MEHMET FARAÇ tan: Ekmekleri korkuya gizlenmiş kadınlar ve erkeklerin hikayeleri. Aydınlık 22 Mart 2013 Cuma Yıl: 2 Sayı: 56. Mahmut Esat Bozkurt

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "MEHMET FARAÇ tan: Ekmekleri korkuya gizlenmiş kadınlar ve erkeklerin hikayeleri. Aydınlık 22 Mart 2013 Cuma Yıl: 2 Sayı: 56. Mahmut Esat Bozkurt"

Transkript

1 . GEÇEN HAFTA 65,292 OKURA ULAŞTIK Aydınlık KITA 22 Mart 2013 Cuma Yıl: 2 Sayı: 56 PAydınlık Gazetesi nin ücretsiz ekidir Ateşten hayat yaratan adam: Mahmut Esat Bozkurt Halit Payza yazdı s.14 Sistemin Aykırı Adamı: Ernest Gellner den Dil ve Yalnızlık Cenk Özdağ yazdı s.10 MEHMET FARAÇ tan: Ekmekleri korkuya gizlenmiş kadınlar ve erkeklerin hikayeleri S Polisiye edebiyatımızda çıta yükseliyor: Demir Toros ve son kitabı Akrep Yuvası Salih Kurt yazdı s.9

2

3 Aydınlık KİTAP 22 MART 2013 CUMA 3 İÇİNDEKİLER Sağduyu hep geç kalır s. 4 Bu benim ne işime yarayacak? s. 5 İnsan mı büyük, evren mi? s. 6 Bu öyküler başka s. 7 Gurur ve önyargı ikiyüz yaşında s. 8 Çıta yükseliyor s. 9 Sistemin Aykırı Adamı: Ernest Gellner s. 10 Yabancı s. 11 Törenin coğrafyası var mı s Ateşten hayat yaratan adam: Mahmut Esat Bozkurt s. 14 Şezlonglara özgürlük! s. 15 İyiler için bir el kitabı s. 16 Kerbela; Büyük Acı kitabının düşündürdükleri s. 17 Yeni Çıkanlar s Çocuk-Genç: Güneşin kıskanmaya hakkı var mı? s. 20 Kasabanın birinde, bir deniz feneri çakıyor s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s.22 Aydınlık. KITA P Aydınlık Gazetesi nin ücretsiz ekidir Yayın Yönetmeni Haldun Çubukçu Editör Pınar Akkoç pinar@aydinlikgazete.com Yazıişleri Müdürü Damla Yazıcı damla@aydinlikgazete.com Yazıişleri İrem Halıç, Cenk Özdağ Sayfa Sekreteri Ebru Baysan Açar birgün bayrakları ellerim Bugün 18 Mart 2013 Cuma. Bizler Kitap Eki'ni bugün ve bu gece hazırlar, bitiririz. En son bu okuduğunuz yazı yazılır. Bugün 18 Mart 2013 Cuma... Bu köşeye ne yazacağız, düşünerken, önerirken, başlamışken... Haberler... Ergenekon Tertibi'nde savcılar Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Murat Dalkuş'un esas hakkındaki mütalaası açıklandı. Çanakkale Zaferi'nin 98. yıl dönümünde açıklanan 2271 sayfalık mütalada "Ergenekon'un terör örgütü olduğu sabittir" ifadesini kullandı. Esas hakkındaki mütalaada İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Peinçek, 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve Yüksek Askeri Şüra Üyesi Nusret Taşdeler'in de aralarında olduğu 32 kişinin, cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması talep edildi. Neden bahsediyoruz? Doğu Perinçek Üniversitesi için, Yalçın Küçük Üniversitesi için, üniversiteyi üniversite yapmış bilimciler için; Kemal Alemdaroğlu, Fatih Hilmioğlu, Erol Manisalı için, yetmiyor genelkurmay başkanı İlker Başbuğ, sıralanıp uzuyor, orgenarellerden astsubaylara kadar... Yetmiyor kurmaylar, müselleh savaşçılar, Mustafa Kemal'in Askerleri için... Yani Harp Akademielri için... ağırlaştırılmış müebbet isteniyor... Ve biz kitaplar, ve biz edebiyat, biz yazın, biz kültür hayatı üzerine ek çıkarıp konuşacağız öyle mi? Konuşuyoruz... Hepimiz adına, hepimiz için bu bapta sözü Hasan Hüseyin Korkmazgil'e vererek konuşuyoruz: Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. adına sahibi Yalçın Büyükdağlı Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel Sorumlu Müdür Mehmet Bozkurt Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul Tel: / / Faks: Hasan Hüseyin ERGENEKON Üzüm salkım tutar selvi dalında karakeçi kayalıkta kuzular ben yatarım bu damlarda /ıh demem bebem benim kahırlarda bilenir bilenir de çelik çakmak uyanır uyanır da direnir vurma bana vurma beni ben çoğum! bu demirden dağı deler demircim birgün bir kurt gelir düşer önüme emeğim emek kavgam felsefem öncüm bebeğim beleğim beşiğim öfkem güneşi alırım da birgün alnıma geceleri yorgan yorgan sırtıma ağıtları basarım da bağrıma birgün bu demirden dağı aşar gelirim gelirim de çektiklerim bilirim bilirim de vatan neymiş görürüm asmam seni urganlara ey zorba vurmam seni kurşunlara ey alçak açar birgün bayrakları ellerim yazar birgün fermanları ellerim basar birgün mühürleri ellerim... (Hasan Hüseyin, Kızılkuğu kitabından...) ama şiir burada bitmiyor! Reklam Servisi Genel Müdür Yardımcısı Saynur Okuroğlu saynur@aydinlik.com.tr Müşteri Temsilcisi Kamile Karakadılar kamile@aydinlik.com.tr HALDUN ÇUBUKÇU kitap@aydinlikgazete.com Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti. Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16 Bahçelievler / İstanbul Tel:

4 4 22 MART 2013 CUMA Aydınlık KİTAP Sağduyu hep geç kalır Kad nlar kendilerini bu dünyaya ba layan eylerden ölesiye nefret ederler. Dünya nimetlerinin kendilerini kölele tirdi inin fark ndad rlar ama onlars z da yapamazlar. Bo ucu bir kasabaya bu yüzden tahammül edebilirler SUAT DUMAN Umberto Eco, Genç Bir Romancının İtirafları nda Anna Karenina nın hazin kaderine ağlayan okurların durumunun olsa olsa psikologları ilgilendirebileceğinden dem vurur. Bunu tabii, okuru hafif bir deyişle sorunlu gördüğünden söylemez. Tıpkı optik yanılsamalar olduğu gibi duygusal yanılsamaların da var olabileceği varsayımıyla söyler bunu: okurun kültürel alışkanlıkları, metnin biçimsel, hikâyenin duygusal baskısı buna pekâlâ yol açabilir! Soru, yalnızca açık ve şiddetli bir reaksiyon üzerinden, ağlamak üzerinden sorulduğunda söylenecek pek bir şey yok gerçekten de. Fakat sanat eseri dediğimiz, hayatımızı birçok yönden etkileyebilir, birçok duygusal ve fiziksel reaksiyonu tetikleyebilir. Dahası yalnızca tekil okurun değil kalabalıkların eylemini bile doğurabilir. Bir karaktere ağlamak kadar söz gelimi gülebiliriz de! Karakterden ziyade, durumu komik ya da hüzünlü buluruz. Karakterin kaderini değil de daha çok onun kederini paylaşırız ya da neşesini. Gerçekliği de bu şekilde kendimiz kurmuyor muyuz? Bundan da ibaret değil, söz gelimi Raskolnikov a ağlayacak, ona acıyacak değiliz. Yine de Dostoyevski nin bu çılgın karakteri çoğu okurda toplumun kirlerine karşı tiksintiyi kışkırtmış olmalı, genç okurlarda içe doğru lanetli bir kaçma arzusunu da tabi. Neden? Bizi, tamamen kurmaca olduğunu bildiğimiz bir roman neden bu kadar etkiler? Aslında hiçbir eserin tamamen kurmaca sayılamayacağı öne sürülebilir mi? Raymond Chandler MARLOWE TE ÖYLE B R KARAKTER Raymond Chandler in kara polisiyenin ve hırpani dedektiflerin temellerini attığı Marlowe romanları muammanın, şüphenin ve harikulade zekâ oyunlarının fink attığı polisiyelere benzemez. Eğer bir Marlowe macerası okuyorsanız bir Marlowe okuyorsunuz demektir. Öncelikli beklentiniz karakter olmalıdır. Chandler bu konuda cömerttir neyse ki, kendini beğenmiş dedektiflere inat gururlu, bükülmez ama kendi halinde bir merak elçisi gibi her şeyiyle okuruna gösterir Marlowe u. Everest Yayınları polisiye cepte serisinden benzersiz romanlar yayınladı, Playback de bu serinin son çıkanlarından. Daha önce yine Raymond Chandler ın müthiş Büyük Uyku su yayınlanmıştı. Okurun, ama yalnızca polisiye okurunun değil, kesinlikle ıskalamaması gereken bir romandı Büyük Uyku. Philip Marlowe u tanımak için harika bir fırsat. ÖYLE NEFRET ED YORUM TE! Playback, aslına bakılırsa bir cümlede özetlenebilecek bir hikâye anlatıyor: Bir genç kız, peşine düşen gizemli yabancılardan kaçmaktadır. Bundan ötesi yine atmosfer, yine loş sokaklar, patlayan tabancalar ve elbette bütün olup bitenle inceden eğlenen Marlowe dur. Polisiye romanlara yüklenen misyon kaçma arzusunu tatmin etmeleridir ya, Playback okura kaçacak yer bırakmıyor. Okura Amerika nın tam ortasından sermayenin vahşi bir portresini çıkarıyor. Çok sevdiğim Agatha Christie nin hep yaptığı gibi, okuru burjuvalarla dolu bir odaya doldurup, oyunlar oynatmıyor. Bir tarafa aç gözlü, hoyrat sermaye sahiplerini ve onların işlerine gözü kapalı koşturan hukuki temsilcilerini koyuyor, beri tarafa sinmiş, çareyi kaçmakta bulmuş masum insanları. Marlowe alaycı gülüşü, gıcık esprileri ve attığını vuran silahıyla güçsüzlerin yanındadır hiç şüphesiz. Marlowe da güçsüzün yanında olma hali yalnızca sosyal ve ekonomik yönleriyle anlaşılmamalıdır. Hatta sıklıkla duygusal yıkım yaşayan kadınların yanında görürüz onu. Kadınlarla kurduğu ilişki maço sayılsa da düşmanın cinsiyetine bakmaz Marlowe, kadın dostlarını ise özellikle gözetir. Playback, Raymon Chandler, Everest Yayınları, Çev: Sinan fişek, 198 s. Chandler romanlarındaki melankolik kadınlar ayrı bir incelemenin konusudur belki ama yeri gelmişken söyleyelim, Marlowe dünyasındaki kadınlar kendilerini bu dünyaya bağlayan şeylerden ölesiye nefret ederler. Dünya nimetlerinin kendilerini köleleştirdiğinin farkındadırlar ama onlarsız da yapamazlar. Boğucu bir kasabaya bu yüzden tahammül edebilirler, onları o kasabaya bağlayan tek taş bir elmas yüzükten, mehtaptan ettikleri kadar nefret ederler. Öyle nefret ederler işte, Marlowe un dünyasında kadınlar dur durak bilmez bir selin tam ortasında gibidirler. Canlarından olmak pahasına suyun tadını çıkarmak isterler. B LD N OKUYAN ADAM Marlowe u bir işe itekleyen ilk etken para olsa da devam etmesini sağlayan çoğunlukla bastırılamaz bir merak ve sarsılan adalet duygusunun ne pahasına olursa olsun yerine getirilmesi ihtiyacıdır. Ortalama bir dedektifin geri duracağı durumlarda Marlowe öne atılır. Nihayet eline tek kuruş geçmeyecekse bile doğru bildiğinden şaşmaz. Playback in finalinde olduğu gibi, adına çalıştığı müşterisinin tehdit salvoları, gereğini yapmış olmanın verdiği doygunlukla ona müzik sesi gibi gelir. Bu bakımdan mantığın sesi olduğu söylenemez. Zaten bunu kendisi de itiraf eder: Sağduyu der ki, boşver, evine git, para yok bu işte. Sağduyu hep geç kalır. Sağduyu, sana bu hafta arabanı çarpmadan önce geçen hafta fren balatalarını değiştirseydin, diyen heriftir. Sağduyu, maç bittikten sonra, takıma alınsaydım galibiyet golünü atardım, diyendir. Ama takımda değildir hiç. Tribünlerin en tepesinde, cep şişesiyle durur. Sağduyu, gri takım elbiseli, ufak tefek, hesaplarında hiç yanılmayan adamcağızdır. Ama hesapladığı hep başkalarının parasıdır. Sağduyudan iz yoktur Marlowe da. Onu bu yüzden severim. Bir devle karşılaşsa bir deve bakar gibi bakmaz ona. Bu yüzden severim. Hiç kimseyi küçümsemez fakat belirleyici özelliği kimseyi büyük görmemesidir. Anna Karenina için ağlayanları anlıyorum, fakat siz de ciğeri beş para etmez bir haydudun ensesine indirdiği yumrukla yere yığılan Marlowe a kaygılananları anlayın!

5 Aydınlık KİTAP 5 Bu benim ne işime yarayacak? Periyodik tablo sadece laboratuvara ya da kimya dersine ait bir grafik de ildir; görüp bildi imiz her eydir, yedi imiz, içti imiz, sevdi imiz, soludu umuz... MURAT HATUNOĞLU murathatunoglu@yahoo.com Eğitim dünyasında sıkça yankılanan bir soru vardır: Bu benim ne işime yarayacak? Soru sormaktan ziyade bir sitem ifade eden bu soru cümlesi, hakkında konuşulan dersin öğrenciye ne denli sıkıcı ve gereksiz geldiğinin kalıplaşmış bir ifadesidir. Bu sıkıcılık ve gereksizlik çoğu zaman tartışılmadan kabullenilir ve dersler seve seve değil, söve söve geçilir. Halbuki az sayıda insan fark eder ve takdir eder ki, o sıkıcı ve gereksiz görünen dersler aslında hiç de sanıldıkları gibi değildir. Sunumda ve önsözde hata vardır sadece. Öyle ya, bir dersin neyi ne için anlattığını ve bu derste öğrenilenlerin ne yönde zihin açıcı etkilerinin olabileceğini anlatma zahmetine katlanmaz çoğu öğretmen. Halbuki yaşam boyu karşımıza çıkmayacak olan iki musluklu bir delikli ve bol problemli bir havuzu çözmek değildir matematik; yeryüzünde neredeyse hiçbir zaman var olmayacak olan ideal koşullarda atılan bir taşın kaç saniye sonra yere düşeceğini hesaplamak değildir fizik. Düşünmeyi öğrenmektir, konuşmayı öğrenmektir matematik; tabiatı ve hayatı öğrenmektir fizik. Sam Kean adında bir adam, genç bir bilim yazarı, bu durumu fark edenlerden olsa gerek, diye düşünüyor insan, periyodik tablonun o rengarenk dünyasını anlattığı Kayıp Kaşık ı okuduğunda. Kolektif Kitap tan çıkan Kayıp Kaşık, bu genç yayınevinin diğer şirin kitapları gibi gayet sıcakkanlı bir tasarıma ve hoş bir anlatıma sahip. Anlatının hoşluğu hem yazar Sam Kean in tatlı dilinden hem de kitabı çeviren Baha Okar ve Burçin Duan ın emeğinden. Çocukken sıkça hastalanıp yatağa düşen ve ağzına mütemadiyen derece tıkılan yazar Sam, kendine garip bir eğlence bulmuş: annesi yanında değilken ağzındaki dereceyi yere atmak ve kırılan dereceden Kayıp Kaşık, Sam Kean, Kolektif Kitap, Çev: Bahar Okar, Burçin Duan, 360 s. çıkıp topak topak olan cıvaya bakmak. Annesinin apar topar gelip cıva öbeklerini kürdan yardımıyla bir araya getirişi ve bir şişeye dolduruşu o kadar çok kez tekrarlanmış ki, şişede bir ceviz büyüklüğünde cıva birikmiş. Sam biraz büyüyüp okula gittiğinde cıvaya olan merakı azalmamış ve onu apayrı bir dünyaya, elementlerin dünyasına çekmiş. Bakmış ki, uzandığı her elementin -tabii hepsi cıva kadar havalı olmasa da- hayli ilginç, gülünç, tuhaf ve hatta tüyler ürpertici hikâyeleri var, başlamış bütün periyodik tabloyu taramaya. Bu tablo aynı zamanda insanlığın en büyük entelektüel başarılarından biriydi. Hem bilimsel bir başarı hem de bir öykü kitabı olan periyodik tablodan yola çıkarak, ben de elinizde tuttuğunuz bu kitabı, hikâyeleri ve başarıları anlatmak için yazdım. Tıpkı aynı hikâyeyi değişik katmanlar hâlinde anlatan bir anatomi ders kitabı gibi... diyor yazar, türlü dertlere derman periyodik tabloya olan bağını anlatırken ve şöyle devam ediyor:...periyodik tablo antropolojik bir harikadır, insanoğlunun ve fiziksel dünyayla nasıl bir ilişki içinde olduğumuzun tüm muhteşem, kurnazca ve çirkin yönlerini yansıtan bir insan eseri, türümüzün yoğun ama küçük ve zarif bir alfabeyle yazılmış tarihçesidir. Sahiden de öyledir, periyodik tablo sadece laboratuvara ya da kimya dersine ait bir grafik değildir; görüp bildiğimiz her şeydir, yediğimiz, içtiğimiz, sevdiğimiz, soluduğumuz... Zira biz, hepimiz, o veya bu şekilde bir araya gelmiş elementler yığınıyız ve periyodik tablo bizim malzemelerimizin yazıldığı tarifimiz. İşte o yüzden belki de bu kitap şu işe yarayacak; bize aslında bir avuç topraktan, bir tutam elmastan, bunlar uğruna dövülen kılıçtan ya da o kılıçtan damlayan düşman kanından çok da farkımız olmadığını, hepimizin birbirine sarılan atomlardan geldiğimizi hatırlatacak. Kim bilir, belki de o okur bir gün o atomları örnek alacak sevgili okur.

