vermeyen uğursuz bir projeyi mek parmak mek parmak ilerletiyor. Bölgeye "genel müfettişler" ve "koordinatörler" gönderiyor. TC Devletine "işte muhatabınız" bunlar diye tebligatını yapıyor. Öte yandan da AKP'nin seçim öncesi büyük ihtiyaç duyduğu ABD desteğini almanın görüntülerinde, emperyalizmin en iğrenç sözcüsü, haksız savaşların ve tekellerin baş temsilcisi konumundaki bir adamın icazetini almak için G. W. Bush un ayağına gidiyor. Fukara Müslüman emekçilerin değil, emperyalizmin dostu olduğunu Bush un ağzından kanıtlamış oluyor: "Dostum ve barış adamı Tayyip!... " sözleri AKP'ye de yaramayacaktır. Daha önceleri İnönü ye, Demirel e, Özal a, Ecevit e yaramadığı gibi Tayyip'e de yaramayacaktır. Seçim hesaplaşması sürecinde kullanılacak argüman şimdiden belli olmuştur: Kürt realitesi, Ermeni sorunu ve Kıbrıs. Seçimlerde tüm siyasî partiler milliyetçi bir söyleme gelmiştir. Sarı ve kirli sollar da "darbe-cunta" çağrışımlarından medet ummaktadır. Nasyonal sosyalistler, her boydan ve soydan faşistler de aynı ata oynamaktadır. Dünyanın pek çok bölgesinde olduğu gibi "gericilik dalgası" bulunduğumuz bölgeyi ve coğrafyayı da etkisine almıştır. "Ezeceğiz, yok edeceğiz, savaşacağız" söyleminden gayri niyeti olmayanlardan ülke ve bölgenin sorunlarına çözüm üretilmesini beklemek, siyaseten intihar demektir. İktidarın paylaşımındaki çıkar çelişki ve çatışkıları devam edecektir. 12 li darbeler yerine 28 Şubat ınkinden daha farklı bir darbe beklentisi kimi çevrelerce açıkça (alenen) telaffuz edilmektedir. TCK ya göre "Anayasal suç" işlenmekte ve fakat sonu "kahrolsun" ile biten nakaratlarla Devrimci ve Komünistlerin yanı sıra Kürt düşmanlığı körüklenmektedir. Sistemin temel direkleri çatırdıyorken, "kuru gürültü" çıkararak varlıklarını sürdürmekten yana olanların suni ve sahte gündemlerine aldanarak rehavete, korkuya ve sömürücüye biat etmeye dayalı projeler açığa düşürülmüştür. Cenahımızın anlamlı ve ileri bir adım atmasıyla 9

6 açığa düşürülenler arasına, çatlağı derinleştirilebilecek kamaların sokulması kolaylaşacaktır. Tarihsel haklılıklarıyla işçi sınıfı ve emekçi halkların sosyal kurtuluşundan yana olan tüm güçlerle; baskı, terör ve sömürü uygulayan güçler karşı karşıya gelmiştir. Cenahımız bir çetin sınavın eşiğindedir. Yapılacak iş, tutulacak yol-yöntem bellidir: İşçi Sınıfı Hareketi ile Sosyalist Hareketi buluşturup bütünleştirecek ve böylelikle ancak Devrimci ve Marksist olabilmeyi hak edecek bir inisiyatifi hareketlendirmek. Partileşme Sorunu nu gündemleştirip PARTİ'nin oluşturulması yolunda çeşitli istişari toplantı, konferans ve kurultaylar düzenlemek. Bu sürecin doğal uzantısında II. Tüm Türkiye Komünistleri Kongresi ni (II.TTKK) gerçekleştirip tarihsel hesaplaşmada belirleyici yığınağı yapabilmek PARTİ'nin oluşturulması, Birleşik İşçi Cephesi nin örülmesi sürecin en anlamlı adımıdır. Bu görevin gereğini yapanlar sistemin uygulaya geldiği baskı, terör ve sömürüyü anladığı dilde karşıya alabilir ve sıçramalar yapabilir. Yoksa? Yoksası-moksası da kalmadı gayri. 15 Ekim 2006 Suha Bulut - Manisa İsmail Arguvanlı -Polemik- Fındık Linç II. TTKK Bilinci Senin her tanende zeytin İnsanlığın kahrını görüyorum Senin her tanende zeytin Ölüyorum diriliyorum... Sabri Soran Fındık sorunuyla ilgili bazı değinmelere başlarken Sabri Soran'ın Zeytin isimli şiiriyle konuya girmeyi uygun bulduk. Yeni nesiller Sabri Soran ismini tanımazlar. Nasıl tanısınlar ki, liberal, postmodern, tasfiyeci solların, sanat ortamımızı tekelci sermayenin güdümünde yorumlayanların kuşattığı bir süreçte TKP li Sabri Soran'ı kim anar? Onun biyografisi, sanat anlayışı, mücadelesi ve şiirlerinden nesnel gerçeklikle sözeden ciddî ve güvenilir bir kaynağımız, arşivimiz var mıdır? Yoktur. TKP derken resmî işçi ve komünist partileri kastetmiyoruz. Resmîlerle bir işimiz yoktur. Tarihî TKP yi, 10 Eylül 1920'lerin devrimci geleneklerini sürdürenleri kastediyoruz. Kara zeytin üzerine pek çok öykü, şiir, vb. çalışma vardır. Fukara insanımızın sofrasından eksik olmayan zeytin... Şimdilerde yenilebilinir bir zeytini soframıza YTL karşılığında getirebiliyoruz. Kontrgerilla hücrelerinde de her sabah beş adet zeytinin asker tayını ile birlikte kapı altından bakır tabaklarla sürüldüğünü hatırlıyoruz. Atın önüne ot, itin önüne et daha edebiyle atılırdı, Anadolu kültürel geleneğinde Her zeytin yiyişimizde bunu unutmuyor ve hatırlıyoruz. Peki ya fındık? Fındığın anılan şiir ve zeytin ile ne bağı var? Fındık fukara insanımızın sofrasının bir ürünü değil ki... Fındığı ancak maddî durumu uygun olanlar alabiliyor. Herkes fındığı alıp zeytin misali ekmeğe katık yaparak yiyemiyor. Grev çadırlarında zeytin, helva, üzüm, ekmek yerdik. Fındık yemek ihtiyacı duymazdık. Elbette fındık yemek isterdik, fakat alamazdık. Grev çadırlarının yer sofralarındaki ağız tadını; Grev hakkımızı Şale Köşkünde havyarla yiyen lerin ağız tadından üstün görüyoruz. O dönemlerin anılarını da bir türlü unutamıyoruz. Fındık, Karadeniz ve Marmara bölgesinin küçük üreticisinin en önemli geçim kaynaklarından birisidir. Bölgeye has iklimi nedeniyle fındık dünyanın pek çok yerinde üretilemiyor. Fındık ürününün kaymağını küçük üretici değil, onun sırtından geçinen aracı, tefeci, tüccar ve tekelci efendiler takımı yiyor

7 Fındık fiyatlarının ayarı iktidar partilerince yapılıyor. İktidar partileri ise, üreticiden sadece oy alıyor, onları sömürenlerden yana bir politika izliyor. Üretici her yıl hiç sektirmeden fındık sorunu ile ilgili politikalara karşı çıkıyor. Bazen seçim vaatleriyle bir miktar yüzü gülüyor gibi oluyor. Fakat banka, faiz, aracı, tefeci sömürüsünün altında elinde avucunda olanı da kaptırıyor. Bu durumda üretici başlıyor yakınmaya. Üreticinin yakınması karşısında sağlı sol lu burjuva partilerinin zaman zaman halk dalkavuğu kimlikleriyle, yer yer de üreticiyi azarlayan yöntemleriyle onlara akıl verdiği görülüyor! AKP lideri R.T.Erdoğan, bu yılki ürün fiyatlarının açıklanması sürecinde Kasımpaşalı üslubuyla üreticiyi bayağı azarlayınca iktidarüretici bağı koptu. Fındık üreticisi, ABD ve AB ye kölece bağımlı bir iktidarın geçmiştekiler gibi onlar üç veriyorsa ben beşe alırım diyeceğini sanıyordu. Yanıldılar. Fındığın kilosunu YTL'ye kapattılar. Üretici malını bu fiyatla sattığında, işleme, gübre, çapa, toplama, vb. girdilerini dahi karşılayamadı. Üreticinin yakınması basının da ilgi odağı oldu. Üreticiler sesini yükseltmeye başladı. Teşkilâtsız halk köle halktır. (Dr.Hikmet Kıvılcımlı nın kulakları çınlasın) özdeyişindeki gibi fındık üreticisinin feryadını duyan herkes, tabiî bu arada bizim Sol cenahımız da bölgeye akın etti. Burjuva partileri çeşitli uyutma ve vaatleriyle üreticiyi yatıştırma numaraları çekerken, sol larımız da kaba, vulger, örgütsüz ajitasyon yöntemleriyle hareket etmeye başladı. Fındık üreticisi içinde Sol'umuzun kayda değer işçi-kitle ve köylü-kitle çalışması yoktur. Burada bir parantez açarak döneminde tutarlı işçi-kitle, köylü-kitle ve gençlik-kitle çalışmalarından bir örnek vermek durumundayız. O dönem işçiler, emekçiler, işsizler, küçük üreticiler, yoksul köylülük, ilerici gençlik büyük bir hareketlilik dönemi yaşamaktaydı. İşçi, aydın ve gençlik etle tırnak misali kaynaşmaya adaydı. I.TİP bu türden kitle çalışmalarına sıcak bakmıyordu. TİP in merkez oportünist kliği aman faşizm gelir gerekçesiyle(!) kitle hareketlerine karşıydı. Devrimci mücadele TİP'in inisiyatifinden kayıp Dev-Genç'in cılız omuzlarına yüklenmek istenmişti. Türkiye'nin bütün yörelerinde yerel inisiyatifleriyle dernek adı altında örgütlenmelere gidilmişti: Kars da süt üreticileri birliği, G.Antep de fıstık üreticileri birliği, Adana da köylü birlikleri, Eyüp, Kartal, Kocaeli nde işçi birlikleri, Karadeniz de fındık üreticileri birlikleri, tütün üretici birlikleri, Amasya, Merzifon, Tokat, vb. illerde üzüm üreticileri birlikleri, gibi yüzlerce yerel örgütlenme aracıyla kitlelerin talep ve ihtiyaçlarını dile getiriyor, kütlesel çıkışlarla alanlar sarsılıyordu. Sol umuz bu türden ve kendiliğinden yer yer devrimci müdahalelerle biçimlendirilip-oluşturulan bu örgütlenmelerin manasını ve nereye evrilmesi gerektiğini bir türlü anlayamadı. Sık sık tekrarladığımız gibi, bu türden yerel inisiyatifler coğrafyamızda birer Devrim Ocağı, Şura, 12 Komün ya da Sovyet demek oluyordu. Sol umuz bu inisiyatiflerde Dev- Genç in çabalarını Partileşme Sorunu yöntemiyle işçi sınıfı güvencesine çekemedi. Yerli iç deneyim birikim ve zenginliğimiz üzerine temellenecek bir örgütlenmenin pek çok şeyi değiştirip dönüştüreceğini bizler kavradık, inisiyatif kullandık, ama kimilerine kavratamadık. Dönemin kadrolarındaki militanlık, heyecan, coşku ve korkusuzluk karşısında sistem korkuya kapıldı. 15/16 Haziran Hareketi nden büyük ölçüde ders çıkaran burjuvazi, 12 li darbeler sürecinde de intikamını aldı. Devrimci fidanlarımız darağaçlarını süsledi. Kırım ve kıyımlar hükmünü sürdürdü Gençliğin yolu işçi sınıfının yoludur. diyerek bu inisiyatifleri İSP ya da TKP disiplinine kazandıramadık. Bu görev başarılamadığı için 'devrim ihracı ve 'devrim simyacılığı nda yetenekli görevliler Latin Amerika, Orta Doğu, Çin, Vietnam ve Sovyet deneyimlerinden eklektik uyarlamalarla kafaları iyice karıştırdılar. Tercüman civanlar (Dr. Hikmet' in yine kulakları çınlasın), Marksizmin temel bilgileri dururken gerillanın günlüğünü, gecelerini, gündüzlerini ve delikli kitaplarını tercümeye koyuldular. Bu görevi bihakkın yerine getirenler günümüzde davadan dönmüş, yorgun demokrat olmuş, esnaf ve tüccar kimlikleriyle tekelci sermayenin çizmelerini cilalamakla meşguldür. Kimileri Tusiad'ın, Tv lerin, tekelci basının, her boydan ve soydan politikanın, hatta üniversitenin aranan köşe taşı olmuştur. Kimileri de AB den, Kopenhag kriterleri bütçesinden ve Soros'dan aldığı dolar ve eurolarla icra-i zenaat etmektedir! Dönemin örgütlenme anlayışlarını sırasıyla THKO, THKP-C, TİİKP, TKP(M-L) yerine, hayatı ve mücadeleyi kucaklamaya aday bir PARTİ'nin inşaası görevini sonuçlandıramadığımız için son derece kusurluyuz. Devrimci ve Marksist Kadroların en onulmaz hatası, en utanılacak yanı(mız) buradadır. Bu düğüm günümüzde de çözüm beklemektedir. Birlikçi geleneklerimizle II.TTKK yöntemini boşuna telaffuz etmiyoruz. Dev-Genç'in Karadeniz deki gençlik-kitle çalışmalarının özgün örneğini veren bir kitabın okunmasını öneriyoruz (Hüseyin Yavuz, İsyan Günleri-I, BAK yayınları). Fındık üreticileri tutarlı bir örgütlenmeye önayak olacak ilerici bir inisiyatiften yoksun olmasına rağmen, yine de sisteme kafa tutmada gecikmediler bin üretici Ordu'da yolları kesti. İktidar bu kitlesel eylemden sonra kimi tavizler verdi ve fındık alım fiyatını 4 YTL ye çıkardı. Üreticiden 4 YTL ye alınan fındık dükkanlarda alıcısına YTL den satılmaktadır. Aynı işleyiş öteki ürünlerde, özellikle de buğdayda da uygulanmaktadır. Üreticinin talep ve ihtiyacını karşılamayan bu fiyat ayarlamaları kitlesel eylemlerin dozunu ve yaygınlaşmasını hafifletmiş oldu. Fındık üreticisi donanımlı bir PARTİ'nin güvencesiyle örgütlü olsaydı, fındık meselesi AKP'nin başını yemeye yeter de artardı bile. 13

