Anısı Parti-Cephede Büyüyor

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Anısı Parti-Cephede Büyüyor"

Transkript

1

2 Anısı Parti-Cephede Büyüyor Mücadelemizin yarattığı değerlerin, ahlakın, kültürün, adaletin kısaca yeni insanın temsilcisi fedakar, gösterişsiz, yalın ve mütevazi kişiliğiyle de gerçek anlamıyla bir halk adamı ve devrim emekçisi... Şaban Şen, devrimci düşüncelerle okuduğu Öğretmen Okulu'nda tanıştı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Dev-Genç'li olarak mücadelesine devam etti. O dönemde sivil faşist saldırı ve işgallere karşı en ön saflardaydı. Faşist işgal altındaki okulunda faşistlerin saldırıları karşısında yılmadı. Önderlik yaptığı diğer Dev-Genç'lilerle birlikte önceleri sayılarının azlığına bakmadan, bıkmadan, usanmadan mücadele etti. Gün oldu dayak yediler, ama dayak atmasını da öğrendiler. Yüz oldular, bin oldular ve faşistleri okullarında barındırmadılar. 12 Eylül öncesi mücadele içinde pişen Şaban gençliğin önderi, öğretmeni ve öğrencisiydi yılında 19 yaşında cezaevine girdiğinde tecrübeli bir Devrimci Sol savaşçısı olarak cezaevi yaşamı boyunca her direnişin en önünde yerini aldı. 12 Eylül cuntasını cezaevinde karşılayan Şaban, cuntanın tutsakları teslim alma politikasına da karşı koyanların en önündeydi Ölüm Orucu Direnişinde ilk grupta yer alarak inançları için ölümü tereddütsüz göze aldı. 75 gün süren direniş ve ölümü yaşayanlardandı. Sabırlı, sevecen, sıcak kişiliğiyle küçüğünden büyüğüne herkesin sevdiği ve saygı duyduğu bir insandı. Görevi gereği Avrupa'da bulunduğu dönemde de gün oldu bildiri dağıttı, gün oldu afişler hazırladı.. Küçük büyük demeden her işe koşturan bir görev adamıydı. Kavga adamı Şaban Şen'i yine bir görev sırasında, 18 Aralık 1991 'de Belçika'da geçirdiği bir trafik kazası sonucu kaybettik Evet Şaban Yoldaş; geçen dört yılda nice canlarımızı daha şehit verdik. Ama savaşımız büyüdü, gelişti. Sizlere verdiğimiz sözü yerine getirmenin onur ve gururunu yaşıyoruz bugün. Artık Partili-Cepheli yürüyoruz iktidara. O güzel günde hep baraber söyleyeceğiz türkülerimizi, hep beraber duracağız halaya, tümlerimizi hep beraber çekeceğiz. Biliyoruz bunu.

3 Tutsaklara Özgürlük! Kürdistan'dan Kanlı Ellerinizi Çekin M. Ali BARAN Özel bazı gelişmeler olmazsa, oligarşinin devrimcileri serbest bırakması mümkün değildir. Devrimci tutsakların özgürlüğü mücadelenin bir talebi olarak bütün devrimci demokrat örgütlere, kişilere kitlelere kavratılmalıdır. Af değil, TUTSAK- LARA ÖZGÜRLÜK sloganı etrafında bu mücadele şekillendirilip geliştirilmelidir. Burjuvaziden devrimcilerin affedilmesini istemek, faşizmin haklılığını, devrimcilerin haksızlığını ve pişmanlığını kabul etmek demektir.düzenin suç ve suçlu ürettiği bu koşullarda siyasiler dışındaki tutuklu ve hükümlüler için de af istemek suç üretenin ve gerçek suçlunun düzen olduğunu gizlemek anlamına gelir. Bunun için adli tutuklu ve hükümlülerin sorumlusunun da düzen olduğu propagandasını yaparak serbest bırakılmalarını, özgürlüklerini istemeliyiz. ezaevleri, burjuva iktidarların otoritesini süreklileştire-bilmesi ve siyasi muhaliflerin etkisiz hale getirilmesi için vazgeçemeyecekleri önemli bir baskı kurumudur. Cezaevleri, yalnız siyasi muhaliflerin doldurulduğu yerler değildir; aynı zamanda suçlu üreten düzenin kendi suçlarını gizlemek, halk üzerinde otoriter, baskıcı yönetimini süreklileştirmek için halkın küçümsenemeyecek bir kesiminin atıldığı yerlerdir. Düzenin istikrarı bozuldukça toplumun hemen tüm kesimlerinde ekonomik, politik, ahlaki, sosyal bir çok "suç" ortaya çıkar. Bir burjuva partisi başkanının deyişiyle "bugünkü ahlaki çöküntünün, değer kaybının sorumlusu, sürekli artan enflasyondur." Kuşkusuz, burjuva bakış açısıyla dahi, onbinlerce insanın sürekli olarak suç işlemesi ve yüzbinlerin, milyonların bu potansiyeli taşıması sadece enflasyonun yüksekliği ile açıklanamaz. Düzen, sömürüyle, empoze ettiği kültürüyle, ideolojisiyle, ahlaksızlığıyla "suçlu" üretmektedir. Burjuvazi suçluyu yaratmakta ve cezalandırmakta ama bu cezalandırma kendi açmazını da beraberinde getirmektedir. Cumhuriyet tarihinin hemen her döneminde, cezaevleri dolup taşmıştır. İktidarlar ve burjuva partileri halkın keskinleşen çelişkilerini yumuşatabilmek, sürekli çoğalan tutuklu ve hükümlüleri azaltmak için, "devletin büyüklüğü" ve "affediciliği" demagojisiyle sık sık af mekanizmasını da işletmek zorunda kalmışlardır. Mevcut düzende geleceklerini göremeyenler, çalıştığı halde aç kalanlar, ahlaksızlıklara uğrayanlar, zulüm görenler düzenin suç saydığı fiilleri işlemeye devam edeceklerdir. Hiç bir baskı ve zor bu gerçeği değiştiremez. Genel olarak halkın düzen yasalarının dışına çıkan ve düzenin suç sayarak cezalandırdığı davranış biçimleri, halkın düzene karşı bilinçsiz tepkileridir. Halk, işkenceyi, cezaevinde yatmayı göze alarak, düzenin yasalarını çiğniyorsa ve bu durum artan bir özellik gösteriyorsa, devletin yasa ve kurallarının halk üzerindeki saygınlığı ve yasaların korkutuculuğu da giderek ortadan kalkmaya başlıyor demektir. İşkenceciler, katliamcılar ve faşist halk düşmanları hariç, düzen tarafından "suçlu" ilan edilen bütün tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılması talebini yükseltmek de devrimcilerin görevi olmalıdır. Devrimci mücadelenin geliştiği her dönemde, devrimci ve yurtsever örgütlerin, kadro, savaşçı ve sempatizanların, ilerici ve demokratların tutsak edilmesi, burjuva iktidarlarının genel bir baskı yöntemidir. Burjuva iktidarlar, cezaevlerinin tutsaklarla doldurulduğu ve giderek toplumsal bir olgu olmaya başladığı koşullarda, eğer dışarıdaki devrimci harekete büyük darbeler vurmuş veya pasifize etmişlerse yine devletin affediciliği masallarıyla çeşitli görünümlerde tutsakları serbest bırakırlar. Bugün faşizm, bütün baskılara rağmen tutsakları sindiremedi, özgürlük eylemlerini engelleyemedi ve dışarıdaki devrimci mücadeleden soyutlayamadı. Tutsakların direnişi, pasif bir mücadele biçimi olan açlık grevlerinden, barikatlara ve isyanlara doğru bir rota izleyerek gelişmektedir. İktidarların bu isyanları kanla bastırma yöntemleri ters tepmiş, daha büyük ve kararlı isyanlara dönüşerek, faşizme meydan okuyan ve teslim olmayan bir mücadele mevzisi ortaya çıkmıştır. Tutsakların bu kararlı direnişi ve meydan okuyuşu daha geniş çevrelerin sahiplenmesini, protestolarını gündeme getirmiştir. Oligarşi uyguladığı bütün vahşete rağmen, devrimci mücadeleyi geriletemedi. Tersine, mücadele kitleleri kucaklayarak büyümüş ve iktidarlar tüm ekonomi ve politikalarını devrimci mücadelenin bastırılması üzerine şekillendirmiş ve bu durum onları daha büyük sorunlarla başbaşa bırakmıştır. Bu koşullarda özel bazı gelişmeler olmazsa, oligarşinin devrimcileri serbest bırakması mümkün değildir. Devrimci tutsakların özgürlüğü mücadelenin bir talebi olarak bütün devrimci demokrat örgütlere, kişilere kitlelere kavratılmalıdır. Af değil, TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK sloganı etrafında bu mücadele şekillendirilip geliştirilmelidir. Burjuvaziden devrimcilerin affedilmesini istemek, faşizmin haklılığını, devrimcilerin haksızlığını ve pişmanlığını kabul etmek demektir. Düzenin suç ve suçlu ürettiği bu koşullarda siyasiler dışındaki tutuklu ve hükümlüler için de af istemek suç üretenin ve gerçek suçlunun düzen olduğunu gizlemek anlamına gelir. Bunun için adli tutuklu ve hükümlülerin sorumlusunun da düzen olduğu propagandasını yaparak serbest bırakılmalarını, özgürlüklerini istemeliyiz. Birçok aydın, demokrat oldukları iddiasında bulunanlar, hatta bir çok devrimci demokrat örgüt, yazma, konuşma tutumları dolayısıyla

4 tutuklananları "düşünce suçlusu" olarak kabul edip sahiplenmektedir. Bu sahiplenmeyle iktidara protestolar yağdırırken genç-yaşlı, kadın-erkek yüzlerce insanımızın kurşunlarla delik deşik edilmesi, her türlü yasa ve ahlak çiğnenerek katledilmesi, işkence görmesi hatta organlarının kesilip teşhir edilmesi, ırzlarına geçilmesi gibi binlerce olay karşısında sessiz kalmaktadırlar. Burjuvazi, "düşünebilirsin ama düşüncelerini söyleyemezsin, eyleme geçemezsin" diyerek devrimcileri zararsız bir konumda tutmak istemektedir. Böylece, "düşünmek değil, eylem suçtur" yalanını yayarak kendilerinin düşünce özgürlüğünden yana olduklarını göstermektedirler. Çeşitli aydın ve demokratlarımız da burjuvazinin bu düşüncesine çok önem vermiş olsalar gerek ki, "düşünce suçlusu" söz konusu olunca bir şeyler yapma gereği duydukları halde, faşizme karşı savaşta insanlarımıza, her türlü yasa dışı muamelenin, işkencenin ve katliamların yapılmasını hoşgörür olmuşlardır. "Düşünce" ve "terör" suçlusu ayırımı faşizmin ölçüsüdür. Aydınlar, demokratlar bu ayırımdan, bu yanlış düşüncelerden uzak durmalıdır. Bugün cezaevlerinde yaklaşık 15 bin siyasi tutuklu faşizme ve emperyalizme karşı olan düşünceleri nedeniyle tutsak edilmiştir. Tutsaklar pişmanlık getirip faşizmden af dilememekte ve mücadeleye devam etmektedirler. Ölen, işkence gören, tutsaklık koşullarında dahi halkların özgürlüğü için kendilerini feda eden bu insanlar düşüncelerinden dolayı tutsak edilmemişse, hiç kimse düşünce suçlusu olamaz. Düşüncelerini eyleme geçirmeyenler, faşizme karşı savaşmayanlar düşünüyor olamazlar. Ülkeleri için, halkları için mücadele eden tutsakların özgürlüğünü savunmak, faşizme karşı olduğunu söyleyen, demokratlık iddiasında bulunan herkesin görevidir. Düşünce ve "terör" suçlusu ayrımı yapmak, faşizmin devrimcilere yönelik "terörist" suçlamalarını kabul etmek ve devrimcilere karşı faşizmin her türlü uygulamasını onaylamak demektir. Tutsakların direnişleri, seçim ve yeni hükümetin kurulması süreci de dikkate alınarak güncel taleplerle biçimlenmelidir. Direniş iktidarın açıklamakta güçlük çektiği ve her geçen gün biraz daha teşhir olduğu KAYIPLA- RIN BULUNMASI, İŞKENCECİLE- RİN VE KATLİAM YAPANLARIN YARGILANMASI ile, Kürt halkının kimliğini kabul etmeyen ve bunun için zulüm uygulayan politikanın teşhiri KÜRDISTAN'DAN KANLI ELLERİNİZİ ÇEKİN, HALKLAR KARDEŞTİR, temelinde meşru bir zeminde yayılarak yükselmelidir. Tutsakların direnişleri, bu taleplerle yükselirken, devrimci demokratlar, aydınlar - Bugün cezaevlerinde yaklaşık 15 bin siyasi tutuklu faşizme ve emperyalizme karşı olan düşünceleri nedeniyle tutsak edilmiştir. Tutsaklar pişmanlık getirip faşizmden af dilememekte ve mücadeleye devam etmektedirler. Ölen, işkence gören, tutsaklık koşullarında dahi halkların özgürlüğü için kendilerini feda eden bu insanlar düşüncelerinden dolayı tutsak edilmemişse, hiç kimse düşünce suçlusu olamaz. Düşüncelerini eyleme geçirmeyenler, faşizme karşı savaşmayanlar düşünüyor olamazlar. - Ülkeleri için, halkları için mücadele eden tutsakların özgürlüğünü savunmak, faşizme karşı olduğunu söyleyen, demokratlık iddia* sında bulunan herkesin görevidir. Düşünce ve "terör" suçlusu ayrımı yapmak, faşizmin devrimcilere yönelik "terörist" suçlamalarını kabul etmek ve devrimcilere karşı faşizmin her türlü uygulamasını onaylamak demektir. tüm sol kesimler; "TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK, KAYIPLAR BULUN- SUN, İŞKENCECİLER VE KATLİ- AMCILAR YARGILANSIN, KÜR- DİSTAN'DAN KANLI ELLERİNİZİ ÇEKİN, HALKLAR KARDEŞTİR" düşünce ve talepleri etrafında her türlü mücadele biçimiyle iktidarı hedeflemeli, baskı unsuru olmalı ve tutsakların direnişiyle birleşerek mücadeleye ivme kazandırmalıdır. Tutsaklara özgürlük, tüm adli tutuklu ve hükümlüler serbest bırakılsın şiarı herkes tarafından benimsenmeli ve yükseltilmelidir. Hemen tüm burjuva partilerinin demokrasi-cilik oyununa başvurduğu, halkı va-adler yağmuruna boğduğu seçimler sürecinde, her demokratın kabul edebileceği bu talepleri kabul etmeyen, mücadelesini vermeyen hiç bir kurum ve kişi demokrat olamaz. Her ne gerekçeyle olursa olsun, tutsakların özgürlüğünü istemeyenler devletin terör politikasını onaylıyor demektir. Kayıplara ve işkencelere karşı çıkmayanlar, katliamcıların yargılanması için seslerini yükselt- meyenler devrimcilere ve faşizme karşı mücadeleye düşman olup devletin safındadırlar. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını kanla boğmaya çalışan devlete karşı çıkmak ve Kürt halkının ulusal mücadelesinin yanında olmak her demokratın başat görevi olmak zorundadır. Bunu savunmayanlar, soykırımdan ve katliamlardan yanadırlar. Bu talepleri sahiplenmek devlete karşı çıkmak, faşizme karşı mücadele etmek, hazırlanan bir protesto ve ilan metnine imza atmak veya "protesto ediyorum" komedisinden çıkmalıdır; somut olarak kendini hissettiren, adım adım büyüyen, sokaklara taşan bir hat izlemelidir. Aydınların, sanatçıların mesleki örgütlerinin, sendikaların hemen tüm toplum kesimlerinin küçük büyük gruplar halinde, bireysel olarak bu talepler için çok çeşitli biçimlerde seslerini duyurabilmelerinin onlarca yolu vardır. Gerçekten istendiğinde bu yolların neler olduğu kolayca bulunup hayata geçirilebilir. Susmak, tepki göstermemek, mücadele edenleri yalnız bırakmak, daha çok kayıp, işkence, katliam ve daha çok soykırımdır. Gerçekleri bildikleri halde rahatlarının bozulmaması ve bencillikleri nedeniyle susanlar, mücadeleye katılmayanlar, mücadele edenleri desteklemeyenler, tarih ve halk önünde bu katliamların, soykırımların sorumlusu olmaktan kurtulamaz. Hiç kimse ideolojik kılıflarla terörist demagojileriyle kılıf bulmaya çalışmamalıdır. Sorun, farklı ideolojilerden öte bir ahlak ve vicdan sorunu haline gelmiştir. Halkımıza ve devrimcilere uygulanan zalimliği bütün dünya duymuşken "ben duymadım, bilmiyordum" veya "kitle hazır değil" türü gerekçeler, hiç kimseyi sorumluluktan kurtaramaz. Böyle diyenler yalan söylüyordur. Biliniyorlarsa öğrenmelidirler. Kitle hazır değilse kendileri yapmalıdırlar. Hala faşizm tarafından herşeyiyle teslim alınamamış, az da olsa ahlak, namus ve vicdanı olduğunu söyleyenler; kendi kişiliklerini, onurlarını kurtarmak için, faşizme karşı savaşa katılmalı ve destek vermelidirler. Bu savaşa katılmayan, aydınların, demokratların, aydınlığından ve demokratlığından söz edilemez. Düşüncelerinden dolayı öldürülenler, her türlü işkenceyi görenler ve tutsak edilenler devrimcilerdir. Bunun dışında düşünce suçlusu yoktur. Faşizm kendisine karşı her türlü düşünceye düşmandır. Düşünce eylemdir. Eylemsiz düşünce olamaz. Devrimciler vatanlarını ve halklarını düşündükleri için kaybediliyor, katlediliyor, tutsak ediliyor. Düşünenler, halk gerçeğini anlıyor, hak ve özgürlükleri için mücadeleye atılıyor. Mücadeleye atılan halk da kaybedilerek, katledilerek tutsak edilerek bedel ödüyor. Düşünmeyenler artık düşünmeli ve düşünmenin bedelini, halkla birlikte aynı safta mücadele ederek ödemelidir.*

5 Bütün burjuva faşist partiler suçludur! PARTİLERE SESLENİYORUZ; SEÇİMLERDEN ÇEKİLİN HEDEFİMİZ OLMAYIN! Yıllardır bizi sömürenler, zulmedenler, yine seçim meydanlarında. Yine yalan vaatlerle bizlerin oylarının peşine düştüler. Oy istiyorlar... Köylerimizi yakanlar, boşaltanlar, kondumuzu yıkanlar, en yiğit evlatlarımızı katledenler, kaybedenler kapı kapı dolanıp oy istiyorlar. Biraz daha katledelim, yakalım, yıkalım diye. Bizlerden, kontrgerilla merkezine dönüşen meclise, kontra şeflerini göndermemizi istiyorlar. Açıkçası suçlarına ortak arıyorlar. Hayır! Oy vermeyeceğiz. Hesap Soracağız! Çünkü tüm burjuva faşist partiler suçludur! Evet, SUÇLUSUNUZ! Her türlü yolsuzluk, ahlaksızlık, yağmacılık, sömürü ve vurgunculukla yıllardır bir kene gibi halkımızın kanını emdiniz. Halkımıza zulmü, işkenceyi, katliamları reva gördünüz. Şimdi hesabı soruluyor. RP VE DYP'YE SALDIRI Halka kan ve gözyaşından başka birşey vermeyen bütün burjuva partilerini uyaran Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi, bu uyarıya uymayan burjuva partilerine karşı eylemlerini artırdı. Halkımızın dini inançlarını kullanarak ve bunu partisinin propagandsı haline getiren Refah Partisi'nin Bahçelievler'deki seçim irtibat bürosu DHKC tarafından 10 Aralık günü molotoflanarak tahrip edildi. Ayrıca iktidar olduğu dört yıldır 300 insanımızın kaybedilmesinden ve katledilmesinden sorumlu DYP'nin Bağcılar seçim irtibat bürosuda molotoflandı. SUÇLUSUNUZ! Ülkemizi ekonomik, siyasi ve askeri olarak emperyalizmin işgali altına soktunuz. Ve ülkemizin her karış toprağını emperyalizme peşkeş çektiniz. Çekmeye devam ediyorsunuz. Bu yüzden Halk Kurtuluş Savaşçıları sizden hesap soruyor. TÜRKEŞ HAYRANI DSP'NİN SEÇİM BÜROSU BOMBALANDI Seçimlerde yeniden "umut" gibi sunulmaya çalışılan Ecevit'in DSP'side DHKC'nin eylemlerinden nasibini alıyor. DSP'nin Maltepe seçim irtibat bürosu 13 Aralık günü bombalandı. DHKC savaşçıları, "Yaşasın Halkın Adaleti, Seçimler Çare Değil, Kurtuluş Devrimde, Kurtuluş DHKP/C'de" sloganlarıyla eylemi üstlendiler. DHKC BURJUVA PARTİLERİN ANLAYACAĞI DİLDEN KONUŞUYOR CHP'nin Darıca Belde örgütüde anladığı dilden karşılığını almada gecikmedi. Halk Kurtuluş Savaşçıları 12 Aralık günü CHP Darıca Belde örgütüne yönelik bir saldırı gerçekleştirdi. Saldırı sonrasında binaya Cephe bayrağı ve 'Tüm Partilere Sesleniyoruz; KATİLLERİ MECLİSE TAŞIMAKTA KURTARAMAYACAK SİZLERİ Tüm burjuva faşist partilerin hepsinin halka karşı yapılan baskı ve zulümden birinci dereceden sorumlu olduğunu belirten DHKC, partilerin irtibat bürolarına ard arda saldırılar düzenliyor. Son olarak 14 ve 15 Aralık tarihlerinde DSP'nin Gültepe ve Harmantepe Kar sokaktaki seçim irtibat bürolarına, RP'nin Gaziosmanpaşa, Kağıthane ve CHP'nin Sokullu'daki seçim irtibat bürolarıda DHKC tarafından molotoflandı. Seçimlerden Çekilin Hedefimiz Olmayın yazılı bir de bomba süsü verilmiş pankart asıldı. SUÇLUSUNUZ! Dağların en ücra köşelerine, gecekondu sokaklarına kadar ülkemizi kan gölüne çevirdiniz. Kürdistan'da binlerce köyü yaktınız, yıktınız, boşalttınız. insanlarımızı göçe zorladınız. 300 insanımızı kaybettiniz, katlettiniz... Artık Halk Kurtuluş Savaşçılarımız sizlere geride sorulmadık hesabımızın kalmayacağını gösteriyor. SUÇLUSUNUZ! Yüzlerce.binlerce işçiyi sokağa attınız. Köylüleri, emekçileri, alınterlerinin karşılığını alamaz hale getirdiniz. Bir avuç asalağın biraz daha zenginleşmesini, halkımızın ise daha da yoksullaşmasını sağladınız. Şimdi sonuçlarına siz katlanın. MECLİSE'DE GİRSELER SONLARI ŞİMDİDEN BELLİ DYP kontra çetelerini meclise taşımaya çalışıyor. Gazi katliamının sorumlusu bu çetelere DHKC daha şimdiden sonlarını ne beklediğinin mesajını vermeye başladı. Gazi mahallesindeki DYP seçim irtibat bürosu DHKC savaşçıları tarafından 11 Aralık günü ses bombası atılarak tahrip edildi.savaşçılar eylemlerinin devam edeceğini belirterek halkı Devrimci Cephe'ye güç vermeye çağırdılar. MHP BİNASI BOMBALANDI 24 Aralık seçimleri öncesi DHKC faşist odakları dağıtıyor. İzmir Sema Aydan Köyü'nde bulunan MHP binası 14 Aralık günü DHKC savşaçıları tarafından bombalandı. Seçimleri protesto etmek amacıyla yapılan eylem "Seçim Çare Değil Kurtuluş Devrimde" denilerek üstlenildi.*