6 6 22 MART 2013 CUMA Aydınlık KİTAP İnsan mı büyük, evren mi? Sagan, insanlara, kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak diğer canlılara da o şekilde davranmalıyız, düşüncesini benimsetmeye çalışıyor. Böylece canlıları birbirinden ayıran ve doğanın sınırsızlığını insanların görmesini engelleyen duvarın yavaş yavaş ortadan kalkacağını düşünüyor SELCAN KARABULUT Carl Sagan Kozmik Bağlantı ile evrenin ötesine bir bakış sunuyor okuruna. Ona göre kozmik bağlantı insan ruhunun genişlemesidir bir bakıma. Çünkü kozmosla ilişki içinde olduğunu düşünen, daha doğrusu bunun farkında olan insanda dünya dışında var olduğu düşünülen yaşama karşı bir merak uyanır. Uzayı keşfeden insanın düşünce gücünün ne ölçüde değiştiği ve geliştiğini inceliyor, insan ile evrenin birbiri ile olan bağlantısını araştırıyor Kozmik Bağlantı. Günümüzde her geçen gün büyüyen bir hızla gelişme gösteren teknoloji sayesinde göz yerine çok hassas optik aygıtlar, radyoteleskoplar ve uzay araçlarıyla yapılan bu keşif faaliyeti insanın kendini ve evreni algılayışını oldukça değiştirdi. Çünkü insanlar artık gezegenleri geceleri gökyüzünde gördükleri ışıklar olarak algılamıyorlar. Aynı şekilde güvenli, rahat ve düzenli bir şekilde hayatlarını sürdürdükleri ve yaratılış için özellikle seçilmiş olduğuna inandıkları dünya ile ilgili görüşlerini de büyük ölçüde değiştirdiler. Bu inanışlar yerini gerçeklere bıraktı. Yani evrenin küçük bir kaya ve metal yığını olduğu gerçeğine. Çünkü uzay araçlarından alınan fotoğraflar aracılığıyla insanlar dünyanın evren içerisinde küçücük bir nokta şeklinde olduğunun ayırtına vardılar ve yüzyıllardır ölümlü yaratıkların doruk noktası olarak görülen insanın bu evrenin sahibi değil sadece ufak bir parçası olduğu anlaşıldı. Carl Sagan, Kozmik Bağlantı da tüm bu yanlış fikirlere radikal çözümler getirmekle kalmıyor aynı zamanda bilimin insanlara bir canlı türü olarak hayatta kalmak için millet, din ve ekonomi gibi fikirlerden çok insanlık fikri çatısı altında toplanmak gerektiğini söylediğini vurguluyor. Carl Sagan HALK LE B L M ARASINDAK DUVARI YIKIYOR Carl Sagan eserinde uzun ve kısa vadeli olmak üzere iki vizyonu olduğunu ifade ediyor. Bu vizyonunun uzun vadeli yönü, insanların kozmosun ihtişamının ve dünya ötesinde hayat olasılığının farkına varması. Kısa vadeli yönü ise yirminci yüzyılın sonlarında uzayda yürütülen faaliyetler programı. Yazar, vizyonunun iki yönüne de hemen hemen eşit bir şekilde değiniyor kitabında. Fakat sonuçların farklılık gösterdiği kanısına varıyor. Çünkü insanlar uzayda yürütülen faaliyetler konusunda beklenen, başarıyı elde edemediler Sagan a göre fakat kozmosun görkemi ve dünya dışı yaşam konusundaki fikirleri oldukça değişmiş gibi görünüyor. Dolayısıyla yazar okuyucu kitlesinin de iki türde olmasını istiyor. Kendisiyle aynı görüşte olanlar ve olmayanlar. Bu düşüncede olmasının amacı kendi vizyonuna inanan insanlarla birlikte şüpheci olan kesimi ikna edebilmek. Aynı zamanda vizyonunun kısa vadeli yönünün de başarısızlığını kabul ediyor çünkü şüphecilerin bu nedenden dolayı uzun vadeli vizyonu da reddetmemelerini istiyor. Toplum ve bilim arasında oluşan duvarı yıkılmasıyla bilimin yaptıklarının halk tarafından anlaşılacağını ve yapılan araştırmalara desteğin artacağını düşünüyor. Sagan, kendi çocukluk hayallerinden yola çıkarak insanların gezegene ait görüşlerini ve evren hakkındaki düşünce biçimlerini değiştirmeyi hedefliyor. Hayatının büyük bir bölümünü bilimsel süreç ve iç görülerin aydınlatılması için çalışmalar yaparak geçiren yazar, yaptığı araştırmalar sayesinde halkın bu konuda fikir sahibi olmasını amaçladı daima. Kozmik Bağlantı da yazar insan gelişimin yeni bir kavramı olan özdeşleşme ufku nun kapsamını da ayrıntılı bir şekilde aktarıyor. Bu kavram ile insanlara, kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak diğer canlılara da o şekilde davranmalıyız, düşüncesini benimsetmeye çalışıyor. Böylece canlıları birbirinden ayıran ve doğanın sınırsızlığını insanların görmesini engelleyen duvarın yavaş yavaş ortadan kalkacağını düşünüyor. Bu konu ile ilgili vermiş olduğu örnekler de gösteriyor ki etik perspektifte yapılan bu değişim bilimin doğal bir yan ürünüdür. NSAN DO ANIN SAH B DE L Kozmik Bağlantı, Karl Sagan, Say Yayınları, Çev: Maktav Dinçer, 336 s. Carl Sagan her ne kadar dini anlatıların önemine saygı duyan bir bilimci gibi görünse de aslında kendi içinde radikal bir çelişki barındırıyor. Onun asıl amacı bu ikilik arasındaki duvarı yıkmak ve duvar ortadan kalktığında oluşacak olan manevi ve etik perspektifin dışa vurumunu yansıtmak. Ona göre, Yaradılış Kitabı ile insanların beynine işleyen doğaya ve diğer canlılara hâkim olduğu düşüncesini yöntemli ve dikkatli bir şekilde disiplinli davranarak, değiştirmek mümkün. Böylece insanoğlu kendisinin doğaya egemen olmadığını fakat onunla iç içe geçmiş bir halde olduğunu anlar. Çünkü kendine göre büyük ölçüde farklı ve karmaşık bir yapıya sahip olan doğaya hâkim olmak o kadar da kolay değil. Kozmik Bağlantı da insan ve evren ilişkisi üzerine geliştirilmiş tüm bu fikirler evrenin görünümü, güneş sistemi ve güneş sisteminin ötesi olmak üzere üç ana kısımda toplanıyor. İlk kısımda okura evren hakkında bilgi vererek onun evrenin boyutu hakkında düşünmesini sağlıyor ve böylece kişi farklı bir bakış açısı kazanmış oluyor. İkinci kısımda, başta Dünya, Mars ve Venüs olmak üzere güneş sisteminde yer alan gezegenlerin çeşitli yönlerini ele alıyor. Mariner, Viking, Voyager, Galileo ve Pioneer gibi uzay sondalarının çalışmaları hakkında birtakım ayrıntılı bilgiler sunuyor. Üçüncü kısım ise diğer yıldızların gezegenlerinde bulunduğu düşünülen varlıklarla iletişim kurma çalışmalarını içeriyor. Ancak bu bölüm, dünya dışı uygarlıklarla iletişim kurma çalışmaları henüz başarıya ulaşmış projeler olmadığı için kurgulara dayanıyor. Bilimsel mantık çerçevesinde yapılan bu kurgular ile yazar aslında bu tür araştırmaların hangi boyutlara ulaşabileceğini gösteriyor.

7 Aydınlık KİTAP 7 Bu öyküler başka Ba ka Öyküler, farkl niteli i ve kendine özgü tarz ile gelecekte çok daha e siz ve çarp c i ler ortaya koyma potansiyeline sahip bir yazar n sinyallerini veriyor GÖKÇE KARA Hikayeler bana hep kendi sihrine sahip küçük mucizeler gibi gelmiştir, diyor yazar Bahadır İçel, Başka Öyküler in giriş yazısında. Kitabı elinize alıp yazarın kaleme aldığı hikayeleri okuduğunuzda yazara hak vermemek elde değil. Başka Öyküler, korku ve gerilim ağırlıklı bir öykü seçkisi olsa da sizleri bol bol düşündürmeyi, hülyalara daldırmayı, yer yer de yüzünüzü gülümsetmeyi başarıyor. Kapağında belirtildiği gibi tuhaf kimliklere sahip bu öyküler sandığınız kadar fantastik ve başka değiller aslında. Başka Öyküler, klasik fantastik kurgu edebiyatında olduğu gibi başka dünyalarda geçen öykülerle karşılamıyor bizi. Aksine tüm hikayeler bizim gerçekliğimizde yaşanıyor fakat hikayelerin hepsinde gerçeküstü bir öğe, fantastik bir detay, bir dokunuş mevcut. Herhangi bir türe özgü olmaktan ziyade kendine has bir tarza sahip olan on öykü bulunuyor Başka Öyküler de. Televizyonunun ekranından başka dünyaları görebilen bir gece bekçisi, eşsiz bir tür kuşun peşindeki yaşlı bir avcı, hırslı yazarlar, dağlarda teröristlerden kaçan yaralı bir asker, ölmeyi beklerken çılgın bir deneyin kobayı olan hasta bir adam gibi aslında gerçek dünyadan bir karakteri alıp gerçeküstü bir durumun içinde nasıl tepki verdiğini ölçmek ister gibi bir tavrı var yazarın. USTALARI ANDIRAN KARA M ZAH Karanlık nitelikteki öykülerin çoğu Edgar Allen Poe, H. P. Lovecraft, Stephen King gibi korku (gotik) ve gerilim temalı yazarların öykülerini çağrıştırıyor. Yüzünüze ufak bir gülümseme katan hikayeler ise çoğunluğu karanlık hikayelerin arasında biraz hafifmiş gibi kaçsa da fantastik öğeleri ve kara mizahı ile okuyucuya arada nefes aldırıyor. İnce bir kitap olmasına rağmen bir dolu fikir ve sürpriz barındıran Başka Öyküler de, Türk edebiyatında her zaman biraz kenara itilmiş modern korku, fantastik kurgu ve bilimkurgu öğeleri güzelce harmanlanmış.türkiye güncelinden çok da uzak olmayan ilginç hikayeleri akıcı bir dille anlatmayı başarmış yazar. Örneğin O Dağlarda Bir Yerlerde Şeytanlar Dolaşıyor Olmalı hikayesi sıcak bir terörist çatışmasının hemen sonrasını anlatıyor ve her ne kadar gerçeküstü bir yola giriyor olsa da bizi çok ciddi bir orada ne olup bitiyor sorgulamasına itiyor. Yaşlı bir avcının önderliğinde, kulaktan dolma hikayelerde anlatılan eşsiz bir kuşun peşindeki üç Trakyalı avcının hikayesi olan Günkuşu Ziyafeti ise trajikomik bir şekilde hayattan ne istediğimizi ve bunun karşısında nasıl bir bedel ödememiz gerektiğini irdeliyor. Okuyucuya olduğu kadar yazar a da yazılmış hikayeler mevcut. Sahibinden Kiralık Öyküler ve Biricik İlham Perim ve Onun Tatlı Bekareti gibi öyküler okumaktan çok yazmayı sevenlere hitap eden, kahramanları yazarlar olan hikayeler. Genç yazar; şan, şöhret ve başarı peşindeki yazarları öcüleriyle bir araya getiriyor ve okuması tüylerinizi diken diken ettiği kadar keyifli de olan hikayeler ortaya koyuyor. ÖYKÜLER N ÖYKÜLER Yazar, hikayelerin ortaya çıkışına ya da yazılma sürecine ait olayları da birkaç cümle ile de olsa kitabın arkasında anlatmış. Bu pek alışık olmadığımız bir yaklaşım. Sihirbazın birkaç numarasını göstermesi ancak sihrini kendine saklaması gibi. Bu kısacık açıklamaları okuyup gerçek olayların, fikirlerin ya da gündelik hayattaki psikolojik durumlarımızın nasıl bir dönüşümle gerçek üstü edebiyata yansıdığını görmek hikayelere farklı bir derinlik yüklemiş. Bu da kitaba çok güçlü olmasa da nasıl gerçek üstü bir öykü yazılır iddiası katmış gibi. Umuyoruz ki yazar bu iddiayı yeni öyküleri, yeni kitapları ile sürdürür ve bizlere çok daha fazla tuhaf öykü hediye eder. Başka Öyküler, farklı niteliği ve kendine özgü tarzı ile gelecekte çok daha eşsiz ve çarpıcı işler ortaya koyma potansiyeline sahip bir yazarın sinyallerini veriyor. Kitabın arkasında yazılan uyarıda olduğu gibi okurken dikkatli olmak gerekiyor çünkü siz de sandığınızdan çok daha başka biri olabilirsiniz. Okuyucuyu gerçekliğin kırık bir aynadan yansımış ve çarpılmış yüzleriyle baş başa bırakan bir kitap olan Başka Öyküler, sizi Bahadır İçel'in karanlık dünyasından sızmaya başlamış hikayelerin tutkulusu haline getirebilir. Başka Öyküler, Bahadır İçel, Altın Bilek Yayınları, 124 s.

8 Aydınlık KİTAP 8 Gurur ve Önyargı ikiyüz yaşında Gurur ve Önyarg adl bir kitab n Hasan Ali Yücel zaman n n yay n olmas na a mamal y z. Bu dönemi suçlayanlar n okullar m zda okutulan bir çok dünya klasi ine açt sava ortada A k ve Gurur filminden bir sahne MUSTAFA MERSİNOĞLU 28 Ocak 1813 te basılan Jane Austen in Gurur ve Önyargı adlı romanı ikinci yüz yılını doldurdu. Şimdiye kadar yirmi milyonun üstünde satıldığı tahmin ediliyor ve piyasada baskısı hiç tükenmemiş. BBC nin İngiltere de 2003 yılında yaptığı bir ankette Tolkein in Yüzüklerin Efendisi adlı kitabından sonra Büyük Britanya nın ikinci sevilen kitabı seçilmiş.(yayıncı kuruluş ve devlet yayıncılığı başka neler yapar için bir örnek). Bir çok kere Ameriken sineması Hollywood dan Hindistan sineması Bollywood a kadar filme uyarlanan ve televizyon dizisi olan kitabın konusu adına oldukça uygun. İnsan ilişkilerini şekillendiren gurur ve önyargı başta olmak üzere bir çok temayı işliyor, elbette olmazsa olmazı aşk üzerinden. KADINA YAKI TIRILMAYAN İki yüz yıl önce İngiltere de kadınların böyle ulu orta yazması yakışıksız sayıldığı için Jane Austen kitabını adını gizleyerek yayımlatmıştı. Türkiye de de birçok baskısı yapılan bu kitabın Türkçe çevirisinin biri 1947 de Aşk mı Gurur mu adıyla Güzin Güral tarafından yapılmış Rafet Zaim Er Kitapevi tarafından yayınlanmış. Daha sonra Beria Okan (Özoran) tarafından Gurur ve Aşk adıya çevrilip Milli Eğitim Bakanlığı, Dünya Edebiyatından Tercümeler 58, İngiliz klasikleri dizisinde 1951 yılında yayımlanmış. Daha sonra da Türkiye İş Bankası Yayınları Hasan Ali Yücel Klasikler dizisinden Hamdi Koç çevirisi ile Gurur ve Önyargı adıyla yayımlanan kitabın Türk diline kazandırılmasını Türkiye nin efsanevi Milli Eğitim Bakanı, Hasan Ali Yücel, dünya klasiklerinin Türkçede yayımlanma hamlesiyle sağlamıştı Gurur ve Önyargı adlı bir kitabın Hasan Ali Yücel zamanının yayını olmasına şaşmamalıyız. Bu dönemi suçlayanların okullarımızda okutulan bir çok dünya klasiğine açtığı savaş ortada. John Steinbeck ve Jose Mauro de Vascocelos un kitaplarına soruşturulma açanlar hiç değilse bir Jane Austen romanı okusalardı, şu yazılanlar acaba kulaklarına küpe kalıp biraz daha bilinçli ve duyarlı insanlar olurlar mıydı? Bir beyfendi ya da hanımefendi, iyi bir roman okumaktan keyif almıyorlarsa, onlar çekilmez derecede aptal olmalılar. Sinirli insanlar, bilge olamazlar. Kibir ve gurur değişik şeyler, genelde aynı anlamda kullanılsalar bile. Kibirli olmadan gururlu olunabilir. Gurur kendimiz hakkında düşündüğümüzle, kibir başkalarının bizim hakkımızda düşündükleri ile ilgilidir. Ne söylediğimiz ve düşündüğümüz değil ne yaptığımız bizim kim olduğumuzu belirler. Gurur ve Önyargı, Jane Austen, İş Bankası Kültür Yayınları, Çev: Hamdi Koç, 424 s.