8 Evet, fındık üreticilerinin kitlesel eylemlerinde de görüldü: Bizim anladığımız düzeyde küçük üretici de, tıpkı işçi sınıfı hareketi, sosyalist hareket ve ilerici gençlik hareketi gibi örgütsüz ve güvencesizdir. Devlet tekelci kapitalizminin yüksek çıkarlarını koruyup/kollayan iktidarların baskı, kaba güce başvurma ve sömürüsü karşısında Sol cenahımız 'öndersizlik krizi'ni aşmak durumundadır. Sol, özellikle de Devrimci ve Marksist Kadrolar, herkes/hepimiz sayı hesabıyla kendimize gelmeliyiz!.. Adapazarı ve Akyazı yöresinde fındık toplamak için her yıl ailece Kürt illerinden kopup gelen yoksul köylülük ve öteki fındık toplayıcı emekçilerin konumu ve karşılaştıkları güçlükler üzerine de cenahımızı sorgulamak durumundayız. Anılan yörede yerli fındık toplayıcı emekçilerin günlük ücreti YTL. Kürt illerinden gelenlerin ise YTL. Akyazı da binlerce kişiyi kışkırtarak Kürt emekçilerin üzerine sürdüren faşist çeteler sınıfsal çelişkileri dahi Kürt düşmanlığı meselesine dönüştürmekte bayağı becerili olmuştur. Yörenin mülki, askeri ve polis güçleri bu türden kışkırtmaları önlemede çaresiz, hatta yer yer linç etmeye niyetli kesimlerin yanında yer almıştır. Liberal sol kesimin gazetesi (Sakarya'da dört Kürt işçi linçten zor kurtuldu -Tehlikeli tırmanış- Radikal, 9 Eylül 2006), bu linç girişimini ilginç biçimde başlık yapmıştır. Aynı gazetenin genel yayın yönetmeni İsmet Berkan Polisin düşmanı olursa... başlıklı yazısında ise, bu türden linç olaylarının mevcut polisin eğitimiyle ilgili(!) olduğunu palyatif bir önlem olarak ileri sürmüştür. TC Devletinin ideolojik, sınıfsal konumunu ve devlet tekelci kapitalizmin mantığını sorgulamadan linç olayını, polisin faşist milisleri koruyan tavrını salt eğitim sorununa indirgeyişi kaba bir demagojidir, ikiyüzlülüktür. Aldatmacadır. Polis sistemin polisidir. Kim kimi ve hangi amaçla eğitmektedir? A dan Z'ye kadar güvenlik güçleri ya ülkücü faşist ya da hocaefendi hazretlerinin tarikatına uygun seçilmiş ve eğitilmiştir. Bu işleyiş sistemin mantığına uygundur. Bu kesimin eğitimi ile toplumun tümünün egemen eğitim anlayışı Türk-İslâm Sentezi görüşüne endekslidir. Sahte gündemler yaratarak, sınıfsal olguları laik-şeriat eksenine oturtan tüm anlayışlar, Türk- Kürt karşıtlığı-kışkırtıcılığının manüpülasyonu son tahlilde sistemin sömürücü mantığına uygundur. Asıl sorun, sosyal-sınıfsal meseleleri, bir zamanlar Komünizm düşmanlığı na, günümüzde ise, buna eklenen Kürt düşmanlığı na çekerek kitlelerin sosyal uyanışını perdelemektir. Asıl tehlike, kitlelerin talep ve ihtiyaçları için alanlara çıkması karşısında tekelci efendilerin tavize zorlanmasıdır ve bu önlenmelidir!.. Barış, demokrasi terennüm ederek, sömürücü sınıfların merhamete gelmesini beklemek ise bir hayaldir. Devlet tekelci kapitalizmi, kitlelerin talep ve ihtiyaçlarını karşılayamadığı için (karşılamaya niyetli olmadığı için) faşist milisleri hini hacette kullanmak üzere koruyup kollamaktadır. Devletin yapısı ve sınıfsal kimliği neyi gerektiriyorsa sistemin tüm (sivil-resmî) kurum ve kuruluşları da aynı mantığın uzantısında örgütlüdür. Komünizm artı Kürt düşmanlığı na endeksli bir sosyoekonomik formasyon, tarihinin en tehlikeli bir politik dönemecindedir. Bu tehlikeli gidişin panzehiri İSP ya da TKP nin hızla örgütlenmesidir. Baskıya, zora, kaba güce, inkâr, imha ve asimilasyona başvuran iktidarlar güçsüz iktidarlardır. Bu yöntemlere başvuran iktidarların yıkılması da mukadderdir. AKP nin yıkılışını sağlayacak alternatif sosyalizmdedir. Sahte ve sanal gündem yaratan laik lerde değil. Kaldı ki, TC Devleti hiç bir zaman laik bir yapıya dahi ulaşamamıştır. Sözde laik geçinenlerin ürünü olan siyasî islâm sosyalist alternatiflerin üretilmesiyle etkisiz kalacaktır. Kemalist, nasyonal sosyalist (faşist) akımların AKP yi iktidardan indirme projeleri son tahlilde uzlaşmaya adaydır. Aralarındaki çekişme kayıkçı kavgasıdır. Sınıflar mücadelesi şiddetlendikçe; geçmişte yaptıkları gibi birleşip cenahımızın üzerine çullanacaklardır. Kürt artı Komünizm düşmanlığı na endeksli linç girişimleri altındaki sınıfsal mantığı iyi okumak/görmek zorundayız. Faşist darbe girişimlerinde olduğu gibi, bir kez daha fenersiz yakalanmamak için ne yapmalıyız? Marksist bakış açısı ve deneyimlerimizden çıkardığımız ders ve sonuçlara bakarak çıkış hattını II.TTKK yönteminde görüyor ve sürekli tekrar ediyoruz, etkinliklerimizle bunu bilince taşıyoruz. Faşist tırmanışlar karşısında militanca direnen, tecritlere karşı çıkan, sistemin devrimci yol ve yöntemlerle dönüşmesini düşünen her kesimin inisiyatiflerine sahipleniyoruz. Bilmem ki, sizler ne diyorsunuz? 10 Eylül

9 Ali Özdoğu -Polemik- Pratik-Eleştirel Faaliyet ve Faşizm Nasıl Sorgulanır? Bulunduğumuz coğrafyada hâkim gerici sınıfların uygulayageldiği çok yönlü baskı ve terör tırmanıyor. Devlet tekelci kapitalizmi 86 yılda tahkimatını daha da artırdı. Komünizm heyulası nın bilincinde olan sermaye sınıfı artık özgürlük, demokrasi telaffuz ederek faşizmin sürekliliğini sağlamaya çalışıyor. 2l. yüzyılın faşizmi evrensel ve ulusal ölçekte artık bu ikiyüzlü argümanıyla işbaşı yapmakta ve sömürüsünü sürdürmektedir. Hâlbuki Hitler, Mussolini, Salazar, Franko, vb. faşizm uygulamalarında daha net bir tavır sergilemiş olan liderler ve partiler daha erkekçe davranmayı ilke edinmişlerdi. Açıkça biz faşistiz demekten utanıp sıkılmamışlardı. Faşizm tehlikesini sürekli biçimde üzerinde hisseden örgütler keyfî bir tercihle illegal, gizli ya da yeraltı faaliyetini boşuna seçmemiştir. Sol un bu biçimde konuşlanışı elbette tartışılacaktır. Tartışılmaktadır. Legalite-İllegalite Nedir?, Gizli ya da Yeraltı Faaliyeti Nedir ve Nasıl Olmalıdır? Bu sorular can alıcı mahiyettedir. Burjuvazinin baskı ve terörünü karşıya alıp sorgulamadan Sol un vukuatını (hepimizin vukuatını) öne çıkaramayız. Sol umuzun tüm kadroları bilimsel bilgi-bilinçlenmenin devrimci pratik ile kazanılır olduğunu bilmek durumundadır. Marksizmi doğru dürüst etüd etmemiş, lafzen okumuş elit aydınlar sosyalizmi asıl sahibi olan işçi sınıfına taşıyamazlar. Taşıyamamışlardır. Pek çok örgüt anılan üniversite okumuş yarım-aydınların fiilî kuşatması altındadır. Marksist aydın, pratik-eleştirel faaliyetini ve katkısını işçi sınıfının militan gücüyle buluşturma eylemi içinde ise aydındır. Bu türden organik bir ilişki ve örgütsel işleyiş içinde olmayan ve de Marksist geçinenler aydın değildir. Kolektifimiz çalışanları da ne için mücadele ettiğimizi somutlamak yolunda Marksist eleştiriye-polemiklere ihtiyaç duyuyoruz. Bu yüzdende bilinçli bir seçimle sosyal-pratikten kopuk ve aşırı teorisizme, entelektüalizme, dogmatizme ve doktrinerliğe karşı boşuna mücadele etmiyoruz. Şiddetle karşıya aldığımız bu akımlarla mücadeleyi öne alışımızın gerekçelerini bıkıp usanmadan yaptığımız tekrarlarla bilince taşıyışımız da boşuna değildir. Bu alana girenler hayatı ve mücadeleyi anlayamazlar. Çürümüş, çözülmüş toplumsal ilişkilerin nasıl aşılarak yıkılacağını ne bilirler ne de görürler Görmeye çalışanlar da özümleyemedikleri için anlayamazlar Sol cenahımızda yaşananların bu düzeyde ve işlevsiz seyretmesinden rahatsızlık duymayanlara, çıkış hattı aramayanlara da ne sosyalist ne de komünist sıfatını yakıştırabiliriz. İşte, pratik-eleştirel faaliyete yol göstermek, tezlerimizi senteze kavuşturup sosyal-pratikte yeniden sınamak için bu türden bir faaliyet içindeyiz. Bu türden bir faaliyet içinde iç eğitimimizi de sağlayacağımıza inanıyoruz. Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar! diyen bir şiarın bilinçli ve samimi taraftarları, çağımızda işçi sınıfı ve emekçi halkların sosyal kurtuluşunu gerçekten istiyorsa, yaşamlarını bu yola adadıklarını göstermek durumundadır. Pratik-eleştirel faaliyetlerimiz pratikörgütçü faaliyetlerimizle bir bütünlük ve tutarlılık gösteriyorsa, sosyalizmin asıl kadrosunun toplumu dönüştürebilmesinin yolu da ancak böylelikle açılacaktır. Buna bağlı olarak burjuvazinin rahatlıkla uygulayageldiği baskı ve terör yöntemleri de günümüzdeki örnekleri gibi olmayacaktır. Sol cenahımızda fiilen birer gerçeklik olarak tanımlanan hareketler, pratik-eleştirel katkılarla yeniden şekillenecektir. Şekillenmek zorundadır. Devrimcilerin, Komünistlerin gözlerinin önünde cereyan eden olay, olgu, süreç, veri ve koşulları doğru biçimde saptayarak işçi sınıfı ve emekçi halkların sözcüsü olmayı haketmemiz gerekir/beklenir... Sol un bazı kesimlerinin sosyal-pratikteki yanılgı ve yenilgiler karşısında genel bir iç kritik yapmak yerine, kendilerine uyarı, öneri ve eleştirel katkı sunan kadroları şiddetle eleştirdikleri görülmektedir. Hâlbuki sosyal-pratikte konuşlanmış örgütlerimizin teori-pratik duruşları aşılmadan, pratik-eleştirel faaliyet olmadan ne siyasal-sosyal devrime uzanmak mümkündür ne de Marksist Sol un öndersizlik Krizi aşılabilir. Marksist Sol un Öndersizlik Krizi nin aşılabilmesi için hem sosyal -pratikte devrimci iş yapılacaktır hem de pratik-eleştirel faaliyetin neden öne çıkarıldığı bilince çıkarılacaktır. Burjuvazinin baskı ve terörü karşısında gardını alan hiçbir grup, çevre ve örgütün darbe alışı karşısında aklı başında hiçbir sosyalistkomünist oh olsun, görsünler günlerini diyemez. 16 S.P. F/2 17

10 Devrimciler, Komünistler bu durumlarda öncelikli olarak sistemi ve onun mantığını karşıya alır. Burjuvazinin baskı ve terörü karşısında kombine çıkışları örgütleyebilmek esastır. Darbe alan ve anılan yapı ların teori-pratiğinin eleştirisi, Komünist Kadroların bir iç meselesi dir. Ya da olmalıdır. İç meselelerimizi tartışmaktan korkuyor muyuz? Devrimci ve Komünist tavırın böyle olması gerekirken sorunlarımızı bir türlü olması gereken yerde tartışamıyoruz. Niçin? Hangi inandırıcı gerekçelerle? Kadroların olması gereken tartışma yeri Devrimci Oturum lardır. Bu türden oturumları bir türlü düzenleyemiyoruz. Sorumlulukla tartışamıyoruz. Tartışmanın sonuçlarına katlanamıyoruz. Neden? Nedeni, niçini malûm, ama yaraya neşteri vuran yok. Hangi örgütlenme biçimi, hangi teori-pratik Sol cenahımızı bir adım ileri sıçratacaktır? Yapılan eylemler sisteme kalp ilacı mı olmaktadır? Yoksa örgütler anarşisi ne dönüşen Sol ortamımızda devrimci bir aşı mı olacaktır? 18 Sorulacak soru o kadar çok ki Kolektifimiz e kadar gelerek Komünistlerin Birliği davamızın nasıl seyrettiğini merak eden bir aydın şunları söylemekten kendini alamamıştır: Yahu, samimi olarak üç yıllığına faşizmin en koyusunun işbaşı yapmasını istiyorum!.. diyebilmiştir. 12 li faşist uygulamalardan sonra genel bir iç kritik yapamayan, tutulacak Ana Halka yı bir türlü göremeyen, süreçten çıkarılan ders ve sonuçları görüp Komünistlerin Birliği davasının arkasını dolduramayan vb. Sol umuzun yeniden faşist bir darbe uygulamasıyla kendine geleceğini söyleyebilmek ancak içki masalarında dillendirilen kaçamak bir aydın tavrıdır. Faşist darbeler devlet tekelci kapitalizminin diktatörlüğünü iyice perçinlemek amacıyla yapılmıştır. Faşist darbeler Sol umuzun bilinçlenip kendine gelmesini, örgütlerin-kadroların yeni nitelikler kazanmasını getirmemiştir. Daha da parçalanmasını, giderek kapitalist yabancılaşmayı, kitlelerin dejenerasyonunu getirmiştir. Sistemin uygulayageldiği her baskı ve terör her zaman bilinçlenmeyi, yeniden toparlanmayı getirmiyor. Kitlesel kırım ve kıyımlar karşısında nitelikli, güvenilir, ciddî ve donanımlı örgütlerin işbaşı yapmasını isteyen kadroların sayısı oldukça azdır. Faşizm uygulamalarından geleceği kazanmaya aday kadrolar da öyle kolayca yetişmemektedir. Mücadelenin ateşinden gelerek devrimci hareketi merkezî bir otoriteye -disipline- getirmeyi hedefleyen kadroları da bir yandan sistem binbir kuşatmayla sindirmeye çalışıyor. Diğer yandan sistemin koruyucubaşılığına soyunmuş her boydan ve soydan resmî partiler, barış, demokrasi, özgürlük taleplerini burju- vaziden talep eden sol lar BİRLİK sorunumuzun en büyük düşmanı kesilmiştir. Üç yıllığına faşizmin işbaşı yapmasını istemek, fantezi yapmak bir yana, Marksist geçinip açık faaliyet alanlarında reyting yapan aydın lara has bir tutumdur. Bu türden kaçış teorilerini genelleştirenlerin vukuat ını faşizmin en koyu ve açık renklerinin uygulandığı dönemlerde yeterince sınamış olduğumuzu da hiç unutmuyoruz. Geçmiş tarihlerdeki faşist baskı ve terör dönemlerinin kritiğini bir yana bırakır, son yılların siyasal-ekonomik kriz dönemlerindeki bazı örgütsel yapıların karşılaştıkları baskıları özetlersek: 12 Eylül 1980 askerî faşist cuntasının zayıf karnında hayat bulan PKK ile devletin sıcak savaş ilişkisi, 40 bin insanımızın kaybı, Kuzeyli Kürtlerin göçe zorlanması, üretim faaliyetinin durması, inkâr, imha ve asimilasyon politikalarının daha da resmîyet kazanması, yaşanan iç savaş sonunda kimi haklı taleplerin gerçekleşmeyişini, sistemin bu süreçten zafer ile çıkmasını getirdi. İşçi sınıfı ve emekçi halkların ulusal-sosyal kurtuluşunu dillendirenlerin burjuvaziden daha ilerde birer barış, demokrasi, özgürlük elçisi kesilişini de unutamayız. MKP MYK sından 17 lerin Dersim kırsalındaki toplantıdayken katledilmesini, ardından gerçekleştirilen tevkifatları unutamayız. Güncelliğinde MLKP nin Gaye Operasyonu ile aldığı darbeyi ve gerçekleştirilen tevkifatları ve bu özet örneklere eklenecek onlarca olguyu örnekleyebiliriz ve de unutamayız. Kısaca değindiğimiz bu olgular tüm Sol u ilgilendirir. Devrimci ve Komünist teori-pratiklerin burjuvazinin baskı ve terör altında tutulmak istendiği bir toplum düzeninde yaşamaktayız. Her eğilimin Devrimci ve Marksist teori-pratiği tüm süreçlerde sınanıyor. Eğrilerle doğrular giderek ayıklanıyor. Bu süreç artıları ve eksileriyle gerekli bir hesaplaşmayı da bağrında büyütüyor. Faşizmin âdeta süreklilik arzettiği bir sosyoekonomik formasyonda herkesin/hepimizin sorumlulukları da sınanıyor. Sosyalizmden haberli birey, grup, çevre ve örgütsel yapılar, sırf eğitim ve ajitasyon faaliyetleriyle dava larını götüremez durumdadır. Her Sol eğilim dergi çıkarıyor. İnternet sitesini kullanıyor. Panel-Söyleşi etkinliklerinde bulunuyor. Tutarlı bir İşçi-Kitle, Köylü-Kitle, Gençlik-Kitle çalışmasının uzağındayız. Kadrolar arası enformasyon ağını bile oluşturamıyoruz. Nihai amacı bir, fakat farklı formasyonlarda durmayı uygun bulan kadrolar birbiriyle yaratıcı diyaloga girmiyor. En basitinden bir protokol dergi gönderme inceliğini dahi göstermiyor. Açık ve kapalı alan çalış- 19