6 İstanbul Esenyurt'ta Kavıpların Bulunması İcin Jandarma Devriyesine Saldırı Faşizmi Seçimle Değil, Devrimle DHKC Basın Bürosu 10 Aralık 1995 tarihli 23 No'lu açıklama ile Esenyurt'ta jandarmalara yönelik olarak gerçekleştirilen eylemi üstlendi. Zulüm ve sömürünün sorumluları, halkı yeniden aldatarak iktidar olmak için oy istiyorlar. Hepsi de iktidar olduklarında halkı refaha kavuşturmaktan, özgürlükten, demokrasiden söz ediyor. Özgürlük nedir, demokrasi nedir; demokrasiyi yok edenler, halkı yoksulluğa mahkum edenler, kan dökenler kimlerdir, hiç söz etmezler. Bütün bunları yapan, yaptıran ülkemizi yaşanmaz hale getirenler hükümetlerde ve muhalefette yer almış tüm burjuva partileridir. Hiç kimse, hiç bir parti faşist devletin ordusuna, polisine, Anayasasına, yasalarına, eğitimine, adaletine, sistemin bütün işleyişine temelden karşı olmadan, halka özgürlük ve kurtuluş sağlayamaz. Devlete karşı olmak faşizme karşı savaşmaktır. Faşizme karşı savaşıldığında devletin ordusu ve polisiyle çatışmak kaçınılmazdır. Çünkü ordunun ve polisin görevi; faşist devleti koruyarak yıkılmasını engellemektir. Emperyalistlere ve onların işbirlikçilerine göre halk düşmanı faşist devleti yıkmak İsteyen herkes teröristtir ve teröristler, görüldüğü yerde yok edilmelidir. En azından tutsak edilmelidir. Bu durum ülkemizde öyle bir hale gelmiştir ki, hak ve özgürlükleri için mücadele eden işçiler, köylüler, memurlar, tüm emekçiler devletin faşist ordusunun ve polisin zulmüne uğramış, terörist ve bölücü damgasını yiyerek işkence görmüş, tutuklanmış, katledilmiş, sürgün edilmiştir. Halk faşizmin zulmüne boyun eğmedikçe daha çok baskı görmüş ve ülkenin hemen her köşesinde zalime ve zulme karşı mücadele büyümüş ve gelişmiştir. Halktan tecrit olan burjuva partileri giderek halkın büyük çoğunluğunu terörist olarak görmeye başlamış, zulmünü daha çok artırmış ve zulümle halkın sesini kesmek için orduyu ve polisi seferber etmişlerdir. En küçük bir hak arayışında, işçi grevlerinde, üniversitelerde, köylerde hemen heryerde halk ne zaman hak arasa, ne zaman demokrasi, özgürlük, emeğin hakkından söz etse karşısında jandarma dipçiğini, polis copunu, kurşunları, bombaları ve işkenceyi görmüştür. Ordu, sözümona dış güçlere karşı ülkeyi ve halkı korumak için oluşturulmuştur. Bu büyük bir yalandır. Günümüzde bizim gibi ülkelerde ordu; sadece ve sadece emperyalizmin ve hakim güçlerin çıkarlarını korumak ve kollamak için ayakta tutulmakta, bu amaçla daha çok büyük silahlarla donatılmakta ve halkın üzerine sürülmektedir. Ordu, esas olarak dışa karşı değil, halkın isyanını, devrimi engellemek görevini üstlenmiştir. Onyıllardır, halkın isyanlarını kanla bastıran, bütün ordu karargahlarını, jandarma karakollarını işkence ve zulüm merkezlerine çeviren, nerede bir sömürü ve zulüm varsa güvenliğini alan bu ordudur, Amerikan emperyalizmi tarafından eğitilen, denetlenen ve sık sık darbelerle iktidara gelen ordu bu ordudur. Bütün dünyada ve ülkemizde artık varlığı bir sır olmayan ABD emperyalizminin politikaları, planları, tekniği ve finansmanıyla kurulan kontrgerilla bu ordunun içindedir. Ordu halkın değil, faşist hükümetlerin ve emperyalistlerin ordusudur. Silahları, beyinleri emperyalizmin ve faşizmin emrindedir. Düşmanları ise, halktır. Bütün eğitimleri, tatbikatları esas olarak halk isyanlarının nasıl bastırılacağı, terörist dedikleri devrimci eylemlerin nasıl engelleneceği ve devrimcilerin nasıl imha edileceğine göre düzenlenmiştir. Polisin yaptıkları çok daha açıktır. Halk günlük yaşantısında polisin insanlıktan çıkmış, kişiliğini satmış, parababaların, hükümetin, mafyanın çıkarlarını korumak için her türlü ahlaksızlığı, cinayeti, yolsuzluğu, işkenceyi yaptığını biliyor. Polis denilince akla karakollarda halka zulmeden, sokaklardan rüşvet toplayan, halka saldıran, cinayet işleyen devletin kiralık katilleri akla gelmektedir. Bugün, emniyet genel müdürlüğü yönetiminde istihbarat, bilgi, silah vb. her türlü olanakla donatılmış ve bütün illerde her mahalle ve beldeye kadar resmi sivil olarak örgütlenmiş polis merkezleri oluşturulmuştur. Bunların görevi, halkın devlete karşı mücadelesini hak aramasını engellemek için tutuklama, işkence, öldürme, kaçırma, kaybetme, grev ve direnişleri dağıtmaktır. Polis ve Ordu; birbirinden ayrılamaz. Bunlar, faşist devletin, emperyalizmin silahlı koruyucularıdır. Kontrgerillanın bir bölümü de emniyet müdürlükleri içerisinde örgütlenmiş ve emniyet müdürlerinin

7 Yeneceğiz denetiminde faaliyetlerine devam etmektedir. Ordunun bir bölümünü de jandarma oluşturur. Jandarma kırsal alanların polisidir. Şehirdeki polisin yerini köylerde jandarmanın işkencesi, sömürü bekçiliği ve cinayetleri almıştır. Hemen bütün jandarma karakolları burjuva partilerinin, hükümetlerin, büyük toprak sahipleri ve ağaların, tefeci tüccarların çıkarlarını korumak için halka zulmetmiş ve bu görevlerine devam etmektedir. Kontrgerillanın kırsal alandaki görevlerini de jandarma yerine getirmektedir. Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde örgütlenen JİTEM, Jandarmanın kontrgerillasıdır. Faili meçhul diye adlandırılan bütün cinayetler, kaçırmalar, kaybetmeler, infazlar, jandarma, polis ve ordu tarafından gerçekleştirilmektedir. Artık hiç bir yalanla saklanamayacak kadar açık gerçek şudur; ordu, polis ve jandarmanın emperyalizmin, sömürücü işbirlikçilerin ve zalimlerin silahlı koruyucusu, halka karşı savaşan faşist devleti koruyan halk düşmanları olduğudur. Sömürüden, zulümden, işkenceden, katliamlardan, kayıplardan, ülkemizin emperyalizme bağımlılığından halkımızın onursuzca bir yaşama mahkum edilmesinden ordu ve polis sorumludur. Ordu ve polis emperyalistlerin ve hükümetlerin emirleriyle hareket etmiş, onların çıkarlarını savunarak halka karşı silah kullanmış ve halen de kullanmaya devam etmektedir. Ülkemizde özgürlükleri, demokrasiyi, bağımsızlığı, hak ve hukuku savunmak; emperyalizme, faşizme ve kapitalizme karşı savunmak demektir. Emperyalizme ve faşizme karşı savunmak, öncelikle faşist orduya, polise ve tekellere karşı savaşmak ve mevcut sistemi reddetmek demektir. Bütün burjuva partileri ve meclise girerek halka özgürlük vaad edenler, mevcut sistemin savunucularıdır. Hiç biri sömürüye, zulme halkın katledilmesine karşı değildir. Sömürücülerin, zalimlerin, katillerin koruyucusu ordu ve polisi değil suçlamak, hesap sormak, eleştirmekten bile korkarlar. Daha doğrusu eleştirmek istemezler. Çünkü sömürü ve zulmün sürmesi için bütün partilerin onlara ihtiyacı vardır. Devletin, sömürü ve zulüm mekanizması olduğunu kabul etmez ve tüm güçleriyle devleti kurtarmaktan söz ederler; çünkü faşist devletin yaşaması hepsinin çıkarınadır. Faşist devleti yıkmadan ne sömürü ne de zulüm yok edilemez. Hak ve özgürlükler kazanılamaz, halk için demokrasi yaratılamaz. Yaratırız diyenler halkı aldatıyorlar. Halkın özgürlüğü ve demokrasisi, halkın devrimci iktidarıyla sağlanabilir. Halk ise, iktidarı, ancak faşist devlete, onun ordusuna, polisine ve tüm kurumlarına karşı savaşarak, onları yıkarak, bütün halk güçlerini devrimci cephede birleştirip, faşist cepheyi yenerek gerçekleştirilebilir. Barışı sağlamak, akan kanı durdurmak, demokratik hakları elde etmek burjuvazinin it dalaşının hakim olduğu sömürü ve zulmün merkezi olan meclisle değil, devrimci cephe ve bu cephenin iktidarı almasıyla gerçekleşir. Faşist devletten hesap sormak, halkın adaletini uygulamak zalimleri cezalandırmak mecliste değil, devletin bütün partilerine, tekelci sermayeye, emperyalistlere ve onların silahlı koruyucusu ordu ve polise karşı savaşarak mümkündür. Ordudan, polisten hesap sormaya devam edeceğiz. Kaçırmalardan, kaybetmelerden, işkencelerden, tüm ahlaksızlık ve yolsuzluklardan; GENELDE BÜTÜN BURJUVA PARTİLERİ, İŞBİRLİKÇİ TEKELLER, EMPERYALİST EKONOMİK VE SİYASİ KURULUŞLAR, SİVİL VE RESMİ ORDU, POLİS, JANDARMA GÜÇLERİ; BU KURULUŞ VE GÜÇLERİ DESTEKLEYEN, YARDIM EDEN HERKES SORUMLUDURLAR. Özelde; kaçırma, kaybetme, cinayet ve tüm işkencelerden il emniyet müdürleri, jandarma komutanlıkları ve valiler sorumludur. İSTANBUL'DAKİ BÜTÜN KAÇIRMALAR, KAYBETMELER, CİNAYETLER, İNFAZLAR, İŞKENCELER VE ZULÜMDEN İL JANDARMA KOMUTANI ALBAY BAKİ ONURLUBAŞ VE EMNİYET MÜDÜRÜ ORHAN TAŞANLAR SORUMLUDUR. İstanbul'da devrimcilere ve halka yönelik her türlü faşist uygulama, kaçakçılık, rüşvet, yolsuzluk, fuhuş yuvaları Orhan Taşanlar ve Baki Onurlubaş'ın emri, bilgisi ve denetimiyle yapılmaktadır. DÜZGÜN TEKİN VE FEHMİ TOSUN'UN KAÇIRILIP KAYBEDİLMESİNDEN DOĞRUDAN ORHAN TAŞANLAR VE BAKİ ONURLUBAŞ SORUMLUDUR. Daha önce de açıkladık. Devlet, devrimcilere ve halka yönelik faşist uygulamaları sürdürmeye devam ettikçe doğabilecek bütün gelişmelerden kendileri sorumlu olacaktır. Devlet, kaçırmaya, kaybetmeye ve zulme devam etmektedir. Adaleti silahla aramaktan başka hiç bir yol kalmamıştır, suçlulara ve faşist devleti savunan bütün güçlere saldırarak misilleme hakkımızı kullanacağız. FERİT ELİUYGUN SİLAHLI PROPAGANDA BİRLİĞİNE BAĞLI SAVAŞÇILARIMIZ tarafından, 9 Aralık saat 00.45'de İstanbul Esenyurt'ta halka zulüm uygulamakla görevli bir jandarma devriyesine saldırı düzenlenmiştir. İkisi ölü, üç jandarma erini cezalandırıp silahına el konmuştur. HÜKÜMETİ, BÜTÜN PARTİLERİ, ORDU VE POLİS YETKİLİLERİNİ, DEVLETİ SAVUNAN HERKESİ YENİDEN UYARIYORUZ; "KAÇIRMALARA, KAYBETMELERE, İŞKENCELERE, KATLİAMLARA SON VERİN KAÇIRDIĞINIZ, KAYBETTİĞİNİZ İNSANLARIMIZIN AKIBETİ HAKKINDA AÇIKLAMA YAPIN. KATİLLERİ KORUMAYIN. AKSİ HALDE MİSİLLEME HAKKIMIZI KULLANMAYA DEVAM EDECEK VE OLACAKLARIN SORUMLUSU SİZLER OLACAKSINIZ" SEÇİM ÇARE DEĞİL, KURTULUŞ DEVRİMDE.. DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ

8 Ümraniye Cezaevi'nde Saldırı Püskürtüldü ve Direniş Zaferle Sonuçlandı YAŞASIN ÜMRANİYE DİRENİŞİMİZ - SALDIRI PLANLI Buca katliamının sorumlularını gizleyen, koruyan oligarşi bu kez katliamcı çetelerini Ümraniye'deki Üsküdar E Tipi Cezaevi'nde bulunan tutsakların üzerine yolladı. 13 Aralık günü başlayan saldırıya jandarmanın yanı sıra çevik kuvvet ve siyasi polis timlerinin de katılması önceden yapılan bir plan dahilinde saldırının gerçekleştiğini ortaya koydu. - TUTSAKLARDAN BARİKAT DİRENİŞİ Saldırıyı Buca'daki gibi barikat kurarak karşılayan tutsaklar dişe diş çatışarak direndiler. Devlet güçleri Devrimci tutsakların barikatlarını aşamadı. Tüm saldırılar sırasında 30 civarında polis ve asker ile ikisi ağır olmak üzere yüzden fazla tutsak yaralandı. 28'i hastaneye kaldırıldı. - ZİNDANLAR BOŞALSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK Saldırının duyulması ile birlikte tutsak yakınları, çeşitli sendikalar, dernekler, avukatlar derhal harekete geçerek tutsakları sahiplendiler. Şimdi en geniş kesimler arasında şu düşünce yaygınlaşıyor; "Adli ve siyasi tüm tutsaklar serbest bırakılmalı. Zindanlar boşalmalı. İşkenceci ve katliamcılar yargılanmalı" - YURTDIŞINDAN SALDIRIYA YOĞUN TEPKİ Almanya'nın Berlin, Frankfurt, Köln kentlerinde ve Londra'da çeşitli kitle gösterileri ile Ümraniye saldırısı protesto edildi. Hollanda'nın Rotherdam kentinde yazılamalar yapılırken, Avrupanın çeşitli kent merkezlerinde bulunan Özgür Halklar Komiteleri demokratik kamuoyunu göreve çağırdılar. Ümraniye'de bulunan Üsküdar E Tipi Cezaevi'nde 13 Aralık günü başlayan ve onlarca tutsağın yaralanmasına yol açan, faşist saldırı süreci, devletin Buca katliamı ile başlayan saldırı politikasının kapsamını, boyutlarını ve insanlık dışı yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Yüzlerce asker ve yine yüzlerce polisin katılımı ile gerçekleştirilen saldırı, günübirlik tırmanan bir çatışma değildi. Devletin hazırlığı önceden başlamış, saldırının şiddeti, çerçevesi, hedefi önceden planlanmıştı. Böyle olduğu yaşandıkça görülecekti. Bir süre önce tüm cezaevlerinde gerçekleştirilen 45 günlük açlık grevi, devrimci iradeyi devlete kabul ettirmiş, geri adım artırmıştı. Ama bu gelişme toplumsal muhalefetin gelişmesi ile korkusu derinleşen oligarşide hazım- sızlık yaratmış, hem verdiği hakları geri almak, hem de tutsakları sindirme, teslim alma politikasını adım adım uygulayabilmek için fırsat kollamaya başlamıştı. Saldırı Öncesi Süreç 45 günlük açlık grevinin ardından Ümraniye Cezaevi'nin statüsü yeniden belirlenmişti. Bu cezaevine tutuklular değil, hükümlüler konulacak ve tutsaklara tanınan haklar bu cezaevi için de geçerli olacaktı. Ama devlet sözünde durmadı. İstanbul Cezaevleri başta olmak üzere, yaratılan ve yaşatılan "özgür tutsak" kişiliği oligarşi için korkularını derinleştiren rahatsız edici bir olgu olmuştu. Korku ve çaresizlik, polisi de, jandarmayı da deliye çeviriyordu. Siyasi otorite, yaşanılan kriz nedeniyle zaten uzun zamandır devletin silahlı kurumlarına teslim olmuş durumdaydı. Ne "demok- ratikleşme" lafları, ne de "Avrupa'ya görüntü verme" kaygıları, devletin saldırgan politikalarını değiştirebiliyordu. Ümraniye'ye tutsaklar sevk edildikten hemen sonra sorunlar ve ufak çaplı çatışmalar başladı. Uzak akraba görüşü hakkı tanınmış olduğu halde bu hak gasp edildi. Tutsak ailelerine ve tutsaklara usul dışı keyfi aramalar dayatılmaya başlandı. Ümraniye'nin bir hükümlü cezaevi olması kabul edilmişti. Ama fazla zaman geçmeden bu statü de bozuldu; yeni tutuklananlar yine Ümraniye'ye getirilmeye başlandı. DHKP-C'li tutsak Mustafa Gök'e mahkemeye götürülürken işkence yapıldı. Hepsi bu kadarla kalmadı. Bunlar saldırı için hazırlıktı. Tıpkı burjuva basın organlarının kullanılarak, maksatlı haberleri çıkarılması gibi. Ümraniye'de sorunlar sürerken, basında da "DHKC cezaevinden yönetiliyor", "eylem talimatlarını cezaevlerinden alıyorlar" türü haberler çıkmaya başladı. Polis kaynaklı bu tür haberlerin amacı hep aynıydı. Asılsız haberlerle cezaevleri hedef gösteriliyordu. Tabii ki asıl hedef özgür tutsak kişiliği idi. Özgür tutsak geleneği kırılmalı, tutsaklar sindirilmen ve teslim alınmalı ki, cezaevleri toplumsal muhalefetin güçlü bir ayağı olmaktan çıksın. Cezaevlerinde tutsaklara saldırı, hiç şüphesiz, devletin toplumsal muhalefete tahammülsüzlüğünün bir sonucu olarak işçilere, memurlara, gençliğe yaptığı saldırıların bir devamıydı. Saldırı Başlıyor Sağmalcılar Cezaevi'nde 11 Aralık günü bir tünel çalışmasının çıkması devlet güçlerinin saldırı için harekete geçmesine yetti. Hedef olarak bu kez Sağmalcılar değil Ümraniye Cezaevi seçilmişti. Tünel bahanesi ile Ümraniye Cezaevi önüne panzerler ve polis timleri ile yığınak yapıldı. Ümraniye'de tünel çıkmış gibi alınan önlemler, iki gün sonra başlayacak saldırının habercisiydi. Saldırı başlamadan birkaç saat önce 13 Aralık günü öğle saatlerinde bu gelişmeleri gören DETUDAP'lı tutsak yakınları, Ümraniye Cezaevi önünde, tutsakların sorunlarını açıklayan ve kamuoyunu duyarlı olmaya çağıran bir basın açıklaması yaptılar. O gün tutsak yakınlarının ziyaret yapmaları da engellendi. Öğleden sonra cezaevine çok sayıda jandarma ve çevik kuvvet polisi girmeye başladı. Saldırı başlamıştı. Yasalara göre cezaevlerinin dış güvenliği jandarma, iç güvenliği gardiyanların sorumluluğuna verilmişti. Polis cezaevlerine karışamazdı. Ümraniye'ye ise çevik kuvvet polislerinin de girmesi, devletin bir saldırı için planlı, programlı hareket ettiğinin açık bir göstergesi oldu. Üstelik İstanbul polisinin işkenceci ye katliamcı çetelerinden TİM 1 de (DHKP-C operasyonlarına katılan siyasi polis) Ümraniye'deydi. Devletin işkencecileri, katliamcıları da belli ki sayım almak için gelmemişlerdi oraya. Yeni bir katliam planlanmıştı. Yaklaşık bir aydır tutsakları açık açık tehdit eden Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Zeki Güngör 3 Aralık Pazar günü Ümraniye Cezaevi'nde tutsak temsilcileriyle görüşmesinde şöyle demişti: "Ben söyledim, burayı Malatya, Buca gibi yaparım. Beni sinirlendirmeyin. Sabrımı taşırmayın. Hepinizi ezerim." Jandarma ve polis eşliğinde saldırı başladıktan sonra ise aynı Zeki Güngör, bu kez doğacak sonucun sorumluluğundan kurtulmaya çalışıyordu. Katliam amaçlı bir saldırı olduğunu biliyordu. Kendisi ile görüşen avukatlara bu kez şöyle diyordu: " Tutuklular koğuş kapılarını kırarak mutfak bölümünü işgal etti. Olay tamamen bir isyana dönüştü. Bizim insiyatifimizden çıktı. Askerler devreye girdi.". Oysa iş ondan çıkmamıştı. "Hepinizi ezerim" diyen Zeki Güngör ve diğer Adalet Bakanlığı yetkililerinin saldırı emrinde payları vardı. İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı Baki Onurlubaş

