Koroner Arter Hastal. Dicle Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Diyarbak r

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Koroner Arter Hastal. Dicle Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Diyarbak r"

Transkript

1 Koroner Arter Hastal SB-01 KORONER ARTER HASTALI INDA GÜNCEL TEDAV YAKLAfiIMLARINI NE DÜZEYDE GERÇEKLEfiT REB L YORUZ? Müge Ild zl, Meral Kay kç o lu, O uz Yavuzgil, Can Hasdemir, Cemil Gürgün, Hakan Kültürsay Ege Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, zmir Tüm dünyada oldu u gibi ülkemizde de kardiyovasküler alanda tedavinin baflar s n art rmak için ilgili tedavi k lavuzlar n etkin bir flekilde uygulay p, bu k lavuzlardaki hedeflere ulafl lmas gerekmektedir. Bu çal flmada koroner arter hastal nda (KAH) bir tersiyer merkezdeki tedavi yaklafl mlar n n düzeyi ve etkinli inin araflt r lmas amaçlanm flt r. Hasta populasyonu, bir üniversite hastanesi kardiyoloji klini ine angina yak nmas ile baflvuran ve elektif koroner anjiografi amac yla, son 1 ay içinde yat r larak KAH saptanan ard fl k 100 olgudan oluflmufltur. Bu olgular n hastane dosya kay tlar ndan demografik ve klinik özellikleri, koroner risk faktörleri, yatmadan önce ve taburcu olurken verilen tedavi, lipid düzeyleri, biyokimyasal tetkikleri, kan bas nçlar, anjiyografik bulgular, önerilen tedavi plan ve izlemi yapan asistan doktorlara ait faktörler elde edildi. Olgular yafl ortalamas 58±10 olup %21 i kad nd. Tüm olgular n %66 s hiperlipidemik, %59 i hipertansif, %18 i diyabetik, %18 i obez, %41 i sigara içicisiydi. Tüm olgular n %5 i hipertansif, %20 si hiperlipidemik oldu unu bilmiyordu. %37 hastadan önceden geçirilmifl miyokard infarktüsü tan s vard. %9 olguya önceden PTCA, %14 üne CABG, %2 sine hem PTCA, hem de CABG uygulanm flt. %44 olgu 3, %30 olgu 2 ve %26 olgu tek damar hastal saptanm flt. Olgular n yat flta %46, taburcu olurken %66 s beta bloker kullanmaktayd. Taburcu olurken beta bloker verilmeyen 34 hastadan 3 üne konjestif kalp yetmezli i semptomlar, 7 sine kardiyoselektif kalsiyum antagonisti kullan m, 5 ine KOAH, 1 ine ciddi periferik arter hastal, 4 üne ritm problemi nedeniyle beta bloker verilmemiflti. Geri kalan 14 hastada ise beta bloker kontrendikasyonu saptanamad. Olgular n yat flta %31, taburcu olurken %65 i statin kullanmaktayd. Statin kullanmayan 35 hastadan 2 sine fibrat kullan yor olmas, 11 ine total kolesterol seviyesinin 200 ün alt nda olmas, 5 ine LDL düzeyinin 100 ün alt nda olmas, 7 sine de kolesterol profili bak lmam fl olmas nedeni ile statin verilmemiflti. 10 olguda statin verilmemesi için bir sebep bulunamad. Yat flta %32, taburcu olurken %66 hasta ACE inhibitörü kullanmaktayd. ACE inhibitörü verilmeyen 34 hastan n 12 sinde sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu normal ve kan bas nc de erleri regüle idi. 1 hastan n renal fonksiyonlar bozuktu. 11 olguda ACE inhibitörü verilmemesinin için herhangi bir neden bulunamad. Sonuç olarak, koroner arter hastal nda mortalite üzerine olumlu etkileri ispatlanm fl olan beta-bloker, ACE-inhibitörü ve statin grubu ilaçlar n kullan mlar yabanc serilerde bildirilenlere yaklaflmakla birlikte hala yeterli düzeylere ulaflabilmifl de ildir. Tedaviye hastan n uyumunu art rmada çok önemli olan hastane içi dönemde ilaç uygulamas n n art r lmas, hasta ve doktorlar n bu ajanlar konusunda bilinçlendirilmesi ve cesaretlendirilmesi gereklidir. SB-02 ASP R N TEDAV S ALTINDA AKUT KORONER SENDROM GEL fimes NDE A SP R N D RENC N N ROLÜ Gültekin Faik Hobiko lu, Tu rul Norgaz, Hüseyin Aksu, Mehmet Ertürk, Orhan Özer, Osman Bolca, Ahmet Narin Siyami Ersek Gö üs Kalp-Damar Cerrahisi Merkezi, Kardiyoloji Bölümü, stanbul Amaç: Koroner arter hastal klar n n sekonder korunmas nda standart tedavi olan aspirin tedavisi alt ndayken akut koroner sendrom (AKS) geliflen hastalarda prognozun daha kötü oldu u bilinmektedir. Aspirin direnci prevalans de iflik hasta guruplar nda araflt r lmas na ra men aspirin tedavisi alt nda AKS geliflen hastalarda s kl n araflt ran çal flma yoktur. Bu gurup hastalarda aspirin direnci s kl n araflt rmak üzere çal flma planland. Materyel-metod: Çal flmaya en az son 7 gün düzenli aspirin kullan rken AKS nedeni ile hastaneye yatan 83 hasta (22 kad n, yafl 61.9±12.3) ve KAH nedeni ile aspirin kullanan 89 hasta (25 kad n, yafl 59.8±11.3) dahil edildi. Aspirin etkinli i PFA-100 cihaz ile epinefrin ve ADP ile uyar lan kan n membran yüzeyini trombüs ile kapatma zaman (KZ) ölçülerek de erlendirildi. Epinefrin KZ <170 saniye ve ADP KZ<114 saniye olmas aspirin direnci olarak kabul edildi. Hastaneden ç kmadan koroner anjiyografi (KAG) yap lan 53 hastada hasta damar say s, KAH yayg nl ve ciddiyeti skorlar belirlendi. Bulgular: Aspirin tedavisi alt nda AKS geliflen 83 hastadan 31 inde (%37.3) aspirin direnci saptand. Kontrol gurubunda bu oran % 30.3 bulundu ve AKS da oran biraz daha yüksek olmakla beraber istatistiksel anlaml de ildi (p =0.3). Aspirin direnci ile cinsiyet, sigara, DM, HT, aspirin cinsi (nonenterikenterik kapl ) ve kullan m süreleri bak m ndan fark yoktu. Sadece direnç olanlar olmayanlara göre daha yafll bulundu (59.1/ 66.1 p=0.01). KAG yap lan hastalarda aspirin direnci varl ile hasta damar say s, koroner arter hastal ciddiyeti ve yayg nl (Gensini ve Negri skorlar ) aras nda iliflki bulunmad. Sonuç:Kontrol gurubundan istatistiksel olarak farkl olmamakla beraber AKS lu hastalar n %37.3 ü aspirin direnci göstermekte ve bu hastalar antiagregan etkiden yoksun kalmaktad r. Bu nedenle aspirin tedavisi alt nda AKS geliflenlerde aspirin direnci araflt r larak tedaviye alternatif antiagreganlar n eklenmesi uygun olabilir. SB-03 AKUT KORONER SENDROMLARDA vwf YÜKSEKL B R YÜKSEK R SK GÖSTERGES M? Kenan ltümür, Aziz Karabulut, Zuhal Ar türk, Mahir Çiftçi, Levent Özdemir, Nizamettin Toprak Dicle Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Diyarbak r Akut koroner sendromlar da (AKS) tekrarlayan iskemik olaylar n patogenezinde tekrarlayan trombüs oluflumu ve spazm ön plandad r.von Willebrand Faktör (vwf) tromboz oluflumunda önemli bir faktördür.tromboz ile olan iliflkisinden dolay, AKS sonras tekrarlayan iskemik olaylar ile vwf aras ndaki iliflkiyi incelemeyi amaçlad k. Materyel-Metod: Çal flmaya 62 (42 stabil,20 tekrarlayan iskemi) Q dalgal akut miyokard infarktüsü (Q-AM ), 30 (17 stabil, 13 tekrarlayan iskemi) non-qam 35 (20 stabil,15 tekrarlayan iskemi) karars z anginal (KA) olmak üzere toplam 127 AKS (79 stabil, 48 tekrarlayan iskemi) vakas al nd.tüm hastalara standart tedavi verildi. vwf serum düzeyi ölçümü stabil seyreden hastalarda 1. ve 5. günlerde, tekrarlayan iskemisi olan grupta ise 1. gün ve iskeminin tespit an nda glikoprotein 2b/3a tedavisinden önce al nd. Bulgular: AKS grubunda bazal vwf düzeyi hem kontrol, hem de SA grubuna göre yüksekti (AKS;216.5±28.4, K; 111.8±10.2,SA;130.6±15.2, p<0.01).aks grubunda yap lan subgrup analizinde; vwf düzeyi tekrarlayan iskemisi olan grupta,stabil gruba göre daha yüksek oldu u görüldü (294.1±52.6 ve 169.4±48.5 p<0.05). AKS grubunda vwf düzeyi en yüksek non-q M de iken en düflük KA da idi (Q-M ;221.8±39.5,non-Q M ; ±52.4, KA;182.6;65.4). vwf ün izlem de erleri aras nda belirgin fark yoktu (p>0.05). Sonuç; Akut koroner sendrom sonras tekrarlayan iskemik olaylarda vwf düzeyi belirgin flekilde yüksektir. Bu durum akut olay sonras suçlu lezyonun trombojenitesiyle yak ndan iliflkili olabilir. Bu gruptaki hastalara daha yak n takip ve alternatif tedavi yöntemleri göz önüne al nmal d r. SB-04 ORTALAMA TROMBOS T HACM AKUT KORONER SENDROMLU HASTALARDA STAB L ANG NA PEKTOR SL HASTALARDAN DAHA YÜKSEKT R Gökhan Cihan, Mehmet Birhan Y lmaz, Yeflim Güray, Vedat Çald r, Ümit Güray, fienay Funda B y ko lu, Halil K sac k, fiule Korkmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara ST yükselmesi olmayan akut koroner sendromlar (AKS) hassas pla n rüptüre olmas sonras nda oluflan trombotik sürece ba l geliflen ve s kl giderek artan patofizyolojik durumlard r. Tan ve tedavisinde hemen her y l yenilemeler yap lan bu sendromda trombositlerin rolü uzun zamandan beri bilinmektedir. Bu nedenle de anti-trombosit terapi AKS tedavisinde merkezi rol oynamaktad r. Bu çal flman n amac ; trombosit fonksiyonlar n n basit ve güvenilir bir parametresi olan ortalama trombosit hacminin (OTH) AKS tan s yla hospitalize edilen hastalardaki de erini araflt rmakt r. Çal flmaya Ocak Ocak 2003 tarihleri aras nda Koroner Bak m Ünitesi ne ST yükselmesiz AKS tan s yla a r s n n ilk 24 saatinde yat r l p takip ve tedavi edilen 216 ard fl k hasta (156 erkek, 60 kad n, Grup 1) dahil edildi. Poliklinik takibinde olup kararl angina pektorisi olan yafl ve cinsiyet da l m benzer 120 hasta (85 erkek, 35 kad n, Grup 2) kontrol grubu olarak çal flmaya al nd. Çal flmaya al nan AKS li olgular n yafl ortalamas 59±11 y l, stabil angina pektoris grubunun ise 60± 9 y ld ve aradaki fark anlaml de ildi. AKS tan s alan 216 olgunun 105 i hospitalizasyon sonras dönemde USAP tan s al rken 111 i ST yükselme olmayan M tan s ald. AKS li hastalar n grup içi tan lar na göre yafl ve cinsiyet da l mlar da benzerdi. Grup 1 de ortalama trombosit hacmi 10.2±0.7 fl, trombosit say s 232±42x103/mm 3 ; Grup 2 de ortalama trombosit hacmi 8.9±0.7 fl, trombosit say s 266±34x10 3 /mm 3 idi. Grup 1 de ortalama trombosit hacmi ve trombosit say s Grup 2 den istatistiksel anlaml düzeyde farkl yd (p< 0.001). Akut koroner sendrom tablosunda aterosklerotik plak rüptürü trombojenik olay n bafllamas nda tetikleyici olayd r. Ancak intrakoroner trombüsün oluflmas ve ilerlemesi için trombosit reaktivitesi önemlidir. Trombosit hacmi, trombosit fonksiyonunu belirleyen parametrelerden birisidir. Trombosit hacmi ne kadar büyükse trombositler hemostatik olarak o kadar aktiftir. Bu büyük ve hiperaktif trombositler intrakoroner trombüs oluflumunda ve akut koroner sendromlar n gelifliminde etkili olabilirler. Akut koroner sendromlarda koroner arter oklüzyonuyla sonuçlanan patofizyolojik senaryonun anlafl lmas nda, reaktif trombosit davran fl n belirleyen sinyal yola n n ve bu yola a etkiyen sistemik (proinflamatuar) de iflikliklerin anlafl lmas n n önemli oldu unu düflünmekteyiz. 529

2 Koroner Arter Hastal SB-05 ST YÜKSELMES Z AKUT KORONER SENDROMDA ARTMIfi ORTALAMA TROMBOS T HACM NFARKTÜSLE L fik L D R Mehmet Birhan Y lmaz, Gökhan Cihan, Yeflim Güray, Vedat Çald r, Ümit Güray, fienay Funda B y ko lu, Halil K sac k, fiule Korkmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara Akut koroner sendromlar n (AKS) hemen öncesi dönemde koroner arter içinde meydana gelen olaylar halen tam olarak bilinmemektedir. Rüptüre olan plak üzerinde oluflan trombüsten büyük oranda trombositler sorumludur. Trombositlerin koroner arter lümeninde trombüs oluflumuna katk da bulunmas, akut koroner sendromlar n tedavisinde temel hedef olmalar na ve çeflitli ilaçlar n üretilmesine zemin haz rlam flt r. Dolafl mdaki trombositler ; büyüklük, yo unluk ve reaktivite özellikleri aç s ndan heterojen da l m gösterirler. Bu parametrelerdeki de iflim akut koroner sendromlara sebep olabilir. Koroner arterde bafllang çta oluflan bir plak rüptürü ve damar duvar ndaki trombojenik materyalin trombositler ile temas trombüs oluflumunu presipite eden faktör olabilir. Ancak, pla n protrombotik meyili ne olursa olsun, daha büyük ve daha reaktif trombositlerin trombüs oluflumu ve geliflimine katk s olas görünmektedir. Ortalama trombosit hacmi (OTH) ise trombosit reaktivitesinin en basit ölçülebilir göstergesidir. AKS tablosunda trombotik meyilin ST yükselmesiz M yle iliflkili olabilece i varsay m ndan hareketle ; Ocak Ocak 2003 tarihleri aras nda Koroner Bak m Ünitesi ne (KBÜ) ST yükselmesiz AKS tan s yla a r s n n ilk 24 saatinde yat r l p takip ve tedavi edilen 216 ard fl k hasta (156 erkek, 60 kad n, Grup 1) dahil edildi. Akut koroner sendrom tan s tipik gö üs a r s ve beraberinde tipik elektrokardiyografik de ifliklikler ve/veya enzim de iflikli i olmas ile konuldu. Koroner bak m ünitesindeki takiplerinde 2 kattan daha fazla CK-MB veya Troponin (I veya T) yüksekli i olanlar ST yükselmesiz M, kardiyak enzimlerinde yükselmesi olmayanlar karars z angina pektoris olarak s n fland r ld. Yat flta ST depresyonu olan AKS li hastalar n OTH si ST depresyonu olmayanlara göre istatistiksel anlaml olacak flekilde daha fazla bulundu (10.5±0.6 ile 9.9±0.6 fl, p<0.001). Kardiyak enzimlerinde yükselme olan hastalar n (NSTEM ) olmayan hastalara (USAP) oranla hastaneye yat fl esnas nda bak lan OTH si daha yüksek (10.4±0.6 ile 10±0.7, p<0.001), trombosit say s daha az (217±29 ile 248±48 x10 3 /mm 3, p<0.001), fibrinojen düzeyi daha yüksekti (4.4±1.9 ile 3.6±1.4 gr/l, p=0.001). AKS tablosunda hastan n USAP veya NSTEM gelifltirmesine yol açabilen ba ms z faktörleri belirlemek amac yla istatistiksel farkl l k gösteren durumlar lojistik regresyon analizinde al nd (p<0.001). Sonuçta OTH (p=0.016, B=1.860), trombosit say s (p<0.001, B=0.978), fibrinojen (p=0.017, B=1.293) ve EKG de ST depresyonu (p=0.019, B=0.453) NSTEM geliflimi için ba ms z ön gördürücüler olarak saptand. AKS tablosunda sistemik protrombotik meyilin düzeyi (fibrinojen) ve trombosit davran fl n n agresivitesinin (OTH) gerek oklüzif trombus oluflumu, gerekse trombotik emboliler yoluyla daha fazla NSTEM geliflimine yol açmas muhtemeldir. SB-06 KORONER KOLLATERAL DOLAfiIM VE SERUM ADEZYON MOLEKÜLLER Ümit Güray, A.R za Erbay, Yeflim Güray, M.Birhan Y lmaz, Ayça Boyac, Hatice fiaflmaz, fiule Korkmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara Koroner kollateraller normal kalplerde bulunan ve ciddi koroner arter hastal varl nda miyokard canl l n koruma ifllevi gören potansiyel damarsal yap lard r. Distal miyokardiyumda ciddi iskemi geliflti inde bir hafta içerisinde fonksiyonel olabilirler. mmun aktivasyonun göstergesi olan lökosit kaynakl TNFa n n yetersiz kollateral geliflim görülen hastalarda, kollateral geliflimi daha iyi olan hastalara göre daha yüksek oldu u gösterilmifltir. Baflka bir inflamasyon göstergesi olan endotel hücre adezyon moleküllerinin serumda ölçülen yüksek seviyelerinin koroner arter hastal varl nda uzun dönem prognozu olumsuz yönde etkiledi i bilinmektedir. Bu çal flmada, ciddi koroner hastal (lümen çap nda >%80 azalma) bulunan 97 hastada koroner anjiyografiyle de erlendirilen kollateral dolafl m ve adezyon moleküllerinden vasküler hücre adezyon molekülü (VCAM), interselüler hücre adezyon molekülü (ICAM) ve E-selektin serum seviyelerinin iliflkisi incelenmifltir. Son 6 ay içerisinde akut koroner sendrom geliflen ve diyabetes mellitusu bulunan hastalar çal flma d fl b rak ld. Kolleteral dolafl m (KD) Rentrop s n flamas na göre derecelendirildi (Evre 0: KD yok, Evre 1: t kal damar n yan dallar doluyor, Evre 2: distal epikardiyal segment k smen doluyor, Evre 4: distal epikardiyal segment tam doluyor). Serum adezyon molekülleri ELISA yöntemiyle ölçüldü. Bulgular: Hastalar KD n derecesine göre iki gruba ayr ld lar (grup 1: Rentrop evre 0 ve 1; grup 2: Rentrop evre 2 ve 3). ki grup aras nda yafl, cinsiyet, koroner risk faktörleri ve miyokard infarktüsü öyküsü aç s ndan anlaml farkl l k yoktu. Serum VCAM, ICAM ve E-selektin seviyeleri ise KD n daha kötü oldu u ilk grupta anlaml oranda daha yüksekti (Tablo1). Her bir evre ayr ayr de erlendirildi inde ise en yüksek serum VCAM, ICAM ve E-selektin de erleri, Rentrop Evre0 olan grupta; en düflük de erler ise Rentrop Evre 3 olan grupta gözlendi. Grup1(n=50) Grup2(n=47) p VCAm (ng/ml) 875±29 742± ICAM (ng/ml) 322±12 269± E-selektin (ng/ml) 38±2 28± Sonuç: Yetersiz kollateral dolafl m bulunan hastalarda miyokardiyal iskeminin daha fliddetli olmas serum TNFa gibi serum adezyon moleküllerinin de artmas na sebep olabilir. Her ne kadar kollateral dolafl m n prognoz ile iliflkisi kesin olmasa da, çal flmam zda yetersiz kollateral dolafl m bulunan hastalarda serum adezyon moleküllerinin yüksek saptanmas uzun dönem morbidite ve mortaliteyle iliflkili olabilir. Koroner Arter Hastal : Yavafl Ak m SB-07 KORONER YAVAfi AKIMLI HASTALARDA PLAZMA ENDOTEL N -1 ve N TR K OKS T SEV YELER LEVENTR KÜLER REPOLAR- R ZASYON PARAMETRELER ARASINDAK L fik Hasan Pekdemir, Ahmet Çamsar, Dilek Çiçek, M. Necdet Akkufl, H. Tuncay Parmaks z, Türkay Özcan, Oben Döven, V. Gökhan Cin, Mersin Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Mersin Bu çal flmada, koroner yavafl ak ml (KYA) hastalarda, endotelin-1 (ET-1) ve nitrik oksit (NOx) düzeylerinin belirlenmesi ve bu bulgularla ventriküler repolarizasyon parametreleri aras ndaki iliflkinin araflt r lmas amaçland. Koroner anjiyografisinde KYA saptanan 33 hasta (17 kad n; yafl ortalamas =55±7 y l) ve kontrol grubu olarak normal koroner arterleri olan 19 hasta (10 kad n; yafl ortalamas =54±11 y l) çal flmaya al nd. Hastalar efor testi pozitif (grup A, n=8) ve negatif (grup B, n=25) olarak ikiye bölündü. Plazma ET-1 seviyesi grup A da, grup B ve kontrol grubundan, grup B de ise kontrol grubundan yüksekti (Grup A; 28.7±17.4 pg/ml, grup B: 15.9±10.6 pg/ml, kontrol: 6.0±5.7 pg/ml, p<0.05). Plazma NOx seviyelerinde grup A ile grup B aras nda ve grup B ile kontrol grubu aras nda fark yoktu, ancak grup A da kontrol grubuna göre daha düflüktü (Grup A: 23.4±13.5 mmol/l, grup B: 32.8±22.7 mmol/l, kontrol: 42.5±15.9 mmol/l, p<0.05). QTd (Grup A: 62.5±16.7; grup B: 39.2±22.7; kontrol: 30.5±18.1, p<0.05) ve QTc-d parametrelerinin (Grup A: 72.5±23.1; grup B: 44.8±22.6; kontrol: 31.6±19.2, p<0.05) tüm hastalarda uzad tespit edildi. QTd ve QTc-d ile ET-1 (r=0.330, p<0.05; r=0.40, p<0.005) ve TIMI kare say s nda (r=0.33, p<0.05; r=0.38, p<0.005) pozitif korelasyon vard. ntravasküler ultrasound incelemesinde, koroner arter boyunca yo un kalsifikasyon tespit edildi. Ortalama intimal kal nl nl k 0.50±0.13mm (Grup A; 0.58±0.11mm, grup B 0.47±0.12mm, p<0.05) olarak bulundu. Sonuç olarak, KYA l hastalar n QTd ve QTc-d parametrelerindeki uzaman n, diffüz ateroskleroz ve onun neden oldu u endoteliyal disfonksiyon sonucu oluflan vasküler tonus art fl ve miyokardiyal kan ak m ndaki azalma nedeniyle olabilece i düflünüldü. 530 SB-08 YAVAfi KORONER AKIM ÖRNE GÖSTEREN HASTALARDA ARTMIfi PLAZMA HOMOS STE N DÜZEY Hasan Turhan, Kubilay Senen, Ramazan Atak, Ayfle Saatçi, Ali R za Erbay, Ertan Yetkin, Hatice fiaflmaz, fiengul Çehreli Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara ve nönü Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Malatya Girifl ve amaç: Yavafl koroner ak m anjiyografik bir fenomen olup, herhangi bir obstrüktif epikardiyal koroner hastal k olmaks z n damarlar n yavafl veya geçikmifl opasifiye olmas ile karakterizedir. Endotel koroner vasküler rezistans düzenleyerek koroner kan ak m n n kontrolünde önemli rol oynar. Artm fl plazma homosistein düzelerinin kardiyovasküler hastal klar için ba ms z bir risk faktörü oldu u, endotel hasar na ve disfonksiyonuna yol açt gösterilmifltir. Biz bu çal flmada yavafl koroner ak m örne i gösteren hastalar n plazma homosistein düzeylerini belirlemeyi ve bunlar normal koroner ak ma sahip bireylerin de erleriyle karfl laflt rmay planlad k. Metot: Çal flmaya anjiyografik olarak normal koroner arterlere sahip ancak yavafl koroner ak m örne i gösteren 17 hasta (grup I, 11 erkek, 6 kad n, ortalama yafl=48±9 y l) ve anjiyografik olarak normal koroner arterlere sahip, normal koroner ak m örne i gösteren 20 birey (grup II, 11 erkek, 9 kad n, ortalama yafl=50±8) kontrol grubu olarak dahil edildi. Çal flma ve kontrol grubuna ait koroner ak m h zlar Thrombolysis In Myocardial Infarction (TIMI) frame say s metodu ile ölçüldü. Her üç majör epikardiyal koroner artere ait koroner ak m h zlar ölçüldü. Hasta grubuna ait tüm bireylerin TIMI frame say lar kontrol grubunun 2 standart deviasyon üstünde idi. Hasta ve kontrol grubuna ait bireylerin plazma homosistein düzeyleri ölçüldü. Bulgular: Gruplar aras nda yafl, cinsiyet, hipertansiyon, diyabet ve sigara kullan m yönünden anlaml fark yoktu. Yavafl koroner ak m örne i gösteren hasta grubuna ait plazma homosistein düzeyi normal koroner ak m örne i gösteren kontrol grubu ile karfl laflt r ld nda istatistiksel olarak anlaml derecede yüksek bulundu (11.77±3.95 mikromol/l ve 7.42±2.73 mikromol/l s ras yla, p<0.001). Sonuç: Artm fl plazma homosistein düzeyinin bir endojen nitrik oksit sentaz inhibitörü olan asimetrik dimethylarginine birikimi sonucu nitrik oksit biyoyararlan m n bozarak ve oksitatif stresi art rarak endotel disfonksiyonuna neden oldu u ileri sürülmüfltür. Ayr ca homosistein in vasküler düz kas hücre proliferasyonunu ve ektraselüler matriks birikimini art rd gösterilmifltir. Bu yolla vasküler reaktiviteyi art rabilece i ileri sürülmüfltür. Elde etti imiz veriler bu mekanizmalar dikkate al narak de erlendirildi inde artm fl plazma homosistein düzeyinin yavafl koroner ak m patogenezinde rol oynayabilece ini düflündürmektedir.

3 Koroner Arter Hastal : Yavafl Ak m SB-09 YAVAfi KORONER AKIM ve NFLAMASYON L fik S N N CRP DÜZEYLER ile DE ERLEND R LMES Mustafa Yaz c, Emre Aksakal, Sabri Demircan, Mahmut fiahin, Olcay Sa kan, Ondokuz May s Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Samsun Amaç: Yavafl koroner ak m olan (YKA) hastalarda yap lan histopatolojik çal flmalarda, intramiyokardiyal arteriollerde inflamasyonu düflündüren yama tarz nda fibrozis, interstisyumda fibrin depolanmas ve endotelyal kal nlaflma tespit edilmifl olmas, bu hastal n patogenezinde inflamatuar bir sürecin olabilece ini düflündürmektedir. Bu çal flmada, YKA olan hastalarda, inflamasyonun önemli göstergelerinden biri olan CRP düzeyleri ve YKA la iliflkisini araflt rd k. Yöntem: Çal flmaya gö üs a r s nedeniyle baflvuran ve koroner anjiyografi ve TIMI kare say s yöntemi ile YKA tan s konulan 51 hasta (22 si kad n, yafl ortalamas 53±10) ve normal koroner ak m (NKA) olan 44 sa l kl olgu (18 i kad n, yafl ortalamas 54±6) al nd. Herhangi bir infeksiyöz veya sistemik immün hastal olanlar çal flmaya al nmad. Tüm olgular n baflvuru s ras nda ve 24 saat sonra venöz kan örneklerinden CRP düzeyleri ölçülerek YKA ve NKA gruplar aras nda karfl laflt r ld. Bulgular: YKA ve NKA olan olgular aras nda, baflvuru s ras nda (7.26±4.2 ng/dl e karfl n 6.43±2.8 ng/dl) ve 24 saat sonraki (7.84±1.3 ng/dl e karfl n 6.32±2.5 ng/dl) CRP düzeyleri yönünden fark yoktu. YKA n dominant oldu u artere göre karfl laflt rma yap ld nda CRP düzeyleri benzer bulundu.. Üç koroner damar nda da YKA olan hastalarla, bir veya iki damar nda YKA olanlar aras nda CRP düzeyleri yönünden fark saptanmad. TIMI kare say lar 75 persentil ve üzerinde bulunan hastalar ile 25 persentilin alt nda ve persentil aras ndaki hastalar n CRP de erleri aras nda da anlaml bir fark yoktu.. Sonuç: Bu çal flman n sonuçlar yla, YKA olan hastalardaki CRP düzeylerinin NKA olan hastalara göre farkl l k göstermemesi ve YKA olan hastalarda CRP düzeylerinin TIMI kare say s ile iliflkisiz bulunmas hastal n patogenezinde akut inflamatuvar cevab n geri planda oldu unu düflündürmektedir. SB-10 KORONER ARTER EKTAZ S OLAN HASTALARDA KORONER AKIM HIZININ ANJ YOGRAF K BEL RLEY C LER Feridun Koflar, Nusret Aç kgöz, Necip Ermifl, Nevzat Erdil, brahim fiahin, fiengül Çehreli Turgut Özal T p Merkezi, Kardiyoloji ABD, Malatya Girifl ve amaç:yavafl koroner ak m, koroner arter ektazisi ve anevrizmas (KEA) olan hastalarda görülebilmektedir. fiimdiye kadar koroner ak m h z ile koroner ektazi ve boyutu aras ndaki iliflkiyi araflt ran az say da çal flma mevcuttur. Bu çal flman n amac (1) koroner ektazinin yayg nl ve boyutu ile koroner ak m h z (TIMI frame say s ) aras ndaki iliflkiyi de erlendirmek ve (2) koroner ektaziye önemli ve önemli olmayan darl n efllik etmesinin koroner ak m h z n nas l etkiledi ini araflt rmak idi. Metod: KEA si olan 97 hasta bu çal flman n amac na uygun olarak üç aflamada incelendi. Koroner ak m h z üzerine ektazi nin etkisini belirlemek için ilk aflamada, ektaziye darl n efllik edip etmemesine göre izole KEA, önemsiz darl n efllik etti i KEA ve önemli darl n efllik etti i KEA olarak üç gruba ayr ld. kinci aflamada, tutulan ektazik segment say s na göre tek, iki ve diffüz olarak üç e ayr ld. Üçüncü aflamada ise ektazi segment çap na (<7.5 mm ve >7.5mm) göre ikiye ayr ld. Bulgular: KEA l hastalarda önemli veya önemsiz darl n varl TIMI frame say s n etkilemedi. Tutulan ektazik damar segmenti say s na göre TIMI frame de erleri karfl laflt r ld nda, TIMI frame say s ektazik segmentin art fl na parelel olarak artma e ilimindeydi. Fakat bu art fl istatistiksel olarak anlaml de ildi. Ayr ca TIMI frame say s de erleri ektazik damar çap n n art fl na parelel olarak anlaml derecede artmakta idi (P<0.05). Bu bulgular, KEA çap na göre koroner ak m h z n n önemli oranda azald n ve TIMI frame say s ile ektazi çap n n güçlü bir iliflkiye sahip oldu unu göstermektedir. Sonuç: Sonuç olarak TIMI frame say s art fl n n koroner ektazinin yayg nl ndan ve efllik eden koroner darl n varl ndan veya önemli olup olmamas ndan daha çok ektazinin çap na ba l oldu unu göstermektedir. SB-11 KORONER YAVAfi AKIMLI HASTALARDA KORONER ARTERLERDEK D FFÜZ NT MAL KALINLAfiMA Hasan Pekdemir, Dilek Çiçek, Ahmet Çamsar, M. Necdet Akkufl, Eda Tokuçcu, Türkay Özcan, V. Gökhan Cin, Oben Döven Mersin Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Mersin Koroner Yavafl Ak m (KYA) t kay c epikardiyal koroner arter hastal olmaks z n, koroner arterlerin gecikmifl opasifikasyonu ile karekterize bir fenomendir. Hastal n etiyolojisinde, mikrovasküler disfonksiyon, koroner arteriyal vazospazm, küçük koroner arterlerin t kay c hastal sorumlu tutulmufltur. Intravasküler ultrasonografi (IVUS) görüntülemesi, konvansiyonel anjiyografi ile birlikte erken aterosklerozun ve intimal kal nl n de erlendirilmesinde kullan labilir. Çal flmam zda KYA ile iliflkili olarak epikardiyal ak m rezistans n araflt rmak için Fraksiyonel Ak m Rezervi (FFR) ölçümü ve IVUS kullanmay amaçlad k. Bu nedenle KYA l hastalar n koroner arter anatomisi ve epikardiyal ak m rezistans n de erlendirmek için FFR ölçümü ile IVUS kombine edilmifltir. Çal flmaya KYA l 19 hasta [11(%57.9) kad n; yafl ort. 56±9 ] al nd ve bu hastalar n proksimal, orta, distal ve ortalama damar alan, lümen alan, intima-media alan ( MA), MA yüzdesi ve maksimal intima+media (I+M) kal nl, kontrol grubu ile karfl laflt r larak de erlendirildi. KYA l hastalar n proksimal, orta, distal ve ortalama I+M kal nl, IMA ve IMA yüzdesi, kontrol grubuna göre önemli derecede yüksekti. KYA l 13 (%68.4) hastada epikardiyal koroner arterlerde damar boyunca uzanan masif kalsifikasyon görülürken, 6 (%31.6) hastada da bölgesel kalsifikasyon görülmüfltür. KYA l hastalar n intrakoroner bas nç de erlendirmesinde proksimal ve distal bas nç gradientleri 15.84±12.11mmHg olarak tespit edilmifltir. Normal populasyon ile FFR karfl laflt r ld ve bu de er anlaml derecede düflük bulundu (0.83±0.13, p<0.0001). Çal flmaya al nan KYA l hastalarda diffüz intimal kal nlaflma, damar duvar boyunca yay lm fl kalsifikasyon ve koroner anjiyografisinde luminal düzensizlik nedeniyle oluflan aterom, KYA l epikardiyal koroner arterlerin proksimal ve distal segmentleri aras nda bas nç gradienti oluflturur. Sonuç olarak, düflük FFR ve diffüz intimal kal nlaflma, KYA fenomeninin, diffüz aterosklerozun bir formu olabilece ini desteklemektedir. 531 SB-12 LEZYONLARIN NVAZ F FONKS YONEL DE ERLEND R LMES NDE GR ZONDA BULUNAN LEZYONLARIN PERKÜTANÖZ G R fi MLER N N ERTELENMES N N UZUN DÖNEM SONUÇLARI Atila yisoy, Cem Barç n, Hürkan Kurflakl o lu, Sedat Köse, Mehmet Öztürk, Nadir Bar nd k, Naz m Arslan, Ersoy Ifl k, Ertan Demirtafl GATA, Kardiyoloji ABD, Ankara Lezyonlar n fonksiyonel olarak de erlendirilmesinde s kl kla koroner bas nç teli kullan larak Fraksiyonel Ak m Rezervi (FAR) hesaplanmakta ve 0.75 in alt nda olan lezyonlar ciddi kabul edilerek perkütanöz giriflim yap lmaktad r. Bunun yan nda lezyon ciddiyetini de erlendirmek aç s ndan intravasküler ultrasona (IVUS) ait baz kriterler getirilmifl olmas na ve FAR ile aralar nda s k bir korelasyon bulunmufl olmas na ragmen bazen uyumsuz sonuçlar ç kabilmektedir. Biz de anjiyografik olarak ciddi olup FAR 0,75 ile 0,85 aras nda olan ve IVUS la tespit edilen lumen minimal alan <3mm 2 ve darl k yüzdesi >70 olan lezyonlarin giriflim yap lmas n n veya t bbi tedaviyle takibinin uzun dönem sonuçlar n inceledik. Bu çal flma stabil angina pektoris sebebiyle anjiografi uygulanm fl ve tek bir damarda tek bir orta derecede (%50-80) lezyonu bulunan ve eforlu elektrogramlar pozitif kabul edilmifl 31 hasta çal flmaya dahil edildi. Koroner by-pass düflünülen ve tek damarda ikiden fazla lezyonu olan hastalar çal flmaya dahil edilmedi. Çal flmaya al nan hastalarda FAR de eri 0,75-0,85 aras nda olup IVUS ölçümlerinde minimal lümen alan 3mm 2 ve darl k yüzdesi >70 olanlar çal flmaya dahil edildi. FAR, hiperemi s ras nda ortalama proksimal bas nç ile distal koroner bas nc n oran ndan hesapland. Çal flmaya dahil edilen hastalar, t bbi tedaviye veya koroner giriflime randomize edildiler ve bir y l süresince akut koroner olay yönünden izlendiler. Ortalama 343±43 günlük takip süresince t bbi tedaviye al n p giriflimleri ertelenen hastalar n %25 inde majör bir koroner olay (1 miyokard infarktüsü, 3 unstabil angina pektoris sebebiyle PTCA) görüldü. Ortalama 374 ±52 günlük takip süresince giriflim yap lan hastalar n %13,3 ünde major koroner olay tespit (2 hastada unstabil anjina pektoris sebebiyle PTCA) edildi. Her iki grup aras nda major koroner olay yönünden istatiksel olarak anlaml bir fark tespit edilmemesine ra men (OR:0.46 %95 GA; , p=0.71), takip süresinde gögüs a r s aç s ndan de erlendirildi inde (CCS s n flamas ) iki grup aras nda istatiksel olarak bir fark meydana geldi (1,3 e karfl l k 2,5; p=0,04). FAR ve IVUS kriterlerine göre lezyon ciddiyeti aç s ndan gri bir zonda kalan hastalara ya koroner giriflimin yap lmas, ya da giriflimin ertelenmesi aç s ndan de erlendirildi inde her iki tedavi seçene i de güvenli bulunmufltur. Sadece a r aç s ndan de erlendirildi inde giriflim yap lmayan grupta daha fazla a r n n olmas sebebiyle hasta konforunun bireysel bazda de erlendirilmesi uygun olacakt r.

