Başkan dan. Prof. Dr. Yasin Aktay OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 1

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Başkan dan. Prof. Dr. Yasin Aktay OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 1"

Transkript

1 Başkan dan Stratejik Düşünce dergisi 3. yılına girdi. Dünyaya ve Türkiye ye dair tezleri olan bir derginin istikrarlı bir yayın politikasıyla ardında 25 sayı bırakması önemli bir başarı olsa gerek. Maalesef, ülkemizde sansasyondan uzak durarak yalnızca bilgi ve yorumlara yer veren bu tür dergiler genellikle bir saman alevi gibi parladıktan sonra yayın hayatına son vermek zorunda kalıyorlar. Ülkemizde ve dünyada yaşananları perde arkasıyla birlikte, bağımsız bir bakış açısıyla yorumlayacak dergilere duyulan istek her geçen gün daha da artıyor. Ayrıca hadiseleri doğru okuyup anlayabilmek kadar kendi düşüncelerimizi de net bir şekilde iç ve dış kamuoyu ile paylaşabilmemiz gerekiyor. Enstitümüzün ve SD nin bugünkü başarıyı yakalayabilmesinin ardındaki temel faktör ise öncelikle siz okuyucularımızın destek ve eleştirileridir. Bunu lütfen editör yazılarının klişeleşmiş bir ifadesi olarak görmeyin. Çünkü daha yolun başındayken, Stratejik Düşünce Enstitüsü nün kurulmasına öncülük eden insanlarımız böyle bir derginin de çıkarılması için bizi cesaretlendirmişti. Hem Türkiye ve dünyada öteden beri süregelen müzmin hastalıkların tedavisi için bir şeyler yapılması hem de yeni bir Türkiye vizyonu doğrultusunda fikirler geliştiren uzmanları biraraya getirecek bir platform oluşturulması arzu ediliyordu. Bu yolda önemli mesafeler katettiğimizi söyleyebiliriz. Bölgesel bir güç olmaktan, küresel bir güç olmaya doğru binbir türlü engellemelere rağmen hızla ilerleyen Yeni Türkiye nin ideallerinin ve tezlerinin net bir şekilde anlaşılması gerekiyor. Günümüz Türkiyesi, devletler oyununda birinci lige çıkarken, hiçbir eski ve yeni komşusunun kaynaklarını sömürmeyi düşünmüyor. Tam aksine bu imkanların bölge halkının yararına daha verimli kullanılmasını savunuyor Türkiye ve dünya için önemli bir yıl olacak. Yeni bir anayasanın hazırlanmasıyla birlikte bölgemizdeki dengelerin de kendi dinamikleriyle çözülmesi gerekiyor. Aslında türlü zorluklara rağmen şartlar genel hatlarıyla lehimize gelişiyor. Bize düşen en önemli görev ise muhtemel sorunlara karşı hazırlıklı olmamız ve ufkumuzu her zaman için geniş tutmamız. Yeni bir yıla girerken dergimizin tasarımında da bazı değişiklikler yaptık. Umarız beğenilir. Yeni yılın milletimize ve bütün insanlığa, ortak insani değerler ve farklılıklara saygı temelinde özgürlük, demokrasi, barış ve adaletin hakim olduğu bir dünya getirmesini ümit ediyoruz. Prof. Dr. Yasin Aktay OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 1

2 STRATEJİK DÜŞÜNCE İÇİNDEKİLER Stratejik Düşünce ve Araştırma Vakfı İktisadi İşletmesi Adına Sahibi Dr. Nurol Canbolat Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Yasin Aktay Yayın Kurulu Prof. Dr. Yasin Aktay Prof. Dr. Birol Akgün Prof. Dr. Aytekin Geleri Prof. Dr. Muhsin Kar Doç. Dr. Murat Çemrek Doç. Dr. Levent Korkut Doç. Dr. Yusuf Tekin Doç. Dr. Bekir Berat Özipek Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı Dr. Murat Yılmaz Aydın Bolat Ahmet Ünal Danışma Kurulu Prof. Dr. Tayyar Arı Prof. Dr. Mustafa Aydın Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat Prof. Dr. Şaban H. Çalış Prof. Dr. Beril Dedeoğlu Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu Prof. Dr. Cihat Göktepe Prof. Dr. Talip Özdeş Prof. Dr. Ali Şafak Prof. Dr. Mehmet Şişman Doç. Dr. Yaşar Akgün Doç. Dr. Caner Arabacı Doç. Dr. Ertan Beşe Dr. Zafer Aydın Ecemiş Mehmet Akif Ak Bayram Girayhan Veli Şirin Yazı İşleri Müdürü Ahmet Ünal Yayın Asistanları Feyzan Ece Çapa, Yasemin Küçer Reklam Sorumlusu Özlem Pınar ORAN Grafik ve Sayfa Tasarımı OMEDYA - Uzayçağı Cad. Uzayçağı Tic. Mrk. 29/47 Ostim ANKARA T: F: Fotoğraflar AA, Cihan, ShutterStock Baskı Yeri Özyurt Matbaacılık Büyük Sanayi 1. Cadde Süzgün Sok.No:7 İskitler Ank. Tel : Fax : Stratejik Düşünce Entitüsü Çetin Emeç Bulvarı A. Öveçler Mah. 4. Cad.1330 Sok. No: 12 Çankaya / ANKARA / Türkiye T: F: Bu dergi içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu dergide yer alan SDE nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE nin kurumsal 2 STRATEJİK görüşünü DÜŞÜNCE temsil etmemektedir. OCAK Suriye yi Ne Bekliyor, Türkiye Ne Yapıyor? 67 Sarkozy Gemileri Yaktı mı? 33 Selvet ÇETİN Irak ta İç Savaş Simülasyonları ve Kardeşlik 102 Cenap ÇAKMAK Dünya gündemini bir süredir meşgul eden Suriye meselesi bir yönüyle Arap Baharı denilen ayaklanma ve halk hareketleri serisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir iken bir yönüyle de müstakil bir gelişme izlenimini veriyor. Fransa da iktidardaki Halk Hareketi Birliği (UMP) tarafından hazırlanan ve Ermeni soykırımını inkar edenlerin 1 yıl hapis ve 45 bin Euro para cezasına mahkum edilmelerini isteyen yasa tasarısının Perşembe günü Ulusal Meclis in gündemine gelecek olması, Nicolas Sarkozy hükümetinin yeni bir siyasi manevrası olarak görülmektedir. Hacı DURAN Irak ta, Amerikan işgal kuvvetlerinin çekilmesinden sonra, iç savaş beklentisi haberleri hayatiyet kazanmış bulunmaktadır. Bu beklenti, aynı zamanda dokuz yıldır casusluk faaliyetleriyle yürütülen sabotajların, bombalamaların, suikastların ve kitlesel kıyımların üstünü de örtmektedir. Talip ÖZDEŞ İlkeler ve Nesneler Arasında İslami Siyaset 11 Eylül hadisesinden günümüze İslam dünyası işgallerden iç çatışmalara, sosyal, siyasi ve hukuki alanlarda sarsıntı ve dönüşümlere sahne olurken, İslam karşıtı merkezler tarafından İslam la ilgili birtakım korkuların, yanlış imajların oluşturulup yaygınlaştırılmaya çalışıldığına şahit olmaktayız. 72 Avro Alanı İçin Yeni Bir Antlaşma 79 Özgürleştirilme Sırası Hangi Ülkede? 19 Türkiye Modeli ve Tecrübesi Arasında Arap Baharı 69 Dilek YİĞİT Avro alanında ve Avrupa Birliği nin (AB) tümünde, ulusal maliye politikalarının supranasyonel düzeyde izlenmesi ve değerlendirilmesi suretiyle mali disiplinin sağlanması ve korunması gerekliliği, Avro alanında yaşanan borç krizi sonrasında farkına varılmış olan yeni bir mesele değildir. Ahmet ÜNAL Amerika Irak ı Özgürleştirme Operasyonu na resmen son verdi. Pentagon un askerleri nöbetlerini, holdinglerin emrindeki meslektaşlarına devretti. Irak ı işgal eden yankiler kan dökerek diktikleri bayraklarını törenle indirdi ve yerlerini yerlilere bırakarak ülkeyi terk etti! Murat ÇEMREK 17 Aralık 2010 da Tunus taki Sidi Bu Zeyd kentinde Muhammed bin Azizi isimli genç seyyar satıcı, belediye yetkililerinin tezgâhına el koyması ve bir kadın zabıtanın da kendisini tokatlaması sonrasında yaptığı şikâyeti ilgili makamlarca dikkate alınmayınca kendini yakarak gerçekleştirdiği protesto Arap Baharı nı ateşledi. Zeynep SONGÜLEN İNANÇ İngiltere nin Vetosu: Siyasi Devamlılık ve Öngörü İngiltere nin Avrupa fikrine ve Avrupa bütünleşmesine yaklaşımı her zaman mesafeli seyretmiştir. Hükümetlerarası işbirliği temelli bu yaklaşımın kırmızı çizgisini egemenliğin devredilmesine ilişkin tartışmalar oluşturmaktadır. Buna göre İngiltere nin Avrupa projesi, devletler arasında gevşek işbirliğine dayanan bir serbest ticaret alanı üzerine kurulmuştur. 05 Arap Baharı ve Fransa nın Depreşen Tarih Merakı Yasin AKTAY Yılında Dünyayı Ne Bekliyor? Birol AKGÜN 16 Sıfır Sorun dan Sıfır Barış a mı? Alper TAN 19 Türkiye Modeli ve Tecrübesi Arasında Arap Baharı Murat ÇEMREK 23 ABD Sonrası Ortadoğu da Dengeler Aydın BOLAT 27 Yeni Avrupa da Türkiye yi Kötü Günler Bekliyor Röportaj 33 Irak ta İç Savaş Simülasyonları ve Kardeşlik Hacı DURAN 40 Arap Baharı Aslında Türkiye Baharı mı? Ahmet UYSAL 44 Soğuk Savaş ın Geri Dönüşü Amine YAZICI 48 Arap Baharı ve İslamcılığın Seyri Üzerine Bedir SALA 53 Suriye yi Ne Bekliyor, Türkiye Ne Yapıyor? Cenap ÇAKMAK 58 Taliban la Barışta Yeni Süreç Khalilullah RASULİ 62 Afganistan Çıkmazında ABD-Pakistan İlişkileri Öner BUÇUKCU 67 Sarkozy Gemileri Yaktı mı? Selvet ÇETİN 69 İngiltere nin Vetosu: Siyasi Devamlılık ve Öngörü Zeynep SONGÜLEN İNANÇ 72 Avro Alanı İçin Yeni Bir Antlaşma Dilek YİĞİT 79 Özgürleştirilme Sırası Hangi Ülkede? Ahmet ÜNAL 84 Stratejik Bir Değer Olarak Bilgi ve İktisadi Önemi Murad TİRYAKİOĞLU 88 Yeni Anayasa Süreci Murat YILMAZ 92 Yeni Anayasa ve Kürtler Vahdettin İNCE 97 Terörün Finansmanı ve Mücadele Stratejisi Ömer ERSOY 102 İlkeler ve Nesneler Arasında İslami Siyaset Talip ÖZDEŞ 107 Avrupa nın Kendine Dönen Silahı: Dışlayıcılık ve Ayrımcılık SD Haber Yıldönümünde Arap Baharı ve Türkiye Sempozyumu SD Haber 111 SDE den Köpükler ve Para Politikası Semineri SD Haber

3 Arap Baharı ve Fransa nın Depreşen Tarih Merakı Yasin AKTAY* 2012 de DÜNYA Arap halklarının önemli bir kısmı Fransa yı İsrail in güdümünde veya destekçileri arasında gördüğünden Türkiye ile bu dönemdeki bir zıtlaşmadan Fransa nın herhangi bir politik kâr elde etmesi mümkün görünmüyor. En son Yusuf el-kardavi nin bu olayı bütün dünya Müslümanlarına yöneltilmiş bir hakaret olarak nitelemesi son noktayı koymuştur. Fransa bu hasmane tutumunu sergileyerek Arap Baharında bir nebze şansı var idiyse onu da kaybetmeye yüz tutmuş görünüyor. Arap Baharı nın Bölgesel ve Küresel Sonuçları İniş çıkışlarıyla yaşanmakta olan Arap Baharının bir yılını geride bıraktık. 17 Aralık 2010 da Tunuslu bir üniversite mezunu seyyar satıcı Muhammed Bouazizi nin zabıtalardan gördüğü kötü muameleyi protesto etmek üzere kendini yakması, uzun yıllardır yaşamakta oldukları diktatörlüklerin, yozlaşmaya gark olmuş, toplumun değişen talep ve ihtiyaçlarına cevap vermekten son derece aciz, kötü yönetimler altında patlamaya hazır hale gelmiş Arap dünyasının pimini çekmiş oldu. Arap baharının neden bu zamanda gerçekleştiği sorusu çok soruldu, oysa sorulması daha makul olan soru şuydu: neden bu zamana kadar gecikti? Çünkü gerçekten toplumbiliminin ögrettiklerini gözönünde bulundurduğumuzda demografik yapısıyla, içinde bulunduğumuz bütünleşik küresel dünya ile bu kadar içiçe toplumların bu kötü yönetimlerle nasıl gidebiliyor olduğunu anlamak son derece zordu. Tunus ta başlayıp Mısır la devam eden süreçte dünyada veya bölgede gerçekleşen başka birçok gelişmenin etkisi vardır kuşkusuz. Ama bu olay başladığı günden itibaren de daha şimdiden bir dizi başka bölgesel ve küresel etkiye sahip olmuştur. Öncelikle çok görünür küresel etkilerinden biri olarak Tahrir meydanının veya gösteri biçiminin bütün dünyada bir model haline gelmiş olmasını zikredebiliriz. Amerika da Wall Street protestolarından İngiltere, İspanya, Yunanistan ve Rusya daki gösterilerde bir Tahrir ruhu arayışı olduğu gizlenmiyordu. Arap Baharının daha geniş küresel etkilerini görmek olaylar başladığı saatten itibaren tüm dünyada hareketlenen bütün uluslararası ilişkilere bakmamızı gerektiriyor. Gerçekten son bir yıldır yaşanan uluslararası hareketliliklerde Arap Baharının estirdiği rüzgarların yol açtığı boşluk- OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 5

4 ABD nin Araplara bahar gibi gelen bu sürecin görünen sonuçlarından hiç bir çıkarı olmadığı hatta açıkça zararı olduğu halde buna nasıl razı olduğu sorusu halen ortada duruyor. O yüzden asker kaynaklı her sorun ABD nin nihayet sahneye girişi olarak algılanıyor. ların tetiklediği arayışların önemli bir etkisi var. Çünkü bu bölgede yaşananlar veya yaşanması öngörülenler başta ABD ve İsrail olmak üzere, AB, Rusya, Çin, İran, Suudi Arabistan ve Türkiye nin mevcut ilişkilerini etkilediği gibi buralarda gelecekte daha etkin veya daha az zararla varolabilme kavgasını körüklüyor. Bu da yeni ittifaklar ve ayrışmalar için yoğun bir ilişkiler trafiğini harekete geçiriyor. Kısaca şu kadarını söyleyebiliriz ki, dünyada bundan sonra yaşanacak hadiselerde bir Arap Devrimleri etkisinin var olacağı muhakkak. Bahar Fırtınasız Olmuyor Tabii ki Arap Baharının küresel ve bölgesel etkisini tespit etmeye çalışırken sürecin devam ettiğini de hiç akıldan uzak tutmamak gerekiyor. Bahar fırtınasız, hatta kasırgasız geçmiyor. Mısır da askeri yönetimin gerçekleşmekte olan seçimlerin ilk iki turunun sonuçları alındığı halde yetkilerini hiç bir şekilde devretmek istemiyor olduğuna dair her geçen gün daha ciddi işaretler alınıyor. Askeri yönetim, süreci kontrol edebilmek, devrimi rayından saptırıp eski düzeni devam ettirebilmek için akla karayı seçiyor. Seçim sistemine müdahale ederek askerin veto hakkını dayatarak vesayetini tesis etmeye çalışıyor. Basit olaylar dolayısıyla sergilenen anlamsız ve acımasız şiddet, mukabil şiddete davetiye çıkararak devrimi rayından saptırmak için uygun fırsat alanları oluşturmaya dönük gibi. Mısırlıların önemli bir kısmında bu durum askerin yetkilerini veya vesayetini kolay kolay bırakmayacağına dair bir endişeyi besliyor. Mısır ordusunun bu yetkileri kendi sınıfsal varlığı adına mı korumaya veya tesis etmeye çalıştığı yoksa çok yakından ilişkili ve bağımlı olduğu ABD adına mı bu siyaseti güttüğü de ciddi bir sorudur. ABD nin Araplara bahar gibi gelen bu sürecin görünen sonuçlarından hiç bir çıkarı olmadığı hatta açıkça zararı olduğu halde buna nasıl razı olduğu sorusu halen ortada duruyor. O yüzden asker kaynaklı her sorun ABD nin nihayet sahneye girişi olarak algılanıyor. Arap Baharının bölgesel etkilerinden birisi, bölgenin demokratikleşme yolundaki taleplerin önü alınamaz bir hale gelmesi. Devamına erdiği takdirde bu halkların kendilerini bulacakları çok açık. Çünkü halkların genel eğilimi buluşma ve kucaklaşmaya dönük. Aralarına yapay olarak konulmuş ulus devlet sınırları her birini kendi hapishanesinde tutacak şekilde çalışıyor. Oysa aynı dili konuşuyor ve aynı kültüre ve inanca sahipler. Alışverişin başlaması halinde oluşacak ekonomik canlılıksa bu buluşmanın maddi dayanağını oluşturmaya hazır. Diğer yandan demokrasi talebinin karşılanması demek bölgeyi şu ana kadar sadece diktatörlerini kafalayarak yönetmenin yolunu bulmuş uluslararası güçlerin tezgahını bozmaya yetiyor. Bununsa ABD, İsrail ve AB için anlamı, İslamcı siyasal partilerin iktidara gelişi oluyor. Bu da zaman zaman ne kadar sağduyulu değerlendirmelerle yatıştırılmaya çalışılsa da ciddi endişeleri, antipatileri harekete geçiriyor. En azından gidişat bu yönde olduğu takdirde bundan sonra İsrail in Mısır dan veya Libya dan, hatta giderek Suriye den eskisi kadar da emin olamayacağı bir sürece girilmiş oluyor. Demokrasinin biraz daha etkili bir biçimde uygulandığı Türkiye de İsrail ile ilişkilerin geldiği nokta İsrail için ciddi bir ders kaynağı oluşturmuş olabilir. Aslında İsrail in bu dersi yaşayarak öğrenmesine de ihtiyacı yoktu, zaten bildiği bir şeydi, o yüzden 28 Şubat ta iyice açığa çıktığı gibi, baştan beri Türkiye deki demokrasi dışı güçlere daha yakın duran bir çizgi izledi. Batılıların Korkusu: İslam Dünyasında Demokrasi RUANDA SOYKIRIMI (6 Nisan 1994) Bu arada Arap baharının bir başka sonucu olarak da şunu kaydedebiliriz. Batıda İslam ın bir korku ve nefret nesnesi olarak yükselen yıldızının, Arap baharı sürecinde demokrasinin en güçlü taşıyıcısı olarak parlaması ciddi hayal kırıklıklarına yol açıyor. Biraz tuhaf bir durum tabi bu. Daha tuhaf bir gerçeği de açığa çıkarıyor, o da şu: İslam ın iddia edilen türden bir tehdit olmadığının ortaya çıktığını görmeye hazır değil Batılı kamuoyu. Onlar oryantalist muhayyilelerinde kurguladıkları türden bir asan-kesen şeriat görmek istiyorlar. Yıllardır özenle işlenen kamuoyu, İslam la demokrasinin veya İslam la çağdaş 1890 yılından sonra Almanya nın, Birinci Dünya Savaşı ndan sonra ise Belçika nın idaresine verilen ve Orta Afrika da yer alan Ruanda nın o dönemde nüfusunun yüzde 90 ı Hutu, yüzde 9 u Tutsi, yüzde 1 i ise Pigmelerden oluşuyordu lere kadar Tutsileri Hutulardan üstün tutma siyaseti güden Belçika, bu tarihten sonra özgürlükçü akımların güç kazanması üzerine, Hutuların üzerindeki baskıyı hafifletmiş, hatta zamanla, sayıca üstünlüklerinden ötürü Hutuları desteklemeye yönelmiştir. İkinci Dünya Savaşı nın ardından Ruanda bağımsızlığa hazırlanması gerekçesiyle BM nin denetimine verildi. Sonrasında gerçekleştirilen seçimlerde Hutu milliyetçisi Parmehutu Hareketi iktidara geldi. İktidara geldikleri andan itibaren, Belçikalıların desteğiyle, eski yönetimin uzantısı sayılan Tutsilere karşı hemen her bölgede çeşitli faaliyetlerde bulundular ve daha sonra 1974 teki olaylarda birçok Tutsi öldürüldü ya da sürüldü. 6 Nisan 1994 te bir Hutu olan devlet başkanının uçağının düşürülmesinin ardından başlayan olaylar üzerine BM Barış Gücü askerleri bölgeden çekildi. Hutu milisleri Tutsileri öldürmeye başladılar. Katliam haberlerini alan Ruanda Yurtseverler Birliği (RYB) üyeleri başkente kadar ülkeyi ele geçirdiler. Bunun üzerine Fransa, Arap baharının bir sonucu olarak şunu kaydedebiliriz. Batıda İslam ın bir korku ve nefret nesnesi olarak yükselen yıldızının, Arap baharı sürecinde demokrasinin en güçlü taşıyıcısı olarak parlaması ciddi hayal kırıklıklarına yol açıyor. değerlerin bağdaşmazlığına dair sonsuz bir hayal alanı oluşturdu. Bu alan İslam ın ne dediğine, nasıl bir iddiaya sahip olduğuna, ne tür bir önerisinin olduğuna dair en ufak bir ilgiye yer bırakmadan, İslam a dair her şeyin bir korku ve nefret konusu haline geldiği bir alan. Buna mukabil Arap dünyasında siyasete girişen İslami partiler alıştıkları türden İslami sloganlar veya doğrudan İslam ve Şeriat gibi ani bir kararla, legal olarak tanınan Hutu hükümetine askeri yardıma başladı. Ayrıca RYB askerlerinin bölgeye girmesini engelleyip katliama seyirci kaldı. Olayların devam ettiği 100 gün içinde bölgede 800 bine yakın insan öldürüldü, 2 milyon Hutu, Tutsilerin ve RYB askerlerinin öç almasından çekindiği için komşu ülkelere sığındı. Ruanda hükümeti, 1998 yılında Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan raporda Fransa yı resmi olarak soykırımda aktif rol oynamakla suçladı. Raporda, Fransa nın soykırım hazırlıklarından haberdar olduğu, bu hazırlıklara katıldığı, cinayetlerde faal rol oynadığı ileri sürüldü. Fransa ise suçlamaları reddetti. 6 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 7