9 BABİL BALIĞI Aydınlık KİTAP 22 MART 2013 CUMA 9 Çıta yükseliyor M. SALİH KURT mustafa.salih.kurt@gmail.com Polisiye türü (crime fiction), ülkemizde de çok okunan, göz önünde olmayı başarabilen bir türdür. Esas olarak pek çok alt türü barındıran türün, ülkemizdeki incelemelerinde, alt tür farkı gözetmeksizin genel geçer polisiye adı ile anılır. Hâlbuki alt türlerinin birbirinden farklı yazım biçimleri, izlekleri, kurgu yöntemleri bulunur. Eğer on beş yıl öncesi için yazınımızın incelemeleri söz konusu olsaydı, sadece polisiye terimini kullanmak, türü incelemek için yeterli görülebilirdi. Ancak son on beş yılda tür üzerinde yazarlarımızın yükseltmiş olduğu ve gurur duyulacak hale gelen çıta, incelemeler anlamında da alt türlere bölünmeleri de gerekli kılar hale geliyor. Tür ayrımlarına yönelik konu uzun olacağından, şimdilik bir virgül koyalım. POL S YE YAZINIMIZ Son on beş yıl içerisinde polisiye türünde yazarlarımızın ne kadar başarılı durumlara geldiğini, ne kadar yetenekli yazarların yetiştiğini anlamak için, herhangi bir kitapçıda vakit geçirip okurun eğilimlerini gözlemlemeniz yeterli. Artık öyle bir noktadayız ki üzerinde reklâm bombardımanı bulunmayan polisiye yazarlarımıza dahi, türün okuru tarafından bir eğilim söz konusu. Artık okur, çoğunlukla polisiye söz konusu olunca bir tercüme eser yerine, Türk yazarlarına yöneliyor. Bu ibre değişiminin oluşumunda gurur kaynağımız sayabileceğim, polisiye yazarlarımızın yazdıkları türe ve yazınlarına bakış açılarının ne kadar etkili olduğunu, elbette yetenekleriyle birlikte belirtmemek olmaz. Başarılarındaki ve beğenilmelerindeki nedenlerin başında, yazınlarında edebi züppelikten özellikle uzak durarak bize ait kurgular, bizleri anlatan öyküler yazmaları geldiğinin altını çizmemiz gerekiyor. Yazın yetenekleri içerisinde de sayabileceğimiz, türden, okurun ne bekleyebileceğine yönelik uğraşılarının ve yaratımlarının karşılık buluyor olması da oldukça sevindirici. Özellikle türün yazınında en zor süreç kabul edilebilecek, kendi kahramanlarını oluşturma bağlamında da kalıpların ötesine çıktıklarını, okurların aklına kazınabilecek karakterler yarattıklarını gözlemliyoruz. Hatta bu konuda daha zor olan, bir anti-kahraman ana karakter yaratmayı, okura sevdirmeyi, gerçeğe uygun kılmayı dahi başardıklarını görüyoruz. Polisiye yazınımız için şu an belki küçük bir eleştiri olarak yazarlarımızın baş düşman ve kötü karakter yaratımlarının bir nebze başarısızlıkla karşı karşıya olduğunu, kötü/şeytani karakterlerin iç dünyalarına girmekte, kahramanları kadar başarılı olmadıklarını söylememiz mümkün. Özellikle polisiyede kahraman karakterlerinin kalıcılığının da karşılarındaki düşmanın ne kadar iyi kurgulanmış olduğuyla yakından ilişkili olduğunu hatırlatalım. Akrep Yuvası, Demir Toros, Remzi Kitabevi, 367 s. B R SER DAHA OLUR MU? Polisiye yazınımızdaki bütün bu gelişmeler ve yükselen çıta, bu türde yeni, dikkat çekici eserleri vermeyi de daha zor hale getiriyor şüphesiz. Daha önce iki kitabı ( Beyoğlu nda Balıkların Ayak Sesleri ve Muhabbet Kuşuna Ağıt ) bulunan Demir Toros un dikkat çeken yeni romanı Akrep Yuvası da yükselen çıtanın üstünden atlamayı başarıyor ve birkaç santim de ekleyiveriyor. Polisiye türündeki romanın ana karakteri Kamuran Teğmen, bir Kıbrıs gazisi. Oğlunu hunharca bir cinayette kaybetmesiyle başlayan kurgu, tesadüfen karşılaşacağı sokak çocuklarıyla, oğluna çok benzettiği bir sokak çocuğunun da aynı seri katil tarafından öldürülmesiyle, katilin izine düşüşüyle ve beklenmedik daha büyük bir entrikanın keşfiyle devam ediyor. Öncelikle yazarın, karakterlerini özenle, bir yerlerde nefes aldıklarına inandırırcasına kurguladığını, etraflarına ördüğü detayların metnin altına da anlam kattığını söyleyebiliriz. Özellikle yazar, elinizden tutup sizi sokak çocuklarının dünyasına getirdiğinde, elinizi bir anda bırakacak ve zaman zaman üşümenize, şehrin bunaltıcı karanlığında hata yapmanızı bekleyen, soğuk dünyaya bakan sıcak ampullerden gözlerini, üzerinizde hissetmenize neden olacaktır. Elbette bir yandan sokak çocuklarına yönelik her gün kaybedilmekte olan bir vicdanı yeniden alevlendirmeye yönelik olarak da karşımıza çıkacak olan bu katmanın üzerinde fazla durmak istemiyor, bunun keşfini okura bırakıyorum. Malumunuz, özellikle inceleme ve tanıtım yazılarında vicdani unsurların çok açık edilmesi ve tekrarlanması, reklamlarla kirletilen bir kuşağı artık ajitasyon ve gerçek arasında paranoyak bir hale getirdiği için, kitaptaki bazı doneleri hak etmediği şekilde dudak bükme ile karşı karşıya bırakmak istemem. Demir Toros un karakter yaratımında özellikle çarpıcı olan veriler çevresinde romanı okurken sürekli aklımdan geçen şey, Kamuran Teğmen ana karakterinin romanın sonunda bir başka kitaba ve maceraya mahal vermeyecek şekilde önünün tıkanılmamasına dair dileklerimdi. Şükür ki bir devamı kısmen ve gizlice işaret eden bir sonla karşılaşmaktan ötürü mutluyum. Çünkü Kamuran Teğmen, okurun sevip bir başka macerasını okumak isteyeceği denli özenle yaratılmış, kahraman karakter için oldukça güzel bir örnek teşkil ediyordu. Elbette bir polisiye romandan bekleneceği üzere, sizi sayfayı okumaya zorlayan, bir sonraki sayfayı merakla beklemenize yol açan bir tempodan, okurun aklını şüphe ve ihtimallerle meşgul eden bir yazın geleneğinden romanda ziyadesiyle bulunduğunu, yazarın Türk dilini kullanmada titiz davrandığını, taklit tasvirlerden uzak durmaya özen gösterdiğini de belirtelim (özellikle açlık üzerine bir mecazına vuruldum). Öykünün dönem koşulları ve ince detayların (bkz. özellikle Amerikan hayranlığının başlangıcı) romanın içerisine serpiştirilmesinden de bütünsel bir lezzet açığa çıkıyor. Öykünün çevresindeki atmosferi yansıtmak için şiddet tasvirlerinden geri durmadığını, zaman zaman kitaba ara vermek zorunda bırakan yoğunlukta bulunduğunu da yazınının olumlu yönlerinden biri olarak belirtelim. Değindiğimiz üzere genel anlamda polisiye yazınımızda baş düşman yaratımlarındaki eksikliklerin üstesinden ise kısmen geliyor Demir Toros. Sadece bir canavar yaratmayıp, canavarın içinden bakmamıza da olanak sağlıyor. Ancak bunun kısa tutulması ve canavarın başkalaşımındaki psiko-faktörlere detayla değinmek yerine, nedenden doğruca sonucuna atlanması bu konudaki eksikliğin üstesinden tamamen kalkılması yönündeki hevesimizi kursağımızda bırakıyor. Polisiye yazınımızda kazandığımız bu yeni soluğu da fark etmeniz ve haftaya görüşmek dileğiyle

10 10 22 MART 2013 CUMA Aydınlık KİTAP Sistemin Aykırı Adamı: Ernest Gellner Gellner'in felsefesinde gerçekle hakim ideolojinin in a etti i sözde gerçek; do ru ile yanl birbirine kar m t r. Gerçi her felsefede böylesi bir kar kl k u veya bu ölçüde bulunur. Ancak Gellner'deki durumun bu kar kl n aç kça bilinçli bir biçimde yap lmas d r CENK ÖZDAĞ ozdagcenk@hotmail.com İş bölümünün bu denli yoğunlaştığı çağımızda, aşırı uzmanlaşmanın ya da Melih Baş ın deyimiyle azmanlaşmanın böylesine arttığı bir çağda felsefe, sosyal antropoloji ve siyaset bilimi alanlarının tümünde birden yetkin ürünler veren birisi olsa olsa bir istisnadır. Bu istisnai figürlerden olan Ernest Gellner in, Milliyetçiliğe Bakmak; Müslüman Toplum; Uluslar ve Ulusçuluk; Postmodernizm, İslam ve Us adlı eserlerinden sonra ölümünden ardından oğlu David Gellner tarafından derlenen yazılarından oluşan Dil ve Yalnızlık adlı eseri de Türkçeye kazandırıldı. AYKIRILI IN K B Ç M Gellner farklı konulardaki görüşlerinden bağımsız olarak çağımızın aykırı düşünürlerinden biriydi. Egemen yahut olağan düşüncelere karşıtlık biçimindeki aykırılıktan bahsetmiyoruz. Gellner, daha ziyade, bir düşünür tipi olarak çağımıza aykırı düşmektedir yoksa egemen düşüncelerle ilişkisi bakımından düpedüz sıradan bir düşünürdür. Rönesans devrinin insanı, homo universalis (çok yönlü, hemen her alanı kucaklayan) ya da çağımızın Amerikan terimleriyle söylersek polymath, birçok alanda bilgili, olarak düşünüldüğünde aykırılığın en çok yakıştığı düşünürlerden biri Gellner dir. Gellner in yaşamı boyunca içinde bulunduğu mekanlar düşünüldüğünde bir homo universalis olmasının nedenleri kolayca anlaşılabilecektir. Gellner, her iki taraftan da seküler, Almanca konuşan Yahudi bir aileden geliyordu, Paris doğumluydu fakat Prag da büyüdü. İkinci Dünya Savaşı nda Çek askeri birliğine katıldı. Sonrasında İngiltere ye göç ederek Oxford Üniversitesi, Balliol College da eğitim gördü. Edinburgh ta felsefe öğretmenliği yaptı, LSE de Sosyoloji Bölümü nde çalıştı, Cambridge Üniversitesi nin Sosyoloji Bölümü nde felsefe profesörü olarak görev yaptı. Emekliliğinden sonra Prag da, Central European University çalışmaya Ernest Gellner Gellner, daha ziyade, bir dü ünür tipi olarak ça m za ayk r dü mektedir yoksa egemen dü üncelerle ili kisi bak m ndan düpedüz s radan bir dü ünürdür başladı. Burada, Milliyetçilik Araştırmaları Merkezi ni kurdu ve yönetti. Gellner, Oxford Üniversitesi ndeyken Wittgensteincılığın ve genel olarak dil felsefesinin etkisinde kaldı. Sonraki yıllarda, özellikle de sosyal antropolojinin kurucularından Malinowski den etkilenmesiyle birlikte Oxford dil felsefesine Dil ve Yalnızlık, Ernest Gellner, Kabalcı Yayınevi, Çev: G. Aysu Oğuz, 290 s. olan eleştirilerini açıkça dile getirmeye başladı ve Words and Things (Sözcükler ve Şeyler) adlı eseri yayımlandı. Gelgelelim, Gellner Oxford dil felsefesinin etkisi altında kalması sonucunda ürünler verdiği alanlarda felsefeyi etkili bir şekilde kullanabilmiştir. Dolayısıyla, Gellner söz konusu kitabı yazmasından önceki dönemden güçlenerek çıkmış ve adını geniş çevrelere duyurmuştur. Dil ve Yalnızlık ta ise Wittgenstein ın ikinci dönemindeki dil felsefesiyle çeşitli kültürleri ve kültürel paradigmaları saha çalışmalarıyla (etnografik çalışmaları işin içine katarak) ele alan Malinowski nin sosyal antropolojisi ekseninde yaşamında ele aldığı hemen her konuya daha genel bir bakış atıyor. Kitap, oğul Gellner in bölümlemesiyle beş bölümden oluşuyor: 1- Habsburg İkilemi; 2- Wittgenstein; 3- Malinowski; 4- Etkiler; 5- Sonuçlar. Dil ve Yalnızlık, esasında Gellner in felsefi duruşunun bir özetidir. Gellner in siyasete bakışı da bu özette gizlidir. Gellner e göre bilgi ve hatta insan, toplum ve diğer şeylerle ilgili [iki temel] görüş vardır (s. 265). Bu ikilik bir kutupsallık olarak düşünülebilir. Bir renk skalasının iki aşırı ucu olarak düşünüldüğünde söz konusu karşıtlığın bir ucunda atomcu bireycilik diğer ucundaysa romantik organikçilik bulunur. Gellner in kendi ifadeleriyle birincisini Crusoe Modeli, ikincisini ise Romantizm olarak adlandırabiliriz. Gellner in ayrımı sağduyuya uygun görünse de ortaya koyduğu bu karşıtlık üçüncü şıkkın (sosyalizmin) olanaksızlığını göstermek için kurulmuştur. Diğer bir deyişle bireyi silmeyen bir toplumsallığa (bize göre sosyalizmden komünizme ilerleyen sürecin hedefi) kapı aralamamak amacıyla yukarıdaki iki uç hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşemeyen birer karikatür olarak sunulmuştur. Dolayısıyla, Gellner in felsefesinde gerçekle hakim ideolojinin inşa ettiği sözde gerçek; doğru ile yanlış birbirine karışmıştır (gerçi her felsefede böylesi bir karışıklık şu veya bu ölçüde bulunur. Ancak Gellner deki durumun bu karışıklığın açıkça bilinçli bir biçimde yapılmasıdır). Bunu birer örnekle gösterip yorumu sizlere bırakalım: Doğru: [Kültürel göreliliğe dayalı gerçeklik kavrayışından söz ediliyor] Görecelilik saçmalıktır. Tüm bilişsel tarzların eşit olması söz konusu değildir. Bunun böyle olmasını arzu edebiliriz ya da etmeyebiliriz, ama durum öyle değildir. Bir bilişsel tarzın teknolojik üstünlüğü dünyayı ve toplumsal oyunun kurallarını dönüştürdü. İçinde yaşadığımız gerçek dünya için bir kılavuz olarak aksi varsayımı temel alan bir felsefe mantık dışıdır. (s. 271). Eğri: Rakip görüşü, romantik komünalizmi, yani bilginin ve esas itibarıyla diğer her şeyin bir takım oyunu olduğu doktrinini düşününce, yalıtılmış birey hastalıklı bir soyutlamadan ibarettir... Gemeinschaft, artık belli bir tür Gesellschaft, yani modern şovenist ulusdevlet ideolojisiydi... Romantizm; yenilerini edinmiş olsa da tarımsal değerlerin eski işlevlerini kaybetmiş olduğu tarım sonrası bağlamlarda tarımsal değerlerin (saldırganlık, mertlik, sınıf anlayışı, siyasi ve dini liderliğe sorgusuz sadakat, akıl yerine teamüllerden ve arzulardan ilham alan yönetim) yeniden onaylanmasıdır. (ss ). G ZL VE AÇIK ANT -KOMÜN ZM Felsefede Popper ın kimi zaman üstü örtülü olarak kimi zamansa açık bir biçimde diyalektiği ve Marksist/Bilimsel Sosyalist düşünceyi hedef aldığı gibi Popper a felsefi açıdan yakın duran Gellner in de benzer bir tavrı gösterdiği söylenebilir. Plough, Sword and Book (1988) (bu kitap Kabalcı Yayınları tarafından Saban, Kılıç ve Kitap adıyla yayımlanacaktır) adlı eserinde tarih felsefesi üzerine eğilen yazar, tarihsel materyalizmin karşısında durmakta; 1994 te yazdığı Conditions of Liberty adlı eserinde sosyalizmin çöküşü nü açıklamaktadır. Bu iki kitaptan çıkarılabilecek komünizm karşıtlığını entelektüel bir tutum olarak değerlendirebiliriz. Ancak 1993 te Prag a dönüp de Soros tarafından fonlanan Milliyetçilik Araştırmaları Merkezi ni kurması, Gellner in tutumunun entelektüelliğin çok ötesinde olduğunu göstermektedir. Söz konusu Merkez küreselleşmenin ateşli bir destekçisi, ulus-devletlere karşıtlığın ideolojik karargahı olarak işlemeye devam etmektedir.

11 Aydınlık KİTAP 11 Yabancı Herta Müller hikayelerinde, toplum taraf ndan nesnelere yüklenen anlamlar de i tirilir ve bu vesileyle her gün ya anan ve insan neredeyse robotla t ran tekdüzeli e kar sert bir ele tiri yap l r DİLAN ÖZTÜRK dilanozturk@gmail.com Herta Müller in Tek Bacaklı Yolcu kitabı Siren Yayınları ndan çıktı. Kitabın ana karakteri İrene yi hatta belki kitabı anlamak için Italo Calvino nun Görünmez Kentler kitabındaki bir paragrafa bakmak her şeyi kolaylaştırır. Ortasında durup bakıldığında başka bir kent olacak nasılsa. Irene uzaktan bakılan, yaklaşıldığında değişen bir kent adıdır. Kent girmeden geçen için başka, ona yakalanan ve bir daha çıkamayan için başkadır; biri ilk kez geldiğin, diğeri dönmemek üzere terk ettiğin kenttir; her birine farklı bir ad verilmeli; belki Irene den başka adlarla söz ettim daha önce, belki de sadece Irene den söz ettim. Nobel Edebiyat Ödülü 2009 yılında Herta Müller e verildiğinde, günümüzde çağdaş edebiyatın en önemli yazarlarından biri sayılan Müller, ülkesi Almanya da dahi pek tanınmayan bir yazardı. Politik olarak hem sağ hem de sol tarafından takdirle karşılanan bu haber kısa bir süre sonra çok sorgulandı. Nitekim savaş sürgünü Almanların yazarı olarak tanımlanan Müller in Çavuşevsku yönetimindeki komünist Romanya da kalan Alman azınlıkların komünizmin insanlık dışı yanını anlattığı romanları bir yandan da savaşta ve sonrasında acı çeken sürgüne gönderilen Almanlar da vardı, demesi Müller e bakışta değişimler yarattı. Gelen tepkiler Müller in Hitler faşizmini görmezden geldiği ve öfkesini bundan sonra kurulan sosyalist rejime yönelttiği fakat temel çıkış noktasını kaçırdığı yönünde oldu. Öyle ki bu yaşanılan sürgünün, kendisinin de dahil olduğu Banat Almanları nın faşizme destek olması sebebiyle gerçekleştiği durumu var. Şüphesiz ki burada babasının seçimleri nedeniyle cezalandırılması değil söz konusu olan, çıkış noktasını es geçmesi. Nobel Edebiyat Ödülü nün 2009 yılında neden Herta Müller e verildiği sorusuna verilen tüm bu politik cevaplar ise yine cümlenin öznesini es geçer şekilde aslında Edebiyat! Nitekim ödül verilirken de vurgulanan; şiirinin yoğunluğu ve düzyazısının içtenliği; işte bu Herta Müller in Tek Bacaklı Yolcu sundan bahsederken çıkış noktası olacak, romanı okuduktan sonra ise varış. Tek Bacaklı Yolcu Herta Müller in Almanya da kaleme aldığı ilk roman; diğer tüm romanları gibi otobiyografik öğeler taşıyor, Irene isimli karakterinin o ülke dediği Romanya dan ayrılıp, gurbette yalnızlığı, yabancılığı, öteki olmasını yazar kendine has üslubuyla anlatıyor. Herta Müller de biçim soyut, kelime seçimleri çok özenli, kısa cümlelerinin oluşturduğu dar paragrafları sade, metin soyut fakat doğrudan ve vurucu. Herta Müller hikayelerinde, toplum tarafından nesnelere yüklenen anlamlar değiştirilir ve bu vesileyle her gün yaşanan ve insanı neredeyse robotlaştıran tekdüzeliğe karşı sert bir eleştiri yapılır. Bu romanda da bu anlam değişimleri ile yazılmış cümleler, paragraflar ilgi çekici ve özel. Franz sana yazarken duraksıyorum. İnsanı miskinleştiren bir özlem bu. Elim uyuşuyor, şu anda, sana yazarken. İrene kağıdı katladı ve adamı içine yerleştirdi. İrene güldü, ensesini adamın elinden çekti. Yazarın şiirsel dili, doğrudanlığı, samimiyeti Tek Bacaklı Yolcu yu okuduğunuzda sizi de etkileyecek. Tek Bacaklı Yolcu, Herta Müller, Siren Yayınları, Çev: Çağlar Tanyeri, 158 s.