9 ile İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar saldırıyı yönetiyor. Daha önce planladıkları saldırıyı, şimdi hayata geçiriyorlardı. Kullanacakları jandarma ve polis gücünü bu saldırı için hazırlarken, kamuoyunu da burjuva basın kanalıyla hazırlamışlardı. Ümraniye'de direnişi kırabilirlerse sıra Sağmalcılar'a gelecekti. Katliam amaçlı saldırıya barikatlarla direniş Sayısız jandarma erinin, 4 otobüs dolusu çevik kuvvetin yanısıra TİM 1'in sivilleri de cezaevini doldurduğu sırada, tutsakların barikat direnişi başladı. Tutsaklar onaltışar kişilik küçük koğuş kapılarını daha ilk dakikalarda patlatarak cezaevinin diğer bölümlerini ele geçirdiler ve derhal barikat kurdular. Sandık sandık içeri taşınan gaz bombalarının peş peşe atılması ile oluşan gaz dumanı o kadar yoğunlaştı ki, devlet güçleri de yer yer bundan etkilenip geri dışarı çıkmak zorunda kaldılar. Tutsakların, gaz bombalarını bir biçimde yeniden asker ve polislerin üzerine geri attığı anlaşılıyordu. Bu arada cezaevinden dumanlar yükselmeye başladı. Tutsaklara ait yatak ve bir kısım eşyalar ateşe verilmişti. Saldırı ne kadar kapsamlıysa direniş de o kadar güçlü konulmuştu. Buca Cezaevi'nin şanlı barikat direnişi şimdi Ümraniye'de idi. Kavgaysa kavga... Ölümse ölüm... Tutsaklar her şeye hazırlamışlardı kendilerini. Teslim olmak yoktu geleneklerinde, tarihlerinde... Zeki Güngör, belki kırılmış kafalar, kollar, belki cesetler görecekti, ama asla "ezik" göremeyecekti tutsakları. Ezik, korkmuş, sinmiş göremeyecekti. "Hepinizi ezerim" lafı önce boşa çıkarılacaktı bedeller ödenerek. Sonra bedel ödeme sırası kontra -Halkın Hukuk Bürosu: Ümraniye Cezaevine yapılan saldırıyı başından beri izleyen, sorunun çözümü için ilgililerle görüşmeler yapan, Halkın Hukuk Bürosu avukatları, direniş henüz bitmeden önce gelişmeleri, yaptıkları görüşmeleri ve görüşme girişimlerini 14 Aralık tarihli bir açıklama ile kamuoyuna duyurdular. Toplam 23 cezaevinde yapılan açlık grevi eylemi ile kabul edilen hakların Ümraniye Cezaevi'ne getirilen tutsaklara tanınmadığını belirten Halkın Hukuk Bürosu avukatları, açıklamalarını şöyle sürdürdüler: Örnek olarak, yiyecekler alınmadı, avukat müvekkil görüşüne kısıtlama getirildi, bayanlarla erkekler aynı avukat tarafından çağırılamaz oldu, ziyaretçiler beyan esasına göre alınmamaya başlandı, en insani ihtiyaçlar olan koğuşlar arası ziyarete yasaklama getirildi. Başta Hastane ve revire çıkmak için her olayda, en geç saat 9.00'a kadar idareye dilekçe verilmesi aksi halde ölümcül olsa da doktora çıkılamaması şeflerine gelecekti. Kavgaysa kavga. Ölümse ölüm diyenler dikileceklerdi Zeki Güngör'lerin karşısına. Aynı sözleri oligarşinin maaşlı uşakları ister söylesin ister söylemesin bir kez daha duyacaklardı. Ve vereceklerdi yaptıklarının hesabını. Direniş, barikatlarda dişe diş verilen kavgaydı. Kontra şefleri böylesine bir direnişi beklemiyorlardı. Cezaevinden çıkan ilk yaralılar polis ve askerlerdendi. Birçoğu attıkları gaz bombalarından zehirlenmişlerdi. Gaz bombaları kendilerine çabuk iade edilmişti anlaşılan. Bazı polis ve askerlerin tutsakların karşı koyuşu şırasında yaralandıkları da getirildikleri Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde anlaşıldı. Hastaneye taşınan yaralı polis ve asker sayısı 13 Aralık gecesi 30'a yak- gibi anlamsız yasaklar koşulmaya başlandı. Daha önce bir defa aranılması kabul edildiği halde avukat, aile, doktor, hastane ve mahkeme çıkışında asker ve gardiyan tarafından keyfi olarak çift arama dayatılmaya başlandı. Yayınlar hiçbir şekilde cezaevine alınmaz oldu. Yasal olarak tutsakların sağlığı için düşünülmüş karantina işlemi hücre cezası gibi uygulanmaya başlandı. Sağmalcılardan getirilen hiçbir eşya tutsaklara verilmedi. Ailelerin getirdiği yiyeceklere el konularak gaspedildi. Bayan ziyaretçilerin üst aramalarına ahlaksızca askerler de sokulmaya çalışıldı ve görüşmeleri yasaklandı. Baskılar had safhaya vardı. Aileler ve tutsaklar geldiklerinden itibaren hiç görüştürülmediler. Hergün sabah çok erken, akşam ise yatmaya yakın keyfi aramalar gündeme geldi. Buca'daki gibi mahkemeye götürülürken öldüresiye dövülmeler başlandı. Bütün bu sorunlar yaşanırken tutsaklar gene olgun ve yapıcı davrandı. Dışgüvenlik ve jandarmadan kaynaklı sorunları görmezden geldi, süreç için- laşmıştı. Tutsakların hastane sevki geç yapıldı 24 Aralık sabahı saat 05'e kadar henüz hastaneye tutsak getirildiği duyulmadı. Oysa böylesine şiddetli bir çatışmada tutsaklar içinde de yaralananlar olabileceği ihtimali hiç de zayıf değildi. Cezaevinin çevresine kadar gelen tutsak yakınları o gece: endişe ve acı içinde, kin ve öfkeyle sabaha kadar cezaevine girip çıkan ambulansları izlediler. Ne onlar, ne de avukatları cezaevinde konuşacak muhatap bulamıyorlardı. Cezaevi müdürleri ve savcılar avukatların sorunun çözümü için diyalog çağrısına kulaklarını tıkadılar. Anlaşılan hepsinin gözünü kan bürümüştü. İlk operasyonun bitiminden bir buçuk saat sonra, sabah 05'ten itibaren Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne ya- de diyalog ile halledilmesini hedefledi. En sonunda cezaevi diyaloğa yanaşmadığından ve sorunlar yumaklanmaya başladığı için tutsaklar iki defa olayı protesto için sayım vermedi ve arama yaptırmadı. Bunun üzerine Ceza ve Tevkif Evleri Gn. Md. Zeki Güngör Ankara'dan bu cezaevine geldi. (3 Aralık 1995) idare, Cumhuriyet Savcısı ve birde tetkik hakim ve tutsakla yeniden sorunları görüştü. Hiçbir sorun için güvence vermeden, kaba bir söylem ile "ben söyleyeceğim ve düzelecek" dedikten sonra, "Sağmalcıları örnek vermeyin orayı düzeltemedik ancak devlet gerekeni yapacak. Koğuşlar arası ziyaret olmaz" gibi söylemlerden sonra hiçbir sorunu çözmeden Ankara'ya geri dönmüştür. Genel müdürün bu tutumu anlaşılan bütün statülere aykırı olduğu gibi daha çok tehdit dolu olmuştur. Sonuç olarak, Ümraniye Cezaevi'nin keyfi dayatmaları had safhaya ulaşmış durumdadır. Amaç, başlangıcından beri bu cezaevini yeni baskı uygulamalarının merkezi haline getirmektir. ralı 28 tutsağın getirildiği duyuldu. Sözkonusu tutsaklardan ikisi, beyin travma- SI geçirdiği için durumları ciddi idi. Diğerlerin de ise çeşitli kırıklar ve yaralar vardı. Yaraları daha hafif görüldüğü için hastaneye getirilmeyen 100'e yakın yaralı tutsak olduğu söyleniyordu. Haydarpaşa Numune hastanesinin önüne giden tutsak aileleri de "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" sloganları atarak saldırıyı protesto ettiler. Durumu ciddi olan iki tutsak hariç diğerleri daha sonra Bayrampaşa Cezaevi Hastanesi'ne sevk edildiler. Ayrıca iki tutsağın daha nerede olduğu bilinmiyordu. Öldürülmüş olabilirlerdi. İlk saldırı bitmiş, ama ne genel saldırı, ne de direniş bitmemişti. Yaralı isimleri öğrenilmeye başlanınca, DHKP-C'li tutsakların da bulunduğu bölüme, devlet güçlerinin henüz giremediği anlaşıldı. Barikatların ardında direniş sürüyordu. Cezaevi içine yığılan polis ve jandarma sürüsü de, karşılarındaki barikata ikinci bir saldırı için hazır bekletiliyordu. Son Sözü Direnenler Söyledi 14 Aralık gününe sarkan gelişmelerin duyulması ile beraber kamuoyu duyarlılığı da artmıştı. Beklemedikleri yoğunlukta bir direnişle karşılaşan ve "İşin bitirilemediğini" gören Adalet Bakanlığı direnişin kararlılığı ve kamuyu duyarlılığını da hesaba katarak, 14 Aralık günü öğleden sonra Adalet Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Kenan Doğan başkanlığındaki bir heyeti direnişteki tutsaklarla görüşmeye göndermek zorunda kaldı. Cezaevi önünde bulunan avukatlar da Adalet Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Kenan Doğan ile bir görüşme yaptılar. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Kenan Doğan yapılan saldırının katliamcı boyutunu bilmezden gelen ve gelişme- "İçeriye 4 kasa gaz bombası taşındı" günü artık çekilemez hale gelen koşullar içinde cezaevi idaresinin dayatmalarına devam etmesi karşısında tepki gösteren tutsaklara günlük sistemli saldırı bu defa toplu ve fiili saldırıya dönüştürülmüş, idare ve jandarmaya karşı tutsaklar can güvenliklerinin de bulunmadığını anlayarak kapıları patlatarak bir araya gelmiş ve mutfak kısmında barikat oluşturmuşladır. Bu barikat oluşturulurken bir kısım tutsaklar barikatın dışında kalmış ve bunlara öldüresiye saldırılmış olup gözlerimizle görüldüğü üzere dört kasa gaz bombası atılmıştır. Hatta attıkları gaz bombaları o kadar fazlaydı ki, dışarıda açık havadaki insanlar yani kendilerinden bir kaçı zehirlendi. Asıl polis saldırısı saat dan başlamak üzere saat kadar sürdü. Gaz bombalarıyla bayılan tutsakara cop, kalas, kalkan ile saldırıldı. Bütün gece kaldığımız cezaevi önünde öncelikle zehirlenen veya küçük sıyrıklar alan polis ve askerlerin hastanelere taşındığını tutsakların ise saldırının bitiminden yaklaşık 5 saat sonra (Saat sıraları) hastanelere

10 lerin ciddiyetine uygun olmayan bir yaklaşım içinde sorunlara yaklaştı. Ancak direnişin kararlılığı karşısında geri adım atan yine oligarşinin, temsilcileri oldu. 15 Aralık Cuma günü, Adalet Bakanlığı yetkilileri barikat direnişini sürdüren tutsakların tüm taleplerini kabul ettiler. Tutsakların onurlu direnişini, başından itibaren sahiplenen ve görüşmeleri sürdüren Halkın Hukuk Bürosu avukatları aynı gün yaptıkarı yazılı açıklamada ; "Son sözü yine direnenler söyledi" diyerek direnişin sonucunu şöyle açıkladılar: "Tutsakların insanca yaşam koşullarının sağlanmasına yönelik; avukat görüşlerindeki sorunların çözümü, aile görüşlerindeki sorunların çözümü, diyet yiyeceklerinin verilmesi, gazetelerin ulaştırılması, sağlık sorunlarının çözümü vb. gibi istemlerinin uygulanacağı sözüyle direniş bitirilmiştir. Bu kavganın kazanılması bizleri rahatlatmamalıdır. Bundan sonra da egemenler politikalarını hayata geçirip insanlarımızı katletmeye, işkence yapmaya çalışacaktır. Ancak devrimci-demokrat, onurunu, namusunu, insani değerlerini koruyan, çağına karşı sorumluluklarının bilincinde olan insanların tutsakları sahiplenmesi; saldırılara aktif olarak tavır almasıyla bu saldırılar rahatlıkla boşa çıkarılacaktır." Anlaşma üzerine tutsaklar barikatları kaldırdılar. Tutsaklarla ilk görüşmede barikat direnişine, DHKP-C, MLKP, TKP-ML TİKKO, DY, İslami Hareket, İBDA-C davalarından tutsakların katıldığı öğrenildi. Saldırı sırasında yaralanarak hastaneye kaldırılanlar ise barikat direnişine katılmayan PKK davasından tutsaklardı. Barikat direnişinin bitiminde İslami Hareket ve İBDA-C davasındakiler kendi istekleriyle Metris'teki arkadaşlarının yanına gittiler.* götürüldüğüne tanık olduk. Barikatın arkasıdaki tutsaklara dün gece ulaşılamadı. Halen 60'a yakın tutsak bu barikatın ardında ve tehlike altında. 40'a yakın yaralının hepsi kafasından yaralı. Öldürmek için vurulmuş. Saldırı sırasında Terörle Mücadele şubesi polisleri de cezaevinde bulunmuşlar, tarafımızdan gözlenmişlerdir. Halkın Hukuk Bürosu avukatları olarak daha önceki açlık grevi eylemiyle ilgili genel müdürlük ve Zeki Güngör ile ilişkileri biz yürütmüştük. Olayın olduğunu öğrendiğimiz de hemen bir çözüm bulabilmek için cep telefonundan Zeki beyi aradık. Zeki bey bu defa olayın kendisini aştığı bahanesini ileri sürerek "Devlet gerekeni yapacak" tehditini savurdu. Bizler böylesi bir şeyin yanlış olduğunu Buca da da örneğinin yaşandığını jandarmanın ve polisin bu gibi durumlarda fırsatçı davrandığını hatta, ortamdan faydalanmak için bir takım düşman görülen insanların öldürülmesi için siyasi polis, JİTEM ve kontrgerillanın olaya karışabileceğim ve böylesi bir sonuca meydan verenin sorumluluk gerektirdiğini hatırlattığımızda ise ipleri tamamen kopararak kendisini "her zamanki gibi" tehdit ettiğimizi söyleyerek telefonu kapadı. Tutsak Yakınları Evlatlarını Yalnız Bırakmadı Ümraniye'de tutsaklar, özgür kişiliği korumanın ve geliştirmenin, onurlu yaşamanın kavgasını verirken, halklarımızın sömürü ve zulüm düzeninden kurtuluş mücadelesine, tutsaklık koşullarında yeni bir halka daha eklediler. Ümraniye Cezaevi'nde direnen özgür tutsaklara sahip çıkmak için gece gündüz cezaevi çevresinden ayrılmayan tutsak aileleri 15 Aralık günü HADEP Ümraniye İlçe binasında toplanmaya başladılar. Saat 12'ye gelindiğinde 200 kişiye ulaşmışlardı. Evlatlarına, eşlerine yönelik yeni bir katliam girişimini engellemek için konuşmalar yapılırken bir taraftan cezaevi ve tutsaklarla ilgili haberler Zeki Güngör Ümraniye'ye bundan önceki gelişinde de saldırı tehdidinde bulunmuştu. Kanımızca Güngör açlık grevi döneminde gizlediği ikinci yüzünü göstermektedir. Daha önceleri hiçbir operasyona meydan vermeyeceği, her olayı öncelikle anlaşmayla çözmeyi deneyeceğine söz vermiş olmasına rağmen aracı olmak için kendisini aradığımızda bizlerin yüzüne telefonu kapatarak görüşmedi ve idareyle birlikte saldırıya ortak oldu. Akşam saat dan başlamak üzere Üsküdar Başsavcısı ile Ümraniye savcısına ulaşmaya çalıştık. Kaç defa telefonda cezaevi sekreteriyle konuştuksa da telefona çıkmayı reddetti. Eski Adalet Bakanı Moğultay aracılığıyla Deniz Baykal'ı dahi bizim cezaevine girip müvekkillerle görüşmemiz için aracı ettik. Ancak kimse idarenin katı tavrını aşamadı. Son olarak telefonlarımızı da vererek İstanbul'da 5 radyoda savcı ve yetkililerin bizimle görüşmesini sağlamak için anonslar yaptırdık ve sabah saat 04.00'e kadar cezaevi kapısı önünde cep telefonu ile bekledik. Beklenen oldu, ve insanlık dışı saldırı başladı. Eli kolu bağlı insanlar bir yerde kümelendi diye "isyan çıkardı" bahanesiyle katliamcı saldırıya maruz kaldı. Ümraniye Cezaevi sorununun özeti bu şekildedir. almaya çalışıyorlardı. Kendi aralarında DETUDAP'ın bulunduğu bir komite oluşturdular. Ailelerin tepki göstermesi üzerine burjuva basın, komite ve Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından A. Düzgün Yüksel tarafından yapılan açıklamaya kadar ailelerin bulunduğu salona alınmadı. Saat 13.00'de televizyon ve gazete muhabirlerine gelişen olaylar ve saldırılar konusunda Avukat A. Düzgün Yüksel ve komite tarafından bilgi verildi. İlk önce söz alan analar burjuva basının olayları çarpıtarak verdiğini evlatlarına karşı açık bir katliam saldırısı olduğu halde tutsakların Katliam saldırısından önce ısrarlı olarak onlarca defa telefonla sekreteriyle irtibat kurmamıza rağmen telefona çıkmayı reddeden Üsküdar Cumhuriyet Başsavcısı ve cezaevinden sorumlu savcı, bilerek ve isteyerek bu sonucu hazırladıkları için sorumludurlar. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Zeki Güngör, aracı olunması isteğimizi bilinçli olarak polemik yapıp sorunun uzlaşmayla çözülmesini engellediği ve saldırıyı "gereken yapılacaktır" şeklinde organize ettiği için sonuçlarından sorumludur. İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan ve Baro sekreteri Uğur Yetimoğlu, aynı şekilde hem sözlü hemde yazılı başvurularımıza rağmen görüşmeden kaçarak saldırıya göz yumup, savunmaya ihanet ettikleri için bu davranışlarının sonuçlarından sorumludurlar. Ayrıca bu iki zat, saldırıya maruz kalan tutsakları gerek hastanede gerekse cezaevinde avukat görüşü için yardımcı olmadıklarından bu davranışları dolayısyla suçludurlar. Kamuoyunu olası provokasyon ve saldırı karşısında açıklamalarımızdaki gerçeklikler ile değerlendirmeye ve duyarlı olmaya davet ediyoruz. * suçluymuş gibi gösterilmeye çalışıldığını söylediler. Konuşmaları "Evlatlarımızı katlettirmeyeceğiz. Bedelleri ne olursa olsun evlatlarımızın peşinde olacağız" sözleri ile bitti. Daha sonra söz alan Avukat A. Düzgün Yüksel cezaevlerinde tutsaklara yönelik gerçekleştirilen sistemli saldırıları, tutsakların direnişlerini ve taleplerini anlattı ve basını dürüst haber yazmaya çağırdı. HADEP İlçe merkezinden minibüslerle cezaevinin önüne gelen aileler burada "Evlatlarımızı Katlettirmeyeceğiz", "Katliamlar Bizleri Yıldıramaz" "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek" "Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz" sloganlarını attılar. Bir süre yolu trafiğe kapatan aileler söyledikleri türkülerle halaylar çektiler. Ailelerin çevresini saran polisler müdahale etmediler. Polislerin, görevlerini yapan basın mensuplarını "Bizim resimlerimizi çekiyorsunuz" gerekçesi ile tehdit ettikleri ve filmlerine el koymaya kalktıkları görüldü. Cezaevi yetkilileri ve tutsaklarla görüşme yapmak üzere avukatların içeri girmesinden sonra, dışarıda heyecanlı bir bekleyiş başladı. Direnişin anlaşmayla sona erdiği haberini sloganlarla karşıladı aileler. Faşizme bir kez daha boyun eğdirmenin ve resmi faşistlerin saldırılarını boşa çıkarmanın sevinciyle birbirlerine sarılarak sonucu kutladılar.*