11 malarında darbe alanların duruşmalarına dahi gitmiyor. Organlarında haber bile yapmıyor!?... Hâkim gerici sınıfların faşist baskı ve terör yöntemlerini aşınmış sistem eleştirileri ve vulger ajitasyonlarla aşamayız. Kapitalist sistem bu yöntemlerimizle devrilmez. Başta PKK ve DTP olmak üzere kitle tabanı bulunan örgüt kadrolarının bunca olup bitenlerden, hapislik ve tecritten sonra kapitalizmiemperyalizmi bir türlü öğrenemeyişi oldukça düşündürücüdür. Kapitalizmde barış, demokrasi, özgürlük olur mu? sorusunu ilkeli biçimde cevaplayamayan örgütler giderek daha çok savrulmaktan kurtulamayacaklardır. Gündemine tutarlı bir demokrasi mücadelesi nin ve tutarlı bir iktidar mücadelesi nin ne demek olduğunu (ne olduğu ve olmadığı, farklılıkları, ilişkileri, yöntemleri vb. anlamında) bir türlü alamayanlar hem örgütlerine hem de kitlesine zarar vermiştir/vermektedir. Üretim, mülkiyet ve paylaşım-bölüşüm ilişkilerine dokunmadan kapitalizmin iyileştirilmesini düşünmek yarışına kendilerini 78 liler olarak tanımlayanlar da katıldı. Ne diyorlar: Faşist cuntacılar yargılansın!.. Fıstık gibi bir slogan! Peki kim kimi yargılayacak? Belli değil. Devlet tekelci kapitalizminin bugünkü konumunu ve daha da tahkimatını sağlayan 12 li darbeleri, ABD ve AB nin arabasına binen partilerin iktidarı nasıl ve niçin yargılayacaktır? Faşist cuntacılarla günümüzdeki baskı ve terör ortamının politikacıları aynı hamurun bileşimidir. NA- TO cu, Pentagoncudur. Faşist darbe yapan Yunanistan ve Şili örneklerini sunarak, faşist cuntacıların yargılanmasını talep etmek nasıl bir mantığın ürünüdür? Anılan ülkelerdeki işçi sınıfı ve emekçi halkların tarihsel deneyimlerini, örgütsel arayışlarını hesaba katmadan kaçamak bir aydın sunumuyla Türkiye de de benzeri bir yargılanmanın gerçekleşmesini talep etmek havada kalan bir taleptir. Burjuvazi, kitlesel talepler, örgütlü güçler karşısında ancak bu türden bir işe girişebilir. Uluslarötesi tekelci sermayenin yer yer yerli bir ortağı ve altemperyalist bir taşeronu olan bir sistem ancak ve ancak, işçi sınıfı hareketi ile sosyalist hareketi buluşturup bütünleştirme başarısını göstermiş bir TKP ya da İSP nin kurmaylığında gerçekleştirilen teori-pratikler karşısında geri adım atmak durumunda kalabilir. Yunanistan emekçi halkı, bir iç savaş deneyimi yaşamıştır. Bu deneyimin kitle bağı olan partileri, devrimci gelenekleri, işçi sınıfı, aydın ve gençlik hareketlerinin birliği, vb. kökleri vardır. Şili de de ha keza Peki Türkiye de Yunanistan ve Şili dekilerle eşdeğer PARTİ ve kurumsallaşma disiplinleri var mıdır? Yoktur. O halde demokrasi için koşul ileri sürülen faşist cuntacılar yargılansın diyebilmek hakkını ka- 20 zanabilmek için öncelikli olarak Komünistlerin Birliği davasını ete kemiğe büründürmek gerekir. Kitlelere rehberlik edebilecek bir TKP ya da İSP güvencesi yoksa, faşist cuntacıların yargılanması davası ancak siyasal-sosyal devrime ve Halk Mahkemesi ne kalmış demektir. Bu türden fiyakalı sloganlarla reyting yapanlar ve birilerinden barış, demokrasi ve özgürlük bekleyenler, ancak sistemin koruyuculuğunu yanına alırlar. Hepsi o kadar. Hâkim gerici sınıfların faşist ve faşizan uygulamaları bu türden yol ve yöntemlerle geriletilemez. Kapitalizm bu yol ve yöntemlerle devrilmez. İnsanların, toplumların ve kapitalizmi aşma iddiasında bulunan örgütlerimizin topyekûn ölçülerde değişim ve dönüşüme ihtiyacı vardır. Bu sürece katkı sunmak amacıyla gerçekleştirmeye çalıştığımız pratikeleştirel faaliyetlerimiz ile polemiklerimizin ne denli haklı ve doğru bir zeminde olup-olmadığını biz de sorguluyoruz. Hayat ve mücadele bunlara gecikmeden cevabını vermektedir. Pratik-eleştirel faaliyetimizi bilince taşıyabilmek için II.TTKK yöntemini kadroların tartışmasına sunuşumuzun nedenlerini bıkıp usanmadan bu vesileyle de tekrar etmeyi yararlı buluyoruz. Sol da, özelliklede Devrimci ve Marksist Kadrolar arasında yaşanan sorunlar giderek rayına oturacak diye düşünüyoruz. Sosyalizm-Komünizm adına yapılan olumsuzluklar bu süreçte aza inecektir. Pratik-eleştirel faaliyet, siyasal-sosyal devrimi amaçlayan bilinçli eğitim faaliyetiyle atbaşı gidecektir. Devrim telaffuz eden kimi yapı ve aydın lar kapitalist yabancılaşmadan kurtulamadıkları için anılan söylemlere başvurmaktadır. İşçi sınıfı hareketi ile sosyalist hareketin buluşturulup bütünleştirilememesi onların sosyal rahatsızlıkları yüzündedir. Emekçi halkların sosyal kurtuluş davasının darbe alışı da onların donanımsızlıkları yüzündendir. Pratik-yeniden üretim gibi bir sorunsalı ve görevi böylelerinden bekleyen de zaten yoktur. 5 Ekim

12 Nazire Işıklı -Değerlendirme- Emperyalizmin Gündemindeki TC Devleti Ve TC'nin Gündemi! TC Devleti emperyalist sistem içinde yeniden şekillendirilmeye ve konumlandırılmaya çalışılıyor. ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, TC ordusu, hükümet, muhalefet partileri, sermaye çevreleri kendi politikalarını gerilimi artan bir tonda ifade ediyorlar. Talabani, Barzani, Öcalan ve buna bağlı olarak KKK da Kürt cephesinden bu tartışmaya müdahiller. Bilindiği gibi, KKK (halen PKK olarak isimlendirilse de doğrusu KKK'dır), Abdullah Öcalan'ın İmralı dan yaptığı ateşkes çağrısı na beklenen karşılığı vererek resmen ateşkes ilan etti. Daha önce ilan edilen dört ateşkesin ardından gelen bu ateşkes ilanı, KKK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ın basın toplantısında belirttiği gibi, ABD'nin 15 Ağustos'ta silahları bırakın çağrısının ardından gelişen bir dizi çağrıya da bir yanıttı. Bu arada Türkiye'de Kuvvet Komutanları birbiri ardına konuşmalar yaptılar. Türkiye Başbakanının ABD'de görüşmelere başladığı gün ise, Genel Kurmay Başkanı, Harp Akademileri'nin yeni öğretim dönemine başlangıç vesilesiyle yaptığı konuşmada Kuvvet Komutanlarının konuşmalarına sahiplenerek temel noktaların altını çizdi. TC Başbakanı ve ABD Başkanı görüşme sonrası basın mensuplarına görünüşte bir uyum fotoğrafı verdiler. Tayyip Erdoğan Beyaz Saray'da ayrıca yaptığı basın toplantısında da bu fotoğrafı netleştirmeye özen gösterdi. Kuzey Afrika'dan Asya'ya kadar geniş bir yelpazede ABD ile yapacakları daha birçok işin olduğunu, ABD için TC'nin öneminin halen çok önemli olduğunu vurguladı. 22 Bu arada operasyonlar ve çatışmalar devam ediyordu. Gelinen aşamada önemli bir yol ayrımı ve karar noktasında olanlar TC Devletini yönetenlerdir. Doğal olarak tartışılan esas nokta da budur. Sorun, Öcalan ve partisinin TC tarafından muhatap alınıp alınmaması değil, TC Devletinin ABD'nin Ortadoğu politikası içinde eski kalıbından çıkıp yeniden biçimlendirilmeye hangi şartlarda ve nasıl gelip gelmeyeceğidir. Elbette ki bu çerçevede Kürt sorunu en hassas ve temel bir noktadır, KKK son ateşkes ilanı nda kendini sistem içine dahil etmek isteyen talepler dışında hiçbir talepte bulunmamıştır. Ve bu yeni bir durum da değildir. Öcalan'ın 1999'da İmralı'ya getirilişi sonrasında şekillendirilen konsepte uygun taleplerdir bunlar. Öcalan, İmralı'da tarihinde yaptığı görüşme notlarında (daha sonra da bir çok defa belirttiği gibi), ABD'ye şu mesajların iletilmesini istemiştir: a- Bu girişim, Ortadoğu'da demokratikleşmeye hizmettir. Bunun gelişmesine karşı değiliz. Irak'da, Balkanlar'da geliştiyse ABD'nin öncülüğünde gelişimine karşı değiliz. b- Güvenceler verilirse bu demokrasi blogu içinde rolümüzü oynamaya çalışırız. Demokratik bir blok şeklinde gelişeceğine inanıyoruz. c- Arabuluculuğunuzla Türkiye'de silahları bırakmaya hazırız. d- PKK, kendi program ve eylem yapısını değiştirerek, yasal-siyasal oluşuma kendisini hazırlamak istemektedir. Bunun için Türkiye'den beklentiler, bölgede bazı demokratikleşme adımları atmasıdır.(koruculuğun lağvedilmesi, OHAL'in kaldırılması vb.) e- Toplumsal barış için silahsızlanmayı sağlamak için af gereklidir, f- Hızlı hareket edilmeli, sınırlar değişmeden güneye siyasal himaye (güvence verilmelidir). NOT: Ev gözaltısı gibi statü yaratmalısınız. Birkaç arkadaş da yanımda olmalıdır. Türkiye'ye kendileri beni teslim etmiştir. Kendileri tarihi en büyük zararı görür. Olumsuz yaklaşım olursa, ABD 21.yüzyılı sadece bizimle savaşarak geçirecektir. Bu konsepte PKK de dahildir. Hızlı adımlar atılsın. Pratik sonuçları İmralı duruşmalarına yansımalıdır. İngiltere ve Almanya'ya da bu projeyi sunun. Süleymaniye'de ABD ile görüşsünler. Türkmenler ile ilişkileri düzeltin. Talabani ile görüşün, benden de selam söyleyin. Yardım etsin size. 93'deki yapıcı yardımını sürdürsün... Öcalan tarihli görüşme notlarında ise şunları söylüyor: Çözüm-pazarlık ABD ile yapılacak, Avrupa ile değil. Beni canlı tabuta koyarak, PKK'de alternatif bekliyorlardı, olmadı. (ABD'de yayınlanan bir strateji dergisinin yazısı okundu, beğendi.) Bu ABD'nin resmî görüşü, yazıda orta vadeli bir çözüm düşünülüyor. Bence protokole bağlamışlar. Buradaki tavrımla birlikte benim üzerimde karar verdi. Büyük ihtimalle. Ben biraz hızlandırıyorum. İmralı duruşmalarından bu yana yaklaşık yedi yıl geçti. Şüphesiz bu az bir zaman değil. Bu arada PKK İmralı'ya bağlı olarak ideolojisini, programını, stratejisini, adını değiştirdi, ateşkesler ilan etti, eğitimini bu konsepte göre geliştirdi. Yeni adıyla KKK, Öcalan'ın 1999'da söylediği gibi ABD öncülüğünde geliştirilen demokrasi bloku içinde kendisine yer verilmesi halinde rolünü oynamaya hazır olduğunu ortaya koymuş durumda. Bunca yıl sonra ABD ilk defa ateşkes konusunda TC üzerinde açık baskı oluşturdu. PKK koordinatörü adı altında doğrudan ve açıkça 23