12 12 22 MART 2013 CUMA Aydınlık KİTAP KAPAK Törenin coğrafyası var mı Daha kaç kad n kendini ate e vermeli ya muru beklerken? Cumhuriyetin anayasas delik de ikken törenin hala i liyor olmas na hay flanmakla kalacaksan z, bu kitab hiç okumay n daha iyi. Zira o kad nlar n ac nmaya de il, insan yakan bu ate i söndürecek ya murun yarat lmas na ihtiyac var SEZA ÖZDEMİR sezaozdemir@gmail.com Törenin kurşunu, bıçağı, ipi vs., onu yaşatan koşullar yok edilmedikçe tükenmek bilmeyecek. Peki o koşullar nasıl tükenir? Yağmur Bekleyen Kadınlar adlı kitabı hakkında sorular yönelttiğimiz yazar Mehmet Faraç, sorunun çözümü için eğitim ve kadının bireyselleşmesi gerektiğini ifade ediyor. Faraç a göre, batıya göç de töreyi değiştirmiyor çünkü feodalite de büyük kente gelen denklerle birlikte taşınıyor. Peki Urfalı gazeteci Faraç ın kendisinin töreden canı hiç yanmış mı? Faraç yanıtında Doğuda; feodaliteden, töreden canı yanmayan çok az insan vardır. Bir trafik kazasında bile aşiret gücünü bulabilirsiniz dedi. Gerisini de kendisinden dinleyelim. Kitapta Bir gün yolun düşerse diye anlattığınız bir Doğu var. Hemen ardından alfabesi kaos olan bir coğrafya çiziyorsunuz. Yer verdiğiniz bu çelişki leri, birkaç yerde Doğu nun gizemi diye ifade ediyorsunuz. Böyle bir gizem var mı gerçekten? Güneydoğu; yoksulluk, geri kalmışlık cehalet ve feodalite kıskacında zaman zaman kaotik bir manzara yansıtsa da, aslında tarihi ve kültürel dokusuna saklanmış gizemi her zaman dikkat çekicidir. Zaten o coğrafyayı gizemli kılan da içinde barındırdığı çelişkilerdir... Yağmur Bekleyen Kadınlar kitabının girişindeki Doğu tasviri de, aslında terörün yarattığı kaos nedeniyle gizemi bir tarafa atılan Güneydoğu nun insana yönelik kucaklayıcı yanını anlatıyor. Terör, geri kalmışlık ve feodalitenin ağılık-töre ikilemi etkin olsa da, Güneydoğu insanı kökeni binlerce yıl öncesine dayanan bir konukseverliği halen yaşatmaktadır... Mırra tadındaki bu konukseverliktir bu... Kırk yıl hatırı olan... Kitabın girişindeki Doğu tarifiyle şunu anlatmak istedim ben; bir gün yolunuz Güneydoğu ya düşerse orada rengarenk bir kültürü, insanın sıcaklığını ve kardeşlik bağını da görürsünüz. Güneydoğu korkutmasın kimseyi... Çünkü bölgenin gizemi; insan-tarih ve kültür-doğa harmanında canlılığını koruyor. Töre karşısında kendini ateşe veren ve o ateşin sönmesi için yağmura ihtiyacı olan kadın gerçeği çıkıyor karşımıza. Bu gerçek nasıl değiştirilebilir? Ben kitapta yağmur ironisini öne çıkartırken kadının aslında çığlığını duyurmak da istedim. O bölgede intihar eden, intihara zorlanan, öldürülen ve ya da öldürülmek istenen kadınlar, törenin kanlı yüzünü gösterenlere karşı bir kurtarıcı beklediler hep... Yağmur betimlemesini bu yüzden kullandım. Töresel şiddetin ateşi artık söndürülsün diye... Mezopotamya coğrafyasında töre baskısı yüzünden kendini yakan kadınlar artık töre ateşini söndürecek bir kurtarıcı bekliyorlar çünkü... Bunun ancak eğitim ve kadının bireyselleşmesi konusundaki çabalarla yaşanabileceğini DAMLA YAZICI Güneydoğu yu, en iyi bilen birinin ağzından dinlemek gerekirse, şimdiki zamanlarda onların en usta adlarından biri, belki de birincisi olan Mehmet Faraç a kulak vermek gerekir. Çocukluğu Urfa nın Kötüler Mahallesi nde geçmiş olan Mehmet Faraç Fikret Otyam ın, Yaşar Kemal in, Bekir Yıldız ın büyük anlatıcılar geleneğinin sürdürücüsüdür. O nehre dışından bakarak değil de ıslanarak anlatanlardan. Umudu, umutsuzluğu, yaşamı ve yaşamsızlığı bazen güldürerek, bazen de hüzünlendirerek anlattığı Güneydoğu hikayeleri aslında, yöreye dair hikayeler olmanın ötesinde bizim gerçeğimizin İstanbul da, Tekirdağ da, Manisa da, Ordu da, Adana da... bütüncül bir gerçek olduğuna dair gözlerimizi açıyor. Gorki Acı demektir... Faraç ne demek pekiyi? Daha mı az acı, daha mı az öfke, daha mı az hüzün ve daha mı az umut? Bunu ancak iç burkan, o sevdalara, öfkeye, birbirimizi kardeş bilmemizin zorunluluğuna tutanak oluşturan iki kitabını Akreplerin yelkovanı kovaladığı hikayeler okuduğumuzda anlıyoruz ve adlandırıyoruz... Mehmet Faraç ın alabildiğine şaşırtıcı hikayelerle dolu bu coğrafyayı, alabildiğine yalınlıkla yazdığı, yani anlattığı iki kitap Kaynak Yayınları ndan çıktı: Akrep Zamanı ve Yağmur Bekleyen Kadınlar Akrep Zamanı nda Mehmet Faraç, çocukluğunun geçtiği Kötüler Mahallesi ni anlatıyor bize önce. Mahalle kaçakçıların kurduğu, kaçakçıları barındıran bir mahalle. Faraç ın babası da kaçakçı. Öyle bir çocukluk ki, Suriye sınırında babasının edindiği malları satar Faraç. O çocukların babaları mayın tarlalarında ecel terleri dökerler, o babaların çocukları akrep avcılığı yaparlar. Ayrışmanın henüz başlayış düdüğü çalınmamıştır. Daha sonra kaçakçı, terörist ya da ihbarcı haline gelecek olan bu insanlar bu seçimleri yapmak zorunda kalacaklarını nereden bilebilirlerdi? Teröre ve devlete ufak dokundurmaları da Faraç ın satır aralarında görebiliyoruz. Faraç, Kötüler Mahallesi nin ironik yönünü açığa çıkardığında ise bizim de bilincimizde başka bir şey aydınlanıyor. Kötüler Mahallesi nin tarihi; Mezopotamya da, söylenceler kenti Urfa da, Neolotik Çağ dan kalma binlerce mağaranın ortasında, sırtını Edessa Kralı Abgar ın mezarına, Nemrut un tahtı diye bilinen Deyr- Yakup Manastırı nın kalıntılarına, Hazreti Eyüb ün Sabır Mağarası na, Ehber (Abgar) Dağı na ve Çardak Manastırı na dayanmakta. Bu soylu mahallenin uzun zaman sonra bir kötülük teması barındırması büyük ironi, belki de Türkiye nin ironisi. Kitapta bireysel yaşam hikayeleri, Urfa insanının sıcak kanlılığı,cızlavet lastik ayakkabının serüvenininin İsveç e nasıl dayandığı, kullıke kuhıke nin şifası gibi şeyleri okuduğunuz zaman Mezopotamya nın tarihine dair oldukça farklı şeyler öğreneceksiniz. Ve gülümsemek pas geçilmiyor kitapta. Kaçakçıların Avrupa dan Suriye pazarına gönderdikleri lüks tekstil ürünlerini teslimat sırasında aşırmaları en büyük faaliyetlerinden birini oluşturuyor. Kötüler Mahallesi nde yoksulluk elbette baki ama mahalle sakinlerinin hepsi marka kıyafet giyiyor. Ama gene de onları yansıtan esas şey cızlavet oluyor. Cızlavet in ne olduğuysa kitabın içinde okurları bekliyor.

13 KAPAK Aydınlık KİTAP 22 MART 2013 CUMA 13 düşünüyorum. YASALAR VE SI INMA EVLER Töre cinayetlerinin en yoğun yaşandığı bölge, Doğu ve Güneydoğu ama onu çözebilecek güç, batıdaki kentlilerin iradesinde mi? Aslında Doğu kadını yalnız... Devlet göstermelik yasalar ve sığınma evleriyle kadının üzerindeki baskıyı ve şiddeti azaltamaz. On yıl öncesine kadar Batı kentlerinde de töreye karşı ne yazık ki bir duyarsızlık hakimdi. Ancak göç eden feodalite, törenin şiddetiyle batı kentlerinde de kadını vurmaya başlayınca kamuoyu oluştu. Son on yılda İstanbul gibi kentlerde işlenen kadın cinayetleri, kentli kadını daha duyarlı hale getirdi. Medyanın duyarlılığı da kötü törelere karşı bir sosyal direnç yarattı. Eskişehir de öğretmenlik okuyan ya da Almanya da yaşayan kızlar da hikayeler arasında. Anayasanın bile değiştirildiği bir memlekette; sözlü hukukun (geri kalmış hukukun tabii ki) hala geçerli olabilmesi ve bu kadar farklı koşullara rağmen uygulanabilmesi nasıl mümkün oluyor sizce? Törenin coğrafyası ne yazık ki yok... Göç eden feodalite kendi kurallarını da beraberinde götürüyor. İstanbul gibi metropoller ya da Almanya, Fransa hiç fark etmiyor. Çünkü töreyi kültür yaratıyor. Nereye göç ederse etsin ve Batı kültürüne entegre olamayan yaşam biçimleri, töre kurallarından soyutlanamıyor. Unutulmasın ki, Doğu insanı Batı ya göç ederken yalnızca yatağını-yorganını, salçasını-tarhanasını götürmüyor; törenin kara kitaplarını da denklerinin arasında taşıyor. Koloni yaşamı da töreyi katılaştırıyor ve özellikle kadınlar büyük kentlerde yaşarken de feodal çemberin dışına çıkamıyor. Çıktıklarında ise karşılarında törenin yasalarını buluyorlar. Zor koşullarda büyüdüğünüzü okumuştuk yazılarınızdan. Peki, töreden hiç canınız yandı mı? Evet çocukken kardeşlerimle birlikte zor koşullarda büyüdüm... Urfa nın Kötüler Mahallesi nde, geçimini kaçakçılık yaparak sürdüren insanlar arasında hayatın gerçekleriyle tanıştım. Benim yazarlığımda, Urfa daki yaşamımın derin gözlemleri de çok etkili olmuştur. Bu yüzden Urfa benim kalemime lezzet kattı. Bu yüzden de çok seviyorum Urfa yı... Töreye gelince... Doğuda; feodaliteden, töreden canı yanmayan çok az insan vardır. Siz en küçük tartışmada, basit bir trafik kazasında bile karşınızda aşiret gücünü bulabilirsiniz. İnsanın yalnız olması zaten feodalitenin karşısında canının yanmasıdır. Ben bizzat çok önemli bir sorun yaşamadım ama çocuğa, kadına yönelik feodal baskının şiddetini sıklıkla gözlemledim. Hem unutulmasın ki, birçoğu Doğu daki terörizmi ve törerizmi anlatan kitaplarımdan rahatsız olanlar da, yıllardır zaten can yakmıyorlar mı? Bu kitabı okuyup sadece ağlayacaksan... SEZA ÖZDEMİR İnsanoğlu ateşi bulmasıyla bugünün uygarlığını kurmada ilk adımını atmış sayılır. O günün koşullarından yola çıkan kurallar koymuş; adetler, gelenekler zamanla töreler, kanunlar yaratmış. Bunların bazılarını değiştirmiş, bazılarını ise atmamış sırtından. Peki zamana uymayan ateşler, sizi yakan bir şeye dönüştüyse artık, ne yapmalı? Siz olsanız aranıp taranıp su bulmaya çalışmaz mısınız? YA MURU YARATMAK Bugün hala sırtımızdan atamadığımız bu ateşleri söndürmek için yağmuru yaratamaz mıyız? Bunun için illa ki bizi mi yakması gerek o ateşin? Gazeteci Mehmet Faraç, bugünün söndürülmemiş insan yakan ateş leri karşısında kendini yakan kadınlar ın hikâyelerini kitaplaştırdı. Onlar, töre karşısında çaresiz bırakılmışlıklarıyla bedenlerini ve ruhlarını ateşe veriyor, bu ateşin sönmesi için ise yağmuru bekliyorlar. Peki ya siz? Kaynak Yayınları ndan çıkan Yağmur Bekleyen Kadınlar adlı kitabı okuyup, hala sadece ağlıyorsanız; bilin ki o yağmuru yaratamadığınız için siz de suçlusunuz! DO U NUN G ZEM M? Faraç, okurunu Doğu ya götürmeye Bir Gün Yolun Düşerse diyerek başlıyor. Gidenleriniz varsa hüzünlü ama tatlı bir gülümsemeyle hatırlar kuşkusuz, gitmeyenleriniz ise ne yazık ki bugünün önyargılarıyla başlayacaktır okumaya. O yüzden Faraç ın oranın insanından dem vurduğu bu kısa Doğu panoraması önyargıları kırmak için iyi bir başlangıç olabilir. Çünkü Doğu nun bugüne kadar sistem içinden gösterilen çelişkilerle dolu gizemi nin aslında gizem değil, bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu gösterecek verileri yakalayabilmek için önce bu önyargılardan arınmak gerek bize kalırsa. Faraç bu bölümü kapatırken şunları söylüyor: Hepimizin Hem de şu kaos döneminde çok ihtiyacı var buna İşte bu sözleri kulağımıza küpe yapıp okumaya devam edelim, çünkü hemen ardından gelecek olan Alfabesi Kaos Olan Coğrafya! başlıklı bölüm, suratımıza bir tokat gibi çarpıyor. Bu kez aşiret, ağa, şıh, feodalite, töre, yoksulluk, zulüm, molotof, Apo, Hizbullah, PKK, JİTEM, faili meçhul, açlık, kaçakçılık, mayın tarlası, kalaşnikof, roket, başlık parası, berdel, kan davası ve mezarsız ölülerin diyarıyla karşı karşıyasınız. Bu sözcükleri rastgele sıraladığımızı düşünüyorsanız, hala Doğu nun gizem inde takılı kaldınız demektir. KAN VE A K Faraç kadınlarla ilgili hikâyelere geçmeden bölgeden somut veriler sunuyor okura. Bunlara bir de aşka ilişkin verileri ekliyor. Çok mu şaşırtıcı? Faraç ın kendi bile şaşmış alfabesini yukarıdaki sözcüklerle kurduğu bir diyarda hala aşk tan söz eden kitaplar okunabilmesine, Çok merak ediyorum, sabah molotof sesiyle uyanan, gece roket sesiyle yatan bir Hakkârili hangi psikolojiyle kendini aşk temalı kitapların sayfaları arasına bırakabiliyor? diyor. Muhtemeldir ki o bile, Anadolu nun ötesindeki Batı nın dayattığı düşünme biçimlerinden alamamış kendini. Oysa o en güzel aşk hikâyelerinin yaratıldığı Mezopotamya değil midir orası? Rakamlardan bir çıkabilsek daha neler bulacağız o coğrafyada. NSANI YAKAN ATE N K TABI Faraç, yörede görev yapmış bir komutanın ağzından aktardığı üç kelimeyle aslında Doğu nun sancılara nasıl meydan olduğunu özetliyor: ağa, siyasetçi ve şıh. Ardından sıra Salname adlı kitaba geliyor. Salname, Urfa Valiliği nin 1927 yılında yayınladığı bir kitap. Bölgedeki aşiret temelli örf ve adetlerin bir derlemesi, yani töre nin kara kaplı kitabı. Vay hem de valilik! demeyin hemen; Türk edebiyatında iz bırakan yazar Bekir Yıldız ın, Yargılayan Zaman İçinde adıyla kitaplaşan öykü ve röportajlarında toprak reformu için Urfa nın pilot bölge seçilmesiyle ilgili önemli tespitini getiriverin aklınıza. (Yıldız, toprak reformunun başarılı olamaması için adeta bilinçli olarak aşiretlerin en güçlü olduğu Harran Ovası nın pilot bölge seçildiğini aktarıyordu.) Yağmur Bekleyen Kadınlar ı okurken Salname nin kurallarıyla sık sık karşılaşacaksınız. Aslında törenin yazılı kitaba aktarılmış olması ne fark eder? Cumhuriyetin yazılı anayasasının uygulanmadığı, delik deşik edildiği ve hatta yapısının değiştirilmeye çalışıldığı bugün; törenin hala işliyor olması acı bir ironi mi? Ne derseniz deyin; tek bir gerçek var ki töre denen bu ateş, insanları yakmaya devam ediyor! Kerkük te evinin avlusunda bir tan vakti kendini gaza bulayarak yakan Emine, tek başına söndürebilir miydi bu ateşi? Ya da babasının kaçırdığı kıza karşılık berdel verilen Diyarbakırlı Ebru? Peki ya, geride bırakmak istemediği için üç çocuğuyla Fırat ın sularına karışan Cemile İster Hakkâri de ya da Almanya da yaşıyor olsun isterse Batı da okuyor ya da tek bir kişiye ait uçsuz bucaksız topraklarda koyun otlatıyor olsun; birçok çocuk, kadın, genç kız ve de delikanlı o ateşe yenik düşüyor. Sevdiğiyle kaçmak, berdel, tecavüz, kan davasına dönüşen arazi husumetlerinin sonunda işlenen cinayetlerin maktulü de, tetikçisi de o törenin kurbanı değil mi? Peki bunu değiştirecek güç kimde? ÇARPICI, GERÇEK H KÂYELER Faraç ın kadın hikâyeleri, iyi bir edebiyatın öyküleri değil; gerçeğin kendisi. Urfalı yazar, gazeteciliğiyle yıllardır topladığı insan hikâyelerini Aydınlık gazetesinde Cumartesi Öyküleri adıyla yayınlıyordu. Doğu kadınlarının kaderi haline getirilen törenin gerçek hikâyelerini bu kitapta toplamış oldu. Onları okuduktan sonra, ola ki bir gün Doğu ya gidersiniz; nerede bir taşsız mezar görürseniz karşınızdakinin o kadınlardan biri olabileceği gelecek aklınıza. Yazar aktardığı tüm hikâyelerle bunu kazıyacak belleğinize, unutmamacasına. Peki ya sonra? Mardinlisi, Urfalısı, Müslüman ı ya da Yezidi siyle herhangi bir kadının yağmuru bekleyerek ateşe verdiği beden ve ruhunu söndürecek bir yağmur yaratılamaz mı? O gün gelene dek daha kaç beden kendine kibrit çakmalı?