4 Koroner Arter Hastal : Non nvazif Tan sal Yaklafl mlar SB-13 YÜKSEK R SKL ST YÜKSELMES Z AKUT KORONER SENDROMLU OLGULARIN BEL RLENMES NDE 99MTC-MIBI GATED SPECT N DE ER Eser Kaya, Yüksel Çavuflo lu, Emre Entok, Bülent Görenek, Alparslan Birdane, Gulmira Kudaiberdieva, Ömer Göktekin, Ahmet Ünal r, Necmi Ata, Erkan Vardereli, Bilgin Timuralp Osmangazi Üniversitesi T p Fakültesi, Nükleer T p ABD ve Kardiyoloji ABD, Eskiflehir Amaç: Akut koroner sendromlu (AKS) olgularda erken dönemde risk ve prognozun belirlenmesi, revaskülarizasyonuda içine alan giriflimsel ifllemlerden yararlanacak hastalar n seçimi aç s ndan önem tafl maktad r. Yayg n koroner arter hastal yüksek risk ve kötü prognozun kriterleri aras nda yer al r. Total perfüzyon defekti ve sol ventrikül sistolik fonksiyon anormalliklerinin derecesi riskli olgular n belirlenmesinde önemli göstergeler olarak kabul edilmektedir. 99mTc-MIBI elektrokardiyografik (EKG) Gated SPECT, miyokardiyal perfüzyon ve istirahat ventrikül fonksiyonlar n birlikte de erlendirebilen ve son y llarda kullan m giderek yayg nlaflan bir yöntemdir. Bu çal flman n amac ; ST yükselmesiz AKS tan s yla koroner yo un bak ma yat r lan olgularda erken dönemde risk belirlenmesinde 99mTc-MIBI gated SPECT in de erinin belirlenmesiydi. Metod: Çal flmaya, >30 dakika gö üs a r s ile baflvuran, EKG de ST çökmesi ya da T dalga negatifli i bulunan, takibinde troponin-t ve/veya di er kardiyak enzimlerinde yükselme gözlenen, yafl ortalamas 60±2 y l olan 29 olgu al nd. Troponin-t yüksekli i tespitinden sonra 7-48 saat içinde (ort. 30±2) istirahat 99mTc- MIBI gated SPECT çal flmas yap larak, perfüzyon defektinin yay l m skoru(es) ile ejeksiyon fraksiyonu(ef), end-diyastolik volüm(edv), end-sistolik volüm(esv), stroke volüm(sv) gibi ventrikül sistolik fonksiyonlar birlikte de erlendirildi. Tüm olgulara gated SPECT sonras 1-6 gün içinde koroner anjiyografi yap larak koroner arter hastal yayg nl de erlendirildi. Veriler tek damar ve çok damar hastal aç s ndan incelendi. Bulgular: Tek damar hastal (10 olgu) ile karfl laflt r ld nda çok damar hastal (19 olgu) bulunan grupta ES anlaml olarak yüksek (s ras yla 78 ±14 ve 166 ±04 pixel, p<0.01), EF ise anlaml düflük bulundu (s ras yla 51 ±11 ve 39 ±12, p <0.04). Korelasyon analizinde, ES ile EF aras nda anlaml negatif korelasyon saptand (p<0.01). Tek damar hastalar na göre, çok damar hastalar nda EDV (s ras yla 98 ± 26 ve 121 ± 63 ml) ve ESV (s ras yla 56 ± 27 ve 79 ± 56 ml) daha yüksek olmas na karfl n istatistiksel anlaml l a ulaflmad tespit edildi. Sonuç: Bulgular m z; akut koroner sendromlu olgularda, stres protokolleri uygulanmaks z n hem perfüzyon defekti büyüklü ünün; hem de ventrikül fonksiyon anormalliklerinin birlikte de erlendirilebildi i 99mTc-MIBI EKG Gated SPECT yönteminin, di er risk belirleyicisi olan klinik göstergelere ilave koroner arter hastal n n yayg nl ile ilgili önemli bilgiler sa lad ve erken dönemdeki risk stratifikasyonunda bütünleyici bir yöntem olarak kullan labilece ini düflündürmektedir. SB-14 ANSTAB L ve STAB L KL N K TABLO GÖSTEREN HASTALARDAK SUÇLU LEZYONLARDA POZ T F veya NEGAT F REMODEL NG PATERNLER N N KARfiILAfiTIRILMASI Atila yisoy, Hürkan Kurflakl o lu, Cem Barcin, Sedat Köse, Nadir Bar nd k, Nazim Arslan, Hasan Fehmi Töre, Ersoy Ifl k, Ertan Demirtafl GATA, Kardiyoloji ABD, Ankara ntravasküler ultasonla (IVUS) yap lm fl çal flmalar, akut koroner sendromlardaki suçlu lezyonlar n özellikle pozitif remodelingle (PR) birlikte oldu u, klinik olarak stabil hastalar n lezyonlar nda ise negatif remodelingin (NR) hakim oldu u gösterilmifltir. Bununla birlikte, stabil hastalarda (S) pozitif remodeling, anstabil hastalarda (AS) negatif remodeling gösteren suçlu lezyonlar bulunabilmektedir. Biz bu çal flmamazda, stabil ve anstabil klinik tablo sergileyen hastalarda tespit edilen suçlu lezyonlar n göstermifl olduklar remodeling paternlerini, IVUS özelliklerine göre k y slamak istedik. Stabil özellik gösteren 45 hasta (Ortalama yafl: 56±9) ile anstabil anjina pektoris tan s yla takip edilen 15 hasta (Ortalama yafl: 56±10) çal flmaya al nda. Plaklar n remodeling indexi (RI), ekzantrisite indexi (EI), kalsifik özellikleri ve yap sal özellikleri tespit edildi.ri, suçlu lezyonun EEM ile referans damar n EEM i aras ndaki oran fleklinde hesapland. NR, RI<0.95 olarak tan mland. RI>0.95 plaklar ise PR fleklinde tan mland. EI ise [(Maksimal kal nl k-minimal kal nl k)/maksimal kal nl k] formülü ile hesapland ve >0.5 ise plak ekzantrik olarak tan mland. Plak yap s ise yumuflak, fibröz ve kalsifik olarak üç grupta incelendi. IVUS kateteri otomatik olarak (0.5 mm/sn) geriye çekildi i için lezyon uzunlu u incelemeye al nd. Stabil hastalardaki suçlu lezyonlar n %57 si NR ve %43 ü PR gösterirken anstabil hastalardaki lezyonlar n %41 i NR, %59 u PR göstermifltir. Farkl klinik tabloda olan fakat ayn remodeling paterni gösteren lezyonlar n di er özellikleri tabloda gösterilmifltir (P:Plak). Stabil hastalarda PR gösteren suçlu lezyonlar ilerleyen dönemlerde anstabil hastalarda bulunan suçlu lezyonlara dönebilecek potansiyel tafl maktad rlar. Bunun yan nda anstabil hastalarda NR gösteren plaklar stabil hastalardaki lezyonlara göre daha daha az kalsifik olup daha fazla yumuflak yap da ve ekzantrik özelliktedir. LU (mm) Yumuflak PI (%) Fibröz P (%) Kalsifik P (%) Ekzantrik P (%) NR (AS) NR (S) p IA <0.05 IA <0.05 <0.05 PR (AS) PR (S) p IA IA <0.05 <0.05 IA SB-15 AKUT M YOKARD NFARKTÜSÜ SONRASI ERKEN DÖNEMDE CANLI M YOKARDIN DÜfiÜK DOZ DOBUTAM N ve N TRAT UYGULAMASIYLA KOMB NE YAPILAN TC99M-MIBI GATED SPECT LE ARAfiTIRILMASI Yüksel Çavuflo lu, Emre Entok, Eser Kaya, Bülent Görenek, Ömer Göktekin, Alparslan Birdane, Gulmira Kudaiberdieva, Afflin Parspur, Necmi Ata, Ahmet Ünal r, Erkan Vardereli, Bilgin Timuralp Osmangazi Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve Nükleer T p ABD, Eskiflehir Amaç: Akut miyokard infarktüsü (MI) sonras canl fakat nonkontraktil miyokard varl n n tespiti, revaskülarizasyondan fayda görecek olgular n belirlenmesi aç s ndan önemlidir. Canl miyokard n ortaya konulmas amac yla kullan lan ekokardiyografi ve nükleer görüntüleme metodlar stres protokolleri uygulanmas n gerektirir. Akut MI n erken döneminde bu stres protokollerinin uygulanmas nda s n rlamalar sözkonusudur. Talyum-201 görüntülemeye göre Tc99m-MIBI nin üstün fiziksel özellikleri olmas na ra men miyokardiyal canl l belirlemedeki rolünün s n rl oldu u düflünülür. Ancak Tc99m-MIBI Gated SPECT ile miyokardiyal perfüzyon ve ventriküler fonksiyonlar n birlikte de erlendirilmesi mümkün olabilmektedir. Bu çal flman n amac, yeni bir protokol olarak düflük doz dobutamin infuzyonu ve nitrat uygulamas yla kombine yap lan Tc99m-MIBI elektrokardiografik Gated SPECT yönteminin canl miyokard n tespitindeki de erini araflt rmakt. Metod: Çal flmaya akut ST yükselmeli MI tan s konulan ve trombolitik tedavi uygulanan 14 hasta al nd. Tüm olgulara akut MI sonras 2-4. günlerde istirahat Tc99m- MIBI Gated SPECT yap larak, 2 saat sonra sublingual isosorbid dinitrat verilmesini takiben düflük doz dobutamin infuzyonu alt nda Tc99m-MIBI Gated Spect çal flmas tekrarland. Degerlendirme kantitatif ve semikantitatif olarak yap ld. Perfüzyon anormalli i yay l m skoruyla (ES); ventrikül fonksiyon anormallikleri ise ejeksiyon fraksiyonu (EF), end-diastolik volum (EDV), end-sistolik volum (ESV), stroke volum (SV), volum (V) ile de erlendirildi. Bulgular: Olgular n hiçbirinde düflük doz dobutamin ve nitrata ba l istenmeyen etki gözlenmedi. stirahat Tc99m-MIBI Gated SPECT e göre, düflük doz dobutamin ve nitrat uygulamas yla kombine yap lan Gated SPECT s ras nda ES anlaml azald (s ras yla 121.1±15.2 ve 95.7±15.3 piksel, p<0.01), EF anlaml art fl gösterdi (s ras yla % 36.1±3.1 ve 43.9±5.0, p<0.031). Benzer karfl laflt rma ile istirahate göre, düflük doz dobutamin ve nitrat Gated SPECT s ras nda EDV (s ras yla 116.1±16.8 ve 98.9±14.9 ml, p<0.014), ESV (s ras yla 83.5±14.6 ve 65.6±13.0 ml, p< 0.002) ve V (s ras yla 110.9±18.0 ve 94.6±15.7 ml, p< 0.02) azald, SV de ise anlaml de ifliklik olmad (s ras yla 40.2±5.0 ve 35.0±5.6 ml, p=0.186). Sonuc: Düsük doz dobutamin ve nitrat uygulamas ile birlikte yap lan Tc99m-MIBI Gated SPECT in, akut MI sonras erken dönemde, miyokardiyal canl l n tespitinde stres protokolü uygulanmaks z n kullan labilecek güvenli ve de erli bir yöntem oldu u düflünüldü. SB-16 AKUT M YOKARD NFARKTÜSÜ SONRASI ATR YAL F BR LASYON GEL fi M ile M YOKARD YAL PERFORMANS NDEKS ARASINDAK L fik : DOKU DOPPLER ÇALIfiMASI Remzi Y lmaz, Merih Baykan, Cihan Örem, fiahin Kaplan, Mehmet Küçükosmano lu, fiükrü Çelik Harran Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, fianl urfa ve Karadeniz Teknik Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Trabzon Akut miyokard infarktüsü (AM ) sonras atriyal fibrilasyon (AF) geliflimi s k görülen bir komplikasyondur ve gerek k sa dönem gerekse uzun dönemde kötü prognozla iliflkilidir. Miyokardiyal performans indeksi (MP ), sistolik ve diyastolik ventrikül performans n birlikte yans tan bir parametredir. Çal flmam zda, AM sonras AF gelifliminin, pulsed dalga doku Doppler (PDDD) ile elde edilen MP ile iliflkisini araflt rd k. Akut anteriyor miyokard infarktüsü tan s alan 84 hasta (9 kad n, yafl ort. 58±10 y l) çal flmaya dahil edildi. Tüm hastalarda ilk 24 saat içinde 2 boyutlu ve Doppler ekokardiyografik incelemeler yap ld. Apikal 4 boflluk görüntüde pulsed Doppler ile mitral ak m velositeleri ve PDDD ile mitral anulus velositeleri elde edilerek her iki yöntemle izovolümetrik kas lma ve gevfleme zamanlar ( VKZ, VGZ) ile ejeksiyon zaman (EZ) ölçüldü. Sol ventrikül miyokardiyal performans indeksi, SVMP =( VKZ+ VGZ)/EZ formülü kullan larak pulsed Doppler ile (psvmp ) ve PDDD ile (dsvmp ) ayr ayr hesapland. Hastalar AF gelifliminin tespiti amac yla sürekli monitörize edildi. Hastalar n 20 tanesinde AF geliflti (Grup-1), 64 tanesinde ise geliflmedi (Grup-2). Grup- 1 de Grup-2 ye göre psvmp ve dsvmp daha yüksek bulundu (s ras yla, 0.75±0.16 ve 0.61±0.15, P=0.001; 0.75±0.19 ve 0.55±0.17, p<0.001). Pulsed Doppler ile elde edilen MP ve dsvmp kendi aralar nda anlaml iliflki gösterdi (r=0.53, p<0.001). Pulsed dalga doku Doppler ile elde edilen MP de eri 0.60 tan yüksek olan toplam 39 hastan n 18 tanesinde (%46.2) AF geliflirken, MP 0.60 tan küçük olan 45 hastan n sadece 2 tanesinde (%4.4) AF geliflti (p<0.001). Hastalarda dsvmp de erinin 0,60 tan büyük olmas n n AF geliflimi öngördürmedeki duyarl l %90, özgüllü ü %67, pozitif öngördürücü de eri %46 ve negatif öngördürücü de eri %96 olarak bulundu. Miyokard infarktüsü sonras PDDD ile elde edilen MP de erleri yüksek olan hastalarda AF geliflimi daha s kt r. Bu sonuç, miyokard infarktüsü sonras sistolik ve diyastolik fonksiyon bozuklu u daha ileri düzeyde olan hastalarda AF geliflimi riskinin yüksek oldu unu göstermektedir. PDDD ile elde edilen MP, AM sonras nda AF gelifliminin bir ön belirteci olarak kullan labilir. 532

5 Koroner Arter Hastal : Non nvazif Tan sal Yaklafl mlar SB-17 AKUT M YOKARD NFARKTÜSÜ SONRASI ATR YAL F BR LASYON GEL fi M R SK N N PULSED DALGA DOKU DOPPLER EKOKARD YOGRAF ile DE ERLEND R LMES Remzi Y lmaz, Merih Baykan, Cihan Örem, Turan Erdo an, Hasan Kasap, fiükrü Çelik Harran Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, fianl urfa ve Karadeniz Teknik Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Trabzon Akut miyokard infarktüsü (AM ) sonras atriyal fibrilasyon (AF) geliflimi s k görülen bir komplikasyon olup, mortalite ve morbiditenin belirleyicilerinden biridir. Çal flmam zda, AM sonras AF geliflimi ile, pulsed dalga doku Doppler (PDDD) parametrelerinin iliflkisini araflt rd k. Çal flmaya akut anteriyor miyokard infarktüsü tan s alan 84 hasta (9 kad n, yafl ort. 58±10 y l) al nd. Tüm hastalarda ilk 24 saat içinde 2 boyutlu ve Doppler ekokardiyografik incelemeler yap ld. Apikal 4 boflluk görüntüde mitral ak m velositeleri, ayr ca lateral mitral anulustan PDDD ile pik sistolik velosite (Sm), erken ve geç pik diyastolik velositeler (Em, Am) ölçülerek Em/Am oran hesapland. Sol ventrikül dolufl bas nc n n tahmin edilmesinde kullan lan bir parametre olan, erken diyastolik mitral ak m velositesinin (E) Em ye oran (E/Em) hesapland. Hastalar AF geliflimi aç s ndan sürekli monitörize edildi. Çal flmaya al nan 84 hastadan 20 tanesinde AF geliflti (Grup-1), 64 tanesinde ise geliflmedi (Grup-2). Grup-1 de Grup-2 ye göre Em, Em/Am ve Sm daha düflük (s ras yla, 5.6±1.5 cm/sn ve 8.7±2.7 cm/sn, P<0.001; 0.61±0.27 ve 0.84±0.23, P=0.001; 7.1±1.0 cm/sn ve 8.3±1.9 cm/sn, P<0.001), E/Em ise daha yüksek bulundu (s ras yla, 14.45±4.62 ve 7.47±2.79, p<0.001). Hastalarda E/Em de erinin 10 dan büyük olmas n n AF geliflimi öngördürmedeki duyarl l %90, özgüllü ü %83, pozitif prediktif de eri %64 ve negatif prediktif de eri %96 olarak bulundu. Miyokard infarktüsü sonras sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyon bozuklu u daha ileri düzeyde olan hastalarda AF geliflimi riski daha yüksektir. AF geliflen hastalarda, sol ventrikül dolufl bas nc n n tahmininde kullan lan E/Em oran n n daha yüksek bulunmas, sol ventrikül dolufl bas nc n n yükselmesi ile AF geliflimi riskinin artt n düflündürmektedir. E/Em de erleri, AM sonras AF geliflimi riski yüksek olan hastalar n tahmininde kullan labilir. Koroner Arter Hastal : Görüntüleme Yöntemleri SB-18 KALP YETERS ZL NDE PLAZMA TROPON N-T DÜZEY N N TC-99M DTPA S NT GRAF S ile ÖLÇÜLEN RENAL FONKS YON PARAMETRELER ile L fik S Mehmet Aksoy, Nur Aksoy, Mehmet Tarakç o lu, Serdar Soydinç, Vedat Davuto lu, Serdar Türkmen, Emre Ça layan, Hakan Dinçkal, Zeki Çelen, lyas Akdemir Gaziantep Üniversitesi T p Fakültesi Kardiyoloji ABD, Sa l k Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Biyokimya ABD, Nükleer T p ABD, Gaziantep Kalp yetersizli i (KY) hastalar nda plazma troponin-t (TnT) düzeyinin yükseldi i, bunun miyokardda meydana gelen hasardan kaynaklanabilece i ve bu hastalarda kötü prognoz göstergesi oldu u bildirilmifltir. Di er taraftan böbrek yetersizli i olan hastalarda da kardiyak kökenli olmayan, renal klirensin azalmas na ba l TnT düzeyi yüksekli i gösterilmifltir. Biz, KY hastalar ndaki TnT yüksekli inin kardiyak nedenden çok bu hastalarda klasik biyokimyasal parametreler ile gösterilemeyen renal klirens bozuklu undan kaynaklanabilece ini düflündük ve çal flmam zda bu hipotezimizin do rulu unu araflt rd k. Çal flmaya koroner anjiyografi ile normal koroner arter belirlenmifl, dilate KY tan s alm fl (NYHA s n f III- IV), ejeksiyon fraksiyonu %35 in alt nda, üre (<30 mg/dl) ve kreatinin de erleri (<1.0 mg/dl) normal, toplam 24 hasta ile ayn yafl ve cinsiyet özellikleri tafl yan sa l kl 12 kontrol grubu dahil edildi. Tüm olgularda plazma TnT düzeyi kantitatif olarak ölçüldü, renal fonksiyon de erlendirmesinde alt n standart olarak bilinen Tc-99m DTPA böbrek sintigrafisi uygulanarak renal perfüzyon ve filtrasyon incelendi. KY ve kontrol gruplar n n plazma üre (20±5 vs. 19±6) ve kreatinin (0.7±0.1 vs. 0.7±0.1) de erleri benzerdi. Plazma TnT düzeyi KY grubunda kontrol grubuna göre anlaml olarak daha yüksekti (0.05±0.02 vs. 0.01±0.00 ng/dl; p (0.0001). Tc-99m DTPA incelemede perfüzyon ve filtrasyon parametreleri KY ve kontrol gruplar için s ras yla aorttan renal parankime perfüzyon zaman (16.5±3.5 vs. 5.7±2.5 sn.; p (0.0001), renal parankimde pik perfüzyon oluflum zaman (27.9±3.3 vs. 12.2±1.7 sn; p (0.0001), pik glomerular filtrasyon zaman (8.0±1.6 vs. 4.7±0.8 dk; p (0.0001) ve glomerular filtrasyon h z (71±12 vs. 122±11 ml/dk; p (0.0001) bulundu ve aralar nda ileri derecede anlaml fark saptand. Sonuç olarak, KY hastalar nda artan plazma TnT düzeyinin klasik renal fonksiyon parametreleri normal görünse bile bu hastalarda asl nda var olan azalm fl ve uzam fl renal perfüzyon ile azalm fl glomerular filtrasyon sonucu TnT nin renal klirensinin azalmas na ba l olabilece i (böbrek yetersizli i hastalar nda oldu u gibi) kan s na var ld. SB-19 KORONER ARTER HASTALI I C DD YET ve YAYGINLI I LE KAROT S NT MA-MED A KALINLI I ve BRAK AL ARTER ENDOTEL FONKS YONU ARASINDAK L fik Gültekin Hobiko lu, Hüseyin Aksu, Tu rul Norgaz, Sinan fiahin, Ersin Özen, Orhan Özer, Meltem Ceylan, Ahmet Narin Siyami Ersek Gö üs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi, Kardiyoloji ve Radyoloji Bölümleri, stanbul Ateroskleroz koroner arterlerin yan s ra büyük ve orta genifllikteki müsküler arterleri de etkileyen bir hastal kt r. Çal flmam zda koroner arter hastal (KAH) ciddiyeti ve yayg nl ile karotis arterlerde intima-media kal nl ( MK) ile plak ve kalsifikasyon varl ve brakial arterde endotel fonksiyonlar ile brakial arter bazal kesitsel alan n n iliflkilerinin araflt r lmas amaçland. Metod: Koroner anjiografisi yap larak koroner arter hastal tespit edilen 30 (22 erkek, 8 kad n) ve normal koroner arter saptanan 24 (16 erkek, 8 kad n) hasta çal flman n normal ve çal flma gruplar olarak çal flmaya al nd. Koroner arter hastal bulunanlarda ciddiyeti Gensini skoru, yayg nl ise hasta damar say s ve Negri skoru ile belirlendi. Her iki grubun karotis ultrasound USG incelemesinde MK lar ölçülerek plak ve kalsifikasyon varl na bak ld. Flow mediated dilatation (FMD) metodu ile brakiyel endotel fonksiyonlar na ve brakiyel arter bazal kesitsel alan na bak ld. Bulgular: Koroner arter hastal bulunan grupla normal grup aras nda karotis arterlerde MK, kalsifikasyon ve plak varl yönünden anlaml fark vard (s ras yla; 1.0±0.51 mm karfl n 8±0.12 mm, p=0.04, 8/30 a karfl n 0/24, p=0.006, 20/30 a karfl n 8/24, p=0.015). Brakiyel arterden yap lan FMD incelemesinde hiperemi sonucu endotele ba l yan t (14.5±5.8 karfl n 10.2±7%, p=0.02) ve bazal brakiyel arter kesitsel alan (18.9±7.3 karfl n 13.3±4 mm2, p=0,01) için anlaml fark gözlenirken nitratla bak lan yan t aç s ndan anlaml fark yoktu. KAH varl ile MK, karotis arterde kalsifikasyon ve plak varl, endotele ba l yan t ve brakiyel arter bazal kesitsel alan aras nda korelasyon mevcuttu (s ras yla; r=0.27, p=0.04; r=0.373, p=0.005; r=0.380, p=0.005; r=-0.384, p=0.004; r=-0.442, p=0.001). KAH grubunda ise; Gensini skoru ile MK ve endotele ba l yan t aras nda orta derede (s ras yla; r=-0.649, p<0.001, r=-0.709, p<0.001), bazal kesitsel alan ile istatistiksel anlama ulaflmayan zay f korelasyon mevcuttu (r=-0.307, p=0.068). Negri skoru ile endotele ba l yan t aras nda orta (r=-0.672, p<0.001), bazal kesitsel alan ile zay f (r= ,p=0.04) ve MK ile istatistiksel anlama ulaflmayan zay f korelasyon mevcuttu (r=0.331, p=0.07). Hasta damar say s ise endotele ba l yan t ve bazal kesitsel alan aras nda orta derecede (s ras yla; r=-0.516, p=0.004; r=0.550, p=0.002) ve MK ile zay f iliflki gösterdi (r=0.378, p=0.04). Sonuç: Koroner arter varl, ciddiyeti ve yayg nl ile karotis arter ultrasound ile bak lan intima-media kal nl ile plak ve kalsifikasyon varl ve brakiyel arterden bak lan endotel fonksiyonlar aras nda iliflki vard r. Koroner arter hastal n ciddiyet ve yayg nl n de erlendirilmesinde non-invazif yöntemler olarak yard mc olabilirler. 533 SB-20 ÖN DUVAR M YOKARD NFARKTÜSÜ GEÇ REN HASTALARDA NFARKTAN SORUMLU KORONER ARTER AÇIKLI I ile ELEKTROKARD YOGRAF K PATERNLER ARASINDAK L fik Ramazan ATAK, Mehmet leri, Kubilay fienen, Hasan Turhan, Ali R za Erbay, Erdal Duru Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara Amaç: Bu çal flman n amac ilk defa ön duvar miyokard infarktüsü geçiren hastalarda sol ön inen koroner arter aç kl k oranlar ile taburculuk öncesi elektrokardiyografilerde ST segment ve T dalga paternleri aras ndaki iliflkiyi araflt rmakt r. Metod: Ocak 2000 ve Eylül 2002 tarihleri aras nda ilk defa akut transmural ön duvar miyokard infarktüsü tan s ile klini imize baflvuran ve trombolitik tedavi alan 156 hasta çal flmaya dahil edildi. Hastalar n tümüne akut olay n 6. ve 10. günleri aras nda Judkins tekni i kullan larak koroner anjiyografi yap ld. Düzeltilmifl TIMI frame say lar (DTFC) daha önceden tan mlanan metodlar kullan larak hesapland. Kardiyak kateterizasyonun yap ld 6. ve 10. günler aras nda çekilen ECG lerde ST segment ve T dalga morfolojisi kullan larak hastalar 4 gruba ayr ld. fiöyleki grup A da ST elevasyonu<0.1 mv ve negatif T dalgas ; grup B de ST elevasyonu>0.1 mv ve negatif T dalgas ; grup C de ST elevasyonu<0.1 mv ve positif T dalgas ; grup D de ST elevasyonu>0.1 mv ve positif T dalgas olan hastalar yer almaktayd. Bulgular: Negatif T dalgas na sahip 99 hastan n 47 sinde (%48) DTFC 27 den küçük, 32 sinde (%32) 27 ile 40 aras nda, 15 inde (%15) 40 ile 100 aras nda ve 5 inde (%5) 100 den büyük olarak hesapland. Pozitif T dalgas na sahip 57 hastan n ise 14 ünde (%25) DTFC 27 den küçük, 17 sinde (%30) 27 ile 40 aras nda, 11 inde (%19) 40 ile 100 aras nda ve 15 inde (%26) 100 den büyük bulundu (p<0.001). zoelektrik ST segmenti olan 76 hastan n 38 inde (%50) DTFC 27 den küçük, 29 unda (%38) 27 ile 40 aras nda, 8 inde (%11) 40 ile 100 aras nda ve 1 inde (%5) 100 den büyük olarak hesapland. ST elevasyonu gözlenen 80 hastan n ise 23 ünde (%29) DTFC 27 den küçük, 20 sinde (%25) 27 ile 40 aras nda, 18 inde (%23) 40 ile 100 aras nda ve 19 unda (%23) 100 den büyük bulundu (p<0.001). Her iki elektrokardiyografik de iflkenin (ST segment ve T dalgas ) kombinasyonu da grup A ve D ile grup B ve D aras nda DTFC aç s ndan belirgin farkl l k oldu unu göstermekteydi (s ras yla p<0.001 ve p<0.05). Sonuç: Akut ön duvar miyokard infarktüsü sonras trombolitik tedavi uygulanan hastalarda izoelektrik ST segment ve negatif T dalgas geliflmesi baflar l reperfüzyon geliflmesi lehine yorumlanabilir. Aksine, ST segment elevasyonu ve pozitif T dalgas saptanan hastalarda ise infarktan sorumlu sol ön inen koroner arterde aç kl k sa lanma ihtimali daha düflüktür.

6 Koroner Arter Hastal : Görüntüleme Yöntemleri SB-21 ELEKTRON BEAM TOMOGRAF DE SAPTANAN AORT ve M TRAL ANULUS KALS F KASYONU ile KORONER ARTER KALS F KASYONU ve KORONER ARTER HASTALI I L fik S Gültekin Faik Hobiko lu, Savafl Tepe, Tu rul Norgaz, Hüseyin Aksu, Osman Bolca, Ahmet Narin Siyami Ersek Gö üs, Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi, Kardiyoloji Bölümü ve Test Tan Merkezi Radyoloji Bölümü, stanbul Amaç: Elektron beam tomografi (EBT) de ölçülen koroner arter kalsifikasyonu (KAK) ile erken ateroskleroz iliflkisi bilinmektedir. Aort duvar ve mitral anulus kalsifikasyonu (MAK) ile koroner arter hastal (KAH) aras ndaki iliflki yeterince araflt r lmam flt r. Bu amaçla EBT de ç kan ve inen aort duvar kalsifikasyonu ve mitral anuler kalsifikasyonu ile KAH varl ve yayg nl araflt r ld. Materyel-Metod: Koroner anjiyografi (KAG) yap lmas planlanan 52 hasta (16 kad n, yafl ort 57.7±10.5) çal flmaya al nd. Hastalar n tümüne KAG öncesi EBT yap larak KAK, MAK, ç kan ve inen aort kalsifikasyonu belirlendi. KAG ler hastalar n EBT sonuçlar ndan habersiz araflt rmac taraf ndan de erlendirilerek KAH ciddiyeti ve yayg nl n gösteren Gensini ve Negri skorlar belirlendi. Bulgular: Kalsiyum skorlar ortalama KAK (0-4906), MAK ( ), ç kan aort ( ), inen aort (0-2616) bulundu. KAK 2 ve 3 damar hastal olanlarda (762±1390) normal koronerli ve 1 damar hastal olanlara (152.3±441) göre anlaml olarak daha yüksek bulundu(p=0.047). MAK 12 hastada (%22.6) saptand ancak MAK varl ile KAK, aort kalsifikasyonu, Gensini ve Negri skorlar aras nda anlaml iliflki bulunmad. Ç kan ve inen aort kalsifikasyonu ile KAK aras nda iyi derecede (r=0.671 ve 0.493), ç kan aort ile Gensini ve Negri skorlar aras nda zay f-orta derecede (r=0.287 ve 0.291) inen aort ile Gensini ve Negri skorlar aras nda zay f (r= ve 0.175) iliflki bulundu. Sonuç: Aort kalsifikasyonunun (özellikle ç kan aort) koroner arter hastal ile ilgili oldu u düflünüldü. Aradaki iliflkinin daha genifl hasta guruplar nda araflt r lmas faydal olur. Mitral anuler kalsifikasyonun etkilerinin anlafl labilmesi için baflka çal flmalara ihtiyaç vard r. SB-22 KORONER BYPASS CERRAH S UYGULANAN D ABET K ve NON-D ABET K HASTALARDA ORTA DÖNEM ANJ YOGRAF K SONUÇLARIN KARfiILAfiTIRILMASI Hilmi Tokmako lu, Bora Farsak, Serdar Günayd n, Arzum Kale, Cem Yorganc o lu, Tevfik Tezcaner, Kaya Süzer, Yaman Zorlutuna, Can Özer Bay nd r Hastanesi, Ankara Numune E itim ve Araflt rma Hastanesi, Hacettepe Üniversitesi T p Fakültesi, stanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü, Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümleri Girifl: Diabetes mellitus koroner bypass cerrahisi (CABG) uygulanan olgularda erken ve geç dönem sonuçlar n etkileyen bir risk faktörüdür. Yöntem: y llar aras nda konvansiyonel metodla CABG uygulanan olgulardan 101 diabetik ve 309 non-diabetik hastada operasyondan ort. 54 ay sonra anjiografik olarak greft aç kl, yeni lezyon geliflimi ve reintervasyon-reoperasyon oranlar de erlendirildi. Sonuç: Ortalama yafl diabetik grupta 59.4 diabetik grupta 61.3 olarak saptand. ki grup aras nda preoperatif parametreler incelendi inde kad n hasta oran %26.7 ye karfl %11.7 (p=0.001), 3 damar hastal %55.4 e karfl %41.7 8,%56 sol ventrikül ejeksiyon fraksiyon de eri %54.5 (p=0,03) saptand. Diabetik grupta toplam 309, Non-diabetik grupta toplam 902 distal anastomoz de erlendirildi. Buna göre her iki grupta sol internal mamari arterde ve safen vende aç kl k oran s ras yla; %95.9 a, %94.6 (p>0.05) %79.6 a, %73.7 (p>0.05) olarak saptand. Diabetik grupta 37 olguda (%36.6), Non-diabetik grupta 79 (%25.6) olguda yeni lezyon geliflimi saptand (p=0.04). Buna göre yeni lezyondan muaf olma oran diabetik grupta %66.3, (%95 CI ay), Non-diabetik grupta %76.6 (%95 CI: ay) olarak saptand (p>0.05). Reintervasyon oran %32.7 ye, %27.5, (p>0.05) reoperasyon oran ise %0, ve %0.6 (p>0.05) olarak saptand. Buna göre reintervasyon reoperasyondan free survival %67.3 (%95 CI: ay), %72.7 (%95 CI: ay) olarak saptand (p>0.05). Tart flma: Bu çal flmada CABG sonras yeni lezyon gelifliminde diabet ba ms z bir risk faktörü olarak saptanmas na karfl n orta dönemde diabetik ve non diabetik hastalarda greft aç kl ve reintervasyon oranlar nda istatistiksel olarak bir fark bulunamam flt r. Koroner Arter Hastal : Obezite, Metabolik Sendrom ve Diabetes Mellitus SB-23 KORONER ARTER HASTALI INDA BOZULMUfi KOLLATERAL GEL fi M ile OBEZ TE L fik S Mehmet Birhan Y lmaz, fienay Funda B y ko lu, Yeflim Güray, Ümit Güray, Hatice fiaflmaz, Halil K sac k, fiule Korkmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara Koroner arter darl veya t kanmas nedenli kronik miyokardial iskeminin koroner kollateral geliflimini artt rd bilinmektedir. Kollateral damarlar risk alt ndaki bölgeye kan ak m n artt rarak iskemiyi azaltabilir, miyokard infarktüsü geliflmesini önleyebilir ve kontraktil fonksiyonu koruyabilirler. Ancak kollateral geliflimi ve derecesi hasta gruplar içinde çok de iflkenlik gösterir. Biz çal flmam zda iskemik kalp hastal olan bireylerde obezite ve koroner kollateral geliflimi iliflkisini inceledik. Vücut kitle indeksi (VK ) 30 kg/m 2 nin üzerinde olan ve tek veya iki damarda ciddi koroner arter hastal (KAH) olan 155 hasta (Grup 1) çal flmam za dahil edildi. Kontrol grubu olarak VK si 25 kg/m 2 nin alt nda olan tek veya iki damar KAH olan 104 hasta (Grup 2) seçildi. Diyabetes mellitusun koroner kollateral geliflimi üzerine olan negatif etkisi bilindi inden açl k kan flekeri 126 mg/dl olan veya antidiabetik ilaç kullananlar çal flmaya dahil edilmedi. Ortalama yafl ve klinik risk faktörlerinin da l m her iki grupta benzerdi. VK Grup 1 de Grup 2 den fazlayd (32.9±2.3 ile 22.6±1.7 kg/m 2, p<0.001). Ortalama HDL kolesterol düzeyi Grup 1 de Grup 2 den daha düflük (37± 8 ile 39±9 mg/dl, p=0.035), ortalama trigliserid düzeyi daha yüksekti (188± 106 ile 130±63 mg/dl, p<0.001). Ciddi darl olan koroner l kollesterol geliflimini artt rd bilinmektedir. kollesterol arter say s, maksimum lezyon darl her iki grupta benzerdi. Ortalama Rentrop kollateral skoru Grup 1 de 1.1±0.7, Grup 2 de 2±0.7 idi ve aradaki fark anlaml yd p<0.001). Rentrop kollateral skoru 0-1= zay f kollateral ve 2-3=iyi geliflmifl kollateral diye ikiye s n fland nda gruplar aras nda istatistiksel anlaml fark olufltu. Grup 1 de grade 2-3 iyi kollateral oran % 30.3 oran nda gözlenirken, ayn oran Grup 2 de % 78.8 idi (p<0.001). VK nin 30 kg/m2 nin üzerinde olmas ciddi koroner arter hastal varl nda normal bireylere göre kötü kollateral geliflmesi riskini 8.5 kat artt r yordu (%95 güven aral, ). Çal flmam zda kollateral gelifliminin obez hastalarda daha zay f oldu unu gösterdik. Mevcut bulgu, HDL düflüklü ü, trigliserid yüksekli i ile beraber, insülin rezistans n n esas rol ald, metabolik sendromun bir yans mas olabilir. SB-24 YET fik NLER M ZDE ABDOM NAL OBEZ TE VE OBEZ TE GÖSTERGELER : AÇLIK NSÜL N, GLUKOZ NTOLERANSI, NFLAMASYON ve KORONER R SK ÖNGÖRDÜRÜCÜLER ÜZER NE ETK LER Altan Onat, Hüseyin Uyarel, Vedat Sansoy, Köksal Ceyhan, Mehmet Yaz c, Bülent Uzunlar, Yüksel Do an, Sad k Toprak, Gülay Hergenç Türk Kardiyoloji Derne i, Siyami Ersek Gö üs Kalp Damar Cerrahisi Merkezi Kardiyoloji, stanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü, Elaz Devlet Hastanesi Kardiyoloji, zzet Baysal Üniversitesi Düzce T p Fakültesi Kardiyoloji, Bak rköy Devlet Hastanesi Kardiyoloji, stanbul Adli T p Kurumu, Y ld z Teknik Üniversitesi Amaç: Bu çal flmada, TEKHARF çal flmas n n eski ve geçen y l yeni al nan kohortunu oluflturan 2350 kiflide ( ortalama yafl 52 ± 12) bel çevresi, bel kalça oran (B/K) ve beden kitle indeksi (BK ) cinsiyet ve yafl gruplar na göre hem kesitsel olarak hem de son 4 y ldaki de iflimler baz al narak de erlendirildi. Materyal ve metod: Koroner kalp hastal (KKH) tan s anamnezde angina varl ve 12 derivasyonlu istirahat EKG nin Minnesota kodlamas na dayan larak kondu. Tüm hastalarda apolipoprotein B (apo B), açl k insülin ve hassas C- reaktif protein (CRP) düzeylerine bak ld. Bulgular: Yafl standardizasyonlu ortalama de erler 30 yafl n aflk n nüfusta erkekler için bel çevresi ve BK s ras yla 90.7 cm ve 27.3 kg/m 2, kad nlarda 90.8 cm ile 29.1 kg/m 2 bulundu. Net de iflimler ba lam nda ortalama BK son 4 y lda her iki cinsiyette 1,3 kg/m 2 artarken bel çevresi erkekte 2.7 cm azald, kad nda 1.3 cm geniflledi. Giderek artan beflte bir dilimlere bölünen bel çevresi üst ve alt dilimleri aras nda erkek ve kad nda s ras yla ortalama apo B de erlerinde 22 mg/dl ölçüsünde, açl k insülin konsantrasyonlar nda 2 ila 2.4 kat, hassas CRP de 3.5 ila 2 kat farklar gözlemlendi. Üstelik diyabet prevalans da alt dilime k yasla üst dilimde erkekte 2.2 kat, kad nda 4.8 kat daha s kt. An lan risk parametreleri erkeklerde 96 cm lik bel geniflli inden itibaren yüksek bulundu. (p< 0.01). 4 y ll k prospektif incelemeye iliflkin multivariye analizde BK bel çevresinin yan nda ba ms z bir etki yaratmazken, bel çevresi erkeklerde ve her iki cinsiyet birlikte tutulunca fatal ve nonfatal KKH n n ba ms z bir öngördürücüsü olarak bulundu; bel çevresinde 12 cm lik art fl KKH riskini, di er bafll ca etkenlerden ba ms z biçimde %35 yükseltiyordu. Sonuç: Yetiflkinlerimizde abdominal obezite apo B, insülin, CRP gibi önemli kardiyovasküler risk etmenlerini ve de tip II diyabet s kl n belirgin flekilde artt rmakta, özellikle erkeklerde koroner morbidite ve mortaliteye önemli katk da bulunmaktad r. Bu risk faktörleri ile KKH riski aras ndaki iliflki e risi ne dayan larak bel çevresi eylem düzeyi nin erkeklerimizde 96 cm den itibaren al nmas önerilmektedir. 534