11 Tüm cezaevleri barikatlara koştu Özgür Tutsaklar Katliamlarla Teslim Alınamaz Ümraniye Cezaevinde devletin devrimci tutsaklara yönelik katliam girişimi; Sağmalcılar, Buca, Aydın, Bartın, Yozgat, İskenderun ve Bursa cezaevlerindeki devrimci tutsakların anında gösterdikleri tepkilerle karşılaştı. Barikatlar kuruldu, cezaevleri koridorları işgal edildi. Genel direniş sonrası bir kez daha dostluğun ve dayanışmanın en güzel örnekleri büyük bir coşkuyla yaşandı. Ümraniye Cezaevi'nde faşist devletin devrimci tutsaklara yönelik katliam girişimini öğrenen çeşitli cezaevlerindeki tutsaklar direnen ve savaşan devrimcilere destek olmak ve saldırının bir an önce sona erdirmesi için hiç vakit kaybetmeden koridor işgalleri ve barikat direnişleri başlattılar. Ümraniye'deki saldırıyı haber alır almaz harekete geçen Sağmalcılar Cezaevi'ndeki DHKP-C, TİKB, TKP-(ML) TKP/ML, EKİM, TKEP, THKP-C/HDÖ, Devrimci Yol, TDP, Direniş Hareketi, TDKP, TKEP-Leninist, HKG ve MLKP davalarından tutsaklar cezaevi koridorlarını işgal ettiler. Yaptıkları ortak açıklamada Ümraniye Cezaevi'nde katliama izin vermeyeceklerini belirten tutsaklar "Polis, asker Ümraniye'den çekilsin" talebiyle 13 Aralık akşamı, 14 Aralık sabah, akşam ve 15 Aralık sabah sayımlarını vermediler. Sağmalcılar'daki devrimci tutsaklar "Devletin katliam politikasının önüne set çekmek ve devrimci tutsakların katliamlarla teslim alınama- Türkiye'deki faşist rejimin Ümraniye Cezaevindeki tutsaklarımıza yönelik saldırısı ve katliam girişimi, Avrupa'daki Türkiyeli emekçiler tarafından da protesto edildi. Bu protesto etkinlikleri çerçevesinde DHKC Berlin Devrimci Halk Güçleri tarafından 14 Aralık'ta Berlin'in merkezi bir yerinde bulunan TC Konsolosluğu önünde bir gösteri gerçekleştirildi. Almanca olarak "Cezaevlerindeki Katliamlara Son" pankartının caddeye asıldığı gösteride, konsolosluk domates ve yumurta yağmuruna tutuldu. Eylem sırasında Düzgün Tekin ile ilgili el ilanları da dağıtıldı. Konsolosluk önüne gelen Alman sivil ve resmi polislerinin saldırı girişimi engellenerek gösteri sona erdirildi. Berlin Devrimci Halk Güçleri de yaptığı bir açıklamayla eylemlerinin devam edeceğini bildirdi. Frankfurt'ta da Devrimci Halk Güçleri 15 Aralık'ta Frankfurt havaalanının peronlarından birini yaklaşık dört saat süreyle işgal ederek devrimci tutsaklarla dayanışma sloganları atıldı. Bilindiği gibi Frankfurt Havaalanı Avrupa'nın en büyük havaalanı durumunda. Devrimci Halk Güçleri, eylem sırasında işgal alanına Almanca olarak Türkiye'deki faşist devletin Ümraniye Cezaevi'ne saldırısını protesto edi- yacağını göstermek için hiçbir bedeli ödemekten kaçınmayacağız" diyerek koridor işgalini sürdürdüler. Düşmanın Ümraniye Cezaevi'nde devrimci tutsaklara saldırdığını öğrenen Buca direnişinin muzaffer savaşçıları da hiç tereddüt etmeden Ümraniye'deki yoldaşlarıyla dayanışmak için harekete geçtiler. "Ümraniye cezaevinde saldırıya uğrayanlar dostlarımızdı, yoldaşlarımızdı bayrağımızdı, bizdik" diyen Buca'daki DHKP-C'li tutsaklar; TDKP, TKP (ML) TİKKO, TKP/ML, TİKB, EKİM, Rızgari, PRK, tutsaklarıyla birlikte kadınlı erkekli koridoru işgal ettiler. Bu kez Buca zindanının koridorları devrimci tutsakların Ümraniye'deki katliam girişimini engellemek için haykırdıkları sloganlarla çınlıyordu. Buca Cezaevi'nde koridor işgali ve sayım vermeme eylemi üzerine düşman cezaevi çevresine yığınak yaptı. Ancak Buca direnişçilerini iyi tanıyan idare bir saldırıyı göze alamadı. Yaklaşık 6-7 saat süren eylem sonrası idareyle yapılan görüşmede, her an idareyle temsilcilerin görüşebilmesi şartıyla eylem sona erdirildi. Aydın Özel Tip Cezaevi'ndeki DHKP-C tutsakları katliam girişimini haber alır almaz koridoru işgal ettiler. Koridor işgalini kırmaya gelen jandarma ve gardiyanlarla çatışan tutsaklar 4 adet tüpe el koyarak koğuşlarına çekilip olası bir saldırıya karşı hazırlık yaptılar. Cezaevi yönetimine Ümraniye'deki dev- Tutsaklara Avrupa'dan Destek Eylemleri: yoruz" yazılı bir pankart astılar. İşgalin sona ermesinden sonra Devrimci Halk Güçlerine saldıran polis 8 kişiyi gözaltına aldı. Devrimci Halk Güçleri yaptıkları açıklamada şöyle dediler: "Türkiye'deki faşist devletin tutsaklar üzerinde uyguladığı baskı ve saldırıyı, kaçırıp kaybetme politikasını protesto ediyoruz. Bütün insan hakları kuruluşlarını, demokratik örgüt ve kişileri duyarlı olmaya, kaçırılıp kaybedilmek istenen insanlarımızın hayatlarını kurtarmak için çaba sarfetmeye çağırıyoruz." Almanya'nın Köln kentinde de 15 Aralık günü DHKC Devrimci Halk Güçleri ile Partizan, MLKP, Ekim ve TİKB taraftarlarının katıldığı bir gösteri düzenlendi. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı gösteri, Köln'ün en büyük alanı olan tarihi Dom meydanında yapıldı. Almanca ve Türkçe pankartların taşındığı ve sloganların atıldığı gösteri, polisin yoğun önlemlerine rağmen buradan Köln'ün merkezi tren istasyonuna yapılan bir yürüyüşle devam etti. Burada da devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşundan sonra eylem sona erdi.. Diğer yandan Hollanda'nın Rotterdam kentinde Devrimci Halk Güçleri tarafından Garanti Bankası ve Akbank'a yönelik "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek, Yaşasın Ümraniye Direnişimiz" sloganlarının yer aldığı yazılamalar yapıldı. rimci tutsaklara yönelik saldırının derhal durdurulması taleplerini ileten tutsaklara cezaevi idaresi avukatlarla Ümraniye'deki idarecilerin görüşme yaptıkları haberini verdi. Bartın Cezaevi'ndeki DHKP-C, TKEP- Leninist ve THKP-C/HDÖ tutsakları saldırının olduğu akşam koridor işgali, kapıları dövme ile başlayan destek direnişlerini sayım vermeme ve barikat direnişi yaparak devam ettirdiler. Bartın'daki tutsaklar; "Ümraniye'de binlerce asker, polis, özel timle saldıran devlete karşı devrimci tutsaklarla birlikteydik, yüreklerimizi yüreklerinin yanına koyarak direndik, "Yaşasın Ümraniye Direnişimiz", "Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz" bilinci ve coşkumuzla sonuna kadar Ümraniye'deki direnen devrimci tutsaklarla olacağız" dediler. Yozgat Cezaevi'ndeki 13 DHKP-C tutsağı Ümraniye Cezaevi'ndeki yoldaşlarının durumunu öğrenmek için telefon etme talebiyle idareyle görüştüler. İdarenin olumsuz cevap vermesi üzerine koğuşta barikat direnişine geçen tutsaklar yoldaşça dayanışmanın örneğini sergilediler. İskenderun Özel Tip Cezaevi'ndeki MLKP, PKK ve TDKP tutsakları yaptıkları yazılı açıklamayla saldırıyı protesto ederek direnişteki devrimci tutsakları desteklediklerini belirttiler. Bursa Özel Tip Cezaevi'nde bulunan DHKP-C tutsakları yaptıkları açıklamada; "Genel direnişimizin zaferini hazmedemeyen Buca ve Ümraniye'nin Hesabını Soracağız Türkiye'deki faşist devletin Ümraniye Cezaevine yönelik saldırısını protesto eden bir açıklama ilgili kurum ve kuruluşlara iletildi. Ayrıca Türkiye'deki birçok kuruluş da fakslar ve telefonlarla protesto yağmuruna tutuldu. Londra'da da Devrimci Halk Güçleri, MLKP taraftarları ve devrimci demokrat insanların da katıldığı 40 kişilik bir kitleyle Türkiye'nin Londra Konsolosluğu önünde protesto gösterisi yapıldı. Gösteri boyunca DHKP ve DHKC bayrakları ve "Yaşasın Ümraniye Direnişimiz, Ümraniye Faşizme Mezar Olacak, Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız, Buca ve Ümraniye'nin Hesabını Soracağız" yazılı dövizler taşındı. Gösteriye müdahale etmeye kalkan polise karşı, Ümraniye'de gelişen direnişi destekleyen bir mesajın konsolosluğa iletilmeden buradan ayrılınmayacağı belirtildi. Mesajın konsolosluğa iletilerek konsolosluk kapısına "Ümraniye Katliamını Lanetliyoruz" yazılı siyah çelenk bırakılmasıyla eylem sona erdi. Bu arada DHKC Amsterdem Enformasyon Bürosu da yaptığı bir açıklamayla katliamı lanetleyerek uluslararası kamuoyuna dayanışma çağrısında bulundu. Avrupa'nın çeşitli merkezlerinde bulunan Özgür Halklar Komiteleri ise ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda Ümraniye'deki katliam girişimine karşı demokratik kamuoyunu göreve çağırdılar.* oligarşi yenilgisinin acısını pervasızlaşarak gidermeye çalışıyor. Ümraniye'deki özgür tutsaklara yapılan saldırı devletin acizliğinin ve cezaevi politikalarının iflasının tipik bir göstergesidir. Her koşulda ve her zaman olduğu gibi direnen yoldaşlarımızın yanındayız. Saldırı emrini verenler ve saldırıya katılanlardan hesap soracağız" dediler. İHD Bursa şubesinden yapılan açıklamada; Ümraniye cezaevinde siyasi tutsaklara yönelik devletin başlatmış olduğu saldırı kınandı. Devletin katliam amaçlı Ümraniye saldırısı, ayrıca çeşitli demokratik kitle örgütleri, sosyalist basın organları, sendikalar, kültür ve sanat merkezi çalışanları ve devrimci, demokrat kişilerce de nefretle kınandı.* Nurtepe, Güzeltepe Halkı: Yaşasın Buca- Ümraniye Direnişimiz Ümraniye Cezaevine yönelik saldırıyı potesto etmek için 15 Aralık Cuma akşamı saat 18.00'de Nurtepe Sokullu Caddesinde bir basın toplantısı yapıldı. Nurtepe ve Güzeltepe'den gelerek toplanan halk yolu işgal ederek trafiğe kapattı. Yaklaşık 150 kişinin katıldığı basın açıklamasında "Özgür tutsaklar teslim alınamaz Nurtepe-Güzeltepe Halkı" imzalı pankart açıldı. "Baskılar bizi yıldıramaz" "Halkımız Saflara" şeklinde sık sık sloganlar atan halk Devrim Şehitleri için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu daha sonra basın açıklaması okundu. Basın açıklamasında "Buca'da, Diyarbakır' da, Ankara'da Bayrampaşa'da Çanakkale'de... yani bu memleketin her hücresinde özgürlük ve eşitlik haykırışları varolmanın inadı; hesap gününün daha da yaklaştığını bilen düzen bekçilerinin yüreğini hoplatıyor. Devrimci tutsaklara yapılan saldırıların hesabını soracağız. Devrimcileri katlederek tüketemezsiniz" denildi. Daha sonra tekrar "Yaşasın Buca Ümraniye Direnişimiz" "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" "Gözaltında Kayıplara Son", "Devrimci Tutsaklara Özgürlük", "Katliamların Hesabını Soracağız" sloganları atılarak protesto eylemi bitirildi. Bağcılar Devrimci Halk Güçleri: "Ümraniye İçin Vuruyoruz" Jandarma ve polis tarafından Ümraniye'deki devrimci tutsaklara karşı yapılan saldırıyı protesto etmek ve devrimci tutsakların direnişini destelemek için Bağcılar'da faşistlere ait iki işyeri misilleme olarak molotofla tahrip edildi. Büromuzu Bağcılar Devrimci Halk Güçleri adına arayan bir kişi şunları söyledi "Bağcılarda faşistlere ait Turan Cafe ve Güldeniz Pastahanesi'ni 13 Aralık gecesi molotofla tahrip ettik. Bu eylemimiz faşistlerin Ümraniye saldırısına bir cevaptır. Yaşasın Ümraniye Direnişimiz"

12 1977 Erken Seçimi "KEK (Korutürk-Ecevit-Koç) Hükümeti" Seçimler CHP'nin büyük üstünlüğü ile sonuçlandı ve bu parti sandalyelerin 213'ünü ele geçirdi. Ama yine de hükümet olmak için sayı eksikti. Buna rağmen Ecevit Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. Ve azınlık hükümeti kuruldu. Bu günlerde büyük burjuvazinin en irilerinden Sabancı da bu hükümeti destekleyip, "denenmesi gerektiği" yolunda açıklamalar yapıyordu. Ancak tüm bu olup bitene rağmen bu azınlık hükümeti de meclisten güvenoyu alamadı. Ecevit ise bu olay üzerine AP'ye koalisyon önerisi götürdü. İsteği siyasal alana tam olarak yansımayan büyük sermaye ve CHP'nin geçmişten gelen devletçi kesimi bunu canı gönülden destekliyorlardı. Ama bunların hiçbiri sonuç vermedi. AP ve MHP "memleketi komünistlere teslim etmeme" paydasıyla geçmişe sünger çekip biraraya geldiler ve MSP'ye de çağrı yaptılar. Son seçimlerden gerileyerek çıkan MSP, devlet olanaklarıyla bunu frenleme amacıyla bu birliğe razı oldu ve 2. Milliyetçi Cephe hükümeti kuruldu. (21 Temmuz 1977) 2. MC Hükümeti "70 cente muhtaç Türkiye" Bu dönem, MHP'nin devlet içinde ve dışında kadrolaşmasını o güne kadar en üst boyuta taşımasını beraberinde getirdi. Şimdilerde her gün ekranlara taşınan Muhsin Yazıcıoğlu, Agah Oktay Güner. Rıza Müftüoğlu gibi tipler bu dönemde en faal unsurlardı. Elde edilen bakanlıklar yoluyla ülkeye silah sokuluyor ve katliamlar yürütülüyordu. Gümrük ve Tekel Bakanı olan ve daha sonra Devrimci Sol tarafından ölümle cezalandırılan Gün Sazak adlı kişi bu işte kilit vazife görüyordu. Sadık yardımcısı ise o dönemde bakanlık müsteşarı olan yakın dönemde ise Milli Eğitim Bakanlığı ardından da Cumhurbaşkanılığı Danışmanlığı yapan Namık Kemal Zeybek'ti. Kudurmuşcasına bir saldırı dönemi başlatıldı. Uzatmadan sadece rakamları verelim. Bu dönemde tam 283 devrimci insan sivil faşist saldırılar sonucu katledilmiştir. Faşistler toplumsal muhalefetin her odağına resmi güçlerin desteğiyle saldırmakta, grev çadırlarını basıp işçileri kurşunla- makta, kahve ve otobüs tarayıp katliamlara girişmektedir. Faşist terör mahallelere, okullara, yurtlara, derneklere vb. heryere yönelmekte, insanlar kaçırılıp işkence yapılmaktadır. Bu iktidar döneminin sona ermesinde etkili olan olay, MSP'nin temsil ettiği sınıfların çıkarları dahilinde büyük sermaye sahipleri ve ekonominin uluslararası tekellerle ilişkisine belli oranlarda engel çıkarması oldu. Erbakan, bu süreçte devalüasyona karşı çıktı. Döviz rezervleri kurumaya başladı. Demirel'in "70 cente muhtaç kaldık" deyişi bu günlerin ürünüdür. AP içinde de huzursuzluklar başgösterdi bu süreçte. MHP'ye verilen tavizler ve MHP'li kadrolaşmanın vardığı boyut rahatsızlıklar yaratmaya başladı. İşte böylesi bir süreç sonunda 29 Aralık 1977'de 2 nci MC hükümeti meclisin verdiği güvensizlik oyuyla düştü. Hemen bir kaç gün sonra da bağımsız milletvekillerinin desteğiyle Ecevit hükümeti kuruldu ve güvenoyu aldı. (5 Ocak 1978) 1978 Ecevit Hükümeti Bu dönemin en büyük özelliği faşist teröre karşı yürütülen direnişin önemli bir nitelik değişimi göstererek pasif savunma çizgisinden aktif savunmaya geçilmesi ve sivil faşist hareketin ardı ardına yenilgiler tatmaya başlamasıdır. Devrimci Sol tarih sahnesine çıkmış, bir yönüyle devrimci mücadele yeni bir sürece girmiştir. "Halkın örgütlü gücüyle birleşmiş devrimci mücadele yenilmez" sloganı etrafında faşistlere karşı geçmişte olduğundan çok daha radikal, kapsamlı ve hepsinden önemlisi gerçekten örgütlü tavır alış sürecine girilmiş, faşist terör, faşist işgaller kırılmaya başlanmış, devrimci şiddet temelindeki mücadeleyle faşistler kazandıkları mevzilerden birer ikişer atılmaya başlanmıştır. Ancak resmi-sivil faşist terör bu sü- reçte cinayetlere devam ederken esas olarak kitle katliamlarına yönelmiştir. İstanbul Üniversitesi, Maraş, Sivas, Çorum, Malatya, Elazığ ve Ankara Bahçelievler katliamları bu süreçte gerçekleştirilmiştir. Yine bu dönemde öldürülen devrimci, yurtsever sayısı tam 778'e ulaşmıştır. Ve bu yılın bir diğer özelliği sonradan deşifre olacağı üzere, egemen sınıfların ve emperyalizmin sadık adamları olan faşist generallerin cunta hazırlığına girişmeleridir. Ancak "sürecin tam olgunlaşmadığı"na kanaat getirerek girişimi ileri bir tarihe ertelemişlerdir. MHP, bu süreçte siyasi planda meclis içinde belirli bir bunalımın içine girdi. Egemenleri "bu işi yapabileceğine" ikna etme becerisi gösterememenin bunalımıydı bu yılına Kahramanmaraş olayları ertesinde 13 ilde ilan edilen sıkıyönetime girildi. Faşist hareketin saldırıları durmak bilmiyordu. MHP'liler, bu yıl ve devam eden günlerde özellikle otorite bunalımını derinleştirme, 'anarşi-terör' edebiyatına haklılık kazandırma ve sıkıyöne-

13 timin bile çare olmadığı imajını yaratmaya yönelik bir pratik adımlar atmaya başladılar. İlerici, aydın nitelikli ve kamuoyunca yakından tanınan kimi insanların katledilmesi bu süreçte gerçekleştirildi. Bedri Karafakioğlu, Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Doğanay, Ümit Kaftancıoğlu, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler bunlardan bir kaçıydı. TEP (Türkiye Emekçi Partisi) Genel Başkanı Mihri Belli de bu süreçte bir suikastten kurtuldu. Faşistler bu süreçte MHP ve onun kamuoyu tarafından bilinen ÜGD, Ülkü Ocakları gibi örgütlenmelerini aklamak amacıyla silahlı saldırılarını değişik adlarla üstlenmeye başladılar. Bunlardan birkaçı: *ETKO (Esir Türkleri Kurtarma Ordusu), *TÜŞKO (Türkiye Ülkücü Şeriatçı Komando Ordusu), *TİBKO (Türk İslam Birliği Komandoları), *TİMKO (Türk İslam Mukavemet ve Katliam Ordusu), *Türk İslam Birliği İntikamcıları, *ŞİT (Şeriatçı İntikam Tugayları), *TİT (Türk İntikam Tugayları) idi. Bu caniler eliyle sıkıyönetim altındaki süreçte öldürülen devrimci sayısı ise daha tırmanmış ve devlet destekli bu saldırılarda sayı tam 1159'a ulaşmıştır. Ankara Bahçelievler'de 7 TİP'li öğrencinin öldürülmesi ve yine Ankara Piyangotepe'de bir kahvede 7 kişinin katledilmesi ile İstanbul Beşiktaş'ta bir kahvenin bombalanarak 5 kişinin öldürülmesi de bu süreçte olmuştur. MHP bir yandan, devlet bir yandan katletmekte, kontrgerilla resmen fazla mesai yapmaktadır. CHP hükümeti bu süreçlerde kendisine biçilen sözde uzlaştırıcılık misyonunu da yitirmiş ve kontrgerillanın tam denetiminde otoriter-baskıcı bir politikayı temel aldı. Bu sürecin devamında egemen sınıflar CHP-AP koalisyonu türünden belli yeni hükümet arayışları içine girseler de bu ittifakı sağlayamadılar. 1978'in sonlarına gelindiğinde içine girilen bunalımın çıkış yolu gözükmemekte ve oligarşik ittifakın hemen her kesimi bu temelde biraraya gelerek CHP'ye ateş püskürmektedir ortalarında ise büyük sermaye CHP'ye açık ve sert bir tavır içindedir. Ekim 1978'de ABD'ye giden TÜSİAD heyeti, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar ile bizzat emperyalist tekellerden fırça yemiş, "köklü ve yapısal" değişimlerin zamanının geldiği konularında dayatmayla karşılaşmışlardır. 1979'da sanayi yatırımları ve üretimin büyük oranda düşmesi, döviz darboğazı yaşanması TÜSİAD'ı adeta çıldırtmış ve o güne dek hiç görülmediği üzere, gazete ilanlarıyla CHP'ye saldırı başlatmıştır sermaye çevreleri. CHP'nin bu tavra verdiği yanıt ise ortamı iyice kızıştırır. Ecevit birden aslan kesilir ve şu sözleri sarfeder: "Bu devlet iş adamları n ı n muhtırası ile hükümet kurmaz, hükümet düşürmez, bu ülkede halkın dediği olur, halkı sömürenlerin değil". İşte bu günlerde CHP hem halkı hem de burjuvazinin bütün kesimlerini karşısına almıştır. Toplumun yönetilebilirliği, devlet otoritesi giderek zayıflamış, rejim ağır bir bunalım içindedir. Halk kitleleri her alanda tam bir direniş göstermektedir. 14 Ekim 1979'da kısmi senato ve 5 ilde milletvekili yenileme seçimleri vardır. Seçim sonucunda milletvekillerinin tamamını ve senatörlüklerin 33'ünü AP alır. Ecevit, 16 Ekim'de istifa eder. "Muhtıra" Ecevit hükümetinin istifası ardından AP, MHP ve MSP ile biraraya geldi. Ancak bu sefer amaç farklıydı, Demirel, Türkeş ve Erbakan'dan kendisine dışarıdan destek vermelerini istiyordu. İstediği oldu da. Değişik hesaplar yapan MHP ve MSP kadroları AP'ye destek verdiler ve 25 Kasım 1979'da "MC tabanlı" denilebilecek AP hükümeti kuruldu. Sandalyeye oturur oturmaz, generallerle toplantı yapan ve onların "cezaların artırılması ve etkili önlemler alınması" isteklerini yürekten destekleyen Demirel, "yapmak istediğini ama bu Anayasa'nın buna müsaade etmediği" yolunda sıkıntılarını da ortaya koymadan edemedi. Ve bunun hemen arkasından Ordu tarafından gönderilen 2 Ocak 1980 tarihli "uyarı mektubu" geçti eline. Bu Muhtıra'yla generaller, "siyasi partilerin biraraya gelerek anarşi, terör ve bölücülüğü önleyecek önlemleri müştereken almaları"nı istiyorlardı. Ancak AP yönetimi "işe yeni başladıkları, muhatabın kendileri olmadığı" türünden eleştiriler yükseltip, generallerin üstüne gitme kararı aldılar. CHP ise generallerle temasını sıcak tutma temayülündeydi. AP'nin konuyu araştırmaya başlamasına General Kenan Evren şöyle yanıt veriyor ve darbenin ayak sesleri duyuluyordu: "Eleştiri size değil tüm Anayasal kuruluşlaradır" O günlerde CHP-AP koalisyonuna sıcak bakılmaya başlandıysa da Demirel, çözümün "sıkıyönetimi gerçekten tam anlamıyla geçerli kılmaktan" geçtiğini söylüyordu. Bu 12 Eylül öncesi son hükümetin aldığı en önemli karar, ekonomik planda bugün tarihimize malolmuş "24 Ocak Kararları"dır. Kararların özü ise, ülke ekonomisinin tamamen IMF ve Dünya Bankası'nın perspektif ve modellerine harfiyen itaat eder hale getirilmesi ve bu yolla Türkiye ekonomisinin emperyalist dünya sistemindeki işbölümünün gerekli doğrultusunda yeniden yapılandırılmasıydı. Bu kararlar özünde o günün koşullarında uygulanması zor kararlardı. O yüzden diyebiliriz ki, 24 Ocak kararları 12 Eylül rejimi gibi bir zeminde yaşam şansı bulabilirdi ve esas olarak da bunun için hazırlanmıştı. Ama bu o günden bir takım girişimler yapılmayacağı anlamına gelmezdi tabii ki. İlk elde yapılanlar tarihte görülmemiş şeylerdi. Mesela Türk Lirası bir anda yüzde 70 devalüe edildi, mal ve hizmetlere yine görülmemiş oranda zamlar yapıldı. Kararların hazırlayıcısı ise malum Özal'dı. O günlerde IMF ve Dünya Bankası ile ülke arasında mekik dokumuş ve Başbakan Müsteşarı sıfatıyla bu kararların altına imzasını atmıştı. Özal, kararlar ertesinde generallerin yanına çıkıp bir brifing verdi ve 24 Ocak kararlarının hangi ortamda hayat bulacağı konusunda aydınlattı generalleri. Mesela önce toplumsal muhalefet dizginlenmen, odaklar susturulmalı, sendikal faaliyet askıya alınmalı, grev mevzuatları gözden geçirilmelidir. Özal'ın verdiği brifing, 12 Eylül rejimi ile 24 Ocak Kararları arasındaki bütünleşmeyi hızlandırmış ve yolunu düzlemiştir. AP Azınlık hükümeti bir yandan bu önlemleri alırken diğer yandan devlet terörünü en üst düzeye taşımaktadır. Örgütlenmeler kapatılmakta, polis yetkileri arttırılmakta ve en önemlisi de güvenlik kuvvetlerine "vur emri" verilmektedir. Gerçekte bunlara bile ihtiyaç yoktur. Çünkü resmi faşist terör ekipleri adeta insan avı yapmaktadır. Sadece 1980'in ilk 6 ayında direkt devletin resmi polisi tarafından vurularak öldürülen devrimci sayısı 144'dür. Ve bu rakam sivil faşist saldırılarla birleşince bu son hükümetin iktidarda kaldığı 10 ay boyunca öldürülen devrimci sayısı tam 950'ye ulaşmıştır. O günlerde sokaklarda açık çıplak savaş yaşanmakta, askerler kuşattıkları bölgelerde operasyon sırasında katliam yapmaktadırlar. Örneğin bu günlerde, İzmir'de öğrencilerin salt eğlence amacıyla yaptıkları Moral gecesini basan askerler, bir üsteğmenin komutuyla elleri başlarının üzerindeyken öğrencileri otomatik silahla taramış ve 6 öğrenci katletmişlerdir. Bu üsteğmenin MHP'li olduğu sonraki yıllarda anlaşılacaktır. Demirel, hızla kendini kanıtlama uğraşındadır. Haziran ayında meclise yeni baskı yasaları gönderir. Bunlara göre sıkıyönetim makamlarının yetkilerinin artırılması, yargının hızlanması, memurlar üzerindeki denetimlerin sıkılaştırılması ve duvara yazı yazma eyleminin bile ağır ceza kapsamına alınması öngörülmektedir. İşkencenin boyutlanması, devlet terörünün kurumlaşması da özellikle bu hükümet döneminin yaptıkları arasındadır. Yine bu süreçte bunalım yaratan olaylardan biri de Cumhurbaşkanlığı seçimi olayıdır. Korutürk'ün görev süresi bitmiş, geçici olarak İhsan Sabri Çağlayangil göreve gelmiştir. Meclisteki partiler arasında bu süreçte büyük tartışmalar yaşandı. Seçim turları birbirini izlediyse de kimse çoğunluğu sağlayamadı. Meclis böyle bir ortamdayken, generaller hazırlıklarını yapmış ve 11 Temmuz günü saat 4.00'da yönetime el koyma hazırlıklarını tamamlamıştır. Ancak "Bayrak Planı" ertelenir. Bunun böyle olmasında MSP'nin hükümete yanaşması, OECD ile yapılacak borç erteleme görüşmeleri ve Yüksek Askeri Şura toplantısı sonucu dedikoduların çıkmasının istenmemesi önemli rol oynar. Ve ikinci defa ertelenen plan 12 Eylül Sabahı yürürlüğe konur. 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü 11 Eylül'ü 12 Eylül'e bağlayan gece saat sıralarında Amerikancı 5 general emperyalistlerin ve işbirlikçi tekellerin yönlendirmesi altında yöneti mi gasp ettiler. Ülkenin tüm toplumsal, siyasi ve ekonomik hayatına el koya rak, tam bir vahşet sürecini başlattılar. Amaç yalnızca yaklaşık 20 yıldır geli şerek süren devrim dalgasının bastırıl ması değil, aynı zamanda devrim umutlarının da nesnel temellerinin tasfiyesiydi. Halka karşı yürütülecek azgın savaşın dışında 12 Eylül cuntası aynı zamanda oligarşik ittifak içindeki güç dengelerinin netleşmesi anlamında da önemli bir adımdır. İşbirlikçi tekelci burjuvazi bu darbe ile oligarşik ittifak içindeki toprak ağaları, tüccar ve tefeciler gibi güç odakları karşısındaki hakimiyetini de genişletmek istemiştir. 12 Eylül rejimi ile ilgili uzun söze girmeden sadece rakamları vermekle yetiniyoruz.