5 İslam ın iddia edilen türden bir tehdit olmadığının ortaya çıktığını görmeye hazır değil Batılı kamuoyu. Onlar oryantalist muhayyilelerinde kurguladıkları türden bir asan-kesen şeriat görmek istiyorlar. markalar altında çalışmak yerine hürriyet diyorlar, adalet, kalkınma, demokrasi, insan hakları veya en fazla nur veya fazilet diyorlar. Bu değerler etrafında örgütlenen siyasetlerden büyük bir tehlike hikayesi çıkarmak tabii ki zor oluyor. Geriye ya bu tür değerlerin zaten İslam la bir ilgisi olmaması dolayısıyla Arap Baharının aynı zamanda İslamcılığın bitişinin işareti sayıldığı bir teselliye sığınmak kalıyor. Ki bu teselli de seçimler sonucunda İslamcı partilerin kesin zaferlerle çıkması üzerine tekrar ama bu sefer fazla gerekçelendirilemeyen korku söylemlerine geri dönüyorlar. İslam dünyasında demokrasinin kuralına göre işleyişi garip bir biçimde korkutuyor. İslamcı partilerin söylemleri şaşırtacak derecede dünyevi terimlerle, hatta kendilerinin daha fazla anlayacakları kavramlarla dolu olsa bile bu korku giderilemiyor. Oysa buna karşılık, Batıda her geçen gün daha da yükselen yabancı düşmanlığı ve islamofobiye dair hikayeler çok daha gerçek tehlikeleri anlatıyor. Bahar sürecinin Arap halkları arasında bir buluşmaya, kaynaşmaya ve muhtemel ortak işbirliklerine yol açtığını söyledik. Bağımsız ve halkın iradesini öne çıkaracak yönetimlerle bütün uluslararası ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini de kaçınılmaz hale getirmesi beklenen böyle bir baharın Amerika, İsrail ve Avrupa tarafına mutluluk rüzgarları estirmesini beklemek akıl kârı değil. O yüzden devrimi rayından saptırmaya çalışmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Silahsız gerçekleşen Tunus ve Mısır devrimlerinden sonra Libya üzerinden devrimin saflarına sokulan ABD ve bilhassa Fransa nın bugün Suriye üzerinden de oynamaya çalıştıkları rol bundan başkası değil. Gerçek şu ki, Suriye de yüzbinlerce insan ölse kimsenin umurunda değil. Libya daki müdahalede tek gözettiği şeyin petrol ve diğer doğal zenginlikler olduğunu hiç bir şekilde gizlemeyen Fransa nın bugün Suriye de insani kaygılar gözetmesini beklemek safdillik olur. Türkiye nin Farkı Oysa yaşanmakta olan bahar sürecinin ön plana çıkardığı, özel bir misyon yüklediği belki de tek aktör olarak Türkiye nin bu bölgeye bakışı diğerleri gibi değil, olamaz da. Suriye yönetimiyle ABD ve Fransa her zaman tekrar bir araya gelip kaldıkları yerden devam edebilirler. Bu süreçte Türkiye yi bir ofsayt pozisyonuna düşürmeye çalıştıkları bugün daha iyi anlaşılıyor. ABD nin büyük elçisini kısa bir aradan sonra Suriye ye tekrar göndermesi ve Suriye yönetimine karşı yaptırımlar konusunda işi ağırdan alması, buna mukabil Türkiye yi bu çatışma hattında geri dönemeyeceği bir noktaya doğru sürüklemeye çalışmaları gözden kaçmıyor. Bilhassa Fransa nın Sarkozy sinin bugün Ermeni tasarısı kartını açması da büyük ölçüde bununla ilgilidir. Açıkçası bu yıl ABD den erken davranıp Ermeni soykırımının inkarını suç sayan bir yasayı parlamentosundan geçiren Fransa nın bu yola tevessülünde açık bir intikam havası seziliyor. Bir yanı intikam kokan bu adım, genelde Türkiye nin komşularıyla sorunlarını sıfıra indirme niyeti ve çabasının Türkiye için tartışılmaz kazanımlarını gidermeye yöneliktir. Hepsi de boşa çıkacak çabalar tabi. Bahar başlamıştır artık ve bu ülkelerin behyude çabalarının bunu durdurması sözkonusu değil. Türkiye nin bu bahar ikliminden uzak tutulması da mümkün değil, Türkiye o iklim kuşağının tam ortasında yer alıyor. Soykırım bahsinin açılmasının da Fransa ya bir yararı olmayacak, aksine bu bahis açıldıkça Fransa nın veya başkalarının kirli çamaşırları ortalığa daha çok serilmiş olacaktır. Fransa nın sadece yakın geçmişte Cezayir ve Ruanda da milyonlarca insanın öldürülmesine yol açan emperyalist çamaşırları değil, daha önemlisi bugünlerde Ermenilere sarılmasının ardındaki niyetler, hatta Fransa nın Ermenilerle ilgili özel tarihi bu konuda çok daha manidar bir tablo arz ediyor. Fransa parlamentosundan 1915 olaylarını soykırım saymayı inkâr edenlere cezayı öngören yasa beklendiği gibi bu sefer geçti. Yasa tam Meclis Noel dolayısıyla tatile gireceği esnada 577 milletvekilli parlamentonun sadece 51 inin katılımıyla ve 44 ünün evet oyuyla geçmiş oldu. Bu olayın kendisi Fransa da demokrasinin işleyişiyle ilgili ilginç, traji-komik bir durumu gözler önüne serdi. Halkın demokratik süreçlere katılımıyla ilgili ciddi bir ilgisizliğin olduğu malumdu da, zaten siyasetin göbeğindeki seçilmiş vekillerin siyasal süreçlere bu kadar yabancılaşması manidar. Normalde de Parlamento çalışmaları bu kadar az katılımla yürütülüyorsa Fransa nın işi hakkaten zor. Bu ayrıca, Fransa nın genel manzarası açısından ele alınacak bir mevzu. Fransa nın Soykırım Siyaseti Yasanın kendisine gelince, öncelikle bilmeliyiz ki, bu yasanın veya bu adımın Ermenilerin 1915 yılında yaşadıklarıyla bir ilgisi yoktur. Fransa kendi ülkesindeki Ermenilere bir jest yapmak istemiş de, o Ermenilerin oylarını almak istemiş de bu yasayı öylece insaniyet namına çıkarmaya çalışmış değildir. Bu saatte tarihe müracaat edip aslında ne oldu demenin de ne bizi ne de bu olaylar dolayısıyla tarihe ilgi duyacak olanları hiçbir şekilde aydınlatmayacağını bilmek gerekiyor. Bu olayın Ermenilerle bir ilgisi olmadığı gibi tarihle de bir ilgisi yok. Tarih de Ermeniler de Fransız siyasetinin ucuz bir aracı olarak öne sürülüyor. Doğrusu, daha önce de 2006 yılının Eylül ünde yine benzer bir gündeme yakalanmış olan Fransa nın Ermenilere olan ilgisini anlamak bağlamında Yeni Şafak ta ( Fransa nın Ermeni ilgisini Doğru Okumak 2 Ekim, 2006) söylediğimiz gibi Fransa nın bizzat kendi ülkesindeki Ermenilerle ilgili çok daha manidar bir tarihi vardır. Bunun için Fransa ya ilk gelen Ermenilerin bu ülkede yaşadıklarına bir bakmak yeter. Ermeniler Fransa da çok kolay mı kabul gördüler sanıyorsunuz? Her birinin hayatından Yahudilerin savaş öncesi Almanya da maruz kaldıklarından kesinlikle aşağı kalmayan türlü ayırımcılık hikâyelerini bolca okuyabilirsiniz. Şimdi Ermenilere hamilik rolüne soyunmuş görünen Fransa nın bugün Fas ve Cezayir kökenli vatandaşlarına uyguladığı ırkçı ve sınıfçı politikalardan Ermenilerin ilk kuşakları çok daha fazlasıyla paylarını almışlardır. Sonuçta ırksal olarak Türklerden ve Araplardan farklı bir görünüme sahip olmayan bu kara ırka reva gördüğü ayırımcı muameleler tüyler ürpertecek cinstendir. II. Dünya Savaşı nda en ön safta cephelere sürülmüş ve büyük bir çoğunluğu kırılmıştır. Kimse bu soykırımı kaydedememiştir bile. Fransa da Ermeniler belki biraz kendi emekleriyle, dişleriyle tırnaklarıyla kazıyarak bir yere geldiler, ama asıl Fransa nın Ermenilerle ilgili siyasal kârı fark etmesinden sonra CEZAYİR SOYKIRIMI (8 Mayıs 1945) Avrupa da en erken sömürgecilik faaliyetlerine başlayan ülke Fransa dır yılında Cezayir i işgal eden Fransa Afrika nın çeşitli ülkelerinde doğrudan yönetim ve asimilasyona yönelik bir idare kurdu. Fransa, Cezayir deki insanlara vatandaşlık vermesine rağmen kişilerin siyasi haklarının kullanılmasına müsaade etmedi. 8 Mayıs 1945 tarihinde Almanya nın savaştan çekilip, İkinci Dünya Savaşı nın sona ermesiyle beraber Cezayir halkı, Setif şehrinde savaştan sonra vaad edilen bağımsızlık için gösteri yaptı. Bunun üzerine Fransız ordusu Cezayir bayrakları ile yürüyen göstericilerin üzerine ateş açtı. Açılan ateş sonucu 40 a yakın gösterici öldü. Gösteri kısa sürede ve sert bir şekilde bastırıldı. Setif yakınlardaki Guelma ve köylerinde çok sert saldırılar yaşandı. Olaylar sırasında en az 45 bin sivil öldürülürken Fransa 103 kayıp verdi. Olaylar Fransa nın arasındaki sömürge yönetiminin en karanlık sayfalarından birini oluşturdu. Cezayir bu olayları soykırım olarak tanımladı ve Paris hükümetini de soykırımı tanımaya çağırdı. Fransa yöneticileri soykırım konusunda zaman zaman üzgün olduklarına dair mesajlar verse de resmen kabullenmedi. durum bir nebze değişmiştir. Ermeniler, ırkçılık ve usta soykırım tecrübesi konusunda kendisiyle yarışılamayacak Fransa için sadece kârlı bir 8 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 9

6 yatırım alanından ibarettir. Yoksa ne insan hakları ne de Ermeni sevgisi değildir bu ilgisinin kaynağı. Üstelik Fransa nın ilgisi, çoğu zaman olduğu gibi, işi, içinden daha fazla çıkılmaz hale getiriyor. Belki bugün Ermeni sorununda okları Türkiye ye yönelterek bir yandan kendi tarihine Ermenilerle ilgili yönelebilecek dikkatleri dağıtıyor, diğer yandan Türkiye ye AB yolunda ciddi bir sabotaj hazırlarken, Ermenileri daha önce yaptığı gibi bu sabotajda öncepheye sürmüş oluyor Bugün de Türkiye ye karşı tutumunda aynı Ermenileri mayın temizlemek üzere öne sürmüş oluyor. Bu süreçte Fransa daki Ermeni diasporasının çok istekli olmasının, bu kararın çıkmasında büyük bir çaba sarf etmiş olmasının hiçbir önemi yok, doğrusu Fransa nın bugünkü tercihi sözkonusu olmasa, parlamentoya 51 yerine 100 milletvekiliyle girilir, Ermeni Diasporasının baskısını rahatlıkla geçiştirebilirdi. Bunun yapmamış olması Fransa nın özel tercihi. Ortadoğu daki Yenilginin Rövanşını Tarihten Almak Fransa nın bu yaptığına karşı bir anda Türkiye de her kesimden insanın kapıldığı karşı kampanyalar, Fransa nın sicilinin bizimkinden ne kadar daha kötü olduğunu ispatlamaya kalkıştı. Doğrusu bu olay vesilesiyle Fransa nın başka soykırım sicillerini zikretmenin hiç bir anlamı yok. Çünkü olayın tarihle de Ermenilerle de bir ilgisi yok. Olay bugün için tamamen Fransa nın Türkiye ye olan bakışıyla ilgilidir. Fransa bu olay vesilesiyle Türkiye ye karşı duygularını ifade etmiştir, hepsi bu. Öncelikle bu duygulara yol açan ilişkilerin bağlamına bakmamız lazım. Bu noktada yukarıda da zikrettiğimiz gibi, son zamanlarda Türkiye nin dış politikasında, özellikle Ortadoğu da Fransa nın bütün etkinlik alanını daraltan bir siyaset hattındaki ilerleyişi görürüz. Arap baharının başlangıç noktasında, yani Tunus taki gösteriler başladığında Sarkozy olup bitecekleri ne kadar öngöremediğini göstererek Tunus diktatörünü sonuna kadar desteleyeceğini ilan etmişti. Doğrusu bu destek, şimdiye kadar özellikle Kuzey Afrika ülkelerindeki başta Cezayir ve Tunus olmak üzere bütün diktatörlüklerde Fransa nın vesayetinin bir gereğiydi, ama aynı zamanda bugün artık mahkum edilmiş olan bu diktatörlerin asıl suç ortaklarının hatta patronlarının da Fransa olduğunu gösteriyordu. Cezayir de 1992 yılında İslami Selamet Cephesi (FIS) seçimleri kazanarak iktidara geldiğinde askerin kışkırtılıp darbe yapmasında ve arkasından ikiyüzbin Cezayirli Müslümanın hayatına mal olan bir iç savaşın patlamasında Fransa nın özel bir iradesi sözkonsuydu. Fransa nın bir iki demokratik gösteriye buradaki hakimiyetini öyle kolayca terketmesi çok büyük bir yıkım olurdu. Nitekim böyle de olacaktı. Kısa sürede olayların akışını görerek çark etmek zorunda kaldığında, Sakrozy için geriye nal toplamaktan başka yapacağı bir şey kalmamıştı. O esnada Mısır da başlayan devrim süreci Türkiye yi bütün Arap baharında ön plana çıkarmaya başlamıştı bile. Libya da bütün kayıplarını telafi etmek üzere işgüzarca örgütlemeye çalıştığı askeri operasyondaki katkılarının karşılığı olarak umduğu Libya petrolü rüyası da bir kaç gün önce Libya nın bugünkü yönetimi tarafından açıkça reddedildi. Hayallerinin suya düşmesinden birinci dereceden Türkiye yi sorumlu gören Sarkozy nin bu hayali aslında biraz da hiç yoktan iyidir diye razı olduğu bir seçenekti. Talep ettiği daha büyük şey Libya ya karadan asekri müdahale ve kalıcı birr işgal. Bu durumda Fransa nın Libya dan petrolünün son damlasına kadar ipotek altına almadan çıkmayacağı bir seçenek doğuyordu. Ondan da yine Türkiye nin ısrarlı ve etkili karşı çıkışı caydırmıştı. Türkiye yi son zamanlarda bütün pozisyonlarını bozan bir aktör olarak gören Fransa nın bu yüzden Ermeni kartıyla Türkiye yi katliam ve soykırım gündemiyle meşgul etmeye çalışması çılgınca ama tamamen hesapsızca değil. Fransa nın tarihini Cezayir, Suriye ve Afrika daki katliamlarıyla hatırlamakta oldukları için büyük bir güvensizlik besleyen Arap dünyasına Türkiye nin soykırımcı bir geçmişini sunarak bir bakıma kendini temize çıkarmış olmayı umuyor. Bu yolla da Arap dünyasında Türkiye nin yerini bozup oraya kendini daha sağlam yerleştirmeyi hesaplıyor. Düz mantıkla tutabileceğini düşündüğü bu hesabın tam tersine ele güne karşı kendi soykırımcı tarihini daha fazla hatırlattığını fark etmeyecek kadar gerçeklerden uzak Sarkozy. Bu olayın gündeme geldiği saatten beri başta El-Cezire olmak üzere Fransa nın bu hareketini haberleştiren bütün Arap internet sitelerindeki okuyucu yorumlarını takip ediyorum. Bu olayla ilgili Türkiye yi haksız gören çok nadir yorum okudum, buna mukabil okuyucu yorumlarının kahir ekseriyeti Fransa nın Cezayir deki sicilini hatırlatarak hangi yüzle Ermenilere sahip çıkıyor olduklarını soruyorlar. Hepsi de Türkiye nin ve bilhassa Erdoğan ın yanında durduklarını ifade ediyorlar. Birçoğu da zaten Fransa nın bu atağını Türkiye ye İsrail ve Siyonizm adına sergilenen düşmanlığın bir tezahürü olarak görüyor. Bu kulvara girince Fransa nın hiç şansı yok. Arap halklarının önemli bir kısmı Fransa yı İsrail in güdümünde veya destekçileri arasında gördüğünden Türkiye ile bu dönemdeki bir zıtlaşmadan Fransa nın herhangi bir politik kâr elde etmesi mümkün görünmüyor. En son Yusuf el-kardavi nin bu olayı bütün dünya Müslümanlarına yöneltilmiş bir hakaret olarak nitelemesi son noktayı koymuştur. Fransa bu hasmane tutumunu sergileyerek Arap Baharında bir nebze şansı var idiyse onu da kaybetmeye yüz tutmuş görünüyor. Dolayısıyla bir hesapla Türkiye yi soykırım gündemine sürüklemeye çalışan Fransa nın bu işten de kârlı çıkması mümkün görünmüyor. Halbuki bu olaya kendi kurucu değerlerinden (bırakınız kardeşlik ve eşitliği) düşünce özgürlüğünü yatırdı Fransa. Ermeni vatandaşlarının hatıralarını yatırdı, kendi tarihini yatırdı, Türkiye yle mümkün ittifakların bütün muhtemel kârlarını (herhalde kârdan zarar diye) yatırdı. Bu hesaba da Fransızlara özgü rasyonalite deniyorsa biz daha ne diyelim. SDE Başkanı, Prof. Dr.* 10 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 11

7 2012 Yılında Dünyayı Ne Bekliyor? Dış politikada AK Parti hükümeti son on yılın belki de en zor dönemlerinden birini yaşayacaktır. Sıfır sorun söylemi reel-politikteki zorluklar nedeniyle ciddi bir eleştiri konusu olmaya devam edecektir. Arap dünyasındaki krizler ve istikrarsızlıklar ekonomik büyüme için gerekli olan pazarların daralmasıyla sonuçlanabilir. Suriye ve Irak en büyük handikap olarak hükümeti zorlayacaktır yılının dünya tarihi açısından farklı ve kritik bir yıl olacağına ilişkin ciddi beklentiler var. Astrologlar, tarihçiler, siyaset bilimciler ve din adamları 2012 de normalin dışında bir şeylerin olacağını iddia ediyorlar. Antik Maya takvimine göre 2012 yılında, Dünya tarihinin 5000 yıllık uzun döngülerinden biri tamamlanacak. Bazıları bu tarihi kıyametin kopuşu olarak da algılıyor. Hıristiyan dünyasındaki bazı dini akımlar da, 2012 yılının bir dönüm noktası olacağını ve bazı trajik olayların yaşanacağını söylüyorlar. İlginçtir, bu tür iddiaları ciddiye alan NASA bile Amerikan halkını rahatlatmak için, kendi web sitesinde bilimsel olarak 2012 nin diğer yıllardan farklı olmayacağına ilişkin geniş bir açıklama yapma gereği duydu. Astrologların veya bazı din adamlarının kehanetlerine kulak vererek geleceğimizi okumak Birol AKGÜN* elbette mümkün değildir. Ancak 2012 yılının bizlere neler getireceğini, küresel sistemin ve dünya toplumlarının geleceğini biçimlendiren ekonomik, sosyal ve siyasal faktörlerin kesişim çizgilerini inceleyerek az çok sağlıklı bir öngörüde bulunabiliriz. Dünyanın siyasal ve ekonomik geleceğine ışık tutmak için üç düzeyli bir analiz yapmak mümkün. Öncelikle, mevcut ekonomik-politik güç dengelerinin küresel sistemin geleceğini nasıl etkileyeceğine bakmak gerekir. İkincisi, ülkelerin ve toplumların kaderini etkileyen siyasal liderlerin 2012 deki değişim çizgisi önem taşımaktadır. Üçüncüsü düzeyde ise, uluslararası sisteme ve toplumlara yön veren büyük düşünce ve ideolojilerin durumunun da gözden geçirilmesi bize geleceği okuma anlamında yardımcı olacaktır. Küresel Sistemin Krizi Derinleşecek Dünyada Soğuk Savaş sonrasında başlayan Amerikan hegemonyasının/tek kutupluluğunun sonu yaklaşıyor. Siyasi, ekonomik ve askeri teknolojideki gelişme trendleri hem Amerika nın hem de genel anlamda Batının üstün konumunu köklü biçimde sarstı. Batı dışı toplumlar 1700 lü yıllardan bu yana ilk kez Batı ile rekabet edebilecek seviyeye yaklaştı. Henüz ABD merkezli batının küresel sistemdeki oyun kuruculuk rolü bitmediyse de, 11 Eylül olayları ve ardından 2008 de başlayan ve halen derinleşerek devam eden küresel ekonomik krizin yarattığı sarsıntılar, batının bir kaç asırdır süren dokunulmazlık büyüsünü bozdu. Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Endonezya ve Türkiye gibi yükselen bölgesel güçlerin dünya sistemindeki göreceli ağırlığı son bir kaç yıldır bariz biçimde artmaktadır. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve G-20 gibi uluslararası platformlarda batı dışı ülkeler giderek etkinlik kazanıyor. Hatta BRIC gibi oluşumlar, henüz embriyonik de olsa, batı karşıtı oluşumlar olarak alternatif güç merkezlerine dönüşüyor. Afrika ülkeleri bile on yıl öncesine göre kendilerini daha güçlü görüyorlar. Kuzey Afrika ve Ortadoğu daki halklar küresel hegemonik çözülmenin yarattığı boşluktan yararlanarak, kendi diktatörlerini tarihe gömüyorlar. Özellikle İslam dünyasındaki halklarda bir güven patlaması yaşanıyor. Arap baharı yalnızca baskıcı rejimlere yönelik bir isyan değil elbette. Sokağa dökülen Arap halklarının öfkesi Muammer Kaddafi ye, Hüsnü Mübarek e ve Beşşar Esat a olduğu kadar, aynı zamanda bu liderleri uzun süredir destekleyen Washington, Paris ve Londra gibi güç merkezlerine de yöneliyor de başlayan Arap devrimlerinin yeni yılda da yayılması sürecektir. Suriye ve Yemen başta olmak üzere Arap coğrafyasındaki diktatörler birer birer yıkılacaktır. Suriye deki rejimin yaz aylarına kadar dayanması oldukça güçtür. Diğer Arap ülkelerindeki Monarşiler de zamanla bu dalganın etkisini daha derinden hissedeceklerdir. Devrimci Dalga Çin, Rusya ve Orta Asya yı Etkileyebilir Dahası 2012 yılında daha fazla demokrasi ve ekonomik hak talep eden hareketlerin dünyanın farklı 2012 yılı belki Maya ların öngördüğü gibi dünyanın sonu olmayacaktır. Ancak küresel sistemde siyasi, ekonomik ve yönetim anlamında krizin derinleştiği ve belirsizliklerin arttığı bir yıl olacaktır. bölgelerinde yankı bulması da hayli yüksek olasılıktır. Rusya da şimdiden Putin karşıtı gösteriler başlamıştır. Mart ayında yapılacak Başkanlık seçimlerine kadar Rusya da iç karışıklıklar artması ve Putin in otoriter yönetimine karşı bir devrimci harekete dönüşmesi sürpriz olmayacaktır. Benzer şekilde Kazakistan da da gösteriler başlamıştır. Özbekistan da ise daha önce yaşanan bazı isyanların yeniden alevlenmesi mümkündür. Azerbaycan lideri İlham Aliyev in Ermenistan düşmanlığı ve Karabağ mağduriyeti üzerine inşa edilen meşruluğu ise giderek daha fazla sorgulanacaktır. Özellikle Aliyev ailesine karşı 12 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 13