7 Koroner Arter Hastal : Obezite, Metabolik Sendrom ve Diabetes Mellitus SB-25 D YABET K HASTALARDA ANJ YOPLAST SONRASI DAMAR AÇIKLI ININ HEMOGLOB N A1c ve M KROALBÜM NÜR ile L fik S fiahin Mürselov, Deniz Kumbasar, Özgür Yaflar Akbal, Üzeyir Rahimov, Ulvi Mirzayev, Dervifl Oral Ankara Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Ankara Amaç: Diyabetik hastalarda anjiyoplasti sonras restenoz oran n n diyabetik olmayan hastalara göre daha yüksek oldu u bilinmektedir. Bu çal flman n amac anjiyoplasti yap lan diyabetik hastalardaki restenozun Hemoglobin A1C (HbA1c) ve mikroalbüminüri ile iliflkisinin olup olmad n n saptanmas d r. Yöntem ve sonuçlar: Hastahanemizde y llar aras nda baflar l anjiyoplasti uygulanm fl olup 6. ay (187±37 gün) kontrol anjiyografisi yap lan 80 diyabetik hasta çal flmaya al nd.koroner bypass uygulanm fl hastalar çal flmaya al nmad.hastalar n 42 (%52.5) si erkek, 38 (%47.5) i kad nd.hastalara kontrol koroner anjiyografi öncesinde 24 saatlik idrarda ve spot idrarda mikroalbüminüri ve HbA1c bak ld.hastalar n 27 (%21.5) sinde restenoz saptand. Klinik ve laboratuvar parametreler ile retenoz aras ndaki iliflki tablo 1 de özetlenmifltir. HbA1c ile restenoz aras nda anlaml bir iliflki saptanmazken mikroalbüminüri ile restenoz aras nda anlaml bir iliflki saptand. Tablo 1: Klinik ve laboratuvar parametreler ile restenoz aras ndaki iliflki Restenoz Resrenoz p (+) (n = 27) (-) (n=53) HbA1c (%) 7,5±1,4 7,2±0,9 0,42 Mikroalbüminüri mg/24h 135±148 44,7±61 0,005 Mikroalbüminüri (Stickle, %) 88,9 59,5 0,007 Cinsiyet (erkek) ,48 Tedavi (insülin %) ,62 Sol anterior descending arter (%) ,09 Sa koroner arter (%) ,5 Sirkumfleks arter (%) 59 58,5 0,9 Stent çap ile restenoz aras nda anlaml bir iliflki saptan rken, stent uzunlu u ve kullan lan stent say s ile restenoz aras nda iliflki saptanmad (Tablo 2). Çok de iflkenli regresyon analizinde restenoz geliflimi için tek risk faktörünün kullan lan stentin çap oldu u saptand (p=0.03). Tablo 2: Kullan lan stent ile restenoz aras ndaki iliflki Restenoz yok (n=53) Restenoz var (n=27) p Stent çap (mm) 2,9±0,4 2,6±0,4 <0,001 Stent uzunlu u (mm) 12,5±1,5 14,3±1,8 AD Yorum: Çal flmam zda mikroalbüminüri ve restenoz aras nda iliflki saptand ancak HbA1c ile restenoz aras nda iliflki saptanmad.ancak HbA1c düzeyi ile mikroalbüminürinin yak n iliflkili oldu u düflünülürse s k kan flekeri kontrolüyle mikroalbüminürinin dolay s yla restenozun azalt labilece i düflünülebilir. Stent çap n n restenoz geliflimi için ba ms z bir risk faktörü oldu u saptand, bundan dolay diyabetik hastalarda özellikle damar çap küçük ise hastalar n cerrahi tedaviden daha fazla yarar görebilece i düflünülebilir. SB-26 AKUT KORONER SENDROMLARDA BOZULMUfi GLUKOZ TOLERANSI LE METABOL K SENDROMUN SIKLI I ve HASTANE Ç KARD YAK OLAYLAR ÜZER NE ETK S Zekeriya Nurkalem, Zeynep Tartan, rfan fiahin, fiennur Ünal, Ertan Ökmen, Nefle Çam Siyami Ersek Gö üs Kalp ve Damar Cerrahi Merkezi, Kardiyoloji Bölümü, stanbul Girifl: Decode, Funagata, Honolulu çal flmal r nda açl k kan flekerinin kardiyovasküler mortaliteyi öngöremedi i, postprandial glisemi ile mortalitenin iliflkili oldu u gösterilmifltir. Birçok çal flmada metabolik sendromun (MS) kardiyovasküler risk tafl d anlafl lm flt r. Bu çal flmada postprandial glukoz düzeyi ve metabolik sendromun hastane içi kardiyak olaylar üzerine etkisini araflt rd k. Metod: Akut koroner sendrom tan s ile hastaneye yat r lan, diyabetik olmayan 73 ard fl k hasta (ortalama yafl:57.7±11.27, kad n/erkek: 9/64) çal flmaya dahil edildi.dünya Sa l k Örgütü (WHO) kriterlerine göre oral glukoz tolerans testi (OGTT) uyguland. OGTT sonuçlar na göre hastalar normal glukoz tolerans (NGT) ve bozulmufl glukoz tolerans (BGT) olarak ikiye ayr ld. Hastalar MS parametreleri bak m ndan incelendi. MS olmayanlar ve MS fleklinde iki gurupta incelendi. Hastane içi kardiyak olay yönünden takip edildi. Reinfarktüs, acil revaskülarizasyon ve ölüm major kardiak olay olarak al nd. Vakalar n 67 sine koroner anjiyografi uyguland. Koroner lezyonler tutulan damar say s na göre gurupland r ld. Bulgular: OGTT sonuçlar na göre; %47 (n=34) sinde BGT tespit edildi. Tüm vakalar n %13 (n=6) ü, BGT gurubunun %20 (n=6/34) sinde diyabet tespit edildi. MS ise vakalar n %41 (n=30) inde tespit edildi. BGT; MS olanlarda %70 (21/30) tespit edilirken, MS olmayanlarda % 30 (13/43) tespit edildi. Koroner anjografi sonuçlar normal, tek, iki ve üç damar olarak dört guruba ayr ld nda; normal koroner gurubunda, di er guruplara göre BGT ve MS anlaml daha düflük saptand (p <0.05). Hastane içi olay incelendi inde, MS olan ve olmayan guruplar aras nda anlaml farkl l k saptanmad. NGT ve BGT guruplar nda kardiyak olay s kl afla da tabloda incelenmifltir. Angina tekrar ,2 (AD) v nitrat kullan m ,08 (AD) GIIb IIIa kulan m 1 4 0,1 (AD) KKY 5 6 0,06 (AD) Kardiak aritmi 2 6 0,09 (AD) Reinfarktüs 2 6 0,09 (AD) Acil revaskülarizasyon 6 13 <0.05 Ölüm 1 1 0,9 (AD) Major kardiak olay toplam 9 20 <0.05 Sonuç: Hastane içi olaylarda BGT nin öngörücü olabilece i ve bunun yüksek riskli hastalar belirlemede ek yarar sa layabilece i düflünüldü. SB-27 FAKTÖR VII VE F BR NOJEN DÜZEYLER ile METABOL K SENDROM ve KORONER KALP HASTALI I L fik S Mehmet Baltal, Tar k K z ltan, Semra Topçu, fienol Demircan, Tansel Erol, Alpay T. Sezgin, Bülent Özin, Mehmet Emin Korkmaz, Haldun Müderriso lu Baflkent Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve Kardiyovasküler Cerrahi ABD, Ankara Faktör VII koagülan aktivitesi (FVII:ka) ve fibrinojen düzeyleri ile metabolik sendrom (MS) ve koroner kalp hastal n n (KKH) iliflkisini araflt rmak amac ile bir olgu-kontrol çal flmas planland. Olgu grubunda (Grup 1) ölçülen FVII:ka ve fibrinojen düzeyleri kontrol gruplar ndakilerle karfl laflt r ld (Grup 2 ve Grup 3). Grup 1 ve Grup 2 Baflkent Üniversitesi T p Fakültesi Adana Araflt rma ve Uygulama Merkezi Kardiyoloji Poliklini i ne baflvuran ard fl k 656 hastadan seçildi. Grup 1 MS ve KKH mevcut 104 hastadan (40 ile 75 yafl aras ndaki 53 erkek ve 51 kad n, yafl ortalamas 56.8±8), Grup 2 ise yafl ve cinsiyetleri eflleflmifl MS mevcut, KKH olmayan 104 hastadan oluflmakta idi. Yafl ve cinsiyetleri eflleflmifl, MS ve KKH mevcut olmatan 208 birey ise gerçek kontrol grubunu (Grup 3) oluflturdu. FVII: çevresi ve açl k trigliserid düzeyleri ile pozitif korelasyon gösterdi ( s ras yla r= 0.193, p<0.01 ile r=0.143, p<0.01). Fibrinojen tüm çal flma grubunda yafl ile diyabeti mevcut olmayan bireylerde ise postprandiyal insülin düzeyi ile pozitif korelasyon gösterdi (r= ile r=0.188, p<0.05). Grup 1 deki erkek hastalar n fibrinojen düzeyleri Grup 2 ve Grup 3'dekilere göre daha yüksek bulundu (s ras yla 347.4±91 g/l,302.7±58 g/l ve 303.6±78 g/l; Grup 2 ve Grup 3 ile karfl laflt r ld nda p<0.05). Grup 1 ve Grup 2 yi oluflturan hastalardaki FVII:ka düzeyleri aras nda anlaml bir fark görülmedi, ancak MS mevcut bu iki gruptaki erkek bireylerin FVII:ka düzeyleri kontrol grubundakilere göre daha yüksek idi (s ras yla %115.9±50, %114.6±42, %92.9±29; Grup 3 ile karfl laflt r ld nda p>0.05 ). Erkek bireylerde uygulad m z lojistik regresyon analizinde FVII:ka MS ile yafl, sigara kullan m ve açl k kan flekeri, açl k trigliserid ve HDL-kolesterol de erleri, bel çevresi ve hipertansiyon mevcudiyeti gibi MS bileflenlerinden ba ms z olarak iliflkilendirildi (odds oran 1.04, %95 güvenlik aral , p=0.01). MS mevcut erkek hastalarda (Grup 1 ve Grup 2) yapt m z ayr bir analizde ise fibrinojen düzeyinin KKH ile ba ms z iliflkisi ortaya ç kt (odds oran 1.005, %95 güvenlik aral p=0.05). Çal flmam zda, erkek bireylerde FVII:ka düzeyinin MS ile ba ms z bir iliflkisi olabilece ini ortaya konmufl, fibrinojen düzeyi ise MS mevcut erkek bireylerde KKH ile iliflkilendirilmifltir. 535 SB-28 OBEZ KORONER ARTER HASTALARINDA KOLLATERAL GEL fi M NE ETK EDEN FAKTÖRLER Mehmet Birhan Y lmaz, Yeflim Güray, fienay Funda B y ko lu, Ümit Güray, Hatice fiaflmaz, Halil K sac k, fiule Korkmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara Obezite günümüzde kardiyovasküler hastal klar için ciddi morbidite ve mortalite sebebi olarak kabul edilmektedir. Boyutlar giderek büyüyerek bir halk sa l problemi halini almaktad r. Türk toplumunda özellikle kad nlarda olmak üzere s kl yükselmektedir. Di er bir önemli özelli i ise içinde insülin rezistans n n baflrolü oynad metabolik sendromla yak n iliflkisidir. Bu nedenle kollateral damar geliflimi obezitesi olan bireylerde daha zay f olabilir. Biz çal flmam zda vücut kitle indeksi 30 kg/m 2 ve üstünde olan ve ciddi koroner arter darl olan bireylerde koroner kollateral damar geliflimine etki eden faktörleri araflt rd k. Çal flmam za ortalama yafl 58.2± 8.7 y l, ortalama vücut kitle indeksi 32.9± 2.3 kg/m 2 olan bir veya iki damar nda ciddi koroner arter darl bulunan (> %70) 154 hasta (99 erkek, 55 kad n) dahil edildi. Tüm hastalar n kollateral damarlar Rentrop skorlamas na tabi tutuldu. Daha sonra hastalar Rentrop grade 0-1 (Grup 1) ve grade 2-3 (Grup 2) olmak üzere ikiye ayr ld. Grup 1 ve 2 ; yafl, cinsiyet, hipertansiyon, total kolesterol, HDL kolesterol, trigliserid, hasta damar say s ve en ciddi darl n bulundu u damar n darl k yüzdesi aç s ndan benzerdi. Grup 1 deki hastalar n VK si Grup 2 den fazlayd (33.3± 2.5 ile 32.1±1.5 kg/m 2, p<0.001). Grup 1 deki hastalar n anginal yak nmalar n n süresi Grup 2 dekilerden daha k sayd (2.6± 1.9 ile 3.3±1 y l, p=0.006). Diabetes mellitus (DM) varl beklendi i üzere kötü kollateral geliflimi ile iliflkiliydi. DM si olanlarda kötü kollateral (grade 0-1) s kl %73.3, olmayanlarda %45 idi (p=0.021). DM varl obez koroner arter hastalar nda kötü kollateral geliflme riskini 3.3 kat artt r yordu (%95 güven aral ). Obezitesi olan koroner arter hastalar nda kollateral geliflimine ba ms z etkisi olan faktörler çok de iflkenli regresyon analiziyle incelendi. Sonuçta DM (p=0.028, B=3.3), VK (p=0.001, B=0.688) ve semptom süresi (p=0.002, B=1.4) obez bireylerde kollateral geliflimine etkisi olan ba ms z faktörler olarak bulundu. Obezite ciddi bir halk sa l problemidir. Koroner arter hastal nda kollateral geliflimi ek risk faktörleri varl nda daha da bozulmaktad r.

8 Koroner Arter Hastal : Obezite, Metabolik Sendrom ve Diabetes Mellitus SB-29 D ABET K ve D ABET K OLMAYAN KORONER ARTER HASTALARINDA AKUT EGZERS ZE S STEM K N TR K OKS T YANITI Alev Arat-Özkan, Ayflem Kaya, Huriye Balc, Erhan Babal k, Özge Köner, Zerrin Yi it stanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü, Kardiyoloji Bölümü ve Biokimya Labarotuvar, Cerrahpafla T p Fakültesi, Merkezi Araflt rma Laborotuvar ve Kardiyovasküler Cerrahi ABD, stanbul Amaç: Bu çal flmada diabetik (D) ve diabetik olmayan (DO) koroner arter hastalar nda (KAH) akut egzersizin, endotel fonksiyonlar n n göstergesi olan nitrikoksidin (NO) sistemik düzeylerine etkisi araflt r lm flt r. Yöntem: KAH bilinen 8 D ve 32 DO toplam 40 hasta (yafl ort.55±5) ve 10 sa l kl kontrole (yafl ort.48±3) modifiye Bruce protokolüne göre semptomla s n rl egzersiz testi uyguland. Test öncesi ve test sonland r ld ktan hemen sonra total NO (nitrit+nitrat) ölçümü için kan örnekleri al nd. EDTA'l tüplere al nan kan örnekleri 1000xg ile 30 dak.santrfüj edildikten sonra plazmadaki total NO tayini Griess reaksiyonuna dayanan spektrofotometrik yöntemle yap ld. Bulgular: Hem diabetik olmayan (42.34±17.85, p<0.02), hem de diabetik (22.17±10.26, p=0.038) KAH gruplar nda bazal NO düzeyleri kontrol grubuna (66.2±45.28) göre anlaml olarak daha düflüktü.egzersiz sonras NO de erleri DO, D ve kontrol gruplar nda s ras yla 70.5±36.8, 32.8±25.3 ve 48.9±43.02 dir. Sadece diabetik olmayan grupta bazal de ere göre anlaml bir art fl (p=0.0002) vard. Diabetik grupta bazal de ere göre anlaml olmayan bir art fl (32.8±25.3), kontrol grubunda ise yine anlaml olmayan bir azalma (48.9±43) saptand. Sonuç: Koroner arter hastalar nda egzersizle sistemik NO düzeylerinde art fl söz konusudur. Kontrol grubunda izlenmeyen bu art fl hasta grupta NO üretiminden çok NO'ya yan tta azalma oldu unu ve bu grupta egzersiz s ras nda vazodilatasyon sa lamak için NO üretiminin kompansatuar olarak artt n düflündürmektedir. Diabetik grupta ise bu olas kompansasyon mekanizmas n n yetersiz olmas bu gruta NO oluflumunda da sorun oldu unun göstergesi olabilir. Kapak Hastal klar ve Sistemik Sorunlar SB-30 KADINLARDA AORT K VALV SKLEROZU, M TRAL ANNULUS KALS F KASYONU ve VÜCUT K TLE NDEKS ARASINDAK L fik Vedat Davuto lu, Serdar Soydinç, Yusuf Sezen, Ayhan Dündar, lyas Akdemir, Mehmet Aksoy Gaziantep Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Gaziantep Amaç: Yap lan çal flmalarda aotik valv sklerozu (AVS), koroner ateroskleroz ve endotel disfonksiyonuyla iliflki bulunmufltur. Ayr ca mitral annulus kalsifikasyonu (MAK), yap lan çal flmalarda mortalite ve ateroskleroz ile iliflik bulunmufltur. Yap lan bir genel toplum çal flmas nda AVS ile vücut kitle indeksi (BMI) aras nda z t iliflki bulunmufltur. Çal flmam z n amac ekokardiyografisi yap lm fl 360 kad n hastada AVS, MAK ve BMI iliflkisini incelemektir. Metod: Ard fl k olarak ekokardiyografisi yap lan bayan hastalarda AVS, en az bir küspiste yo un ekojenite art fl, nodüler kal nlaflma olarak tan mland. MAK, ekokardiyografik olarak mitral annulusun çeflitli pencerelerden elde edilen görüntülerinde kalsifik kal nlaflma olarak tan mland. Aort darl, romatizmal kapak hastal olan hastalar, kronik böbrek hastal ve klinik olarak koroner arter hastal olanlar çal flmaya al nmad. Çal flmaya uygun 360 bayan hasta dahil edildi. Hastalar n ortalama yafl 56±10 idi. BMI, 20 ve alt zay f; aras "normal" ve 26 üzeri "obez" olarak s n fland r ld. Ortalama BMI 30±5 olarak saptand. Hastalar n %13 ü diabetik; %37 si hipertansif; %11 i sigara içicisi ve %9 unda aile öyküsü mevcuttu. Kan kolesterol seviyesi 200 mg/dl üzeri hiperkolesterolemi olarak kabul edildi. statistikler Pearson ki kare testi ve çoklu de iflken analizi ile yap ld. Sonuçlar: Hastalar n %70 inde aortic valv normaldi, %23 ünde hafif, %5 inde ciddi AVS saptand. Hastalar n %36 nda MAK yoktu, %44 ünde hafif MAK, %19 unda ciddi MAK saptand. BMI ile AVS ve MAK aras nda istatistiksel olarak anlaml fark bulunmad. Çok de iflkenli analizde de risk faktörleri ve yafl ile AVS, MAK aras nda anlaml iliflki saptanmad. Sonuç: Çal flmam zda artm fl BMI ile AVS ve MAK aras nda anlaml iliflki bulunmad. AVS ve MAK kad nlarda BMI den ba ms z bir patoloji olabilece i düflünüldü. Ayr ca, kad nlarda risk faktörleri ve yafl ile AVS ve MAK aras nda da anlaml iliflki görülmemifltir. Sonuç olarak kad nlarda AVS ve MAK, BMI ve risk faktörlerinden ba ms z bir proses ile oluflmaktad r. SB-31 AORT KAPAK KALS F KASYONU ile YEN ATEROSKLEROT K R SK FAKTÖRLER ARASINDA L fik VAR MI? Hüseyin Bozbafl, Bahar Pirat, Aylin Y ld r r, Derya Arslan Tok, Melek Uluçam, Mehmet Alparslan Küçük, Öykü Gülmez, Haldun Müderriso lu Baflkent Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Ankara Girifl: lerleyen yaflla birlikte aort kapa nda görülen kal nlaflma ve kalsifikasyon 75 yafl üzerindeki hastalarda aort kapak replasman n n en s k nedenini oluflturmaktad r. Darl a neden olmayan aort kapak kalsifikasyonunun (AKK) da koroner arter hastal (KAH), aterosklerotik risk faktörleri ve serebrovasküler olay geliflimi ile iliflkili oldu u gösterilmifltir. Bu çal flmada transtorasik ekokardiyografide saptanan AKK nun yeni tan mlanan koroner arter hastal risk faktörleri ile iliflkisini ve AKK na efllik eden aort darl /yetmezli i s kl n belirlemeyi amaçlad k. Metod ve sonuçlar: Altm fl yafl üstünde çeflitli nedenlerle yap lan transtorasik ekokardiyografide AKK saptanan 102 hasta çal flmaya dahil edildi. Hastalar n ortalama yafl 72.5±10.2 idi. Al nan kan örneklerinden plazma total homosistein (thcy), lipoprotein(a) (Lp(a), ürik asit ve C-reaktif protein (CRP) düzeyleri çal fl ld. Ortalama Lp(a), thcy, ürik asit ve CRP düzeyleri s ras ile 34.8±35.1mg/dl, 14.6±6.5umol/L, 5.7±1.7mg/dl ve 9.6±8.7mg/L olarak saptand. Lp(a) yüksekli i (29mg/dl ve üzeri) 43 (%35.3), thcy yüksekli i (15umol/L ve üzeri) 31 (%30.4), ürik asit yüksekli i (6.0mg/dl ve üzeri) 36 (%35.3) ve CRP yüksekli i (10mg/L ve üzeri) 28 (%27.5) hastada saptand. Hastalar n 24 (%23.5) ünde koroner anjiyografik olarak tan konmufl KAH vard. Majör aterosklerotik risk faktörlerinden; hipertansiyon %78.4, diyabetes mellitus %18.6, dislipidemi %68.6, tütün kullan m %18.6 ve KAH aile öyküsü %29.4 vakada mevcuttu. Aort yetmezli i 43 (%42.2), aort kapa nda gradient art fl 21 (%20.6) hastada gözlenirken sadece 3 (%2.9) hastada 50 mmhg n n üzerine ç kan ciddi aort darl saptand. Geçirilmifl serebrovasküler olay s kl ise %12.7 idi. Sonuç: AKK ilerleyen yaflla birlikte s k karfl lafl lan bir durumdur ve prognostik aç dan önemlidir. Aort kapa nda kalsifikasyon geliflimi ve dejeneratif de iflikliklerden klasik risk faktörlerinin yan s ra Lp(a), thcy, ürik asit ve CRP düzeyleri gibi yeni tan mlanan aterosklerotik risk faktörlerinin de sorumlu olabilece i düflünülmüfltür. 536 SB-32 M TRAL ANNULER KALS F KASYON ile OSTEOPOROZ L fik S Vedat Davuto lu, Mustafa Y lmaz, Serdar Soydinç, Zeki Çelen, Serdar Türkmen, Yusuf Sezen, Murat Akçay, lyas Akdemir, Mehmet Aksoy Gaziantep Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve Nükleer T p ABD, Gaziantep Amaç: Osteoporoz artan s kl kta ciddi bir sa l k sorunu olmaya devam etmektedir. Mitral annuler kalsifikasyon (MAK), mitral annulusun fibröz ve dejeneratif kalsifikasyonuyla karakterize olup baz çal flmalarda mortalite ile iliflkili saptanm flt r. Hem osteoporoz, hem de MAK n genellikle orta ileri yafl kad nlarda daha s k gözlenmesi dikkati çekmektedir. Çal flmam zda osteoporoz ve MAK iliflkisinin olup olmad n araflt rmay ve osteoporoza ba l kemik rezorpsiyonuna sekonder MAK geliflimi hipotezimizi test etmeyi amaçlad k. Materyel ve Metod: Çal flmam za koroner arter hastal, kapak hastal, kronik böbrek hastal olmayan 340 hasta dahil edildi. Hepsinden çal flma için sözlü onay al nd. Hastalar n risk faktörleri ve lipid profilleri kaydedildi. Bu hastalar osteoporoz flüphesiyle dual-enerji x-ray absorpsiometri methodu (DEXA) ile kemik dansitometrisi incelemesine al nd. T skoruna göre hastalar normal yada osteopeni/osteoporoz olarak ayr ld. Tüm hastalara DEXA sonras kemik dansitometrisi sonucundan habersiz olarak ekokardiyografi (TTE) yap ld. Mitral kapak annulusu tüm pencerelerden incelendi ve kalsifikasyon de erlendirildi. Mitral annulusta 0.5 cm den büyük kalsifikasyon olanlar ciddi; 0.5 cm den küçük olanlar hafif MAK olarak kabul edildi. statistikler Pearson korelasyon ki kare testiyle yap ld. 340 kad n hastan n ortalama yafl 56 ±49 idi. LDL kolesterol l33±46, Total Kolesterol 206 ±1.4 olarak saptand. 48 hasta diabetik, 128 hasta hipertansif, 39 hasta sigara içicisiydi. 151 hastada hafif MAK, 66 hastada ciddi MAK vard. 116 hastada osteoporoz saptand. MAK grubunda osteoporoz prevalans oldukça fazlayd ayr ca MAK osteoporoz fliddetiyle de güçlü korelasyon gösteriyordu. (p<0.01). Logistic regresyon analizinde osteoporoz ile sadece MAK ve yafl anlaml iliflkideydi. Risk faktörleriyle MAK ve osteoporoz aras nda anlaml iliflki yoktu. Sonuç: MAK, osteoporoz ve fliddetiyle çok anlaml iliflki göstermektedir. MAK, osteoporoza sekonder kemik rezorpsiyonu nedeniyle ektopik kalsifikasyon olarak postmenapozal bayanlarda olufluyor olabilece ini düflünmekteyiz. TTE de MAK saptanan bayanlarda kemik dansitometrisi ile osteoporoz de erlendirimi mutlaka yap lmal d r.