14 Cunta, 27 Eylül günü bir açıklama yaparak yeni bir Anayasa yapılıncaya kadar 1961 Anayasasının geçerli olacağını açıkladı. Yayınlanan bildiri de böyle söylenmesine rağmen ortaya komik bir manzara çıkmıştı. Yasama yetkisi MGK, Cumhurbaşkanlığı yetkileri cunta şefinde olacaktı. Öyle bir durum vardı ki, mesela MGK'nın karar ve yaptırımları tartışma konusu yapılamayacak ve alınacak kimi kararları bizzat MGK bozabilecekti. Kısacası MGK iradesi ve tercihleri her şeyin üzerindeydi. 12 Eylül günü yönetime el koyan ve kendini Milli Güvenlik Konseyi olarak adlandıran generallerin ilk icraatlarından biri, 24 Ocak 1980'de emperyalizmin has adamı Turgut Özal tarafından kendilerine takdim edilen programın uygulamasına başlamak oldu. 27 Eylül günü Başbakan yardımcılığı görevinde bulunan Turgut Özal başkanlığında bir heyet IMF ve Dünya Bankası ile görüşmeye gitti. Amaçları bu programın aynen uygulanacağı konusunda efendilerinin yüreklerini serinletmekti. 29 Eylül günü ise cuntacılar tarafından Başbakanlığa atanan eski Deniz Kuvvetleri Komut a n ı B ü lent Ulu- su Hükümetinin programı açıklandı. Bu sürecin en dikkat çekici olaylarından biri emperyalistlerin cuntadan aldığı güvenle ülkenin birçok alanda aldığı borçları ertelemek oldu. Soluk aldırmak istiyor, desteklerini bu şekilde ifade ediyorlardı. 23 Ekim 1981 günü değişik sermaye gruplarının temsilcilerinden oluşan ve 12 Eylül rejimine sadakatini ispatlamış unsurlardan oluşturulan göstermelik Danışma Meclisi oluşturuldu. 160 kişilik Meclisin genel tablosu şöyleydi: Yüzde 15.6 Asker Yüzde 12.6 Hukukçu Yüzde 38.9 Memur Yüzde 7.8 Serbest Meslek Yüzde 11.9 Teknik Eleman Yüzde 2.4 Sendikacı Yüzde 10.2 Özel Sektör Yöneticisi Yüzde 0.6 Sanatçı Bu unsurların 40'ı direkt MGK'nın seçtiği, diğer 120'si ise valilerin önerdiği kişilerden oluşturulmuştu. Kurucu Meclis, MGK üyeleri ve bu Danışma Meclisi üyelerinden oluşuyordu. Aslına bakılırsa Danışma Meclisi sadece görüntüyü kurtarma amacıyla oluşturulmuş göstermelik bir organizasyondu. 15 Ekim 1981 tarihinde MGK yönetime geldiğinde kapattığı ve üyelerinin önemli bir bölümünü içeri tıktırdığı burjuva partilerini fesh ettiği kararını yayınladı. 82 Anayasası Danışma Meclisi nin bünyesinde oluşturan Anayasa Komisyonunun en önemli görevi, yeni Anayasanın hazırlanması idi. Gerçekten de Prof. Orhan Aldıkaçtı başkanlığında oluşturulan Komisyon bir süre sonra Cumhuriyet tarihinin gördüğü en ağır şartlara sahip bir Anayasayı ortaya çıkardı. Son sözü yine MGK söyleyecekti. Öyle de oldu. Anayasanın en önemli özelliği "açık faşizmin kurumlaştırılma-sı" üzerine oturuyor olmasıdır. Şimdilerde DYP milletvekili olan Anayasa Profesörü diye anılan faşist Coşkun Kırca, Prof. Aldıkaçtı ile birlikte bu anayasanın hazırlanmasında birinci derecede "emek" sahibidir. Anayasa 7 Kasım 1982 tarihinde halkoyuna sunuldu ve yüzde 92'lere (91.7) varan bir oranla kabul edildi. Rakamın böylesine yüksek oluşunun birçok nedeni vardır kuşkusuz. Ancak en büyük nedeni 12 Eylül sonrası savaşı terk eden ve halkı yalnız bırakan, onları 12 Eylülcülerin insafına terk eden Sol'un tutumudur. Bunu iyi değerlendiren cunta liderleri, yine de korkuya kapılmış ve bizzat cunta lideri oylama öncesinde ekranlara çıkarak ve ya da il il gezerek red oyu vermeye yeltenenlere açıktan tehditler savurmuştur. Üstüne üstlük bir de içindeki kağıdın rengini dışarıdan gösteren saydam zarflarla iş sağlama alınmıştır. Halka yöneltilen saldırılar ve en genel ifadeyle pasifikasyon ve apolitikleştirme girişimleri de bunda etkili olmuştur. Halk oylaması ve anayasanın kabulünden sonra cunta şefi Kenan Evren yedi yıllık bir süre için Cumhurbaşkanı görevine geçti. 1 Temmuz 1983'de ise Genelkurmay Başkanlığı görevini yine cunta üyelerinden Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin'e devrederek emekliye ayrıldı. Artık "sivil" bir cumhurbaşkanı'ydı. Anayasa kabulünden sonra artık "demokrasiye geçiş" süreci başlatılacaktı. Bunun için bir Seçim Yasası gerekliydi. "Güçlü devlet, güçlü ikti- dar" felsefesine göre hazırlanacaktı yasa. Küçük partiler istenmiyordu. Bunun için de "baraj sistemi" getirildi. 24 Nisan 1983 tarihinde ise Siyasi Partiler Yasası çıkarıldı ve yeni siyasal toplumsal yapıya uygun partiler sökün etmeye başladı. Emekli General ve cuntacıların yakın dostu, sonradan meşhur olan "elimizde taş gibi delikanlılar var, niye cop sokalım" deyişiyle hatırlanacak olan Turgut Sunalp'ın kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi cuntacıların istediği merkez sağ parti olarak kuruldu. Buna alternatif bir de "sol" görüntülü bir parti gerekiyordu. "Parti enflasyonuna" gerek yoktu. Cuntanın başbakan atadığı Bülent Ulusu'nun müsteşarlığını yapan Necdet Calp liderliğindeki HP (Halkçı Parti) de bu süreçte kuruldu. Bu süreçteki egemen çevreler içindeki dengeler nedeniyle bir de ANAP kuruldu. Bu dönemde Demirel'in "dışarıdan" desteğiyle eski AP çizgisindeki BTP (Büyük Türkiye Partisi) de kuruldu. Bu parti MGK tarafından kuruluşundan kısa bir süre sonra kapatıldı. Eski CHP kadrolarının etkinliğiyle bir de SODEP (Sosyal Demokrasi Partisi) -Sosyal Demokrat kavramı o dönemde yasaklanmıştı-kuruldu. Bu olayların hemen ertesinde ise hesaplarının bozulacağından ürküntüye kapılan cuntacıiar yeni partilerin kuruluşunda rol oynayabilecek leri şüphesiyle eski CHP ve AP kurmayları -nın bir bölümünü Çanakkale Zincirbozan'd a "zorunlu ikamet"e tabi tuttular MGK'nın veto yetkisini bol miktarda kullandığı bir süreç sonunda ANAP, MDP ve HP'nin dışında hiçbir partiye seçime katılış izni verilmedi. Cuntacı generaller güçlü tek parti iktidarı istiyorlar ve bu anlamda MDP'ye destek veriyorlardı. "İkibuçuk Parti" (bir sağ, bir sol, bir de yine sağ ama güçsüz bir denge partisi) öngören cuntacılar bunu şekil olarak başarmışlardı ama seçim sonuçları bekledikleri gibi çıkmadı yılında yapılan seçimler de sandıktan MDP değil. Turgut Özal'ın başkanlığındaki ANAP çıktı. 6 Kasım 1983 Seçimleri ve Özal İktidarı 6 Kasım'da yapılan seçimlerin arkasından ANAP hükümeti kuruldu. ANAP, genel olarak eski MSP ve MHP tabanına dayanıyordu. ANAP'ın çizgisini genel olarak kadrolaşmada eski faşist ve gerici kadroların yeniden istihdamı, ekonomik alanda emperyalizme bütünüyle sadakat, kültürel alanda "milliyetçi-muhafazakar", siyasal alanda ise 12 Eylül cuntası ertesinde açık faşizmin kurumlaştırılması için canla başla uğraşı olarak özetlemek mümkündür. Turgut Özal liderliğindeki ANAP, 1987 yılında yapılacak seçimlere kadar olan süreçte gene-

15 railerin yüreğine su serpen bir uyumluluk sergiledi ve cunta liderinin cumhurbaşkanlığında 4 yıl süreyle 12 Eylül Anayasası'nın teminatı altında emperyalizm ve işbirlikçisi burjuvazinin tüm taleplerini yerine getirmek için elinden geleni yaptı. Aynı dönemde yeniden toparlanan halk muhalefeti ve devrimci hareketin bastırılması çabasında, ülkenin MGK hakimiyetinde tutulması ve ekonomik saldırganlığın sürdürülmesinde başrol oyuncusuydu Özal. Hayat pahalılığı, artarak süren işsizlik, gecekondu yıkımları, ardı arkası kesilmeyen zamlar, işçi ve gençlik hareketlerine karşı saldırılar, cezaevlerindeki tutsaklara yönelik kıyım ve baskılar, Kürdistan'da yükselen direnişe yönelik özel düzenlemeler vb. birçok şey Özal ile birlikte anılır olmuştur. Özal Dönemi (Özet) "Oligarşinin tüm katmanları ve özellikle de işbirlikçi tekelci burjuvazi tümüyle ANAP'ı desteklemektedir. ANAP, devletin yağmalandığı bu süreçte palazlanan küçük ve orta burjuvaziyi de kendi saflarına çekmeyi başarmıştır. İktidar, geniş bir çıkar çevresi yaratmıştır. 12 Eylül sürecinde hızlanarak artan emperyalist pazarla bütünleşme, yığınların düşünsel yapısında da birtakım değişiklikler yaratmış, değer yitimi önemli boyutlara erişmiş ve kitleler artan oranda emperyalist yoz-kozmopolit kültür bombardımanına tutulmuştur. Siyasi planda buna suni dengenin biraz daha güçlendirilmesi demek mümkündür. Açık devlet şiddeti ve demagojinin altında halk yığınları bir yandan hızla yoksullaşırken, diğer yandan daha çok emperyalist yoz tüketim maddeleriyle, göz boyayıcı altyapı hizmetleriyle bireysel kurtuluş yolları arayan, insanlar haline getirilmeye çalışılmıştır. İnsanca yaşam koşulları için mücadele ve örgütlenme bilinci açık terör estirilen bu süreçte yok edilmeye başlamıştır. Bu sürecin en önemli özelliklerinden biri hiçbir dönem olmadığı kadar değer yargılarında görülen değişimdir. Her şey parayla ölçülür hale gelmiş, "köşeyi dönme" ilke düzeyine getirilmeye çalışılmıştır. Özal ise televizyonların başında "umut" vaadetmekte, sabır telkin etmekte, "çağ atlamaktan" dem vurmaktadır yılına gelindiğinde, ANAP halk kesimlerini eski burjuva liderlerine siyaset yapma özgürlüğü verilsin mi verilmesin mi türünden bir referandum oyununa getirmeye çalıştı. Amaç, halka kendi üzerindeki yalanların ve baskıların da bir gün kalkabileceği imajı vermekti. Devrimci Hareket bu süreçte halka çağrı yaparak "Demirel ve Ecevit gibilerinin siyaset yapıp yapmamasının halkın sorunu değil, egemen güçlerin kendi sorunu olduğu çağrısı yapmış ve Halka Referandum Sandığına gitmemesi yönünde propanganda yapmıştır seçimleriyle iktidarını sivilleşti-en oligarşi, referandumla eski siyasilere de siyaset yapma hakkı verdirerek içinde bulunduğu tıkanıklığı açmayı hedeflemiştir. Yenilenmiş bir parlamento ile iktidara gelecek olan Özal Hükümetinin kendi lehine çok daha rahat hareket edeceğinin bilincinde olarak hareket etmiştir. 29 Kasım 1987 Erken Genel Seçimi 29 Kasım'da yapılan seçimlere katılan partiler arasında bu kez DYP, SHP, DSP, RP de vardır. SHP, DYP ve DSP bu süreçte politikaya alternatif üretmediklerinden başarısızdırlar. Ne vaatleri tatmin edicidir ve ne de 12 Eylül generallerinin yasalarına, programına karşı çıkar bir tutum sergileyebilmişlerdir. 12 Eylül'ün baskı ve gözdağı vererek pasifikasyon yaratan, kitleleri depolitize eden politikası desteklenerek devam ettiği koşullarda, ANAP, propagandasını, "12 Eylül öncesi" korkusu üzerine şekillendirmekte, dönemi "umacılaştırmaktadır" Bu süreçte diğer partiler sermayeye güven vermekten çok uzaktır. Bunlara ek olarak devrimci ve sol hareketler, gerek nicel ve gerekse de nitel olarak oligarşinin programını bozacak, demagojisini açığa çıkartıp pasifikasyonu parçalayacak güce sahip değildir. Ama bu seçimin önemli bir özelliği seçimler konusunda izlenen politikalar sonucu, devrimci çizgiyle oportünist çizginin arasındaki ayrışmadır. Devrimci Hareket, doğru devrimci taktiğin, güç oranında "umudun düzen partilerinde değil, halkın örgütlü gücüyle gelişen devrimci mücadelede olduğunu" kitlelere ulaştırmak olduğu tespitini yaparken, geleneksel çizgi "bağımsız aday" çıkarma yoluna gitmiş ve ortaya tam bir kara mizah örneği çıkmıştır, o da yüzler hanesini aşamayan oylardır. Seçim sonucunda ANAP yine iktidardadır. ANAP'ın iktidar olmasında bir önemli faktör de seçim öncesi yeniden düzenlenen seçim yasasıdır. Ki, bu yasaya göre, ANAP ancak yüzde 36 oy almasına karşın meclisin yüzde 64'ünü işgal etmiştir. Adı, hayat pahalılığı, zamlar ve zulümle özdeşleşen ANAP'ın seçim sonrası ilk icraatı doğal ki yine zam furyasıdır. Ve herkes tüm bir şok içindedir. Halkın kullandığı her şeye yüzde 70'lere varan devasa zamlar getirilmiştir. Özal'ın faturayı halka böylesine acımasızca kesmesinin nedeni biraz da halk muhalefetinin öznel (düşünsel-örgütsel) durumudur. Memmuniyetsizlik had safhada olmasına karşın oluşan tepki kendiliğinden bile olsa o günlerde fazla açığa çıkmamaktadır. İşi kolaylaşan ANAP iktidarının soygun ve talan düzeni bu koşullardan güç alarak yeni soygunlara girişmiştir. Özal Çankaya'da 26 Haziran 1988'de yapılan ANAP kongresinde bir faşist Özal'a ateş etti. Ancak Özal bu saldırıdan küçük bir sıyrıkla kurtuldu. Olaydan yaklaşık bir yıl kadar sonra da meclisteki diğer partilerin muhalefetine rağmen Kenan Evren'den boşalan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. (1989) Bu yıllar genelde halk muhalefetinin özel de ise devrimci hareketin 12 Eylül'ün zincirlerini kırmaya başladığı, mücadelenin ivmesinin giderek yükselmeye başladığı bir dönemdir. Grevler, boykotlar, direnişler, gösteriler giderek artmakta ve kitlelerin tepkileri artık sokaklara, meydanlara taşınmaya başlamaktadır. Özellikle Mayıs olayları devrimci hareket için önemli bir kilometre taşıdır. 12 Eylül yasaları aynen yürürlüktedir, baskı daha da katmerlenmiştir ama doğru devrimci önderliğin yol göstericiliğinde ve öncülüğünde kitleler üzerlerindeki yılgınlık ve korkuyu atmakta, bilinçlenme artmakta, örgütlenme gelişmektedir. Kürdistan'da milliyetçi hareket önderliğinde yürütülen gerilla hareketi boyutlanmakta, giderek daha geniş alana yayılmaktadır. 26 Mart 1989 Yerel Seçimleri Bu süreçte anılması gereken bir olay 26 Mart 1989 Yerel Seçimleridir. Özellikle bu seçimler, geniş kitlelerin 24 Ocak kararları, 12 Eylül faşizmi ve ANAP iktidarına karşı tepkilerinin somutlandığı bir seçim olmuştur. Kitleler bu seçimlerde kendilerini baskı ve işkence cenderesine sokan, tüm hak ve özgürlükleri elinden alan sefaleti artıran bu hükümete karşı tepkilerini gösterdiler. ANAP'tan oy desteği çekildi. ANAP bu seçimlerde sadece yüzde 21 oy alabildi. 21 Ekim 1991 Seçimleri Seçimlere ANAP; DYP, SHP, DSP, RP ve MÇP gibi partiler katıldılar. Siyasi istikrarın giderek bozulduğu bu seçimler öncesinde hemen bütün liderler birer ikişer TÜSİAD salonlarında kendilerini kanıtlama sınavlarından geçirildiler. TÜSİAD'cılar Demirel'i, "değişmiş", Mesut Yılmaz"ı "hoş", İnönü'yü "sıcak" buldular. Ecevit ise bu seçimler vesilesiyle patronlarla arasında bulunan soğukluğu giderme imkanı buldu. Bu seçim dönemi partiler için de imaj yenileme operasyonlarının ilki gibiydi. Halkın içinde bulunduğu memnuniyetsizliğin başka kanallara akmasını engellemek için tam bir vaat yağmuru başladı. Geçmişten hesap sorulacağı bile söylendi. Saçmalama boyutuna varan bu vaatlerden birkaçı şöyleydi mesela: SHP, askerliği iki aya indireceğini söylüyor, işsizlik sigortasından bahsediyordu ANAP'a göre ise polis sorgusunda avukat bulunacak, il sayısı 100'e çıkacaktı. DYP, üniversiteleri özerkleştireceğini, herkese iki anahtar (ev+araba) vereceğini, her ile bir havaalanı yapılacağını söylüyordu. Yine propaganda çalışmalarında ANAP, "bize bir 5 yıl daha verin", DYP lideri Demirel "100 günde enflasyonu düşürür, 500 günde düze çıkarız" derken, İnönü ve Ecevit ise ekonominin düzeltileceğinden, kalkınmadan dem vuruyordu. Ama hepsi de seçimin hemen ertesinde IMF reçetesinin kendilerini beklediğini bildiklerinden o konuda ağızlarını bıçak açmıyordu. Aynı günlerde TÜSİAD bir araştırma yaptırmış ve araştırmadan egemenler için hiç de hoş olmayan bir tablo çıkmıştı. Raporun özeti; "halkın rejime güvenini yitirdiği ve sistemin değişmesini istediği" idi. İşin en kötü yanı TBMM, toplumsal kurumlar içinde en az güvenilen kurum haline gelmişti. Araştırma- da halkın yüzde 46'sı seçimlere ilgisiz kalırken, yüzde 24 resmen "güvenmiyorum" diyordu. Daha tehlikeli bir şey daha vardı olgarşi için. O da halkın yüzde 12'sinin sistemin "radikal" tarzda değişmesini istemesiydi. İşte bu ortamda TÜSİAD, çanların çalmaya başladığını fark etmiş olacak ki, partileri uyarmakta ve hepsini teker teker salonlarına çekerek sınamaktadır. Seçimler yapıldığında beklenen oldu ve halkın yaklaşık yüzde 40'ı seçim sandığına gitmedi. Seçimler öncesinde katılmayanlara verilecek cezaların artırılması da pek bir şey ifade etmedi. Yüzde 60 katılımla yapılan seçimlerden DYP birinci parti olarak çıktı. Ancak bu da yetmiyordu. Çünkü oy oranı sadece yüzde 27 idi. Yıllardır istikrarsızlıktan istikrarsızlığa koşan, bunun suçunu halka yükleyerek, sürekli daha fazla terör, daha fazla yoksullaşma ve sefalet üretenler, şimdi dönüp dolaşıp DYP ile SHP'yi barıştırmaya yöneldiler. Sonuçta ülkemiz tarihinde ilk kez bu denli halkın burjuva partilerinden ve sistemden umut kestiği bir dönemde en kabadayısı yüzde 27 oy alan burjuva partileri açıkça aritmetikleri bir araya getirerek hükümet kurabildiler. Gerisi az çok biliniyor. "Dün dündür, bugün bugündür" diyen Demirel ve koltuk değneği İnönü liderliğindeki hükümet, vaatleri, verilen sözleri bir kenara bırakmış ve tam bir terör hükümeti haline gelmiştir. Ancak fazla da dayanamazlar. Demirel, 1993 yılında Özal'dan boşalan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur. İnönü, çekilir. Egemen çevreler DYP için yeni bir yüz bulur ve Çiller'i Başbakanlık koltuğuna taşırlar. Çiller, devlet içindeki yeni şekillenmeye en uygun tiptir. Ahlakı, kültürü vb. her şeyi müsaittir buna. Birçok yönden gerçekten de halka karşı kurulacak olan savaş hükümetinin -öz olarak kontrgerilla rejimi ve MGK hakimiyetinin- gözü kapalı emireri görüntüsü vermektedir. Emperyalizm ve oligarşinin burjuva siyasal alternatiflerinin tamamen tükenişe gittiği, birbirleriyle aynılaştığı ve teşhir olduğu, halkın siyasal rejimden kopmaya başlamasının görülmesi, halkın her alanda 12 Eylül Anayasasını pratikte işlemez hale getirmeye başlaması, devrimci ve ulusal hareketin mücadelesinin büyük ivme kazanması ve hatta halkın devlete açıktan taş yağdırmaya başlaması görülmüş ve bu durum karşısında devletin yürütme erki tamamen kontrgerilla teşkilatı eline verilmiş, meclis tamamen etkisizleştirilmiştir. Artık MGK, tam egemendir ve diğer tüm kurumlar buradan çıkarılacak kararları uygulama birimleri haline getirilmiştir. Sırada, arada bir de olsa pürüz çıkardığı görülen yasama organının da ortadan kaldırılması vardır. Ancak bu, meclis kapatılarak değil, meclisin "devlet memurları"yla, kontra şefleriyle doldurulmasıyla, 12 Eylül döneminin Danışma Meclisi'ne benzer bir şekle sokulmasıyla yapılacaktır. 24 Aralık 1995 seçimleri bu açıdan özel bir önem taşımaktadır egemenler için.*