8 Kuzey Afrika ve Ortadoğu daki halklar küresel hegemonik çözülmenin yarattığı boşluktan yararlanarak, kendi diktatörlerini tarihe gömüyorlar. Özellikle İslam dünyasındaki halklarda bir güven patlaması yaşanıyor. yolsuzluk suçlamalarının, Tunus ve Mısır da gözlendiği gibi geniş halk kitlelerini Azerbaycan da da sokağa dökmeye yetip yetmeyeceğini zaman gösterecektir. Çin ve İran ın durumu ise daha kritiktir Demokrasi dalgasının yarattığı siyasal etkiyi kanlı biçimde Tianenman olayları ile bastıran Çin yönetiminin Ortadoğu daki gelişmeleri kaygıyla izlediği bilinmektedir. Şimdilik kadar yüksek ekonomik büyüme nedeniyle geniş halk hareketleriyle karşılaşmayan Çin de, 2012 de yaşanacak kısmi bir ekonomik durgunluğun kitlelerdeki bastırılmış isyan duygusunu harekete geçirmesi muhtemeldir. İran ın durumu ise Çin e göre daha kırılgandır den beri alttan alta devam eden iç muhalefetin Şubat ayındaki Başkanlık seçimleri öncesinde ve sonrasında yeniden artması hayli yüksek olasılıktır. Bu nedenle İran siyasi elitlerinin 2012 nin ilk aylarında seçim sonuçları halk tarafından hazmedilene kadar, dış dünyaya ve özellikle de ABD ve İsrail ile çatışmacı bir politika izlemesi beklenmelidir. Aslında Suriye rejimine karşı uygulanacak yaptırımlar karşısında Güvenlik konseyinde veto gücünü kullanan Çin ve Rusya ile bölgesel olarak Esat rejiminin yanında saf tutan İran ın temel korkusu, devrimci sürecin kendi ülkelerine de sıçrama riskini görmeleridir. Zira Arap baharı giderek bölgesel bir demokratikleşme hareketi olmaktan çıkmakta, küresel bir isyana dönüşmektedir. ABD deki Wall Street i işgal hareketinden Avrupa daki anti-küreselleşmeci hareketlere kadar yaşanan sokak eylemleri bir birinden tamamen bağımsız değildir de de Avrupa ülkelerinde de Washington da da bu derin dip dalganın, krizi iyi yönetemeyen liderlere karşı artarak devam etmesi hayli yüksek olasılıktır. Dünyada Liderler Değişecek İlginç şekilde devrimci dalga Ortadoğu ülkelerindeki liderleri kanlı biçimde değiştirirken, batılı ülkelerde ise bazen sokak hareketleri bazen de sandıklar yoluyla liderler değişiyor. İtalya ve Yunanistan da liderler henüz seçim olmadan değişti. İspanya da ise krizi yönetmede başarısı bulunan lider sandık yoluyla değişti de ise ABD ve Fransa da seçimler var. ABD de başkan Obama nın yeniden seçilme şansı bulunmakla birlikte, bu hiç kolay olmayacaktır. Ekonomik büyüme son derece zayıftır. İşsizlik büyük sorundur. Rakipleriyle mücadelede çok başarılı sayılmaz. Obama nın tek şansı muhalefetin zayıf olmasıdır. Demokrat partili Obama nın vergi politikalarına ve sağlık alanındaki reformlarına karşı çıkan muhafazakarlar, ne yazık ki krizden çıkış konusunda halkı ikna edecek yeni politikalar üretme konusuna başarısızdırlar. Üstelik Cumhuriyetçiler Bush döneminde iç ve dış politikada yapılan yanlışların faturasını hala ödüyorlar. Fransa gibi Avrupalı liderler ise Obama ya göre çok daha kötü durumdalar. Kriz ortamında artan işsizlik ve diğer sosyal sorunlar Sarkozy nin omuzundaki en büyük yükü oluşturuyor. Ermeni sorunu gibi konuları parlamentoya getirerek popülist söylemlerle ayakta kalmaya çalışan Sarkozy nin şansı Obama ya göre daha da zayıf görünüyor. Şunu söylemek mümkün: ABD, Avrupa ve Rusya gibi ülkeler bugün karşılaştıkları devasa sorunları çözmede halklarına önderlik edecek vizyoner, karizmatik ve ilham verici siyasi liderlikten mahrumlar. Ne yazık ki mevcut liderlere alternatif olabilecek güçlü adaylar da yok. Bu anlamda tarihsel olarak dünyada ilerlemecilik rolünü kaybeden batı dünyasında bugün ciddi bir kaht-i rical sorunu vardır. Mevcut paradigmaları değiştirecek esaslı liderler çıkmadığı sürece de Batının küresel sistemdeki rolü giderek azalacaktır. Öte yandan batı dünyasında bugün yalnızca liderlik sorunu da yoktur. Toplumlara yol gösterecek ve kitleleri sürükleyecek fikirler ve teoriler üretmede de batı yetersiz kalmaktadır. Liberal mekanizmaların tıkandığı noktada devreye girmesi beklenen sol fikirler, Marksizmin bir ideoloji olarak ahlaki ve siyasi anlamda inandırıcılığını yitirmesi nedeniyle etkili olamamaktadır. Bu nedenle Liberalizmin yetersiz kaldığı yerde ciddi fikirlerin yerini popülizm ve milliyetçilik doldurmaktadır. Başka deyişle, Batı toplumlarının açmazı yalnızca lider yoksulluğu ile sınırlı değildir. Kritik düşünebilen entelektüel liderlik yoksunluğu da sistemik krizlerden çıkışı zorlaştırmaktadır. Her şeye çare imiş gibi görülen bilgisayar teknolojisi ise ne yazık ki, düşünen ve çözüm üreten insan beyninin yerini tutamamaktadır. Türkiye İçin 2012 Yılı Zor Bir Yıl Olacak 2012 yılı belki Maya ların öngördüğü gibi dünyanın sonu olmayacaktır. Ancak küresel sistemde siyasi, ekonomik ve yönetim anlamında krizin derinleştiği ve belirsizliklerin arttığı bir yıl olacaktır. Türkiye olarak bizi de yakından etkileyecek olan bu zorlu yılda, Suriye krizinden Irak ın güvenlik sorunlarına ve AB ile yılın ikinci yarsında yaşayacağımız muhtemel siyasi krize kadar pek çok sorunla uğraşmak zorunda kalacağız. Dış politikada AK Parti hükümeti son on yılın belki de en zor dönemlerinden birini yaşayacaktır. Sıfır sorun söylemi reel-politikteki zorluklar nedeniyle ciddi bir eleştiri konusu olmaya devam edecektir. Arap dünyasındaki krizler ve istikrarsızlıklar ekonomik büyüme için gerekli olan pazarların daralmasıyla sonuçlanabilir. Suriye ve Irak en büyük handikap olarak hükümeti zorlayacaktır. Ermeni sorunu Nisan ayında muhtemelen ABD ve bazı batılı ülkelerde yeniden gündeme getirtilecektir. Yeni Anayasa yapım süreci, bazen aksamalara uğrasa da devam edecektir. Başbakan Erdoğan ın Kürt sorununu çözme yolunda cesaretli adımlar atma konusunda muhtemelen daha kararlı ve cesaretli davranacaktır. Farklı kesimlerle uzlaşma ve yakınlaşma Erdoğan ın temel siyasi stratejisi olacaktır. Bir mucize gerçekleşmediği sürece, AB ile ilişkiler Temmuz ayından itibaren ciddi bir krize girecektir. Tüm bu sorunlara rağmen, Türkiye nin en büyük şansı krizlere karşı hazırlıklı yakalanmasıdır. Siyasi istikrar ve ekonominin büyüme trendinin devam etmesi halinde, tüm zorluklara rağmen Türkiye nin 2012 yi iç ve dış politikada bir başarı hikayesine çevirme şansı ise hiç de az değildir. SDE Uluslararası İlişkiler Programı Koordinatörü, Prof. Dr. * 14 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 15

9 Sıfır Sorun dan Sıfır Barış a mı? Alper TAN* Türkiye nin halka dayanan siyaseti bölgede rahatlıkla karşılık ve destek bulurken Batı lı güçler sadece tabansız diktatörlerin desteğini alabiliyor. O nedenle Batı nın bölgede daha fazla tutunamayacağı ve tası-tarağı toplayıp ayrılması mukadder görünüyor. Son yıllarda Ortadoğu ve İslam ülkelerinde neredeyse her gelişme Türkiye nin tezlerini güçlendirdi. Bundan Müslüman dünyası da son derece memnun görünüyor. Ancak bu ülkeleri halklarına rağmen uzun yıllardır babadan oğla saltanatla yönetenler hariç. Türkiye nin Stratejik derinlik teorisi hayata geçmeye başladı. Ankara nın, Filistin meselesine el atması, komşularıyla Sıfır sorun siyasetine başlaması, siyasetini, ekonomisini, diplomasisini sadece Batı istikametinden kurtarıp çok yönlü ve çeşitlendirilmiş hale getirmesi, daha da önemlisi bunların hepsinden misliyle karşılık bulması, başarı sağlaması, Batı dünyasını düşündürmeye başladı. Üstelik Ankara, bütün bunları, cumhuriyetin ilk günlerinden itibaren devletin kalbine çöreklenmiş, gizli servis yapılanmalarının engelleme çabalarına rağmen başarıyordu. Yeni Ankara, bir yandan kendi içindeki ABD-NATO gizli yapılanmalarını temizlemeye çalışıyor diğer yandan da Batı nın Ortadoğu daki düzenini değiştirmeye kalkışıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan ın İsrail e 2009 yılında Davos ta One minute çıkışı, Türkiye nin yeni dış politikasına yeni bir boyut ve farkındalık getirdi. Müslüman halklar, Yeni Türkiye yi tam olarak keşfettiler yılında yaşanan Mavi Marmara olayı ise One minute in içinin boş olmadığını teyit etti le başlayan Arap baharı süreçlerinin, One minute ve Mavi Marmara hadiselerinin arkasından başlaması tesadüf sayılmamalı İşte bütün bu gelişmeler ABD, Avrupa ve Rusya yı ciddi biçimde telaşlandırdı. Bu günlerde Ortadoğu da Türkiye ve Batı dünyası arasında devasa bir örtülü savaş yaşanıyor. Bir yanda Türkiye ve bölgede onu destekleyen güçler, karşısında da İsrail destekli Haçlı bloğu. Türkiye nin halka dayanan siyaseti bölgede rahatlıkla karşılık ve destek bulurken Batı lı güçler sadece tabansız diktatörlerin desteğini alabiliyor. O nedenle Batı nın bölgede daha fazla tutunamayacağı ve tası-tarağı Geçen yılın sonlarında gündeme oturan Wikileaks ifşaatlarının esas amacı, Ortadoğu daki liderlerin birbirleri aleyhine konuşmalarını deşifre ederek bölge ülkelerinin birbirlerine düşmesini temin etmekti. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Wikileaks sürecini planlayanların hevesleri kursaklarında kaldı. Bölgede gelişmeler, Türkiye nin planlarına uygun şekilde ilerledi. 20. yüzyılın başında Batı eliyle Ortadoğu da kurulan düzen artık hızla değişiyor. Bölge halkları duruma el koyarak kendi düzenini kurma çabasını gösteriyorlar. Arap baharı olarak isimlendirilen gelişmelerin temelinde bu var. Ancak bu süreçlerin ayak seslerini önceden duymaya başlayan Batı dünyası, kendi kontrollerinin dışında gelişen bu durumu ters yüz etmek için harekete geçti. Geçen yılın sonlarında gündeme oturan Wikileaks ifşaatlarının esas amacı, Ortadoğu daki liderlerin birbirleri aleyhine konuşmalarını deşifre ederek bölge ülkelerinin birbirlerine düşmesini temin etmekti. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Wikileaks sürecini planlayanların hevesleri kursaklarında kaldı. Bölgede gelişmeler, Türkiye nin planlarına uygun şekilde ilerledi. Türkiye nin öncülüğünde 2010 yılı Eylül ayında kurumsal hale gelen Cidde merkezli İslam ülkeleri istihbarat koordinasyonu işe yaradı. Wikileaks ifşaatlarına karşı geliştirilen strateji sonuç alıcı adımların atılmasını sağladı. Tunus da, Fransa nın ve Batı nın kadim dostu Zeynelabidin Bin Ali ve rejimi birkaç haftada tepetaklak oldu. ABD ve Avrupa nın piyonu olan diktatör Hüsnü Mübarek, rejimiyle birlikte Mısır da devrildi. ABD ve Avrupa nın gizli dostu olan Libya diktatörü Muammer Kaddafi ise dostlarının örtülü desteği sayesinde ancak 5-6 ay dayanabildi. Batı dünyası, Yemen, Bahreyn, Irak, Suriye ve Lübnan gibi bölgelerde Sünni-Şii çatışmasını körükledi. İslam dünyasının bir mezhep savaşına girişerek Batı ve İsrail karşısında tehdit veya tehlike olmaktan çıkmasını planladılar. Fakat tutturamadılar. En azından bu güne kadar bu olmadı. 16 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 17

10 aldılar. Filistin davasında 2012 de çok önemli adımlar atılabilir. İlerleyen süreçlerde Filistin de yer yer sıkıntılar da çıkabilir. Ancak Filistin in bütünlüğü konusu Filistinli grupların iradesinin de üstünde bir boyut kazanmış ve İslam dünyasının onur meselesi haline gelmiş durumda. Ortadoğu da bu pozitif gelişmeler yaşanırken ABD askerlerinin çekilmesinin hemen ertesinde Irak ta Başbakan Maliki ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi arasında başlayan siyasi çatışma çok manidar. Görünen o ki Yemen ve Bahreyn de başlatılmak istenen ama sonuç alınamayan mezhep çatışması, bu defa Irak ta ateşlenmek isteniyor. Ve ne yazık ki bu sürece Başbakan Maliki ve İran alet oluyorlar. Bölgede Arap baharını hazana çevirme girişimleri söz konusu. Türkiye karşıtı ülkelerin diğer maksadı ise Ankara nın Komşularla sıfır sorun siyasetini, Komşularla sıfır barış noktasına getirmek. Kıbrıs etrafında dolaşan petrol ve gaz gerilimi de, Türkiye nin Ermenistan la ilişkilerini düzeltmeye çalıştığı bir dönemde, Fransa da, Soykırım iddiasını reddedenlere ceza getiren yasa kabulü de bu sürecin diğer işaretleri... Türkiye, eski Türkiye değil. ABD ve Avrupa da eskisi gibi değil. siyasi olarak, sosyal olarak, ekonomi ve diplomasi olarak her geçen gün büyüyen bir Türkiye karşısında, siyasi bütünlüğü zayıflamış, mali krizlerle boğuşan hem zihniyet hem siyaset hem sosyal hem de mali yönden hastalıklı bir Batı görüntüsü izliyoruz. Türkiye umarım kaderin açtığı bu şans kapısından onurla girer ve tarihin akışını değiştirecek yeni bir sürecin mimarı olur. Bunu yapmak için hiç olmadığı kadar şanslıyız. toplayıp ayrılması mukadder görünüyor. Libya da bunun bir örneğini gördük. Türkiye ye çalım atmaya çalışan ve Ankara yı devre dışı bırakarak Libya ya girme girişiminde bulunan Fransa ve müttefikleri, istedikleri neticeyi alamadılar. Gelişmeler, Türkiye nin siyasetini güçlendiriyor. Tunus ve Mısır da yer yer sıkıntılar yaşansa bile Batı bu gelişmelerden hiç de memnun değil. Şimdi Suriye ve Irak ta önemli gelişmeler yaşanıyor. ABD ve Avrupa da bazı ülkeler, Suriye de Beşşar Esad rejimini gizli gizli destekliyor. Bunu Suriye yönetiminin adamları bile, özel görüşmelerde itiraf ediyorlar. Hatta Esad ı şu sıralar İsrail in de desteklediğini söylersek yanlış olmaz. Esad a destek konusunda ilginç olan bir durum da, bu konuda İsrail ve İran ın aynı noktada buluşmuş olmaları Bu da kaderin ilginç tecellilerinden biri olsa gerek. Türkiye, ise Baas rejimine karşı Arap Birliği ile ortak hareket ediyor. Türkiye, İslam ülkelerinin kendine olan desteğini daha da güçlendirmek ve İsrail-Batı koalisyonunun elini zayıflatmak için Filistinli grupları birleştirme sürecini başlattı. Kavgalı kardeşler, El Fetih ev Hamas liderleri, Aralık ayında Konya da bir araya getirildi, son karar verildi. El Fetih ve Hamas, Filistin Kurtuluş Örgütü çatısı altında bütünleşme kararı SDE Yüksek İstişare Kurulu Üyesi* Türkiye Modeli ve Tecrübesi Arasında Arap Baharı Arap Baharı kazandığı demokratik ivme ile başta Türkiye olmak üzere eksik demokrasiler için bir katalizör işlevi üstlenebilir mi? Bu soruyla da yetinmeyerek bir adım daha ileri gidersek acaba Arap Baharı ile demokratikleşme literatüründe Ortadoğu istisnacılığı bir nebze kırılırken liberal demokrasinin temsilî vasfı genişleyerek daha katılımcı, daha diyalojik ve daha radikal bir demokrasinin pratik imkânlarını bize sunabilir mi? 17 Aralık 2010 da Tunus taki Sidi Bu Zeyd kentinde Muhammed bin Azizi isimli genç seyyar satıcı, belediye yetkililerinin tezgâhına el koyması ve bir kadın zabıtanın da kendisini tokatlaması sonrasında yaptığı şikâyeti ilgili makamlarca dikkate alınmayınca kendini yakarak gerçekleştirdiği protesto Arap Baharı nı ateşledi. Geçen bir yılda Tunus ve Mısır daki dikta rejimleri göreceli barışçıl bir şekilde düşerken Libya da NATO nun himayesindeki saldırılar sonucunda Kaddafi ve rejimi ortadan kalktı. Öte yandan Suriye de bir değişimin olup olmayacağı, olacaksa da nasıl seyredeceği belirsizliğini koruyor. Aslında bu belirsizlik bir kaostan ziyade her sürecin ve hassaten devrimlerin devam ederkenki ontolojik belirsizliklerinden kaynaklanmaktadır. Kısacası Gramsciyen bir okumayla devrimler, eskinin ölmekte ama yeninin Murat ÇEMREK* doğamadığı bir alacakaranlık kuşağı halini yansıtmaktadırlar. Dahası her devrim hazırlayıcılarının içindeki en örgütlü grup tarafından sahiplenildiğinde devrim sonrasının siyasal inşa süreci başlarken Jacoben in dediği gibi devrim kendi çocuklarını yemektedir. Diğer yandan Bahreyn de protestolar rejim değişikliğiyle taçlanmadıysa Bahreyn in Körfez İşbirliği Konseyi nden talep etmesiyle başta Suudi Arabistan ın gönderdiği 1500 asker olmak üzere Birleşik Arap Emirliklikleri (BAE) ve Kuveyt in bölgeye asker ve polis gücü göndermesi dolayısıyladır. Ara sıra protestolar nüksetse de şimdilik askerî yöntemlerle sular zapt-urabt altına alınmış gibi gözüküyor. Yemen de ise protestocular şiddet dâhil denedikleri bütün yollar Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih i koltuğundan edemedi. Göreceli bir şekilde ister petrol zengini ya da 18 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 19