14 14 22 MART 2013 CUMA Aydınlık KİTAP ATEŞTEN HAYAT YARATAN ADAM: Mahmut Esat Bozkurt Nail Topal Mahmut Esat Bozkurt u bütün yönleriyle bir kez daha an msat yor, Cumhuriyet in ruhunu olu turmu bu devrimcilerin en seçkinlerinden birini, bir hem ehrisi olarak anlat rken gönül borcumuzu da ödemeye çal yor HALİT PAYZA Mora da Petras Başpiskoposu, Osmanlı ya başkaldırdığında tarih 25 Mart 1821 dir de Yunanistan Osmanlı dan koparak bağımsızlığını ilan eder. Bu süreç katliamların yoğun olarak yaşandığı bir döneme denk düşer. Petras Patriği Germanoss din adamlığı kimliği ile şoven milliyetçi söylem ve eylemleriyle, kutsal kitabı ve Baba, Oğul, Kutsal Ruh u amaçlarına alet ederek başkaldırının tohumlarını eker. Germenoss ektiği tohumları Osmanlı kanı ile sular. Osmanlı buna karşılık olarak, isyancı patriğin uzun sakallı, ince gövdesini üç gün Mora nın güney kapısında sallandırarak yanıt verir. Bu adada yaşan pek çok Türk, isyan sırasında yaşamını yitirir. İsyan Çarlık Rusyası ve Avrupa devletlerince gayri resmi bir biçimde desteklenir. Bu destek daha sonra resmileşecektir. Navarin deki Osmanlı yenilgisi sonrası Rusya 1828 de, müttefik devletlerin de desteğini alarak savaşa girer da Edirne düşer da Londra Konferansı toplanır. O JÖNTÜRKLER K Dökülen kan ve çekilen acının içinde Moralı Hacı Mahmutzade, yükte hafif, pahada ağır nesi varsa, ata topraklarındaki düzenini bozarak bir daha geri dönmemek üzere yola çıkar. Geminin rotası o dönem İzmir in ilçesi olan Kuşadası nadır. Hacı Mahmutzade ailesinin yaşamı küçük bir liman kasabası olan Kuşadası nda küçük esnaflık üzerine kurulur, aile helvacılık yapar. Hacı Mahmutzade aynı kasabada şehremini de seçilir. Hacı Mahmutzade Hasan İttihatçılığı benimser. Zirai İstihsalin Sermaye İmkânları başlıklı raporunu İttihat ve Terakki nin İzmir Şubesi nin talebi olarak hazırlar. Eşi Mekkiye Hanım ona biri kız, üç çocuk vermiştir: Süreyya, Faruk ve Esat. Dayıları Ubeydullah Efendi tıp doktorudur, Jöntürk hareketinin içindedir. Haber gazetesini çıkarmış, İzmir de, daha sonra da Paris te Jöntürklerin çıkardıkları Servet gazetesinde İngilizce, Arapça, Farsça çeviriler yapmıştır. Bu nedenle üç aylık mahpusluğu da vardır. Abdülhamit in Kanun-i Esasi yi ikinci kez yürürlüğe koymak zorunda kaldığı II. Meşrutiyet Devrimi nde (1908) Taif deki sürgünden dönecek ve kısa bir süre için açık kalacak ve sonra İngilizlerin dayatması sonucu kapatılacak, milletvekillerinin sürgüne gönderileceği Meclis-i Mebusan a, Aydın Milletvekili olarak girecektir. Mahmut Esat babadan çok, dayının yolunu izlemiştir. Oğul, dayıya çeker derler, Mahmut Esat la doğrulanmaktadır. Eğitimine İzmir İdadisinde (Sıbyan Mektebi) başlar. II. Abdülhamit yönetimine karşı mücadele etmiş dayısı Ubeydullah Efendi ile birlikte İstanbul a gider. Eğitimine orada devam edecektir de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ni bitirir. Doktorasını yaparak İsviçre de Lozan ve Freiburg Üniversitelerinde öğrenim görür. Doktora çalışmasını kapitülasyonlar üzerine yapar. İzmir in Yunanlılar tarafından işgali üzerine Ulusal Bağımsızlık Savaşı na katılmak üzere yurda dönmeye karar verir. Napoli Limanı ndaki sulardaki gulet içindeki kaçak yolculuğu bu amaçladır. Bu yolculuk Kuşadası Kuvayı Milliye kuruculuğu ile sonuçlanır. Ege Bölgesi nde Kuvayı Milliye içerisinde önemli başarılar gösterir. B R SOYADININ ÖYKÜSÜ Bağımsızlık sonrası önce İktisat, ardından Adalet Bakanlığı yapar. Bu sürece, Türk bandıralı Bozkurt Vapuru ile Fransız bandıralı Lotus Vapurunun çarpışması sonucu, Lahey Adalet Divanında, Lotus olayı olarak görülen davayı kazanması da dâhildir. Lotus davası ona iki şey kazandırır: İlki Türk Hukukunun kapitülasyonlar sürecini geride bırakarak, insan ve egemenlik haklarına doyalı çağdaş hukuk düzeyine yükselmesinin öncülüğü, ikincisi gösterdiği bu Ateşten Adam Ya Da Bozkurt, Nail Topal, Kuşadası Yerel Tarih Yayını, 272 s. başarıdan ve Türk Hukukuna saygınlık kazandırmasının ödülü olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilen adı. Artık Mahmut Esat Bey değil, Mahmut Esat Bozkurt tur. Buna bir de İzmir İktisat Kongresi nin toplanmasına yaptığı öncülüğü eklemek gerekir. Medeni Kanun un hazırlanması, yasanın bir o kadar önemli olan genel gerekçesinin yazılması ona aittir. Ankara Hukuk Fakültesi nde Devletler Hukuku, Siyasal Bilgiler Fakültesi nde Anayasa Hukuku profesörlüğü yaparak yaşamını sürdürür. Bu inançlı ve uzak görüşlü devlet ve hukuk adamı gazetesindeki odasında, acı kahvesinden bir yudum aldıktan sonra geçirdiği beyin kanaması ile yaşama veda edecektir. Cumhuriyet in kazanımları ve değerleri günümüzde emperyalizmin ve onun yerli işbirlikçilerinin saldırısı altındadır. Kimi zaman doğrudan cumhuriyetin kurucusuna yapılan saldırılar, kimi zaman dolaylı olarak yakın çevresine yönelmektedir. Bu saldırıların hedeflerinden biri de çağdaş Türk Hukuku nun kurucusu Mahmut Esat Bozkurt tur. Bozkurt üzerine yazılmış çeşitli çalışmalar var. Bu kez Bozkurt un memleketinden bir yazar, Nail Topal, 2007 de ateşten hayat yaratan adamlardan biri olan Mahmut Esat Bozkurt u yazdı. Yetmedi geliştirerek bu kez daha oylumlu biçimde Ateşten Adam Ya Da Bozkurt adıyla yeniden yazdı. Nail Topal bu dava adamını bütün yönleriyle bir kez daha anımsatıyor, Cumhuriyet in ruhunu oluşturmuş bu devrimcilerin en seçkinlerinden birini, bir hemşehrisi olarak anlatırken gönül borcumuzu da ödemeye çalışıyor. Yerel bir yayın niteliğindeki yapıtın özenli baskısı dikkat çekici ve kitap sonundaki fotoğraf albümü, çalışmaya daha da zengin bir boyut katıyor.

15 Aydınlık KİTAP 22 MART 2013 CUMA 15 TEMBELLİK HAKKI: Şezlonglara özgürlük! Sosyalizm, çal may azaltarak bo zaman artt r p, ho zamana dönü türmeyi amaçlar. Çal ma, ancak piknikte bebek nöbetine benzedi i ölçüde ho zaman olabilir. * KEMAL ASKER kemalasker@outlook.com 2013 Şubat ında açıklanan OECD verilerine göre; işçilerin haftalık çalışma saati listesinde -45 saatlik yasal sınırı aşarak- dünya birincisi, yıllık çalışma saatinde ise dünya onuncusu olmak gibi korkunç bir istatistiği tutturmuş AKP hükümetinin Bakanı, Tes-İş Sendikası Genel Kurulu nda işçilere şöyle seslenmekteydi: Bizler gelişmekte olan Türkiye olarak mutlaka yeri gelecek saat çalışabileceğiz. Değişimi iyi idare edebilmek adına bunu mutlaka yapmak lazım. Ben biliyorum ki benim işçim işini bitirmeden çıktığı direkten inmez. O direkte sorunu 8 saatte çözerse 8 saat, 18 saatte çözerse 18 saat çalışır. (18 Aralık 2010) İşçilerin karşısında, üstelik bir sendika genel kurulunda sarf edilmiş bu sözlerin en ufak bir gürültü patırtı çıkarmadan sineye çekilerek sendikacılık tarihine bir kara leke olarak düşmesine verilen iznin utancı bir yana, AKP li Bakanın çatlayıncaya kadar direkte iş görmesini istediği işçilerin en önemli mücadele başlıklarından biri çalışma saati süresidir. Sanayi kapitalizmin yaklaşık iki yüzyıllık serüveni boyunca işçiler ve kapitalizmin siyasal temsilcileri arasındaki ilk esaslı kapışma, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve saatlik öldürücü çalışma süresinin insani sınırlara çekilmesi talepleri üzerinden verilmekteydi. Paul Lafargue Ç SINIFI EDEB YATINDAN Avrupa uluslarının hızla ve yığınlar halinde proleterleştiği kapitalizmin ilk dönemlerinde 19. yy. sosyalist edebiyatı, tarih sahnesine henüz çıkan işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarına eğilir. Sanayi çarklarının, bir insan olarak işçiyi öğütüp yok eden dönüşü, sosyalist gazeteci ve edebiyat eleştirmeni Paul Lafargue nin 1883 yılında yazdığı Tembellik Hakkı denemesinde de ele alınmakta. Tembellik Hakkı, siyasal bildirge niteliği öne çıkarılan fakat edebi yönü genellikle es geçilen Komünist Manifesto gibi dünya dillerine en çok çevrilen sosyalist eserler arasında yer almakta. Alakarga Yayınları tarafından Fransızca aslından yeni bir çeviriyle dilimize kazandırılan Tembellik Hakkı ; coşkulu ve sert, çözümleyici ve mizahi, estetik ve güçlü, yalın ve anlam yoğun gibi birbirine zıt gözüken dil ve anlatım özelliklerini bünyesinde başarıyla birleştirmekte. Yazarın, tembellik hakkını zorunlu çalışmanın karşısına diktiği eseri, bir dogma olarak nitelediği kapitalist çalışmanın sert bir eleştirisine odaklanmış. Emeğini satarak yaşamını sürdüren işçi ve kapitalizm arasındaki uzlaşmaz çelişmenin günümüzde de hükmünü sürdürmesi ve hatta bu çelişmenin farklı biçimlerle daha da derinleşmesi kitabın meselesini 130 yıllık da olsa hala taze ve canlı tutmakta. Eleştirdiği çalışma rejimi ve toplumsal formasyon sayesinde 2000 li yıllara da uzanıp güncelliğini koruyan Tembellik Hakkı nın sırrı aslında tam da burada. Modern zamanların tüketim tapınakları olan alışveriş merkezlerindeki tezgâhtarın, hipermarket kasiyerinin ya da tuvalete bile kronometreyle giden bir çağrı merkezi çalışanının feryadını dillendirebilmesinde. CUR OS G B GÖRÜNÜP, ARAP TANRISI BACCHUS G B YA IYORLAR Lafargue, kapitalist çalışmanın emekçiler üzerindeki etkilerini betimlediği tablosuna burjuvaziyi katmayı da ihmal etmiyor. Aşırı üretim ve fazla çalışma saatiyle katmerlendirdiği emek sömürüsünün burjuvazinin cüzdanıyla birlikte göbeğini de şişirdiğini, zevk ve sefa düşkünü bu yeni yaşam tarzının; kadınları, uşakları, şarap çanaklarıyla, at ve köpekleriyle giderek sefilleştiğini detaylara yoğunlaşan mizahi bir anlatımla, adeta bir Luis Bunuel filmi gibi yerin dibine geçiriyor. Yazar, siyasal devrimlerle aristokrasiyi tasfiye eden burjuvazinin, politikacı ve ekonomistleriyle ve tabi ki kiliseyle kurduğu bu yeni ortaklığın, bir yandan ha bire tüketirken diğer yandan işçilere daha çok çalışmalarını vaaz etmesindeki tezatı, Curios gibi görünüp, şarap tanrısı Bacchus gibi yaşıyorlar diyerek ifade ediyor. Gözümüzün önüne hemen, AKP devrinde şefaati rantta bulmuş tarikat burjuvazisinin pırlantalı halleri ve 18 saat çalışın vaazları geliyor Tembellik Hakkı, Paul Lafargue, Alakarga Yayınları, 56 s. SOSYAL ST ÇALI MA, P KN KTE BEBEK NÖBET NE BENZER Lafargue, önerdiği tembellik rejimiyle, işçilerin çalışma tutkusuna kapılmalarını ve 19. yy. işçi hareketlerinin uğruna büyük bedeller ödediği önemli bir tarihsel kazanım olan çalışma hakkını ve çalışma bağımlılığını eleştirmekte. Bu bağlamda işçilerle ilgili birçok olumsuz nitelemeye de sıklıkla başvurmakta. Tembellik Hakkı nın kapitalizm eleştirisinin ekonomi-politiğe dayanmayışı, kapitalizm yerine yeni bir toplumsal model önermeyişi, çözümü sadece işçilerin daha az çalışmasında gören sığ bakışı, tembellik rejimine felsefi bir temel bulmak için eskiçağın köleci toplum filozoflarına başvurması, burjuva devrimlerini tarihsel kavramayışı gibi noktalar eserin düşünsel zaaf ve yanlışları olarak değerlendirilebilir. Tüm bunların temelinde ise işçiyi devrimci bir iktidar felsefesiyle buluşturmayan, işçi sınıfının devrimci potansiyelini anlayamamış, onda sadece sefalet gören bakış açısı yatmaktadır. Sosyalist teori ve pratiğin bütün Avrupa yı kasıp kavurduğu bir dönemde böylesi ilkel ve hatalı yaklaşımların Tembellik Hakkı nda bulunması Lafargue nun anarşizm, marksizm ve reformizm arasındaki zikzaklı politik kariyeriyle de açıklanabilir. Aynı zamanda Marx ın kızı Laura nın da eşi olan Lafargue, Laura ile yaşadığı duygusal ilişki sırasında Marx tan ikisi arasında sır kalmasını istediği bir mektup alır. Marx; Biliyorsunuz ki, elimde avucumda ne varsa hepsini devrimci mücadeleye harcadım. Buna pişman değilim. Tersine, eğer hayata yeniden başlayacak olsaydım, yine aynı şekilde hareket ederdim. Yalnız, evlenmezdim. Gücüm yettiğince, kızımı, annesine hayatı zehir eden zorluklardan kurtarmak istiyorum. Gözlemlerimden çıkardığım sonuca göre, işlere heyecanla başlamanıza ve iyi niyetinize karşın, çalışkan bir mizaca sahip değilsiniz, demektedir. Marx ın mektubunu referans aldığımızda, Lafargue nin kitabında savunduğu tembellik rejiminin, bizzat kendi karakterinin bir özlemi olduğunu söyleyebiliriz. Zira sosyalizm çalışmanın kendisine değil, kapitalist örgütlenmesine karşıdır. Silivri tutsağı Yalçın Küçük ün deyimiyle, Sosyalizm, çalışmayı azaltarak boş zamanı arttırıp, hoşzamana dönüştürmeyi amaçlar. Çalışma, ancak piknikte bebek nöbetine benzediği ölçüde hoşzaman olabilir. * * Sovyetler Birliği nde Sosyalizmin Çözülüşü