9 Kapak Hastal klar ve Sistemik Sorunlar SB-33 AORT DARLI INDA ELEKTROKARD YOGRAF DEK SOL VENTR KÜLER STRA N BULGUSU ile KL N K ARASINDAK L fik Ersin Sar çam, Selçuk Baflc l, Yeliz Sökmen, Mehmet Do an, Mehmet Birhan Y lmaz, Seher Bozbo a, Arslan Öcal, Sakine Erbafl, Omaç Tüfekçio lu, rfan Sabah Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara Amaç: Aort darl nda, 2 mm den daha fazla ST segment depresyonu olarak bilinen sol ventriküler strain bulgusu sol ventriküler hipertrofiyi düflündürür. Bu çal flmada aort darl tan s alm fl hastalar n elektrokardiyografide (EKG) sol ventriküler strain bulgusu ile klinik izlemdeki gradiyent ve semptomlar aras ndaki iliflki incelenmifltir. Gereç ve yöntemler: Hipertansif hastalar, orta ve fliddetli aort ve mitral yetmezli i olanlar, sol ventrikül sistolik fonksiyonlar bozuk olanlar, ST segmentini etkileyen ilaç kullan m olanlar ve dal bloklu hastalar, koroner anjiyografide koroner lezyonlar olan hastalar çal flma d fl b rak lm flt r. Çal flmada kriterlere uygun aort darl tan s alan 46 hasta incelenmifltir. Tüm hastalara koroner anjiyografi ve sol kalp kateterizasyonu yap larak aortik valvular gradiyent elde edilmifltir. Hastalar elektrokardiyografik sol ventriküler strain bulgusu olup olmamas na göre iki gruba ayr lm fllar ve sol kalp kateterizasyonunda elde edilen gradiyent de erleri ve semptomlar (anjina, senkop) varl na göre de erlendirilmifllerdir. Bulgular:Hastalar gradiyenti >=50 mmhg ve <50 mmhg olarak grupland nda EKG de strain bulgusu ile gradient aras nda anlaml iliflki saptand (p<0.001). Strain bulgusu olan hastalarda ortalama gradient 88.7 mmhg iken, bulgusu olmayanlarda ortalama gradiyent 44.3 mmhg idi. EKG de strain bulgusunun >=50 mmhg gradiyenti göstermesi %92.3 sensitivite ve %67.9 spesifiteye sahipti. Anjina veya senkobu olan aort darl kl hastalarda gradiyent ile anlaml iliflki saptand (p<0.001). Aort darl kl hastalarda anjina veya senkop olmas kateter çal flmas nda gradiyentin >=50 mmhg ç kma riskini 8.3 kat art rmaktad r. Tart flma: Aort darl kl hastalarda elektrokardiyografik sol ventriküler strain bulgusu ile gradiyent aras nda ve anjina veya senkop varl ile anlaml iliflki vard r. Bu iliflki klinisyene hasta takibinde ve tedaviyi yönlendirmesinde yard mc olabilir. SB-34 S NÜS R TM NDEK M TRAL DARLI I OLGULARINDA SOL ATR YAL APPEND KS MEKAN K D SFONKS YONU BEL RLEMEDE ELEKTROKARD YOGRAF K ve EKOKARD YOGRAFK PARAMETRELER Ahmet Günefl, Niyazi Güler, Ünal Güntekin, Mustafa Tuncer, Müntecep Aflker, Ayhan Sinci, Beyhan Eryonucu Yüzüncü Y l Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Van Girifl ve Amaç: Ritimden ba ms z olarak, klinik çal flmalar; mitral darl k (MD)l hastalarda sol atriyal apandaj (SAA) pik boflalma velositelerinde (PBV) belirgin azalma oldu unu göstermifltir. Çal flmalar, SAA ak m velositelerinin düflük olmas n n, trombüs oluflumu ve sistemik embolizm için predispoze oldu unu ve bu hastalarda atrial fibrilasyonun (AF) tekrarlama riskinin yüksek, kardiyoversiyonun baflar oran n n düflük oldu unu göstermifltir. Bu çal flmada sinüs ritmindeki MD li hastalarda SAA disfonksiyonunu tahmin için de iflik elektrokardiyografik ve ekokardiyografik de iflkenleri inceledik. Metod: Transtorasik ekokardiyografi (TTE) ve transözefagiyal ekokardiyografi (TEE); yafllar nda 44 MD hastas na ve kardiyovasküler hastal olmayan yafllar nda 10 kontrol gurubu olgusuna uygulanm flt r. Bu hastalar yüksek SAA ak m profili (PBV >30cm/sn) veya düflük SAA ak m profili (PBV <30cm/sn) varl na göre iki gruba ayr lm flt r. Ayn zamanda dinlenme esnas nda eflzamanl 12 lead elektrokardiyografi (EKG) de; P maksimum ve P dispersiyon (P maksimum-p minimum) de erleri P dalgalar n n ölçülmesi ile elde edildi. Bulgular: Kontrol grubuna k yasla, MD li hastalarda P maksimum ve P dispersiyonu de erleri anlaml derecelerde yüksek ancak SAA ak m velositeleri anlaml derecelerde düflük bulunmufltur (s ras yla 107.6±17.6 ve 85±9.6, p<0.001; 66.3±21.5 ve 42.6±8.1, p<0.0001; 39.5±22.1cm/sn ve 65±16.5 cm/sn, p<0.001). Düflük SAA ak m profilli hastalarda (n=22), P dispersiyonu, P maksimum ve sol atriyum çap aktif SAA fonksiyonlular (n=22) dan anlaml derecede yüksek bulunmufltur. Spontan eko kontrast (SEK) ve trombüs; düflük SAA ak m profilli hastalarda daha s k bulunmufltur. S ras yla 16 (%72.7) a 9 (%40.9), p<0.05; 4(%18.1) a 0 (hiç), p<0.05). Mitral kapak alan, sistolik pulmoner ven ak m (PVF) ve revers PVF düflük SAA profilli hastalarda aktif SAA fonksiyonlulara göre anlaml derecede düflük bulunmufltur (1.39±0.38 ve 1.78±0.45cm 2, p<0.01; 38.7±19.6 ve 60.2±31, p<0.01; 27.2±9.4 ve 35.5±13.8, p<0.05). Lineer regresyon analizi ile P dalga dispersiyonu, sol atriyum çap ve sistolik PVF nin SAA fonksiyonunu tahmin etmede yararl oldu u gösterildi. Sonuç: Bizim çal flmam z P dalga dispersiyonu ve LA çap ndaki art fl ile sistolik PVF lerdeki azalman n MD li hastalarda SAA fonksiyon bozuklu u prediktörleri oldu una iflaret etmektedir. SB-35 AORT YETERS ZL C DD YET N N SAPTANMASINDA YEN B R YÖNTEM; VENA KONTRAKTA ALANI Bülent Mutlu, Atilla Bitigen, Kürflat Tigen, Fatih Bayrak, Gökhan Kahveci, Tansu Karaahmet, Muhsin Türkmen, Yelda Baflaran Kofluyolu Kalp E itim ve Araflt rma Hastanesi, Kardiyoloji Bölümü, stanbul Amaç: Aort yetersizli inin (AY), kantitatif de erlendirmesi, optimal cerrahi zamanlamas ve klinik takipte önemlidir. Klinikte ekokardiyografik de erlendirmede birçok semikantitatif yöntem kulan rken, kantitatif yöntemlerin ise referans olan halen tart flmal d r. Bu amaçla, renkli Doppler yöntemi kullan larak ölçülen vena kontrakta alan n n (VKA, cm 2 ) de eri araflt r ld. Metod: Aort yetersizli i de erlendirmesi için ekokardiyografi laboratuar na baflvuran 26 vaka (11k, yafl ort.=41.3±16.9 y l) çal flmaya dahil edildi. Ekokardiyografik olarak refarans yöntem ak m yak nlaflma alan ile hesaplanan AY kaçak alan (PISA-ERO) ve kaçak hacmi (AY-RH) seçildi. Vakalar n AY de erlendirmesinde s ras yla, AY jet kal nl, jet kal nl /sol ventrikül ç kfl yolu çap (LVOTd), AY bas nç yar lanma zaman (AY-PHT), vena kontrakta kal nl (VKK, Parasternal ve dört boflluk) ve diastolik aort kapak malkoaptasyon alan (DAVMA) ölçüldü. VKA, k sa aks kesitlerde, aort kapaklar kapand ktan sonra renkli jetin ak m n n yak nlaflma alan ile kesiflti i en dar bölge olarak belirlendi. VKA görüntüleri diyastolik siklusda de erlendirilerek, en büyük çaptaki 3 ölçümün ortalamas al nd. Tüm parametreler referans yöntemlerle karfl laflt r ld. Bulgular: Referans yötemlerle, AY de erlendirmesinde kullan lan parametrelerin korelasyon katsay lar tablo-1 de verildi. Tüm parameteler içerisinde en yüksek korelasyon PISA-ERO ile VKA aras nda saptand (r = 0.91, p<0.0001). PISA-ERO (cm2) PISA-RH (cm3) AY jet kal nl (cm) AY jet/lvotd AY-PHT (sn) VKK (parsternal,cm) VKK (dört boflluk,cm) DAVMA (cm 2 ) VKA (cm 2 ) Sonuç: AY de erlendirmesinde renkli Dopplerle ölçülen VKA basit ve di er kantitatif yöntemlerle iyi korelasyon gösteren yeni bir parametredir. SB-36 S NÜS R TML M TRAL DARLIKLI HASTALARDA SOL ATR YUM D LATASYONU VE ENDOTEL D SFONKS YONU Serkan Topalo lu, Ayça Boyac, Dursun Aras, Mustafa Özcan Soylu, Özcan Özdemir, Ahmet Duran Demir, Oya Yan k, Gökhan Cihan, Selime Ayaz, Sevinç Y lmaz, Halil Lütfi K sac k, fiule Korkmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Bölümü ve Hematoloji Bölümü, Ankara Hastanesi ç Hastal klar Bölümü, Ankara Amaç: Sol atriyal trombüs formasyonunda etkisi olan paremetrelerden birisi de endotel disfonksiyonudur. (AF) lu hastalarda endotel disfonksiyonu gösterilmifltir. Bu çal flmada amac m z sinüs ritmindeki mitral darl kl hastalarda, sol atriyum dilatasyonun endotel disfonksiyonunu gösteren bir parametre oldu unu göstermekti. Metod: Çal flmaya 28 sinüs, 18 AF li toplam 46 mitral darl kl hasta ve 19 sa l kl birey al nd. Tüm vakalarda endotel disfonksiyonun göstergesi olan sistemik vwf düzeyleri çal fl ld. Transtorasik ekokardiyografi ile sol atriyum çap, sol ventrikül (LV) sistolik ve diastolik çaplar ve LV ejeksiyon fraksiyonu ölçüldü. Sol atriyum çap 4.5 cm den büyük olan sinüs ritmindeki hastalar Grup I, 4.5 cm den küçük sinüs ritmindeki hastalar Grup II, sol atriyum çap 4.5 cm den büyük olan AF li hastalar Grup III, sol atriyum çap 4.5 cm den küçük olan AF li hastalar Grup IV olarak belirlendi. Bulgular: Üç grup aras nda LV çaplar ve ejeksiyon fraksiyonu aras nda anlaml fark bulunamad. Sol atriyum çap 4,5 cm den küçük olan grupta, atriyal fibrilasyonlu hastalarda vwf düzeyi sinüs ritmindeki hastalara ve kontrol grubuna göre anlaml olarak yüksekken (p<0.05), sinüs ritmindeki hastalarla kontrol grubu aras nda anlaml fark yoktu. Sol atriyum çap 4.5 cm den büyük olan grupta ise vwf düzeyleri AF u bulunan hastalarda sinüs ritmindeki ve kontrol grubundaki hastalara göre yüksek (p<0.05), sinüs ritmindeki hastalarda ise kontrol grubuna göre yüksek olarak bulundu (p<0.05). Sonuç: Mitral darl kl hastalarda endotel disfonksiyonu en belirgin olarak (AF) lu hastalarda bulunmaktad r. Sol atriyum çap 4.5 cm den büyük olan sinüs ritmindeki hastalardada normal bireylere göre endotel disfonksiyonu belirgindir. Bu nedenle bu hastalar artm fl tromboemboli riski ile karfl karfl yad r. 537

10 Koroner Arter Hastal, Genetik ve Olas Yeni Belirleyiciler SB-37 AKUT M YOKARD NFARKTÜSÜ GEÇ REN HASTALARDA L P D DÜZEYLER N N APOL POPOROTE N EGEN POL MORF ZM LE L fik S N N ARAfiTIRILMASI Semir Öztoprak, brahim Özdo ru, Abdurrahman O uzhan, Tar k Sirkeci, Servet Çetin, Emrullah Baflar, Fatma Kayaalt, brahim Gül Erciyes Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Kayseri Girifl ve Amaç: Apolipoprotein E (ApoE), flilomikron ve LDL reseptörleri için ba lay c görevi yaparak lipoprotein metabolizmas nda önemli bir rol oynar. ApoE nin genetik olarak belirlenmifl 2, 3, 4 fleklinde üç alleli ve alt farkl genotipi vard r (E2/E2, E3/E3, E4/E4 E3/E2, E4/E2, E4/E3). ApoE3 izoformu en s k görüldü ünden normal tip olarak kabul edilirken, E2 ve E4 varyant tip olarak de erlendirilmektedir E4 allelinin LDL kolesterol düzeylerini art rarak ateroskleroz gelifliminde rolü üzerinde durulmaktad r. Çal flmam z n amac akut miyokard infarktüsü geçiren hastalarda lipid düzeyleri ile apoe genotip iliflkisinin incelenmesidir. Metod: Çal flmaya akut miyokard infarktüsü geçiren 10 u kad n 56 s erkek toplam 66 hasta al nd. Tüm hastalar n lipid düzeyleri ve apoe genotip tayinleri yap ld. ApoE genotip tayini için PCR yöntemi kullan ld. Farkl alleler için Pronto marka apoe kiti kullan ld. Bulgular: Hastalar n yafl ortalamalar 44.9 (yafl aral y l). Hastalar n 32 si anterior MI, 28 i inferior MI ve 6 s non-q-mi tan s kondu. Hastalarda; E3/E3 genotipine 46 s nda (%69.7), E4/E4 genotipine 2 sinde (%3), E3/E2genotipine 8 inde (%12.1), E4/E2 genotipine 1 inde (%1,5) ve E4/E3 genotipine 9 vakada (%13.6) tespit edildi. Total kolesterol ve LDL-Kolesterol düzeyleri genotipi E4/E3 olan grupta istatistiksel olarak E3/E3 genotipine göre anlaml derece yüksek saptand. Sonuçlar tabloda özetlenmifltir. Tablo: Genotip da l m na göre lipid profili Total kolesterol (mg/dl) HDL-K (mg/de) LDL-K (mg/de) Trigliserid (mg/de) E3/E3 193±44,9* a 40,8±9,2 126,3±42,2 a 133,1±55,6 E4/E4 226±41,0 41,0±4,2 148,5±16,2 273,0±128 E3/E2 207,3±43,6 37,0±7,1 143,0±30 137,2±91,1 E4/E2 E4/E3 207,0±0 232,1±91,7* a 44,0±0 39,0±9,0 137±0 167,8±8,1 a 132±0 132,5±76,2 : statistiksel olarak anlaml oldu unu gösterir. (p=0,02) : statistiksel olarak anlaml oldu unu gösterir. (p=0,009) a : E3/E3 ile E4/E3 aras ndaki fark gösterir. Sonuç: Akut MI geçiren hastalar n apoe genotip yap s E4/E3 ise total kolesterol ve LDL-K düzeyleri normal grup olan apoe3/e3 olan genotipe göre daha yüksek seyretmektedir. Bu durum olas l kla erken yaflta koroner arter hastal na yol açmaktad r. SB-38 YÜKSEK R SKL KARARSIZ ANG NA PEKTOR SL HASTALARDA S TOK N GEN POL MORF ZM N N KL N K SÜREÇ ile L fik S Mustafa Yaz c, Ahmet Y lmaz Çoban, Emre Aksakal, Sabri Demircan, Belma Durup nar, Mahmut fiahin, Olcay Sa kan Ondokuz May s Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji ABD, Samsun Amaç: Bu çal flmada, troponin-i (Tn-I) pozitif ve negatif karars z anginal hastalarda pro(anti)inflamatuar sitokin gen polimorfizmi belirlendi ve Tn- I pozitif ve negatif gruplar aras ndaki genotip farkl l n klinik süreçle iliflkisi araflt r ld. Yöntem: Gö üs a r s ile baflvuran hastalarda, gö üs a r s ndan 12 saat sonra Tn-I ölçümü için venöz kan örnekleri al nd. WHO kriterlerine göre MI tan s konulan ve Braunwald s n flamas na göre s n f III karars z angina d fl ndaki hastalar çal flmaya al nmad. Tn-I de erleri 1.0 ng/ml nin alt ndaki 44 hasta Tn-I negatif karars z angina, 1.0 ng/ml ve üzerindeki 44 hasta Tn- I pozitif karars z angina olarak grupland r ld. Ek olarak koroner anjiyografileri normal saptanan 30 sa l kl kontrol çal flmaya al nd. Tüm hasta ve kontrol grubunun venöz kan örneklerinden DNA eldesi yap ld ve sitokin polimorfizminin belirlenmesinde, sitokin allelleri için primerler içeren 48 kuyucuklu plaklar kullan ld. Elde edilen sitokin gen ürünleri elektroforez ile görüntülendi. Bulgular: Tn-I negatif ve pozitif gruplar kontrol grubu ile karfl laflt r ld nda; IL 1, IL 1, IL 6 ve IL 10 un ayn allellerinin görülme s kl iki grupta da istatistiksel olarak anlaml bulundu (p<0.001). Tn-I pozitif grupta, Tn-I negatif gruptan farkl olarak IL 1R, IL 12, TNF ve IL 4 ün allellerinin görülme s kl nda kontrol grubuna göre anlaml bir fark vard (P<0.001). Bir haftal k klinik takipte, Tn-I pozitif karars z anginal hastalarda, yo un medikal tedaviye yan ts z angina, tekrarlayan iskemik atak ve erken revaskülarizasyon gereksinimi Tn-I negatif hastalardan daha fazla oldu. Hiçbir hastada MI ya da ölüm geliflmedi. Sonuç: Bu sonuç, karars z anginal hastalardaki artm fl serum Tn-I düzeyleri ile tan mlanan yüksek riskli klinik sürecin geliflmesine, sitokin gen polimorfizm farkl l n n katk s olabilece ini düflündürmektedir. SB-39 T P 2 D YABETL HASTALARDA ANJ YOTENS N DÖNÜfiTÜRÜCÜ ENZ M GEN POL MORF ZM LE STENT RESTENOZU VE YEN LEZYON GEL fi M ARASINDAK L fik Sema Güneri, Deniz Aytekin, Nezihi Bar fl, Gazanfer Aksako lu, Ulus Akarca, Özgür Aslan, Nihat Pekel, Volkan Bozdemir Dokuz Eylül Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Halk Sa l ABD, Ege Üniversitesi T p Fakültesi, Gastroenteroloji BD, zmir Girifl: Deneysel çal flmalarda endotelyal hasarlanma sonras nda anjiyotensin dönüfltürücü enzim (ACE) de aktivasyon oldu u gösterilmifltir. Ancak ACE gen insersiyon/delesyon (I/D) polimorfizmi ile stent restenozu aras ndaki iliflki hala tart flmal bir konu olarak önemini korumaktad r. Tip 2 diyabetes mellitusu (DM) olan hastalarda olmayanlara göre stent restenozu daha yüksek oranlardad r. Tip 2 DM li hastalarda stent restenozuna ACE gen polimorfizminin etkisi araflt r lmam flt r. Bu çal flmada Tip 2 DM lu hastalarda stent restenozu ve yeni lezyon geliflimi üzerine ACE gen polimorfizminin etkisinin olup olmad araflt r ld. Yöntem: Çal flmaya tip 2 DM ve koroner arter hastal (KAH) olan toplam 130 hasta al nd bunlardan 94 (59 erkek, yafl ortalamas 60,3±9,8) hastaya kontrol koroner anjiyografi yap ld. KAH tan s kantitatif koroner anjiyografi (QCA) ile konuldu. Koroner arterlerinde %70 ve üstünde darl k olan hastalara elektif PTCA ve stent uygulamas yap ld. Ortalama 9,1±2,9 ay takip sonras hastalara kontrol koroner anjiografi uyguland. Hastalar n ACE gen polimorfizm analizleri polimerize zincir reaksiyonu (PCR) yöntemi ile hastalar n klinik verilerini bilmeyen bir araflt rmac taraf ndan yap ld. statistik analizi için ki-kare yöntemi kullan ld. p<0.05 anlaml kabul edildi. Bulgular:Hastalar n bafllang çtaki QCA ile ölçülen darl k dereceleri ortalama %82.5±7,8 olarak bulundu. Kontrol QCA sonucuna göre 46 (%35.3) hastada restenoz saptand. Restenoz olanlarda QCA ile ölçülen darl k derecesi %67.8±8.3 olarak hesapland. Restenoz olan ve olmayan hastalar aras nda demografik özellikler ve risk faktörleri aç s ndan istatistiksel anlaml fark saptanmad. Hastalar n ACE genotiplerine göre da l m tablo-1 de gösterilmifltir. Tablo-1:ACE genotipi ve restenoz aras ndaki iliflki Restenoz (+) DD 18 Restenoz (-) a.d Takip süresi sonras hedef lezyon d fl nda yeni lezyon (%50 ve üzerinde çap daralmas ) oluflumu 21 (%16.1) hastada tespit edildi. 73 hastada yeni lezyon geliflimi görülmedi. Yeni lezyonlar n QCA ile ölçülen darl k derecesi %58.3±7.4 olarak hesapland. Yeni lezyon oluflumuna göre hastalar n genotip da l m da tablo-2 de gösterilmifltir. Tablo- 2:ACE genotipi ve restenoz aras ndaki iliflki Yeni lezyon (+) Yeni lezyon (-) DD 8 31 Sonuç: Stent restenozu olanlarda I alleli olmayanlara göre daha azd, tip2 DM lu hastalarda ACE gen polimorfizmi ile stent restenozu ve yeni lezyon oluflumu aras nda anlaml bir iliflki saptanmad. DI 24 DI II 4 7 II 1 10 p a.d p a.d a.d 538 SB-40 KRON K SKEM K KALP HASTALI INDA KISA DÖNEM K NAPR L TEDAV S N N PLAZMA NÖROPEPT D Y DÜZEYLER NE ETK S lke Sipahi, Serkan Do an, Deniz Güzelsoy, Sembol Türkmen, Zerrin Yi it stanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü, Kardiyoloji Bölümü, SSK Okmeydan Hastanesi Biyokimya ve Klinik Biyokimya Bölümü, stanbul Nöropeptid Y (NPY), sempatik sinir sisteminin post-gangligonik sinir uçlar nda norepinefrin ile ayn veziküllerde saklanan ve yard mc nörotransmitter görevi gören vazokonstriktör bir nörohormondur. Egzersiz ve benzeri sempatik uyaranlarla plazma NPY düzeyinin artt bilinmektedir, ve bu peptidin egzersiz ile geliflen miyokardiyal iskemiye katk da bulunabilecegi yönünde bulgular mevcuttur. Çal flmam z n amac sempatolitik etkinli i bilinen bir anjiyotensin dönüfltürücü enzim inhibitörü olan kinaprilin plazma NPY seviyelerine etkisini incelemekti. Anjiyografik olarak ispat edilmifl koroner arter hastal olup sol ventrikülografisinde sistolik fonksiyonlar normal bulunmufl olan ve bunlara egzersiz tesinde anlaml iskemik EKG de iflikli i efllik eden 22 erkek hastaya (yafl ortalamas 63±9) de ifltirilmifl Bruce protokolü ile semptomla s n rl egzersiz testi uyguland. Egzersiz testi, 2 haftal k 40 mg/gün hedef dozda kinapril tedavisi sonunda tekrar edildi. Efor testlerinin hemen öncesinde ve toparlanma dönemlerinin 4.dk lerinde al nan periferik venöz kan örneklerinde radyoimmunoassay yöntemi ile plazma NPY düzeyleri belirlendi. ki hastada semptomatik hipotansiyon nedeniyle kinapril 20 mg/gün fleklinde uyguland, di er tüm hastalarda hedeflenen kinapril dozuna ulafl ld. Her iki egzersiz testinde de toparlanma 4.dk deki plazma NPY seviyeleri istirahat seviyelerinden anlaml olarak yüksekti (p<0.001, fiekil). Kinapril gerek istirahat gerekse toparlanma 4.dk deki plazma NPY düzeylerini anlaml düzeyde de ifltirmedi (s ras yla p=0.30, p=0.87). Kinapril, normal sol ventrikül fonksiyonu olan kronik iskemik kalp hastalar nda plazma NPY düzeylerini etkilememektedir. Bununla birlikte, bu hasta grubunda anjiyotensin dönüfltürücü enzim inhibitörlerinin lokal NPY düzeylerine ve fonksiyonlar na etkisi henüz bilinmemektedir. Plazma Nöropeptid Y (pmol/l) 80 p=0.30 p=0.87 p=0.001 p= kinapril öncesi kinapril sonras istirahat toparlanma 4dk

11 Koroner Arter Hastal,Genetik ve Olas Yeni Belirleyiciler SB-41 ZOLE KORONER ARTER EKTAZ S BULUNAN HASTALARDA ARTMIfi PLAZMA SOLUBLE ADEZYON MOLEKÜL DÜZEYLER Hasan Turhan, Ertan Yetkin, Ali R za Erbay, Ramazan Atak, Asuman Biçer, Mehmet leri, Hatice fiaflmaz, Sengül Çehreli, Emine Kütük Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara ve nönü Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Malatya Girifl ve Amaç: Koroner arter ektazisi (KAE) epikardiyal koroner arterlerin ayn arterdeki normal bir segment veya di er bir normal epikardiyal koroner arter çap ndan kat lokal veya yayg n genifllemesi ile karakterize olup, dilate koronaropati olarak tan mlanm fl. Obstrüktif koroner arter hastal n n bir varyant oldu u ileri sürülmüflse de patogenezi henüz aç kl a kavuflturulamam flt r. Ektazik segmentin postmortem histolojik incelemesinde ektazik segmentte yayg n hiyalinizasyon, ya birikimi, intima ve media tabakas nda yayg n destrüksiyon gösterilmifltir. Yak n zamanda endotel aktivasyonu ve inflamasyonunun aterosklerozun bafllamas ve progresyonu için önemli ön belirleyiciler oldu u bildirilmifltir. Adezyon molekülleri; Vascular cell adhesion molecule-1 (VCAM-1), intercellular adhesion molecule-1 (ICAM-1), ve E-selectin endotel hücre yüzeyinde bulunur ve lökositlerin vasküler endotele yap flmas na ve endotel hücresini geçifline arac l k eder. Adezyon moleküllerinin dolafl mdaki soluble formunun artm fl konsantrasyonu hücre yüzeyindeki ekspresyon art fl n n bir göstergesidir. Biz bu çal flmada izole KAE bulunan hastalarda plazma soluble adezyon molekül düzeylerini incelemeyi planlad k. Metod: Çal flmaya izole KAE bulunan 28 hasta (hasta grubu, 19 erkek, 9 bayan, ortalama yafl=53±6 y l) ve anjiyografik olarak normal koroner arterlere sahip 25 birey (kontrol grubu, 17 erkek, 8 bayan, ortalama yafl=54±7 y l) dahil edildi. Koroner anjiyografi Judkins tekni i kullan larak gerçeklefltirildi ve ifllem s ras nda nitrogliserin veya di er vazodilatör ajanlar kullan lmad. Koroner arter çaplar kantitatif olarak ölçüldü. Koroner arter hastal, geçirilmifl miyokard enfarktüs öyküsü, diyabeti, sol ventrikül disfonksiyonu, kalp kapak hastal, kronik obstrüktif akci er hastal, perikardiyal efüzyonu, bilinen immünolojik veya inflamatuar hastal, aktif lokal veya sistemik enfeksiyonu, son 3 ay içerisinde geçirilmifl enfeksiyon öyküsü bulunan hastalar çal flmaya dahil edilmedi. Plazma soluble ICAM-1, VCAM-1 ve E-selectin düzeyleri ELISA kitleri (Bender Med System, Vienna, Austria) kullan larak ölçüldü. Bulgular: Gruplar aras nda yafl, cinsiyet, hipertansiyon, diyabet ve sigara kullan m yönünden anlaml fark yoktu. Plazma soluble ICAM-1, VCAM-1 ve E-selectin düzeyleri KAE bulunan hasta grubunda normal koroner arterlere sahip kontrol grubu ile karfl laflt r ld nda istatistiksel olarak anlaml derecede yüksek tespit edildi (ICAM- 1: 713±143 ng/ml ve 330±150 ng/ml s ras yla, p<0.0001, VCAM-1: 2717±665 ng/ml ve 772±242 ng/ml s ras yla, p<0.0001, E-selectin: 71±20 ng/ml ve 53±12 ng/ml s ras yla, p=0.002). Sonuç: Biz bu çal flmada izole KAE ne sahip hastalar n artm fl plazma soluble adezyon molekül düzeylerine sahip oldu unu gösterdik. zole KAE bulunan hastalarda artm fl plazma soluble adezyon molekül düzeyleri endotel hasar ve inflamasyonunun bir göstergesi olabilir. Elde etti imiz bu bulgu damar duvar ndaki inflamatuar reaksiyonun koroner arterlerin musküloelastik komponentlerinin yap sal ve fonksiyonel kayb na yol açarak KAE patogenezinde rol oynayabilece ini düflündürmektedir. SB-42 KORONER ARTER HASTALARINDA OKS DE-LDL ve PARAOKSONAZ DÜZEYLER N N KORONER STENOZ DERECES LE L fik S Meral Kay kç o lu, Elif Azars z, Serkan Sayg, Serdar Payzin, Eser Y. Sözmen Ege Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve Biyokimya ABD, zmir Koroner arter hastal (KAH), patogenezinde diyetsel, çevresel ve genetik faktörlerin rol oynad inflamatuar bir süreçtir. Son y llarda ateroskleroz sürecinde LDL oksidasyonununda art fl n en erken bulgulardan biri oldu u saptanm flt r. Bu çal flmada, koroner arter hastalar nda, LDL nin oksidasyona yatk nl ile vucudun antioksidan savunma göstergelerinin stenoz derecesine göre de erlendirilmesi ve inflamasyon göstergesi olan CRP nin oksidan stress ile iliflkisinin belirlenmesi amaçland. Çal flmaya elektif koroner anjiyo için yat r lan 101 ard fl k olgu prospektif olarak al nd. Bilinen bir inflamatuar hastal olanlar, diyabetik olgular ve antienflamauar ajan kullananlar çal flmaya al nmad. Anjiyografik olarak 68 hastada koroner arter hastal saptand. Hastane personelinden yafl ve cinsiyeti hasta grubu ile uyumlu 24 sa l kl kifli kontrol grubu olarak de erlendirildi. LDL-oksidasyonu, TBARS ( thiobarbituric acid-reactive substances ) ve konjuge diene düzeyleri ölçümleri ile de erlendirildi. Eritrosit TBARS, katalaz ve superoksit dismutaz (SOD) aktiviteleri ve PON 1 aktivitesi ilgili literatürdeki standart metotlarla ölçüldü. KAH grubunda, kontrol grubuna göre eritrosit MDA, bazal LDL-MDA, indüklenmifl LDL dien ve CRP düzeyleri anlaml yüksek bulundu. Eritrosit SOD ve katalaz aktivitelerinde ise istatistiksel anlaml olmayan bir art fl ve PON aktivitesinde azalma vard. lginç olarak, KAH grubunda stenotik damar say s artt kça PON 1 aktivitesi istatistiksel olarak anlaml flekilde azalmakta ve Eritrosit MDA, bazal ve indüklenmifl LDL dien ve CRP düzeylerinde art fl olmakta idi. Serum Pon (U/I) Eritrosit SOD* (U/g Hb) Eritrosit TBARS (nmol/g Hb) CRP (mg / dl) * meydan ( persantil) olarak belirtilmifltir. * AD= Anlaml de il Kontrol g. 52,3±30,5 717 ( ) 19,7±7,5 0,25±0,17 KAH g. 41,6±26,8 595 ( ) 41,6±26,8 1,71±2,85 p AD AD 0,01 0,01 Sonuç olarak, bu bulgular KAH da oksidan stresin art fl n ortaya koymaktad r. PON aktivitesinde izlenen azalma, KAH da inflamatuar süreci önleyici etkinin azald n vurguluyor olabilir. Eritrosit MDA, bazal ve indüklenmifl LDL dien ve CRP düzeylerindeki art fl n damar stenoz say s ile paralellik göstermesi bu parametrelerin aterosklerotik süreç için bir ön gösterge olarak kullan labilece ini göstermektedir. Koroner Arter Hastal ve Genetik SB-43 AKUT ANTER YOR M YOKARD NFARKTÜSÜNÜN ERKEN DÖNEM NDE SOL VENTR KÜL REMODEL NG ile ACE (I/D) GEN POL MORF ZM ARASINDAK L fik Mehmet S dd k Ülgen, Önder Öztürk, Özlem Ayd nalp, Kenan ltumur, Selahattin Tekefl, Nizamettin Toprak Dicle Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve T bbi Biyoloji ve Genetik ABD, Diyarbak r Girifl: Akut miyokard infarktüsünden sonra sol ventrikülde remodeling geliflimi, kalp yetersizli i ve mortalite için önemli bir belirleyicidir. Bununla beraber kardiyak remodeling üzerinde genetik etki bilinmemektedir. Amaç: Bu çal flman n amac, anteriyor akut miyokard infarktüsü (AM ) nün erken döneminde sol ventriküler remodeling ile ACE gen polimorfizmi aras ndaki iliflkiyi araflt rmakt. Metod: Çal flmaya Dicle Üniversitesi Kardiyoloji klini ine anteriyor AM ü tan s yla yat r lan 142 hasta (ortalama yafl : 59.1±12.6) al nd. lk 24 saatte bütün hastalar n ekokardiyografik incelemeleri yap larak, sol ventrikül sistolik çap (LVDs) ve diyastolik çap (LVDd), ejeksiyon fraksiyonu (EF), mitral ak m velositeleri ( E, A, E/A ), deselerasyon zaman (DT), izovolümetrik relaksasyon zaman (IVRT) ve miyokardiyal performans indeksi (MP ) ölçüldü. Tüm hastalar n ekokardiyografik incelemeleri, miyokard infarktüsünün 5.gününde tekrarland. Spesifik polimeraz zincir reaksiyonu ve agaroz jel elektroforezi ile ACE genotip belirlemesi yap ld. Bulgular: ACE gen polimorfizmine ba l olarak hastalar iki gruba ayr ld. Delesyon grubunda (DD, ID) 128 hasta (Grup A;ortalama yafllar : 59.3±12.3) ve insersiyon grubunda (II) 14 hasta (Grup B; ortalama yafllar : 56.7±14.9) vard. ki grup aras nda birinci ve beflinci gün ekokardiyografik incelemelerde, LVDd, LVDs, mitral ak m velositeleri ( E, A, E/A ) ve MP aras nda anlaml fark bulunmad. Bununla beraber yaln z grup A da, birinci güne oranla beflinci gün LVEF nu,lvdd ve MP önemli derecede düzeldi (p<0.05). Sonuç: Bu çal flman n sonucunda, DD ve ID genotipli olgularda sol ventrikül fonksiyonlar nda erken dönemde (5.gün) belirgin düzelme saptand. II genotipli olgularda ise böyle bir etki saptanmad. SB-44 TÜRK TOPLUMUNDA MET LEN TETRAH DROFOLAT REDÜKTAZ POL MORF ZM ve BUNUN KORONER KALP HASTALI I ve YAYGINLI I ile L fik S Ebru lhan, Ahmet Kaya Bilge, Beste Özben, Ümit Mutlu Türko lu, Ercüment Y lmaz, Ali Elitok, Y lmaz Niflanc, Müjdat Uysal, stanbul T p Fakültesi, Biokimya ABD ve Kardiyoloji ABD, stanbul Girifl ve Amaç: Metilen tetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) homosistein metabolizmas nda kilit role sahip bir enzimdir. Enzimin farkl polimorfizmleri içinde C677T ve A1298C bilinen en önemli ikisidir. Çal flmam zda, koroner kalp hastal (KKH) bulunan kiflilerde KKH insidans ve yayg nl n n MTHFR polimorfizmi ve homosistein metabolizmas ile iliflkisi incelenmifltir. Metod: Çal flmaya KKH olan 16 s kad n toplam 96 hasta ile kontrol grubu olarak 56 s kad n 92 sa l kl kifli (yafl aral y l) al nd. Her iki grupta homosistein, folat ve vitamin B12 düzeyleri tayin edildi. MTHFR geninin C677T ve A1298C polimorfizmi PCR yöntemi ile araflt r ld. Koroner arter hastal n n yayg nl hasta damar say s ve darl k ciddiyetinin temel al nd nda Duke skorlamas ile kantite edildi. Çal flma gruplar ndan elde edilen temel özellikler tabloda verilmifltir. KKH KONTROL p Homosistein(mmol/L) 16,12± ±6.32 <0.001 Folat(ng/ml) 7.4± ±3.25 <0.01 Vit B12(pg/ml) 279.4± ±180.9 AD 677 CC %53.7 %60.9 AD 677 CT %37.9 %35.9 AD 677 TT %8.4 %3.3 AD 1298 AA %34.1 %43.5 AD 1298 AC %65.9 %56.5 AD 1298 CC C Allel %71 % A Allel %67 %71 Bunun d fl nda KKH grubunun 677 CT genotipinde homosistein düzeyleri CC genotipine göre anlaml olarak yüksek bulundu (p<0.05). TT genotipinde ise homosistein düzeylerinde art fl anlaml de ildi, fakat KKH ile kontrol grubu birlikte de erlendirildi inde TT genotipindeki homosistein art fl anlaml düzeye ulaflmaktayd (p<0.05). Folat düzeylerinde ise KKH grubunun CT ve TT genotipine sahip kiflilerinde CC genotipine k yasla anlaml azalma tespit edildi (p<0.05). A1298C polimorfizminde ise genotip ile homosistein ve folat düzeyleri aras nda anlaml iliflki gözlenmedi. KKH yayg nl n gösteren Duke skorlar ile MTHFR enziminin her iki polimorfizmi aras nda da anlaml iliflki gözlenmedi. Sonuç olarak, Türk toplumunda MTHFR enzimi için 677 ve 1298 gen bölgelerinde C ve A allelerinin yo un oldu u, C677T polimorfizminde TT ve A1298C polimorfizminde CC genotipi ile Türk toplumunda KKH oluflumu aras nda iliflki bulunmad,677 TT genotipine sahip olman n homosistein düzeylerinde art fla ve folat düzeylerinde azalmaya yol açt, artm fl homosistein ve azalm fl folat n ise KKH için bir risk faktörü olabilece i saptanm flt r. 539