11 Ortadoğu sosyo-kültürel boyutu bakımından İslam ın bir din, medeniyet ve kültür kuşağı olarak kalpgâhlığını yapmasıyla, teolojik çerçevesi bir yana, İslam-demokrasi tartışmalarının merkezinde yer almıştır. değil monarşiler devrimin birinci dalgasını kalıtsal meşruiyetleri ile aşmasını bildiler ve görünen o ki kâğıt üstündeki Cumhuriyetlerin bir bölümü kâğıttan kaplanlar gibi mürekkepleri kurumadan akıp gittiler. Arap Baharı olarak adlandırılan bu devrim süreci başladığından bu yana hem Türk medyası ve entelijansiyasında hem de dünyanın geri kalanının haber kanallarında Türkiye nin demokratikleşmesiyle ilintiler kurulmaya çalışıldı. Bu minvalde elinizdeki yazının temel sorusu şudur: Daha kendi demokratik konsolidasyonunu tamamlayamamış Türkiye, nasıl olur da Arap ülkeleri için bir demokrasi modeli haline gelebilir? Bu sorudan hareketle bir sonraki soru şöyle olabilir: Arap Baharı kazandığı demokratik ivme ile başta Türkiye olmak üzere eksik demokrasiler için bir katalizör işlevi üstlenebilir mi? Bu soruyla da yetinmeyerek bir adım daha ileri gidersek acaba Arap Baharı ile demokratikleşme literatüründe Ortadoğu istisnacılığı bir nebze kırılırken liberal demokrasinin temsilî vasfı genişleyerek daha katılımcı, daha diyalojik ve daha radikal bir demokrasinin pratik imkânlarını bize sunabilir mi? Ortadoğu sosyo-kültürel boyutu bakımından İslam ın bir din, medeniyet ve kültür kuşağı olarak kalpgâhlığını yapmasıyla, teolojik çerçevesi bir yana, İslam-demokrasi tartışmalarının merkezinde yer almıştır. Aslında 1979 daki İran Devrimi nden bu yana hararetle tartışılagelen İslam-demokrasi tartışmaları bir yüzyıl önceki, İslam terakkiye mâni midir? sorusu gibi hakiki bir cevap aramaktan çok polemiğe ve spekülasyona yönelik bir gayretkeşliğe su taşımıştır. İslam dinini temel referans alan çeşitli devlet yapılarında İslam, b/ilimsel gelişmeyle uyumlu olduğundan terakkiye mâni olmadığı izahtan varestedir ve İslam-demokrasi ilişkisi de Müslüman toplumlarının siyasal yöneticilerini seçmesiyle ilintilendirilebilir. Öte yandan demokrasi bir nirvana noktası olmayıp bir mükemmelleştirme süreci olarak değişik varyantları ile karşımıza çıkar. Elbette bugün için demokrasi timsali gözüken devletlerde geriye ket vurmalar, zikzaklar ve gelgitler de yaşanabilir ve temel hak ve özgürlükler tehlikeye girdikçe demokrasinin yapıtaşı aşınmakta hatta çatlamaktadır. 11 Eylül sonrasında ABD de yaşanan histeri krizi eşliğinde çıkan Yurtseverlik Yasası bahsettiğimiz tarihî kırılma noktalarından birini oluşturmaktadır. Öte yandan Ebu Gureyb cezaevinde yaşanan insanlık dramı başta olmak üzere ABD işgali esnasında Irak ta yaşanan bütün meşum olayları akılda tutarak bu işgalin Irak ta rejim değişikliğiyle sonuçlandığını da unutmamak gerekir. Yoksa işgal öncesinde I. Körfez savaşı sonrasında yoğun ambargoya rağmen Saddam ve ceberut rejimi kaçak petrol gelirleriyle bile ayakta kalmayı başarabilmiştir. Demokrasiye işgal yoluyla gidilmesi demokrasinin en hazin paradokslarından biri olarak II. Dünya Savaşı sonrası Almanya ve Japonya örneklerinde de aynı yolun takdis edilmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Zaten demokrasi popüler bir kavram olarak II. Dünya Savaşı sonrasında pozitif değer atfedilen bir kavrama dönüşmüştür. Bu bakımdan İslam ile demokrasiyi uzlaştırma çabaları ise daha yenidir. Arap Baharı, birçok krizin birleşmesiyle ortaya çıkan bir kriz olmuştur. Küreselleşmenin belkemiğini oluşturan iletişim ve ulaşım alanlarındaki dijital devrim, Westphalian anlamdaki klasik egemenliğe meydan okuduğu gibi ulus devletler de adeta topal ördekler gibi küreselleşen ekonomi karşısında siyasal ontolojileri bakımından anakronizme düşmektedirler. Öte yandan, nasıl ki her ülkenin küreselleşmesi aynı hızda olmuyorsa finans piyasaları da küreselleşmenin dinamosu olurken emek piyasalarının küreselleşmesinde eksik rekabetten bahsetmek için bile erkendir. Yine de küreselleşme kapalı toplumların üstündeki ölü toprağını kaldırırken ulus devletin tektipleştiricilik adına kamusal alandan dışladığı ve siyasal erk ile hem ötelediği hem de ötekileştirdiği bütün kimlikler birer birer tarih sahnesine dönmektedir. Bu kimlikler kendilerin çalınan görünürlüklerini varlıklaştırarak kendilerini görünmez kılan despot siyasal anlayışlardan intikamlarını almaktadırlar. Böylece hortlayan her kimlik yoksunluğunu siyasallaştırarak tarih sahnesine döndüğü gibi demokratikleşen her ortamda siyasal temsil talebini daha fazla dillendirmektedirler. Böylece sahneye gelen her kimlik kadim fay hatlarını tetiklediği gibi bizi olası depremlere karşı teyakkuzda olmaya itmektedir. Irak ın işgali demokratikleşme ile sonuçlanabileceği gibi aynı işgal Şii-Sünni ve Arap-Kürt çatışma potansiyellerini de içermektedir. Bir de bu saydığımız krize küresel mali krizin Avrupa da İtalyan ve Yunan hükümetlerinin yıkılmasıyla sonuçlandığına dikkat edersek paradoksal bir şekilde Arap Baharı Batı nın ekonomik krizi devam ederken kendine bir yaşam alanı buldu. O yüzden de küresel dünyadan bahsedemediğimize göre; Libya örneğinde olduğu gibi Kaddafi yle mündemiç devletimsi bir siyasal yapının ve ulus denilmekten uzak sosyal dokunun uluslaşmasına tanıklık edeceğiz bu süreçte. Bu bağlamda Kaddafi nin öldürülmesi görüntüleri de içinde yaşadığımız yüzyılın öncekiler kadar şiddet dolu geçeceğini göstermektedir. Belki de bu tür şiddet görüntülerinin bu kadar vulgar gösterildiği bir dünyada bütün anakronikliğine rağmen dikta rejimleri hâlâ varlıklarını sürdürebilmektedirler. Hatta İran bölgesindeki değişime farklı bir okuma geliştirmekle kalmayıp Küreselleşme kapalı toplumların üstündeki ölü toprağını kaldırırken ulus devletin tektipleştiricilik adına kamusal alandan dışladığı ve siyasal erk ile hem ötelediği hem de ötekileştirdiği bütün kimlikler birer birer tarih sahnesine dönmektedir. değişime karşı bir duruş da sergileyebilmektedir. Zaten diyalektiğin gereği olarak bir demokratikleşme dalgasından bahsettiğimiz kadar küresel mali krizde gücüne güç katan Çin, uyum söylemiyle demokratik çoğulculuğu daha rüşeym halde boğmaya namzet olduğunu ve bunun için de yeterli ekonomik beceri ve kapasiteye sahip olduğunu ispatlamıştır. Anlattığımız çerçeveyi göz önüne aldığımızda yukarıda değinilen sorulara şu şekilde cevaplar verilebilir. Öncelikle Türkiye eksik demokrasisine rağmen bir model olarak tebarüz etmesinde hem kökleri Kanun-i-Esasi ye kadar götürülebilecek zengin bir demokrasi deneyimine sahip olduğu gibi 2001 ekonomik krizinden sonra toparlanıp ev ödevlerini yerine getiren Türkiye özellikle üç seçimdir oy oranını arttıran iktidar partisinin rol modelliğinin de etkisi vardır. Türkiye, demokrasinin en iyi uygulaması olduğundan değil az zamanda çok ve büyük işler yapan bir iktidar ile taçlandığından demokratik numune haline gelmiştir. Aynı şekilde Arap Baharı, Türkiye gibi eksik demokrasilerin kendilerine çekidüzen 20 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 21

12 Halksız bir demokrasinin mümkün olmadığını kavrayan Türkiye, kendi ve bölgenin demokratikleşmesinde halkların temel taleplerinden yana ilkesel bir tavır koyarak nerede durduğunu netleştirmiştir ve rol model olmak da işte budur. vermeleri için bulunmaz bir nimettir. Ortadoğu demokratikleştikçe Türkiye bölgedeki konumu itibariyle daha fazla demokratikleşme sancısı çekeceğinden daha başarılı bir demokrasinin doğum kanallarını kapatmak abesle iştigal olacaktır. Zaten bölge ülkeleri arasındaki ilişkiler ivmelendikçe başarılı bir demokrasi olarak Türkiye daha iyi bir konum kazanacağı ortadadır. Arap Baharı sadece bu lokal ve bölgesel izdüşümlerinden ziyade küresel demokrasinin gelişmesinde etkili bir pratik sunmaktadır. Mademki yeryüzünde demokratikleşmeyen bir coğrafya kalmıyorsa liberal demokrasinin ontolojisi ve epistemolojisinin yeniden yazılması gereği ortadadır. Böylece Arap Baharı artan demokrasi taleplerini liberal demokrasiyi de demokratikleştirerek cevap verecektir. Böylece Arap demokrasi anlayışı pekiştikçe kendisinin bir model haline gelmesinden daha doğal bir şey kalmayacaktır. Bütün bunların ötesinde Suriye deki karşı dalgayı düşünerek Arap Baharı nın geldiği nokta itibariyle şöyle çetin bir soru cevap beklemektedir: Eğer Suriye deki rejim varlığını devam ettirirse Türkiye yaptığı sert çıkışları sonrasında nasıl bir manevra yaparak yoluna devam edebilecektir? Eğer böyle bir manevra alanı kalmadıysa neredeyse ellerinden gelse Türkiye yi Suriye ye saldırtacak savaş tamtamlarının daha iyi bir planları mı vardır? Arap Baharı eşliğinde Türkiye yi bekleyen bir başka kritik gündem de Mısır ın Türkiye den daha önce sivil bir Anayasa yapacak olmasıdır. Böyle bir gelişme yaşanması durumunda aynen Doğu Bloku ülkelerinin Türkiye den evvel Avrupa Birliği ne (AB) üyelik kazanmaları gibi bir garabetin yaşanmasıyla nihayetlenecektir. Arap Baharı zaten NATO nun Libya da ne işi var argümanından Libya ya en büyük deniz muharip gücünü göndermeye varan bir savrulmayı barındırdığı gibi Suriye ile stratejik ortaklıktan Adana Mutabakatı öncesine döndüğümüz bir revizyonu da içermelidir. Türkiye özgürlük talebinde bulunan halkların demokratikleşmesinden yana tavrıyla revizyonu hangi bağlamda yapacağını zaten göstermiştir. İşte halksız bir demokrasinin mümkün olmadığını kavrayan Türkiye, kendi ve bölgenin demokratikleşmesinde halkların temel taleplerinden yana ilkesel bir tavır koyarak nerede durduğunu netleştirmiştir ve rol model olmak da işte budur. SDE Uzmanı, Doç. Dr.* ABD Sonrası Ortadoğu da Dengeler Aslında savaşın kaybedeni Irak halkı gibi görünse de gerçek kaybeden ABD dir. Bu gerçeği Obama ifade edemedi belki ancak ülkesinin Irak işgalini tarihin yargılayacağını belirterek başını eğdi ve Irak savaşını bitirdi. Irak a Afganistan işgalini de eklersek kan, para, siyasal, sosyal ve insani bilanço, bölgesel faturanın ABD yi tüketen korkunç boyutları ortaya çıkar. ABD nin Irak ta Bıraktığı Enkaz ABD 8 yıl önce işgal ettiği Irak tan 16 Aralık 2011 de tamamen çekildi. Arkasında kelimenin tam anlamıyla bir enkaz bıraktı. İşgalin kanlı bilançosu insanlık adına utanç verici bir tablo. 1 milyonun üzerinde sivil Iraklı öldü. 2 milyonun üzerinde insan yaralı ve sakat kaldı. Milyonlarca dul, yetim ve tecavüze uğramış insan var Amerikan askerinin öldüğü söylense de gerçeğin bunun 4-5 katı olduğu da biliniyor. Savaşın ABD ye faturasının 1 trilyon doları geçtiği belirtiliyor. ABD Savunma Bakanı Panetta, Irak ın işgali için dökülen kana ve harcanan paraya değdi diyebiliyor. Ne için? 11 Eylül ün intikamı için! Dünyaya şiddet ve savaşla yön vermek için! Müslüman, doğulu ve kendinden olmayanları hizaya getirmek için! Irak halkı üzerinden Müslümanları aşağılamak için! Irak a demokrasi Aydın BOLAT* getirmek için! Kitle imha silahlarından kurtulmak ve uluslararası terörü önlemek için! İşgalin başında Bush un Neocon takımı amaçlarını böyle ortaya koymuşlardı. Şimdi Obama nın Savunma Bakanı evet oldu ama değdi diyor. Bilanço sadece kan mı, para mı hayır! Irak ta bir tarih ve uygarlık mirası hoyratça yağmalandı. Ebu Gureyb işkenceleri insan hakları ihlalleri anlamında vicdanlara kara bir leke olarak kazındı. İslam dünyasında ve bütün dünyada Amerikan karşıtlığı tavan yaptı. Demokrasi adına sadece ortada bir seçim sandığı var. Kitle imha silahları ise bir türlü bulunamadı. Irak taki devlet yapısı güçsüz, kırılgan, siyasi entrikalara, yolsuzluklara, mezhep ve etnik temelli kayırma, guruplaşma ve çatışmalara açık durumda. Irak ta terör hayatın günlük bir parçası gibi. Her gün terör saldırılarında onlarca 22 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 23

13 Bölgede mezhep ve etnik çatışmalar Batı-İsrail ekseninin en çok istediği şey. Irak taki bu yeni konjonktür ve dengeler Türkiye ile Kuzey Irak Kürt Bölgesi arasında daha ileri yakınlaşmalara yol açabilir. Iraklı can veriyor. Devlet kurumları işlemiyor. Güvenlik sistemi çalış(a) mıyor. Ordu yok polis yok. Mezhebi ve etnik milisler iç çatışmaların ve terörün bizzat aracı. Ülkenin petrol gelirleri, altyapısı, yetişmiş insan gücü onarılmaz yaralar almış. Halk yoksullaşmış, çoğu içeride ve dışarıda göçmen durumunda. Egemen ve istikrarlı denilen Irak fiilen üçe bölünmüştür. Kuzey de Kürtler, Güney de Şiiler egemendir. Orta kesimdeki Sünniler ise Saddam ın mirasını taşıdıkları için savaşın kaybedenleridir. Hem içerideki bu güç dengeleri hem de bölgedeki komşuları itibari ile Irak, etnik ve mezhepsel olarak ciddi sıkıntılar yaşama potansiyeline sahiptir bugün. Irak bugün dokuz yıl öncesinden daha demokratik ve daha güvenli değil. Aslında savaşın kaybedeni Irak halkı gibi görünse de gerçek kaybeden ABD dir. Bu gerçeği Obama ifade edemedi belki ancak ülkesinin Irak işgalini tarihin yargılayacağını belirterek başını eğdi ve Irak savaşını bitirdi. Irak a Afganistan işgalini de eklersek kan, para, siyasal, sosyal ve insani bilanço, bölgesel faturanın ABD yi tüketen korkunç boyutları ortaya çıkar. ABD Artık Tek Süper Güç Değil Küresel finansal krizle boğuşan ABD siyasi ve stratejik olarak güç kaybetti. Irak tan sonra Afganistan dan da kaçarak evine kapanmak için çabalıyor. Küresel hegemonya iddiasını dünyanın tek süper gücü imajını çoktan tüketti. Avrupa nın kriziyle bile ilgilenmiyor! Sadece bölgesel bir güç ve hala bir küresel oyuncu. Bu günlerde yüzünü giderek Asya-Pasifik bölgesine çevirse bile yeni ekseninde de ABD nin güç toplaması kolay değil. Leon Panetta ve Hillary Clinton pasifik ekseninin müjdesini verirken bir bakıma Ortadoğu ve onun doğusundan çekildiklerini açıklamış oldular. Ortadoğu da sadece bölgesel, siyasal, sosyal bir enkaz değil arkalarında ciddi bir stratejik boşluk bıraktılar. Arap Baharındaki Tunus, Mısır, Libya ve Suriye deki ikincil, üçüncül ve yardımcı oyuncu rolleri ABD nin bugünkü halini özetliyor aslında. Irak, Suriye ve Filistin de Yeni Dengeler: a. Irak taki Gelişmeler Bölgedeki Dengeleri Belirleyebilir Irak üzerinden savaş ve güç paylaşımı devam ediyor. İşgal sonrası fiilen bölünmüş olan Irak ta en güçlü grup olan Şiiler ve Sünniler arasındaki çekişmeler her an ciddi çatışmalara dönüşebilir. Bunun ilk işareti 15 Aralık ta ABD askerleri ülkeden ayrılır ayrılmaz Şii Başbakan Maliki tarafından; Cumhurbaşkanı yardımcısı Sünni lider Tarik El Haşimi, Başbakan Yardımcısı Salih El Mutlak ve Maliye Bakanı Rafi al-isawi gibi Sünni siyasetçileri hakkında terör saldırılarıyla ilişkili oldukları gerekçesiyle yüksek mahkeme tarafından tutuklama kararı çıkartılması ve yurtdışı yasağı getirilmesidir. Sünni liderlerin de Bağdat ta meydana gelen krizin çözümü için Kürt bölgesine gittikleri ve burada Talabani ve Barzani nin himayesinde kapsamlı görüşmeler yaptıkları biliniyor. Maliki nin otoriter ve mezhepçi tutumu karşısında Irakiye listesindeki bakanlar hükümetten çekilirken hem Sünni vekiller hem Kürt vekiller meclis çalışmalarına katılmayacaklarını açıklamışlardır. Bu siyasi kriz Sünnilerin yoğun yaşadığı Selahattin ve Diyala nın ardından Anbar da da vilayet Meclisi üyeleri Ortadoğu da sadece bölgesel, siyasal, sosyal bir enkaz değil arkalarında ciddi bir stratejik boşluk bıraktılar. Arap Baharındaki Tunus, Mısır, Libya ve Suriye deki ikincil, üçüncül ve yardımcı oyuncu rolleri ABD nin bugünkü halini özetliyor aslında. Federe vilayet kurulması yönünde kararlar alınmasına yol açmıştır. Bu süreçte sivilleri hedef alan bombalı saldırılar Bağdat ı cehenneme çevirirken Irak ın yeni bir terör ve şiddet sarmalına girdiğini göstermiştir. Böylece Maliki nin tutumu ile tırmanan siyasi kriz Şii-Sünni gerginliğini tehlikeli bir aşamaya getirmiş ve Irak ın federe bölgelere bölünmesi ihtimalini güçlendirmiştir. Bu gelişmeler Sünnileri Kürtlere yaklaştırırken Irak ın içinde yeni dengelerin oluşmasının yolunu açmış gözüküyor. Nüfusunun yüzde 65 i Şii olan Irak ta İran ın etkisi ABD nin işgali sonrası daha da güçlendi. Suriye ye karşı Arap Birliği nin kararlarına katılmayan Şii ağırlıklı Irak yönetimi Tahran ve Şam eksenli bir çizgide durma niyetinde. İran ın Suriye yi kaybetme ihtimaline karşı Irak ta kontrolü elinde tutmak istemesi düşünülmelidir. Türkiye Irak ta son yıllarda bütün gruplara eşit mesafede yaklaşan bir politika izlerken genel de Sünni Araplara yakın dururken, Irak Kürdistan bölgesiyle de yakınlaştı. İşgal döneminde de Türkiye Irak la hep ilgilendi. Irak ta yabancı güçlerin tek başına hâkimiyet kurmasını engellemeye çalıştı. Özellikle çatışmadan İran ın etkisini dengelemeye uğraştı. Hakkındaki tutuklama kararı nedeniyle Kuzey Irak a sığınan Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi nin kritik açıklamaları ve Türkiye ye çağrısı dikkate değer: ABD bizi üstesinden gelemeyeceğimiz sorunlarla bıraktı. Bizde istikrar olmaz ise sizde de olmaz. Irak ta hukuk devletini kurmamıza yardım etmelisiniz. Bu Türkiye nin kaderi, Ortadoğu da büyük oyuncu olmanız, Irak halkına sahip çıkmanızı gerektiriyor. Büyük ağabey ve dürüst bir partner olarak Türkiye ye güveniyoruz. İran Suriye yi kaybederim diye Irak ta kontrolü ele geçirmek istiyor. Komşuların müdahalesine karşı durabilmek için desteğinize ihtiyacımız var. Türkiye bu çağrılara duyarsız değil. Bölgede mezhep ve etnik çatışmalar Batı-İsrail ekseninin en çok istediği şey. Irak taki bu yeni konjonktür ve dengeler Türkiye ile Kuzey Irak Kürt Bölgesi arasında daha ileri yakınlaşmalara yol açabilir. Ekonomik ve siyasi entegrasyon için sürpriz adımlar atılabilir. Kuzey Irak ın ve Irak ın kaderi, bölgenin geleceği Türkiye nin stratejik tercihlerinde ve diplomatik becerilerinde saklı. b. Suriye de Arap Birliği ve Türkiye Belirleyici Suriye Arap Birliği gözlemcilerine kapılarını açtı. Arap Birliği nin protokolünü imzaladı. Peki, Esad neden boyun eğdi ve Arap Birliği gözlemcilerinin hedefi ne? Esad köşeye sıkıştı ve boyun eğdi. Çünkü Esad ın Arap Ligi içinde ayrılık çıkarma girişimleri başarısız kaldı. Arap Ligi nin Suriye dosyasını BM Güvenlik Konseyi ne taşımasından korktu. Moskova nın karşıt konumunun ilerlemesinden tedirgin oldu. Zira Ruslar, Esad rejiminin çökme yolunda olduğuna ikna olmuş durumda. Aslında İran da aynı kanaatte. Arap Birliği gözlemcilerinin amacı ise, krizin askeri yöntemlerle çözülmeye çalışılmasına son verilmesi, Suriye deki gerçek durumun tam olarak ortaya çıkarılması, sivillere ve muhalif protestoculara koruma sağlanması ve nihayet çatışma bölgelerine insani, tıbbi, gıda yardımların ulaştırılmasının güvence altına alınmasıdır. Aslında tüm bunların yanında gözlemcilerin esas görevi; Arap Birliği nin de etkin olduğu siyasi sürecin bir parçası olarak Esad yönetiminin intikali ve yerine yeni, demokrat, çoklu siyasi bir düzenin kurulmasıdır. Bunun yanı sıra gözlemci heyetin bir görevi de Hükümet ile muhalifler arasında ateşkesin sağlanması ve Suriye de iktidarın geleceği üzerine diyalogun başlatılmasıdır. BM Genel Kurulu, Suriye de görülen insan hakları ihlallerini kınayan bir kararı 133 evet, 11 ret ve 43 çekimser oyla kabul etti. Gözlemcilerin Şam da göreve başladıkları gün istihbarat ve güvenlik merkezlerini hedef alan, 40 kişinin öldüğü ve 160 dan fazla kişinin yaralandığı iki farklı intihar saldırısı yapıldı. Bu gözlemcilerin gözünü korkutmak ve güvenlik merkezlerine yaklaşımlarını önlemek için bir uyarı mesajı olarak algılandı. Ama ne olursa olsun Esad rejimi için bu süreç sonun başlangıcıdır. İran ın gözden çıkardığı, 24 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 25