13 müdahil oldu. Talabani'nin ABD ziyareti sırasında söylediği sözler de bu kapsam dahilindeydi. KKK nerede konumlandığını ve ne istediğini net bir biçimde ortaya koymuş durumda. Kendisini emperyalist sistemin kabulüne uygun biçimde değiştirip, dönüştürmüş ve taleplerini de bu çerçevede şekillendirmiştir. TC Devleti açısından ise aynı şey söylenemez. TC'nin kafası karışık. Korkuları derin. Yarını konusunda emin değil. Başta Kürt halkı olmak üzere halkların inkârı ve imhasına, emekçi sınıf haklarının inkâr ve gaspına dayalı temeller üzerinde inşa edilmiş devlet yapısı, bu iki temel korkusuyla (ne yazık ki sosyalizmin aynasında değil) emperyalist sistemin aynasında yüzleşme gücünü bile gösteremiyor. Kürt sorunu sosyalizm mecrasından emperyalist sistem içine akıtıldığı, bu temelde halklar sorunu sistem içi bir sorun olarak AB ve ABD tarafından önüne konulduğu biçimiyle bile devlet tüm yapısıyla korku refleksleriyle hareket ediyor. Kürt ve Ermeni sorunu buna en çarpıcı örnekleri oluşturuyor. Yani, TC Devleti sadece ABD'nin yeni Ortadoğu politikasında yer alsak mı, nasıl yer alsak noktasında tereddütler yaşamıyor. Bu tereddütlerinin gerisinde kendi tarihinden gelen çok derin korkuları bulunuyor. Bu korkuyu en somut ve yükse sesle dillendiren ise TC ordusu. Aynı zamanda kendi eserleri olan TC Devletinin temel korku ve reflekslerini çok iyi bilen emperyalist güçler, bu korkuları hafifletmek ve kırılma noktasına getirmeden esnetmek için gerçekten önemli bir çaba sergiliyorlar. Elbette bu kendi politik çıkar ve amaçlarıyla bağlantılı biçimde gelişiyor. Ama buna rağmen, PKK üzerinde gösterdikleri başarıyı TC üzerinde henüz sağlayamamış bulunuyorlar. İşte tam da bu noktada, Türkiye'de bir kez daha çarpık ve tümüyle yanıltıcı bir antiemperyalizm görüntüsü ortaya çıkıyor. TC Devletinin korkularına dayalı diretmesi, ABD ve AB'ye karşı bir direnme gibi yansıtılarak, antiemperyalizm gerçek temellerinden kopartılıp, TC'nin inkârcılık ve imha siyasetinin savunulmasına indirgeniyor. Emperyalizmin böyle bir antiemperyalizmden korku duymayacağı açık. Tam tersine bu, emperyalizmin halkları ve sosyalist güçleri cephesizleştirme ve silahsızlandırma politikasında ne ölçüde başarılı olduğunun göstergesidir. Nitekim şu aşamada KKK'ya silahları bırak dayatması son derecede teknik bir olaydır. Çünkü PKK, esas olarak 1999 da ideolojik ve siyasal olarak zaten silahsızlandırılmış ve cephesi dağıtılmıştır. Türkiye işçi sınıfı açısından da bir direnme cephesinden ne yazık ki söz edilemez. Sınıf ideolojik öncülükten yoksun, örgütsüz, güvencesiz, cephesiz ve dağınıktır. Böyle olduğu için de ağırlıklı olarak egemen sınıf ideolojisinin yönlendirmesi altındadır. ABD'de en somut ifadesini bulduğu gibi, emperyalizm, 1990'ların sonu ve 2000'li yıllarda tüm dünyaya, ya sistemin merkezine tam anlamıyla itaat et ya da kendi kaosunda yok ol politikasını dayatmıştır. Irak buna en somut ve yakın örneklerden biridir. İtaat ettiğin kadar var olacaksın! Çeliştiğin kadar kaosa mahkûmsun! Yani istikrar denilen şey, emperyalizme itaatten geçiyor! TC Devleti şimdi bu ikisi arasında tercihini yapmak zorunda. Tarihle değil, daha çok önündeki kârlarla ilgili olan tekelci burjuvazi istikrar diyor ve esnek bir dönüşümle devletin yeniden yapılandırılmasında kendisi açısından zarar değil yararları önde görüyor. Avrupa Birliği ile uyum tartışmalarına da bu damgasını vuruyor. Ordu ise devletin esas sahibi olma iddiasıyla bunun karşısına esas ve yapay korkuları körükleyerek çıkıyor. Devlet ve toplum içindeki örgütlenmesi orduyu aşılması güç bir engel haline getiriyor. Ordu merkezli devlet ve ulus örgütlenmesi şimdi TC'yi sistem içinde aşılması gereken bir problem haline getirmiş bulunuyor. PKK bunu geçmişte sosyalizmi esas alarak halklar cephesiyle aşmayı hedeflemişti. Bugün ise, ABD öncülüğünde demokrasi bloku dediği emperyalist cephe içinde yer tutma çabasıyla yapmak istiyor, ideolojik takılmıyor, politika yapıyoruz! derken bu iddialarını dillendirmiş oluyorlar. TC Başbakanı Erdoğan'ın ABD ziyareti sırasında TC Devleti'nin bütün kurum ve kuruluşlarıyla teyakkuz halinde bulunuşu, Erdoğan- Bush görüşmesi sonrası basın önünde sergilenen rahat görüntü nasıl izah edilmeli sorusunun cevabı acaba bu noktada yatmıyor mu? ABD, kendisine kölece bağımlı uşaklarını biçimlendirmeyi en iyi bilen güçlerdendir. Korkut..., yumuşat, esnet...! ABD yine, çıkarları gerektirdiğinde dünkü işbirlikçilerini acımasızca terk etmeyi ve yok etmeyi bilen güçlerdendir. Bunları söylemek Amerikanın yeniden keşfi de değildir, bilinen gerçeklerdir. TC Devleti de hem bu gerçeği, hem de buna bağlı olarak önünde iki yol olduğunu bilmektedir: Ya esneyerek büyüyecek ve emperyalizmin yeni Ortadoğu politikasının içinde önemli bir yer tutacak. Ya da, kırılarak küçülecek ve tam bir kaos alanı haline gelecek. TC Devletinin önüne konulan bu tercihlerden hangisini yapacağı kendi bileceği iş. Bize düşen her iki durumda da, emekçi sınıf ve halkların lehine en doğru politikalarla hem kendi egemenlerimiz ve hem de emperyalizm karşısına çıkabilmek ve yepyeni bir yolu açabilmektir. 3 Ekim

14 Suha Bulut Türklerin Küçük Asya Tarihi ve Kürtler 26 -İnceleme- Türklerin Ortadoğu ya (İran-Irak-Türkiye-Mezopotamya sı) gelerek Selçuklu Sultanlığı altında egemen devletler kurdukları Miladi 11. yüzyıldan başlayarak Vezirden tahsildara kadar uzanan zincirdeki memurlar aristokrasisinin hep İranlı ya da İranîleşmiş unsurlar olduğu konu ile ilgili tüm toplumsal tarih araştırmalarında görülen ortak bir saptamadır. (C.Cahen, F.Sümer, S.Yerasimos, E.Werner, Gordlevski ) 1 Kimlerdir bu Türk devletleri olan İran-Selçuklu ve Anadolu (Rum) Selçuklu Sultanlıklarında idarî-yönetsel, kültürel-edebî, ideolojik ve daha az ölçekte askerî egemenler olan İranî unsurlar? Hangi tarihsel sosyo-ekonomik koşulların ürünü olarak ortaya çıkmışlardır? Daha doğrusu tabanlarının Türk/Türkmen karakterine karşılık, daha sonra tam tersine bu tabana yabancılaşıp başta İranî olmak üzere kozmopolit yapıya evrilme süreci hangi tarihsel gelişimin ürünüydü? Araştırmacılar, bu konuda nesnel yapıya bağlı olarak toplum dinamiğini değerlendiren tutarlı görüşler getirmişlerdir. Bunlardan birine, 15. yüzyılın Kuzey Afrika Mağrib li ünlü İslâm bilgini İbni Haldun a verilen referans; çözümleme yapmak açısından ilgi çekicidir. İlk kez Tarih sosyoloji bilimini kurduğu kabul edilen İbni Haldun un Mukaddime adlı eserindeki büyük imparatorluk kuran hükümdarların çok güç bir görevle insanların kendine yöneltmeye zorladığı, bunun için de kendi kabilesine sanki yabancı bir halka boyun eğdiriyormuş gibi davranmaya zorlandığı, öylece kendi yurttaşlarını düşmanlaştıracağından kendi savunmasını ve devletini yabancı dostlara emanet etme durumunda kalacağı şeklindeki kuramsal belirlemesi bu konuyu açıklamak için referans yapılıyor. 2 Teknik açıdan ise, Sultanlara devleti nasıl yöneteceği konusunda ıslahat projeleri sunan Miladi 11. yüzyıl Selçuklu-Fars devletinin ünlü veziri Nizamülmülk ün Siyasetname sine gönderme yapanlar da var. Ama daha doğru bir açıklamanın, Miladi yüzyıllar arasında dalga dalga göçlerle giren bu yarı yerleşik/göçebe tarım-çoban ekonomili Oğuz-Türk kütlelerin, geldikleri yerlerin ihtişamlı Sasani-Doğu Roma-Arap topraklı-kentsoylu uygarlığını yönetecek devlet mekanizmasına ve kadrolarına yabancı oldukları gerçeğidir ki, bu nesnellik Selçuklu askeri Aristokrasisinin kendi kandaş kardeş Oğuz-Türk tabanından kopuş sürecini başlatacaktır. Onun içindir ki, gerek İran ve Anadolu (Rumî) Selçuklu Sultanlığı gerek Beylikten Sultanlığa dönü- şüm geçirince Osmanlı devletindeki üst yönetici sınıfları içinden çıktıkları kendi Türklüklerine karşı tarihi boyunca hor, aşağılayıcı, tacizkâr olarak hep Etrak sıfatlar eşliğinde saldırmış ve de Rumi ya da Müslüman tabirini kendine yakıştırmıştır. 3 Çünkü Selçuklu aristokrat-egemen sınıfın girdiği Sasani-Bizans- Arap topraklarındaki feodalite zenginlik dünyası nda artık-emek/artıkürün üzerinden sağlayacağı rantçı birikimi güvenceye alma politikası, gaza yolundaki Türkmenlerin anarşist yağmasına karşı çıkmalarını gerektiriyordu. Tarihin diyalektik özdekçi yorumlanmasının getirdiği bu açıklama bize özgü değil, yeni de değil. Burada yeni olan şey ise, Selçuklu-Osmanlı daki sivil-yönetsel sınıfın ana gövdesi olan bu Müslüman-İranî unsurların kimliklerini deşifre amacıyla sorgulamamız olacaktır. Türk Devletlerini Yöneten İranîler Hemen bir açıklama yaparak başlayalım. Bizans-Sasani egemenlik dönemlerinde İran, kültürel-politik coğrafya olarak bu günkü Türkiye ve Irak sınırları içindeki kimi yöreleri de kapsıyordu. En azından kültürel sınırlar iç içe geçmiş durumdaydı. Bu yörelerde Kürt Mervani ve Eyyubi hanedanlık egemenlikleri malumumuz. Asıl olarak İran da yaşayan halkları ise Farslar ve Kürtler başta olmak üzere Acemi, Nebati, Deylemi, Gürcü, Ermeni etnik unsurlar oluşturmaktaydı. 4 Bizi bu yazının esprisi içinde asıl ilgilendiren ise, Selçuklu ve Osmanlı da yönetim, idare, kültür, politika, ordu-silahlı kuvvetler içinde erke (iktidar) odağı olarak Kürtlerin yeri sorunudur. Böyle bir denklemin unsuru olarak Kürtler mevcutsa, çıkar özlemlerini gözetecek politik organizasyonu da (illegalite de olsa) meşru bir güç olarak saltanatta (devlet ve toplum) kabul görecekti şüphesiz ki. Konuyu ustaca toparlayan araştırmacılardan biri olan Nejat Birdoğan a bakarsak, Türkmenlerin 11. yüzyılın ilk yarısında Batı İran a doğru genişlemeleri sırasında Kürtlerle karşılaştıklarını, devlet nedir bilmeyen bu göçebe Türk ve Kürt oymaklarının dağı-taşı doldurduklarını, Anadolu ya (Mezopotamya üzerinden, S.B.) giren bu Oğuz-Türk kitlelerin Harezm bölgesinde yanlarına aldıkları Kürtlerle yürürken yazgı birliği yaptıklarını, kız alıp verdiklerini, ortak müzikleri-dansları olduğunu vb. okuyoruz. Ancak bu bilgilerin Türklerin ve Kürtlerin alttabakaları (yani Etrak ve Ekrat taifesi) için geçerliliğini unutmamalıyız. Selçuklu Sultanlığında yönetici askerî-sivil Kürt unsurlar kendilerinin 27