16 "Düzen partilerine oy vermeyeceğiz" Kadınlardan da, ne burjuva-faşist partilere ne de "barış" partilerine oy yok! Yine seçimler yaklaşırken tüm partiler bizleri yeniden hatırlamaya başladılar. Hangi kesimden nasıl oy alabileceklerinin, bunun için nasıl bir imaj gerektiğinin derdine düştüler. İşçiler, memurlar, köylüler, gençlik, sakatlar ve bu arada elbette nüfusun ve seçmen kitlesinin yarısını oluşturan kadınlarda hatırlanmaya başladı. Düne kadar "3 kadın 1 adam etmezsiniz" diyenler bugün kadının önemini kavradılar. Düzen partilerinin tümü şu ya da bu oranda parti toplantılarında propaganda çalışmalarında kadınları kullandılar. Kurdukları göstermelik kadın komisyonlarıyla, yoğun kadın potansiyelini etkilemeye çalıştılar. Ancak, listelerde yer alan, ya da yer alanlar bile seçilme şansı yüksek olanlar çok çok az. RP ise listelerinde kadın adaylara hiç yer vermedi. Daha şimdiden, düzen partileri içinde yer alan kadınlar dahi aldatılmışlığı, kullanılmayı yaşadılar, gördüler. Doğal olarak kendi içlerinde isyanlar, protestolar yükseldi. Kimi kadınlar partilerin bu tavrını kınayarak, gerçekleri sessizce kabullendiler. Kimileri ise, parti genel merkezlerini seçim çalışmalarına katılmamakla tehdit ettiler. Kadının sadece kadın yanıyla ilgilenen, meta olarak gören medya da, bugünlerde partili kadınların bu protestolarına destek verdi. Hangi partinin kaç tane kadın aday çıkardığının, bu adayların listelerde hangi sıralamalarda yer aldığının hesaplarını yaptılar. Mecliste kadının yeri olmadığını keşfettiler. Mecliste kadının yeri olmadığı, temsil edilmedikleri doğru. Ancak bu durum kafa sayısına göre belirlenemeyeceği gibi, kadının temel sorunu meclise girmekte değildir. Olayı meclise girme sorunu olarak görmek, gerçekte kadın sorununu görmemektir, içini boşaltmaktır. Halktan olmayan, bizleri temsil etmeyen, bizleri onursuz bir yaşama mahkum eden, sömürü-zulüm ve katliamların birinci dereceden sorumlusu olan, herkesin birbirinin ipliğini pazara çıkardığı, her türlü yolsuzluğun sömürü ve ahlaksızlığın merkezi haline gelen bir mecliste kadınların bulunması ne genelde tüm halkımızın ne de özel olarak biz kadınların sorunlarını çözebilir. Kadınların sosyal ve siyasal yaşamda etkin ola-i mamalarının ne- denini yine ülkemizin ekonomik, sosyal ve siyasal yapılanmasında aramak gerekir. Kadın, sınıflı toplumlardan itibaren yüzyıllar boyunca, evinin dört duvarı arasına hapsedilmiş, ekonomik ve siyasi yaşamdan koparılmıştır. Evde, evinin her işini yapmakla görevlidir. Çocuğunu, doğurup büyütünceye kadar, her iş kadına aittir. Yiyeceklerin hazırlanması, yırtık ve söküklerin dikilmesi, çamaşır-bulaşıkların yıkanması, hayvanların bakımı, çorap-kazak örme gibi işleri yapmak, kocasına itaat etmekle yükümlü olmuştur. Tüm bu ev işlerinin köreltici, alçaltıcı tek düzeliği arasında dünyası küçültülerek ezici bir yaşam dayatılmıştır. Köhne fikirlerin, kapalı-karanlık yaşamın gelenekselleştirdiği kurallara, boyun eğmişliği, onu çekingen, edilgen kısacası varlığıyla yokluğu belli olmayan bir yaşama sürüklemiştir. Bu sessizlik bizlerin yıllar boyunca sömürülmemizde en büyük etkinliği sağlamıştır. Her türlü baskı (aile, koca, çevre...vb.) yıllar boyunca yazgımız olarak kabul ettirilmiştir. Doğal olarak böylesi bir ortamda, kendi başına bir kişilik yapısı kazanamaycak koşullarda yaşamamız, biz kadınların yaratıcı yanlarımızın körelmesi sonucunu doğurmuştur. Ülkemizde yeni sömürge ilişkilerine bağlı olarak gelişen çarpık kapitalist ilişkilerin, ucuz işgücüne ihtiyaç duymasıyla birlikte, kadın da dört duvar arasından çıkmaya başlamıştır. Ancak bu çıkış kadını özgürleştirmek bir yana ikinci sınıflığını ekonomik alanda da yaşatmıştır. Öyle ki pekçok işkolunda, erkeklerin aynı işi yapmamıza rağmen aynı ücreti alamamakta, kötü koşullarda, sosyal haklardan mahkum, iş güvencesi olmadan sigortasız çalıştırılmakta, azgınca sömürülmekteyiz. Yine el emeğine dayanan belli başlı işkollarında yoğun olarak çalıştırılarak "kadın işi", "erkek işi" biçiminde yapay bir ayrım da yaratılmıştır. Kadınlığın, analığın kazandırdığı, doğal haklar ise hep aleyhimize işlemiş, ciddi anlamda sosyal haklar ya hiç verilmemiş ya da alt yapısı olmayan görüntüde kalmıştır. Ekonomik hayata girişiyle birlikte kadın, kendini geliştirmek koşulları bulamadığı gibi, ev köleliğinden de kurtulamamıştır. Evdeki işler, gelenekselliğini korumuş, kadının görevi olarak devam etmiştir. Diğer yanıyla, yine kapitalist pazar ekonomisine bağlı olarak kadının cinselliği de pazara sürülmüş, metalaştırılmış, çifte sömürü yaşatılmıştır. Kadının bu statüsü yasalarla güvence altına alınmıştır. Bütün bu alt yapı kadında da edilgen, kolay yönlenen, hak alma bilinci zayıf olan bir kişilik şekillendirilmiştir. Öyle ki, kadının çifte sömürüsünü, ikinci sınıf olma statüsünü koruyan yasalar, biz kadınlar tarafından dahi çoğu kez bilinmemektedir. Çünkü yıllar boyunca bizlere de kabul ettirilen bu statü yıkılmaya çalışılmamıştır. Bu nedenle de önündeki yasal engeller çoğu kez bilinmemektedir. Ufak kıpırdanmalar, eşitlik, özgürlük, hak talepleri içi boşaltılarak çarpıtılmış, magazinleştirilmiş, kadının ikinci sınıf statüsünü sağlamlaştırdı işleve dönüştürülmüştür. Böylece kadınlar, onursuz, kişiliksiz, bir yaşama mahkum edilmiştir. Biz kadınların bunca ezilmişliği, çifte sömürüsü, aşağılanması, aynı zamanda düzen ve kurumları açısından her zaman potansiyel bir tehlike olmuştur. Bununla birlikte düzenin partileri içinde büyük bir oy deposudur. Bu nedenle kadınlara özellikle seçim dönemlerinde özel bir önem verilmektedir. Bu önem, her seçim dönemi, düzen partilerini kadın hakları savunucusu yapmakla birlikte kadınları, her seçim dönemi olduğu gibi bu seçim dönemi de kullanmaktan geri bırakmıyor. Kadının, özverisini, fedakarlığını, bağlılığını kullandıkları gibi, cinselliğini dahi kullanmaktadırlar. Bu seçim döneminde de kadınlar üzerine çok şey söylendi, yazıldı, söylenmeye de devam ediyor. Tartışmalar esas olarak, kadınların meclise gi- ***ın tanınmama- sında, kadın milletvekillerinin azlığında düğümleniyor. Bu durumu protesto edenlerin de, doğal karşılayanların da çabası, kadınları seçim oyununa dahil etmenin ötesinde bir anlam taşımamaktadır. Evet bu bir oyundur. Üzerimizdeki çifte sömürü ve ikinci sınıf olma statüsünü devam ettirmeye yarayan, bir seçim oyunudur. Biz bu oyunun gönüllü figüranları olmamak için öncelikle kendi gücümüze güvenmeli, bu gücümüzün önemini kavramalıyız. Bunun dinamikleri vardır. Güzel örnekler yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Gazi direnişlerinde, Elbistan halkının onur ve namusuna sahip çıkmasında her gün artan kayıp ve katliamlara karşı gösterdiğimiz öfkemizde, grevlerde, direnişlerde, boykotlarda, işgallerde, dağlarda, savaşın her alanında, kadınlarımızın sayısı her geçen gün artmaktadır. Artacaktır da. Önemli olan, düzen partilerine, renkli vaatlere, mecliste daha fazla yer almaya umut bağlamak değil, kendimize, kendi gücümüze. güvenmektir. Kadınlarımız, Emeğimize, geleceğimize, onurumuza sahip çıkmak, özgürlüğümüzü kazanmak için, faşizmin seçim oyununu reddedelim. Bunca yıldır bizlere işkence ve gözyaşından başka bir şey vermeyen, çocuklarımızı, eşlerimizi, yakınlarımızı katleden, kaybedenlere oy verme-

17 yelim. Verilecek her oy katliamların devamına onay vermektir. Yıllarca bizleri işsizliğe, açlığa sürükleyenler, kendi soygun ve talanlarını, rüşvet ve yolsuzluklarını, her türlü ahlaksızlıklarını meşrulaştırmak için bizden oy istiyorlar, onay istiyorlar. Kürt kadını kimliğini reddedemiyorlar, ama kültürel haklarını yok sayarak, sindirmeye, sesini kesmeye çalışıyorlar. Ve bunun için onay istiyorlar. Onay isteyenler, binlerce Kürt kadınını işkenceden geçiren, tecavüz eden, katleden, sürgün eden, seçim listelerinde dahi adı olmayan, yaşayan ve yaşadığı kabul edilmeyen, çocuğuna Oy vermek; Daha çok zam Daha çok işsizlik Daha çok işkencedir "Oy Vermiyoruz" Genel İş Sendikasından, örgütlenme uzmanı Aynur Karaaslan, 1 Nolu Şube Eski Başkanı Şükrü Kartal, 7 Nolu Şube Başkanı Erol Ekici ve Belediye-İş Sendikası Beyoğlu Şubesi Eski Başkanı İlyas Güvenle 24 Aralık seçimleriyle ilgili görüştük. Bir sendikacı olarak sizin açınızdan 24 Aralık seçimleri neyi ifade kendi dilini, kültürünü öğretmesini yasaklayanlardır. Kürt kadını kurtuluş ediyor? Aynur Karaaslan: 24 Aralık seçimleri, devletin bitişinin çürümüşlüğünün mücadelesinin nerede olduğunu serhıldanlarda göstermiştir. ve düzenin iflasının ifadesidir. Bir sen- Kürt, Türk, Alevi, Sünni her milliyet- dikacı olarak bana ifade ettiği tükenmişliğin yeniden halka onaylatılmak isten, mezhepten kadınlarımız, bizden sömürü ve zulüm düzeninin devamı tenmesidir. Seçim vaatleriyle, yaptıkları için oy istiyorlar. birbirine uymamaktır. Yaptıkları tek şey Oy vermiyoruz. Adaleti, eşitliği, özgürlüğü, bağımsızlığı, onurlu bir yaşamı kazanmak kendi ellerimizdedir. Bunun için örgütlenmeli ve haklarımız için mücadele etmeliyiz. Yerimiz Devrimci Cephe'dir. Bulunduğumuz her yerde, mahallede, işyerinde, okulda, Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi'nde örgütlenelim. Doğmamış çocuğumuzu sömürüye, zulme mahkum edenlere oy yok! Bedenimizi sömürenlere oy yok! İnsanlık onurumuzu ayaklar altına alarak bizleri köleleştirenlere oy yok! Düzen partilerine değil, kadının kurtuluşu için Devrimci Cephe'ye! IMF'nin, Dünya Bankası'nın kısacası emperyalizmin isteklerini yerine getirmektir. Bu seçimlerde, halkın seçime olan ilgisi yok denecek kadar az. Seçim sandığına gitmek, artık halk için hiçbir şey ifade etmiyor. Erol Ekici: 70 yıldır düzenin parlamentosu halkımıza, işçi sınıfına, sadece zam, zulüm, işkence, gözaltında kayıplar vermiştir. 24 Aralık seçimlerinde, katliamlarda payı olan devletin çeşitli kademelerinde yer alan bir sürü kişi bugün parlamentoya taşınmaya çalışılıyor. Bu da gösteriyor ki bundan sonraki süreç ülkemiz işçi sınıfı açısından baskının, zulmün, işkencenin arttığı bir süreç olacak. Bunun için de 24 Aralık seçimlerinin halkın hiçbir sorununa çözüm getirmeyeceği inancını taşıyorum. Şükrü Kartal: 24 Aralık seçimleriyle sadece Gümrük Birliği söylemleriyle yeni bir umut yaratılmaya çalışılıyor. Oysa Gümrük Birliği de işkenceyi, zamı, işsizliği artırarak beraberinde getirecektir. İlyas Güven: 24 Aralık seçimleri konusunda Erol arkadaşın da dediği gibi bizi tam 70 yıldır idare eden parlamenterler bizleri idare edemediği gibi infaz- cülüğüne soyunun bir grup var. Böyle bir mecliste bunu nasıl yapacakları merak konusu. "Barış" blokurtun sorunlara rında sadece tavanın aldığı bu karara taban tepki göster- nu destekleyeceğini açıkladı. 53 ilde yapılan il toplantıla- çözüm bulacağına inanmıyorum. Aksine halkın var olan di. Bunun üzerine KESK 9-10 Aralık'ta yapılan toplantıda muhalefetini bastırmaktan başka bir işlev taşımayacaklar. sadece bir bloğun değil de, emekten yana olan tüm partilere oy vereceklerini açıkladı. Bizse seçimlerde oy kullan- Biz ne barış blokunu, ne de düzen partilerine oy vermiyoruz ve tüm memurları da oy vermemeye çağrıyoruz. manın memur mücadelesine bir şey kazandırmayacağının Düzen partileri sizi geçen seçimlerden bu yana grevli, bilinciyle, oy kullanmak yerine memurları mücadele etmeye çağırıyoruz. KESK'in aldığı bu karar tüm memur sendi- toplu sözleşmeli sendika hakkı ile ilgili oyalıyorlar. 8u konuda ne düşünüyorsunuz. kaların karan değildir. Sadece yurtsever, yeniden ve BSP Fikriye Göl; Grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklarla ilgili söylenenler seçim öncesi vaadi olmaktan öteye gitmedi. Bugün bu seçimlerde kullanılacak her oy katliamların, grubunun aldığı bir karardır. Daha önceki seçimlerde de oy alabilmek umuduyla memura grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklar sağlanacağı söymasının onaylanması demektir. Ayrıca seçimlerde aday kayıpların, işten atılmaların, sürgünlerin, sendika kapatıllendi. Bizler sendikalar olarak bu vaatlerinin gerçekleşmeyeceğini biliyorduk. Çünkü grevei, toptu sözleşmeli sendina ortak olmaktır. Katliamları bizzat yürüten, memurların olan bürokratların meclisteki meşruluklarının sağlanmasıkal hakkını hayata geçirecek otan bizleriz. Sorunlarımızın coplanmasını, işkence görmesini sağlayan polis şefleriyle çözümünü örgütlü mücadeleyle başarabiliriz. aynı mecliste bulunmak bizim açımızdan onaylanacak bir '89'dan itibaren memurlar alanlara "Hak verilmez alınır" durum değildir. şiarıyla gitti. Halkın kurtuluşunun yolu; ancak kendi mücadelesini Bu memur mücadelesinin gelişiminde çok önemli bir alanlarda, sokaklarda, meydanlarda, fabrikalarda, işyerlerinde bütünleştirerek bir cephe etrafında örgütlenerek, yani dönemdir. Şehitler bedeli yükseltilen bu mücadeleyi iktidar gözardı edemedi. Bu tepkileri boğmak amacıyla hiçbir işlevi olmayan; grevsiz, toplu sözleşmesiz, dernekten farkı cepheye kan taşıyarak halkın kurtuluşu sağlanamaz. emekçilerin cephesini güçlendirmesinden geçer. Burjuva olmayan sendikalar memurlara dayatıldı. Bu sendikalarla Orhan Yıldız: Şunu eklemek istiyorum ki; KESK'in başında olanlar bugün burjuvazinin icazetine muhtaç durum- memur haklarına almak bir yana, elde edilen haklar kaybedilecekti. Bizlerin böyle bir sendikayı kabul etmemiz kazanılan haklarımıza ihanettir. alanlara taşıyacak olan KESK gibiler değildir. KESK'in yödadır. Memur eylemliliklerine yön verecek olan, onları Üyesi olduğunuz KESK barış blokunu netimindekilere baktığımızda memurlara öncülük edebilecek, bedelleri göğüsleyebilecek insanları göremiyoruz. destekleyeceğini açıkladı. KESK'in bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Memurlar bugün alanları doldurmak için doğru bir öncülüğü bekliyor. Çünkü memurların düzenden ve onun Ali Bingöl: KESK yaptığı basın açıklamasıyla emek-barış-özgürlük bloku- parla-********ekleyeceği hiçbir şey kalmamıştır. ları idare etmişlerdir. Ülkelerarası savaşlarda bile 5 bin kayıp olmazken bugün ülkemizde 300 insanımız kayıp. Devlet bunlarla ilgili hiçbir açıklama yapmamaktadır. İçimizden biri olan Tekstil-İş 2 nolu Şube Delegesi Düzgün Tekin'den 21 Ekim'den beri haber alınamıyor. Biz biliyoruz ki devletin elinde. İşçi eylemliliklerini kanla bastıran, işçilere yaşam hakkı tanımayan, Düzgün Tekin'i kaybeden faşizmin sandığı çözüm değildir. Sandığa gitmiyoruz. Hak alma eylemlerinizde karşısına coplarıyla çıkan, sizlere işkence yapan polis şefleri bugün sizlerden oy istiyor. Polis şeflerinin adaylığı konusunda ne düşünüyorsunuz? Erol Ekici: Bugüne kadar işçi sınıfının en ufak demokratik, hak alma eylemlerinde coplarıyla, işkenceleriyle, kayıplarıyla bastırmaya çalışanlar 24 Aralık seçimlerinde parlamentoya taşınmaya çalışılıyor. İşkenceci şeflere tam bu suçlarına parlamentoda meşruluk kazandırmaya çalışıyorlar. Bu anlamda ne yaparlarsa yapsınlar işkencecileri meşru gösteremezler. Aynur Karaaslan: Ben bir şey ekleyeceğim. Aslında bu işkencecilerin parlamentoya girme çabaları korkularından kaynaklanmaktadır. Meclisteki dokunulmazlıklarıyla kendilerini biraz daha garanti altına alacaklarını sanıyorlar. Şükrü Kartal: Türkeş her konuşmasında bana 6 ay verin bunların kökünü kazıyacağım, bunları bitireceğim diyor. Polis şeflerinin de düşüncesi bununla aynı. Kim bitirecekleri, kökünü kazıyacakları? Bildiğimiz bunlar emeğinin karşılığını isteyen, sömürüye karşı çıkanlar, işkenceci polis şefleri sömürüyü katmerleştirmek, katliamları, işkenceyi artırmak için aday oluyorlar. Hak-İş Sendikası Genel Başkanı Necati Çelik Refah Partisi'nden milletvekili adayı Necati Çelik'in adaylığını nasıl değerlendiriyorsunuz. Şükrü Kartal: Refah Partisi'nin kamuoyundaki iktidara yaklaşma imajını pekiştirmektir. Aslında Necati Çelik'in sınıf diye bir derdi yoktur. Bugün Necati Çelik halkın inancını kullanarak işçi sınıfı içinde bir yerlere gelmeye çalışıyor. Erol Ekici: Şimdi Hak-İş ve Necati Çelik Türkiye işçi sınıfının tanımadığı bir kişi değil. Bugün Necati Çelik 24 Ocak kararlarıyla birlikte özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın, devletin küçül-