14 Rusya nın Suriye aleyhine adımlar attığı bir noktaya gelindiğine göre Suriye artık yeni ufuklara yönelmiş demektir. Bölgedeki gelişmeleri birbirinden bağımsız görmemek gerekiyor. Siyasi bakımdan biten Esad rejimi sadece askeri gücü ile ayaktadır. Arap Birliği ve Türkiye nin işbirliği ile dikkatli bir geçiş süreci Suriye de yeni bir dönemim kapılarını açabilecektir. c. Filistin de FKÖ ve Hamas Arasında Tarihi Birleşme Suriye ve Irak taki gelişmelerle eş zamanlı olarak Türkiye nin de büyük çabaları ile Filistinlilerin uzlaşma görüşmelerinden tarihi bir adım çıktı. Filistin lideri Abbas, Hamas ın FKÖ ye girmesinin yolunu açtı. Hamas lideri Halid Meşal, FKÖ liderliğini belirleyecek seçimlerin hazırlığından sorumlu komiteye katıldı. Mayıs ayından beri Türkiye nin yoğun çabalarıyla Mısır da başlayan Filistin birleşmesi Konya da Abbas ve Halid Meşal görüşmesi ile noktalandı. İsrail in manevra alanını daraltan, ABD ve Batı politikalarını zora sokan bu sonuç bağımsız Filistin Devletinin yolunu ardına kadar açan bir dönemin başlangıcını ifade ediyor. İslami Cihad örgütünün de sürece katılmasıyla Filistin Ulusal birliğinin bütün engelleri ortadan kalkmış oluyor. Böylece Filistin Ulusal birliğinin çerçevesi FKÖ oluyor. Zaten dünyada Filistin in meşru temsilcisi olarak FKÖ görülüyordu. Hamas ın İran-Suriye ekseninden Arap Birliği-Türkiye ve İslam dünyası eksenine kayması da ayrıca bölgesel jeopolitik açısından çok önemli. Birleşik Yeni Filistin, İsrail-Batı politikalarını bölgede, Arap Baharı kapsamındaki inisiyatiflerde ciddi anlamda zora sokacak sonuçlar doğuracaktır. Türkiye ve İslam dünyası için ise çok hayırlı bir sürecin başlangıcını ve başarısını gösteren tarihi bir gelişmedir. Yeni Türkiye Vizyonu / Bölgenin Geleceği Irak ta, Suriye de, Filistin de ve Ortadoğu da olan ve olacak olan gelişmeler Türkiye nin bölgesel güç vizyonunu belirleyen sonuçlar doğuracaktır. Türkiye nin bugün aldığı ve alacağı tavır ve politikalar bölgenin yıllık geleceğini belirleyecek niteliktedir den 2012 ye geçerken bölge ve dünya politikalarında kartların yeniden karıldığı yeni bir değişim döneminin başladığını gözlemliyoruz. AB havzasındaki gelişmeler ve Ortadoğu daki siyasi deprem bu sürecin habercisidir. Uluslararası değişim sürecinin Türkiye nin bölgesel vizyonu ve küresel aktörlüğünde gerçekleşmemesi için hiçbir sebep yoktur. Tarihin bu kader anında Türkiye nin belirlediği bir Avrupa, etkilediği ve yönlendirdiği bir Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyası hayal değildir. Tarihini ve coğrafyasını büyük bir kuvvet merkezi olarak alan Türkiye nin yumuşak gücü, diplomasi becerisi ve jeopolitik avantajları yeni bir geleceği müjdeliyor. Fransa nın Ermeni meselesi üzerinden Türkiye karşıtlığı Türkiye nin bölgesel vizyonunu kırmak içindir. Ama bu çabalar akim kalmaya mahkûmdur. Dışişleri Bakanlığı Büyükelçiler Konferansında Davutoğlu nun dediği gibi; Çünkü artık onların daha önce yaptıkları gibi dikte ettiklerinde onu kabul etmek zorunda kalan bir Türkiye yok. IMF kapısında borç bekleyen bir Türkiye yok. Bölünür müyüm? korkusu, Sevr paranoyası ile defansif alanlara çekilmiş bir Türkiye yok. Dünyanın her yerinde diplomasi yapan, gücünü her yerde gösteren bir Türkiye var. Başbakanı gittiğinde bütün Mısır ın, Tunus un, Libya nın ayağa kalktığı bir Türkiye var. Kalplere konuşan bir Türkiye var. SDE Stratejik Planlama Kurulu Başkanı* Çelebi: Yeni Avrupa da Türkiye yi Kötü Günler Bekliyor Siyaset bilimci ve sosyolog Prof. Dr. Aykut Çelebi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi nde öğretim üyesidir. Avrupa: Halkların Siyasal Birliği ve Devlet, Toprak, Egemenlik: Carl Schmitt in Düşüncesinde Siyasal Kavramı ve Kurucu İktidar Sorunu isimli kitapların yazarı ve Şiddetin Eleştirisi Üzerine başlıklı derleme kitabın editörüdür. İngilizce, Almanca ve Türkçe pek çok makalesi bulunan yazar, siyasal teori ve Avrupa üzerine çalışmalarıyla tanınıyor. Çelebi, Avrupa daki kriz üzerine SD nin sorularını cevaplandırdı. SD : Siz mevcut AB sistemini nasıl tanımlarsınız? AB nasıl bir işbirliği modeli olarak tanımlanabilir? AB nin mevcut sistemini, Zizek in içinde yaşadığımız biyopolitik çağı tarif ederken biraz ironik bir biçimde yaptığı gibi, kafeinsiz kahve, alkolsüz bira, nikotinsiz sigara vb. federal bir birlik olmayan (kon)federal bir devletlerarası sözleşme, siyasal kavrayışı eksik bir siyasî oluşum, devlet olmayan devletsi bir yapı diye tarif etmek yanlış olmayacaktır. AB nin pathos u, ulusal devletin ulusüstü ve ulussonrası bir siyasal birlik içerisinde eriyip yok olmasına mani olacak nev-i şahsına münhasır kurumlar yaratmaktan ibarettir. Bir başka deyişle AB, devletlerarası antlaşmalarla kurulmuş uluslararası işbirliği modelinin sınırlı çerçevesinden biraz daha fazlasını içeriyor, konfederal yapılanmanın bir adım ötesinde duruyor. Federal bir siyasî birlik olmadığına ise şüphe yok. AB elitinin ve onun hissiyatının dilsel ifadesi olan akademik jargonun ışıltılı üç sütunlu ve çok vitesli Avrupa ethos una, en azından sorunları bütün açıklığıyla sergileyen kriz dönemlerinde itibar etmemekte fayda var. Günümüz Avrupa sı federal siyasal birlik haline gelmekten duyulan korkunun bir yansıması olarak nitelendirilebilir. Tersten okumak gerekirse AB, federalleşmekten korkan Avrupa eliti ve üye ulus-devletlerin geçici olarak ihdas ettiği kurumsal düzendir. Ama tarihin garip bir cilvesi, son avro krizi ertesinde AB, de facto olarak ve muhtemelen Mart 2012 den itibaren de de jure olarak federal bir siyasal yapılanmaya evrilmiş ve/veya evrilecektir. Bugünü AB de uluslararası bir işbirliğinden çok daha fazlası ile federal bir devletten çok daha azı arasında bir yerlerde, belirsiz bir anlam taşıyan foedus (sözleşmeye dayanan çok- Röportaj 26 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 27

15 Avrupa da şu anda üç temel korku var. Birincisi İslam korkusu ve terör korkusu sarmalı; ikincisi göçmenlerin işgali korkusu ve üçüncüsü ki bu daha yeni ortaya çıktı Güney Avrupalıların tembelliği, üçkâğıtçılığı, sömürgenliği. lukta birlik), gerçek siyasal karakterini Avro krizi ertesinde gösterdi. AB yi ulusal egoizmine payanda haline getiren İngiltere ve krizin çözümünü neoliberal reçetelere, yapısal uyum politikalarına indirgeyen Fransa-Almanya hattı arasındaki sahte zıtlık asla avro krizinin aşılmasında iki farklı yola karşılık gelmiyor. Bilakis AB establishment ının gözdesi, AB nin üye ülkelerin serbest iradeleriyle bağlandıkları gönüllü bir topluluk olduğuna dair menkıbenin bir yönüyle artık geçersiz olduğunu kanıtlıyor. Bilindiği gibi, İngiltere 9 Aralık tarihli son Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi nde, Londra daki finans piyasalarının serbest hareketini engelleyeceği yönündeki objektif olguya dayanarak kalıcı istisnalar talep etti. Frnasa ve Almanya ise gönüllü birliği fiilen sona erdiren, AB nin üye ülkelerin bütçelerine müdahale hakkı doğuran bir düzenleme, istikrar paketini bozan ülkeler içinse yaptırımların otomatik olarak devreye girdiği, mali birlik talep ettiler. İngiltere nin tavrı AB nin böyle devam edemeyeceğine dair iyi bir örnek, Almanya-Fransa nın tavrı ise mali birliği istikrar ve kemer sıkmaya indirgeyen sığ yaklaşımın sınırlarını gösteren bir örnek oldu. Kurucu babalar adım adım halkların birbirine yaklaştığı bir federatif model öngörmüşlerdi. Bugünkü açmaz ve kriz Avrupa nın siyasal ve federal bir birlik olmanın üstesinden gelememesinden kaynaklanıyor. Kurucu telos ile son avro krizi AB nin mevcut yapısının sonuna gelmekte olduğumuzu gösteriyor. SD Avrupa da hâlihazırda kriz var. Bunun biraz geri planına gidersek geride kalan 20 yılda Avrupa, mimari plan olmaksızın inşa edilen bir eve benzetiliyor. 20 yılda neler yaşandı ve bugünkü noktaya gelindi? Avro krizi iktisadi bir kriz olmayıp esasen Avrupa yı yönetememe krizi olması ölçüsünde siyasî bir krizdir. Bu noktayı bıkmadan usanmadan defaten tekrarlamakta fayda var. AB de uzun zamandır dillere pelesenk olmuş hâkim jargona göre, AB sorunları tıptaki vaka incelemesine benzer biçimde ele alır. Sorunları çözme yöntemi bu manada biriciktir. AB yi nev-i şahsına münhasır bir yapı ya da örgütlenme olarak kavramanın kaçınılmaz olduğunu söyleyenler uzun yıllardır üç sütunlu AB örgütlenmesini öne çıkardılar. Buna göre ulusüstü yapı, hükümetlerarası müzakereye açık olan boyut ve ortak işbirliği alanları AB yi kendine özgü kılan yanıdır. Teknokratik dilin siyasal karşılığı nedir? AB devletsi bir nitelik arz eden ama devlet olmayan (federal devlet kastediliyor), konfederal ama iç düzenleme bakımından onu aşan bir oluşumdur. Siyasal birlik değildir. Üye devletler, federal devletteki eyaletlere oranla aslî kimlik ve karakterlerini korur; en önemlisi kararların efendisi olma (egemenlik) yetkisini haizdir. Bu ve benzeri yaklaşımlar yıllardır AB statükosunu hem açıklamada, hem de meşrulaştırmada önemli işlevler gördü. Sözkonusu açıklama ve meşrulaştırma bugün derin bir inandırıcılık ve geçerlilik sorunuyla karşı karşıya. Bunun en önemli nedeni ortak karar almak için ihdas edilen kurumların kısmen eskimesi (altı üye için geliştirilen gönüllü modelin yirmi yedi üyeli devasa bir örgütlenmede geçersiz kalması), kısmen de siyasal birliğe dair gerçek kurumlar olmamasından kaynaklanıyor. Ortak karar alınabilmesi için ortaklığın ilkeleri üzerinde net olmak gerekir. Avrupa foedus unu oluşturan en önemli sacayağı olan AB yurttaşları hiçbir biçimde hesaba katılmamaktadır. AB statükosu hala AB yurttaşları yerine üye ülkelerin uyruklarını siyasi iradenin esas öznesi kabul ediyor. Kuşkusuz bu durumda üye ülkelerin parlementoları ortaklığı dile getiren ikincil aktörler haline geliyor. Malum olduğu üzere birincil aktörler her daim üye devletler. Ama sorun bununla da sınırlı değil. Üye ülke parlamentoları AB hakkında söz almada, karar vermede etkin ve yetkili değiller. Etkileri sadece hükümetlerinin AB politikalarını, o da kısmen, denetlemekle sınırlı. Teoride üye ülke uyrukları olma vasfı ile temsilcileri aracılığıyla Avrupa siyasetine dolaylı yoldan katıldığı varsayılan Avrupa halkları, parlamentolarının Avrupa işlerinde yetkisizliği ve etkisizliği nedeniyle bu işlevlerini yerine getirmekten uzak. O nedenle ne AB kurumları ile üye devletler arasında ne de AB kurumlarının birbirleriyle ilşkilerini düzenleyecek bir siyasî ve hukukî irade söz konusu. Avrupa yurttaşlarının iradesi ise bütünüyle gündem dışında bırakılmış te Fransa ve Hollanda referandumlarında reddedilen Anayasal Antlaşma taslağı, Yunanistan meselesi ancak 2011 in başından itibaren bir Avrupa sorunu olarak gündeme geldi. Krize neyin yol açtığından daha kritik olan soru, 2011 öncesindeki iki yılda ne tür önlemler alındığı sorusu. yetersiz de olsa, bu yönde bir ilk adımdı. Lizbon Antlaşması na baktığımızda bu konuda herhangi bir çözüm getirmediğini görüyoruz. Devlet ve hükümet başkanlarının oluşturduğu Zirve yi güçlendiren ve karar alma mekanizmasının temel aktörü haline getiren bir yapı benimsenmiş. Avro krizinde, Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi nin aksine, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu nun rolü ve işlevinde bir gerileme görülmekte. Ulusal bencilliklerin ve pazarlıkların öne çıktığı yerde ne yazık ki Avrupa demokrasisinin güçlendiğine dair hiçbir emare yok. Bu noktada hem büyük resme hem küçük resme bakarak krizin siyasal açıdan ele alınması bir fırsata karşılık gelebilir. Avrupa bugüne kadar federal bir birlik olmaktan kaçındı çünkü Avrupa siyasal elitini ulus-devleti etkisizleştirme ihtimali yüzünden federal devlet korkusu sarmıştı. Devlet referanslarının zayıflamasından korkulduğu için Avrupa yı kararsızlık ve çaresizlik yönetti. Böylece Avrupa devlet ve hükümet başkanlarının zirve kararlarına mahkûm hale gelindi. 9 Aralık 2011 deki zirvenin arefesinde Alman Sosyal Demokrat Partisi ve Yeşiller Partisi liderlerinin yayınladığı ortak deklerasyon bu apolitik, teknisist ve aynı ölçüde karamsar tablonun dışına çıkan bir istisna teşkil etti. Liderler ortak deklerasyonlarında AB yi bir değerler topluluğu haline getiren unsurun siyasal ve kültürel yönlerine dikkat çekmiş, ekonomik istikrarı kemer sıkma ve yapısal uyumla eş anlamlı gören anlayışın AB ekonomilerini resesyona sokma ve Avrupa halklarını da dayanışma ve yakınlaşmaya hizmet etmeyecek bir noktaya sürükleme tehlikesine işaret ettiler. Mali birliği siyasal bir Avrupa çerçevesinde ele almayan bir yaklaşımın ancak sınırlı bir çerçevede sunması nedeniyle bu anlayış, AB deki standart ve halkları dışlayan bakış açısından ve krizden çıkma senaryosundan farklı ve bu açıdandan da önemli. SD Ekonomik entegrasyon ve avro konularında federal eğilimler benimsenmiş olmasına rağmen siyasi alanda bunun izdüşümüne rastlanmıyor. Avro gerçekten bir federal sembol olarak görülebilir mi? Kurucu babaları izleyen kuşak avro fikri ilk ortaya atıldığında paranın bir egemenlik simgesi olduğundan yola çıkarak Avroyu esas araç, son amaç olarak düşünmüştü. Halkların yakınlaşması sürecinde iktisat politikası kararlarını denetleyen bir model öngörülmüştü. Örneğin Avrupa Merkez Bankası avroyu koruyacak ortak mekanizma ve kurallar koyabilecekti. Bugün avro için bu tür bir mekanizmadan veya Avrupa Maliye Bakanlığı gibi bir merciden söz etmek mümkün değil. Altı ülke için öngörülen gönüllü katılım ve yükümlülükleri yerine getirme taahhütü konusunda ilkesel güven, daha sonra genişleyen AB de uzun süre kurumsal araçlarla ikame edilemedi. Örneğin Yunanistan avro bölgesine dâhil edilirken altyapı hazırlığına bakılmadı. Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi nde öyleymiş gibi kabul edildi ve Yunanistan avro bölgesine girdi. 28 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 29