12 Koroner Arter Hastal ve Genetik SB-45 T P 2 D YABETL HASTALARDA KORONER ARTER HASTALI I GEL fi M ile ANJ YOTENS N DÖNÜfiTÜRÜCÜ ENZ M GEN POL MORF ZM ARASINDAK L fik Nezihi Bar fl, Sema Güneri, Deniz Aytekin, Bahri Akdeniz, Gazanfer Aksako lu, Ulus Akarca, Nihat Pekel, Volkan Bozdemir Dokuz Eylül Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Halk Sa l ABD, Ege Üniversitesi T p Fakültesi, Gastroenteroloji BD, zmir Girifl: Tip 2 diyabetes mellitus (DM) s kl toplumda giderek artmaktad r. DM un mortalite nedenleri aras nda kardiyovasküler hastal klar ilk s rada yer almaktad r. Diyabetiklerde koroner arter hastal (KAH) diyabeti olmayanlara oranla daha s k geliflmekte ve prognozu da kötü seyretmektedir. Buna karfl n DM u olmas na ra men baz hastalarda KAH geliflmemekte ve bunun nedeni tam olarak aç klanamamaktad r. Bu çal flmada tip 2 DM lu hastalarda KAH geliflimi üzerine anjiyotensin dönüfltürücü enzim (ACE) geni nsersiyon/delesyon (I/D) polimorfizminin etkisi olup olmad araflt r lm flt r. Yöntem: Çal flmaya rutin kantitatif koroner anjiyografi (QCA) yap lan 141 (72 erkek, ortalama yafl: 59.6±9.9) tip 2 DM lu hasta al nd. 47 hastada normal koroner anjiyogram tespit edildi. 94 hastada QCA ile major epikardiyal arterlerinde % 50 ve üzeri çap daralmas saptand. Hastalar n ACE gen polimorfizm analizleri polimerize zincir reaksiyonu (PCR) yöntemi ile hastalar n klinik verilerini bilmeyen bir araflt rmac taraf ndan yap ld. statistik analizi için ki-kare yöntemi kullan ld. p<0.05 anlaml kabul edildi. Bulgular: KAH saptanan hastalarda QCA ile ölçülen darl k derecesi ortalama %82.5±7.8 olarak hesapland. KAH olan ve olmayan hastalar ars nda demografik özellikler ve risk faktörleri aç s ndan istatistiksel anlaml fark saptanmad. Diyabet yafl KAH olan grupta daha uzundu. ki grup aras nda HbA1c aç s ndan anlaml fark yoktu (tablo-1). KAH(+) KAH(-) p Diyabet yafl (y l) 9,7±7,0 6,6±4, HbA1c 6,4±1,2 6,0±1, Hastalar n KAH olup olmamas na göre genotip da l mlar tablo-2 de gösterilmifltir. DD DI II p KAH(+) a.d. KAH(-) a.d. Sonuç: Tip 2 DM lu hastalarda KAH s k görülmekle birlikte KAH a neden olan faktörler çok çeflitlidir. KAH n n ortaya ç kmas nda diyabetin süresi ve genetik faktörler önem tafl maktad r. Tip 2 DM hastalar nda ACE gen polimorfizmi ile KAH geliflimi aras nda istatistiksel olarak anlaml bir iliflki saptanmam flt r. SB-46 KORONER ARTER EKTAZ LER NDE ANJ YOTENS N DÖNÜfiTÜRÜCÜ ENZ M GENOT P N N ROLÜ Hüseyin Uyarel, Zekeriya Nurkalem, Hasan Samur, Ertan Ökmen, fiennur Ünal, Tuba Bilsel, Tamer Akbulut, Zeynep Tartan, Nefle Çam Siyami Ersek Gö üs, Kalp ve Damar Cerrahi Merkezi, Kardiyoloji Bölümü, stanbul Amaç: Koroner arter anevrizmalar n n ço u aterosklerotik orjinlidir ve koroner arter hastal n n bir varyant olarak de erlendirilmektedir. Anjiotensin dönüfltürücü enzim (ADE) geni ile ilgili birçok çal flma yap lm fl, özelikle delesyon polimorfizminin hipertansiyon ve miyokard infarktüsü gelifliminden ve dolafl mdaki ADE nin artm fl konsantrasyonundan sorumlu oldu u bulunmufltur. Çal flmam m zda koroner arter ektazili olgularda ADE gen polimorfizmi incelenerek hastal k oluflumuna bu faktörün etkisi araflt r lm flt r. Metod: Hastanemiz katater labaratuvar nda koroner anjiografi uygulanan 112 olgu çal flmaya al nd. Vakalar herhangibir koroner arterinde, komflu damar segmentine göre 1.5 kat ve daha fazla lümen genifllemesi (ektazi; n=56) olan gurupla, ektazisi olmayan (n=56) olarak iki gurupta incelendi. Poststenotik lümen genifllemesi olanlar, kalp yetersizli i ve kapak hastal olanlar çal flmaya dahil edilmedi. Serum lipid profili ve demografik özellikleri incelendi. PCR yöntemi ile venöz kandan DNA da ADE gen bölgesi ço alt ld. Amplifikasyonla ADE gen polimorfizmi DD, II, ID genotip alt guruplar nda incelendi. Bulgular: Vaka guruplar nda yafl cinsiyet geçirilmifl MI, hipertansiyon,diyabet, aile öyküsü, sigara kullan m yönünden fark yoktu. Ektazi varl ile DD genotipi (r:0.23, p:0.012) ve vucüt kitle indeksi (VK ) (r:-0.287, p :0.002 ) do ru yönde korelasyon gösterirken, total kolesterol düzeyi (r:-0.274; p:0.003) ve ID genotipi ters yönde korelasyon göstermekte idi (r:-0.21; p:0.02). Genotip da l m ile klinik ve anjiyografik özellikler aras nda fark saptanmad. DD genotipi ile ektazi aras nda do ru, ID ile ektazi aras nda ters iliflki saptand. Buna karfl l k ektazi olmayan gurupta I alel varl n n anlaml derece art fl dikkat çekiciydi. Genotip Ektazi (+) Ektazi (-) p n: 56 (%) n: 56 (%) DD 22(39) 10(17) II 10(18) 11(20) AD ID 24(43) 35(63) Sonuç: Yap lan çal flmalardan elde edilen bulgular ADE gen polimorfizminin iskemik, non iskemik kardiyoavasküler sendromlarla ilflkili oldu u ve DD genotipinin dezavantaj say labilece i izlenimini vermektedir. Tüm bunlara ilave olarak çal flmam z DD genotipine sahip olman n koroner arter ektazisi içinde bir risk faktörü olabilece ini göstermektedir. SB-47 OKS DAT F STRES N B R PRED KTÖRÜ OLARAK DNA HASAR TAY N ve KORONER ARTER HASTALI ININ YAYGINLI I ile L fik S Zülal Akal n, Ahmet Kaya Bilge, Beste Özben, Ümit Mutlu Türko lu, Müjdat Uysal, Ercüment Y lmaz, Y lmaz Niflanc stanbul T p Fakültesi, Biyokimya ABD ve Kardiyoloji ABD, stanbul Girifl ve Amaç: Oksidatif stres tüm atherosklerotik süreç boyunca önemli role sahiptir. Çal flmam zda, koroner atheroskleroz (KKH) ve yayg nl ile oksidatif stres ve bunun indirekt bir bulgusu olarak DNA hasar aras ndaki iliflki incelenmifltir. Metod: Çal flmaya koroner arterlerinden en az birinde %50 nin üzerinde darl k olan 30 hasta (4 kad n-26 erkek) ile kontrol grubu olarak 40 sa l kl kifli (12 kad n-28 erkek) al nd. ki grubun yafl ortalamalar benzerdi (yafl aral y l). Oksidatif stres tayini için plazma malonildialdehit (MDA) ve proteinkarbonil (PK) düzeyleri ölçüldü. DNA hasar n n tayininde Comet metodu kullan ld. Lenfositlerden izole edilen DNA formamidopirimidin-dna glikozilaz (Fpg) ve Endonükleaz III ile muamele edildikten sonra, floresan mikroskopta DNA hasar her hücrede 0 ila 4 puan aras nda bir puan verilerek de erlendirildi. Koroner damar hastal n n yayg nl hasta damar say s ve darl k ciddiyetinin temel al nd Duke skorlamas na göre kantite edildi. Bulgular: Çal flmadan elde edilen bulgular tabloda verilmifltir. KKH Kontrol p MDA (nmol/ml) 6.5± ±1.4 <0.001 PK (nmol/ml) 1.08± ±0.2 <0.01 Endojen DNA hasar (Comet ünitesi) 202.8± ±38.4 <0.001 Endo III ile DNA hasar (Comet ünitesi) 288.4± ±43.2 <0.01 Fpg ile DNA hasar (Comet ünitesi) 342.7± ±53.9 <0.001 Ayr ca KKH yayg nl n gösteren Duke skorlar ile endojen ve Fpg ile inkübasyon sonras ölçülen DNA hasar de erleri aras nda anlaml bir korelasyon saptand (s ras yla r=0.364, p<0.05 ve r=0.480, p<0.001). Sonuç: MDA, PK VE DNA hasar KKH grubunda yüksek bulunmas oksidatif stres ile KKH aras ndaki iliflkiyi vurgulamaktad r. Ayr ca oksidatif stres etkisiyle geliflen DNA hasar miktar yla atherosklerozun ciddiyeti aras nda pozitif bir iliflki bulunmas KKH yayg nl n tahminde DNA hasar tayininin yeri olabilece ini düflündürmektedir. 540 SB-48 AKUT M YOKARD NFARKTÜSÜ GEÇ REN HASTALARDA ANJ YOGRAF K KORONER ARTER HASTALI I YAYGINLI I ile APOL POPROTE N E GEN POL MORF ZM ile L fik S Semir Öztoprak, brahim Özdo ru, Ramazan Topsakal, Tar k Sirkeci, Servet Çetin, Abdurrahman O uzhan, Arif Yalç n, Tu rul nanç, Mustafa Gür, Mustafa Çal flkan Erciyes Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Kayseri Girifl ve Amaç: Apolipoprotein E (ApoE), flilomikron ve LDL reseptörleri için ba lay c görevi yaparak lipoprotein metabolizmas nda önemli bir rol oynar. ApoE nin genetik olarak belirlenmifl e2, e3, e4 fleklinde üç alleli ve alt farkl genotipi vard r (E2/E2, E3/E3, E4/E4, E3/E2, E4/E2, E4/E3). ApoE3 izoformu en s k görüldü ünden normal tip olarak kabul edilirken, E2 ve E4 varyant tip olarak de erlendirilmektedir E4 allelinin LDL kolesterol düzeylerini art rarak ateroskleroz gelifliminde rolü üzerinde durulmaktad r. Çal flmam z n amac akut miyokard infarktüsü geçiren hastalarda koroner anjiografi ile tespit edilen koroner arter lezyon yayg nl ile apoe genotip iliflkisinin incelenmesidir. Metod: Çal flmaya akut miyokard infarktüsü geçiren 10 u kad n 56 s erkek toplam 66 hasta al nd. Tüm hastalar n koroner anjiografileri standart judkins tekni i ile yap ld. ApoE genotip analizi için PCR yöntemi kullan ld. Farkl alleler için Pronto marka apoe kiti kullan ld. Bulgular: Hastalar n yafl ortalamalar 44,9 (yafl aral y l). Hastalar n 32 si anterior MI, 28 i inferior MI ve 6 s non-q-mi tan s kondu. Hastalarda; E3/E3 genotipine 46 s nda (%69,7), E4/E4 genotipine 2 sinde (%3), E3/E2genotipine 8 inde (%12,1), E4/E2 genotipine 1 inde (%1,5) ve E4/E3 genotipine 9 vakada (%13,6) tespit edildi. Genotip yap s E4/E3 ve E4/E4 olan grup genotip yap s E3/E3 olan grupla karfl lafl laflt r ld nda LAD tutulumu ve iki veya üç damar tutulumu oran olarak daha fazla olmas na ra men istatistiksel bir farkl l k tespit edilmedi. Sonuçlar tabloda özetlenmifltir. Tablo : Koroner arter lezyonlar na göre genotip da l m E3/E3 E4/E4 E3/E2 E4/E2 E4/E3 Toplam LAD 16(%34,7) 0 3(%42,8) 0 3(%33,3) 22 CX 5(%10,8) RCA 7(%15,2) 0 0 1(%50) 2(%22,2) 10 ki veya üç damar 18(%39,1) 2(%100) 4(%57,2) 1(%50) 4(%44,4) 29 LAD: Sol inen arter, CX: Sirkumfleks arter, p>0,05, RCA: Sa koroner arter Sonuç: Akut MI geçiren hastalar n apoe gen polimorfizmi ile anjiografik koroner arter hastal n n yayg nl aras nda bir iliflki tespit edilmedi.

13 Aritmi: Tan ve Tedavi Yaklafl mlar P-01 M YOKARD NFARKTÜSÜ GEÇ RM fi OLGULARDA C DD VENTR KÜL AR TM LER N N TESP T NDE IMPLANTABLE LOOP RECORDER N YER Erol Arslan, Bülent Görenek, Yüksel Çavuflo lu, Ömer Göktekin, Gulmira Kudaiberdieva, Necmi Ata, Alpaslan Birdane, Ahmet Ünal r, Bilgin Timuralp Osmangazi Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Eskiflehir Girifl: Miyokard infarktüsü geçirmifl hastalarda mortalitenin en de erli belirleyicilerinden biri ciddi ventrikül aritmileridir. Özellikle ejeksiyon fraksiyonu düflük olgularda aritmik olaylar n önceden kestirilmesi ve gerekli tedavi yaklafl mlar n n gerçeklefltirilmesi son derece önemlidir. Söz konusu aritmilerin ortaya konmas nda yüzey EKG ya da Holter monitörizasyon gibi non invazif tetkikler her zaman yeterli olamamaktad r. Amaç: Biz bu çal flmam zda sol ventikül fonksiyonlar belirgin oranda bozulmufl eski infarktüslü hastalarda ciddi ventikül aritmilerinin tespitinde Implantable Loop Recorder un (ILR) klinik de erini araflt rmay hedefledik. Metod: Bir aydan daha eski miyokard infarktüslü, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu %30 ün alt nda olan ancak senkop ya da presenkop anamnezi olmayan, EKG ya da Holter izlemlerinde sürekli ventikül taflikardisinin tespit edilmedi i ve geç potansiyallerin negatif oldu u 12 hastaya (sekizi erkek, yafl ortalamas 677 y l) ILR uygulamas yap ld. Cihazlar olgularda iki ay süre ile tak l kald. Çal flma süresince hastalar n almakta olduklar ilaçlara müdahale edilmedi. Bulgular: Olgulardan beflinde iki ayl k izleme süresince ventrikül taflikardisi kaydedilmedi. Dört olguda çarp nt d fl nda semptoma neden olmayan k sa süreli ventrikül taflikardileri tespit edildi. Bir hastada çarp nt, iki hastada ise çarp nt ve presenkop yak nmas s ras nda sürekli ventikül taflikardisinin kaydedildi i izlendi. Ayr ca üç hastada k sa süreli supraventriküler taflikardi ve atrial fibrilasyon ataklar görüldü. K sa süreli ventikül taflikardisi olan olgular elektofizyolojik çal flmaya al n rken, sürekli ventrikül taflikardisinin oldu u hastalara implantable defibrilatör uygulamas na karar verildi. Sonuç: Implantable Loop Recorder miyokard infarktüsünden sonra aritmik olaylar n ortaya ç kar lmas nda non invazif tekniklerin yeterince yard mc olamad durumlarda önemli bir yar invazif tan sal yöntemdir. Cihaz n maliyetinde sa lanabilecek düflmelerle daha fazla kullan m imkan oluflaca düflünülmektedir. P-02 FARKLI VENTR KÜLER TAfi AR TM END KASYONLARIYLA ICD UYGULANMIfi VAKALARDA VENTR KÜLER AR TM BURDEN ANAL Z Cengiz Ermifl, Alan Zhu, Laura Hiltner, Scott Sakaguchi, David Benditt Central Minnesota Heart Center, Cardiovascular Division, USA Girifl: Implante edilebilir kardiyoverter defibrillatörler (ICD), özel hasta gruplar nda surviyi artt rmakla kalmay p ayn zamanda kalp ritminin sürekli monitorizasyonunu ve aritmilerin dokumantasyonunu sa lar. Bu çal flma dökümante edilebilen ventriküler aritmi s kl n n (aritmi burden i), ICD nin farkl endikasyonlarla uyguland (non-sustained ventriküler takikardi [NSVT], ventriküler takikardi [VT] ve ventriküler fibrilasyon [VF]) hastalarda farkl l k gösterip göstermedi inin belirlenmesi amac yla haz rlanm flt r. Yöntem: y llar aras nda merkezimizde ICD implantasyonu uygulanm fl 208 hastan n klinik ve ICD electrogram bilgileri de erlendirildi. Hastalar ICD implantasyonu öncesi sunum aritmilerine göre NSVT, VT ve VF gruplar na ay r ld. Implantasyon sonras aritmi ise cihaz program na göre tan mland (örne in, VT ya da VF tan ma s n r ndan daha h zl olan takikardiler). NSVT ise cihaz taraf ndan herhangi bir tedavinin uygulanmad ventrikuler aritmi olarak tan mland. Bulgular: 208 hastan n 42 sinde (20.2%) NSVT, 115 inde (55.3%) VT ve 51 inde (24.5%) VF, ICD implantasyonu için bir sunum aritmisiydi. Üç grubun yafl, erkek-bayan oran, takip süreleri, altta yatan yap sal hastal k cinsi, kullan lan ilaçlar ve sol ventrikul ejeksiyon fraksiyonu gibi klinik ve demografik özellikleri benzerlik gösteriyordu. Hasta bafl na her ay görülen toplam VT ve VF episod say s NSVT, VT ve VF gruplar için s ras yla 0.3±1.7, 0.5±2.6 and 0.2±1 olarak gözlendi (p=0.73). Aritminin ortalama süresi ve siklus uzunlugu NSVT grubu için 3.7±21.6 sn ve 310.9±72.8 msn, VT grubu için 6.4±51.1 sn ve 286.7±130.8 msn, VF grubu için 3.9±25 sn ve 264±94.9 msn olarak bulundu (p de erleri, 0.9 and 0.6). ICD implantasyonu ile ilk aritmi epizodu aras nda geçen süre de üç grup içerisinde benzerlik gösterdi. Sonuç: Non-sustained bir ventrikuler aritmi ile baflvuran hastalar, sustained bir aritmi ile baflvuran hastalara benzer bir aritmi burden inine sahiptirler. Bu bulgular sol ventrikül fonksiyonu bozuk ve NSVT ile sunumu olan hastalarda ICD tedavisinin faydal olabilece ini desteklemektedir. P-03 ATR YOFAS KÜLER AKSESUAR YOLLARIN ABLASYONU ve MAHA M OTOMAT K TAfi KARD S Ahmet Duran Demir, Mustafa Soylu, Serkan Topalo lu, Dursun Aras, Özcan Özdemir, Ali fiaflmaz, fiule Korkmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara Decremental iletim özelli i gösteren ve sol dal bloku morfolojisinde antidromik taflikardiye sebep olan atriyofasiküler aksesuar yollar n (AY) radyofrekans (RF) kateter ablasyon ile tedavisi, günümüzde kullan lan seçkin bir tedavi yöntemidir. Atriyofasiküler AY un mapping ve ablasyonu di er AY lar nkinden önemli farkl l klar gösterir. Medikal tedaviye dirençli atriyofasiküler AY ve buna ba l antidromik taflikardisi bulunan 4 hasta RF kateter ablasyon yöntemiyle tedavi amac yla yat r ld. Hastalar n ortalama antidromik taflikardi siklus uzunlu u msn, taflikardi esnas nda ventrikülo-atriyal interval 58.7 msn, HV intervali ise 0 msn idi. Taflikardi s ras nda en erken ventriküler aktivite sa ventrikül apeksinden al n yordu ve perinodal doku refrakterken uygulanan geç atriyal ekstrastimulus, takip eden ventriküler aktiviteyi erkene ald. Bütün hastalar n triküspit anulustan baflar l ablasyonu yap ld. Baflar l ablasyon üç hastada posterolateral triküspit anulustan, birinde ise lateral triküspit anulustan yap lm flt r. Baflar l ablasyon ifllemi, hastalar n üçünde triküspit anulusta mapping esnas nda AY iletimindeki geçici iletim blokunun görüldü ü yere, birinde ise triküspit anulusta AY potansiyelinin (Mahaim potansiyeli) bulundu u yere RF enerjisi uygulanmas yla baflar lm flt r. Ortalama ifllem süresi 124 dakika, fluroskopi süresi 27 dakika idi. Baflar l ablasyon uygulamalar n n yap ld bütün bölgelerde, taflikardi QRS komplekslerine benzeyen düzensiz Mahaim otomatik taflikardisi gözlendi. Bu taflikardi baflar s z ablasyon giriflimleri esnas nda ise gözlenmedi. RF uygulamas ndan hemen sonra bafllad ve ortalama 77.5 sn sürdü. Taflikardi sonlan ncaya kadar bu bölgelere RF enerjisi verilmeye devam edildi. Daha k sa verilen bir bölgede ise nüks etti. Ayn bölgeye Mahaim otomatik taflikardisi sonlan ncaya kadar RF enerjisi uygulamas AY iletimini ortadan kald rd. Atriyoventriküler nodal reentrant taflikardi s ras nda oluflan h zlanm fl kavflak ritmine benzedi i düflünülen bu otomatik ritmin, baflar l ablasyon bölgelerinin göstergesi olabilece i görülmektedir. Vaka say m z n az olmas na ra men, RF enerjisi uygulamas s ras nda oluflan bu ritmin baflar l ablasyon yerini göstermede yüksek bir duyarl l k ve özgüllü e sahip oldu unu düflündürmektedir. 541 P-04 ÇIKIfi YOLU VENTR KÜLER ERKEN VURU veya TAfi KARD LER N RADYOFREKANS ABLASYONUNDA BAfiARININ ÖNGÖRÜLMES Ata K r lmaz, Fethi K l çaslan, Kürflad Erinç, Mehmet Uzun, Oben Baysan, Mehmet Yokuflo lu, Ersoy Ifl k, Ertan Demirtafl GATA, Kardiyoloji ABD, Ankara Girifl: Gerek sa ventrikül, gerekse sol ventrikül ç k fl yolundan kaynaklanan ventriküler taflikardi veya t bbi tedaviye dirençli s k ventriküler erken vurular (VEV) radyofrekans ablasyonu ile baflar l bir flekilde tedavi edilmektedir. Bu tedavinin baflar s n n öngörülmesi tedavinin belirlenmesinde önemli rol oynayacakt r. Amaç: Ç k fl yolu ventriküler taflikardilerin radyofrekans ablasyonunda baflar n n öngörülmesi amac ile hastalar n demografik, elektrokardiyografik ve elektrofizyolojik parametreleri de erlendirilmifltir. Metodlar ve Hastalar: Bu amaçla ç k fl yolu taflikardisi düflünülerek elektrofizyolojik çal flmaya al nan ve radyofrekans ablasyonu denenen toplam 15 hasta de erlendirildi. Baflar l ablasyon yap lan 9 hasta (Grup 1) ve baflar s z ablasyon denenen 6 hasta (grup 2) demografik, elektrokardiyografik ve elektrofizyolojik parametreleri karfl laflt r ld. Sonuçlar: VEV ç k fl noktas 3 vakada sol, di er 12 vakada sa ventrikül kaynakl idi. Sonuçlar tabloda özetlenmifltir. Yorum: Sa veya sol ventrikül ç k fl yolundan kayna n alan VEV veya VT lerin baflar l ablasyonunun öngörülmesinde lokal aktivasyon-qrs bafllang c süresi anlaml bulunmufltur. ntrakardiyak kay tlar n QRS bafllang c n n ne kadar önüne geçti i baflar l uygulamay belirleyen yegane parametredir. Lokal elektrogramda öncesinde devaml potansiyel veya fraksiyone kay tlar al nmas da baflar l uygulama flans n art rmaktad r. Parametre Grup 1(n=9) Grup 2 (n=6) p de eri Yafl 22±2 28±8 AD Boy/Kilo 173±4/69±7 173±6/70±7 AD/AD Taflikardi süresi 4±5 6±8 AD Lokal aktivasyon-qrs süresi 31±11 19±6 0,03 Fraksiyone aktivasyon 4/9 0/6 0,09 Yavafl potansiyel 2/9 0/6 AD RF say s 7±4 6±5 AD En yüksek s (C) 61±4 57±8 AD Toplam RF süresi 204± ±136 AD

14 Aritmi: Tan ve Tedavi Yaklafl mlar P-05 DAR QRS KOMPLEKS TAfi KARD ESNASINDA DAL BLOKU GEL fi M Fethi K l çaslan, Ata K r lmaz, Oben Baysan, Kürflad Erinç, Mehmet Uzun, Ersoy Ifl k, Ertan Demirtafl GATA, Kardiyoloji ABD, Ankara Girifl: Atriyoventriküler reentran taflikardide (AVRT) ventrikül reentry halkas içinde yer ald ndan taflikardi esnas nda aksesuvar yol ile ayn tarafta geliflen dal blo u taflikardi siklus uzunlu unu artt rarak taflikardiyi yavafllat r. Buna karfl l k aksesuvar yol ile ayn tarafta olmayan dalda geliflen blok taflikardi siklus uzunlu unu etkilemez. Bu nedenle dar QRS taflikardi esnas nda sa veya sol dal bloku aberasyonu geliflmesi ay r c tan için oldukça faydal bir bulgudur. Bu çal flmam zda elektrofizyolojik çal flmada (EFÇ) dar QRS kompleks taflikardi indükledi imiz hastalarda dal bloku s kl n araflt rd k. Metod: Son 2.5 y l içerisinde yapt m z EFÇ kay tlar m z inceledik. EFÇ da dar QRS kompleks taflikardi indükledi imiz vakalardan taflikardi esnas nda sa veya sol dal bloku aberasyonu oluflanlar tespit ettik. Bulgular: EFÇ laboratuvar m zda son 2.5 y lda dar QRS kompleks taflikardi indüklenen hasta say s 281 idi. Bu hastalardan 17 sinde (%6) taflikardi esnas nda sa veya sol dal bloku aberasyonu tespit ettik. Dal bloku geliflen hastalar n 3 ünde (%17.6) sol, 10 unda (%58.8) sa dal bloku vard. 4 hastada (%23.5) ise hem sa, hem de sol dal bloku aberasyonu vard. Sol dal bloku gözlenen 3 hastan n ikisinde atriyoventriküler reentran taflikardi (AVNRT), birinde ise sol posteroseptal gizli yola ba l AVRT vard. Sa dal bloku gözlenen 10 hastada ise 5 AVNRT ve 5 AVRT vard. AVRT hastalar n ikisinde sa posteroseptal aksesuvar yola, birinde sol lateral gizli aksesuvar yola, birinde sol lateral aksesuvar yola ve bir hastada ise parahisian yerleflimli aksesuvar yola ba l yd. Hem sa hem de sol dal bloku aberasyonu gözlenen hastalar n 4 ünde de AVRT vard : AVRT bir hastada sol lateral gizli aksesuvar yola, bir hastada sol posterolateral gizli aksesuvar yola, bir hastada sol lateral aksesuvar yola ve bir hastada ise sa posteroseptal aksesuvar yola ba l yd. Tüm hastalar de erlendirildi inde üç hastada dal bloku esnas nda taflikardi siklus uzunlu unun artt n tespit ederek baflka herhangi bir elektrofizyolojik manevraya ihtiyaç duymadan kolayca AVRT tan s koyduk. Bu hastalarda ayr ca aksesuvar yolun yerini de öngördük. Di er hastalarda dal bloku geliflimi tan koydurmasa dahi muhtemel ön tan lardan baz lar n ekarte ederek ay r c tan y kolaylaflt rd. Sonuç: Dar QRS taflikardi indükledi imiz hastalar m zda dal bloku aberasyonu s kl n %6 olarak tespit ettik. Dar QRS kompleksli taflikardilerde dal bloku esnas nda taflikardi siklus uzunlu unun artmas tan n n kolay bir flekilde konmas na imkan veren ve muhtemel tan lardan baz lar n kolayca ekarte etmeye imkan veren de erli bir bulgudur. EFÇ da taflikardi esnas nda sa veya sol dal blokunun varl izlenmeli ve kaydedilmelidir. P-06 P L MODU DE fi M N N ARTER YEL GEN fileyeb L RL K ÜZER NE ERKEN ETK LER Mustafa Y ld z, Arma an Altun, Okan Erdo an Trakya Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Edirne Amaç: Normal sinüs ritmi varl ve fizyolojik AV iletimin sa lanmas uygun bir hemodinami oluflturarak kardiyovasküler olaylar azalt r. Kardiyovasküler olaylar öngördü ü ifade edilen nab z dalga h z arteriyel duvar sertli inin bir indeksidir ve ayn zamanda arteriyel distansibilite ya da rölatif arteriyel kompliyans ile ters orant l d r. Bu çal flmada farkl pil modlar n n arteriyel geniflleyebilirlik üzerine olan etkileri de erlendirilmifltir. Materyel ve Metod: Çal flmaya semptomatik bradikardi nedeni ile DDD kal c kalp pili tak lan, yafllar (ortalama 55.9±14.8 y l, 8 erkek) aras nda olan 16 hasta dahil edildi. Vücut-kitle indeksi >35 kg/ m 2 olan ve atriyal fibrilasyon tesbit edilen hastalar çal flmaya al nmad. Yatay konumda, DDD modunda sistolik kan bas nc, diyastolik kan bas nc ve nab z dalga h z ölçüldü. Daha sonra DDD modundan ayn kalp h z nda olacak flekilde VVI moduna de iflim yap l p, 30 dak. dinlenme periyodundan sonra ölçümler tekrarland. Aortik nab z dalga h z otomatik online nab z dalga kayd na ve nab z dalga h z n n otomatik hesaplanmas na imkan veren Complior cihaz (Createch Industrie, Fransa) kullan larak hesapland. Arteriya karotis komminis ve femoral arter bas nç dalga formlar TY-306 Fukuda (Fukuda, Tokyo, Japonya) bas nç duyarl transdüser kullan larak noninvaziv olarak ölçüldü. Ölçümler 10 dan fazla farkl kardiyak döngüde tekrarland ve ortalama de er sonuç analizi için kullan ld. Nab z dalga h z otomatik olarak Nab z Dalga H z = D/t formülü ile hesapland [D: ki kay t noktas aras nda nab z dalgas taraf ndan vücut yüzeyinde katedilen mesafe (metre), t: Complior cihaz taraf ndan otomatik olarak belirlenen nab z dalga transit zaman (saniye)]. fllem öncesi ve sonras de erler Wilcoxon signed ranks test testi ile hesapland. Tüm de erler ortalama + standart sapma olarak ifade edildi. p<0.05 de eri istatistiksel olarak anlaml kabul edildi. Bulgular: Çal flmaya dahil edilen hastalar n vücut-kitle indeksi (26.20±3.59 kg/m2), bel-kalça oran (0.89±7.28 cm), kalp h z (71.12±11.97 at m/dak) olarak tesbit edilmifltir. VVI modunda DDD moduna göre karotis-femoral nab z dalga h z daha yüksek (11.37± ±2.50, p=0.02), sistolik kan bas nc daha düflük (119.06± ±18.69, p=0.001) bulundu. Diyastolik kan bas nc (79.68± ±12.36, p=0.14) nda ise anlaml de ifliklik saptanmad. Sonuç: Sistolik kan bas nc ndaki azalma ile iliflkili olmaks z n VVI modunda karotis-femoral nab z dalga h z artmakta, dolay s ile arteriyel geniflleyebilirlik azalmaktad r; bu durum aterosklerozun bu hastalarda daha h zl ilerlemesine sebep olabilir. Bu bulgu fizyolojik pacing modlar n n önemini daha da artt rmaktad r. P-07 B VENTR KÜLER PACEMAKER UYGULANAN HASTALARDA OPT MAL RESENKRON ZASYONUN TAHM N NDE VENTR KÜLLER ARASI KONTRAKS YON ZAMANI FARKININ DOPPLER METODUYLA DE ERLEND R LMES Ahmet Kaya Bilge, Y lmaz Niflanc, Tolga Özyi it, Deniz Acar, Aytaç Öncül, Önal Özsaruhan, Faruk Erzengin stanbul T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, stanbul Amaç: Çal flmam z n amac ; biventriküler pacemaker uygulamas sonras nda ventriküller aras ndaki kontraksiyona geçifl zaman aras ndaki fark n klinik ve ekokardiyografik iyileflme kriterleri ile iliflkisi ve optimal resenkronizasyonun tahminindeki yerini belirlemektir. Materyel-Metod: Çal flmaya fonksiyonel kapasitesi III-IV olan intraventriküler ileti gecikmeli (QRS >130 msn) 6 s kad n, 2 si erkek toplam 8 hasta al nm flt r. Hastalar n yafl ortalamas 64.4±9.1 y l idi. Bafllang çta ve pacemaker implantasyonu sonras nda hastalara transtorasik ekokardiyografi yap ld.sol ve sa ventriküllerin kontraksiyona bafllama zamanlar aras ndaki fark (Ao-PAd) QRS bafl ile Doppler de aort ve pulmoner ak m n bafllama zamanlar aras ndaki fark olarak hesapland. Bulgular: Çal flmadan elde edilen bulgular tabloda verilmifltir Bazal 1. Ay p LVd(mm) 66.7± ± LVs(mm) 52.9± ± MY(grade) 1.8±1 0.9± EF(%) 28.1± ± FK 3± ±0.5 <0.001 Ao-PAd(ms) 65.3± ± QRS(msn) 151.3± ± (LVd: Sol ventrikül diyastolü,lvs: Sol ventrikül sistolü, MY: Mitral yetersizli i, EF: Ejeksiyon fraksiyonu ) Ayr ca, biventriküler pace maker uygulamas sonras nda ventriküller aras nda efl zamanl kontraksiyonu yans tan Ao-PAd süresinde elde edilen k salmayla ejeksiyon fraksiyonu aras nda olumlu bir iliflki tespit edildi(p=0.02). Sonuç: Biventriküler pacemaker uygulamas ile elektriksel resenkronizasyonun sa lanmas ve QRS süresinde daralma her zaman mekanik resenkronizasyon ve ventrikül performans nda art fl ile uyumlu de ildir. Biventriküler pacemaker implantasyonu sonras Doppler ile Ao-PAd süresinde anlaml k salma ile sol ventrikül sistolik fonksiyonunda ve klinik tabloda görülen düzelme aras nda anlaml iliflki göz önüne al nd nda tan mlad m z bu Doppler parametresinin optimal resenkronizasyonun tahmininde yeri olabilece i sonucuna var ld. 542 P-08 B VENTR KÜLER PACEMAKER UYGULAMASININ SOL ve SA VENTR KÜLÜN HEMOD NAM K PARAMETRELER NE AKUT ETK S N N DOKU DOPPLER METODUYLA ARAfiTIRILMASI Ahmet Kaya Bilge, Y lmaz Niflanc, Tolga Özyi it, Deniz Acar, rem Okçular, Aytaç Öncül, Önal Özsaruhan, Faruk Erzengin stanbul T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, stanbul ntarventriküler ileti geçikmesi olan dilate kardiyomyopatili hastalarda resenkronizasyon tedavisi (BVP) semptomatik iyileflme sa lad gibi sürvi üzerine de olumlu etkilere sahiptir. Çal flmam zda biventriküler pacemaker uygulamas sonras sa (RV) ve sol (LV) ventrikülde doku Doppler (DDE) metoduyla tayin edilen hemodinamik parametrelerdeki akut de ifliklikler araflt r lm flt r. Metod: Çal flmaya fonksiyonel kapasitesi III-IV, LV diyastol çap ortalama 66.7 ± 0.7 mm, QRS süresi ± 13.6 msn ve yafl ortalamas 64.4 ± 9.1 olan 6 s kad n toplam 8 hasta al nd. Hastalar n bazal ve BVP sonras (QRS süresi 120 ± 13 msn, p= 0.001) 2D Eko ve DDE bulgular kaydedildi. DDE için; LV lateral (lat), septal (sep), inferior (inf), anterior (ant) ile RV septal ve anterior duvarlar n n bazal (baz), orta (mid) ve apikal (ap) bölümlerinden ayr ayr olmak üzere LV de 12, RV de ise 6 segmentten kay t al nd. DDE parametreleri olarak erken diyastolik miyokard h z (Em), geç diyastolik miyokard h z (Am), izovolumetrik relaksasyon zaman, deselerasyon zaman ve sistolik miyokard h z (Sm) kullan ld. Bulgular: BVP sonras ortalama Em de eri bazale göre LV ün 10, RV ün 2 segmentinde artarken, ortalama Am de erinin LV ve RV ün 4 er segmentinde azald, Sm de erinin LV ün 8, RV ün 6 segmentinde ve Em/Am oran n n ise LV ün 7, RV ün 2 segmentinde art fl gösterdi i tespit edildi. yileflme yönündeki bu de iflikliklerden istatistiki anlaml l a ulaflanlar tabloda verilmifltir. Bazal Resenkronizasyon p LVsepbazEm (cm/sn) 5.2± ± LVinfbazEm (cm/sn) 5± ± RVsepApEm (cm/sn) 6.1± ± RVantApAm (cm/sn) 9.2± ± LvinfApSm (cm/sn) 4.8± ± RVsepmidSm (cm/sn) 9± ± RVantbazSm (cm/sn) 12.8±5 15.3± Global EF (%) 28.1± ± Sonuç: Vaka say s n n azl nedeniyle DDE parametrelerinde sistolik ve diyastolik fonksiyonlarda iyileflme tüm segmentlerde istatistiki anlaml l a ulaflmasa da, elde etti imiz bulgular resenkronizasyon tedavisinin sol ventrikülün d fl nda sa ventrikülde de diyastolik ve sistolik fonksiyonlarda düzelme sa lad n düflündürmektedir.