18 tülmesi adına yaratılan değerlerin satılıp, savılmasıyla tanındı. İşte böylesi bir insan parlamentoya taşınmak isteniyor. Nasıl 24 Aralık seçimleri düzenin parla- mentosunun iflasını gizlemeye çalışması gibi bir yanı varsa, Necati Çelik'in de parlamentoya taşınmasında Türkiye işçi sınıfının parlamentoda temsil ediliyormuş görüntüsünün verilmek istenmesi tamamen bir aldatmacadır. Necati Çelik ne sendikacılık yanıyla ne de düşünsel yanıyla işçi sınıfının parlamentoda görmek istemediği temsilcilerden bir tanesi. İlyas Güven: Hak-İş ülkede gerçekten sınıf ve kitle sendikacılığı mı yapıyor yoksa işveren sendikacılığımı yapıyor. Hak-İş sınıfa bir şey vermediği gibi diktatör tavırlarıyla tanınmıştır. Seçimlerini bile demokratik yapmıyorlar. Refah Partisi'nin plduğu belediyelerde Hak-İş'e üye olunması yolunda baskılar yapılıyor. Mantık olarak işveren bugün Hak-İş başkanlığı yapıyor. Sorunlarınızı nasıl çözeceksiniz? ilyas Güven: Sabancı diyor ki; herkesi sandık başına gitmeye davet ediyorum. Çünkü bu korkuyu halkın bu tepkisini yani seçime olan ilgisizliği Sabancı sezinlemiş. Dolayısıyla o da sezinlediği olguyu kırmak için elinden gelen gayretle halkı sandık başına taşımayı kendine görev edinmiş. Biz de tam tersini söylüyoruz. Diyoruz ki bu parlamento işçi sınıfına hiçbir çözüm getiremeyecektir. Biz oy vermeyeceğiz. Bütün işçiler de sorunların çözümünün parlamentoda olmadığını biliyor. Bunlardan artık çözüm gelmeyecektir.artık işçi sınıfı ve halkımız kendi öz örgütlenmelerini yaratarak sorunlarına çözüm bulabileceğinin bilincine varıyor. Aynur Karaaslan: Buradan tüm işçilere sesleniyoruz; daha çok enflasyon, daha çok zam, daha çok işsizlik, daha çok baskı ve işkence demek olan hükümetlere oy vermeyelim. Meclis bizim sorunlarımızı 70 yıldır çözmedi, çözemedi. Bundan sonra da çözemeyecektir. Meclis hiçbir zaman işçi sınıfının ve emekçi halkımızın gerçek temsilcileri olmadı. Bu nedenle tüm halkımız kendi örgütlülüklerini yaratmalıdır. Bunun için önerilerimiz; işyerlerinde, işçi meclislerinde, komite ve konseylerinde, halkımız, mahalle meclislerinde ve konseylerinde ör- gütlenmeli, kendi siyasi yöneticileriyle, kendi meclislerini kurmalıdırlar. Ancak sorunlarımız böyle çözülür. Katillere, soygunculara oy yok! İstanbul'un gecekondu semtlerinden olan Gazi Mah. ve Nurtepe'- de yaşayanları 24 Aralık seçimlerinin halka neler vereceği konusunda görüştük. Partiler her seçim öncesi olduğu gibi yine sizlere vaadlerde bulunuyorlar. Sizce bu vaatler inandırıcı mı? Gazi Mahallesi: Gülcan Aslan (esnaf): Sürekli yalan söylüyorlar. Mesela bizim mahallede seçim öncesi yollarımızı yapıyorlar. Bizleri kandırmaya çalışıyorlar. Biz onları tanıyoruz. Ne yaparlarsa yapsınlar, insanlarımızı öldürüyorlar, kaybediyorlar, bir sürü insanımız cezaevlerine atılıyorlar. Ne kadar yolumuzu yaparlarsa yapsınlar, ne verirlerse, ne konuşurlarsa konuşsunlar hepsi boş, hepsi oy için, bizi satın almak için. Ama biz uyandık, eskisi gibi aldanmıyoruz. Boşuna bağırıp, çağırıyorlar. Artık halk uyandı. Yalanlarını herkes biliyor. Mecliste 1. sınıf çocukları gibi birbirlerini yiyorlar. Gecekondu halkı SHP'yi, CHP'yi bu- güne kadar kurtarıcı olarak gördü, onlara oylarını verdi. Sonra ne oldu? Kayıplar, katliamlar daha çok arttı. Sağ partilere destek oldular. Hiçbirinin birbirinden farkı yok. Sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Kendi çıkarları için köpekler gibi birbirlerini yiyorlar. Başa gelene kadar bir sürü şey söylüyor. Başa gelince her şeyi unutuyorlar. Koltuklarını kaybetmemek için tüm pisliklere göz yumuyorlar. Mesela Grup Yorum CHP'ye gitti. Onlar, ne yaptılar. Polis çağırdılar, copla, dayakla onları polise götürttürdüler, işkence yaptırdılar. Sebahat Engin (Şehit annesi): Bu vaatleri hiçbir zaman inandırıcı değil, göz boyamaya çalışıyorlar. Gözümüzün önünde çocuklarımızı katlediyorlar. Çocuklarımızı yataktan götürüp işkence yapıyorlar. Gözümüzün önünden aldık- ları çocuklarımızı sonra yok diyerek kaybediyorlar. Bunlara mı oy vereceğiz, bunlara mı güveneceğiz. Her şey seçime kadar, geliyorlar size iş veririz, anahtar veririz diyorlar bunları çok gördük. Gözümüzün önünde oğlumu katlettiler. Şimdi ben sandık başına gidip bu devlete nasıl oy vereceğim, onlara oy vermek; tüm bunları iyi ki yaptın demektir. Bu seçimler hepimiz için bir hakarettir. Ben bir şehit annesiyim. Annelere diyorum ki; sandık başına gitmeyin. Çocuklarımız, gençlerimiz işkenceden geçiriliyor, vuruluyor, cezaevlerine atılıyor. Bu devlet, bugüne kadar bize bir şey vermemişse bundan sonra da vermeyecektir. Biz gençlerimizin yanındayız. Böyle bir devlet, böyle bir düzen istemiyoruz. Caddelerde, okullarda çocuklarımız öldürülüyor. İstiyorlar ki kimse hakkını aramasın. Diyorlar ki, devlete köle ol, ne zamana kadar bu devlete köle olacağız. Artık uyanmalıyız, gözümüzü açmalıyız. Bu seçimlerde ilginç adaylar var. Örneğin içinde Gazi Mahallesi bulunduğu 2. bölgeden Necdet Menzir aday. Polis şeflerinin adaylığı konusunda ne düşünüyorsunuz. Gülcan Aslan (esnaf): Polis şefleri insanları her yerde infaz ediyor, kaybediyor. Biz onlara kesinlikle oy vermeyiz. Onların görüntüsünden tiksiniyoruz. Mesela Gazi'de insanları öldürdüler. Ben de oradaydım hiç birimizde silah yoktu. Onlar hepimizin üzerine ateş ettiler. Menzir'i çok iyi tanıyoruz, adaylığı boşuna. Eğer buraya gelirse sivil polislerle gelir, onlarla gider. Yoksa buraya giremez. Kesinlikle onu buraya sokmayız. Polislerini halk gibi gösterip, anca kendini alkışlattırır. Bugün Gazi'ye giremez, o cesareti alıp halkın içine giremez. Sebahat Engin: Menzir göz göre göre o kadar halkın canını yaktı. Bir de utanmadan adaylığını koyuyor. Ne yüzle, bizden oy istiyor. Gelsin Gazi'ye ektiğini, biçsin. Televizyona çıkmış, halk beni çok iyi tanıyor diyor. Doğru biz onu çok iyi tanıyoruz. Bütün fidanlarımızı öldürdü. Benim çocuğum 16 yaşındaydı. Bu kadar pisliğine rağmen utanmadan çıkıp konuşuyor, oy istiyor. Biraz insanlığı kalsaydı yüzü kızarırdı. Artık ortaokullardan çocukları toplayıp, işkenceye götürüyorlar. Bunların ana, babası nasıl sandık başına gidebilir. Eğer hala tüm bunlara karşın oy kullanılırsa katliam daha çok artacak, daha çok ezileceğiz. Sorunlarımızın çözümü sizce nasıl olacak? Sebahat Engin: Sadece kendimiz çözebiliriz. Bize bizden başka kimse yardım edemez. Onlardan artık bir şey beklemiyoruz? Gülcan Aslan (Esnaf): Sorunlarımızı biz çözeceğiz. Biz devrimcilere, mücadele edenlere güveniyoruz. Çaremiz onlar, başka çaremiz yok. Bizde çalışma yapmalıyız, çarşaflı kadınlar ev ev geziyor, oy istiyor. İnsanlığımızı unutmamalıyız, kendimizi küçümsememeliyiz. Bugüne kadar oy verildi, işkence çoğaldı, kayıplar çoğaldı, pahalılık ço- ğaldı. Her türlü pislik, intihar, fuhuş, uyuşturucu çoğaldı. İnsanlar evine ekmek bile götüremiyor. Sorunlarımızın çözümü için komiteler oluşturmalıyız, bir araya gelmeliyiz. Kendi çözümümüzü kendimizde aramalıyız. Oy verelim onlar sorunları çözsün diye bekliyoruz. Ama onlar sorunları çözmüyor, bataklığa doğru gidiyoruz. Mesela ben bakkalcıyım. Eskiden 3-4 teneke peynir alırdım. Şimdi bir teneke alıyorum. Ancak o biterse yerine bir tane daha alabiliyorum. Yumurtam bitmiş. Bir yumurta 9 bin lira olmuş, alamıyoruz. Gelen müşterilerime yok diyorum. Alım gücümüz kalmadı, vatandaş nasıl alsın. Pahalıya alıyoruz, pahalıya veriyoruz. Pahalılık git gide artıyor. Çare insanların kendi elinde, çareyi oyda aramayalım. Oy hiçbir şeyi çözmüyor. Nurtepe Mahallesi: Partiler her seçim öncesi olduğu gibi yine sizlere vaatlerde bulunuyorlar. Sizce bu vaatler inandırıcı mı? Yüksel Yıldırım (Ev Hanımı): Vaatleri yalan dolandır. Bunu yaşayarak gördük. Düzen partilerinin yöneticileri, kendi ceplerini doldurmanın peşindeler. Düzende onlara göz yuman faşist bir düzendir. Biz onları beklemeyiz. Yapabilirsek kendi elimizden gelenleri yapacağız. Zaten oy vermeyi düşünmüyorum. Ünal Acar (Otel çalışanı) Bu vaatler tamamen göz boyamadır, ucuz yöntemlerdir. Emekçi-yoksul kesim için şimdiye kadar bir şey yapmadılar, yapacaklarına da inanmıyorum. Kesinlikle oy vermeyi düşünmüyorum. Ayrıca sistem partilerinin iç yüzünü göstermek ve onları teşhir etmek gerekir. Sorunlarınızın çözümü sizce nasıl olacak? Yüksel Yıldırım(Ev hanımı): Biz halk olarak birleştikten sonra seçim partileri bir hiçtir. Örgütlenerek halka, mücadelemizle kazanacağımız şeyleri anlatabiliriz. Ünal Acar (Otel çalışanı): Kahve toplantıları ve insanların yoğun olduğu yerlerde insanlara bir şeyler anlatarak, oy kullanma yaşındakileri uyarabiliriz. Her türlü kitlesel eylemlerde, mahalli birimlerde halk komiteleri kurulup, kitle bilinçlendirilebilir. Bu komitelerdeki insanlar aracılığıyla broşürler dağıtılabilir. Kontrgerilla şeflerinin; Hayri Kozakçıoğlu'larının Mehmet Ağar'ların, Necdet Menzir'lerin işledikleri suçlar insanlara anlatılmalı. Onların seçim aldatmacasını teşhir etmek gerekir. Bizim yapmamız gereken bunların yaptıklarının tam tersi olmalı. Halk, seçim aldatmacasına kanmasın. Veli Elyakut (işçi): 24 Aralık çözüm değil. Çözüm; işçi sınıfının mücadelesiyle olur. Bizler, mahalle komitelerinde, halk meclisleriyle örgütlenmeliyiz. Yapacağımız; oy vermemekle protesto etmektir. Meclise gidilince her şeyin unutulduğunu gördük. Bütün halkımızı seçimde oy kullanmamaya çağırıyorum. Çare bence devrimdir.*

19 Politikasızlık ya da "tek politika" Seçim bu, her ne kadar halka artık vaad edecek bir şeyleri kalmasa da yine de bir 'Vaatler bildirgesi" açıklamak zorundalar. Bu hafta tüm düzen partileri bu gereği yerine getirdi. Yanlarına adayların ve basındaki borazanlarını toplayıp vaatleriyle seçim kampanyalarını resmen başlattılar. Şimdi burjuva basında kendi çapında "objektif seçim gözlemi yapmaya çalışan tüm yazarların son bir haftadır döne döne belirttikleri üç nokta var: Birincisi, hepsi "nerede o eski seçim heyecanı" edebiyatındalar. Hemen hepsinin birleştiği diğer iki nokta ise, bu seçimde politikanın ve kitlelerin ilgisinin olmaması. Evet, seçim yapılıyor ve ortada politika yok. Politikalar yarışmıyor yani. Hiçbirinin vaatler bildirgelerinde dahi, politika anlamında bir yenilik, bir çarpıcılık, azıcık üzerinde tartışma yaratacak bir şey yok. TV konuşmalarında Mesut Yılmaz, Baykal, Ecevit ve Kazan'ın neredeyse kelime kelime aynı düşecek şekilde "tabii güvenlik için köyler boşaltılabilir, hatta şehirlerde de boşaltılabilir, hatta şehirler de boşaltılabilir ama o insanların yiyeceğini düşünmek lazım" türünden ettikleri sözler, olası politika değişikliklerinin de çapını ortaya koymaktadır. Düzen partilerinin hiçbiri ekonomik olarak çökmüş, her açıdan yanmış, yıkılmış bir ülke tablosunda bile muhalefet yapamaz durumdadırlar. Çünkü hepsi iktidarında çökertmeye, yakıp yıkmaya devam etmek durumunda olduklarını biliyorlar. Politikasızlık, ya da MGK-kontrgerilla kaynaklı tek bir politika: düzen partilerinin mevcut durumu budur. Onlarca adayın daha önceki partilerinden değil de bir başka partiden aday olabilmesini çok mümkün kılan ortam da budur. Ortada nasıl olsa farklı politikalar yoktur. Ve "yıldız" adaylara bakın, hepsi yakıp yıkıp katleden, ekonomiyi çökerten isimlerdir. Ve bugüne kadar yapageldiklerinden farklı bir politikaya sahip değillerdir. Erken seçimi zorunlu kılan bir yerde oligarşinin sıkışmışlığı politikasızlığıydı. Seçim süreci ve sonucu, bugünden görülüyor ki, politikasızlığı iyice açığa çıkan, oligarşinin politik alternatifsizliğini derinleştiren bir süreç olacaktır. Küçük burjuva Kürt milliyetçilerinin çevresinde şekillenen "blok" bu ortamda ve sonrasında ne ifade edecek peki? Kürt milliyetçi önderlik, dün Özal için, Boyner için yaydığı havayı bugün Mesut Yılmaz için yaymaya başlıyor. Çeşitli kesimlerin bu havaya çabuk kapılacağı kesin tabii. "Blok"un seçim tavrı, katılımı, propagandası da aslında bir politikasızlığın ürünüdür. Ya da tek politikanın. Her şey oligarşi cephesinden ortaya çıkacak bir muhataba ve onun getireceği "çözüm"e bağlanmıştır. Oligarşinin "tek politikası" gibi bir saplanma aynı cephede de geçerlidir. Meclise 5-10 parlamenter gönderirsek oradan muhatap çıkartma sürecini hızlandırırız hesapları yapılmaktadır. BSP ve benzer çevreler de zaten kelimenin tam anlamıyla bir politikasızlık içindedirler, bu yüzden böyle bir alternatif onlar için adeta "politika madeni" bulmak gibi olmuştur. Genel geçer teorik tartışmalardan sonra politika anlamında söyleyecekleri "somut" birkaç şey olmuştur. Başka deyişle "barış" politikaları, onlar açısından politikasızlıklarına geçirilmiş bir kılıf olmuştur. Ama asıl mesele bu "somut"un ülkemiz somutuna ne kadar uyduğu ve uyacağıdır. Çünkü "barış" vb. politikalar çeşitli küçük burjuva çevrelerden bir rağbet görse de esasında bu politika da daha bugünden tıkanmış bir politikadır. Öyle ki, istedikleri, egemenlerle, faşist düzeni meşrulaştırarak yapılacak bir "uzlaşma" temelinde bile süreç daha bugünden tıkanma eğilimindedir. Cuntadan bu yana gelişen süreç içinde düzen partileri bir "ideolojisizleşme" süreci yaşamışlardır. Düzen partilerindeki Çiller, Yılmaz, Karayalçın operasyonları bunun üzerine oturan gelişmelerdi. Amerika tarafından empoze edilen ve bir bütün olarak toplumu "renksizleştirmeyi" hedefleyen operasyon, baskı ve terör politikalarının ulusal hareket ve devrimci hareket karşısında emperyalizmin ve oligarşinin beklediği "kesin" sonucun alınamaması nedeniyle planlandığı gibi yürümedi. Tersine süreç ülkemizde halkımızın mücadelesinin boyutlanması yönünde gelişti. Düzen partilerini aynılaştırma operasyonu bu noktada oligarşinin aleyhine döndü; oligarşi çok istemesine, acilen ihtiyaç duymasına karşın hiçbir düzen partisini "umur haline getirememiştir. Kah o lideri, kah bunu parlatmış cilalamış ama sonuç alamamıştır. Çünkü oligarşinin mevcut politikalarını, farklı söylemler ve kıyısından köşesinde muhalefetle de olsa sürdürenlerin halkımızın umudu olma şansı yoktur. Oligarşi bu noktada emekçi halkın hoşnutsuzluğuna "soldan" düzen içi kanallar açılmasını, soldaki legal particiliği memnunlukla karşılamış, bunun yolunu açmış, teşvik etmiştir. "Uzlaşmacılar, barışçılar, legalciler" ikide bir devletin insan hakları ve demokrasi konusunda sıkıştırdığında söz ediyorlar. Kürt milliyetçiliğinin "barış", "uzlaşma" politikaları, bir kısım soldaki legalizm, gerçekte bugün söylenildiğinin tersine oligarşiyi sıkıştırmamakta, tersine mevcut politikalarını sürdürmekte pervasızlaştırmakta, politikasızlığının sancılarını azaltmaktadır. Oligarşiyi bu noktada sıkıştıran bu politikalar değil varlığını ve -politika anlamında başka noktalarda yararlanılması hedeflense desavaşını sürdürüyor olmasıdır. Gazilerdir, halkın değişik biçimlere bürünen hak ve adalet arayışı eylemleridir. Seçim sürecinin oligarşi cephesinden ve sol cephesinden gösterdiği tüm bu noktalar iyi görülmelidir. Seçim toplantılarının, esasta öyle bir şey gündemlerinde olmamasına rağmen, araya bolca "devrim", "sosyalizm" serpiştirilmiş havası içinde bunları görmek istemeyenler, seçim sonrası daha büyük sıkıntılar ve politik tıkanıklıklarla karşı karşıya geleceklerdir. Ya da tüm politikaları meclise gönderilen birkaç parlamenterin "demokrasi mücadelesinde" boğulacaktır. Oligarşiyi sıkıştıracak olan da, Kürt sorununda, demokrasi ve insan haklan sorununda da politika değişikliklerine zorlayacak yegane alternatif savaşın geliştirilmesidir. Yapılanlar buna yönelik olduğu sürece, halklarımız açısından olumlu bir işlev yüklenebilir. Tersi aldatmaca olur. *

20 Bu dağların koyağını bilirdik Esen yellerinen gidip gelirdik Hak bildiğimize kurban olurduk Tek başına aşılamayan dağlar var İrşadi Baba Dağlar, dağlar ki, yüzyıllar boyu ezilen halklarımız için hep umut olmuş, güven olmuştur. Dağlar ki, zulme ve sömürüye karşı başkaldıranların yuvası, onların savaş meydanı, anası, yari, avradı, namusu, onuru olmuştur. Dağlar ki, zalimin, zorbanın, sömürücünün korkulu rüyası ve celladı olmuştur. Dağlar ki, sahanların, Anadolu halklarının kurtuluş umudu sahanları hiç eksik olmadı olmayacak... Dağlar ve Anadolu halkları, bu ikisinin arasında her zaman inceden inceye, gönülden gönüle bir bağ olmuş, dağlar halkları, halklar dağları beslemiştir. Baskının ve sömürünün ortaya çıkmasından bu yana hep umut olmuş ve hep bir şeyler beklenmiştir dağlardan. Birileri gelecek ve halklarımızı baskıdan ve sömürüden kurtaracaktı. Bir yanda ezilen sömürülen, baskı gören, horlanan halklarımız, halklarımızın dili, kültürü, onuru, namusu, diğer yanda ise onur için, namus için, hesap sormak için dağlara çıkan yiğitlerimiz. Ve kurtuluş, kurtuluşumuz dağlarda ve şehirlerde yanan isyan ateşinin vatanı tutuşturmasıyla, bütün bir halkı sarmasıyla bizim olacaktır. Yüzyıllardan beri dağlarda ve şehirlerde yanan isyan ateşleri, halkımızı kurtuluşa götüremedi. Fakat düzene karşı silahlı ve örgütlü tavır alanlar ve bu uğurda mücadele edip can verenler, onların pratiklerinin olumlulukları bizimdir. İnce Memet'ler, Çakırcalı'lar, Dadaloğulları ve daha niceleri halkların öfkesini, kinini bayraklaştırıp dağlara taşıdı. Bu bayrağı oligarşinin burçlarına dikmek bugün bizim, Parti-Cephe önderliğinde birleşen ve savaşan Anadolu halklarınındır. Tarih; Anadolu tarihi bir kez daha göstermiştir ki, baskının olduğu yerde direnmek, savaşmak meşrudur. Kuşkusuz yüzyıllar boyu direnmenin ve savaşmanın değişik biçimleri olmuştur. Kimi zaman halk ayaklanmış, kimi zamanda halkın içinden çıkan bir takım ileri unsurlar zulme karşı silaha sarılmışlardır. Eşkıyacılık, Çetecilik, Komitacılık, Gerillacılık; hepsi de kendi dönemlerinde, gerek yerel otoritelere gerekse de kurulu düzene karşı örgütlenmenin ve savaşmanın adlarıdır. Ve bugünümüze kadar gelen bir gelenektir. Çetecilik Gelenek ülkemiz topraklarında ilk olarak çetecilik olarak çıktı. Kuşkusuz bunun belli bir tarihsel birikimi ve sosyal bir zemini olduğu açıktır. Bilindiği kadarıyla çeteciliğin tarihi Osmanlı'dan başlıyor. Elbetteki bunun bir öncesi vardır. Çünkü zulme karşı direnmek ve savaşmak bir gelenektir ve çetecilik bu geleneğin bir parçası olarak dönemin toplumsal mücadelesinin şekillendirdiği bir olgudur. Ki bu kavga bilindiği gibi ilk sınıflı toplumların ortaya çıkışına kadar dayanmaktadır. Öncelikle çetelerin nasıl örgütlendiğini ve nasıl bir mücadele verdiklerini ortaya koymak gerekir Bunu anlamak için dönemin sınıfsal, sosyal, ekonomik, kültürel yapısı ortaya konulmalıdır. O döneme baktığımızda başta merkezi bir otoritenin bulunduğu ve geniş bir coğrafyaya hakim bir devlet örgütlenmesi görüyoruz. Başta dönemin egemen sınıfının temsilcisi padişah ve ailesi vardır. Ekonomik yapı feodal üretim ilişkileri üzerine kuruludur. Üretimin temel unsurlarından toprak, tümüyle padişah ve sülalesine aittir. Padişah dışında toprak sahibi olabilmenin tek yolu onun has bir adamı olmaktan, ona asker, mal ve haremine cariye vermekten geçiyordu. Bu koşulları yerine getirenler belli oranda sömürüden pay aldılar ve belli oranda güç kazandılar. Bu güç onlara bölgelerinde otorite olmayı getirdi. Kimisi beylerbeyi oldu, kimisi vali oldu, bey oldu, kimisi de ağa oldu. Bu ağalar, beyler, paşalar kendi bölgelerinde padişah adına hüküm sürmüş ve halkın malını sömürmüş, gencecik evlatları bitmez, tükenmez savaşlar da katlettirmişler-dir. O dönemde halkın durumuna bakarsak şunu görürüz ki, onların payına hep kılıcın keskin ağzı düşmüştür. Köylülük bir yandan ağanın zulmü, diğer yandan da ağır vergiler altında inim inim inletilmiştir. Yoksul emekçi halkın yani köylülüğün bunca sömürüye ve baskıya karşı elbette yapacağı bir şeyler ola- çaktı. Ki halkımız da o dönemde bunu ayaklanmalarıyla, isyanlarıyla ortaya koymuştur. Çetecilik ise bu zeminde halkın içindeki kimi insanların yada o insan etrafında toplanmış grupların, yerel otorite ile ve en genel düzeyde de toplumsal sistemle olan çelişkilerinin yoğunlaşması sonucu silahlanıp dağa çıkmalarıdır. Dağa çıkan bu insanlar ve kendilerine bağlı topluluk, çete olarak adlandırıldı. Bu adlandırmanın halk tarafından mı, Osmanlı tarafından mı yada bizzat çetelerin kendisi tarafından mı yapıldığı belli değildir. Ancak daha sonraki süreçte çeteler, çetebaşının ismiyle anılır oldular. Köroğlu ve çetesi gibi... Bu daha çok kendini ispat etme sonucu kazanılan bir hak gibiydi. Halk nezdinde yaptıklarıyla unutulmayan çeteler, dillerde türkülerde yaşatıldı. Bugün olduğu gibi, dün de, geleceğe bu direnişler ve olumluluklar taşınıyordu. Çete, yerel bir güçtür. Çeteler genellikle ilk çıktıkları bölgelerden dışarı taşmamış, kendilerini içinden çıktıkları toplumun doğal sınırlarıyla sınırlandırmışlardır. Kendilerini bu şekilde sınırlandırmaları çetenin ömrünü de kısaltmıştır. Çetenin ömrü genelde çete başının hayatıyla sınırlanmıştır. Çetebaşının ölümü yada yakalanması

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 19 EKİM 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 23 OCAK 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ BASINA VE KAMUOYUNA Erkek egemen kapitalist sistemde kadınların en önemli sorunu 2011 yılında da kadına yönelik şiddet olarak yerini korudu. Toplumsal cinsiyetçi rolleri yeniden üreten kapitalist erkek

Detaylı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ın kurum değişikliği ile Ankara Gölbaşı belediye başkan yardıcılığı görevine

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 01 KASIM 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu GÜNÜN MANŞETLERİ 23 Temmuz 2016 Cumartesi 11:52 Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu FETÖ darbe girişimi olaylarında darbecilerin hedefinde UIC Yönetim

Detaylı

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 4.19.4 TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 1) Dosya No : 2013/551 E. : Ankara 17. Asliye Ceza si : 1- TMMOB YK Başkanı Mehmet Soğancı 2- TMMOB Genel Sekreteri N. Hakan Genç :2911 sayılı Toplantı ve Gösteri

Detaylı

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012 İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 01 31 ARALIK 2012 M. SEZGİN TANRIKULU CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ: Bugün 10 Aralık İnsan Hakları

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

Polis Taksim Meydanı'na girdi

Polis Taksim Meydanı'na girdi On5yirmi5.com Polis Taksim Meydanı'na girdi Gezi Parkı eylemlerinin 15. gününde polis, Taksim Meydanı na girdi. AKM ve Cumhuriyet Anıtı ndaki afişler söküldü, barikatlar da kaldırıldı. Yayın Tarihi : 11

Detaylı

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Geçtiğimiz ay Suriye de Irak Şam İslam Devleti ve diğer muhalif güçler arasında yaşanan çatışmaya ilişkin, Suriye Devrimci Sol

Detaylı

Özet Rapor. Kürt Öz Yönetim Güçleri Tarafından Gerçekleştirilen Tutuklama Sayıları ve Zorla Kaybolma Vakalarındaki Artış. Pazartesi, Şubat 18, 2019

Özet Rapor. Kürt Öz Yönetim Güçleri Tarafından Gerçekleştirilen Tutuklama Sayıları ve Zorla Kaybolma Vakalarındaki Artış. Pazartesi, Şubat 18, 2019 Özet Rapor Kürt Öz Yönetim Güçleri Tarafından Gerçekleştirilen Tutuklama Sayıları ve Zorla Kaybolma Vakalarındaki Artış Pazartesi, Şubat 18, 2019 1 Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) Haziran 2011 de kurulmuş

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık Sendikamız Yapı-Yol Sen 12 Nisan 2012 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü önünde ve eşzamanlı olarak tüm şube binaları önünde, Otoyol ve Köprülerin özelleştirilmesi, görevde yükselme ve unvan değişikliği

Detaylı

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Ýstanbul hastanelerinde GREV! Ýstanbul hastanelerinde GREV! Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Doktorlar, hemþireler, eczacýlar, diþ hekimleri, hastabakýcýlar, týp fakültesi öðrencileri ve taþeron

Detaylı

2016 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU 15 NİSAN 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ DEĞERLENDİRME İnsan Hakları Derneği Doğu ve Güneydoğu Anadolu

Detaylı

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

SAYIN BASIN MENSUPLARI; SAYIN BASIN MENSUPLARI; BUGÜN TÜM TÜRKİYE DE, BAŞTA ULUSLARARASI SENDİKALAR KONFEDERASYONU İLE TTB OLMAK ÜZERE FİLİSTİN KATLİAMININ DURDURULMASI İÇİN ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLER DÜZENLENMEKTEDİR. İsrail ordusunun

Detaylı

19 GİRİŞ 19 Dört Duvar Arasında 'Sürek Avı'

19 GİRİŞ 19 Dört Duvar Arasında 'Sürek Avı' İÇİNDEKİLER 4. BASKIYA NOT 13 19 GİRİŞ 19 Dört Duvar Arasında 'Sürek Avı' BÖLÜM 1 29 1) İSTANBUL CEZAEVLERİ 29 Eylül Erken Geldi 34 Bir Garip Firar Girişimi 35 Tutuklulara Yaylım Ateş 37 Uykulu Günler

Detaylı

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Anadolu coğrafyasında bazı yerler vardır... O yerler, şehirler, kasabalar, beldeler,

Detaylı

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU CHP BODRUM İLÇE BAŞKANLIĞINA YENİLİKÇİ VE BAŞARI ODAKLI BİR SİYASET İÇİN ADAY OLDUĞUNU AÇIKLADI Emre Köroğlu 29 Kasım 2015 Pazar günü yapılacak

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

2006 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu

2006 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu 2006 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu YAŞAM HAKKI ĐHLALLERĐ Yargısız Đnfazlar 44 914 Toplumsal Gösterilere Müdahalede Aşırı Güç Kullanımı 12 869 Dur ihtarı na Uymama ve Silah Kullanma Yetkisinin

Detaylı

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler.