16 Günümüz Avrupa sı federal siyasal birlik haline gelmekten duyulan korkunun bir yansıması olarak nitelendirilebilir. Tersten okumak gerekirse AB, federalleşmekten korkan Avrupa eliti ve üye ulus-devletlerin geçici olarak ihdas ettiği kurumsal düzendir. Ulusal devletler avro bölgesi gibi gerçekten siyasî birliğin simgesi sayılabilecek bir alanda etkili oldular. Yunanistan ın sorunu kendi ulusal sorunu olarak algılandı. Ta ki avro bölgesinin bütünü için bütçe dengesi ve borç yükü açısından bir tehlike haline gelinceye kadar. Ortak sorumluluk ve bu çerçevede ortak karar alma mekanizmaları oluşturulmasını Schumann da Kohl de düşünmüşlerdi. Federal birlik korkusu ve ulusal birliğe ait olduğu düşünülen kemer sıkma, bütçe yapma gibi makroekonomik mekanizmaların Avrupalılaşmasına dair korku bu yaklaşımları engelledi. Bu tür mekanizmaların kurulması ulusal egemenlik kaybı gibi görüldü ve görülüyor. Mesele bu şekilde görüldüğü sürece Avrupa nın konjonktürel krizlerden kurtulması mümkün değil. Yunanistan krizi önemli çünkü bu aslında Yunanistan ın krizi değil, Avrupa nın krizi. AB bundan sonra böyle gidemeyeceğini ve 21. yüzyılda geniş bir siyasî mekân (Schmitt) olarak kalmak istiyorsa yeni bir yapılanmaya gitmesi gerektiğini görmek durumunda. Fransa-Almanya ekseninde gelişen yeni bir çekirdek Avrupa (avro bölgesi) bu yönde atılmış bir ilk adımdır. Aynı şeyi Mali Birlik modeli için de söylemek yanlış olmayacaktır. Burada ironik olan husus, her iki modeli savunanların aynı zamanda federal bir Avrupa düşüncesine en mesafeli duran kesimler arasında yer almasıdır (Merkel-Sarkozy) SD Avrodan çıkma söz konusu olamayacağına göre krizden ne tür dersler çıkarılabilir? Yunanistan krizinden kısa ve orta vadede üç ders çıkarılabilir. İlki ortak denetim kurumları geliştirilmesiyle ilgili. İkincisi ise hızlı karar almayla ilgili. Yunanistan krizi 2009 baharında yeşermeye başladı ve 2009 Ekiminde net biçimde ortaya çıktı. Ancak Yunanistan meselesi ancak 2011 in başından itibaren bir Avrupa sorunu olarak gündeme geldi. Krize neyin yol açtığından daha kritik olan soru, 2011 öncesindeki iki yılda ne tür önlemler alındığı sorusu. Yunanistan da 2009 yılında iç borcun GSYİH ya oranı %13,5 iken 2011 de bu oran %51 e çıktı. Devlet tahvilleri değer yitirdi, güven kaybı yaşandı. Yunanistan iç borcu döndüremez hale geldi. İki yıl gibi uzun bir zaman hem kararsızlıktan dolayı, hem de Merkel in Yunanistan ın borcunun iç sorun olduğu ve tasarruf tedbirleri ile aşılabileceği yolundaki ısrarı nedeniyle heba oldu; ortak hareket edilemedi. Arada geçen zaman çok şey kaybettirdi. Karar alma mekanizmalarındaki yapısal eksiklikler, kurumlar arasında yetki ve hiyerarşi belirsizliği vb. hızlı karar alınmasına izin vermedi. Almanya, avronun kaderinin kendi kaderi olduğunu zor kabullendi. Bunu avro sorunu olmaktan çıkarmaya ve ulusal devlet sorunu olarak görmeye çalıştı. Alman hükümeti meselenin Avrupa boyutunu görmek konusunda gönülsüz davrandı. Merkel 2005 yılında sosyal demokratlarla girdiği büyük koalisyondan bu yana Avrupa ya mesafeli yaklaştı sonrasında yetişen Alman siyasal eliti Almanya nın kaderini daima Avrupa ile birlikte düşünmüştür. Merkel başka türlü bir hesap yaptı. Merkel Avrupa sız Almanya nın dünyada söz sahibi olabileceğine dair bir inancı temsil ediyordu. Bu nedenle Avrupa işlerine gönülsüz yaklaşıyordu. Bu konuda keskin bir dönüş yaptığı, Avrupa ile Almanya nın geleceğini yeniden birlikte düşünmeye başladığı söylenebilir. Avrupa Mali Birliği ve çekirdek avro bölgesi önderliğinde yeni bir siyasal ortaklık yönündeki yakın dönem çabaları buna bir örnek teşkil eder. Bu noktada Sarkozy nin daha vukuflu davrandığı ve ortak Avrupa iktisat politikası oluşturulması yönünde çaba sarf ettiği hatırlatılabilir. Merkel deki ani dönüşü kolaycı bir biçimde pragmatizm suçlaması ile mahkum etmek yerine, Almanya içinden, kendi partisi ve muhalefet sıralarından ve Avrupa dan yükselen eleştirilere kayıtsız kalmadığını; ya da Almanya nın gönülsüz de olsa AB nin hegemonu olduğu gerçeğinin geç kalmış bir idrakı olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Üçüncü ders ise Avrupa ışıltılı ve hoş sözlerle tarif edilirken, esasen federal siyasî kavrayışın engellendiği gerçeğiyle yüzleşmektir. Örneğin çok vitesli Avrupa projesi federal bir siyasi birliği ve onun mütemmim cüz ü olan ortak siyasî iradeyi engeller. Bugün gönülsüz de olsa bir Avrupa çekirdeği ortaya çıktı: Avro bölgesi ülkeleri. Bu ülkelerin uyumunun birlik fikrini sınayacağı söylenebilir. Gönülsüz hegemon Almanya ve Fransa ekseni merkeze taşınacak ve geleceği belirleyecek. Manzara bu şekilde görünüyor. Çok vitesli Avrupa bütünleşme sürecine sonradan katılmanın getirdiği farklı bütünleşme süreci ve temposu anlamına gelmiyor. Aksine federal bir birliği engellemek için Avrupa statükoculuğunun bulduğu müthiş bir icat. Schengen veya avro örneklerinde olduğu gibi keyfiyet karar almayı engelliyor. Mesele sadece bu da değil. Sözleşmenin değiştirilemezliği ilkesine sığınan, federalizmi federal ulus-devlete endeksleyen statükoculuğun, tıpkı Schengen de olduğu gibi, sözleşmenin esasını bozmadan ona aksiyomatik bir bütünlük kazandıran uluslararası sözleşme niteliğine mesafeli duruşu. Bilindiği üzere federal sözcüğünün kökeninde ulusal ya da bölgesel sözleşme vardır. 9 Aralık 2011 deki Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi nde bu yönde bir umut ışığı da belirdi. Bunu da belirtmekte fayda var. Başta İngiltere olmak üzere İskandinavlar çok viteslilikten ve ulus-devletin şimdiki ayrıcalıklı konumundan yana. Çok viteslilik ortak kimlik ve değerlerin engeli olduğu gibi teorik olarak zengin düşüncenin de engeli. Ayrıca federal birliği devlete indirgediği için de sorunlu. Yunanistan krizinden çıkarılacak orta ve uzun vadeli ders ise federal birlikten korkan, federal devlet egemenliğine yakın bir anlayışta, dayanışmacı olmaması nedeniyle Avrupa imgesine uzak bir modele kayılması ihtimalinin güçlenmesi. Ancak AB nin dağılması ya da Avro nun ortadan kalkması söz konusu bile değil. SD Yunanistan ve İtalya daki teknokrat hükümetlerden krizin siyasete bırakılmadan çözülmesi bekleniyor. Avrupa da siyaset açığı var derken siyasetten arındırılmış çözümler üretiliyor. Seçilmiş hükümetler krizin yönetilmesinde beklenen iradeyi gösteremeyince uluslararası piyasaların ve AB elitinin isteği doğrultusunda istikrar uğruna demokrasiden vazgeçildi. Papandreu nun darbe beklentisiyle generalleri emekli etmesi, siyasi bir manevra olarak referandum fikrini ortaya atması ancak çok büyük tepkiyle karşılanması sonucunda bundan hemen vazgeçmesi; İtalya da teknokratlar kabinesine verilen açık destek ulusaşırı sermayenin ve sözüm ona bağımsız ölçme ve değerlendirme kuruluşlarının tepeden inmeci ve devletçi reflekslerinin ne kadar yüksek olduğunu gösterdi. Bu noktada Ulrich Beck in demokrasiyle ilgili şakayla karışık sorusunu hatırlamakta yarar var: Kopenhag kriterleri herkes için uygulansaydı mevcut AB üyeleri birliğe üye olabilirler miydi? Avrupa fiilen üyesi olan ülkelere demokrasi dışı çözümler önermekte beis görmüyor. Avrupa statükoculuğunu savunmak Avrupa da halkların kendi kaderleri hakkında son sözü söyleme haklarını savunmak demek olan demokratik meşruiyet ve özgürlükleri savunmaktan ayrılıyor. 15 Kasım da İtalyan Başbakanı Mario Monti teknokratlar kabinesinin hükümet programınının bel kemiğini oluşturan tasarruf paketini Brüksel de Avrupa Komisyonu na tanıttı. Bu AB tarihinde, hükümetlerin bütçe yapma haklarını fiilen birlik kurumlarının gözetim ve müdahalesi eşliğinde gerçekleştirmelerinde yeni bir başlangıcı simgeliyor. Bunun sonuçları hakkında Mart 2012 den itibaren daha net değerlendirme yapmak mümkün olacaktır. SD Avrupa daki seçimlere baktığımızda nasıl bir tabloyla karşılaşıyoruz? Ulusal seçimlerde seçmenler genelde pastayı büyütme dönemlerinde yani ekonominin dışa açıldığı dönemlerde muhafazakâr partilere oy verirken; pastanın paylaşılması dönemlerinde sol partilere oy veriyorlar. Ülkeden ülkeye ve ülkelerin gündemlerine göre siyasi nedenler ulusal seçimleri belirliyor. Örneğin Berlusconi ve Kuzey Ligi koalisyonu merkez sol ve merkez sağ dengesini aşan, merkez sağ sayılamayacak bir hükümet. Berlusconi nin kişisel şovu aşırılıkçılığın perde arkasında kalmasına neden oldu. Ancak Berlusconi türü popülizm hızla yabancı düşmanlığına, göçmen karşıtlığına, lider/önder partisine dönüşebilme potansiyeli taşıyor. Bu Avrupalı muhafazakârları ve demokratları çok korkutuyor. Örneğin anayasal antlaşmanın Fransa da reddi aslında antlaşmanın kendisinden Bugünkü açmaz ve kriz Avrupa nın siyasal ve federal bir birlik olmanın üstesinden gelememesinden kaynaklanıyor. Kurucu telos ile son avro krizi AB nin mevcut yapısının sonuna gelmekte olduğumuzu gösteriyor. ziyade hükümetin neo-liberal politikalarına tepkiydi. Protestocu seçmenler Sarkozy nin ve Chirac ın politikalarına tepki gösterdiler. Avrupa Parlamentosu seçimlerine bakıldığında her ne kadar seçimlere katılım oranı düşük kalsa da son dönemlerde seçmenlerin sol ve yeşillere yöneldiği görülüyor. Bunun temel nedeni Avrupa meselelerinin ulusal meselelere göre daha ikinci planda kalması. Yeşillerin oy oranı artıyor çünkü hem kozmopolit değerlere sahip hem de muhafazakâr değerlerin bazılarına, değer muhafazakârlığı denilebilecek bir muhafazakârlığa yakın duruyorlar. Avrupalı seçmenler her iki vizyondan da özellikler taşıyan partilere teveccüh gösteriyor. Ancak sorunuzun can alıcı noktasını AB üyesi ülkelerdeki seçmen davranışlarından ziyade Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ortaya çıkan profil oluşturuyor. Burada en çarpıcı sorun, Avrupa Parlamentosu nun yetkilerinin sınırlı olması hususunu bir kenara bırakırsak, Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılan partilerin bağımsız bir Avrupa politikasını temsil etmek yerine üye ülke partilerinin bir uzantısı olmalarıdır. Avrupa Parlamentosu nda oluşan grupları bu çerçevede ele almak doğru olacaktır. 30 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 31

17 SD Avrupa da demokrasiden bahsederken dışlayıcı ve ayrımcı eğilimlerin yüksek olduğu bir dönemden geçiyoruz. Avrupa daki bu aşırılıkçılık nasıl değerlendirilebilir? Bu mesele aslında neoliberal iktisat politikaları sayesinde Avrupa halklarına kolay ve ucuz hedef göstermenin önünü açtı: Göçmenler geldi, işler gitti. Dışlama ve ayrımcılık göçmenlerin gettolaşma eğilimleri ile göçmenleri gettolaştırma uygulamaları arasında şekillendi. Son derece karmaşık bir sorun. Irkçılık ve neofaşizm, propaganda aracı olarak işsizlik, devletin halkı koruyamaması gibi unsurları kullandı. Dışlama ve mutlak ötekileştirme uygulamalarının ne yapılırsa yapılsın aşılamayacağı bir noktaya gelindi. Bu sene Almanya ya gidişlerinin 50.yılı idrak edilen misafir işçiler aradan geçen onca yıldan sonra, kötü bir şaka gibi, halen misafir olarak görülüyor. İkinci, üçüncü, dördüncü kuşak derken, çifte yurttaş ya da yaşadığı ülkenin yurttaşı olanları, hatta ana dili olmasa bile esas dili doğduğu ülkenin dili olan insanları yerleşik yabancı diye kategorileştirmek en sık karşılaşılan olgu. Avrupa ırkçılığı kültürel fark üzerinden ötekileştirmek anlamında banal ırkçılığın yanında son yirmi yıldır, sosyal sorun üzerinden, neo-liberalizm karşıtı sahte sosyalizan bir söylem ve eylem üretti. Irkçı dil yerine ekonomi politik diline vakıf bir sosyal sorun perspektifinden kendisini ifade ediyor. Avrupa da şu anda üç temel korku var. Birincisi İslam korkusu ve terör korkusu sarmalı; ikincisi göçmenlerin işgali korkusu ve üçüncüsü ki bu daha yeni ortaya çıktı Güney Avrupalıların tembelliği, üçkâğıtçılığı, sömürgenliği. Irkçılık ve dışlayıcılık kültürel ve sosyal sorunla içiçe geçmiş olmakla beraber, dünyanın her yerinde olduğu gibi, Avrupa da da ırkçı, dışlayıcı çevreler ile devletin, özellikle de güvenlik örgütünün belirli bir yakınlığı bulunuyor. Almanya daki dönerci cinayetlerinin uzun süre karanlıkta kalması, neonazi katiller Alman Anayasayı Koruma Örgütü nün takibi altındayken ortadan kaybolduklarında fark edilmemeleri vb. yerel bürokratlar ve polisler benzer örneklerde de görüldüğü üzere hoşgörülü yaklaşıyorlar ya da ilgisiz kalıyorlar. Alman istihbaratının sabıkası olan bu failleri izleyip sonra izlerini kaybetmesi, eski doğu Almanya da neo-nazi hegemonyasının devam etmesi gibi unsurlar beraber düşünüldüğünde bu berbat tablonun ortaya çıkması şaşırtıcı değil. Ancak tabii sorunu esas tehlikeli kılan şey, ne yazık ki neonazi çetelere, hükümet, devlet, siyasi irade desteğinden çok daha önemlisi toplumsal destek söz konusu. Yine de her şeye rağmen karşı yönde, umut veren bazı girişimler de yok değil. Dönerci cinayetleri sonrasında ortaya çıkan ortama göz atıldığında iki önemli nokta göze çarpıyor. Birincisi Alman Parlamentosu ırkçılık ve faşizmi lanetledi; ölenlerin ardından saygı duruşunda bulundu. Tavrını simgesel olarak ortaya koydu. Bunun dışında neonazi Alman Nasyonal Demokrat Partisi nin kapatılması yönünde savcının çalışma yürüttüğü biliniyor. İkinci olarak Süddeutsche Zeitung gibi prestijli yayın organlarında cinayetlerin dönerci cinayeti olarak etiketlenmesinden duyulan rahatsızlık dile getirildi. Bu başlık, sorunun Türkler ile doğrudan ilgili, kadınlara yönelik şiddet haberlerini hatırlatırcasına, sanki sorun Türklerin sorunuymuş gibi algılanmasına hizmet ettiği gerekçesiyle sert bir biçimde eleştirildi. Cinayetlerin faşist/neo-nazi olarak nitelenmesi gerektiğine dikkat çekildi. Bu simgesel bile olsa bir umut yaratıyor. Davanın bütünüyle kaybedilmediğini ve Alman kamuoyunun bir kısmının bile olsa demokratik mücadeleyi desteklediğini gösteriyor. SD Tanımladığınız bu Avrupa senaryosunda Türkiye nerede duruyor? Yukarıda çekirdek Avrupa nın kaçınılmaz hale geldiğinden söz etmiştik. Bu yeni Avrupa da Türkiye yi kötü günler bekliyor. Almanya ve Fransa nın merkezde olduğu Avrupa da Türkiye için uygun görülen imtiyazlı ortaklık. Almanya-Fransa ekseninde ilerleyen bir Avrupa da muhtemel üye olarak yer alması pek mümkün değil. Üstelik Sarkozy-Merkel döneminde Türkiye yi daha kötü günler bekleyebilir. Sorunu en son Kıbrıs ın Rum kesiminin petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerinden kaynaklanan konjonktürel krizlere sıkıştırmamakta fayda var. Esas mesele Avrupa federal bir siyasal birlik olmadığı müddetçe, federalizmi ikâme edecek çekirdek bir merkezin kaçınılmaz biçimde gündeme geleceği gerçeğidir. Görünen o ki, Almanya-Fransa ekseni etrafında oluşmaya başlayan bu merkez Türkiye yi AB nin bir parçası olarak görmüyor. Kısa ve orta vadede bu gidişi tersine çevirebilecek bir gelişme olma ihtimali ise oldukça düşük. Röportaj: Zeynep SONGÜLEN İNANÇ Irak ta İç Savaş Simülasyonları ve Kardeşlik Hacı DURAN* Irak ta simülasyonlarla dolaşımda tutulan çatışmacı kültürle, otantik şark kültürü bir meydan okuma süreci içindedir. Çağdaş iletişim teknolojileriyle inşa edilen simülasyonlar, etnik kimlikler arasında keskin sınırlar inşa etmeye çalışmaktadır. Haberler, görseller, gruplar arası mücadelelerle ilgili oturumlar ve uluslararası güç savaşları anlatıları, iç savaşı durmadan kışkırtmaktadır. Irak ta, Amerikan işgal kuvvetlerinin çekilmesinden sonra, iç savaş beklentisi haberleri hayatiyet kazanmış bulunmaktadır. Bu beklenti, aynı zamanda dokuz yıldır casusluk faaliyetleriyle yürütülen sabotajların, bombalamaların, suikastların ve kitlesel kıyımların üstünü de örtmektedir. Sanki işgal süresince Irak ta güvenlik sorunu yokmuş gibi, bir imaj inşa edilmeye çalışılmaktadır. İç savaş beklentisi ve bu beklentiye bağlı olarak emperyal güçlerin, Irak taki piyonlarını devreye sokması, savaş kışkırtıcılığı için atılan adımlardır. Irak Başbakanı Maliki nin tam da böyle bir dönemde İhvan-ı Müslimin in siyasi kanadından Tarık Haşimi yi tutuklamaya çalışması bu süreçle ilgili olarak başlatılan bir adımdır. Benzer çekişmeler muhtemelen diğer gruplar arasında da önümüzdeki günlerde yaşanacaktır. Bu makalede, Irak ta otuz yıldır yaşananların genel çerçevesini göz önünde bulundurarak, beklenen iç savaş ın gerçekleşme ihtimali üzerinde duracağım. Bu ülkede iç savaşın çıkmasını engelleyen değerler ve savaşın ortaya çıkmasını teşvik eden muharrikler üstünde duracağım. Üç tane Irak var. Birincisi işgalin ve otuz yıllık savaşın acılarını, sıkıntılarını, korkularını, kayıplarını ve dehşetini yaşayan halkın ülkesidir. İkincisi, medya iktidarlarının ve uluslararası güçlerin senaryolarının ustaca sahnelendiği casusların ülkesi durumunda olan Irak tır. Üçüncüsü ise geleneksel İslami zihniyetin ve kazanımların bilincinde olan insanların yaşadığı ülkedir, Irak. Irak ta otuz yıllık savaş süreci 1979 da Saddam Hüseyin in İran İslam devriminden sonra İran a saldırmasıyla başladı. Irak ın birinci yüzü bu tarihten itibaren şekil- 32 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 33

18 Irak ta otuz yıllık savaş süreci 1979 da Saddam Hüseyin in İran İslam devriminden sonra İran a saldırmasıyla başladı. Irak ın birinci yüzü bu tarihten itibaren şekillenmeye başladı. lenmeye başladı. Bu savaşta İran ve Irak yıllarca acımasız bir şekilde şehirleri bombaladılar, sivil halka saldırdılar, hatta Halepçe de olduğu gibi kimyasal silahları dahi kullandılar. Sonuçta her iki ülke de savaşı kaybederek ateşkes anlaşması imzaladı. Her iki tarafın da yenildiği bir savaş oldu. Liderlerin hırsları halkın canının kıyılmasına ve malının heder olmasına neden oldu. Irak, otuz yıllık savaşın ikinci dönemini Kuveyt i işgal ederek başlattı. Henüz İran savaşındaki kanlar durmamışken, Irak halkı ikinci bir savaşa girdi. Bu sefer Suudi Arabistan, Körfez emirlikleri ve onların hamisi durumunda olan Amerika nın başını çektiği Batı itilafı ile savaşmaya başladı. Adı, Birinci körfez savaşı olarak konan bu savaş, İran-Irak savaşı gibi uzun sürmedi. Irak ın yenilmesiyle sıcak çatışmalar kısa sürede bitti. Ancak fiili savaş dolaylı olarak devam etti. Birinci körfez savaşında, akıllı silahlar, teknoloji harikası füzeler ve ileri teknolojilerle donatılmış muharip ekipler, Amerika nın liderliğinde kurulan İtilaf kuvvetleri tarafından kullanıldı, denendi. Sanki bu savaş yeni geliştirilmiş silahların gösterimi ve tanıtımı amacıyla yapılmıştı. Füzelerin, menzillerinden fırlatılması ve hedeflerini vurması etkili bir şekilde fotoğraflandı, televizyonlarda canlı olarak kitlelere gösterildi. Ölüm ve yıkım ikinci planda kaldı. Silahların gücü üzerinde duruldu. Medya birkaç hafta süren bu savaşta, günlerce askeri teknolojilerin etkisi ve önemi üstünde durdu. Savaş medyatik ikonalarla canlandırıldı. Gösterimde tutuldu. Dünya ilk defa bir savaşı canlı olarak izledi. Kitlesel kıyımlardan ve ölümlerden ziyade, silahların üstün manevra kabiliyetleri sergilendi. Savaş resmen kısa sürede sonuçlanmakla birlikte, savaşın galipleri olan Amerika ve koalisyon kuvvetleri, kuzeyden ve güneyden Irak ı kuşatma altında tutmaya devam ettiler. Irak ın kuzeyini sürekli olarak kontrol ettiler. Irak a ekonomik ambargo uyguladılar. Çekiç güçle arada bir askeri alanları vurmaya devam ettiler. Kuzeyde Kürtlerin Türkiye ye olan göçü, savaşın kitlesel etkisini gün yüzüne çıkardı. Bir insanlık dramı yıllarca yaşandı. Bomba atan uçaklar bu sefer ekmek atmaya başladı. Birinci ve İkinci körfez savaşları arasındaki dönemde, Irak halkı ekonomik ambargoların etkisi altında inledi, durdu. Çocuklar sağlıksız şartlarda doğdu. İnsanlar açlıkla kötü beslenmeyle yüzleşti. Canını kurtarmak isteyen Iraklılar yurt dışına göçtü. Birçok Iraklı mülteci oldu. Bu arada önceki iki savaş sürecinde Saddam Hüseyin le karşı karşıya kalan Iraklı siyasetçiler ülkeyi terk etti. Komşu ülkelere sığındı. Amerika nın liderliğini yaptığı koalisyon kuvvetlerinin karargâhlarıyla temasa geçti. İngiltere nin, Amerika nın ve muhtelif ülkelerin himayesine girdi. Irak halkı savaşın acılarını düşünecek zaman bulamadı. Çünkü hayatta kalan Iraklılar üzerindeki tehditler devam etti. Her bir Iraklı denizde dolaşan küçük balık sürüsü gibi canını köpek balıklarından kurtarmak için yoluna devam etti. Arkasına bakamadı. Kim öldü, kim kaldı? Bunu merak edecek vakit bile bulamadılar. Bu şartlarda İkinci Körfez Savaşı başladı. Irak ın bazı otelleri ve mekânları yeşil bölge ilan edildi. Bu bölgeler savaşın filmini çekecek olan kameramanlara ve gazetecilere ayrıldı. Teraslara kameralar yerleştirildi. Saddam Hüseyin in savunma kuvvetleri ve Amerikan koalisyonunun muharip güçleri, güdümlü füzelerle, savaş teknolojileriyle ve uçaklarla saldırılar yaptılar. Ölümler, yıkımlar ve yangınlar beklendiği gibi filme alındı. Tam zamanlı çekimler gösterime kondu. Halkın ölümü, açlığı ve çilesi, habercilerin dikkatini çekmedi. Bir futbol maçında seyirciler arasında meydana gelen izdihamdan dolayı ölenler, maçı ikinci planda bırakırken, her nedense Irak ta ölen halk, yeterince haber konusu yapılmadı. Maçtaki rakiplerin savaş manevraları, kıvraklıkları, şutları ve ölüm kusan makineleri, ön planda tutuldu. Böylece sadece bombaların etkisinden, füzelerin üstün teknolojik kabiliyetlerinden, helikopterlerin saldırı gücünden, savunma füzelerinin havadayken saldırgan füzeleri etkisiz hale getirebilmesinden haberdar edildik. İkinci Körfez Savaşı da kısa sürdü. Savaş başta planlandığı gibi, bir ay gibi kısa bir sürede, Amerikan koalisyon kuvvetlerinin mutlak galibiyetiyle sonuçlandı. Irak ın resmi yönetimi, koşulsuz teslim olma fırsatı bile bulamadı. Sanki ortada bir devlet ve ordu hiç yokmuş gibi, İtilaf kuvvetleri doğrudan doğruya ülkeyi yönetmeye başladı. Eski dönemden kalma savaşçıları bulma ve ele geçirme umuduyla, girmedik ev bırakmadılar. Kadınların gözlerinin önünde erkeklerine çırılçıplak bir vaziyette işkence ettiler. Hiçbir evin mahremiyetine saygı duymadılar. Hepsini silahlı bir şekilde elden geçirdiler. Direnenleri, karşı koyanları Ebu Gureyb hapishanesi gibi mekânlarda topladılar. Onlara ölmekten beter işkenceler uyguladılar. Yapılan işkenceleri fotoğraflayıp sosyal paylaşım sitelerinde ve televizyonlarda yayınladılar. İşgal altındaki Irak ın özelliklerinden bir kısmı bunlardır. Bizler bunları anlatırken, Irak halkı ise yaşadı. Iraklılara, bu otuz yıllık savaşa nasıl katlandınız diye sorduğumuzda, sanki hiçbir şey hatırlamıyorlar gibi duruyorlar. Ne ölen kocalarından, kardeşlerinden, oğullarından, ne yıkılan evlerinden, ne de kaybolan komşularından bahsediyorlar. Her biri hala can derdindedir. Bitmeyen bir işkencenin mahkûmları gibi davranıyorlar. Ölüme, işkenceye, bombalara, silahlara alışmışlar. Bunların hepsi onlara fazlasıyla tanıdık ve alışık gelmektedir. Kim olduklarını dahi unutmuşlar. Ciddi bir hafıza kaybı içindedirler. İşte bunlar yukarıda sıralamanın başına koyduğum Irak ın birinci yüzüdür. Hafıza kaybı, bilinç kaybı ve kimliksiz bırakılan insanların ülkesi olmuş, Irak. Hiç kimse ölümlerinin, acılarının ve kaybolmuş canlarının Birinci körfez savaşında, akıllı silahlar, teknoloji harikası füzeler ve ileri teknolojilerle donatılmış muharip ekipler, Amerika nın liderliğinde kurulan İtilaf kuvvetleri tarafından kullanıldı. yasını, tutma imkânı bulamamış. Ölümlere, cinayetlere ülfet sağlamışlar, ağıt bile yakmayı unutmuşlar. Kerbela nın, Şehrazat ın ve Fuzuli nin ülkesinde insanların ağıt yakmayı unutmuş olması hiç kimsenin aklına gelmezdi. Irak ta son otuz yılda yaşananlarla ilgili ciddi bir anlatı bile mevcut değil. Onların en önemli destanları hala Kerbela faciası ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında Iraklı mücahitlerin Osmanlı saflarında İngilizlerle girdikleri mücadelenin hikâyeleridir. Garip bir şekilde son otuz yıldır yaşadıkları acıları anlatamıyorlar. Sosyal travma ve hafıza kaybı denilen şey, bu ülke halkının her şeyini almış götürmüş. Irak ın bu yüzü duyarsızlaşmış, hafıza kaybına maruz kalmış, varoluşunu fark etmeyen kitlelerden oluşmaktadır. Irak ın ikinci yüzü ise çok daha ilginç tartışmalara ve olaylara tanıklık etmektedir. Bu ülke de her gün faili bulunmayan çok sayıda cinayet işlenmektedir. Arabalar patlatılmaktadır. İbadet esnasında insanlar öldürülmektedir. Sokakta yürüyenler ve çocuklarına bir parça ekmek götürmek için çarşıya çıkanlar, kitlesel cinayetlerle kurban edilmektedir. Ölüm o kadar çoğalmış ki, artık kimin öldüğünü, kimse me- 34 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 35