15 ayak takımı Ekrat olarak değil de, tersine mal-paracı ve topraklı aristokrat İranî sınıf tan görmekteydiler. İşte, İran-Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyin yanından ayırmadığı Hezaresb gibi Kürt komutanları, Alparslan ın 1071 de Bizans a karşı Malazgirt savaşında ordusundaki Kürt ganimet gönüllü süvarileri, Ravadi Kültlerinden Ahmedil gibi Tebriz-Selçuklu emirlerini İranı anasır içinde mütalaa etmeliyiz. 5 Bunun gibi Konya merkezli Rumî Selçuklu sultanlığı kozmopolit askeriye yapısı içinde Kürt paralı-kul askerler görüyoruz ki, gulam tabiri bu kategoriyi tam içeremez. Nasıl ki Bağdat a giren Selçuklu ordusunda Oğuzlar yanında İranlılar (Farslar-S.B.), Kürtler, Deylemliler, bulunuyorsa, Konya Selçuklu ordusunda da Türkmenler yanında Kürtler, Harezmler, Ermeni, Rum, Gürcü, Frenk, Rus ve Kıpçak unsurlarda bulunuyordu. 6 Tersinden okursak Kürt Eyyubi ordusunun Kürtler ve daha çokta Türkler, yani Türk Kölemen askerler oluşturmaktaydı. Paralı Kölemen (Memluk) askerlerin iktidar denkleminde fonksiyonları büyüktü. Saray entrikalarına karışabiliyorlar, Hükümet (Vüzerat) devirebiliyorlar, erke ye tekelci el koyabiliyordu. Eyyubi saltanatında Çerkez ve Türk gulamlar (kul askerler) bu gibi yöntemle Mısır Memluk devletini kurmuşlardı. Selçuklu-Osmanlı İktidar Blok unda Kürt Anasır! Burada hemen bir parantez açayım. Sivil asker idarî cihazda İranî- Kürt unsurların mevcudiyetine parmak basarken, Selçuklu-Osmanlı döneminde Mezopotamya da kendi kendine yeterli dukalıklar misali bağımsız Kürt yönetimlerinin (emaret devletlerin) varlıklarını konu dışı etmemiştim. Meselâ yüzyıldaki Meyyafarkin (Silvan) merkezli olup, Amed i ( Diyarbakır) de kapsayan Mervaniler olsun, özellikle Miladi 16. yüzyıl ın ilk çeyreğinde Kürt Mir i olan İdris-i Bitlisi nin gayretiyle Osmanlı merkez e gevşek tabiiyet bağı ile bağlı olarak kurulan yurtluk-ocaklık Ekrat sancakları böyle Kürt feodal-beylik organizasyonlarıdır. 7 Bunlar Kürt tarihinde birer realite. Benim bu yazıda vurgulamak istediğim farklı bir düzlemde bakış, bir belirleme olacak. Yani İran- Mezopotamya ve Küçük Asya da kurulan başlıca Türk devletleri olan iki Selçuklu ve bir Osmanlı devletinde bile Kürtlerin ezilen bir unsur olarak yerlerinin ethnique (bugünkü deyimle ulusal) zeminde tanımlanmalarının abesliği. Ezme-ezilme ilişkisini açığa çıkarmak istiyorsak Kürt lerin de tarihi düzlemde bile sınıfsal parçalara ayırarak kategorize 28 edilmelerinin kaçınılmazlığı. Çok çarpıcı anlaşılması için işte paranın yazı turasının tarihi toplumsal bir olguda nasıl göründüğüne bakalım, 1237 de nasıl ki Babai-köylüler toplumsal kalkışmasında bu ezilenlerin ordusu nun bileşimini Türkmenler yanında Kürtler ve Hıristiyan (Rum- Ermeni-Gürcüler) oluşabiliyorsa, onu bastıran Selçuklu ezenlerin ordusunda da aynı Türkmen, Kürt vs. ile Hıristiyan paralı askerleri görmekteyiz (Doğan Avcıoğlu, Faruk Sümer) Osmanlı biraz farklı lerde, sıradan bir Türkmen aşiretinin çeşitli ırk, din ve kültürlerin mozaik halinde yaşadığı Bizans-Selçuklu uç bölgesi olan Bitinye de (Balıkesir-Bursa vb.) bir Gaziler, Ahiler ve Dervişler beyliğine dönüştüğü Osmanlının da kurucu ve sürükleyici unsurlarına baktığımızda ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Bizzat Osman Bey in babası Ertuğrul Gazi nin, ilk padişahlar olan I. Orhan ve I. Murat ın, keza Osman ın kayınpederi olan Ahi-piri şeyh Edebali nin, gazi dervişleri olan Geyikli Baba ve Abdal Musa nın Tac al-arifin Ebu l Wefai-Kürdi öğretisine ve Wefaiye yolakına bağlı olduklarını görüyoruz. 8 Anılan Ebu l-wefa başlıca olarak Cemşit Bender in, Nejat Birdoğan ın, Mehmet Bayrak ın ve Ahmet Yaşar Ocak ın tarihsel belge ve bulgulara dayalı araştırma sonucu eserlerinde Anadolu Alevi- Bektaşiliği inin ilk kilometre taşı, fikirsel-kültürel banisi Bilad-ı Ekrad dan (Doğu Anadolu) bir Kürt eren olarak tanıtılmaktadır hep. Bunlardan, Geyikli Baba ve Abdal Musa nın ise Kuzey Batı İran dan Hoy kasabasından olduğunu görüyoruz. Osmanlı nın genişleme, daha doğrusu para-malcı bazergan ekonomi ile örülerek İmparatorluk a evrilme sürecinde ise işbu ilk Asr-ı Saadetçi Bektaşi ögeler de yavaş yavaş İslâm Ortodoksisince kuşatılacaktır. Ama ne gam! Sünni-Osmanlı yönetimle ideolojik aygıtta da İranî Kürtlerden Ümera ve Ulema ögeleri olarak önemlerinden vazgeçilmeyecektir. Ordu Hıristiyan devşirme askerlere ve Tımar (kamu) arazisini reaya ya işlettiren Sipahi nin gelir üzerinden çıkartacağı cebeli süvariye bakıyor en başta. Burada Kürt görülmüyor. Ama ya yönetim aygıtında, tonla. Kataloglayabiliriz. Fatih Sultan Mehmet in hocası olup, daha sonra medrese müderrisi ve kazaskerlik yapan Molla Gurani, İran-Gurani Kürtlerindendir ki, İslâm Ansiklopedisi den yazan Ahmet Ateş belirtiyor.(c.8) Medrese deyip geçmeyin. Ne tür İlim öğretildiği ayrı bir konu, ama Selçuklu ve Osmanlı medreselerinde hep Arapça, Arapça-Farsça karışık Osmanlıca ve Kürtçe tedrisat yapılırken Türkçe nin yasaklı olduğunu biliyoruz. Boşuna mı, 1277 de Fars kültür ve dilinin hâkim olduğu Selçuklu 29

16 Konya sında kısa bir süre iktidarı ele geçiren kızıl külahlı, siyah libaslı (yoksul giyimli), ayağı çarıklı Babai-Türkmenleri, Bundan sonra sarayda, konakta, divanda ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır ferman eylemişlerdi. Arap kaynaklarının diyar-ı Rum un alimi dediği Molla Gurani nin başına buyruk atamalar yaptığı, saray ve divanı bu yüzden rahatsız ettiği ve taşrada pasif bir göreve çekildiğini görmekteyiz ki, Osmanlı da merkezi yönetimde de Kürt anasır ın iktidar bloğundaki yerini tahkim etme mücadelesini göstermiyor mu bu durum? Ya Padişah Yavuz Sultan Selim le Kürt mefkuresi adına 24 Kürt emaretini bağlayan ünlü egemen-mir İdris-i Bitlisi, yazdığı Farsça Heşt Behişt (Sekiz Cennet) eseri ile Osmanlı nın -kendine kadar ki- ilk sekiz padişahına methiyeler düzen, padişah meclisinin nedimelerinden ve Mısır seferinde neferlerinden olan Mevlana İdris! Ya da, 50 bin Türkmen ve Kürt köylüsü Alevi-Kızılbaş ın Osmanlı tarafından katledilmesi fermanını veren, bütün tarihlerin en bağnaz ve gerici alim i olan Kuzey Irak ın Amadiye Kültlerinden şeyhülislam Ebussuut Efendi! Ya da Osmanlı padişah ı Mehmet Han III ü Her iki karanın her iki deniz in sultanı, Ömer in-büyük İskender in ikincisi diye övgülere gark eden Farsça Şarafname (Kürt emaretler tarihi konulu) eser in sahibi Bitlis emiri Şaraf Han! Bunlar başlıcaları, daha kataloglanacak niceleri de var. Kürt partisinin Osmanlı oğulları Cumhuriyetinde nelere kadir olduğunu göstermek için yeter bu üç tipolojik örnek. Osmanlı dan Cumhuriyete Şüphe yok ki, Fransız Devrimi nin Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik şiarlarınca da esinlendirilen 19. yüzyıl sonlarında başlayan Kürt ulusçu hareketleri realitesini ayrı bir düzemde tartışmalıyız. Ama şu da bir realiteydi ki, Osmanlı da da Kürtler, hem Konstantinopolis merkezli yönetim bloğunda bir bileşen olarak yer alıyorlar, hem de Fırat-Dicle nin Ekrad sancaklarında tekelci iktidarıyla merkezi unsurlar bağı oluşturuyorlardı. Bu iktidar pozisyonları Cumhuriyet Türkiye sinde ethnique düzlemde asimilasyon-eritilme politikalarıyla aşındırılırken, toplumsal-ekonomik ve hukukî düzlemde Türkler ile yurttaş eşitliği nedeni ile sürmekteydi ki, doğruluğunu ölçmek için Sosyaliste Kürd yazar S. Çiftyürek in Ulusal Sorunda Somut ve Tarihsel Yaklaşım adlı hacimli eserine bakılabilir (Gün yn.). Şüphesiz ki Kürt realitesidir, mızrak çuvala sığmayacağından asimilasyonu kaldırmazdı. Kaldıramadı da. Ancak bu öyle bir Kürt 30 Türkleri asimilasyon orjinalitesi idi ki, şaşılacaktır belki ama, saldırgan-ırkçılığa değilde Türklerin kendilerinden bir bileşen varsaydığı Kürtleri severek Kürt-Türk kardeştir ülküsüne yolu açıyordu. (Şimdi bilmem ama yaklaşık çeyrek yüzyıl önce Yalçın Küçük ve Halil Berktay da bu meyanda değerlendirmeler yapmışlardı, sanırım). İşte son olarak Şemdinli kalkışmasını da, Türk tarihi boyunca devlet iktidar bloğunda bir bileşen olmuş olan Kürtlerin Cumhuriyet rejiminin bu halkayı koparmada zorlanma girişimine süre gelen tepki ile, hemen yanı başlarındaki İdris-i Barzani devletine ya da nam-ı diğer Amerika Bitlis i devletine rağmen, Türkiyelileşme çabalarını ısrarlı olarak değerlendirmek istiyorum. Kapitalizmin hem Metropol deki hem Mezopotamya daki Kürt toplumu nu emekdar/sermayedar şeklinde sınıfsal olarak parçalayalı on yıllar oluyor. Ek olarak Mezopotamya-Güney deki küreselci-emperyalizmin jandarması pozisyonunda duran A. Barzani D. nin kaçınılmaz etkilediği/etkileyeceği de dikkate alınmalıdır. Türkiye Komünist hareketi sorun a sosyal kurtuluş perspektifiyle yaklaşıyorsa eğer, tek başına Kürt Ulusal Hareketi nden devrimci dinamik beklentisinin çöldeki serap olduğunu artık görmelidir. Dipnotlar: Manisa-12 Eylül Claude Cahen, Türklerin Anadolu ya İlk Girişi, Belleten/201; Claude Cahen, Osmanlıdan Önce Anadolu, Tarih Vakfı Yn., İst. 2000, s.108 b ve 213; S. Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye, Kitap 1, Belge Yn., İst., 1986, s.110, 112, 121, 122, 129; E. Werner, Büyük Devletin Doğuşu, Alan Yn., İst. 1986, s.56, 58; Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Onur Yn., Ank., 1988, s S. Yerasimos, age, s F. Werner, age, s.151, Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, Kitap 1, Tekin Yn., İst., 1979, s Mesalâ Bkz. Faik Bulut un iki taksitle saptadığı İranî halklarının kimliği için İslâm Komüncüleri, Doruk Yn., Ank., 1997, s.131 ve Nejat Birdoğan, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, Mozaik Yn., İst., 1995, s.97, 106, Doğan Avcıoğlu, age, s.131; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yn., İst., 1993, s. 388, Mesalâ, İ. Hakkı, Uzunluçarşılı ya refaransla Yerasimos, age, s Erdoğan Aydın, Nizam-ı Alemin Gayri Resmî Tarihi-Osmanlı Gerçeği, Su Yn., İst., s.66, 78, 90,

17 Ahmet Temizel -Polemik- Altemperyalist Bir Ülkede Yurtseverlik Nedir? Emperyalizmin Yakındoğu ya müdahalesi sürüyor; bu müdahale coğrafyamızı alabildiğine etkiliyor. Burada hamasi nutuklarla emperyalist kapitalizmin bir gün yenileceğine ilişkin sözler kaleme almayacağız. Bunu yapanlar var; ne yazık ki bunu yapanların teorik ve pratik sefaleti hem tarihsel hem de bilimsel bir öngörünün önünde ayakbağı oluyor. Öncelikli olarak yaratılan tüm dezenformasyonların önünü alacak olan yöntemden bahsetmek istiyoruz. Mekanik kavrayışlarla, yenilgiyi kabullenmiş ve düzen içinde kendine yer açan anlayışlarla hesaplaşmanın önünü açmak gerekiyor. Altemperyalizm kavramı bildiğiniz üzere bir çok unsur tarafından kullanıldı ve kullanılmaya devam ediliyor. Bu kavramı kullananların büyük bir çoğunluğu iddialarının arkasını dolduracak bir profil sergileyemedi, düşmanın darbeleriyle dağıldı, tasfiyeci rollere büründü, bir kısmı nehrin öbür yakasına geçti. Bizler onların uğursuz kimliklerine takılmayacağız. Bu kavramı işlemeye devam edeceğiz. Bu kavramı işlememizin temel nedeni diğer yaklaşımlarda cevaplanmamış sorular bırakan, coğrafyamızda ve benzeri coğrafyalardaki egemen sınıf burjuvazinin konumu ve birbirleri arasında çelişkili gibi görünen ilişkilerdir. Emperyalist kapitalizm bir hiyerarşinin üzerine kurulmuş durumda, biz bu hiyerarşinin bir güçler savaşı üzerinde kurulduğunu net bir biçimde biliyoruz. Doğası gereği bu örgütlenme büyük ve küçük ortakların (sermayelerin) uzlaşma ve çatışmalarına dayanıyor. Emperyalistler büyük ortağın arkasında bir dizi halinde sıralanıyorlar ve emperyalist birliğin bütününü oluşturuyorlar. Uzlaşmaları emekçi ve yoksul halk kitleleri üzerindeki sömürünün varlığına, çatışmaları ise, bu parsayı kimin toplayacağına dair kendi doğalarından gelen acımasız rekabete bağlıdır. Kimilerinin kör biçimde kalçadan salladığı; artık Lenin in tespit ettiği emperyalist kapitalizm yok hezeyanlarına inanmamız için somut, gerçekten elle tutulur nedenler yok. Evet emperyalistler kendi aralarında sıcak biçimde çatışmıyorlar, ama bunun nedeni Lenin in tespitinin eskimesi, Ultra emperyalizmin, imparatorlukların varolması değildir. Emperyalistlerin sıcak çatışmaya girmesi, büyük krizler ortamında belirginleşir. Emperyalistlerin kaygısı: Sıcak çatışmaların ve büyük paylaşım savaşlarının proleterya devrimlerine yolaçmasıdır. Emperyalistler çatışmalarına daha sinsice ve terörist yöntemlerle halen devam etmek- te olup şimdilik mümkün olduğu kadar haksız savaşları yerelliklerde tutuyorlar ve Birleşmiş Milletler denilen iki yüzlü kurumun noterliğinde bunu gerçekleştiriyorlar. Bunun en bariz örneğini Lübnan ın işgal edilmesinde açıkça görebiliriz. Büyük ortak en büyük payı, kalanlar da büyüklüklerine göre küçük payları alıyorlar ve sürekli olarak birbirlerine bel altından vuruyorlar. Yugoslavya nın çözülüşü sürecindeki emperyalist ablukanın sonuçlandırılmasında, Somali deki Birleşmiş Milletler müdahalesinde çok net hatırlayacağımız üzere büyük ortağın işi kolay değil. Ama onunda parsayı kaptırmaya hiç niyeti yok. Ortada sadece ABD veya Avrupa emperyalizmleri yok. Birilerinin çok sevdiği biçimde sadece Yahudi sermayesinin şer birliği de yok karşımızda. Kimisi emperyalist kapitalizmin maskesini indirme iddiasıyla bir yerinde boncuk bulmuş gibi Yahudi sermayesi arıyor. Emperyalizmin gündemini hatta Amerikayı bile Yahudilerin yönettiğini savlıyor (bunun yetkin örnekleri için bakınız: Cumhuriyet gazetesi BOP yazı dizisi - Ağustos 2006) Oysa ki, tüm bu magazinleşme faaliyetleri tek bir saptırmaya yarıyor. Emperyalist kapitalizmin iktidarını uzatmak, karşıt güçlerin bilincini bulandırmak. Bazılarının daha başat, daha kanlı bir rol aldıkları ortadadır. Ancak egemen sınıfların emperyalist birliğini ve gizli açık teşkilâtlarıyla gündemini bir bütün olarak kavramak gerekiyor. Biz bu bütünü cisimleştirdikten sonra bu bütünün parçalarına daha rahat gidebiliriz. Günümüzde yine iki kutuplu bir dünya vardır. Ancak sanıldığının aksine kutuplardan biri ABD-Avrupa-Japonya, diğeri de Çin-Rusya- Hindistan vb. değildir. Bunu böyle şekillendirmek tarihsel materyalist anlayışı reddetmektir. Bugün de kutubun biri komünizm (sosyalizm) dir. Karşı cephesi ise, emperyalist kapitalizmdir. Modern sınıflar tarih sahnesine çıktığından beri böyledir ve böyle devam edecektir. Varsın gözü dönmüş kapitalizmin uşakları, mevcut görüntülerden gözleri boyanan üniversite okumuş cahiller, kendi varlığını idealize eden Marksizmde kriz arama müptelası yaratıklar bunu saptırmaya çalışsın. Halen Sosyalizm türü sıfatları ülke isimlerinde bulunduran ülkelerin Komünist bir Enternasyonalin varlığından ve rehberliğinden yoksun olduklarını biliyoruz. Bunların büyük bölümünün çok büyük hatalar ve sapmalar içinde debelendiğini de görüyoruz. Ancak bu yoksunluk ebedi değildir. Savaş ancak karşı tarafın iradesi kabul edildiğinde kaybedilir. İki irade varolduğu sürece çatışma devam eder. Bugün sanılanın tersine ilerici insanlık teslimiyet geriliğinden uzaktadır, ama iradesini kabul ettirme noktasının da çok çok gerisindedir. Emperyalist hiyerarşide yeralan her ülke egemen sınıfları varlığını sürdürmek için iki temel unsuru sürekli olarak beslemek durumundadır. 32 S.P. F/3 33