16 16 22 MART 2013 CUMA Aydınlık KİTAP BİLİNMEYENİ BİLİNİR KILMA UĞRAŞINDA İyiler için bir el kitabı Kitlelerin emperyalizmin etkisiyle sosyalizme hala kar olmas ve ona ayak diremesinin kökeninde sosyalizmin mant n bilememesi kadar, insan tabiat n n eski dünyaya ba ml olu unun derin tutsakl klar bulunmaktad r NEŞE SEYHAN Cafer Tiryaki nin son kitabı Düşünce ve Davranış (İyilerin Elkitabı) Berfin Yayınları ndan çıktı. Yazarın İnsan ve Uygarlık adlı iddialı ve oylumlu kitabı da geçen yıl aynı yayınevi tarafından piyasaya çıkarılmıştı. Cafer Tiryaki nin yazarlık serüveni uzun sürmüş birikimsel-devrimci sürecin etkileşimli bir öyküsü Bütün olarak baktığımız zaman, sanatçı kimliği insana bakış açısının, devrimciliği toplumlara ilgisinin ve öğrenimi doğa ve kültürler tarihinin temellerini oluşturmuş. Yeni kitabı bağlamında temel yaklaşımlarını konuştuk. Yapıtlarınızda işlediğiniz temel önermeleri ve düşünceleri özetler misiniz? Doğa, toplum ve insan üzerinde çalıştığım üç temel alan. Kuramsal olarak yaşam sonsuz bir devinimdir. İçinde insan olsa da, olmasa da uzayda daha çok yıkılışlar, kuruluşlar olacaktır. Özdeklerin devinime bağlı yaşamı bu sonsuzluk ırmağında sürecektir. Bugün için dahil ya da müdahil olduğumuz olaylar, aslında yarın bizi yönetecek ya da belirleyecek olan yasalardan başka bir şey değildir. Fizikte her şey birbirini etkileyip belirleyen bir sürüklenme içindedir. Gök cisimleri, uluslar, halklar, insanlar, düşünceler, kültürler, ne varsa her şey hareket halinde. Madde uzayda 13, yeryüzünde ise yaklaşık 4.5 milyar yıldır devinim sürecindedir. Zamanların 3.5 milyar yılı canlıların, son 16 milyon yılı ise insansıların izlerini taşır. Söz konusu büyük devinim kimi zaman karşımıza doğa, kimi zaman bizi belirleyen toplum kimi zaman da en tutkulu davranışlarımızın dışa vurumu halinde insan biçiminde çıkmaktadır. BEYN M ZDEK D YALEKT K PUSULA Özdeksel evrende ilk kez bir canlı, yani insan doğanın bağrında bilinçli emek sürecini başlatarak doğadan kazanılmış zanaatçılık becerisi üzerinden demir ve çelikle beslenen kapitalist bir sisteme ulaşmıştır. Maddenin devinim halindeki özelliklerinin mekanizmasını ve ilkelerini anlayabilmek için öncelikle diyalektiğin tek egemeni olduğu gelişmeler sürecini ve elbette yine diyalektiğin mantığını öğrenmemiz gerekmektedir. İşte, o zaman beynimizdeki diyalektik pusulasıyla birlikte o büyük toplumlar tarihinin merkezine doğru bir anlama seferine çıkabiliriz. Kitabım da bu seferin kayıtlarını barındırıyor. Evet, son kitabınız Düşünce ve Davranış kayıtlarında neler tutanağa geçirilmiş durumda? Düşünce ve Davranış yine doğa, toplumlar ve insan üzerine diyalektik bir aydınlanma çalışması. Başka deyişle bilinenlerden bilinmeyenlere değin uzanan insansal öznenin gelişimini irdeleme çabası Devinim yasaları altında doğal, toplumsal ve insansal zincir dizgesinin anlaşılması. Zincir dizge, mutfakta yemek yaparken aşımızı, Bastil meydanında devrim yaparken geleceğimizi, neden ve sonucun bizi biçimlendirişi, en sonu beynimizde ürettiğimiz bütün düşünceleri belirlemektedir. Doğallıkla bunlar hep belirli yasalar ve kurallar üzerinden işlemektedir. İnsan bu yasalara hem bağımlı ama hem de bağımsız. Toplumlar da bu yasalara hem bağımlı hem de bağımsız. Bugüne kadar, değindiğim olgular ve olaylara ilişkin çok şeyler düşünülüp üretildi. Ama bunun ilk adımını Marx atmış ve şöyle demişti: Düşünürler bugüne değin dünyanın türlü türlü tanımını yaptılar. Ama önemli olan dünyayı değiştirmektir. ESK DÜNYADAN KOPU Ama devrimlerin değiştirdiği dünya, karşı devrimlerle yeniden değiştirilen bir dünya halinde. Buna ne diyeceksiniz? Karşı devrimci süreç olsa olsa diyalektiğin ne denli büyük bir evrensel bir mantık olduğunu kanıtlar. Tarihi atlamak, süreci yok saymak olanaksızdır. İnsan yaşama değin çok şeyler istemektedir ama henüz eski dünyadan kesin kopuş anlamına gelecek sosyalizmi bile mantığınca bilememektedir. Çünkü kapitalizm, insan bilincinde teknolojiyi kutsamış, bilimi kanıksatıp sıradanlaştırmış, üstelik bu torbanın içine gericiliği koyarak insanı onunla çok ustaca uzlaştırdıktan sonra bu yoldan dini göreceleştirip böylece tanrıyı yabanıl ekonomisinin dışına çıkarmayı başarmış... En sonunda da derecesi ne olursa olsun bundan insan doğasına yanıt verebilecek süper bir bencilliği, yani egoyu Düşünce ve Davranış, Cafer Tiryaki, Berfin Yayınları, 320 s. büyütmeyi başarmıştır. Bu yüzden Mao nun sözünü ettiği ve düşlediği İnsanlığın büyük uyum dünyası kategorik açıdan hala geleceğin bir insanlık sorunudur. Bugün dünya eski dünyanın emperyalizmle hesaplaşmasının bitmediği uluslar, halklar, bağımsızlık ve milli devletler çağıdır. İnsanlık bu sorunları çözmeden salt akla dayanacak sömürüsüz bir dünyayı evetlemeyecektir. TOPLUMLAR K M N ESER İnsanlık, bu insanlık sorununu nasıl aşacak ve büyük uyum dünyası na ulaşacak? Gittikçe daha da zorlaşmıyor mu? Milli devrimler çağı bitmeden emperyalizme ve onun türevlerine karşı insanlığın hesaplaşması bir sonuca ulaşmadan insanlığın büyük uyum dünyası na çıkacak yol her zaman kapalı kalacaktır. Çünkü milli devrimler çağı, insanlığın sosyal devrimler çağının ön evresidir. Ve insanlığın kendi özgürlüğüne sahip çıkabilmesi için bu çağın diyalektik mantığını kavranması zorunluluğu vardır. Emperyalizm ve gericiliğin ömrü çok uzun sürmüştür. İnsanlar tarihte sınıflı toplumlara da çok uzun bir süreçten geçerek varmışlardır. Zaten kırılma anlamındaki devrimler tarihte bu işlere yarar. Onun için demokratik ve milli devrimlerin önderliğini sosyalistler yapmaktadır. Ama bunlar hayal aleminde gezen değil, bilimsel düşünceyi esas almış, emperyalist ve gerici dünya ile mücadeleyi doğru bir politik çizgi üzerinden kitlelerin iktidarı hedefiyle birleştirmiş olan sosyalistlerdir. Toplumlar öncelikle cephenin en önünde savaşan aydınlarının eseridir. Aydınların ve öncülerin kararlı, sabırlı ve bilgili aydınlanma mücadeleleri zorunludur. İnsanlığın bilimsel bilgisini emperyalistlerin elinden çekip almadan toplumların geri ve dogmatik düşüncelerinin yerine doğruları koyabilmemiz zor. Bu yüzden bilimsel sosyalist aydınlanma, milli devrimler çağının emperyalistler tarafından bir kıyıya itilerek unutturulmuş özünü devrimci bir bakış açısıyla yeniden ele alıp, üstü kasten örtülmüş sayısız bilinmeyenini bilinir kılma uğraşıdır. Aşkın Kökeni adlı yapıtınız bu kültürel mücadelenin bir parçası mıdır? Evet, kesinlikle öyledir. Ben bu kitabı kaleme aldığım zaman bunun devrimcilere solcular, aşktan başka ne yazarlar ki türünden eleştiri malzemesi yaratacağını biliyordum. Ama gerçek şu ki, ortada tahtları deviren, iradeyi büken, sınıf farklarını bile elinin tersiyle iten bir aşk vardı ve onu ele alışınız ona bakışınızla bağlantılı bir tutumdu. Bunu sonucunda kitapta buluş anlamında bir önermede bulundum. Sonuçta benim açımdan bilinmeyen bir giz bilinir oldu. Yaşamın en başta gelen itki ve dürtüsü aşktır. Emperyalist kültürün büyük ekonomik varsıllığını yaratmış, gürül gürül akan bir kar çeşmesi ve söylencesi!.. Bilinmeyen bir olgunun üstü kasten örtülmüş Oysaki aşkın ne olup ne olmadığı günümüzden bir buçuk milyar yıl önce hücre mekaniğinde olup bitmiş bir olgudur. Aşk ilkel hücresel mekaniğin kendi üzerinden evrim değil ama gelişmesinin bir sonucudur. Çünkü yeryüzünde iki milyar yıl öncesinde evrim filan yoktu ve her şey güllük gülistanlık ortamda gelişme anlamında yalnızca değişme vardı. İnsanın doğsında bulunan iyilik kavramı da bu zamanların kazanılmış bir özelliğidir. Aşk, bu anlamda karşı eşeyde DNA nın narsist bir tutkusudur.

17 Aydınlık KİTAP 17 Kitapta dikkat çeken en önemli konulardan biri de Kerbela hadisesindeki Türk mevcudiyetidir. K l ç n çal mas nda Hz. Hüseyin in saf nda yer al p onunla birlikte ya am n yitiren 6 Türkmen de ayd nl a ç kar l yor ERKAN AKSOY EN BÜYÜK ZULÜMLERDEN BİRİ Kerbela; Büyük Acı İlahiyatçı yazar Mustafa Cemil Kılıç ın ilgi çeken çalışması Kerbela; Büyük Acı adlı kitabı 2010 yılında yitirdiğimiz değerli araştırmacı yazar Cemal Şener in anısına ve Kerbela şehitleri için gözyaşı döküp yas tutan tüm canlara ithaf edilmiş. Türk yazın yaşamında İslam tarihindeki Kerbela olayı çokça işlenen konular arasında yer alıyor. İslam daki mezhepsel oluşumlar açısından başat önemde tarihsel bir vaka olan Kerbela hadisesi, sınıfsal mücadele bağlamında da tahlil edilmesi gereken bir olaydır. Nitekim Mustafa Cemil Kılıç, kitabının sunuş bölümünde hadiseye bu perspektiften bakarak kısa bir çözümleme yapmakta. KURGUNUN TAR HSEL GERÇEKL Sonraki başlıklar ise tümüyle farklı bir içerikle örülmüş. Hazreti Hüseyin in Söylevi isimli kurgusal bölüm, teolojik göndermelerle çevrili, hamasi ve son derece duygusal bir dille kaleme alınmış. Özellikle mütedeyyin bir Alevinin bu söylevden etkilenmemesi mümkün değil. Hazreti Hüseyin in doğumu ve çocukluğu ile birlikte dedesi Hz. Muhammed, babası Hz. Ali, annesi Hz. Fatıma, ağabeyi Hz. Hasan ve diğer aile üyeleriyle arasında geçen bir kısım olaylar, seçilmiş anekdotlarla ve çoğu kez, hadis kitaplarından esinlenilerek oluşturulan kurgulara başvurularak aktarılıyor. Bu kurguların büyük bölümü tarihsel gerçekliğin tespit edilemediği alanlardaki boşlukların hayal gücüyle doldurulduğu hissini uyandırıyor. Yer yer tarihsel gerçekliğin dışına da taşarak ama ona özde aykırılık oluşturmayacak kimi anlatılar da kitaba dahil edilmiş görünüyor. Kaldı ki top yekûn tarihe ve özellikle de İslam tarihine ilişkin yazılı kaynakların her zaman tartışmalı olduğu düşünüldüğünde, yazın erbabının hayal gücünü devreye sokarak tarihsel hadiselere öznel duygu ve düşünceleri doğrultusunda ve yadırgatıcı olmayacak düzeyde istikamet vermeleri yadsınır bir tutum değildir. Nitekim Kılıç, bu bağlamda, Kerbela yı kendince şöyle tarif etmektedir: Kerbela bir mekan değildir sadece. Kerbela, bir şehadet diyarıdır. Kerbela bir destandır. Kerbela, haksızlık ve adaletsizliğe karşı kıyam eden peygamber torunu, şehitler serdarı Hz. İmam Hüseyin in bütün insanlık için kendini feda ettiği bir cenk meydanıdır. ZULME KAR I SYAN GELENE Kitapta dikkat çeken en önemli konulardan biri de Kerbela hadisesindeki Türk mevcudiyetidir. Kerbela nın Gizli Şehitleri başlıklı bölümde Hemedan dan Kufe ye gelip yerleşen ve Kerbela olayı yaşanırken Hz. Hüseyin in safında yer alıp onunla birlikte yaşamını yitiren 6 Türkmen den de isimleri anılarak bahsediliyor. Yazar burada, İbni Kesir in el Bidaye ve n Nihaye adlı kitabını kaynak göstererek tarihsel gerçekliği yine kurgu diliyle okuyucuya aktarıyor. Hz. Hüseyin in baba bir kardeşi olan Kerbela şehidi Hz. Celal Abbas ın annesinin de bir Türkmen kızı olduğuna değinilip, Kerbela daki Türk mevcudiyeti bağlamında bu konu da kitaba dahil edilmiş. Ayrıca yine Kerbela katliamından önceki son gece Hz. Hüseyin yaşadıkları, esrarengiz bir misafirle arasında geçen konuşmalar, yaptığı son ibadetler, okuduğu sure ve ayetler de kitapta yer alıyor. Kerbela denildiğinde Muaviye ve Yezit in tarihsel kişiliklerinin kavramsal bir özelliğe büründüğü bir trajedi de kastedilmektedir. Bilindiği gibi Muaviye ve Yezit, yüzyıllardır İslam toplumlarının önemli bir bölümünün toplumsal belleğinde ve vicdanında zalimliğin ve zulmün simgeleri olarak mevcudiyet kazanmışlardır. Kılıç, kitabında Muaviye ve Yezit in bu özelliklerine son derece vurgulu bir biçimde yer verirken şöyle demektedir: Kuşku yok ki, zalim, zulmün cisimleşmiş halidir. Ve Yezit, onun en melun lakabı, zihinlere kazınan en yakıcı remzidir. Emperyalizmin, İslam dünyasındaki mezhepsel yapıları istismar ederek Müslüman toplumları mezhep savaşı yoluyla birbirine kırdırmak istediği bir süreci yaşarken, düşürülmeye çalışıldığımız mezhep tuzağının tarihsel köklerini doğru tespit etmeye yardımcı olacağını düşündüğüm Kerbela; Büyük Acı adlı bu kitabın okunmasında büyük yararlar olduğu kanısındayım. Kerbela, Mustafa Cemil Kılıç, Kamer Yayınları, 200 s.

18 18 22 MART 2013 CUMA Aydınlık KİTAP YENİ ÇIKANLAR Asimetrik Baz eyler Bir Savc n n An lar Yalandan Kim Ölmez Atçal Kel Mehmed Serdar Koçak, karos Yay nlar, 208 s. Nam k Kemal Behramo lu, Yitik Ülke Yay nlar, 229 s. Volkan Sönmez, Geoturka Yay nc l k, 164 s. Ça atay Uluçay, Ötüken Yay nlar, 176 s. Doksanlı yıllar şiirine ilk kitabı Pervazda (1991) ile yeni bir soluk getiren Serdar Koçak, bizi sadece özgün bir şairle tanıştırmadı, gerek düzyazı metinlerindeki şaşırtıcı üslûbuyla, gerekse çağdaşları arasındaki kesintisiz verimliliğiyle bir şair/yazar olarak edebiyat hayatımızdaki yerini her yeni kitabıyla yeniden tahkim etti. Son 20 yılda yirminin üzerinde yapıta imza atan Koçak ın şiir ve yazılarında, sadece okurların değil kalem erbâblarının da hayâlhânesini yıkıp yeniden inşâ eden, içeriden gelen ve kendi yolunu kendi imkânlarıyla açan güçlü bir çağrışım tazyiği var. Son kitabı Asimetrik Bazı Şeyler ikisi şiir biri düzyazı metni olmak üzere üç yapıtı barındırıyor. Görevini iyi yapmaya çalışan herkesin başından Türkiye de çoğu kez olumsuz şeylerin geçmesi sadece bugünün değil, maalesef tarihimizin de yaygın bir gerçeğidir. Bir Savcının Anıları nı yukarıdaki düşüncenin ışığı altında okuyacağım. -Oktay Ekşi- Ataol Behramoğlu, Namık Kemal Behramoğlu, Nihat Behram... Üç kardeş, ilerici aydınlık bir babanın, Haydar Bey in oğulları... Bursa Ziraat Müdürü iken bir konuşmasını izlemiştim. Türkiye nin sorunlarıyla o kadar yakından ilgiliydi ki! Elbet çocukları da genç yaştan bu sorumluluğu yüklenmiş oldular... Bir Savcının Anıları, okurlara da birçok şey öğreten bir kitap... -Oktay Akbal- Modern kent yaşamında esiri olduğumuz yalanlar üstüne kurulmuş, engellenemez sona doğru evrilen hikayesiyle Yalandan Kim Ölmez kesinlikle çarpıcı. -Güray Süngü- Küçük yalanların büyük yaraları olur. Akıcı ve kolay okunan üslubuyla Volkan Sönmez bizi hem komik hem trajik ama kesinlikle sürükleyici bir hikayenin ortasına atıyor. -Kahraman Tazeoğlu- Osmanlı İmparatorluğu nda türeyen Celâliler ve Eşkıyalar hakkında henüz derli toplu bir eser yazılmamıştır. Fakat muhtelif yerlerde ve zamanlarda ayaklanan Celâlilere ve Eşkıyalara dair eserler yayınlanmıştır. Bu yüzyılda türeyen Eşkıyaların kendilerine has özellikleri vardır. Atçalı Kel Mehmed bunlardan biridir. Evet o da, Ahmet Lütfi Efendi nin tarihinde, daha evvelkiler gibi; eşkıya, hırsız namussuz bir cânî olarak gösterilmiş, bu yüzden fermanlı ilân edilerek öldürülmüştür. Ama Kel Mehmed neler yapmıştır da ölüm cezasına çarptırılmıştır? Asıl cevabı aranacak soru budur. İşte bu araştırma, bu sorunun gerçek cevabını veriyor. Anadolu Alevili i ve slam Fanatizmi Hitler Almanyas Ça da ran Edebiyat n n Do u u ve Geli mesi Fars Yusuf Ziya Bahad nl, Yaz lama Yay nevi, 200 s. Jane Caplan, nk lâp Kitabevi, Çev: dem Erman, 278 s. Mehmet Kanar, Say Yay nlar, Çev: Mehmet Kanar, 288 s. Fatih Balk, Can Yay nlar, 112 s. Bâtınilik, bin yıllık sosyalizan bir yol izleyerek, Anadolu da kendini bulmuş akıl ve insan sevgisi üstüne kurulmuştur. Bu nedenle İslâm ve egemen sınıf, Bâtınîlik ve Alevîlikten hoşlanmamıştır; katli vâciptir! buyruğu, bin yıldır gündemdedir. Fanatizm, kendi görüşünün dışındakileri yok etmek ister. İslâm fanatizmi, bu bakışın uygulayıcısıdır. Alevîlik, insan ı önde tutar. Kadın eşittir, saygındır. Müzik, saz, sanat, semah, Alevîliğin harcıdır; ırk, renk, ülke farkı tanımaz; dünya herkesindir. Önemi Almanya hatta Avrupa sınırlarını aşan bir dönemi ve günümüze kadar uzanan etkilerini anlatan Hitler Almanyası, Nazi ideolojisinin temellerinin nasıl atıldığından savaş sonrasında nasyonal sosyalizm ve Üçüncü Reich ın hafızalarda bıraktığı ize kadar pek çok önemli konuya değiniyor. Nazi ideolojisi, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi nin (NSDAP) yönetimi nasıl ele geçirdiği, toplumun bizden olanlar ve ötekiler şeklinde radikal bir ayrımcılık temelinde nasıl yapılandırıldığı, rejim ekonomisi, Hitler in dış politikası neticesinde ortaya çıkan savaşlar, savaş ve soykırımın iç içe geçmiş hali gibi konular tek kaynaktan okuyucuya sunuluyor. Farsça, XII. yüzyıldan başlayarak Anadolu dan Hindistan a kadar birçok halkın ortak kültür dili olmuştur. İran edebiyatının Firdevsî si, Ömer Hayyam ı, Sadî si, Hafız ı yabancısı olmadığımız adlardır. Türkçeden Farsçaya, Farsçadan Türkçeye giren yüzlerce sözcük her iki kültür arasındaki yakınlığın en önemli kanıtıdır. Bu çalışmada İran daki toplumsal ve kültürel alanlardaki yenileşme hareketiyle eş zamanlı olarak filizlenen modern İran edebiyatı ele alınmış ve Sadık Hidayet, Füruğ Ferruhzâd, Sadık Çûbek, Bozorg Alevî, Celâl Âl-i Ahmed, Samed Behrengi gibi özgün isimlerin yapıtları tanıtılmıştır. İstanbul dan Ankara ya giden bir trenin yemek vagonundayız. Bir tiyatro ekibi, Çehov un Martı sını sahnelemek üzere yola çıkmış. Kumpanya yemek vagonuna geçtiği zaman ekipten biri, köşeye oturuyor ve çevresini gözlemlemeye başlıyor; yazar, yönetmen, belgesel sinemacı ve oyuncular... Anlatıcımız, onları gözlemlerken giderek kendi anılarına, üniversite yıllarında yaşanmış, acıyla son bulmuş arkadaşlıklarına uzanıyor... Tiyatro koca bir farsa dönüştü, dedim kendi kendime. Bu kumpanya, oynadığımız drama ve yolculuğun kendisi ve bu ülke kocaman bir farstan başka bir şey değil. Saçmalıklar ve budalalıklar bütünü. Var olan her şey budalalık...