19 Birinci ve İkinci körfez savaşları arasındaki dönemde, Irak halkı ekonomik ambargoların etkisi altında inledi, durdu. Çocuklar sağlıksız şartlarda doğdu. İnsanlar açlıkla kötü beslenmeyle yüzleşti. rak etmiyor. Kimse de cinayetlerle ilgili bir inceleme yapma ihtiyacı duymuyor. Irak ın bu ikinci yüzü bir ay süren resmi savaştan sonra başlamış. Dokuz yıldır işgal devam ediyor. Ancak ölümler, cinayetler, kitlesel kıyımlar bitmiyor. Irak ın bu yüzünü çeteler, rüşvetçiler, casuslar, kitleleri dolduruşa getirme alanında uzmanlaşmış karanlık liderler ve özel güvenlik teşkilatlarının uzantıları oluşturmaktadır. Bu gruplar hiçbir yerde olmadığı kadar serbest hareket etmektedir. Bazen resmi Irak güvenlik kuvveti oluyorlar, bazen de terörist oluyorlar. Sanki bütün bir Irak halkı, Alamut kalesindeki Hasan Sabbah ın fedailerine dönüşmüş. Resmi ortamlarda, işgalci Amerikan kuvvetleri için «Vefa Töreni» düzenleyenler, gayrı resmi ortamlarda birbirlerine kurşun sıkıyorlar. Resmi Amerikan işgalinin bittiği bu günlerde, Irak ta siyaset kulislerini bu grupların karanlık uzantıları doldurmaktadır. Irak ın bu ikinci yüzü, her şeyin bir arada olduğu post-modern kaosun tipik bir örneğini oluşturmaktadır. Hani çoğulculuk olarak tanımlanan grupsal kimliklerin bir aradalığı denilen şey; bu ülkede tam bir gerçekliğe dönüşmüş. Karşı kimlikler sanal ortamlarda ve sosyal paylaşım sitelerinde müstear isimlerle belirginleştirilmekte. Çarşılarda, toplantılarda, ibadet mekânlarında ve kulislerde, her kes bu uydurulan kimlikleri gruplardan birisine yüklemekte. Şunlar bunu yaptı, ötekiler şunu yaptı anlamına gelen meçhul cümle kipleri çok sık kurulmakta. Ortalık ustaların dolaşıma soktuğu kin, nefret ve ön yargı söylemleriyle inlemektedir. Haberlerin ağındaki bu ikinci Irak, karşıt meçhul güçlerin savaş alanına dönüşmüş. Çatıştığı varsayılan grupların aralarında hiç beklenmedik şartlarda ittifaklar kurulmakta. Grup içi parçalanmalar ve bölünmeler, yıllanmış hatıraları çürütmektedir. Gruplar, durmadan yeni gruplara gebe kalmaktadır. Gruplar karşıt kimlikler inşa etmeye çalışmakta. Bu kimlikler bir iç savaşın altyapısını hazırlamaktadır. Hz. Ali taraftarlığının yerini grup taraftarlığı almaktadır. Taraftarlık Irak halkı için vazgeçilmez bir duruş olmak üzere, sürekli gündemde tutulmaktadır. Herkes neredeyse bir grubun «Şiası» olmaya doğru itilmektedir, çekilmektedir. Şia olmak, bu ülkede Ehli Beyt sevgisi veya klasik manasıyla Şii olma anlamında kullanılmıyor. Her neyi seviyorsan onun Şiisi olma anlamına gelecek şekilde dolaşımda tutulmaktadır. Bundan dolayı Sunniliğin şiisi, Baasçılığın şiisi deyimlerine bile rastlanmaktadır. Bir çeşit radikal olma anlamına gelmekte. Haberlerin ağındaki Irak halkının resmine bakıldığında, Şiiler, Sünniler, Kürtler, Türkmenler ve Keldaniler, bağımsız ve birbirlerine karşıt topluluklar olarak sunulmaktadır. Duyarsızlaştırılan kitleler, bu şablon kimliklerden birisinin taraftarı ve diğerlerinin karşıtı olmak üzere sürekli dolduruşa getirilmektedir, yönlendirilmektedir. Kamuoyu denilen alanlar, taraftarlık ve karşıtlık bilinçlerini yöneten ustaların yönetimindedir. Irak ta açık siyaset yapan otuz üç tane grup var. Bu siyasi grupların temsil ettiği kitleler, çok farklı kesimlerden oluşmaktadırlar. Kamuoyunda her bir grubun bir etnik kültürü temsil ettiği varsayılmaktadır. Ancak gerçek hiç de sanıldığı gibi değildir. Kamuoyunda Suniler, Şiiler, Kürtler ve Türkmenler homojen birer siyasi grup olarak biliniyorlar. Bu topluluklara mensup kitlelerin kendi aralarında siyasal olarak örgütlendikleri varsayılmaktadır. Özellikle Türk kamuoyu konuyu böyle bilmektedir. Ancak Irak taki fiili oluşumlara bakıldığında durum çok farklıdır. Şii kökenli olanların bir kısmı milliyetçilerle, Sünnilerle ve liberal gruplarla birlikte siyaset yapmaktadır. Sünnilerin büyük kısmı Şiilerle, Kürtlerle, milliyetçilerle ve liberal gruplarla müşterek siyasi oluşumlar içinde bulunmaktadır. Kürtler, her ne kadar özerk bir bölgede bulunuyorlarsa da onlar arasında da Şiilerle ve Sünnilerle birlikte siyaset yapan gruplar var. İslamcı hareketlerin uzantıları bütün gruplar arasında yer alıyorlar, gruplar arasında köprü vazifesi görüyorlar. Mesela Ayad Allavi nin başkanlığını yaptığı Irak listesi; Sünni, Şii, Kürt ve Türkmen gruplardan oluşmaktadır. Liberal değerlere vurgu yapmaktadır. Irak parlamentosunda 91 sandalyesi var. Hareket 1991 de Birinci Körfez Savaşı sürecinde Ayad Allavi tarafından Londra da Irak Ulusal Uzlaşma Hareketi adı altında Baas ve Saddam Hüseyin karşıtı bir parti olarak faaliyetlerine başlamıştır. Saddam Hüseyin in ordudan ve güvenlik birimlerinden attığı eski bürokratların ve generallerin kuruculuğunu yaptığı bir oluşumdur. Başbakan yardımcısı, Salih Mutlik, Cumhurbaşkanı yardımcısı Usame Necefi, Kalkınma ve Islahat hareketi genel sekreteri Cemal Kerbuli gibi liderler bu grupta yer almaktadır. Irak ta İslamcı partilerin en eskilerinden birisi, 1957 yıllarında temelleri Muhammed Bakır Es-Sadr tarafından atılan İslama Davet Partisidir. Davet partisi, Arap milliyetçiliği, sosyalist, liberal ve sekülarist ideolojilere karşı islami bir fikir hareketi başlatmak üzere kurulmuştur. Bu oluşum, Mısır da aynı yıllarda Seyyid Kutup ve arkadaşlarının öncülüğünü yaptıkları İhvan-ı Müslimin hareketinin Irak ve Şiilik versiyonunu oluşturur. Hareket İran İslam Devrimi nden sonra İran a yaklaşmış olmakla birlikte, daha sonra ideolojik farklılıklardan dolayı İran la uyuşmazlık içine girmiştir. Bu uyuşmazlık bu gün hala etkisini muhafaza etmektedir. Irak ın Şiileri din adamlarının «velayet-i fakih» sıfatıyla yönetim üzerinde teokratik bir güç olarak kalmasını itikadi olarak sahih kabul etmezler. Bu yönüyle İran rejimi ile ayrı düşerler. Hareket Baas milliyetçiliğine karşı ümmet merkezli bir duruş sergilemiştir. Irak İslam Partisi, Irak ta İhvan-ı Müslimin Hareketi nin temsilcisi olarak 1940 larda kurulmuştur. General Abdulkerim Kasım döneminde, 1960 ta resmi bir parti olarak siyasi faaliyete başlamıştır de Baasçıların yönetimi ele geçirmesinden sonra parti kapatılmıştır. Partinin yöneticilerinin büyük kısmı tutuklanmıştır. Partinin liderliğini Muhsin Abdulhamit uzun süre devam ettirmiştir. Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık Haşimi partiyi temsilen işgalden sonra Irak koalisyon hükümetine katılmıştır. Hareket Amerikan kuvvetlerine karşı direnişte bulunan El-Kaide uzantısı Irak ta açık siyaset yapan otuz üç tane grup var. Bu siyasi grupların temsil ettiği kitleler, çok farklı kesimlerden oluşmaktadırlar. Kamuoyunda her bir grubun bir etnik kültürü temsil ettiği varsayılmaktadır. gruplarca eleştirilmektedir. Onlar partinin faaliyetlerini engelleme girişimlerinde bulunuyorlar. Parti Irak ın birliğini savunmaktadır. Radikal gruplardan uzak durmaktadır. Irak ın siyasi oluşumlarından bir diğeri ise kuzeyde özerk bir yönetim kurmuş olan Kürtlerdir. Kürtler, Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Mesut Barzani nin oluşturduğu Kürt blokunun çatısı altında toplanmış bulunmaktadır. Ancak kabile ve aşiret kültürü bu ikisinin birleşmesini engellemeye devam etmektedir. Ayrıca bölgede Kürtler arasında İslamcı partilerin de ciddi bir ağırlığı var. İslamcı partiler Irak taki diğer İslamcı partilerle birlikte hareket ediyorlar. Siyaset yapıyorlar. Seçimlerde yelpazeyi geniş tutan gruplar daha çok oy almaktadır. Fanatik ve kapalı gruplara halk beklenen desteği vermiyor. Bundan dolayı parti uzlaşmaları, koalisyonları ve listeleri bloklar oluşturmaktadır. Irak ın üçüncü yüzünü ise, geleneksel Irak kültürü oluşturmaktadır. Bu kültür, etnik aidiyetlerin parelel yaşam alanı oluşturmasını ve yaşamasını hoşgörmektedir. Irak halkı, dünya kamuoyunun bildiğinin aksine ve yapılan ayrıştırıcı propagandaya rağmen, birliğini ve beraberliğini koruma çabası içindedir. İslam 36 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 37

20 kardeşliği, anti emperyalizm ve işgal karşıtlığı bilinci halk arasında mevcuttur. Bu kültür, bütün etnik gruplar tarafından paylaşılmaktadır. Bundan dolayı, halkın doğrudan doğruya karşı karşıya gelerek bir iç savaşın içine girmesi, bunca emperyal teşvike rağmen şimdiye kadar gerçekleşmiş değildir. Irak ta simülasyonlarla dolaşımda tutulan çatışmacı kültürle, otantik şark kültürü bir meydan okuma süreci içindedir. Çağdaş iletişim teknolojileriyle inşa edilen simülasyonlar, etnik kimlikler arasında keskin sınırlar inşa etmeye çalışmaktadır. Haberler, görseller, gruplar arası mücadelelerle ilgili oturumlar ve uluslararası güç savaşları anlatıları, iç savaşı durmadan kışkırtmaktadır. Buna karşın geleneksel İslami kültür, yani klasik şark kültürü, farklılıkların, kimliklerin doğallığı ve insaniliği üstünde durmaya devam etmektedir. Irak ın geleneksel kültürünü, Bağdat Üniversitesi Sosyoloji Bölümü hocalarından Profesör Ali Verdi şöyle tanımlamaktadır: Irak halkı Osmanlı kültüründen tevarüs eden geleneklere göre yaşamaya devam etmektedir, Osmanlı perspektifiyle küresel ilişkilere ve çekişmelere bakmaktadır. Hala Osmanlı nın dönüşünü bir umut olarak muhafaza etmektedir. Irak halkı, bedevi kültürden henüz kopmuş değildir Irak ta şehirler ve köyler arası rekabet bu kültürden dolayı kan davasına dönüşebilmektedir. Bu kültür kapsayıcı mezhep değerlerinden ziyade dar çerçeveli ve sürekli olmayan geçici çatışmaları ve rekabetleri muhafa etmektedir. Aşiret, grupsal rekabet, küçük çaplı çekişmeler ve eşkıyalık değerleri Irak halkı arasında devam etmektedir. Bir taraftan tarihi imajların dönüşünü bekleyen bir kültür, diğer taraftan duygusal bilinçten dolayı kolaylıkla profesyonel gizli örgütlere gençlerini kaptıran bir kültür. Bu iki kültür de Irak ın otantik yönünü oluşturmaktadır. İnsanlar bu ülkede çok kolay bir şekilde mezhep değiştirmektedir. Bazı aşiretlerin ve kabilelerin halkının yarısı Sünni diğer yarısı ise Şii olabilmektedir. Mezhepler kemikleşmiş değildir. Mezhep değiştirme, yadırganan bir durum değildir. Irak toplumu, yüzeyde ve sanal ortamda inşa edilen siyasi çatışmalara rağmen topluluklar arası etkileşimlere ve gruplar arası geçişlere açık kalmaya devam ediyor. Özellikle İşgalci Amerikan kuvvetlerinin resmen çekilmesinden sonra, etnik topluluklar arasında bir iç çatışmanın çıkacağı, son günlerde en çok tartışılan ve hayatiyet kazanan haberler olmaktadır. Şunu belirtmek lazım, aslında bunlar sadece haber değildir, aynı zamanda, dokuz yıldır casusluk faaliyetleriyle yürütülen bombalamaları, patlamaları, kitlesel kıyımları ve suikastları, etnik topluluklara yükleme ve aşikarlaştırma çabalarıdır. Bu çabalar sadece haber desteğiyle başarıya ulaşmayacaktır. Açık siyaset yapan grupların bazı yöneticilerini sıcak savaşa girmeye zorlayacaklardır. Maliki ve Haşimi gerilimi tam da bu amaçla inşa edilmiş bir gerilime benzemektedir. Aksi takdirde suikastlar ve sabotajlar tek başına Irak halkını bir mezhep ve etnik çatışma içine itemeyecektir. Çünkü geleneksel ve klasik kültür bütün halk kesimleri tarafından özümsenmiştir. Zaten dokuz yıllık işgal boyunca olup bitenler bu kanaatimizi doğrulamaktadır. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Irakta geleneksel kültürden ve sosyal yapıdan kaynaklanan çatışma alanları vardır. Bu çatışmaları; kabilecilik, küçük grup çıkarları, eşkıyalık değerleri, kayırmacılık ve mafyavari değerler beslemektedir. Bunlar Irak halkı arasında eskiden beri yaşanan çatışmalardır. Çağdaş manada kamusallaşmış ve kitleselleşmiş etnik çatışmalar değildir. Hadise-i adiyedendir. Modern manada kamusallaşmış kitlesel etnik çatışmaların çıkma ihtimali o kadar yüksek değildir. Klasik İslam kültürü, geleneksel değerler, anti-emperyalist tutumlar halkı kaynaştırmaya ve kardeşlik içinde tutmaya devam ediyor. Simülasyonlarla inşa edilen savaş kültürüne Irak halkı direnmektedir. Karşı kültür kitlesel düzeyde muhtemel bir iç savaşın çıkmasına mani olacaktır. Araştırmacı - Yazar, Prof. Dr.* Arap Baharı ve Avrupa Krizi 38 STRATEJİK DÜŞÜNCE OCAK 2012 OCAK 2012 STRATEJİK DÜŞÜNCE 39

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ NO.12, ARALIK 2016 ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI 30 Kasım 2016 Çarşamba günü Ortadoğu Stratejik

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

İSLAM ÜLKELERİNDE NÜFUS ÖNGÖRÜLERİ 2050 ARALIK 2011

İSLAM ÜLKELERİNDE NÜFUS ÖNGÖRÜLERİ 2050 ARALIK 2011 GELECEK İSLAM ÜLKELERİNDE NÜFUS ÖNGÖRÜLERİ 2050 ARALIK 2011 SARIKONAKLAR İŞ TÜRKĠYE MERKEZİ C. BLOK ĠÇĠN D.16 BÜYÜME AKATLAR İSTANBUL-TÜRKİYE ÖNGÖRÜLERĠ 02123528795-02123528796 2025 www.turksae.com Nüfus,

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'de 1990'lı yıllardaki duvar yazıları, İslamcılığın yükseldiği döneme yönelik yakın bir tanıklık niteliğinde. 10.07.2017 / 18:00 Doksanlı

Detaylı

Araştırma Notu 15/179

Araştırma Notu 15/179 Araştırma Notu 15/179 27.03.2015 2014 ihracatını AB kurtardı Barış Soybilgen* Yönetici Özeti 2014 yılında Türkiye'nin ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 3,8 artarak 152 milyar dolardan 158 milyar dolara

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi 2 de Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi AK Parti İstanbul İl Kadın Kolları nda AK Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya gelmenin mutluluğunu yaşadı. 8 de YIL: 2012 SAYI

Detaylı

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Bashar al-assad ın Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve Bayan Hayrünnisa Gül onuruna verilen Akşam Yemeği nde yapacakları konuşma 15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye

Detaylı

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı DÜNYA - SİYASET 2012 yılının Şubat ayında Tunus ta yapılan Suriye nin Dostları Konferansı nın ikincisi Nisan 2012 de İstanbul da yapıldı. Konferansta Esad rejimi üstündeki uluslararası baskının artırılması,

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL İSTANBUL 2015 YAYINLARI Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL Kapak ve Dizgi: Sertaç DURMAZ ISBN: 978-605-9963-09-1 Mecidiyeköy Yolu Caddesi (Trump Towers Yanı)

Detaylı

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket) Kamuoyu Yoklaması Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket) Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi 2017 1 Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara

Detaylı

Araştırma Notu 12/126

Araştırma Notu 12/126 Araştırma Notu 12/126 10.02.2012 Arap Baharı ve Avrupa Borç Krizi İhracatı Teğet Geçti Barış Soybilgen* Yönetici Özeti Orta Doğu nun önemi artmaya devam ediyor 2011 yılında Türkiye nin ihracatı 2010 yılına

Detaylı

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS 3

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS 3 KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS 3 - CENTER FOR MIDDLE EASTERN STRATEGIC STUDIES KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS

Detaylı

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014 Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye ile Kürdistan arasındaki ekonomik ilişkiler son yılların en önemli rakamlarına ulaşmış bulunuyor. Bugünlerde petrol anlaşmaları ön plana