15 Aritmi: Tan ve Tedavi Yaklafl mlar P-09 KALICI KALP P L UYGULAMASI SONRASI D YAFRAGMA PARAL Z S Osman Yeflilda, hsan Dursun, Muharrem Arslanda Ondokuz May s Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Samsun Girifl: Kal c kalp pili (KKP) uygulamalar n n nadir görülen komplikasyonlar mevcuttur. Literatürde sa subklavian veya juguler ven giriflimlerine ba l frenik sinir paralizisi (FSP) olgular mevcuttur. Ancak literatürde KKP uygulamas na ba l geliflen FSP olgusuna rastlan lmad. Bu yaz m zda KKP uygulamas sonras geliflen FSP olgusunu sunduk. Hastan n Seyri: Poliklini imize halsizlik flikayetiyle baflvuran hastan n elektrokardiografisinde 2:1 atrioventriküler blok tespit edildi. Fizik muayenede bradiaritmi d fl nda patolojik bulgu yoktu. Hastaya sa subklavian yolla VDD modunda KKP implantasyonu yap ld. fllem sonras komplikasyon yoktu. Hasta 5 gün sonra salah ile taburcu edildi. lk kontrolde hasta nefes darl ndan ve sa omuz a r s ndan flikayet etmekteydi. Fizik incelemede sa toraks yar s n n solunuma ifltiraki azalm flt r. ki yönlü akci er grafisinde sa hemidiyafragmada yükselme tespit edildi (Resim 1). Hasta gö üs hastal klar ile konsülte edildi, fluroskopi alt nda diyafragma hareketleri de erlendirildi ve sa diyafragman n inspiryumla hareket etmedi i görüldü. Hastada sa FSP düflünüldü. Hastaya k sa etkili bronkodilatatör bafllan ld. Hastan n takibinde nefes darl n n fliddeti azald. Resim 1: PA Akci er grafisinde sa hemidayafragmada yükselme Sonuç: Sa frenik sinirin sa subklavian vene yak n seyretmesi nedeniyle, sa subklavian giriflimlerde, i nenin travmas ya da hematom oluflmas sonucunda FSP geliflebilir. KKP uygulamas nda da benzer giriflimler kullan ld ndan nadir bir komplikasyon olarak FSP meydana gelebilmektedir. P-10 AKUT M YOKARD ENFARKTÜSLÜ HASTALARDA KOLLATERAL GEL fi M N N QT D SPERS YONU ÜZER NE ETK S Bilal Geyik, Özcan Özdemir, Mustafa Soylu, Ahmet Demir, Ömer Alyan, Serkan Topalo lu, Dursun Aras, Gökhan Cihan, Ali fiaflmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara QT dispersiyonu kalpteki reentran döngüleri non-invaziv olarak belirleme yöntemidir. Akut miyokard enfarktüslü hastalarda QT dispersiyonu artar ve enfarkt ile iliflkili arterdeki ak m n h zl bir biçimde düzeltilmesi QT dispersiyonunu azalt r. Ancak, kollateral kan ak m n n QT dispersiyonu ve ventriküler aritmi oluflumuna etkisi tart flmal d r. Bu çal flmada kollateral kan ak m, QT dispersiyonu ve ventriküler aritmiler aras ndaki iliflki araflt r lm flt r. Çal flmaya akut ön duvar miyokard enfarktüsü tan s yla gö üs a r s n n bafllamas ndan sonraki 6 saat içinde klini imize kabul edilen ve trombolitik tedavi uygulanan hastalar al nm flt r. Kollateralleri olan 25 hasta, yafl ve cinsiyet aç s ndan benzer ancak enfarkt ile iliflkili arterin kollateral almad 57 hasta ile karfl laflt r lm flt r. Enfarkt ile iliflkili arter d fl nda majör epikardiyal koroner arterlerinde %50 ve üzerinde darl k saptananlar ile serum elektrolit düzeylerin normal s n rlarda olmayanlar, daha önce MI öyküsü veya bulgusu olanlar, antiaritmik veya QT ölçümünü etkileyen ilaç kullan m olanlar, ciddi sol ventrikül yetmezli i veya mekanik komplikasyon saptananlar, koroner bypassl hastalar ve elektrokardiyogramlar nda preeksitasyon, paceritmi, intraventriküler ileti gecikmesi ve dal blo u olanlar çal flmaya al nmam fllard r. Tüm hastalar n baflvuru EKG leri ile 5. günlerindeki EKG kay tlar ndan QT aral klar ölçülmüfl ve Bazzet formülüyle QTc ve daha sonra da QTc dispersiyonlar hesaplanm flt r. Hem baflvuruda, hem de enfarktüs sonras 5. günde maksimum düzeltilmifl QT (QTc max) aral ve düzeltilmifl QT dispersiyonu (QTc disp) kollateralleri olmayan hastalarda kollateralleri olanlardan daha yüksek (428.8± ±14.8, p= 0.04;51.7± ±20.2, p= 0.01 ve 451.8± ± 43.1, p= 0.02;69.3± ±29.5, p= 0.002) bulunmufltur. Kollateralleri olmayan hastalarda hastanede kal fl süresince ventriküler aritmiler daha s k görülmüfltür. Enfarktüs sonras 5. gündeki QTc max süreleri yaflla, QTc dispersiyonu ise yafl ve sol ön inen damardaki darl n derecesi ile iliflkili bulunmufltur. Yine anjina öyküsü olan hastalarda QTc dispersiyonu ve ventriküler aritmiler daha düflük olarak bulunmufltur. Miyokard enfarktüsü döneminde kollaterallerin nekrozu s n rlay c ve miyokard koruyucu etkileri genel olarak kabul edilse de koroner kollaterallerin aritmi geliflimi üzerine olan etkileri tart flmal d r. Bizim çal flmam zda, akut miyokard enfarktüslü hastalarda, enfarkt ile iliflkili artere kollateral gelifliminin QTc max ve QTc dispersiyonunda azalmaya neden oldu u bulunmufltur. Ayr ca bu hastalarda çok daha az aritmik olay görülmüfltür. Tüm bu bulgular kollateralizasyonun QTc dispersiyonunu ve reentran aritmi riskini azaltt n desteklemektedir. Sonuç olarak, kollateral oluflumunun miyokardiyal elektrofizyolojide koruyucu bir etkisi oldu u düflünülmüfltür. P-11 ATR YAL F BR LASYONLU HASTALARDA ADRENOMEDÜLL N DÜZEYLER N N ARAfiTIRILMASI ve ATR YAL F BR LASYON PRED KTÖRÜ OLARAK DE ER Zerrin Yi it, Murat Ersanl, Ayflem Kaya, Nazmi Gültekin, Seval Ayd n, Ezher Uslu, Özen Güven stanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü, Kardiyoloji Bölümü ve Cerrahpafla T p Fakültesi, Biyokimya ABD, stanbul Elektrofizyolojik baz mekanizmalar atrial fibrillation (AF) da rol oynar. AF nun bafllamas nda ve devam nda etken olan nedenler, sol atriyumun genifllemesi, atriyal dokularda fibrozis geliflmesi ve özellikle sempatik aktivite art fl na ba l olarak geliflen otonomik tonusda de ifliklikleridir. Adrenomedüllinin beta-adrenerjik stimülasyonun pozitif inotropik etkisine arac l k eden kardiyak camp art fl na neden oldu u gösterilmifltir. Amac m z AF lu ve AF suz olgular n plazma adrenomedullin düzeylerini karfl laflt rarak adrenomedüllinin AF prediktörü olarak de erini saptamakt. Çal flmaya 82 ard fl k hasta (50 erkek, 32 kad n; yafl ortalamas :63.04±10.05 y l) al nd. Olgular n 49 unda hipertansiyon, 24 ünde iskemik kalp hastal, 6 s nda diyabet ve 27 sinde kalp yetersizli i mevcuttu. Olgular AF varl na göre 3 gruba ayr ld lar. Grup I (n=37): Kronik AF lu olgular (1 y ldan daha uzun süreli ve sinüs ritmine döndürülemeyen AF grubu), Grup II (n=18):persistent AF lu olgular (1 y ldan k sa fakat 48 saatten uzun AF u olup, 15 gündür sinüs ritminde bulunan olgular) ve Grup III (n=27):af saptanmam fl olgular. AF tan s klinik öykü, fizik muayene ve elektrokardiyografi bulgular ile kondu. Tüm hastalara transtorasik ekokardiyografi (TTE) yap larak sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, (EF), sol ventrikül çap (SVÇ) ve sol atriyum çap (SAÇ) de erlendirildi. Plazma adrenomedüllin düzeyi, spesifik insan adrenomedüllin radyoimmunoessey yönteni ile ölçüldü. Üç grup TTE bulgular ve adrenomedüllin düzeyleri aç s ndan karfl laflt r ld. SAÇ ve SVÇ, Grup I ve Grup II de, Grup III e göre anlaml olarak genifl bulundu (s ras yla SAÇ için: 4.46±0.41cm ve 4.23±0.42cm e karfl n 3.64±0.30cm, p< ve p<0.0001; SVÇ için 5.59±0.51cm ve 5.64±0.60cm e karfl n 5.14±0.29cm, p< ve p=0.0005). EF, Grup I de Grup III e göre anlaml olarak düflüktü (%51.08±13.14 e karfl n %60.88±9.37, p=0.0016). Adrenomedüllin düzeyi Grup I ve Grup II de Grup III e göre anlaml olarak daha yüksekti (s ras yla, ±61.61pg/ml ve ±60.84pg/ml e karfl n 98.87±39.00pg/ml; her iki grup için p<0.0001). Ayr ca Grup I ile Grup II aras nda da plazma adrenomedüllin aras nda anlaml bir farkl l k saptand (p=0.042). Sonuç olarak, hem kronik hem de düzeltilebilen AF lu olgularda adrenomedüllin düzeylerinin belirgin olarak artt saptad k. Plazma adrenomedüllin düzeyi tayini ülkemiz koflullar nda pahall bir tetkik olmas na ra men, gelecekte sadece AF prediktörü olarak de il, ayn zamanda AF nun klinik tablosunu de erlendirme yönünden de kullan labilecek bir parametre olarak gözükmektedir. 543 P-12 AKUT M YOKARD NFARKTÜSÜ SONRASI P DALGA D SPERS YONUNUN EKOKARD YOGRAF K PARAMETRELERLE L fik S Remzi Y lmaz, Merih Baykan, smet Durmufl, Mehmet Küçükosmano lu, Turan Erdo an, fiükrü Çelik Harran Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, fianl urfa ve Karadeniz Teknik Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Trabzon Akut miyokard infarktüsünde (AM ) P dalga dispersiyonunun (PD) artt ve bu parametrenin atriyal fibrilasyon (AF) geliflimini öngörmede kullan labilece i gösterilmifltir. Çal flmam zda AM sonras PD ile ekokardiyografik parametrelerin iliflkisini de erlendirdik. Çal flmaya AM tan s alan 84 hasta (9 kad n, yafl ort. 58±10 y l) al nd. Hastalar n gelifl elektrokardiyogram nda maksimum P dalga süresi (Pmaks) ve minimum P dalga süresi (Pmin) ölçülerek PD hesapland (Pmaks-Pmin). lk 24 saat içinde ekokardiyografik incelemeler yap ld. Duvar hareketi skor indeksi (DHS ) ve modifiye Simpson metodu ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (EF) hesapland. Pulsed Doppler ile mitral ak mdan erken ve geç diyastolik velositeler (E,A), E deselerasyon zaman (EDZ) ve izovolümetrik gevfleme zaman ( VGZ) ölçüldü. Pulsed dalga doku Doppler ile (PDDD) mitral anulustan sitolik velosite (Sm), erken ve geç diyastolik velositeler (Em,Am) ölçüldü. E/A, Em/Am ve E/Em oranlar hesapland. Sol ventrikül miyokardiyal performans indeksi, Miyokardiyal performans indeksi = ( zovolümetrik Kas lma Zaman + zovolümetrik Gevfleme Zaman ) / Ejeksiyon Zaman formülü kullan larak, pulsed Doppler ile (psvmp ) ve PDDD ile (dsvmp ) ayr ayr hesapland. Çal flmaya al nan 84 hastadan 20 tanesinde AF geliflti, 64 tanesinde geliflmedi. AF geliflen hastalarda geliflmeyenlere göre PD daha yüksek bulundu (s ras yla, 35±7 msn ve 26±7 msn, p<.001). PD ile ekokardiyografik parametrelerin iliflkisi tabloda verildi. PD r p EF -0,33 0, DHS 0,52 <0,001 E 0,03 AD A -0,48 <0,001 E/A 0,46 <0,001 EDZ -0,45 <0,001 VGZ -0,32 0, Em -0,33 0, Am -0,18 AD Em/Am -0,17 AD Sm -0,40 <0,001 E/Em 0,32 0, psvmp 0,36 0, dsvmp 0,47 <0,001 AD; anlaml de il Sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyon parametrelerindeki bozulma, PD art fl ile iliflkili görünmektedir. Sol ventrikül dolufl bas nc n n tahmininde kullan lan E/Em nin PD ile gösterdi i pozitif iliflkiye dayanarak, dolufl bas nc n n yükselmesi ile PD art fl meydana geldi i söylenebilir.

16 Aritmi: Tan ve Tedavi Yaklafl mlar P-13 VAZOVAGAL SENKOPLU HASTALARDA EFOR TEST N N TANISAL DE ER Serdar Biçero lu, Erdal Deveci, Mustafa Karaca, Erdinç Ar kan, Semih Yunus, Nursen Postac, Murat Yeflil zmir Atatürk E itim Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, zmir Amaç: Vazovagal senkop tan s nda e ik masa testi (EMT) testi s k kullan lan bir yöntemdir. EMT nin negatif oldu u durumlarda efor testi sonras nda oluflan hemodinamik yan t n incelenmesi de tan da yol gösterici olabilir. Bu çal flmada efor testi sonras oluflan hemodinamik yan t n vazovagal senkoplu olgularda tan sal de erini inceledik Metod: Çal flmaya senkop sebebiyle hastanemize baflvuran 67 hasta ( 43 kad n; yafl ortalamas 29.5±7) al nd. Bu hastalarda senkopu aç klayacak nörolojik hastal k veya yap sal kalp hastal mevcut de ildi. Yap lan Holter EKG incelemeleri normal olarak de erlendirilen hastalara EMT uyguland. Hastalar EMT sonucuna göre pozitif ve negatif olmak üzere iki gruba ayr ld. Her iki gruptaki hastalara efor testi uyguland. 2 grup efor testi sonras hipotansif atak oluflma s kl na göre incelendi. Hipotansif atak, arteriyal sistolik tansiyonun ani olarak 90 mmhg, diyastolik tansiyonun 60 mmhg de erinin alt na düflüflü ya da, efor testinin sonlanmas ile sistemik arteriyal tansiyonda ani olarak %25 den fazla düflüfl olarak kabul edildi. Sonuç: Çal flmaya al nan 67 hastan n 33 ünde (%49.2) EMT pozitif iken 34 ünde (%50.8) negatifdi. EMT pozitif olan 33 hastan n 8 inde (%24.2) efor testi sonras nda hipotansif atak izlenirken 25 inde (%75.8) normal tansiyon yan t izlendi. EMT negatif olan 34 hastan n 8 inde (%23.5) hipotansif atak izlenirken 26 s nda (%76.5) normal tansiyon cevab izlendi. Bu de erler gruplar aras nda benzerdi. Tart flma: Vazovagal senkop anormal parasempatik uyar sonucunda oluflan klinik bir tablodur. Efor testi sonunda oluflan hipotansif ataktan da yine anormal parasempatik uyar sorumludur. Bu sebeple vazovagal senkop düflünülen, ancak EMT den tan sal sonuç al namayan hastalarda efor testi sonras nda oluflan hipotansif atak da tan sal de er tafl yabilir. P-14 M TRAL DARLIKLI HASTALARDA OTONOM K S N R S STEM AKT VASYONU Özcan Özdemir, Ömer Alyan, Mustafa Soylu, Ahmet Duran Demir, Fatma Metin, Serkan Topalo lu, Dursun Aras, Gökhan Cihan, Hatice fiaflmaz, fiule Korkmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Klini i, Ankara Mitral darl sol atriyal bas nçlar art rarak pulmoner hemodinamiyi oldukça önemli flekilde etkiler. Darl k derecesi art kça kardiyak output azalacak ve kalp yetmezli inde oldu u gibi sempatetik sinir sistemi aktivitesi oldukça artacakt r. Ancak mitral darl nda sempatetik sinir sistemi aktivitesindeki art fl kesin olarak gösterilememifltir. Ikeda ve arkadafllar MD l hastalarda istirahat plazma norepinefrin (NE) düzeylerinin sa l kl bireylerden çok daha yüksek oldu unu göstermifllerdir. Baflka bir çal flmada NE düzeyleri kontrol grubundan yüksek bulunmam fl, ancak iskelet kas sempatetik sinir aktivitesinde art fl saptanm flt r. Fakat, plazma NE düzeylerinin sempatetik sinir sistemi aktivitesinin belirlenmesindeki k s tl l klar sebebiyle genel sempatetik sinir sistemi aktivasyonundan bahsetmek güçtür. Zaman içerisinde sinüs h z ndaki siklik de ifliklikler olarak tan mlanan kalp h z de iflkenli i (KHD), sempatetikparasempatetik denge hakk nda bilgi verdi inden kardiyak otonom tonüsün bir ölçüsü ve kardiyorespiratuvar sistemin bir göstergesi olarak de erlendirilmektedir. Bu çal flmada KHD analizi ile MD l hastalarda otonomik sinir sistemi aktivitesi de erlendirilmifltir. Çal flmaya romatizmal MD olan, sinüs ritmindeki 24 hasta al nm fl, kontrol grubu ise sa l kl, yafl ve cinsiyet aç s ndan benzer 32 kifliden oluflturulmufltur. Koroner kalp hastal, atriyal fibrillasyon, dal bloku, preeksitasyon olan, mitral kapak d fl nda önemli kapak hastal olan ve ciddi mitral yetmezli i ( 20 ) olanlar çal flmaya al nmam flt r. KHD, analizini etkileyebilecek ilaçlar kesildikten sonra, 24 saatlik Holter monitorizasyonu yap lm flt r. % 15 den fazla artifakt veya ektopik at m saptanan kay tlar de erlendirmeye al nmam flt r. Zaman ölçümlerinden NN intervalinden do rudan hesaplanabilen SDDN ve NN intervalleri aras ndaki farklardan hesaplanan RMSSD ve pnn50 de erleri saptanm fl, frekans ölçümleri ise fast fourier transform metodu kullan larak belirlenmifltir. Bu frekans ölçümleri Hz aras nda de iflen 5 frekans band ndan oluflur ve klinikte kullan lanlar düflük (LF) ve yüksek (HF) frekanslard r. Bu de erler normalize ünite olarak ifade edilmifltir. HF parasempatetik sinir sisteminin bir göstergesi iken LF sempatetik aktivitenin gösterilmesinde kullan lmaktad r. Bu iki de erin oran (LF/HF) ise sempatovagal dengenin bir göstergesidir ve yüksek de erler sempatetik sistemin bask n oldu unu gösterir. MD l hastalarda ortalama kalp h z (78.7±10.1 ve 70.8±3.7, p=0.001), LF (79.1±6.5 ve 51.8±3.9, p=0.001), LF/HF oran (4.2±1.7 ve 1.65±0.2, p=0.001) kontrol grubundan anlaml olarak yüksek bulunmufltur. SDNN, RMSSD ve PNN50 de erleri her iki grupta benzer bulunmufltur. MD l hastalarda KHD parametrelerini etkileyen faktörler araflt r ld nda ise; ortalama kalp h z, SDNN, PNN50 ve RMSSD nin ortalama mitral gradiyent ve ortalama sa atriyum (RA) bas nc yla, LF ve LF/HF oran n n RA bas nc yla pozitif korelasyon gösterdi i bulunmufl, HF ve RA bas nc aras nda ise negatif bir korelasyon saptanm flt r. Sonuç olarak mitral darl kl hastalarda sempatetik sinir sistemi aktivitesi oldukça artm flt r ve bu art fl hastalar n efor kapasitelerini daha da k s tlamaktad r. P-15 MONOSEMPTOMAT K ENÜREZ S NOKTURNASI BULUNAN ÇOCUKLARDA KARD YAK OTONOM K AKT V TEN N DE ERLEND R LMES Mustafa Ayd n, Ali Özeren, Bahri Ermifl, Fatma Demirel, Ayhan Sö üt, Mehmet Bilge, Ayd n Dursun, M Ali Elbey, Alper Güngördük Karaelmas Üniversitesi T p Fakultesi, Kardiyoloji ABD ve Pediatri ABD, Zonguldak Amaç: Monosemptomatik enürezis nokturna (MNE) çocuklarda görülen ve etyolojisi tam olarak aç klanamayan bir bozukluktur. Etyolojide otonomik disfonksiyon olabilece ini belirten araflt rmalar bulunmaktad r. Bu çal flmada MNE bulunan çocuklarda kardiyak otonomik aktivitenin araflt r lmas amaçland. Bu amaçla time domain ve frekans analiz yöntemleriyle kalp h z de iflkenli i araflt r ld. Metod: Çal flmaya pediatri poliklini i taraf ndan MNE saptanan 32 çocuk (20 E, 12 K yafl aral 5-13) ve 20 normal sa l kl cocuktan (12 E, 8 K yafl aral 5-12) oluflan kontrol grubu dahil edildi. Beraberinde otonomik aktivite üzerine etkisi olabilecek herhangi hastal olanlar çal flma d fl b rak ld. Bütün hastalara ve kontrol grubuna 24 saat boyunca Holter EKG uyguland.time domain ve frekans ba ml kalp h z de iflkenli i parametreleri analizi yap ld MNE(n=32) Kontrol(n=20) p Time Domain Analiz SDNN 140±30 120±28 0,01 SDANN 127±36 106,3±37,5 0,01 rmssd 44±13 33±9 0,01 Frekans analiz LF 202± ±110 0,05 HF 239± ±109 0,01 LF/HF 1,02±0,46 1,44±0,36 0,01 Bulgular: MNE grubunda parasempatik aktivitenin göstergesi olan SDNN, SDANN de erlerinde art fl ve sempatik aktivite göstergesi olan HF ve LF/HF parametrelerinde azalma izlendi. Sonuç: Bu çal flman n sonuçlar MNE bulunan çocuklarda parasempatik aktivite hakimiyetini düflündürmektedir. Bu sonuçlar tedavide yol gösterici olabilir. P-16 ATR YAL F BR LASYONDA KARD YOVERS YON SONRASI PROPAFENON LE UZUN SÜREL S NÜS R TM N N KORUNMASI: RANDOM ZE, PLASEBO KONTROLLÜ B R ÇALIfiMA Abdullah Do an, Oktay Ergene, Cem Nazl, Ozan K nay, Ahmet Alt nbafl, Yeflim Uçarc, Ülkü Ergene, Ömer Gedikli Süleyman Demirel Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve ç Hastal klar ABD, Isparta Amaç: Bu çal flmada, atriyal fibrilasyonun (AF) sinüs ritmine konversiyonu sonras, uzun süreli sinüs ritmini korumada propafenonun etkinli ini ve güvenilirli ini araflt rd k. Metod: Çal flmaya, yeni bafllang çl ve persistan AF u olan ard fl k 110 hasta al nd. Sinüs ritmi sa land ktan sonra, hastalar propafenon (n:58, yafl:60±12 y l) veya plasebo (n:52, yafl:62±10 y l) gruplar na randomize edildiler. Propafenon 450 mg/gün dozunda verildi. Çal flma süresince, 11 hasta (7 hasta propafenon grubundan, 4 hasta plasebo grubundan) çal flmadan ç kar ld. Hastalar, 15 ayl k boyunca 3 ayl k aral klarla takip edildiler ve AF nüksleri de erlendirildi. Her iki grubun klinik özellikleri benzerdi. AF rekürrensi Kaplan-Meier metoduyla de erlendirildi. Bulgular: On befl ayl k takipte, propafenon grubunda 20 (%39) plasebo grubunda ise 31 (%65) hastada AF nüksü gözlendi (p=0.015). Alt grup analizinde, yeni bafllang çl AF ve kendili inden sinüs ritmi elde edilen AF alt gruplar nda, AF relaps anlaml olarak düflük bulundu (%21 vs %61, p=0.01). Ancak, yeni bafllang çl veya persistan AF u olup ilaçla veya elektriksel yöntemle sinüs ritmine dödürülen AF alt gruplar nda, AF nüksü aç s ndan, propafenon ile plasebo aras nda anlaml fark bulunmad. Propafenon alan 4 hastada, plasebo alan 1 hastada yan etki nedeniyle ilaç kesildi (p=0.36). Sonuç: Yeni veya persistan AF nun kardiyoversiyonu sonras, uzun süreli sinüs ritminin korunmas nda propafenonun plasebodan üstün oldu u gözükmektedir. Bu üstünlük, yeni AF u olup kendili inden sinüs ritmine dönen hastalardan kaynaklanmaktad r. Propafenon yan etkiler yönünden plaseboya benzerdir. 544

17 Aritmi: Tan ve Tedavi Yaklafl mlar P-17 ATR YAL F BR LASYONUN KARD YOVERS YONU SONRASI UZUN SÜREL S NÜS R TM N ÖNGÖRMEDE P DALGA SÜRES ve D SPERS YONU Abdullah Do an, Gürkan Acar, Ahmet Alt nbafl, Mustafa Öztürk, Halil Kahraman Süleyman Demirel Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve Halk Sa l ABD, Isparta Amaç: Atriyal fibrilasyonun (AF) sinüs ritmine döndürülmesinden sonra, kal c sinüs ritmini öngörmede P dalga süresi ve P dalga dispersiyonunun (PDD) rolü bilinmemektedir. Bundan dolay, sinüs ritmine kardiyoversiyon sonras, ritmin korunmas nda P dalga süresi ve PDD nin prediktör olup olmad n araflt rd k. Yöntem: AF süresi üç aydan k sa süren ve sinüs ritmine döndürülen ard fl k 64 hasta (30 erkek, ortalama yafl:61±10 y l) çal flmaya al nd. Hastalar n 12 derivasyonlu EKG lerinden maksimum ve minimum P dalga süresi hesapland. PDD maksimum ve minimum süreler aras fark olarak tan mland. Hastalara profilaktik antiaritmik ilaç verilmedi. Hastalar; AF nüksleri yönünden 6 ay boyunca takip edildiler. Bulgular: Alt ayl k takipte, 36 hasta (19 erkek, yafl: 61±10 y l) sinüs ritminde kald ve 28 hastada (11 erkek ortalama yafl: 62±11 y l) AF nüks etti. Sinüs ritminde kalan grup ile AF nüks eden grup aras nda, yafl, cinsiyet, altta yatan kalp hastal, AF tipi, kardiyoversiyon çeflidi ve sol ventrikül fonksiyonlar yönünden fark yoktu. Sol atriyum çap <45mm, k sa süreli AF (<5 gün), P maksimum <112ms, PDD <46ms ve spontan ekokontrast yoklu u sinüs ritmi için univaryant prediktör olarak bulundu (her p<0.05). Multivaryant analizde, sol atriyum çap <45mm (p=0.02) ve PDD <46ms (p<0.001) sinüs ritmini öngörmede ba ms z prediktör olarak bulundular. Bu iki göstergenin pozitif prediktif de erleri s ras yla, %89 ve %93 olarak bulundu. Sonuçlar: Bulgular m z, AF ndan sinüs ritmine döndürülen hastalarda, sol atriyal genifllemeye ilave olarak PDD nun uzun süreli sinüs ritmini öngörmede faydal, basit bir yöntem olabilece ini göstermektedir. P-18 5 FLOROURAS L N QT SÜRES ve QT D SPERS YONU ÜZER NE KÜMÜLAT F ETK S Taha Okan, Sonay Türker, Murat Gencer, Özer Badak, Önder K r ml, lhan Öztop, Bahri Akdeniz, Nihat Pekel, Samet Uyar, Sema Güneri Dokuz Eylül Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve ç Hastal klar ABD, zmir Amaç: 5-florourasilin koroner arterler üzerinde endotel disfonksiyonuna yolaçarak koroner vazospazma neden olabildi i bilinmektedir. Ancak bu ilac n ventrikül elektriksel stabilitesi üzerine olan etkileri ile ilgili bilgiler s n rl d r. Metod: Çal flmaya, bilinen koroner arter hastal bulunmayan ve QT süresi uzerine etkisi oldu u bilinen baflka bir ilaç kullanmayan 18 hasta al nd (Ortalama yafl:64±16 y l, 12 si erkek). Olgulara, 3 ay boyunca, her kürde 1000 mg/m 2 dozunda 6 kür 5-FU tedavisi uyguland. Tedavi öncesinde ve her kürün bitiminden 1 saat sonras nda 50 mm/sn h z ve 20 mm/mv amplitüdle çekilen yüzey EKG lerinden maximum QT süresi (QT max.), minimum QT süresi (QT min.), QT dispersiyonu (QTmax QTmin, QTd) de erleri ile Bazette formülü kullan larak düzeltilmifl de erler (cqtmax, cqtmin, cqtd) elde edildi. lac n repolarizasyon faz na etkilerini de erlendirmek icin cqtmax ve cqtd dikkate al nd. Bulgular, t-testi ile karfl laflt r ld. P<0.05 anlaml kabul edildi. Bulgular: Olgularda, tedavi suresince klinik koroner olay olmad. cqtmax ve cqtd de erlerinde bazaldan 6. kür sonuna do ru anlaml art fllar saptand (tablo). Tedavi Öncesi 1.kür sonu 2.kür sonu 3.kür sonu 4.kür sonu 5.kür sonu 6.kür sonu p cqtmax 469,45±25,30 467,43±28,78 466,44±32,81 471,66±37,30 474,50±37,47 483,61±37,48 492,88±37,76 <0,05 cqtd 58,29±14,65 64,65±16,66 64,68±11,28 62,74±10,91 68,19±12,79 76,92±17,38 78,18±11,78 <0,05 Sonuç: 5-FU, QT süresini ve QT dispersiyonunu artt rmaktad r. Dahas bu etki, kümülatif bir etki gibi görünmektedir. 5-FU tedavisi s ras nda ve özellikle QT üzerine uzat c etkisi oldu u bilinen di er ilaçlarla birlikte kullan m durumlar nda bu etki ak lda tutulmal d r. P-19 B VENTR KÜLER PACEMAKER TEDAV S N N P D SPERS YONU ÜZER NE ETK S Ahmet Vural, Ayflen A açdiken, Dilek Ural, Tayfun fiahin, Göksel Kahraman, Güliz Kozda, Ertan Ural, Ali Boyac, Teoman K l ç, Baki Komsuo lu Kocaeli Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Kocaeli Amaç: Biventriküler pacemaker (BVP) tedavisi atriyum ile ventrikül, ventriküller aras ve sol ventrikül içi senkronizasyonu sa lamaktad r. Bugüne kadar QRS süresi d fl nda biventriküler pacemaker tedavisi ile oluflan elektrokardiyografik de ifliklikler çok fazla araflt r lmam flt r. Bu çal flman n amac, kardiyak resenkronizasyon tedavisinin P dispersiyonu üzerine etkisini araflt rmak ve atriyal reverse remodeling ile iliflkisini araflt rmakt r. Yöntem: Optimal medikal tedaviye ra men NYHA s n f III- IV kalp yetersizli i ve komplet sol dal bloku nedeniyle biventriküler pacemaker implantasyonu yap lan 19 hasta çal flmaya al nd. Temel ritmi atriyal fibrilasyon olan 3 hasta çal flma d fl b rak ld. Çal flma grubunu oluflturan 16 hastaya (6 kad n, 10 erkek, yafl ortalamas y l) implantasyon öncesi ve implantasyon sonras 2. ile 6. ayda elektrokardiyografik (EKG) ve transtorasik ekokardiyografik inceleme yap ld. 50 mm/sn h z nda 12 derivasyonlu EKG çekilerek minimum P (Pmin), maksimum P (Pmax) ve P dispersiyonu (Pdis) süreleri hesapland. Ekokardiyografi ile sol atriyum volümü (SAV), sol atriyum ejeksiyon fraksiyonu (SAEF), sol ventrikül volümü (SVV) ve sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (SVEF) belirlendi. Bulgular: BVP implantasyonu öncesinde hastalar n Pdis ile SAV aras nda anlaml bir pozitif korelasyon (r= 0.76, p= 0.001), SAEF ve SVEF ile orta dereceli negatif bir korelasyon mevcuttu (r= -0.67, p= ve r= -0.45, p= 0.08, s ras yla). Bazal Pdis ile 2. ve 6. ay Pdis lar aras nda anlaml bir iliflki olmas na ra men (bazal- 2.ay için p= 0.001, bazal- 6. ay için p= 0.017) 2. ile 6. ay karfl laflt r lmas nda Pdis aç s ndan anlaml bir iliflki saptanmad (Tablo). BVP tedavisi ile 2. ayda sol atriyum ve sol ventrikül boyutlar nda anlaml küçülme elde edildi. Pdis daki azalman n SAV deki küçülme ve SVEF daki art fl ile istatistiksel anlaml l a ulaflamasa da orta derecede korele oldu u gözlendi (r= 0.40, r= 0.39, s ras yla). Bazal 2. ay 6. ay Pmin(msn) Pmax(msn) Pdis(msn) Sonuç: BVP tedavisi ile sa lanan sol atriyal reverse remodeling, atriyal ileti heterojenitesini azaltmaktad r. Atriyal elektriksel heterojenitedeki azalman n atriyal aritmileri azaltabilece i düflünülmektedir. P-20 B VENTR KÜLER PACEMAKER TEDAV S N N QT D SPERS YONU ÜZER NE ETK S Ahmet Vural, Ayflen A açdiken, Dilek Ural, Tayfun fiahin, Göksel Kahraman, Güliz Kozda, Ertan Ural, Hakan Demir, Ali Birand, Baki Komsuo lu Kocaeli Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Kocaeli Amaç: Biventriküler pacemaker (BVP) tedavisi, atriyum ile ventrikül, ventriküller aras ve sol ventrikül içi senkronizasyonu sa lamaktad r. BVP tedavisinin sol ventrikülde reverse remodeling e yol açt, miyokard performans indeksinde düzelme ve QRS süresinde k salma yapt ortaya konmufltur. Çal flmam z n amac, bu parametrelerdeki de iflikliklerle birlikte QT süresindeki de iflimi araflt rmakt r. Yöntem: Çal flmaya fonksiyonel kapasitesi NYHA s n f III- IV olan, komplet sol dal bloku bulunan dilate kardiyomiyopatili 19 hasta (13 erkek, 6 kad n, yafl ortalamas 58 ±10 y l) al nd. BVP tedavisi öncesinde ve 2. ay sonras nda tüm hastalara ve 6. ay n sonunda 10 hastaya transtorasik ekokardiyografi yap ld ve 50 mm/sn h z nda 12 derivasyonlu elektrokardiyografi çekildi. Ekokardiyografi ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, sol ventrikül diyastol sonu çap ve miyokard performans indeksi belirlendi. Elektrokardiyogramdan QRS geniflli i ölçüldü ve her derivasyon için QT ve Bazette formülüne göre düzeltilmifl QT (QTc) süreleri hesaplanarak, maksimum ve minimum de erler üzerinden QT dispersiyonu (QT-d) ve QTc dispersiyonu (QTc-d) belirlendi. Bulgular: kinci ayda yap lan ekokardiyografide BVP tedavisi ile sol ventrikül diyastol sonu çap nda küçülme (bazal- 2. ay p= 0.02), sol ventrikül sistolik fonksiyonunda düzelme (bazal- 2. ay p< 0.001), ve sol ventrikül miyokard performans indeksinde iyileflme (bazal- 2. ay p= 0.004) saptand. Alt nc ayda her üç parametrenin bazal de erlerle karfl laflt r lmas nda istatistiksel anlaml l k korunurken, ikinci ve alt nc aylar aras parametrelerdeki düzelmenin devam etmesine ra men istatistiksel anlaml l a ulaflmad görüldü (Tablo). QRS süresindeki k salma da benzer flekilde özellikle ikinci ayda belirgin idi (p= 0.001) ve bazal de erlerle karfl laflt r ld nda 6. aydaki fark da anlaml yd (p= 0.005). Bu de iflikliklere paralel olarak BVP tedavisi sonras QT-d ve QTc-d de olumlu de ifliklikler saptand (QT-d için; bazal- 2. ay p< 0.001, bazal- 6. ay p= ve 2. ay 6. ay p> 0.05, QTc-d için: bazal- 2. ay p= 0.001, bazal- 6. ay p= 0.01 ve 2. ay 6. ay p> 0.05). Bazal 2.ay 6.ay QT-d (ms) 69±27 29±13 31±7 QTc-d (ms) 78±27 35±13 36±10 QRS (ms) 172±15 139±18 137±8 MP 0.93± ± ±0.14 SVDSÇ 71±10 67±9 63±14 SVEF 21±8 32±11 32±16 MP, miyokard performans indeksi; SVDSÇ, sol ventrikül diyastol sonu çap; SVEF, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu Sonuç: BVP tedavisi ile sol ventrikül fonksiyonlar nda düzelme olmas n n yan nda ventrikül repolarizasyon heterojenitesi de azalmaktad r. QT-d ve QTc-d daki olumlu de iflikli in ventriküler aritmiyi azaltabilece i düflünülmektedir. 545