19 YENİ ÇIKANLAR Aydınlık KİTAP 22 MART 2013 CUMA 19 Einstein Duino A tlar Rosenbergler Bo Koltuk Walter Isaacson, Delidolu Yay nevi, Çev: Tufan Göbekçin, 679 s. Rainer Maria Rilke, Notos Kitap, Çev: Nazar Tüysüzo lu, 90 s. Michael-Robert Meeropol, Bankas Kültür Yay nlar, Çev: emsa Ye in, 326 s. J.K. Rowling, Do an Kitap, Çev: Dost Körpe, 592 s. CNN Yönetim Kurulu Başkanı, Time Dergisi Yazı İşleri Müdürü ve Aspen Enstitüsü Başkanı gibi önemli pozisyonlarda görev alan Kuzey Amerikalı biyografi yazarı Walter Isaacson tarafından kaleme alınan bu değerli kitap, Albert Einstein ın tüm eserleri ortaya çıktıktan sonra yazılan ilk kapsamlı biyografisi. Albert Einstein ın bilinmeyen dünyasına ışık tutan bu benzersiz kitap, öncü fizikçinin insani yönlerini paylaşmayı da ihmal etmiyor. Büyük dâhinin daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış fotoğrafları ile zenginleştirilen Einstein- Yaşamı ve Evreni, her kütüphanede bulunması gereken ilham verici bir kaynak. Rilke, uzun bir psikanaliz sürecine girmeyi düşündüğü bir dönemde, Prenses Maria von Thurn ve Taxis in davetlisi olarak, Triest Körfezi nde, uçurumlar üzerine kurulmuş Duino Şatosu na gider. Birinci Dünya Savaşı nda ağır hasar gören şatonun anısına eserine sonradan Duino Ağıtları adını verecek olan Rilke, eserini 1912 kışı ile 1922 Şubatı arasında, on yıllık sancılı bir dönemde tamamlar. Bu ilginç süreç pek çok eleştirmen tarafından Rilke nin kişisel olgunlaşma süreciyle paralel görülmüştür. Duino Ağıtları ile şair, dünya yazınının büyük ustaları arasındaki yerini almıştır. Belirgin bir teolojik ve ideolojik yapıdan uzak bir dille yazılan ağıtlar, insanın varoluşsal kaygılarını ele alır. ABD ve Sovyetler Birliği arasında İkinci Dünya Savaşı ertesi başlayan Soğuk Savaş ın ilk büyük hukuk davası -ve gövde gösterisi- bir atom casusluğu etrafında kurgulanmıştı de başlayan davada, Ethel ve Julius Rosenberg çifti, dönemin en büyük teknolojik sırrı olan atom bombasına dair can alıcı bilgileri SSCB ye sızdırdıkları savıyla yargılandılar. Bu kitap, işte bu mektuplar üzerinden ve oğullarının anılarıyla dava ve idam sürecini anlatıyor... Son on yılda açılan gizli arşivlerin davaya ve atom casusluğu suçlamalarına ilişkin ortaya çıkardığı bilgiler ve belgeler, yazarların bu Türkçe baskı için yazdığı son sözle hikâyeyi tamamlıyor... Barry Fairbrother kırklı yaşlarının başında beklenmedik bir şekilde hayata gözlerini yumar. Bu ani ölüm yaşadığı kasabanın halkı için büyük bir şok olacaktır. Arnavut kaldırımlı meydanı ve eski kilisesiyle Pagford, sıradan bir İngiliz kırsalı gibi görünse de bu tatlı görüntüsünün ardında bir savaş sürmektedir. Zenginler fakirlerle, gençler ebeveynleriyle, kadınlar kocalarıyla, öğretmenler öğrencileriyle sürekli bir çatışma halindedir. Belediye Meclisi nde Barry den boşalan koltuk, kasabanın görüp göreceği en büyük savaşın tetikleyicisi olacaktır. Türlü düzenbazlıklar ve hırsla süren, herkesin birbirinin foyasını ortaya çıkaracağı seçim savaşında zafer kimin olacaktır? I nlanma Kazas Bir Okur Olarak Erteleme! Sizin Memlekette E ek Yok mu? Ned Beauman, Domingo Yay nevi, Çev: Sabri Gürses, 344 s. Virginia Woolf, Alakarga Sanat Yay nlar, Çev: Selin Beyhan, 320 s. Steve Chandler, Trend Yay nevi, Çev: Asuman Say ner, 240 s. Aziz Nesin, Nesin Yay nlar, 208 s. Boksör Böcek in yazarından 2012 Man Booker Ödülü adayı bir kitap. Siz akşamdan kalmayken, tarih yazıldı tarih! Ned Beauman dan içinde olduğu dönemin farkında olmayan bir tarihsel roman geliyor. Bu aynı zamanda bir kara roman, ama ışıkları sonuna dek açıyor. Bir aşk romanı, ama romantik akşam yemeğine sarhoş geliyor. Bir bilimkurgu romanı, ama izotop un ne olduğunu hatırlayamıyor. Cinsellik hakkında, şiddet hakkında, uzay-zaman hakkında, tarihle başa çıkmanın en güzel yolunun onu görmezden gelmek olduğu iddiasında, sonunu tahmin bile edemeyeceğiniz, son derece komik bir roman. Byron ın başbelası Richard Edgeworth, telgrafı az kalsın icad edecekti. Duvara tırmanır, tekerleklerin engellerden rahatça geçebilmesi için makinalar icat ederdi. Asla gülmeyen Swift, bir ömür boyu devlerin arasında yaşadıktan sonra cüceleri cazibeli bulmaya başlamıştı. Cassandra Austen, kız kardeşi Jane fazla ünlenince etrafın ilgisinden korkmuş, ona gelen mektupları yakmıştı. Ulysses, hafızalardan silinmeyecek bir afetti. Yoğun bir cüret, müthiş bir felaketti, diyen Virginia Woolf un bu değerli eseri edebiyat dünyasına ışık tutacak. Steve Chandler sizleri zaman algınızı değiştirecek yüz bir bölümlük bir yolculuğa çıkarıyor. Kitapta, ertelemelerinizden kurtulabilmeniz için gerekli olan tüyolardan çok daha fazlası var. Chandler ın pratik uygulamaları sayesinde bir Zaman Savaşçısı olmayı öğrenebilir ve zamanın kölesi olarak yaşamayı geçmişteki nahoş bir anı haline getirebilirsiniz. Etrafınızdaki kaosu yavaşlatarak düzenleyebilir ve başkalarını memnun etmek, onay beklemek gibi durum ve gelecek odaklı düşüncelerinizden kurtulabilirsiniz. Böylelikle kendi dünyanız tarafından sömürülmek yerine, dünyanıza katkıda bulunur hale gelebilirsiniz. Bu seçkidekiler benim en beğendiğim, en güzel, en sevdiğim yapıtlarım mı? Böyle bir savda bulunamam. Ama bu seçkidekiler, en sevdiklerimden ve okurlarımın da seveceklerini umduklarımdan bir demettir. Bu seçkiye kitaplarımdaki yazılarımdan beğeneceğinizi umduklarımı derleyip aldım. Yanılıp yanılmadığıma siz, okurlarım karar versin. (Aziz Nesin in yazdığı Önsöz den)

20 20 22 MART 2013 CUMA Aydınlık KİTAP ÇOCUK - GENÇ Güneşin kıskanmaya hakkı var mı? K skanmak! nsana özgü karma k bir duygu. Kiremitçi, kitab nda k skançl n do al bir duygu oldu unu fark ettirerek sonuçlar n n beklemedi imiz boyutlara ula abilece ini gözler önüne seriyor ECE ATAER heceataer@gmail.com Tuna Kiremitçi, 2002 den bu yana Git Kendini Çok Sevdirmeden, Bu İşte Bir Yalnızlık Var, Gönül Meselesi gibi romanlarıyla edebiyat dünyasında yerini aldı. Romanları 14 ülkede yayımlanan Kiremitçi nin Kırmızı Kedi den çıkan Güneş i Kıskandıran Kız ilk çocuk romanı, tüm yayın dünyası için sürpriz oldu. Kitap, Yusuf Tansu Özel in sade çizgileriyle bezenmiş. İnsanın içini ısıtan sıcacık, sevgi dolu resimler. İşin tuhaf tarafı resimler sıcacık ama kitapta Güneş yok! Her yer karanlık. GÜNE UNUTAN KÖY Sumru nun doğduğu Akçaköy e yıllardır güneş küsmüştü. Köy halkı kötü kalpli bir büyücünün onların mutluluğunu kıskanıp Güneş i bulutların ardına hapsettiğine inanıyordu. Hatta büyücünün Nurettin adlı yaşlı bir adam olduğunu sanıyordu. Nurettin köylüyü büyücü olmadığına inandıramayınca pılısını pırtısını toplayıp kaçtı ve onu diğerleri izledi. Büyücü olduklarına inanılan cüce, sihirbaz, müzisyen ve cambaz! Onlar da gitti. Düşünsenize köy ne kadar sıkıcı olmuştur! Köyde cüce, sihirbaz, cambaz ne arar? dediğinizi duyar gibiyim. Bizim köy böyle bir köy! Köyün akıllı-fikirli kişileri (!) bu garipliğe mantıklı bir çözüm bulmaya karar verdiler. Günlerce kütüphaneye kapandılar. Ama nafile! Hiçbir çözüm bulunamadı. Köy yasa büründü. En sonunda Sumru ile arkadaşı Emre bir şeyler yapmaya karar verdiler. Ertesi gün iki arkadaş, sabaha karşı buluştular ve köylerinden biraz uzaktaki ırmağa doğru koşarak uzaklaştılar. Güneş i bulmaya karar Güne i K skand ran K z Tuna Kiremitçi, K rm z Kedi Yay nevi, 96 s. vermişlerdi. Sumru ile Emre nin köyden gitmesiyle köyde hiç beklenmedik bir şey oldu. O sabah uyananlar gözlerine inanamadı. Yıllardır kimsenin görmediği güneş gökyüzünde parlıyordu. Bu arada Sumru ve Emre karanlık ormanda garip bir yolculuğa çıktılar. Köye güneşin geri döndüğünü bilmiyorlardı. Güneşi aramaya devam ettiler. Karşılarına köyden kaçan Nurettin çıktı ve onlara çok önemli bir şey söyledi: Sumru nun saçları o kadar güzel ki ta doğudaki şehirlere kadar herkes ondan söz ediyor. Güneş kıskançtır, kendisinden daha parlak ve sarı bir şeye katlanamaz. Akçaköy e niçin güneşin girmediği anlaşılmıştı. Güneş, Sumru nun omuzlarına ışık dalgaları halinde, bukle bukle dökülen sarı saçlarını kıskanmıştı. Kibrinin kurbanı olmuştu. GÜNE KISKANDI Güneş, gerçekten Sumru nun saçlarını kıskanmış mıydı? Sumru yu saçlarından dolayı kendisinden üstün mü görmüştü? Yoksa Güneş in yeryüzünden elini eteğini çekmesinin başka bir nedeni mi vardı? Güneş in kıskanmaya hakkı var mıydı? Birini kıskanmak ne işe yarar? Kıskanmak! İnsana özgü karmaşık bir duygu. Çeşitli nedenlerle kendini gösterebilen, insanın çoğu zaman baş edemediği evrensel bir kavram. Kiremitçi, kitabında kıskançlığın doğal bir duygu olduğunu fark ettirerek sonuçlarının beklemediğimiz boyutlara ulaşabileceğini gözler önüne seriyor. Romanda kıskançlığın dışında, bireysel ve toplumsal başka konular da anımsatılmış. Haksızlığa uğramak, dışlanmak, empati, arkadaşlık, özveri, cesaret, zorluklarla mücadele etmek başlıcaları. Emre ile Sumru nun serüveni nasıl bitecek? Güneş, yeryüzüne yüzünü tekrar gösterecek mi? Bundan sonrasını keşfetmek size kalıyor. Güneş üstümüzden hiç eksik olmasın. İyi okumalar diliyorum. Sedat Sever, Tudem Yay nlar, 256 s. Çocuk Edebiyat ve Okuma Kültürü Türk çocuk ve gençlik edebiyatının gelişimi için hayata geçirdiği özgün çalışmalarla adından sıkça söz ettiren Ankara Üniversitesi Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÇOGEM) müdürü Prof. Dr. Sedat Sever den, çocuklara okuma kültürü kazandırma sürecinde, eğitimcilerin ve anne babanın görevlerini konu alan yapıcı bir eser. Çocuk Edebiyatı ve Okuma Kültürü, Prof. Dr. Sedat Sever in uzun yıllar çeşitli dergi, gazete ve kitapta çocuk edebiyatı ve okuma kültürü ilişkisi üzerine yayımlanmış yazılarını bir araya getiren zengin bir içeriğe sahip. Çocuk Edebiyatı ve Okuma Kültürü, çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırmak isteyen bilinçli ebeveynler, Türk dilinin inceliklerini ve edebi zenginliklerini öğrencilerine aktarmayı ilke edinen öğretmenler ve çocuk edebiyatı alanında uzmanlaşmış akademisyenler için özel olarak hazırlandı. Kaynak niteliği taşıyan bu değerli yapıt, içinde edebiyat ve çocuk sevgisi olan herkesin başvuru kitabı olmaya aday. Ali Sparkes, Caretta Çocuk, 272 s. Gölgekapan - Kara Tilki Uyan yor Her işi Dax e yaptıran üvey annesi ve kardeşiyle birlikte yaşamak günden güne daha da zorlaşmıştı. Ama bir gün bu kendi halinde çocuğun hayatı sonsuza dek değişecekti. Özel yeteneği sayesinde şekil değiştirip Gölgekapan a dönüştüğü gün... Dax, büyük bir tehlikeyle karşılaştığında, elinde olmadan tilkiye dönüşüyordu! Ama Dax in bu özelliği, hükümet ajanları tarafından da fark edilmişti. Dax, gücünü kontrol edebilmek için özel bir okula gidecekti ve bunu kimseye anlatmayacaktı. Dax, yalnızca yetenekli çocukların okuduğu bu okula gittiğinde kendini nihayet evinde hissetmeye başladı. Diğer öğrencilerin de nesneleri hareket ettirmek, gizli dünyalardan haber almak, görünmez olmak gibi olağanüstü yetenekleri vardı. Dax âdeta büyülenmişti. Nihayet bir gölgekapan olmanın tadına varıyordu, ta ki genç bir gazeteci kendisini bulana kadar... Dax in tilki önsezileri alarm vermeye başlamıştı!

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Mart 2009 Kendi Yaşam Öykünüzü Yazın Diyelim ki edebiyatla uğraşmak, yazı yazmak, bir yazar olmak istiyorsunuz. Bu

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim.

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim. Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim. SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz? MUHAMMED AKBULUT-

Detaylı

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 2019 yılında kendimize daha fazla zaman ayırmak istiyoruz. Fotoğrafla olan iletişimimizi artırmak istiyoruz. Fotoğrafın bir sanat

Detaylı

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın Irmak Tank Tank 1 Vedat Yazıcı TURK 101-40 21302283 AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA Yalnız, huzurlu bir akşamda; şiire susadığınızda huzurunuzu zorlayacak bir derleme Üstü Kalsın. Mutsuz etmeye

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI 1. DÜŞÜNME DERSİ Sevgili Lale, sevgili Murat ve sevgili okuyucumuz, önce malzeme kutusundan çıkardığımız şu karikatüre bir göz atmanda yarar var: Örnek: 1 ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI Tan Oral, Cumhuriyet

Detaylı

İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI

İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ ile ARDEV Vakfı nın birlikte düzen-lediği ileri düzey senaryo yazarlığı atölyesi 10 hafta sürecektir. Program hafta içi yapılacaktır.

Detaylı

Bu kitabın sahibi:...

Bu kitabın sahibi:... BİYOGRAFİ 1 3 Bu kitabın sahibi:... İçindekiler Bu Kitabın Konusu Benim, 9 Ben, Marie Curie, 13 Uçan Üniversite, 18 İlk Aşk, 23 Paris, 27 Aşk Göz Kırpıyor!, 31 Maddenin İçinden Geçen Işınlar, 35 Aşk,

Detaylı

HAYAT BENİM BİLDİĞİM KADAR MI?

HAYAT BENİM BİLDİĞİM KADAR MI? SEV Yayıncılık Eğitim ve Ticaret A.Ş. Nuhkuyusu Cad., No. 197 Üsküdar İş Merkezi, Kat 3, 34664 Bağlarbaşı, Üsküdar, İstanbul Tel.: (0216) 474 23 43 Sertifika No. 12603 O ve C Düşündü: Hayat Benim Bildiğim

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Yaz l Bas n n Gelece i

Yaz l Bas n n Gelece i Emre Aköz Yeni Okur-Yazarlar ve Gazetelerin Geleceği ABD li serbest gazeteci Christopher Allbritton õn yaşadõklarõ bize yazõlõ medyanõn (ki bu tabirle esas olarak gazeteleri kastediyorum) geleceği hakkõnda

Detaylı

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR! SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR! Şehir ve Medeniyet İÇGÜDÜSEL DEĞİL, BİLİNÇLİ TERCİH: ŞEHİR Şehir dediğimiz vakıayı, olguyu dışarıdan bir bakışla müşahede edelim Şehir denildiğinde herkes kendine göre bir

Detaylı

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız? Reşadiye Öğrenci Meclisi Başkanı Yücel Bolat: Asla kin tutamam bana yapılan kötülüğü unutur geleceğe bakarım geçmişe takılmam. Bu davranışlarım da bana çok dost kazandırdı iletişimimi geliştirdi. SORU-

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ 1- Beni çok iyi tanımlıyor 2- Beni iyi tanımlıyor 3- Beni az çok iyi tanımlıyor 4- Beni pek tanımlamıyor 5- Beni zaman zaman hiç tanımlamıyor 6- Beni hiç tanımlamıyor

Detaylı

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR.YAPTIĞIN İŞİ ADAM GİBİ YAPMAYI VE GELİŞİMİN ÖNEMİNİ ONUN HAYATINDA ÖĞRENDİM SORU-Bize kısaca kendinizi

Detaylı

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi OKUMA GELİŞİM DOSYASI 204 OKUMA ALIŞKANLIĞININ KAZANDIRILMASI Okuma; kelimeleri, cümleleri veya bir yazıyı bütün unsurlarıyla görme, algılama, kavrama

Detaylı

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ Türk pop ve rock müziğinin sevilen ismi Aydilge,mini konseri ve imza günü etkinliği ile Kahramanmaraş Piazza Alışveriş ve Yaşam Merkezi nde hayranlarıyla buluştu.