Detaylı

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron Komple saldırı mı komplo tezgâh mı? -PARİS- İki devlet düşünün. Biri, güçlü ve etkili bazı devletler tarafından kuşatılmak istenirken, diğeri ise

Detaylı

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1 Rapor No: 41, Mart 2011 KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Center for Mıddle Eastern Strategıc Studıes mezhepçilik Irak

Detaylı

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler Dünya üzerindeki birçok İslami kurum, kuruluş ve şahsiyetler Türkiye'de yaşanan darbe girişimi hakkında mesajlar yayımladı. 16.07.2016 / 22:09 15 Temmuz gecesi

Detaylı

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı Orta Doğu Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı Ali SEMİN BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı 56 Stratejist - Temmuz 2017/2 Orta Doğu da genel olarak yaşanan bölgesel kriz ve

Detaylı

2000 li Yıllar / 6 Türkiye de Dış Politika İbrahim KALIN Arter Reklam 978-605-5952-27-3 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

2000 li Yıllar / 6 Türkiye de Dış Politika İbrahim KALIN Arter Reklam 978-605-5952-27-3 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011 Seri/Sıra No 2000 li Yıllar / 6 Kitabın Adı Türkiye de Dış Politika Editör İbrahim KALIN Yayın Hazırlık Arter Reklam ISBN 978-605-5952-27-3 BBaskı Tarihi Ağustos-2011 Ofset Baskı ve Mücellit Ömür Matbaacılık

Detaylı

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55 Dünya da politik dengeler dinamik bir yapıya sahiptir. Yüzyıllar boyunca dünyada haritalar, rejimler ve politikalar değişim içerisindedirler. Orta çağ Avrupa sı ve Fransız ihtilali ile birlikte 17. Yüzyılda

Detaylı

TÜRKİYE NİN İHTİYAÇ DUYDUĞU FUAR 3.ELECTRONIST FUARI

TÜRKİYE NİN İHTİYAÇ DUYDUĞU FUAR 3.ELECTRONIST FUARI TÜRKİYE NİN İHTİYAÇ DUYDUĞU FUAR 3.ELECTRONIST FUARI Sektörlerindeki ürünlerin, en son teknolojik gelişmelerin, dünyadaki trendlerin ve son uygulamaların sergilendiği, 25-28 Eylül 2014 tarihleri arasında

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü santralistanbul Küresel Sorunlar Platformu http://www.platformforglobalchallenges.org http://www.twitter.com/pgchallenges http://www.facebook.com/kureselsorunlarplatformu İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti Leyla Tavflano lu Çok sıklıkla Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan a gittiğim için olsa gerek beni bu oturuma konuşmacı koydular. Oraların koşullarını

Detaylı

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ INSTITUTE FOR STRATEGIC STUDIES S A E STRATEJİK ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ KASIM, 2003 11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ 11 EYLÜL SALDIRISI SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ FİZİKİ SONUÇ % 100 YIKIM

Detaylı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

15 Ekim 2014 Genel Merkez ÇİN Yatırım Fırsatları Paneli 15 Ekim 2014 Genel Merkez İş Dünyamızın Saygıdeğer Mensupları, Değerli MÜSİAD üyeleri, Değerli Basın Mensupları, Toplantımıza katılımından dolayı teşekkür ediyor, Sizleri

Detaylı

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor! Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor! BAE Washington büyükelçisi Yusuf el-uteybe'ye ait olduğu iddia edilen ve bazı hacker gruplar tarafından yayınlanan

Detaylı

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ Bismillairrahmanirrahim 1. Suriye de 20 ayı aşkın bir süredir devam eden kriz ortamı, ülkedeki diğer topluluklar gibi

Detaylı

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 ( STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 Yeni Dönem Türkiye - Suudi Arabistan İlişkileri: Kapasite İnşası ( 2016, İstanbul - Riyad ) Türkiye 75 milyonluk nüfusu,

Detaylı

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... 3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... Seçime Doğru Giderken Kamuoyu: 3 Kasım 2002 seçimlerine bir haftadan az süre kalmışken, seçimin sonucu açısından bir çok spekülasyon bulunmaktadır.

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Geçtiğimiz ay Suriye de Irak Şam İslam Devleti ve diğer muhalif güçler arasında yaşanan çatışmaya ilişkin, Suriye Devrimci Sol

Detaylı

YÜKSEK ÖĞRETIM ALANINI GELIŞTIRMEK IÇIN IRAK VE TÜRKIYE ARASINDA DAHA ÇOK IŞBIRLIĞI YAPILMASINI UMUYORUZ.

YÜKSEK ÖĞRETIM ALANINI GELIŞTIRMEK IÇIN IRAK VE TÜRKIYE ARASINDA DAHA ÇOK IŞBIRLIĞI YAPILMASINI UMUYORUZ. ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER SÖYLEŞİLERİ No.41, No.23, OCAK MART 2017 2015 ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER SÖYLEŞİLERİ NO.41, OCAK 2017 YÜKSEK ÖĞRETIM ALANINI GELIŞTIRMEK IÇIN IRAK VE TÜRKIYE ARASINDA DAHA ÇOK

Detaylı

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi 28.11.2016-22:02 Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi - Sudan Stratejik Çalışma ve Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. Hüseyin: - "Türkiye,

Detaylı

ABDÜSSELAM: ARAP BAHARI NIN MIRASI: BIR ÇIKIŞ MÜMKÜN MÜ? ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER SÖYLEŞİLERİ. Refik Abdüsselam

ABDÜSSELAM: ARAP BAHARI NIN MIRASI: BIR ÇIKIŞ MÜMKÜN MÜ? ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER SÖYLEŞİLERİ. Refik Abdüsselam ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER SÖYLEŞİLERİ No.39, No.23, ARALIK MART 2016 2015 ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER SÖYLEŞİLERİ NO.39, ARALIK 2016 ABDÜSSELAM: ARAP BAHARI NIN MIRASI: BIR ÇIKIŞ MÜMKÜN MÜ? Refik Abdüsselam

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi Araştırma üç farklı konuya odaklanmaktadır. Anketin ilk bölümü (S 1-13), Türkiye nin dünyadaki konumu ve özellikle ülkenin

Detaylı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı Fikret BABAYEV * Sayın Başkan, değerli katılımcılar! Öncelikle belirtmek isterim ki, bugün bu faaliyete iştirak etmek ve sizlerle bir arada bulunmak benim için büyük bir mutluluktur. Bu toplantıya ve şahsıma

Detaylı

Amerikan Stratejik Yazımından...

Amerikan Stratejik Yazımından... Amerikan Stratejik Yazımından... DR. IAN LESSER Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve Jeopolitik Aldatma veya bağımsız bir Kürt Devletinden yana olmadığını ve NATO müttefiklerinin bağımsızlığını

Detaylı

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Açılış Tarihi Kapanış Tarihi Sona Eriş Nedeni 1 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17.11.1924 05.06.1925

Detaylı

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ Dr. Tuğrul BAYKENT Baykent Bilgisayar & Danışmanlık TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ Düzenleyen: Dr.Tuğrul BAYKENT w.ekitapozeti.com 1 1. TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK KONUMU VE ÖNEMİ 2. TÜRKİYE YE YÖNELİK TEHDİTLER

Detaylı

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) 12. Hafta Ders Notları - 03/05/2017 Arş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

BÜLTEN İSTANBUL B İ L G İ AZİZ BABUŞCU. NOTU Yeni Dünya ve Türkiye 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

BÜLTEN İSTANBUL B İ L G İ AZİZ BABUŞCU. NOTU Yeni Dünya ve Türkiye 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI AZİZ BABUŞCU 4 te AK AK PARTİ İL BAŞKANI 10 da YIL: 2012 SAYI : 169 24-31 ARALIK 2012-7 OCAK 2013 BÜLTEN İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI T E Ş K İ L A T İ Ç İ H A F T A L I K B Ü L T E N İ 3 te 2

Detaylı

Çarşamba İzmir Basın Gündemi

Çarşamba İzmir Basın Gündemi 16.09.2015 Çarşamba İzmir Basın Gündemi Krizler arasında Devrim Özkan Her şeyin dünyadaki tüm gelişmelerden etkilenebildiği yeni bir çağda yaşıyoruz. Son iki yüzyıllık dönemde dünyadaki tüm ekonomik

Detaylı

PINAR ÖZDEN CANKARA. İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: 25.07.1980 E-Posta: pinar.cankara@bilecik.edu.tr. EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD 2008-2013

PINAR ÖZDEN CANKARA. İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: 25.07.1980 E-Posta: pinar.cankara@bilecik.edu.tr. EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD 2008-2013 PINAR ÖZDEN CANKARA İLETİŞİM BİLGİLERİ: Doğum Tarihi: 25.07.1980 E-Posta: pinar.cankara@bilecik.edu.tr EĞİTİM BİLGİLERİ: Doktora/PhD Yüksek Lisans/MA Lisans/BA İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! Türkiye nin önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul Aydın Üniversitesi

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy Türkiye de temaslarına CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile görüşerek başladı. Görüşmeye katılan Loğoğlu açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.

Detaylı

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI Editörler Doç.Dr. Gülay Ercins & Yrd.Doç.Dr. Melih Çoban TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI Yazarlar Doç.Dr. Ahmet Talimciler Doç.Dr. Gülay Ercins Doç.Dr. Nihat Yılmaz Doç.Dr. Oğuzhan Başıbüyük Yrd.Doç.Dr. Aylin

Detaylı

1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER. Mustafa Serdar PALABIYIK

1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER. Mustafa Serdar PALABIYIK 1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER Mustafa Serdar PALABIYIK Yayın No : 3179 Araştırma Dizisi : 12 1. Baskı - Şubat 2015 ISBN: 978-605 - 333-207 - 7 Mustafa Serdar Palabıyık 1915 Olaylarını Anlamak:

Detaylı

Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye

Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye Nükleer Enerji Santralleri ve Türkiye nin Enerji Politikası Ortak Paydalar Ortadoğu ve Kuzey Afrika da ki rejimlerin

Detaylı

Faik ÖZTRAK Tekirdağ Milletvekili

Faik ÖZTRAK Tekirdağ Milletvekili Faik ÖZTRAK Tekirdağ Milletvekili HAYIR DA; HAYIR VAR. Dünyanın en mutlu, en iyi eğitim, sağlık ve gelir koşullarına sahip insanları, milletin ortak aklını kullanan parlamenter rejimle yönetilen ülkelerde

Detaylı

GENEL BAŞKANIN MESAJI

GENEL BAŞKANIN MESAJI GENEL BAŞKANIN MESAJI Küresel ekonomik kriz, ekonomiyi kalıcı olarak küresel dünyanın birinci önceliği haline getirdi. İkibinli yılların ilk dönemine yıkıcı bir savaş olan ABD nin Irak işgali damgasını

Detaylı

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU 4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU Yeni Dönem Türkiye - AB Perspektifi Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı: Fırsatlar ve Riskler ( 21-22 Kasım 2013, İstanbul ) SONUÇ DEKLARASYONU ( GEÇİCİ ) 1-4. Türkiye

Detaylı

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Fransa İlişkileri; Fırsatlar ve Riskler ( 2016 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen ekonomisi

Detaylı

ULUSLARARASI FİLİSTİN ZİRVESİ 2018

ULUSLARARASI FİLİSTİN ZİRVESİ 2018 VİZYON BELGESİ ULUSLARARASI FİLİSTİN ZİRVESİ 2018 Filistin de İsrail Yerleşimi ve Batı Şeria Duvarı ( 13-14 Eylül 2018, İstanbul ) Batı Şeria da İsrail yerleşimi günden güne genişlemekte olup daha önce

Detaylı

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi 1990 yılında Latin Amerika'nın ada ülkesinde bir grup Müslüman ülkedeki yönetimi ele geçirmek için silahlı darbe girişiminde bulunmuştu.

Detaylı

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGIN SETA Abdullah YEGİN İstanbul

Detaylı

Dış Ticaret Verileri Bülteni

Dış Ticaret Verileri Bülteni Milyon $ Milyon $ (Milyar $) 3 216 Kasım- 216 TÜİK dış ticaret verilerine göre ihracat 216 yılı Kasım ayında, 215 yılının aynı ayına göre %9,7 artarak 12 milyar 817 milyon dolar, ithalat %6 artarak 16

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T 2016 Brexit, yani İngiltere nin Avrupa Birliği nden (AB) ayrılması olarak ifade edilen kavram, İngilizcede Britain (Britanya ve Exit (çıkış) kelimelerinin birleştirilmesiyle

Detaylı

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları, Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları, Ankara Forumunun beşinci toplantısını yaptığımız için çok mutluyum. Toplantıya ev sahipliği

Detaylı

TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER

TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER Merve Nur Bulut, Kübra Sezgin www.improkul.impr.org.tr facebook.com/improkul @improkul improkul@gmail.com SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER 2011

Detaylı

İktisat Tarihi

İktisat Tarihi İktisat Tarihi 7.5.18 SAVAŞLAR VE EKONOMİK PERFORMANS Savaş 10 milyon askerin ölümüne, 20 milyonunun yaralanmasına neden oldu. Ekonomik açıdan uzun dönemde fizik yıkımdan daha zararlı olan normal ekonomik

Detaylı

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum Piyasalarda Öne Çıkanlar BRENT PETROL USDTRY ALTIN EURUSD GBPUSD Anayasa değişikliği görüşmeleri devam ediyor Mecliste bugün anayasa değişikliği tasarısının

Detaylı

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE Aralık 03, 2006-12:00:00 BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANEY

Detaylı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2014 MART İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2014 MART İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2014 MART AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU İİTKİİB GENEL SEKRETERLİİĞİİ AR & GE VE MEVZUAT ŞUBESİİ Niisan 2014 HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2014 MART İHRACAT PERFORMANSI

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI 7 Ocak 2015 İstanbul, Sabancı Center Sayın Konuklar, Değerli Basın Mensupları,

Detaylı

MISIR IN SİYASAL HARİTASI

MISIR IN SİYASAL HARİTASI MISIR IN SİYASAL HARİTASI GÖKHAN BOZBAŞ Kırklareli Üniversitesi Afrika Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi MISIR IN SİYASAL HARİTASI HAZIRLAYAN GÖKHAN BOZBAŞ Kapak Fotoğrafı http://www.cbsnews.com/

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI! Türkiye nin önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul Aydın Üniversitesi

Detaylı

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter 2013 yılı, dünya ekonomisi için finansal krizin etkilerinin para politikaları açısından

Detaylı

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır. TERÖR VE BEKLENTİLER Türkiye, önce 22 Temmuz genel seçimleri ve ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile yaz aylarını kendini yenileyerek geçirmiş, sonbahara ise artan terör olayları, şehitlerimiz, onların

Detaylı

Türkiye ve Avrupa Birliği

Türkiye ve Avrupa Birliği Türkiye ve Avrupa Birliği Türkiye ve Avrupa Birliği İlişkisi Avrupa Birliği 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antlaşması'yla Avrupa Ekonomik Topluluğu adı altında doğdu. Türkiye 1959 yılında bu topluluğun

Detaylı

USTAD Tahlil Nisan-2011

USTAD Tahlil Nisan-2011 Meydana Dökülme ve Öfke Bahreyn de 14 Şubat hareketi USTAD Tahlil Nisan-2011 Çalışma No:5 Nisan 2011 Mardin -TURKEY ÖZET: Bahreyn e Bahreyn den penceresinden baktığınızda, onu diğer ülkelerden ayıran önemli

Detaylı

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SORUNSUZ ALAN KALDI MI?

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SORUNSUZ ALAN KALDI MI? DIŞ POLİTİKA TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SORUNSUZ ALAN KALDI MI? HAZİRAN 2011 SARIKONAKLAR İŞ MERKEZİ C. BLOK D.16 AKATLAR İSTANBUL-TÜRKİYE 02123528795-02123528796 www.turksae.com TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SORUNSUZ

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ STRATEJİK VİZYON BELGESİ ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ Ekonomi, Enerji ve Güvenlik; Yeni Fırsatlar ( 20-22 Nisan 2016, Pullman İstanbul Otel, İstanbul ) Karadeniz - Kafkas coğrafyası, tarih boyunca

Detaylı

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, kamuoyunu yani halkın kanaatlerini karar alıcıların ve uygulayıcıların meşruiyetini sürdüren önemli bir faktör olarak görmektedir.

Detaylı

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI Sayın Katılımcılar, değerli basın mensupları Avrupa Konseyi

Detaylı

16 Ağustos 2013 BURHANETTİN DURAN

16 Ağustos 2013 BURHANETTİN DURAN BURHANETTİN DURAN Analiz Niçin İhtiyaçtır? Siyasal vesayetlerinden kurtulmuş, ekonomisi büyüyen, kronik toplumsal sorunlarını çözüme kavuşturmuş ve bölgesinde itibarı artan bir Türkiye nin önündeki en

Detaylı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları PA 101 Kamu Yönetimine Giriş (3,0,0,3,5) Kamu yönetimine ilişkin kavramsal altyapı, yönetim alanında geliştirilmiş teori ve uygulamaların analiz edilmesi, yönetim biliminin

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Sunuş... 1. Konu... 2. Proje Koordinatörü ve Uygulayıcı Kurum... 2. Tarih ve Yer... 2. Amaç ve Hedefler... 3. Katılımcılar...

İÇİNDEKİLER. Sunuş... 1. Konu... 2. Proje Koordinatörü ve Uygulayıcı Kurum... 2. Tarih ve Yer... 2. Amaç ve Hedefler... 3. Katılımcılar... İÇİNDEKİLER Sunuş... 1 Konu... 2 Proje Koordinatörü ve Uygulayıcı Kurum... 2 Tarih ve Yer... 2 Amaç ve Hedefler... 3 Katılımcılar... 3 Yöntem... 3 Kapsam... 4 Projede Görevli Personel... 5 SUNUŞ 21. Yüzyıl

Detaylı

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI Eski adıyla İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) günümüzde nüfusunun çoğunluğu veya bir kısmı Müslüman olan ülkelerin üye olduğu ve üye ülkeler arasında politik, ekonomik, kültürel,

Detaylı

AÇIK AÇIK SÖYLEYELİM!

AÇIK AÇIK SÖYLEYELİM! AÇIK AÇIK SÖYLEYELİM! ^^Tek kişinin egemenliğine dayalı ^^Yasama Yürütme ve Yargının tek elde toplanacağı ^^Meclis in devre dışı bırakılacağı ^^Hukuk Devletinin ortadan kalkacağı ^^Fren, denge ve denetim

Detaylı

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı! Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı! REC Türkiye tarafından, Almanya Büyükelçiliği desteğiyle düzenlenen geniş katılımı konferansta; BM İklim Değişikliği Marakeş COP22 - Taraflar

Detaylı

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı. K.MARAŞ'TA SON ANKET Anket Sonuçları MHP yi İşaret Etti Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

Detaylı

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL UNCTAD Dünya Yatırım Raporu Türkiye Lansmanı Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü nün (UNCTAD) Uluslararası Doğrudan Yatırımlar

Detaylı

Suriye de çok sayıda ülkenin dolaylı olarak katıldığı büyük bir savaş söz konusudur.

Suriye de çok sayıda ülkenin dolaylı olarak katıldığı büyük bir savaş söz konusudur. Suriye de çok sayıda ülkenin dolaylı olarak katıldığı büyük bir savaş söz konusudur. Bir tarafta İran, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti ile Lübnan daki Hizbullah bulunuyor. Diğer tarafta ise ABD,

Detaylı

Terörle Mücadele Mevzuatı

Terörle Mücadele Mevzuatı Terörle Mücadele Mevzuatı Dr. Ahmet ULUTAŞ Ömer Serdar ATABEY TERÖRLE MÜCADELE MEVZUATI Anayasa Terörle Mücadele Kanunu ve İlgili Kanunlar Uluslararası Sözleşmeler Ankara 2011 Terörle Mücadele Mevzuatı

Detaylı

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları Kıbrıs açıklarında keşfedilen doğal gaz rezervleri, adada yıllardır süregelen çatışmaya barışçıl bir çözüm getirmesi umut edilirken, tam tersi gerilimi tırmandırmıştır.

Detaylı

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı 1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı 1979'da Mekke'de gerçekleşen ve günümüzde hala bazı yönleri gölgede kalan olaya ilişkin yeni görüntüler ortaya çıktı. 03.06.2017 / 11:26 20 Kasım 1979

Detaylı

ENERJİ GÜVENLİĞİ ÇALIŞTAYI Türkiye Nükleer Güç Programı 2030

ENERJİ GÜVENLİĞİ ÇALIŞTAYI Türkiye Nükleer Güç Programı 2030 VİZYON BELGESİ(TASLAK) ENERJİ GÜVENLİĞİ ÇALIŞTAYI Türkiye Nükleer Güç Programı 2030 (03-05 Aralık 2015, İstanbul) BÖLÜM 1 Nükleer Güç Programı (NGP) Geliştirilmesinde Önemli Ulusal Politika Adımları Temel

Detaylı

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ KADINLARA DESTEK MEKANİZMALARI ONLİNE KİTAPÇIĞI Akdeniz Üniversitesi Uluslararası Gençlik Topluluğu 2015-2016 İÇİNDEKİLER 1. Giriş 2. Kadın Dostu Akdeniz Projesi 3. Projenin

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim 1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim Türkiye de 2007 genel milletvekili seçimlerine ilişkin değerlendirme yaparken seçim sistemine değinmeden bir çözümleme yapmak pek olanaklı değil. Türkiye nin

Detaylı

TİCARİ İLİŞKİLER DURUM İKÖ ÜLKELERİ ARASINDA AVRUPA BİRLİĞİ >>

TİCARİ İLİŞKİLER DURUM İKÖ ÜLKELERİ ARASINDA AVRUPA BİRLİĞİ >> AVRUPA BİRLİĞİ >> Hazırlayan: Mustafa BAYBURTLU (TOBB AB Daire Başkanı) İKÖ ÜLKELERİ ARASINDA TİCARİ İLİŞKİLER VE EKONOMİK DURUM İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) üyesi ülkelerin ekonomik yapıları, ekonomik

Detaylı

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7 Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ Dr. Ahmet Emin Dağ İstanbul, 2015 Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

Detaylı