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. İSTANBUL TAYAD lı Aileler Bayram Kahvaltısında Bir Araya Geldiler Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. Kahvaltıdan önce yapılan

Detaylı

Neden TMMOB? Kıyı Kanunu, Mera Kanunu, 2B Kanunu gibi yasal düzenlemelere, Kentlerin yağmalanmasını amaç edinen kentsel dönüşüm politikalarına,

Neden TMMOB? Kıyı Kanunu, Mera Kanunu, 2B Kanunu gibi yasal düzenlemelere, Kentlerin yağmalanmasını amaç edinen kentsel dönüşüm politikalarına, Neden TMMOB? Çünkü TMMOB; Gezi Parkı direnişinin destekleyicisi, Taksim Dayanışması'nın katılımcısı olan TMMOB'nin bir gece yarısı operasyonuyla yetkilerinin alınması AKP'nin TMMOB'den intikam alma girişimidir.

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01. Günlük Haber Bülteni 27.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.urfastar.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 26.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.haberler.com Tarih: 26.01.2015

Detaylı

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ!

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ! DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ! DÜNYA BARIŞININ GÜVENCESİ İŞÇİ SINIFIDIR! HAKSIZ, GERİCİ VE EMPERYALİST SAVAŞLAR EMPERYALİST KAPİTALİST DEVLETLER TARAFINDAN SÜRDÜRÜLMEKTEDİR! EMPERYALİST SÖMÜRÜ SİSTEMİ İŞÇİ

Detaylı

Öcalan ın Cezaevinden Talimat Yağdırdıkça Örgüt Saldırıyı Artırdı

Öcalan ın Cezaevinden Talimat Yağdırdıkça Örgüt Saldırıyı Artırdı Öcalan ın Cezaevinden Talimat Yağdırdıkça Örgüt Saldırıyı Artırdı KCK nın üst yapılanmasını oluşturan Önderlik Komitesine, İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla gerçekleştirilen

Detaylı

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ Geçtiğimiz 28 Mayıs ta kendisinden ayrılan iki çocuğunun annesi dini nikahlı eşi 29 yaşındaki Ayşegül Aslan ı çalıştığı işyerinde silahla öldüren, işyeri sahibini

Detaylı

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız 1 MAYIS Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Bayramı 1 Mayıs nedeniyle yayınladığı mesaj şöyle: İşçilerin birlik ve dayanışma günü olan, 1 Mayıs ın, tüm dünya ve ülkemiz

Detaylı

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Saðlýk emekçilerinin 2 gün süren grevleri baþladý. Ülke genelindeki hastanelerin nereyse tamamýnda hastanede

Detaylı

Strasbourg da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için günlerdir eylemde olan kadınlar, Haber alıncaya kadar buradan ayrılmayacağız diyor.

Strasbourg da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için günlerdir eylemde olan kadınlar, Haber alıncaya kadar buradan ayrılmayacağız diyor. Downloaded from: justpaste.it/1cueq CPT görevini yapsın Strasbourg da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için günlerdir eylemde olan kadınlar, Haber alıncaya kadar buradan ayrılmayacağız diyor. 27 Ekim 2017

Detaylı

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ Haklarımız, Özgürlüklerimiz 15 temel maddeyi içeren T-şörtler Haklarımız, Özgürlüklerimiz Madde 2 Yaşama hakkı İnsan hakları herkese aittir: her erkeğe, kadına ve çocuğa

Detaylı

KANUNSUZ TALÝMATLARI YERÝNE GETÝRMEK ZORUNDA DEÐÝLSÝNÝZ. Çünkü Anayasa ve yasalar bizden yana: 2 Nisan 2007 Onlarca film ve dizi, 3 yýllýðýna kiraya verildi. TRT ye 40 milyon dolar gelir getirmesi gerekirken,

Detaylı

Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar. Dt. Evin Toker

Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar. Dt. Evin Toker Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar Dt. Evin Toker dtevintoker@gmail.com Şiddet Nedir? Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şiddeti; fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir

Detaylı

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN Eğer bir ülkede yargıç ve savcılar, adalet yerine zulüm dağıtıyorsa; o ülkede hak, hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasi bitmiştir. Eğer bir ülkede insanlar

Detaylı

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi genel Başkanı Selim Işık tarafından açıklanan raporda çok dikkat çekici sonuçlar elde edildi. Raporun Kahramanmaraş Onikişubat

Detaylı

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI / Üniversite Senatosu Rektör Prof. Dr. Sait BİLGİÇ başkanlığında saat 15:00 da toplandı. Yeterli çoğunluğun olduğu anlaşıldı. Gündem onaylanarak kabul edildi. Konuların görüşülmesine geçilerek aşağıda yazılı

Detaylı

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi 1990 yılında Latin Amerika'nın ada ülkesinde bir grup Müslüman ülkedeki yönetimi ele geçirmek için silahlı darbe girişiminde bulunmuştu.

Detaylı

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar?

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar? GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar? ARAŞTIRMA Araştırmayı nasıl yaptık? 6 7 Haziran Perşembe ve Cuma günleri Her 2 saatlik zaman diliminde 400 kişiyle görüşerek Gezi Parkı alanına

Detaylı

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler Bir cinayetin altı elemanı vardır: Öldürülen kimdir, öldüren kimdir, cinayetin yeri, cinayet günü, nasıl öldürüldü, neden öldürüldü?

Detaylı

Şerafettin TUĞ Kaymakamı

Şerafettin TUĞ Kaymakamı T.C. GAZİEMİR KAYMAKAMLIĞI İLÇE YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ SAYI :BO54VLK4354802.880,01/ 1462 08.09.2010 KONU :19 Eylül 2010 Gaziler günü... GAZİEMİR Gaziemir İlçesi 19 Eylül 2010 Gaziler Günü Anma Tören Programı

Detaylı

GENEL BAŞKANIN MESAJI

GENEL BAŞKANIN MESAJI GENEL BAŞKANIN MESAJI Küresel ekonomik kriz, ekonomiyi kalıcı olarak küresel dünyanın birinci önceliği haline getirdi. İkibinli yılların ilk dönemine yıkıcı bir savaş olan ABD nin Irak işgali damgasını

Detaylı

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA 2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ün 1928 yılında Ankara

Detaylı

07 Mayıs 2015 BASINA VE KAMUOYUNA. Mayıs 2015 - İsrail İnsan Hakları İhlalleri Raporu na İlişkin Basın Bildirisi. Değerli Basın Mensupları,

07 Mayıs 2015 BASINA VE KAMUOYUNA. Mayıs 2015 - İsrail İnsan Hakları İhlalleri Raporu na İlişkin Basın Bildirisi. Değerli Basın Mensupları, 07 Mayıs 2015 BASINA VE KAMUOYUNA Mayıs 2015 - İsrail İnsan Hakları İhlalleri Raporu na İlişkin Basın Bildirisi Değerli Basın Mensupları, Uluslararası Adalet ve Hürriyet Derneği`nin, 2015 Yılı İsrail tarafından

Detaylı

İÇİNDEKİLER. A. Bülent Gürel (Üsküdar Hakimi) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları

İÇİNDEKİLER. A. Bülent Gürel (Üsküdar Hakimi) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları OLAYLAR TBB Olağan Genel Kurulu Toplandı Baro Genel Kurulu Toplantısı Başkanın Açış Konuşması ve Kararlar Anayasa Mahkemesi Madenler Hakkındaki Yasanın İptali İstemini Reddetti Vergiler Temyiz Komisyonu

Detaylı

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI Karar No :300 KARAR 300 : Gündem maddelerinin görüşülmesi tamamlanmış olduğundan Ağustos ayı meclis toplantısının birinci birleşiminin kapatılmasına, bir sonraki meclis birleşiminin 5 Ağustos 2016 Cuma

Detaylı

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? Toplu İş Sözleşmesi (TİS), çok genel anlamı ile emekçilerin temsilcisi sendika ile işveren temsilcilerinin, ekonomik, özlük ve çalışma koşullarını birlikte belirlemeleridir.

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Günlük Haber Bülteni 13.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sabah.com.tr Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER

TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER Merve Nur Bulut, Kübra Sezgin www.improkul.impr.org.tr facebook.com/improkul @improkul improkul@gmail.com SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER 2011

Detaylı

OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu

OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonucu 241 yurttaşımız şehit oldu, 2bin 194 yurttaşımız yaralandı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 17 Ağustos 2016 tarihinde hükümetin

Detaylı

İNFAZ VE KORUMA MEMURU (GARDİYAN)

İNFAZ VE KORUMA MEMURU (GARDİYAN) TANIM Ceza ve infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların talimatlar çerçevesinde, fiziki ve teknik imkanları kullanarak, can mal güvenliği ve huzuru sağlamak için gözetim, denetim ve kontrolünü yapan kişidir.

Detaylı

BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI 16 ŞUBAT 2011 CVK OTEL- İSTANBUL Tarihi günler yaşıyoruz. 10 Şubat-15 Şubat tarihleri arasında

Detaylı

Þiddete Maruz Kalan Kadýnlara Sunulan Hizmetler Þiddete Maruz Kalan Kadýnlara Sunulan Hizmetler Hazýrlayan Ebru Özberk T.C. Baþbakanlýk Kadýnýn Statüsü Genel Müdürlüðü Ekim 2008 Bu kitabýn basým, yayýn,

Detaylı

Trans Olmak Suç Değildir!

Trans Olmak Suç Değildir! Trans Olmak Suç Değildir! Anayasa ya göre herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Devlet organları

Detaylı

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR! TEMMUZ 2016 İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR! Taşeron işçilere kayıtsız şartsız kadro! Kıdem tazminatıma dokunma! Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi ne hayır! TAŞERON İŞÇİLERE KAYITSIZ ŞARTSIZ KADRO! AKP hükümeti

Detaylı

2008 TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ BİLÂNÇOSU

2008 TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ BİLÂNÇOSU 2008 TÜRKİYE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ BİLÂNÇOSU YAġAM HAKKI ĠHLALLERĠ ÖLÜ YARALI YARGISIZ ĠNFAZ Dur İhtarına Uymadıkları Gerekçesiyle Güvenlik Güçleri Tarafından Öldürülen ve Yaralananlar ve Silah 33 45

Detaylı

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI 16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI Değerli Arkadaşlar, Türkiye zor günlerden geçiyor. Ajan filmlerini aratmayan olaylar gün geçmiyor ki gündeme

Detaylı

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI HAZİRAN-TEMMUZ-AĞUSTOS AYLARI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI HAZİRAN-TEMMUZ-AĞUSTOS AYLARI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI HAZİRAN-TEMMUZ-AĞUSTOS AYLARI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2014 GİRİŞ: Türkiye de son üç ayda (Haziran, Temmuz, Ağustos) insan hakları ihlalleri istikrarlı bir biçimde

Detaylı

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için 8 MART TA ALANLARA! 8 Mart, kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları için verdikleri mücadeleyi yaşamlarıyla ödedikleri bir

Detaylı

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Havacılık sektörüne grev yasağı getiren yasa tasarısı mecliste onaylandı. Hava-İş Sendikası, yasa mecliste görüşülmeye başlanmadan

Detaylı

Destek Personeli Eğitimleri

Destek Personeli Eğitimleri 2.Dönem eczane çalışanlarının Destek Personeli Eğitimleri 28 Aralık 2009 tarihinde başladı 9 Valimiz Sayın Zübeyir KEMELEK 15 Aralık 2009 tarihinde Yönetim Kurulumuzu ziyaret etti.. İstanbul Ecza Koop'la

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Nisan 14, 2017-7:12:00 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, Ankara Sincan ilçesi Lale Meydanı'nda mitinge katılarak vatandaşlara hitap

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

www.besiktas.com.tr Günlük Kent Gazetesi

www.besiktas.com.tr Günlük Kent Gazetesi 4 HAZİRAN 2013 0 212 260 23 60-0 212 260 52 29 %50 ye varan indirimler Gece boyu sürdü DOLMABAHÇE tarafından gelen 100 kişilik bir gruptan yüzleri maskeli bazı kişiler, Beşiktaş'ta Başbakanlık Çalışma

Detaylı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı Çalışma hayatında barış egemen olmalı Ocak 19, 2012-3:31:16 olduğunu belirtti. olduğunu belirterek, ''Bu bakış açısı çerçevesinde diyalog merkezli çalışmalarımızı özellikle son 7 aydır yoğun bir şekilde

Detaylı

Şiddetli Geçimsizliğin Çözümü Şiddet Değildir!!

Şiddetli Geçimsizliğin Çözümü Şiddet Değildir!! Şiddetli Geçimsizliğin Çözümü Şiddet Değildir!! Acı ve ızdırap veren, yaşam hakkını tehdit eden,temel bir insan hakkı ihlali olan şiddete DUR DE! KADINA KARŞI ŞİDDETE HAYIR! VE KONUK EVİ Şiddet Sadece

Detaylı

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni:

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni: AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni: Temmuz 03, 2008-12:00:00 AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat'ın düzenlediği basın toplantısının tam

Detaylı

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

Koç Üniversitesi nde neler oluyor? Koç Üniversitesi nde neler oluyor? 27 Mart 2015 tarihinde, Koç Üniversitesi temizlik işçileri, öğrencileri, öğretim görevlileri, asistanları ve büro emekçileri bir araya geldiler ve bir forum gerçekleştirdiler.

Detaylı

: İstanbul Barosu Başkanlığı

: İstanbul Barosu Başkanlığı 31.05.2013 815 İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA İHBARDA BULUNAN : İstanbul Barosu Başkanlığı İHBAR EDİLENLER : Şiddet ve zor kullanan kolluk görevlileri, onlara bu yönde emir ve talimat verenler, bu

Detaylı

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi MTM Medya Takip Merkezi, 2010 yılında medyanın gündemini belirleyen konu ve olayları derledi. İki bini aşkın gazete, dergi, TV kanalı ve haber sitesinde periyodik olarak yapılan takip sonuçları, yıl boyunca

Detaylı

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum Kunduz'da yaşanan savaş ABD için iki seçeneği ortaya çıkardı; ya işgal güçlerini artıracak yada Taliban'ın ilerleyişine göz yummak zorunda

Detaylı

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ Bismillairrahmanirrahim 1. Suriye de 20 ayı aşkın bir süredir devam eden kriz ortamı, ülkedeki diğer topluluklar gibi

Detaylı

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE Bodrum da sağlık çalışanları iş bıraktı. Bodrum Devlet Hastanesi önünde buluşan sağlık meslek örgütü temsilcileri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, emeklilik hakları

Detaylı

Ceza İnfaz Hukuku. 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun Düzenlemesi Işığında. Yard. Doç. Dr. Fatma KARAKAŞ DOĞAN

Ceza İnfaz Hukuku. 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun Düzenlemesi Işığında. Yard. Doç. Dr. Fatma KARAKAŞ DOĞAN Yard. Doç. Dr. Fatma KARAKAŞ DOĞAN Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun Düzenlemesi Işığında

Detaylı

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu TSK Müşterek Özel Görev Kuvveti ve koalisyon hava kuvvetleri tarafından Suriye'nin Cerablus bölgesinin IŞİD'ten geri alınması için operasyon başlatıldı 24.08.2016 /

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

Akçakale Sınırından Türkiye ye Sığınmacı Geçişi Gözlem Raporu. (16 Haziran 2015)

Akçakale Sınırından Türkiye ye Sığınmacı Geçişi Gözlem Raporu. (16 Haziran 2015) 17.06.2015 Akçakale Sınırından Türkiye ye Sığınmacı Geçişi Gözlem Raporu (16 Haziran 2015) Necatibey Caddesi No:82 Kat:6 Daire:11/12 Demirtepe/Ankara Tel:+90 (312) 230 35 67-68-69 Fax:+90 (312) 230 17

Detaylı

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Cumhuriyetin kuruluşu Anadolu insanının iman, namus, bağımsızlık, özgürlük, vatan ve millete sevgi ile bağlılığının inancı ve iradesi ile kendisine önderlik yapan Mustafa

Detaylı

Silahlı propagandanın amacı her şeyden önce bu suni dengenin bozulmasıdır. Şimdi hepimizin bildiği bu teoriyi Mihrac Ural ın durumuna tercüme edelim:

Silahlı propagandanın amacı her şeyden önce bu suni dengenin bozulmasıdır. Şimdi hepimizin bildiği bu teoriyi Mihrac Ural ın durumuna tercüme edelim: Hemen başlangıçta belirteyim: Bu yazı Mihrac Ural ile ilgilidir. Suni denge ile Mihrac Ural ın ne ilgisi var? diye düşünüyorsanız, okuyunca görürsünüz. Suni dengenin tanımını biliyorsunuz: Halkta potansiyel

Detaylı

Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri

Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri Araştırmacı, yazar Mete Yarar 15 Temmuz kanlı darbe girişimini farklı açıdan okurlara sunuyor. Özel Kuvvetler Komutanlığı ndan 2004 yılında kendi

Detaylı

A N A L İ Z. 7 Haziran dan 1 Kasım a Seçim Beyannameleri: Metin Analizi. Furkan BEŞEL

A N A L İ Z. 7 Haziran dan 1 Kasım a Seçim Beyannameleri: Metin Analizi. Furkan BEŞEL A N A L İ Z 7 Haziran dan 1 Kasım a Seçim Beyannameleri: Metin Analizi Furkan BEŞEL Ekim 2015 7 HAZİRAN DAN 1 KASIM A 7 Haziran 2015 te yapılan 25. Dönem milletvekili genel seçiminde 53.741.838 kayıtlı

Detaylı

2005 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu

2005 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu 2005 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu I. YAŞAM HAKKI ĐHLALLERĐ Ölü Yaralı Yargısız Đnfazlar 45 21 Faili Meçhul Cinayetler 1 Gözaltında Ölümler 5 Cezaevleri 13 2 *Çatışmalar 499 251 Güvenlik

Detaylı

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB Danýþma Kurulu 38. Dönem 2. Toplantýsý 16 Nisan 2005'te Ankara'da TMMOB çalýþmalarý üzerine bilgilendirme ve TMMOB çalýþmalarýnýn deðerlendirilmesi gündemi

Detaylı

CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI...

CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI... CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI... Gazeteci Can Ataklı darbe gecesini aydınlatmaya kararlı. Ataklı yine flaş değerlendirmelerde bulundu. Habertürk TV'de Didem Arslan Yılmaz'ın sunduğu 'Türkiye'nin Nabzı'

Detaylı

Durumun neden kötü olduğu benim ve İbrahim Yalçın ın yazılarında açıklandı.

Durumun neden kötü olduğu benim ve İbrahim Yalçın ın yazılarında açıklandı. Soldaki resmi tarihler üzerine yazılan yazılardan sonra durumun kötü olduğu gibi bir izlenime kapılabilirsiniz. Durum iyi ya da durum kötü demek genellemedir ve her genelleme gibi de ayrıştırılması gerekir.

Detaylı

SESIN YOLCULUGU 8: GENÇ BESTECILER SENLIGI

SESIN YOLCULUGU 8: GENÇ BESTECILER SENLIGI Portal Adres SESIN YOLCULUGU 8: GENÇ BESTECILER SENLIGI : www.bugunbugece.com İçeriği : Kültür/Sanat Tarih : 06.04.2015 : http://www.bugunbugece.com/git-gor/sesin-yolculugu-8-genc-besteciler-senligi 1/2

Detaylı

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar. Boyun eğmeyenler bu yana BU DÜZENİ SIFIRLA AKP eliyle sürdürülen gerici diktatörlük Türkiye'nin kaderi değildir. Bu diktatörlük bir kaza veya arızanın sonucu ortaya çıkmış da değildir. Sömürü düzeni kendini

Detaylı

HÜKÜM GİYMEMİŞ BİR TUTUKLUNUN HASTANEYE SEVKİ (KISITLAMALI YA DA KISITLAMASIZ)

HÜKÜM GİYMEMİŞ BİR TUTUKLUNUN HASTANEYE SEVKİ (KISITLAMALI YA DA KISITLAMASIZ) HÜKÜM GİYMEMİŞ BİR TUTUKLUNUN HASTANEYE SEVKİ (KISITLAMALI YA DA KISITLAMASIZ) (1983 Ruh Sağlığı Yasası, Bölüm 48) 1. Hasta Adı 2. Bakımınızdan sorumlu kişinin ismi (sorumlu klinik tedavi uzmanınız ) 3.

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi 22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi GÜNAH KEÇİSİ BULUNDU! Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tancan Uysal, Soma daki kömür faciası hakkında çok tartışılacak bir yazı kaleme aldı.

Detaylı