Detaylı

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Dünya üzerinde hakkında yazı yazılması en zor konular herkesi yakından ilgilendirenlerdir ve aşk da bunların en önemlilerinden biridir. Çünkü aşk, hemen tüm canlıların ortak paydası olarak hayatımızın

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

SAGALASSOS TA BİR GÜN

SAGALASSOS TA BİR GÜN SAGALASSOS TA BİR GÜN Çoğu zaman hepimizin bir düşüncesi vardır tarihi kentlerle ilgili. Baktığımız zaman taş yığını der geçeriz. Fakat ben kente girdiğim andan itibaren orayı yaşamaya, o atmosferi solumaya

Detaylı

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik BURCU ŞENTÜRK 1984 yılında Eskişehir de doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü nü bitirdi. ODTÜ Sosyoloji Bölümü nde yüksek

Detaylı

İnci Hoca CÜMLEDE ANLAM 2

İnci Hoca CÜMLEDE ANLAM 2 CÜMLEDE ANLAM 2 ÜSLUP (BİÇEM) : Yazarın anlatım tarzı ve dilidir. Yazar nasıl anlatıyor. Sait Faik in sade, özentiden uzak, akıcı bir dili ve şiirsel anlatımı vardır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur romanında

Detaylı

İlham Veren Konuşmalar içimizde zaten var olan ama bir şekilde atıl kalmış pozitif değerlere devinim kazandıracak ve bu değerleri, başka insanlara

İlham Veren Konuşmalar içimizde zaten var olan ama bir şekilde atıl kalmış pozitif değerlere devinim kazandıracak ve bu değerleri, başka insanlara İlham Veren Konuşmalar içimizde zaten var olan ama bir şekilde atıl kalmış pozitif değerlere devinim kazandıracak ve bu değerleri, başka insanlara ait önemli tecrübelerin bakış açısından bir kez daha okuma

Detaylı

SAKA (SAtır KApama) Ağustos Umut & Yeşim Uludağ SAKA V. 1.0

SAKA (SAtır KApama) Ağustos Umut & Yeşim Uludağ SAKA V. 1.0 SAKA (SAtır KApama) Kişi Sayısı: Yaş grubu: Oyun Türü: 2 (ve üstü) 8 yaş ve üstü Kelime şifreleme SAKA oyunundaki her bir oyuncu (bu açıklamada 2 adet oyuncu olduğu varsayılacaktır), Kayıp Hattat 1 12

Detaylı

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı Ay Yine Gecikti Ferhat Şahnacı 4 TEŞEKKÜRLER Şiirlerimi okuyarak değerli görüşlerini okuyucuyla paylaşan Sayın Ataol Behramoğlu na, şiirlerimi yönettiği sanat ve edebiyat dergilerinde yayınlayan Sayın

Detaylı

HİKÂYE ETME BİLİMİ 1 :

HİKÂYE ETME BİLİMİ 1 : HİKÂYE ETME BİLİMİ 1 : Temel Bilgiler Hazırlayan : Prof. Dr. Rıza FİLİZOK Bir anlatıyı (récit ), hikâyeyi yazan kişidir. YAZAR = Yazar, yaşayan yahut yaşamış olan gerçek bir şahıstır! Yazarın hitap ettiği

Detaylı

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü On5yirmi5.com KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü Kaç gündür bir 'vitamin' sorusudur gidiyor. İşte geçtiğimiz günlerde yapılan KPSS sorularında yer alan 'vitamin' sorusu ve çözümü... Yayın

Detaylı

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS Ön Koşul Dersler

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS Ön Koşul Dersler Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 2+0 2 3 Ön Koşul Dersler Dersin Dili Türkçe Dersin Türü Seçmeli Dersin Koordinatörleri Dersi Veren Dersin Yardımcıları Dersin

Detaylı

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ Bu ayki yaşayan değerimiz Sevgi.

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI 3-4 Aile bireyleri birbirlerine yardımcı olurlar. Anahtar kavramlar: şekil, işlev, roller, haklar, Aileyi aile yapan unsurlar Aileler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar Aile üyelerinin farklı rolleri

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun Resimleyen: Uğur Altun Betül Tarıman GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü 2. basım Betül Tarıman GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ Resimleyen: Uğur Altun Yayın Koordinatörü: İpek Şoran

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

Dersin Adı D. Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 IV Ön Koşul Dersler

Dersin Adı D. Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 IV Ön Koşul Dersler Dersin Adı D. Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 IV 2+0 2 3 Ön Koşul Dersler Yok Dersin Dili Türkçe Dersin Türü Seçmeli Dersin Koordinatörleri Dersi Veren Dersin Yardımcıları

Detaylı

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır? 1. (1) Şair yeni bir şiir kitabı yayınladı.(2) Kitap, şairin geleneksel şiir kalıplarını kullanarak yazdığı şiirlerden oluşuyor.(3) Bu şiirlerde kimi zaman, şairin insanı çok derinden etkileyen sesini

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni SANAT FELSEFESİ Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni Estetik güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır. A.G. Baumgarten SANATA FELSEFE İLE BAKMAK ESTETİK Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

ANLATIM BOZUKLUKLARI

ANLATIM BOZUKLUKLARI ANLATIM BOZUKLUKLARI 1. Dün beklenmedik bir sürprizle karşılaştık. Gereksiz Sözcük Kullanımı 2. Yoğun sis sayesinde kaza yapmışlar. Sözcüğü Yanlış Anlamda Kullanma 3. Trafik kazasında yaralananlara başınız

Detaylı

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları. HASTA İŞİ İnsanların içlerinde barındırdıkları ve çoğunlukla kaçmaya çalıştıkları bir benlikleri vardır. O benliklerin içinde yaşadıkları olaylar ve onlardan arta kalan üzüntüler barınır, zaten bu yüzdendir

Detaylı

SİNOPSİS. Fragmanın Youtube Fragmanı: Fragmanın İndirme Linki:

SİNOPSİS. Fragmanın Youtube Fragmanı:   Fragmanın İndirme Linki: SİNOPSİS Çin in güneyindeki küçük bir kasabada sağanak bir yağış beklenmektedir Nişanlısının başarısız geçen estetik ameliyatını telafi etmek için para bulmaya çalışan Xiao Zhang, patronundan bir milyon

Detaylı

Düşüncelerimizi, duygularımızı ve kültürümüzü oyunlar aracılığı ile ifade ederiz.

Düşüncelerimizi, duygularımızı ve kültürümüzü oyunlar aracılığı ile ifade ederiz. ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ (8 Aralık 2014-23 Ocak 2015 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca

Detaylı

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM ÊMILE ZOLA-GERMINAL Kara elmas Nice canlar yaktı, nice gülüşleri söndürdü yüzyıllardır. Milyonlarca madenci indi yerin derinlerine, kimisi çıkamadı, kimisi canının yarısını

Detaylı

ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. (07 Aralık Ocak 2016)

ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. (07 Aralık Ocak 2016) ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ (07 Aralık 2015-15 Ocak 2016) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca

Detaylı

3. SINIF II. SORGULAMA ÜNİTESİ BÜLTENİ

3. SINIF II. SORGULAMA ÜNİTESİ BÜLTENİ 3. SINIF II. SORGULAMA ÜNİTESİ BÜLTENİ TEMA Kim Olduğumuz ÜNİTE ADI Bütünün Parçasıyım TARİH 28 Ekim 6 Aralık 2013 SORGULAMA HATLARI Ait Olduğumuz Gruplar İnanç ve Değerler İnanç ve Değerlerin Davranış

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : TÜRKÇE I: YAZILI ANLATIM Ders No : 0310340004 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı

Çiğdem Başar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Çiğdem Başar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 21.2.2008 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası Kelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,

Detaylı

Kitap Okuma Alışkanlığı ve Tercihleri Araştırması

Kitap Okuma Alışkanlığı ve Tercihleri Araştırması Kitap Okuma Alışkanlığı ve Tercihleri Araştırması Tüketicilerin kitap okuma alışkanlıklarını ölçmek ve bu alışkanlıkların kazanımında ailelerin ne kadar etkili olduğunu öğrenmek için yapılmıştır 1 Kitap

Detaylı

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası Monet, 1873 Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası Zaman, çiçeği burnunda bir öğle vakti. Saçaklı bir güneş, taç yaprak beyazı bulutların arasından geçip cömertçe merhametini sunuyor bizlere. Çiçekli bir

Detaylı

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

Belmin Dumlu SAVAŞKAN, Belmin Dumlu SAVAŞKAN, 1973 yılında İstanbul da doğdu. Ortaöğrenimini Özel Fransız Lisesi Notre Dame Sion de tamamlamasının ardından, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema

Detaylı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular hazır olun düşüyoruz diyor. Düşüyoruz ama ben dâhil

Detaylı

KADINLAR ve Demografik Büyüklükler Hedef Kitle Tanımlamaları Yaşam Trendleri

KADINLAR ve Demografik Büyüklükler Hedef Kitle Tanımlamaları Yaşam Trendleri KADINLAR ve Demografik Büyüklükler Hedef Kitle Tanımlamaları Yaşam Trendleri 14 Haziran 2005, Salı A company of Pazarlama yönetimini geliştirmek için ilerleyebileceğimiz alanlar Hedef kitleyi geleneksel

Detaylı

Fatma Atasever.

Fatma Atasever. Fatma Atasever fatmaatasever@windowslive.com Karar almak ne güç bir iştir. Çok zorlar insanı. Yorar. Takatsiz bırakır. Belki de yaşam içindeki en karmaşık zaman dilimidir karar alma süreci. Büyüklere danışırız,

Detaylı

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ Yrd. Doç. Dr. Çetin ERDOĞAN cerdogan@yildiz.edu.tr Sınıf Nedir? Ders yapılır Yaşanır Zaman geçirilir Oyun oynanır Sınıf, bireysel ya da grupla öğrenme yaşantılarının gerçekleştiği

Detaylı

Anne ve kız arasında en çok yaşanan iletişim sorunları nelerdir?

Anne ve kız arasında en çok yaşanan iletişim sorunları nelerdir? Anneler Çocuklarına En Çok Niçin Kızıyor? Acıbadem Sağlık Grubu Bağdat Caddesi Tıp Merkezi psikologlarından Ayşegül Topçu Aydın ve International Hospital psikologlarından Ferahim Yeşilyurt, anneler ve

Detaylı

A: Algılama gücü ve mantık yürütme kabiliyeti yüksek kişiliği temsil eder.

A: Algılama gücü ve mantık yürütme kabiliyeti yüksek kişiliği temsil eder. Karşınızdaki kişinin ismine bakarak onun hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. Bunun için söz konusu isimdeki fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal enerji sembollerinin açıklamalarına bakmak gerek. İsimdeki

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

MATBAACILIK OYUNCAĞI

MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Roman 1. basım Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Yayın Koordinatörü:

Detaylı

"ben sana mecburum, sen yoksun."

ben sana mecburum, sen yoksun. Ad-Soyadı: Kübra Nur Akkoç Numara: 21302138 Ders - Şube: Türkçe 101-19 Öğretmen: Başak Berna Cordan Tarih: 17.11.2014 "ben sana mecburum, sen yoksun." Kavuşulamayandı. Erişilemeyen hedefti, sonu mutlu

Detaylı

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ KADIKÖY ANADOLU LİSESİ KÜTÜPHANECİLİK KULÜBÜ OKUMA ANKETİ 1 İÇİNDEKİLER Kapsam 3 Sınırlamalar 3 Giriş 4 Anket 5 Bulgular 7 Analiz/Değerlendirme 9 Öneriler 10 2 KAPSAM Kadıköy Anadolu Lisesi öğrencilerinin

Detaylı

II) Hikâye Dışı düzlemi

II) Hikâye Dışı düzlemi HİKÂYE ETME DÜZLEMLERİ Prof. Dr. Rıza FİLİZOK Günümüz edebiyat araştırmalarında yeni bir bilim anlayışının derin izleri vardır. Özellikle yapısal metin analizinde artık temel kavramlar görecelilik ve fonksiyon

Detaylı

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir. SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru

Detaylı

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri. C i h a n D e m i r c i Damdaki Mizahçý 90 Yaþýnda Eskimeyen Bir Usta: Haldun Taner Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri. 1986'da yitirdiðimiz Haldun Taner

Detaylı

zaferin ve başarının getirdiği güzel bir tebessüm dışında, takdir belgesini kaçırmış olmanın verdiği üzüntü. Yanımda disiplinli bir öğretmen olarak bilinen ama aslında melek olan Evin Hocam gözüküyor,

Detaylı

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2 Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3 Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 Aile ve Toplumsal Gruplar ÜNİTE:5 1 Küreselleşme ve Ekonomi

Detaylı

WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair

WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair WILHELM SCHMID 1953 te Almanya da Bavyera-Süebya (Schwaben) bölgesinde doğdu. Berlin, Paris ve Tübingen de felsefe eğitimi aldı. Çeşitli Alman üniversitelerinde

Detaylı

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ Oya Baydar, Mine Söğüt, Özcan Yüksek, Ercan Kesal, Arif Keskiner ve Melih Güneş konuklarla sohbet etti 86. İzmir Enternasyonal Fuarı nda bu yıl ilk

Detaylı

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULU PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK SERVİSİ VELİ BÜLTENİ MAYIS -2012 ÇOCUK VE KİTAP "EĞİTİM YAŞAM İÇİNDİR" 2 ÇOCUK VE KİTAP Önceleri çocuk için kitap bir oyuncaktır.

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI: YALAN. biri dünya üzerinde neler olup bittiğinden bihaber, yani olabilecek en saf şekilde dünyaya

ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI: YALAN. biri dünya üzerinde neler olup bittiğinden bihaber, yani olabilecek en saf şekilde dünyaya Dicle AKSU ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI: YALAN Günümüz istatistiklerine göre her beş saniyede yirmi bir bebek dünyaya geliyor. Her biri dünya üzerinde neler olup bittiğinden bihaber, yani olabilecek en saf şekilde

Detaylı

3. Bölüm: Çocuk Kitaplarında Bulunması Gereken Özellikler / 61

3. Bölüm: Çocuk Kitaplarında Bulunması Gereken Özellikler / 61 İÇİNDEKİLER Ön Söz / 7 1. Bölüm: Çocuk ve Edebiyat / 9 1.1. Çocuk / 9 1.2. Batıda çocukluğa bakış / 10 1.3. Bizde çocukluğa bakış / 11 1.4. Çocukluğun keşfinde masalların rolü / 12 1.5. Çocukta bilişsel/zihinsel

Detaylı

AĞAÇLARIMIZA NE OLDU?

AĞAÇLARIMIZA NE OLDU? SEV Yayıncılık Eğitim ve Ticaret A.Ş. Nuhkuyusu Cad., No. 197 Üsküdar İş Merkezi, Kat 3, 34664 Bağlarbaşı, Üsküdar, İstanbul Tel.: (0216) 474 23 43 Sertifika No. 12603 Bulut ve Selis Haykırdı: Ağaçlarımıza

Detaylı

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE Ekim 2013 Sayı 1 Yazar; HARUN ŞEN 1 İçindekiler KALDIRIMLAR 1... 3 DİYET... 4 ÇOCUKLARINIZA ZAMAN AYIRIN... 5 2 KALDIRIMLAR I Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama

Detaylı

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım... İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...5 GİRİŞ...9 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...38 3 2. BÖLÜM ÖNCÜLER Necip Fazıl Kısakürek ve

Detaylı

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir.

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir. ZAMİR (ADIL) Kitapları dolabın diğer rafına koyalım. Bunları dolabın diğer rafına koyalım. Yukarıdaki cümlelerde koyu yazılmış sözcükleri inceleyelim: ilk cümlede "kitap" sözcüğü bir varlığı kar şıladığından

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı Resimleyen: Ferit Avcı Süleyman Bulut ŞİPŞAK BİLMECELER 2 ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Bilmece DEYİM VE ATASÖZLERİ 2. basım Süleyman Bulut ŞİPŞAK BİLMECELER 2 DEYİM VE ATASÖZLERİ Resimleyen: Ferit Avcı www.cancocuk.com

Detaylı

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe. Sitti Cemili ve Meryem im Ben çocukken pek çok Arapça hikâye dinledim anneannemden. Sitti Cemili den anneanne diye bahsetmek de tuhafmış. Arapça da onun adı Sitti yani benim ninem. Söylemeden geçemeyeceğim,

Detaylı

Kahraman Kit Misafirlikte

Kahraman Kit Misafirlikte Technical Assistance for Promoting Registered Employment Kayıtlı İstihdamın Teşviki için Teknik Destek Projesi Bu proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilmektedir. This project

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

4. SINIF - 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Öğretim Yılı

4. SINIF - 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Öğretim Yılı 4. SINIF - 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ 2017-2018 Öğretim Yılı DİSİPLİNLERÜSTÜ TEMA Fikirleri, duyguları, doğayı, kültürü, inançlar ve değerleri keşfetme ve ifade etme yollarımızla ilgili

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Ekşi, 1 Buse Ekşi 21502152 TURK 101-74 Ali Turan Görgü Final Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Yaşadıkları çevrenin sorunları ile ne kadar ilgili hiç düşündünüz

Detaylı

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: 12.5.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: 12.5.2007. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 12.5.2007 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller Y jenerasyonunun internet bağımlılığı İK yöneticilerini endişelendiriyor. Duygusal ve sosyal becerilere sahip genç profesyonel bulmak zorlaştı. İnsan

Detaylı

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. dipnot Ece Ayhan Kardeşim Akif Akif Kurtuluş'a Mektuplar Hazırlayan Eren Barış sı "dipnot Akif Kurtuluş: 1959, Ankara. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1981 yılında bitirdi. İlk şiiri, 1980 yılında Türkiye

Detaylı

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı. Masalsı bir giriş yapmak istiyoruz bu haftaki Medya Kaza Raporu na...

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı. Masalsı bir giriş yapmak istiyoruz bu haftaki Medya Kaza Raporu na... - Gökten üç medya kazası düşmüş. Biri ona, biri buna, biri şuna... - Bakandan çok bakancılık yüzüğe takıldı - Pahalı şarap, G20 zirvesinde buruk bir tad bıraktı - Özel jetler, CEO ların başına jet hızıyla

Detaylı

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken Engin Deniz İpek 21301292 Üniversite Üzerine Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken formüllerden ya da analitik zekayı çalıştırma bahanesiyle öğrencilerin önüne

Detaylı