18 Bunlardan birincisi milliyetçilik, ikincisi dindir. Kapitalin enternasyonalleşmesini (küreselleşmeyi) bunun zıttı şeklinde algılayan bir beyin doğru analiz edemez. Bu bir diyalektik çelişkidir. Çelişkinin özü ancak bu çözümsüzlüğün bir toplumsal-siyasal devrimle aşılabileceği sorununda belirginleşir. Coğrafyamız özelinde ve tüm coğrafyalarda milliyetçiliği ve dini destekleyen her gerici iktidar ancak ve ancak toplumsal-siyasal bir devrimle aşılabilir. Buraya kadar söylediklerimizi yeniden tekraralamak gerek bir şarttır; ancak yeter şart değildir. Okuyanlarda yukarıda yazılanlar temel doğrular, bunları bir çok yerde gördük kanısı da oluşabilir. Ancak temel doğruların bu kadar çok söylendiği ama bu kadar çok temel yanlış yapılan bir yerde yaşıyoruz. Sorun temel doğruları ne kadar içselleştirdiğimize ilişkindir. Sorun Devrime dair söylediklerimizdedir. Misal, Fikret Başkaya nın Radikal gazetesi ekinde de yayınlanan yazısında (30 Temmuz 2006 Radikal İki s.6) belirttiği gibi Emperyalizme ve onun bölgedeki uzantısı siyonizme karşı mücadelenin başarısı, söz konusu mücadelenin gerçekten tutarlı bir antiemperyalist dolayısıyla antikapitalist muhtevaya sahip olduğunda mümkündür. demek gerektir, ancak bu saptama yeterli değildir. Bu antikapitalist antiemperyalizmin nasıl örgütlerek aşılıp gerçekleşeceğini söylemekte gerekir. Tutarlı bir tavır almayan ve yalnızca saptama larla uğraşan aydınları anlamaya çalışıyoruz. Biz bu söyleme işinde yetkinliğimizi arttırmaya çalışacağız, bunu gerçek yığınların gövdesinde de şekillendireceğiz. Yakın tarihe okuyucuyu sıkacak tekrarlarda bulunma pahasına da olsa bir daha bakalım. Çünkü bu yurtseverlik zortlamasının düğümlerinin bazıları orada saklıdır. Coğrafyamızda bulunan egemen sınıf iktidarı tarihsel olarak bir mirasın üzerinde bulunmaktadır. Bu miras önceki asırları saymazsak, Bizanstan Osmanlıya oradan T.C. ye birikimlerini üzerinde taşımaktadır. Lozan ile şekilenen süreç bu hiyerarşik emperyalist yapılanmanın içinde yeniden yer almanın adıdır.(konuyla ilgili detaylı bir çalışma için bakınız: Tolga Ersoy, Lozan Bir Antiemperyalizm Masalı Nasıl Yazıldı?) 1930 ların yıkıcı ekonomik koşulları ve takip eden II. Paylaşım Savaşının sonuçları; 1923 le kabul edilen liberalizmin devlet eliyle korunmasını getirmiş, bu da son yirmi yılda yeniden yerli yabancı müteşebbislere devredilen KİTlerin oluşmasını sağlamıştır. Bu arada yerli sermaye başından itibaren sürekli olarak korunmuş ve beslenmiştir. Kadrocuların başını çektiği ve sonrasında ikinci dönem kadrocular diyebileceğimiz Avcıoğlu ve benzerlerinin ideolojik şekillenmelerinde önemli rol oynayan bu devletçilik zokası (Sovyetlerin uzay yarışında önde olması, 34 ulusal kurtuluş hareketlerinin yaygınlığı, kapitalist ülkelerde yaşanan büyük ekonomik kriz, Keynesyen ekonomi politikaları gibi olgularla birlikte) kapitalist ilişkileri makyajlayarak emperyalist kapitalizmin az gelişmişlik üzerinden bir eleştirisinin yapılabileceği savını getirmiştir. Ancak bilindiği üzere bu sav hem öncelikle 12 Mart hem 12 Eylül sürecinde hem de son yaşanan özelleştirmeler sürecinde sınıfta kaldı. Millicî güçler nedense emperyalist ajanların ihanetlerine hatta işkencelerine maruz kalmıştır. Şimdilerde millicî güçlerin bazıları özel Tv kanallarında kim en harbi Kemalist, kim en harbi cuntacı, gibi tartışmalarıyla iştigal etmektedirler. Yaşadıkları yenilginin arkasındaki temel neden olan emperyalist kapitalist ilişkileri bir türlü görmeyip içlerinden bazılarının satılmış olduğunu söylemektedirler. Bu satılmışları satın alan mutlaka birileri vardır. Bir de doğası gereği satın alınamayacak olanlar. Ama millicî güçlerin bunu görebilmeleri için artık millicî güç olmamaları gerekiyordu. Bu da onlar için imkânsızdı. Gelelim 2000 sonrası antiemperyalist milliyetçi sol hareketlere; bunların temel özelliği mevcut mülkiyet, paylaşım, ilişkilerine yönelik temel ve hatta hiçbir değişiklik taleplerinin bulunmamasıdır. KİT ler bürokrasi kastının altında yönetilmeye (kapitalist pazara ham madde üretmeye) devam etmelidir. Sosyal devlet bu şekilde korunmalıdır. Türkiye Kuzey Irak-Kürdistan konusunda, Kıbrıs konusunda karşı tarafa aman vermemeli, yaşam alanını sonuna dek ne pahasına olursa olsun cansiperane savunmalıdır. (Burada en solda gözükenler bile en şoven roller alabileceklerini sürekli olarak yukarıya, askerlere göstermektedirler). Dünyada bir antiemperyalist dalga yükselecektir. Bu dalgaya yurtseverlik kisvesinde katılınıp (bazıları antiemperyalizmin altını doldurmak diyorlar, herhalde gerçekten kelimenin öteki anlamını kastediyorlar) işçiler, emekçiler milliyetçi cephelerde yurtseverce örgütlenmelidir. Chavez, Moralez türü liderlerin; ülkelerinde yaşanan sınıf mücadelelerinin birer denge unsuru olarak iktidarda bulundukları gerçeği atlanarak, kişilikleri yüceltilmeli ve örnek gösterilmelidir! Resmî ideoloji ile kitlelerin çatışma noktalarının üstü güzelce örtülmelidir. Gerici iktidarların işçi sınıfını bölmek için kullandığı ikinci silahı dine karşı küçükburjuva radikalizminin ilericilik-gericilik ikilemi kullanılmalı, gerçek gericiliğin sermaye iktidarının egemenliği olduğu temel bilimsel gerçeği gözlerden saklanmalıdır. Emekçi sınıfların kızılbaş-müslüman, kürt-türk (diğer etnisiteler de sayılabilir) olarak bölünmesine katkı sunulmalıdır. Toplumda oluşan linç kültürü hemen her gün kanıksanan ve burjuva güdümlü medyanın aman bu provokasyonlara meydan vermeyelim şeklinde yansıttığı mahalle kavgaları, alacak verecek münakaşaları, Devrimci ve Marksist Sol yapıların mevcut hukuk çerçevesin- 35

19 de doğal hakları olan basın açıklamaları, bildiri dağıtmalarına karşı olan faşist parti-kolluk güçleri organizasyonundaki saldırılar nedensiz ortaya çıkmadı. Hemen her büyük fabrikada, her köşebaşında metrelerce yükseklikte devasa bayrak direkleriyle süslü, bütün diğer bakanlıkların bütçesini aşan dine (Diyanet İşleri Başkanlığına) ayrılan bütçesi bulunan, üç milyonu aşkın kaçak yabancı işçi çalıştıran, on milyonu aşkın yedek işgücü rezervi bulunan dünya ekonomisinde büyüklük açısından 13. sırada ve hiyerarşik emperyalist birliğin mağrur üyesi Türkiye, yıllardır özgürlük ve demokrasi taleplerini en sert biçimde boşuna bastırmamaktadır. Altemperyalist basamaklarda bulunan bir ülke için işler kolay değildir; hemen her konuda büyük ortaklara bağımlılık, sınırlandırılmış pazar ve rekabet ortamı. Bu ortamda tutarlı bir tarih ve sınıf bilincine sahip burjuvazi oyunun kuralını uygulamaktadır. Kent küçükburjuvazisinin toplumsal tabanı kesik kesimlerinin ulusal ekonomiyi (ulusal patronları) koruyan antiemperyalist söylemi tekellerin çok işine gelir; hele birde bunlar işçi sınıfını yurtseverlik maskesiyle örgütleyebilmişlerse. Tekellerin işini bozan ise, işçi ve emekçi kitlelerin Birleşik İşçi Cephesi altında kendi kavgası için örgütlenmesidir. Bunun araçları ise, işçi sınıfının mutlak yüzde yüz bağımsız tavrı ile gerçekleşebilir. Toplumda yaratılan etnisite temelli ayrılıklar; din ve mezhep kavgaları; sınıf eksenindeki çabalarla ancak bıçak gibi kesilebilir. Bunun yol ve araçları sanıldığından daha kolaydır. İşçi ve emekçiler kanlarını verdikleri ama bir türlü sahibi olamadıkları vatanın selameti için değil kendi yaşamları için örgütlendikleri mücadeleye sahip çıkarlar. Kısacası altemperyalist bir ülkede antiemperyalizm kisvesindeki şoven ve sosyalşoven yurtseverlik anlayışları faşizme kapı aralar. İşçi sınıfı ve emekçilerin kendi kavgaları için mücadelesi ise, özünde antiemperyalist bir işlev taşır. Şovenizmin ve sosyalşovenizmin yenilgiye uğratıldığı bir sınıf mücadelesi emperyalistlerin-tekellerin uykularını kaçırır. Emperyalist kapitalizmin gündeminin bilinmesi, coğrafyamız özelinde Devlet Tekelci Kapitalizminin tahlili, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin gerçek iktidarının yaratılması için bizler II. TTKK Yöntemini öne çıkarıyoruz. Varsın tezlerimiz doğru mecralarda doğru biçimde tartışılsın. PARTİ nin yokluğunda kendi derme çatma örgütünün çatısı altında kapitalizme kan verecek tezleri gündeme getirip tartıştıranların mumu Komünist tezlerin kitlelerde vücut bulmasıyla ancak ve ancak sönecektir Ağustos 2006 İsa Gözaçtı -Değerlendirme- Yakındoğu ya Emperyalist Müdahale ve Bölgesel Güç Odakları -1 Emperyalist kapitalizmin tarihine baktığımızda, Yakındoğu ya çoğu kereler emperyalist müdahaleleri görebiliriz. Emperyalist müdahalelerin özü, kapitalist pazarın kontrolü, enerji-hammade kaynaklarının kontrolü, hegemonya kurma, emperyalist sömürü önündeki engellerin kaldırılması ve kapitalist sisteme entegre etme üzerine kuruludur. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı na kadar emperyalist müdahale İngiltere emperyalizminin liderliğinde yapılıyordu. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında emperyalist liderlik Amerika Birleşik Devletleri ne geçti yılından günümüze kadar Yakındoğu ya-körfez e yapılan emperyalist müdahaleler ABD emperyalizminin önderliğinde ve emperyalist devletlerin koalisyonuyla gerçekleştirildi. Günümüzde ise Yakındoğu ya yapılan emperyalist müdahale halen sürmektedir. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında İngiltere emperyalizminin liderliğinde çizilen Yakındoğu nun sınırları, çok büyük değişikliklere uğramadan neredeyse aynen kaldı (Yakındoğu nun haritası, emperyalist politikanın temsilcileri olan Lloyd George ve Winston Churchill tarafından çizilmiştir). 1 Çelişki-çatışma-işbirlikçilik üzerine kurulan sınırlar bölgede savaşları eksik etmemiş ve emperyalist müdahalenin gerekçelerini-bahanelerini yaratmıştır. Örneğin Arap ulusu, farklı kültürel, mezhepsel, inanç farklılıklarından dolayı paramparça edilmiş, emperyalist müdahalelerle onlarca devlete bölünmüştür. Yine Kürt ulusunun coğrafyası emperyalist müdahalelerce parçalanmış, bölgesel güç odaklarına pay edilmiştir. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı ndan sonra Yakındoğu daki tek sınır değişikliği siyonist-israil Devleti nin kurulması oldu 2. Bölgedeki işbirlikçi devletler yetmezmiş gibi bölgenin çatışmalı ve gerginlik ortamına ABD emperyalizminin önderliğindeki emperyalist koalisyonun Truva Atı siyonist-israil devleti etkeni de savaş sarmalına eklenmiş, savaş bölgenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Günümüzü Anlamanın İki Ana Halkası: 1. Sosyalist Blok un Çözülüşü ve Tasfiye Edilmesi 1917 Proleter Ekim Devrimi ve sonrasında emperyalizmin zayıf halkaları kopmaya başladı. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı nda 37