18 Aritmilerin Tan s nda Non nvazif Elektrokardiyografi P-21 ATR AL F BR LASYONLU HASTALARDA KARD YOVERS YON BAfiARISINI ÖNGÖRMEDE SOL ATR AL APEND KS AKIM HIZLARININ KL N K ÖNEM Bahri Akdeniz, Özer Badak, Nezihi Bar fl, Özgür Aslan, Özgür Da lar, Emre Özpelit, Ebru Özgün, Önder K r ml, Ömer Kozan, Özhan Göldeli, Sema Güneri Dokuz Eylül Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, zmir Girifl: Atrial fibrilasyonlu (AF) hastalarda kardiyoversiyon baflar s n öngörmekte ekokardiyografik parametrelerin rolü tam olarak bilinmemektedir. Amaç: AF lu hastalarda transözafageal ekokardiyografi ile elde edilen sol atrial apendiks (SAA) ak m h zlar n n kardiyoversiyon baflar s n öngörmekteki de erini araflt rmay planlad k. Yöntem: Bu amaçla 48 saati geçen AF ile baflvuran ve TEE k lavuzlu unda elektriksel kardiyoversiyon yap lan 124 hastan n (%41.1 i erkek, ort yafl: 66.1±9.9) klinik (AF süresi, hipertansiyon, koroner arter hastal kalp yetmezli i varl ) ve ekokardiyografik özellikleri (sol ventrikül, sol atrium çaplar, sol ventrikül EF, pulmoner arter bas nc, sol atrium apendiks (SAA) zirve ak m h zlar, SAA alan, SAA EF u ) incelendi. fllem sonras sinüs ritmi elde edilen ve 1 günden fazla sinüs ritminde kalan hastalar baflar l kardiyoversiyon olarak de erlendirildi. Bulgular: Kardiyoversiyon sonras 99 hastada (% 79.8) sinüs ritmi sa land. Ortalama sol atrium çap, 4.3±0.4 cm, SAA ak m h z 0.32±0.14 m/sn, SAA alan, 4.9±1.8 cm2, idi.. Baflar l kardiyoversiyon yap lan hastalarda ortalama SAA ak m h z (0.33±0.15 m/sn) kardiyoversiyonu baflar s z olanlara göre (0.28±0.11 m/sn) daha yüksek bulundu: Fakat fark istatistiksel olarak anlaml bulunmad. (p=0.13). Multivariate logistik regresyon analizinde SAA velositesi > 0.38 m/sn olmas (OR:4.8 p=0.1) ve di er ekokardiyografik (sol atrium çap OR:1.96 p=0.44, sol atrium alan OR:093 P=0.76, EF: OR:1.06 p=09.5) ve klinik parametrelerin kardiyoversiyon baflar s n öngörmekte ba ms z bir gösterge olmad klar saptand. Sonuç: AF lu hastalar n kardiyoversiyon baflar s n öngörmede sol atrial apendiks zirve ak m velositesi ve di er ekokardiyografik parametrelerin de eri s n rl d r. P-22 KRON K OBSTRUKT F AKC ER HASTALI INDA P DALGA D SPERS YONUNUN EFORLA DE fi M ve ATR YAL F BR LASYONLA L fik S Mehmet Yaz c, Sinan Albayrak, Enver Erbilen, Mete Erbafl, smet Bulut, Öner Balbay, Peri Arbak zzet Baysal Üniversitesi, zzet Baysal T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve Gö üs Hastal klar ABD, Düzce Girifl ve Amaç: Kronik Obstruktif Akci er Hastal nda (KOAH) özellikle hastal n ilerleyen dönemlerinde atrial fibrilasyona (AF) s k rastlanmaktad r. P dalga dispersiyonu (ΔP) sinus uyar s n n atrium içinde homojen olmayan flekilde yay l m n göstermekte ve P dalga dispersiyonundaki art fl AF geliflimini öngörmede kullan lmaktad r. Bu çal flmada KOAH l larda eforla ΔP'deki de isim, ΔP nin hastal n derecesi ile iliflkisi ve AF ataklar n n öngörülmesindeki de eri araflt r ld. Yöntem: Çal flmaya 41 KOAH'l (yafl:60±11, K/E:8/33) ve 45 sa l kl birey (yafl:61±11, K/E:11/34, kontrol grubu) al nd. Hasta grubu FEV1 (1.saniye zorlu ekspiratuar ak m h z )'lerine göre 3 gruba ayr ld (1.grup;FEV1:% Hafif, 2.grup; FEV1:%40-59 orta, 3.grup; FEV1:< %40 leri KOAH). Tüm bireylere Bruce protokolüne göre semptom-s n rl treadmill egzersiz testi (EST) uyguland. P maks ve P min de erleri P dalgas n n bafllang c ndan izoelektrik hatta döndü ü yere kadar olan süre (milisaniye) olarak hesapland. ΔP, P maximum ve minimum intervalleri aras ndaki fark olarak al nd. 12- derivasyonlu EKG nin her bir derivasyonunda egzersiz öncesi, pik egzersiz de (maksimal kalp h z na ulafl ld an) ve egzersiz sonras 3. dakika da tüm P dalgas parametreleri hesapland. Bulgular: EST öncesi tüm gruplarda ΔP de erleri benzerdi (kontrol:24.9±4.7, 1.grup; 25.7±4.9, 2.grup;25.9±4.6, 3. grup;26.3±5.2). Fakat 2 ve 3. grupta egzersizle ΔP'de kontrollere göre anlaml bir art fl oldu (2. grup; 32.9±4.3/ p<0.01, 3. grup; 35.3±5.6/p<0.002). EST sonras tüm gruplarda ΔP kontrol grubu ile benzerdi. Yaln z 3. grupta ΔP ile hastal n ciddiyetini gösteren FEV1 aras nda negatif ve anlaml bir iliflki saptand (r=-0.41/p<0.01) ve 5 hastada efor s ras nda AF geliflti (5/16, di er gruplarda AF izlenmedi, p<0.0001). Sonuç: KAOH'ta egzersiz öncesi ve sonras P dalga dispersiyonlar aras nda fark saptanmamas na ra men pik egzersizle orta ve ileri KOAH grubunda ΔP'deki belirgin art fl saptand. Ayr ca ileri KOAH'ta ΔP ile hastal n derecesi aras nda anlaml bir iliflkili bulundu. Bu sonuçlarla özellikle KOAH' n ileri dönemlerinde eforla ortaya ç kan AF gibi aritmik olaylarda özellikle ΔP'deki eforla ortaya ç kan bu art fl n rol alabilece i ve AF ataklar n öngörmede kullan labilece i söylenebilir. P-23 KRON K BÖBREK YETERS ZL OLAN HASTALARDA PAROKS SMAL ATR YAL F BR LASYON R SK N BEL RLEMEDE P DALGA D SPERS YONUNUN YER lyas Atar, Didem Çetiner, Murathan Uyar, Sad k Aç kel, nci Asl Atar, Siren Sezer, Bülent Özin, Nurhan Özdemir, Mehmet Emin Korkmaz, Haldun Müderriso lu Baflkent Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Ankara Kronik böbrek yetmezlikli (KBY) hastalarda atriyal ve ventriküler aritmiler s k gözlenmektedir. Bu hasta grubunda en s k gözlenen ritm bozukluklar ndan olan atriyal fibrilasyon (AF) hastalar n %10-15 inde görüldü ü bildirilmektedir. P dalgas dispersiyonundaki art fl n, birçok farkl klinik durumda paroksismal AF un önemli bir belirleyicisi oldu u gösterilmifltir. KBY nin P dalgas süresi ve dispersiyonu üzerine etkisi ile bu hasta grubunda P dalgas dispersiyonunun paroksismal AF u belirlemedeki etkinli i ise araflt r lmam flt r. Bu çal flmada KBY li hastalarda, P dalgas süresi ve dispersiyonunun paroksismal AF u belirlemedeki de eri araflt r ld. Çal flmaya hastanemiz hemodiyaliz program ndaki hastalardan paroksismal AF ata saptanm fl olan 24 hasta (Grup Ia: ortalama yafl 62.4±10.2, 8 i kad n) ile AF ata olmayan 28 hasta (Grup Ib: ortalama yafl 52.3±12.3, 11 i kad n) al nd. Ayr ca, KBY ve AF öyküsü olmayan 81 hasta da (Grup II: ortalama yafl 61.5±9.9, 21 i kad n) kontrol grubu olarak kullan ld. Tüm hastalar n 12 kanall EKG leri, 50mm/sn h z nda, 2mV amplitüdde çekildi. Elle özel pergeller yard m yla, hastalar n tan lar n bilmeyen iki araflt r c taraf ndan EKG de her kanalda en az iki at mda p dalga süreleri ölçüldü. En uzun p dalgas süresinden en k sa olan ç kart larak P dalgas dispersiyonu hesapland. Grup Ia ve grup II yafl aç s ndan benzerdi. Grup Ib nin yafl di er iki gruptan anlaml olarak düflük bulundu (p<0.05). Her 3 grup aras nda yafl d fl ndaki demografik özellikler aç s ndan anlaml farkl l k saptanmad. Grup Ia ve Ib ise, diyaliz süresi, BUN, kreatinin ve elektolit düzeyleri aç s ndan benzer bulundu. Grup Ia daki hastalarda P dalgas dispersiyonunun, grup Ib ve grup II ye göre anlaml olarak yüksek oldu u saptand (p<0.01) (Tablo). Ayr ca hemodiyaliz hastalar ndan aritmi öyküsü olmayan grupla kontrol grubu karfl laflt r ld nda, her iki grup aras nda P dalgas süresi ve dispersiyonu aras nda anlaml bir fark saptanmad. KBY varl, P dalgas süresi ve dispersiyonunu etkilememektedir. Bu hasta grubunda da P dalgas dispersiyonu paroksismal AF lu hastalar belirlemede de erli bir yöntem olarak gözükmektedir. En uzun P süresi En k sa P süresi P dispersiyonu Grup Ia (n=24) 112.9± ± ±13.2 Grup Ib (n=28) 104.3± ± ±12.6 Grup II (n=81) 97.9± ± ±12.1 P de eri <0.05 AD < P-24 M TRAL DARLI INDA ARTR YAL F BR LASYON C-REAKT F PROTE N L fik S Bahar Pirat, Bülent Özin, Serpil Ero lu, Mehmet Emin Korkmaz, Haldun Müderriso lu Baflkent Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Ankara Girifl: Atriyal fibrilasyon (AF) klinik uygulamada en s k karfl lafl lan sürekli ritm bozuklu udur. Romatizmal kapak hastal klar na AF çok yüksek oranda efllik etmektedir. AF fizyopatolojisinde atriyumlarda geliflen yap sal de ifliklikler rol oynamaktad r. Bu de iflikliklerde inflamasyonun etkisi oldu u öne sürülmektedir. nflamasyonun bir göstergesi olarak, az say da çal flmada AF u olan hastalarda C-reaktif protein (CRP) düzeyi artm fl olarak saptanm flt r. Bu çal flmada sinüs ritminde ve AF da olan mitral darl kl hastalar n CRP de erlerinin karfl laflt r lmas amaçland. Metod: Merkezimizde y llar aras nda mitral darl tan s yla izlenen 120 hastan n verileri retrospektif olarak incelendi. Kronik inflamatuar hastal, kronik böbrek yetmezli i olan hastalar bu incelemenin d fl nda tutuldu. Hastalar sinüs ritminde veya AF da olmalar na göre iki gruba ayr ld. Hastalar n beyaz küre, sedimentasyon ve CRP de erleri, elektrokardiyografik ve ekokardiyografik bulgular kaydedildi. Gruplar T-testi yard m yla karfl laflt r ld ve p<0.05 anlaml olarak kabul edildi. Bulgular: Araflt rmaya dahil edilen 120 hastan n 64 ü normal sinüs (Grup NSR), 56 s AF (Grup AF) ritmindeydi. AF grubundaki hastalar n ortalama yafl NSR grubundan anlaml olarak yüksekti (s ras yla 53.5±11.1 ve 44.0±11.9 y l, p<0.001). AF grubunda NSR grubuna göre erkek hastalar n say s anlaml olarak daha fazla idi (AF grubunda 34 kad n 22 erkek, NSR grubunda 54 kad n 10 erkek, p=0.003). AF grubundaki hastalar n %42.9 unun, NSR grubundaki hastalar n ise %21.9 unun hipertansiyonu vard (p=0.012). Ekokardiyografik olarak, AF grubunda %66.0, NSR grubunda %37.1 oran nda sol ventrikül konsantrik hipertrofisi saptand (p=0.002). ki grup aras nda beyaz küre say lar ve eritrosit sedimentasyon h zlar aras nda fark yokken, serum CRP de erleri AF grubunda NSR grubuna göre anlaml olarak yüksek saptand (s ras yla 14.3±12.1 ve 8.1±12.7mg/l, p=0.007). Sol atriyum boyutu AF grubunda NSR grubuna göre daha büyük (s ras yla 5.6±1.0 ve 4.8±0.6cm, p<0.001), mitral kapak alan ise daha dard (s ras yla 1.4±0.4 ve 1.6±0.5 cm 2, p=0.02. Sonuç: leri yafl, erkek cinsiyet, hipertansiyon varl ve sol atriyum büyüklü ü artm fl AF s kl ile birliktelik gösterir. Ayr ca mitral darl kl hastalarda CRP düzeylerinin AF u olanlarda olmayanlara göre belirgin yüksek olmas, kronik inflamasyonun AF patogenez veya devam nda önemli bir rolü olabilece ini göstermektedir.

19 Aritmilerin Tan s nda Non nvazif Elektrokardiyografi P-25 HOLTER KAYDI ya da ST RAHAT EKG S NDE AR TM SAPTANAMAMIfi HASTALARDA EVENT RECORDER S STEM N N KULLANILMASI M Erkan Ekicibafl, Kani Gemici, Neslihan fiengezer, fienol Çoflkun, Jale Cordan Uluda Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Bursa Girifl: Son 15 y lda standart Holter sistemi ya da daha uzun süre EKG kayd alabilen sistemlerin kullan ma girmesiyle, aritmilerin saptanmas ve klinik sonuçlar n n anlafl lmas daha kolay hale gelmifltir. Event recordertranstelefonik sistemleri semptomatik hastalarda, aritmiyi saptama ve dökümante etmede standart Holter sistemine göre daha avantajl d r. Metod: Bu çal flmada Holter kayd ya da istirahat EKG sinde aritmi saptanamayan semptomatik hastalarda event recorder sisteminin etkinli i araflt r lm flt r. Çal flmaya 48 ü kad n ve 42 i erkek toplam 90 (yafl: 35±20) olgu al nd. Tüm olgulara 2-4 hafta süresince event recorder sistemi tak ld. Olgular taraf ndan gönderilen kay tlar transtelefonik sistemle merkez bilgisayara aktar l p dökümante edildi. Sonuçlar: Transtelefonik Holter sisteminin sosyoekonomik düzeyin art fl ve hasta yafl n n azalmas yla daha kolay kullan labilir oldu u göslendi. 90 hastan n 20 sinde daha önce tespit edilememifl aritmi dökümante edildi. 20 hastan n 12 sinde supraventriküler taflikardi ata, 4 unde zaman zaman ortaya ç kan ventriküler bigemine erken vuru, 2 hastada atrial erken vuru ve 2 hastada sinüzal aritmi saptand. Supraventriküler taflikardi saptanan olgulardan elektrofizyolojik çal flma sonras 6 s na AVNTR, 4 une AVRT, 2 sine fokal atriyal taflikardi tan s konularak RF ablasyon tedavisi uyguland. Di er olgulara antiaritmik ilaç tedavisi baflland. Tart flma: Event recorder ve transtelefonik sistemin aritmiyi saptay p, dökümante etmede ve hastay gerekli tetkik ve tedaviye yönlendirmedeki etkisi, ritim bozukluklar paroksismal olan olgularda daha da önemlidir. P-26 SA LIKLI ERKEK B REYLERDE QT D SPERS YONUN MEVS MSEL DE fikenl Sedat Köse, Kudret Aytemir, lknur Can, Atila yisoy, Hürkan Kurflakl o lu, Basri Amasyal, Ayhan K l ç, Ersoy Ifl k, Ali Oto, Ertan Demirtafl GATA Kardiyoloji ABD, Hacettepe Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, GATA Pediatri ABD, Ankara H za göre düzeltilmifl QT interval uzamas, malign ventriküler aritmi ve ani kardiak ölüm yönünden bir risk teflkil etmektedir. Di er taraftan, ani kardiak ölümün k fl aylar nda daha s k gözlendi i ileri sürülmektedir. Çal flmam zda, sa l kl erkek bireylerde, QT dispersiyonda mevsimsel de iflkenli in olup olmad incelenmifltir. Çal flmam za, yafl ortalamalar 22±4 (20-26) olan 523 sa l kl erkek birey al nm flt r. Her bir bireyden üçer ay arayla 12 derivasyonlu EKG kayd al nd. En uzun ve en k sa ortalama QT intervalleri aras ndaki fark, QT dispersiyonu olarak tan mland. QT dispersiyonunda belirgin mevsimsel de iflkenli in oldu u görüldü. En k sa QT dispersiyonu(43±19 msn) ilkbaharda gözlenirken, en uzun QT dispersiyonu(71±18 msn) k fl n gözlenmektedir (p=0.001). Sonuç olarak, sa l kl bireylerde QT dispersiyonda belirgin mevsimsel de iflkenlik söz konusudur. Çal flmam z n sonuçlar, so uk hava flartlar ve sempatik sinir sistemi aktivasyonunun, ventriküler repolarizasyonda heterojeniteye yol açabilece i fikrini desteklemektedir. P-27 OBSTRÜKT F UYKU APNE DE KALP HIZI TÜRBÜLANSININ D ÜRNAL DE fi M Kudret Aytemir, lknur Can, Ahmet U ur Demir, Ali Deniz, Altay fiahin, Lale Tokgözo lu, Giray Kabakç, Nas h Nazl, Hilmi Özkutlu, Ali Oto Hacettepe Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve Gö üs Hastal klar ABD, Ankara Obstruktif uyku apne (OUA) gece saatlerinde üst solunum yollar n n tekrarlayan kapanmalar sonucunda sempatik sinir sistemi aktivasyonuna neden olan artm fl kardiyovasküler morbidite ile iliflkili bir durumdur. Bu çal flmada OUA de sinüs ritminin ventriküler ektopik at ma gösterdi i yan t de erlendiren ve otonomik dengeden etkilenen kalp h z türbülans n n (KHT) diürnal de iflimi kontrol bireylerle karfl laflt r ld. Metod: Çal flmaya OUA flüphesi ile uyku laboratuar na al nan 74 hasta ve sa l kl 36 birey al nd. Gün 4 ayr zaman dilimine ayr larak gece-uyku dönemi, sabah (uyan fl-12:00), ö le (12:00-18:00), akflam(18:00-uyku bafllang c ) saatlerinde KHT analizleri yap ld. KHT' erken akselerasyon (türbülans bafllang c -TB) ve geç deselerasyon (türbülans e imi-te) olmak üzere iki parametre ile tan mland. OUA si tan s alan 53 hastadan bu analiz 14 hastada (3 kad n) kontrol grubundan 10 (5 kad n) hastada mümkün olmufltur. Bulgular: Kontrol grubuna göre OUA li hastalar n gece ve sabah saatlerinde TE leri daha künt izlenmifltir. Bu durum ö le saatlerinde de devam etmifl ve hem TE i hem de TB nda anlaml farkl l k izlenmifltir. OUA li hasta grubunda kendi içinde gün içindeki TE ve TB' de erleri karfl laflt r ld nda ise zaman dilimleri aras nda anlaml farkl l k gözlenmemifltir. P-28 SKLERODERMA HASTALARINDA OTONOM S N R S STEM N N DE ERLEND R LMES NDE KALP HIZI TÜRBÜLANSI lknur Can, Kudret Aytemir, Ahmet Mesut Onat, Kemal Üreten, Sedat Kiraz, hsan Ertenli, Ali Deniz, Lale Tokgözo lu, Giray Kabakç, Hilmi Özkutlu, Nas h Nazl, Ali Oto Hacettepe Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD ve Romatoloji BD, Ankara Sklerodermal hastalarda sempatovagal dengenin sempatik sinir sistemi yönünde bozuldu u kalp h z de iflkenli i ile yap lan çal flmalarla gösterilmifltir. Bu çal flmada ilk defa sklerodermal hastalarda, otonom sinir sistemi fonksiyonlar sinüs ritminin ventriküler ektopik at ma gösterdi i yan t de erlendiren ve otonomik dengeden etkilenen kalp h z türbülans (KHT) ile de erlendirilmifltir. Metod ve bulgular: Çal flmaya skleroderma nedeniyle izlenen 15 hasta (ort yafl:48±11, 12 kad n) ve KHT' analizi yap labilen 11 sa l kl birey kontrol grubu olarak (ort yafl; 45±10, 5 kad n) al nd. KHT 24 saatlik Holter kay tlar ndan hesapland. KHT erken akselerasyon-türbülans bafllang c (TB) ve geç deselerasyon (TB) olmak üzere iki parametre ile de erlendirildi. Sklerodermal hastalardan 12 inde KHT' analizi yap ld. Skleroderma hastalar nda TE kontrol grubuna göre anlaml olarak daha künt bulundu (tablo) OUA Kontrol p de eri Gece TB -1,61,3-3,13,6 AD Gece TE 9,87,5 19,610,2 0,01 Sabah TB -1,21,4-3,03,8 AD Sabah TE 6,55,6 13,610,8 0,03 Ö le TB -1,40,9-2,71,8 0,04 Ö le TE 7,27,3 13,38,3 0,04 Akflam TB -0,24,1-2,12,3 AD Akflam TE 9,49,2 14,48,5 AD Sonuç: OUA de gece saatlerinde yaflanan uyanma dönemleri sempatik aktivasyona neden olarak gece uyku saatlerinde ve gündüz kalp h z türbülans n bozmaktad r. Bozulmufl kalp h z türbülans de erleri bu hastalarda s k olarak görülen aritmi ve artm fl kardiyovasküler mortalite riskinin belirlenmesinde kullan labilir. 547 Skleroderma Kontrol p de eri TB (%) -1,92,1-1,61,9 AD TE (ms-rr int) 10,26,7 18,79, Sonuç: Otonomik dengeyi yans tan kalp h z türbülans n n sklerodermal hastalarda bozulmufl olmas, bu hastalarda bozulmufl olan otonomik sinir sistemi fonksiyonlar n n bir göstergesidir.

20 Aritmilerin Tan s nda Non nvazif Elektrokardiyografi P-29 ATR YAL SEPTAL DEFEKTL HASTALARDA ELEKTROKARD YOFRAF K P DALGA DE fikenler ile YAfiIN L fik S Ümit Güray, Yeflim Güray, Burcu Mecit, M.Birhan Y lmaz, Hatice fiaflmaz, fiule Korkmaz Türkiye Yüksek htisas Hastanesi, Kardiyoloji Bölümü, Ankara Oniki derivasyonlu yüzey elektrokardiyogram ndan (EKG) hesaplanan maksimum P dalga süresi (PMAK) ve PMAK dan minimum P dalga süresinin (PM N) ç kar lmas yla elde edilen P dalga dispersiyonu (PDD) atriyal iletinin homojenitesini ve süreklili ini yans tmaktad r. PMAK ve PDD nin artmas n n paroksismal atriyal fibrilasyon geliflimiyle iliflkili oldu u bilinmektedir. Atriyal septal defekt (ASD) eriflkinlerde en s k gözlenen konjenital kalp hastal klar ndan biridir. ASD li hastalarda atriyal fibrilasyon riski normal bireylerden oldukça yüksektir ve bu risk yafl artt kça daha da belirginleflmektedir. ASD li hastalarda geç dönem morbidite ve mortalitenin en önemli nedenlerinden biri olan atriyal aritmiler, özellikle yaflam n 4. ony l ndan itibaren artmaktad r. ASD nin genç yafllarda tamirinin atriyal aritmi geliflimini engelleyebilece i düflünülmektedir. Daha önceki bir çal flmam zda ASD li hastalarda, PMAK ve PDD nin yafl aç s ndan benzer sa l kl bireylere göre daha yüksek oldu u tespit edildi. Bu çal flmada ise, bilinen atriyal fibrilasyon öyküsü olmayan, sol-sa flant miktar 1.5 ve üzerinde olan 108 ASD li hastada 12-derivasyonlu yüzey EKG sinden hesaplanan PMAK ve PDD nin yafl ile iliflkisini inceledik. Bulgular: Atriyal septal defektli hastalar 40 yafl alt 89 hasta (Grup 1) ve 40 yafl ve üstü 19 hasta olmak üzere (Grup 2) iki gruba ayr ld. Her iki grup aras nda, cinsiyet, istirahat kalp h z, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, sol atriyum çaplar ve sol-sa flant miktar aç s ndan anlaml fark yoktu. Grup 1 in PMAK ve PDD de erleri, Grup 2 den istatiksel olarak anlaml flekilde daha düflüktü ( s ras yla PMAK, 106±12 ile 121±16 msn; PDD, 34±14 ile 44±12 msn, her iki karfl laflt rma için p<0.001). PM N de erleri ise her iki grupta benzerdi (72±12 ile 77±13 msn; p=0.1). Yafl ile PMAK ve PDD aras nda orta derecede fakat istatistiksel olarak anlaml pozitif korelasyon saptand ( r= 0.517, r=0.400, her iki karfl laflt rma için p<0.001). Sonuç: ASD li hastalarda, artm fl atriyal aritmi riskini yans tacak flekilde yükselen PMAK ve PDD yafl artt kça daha da artmaktad r. Buradaki muhtemel patofizyolojik mekanizma; uzun süreli volüm yükü nedeniyle sa atriyal yap lar n geriye dönüflümsüz biçimde de iflime u ramas ve atriyal iletinin homojenitesinin bozulmas olabilir. ASD nin erken kapat lmas bu patolojik de iflimlerin geriye dönmesine sebep olabilir. P-30 SOL ATR YUMDA TROMBÜS SAPTANAN KRON K ATR YUM F BR LASYONLU HASTALARDA UYGULANAN YÜKSEK DOZ WARFAR N ve ADJUVAN ASET LSAL S L K AS T TEDAV S N N ETK NL K VE GÜVEN RL Mehmet Melek, Ali Metin Esen, rfan Barutçu, Ersel Onrat, Dayimi Kaya Kocatepe Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Afyon Girifl: Atriyal fibrilasyonun (AF) en önemli ve korkulan komplikasyonu tromboembolik olaylard r. Kronik AF li hastalarda, sol atriyum (SA) ve/veya sol atriyal apendiks te (SAA) oluflan trombüsler, günümüzde transözefageal ekokardiyografinin (TÖE) rutin kullan lmas yla kolayca tespit edilebilmektedir. Ancak, SA da saptanan bu trombüslerin tedavisi konusunda halen tam bir fikir birli i yoktur. Klasik 2,0-2,5 NR düzeyinde kullan lan oral antikoagülan tedavinin her zaman yeterli olmad bilinmektedir. Biz SA ve/veya SAA da saptanan trombüslerin tedavisinde, yüksek doz warfarin ve adjuvan asetilsalisilik asit (ASA) tedavisinin etkinlik ve güvenirli ini incelendik. Materyal-Metod: Ekim 2002-Nisan 2003 tarihleri aras nda merkezimizde de iflik nedenlerle TÖE yap lan 48 kronik AF li hasta de erlendirildi. SA ve/veya SAA da trombüs saptanan 13 vaka (%27, 8 bayan, yafl ort 63.4±12 y l, ort AF süresi 5.2±2.3 ay) çal flmaya al nd. AF etyolojileri incelendi inde, 5 hastada mitral kapak hastal, 4 er hastada hipertansiyon ve kardiyomiyopati saptand. Bu hastalar n 3 üne transiyel iskemik atak, 2 sine hemiparezi, 7 sine kardiyoversiyon öncesi ve bir tanesine de balon mitral komissürotomi planland için TÖE yap ld. Hastalar n hiçbirisi TÖE öncesi antikoagülan kullanm yordu ve sadece bir tanesi ASA al yordu. Tüm hastalara aptt de eri sn olacak flekilde V heparin, warfarin, 300 mg ASA ve proton pompa inhibitörü baflland. V heparin, NR de eri 2-2,5 ve üzerine ç k nca kesildi. Vakalar çok s k takip edildiler ve NR düzeyleri 3,5-4,5 olacak flekilde warfarin tedavisi ald lar. En az bir ay bu tedaviyi ald ktan sonra tüm hastalara kontrol TÖE yap ld. Bulgular: TÖE yap lan 48 kronik AF li hastan n 13 tanesinde (%27) trombüs saptand. Uygulanan tedavi sonras yap lan kontrol TÖE de 12 hastada (%92) trombüsün kayboldu u gözlendi. Tedavinin 15. günü bak lan ortalama NR de eri 3.8±0.7, dört haftan n sonunda ise 4.2±0.9 idi. Tüm hastalar uygulanan tedaviyi iyi tolere ettiler ve hiçbirinde ciddi kanama ve embolik komplikasyon gözlenmedi. Sadece bir hastada tedaviyi kesmeyi gerektirmeyen hematüri görüldü. Tedavi sonras 6 hastaya elektriki kardiyoversiyon uyguland ve herhangi bir ifllem komplikasyonu geliflmedi. Sonuç: Kronik AF li hastalarda saptanan yüksek trombüs oran, düflük sosyoekonomik seviye ve buna paralel azalan antikoagülan ve antiagregan kullan m ile iliflkilidir. Yüksek NR düzeyi ( ) ile yap lan antikoagülan ve adjuvan ASA tedavisi SA ve SAA trombüslerinin tedavisinde etkili ve güvenli bir stratejidir. P-31 S STEM K SARKO DOZLU HASTALARDA KALP HIZI DE fikenl Nevzat Uslu, Ahmet Akyol, Mehmet Eren, fievket Görgülü, Hüseyin Aksu, Ayd n Y ld r m, Seden Çelik, Bülent Uzunlar, Bahad r Da deviren, Birsen Ocakl, Tuna Tezel Siyami Ersek Gö üs Kalp Damar Cerrahisi, Kardiyoloji Bölümü ve Süreyyapafla SSK Hastanesi Gö üs Hastal klar Klini i, stanbul Amaç: Sistemik sarkoidozlu hastalarda ventriküler aritmilere ba l olarak ani ölüm geliflebilir. Ventriküler aritmi oluflumunda otonomik aktivitenin rol ald bilinmektedir. Kalp h z de iflkenli i (KHD) otonomik aktiviteyi de erlendirmede kullan lan önemli bir metottur ve çeflitli klinik durumlarda ani ölüm riskini gösterdi i saptanm flt r. Böylece mevcut çal flma, sistemik sarkoidozlu hastalarda kalp h z de iflkenli ini ilk defa olarak de erlendirmeyi amaçlamaktad r. Metotlar: Çal flmaya sistemik sarkoidozlu antiaritmik ilaç kullanmayan 35 hasta dahil edildi. Sistemik sarkoidoz tan s biyopsi ile konuldu. Tüm sistemik sarkoidozlu hastalara Talyum 201 miyokardiyal sintigrafi testi uyguland. Anormal Talyum sintigrafisi olan ve anjiyografik olarak normal koroner artere sahip olan hastalar kardiyak sarkoidoz olarak kabul edildi. 24 saatlik Holter monitorizasyonu ile iki normal vuru aras ndaki intervallerin standart sapmas (SDNN) ölçüldü. Sa l kl 24 kifli kontrol grubu olarak al nd. Bulgular: Hasta özellikleri ve 24 saatlik holter monitorizasyonu sonuçlar tabloda özetlenmifltir. Talyum (+) (n=16) Talyum (-) (n=19) Kontrol (n=24) Yafl (y l) 44±13 42±15 40±10 Kad n (n) SV-EF (%) 63±10 67±8 69±6 Ort. kalp h z 88±9* 83±13 75±10 SDNN (msn) 72±32*,+ 110±46*,+ 152±36 *: Kontrol grubu ile karfl laflt rma (p<0.017) +: ki hasta grubu aras ndaki karfl laflt rma (p<0.017) Sonuç: Kalp h z de iflkenli i sistemik sarkoidozlu hastalarda kontrol grubu ile karfl laflt r ld nda anlaml derecede azalm flt r ve bu azalma kardiyak sarkoidozlu hastalarda daha barizdir. 548 P-32 AKUT M YOKARD NFARKTÜSLÜ HASTALARA UYGULANAN PR MER PTCA SONRASI KORONER TIMI AKIMLARININ ve TR METAZ D N N QT D SPERS YONUNA ETK S Atila yisoy, Hürkan Kurflakl o lu, Cem Barcin, Sedat Köse, Kudret Aytemir, Nadir Bar nd k, Mustafa Ozkan, Ersoy Ifl k, Ertan Demirtafl GATA, Kardiyoloji ABD ve Hacettepe Üniversitesi T p Fakültesi, Kardiyoloji ABD, Ankara QT dispersiyonu (QTd), venriküler repolarizasyonun homojen olmad bir durumu yans t r. QTd art fl, akut miyokard infarktüsü (MI) sonras ventriküler aritmilerde art fl ile birliktedir. Akut MI da baflar l bir koroner reperfüzyon, QTd ve aritmi riskini azaltmaktad r. Trimetazidin, akut MI sonras QTd azaltt gösterilmifltir. Trimetazidindeki bu olumlu etkinin klinik olarak nas l bir fayda sa lad hakk nda ise çok az bilgi mevcuttur. Biz bu çal flmam zda, trimetazidinin primer perkutanöz revaskülarizyon sonras çeflitli TIMI ak mlar nda QTd i erken dönemde nas l etkiledi ini ve aritmiler üzerindeki etkileri incelemeyi amaçlad k. Akut MI sebebiyle primer perkütanöz revaskülarizasyona (PPR) giden hastalar, çal flma grubumuzu oluflturdu (ortalama yafl: 59.1±13.1, %64 erkek). Hastalara, randomize flekilde ifllemden hemen önce oral olarak 40 mg trimetazidin verildi. PPR sonras TIMI ak m h zlar na göre hastalar 3 gruba ayr ld (TIMI III: Grup A; TIMI II: Grup B; TIMI 0-I: Grup C). QTd hesaplamalar elle yap ld ve en az 9 derivasyon kullan ld. Elektrokardiyogramlar, hasta gelifl an nda, PPR sonras 6., 24., ve 96., saatlerde al nd. Takip süresince bütün aritmiler kaydedildi. fllemden sonraki 6.saatte Grup A n n (28 hasta) QTd u (57±22 msn) di er gruplara göre (Grup B: 69±31 msn, 21 hasta; p<0,05) (Grup C: 74±32 msn, 2 hasta; p<0,05) istatiksel olarak anlaml derecede düflük bulundu. Grup B ile Grup C aras nda anlaml fark tespit edilmedi. fllemden sonraki 24.saatte de GrupA n n QTd de erleri (45±19 msn) Grup B (58± 23 msn; p <0.05) ve Grup C ye göre (69±26 msn; p<0,05) anlaml derecede düflük bulundu. Grup B ile Grup C aras nda da istatiksel olarak anlaml fark tespit edildi. Grup A da olup trimetazidin alan hastalarla (16 hasta) almayan hastalar aras nda QTd de erleri aç s ndan takip süresince herhangi anlaml bir fark oluflmad. Grup B de olup trimetazidin alan 9 hastan n QTd de erlerinde sadece 24. saatteki de erlerinde anlaml bir fark oluflmas na ragmen (53±19 a karfl l k 61±22 msn; p<0,05) bu fark 96. saatte ortadan kalkt. Grup A da 1.saat sonunda erken dönemde reperfüzyon aritmileri belirgin olarak fazlayken, Grup C de ciddi ventriküler aritmiler çogunluktayd. Gruplarda trimetazidin alan ve almayanlar aras nda aritmiler aç s ndan anlaml bir fark olmad (p>0,05). Akut MI nedeniyle PPR e al n p baflar l olan ve TIMI III ak m sa lanan hastalarin QTd da, arzulanan seviyede ak m sa lanamayan gruplara göre belirgin azalmalar sa lanmaktad r. Trimetazidin, TIMI II ak m sa lanm fl hastalarda erken dönemde QTd u azalt c etkisi olsa da aritmiler üzerine ilave bir etkisi oldu u tespit edilmemifltir.

BALIK YAĞI MI BALIK MI?

BALIK YAĞI MI BALIK MI? BALIK YAĞI MI BALIK MI? Son yıllarda balık yağı ile ilgili kalp damar hastalıklarından tutun da romatizma, şizofreni, AIDS gibi hastalıklarda balık yağının kullanılmasının yararları üzerine çok sayıda

Detaylı

Koroner Anjiyografi Darlık Derecesinin Değerlendirilmesi

Koroner Anjiyografi Darlık Derecesinin Değerlendirilmesi Koroner Anjiyografi Darlık Derecesinin Değerlendirilmesi Prof. Dr. Bülent Mutlu Marmara Üniversitesi, Kardiyoloji AbD İstanbul İstanbul Girişimsel Kardiyoloji Kursu, 2011 Koroner Değerlendirme Anatomik

Detaylı

EGZERSİZ TEST SONUÇLARININ YORUMLANMASI. Doç.Dr.Mitat KOZ

EGZERSİZ TEST SONUÇLARININ YORUMLANMASI. Doç.Dr.Mitat KOZ EGZERSİZ TEST SONUÇLARININ YORUMLANMASI Doç.Dr.Mitat KOZ Fiziksel Uygunluk Test Sonuçları Klinik Egzersiz Test Sonuçları Fiziksel Uygunluk Test Sonuçlarının Yorumlanması Bireyler arası karşılaştırmalar

Detaylı

ST YÜKSELMESİZ AKUT KORONER SENDROMDA GİRİŞİMSEL TEDAVİ STRATEJİSİ

ST YÜKSELMESİZ AKUT KORONER SENDROMDA GİRİŞİMSEL TEDAVİ STRATEJİSİ ST YÜKSELMESİZ AKUT KORONER SENDROMDA GİRİŞİMSEL TEDAVİ STRATEJİSİ Sabahattin Umman İTF Kardiyoloji Anabilim Dalı 1 /18 Akut Koroner Sendromlar Önemleri Miyokart Hasarı Fonksiyon kaybı, Patolojik Fonksiyon

Detaylı

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA NÖROTİSİZM VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER UZM. DR. GÜLNİHAL GÖKÇE ŞİMŞEK

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA NÖROTİSİZM VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER UZM. DR. GÜLNİHAL GÖKÇE ŞİMŞEK YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA NÖROTİSİZM VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER UZM. DR. GÜLNİHAL GÖKÇE ŞİMŞEK GİRİŞ Yaygın anksiyete bozukluğu ( YAB ) birçok konuyla, örneğin parasal, güvenlik, sağlık,

Detaylı

KORONER ARTER HASTALIĞINDA BETA BLOKERLER GÖZDEN DÜŞÜYOR MU?

KORONER ARTER HASTALIĞINDA BETA BLOKERLER GÖZDEN DÜŞÜYOR MU? KORONER ARTER HASTALIĞINDA BETA BLOKERLER GÖZDEN DÜŞÜYOR MU? TABİ Kİ HAYIR, HER HASTAYA VERMELİYİZ DR. SABRİ DEMİ RCAN Beta Blokerler Adrenerjik reseptörler katekolaminler tarafından stimüle edilen G-protein

Detaylı

Akut Koroner Sendromlar ve Güncel Yaklaşım. Yrd.Doç.Dr. Hasan Büyükaslan Harran üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D.