20 (emperyalist savaş, aynı zamanda SSCB yi tasfiye etmeyi de içeriyordu. Böylelikle emperyalist zincirden kopan ilk zayıf halka, yeniden sisteme entegre edilmiş olacaktı.) Hitler Faşizmini yenen SSCB, emperyalizmin zayıf halkalarının kopmasını hızlandırdı ve dünyanın yaklaşık olarak üçte birinde sosyalist deneyimlerin oluşmasına katkıda bulundu. Sömürgelerde ulusal kurtuluş hareketleri gelişti, yeni bağımsız devletler kuruldu. Emperyalizme karşı bir kutup oluşturuldu. Artık dünyada ortaya çıkan sorunlar/krizler bu iki kutbun mücadelesi ve hegemonyası altında şekillenmeye/çözülmeye başladı. Kapitalist ve sosyalist sistem arasındaki hegemonya mücadelesi hiç durmadı. Görünürde statükonun korunması biçiminde tezahür eden bu hegemonya mücadelesi silahlanma, teknolojik savaş, soğuk savaş, her iki sisteme de mesafeli ve pragmatik yaklaşan Bağlantısızlar olarak kendilerini tarif eden devlet kapitalizmi niteliğindeki devletleri etkileme ya da dengede tutma ve ekonomik yardımlarla devam ediyordu. Kapitalist ve sosyalist kampın hegemonya mücadelesini 1989 yılında kapitalist kamp kazandı. Sosyalist kampın çözülmesi, çökmesi ve tasfiye edilmesi dünyayı tek bir kapitalist pazara dönüştürdü. O güne kadar iki kutbun hegemonya politikasına göre şekillenen dünya, kutbun bir yanının tasfiye edilmesiyle birlikte kaosa dönüştü. Kapitalist kampta rafa kaldırılan kamp içi hegemonya mücadelesi yeniden gündeme geldi. Kapitalist kampta yarıklar ve çatlaklar ortaya çıktı. Kamp içinde yeni kümelenmeler oluştu. ABD nin kamp liderliği tartışılır hale geldi. Ayrıca tasfiye edilen sosyalist kamp paylaşılacak yeni pazar alanlarına dönüştü. Bu durum kapitalist kamptaki hegemonya krizini derinleştirdi. Kapitalist kamptaki emperyalist güçlerin hegemonya didişmeleri dünyanın bölgesel krizlerinin çözülmesinde kendini gösterdi. İki kampın ilişkisine göre kendini konumlandıran ülkeler, tek kutuplu düzene geçişle birlikte sisteme entegrasyon konusunda sorunlar yaşamaya başladı. Sosyalist kampla ekonomik ve askeri işbirliği geliştiren ülkeler, yeni durumda yalnızlaşmaya başladılar. Bu durum bölgesel çatışma dinamiklerini tetiklemeye başladı. Kapitalist kampın hegemonya krizine, kapitalizmin yapısal krizi de örtüşmeye başlayınca ortaya çıkan çatlak ve yarıklardan bölgesel güç odakları (altemperyalist ülkeler) hareket alanlarını genişletmeye başladılar. Kapitalist kampın liderliğini elinden kolay kolay bırakmaya yaklaşmayacak olan ABD emperyalizmi Afrika, Balkanlar, Kafkaslar, Yakındoğu daki krizlerin çözümünde liderliğin kendisinde olduğunu muhataplarına (AB emperyalizmine, Japon emperyalizmine, Rusya ya, Çin e, Hindistan a, altemperyalist ülkelere ) kabul ettirmeye çalıştı Eylül Müdahalesi-Darbesi Sosyalist sistemin çözülüp tasfiye edilmesinden sonra ortaya çıkan kaosun uzun süreli belirsizliklere yol açacağının bilinciyle hareket eden ABD emperyalizmi, rakiplerinin hareket alanlarını daraltmak ve kriz yerlerine yapılan müdahalelerin maliyetini emperyalist koalisyona fatura etmek için geniş çaplı girişimlerde bulundu (Körfez e yapılan 1. Emperyalist müdahale). 11 Eylül Müdahalesi-Darbesi 3 ile dünyada neo-faşist bir dönemi başlattı. ABD emperyalizmi bütün dünyaya ya benden yanasın, ya düşmanımsın ikilemini dayattı. Hem içte hem dışta geniş bir emperyalist terör dalgası başlatıldı. Birleşmiş Milletler Nato nun siyasî organına dönüştürüldü. 11 Eylül Müdahalesi-Darbesine kadar izlenen strateji ABD karşıtlarını zayıflatma temelinde yürütülüyordu. 11 Eylül sonrası bu strateji ABD karşıtlarını yok etme eksenine oturtuldu. Afganistan a ve Körfez e yapılan 2. Emperyalist müdahalede bu strateji test edilmektedir. ABD emperyalizmi, iki kutuplu dünyada, kapitalist kutbun liderliğini yürütürken, emperyalist koalisyon, ABD emperyalizminin liderliğine rıza gösteriyordu. Tek kutuplu dünyada ise, ABD emperyalizminin liderliğine rıza gösterilecek bir nesnelliğin bulunmadığının farkında olarak hareket eden emperyalist koalisyon, ABD emperyalizminin liderliğine karşı seslerini yükseltmeye başlamıştır. Günümüzde dünya tek bir pazara dönüşmüştür. Bu tek pazarı ABD emperyalizmi denetlemek ve yönlendirmek istemektedir. Bu kapitalist tek dünya pazarında söz sahibi olmak isteyen diğer emperyalist güçler çeşitli ittifak ve birlik arayışlarına girişmişlerdir. Ayrıca bölgesel güç odakları da (altemperyalist ülkeler), emperyalist merkezlerin çelişki ve çatışmalarının yarattığı gerilimler sonucu oluşan boşluklardan yararlanarak, bir yandan emperyalist güç odaklarıyla stratejik işbirliğini geliştirirken, diğer yandan bölgesel birlik arayışlarını hızlandırmışlardır. Yeni dönemin en önemli özelliğini şöyle saptayabiliriz: Sosyalizm uygulamaları tarih sahnesinden geriye çekilmiş, iki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçilmiş, kapitalist blokta sosyalist uygulamalara karşı mücadele etmek için geçici olarak rafa kaldırılan hegemonya mücadelesi tekrar gündeme alınmış, 3. Emperyalist Paylaşım Savaşı nın nesnelliği ortaya çıkmış, enternasyonal ölçekte sosyalist hareket ve işçi sınıfı 1. raundu kaybetmiştir. Yakındoğu nun Yakın Döneminde Yaşanan Önemli Olaylar Şah Vakası İran İslâm Cumhuriyeti öncesinde, emperyalizmin bölgedeki en önemli ayağı Şah (Rıza Pehlevi) idi. Şah ın petrol fiyatlarıyla oynama 39

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) 12. Hafta Ders Notları - 03/05/2017 Arş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi Devrimci Marksizm Yayın Kurulu Uzun vadede bu felâket konusunda suçun nasýl daðýtýlacaðý çok þeyi belirleyecektir. Ýþte bu, önemli bir entelektüel

Detaylı

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Geçtiğimiz ay Suriye de Irak Şam İslam Devleti ve diğer muhalif güçler arasında yaşanan çatışmaya ilişkin, Suriye Devrimci Sol

Detaylı

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. SİYASAL PARTİLER Siyasi Parti Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. Siyasi partileri öteki toplumsal örgütlerden ayıran

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

Yeni anayasa neyi hedefliyor? Yeni anayasa neyi hedefliyor? Siyasal iktidar Yeni Anayasanın yazımına kapalı kapılar ardında devam ederken, yeni anayasanın yazılma sürecine dair öğrenebildiğimiz yegâne şey, mecliste oluşturulan uzlaşma

Detaylı

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ!

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ! DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ! DÜNYA BARIŞININ GÜVENCESİ İŞÇİ SINIFIDIR! HAKSIZ, GERİCİ VE EMPERYALİST SAVAŞLAR EMPERYALİST KAPİTALİST DEVLETLER TARAFINDAN SÜRDÜRÜLMEKTEDİR! EMPERYALİST SÖMÜRÜ SİSTEMİ İŞÇİ

Detaylı

Olmak ya da Olmamak. Cumhuriyetin temel niteliklerine

Olmak ya da Olmamak. Cumhuriyetin temel niteliklerine 2007y ý l ý ü l k e - m i z için bir ol-mak ya da olmamak savaþýna sahne olacaða benziyor. AKP, çeþitli kesimlerden gelen uya-rýlara raðmen ülkemizi bir is-lâm devletine dönüþtürme tutkusundan vazgeçmedi,

Detaylı

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi MTM Medya Takip Merkezi, 2010 yılında medyanın gündemini belirleyen konu ve olayları derledi. İki bini aşkın gazete, dergi, TV kanalı ve haber sitesinde periyodik olarak yapılan takip sonuçları, yıl boyunca

Detaylı

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar. Boyun eğmeyenler bu yana BU DÜZENİ SIFIRLA AKP eliyle sürdürülen gerici diktatörlük Türkiye'nin kaderi değildir. Bu diktatörlük bir kaza veya arızanın sonucu ortaya çıkmış da değildir. Sömürü düzeni kendini

Detaylı

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

KANLI PAZAR'DAN MECLİS BAŞKANLIĞI'NA

KANLI PAZAR'DAN MECLİS BAŞKANLIĞI'NA TBMM 27. Dönem Başkanı İsmail Kahraman'ın "Laiklik anayasada olmamalıdır" sözleri, Kahraman'ın ülkedeki en büyük gerici ayaklanmalardan biri olan ve tarihe Kanlı Pazar olarak geçen saldırının faillerinden

Detaylı

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy daşı Türk entelijansiyasının ana söylemidir. Bu gruplar birkaç yıl evvel ABD'nin Irak'ı işgali öncesinde savaş söylemlerinin en ateşli taraftarı idiler. II. Körfez Savaşı öncesi

Detaylı

Eslen: Stratejik İnisiyatif Ayrılıkçılarda

Eslen: Stratejik İnisiyatif Ayrılıkçılarda Eslen: Stratejik İnisiyatif Ayrılıkçılarda Zeynep Fazlılar Açılım sürecinin, ayrılıkçı Kürtlerin siyasi taleplerinin karşılanamaz olduğunu gösterdiğini belirten Tuğgeneral (E) Nejat Eslen; şiddet riskini

Detaylı

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Cumhuriyetin kuruluşu Anadolu insanının iman, namus, bağımsızlık, özgürlük, vatan ve millete sevgi ile bağlılığının inancı ve iradesi ile kendisine önderlik yapan Mustafa

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'de 1990'lı yıllardaki duvar yazıları, İslamcılığın yükseldiği döneme yönelik yakın bir tanıklık niteliğinde. 10.07.2017 / 18:00 Doksanlı

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB Danýþma Kurulu 38. Dönem 2. Toplantýsý 16 Nisan 2005'te Ankara'da TMMOB çalýþmalarý üzerine bilgilendirme ve TMMOB çalýþmalarýnýn deðerlendirilmesi gündemi

Detaylı

29 Eylül 2010 Çarşamba (Canlı) DÜŞÜNCE KERVANI NDA FAŞİZM ÜZERİNE TARTIŞMALAR. CUMARTESİ SU TV. SAAT: (Tekrar)

29 Eylül 2010 Çarşamba (Canlı) DÜŞÜNCE KERVANI NDA FAŞİZM ÜZERİNE TARTIŞMALAR. CUMARTESİ SU TV. SAAT: (Tekrar) 29 Eylül 2010 Çarşamba (Canlı) DÜŞÜNCE KERVANI NDA FAŞİZM ÜZERİNE TARTIŞMALAR CUMARTESİ SU TV. SAAT: 23.00 (Tekrar) Faşizm, burjuvazinin en kanlı yönetim biçimlerinden birisi olarak sosyal yaşama damgasını

Detaylı

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR ANAYASANıN TEMEL ILKELERI 2 1. madde Türkiye devleti bir cumhuriyettir. 2. Madde Cumhuriyetin nitelikleri Cumhuriyetçilik Başlangıç ilkeleri Atatürk

Detaylı

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı İş ve aş için, Demokrasi ve özgürlük için, barış sürecinin ilerlemesi için, 7 Haziran seçimlerinde HDP yi desteklemek için, Haydin

Detaylı

KAMUSALLIK YENİDEN ÇALIŞTAYI

KAMUSALLIK YENİDEN ÇALIŞTAYI 2.8.3. KAMUSALLIK YENİDEN ÇALIŞTAYI EMO Ankara Şubesi ve ODTÜ Mezunları Derneği tarafından düzenlenen Kamusallık Yeniden Uluslararası Çalıştayı 8 Ocak 2010 Cuma günü ODTÜ Mezunları Derneği Vişnelik Salonu

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX BIRINCI BÖLÜM ANAYASA HUKUKUNUN KISA KONULARI 1. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası nın Hazırlanış ve Kabul Ediliş Süreçlerindeki Farklılıklar...1 2. Üniter, Federal ve Bölgeli

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu - Aman ormancı, yaman ormancı Bıraktın bizde derin bir acı - Dua ile bisiklet gider mi?... - Özbek Paşa'dan AKP falı... Ve - Bush'tan "beni kimse sevmiyor" sendromu RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender

Detaylı

Siyasal Partiler: Kurumsallaşma, Demokrasi ve Reform. Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi

Siyasal Partiler: Kurumsallaşma, Demokrasi ve Reform. Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi Siyasal Partiler: Kurumsallaşma, Demokrasi ve Reform Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi : Kurumsallaşma ve Liderlik Siyasal parti: Halkın desteği sayesinde siyasal iktidarı kullanarak kamu hayatını

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... IX İÇİNDEKİLER...XIII KISALTMALAR...XXI TABLOLAR

Detaylı

ACR Group. NEDEN? neden?

ACR Group. NEDEN? neden? ACR Group NEDEN? neden? CİNSİYET YÜZDE % Kadın Erkek 46,8 53,2 YAŞ - - - - - - 18-25 26-35 20,1 27,6 36-45 46-60 29,4 15,2 60+ 7,7 I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz,

Detaylı

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19 09/04/2010 BASIN BİLDİRİSİ Anayasa değişikliğinin Cumhuriyetin ve demokrasinin geleceği yönüyle neler getireceği neler götüreceği dikkatlice ve hassas bir şekilde toplumsal uzlaşmayla değerlendirilmelidir.

Detaylı

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor?

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor? Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor? Gezi olaylarından bu yana Hükümetin dikişlerinin tutmadığını ve sadece patronlar tarafından değil, çeşitli cemaatler ve muhafazakar sektörler

Detaylı

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır Baki olan Rabbimiz ve davamızdır Eylül 26, 2014-2:33:00 Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Yine böyle bir şölenle inşallah, bir gün biz de Sayın Cumhurbaşkanımızın bana tevdi ettiği bu görevi bir başka kardeşimize

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 4.19.4 TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 1) Dosya No : 2013/551 E. : Ankara 17. Asliye Ceza si : 1- TMMOB YK Başkanı Mehmet Soğancı 2- TMMOB Genel Sekreteri N. Hakan Genç :2911 sayılı Toplantı ve Gösteri

Detaylı

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni:

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni: AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni: Temmuz 03, 2008-12:00:00 AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat'ın düzenlediği basın toplantısının tam

Detaylı

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz İstanbul YDK: 1 Mayıs itibariyle başlamış olan Eme(K)adın kampanyamız kapsamında güvencesiz, görünmeyen ve yok sayılan kadın emeği üzerine araştırmalar yapmaya devam ediyoruz. Bu kez bu konuda sendikal

Detaylı

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 HAZİRAN 2012 Araştırmacılar Derneği üyesi olan GENAR, araştırmalarına olan güvenini her türlü denetime ve bilimsel sorgulamaya açık olduğunu gösteren Onur

Detaylı

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU DERSİMİZİN TEMEL KONUSU 1 1. TÜRK HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARINI TANIMAK 2. TÜRKIYE DE NELER YAPABİLİRİZ SORUSUNUN CEVABINI BULABİLMEK DERSİN KAYNAKLARI 2 SİZE GÖNDERİLEN MATERYAL: 1. 1982 Anayasası: https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf

Detaylı

Türk bürokrasisinde güç mücadelesi: Muhafazakar blok ve Perinçek grubu

Türk bürokrasisinde güç mücadelesi: Muhafazakar blok ve Perinçek grubu Türk bürokrasisinde güç mücadelesi: Muhafazakar blok ve Perinçek grubu Erdoğan ın güvenlik-istihbarat yapısındaki bu güç mücadelesini nasıl yöneteceği bürokrasinin ve AK Parti nin anayasal yapısının dönüşümünü

Detaylı

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10 Gül, ABD ile hizmet sözleşmesi yapmıştır İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, dün Ankara da bir basın toplantısı düzenledi ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ü ABD ile yaptığı gizli anlaşmayı

Detaylı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneğinin girişimleriyle Yunanistan'dan gelen Batı Trakyalı öğrencilerle

Detaylı

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir. Sayın Yargıç, Ben bir yazarım. Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir. Siyasilerin, savcıların, yargıçların günün koşullarına göre değişip duran arzularına uyarak düşüncelerimi,

Detaylı

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI / Üniversite Senatosu Rektör Prof. Dr. Sait BİLGİÇ başkanlığında saat 15:00 da toplandı. Yeterli çoğunluğun olduğu anlaşıldı. Gündem onaylanarak kabul edildi. Konuların görüşülmesine geçilerek aşağıda yazılı

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI! Türkiye nin gündemine damgasına vuran önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı

Detaylı

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015 Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi Şubat 2015 Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi Medya ve İletişim Merkezi İstanbul Enstitüsü İstanbul Enstitüsü

Detaylı

Teröre karşı mücadele cephesi!

Teröre karşı mücadele cephesi! Teröre karşı mücadele cephesi! Türkiye, teröre karşı mücadele adı altında, birlik ve beraberlik içinde emekçilere yönelik bir terör rejimine sürüklenmek isteniyor. Bu nedenle milli seferberlik dahi ilan

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler Dünya üzerindeki birçok İslami kurum, kuruluş ve şahsiyetler Türkiye'de yaşanan darbe girişimi hakkında mesajlar yayımladı. 16.07.2016 / 22:09 15 Temmuz gecesi

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*)

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*) Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*) SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*) İçinde Bulunduğumuz Evre Ve Gençliğin Durumu Türkiye gibi yarı sömürge ve az gelişmiş

Detaylı

Taha Akyol OHAL. ANAYASA Mahkemesi nin denetimsizlik kararı üzerine OHAL hiçbir denetim ve denge olmadan çalışıyor.

Taha Akyol OHAL. ANAYASA Mahkemesi nin denetimsizlik kararı üzerine OHAL hiçbir denetim ve denge olmadan çalışıyor. 1 / 5 2017/02/21 14:21 Hürriyet > Yazarlar > Taha AKYOL > OHAL "Taha Akyol" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Taha Akyol" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması

Detaylı

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim 1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim Türkiye de 2007 genel milletvekili seçimlerine ilişkin değerlendirme yaparken seçim sistemine değinmeden bir çözümleme yapmak pek olanaklı değil. Türkiye nin

Detaylı

1974 Kıbrıs Barış Harekatı ndan sonra uygulanan silah ambargosu, ülkemizde savunma sistemlerinin temininde ve askeri haberleşme ihtiyaçlarının

1974 Kıbrıs Barış Harekatı ndan sonra uygulanan silah ambargosu, ülkemizde savunma sistemlerinin temininde ve askeri haberleşme ihtiyaçlarının 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ndan sonra uygulanan silah ambargosu, ülkemizde savunma sistemlerinin temininde ve askeri haberleşme ihtiyaçlarının karşılanmasında bağımsızlığın önemini gündeme getirmiş, halkımızın

Detaylı

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018 DÜŞÜNCE KURULUŞLARI Şubat 2018 Düşünce kuruluşları nedir? Nasıl çalışır? Özellikleri nelerdir? Dünyadaki düşünce kuruluşları Türkiye deki düşünce kuruluşları DÜŞÜNCE KURULUŞLARI NEDİR? DÜŞÜNCE KURULUŞLARI

Detaylı

Silahlı propagandanın amacı her şeyden önce bu suni dengenin bozulmasıdır. Şimdi hepimizin bildiği bu teoriyi Mihrac Ural ın durumuna tercüme edelim:

Silahlı propagandanın amacı her şeyden önce bu suni dengenin bozulmasıdır. Şimdi hepimizin bildiği bu teoriyi Mihrac Ural ın durumuna tercüme edelim: Hemen başlangıçta belirteyim: Bu yazı Mihrac Ural ile ilgilidir. Suni denge ile Mihrac Ural ın ne ilgisi var? diye düşünüyorsanız, okuyunca görürsünüz. Suni dengenin tanımını biliyorsunuz: Halkta potansiyel

Detaylı

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Havacılık sektörüne grev yasağı getiren yasa tasarısı mecliste onaylandı. Hava-İş Sendikası, yasa mecliste görüşülmeye başlanmadan

Detaylı

TÜRKİYE NİN NABZI AĞUSTOS 2015 ERKEN SEÇİM ÖNCESİ SİYASAL DURUM DEĞERLENDİRMESİ

TÜRKİYE NİN NABZI AĞUSTOS 2015 ERKEN SEÇİM ÖNCESİ SİYASAL DURUM DEĞERLENDİRMESİ TÜRKİYE NİN NABZI AĞUSTOS 2015 ERKEN SEÇİM ÖNCESİ SİYASAL DURUM DEĞERLENDİRMESİ MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi A.Ş. Cinnah Caddesi No: 67/18 06680 Çankaya/ANKARA Tel: (312) 441 4600

Detaylı

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, 17.00 Haberleri, 20.10.2013).

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, 17.00 Haberleri, 20.10.2013). Takdim Biliyor musunuz? Bir televizyon haberine göre Türkiye de 2014 yerel seçimlerinde muhtar adaylarıyla birlikte 830 bin kişinin aday olması bekleniyordu. Bu, Türkiye de yaklaşık her 90 kişiden birinin

Detaylı

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ!

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ! DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ! Silahlý Propaganda ve Gerilla Savaþý Nikaragua da Devrim ve Seçim Proletarya ve Sosyalist Siyasal Bilinç Demokratik Muhalefette Demokrat! Türkiye Devriminde Kürt

Detaylı

Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek

Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek Prof. Dr. Sadi Çaycı Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk AD Öğretim Üyesi Ankara 1 Giriş İlk soru: Ne durumdayız? Neden? Sebepler

Detaylı

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ Yazar : Erdem Denk Yayınevi : Siyasal Kitabevi Baskı : 1. Baskı Kategori : Uluslararası İlişkiler Kapak Tasarımı : Gamze Uçak Kapak

Detaylı

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015 R A P O R 1 Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL Mayıs 2015 Sunuş 4.264 kişi ile yüz yüze görüşme şeklinde yapılan anket bulgularına dayanan bu rapor, Mart- Nisan 2015 tarihinde Sakarya ilinin

Detaylı

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Açılış Tarihi Kapanış Tarihi Sona Eriş Nedeni 1 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17.11.1924 05.06.1925

Detaylı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ın kurum değişikliği ile Ankara Gölbaşı belediye başkan yardıcılığı görevine

Detaylı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

15 Ekim 2014 Genel Merkez ÇİN Yatırım Fırsatları Paneli 15 Ekim 2014 Genel Merkez İş Dünyamızın Saygıdeğer Mensupları, Değerli MÜSİAD üyeleri, Değerli Basın Mensupları, Toplantımıza katılımından dolayı teşekkür ediyor, Sizleri

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! Türkiye nin önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul Aydın Üniversitesi

Detaylı

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00 Türkiye de siyaset yalnızca oy kaygısı ile yapılıyor Siyasete popülizm hakimdir. Bunun adı ucuz politika dır ve toplumun geleceğine maliyet yüklemektedir. Siyaset Demokrasilerde yapılır. Totaliter rejimler

Detaylı

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU Kasım 29, 2006-12:00:00 BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK

Detaylı

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ... ÖRNEK SORU: 1 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti açısından, 30 Ekim 1918 de, yenilgiyi kabul ettiğinin tescili niteliğinde olan Mondros Ateşkes Anlaşması yla sona erdi. Ancak anlaşmanın,

Detaylı

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için 8 MART TA ALANLARA! 8 Mart, kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları için verdikleri mücadeleyi yaşamlarıyla ödedikleri bir

Detaylı

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015 Türkiye Cezasızlık Araştırması Mart 2015 İçerik Araştırma Planı Amaç Yöntem Görüşmecilerin Dağılımı Araştırma Sonuçları Basın ve ifade özgürlüğünü koruyan yasalar Türkiye medyasında sansür / oto-sansür

Detaylı

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU CHP BODRUM İLÇE BAŞKANLIĞINA YENİLİKÇİ VE BAŞARI ODAKLI BİR SİYASET İÇİN ADAY OLDUĞUNU AÇIKLADI Emre Köroğlu 29 Kasım 2015 Pazar günü yapılacak

Detaylı

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER...v GİRİŞ... 1 Birinci Bölüm Antik Demokrasi I. ANTİK DEMOKRASİNİN

Detaylı

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık Sendikamız Yapı-Yol Sen 12 Nisan 2012 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü önünde ve eşzamanlı olarak tüm şube binaları önünde, Otoyol ve Köprülerin özelleştirilmesi, görevde yükselme ve unvan değişikliği

Detaylı

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? Dünyada mal ve hizmet hareketlerinin uluslararası dolaşımına ve üretimin uluslararasılaşmasına imkan veren düzenlemeler (Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası

Detaylı

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ. 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ. 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 Adı Soyadı : No: Sınıf: 11/ SĠYASET Siyaset; ülke yönetimini ilgilendiren olayların bütünüdür.

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

frekans araştırma www.frekans.com.tr

frekans araştırma www.frekans.com.tr frekans araştırma www.frekans.com.tr FARKLI KİMLİKLERE VE YAHUDİLİĞE BAKIŞ ARAŞTIRMASI 2009 Çalışmanın Amacı Çalışma Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Türk Yahudi Cemaati ve Yahudi Kültürünü Tanıtma

Detaylı

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır. TERÖR VE BEKLENTİLER Türkiye, önce 22 Temmuz genel seçimleri ve ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile yaz aylarını kendini yenileyerek geçirmiş, sonbahara ise artan terör olayları, şehitlerimiz, onların

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI! Türkiye nin önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul Aydın Üniversitesi

Detaylı

Türk Armatörler Birliği

Türk Armatörler Birliği Cilt 1, Sayı 7-8 Bülten Tarihi : 19 AĞUSTOS 2016 TAB E-BÜLTEN TEMMUZ-AĞUSTOS 2016 Türk Armatörler Birliği 15 TEMMUZ 2016 TÜRKİYE nin KARA GÜNÜ Kara Bir Gün 15 Temmuz 2016 günü akşam saatlerinde Türkiye

Detaylı

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ i YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ ÖZKER YAŞIN NIN 1969-1972 YILLARI ARASINDAKİ SAVAŞ GAZETESİNDEKİ KÖŞE YAZILARI BEYTULLAH TOPALOĞLU 20082978 LEFKOŞA,

Detaylı

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Ýstanbul hastanelerinde GREV! Ýstanbul hastanelerinde GREV! Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Doktorlar, hemþireler, eczacýlar, diþ hekimleri, hastabakýcýlar, týp fakültesi öðrencileri ve taþeron

Detaylı

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ Türk-İş Dergisi, Ekim-Kasım 2000 Genel Başkan Danışmanı Avrupa Birliği nin kasım ayı içinde yayınlanan iki belgesi, Avrupa Birliği nin Türkiye yi üyeliğe almak

Detaylı

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42 İÇİNDEKİLER 15 Ekonomi Politiğin Konusu 16 Toplum Yaşamının Temeli Olan Maddi Malların Üretimi 17 Üretici Güçler ve Üretim İlişkileri 23 Toplumun Gelişmesinin Ekonomik Yasaları 26 Ekonomi Politiğin Tanımı

Detaylı

Teorik Bakış. Tarihte Bireyin Rolü Üzerine. Kapital'i Topraktan Çıkaranlar

Teorik Bakış. Tarihte Bireyin Rolü Üzerine. Kapital'i Topraktan Çıkaranlar Teorik Bakış Tarihte Bireyin Rolü Üzerine Tarihte Bireyin Rolü Üzerine, tarihi rollerini arayanlar için yazılmış bir makaledir. Devrimciler için yazılmıştır. Makalenin her cümlesinde mutlak bir doğruluk,

Detaylı

E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları

E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları (Üniversite Dışında Kalan Gençler İçin E-Demokrasi Projesi Anket Çalışması) Sonuçlar Bu sorgudaki kayıt sayısı: 595 Anketteki toplam kayıt: 595 Toplama göre yüzde: 100.00%

Detaylı

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar?

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar? GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar? ARAŞTIRMA Araştırmayı nasıl yaptık? 6 7 Haziran Perşembe ve Cuma günleri Her 2 saatlik zaman diliminde 400 kişiyle görüşerek Gezi Parkı alanına

Detaylı

Nedim Şener'den belgelerle Fetullah Gülen kitabı

Nedim Şener'den belgelerle Fetullah Gülen kitabı Nedim Şener'den belgelerle Fetullah Gülen kitabı Şener in yeni baskısı yapılan kitabı bu alana ilgi duyan okurlar için iyi bir seçim. Posta Gazetesi yazarı Gazeteci Nedim Şener in Ergenekon Belgelerinde

Detaylı

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK 2 Takdim Planı Modernleşme Süreci Açısından Devlet Devlet-Toplum İlişkileri Açısından Devlet Teşkilatlanma

Detaylı

Sosyal Araştırmalar Enstitüsü 1 Kasım 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

Sosyal Araştırmalar Enstitüsü 1 Kasım 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması Sosyal Araştırmalar Enstitüsü 1 Kasım 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması 4 Kasım 2015 Not: bu dosyada iletilen veriler görselleştirilirken slide da belirtilen logo, örneklem bilgisi (n=) ve Ipsos

Detaylı

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015 ARGETUS ARAŞTIRMA, DANIŞMANLIK, EĞİTİM, PROJE VE ORGANİZASYON AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI 25 AĞUSTOS 2015 Mehmet Akif Mah.Recep Ayan Cad. Günaydın Sok. No:6 Kat:3 Çekmeköy

Detaylı

Halk Erdoğan'a Ey Tayyip, ananı da al ve git demiştir. Uğur Mumcu yine haklı çıkmıştır.

Halk Erdoğan'a Ey Tayyip, ananı da al ve git demiştir. Uğur Mumcu yine haklı çıkmıştır. Halk Erdoğan'a Ey Tayyip, ananı da al ve git demiştir. Uğur Mumcu yine haklı çıkmıştır. 7 Haziran 2015 Genel seçimleri saat 22:30 itibarı ile yaklaşık olarak %99,9 oranında tamamlandı. 2011 deki genel

Detaylı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı - 'Büyük haber gazetecinin ayağına gelmezse o büyük haberin ayağına nasıl gider? - Söz ağzınızdan bir kez kaçınca rica minnet yemin nasıl işe yaramaz? - Samimi bir itiraf nasıl harakiri ye dönüştü? - Evren

Detaylı

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018 ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018 ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞ KOŞULLARI Demokrasi Kültürümüzün Yetersizliği Bedeli ödenmeden demokrasiye girmiş olmamızın sıkıntılarını çekiyoruz. Art

Detaylı