Akut Koroner Sendromlar ve Güncel Yaklaşım. Yrd.Doç.Dr. Hasan Büyükaslan Harran üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D. Akut Koroner Sendromlar ve Güncel Yaklaşım Yrd.Doç.Dr. Hasan Büyükaslan Harran üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D. Kılavuzlar 2011 Israrcı ST-segment yükselmesi belirtileri göstermeyen hastalarda

Detaylı

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ Sami Uzun 1, Serhat Karadag 1, Meltem Gursu 1, Metin Yegen 2, İdris Kurtulus 3, Zeki Aydin 4, Ahmet

Detaylı

fiekil 2 Menapoz sonras dönemde kistik, unilateral adneksiyel kitleye yaklafl m algoritmas (6)

fiekil 2 Menapoz sonras dönemde kistik, unilateral adneksiyel kitleye yaklafl m algoritmas (6) over kanseri taramas ndaki yetersizli ini göstermektedir. (1) Transvaginal ultrasonografinin sensitivitesinin iyi olmas na ra men spesifitesinin yeterli olmamas kullan m n k s tlamaktad r. Son yay nlarda

Detaylı

Koroner Arter Hastalığında Tanı Uzm. Dr. Zehra İlke Akyıldız İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniğiiği Aşağıdakilerden hangisi tipik göğüs ağrısının özellikleridir? a) Retrosternal

Detaylı

PERİTON DİYALİZ HASTALARINDA KARDİYOVASKÜLER HASTALIK GELİŞME RİSKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

PERİTON DİYALİZ HASTALARINDA KARDİYOVASKÜLER HASTALIK GELİŞME RİSKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ PERİTON DİYALİZ HASTALARINDA KARDİYOVASKÜLER HASTALIK GELİŞME RİSKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Erol Demir¹, Sevgi Saçlı¹,Ümmü Korkmaz², Ozan Yeğit², Yaşar Çalışkan¹, Halil Yazıcı¹, Aydın Türkmen¹, Mehmet Şükrü

Detaylı

Koroner Arter Hastal ve Dislipidemi. Koroner Arter Hastal

Koroner Arter Hastal ve Dislipidemi. Koroner Arter Hastal ve Dislipidemi P-1 GEÇ DÖNEM SAFEN VEN GREFT HASTALI I LE METABOL K SENDROMUN L fik S Ahmet Taha Alper, Alper Ayd n, Hüseyin Aksu, Ebru Öntürk, fiennur Ünal, Ahmet Akyol, Abdurrahman Eksik, Nazmiye Çakmak

Detaylı

Akut koroner sendromlarda yeni antiagreganlar. Yrd.Doç.Dr.Mehmet DOKUR Zirve Üniversitesi Emine-Bahaeddin Nakıboğlu Tıp Fakültesi/Acil Tıp AD.

Akut koroner sendromlarda yeni antiagreganlar. Yrd.Doç.Dr.Mehmet DOKUR Zirve Üniversitesi Emine-Bahaeddin Nakıboğlu Tıp Fakültesi/Acil Tıp AD. Akut koroner sendromlarda yeni antiagreganlar Yrd.Doç.Dr.Mehmet DOKUR Zirve Üniversitesi Emine-Bahaeddin Nakıboğlu Tıp Fakültesi/Acil Tıp AD. Akut Koroner Sendrom(ACS) ST Segment Elevasyonlu Miyokart İnfarktüsü(STEMI)

Detaylı

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA KORONER AKIM REZERVİ VE KARDİYOVASKÜLER HASTALIK İLİŞKİSİ

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA KORONER AKIM REZERVİ VE KARDİYOVASKÜLER HASTALIK İLİŞKİSİ PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA KORONER AKIM REZERVİ VE KARDİYOVASKÜLER HASTALIK İLİŞKİSİ Yaşar Çalışkan 1, Halil Yazıcı 1, Tülin Akagün 1, Nadir Alpay 1, Hüseyin Oflaz 2, Tevfik Ecder 1, Semra Bozfakıoglu

Detaylı

Asistan Oryantasyon Eğitimi

Asistan Oryantasyon Eğitimi Türkiye Acil Tıp Derneği Asistan Oryantasyon Eğitimi ST YÜKSELMESİZ Akut Koroner Sendrom SOAP/NSTEMI Gazi Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı 02.04.2011 Sunumu Hazırlayan Dr. Mehmet Mahir KUNT Hacettepe

Detaylı

SON DÖNEM BÖBREK YETMEZLİKLİ HASTALARDA VASKÜLER SERTLİK İLE VASKÜLER HİSTOMORFOMETRİK BULGULARIN KORELASYONU

SON DÖNEM BÖBREK YETMEZLİKLİ HASTALARDA VASKÜLER SERTLİK İLE VASKÜLER HİSTOMORFOMETRİK BULGULARIN KORELASYONU SON DÖNEM BÖBREK YETMEZLİKLİ HASTALARDA VASKÜLER SERTLİK İLE VASKÜLER HİSTOMORFOMETRİK BULGULARIN KORELASYONU Müge Özcan 1, Kenan Keven 1, Şule Şengül 1, Arzu Ensari 2, Selçuk Hazinedaroğlu 3, Acar Tüzüner

Detaylı

SB Sakarya E itim ve Araflt rma Hastanesi Asinetobakterli Hastalarda DAS Uygulamalar ve yilefltirme Çabalar

SB Sakarya E itim ve Araflt rma Hastanesi Asinetobakterli Hastalarda DAS Uygulamalar ve yilefltirme Çabalar SB Sakarya E itim ve Araflt rma Hastanesi Asinetobakterli Hastalarda DAS Uygulamalar ve yilefltirme Çabalar Hmfl. Özlem SANDIKCI SB Sakarya E itim ve Araflt rma Hastanesi, nfeksiyon Kontrol Hemfliresi,

Detaylı

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA REZİDÜEL RENAL FONKSİYON VE İNVAZİF OLMAYAN ATEROSKLEROZ BELİRTEÇLERİ İLİŞKİSİ

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA REZİDÜEL RENAL FONKSİYON VE İNVAZİF OLMAYAN ATEROSKLEROZ BELİRTEÇLERİ İLİŞKİSİ PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA REZİDÜEL RENAL FONKSİYON VE İNVAZİF OLMAYAN ATEROSKLEROZ BELİRTEÇLERİ İLİŞKİSİ Yaşar Çalışkan 1, Halil Yazıcı 1, Tülin Akagün 1, Nadir Alpay 1, Abdullah Özkök 1, Nihat Polat

Detaylı

Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi

Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi Kahramanmaraş 1. Biyokimya Günleri Bildiri Konusu: Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi Mehmet Aydın DAĞDEVİREN GİRİŞ Fetuin-A, esas olarak karaciğerde

Detaylı

Acil Serviste DÜŞÜK-ORTA OLASILIKLI AKS. Uzm.Dr.Mehmet AYRANCI Medeniyet Üniversitesi Göztepe EAH Acil Tıp Kliniği

Acil Serviste DÜŞÜK-ORTA OLASILIKLI AKS. Uzm.Dr.Mehmet AYRANCI Medeniyet Üniversitesi Göztepe EAH Acil Tıp Kliniği Acil Serviste DÜŞÜK-ORTA OLASILIKLI AKS Uzm.Dr.Mehmet AYRANCI Medeniyet Üniversitesi Göztepe EAH Acil Tıp Kliniği HEDEF Acil servise AKS düşündüren semptomlarla gelen hastalarda olasılık ve risk sınıflandırılmalarının

Detaylı

Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması

Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması Halil Yazıcı 1, Abdullah Özkök 1, Yaşar Çalışkan 1, Ayşegül Telci 2, Alaattin Yıldız 1 ¹İstanbul

Detaylı

Hazırlayan ekip : Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Çalışma Grubu. Üyeler - Dr.Baktash Morrad - Dr.Ayşe Hüseyinoğlu - Dr.

Hazırlayan ekip : Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Çalışma Grubu. Üyeler - Dr.Baktash Morrad - Dr.Ayşe Hüseyinoğlu - Dr. Genç Kardiyologlar Grup Sorumlusu - Prof.Dr.Oktay Ergene Bilimsel İçeriğin Değerlendirilmesi, Son Düzenleme - Prof.Dr. Recep Demirbağ Düzenleme, Gözden Geçirme - Uz.Dr.Rida Berilğen - Uz.Dr.Barış Düzel

Detaylı

standartlar Standartlar ve Sertifikalar sertifika

standartlar Standartlar ve Sertifikalar sertifika standartlar Standartlar ve Sertifikalar sertifika Standartlar ve Sertifikalar.1. Genel Önceki bölümlerde paslanmaz çeliklere ait pek çok özellikler, standartlar ve karfl l klar hakk nda baz bilgiler verilmiflti.

Detaylı

Doç.Dr.Namık Özmen GATA H.Paşa Eğt.Hast. Kardiyoloji Servisi. İstanbul

Doç.Dr.Namık Özmen GATA H.Paşa Eğt.Hast. Kardiyoloji Servisi. İstanbul Doç.Dr.Namık Özmen GATA H.Paşa Eğt.Hast. Kardiyoloji Servisi. İstanbul FRAKSİYONEL FLOW REZERV(FFR) Koroner anjiografi anatomik bilgi veren bir lümenografidir Mevcut lezyonun ciddiyetini görsel olarak

Detaylı

Koroner Mikrosirkülasyonun Fonksiyonel Açıdan Değerlendirilmesinde Kullanılan İnvazif Yöntemler. Dr. Murat Sezer İstanbul Tıp Fakültesi

Koroner Mikrosirkülasyonun Fonksiyonel Açıdan Değerlendirilmesinde Kullanılan İnvazif Yöntemler. Dr. Murat Sezer İstanbul Tıp Fakültesi Koroner Mikrosirkülasyonun Fonksiyonel Açıdan Değerlendirilmesinde Kullanılan İnvazif Yöntemler Dr. Murat Sezer İstanbul Tıp Fakültesi Miyokard infarktüsü sonrası koroner mikrosirkülasyonun önemi Erken

Detaylı

RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA SODYUM ATILIMI, BÖBREK HASARI VE EKOKARDİYOGRAFİK PARAMETRELERİN İLİŞKİSİ

RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA SODYUM ATILIMI, BÖBREK HASARI VE EKOKARDİYOGRAFİK PARAMETRELERİN İLİŞKİSİ RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA SODYUM ATILIMI, BÖBREK HASARI VE EKOKARDİYOGRAFİK PARAMETRELERİN İLİŞKİSİ Emre Tutal 1, Bahar Gürlek Demirci 1, Siren Sezer 1, Saliha Uyanık 2, Özlem Özdemir 3, Turan Çolak

Detaylı

KARDİYOJENİK ŞOK ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI

KARDİYOJENİK ŞOK ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI KARDİYOJENİK ŞOK ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI KARDİYOJENİK ŞOK-TANIM Ø Kardiyojenik şok (KŞ), kardiyak yetersizliğe bağlı uç-organ hipoperfüzyonudur. Ø KŞ taki hemodinamik

Detaylı

Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki

Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki Nimet Aktaş*, Mustafa Güllülü, Abdülmecit Yıldız, Ayşegül Oruç, Cuma Bülent

Detaylı

Acil Serviste DÜŞÜK RİSK GÖĞÜS AĞRILI HASTAYA YAKLAŞIM. Doç. Dr. Sezgin Sarıkaya Yeditepe Üniversitesi - Bağcılar EAH

Acil Serviste DÜŞÜK RİSK GÖĞÜS AĞRILI HASTAYA YAKLAŞIM. Doç. Dr. Sezgin Sarıkaya Yeditepe Üniversitesi - Bağcılar EAH Acil Serviste DÜŞÜK RİSK GÖĞÜS AĞRILI HASTAYA YAKLAŞIM Doç. Dr. Sezgin Sarıkaya Yeditepe Üniversitesi - Bağcılar EAH Giriş Risk sınıflama ihtiyacı; Uygun tedavi Yatış Taburculuk kararı? Risk sınıflama

Detaylı

Göğüs ağrılarının ayırıcı tanısı. Prof. Dr. Zeki Öngen İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı

Göğüs ağrılarının ayırıcı tanısı. Prof. Dr. Zeki Öngen İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Göğüs ağrılarının ayırıcı tanısı Prof. Dr. Zeki Öngen İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Göğüs ağrısı ile ne sıklıkta karşılaşıyoruz? Göğüs ağrısı ile ne sıklıkta karşılaşıyoruz? İngiltere

Detaylı

Hemodiyaliz Hastalarında Atriyal Fibrilasyon Sıklığı ve Tromboembolik İnmeden Koruma Yönelimleri

Hemodiyaliz Hastalarında Atriyal Fibrilasyon Sıklığı ve Tromboembolik İnmeden Koruma Yönelimleri Hemodiyaliz Hastalarında Atriyal Fibrilasyon Sıklığı ve Tromboembolik İnmeden Koruma Yönelimleri Nuri Barış Hasbal, Yener Koç, Tamer Sakacı, Mustafa Sevinç, Zuhal Atan Uçar, Tuncay Şahutoğlu, Cüneyt Akgöl,

Detaylı

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ 20.05.2010 Giriş I Renovasküler hipertansiyon (RVH), renal arter(ler) darlığının neden

Detaylı

Acil Serviste NSTEMI Yönetimi. Dr. Özer Badak

Acil Serviste NSTEMI Yönetimi. Dr. Özer Badak Acil Serviste NSTEMI Yönetimi Dr. Özer Badak Sağ koroner Arter (RCA) Sol sirkumfleks Arter (LCx) Sol ön inen koroner arter (LAD) OLGU 3 Ö. Badak BAŞVURU Göğüs ağrısı / göğüste rahatsızlık hissi Bay Mehmet

Detaylı

Hipertansiyon tan m ve s n flamas

Hipertansiyon tan m ve s n flamas .Ü. Cerrahpafla T p Fakültesi Sürekli T p E itimi Etkinlikleri KARD YOLOJ GÜNDEM Sempozyum Dizisi No: 64 Nisan 2008; s. 67-73 Arteryel Hipertansiyon Tedavisi Prof. Dr. Serap Erdine Dünya Sa l k Örgütü

Detaylı

G ĞÜ Ğ S Ü A Ğ A R Ğ IS I I KORONER E A N A JĐ J Y Đ O Y NUN U

G ĞÜ Ğ S Ü A Ğ A R Ğ IS I I KORONER E A N A JĐ J Y Đ O Y NUN U KORONER ANJĐYONUN TAHTI SALLANIYOR MU? Dr. Bülent Behlül Altunkeser Selçuk Üniversitesi Selçuklu Tıp Fakültesi Kardiyoloji AD Konya GÖĞÜS AĞRISI Âcil servise mürâcaat eden hastalarda en sık semptomdur.

Detaylı

Prof. Dr. Binali MAVİTAŞ Dicle Üniverstiesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi A.D.

Prof. Dr. Binali MAVİTAŞ Dicle Üniverstiesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi A.D. Prof. Dr. Binali MAVİTAŞ Dicle Üniverstiesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi A.D. Endotel zedelenmesi ATEROSKLEROZ Monositlerin intimaya göçü Lipid yüklü makrofajlar Sitokinler İntimaya kas h. göçü

Detaylı

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik AD, Bursa. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji AD, Bursa

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik AD, Bursa. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji AD, Bursa ERKEN EVRE OTOZOMAL DOMİNANT POLİKİSTİK BÖBREK HASTALIĞINDA SABAH KAN BASINCI PİKİ İLE SOL VENTRİKÜL HİPERTROFİSİ VE ENDOTEL DİSFONKSİYONU İLİŞKİSİ Abdülmecit YILDIZ 1, Saim SAĞ 3, Alparslan ERSOY 1, Fatma

Detaylı

Hemodiyaliz Hastalarında Salusin Alfa ve Beta Düzeylerinin Ateroskleroz ile İlişkisi

Hemodiyaliz Hastalarında Salusin Alfa ve Beta Düzeylerinin Ateroskleroz ile İlişkisi Hemodiyaliz Hastalarında Salusin Alfa ve Beta Düzeylerinin Ateroskleroz ile İlişkisi Savaş SİPAHİ 1, Ahmed Bilal GENÇ 2, Seyyid Bilal AÇIKGÖZ 3, Mehmet YILDIRIM 4, Selçuk YAYLACI 4, Yakup Ersel AKSOY 5,

Detaylı

Antianjinal ilaçlar. Prof. Dr. Öner Süzer

Antianjinal ilaçlar. Prof. Dr. Öner Süzer Antianjinal ilaçlar Prof. Dr. Öner Süzer www.onersuzer.com 1 2 2 1 Koroner iskemi, anjina, enfarktüs ve antianjinal tedavi Kalp dokusu, oksijene ihtiyacı bakımından vücuttaki pek çok organa göre daha az

Detaylı

VAKA SUNUMU. Dr. Arif Alper KIRKPANTUR Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Ünitesi

VAKA SUNUMU. Dr. Arif Alper KIRKPANTUR Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Ünitesi VAKA SUNUMU Dr. Arif Alper KIRKPANTUR Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Ünitesi ÖYKÜ 58 yaşında, erkek hasta, emekli memur, Ankara 1989: Tip 2 DM tanısı konularak, oral antidiyabetik

Detaylı

Sunumu Hazırlayan. AKS Patogenezi. Olgu 1. Olgu 2. Olgu ST YÜKSELMESİZ Akut Koroner Sendrom SOAP/NSTEMI

Sunumu Hazırlayan. AKS Patogenezi. Olgu 1. Olgu 2. Olgu ST YÜKSELMESİZ Akut Koroner Sendrom SOAP/NSTEMI Türkiye Acil Tıp Derneği Asistan Oryantasyon Eğitimi ST YÜKSELMESİZ Akut Koroner Sendrom /NSTEMI Sunumu Hazırlayan Dr. Mehmet Mahir KUNT Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D. Öğretim Görevlisi

Detaylı

Tam yağlı süt ürünleri tüketen erkeklere kötü haber

Tam yağlı süt ürünleri tüketen erkeklere kötü haber Tam yağlı süt ürünleri tüketen erkeklere kötü haber Sağlıklı, güçlü kuvvetli bir erkeksiniz ama çocuğunuz olmuyorsa bu önemli sorunun sebebi yediklerinizle ilgili olabilir. Erkekler üzerinde yapılan bilimsel

Detaylı

YAfiLIDA SKEM K KALP HASTALIKLARI

YAfiLIDA SKEM K KALP HASTALIKLARI Eğitimi Etkinlikleri.Ü. Cerrahpafla T p Fakültesi Sürekli T p E itimi Etkinlikleri Geriatrik Hasta ve Sorunlar Sempozyumu 12-13 Kas m 1998, stanbul, s. 31-38 Sürekli Tıp İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli

Detaylı

Akut Koroner Sendromlar

Akut Koroner Sendromlar Akut Koroner Sendromlar Tanısal Yaklaşım Dr. Cihan Örem Kardiyoloji Anabilim Dalı 27. 4. 2018 Koroner Arter Hastalığı 1. Kronik koroner arter hastalığı (KAH) 2. Akut koroner sendromlar 1 KRONİK KAH 2 Epidemiyoloji

Detaylı

Dr Talip Asil Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı

Dr Talip Asil Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Dr Talip Asil Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Karotis Arter Hastalığı İskemik İnmelerin yaklaşık %20-25 inde karotis arter darlığı Populasyonda yaklaşık %2-8 oranında

Detaylı

Tarifname BÖBREKÜSTÜ BEZĠ YETMEZLĠĞĠNĠN TEDAVĠSĠNE YÖNELĠK BĠR FORMÜLASYON

Tarifname BÖBREKÜSTÜ BEZĠ YETMEZLĠĞĠNĠN TEDAVĠSĠNE YÖNELĠK BĠR FORMÜLASYON 1 Tarifname Teknik Alan BÖBREKÜSTÜ BEZĠ YETMEZLĠĞĠNĠN TEDAVĠSĠNE YÖNELĠK BĠR FORMÜLASYON Buluş, böbreküstü bezi yetmezliğinin tedavisine yönelik oluşturulmuş bir formülasyon ile ilgilidir. Tekniğin Bilinen

Detaylı

KORELASYON VE REGRESYON ANALİZİ

KORELASYON VE REGRESYON ANALİZİ KORELASON VE REGRESON ANALİZİ rd. Doç. Dr. S. Kenan KÖSE İki ya da daha çok değişken arasında ilişki olup olmadığını, ilişki varsa yönünü ve gücünü inceleyen korelasyon analizi ile değişkenlerden birisi

Detaylı

TÜRK YE B L MSEL VE TEKNOLOJ K ARAfiTIRMA KURUMU DESTEK PROGRAMLARI BAfiKANLIKLARI KURULUfi, GÖREV, YETK VE ÇALIfiMA ESASLARINA L fik N YÖNETMEL K (*)

TÜRK YE B L MSEL VE TEKNOLOJ K ARAfiTIRMA KURUMU DESTEK PROGRAMLARI BAfiKANLIKLARI KURULUfi, GÖREV, YETK VE ÇALIfiMA ESASLARINA L fik N YÖNETMEL K (*) TÜRK YE B L MSEL VE TEKNOLOJ K ARAfiTIRMA KURUMU DESTEK PROGRAMLARI BAfiKANLIKLARI KURULUfi, GÖREV, YETK VE ÇALIfiMA ESASLARINA L fik N YÖNETMEL K (*) Amaç ve Kapsam Madde 1- Bu Yönetmelik, Türkiye Bilimsel

Detaylı

YÜKSEK RİSKLİ EKG PATERNLERİ S İ VA S

YÜKSEK RİSKLİ EKG PATERNLERİ S İ VA S YÜKSEK RİSKLİ EKG PATERNLERİ D R. S E V G İ S A R Z E P Ç AT L A K S İ VA S N U M U N E H A S TA N E S İ S İ VA S - 2017 o Elektrokardiyografi(EKG), akut koroner sendrom(aks) ların ve bazı diğer kardiyak

Detaylı

OYUNCU SAYISI Oyun bir çocuk taraf ndan oynanabilece i gibi, farkl yafl gruplar nda 2-6 çocuk ile de oynanabilir.

OYUNCU SAYISI Oyun bir çocuk taraf ndan oynanabilece i gibi, farkl yafl gruplar nda 2-6 çocuk ile de oynanabilir. OYUNCA IN ADI Akl nda Tut YAfi GRUBU 4-6 yafl OYUNCU SAYISI Oyun bir çocuk taraf ndan oynanabilece i gibi, farkl yafl gruplar nda 2-6 çocuk ile de oynanabilir. GENEL KURALLAR Çocuklar n görsel belle inin

Detaylı

Orta Yaşlı Primer Hipertansif Hastalarda Hedef Organ Hasarını Belirleyen Cystatin C değil, Ürik Asittir

Orta Yaşlı Primer Hipertansif Hastalarda Hedef Organ Hasarını Belirleyen Cystatin C değil, Ürik Asittir Orta Yaşlı Primer Hipertansif Hastalarda Hedef Organ Hasarını Belirleyen Cystatin C değil, Ürik Asittir Belda Dursun 1, Betül Altay-Özer 2, Aytül Belgi 3, Çağatay Andıç 4, Aslı Baykal 2, Ali Apaydın 3,

Detaylı

EKG Yorumlanmasındaki Ölümcül Hatalar. John Fowler, MD, DABEM Kent Hastanesi

EKG Yorumlanmasındaki Ölümcül Hatalar. John Fowler, MD, DABEM Kent Hastanesi EKG Yorumlanmasındaki Ölümcül Hatalar Kent Hastanesi 1. olgu 24 ya erkek, 45 dk gö üs a rısı ve terleme imdi ikayet yok Risk faktörleri: 1/2 p/g sigara, lupus Fizik bakı normal EKG: normal (ATU ve kardiyolog)

Detaylı

ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU

ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU ELLE SÜT SAĞIM FAALİYETİNİN KADINLARIN HAYATINDAKİ YERİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI ANALİZ RAPORU Hazırlayan Sosyolog Kenan TURAN Veteriner Hekimi Volkan İSKENDER Ağustos-Eylül 2015 İÇİNDEKİLER Araştırma Konusu

Detaylı

Davet. De erli meslektafllar m z,

Davet. De erli meslektafllar m z, Davet De erli meslektafllar m z, Türk Kardiyoloji ve Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Dernekleri olarak, temel hedeflerimizden biri olan üyelerimizin bilimsel bilgi ve tecrübe paylafl m n art rmaya yönelik

Detaylı

ÇOCUK ve ERGENL KTE GUATR

ÇOCUK ve ERGENL KTE GUATR ÇOCUK ve ERGENL KTE GUATR GUATR NED R? Bu kitapç n içeri i Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derne i nin web sitesinden faydalan larak haz rlanm flt r. www.cocukendokrindiyabet.org Tiroid bezi Guatr Tiroid

Detaylı

AKUT KORONER SENDROMLARDA OLASILIK SKORLARI VE STRES TESTLERİNİN KULLANIMI

AKUT KORONER SENDROMLARDA OLASILIK SKORLARI VE STRES TESTLERİNİN KULLANIMI AKUT KORONER SENDROMLARDA OLASILIK SKORLARI VE STRES TESTLERİNİN KULLANIMI Yrd. Doç. Dr. Arif Onur EDEN ERZİNCAN ÜNİVERİSTESİ TIP FAKÜLTESİ ACİL TIP ANABİLİM DALI AKUT KORONER SENDROM (AKS) Tanı Kriterleri:

Detaylı

Araştırma Notu 15/177

Araştırma Notu 15/177 Araştırma Notu 15/177 02 Mart 2015 YOKSUL İLE ZENGİN ARASINDAKİ ENFLASYON FARKI REKOR SEVİYEDE Seyfettin Gürsel *, Ayşenur Acar ** Yönetici özeti Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan enflasyon

Detaylı

Tablo 2.1. Denetim Türleri. 2.1.Denetçilerin Statülerine Göre Denetim Türleri

Tablo 2.1. Denetim Türleri. 2.1.Denetçilerin Statülerine Göre Denetim Türleri 2 DENET M TÜRLER 2.DENET M TÜRLER Denetim türleri de iflik ölçütler alt nda s n fland r labilmektedir. En yayg n s n fland rma, denetimi kimin yapt na ve denetim sonunda elde edilmek istenen faydaya (denetim

Detaylı

TEMEL EKG. Prof.Dr.Hakan KültK. Kardiyoloji Anabilim Dalı

TEMEL EKG. Prof.Dr.Hakan KültK. Kardiyoloji Anabilim Dalı TEMEL EKG Prof.Dr.Hakan KültK ltürsay Ege Üniversitesi, Tıp T p Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı EKG Elektro Kardiyo Gram: Kalp atımları sırasında oluşan elektriksel değişikliklerin vücut yüzeyine konan

Detaylı

LENFOMA NEDİR? Lenfoma lenf dokusunun kötü huylu tümörüne verilen genel bir isimdir.

LENFOMA NEDİR? Lenfoma lenf dokusunun kötü huylu tümörüne verilen genel bir isimdir. LENFOMA LENFOMA NEDİR? Lenfoma lenf dokusunun kötü huylu tümörüne verilen genel bir isimdir. LENF SİSTEMİ NEDİR? Lenf sistemi vücuttaki akkan dolaşım sistemidir. Lenf yolu damarlarındaki bağışıklık hücreleri,

Detaylı

MALAT SANAY N N TEMEL GÖSTERGELER AÇISINDAN YAPISAL ANAL Z

MALAT SANAY N N TEMEL GÖSTERGELER AÇISINDAN YAPISAL ANAL Z MALAT SANAY N N TEMEL GÖSTERGELER AÇISINDAN YAPISAL ANAL Z Nisan 2010 ISBN 978-9944-60-631-8 1. Bask, 1000 Adet Nisan 2010 stanbul stanbul Sanayi Odas Yay nlar No: 2010/5 Araflt rma fiubesi Meflrutiyet

Detaylı

MAKÜ YAZ OKULU YARDIM DOKÜMANI 1. Yaz Okulu Ön Hazırlık İşlemleri (Yaz Dönemi Oidb tarafından aktifleştirildikten sonra) Son aktif ders kodlarının

MAKÜ YAZ OKULU YARDIM DOKÜMANI 1. Yaz Okulu Ön Hazırlık İşlemleri (Yaz Dönemi Oidb tarafından aktifleştirildikten sonra) Son aktif ders kodlarının MAKÜ YAZ OKULU YARDIM DOKÜMANI 1. Yaz Okulu Ön Hazırlık İşlemleri (Yaz Dönemi Oidb tarafından aktifleştirildikten sonra) Son aktif ders kodlarının bağlantıları kontrol edilir. Güz ve Bahar dönemindeki

Detaylı

Hipertansiyon Tedavisi Dr Ömer Kozan DEÜTF İzmir

Hipertansiyon Tedavisi Dr Ömer Kozan DEÜTF İzmir Hipertansiyon Tedavisi Dr Ömer Kozan DEÜTF İzmir Journal of Hypertension 2007;25:1105-1187 Arteriyel kalınlaşma ve katılaşma Sol ventrikük hipertrofisi HİPERTANSİYON Renal Disfonksiyon Beyin ESH/ESC 2007

Detaylı

ACS de yeni biyolojik markırlar MEHMET KOŞARGELİR HNH 2014-DEDEMAN

ACS de yeni biyolojik markırlar MEHMET KOŞARGELİR HNH 2014-DEDEMAN ACS de yeni biyolojik markırlar MEHMET KOŞARGELİR HNH 2014-DEDEMAN Biyomarkırlar (Tanı) Sınıf 1: Faydalı (Kanıt seviyesi:a) Kardiak spesifik troponin (troponin I veya T hangisi kullanılıyorsa) ACS semptomları

Detaylı

Koroner Arter Hastal Görüntüleme Yöntemleri. Koroner Arter Hastal

Koroner Arter Hastal Görüntüleme Yöntemleri. Koroner Arter Hastal Görüntüleme Yöntemleri SB-01 ZOLE KORONER ARTER EKTAZ S NDE KES TSEL MORFOLOJ O. Ergene, O. K nay, C. Nazl, A. Do an*, A. Alt nbafl*, F. Vatansever, N. Tüzün, N. Tüzün, N. Kahya zmir Atatürk E itim ve

Detaylı

Araflt rma modelinin oluflturulmas. Veri toplama

Araflt rma modelinin oluflturulmas. Veri toplama 21 G R fi Araflt rman n amac na ba l olarak araflt rmac ayr ayr nicel veya nitel yöntemi kullanabilece i gibi her iki yöntemi bir arada kullanarak da araflt rmas n planlar. Her iki yöntemin planlama aflamas

Detaylı

08.11.2008 VİTAMİN D VE İMMÜN SİSTEM VİTAMİN D

08.11.2008 VİTAMİN D VE İMMÜN SİSTEM VİTAMİN D VİTAMİN D VE İMMÜN SİSTEM VİTAMİN D Vitamin D ve İmmün Sistem İnsülin Sekresyonuna Etkisi Besinlerde D Vitamini Makaleler Vitamin D, normal bir kemik gelişimi ve kalsiyum-fosfor homeostazisi için elzem

Detaylı

Ders 3: SORUN ANAL Z. Sorun analizi nedir? Sorun analizinin yöntemi. Sorun analizinin ana ad mlar. Sorun A ac

Ders 3: SORUN ANAL Z. Sorun analizi nedir? Sorun analizinin yöntemi. Sorun analizinin ana ad mlar. Sorun A ac Ders 3: SORUN ANAL Z Sorun analizi nedir? Sorun analizi, toplumda varolan bir sorunu temel sorun olarak ele al r ve bu sorun çevresinde yer alan tüm olumsuzluklar ortaya ç karmaya çal fl r. Temel sorunun

Detaylı

Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi

Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi Hipertansiyon Tedavisi: Bugün Neredeyiz? Dr. Yunus Erdem Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ünitesi Hipertansiyon Sıklık Yolaçtığı sorunlar Nedenler Kan basıncı hedefleri Tedavi Dünyada Mortalite

Detaylı

SOSYAL S GORTALAR VE GENEL SA LIK S GORTASI KANUNLARI VE GERÇEKLER SEMPOZYUMU

SOSYAL S GORTALAR VE GENEL SA LIK S GORTASI KANUNLARI VE GERÇEKLER SEMPOZYUMU SOSYAL S GORTALAR VE GENEL SA LIK S GORTASI KANUNLARI VE GERÇEKLER SEMPOZYUMU 26-27.01.2007 stanbul Üniversitesi Merkez Bina Doktora Salonu stanbul Barosu stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi STANBUL BAROSU

Detaylı

hs-troponin T ve hs-troponin I Değerlerinin Farklı egfr Düzeylerinde Karşılaştırılması

hs-troponin T ve hs-troponin I Değerlerinin Farklı egfr Düzeylerinde Karşılaştırılması hs-troponin T ve hs-troponin I Değerlerinin Farklı egfr Düzeylerinde Karşılaştırılması Tuncay Güçlü S.B. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Bölümü 16-18 Ekim 2014, Malatya GİRİŞ Kronik

Detaylı

.Ü. Cerrahpafla T p Fakültesi Sürekli T p E itimi Etkinlikleri. Sempozyum Dizisi No: 64 Nisan 2008; s. 103-112. Prof. Dr.

.Ü. Cerrahpafla T p Fakültesi Sürekli T p E itimi Etkinlikleri. Sempozyum Dizisi No: 64 Nisan 2008; s. 103-112. Prof. Dr. .Ü. Cerrahpafla T p Fakültesi Sürekli T p E itimi Etkinlikleri KARD YOLOJ GÜNDEM Sempozyum Dizisi No: 64 Nisan 2008; s. 103-112 Akut Koroner Sendromlar: Kavram, S n flamas, Risk Düzeyi Belirlemesi ve Tedavi

Detaylı

Yaşlı erkek, göğüs ağrısı olup geçmiş ilk çekilen EKG si budur: m. EKG de İpuçları ve Atladıklarımız

Yaşlı erkek, göğüs ağrısı olup geçmiş ilk çekilen EKG si budur: m. EKG de İpuçları ve Atladıklarımız Yaşlı erkek, göğüs ağrısı olup geçmiş ilk çekilen EKG si budur: m EKG de İpuçları ve Atladıklarımız John Fowler, MD, DABEM Kent Hastanesi, İzmir Yaşlı erkek, yeni sol dal bloğu YB dayken göğüs ağrısı tekrar

Detaylı

Venöz Tromboembolizmin Önlenmesinde Antitrombotik Tedavi (Birincil Koruma)

Venöz Tromboembolizmin Önlenmesinde Antitrombotik Tedavi (Birincil Koruma) .Ü. Cerrahpafla T p Fakültesi Sürekli T p E itimi Etkinlikleri Kanama ve Tromboza E ilim Sempozyum Dizisi No: 36 Kas m 2003; s. 185-189 Venöz Tromboembolizmin Önlenmesinde Antitrombotik Tedavi (Birincil

Detaylı

Renovasküler Hipertansiyonda Doppler US

Renovasküler Hipertansiyonda Doppler US Renovasküler Hipertansiyonda Doppler US Dr. Süha Süreyya Özbek Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı İzmir Öğrenim Hedefleri Renovasküler Hastalık Doppler teknik, püf noktası ve tuzaklar

Detaylı

Veri Toplama Yöntemleri. Prof.Dr.Besti Üstün

Veri Toplama Yöntemleri. Prof.Dr.Besti Üstün Veri Toplama Yöntemleri Prof.Dr.Besti Üstün 1 VERİ (DATA) Belirli amaçlar için toplanan bilgilere veri denir. Araştırmacının belirlediği probleme en uygun çözümü bulabilmesi uygun veri toplama yöntemi

Detaylı

Uluslararas De erleme K lavuz Notu, No.11 De erlemelerin Gözden Geçirilmesi

Uluslararas De erleme K lavuz Notu, No.11 De erlemelerin Gözden Geçirilmesi K lavuz Notlar Uluslararas De erleme K lavuz Notu, No.11 De erlemelerin Gözden Geçirilmesi 1.0 Girifl 1.1 Bir de erlemenin gözden geçirilmesi, tarafs z bir hüküm ile bir De erleme Uzman n n çal flmas n

Detaylı

Hipertansiyon ve akut hipertansif atakta ne yapmalı? Prof. Dr. Zeki Öngen İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı

Hipertansiyon ve akut hipertansif atakta ne yapmalı? Prof. Dr. Zeki Öngen İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Hipertansiyon ve akut hipertansif atakta ne yapmalı? Prof. Dr. Zeki Öngen İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Sağlıklı kişi Hipertansiyon: ne yapmalı? Risk faktörlerinden ölüme kardiyovasküler

Detaylı

Endokrin Testler Cep K lavuzu

Endokrin Testler Cep K lavuzu Deomed Medikal Yay nc l k Endokrin Testler Cep K lavuzu Prof. Dr. fiazi mamo lu Prof. Dr. Canan Özyard mc Ersoy Uzm. Dr. Sinem K y c Uzm. Dr. Metin Güçlü Uzm. Dr. Özen Öz Gül Uzm. Dr. Soner Cander Uzm.

Detaylı

RENAL ARTER DARLIĞI VE HİPERTANSİYON TEDAVİSİ Medikal tedavi daha iyi

RENAL ARTER DARLIĞI VE HİPERTANSİYON TEDAVİSİ Medikal tedavi daha iyi RENAL ARTER DARLIĞI VE HİPERTANSİYON TEDAVİSİ Medikal tedavi daha iyi Dr. Halil Yazıcı İstanbul Tıp Fakültesi, Nefroloji Bilim Dalı Renal arter stenozu Anatomik bir tanı Asemptomatik Renovasküler hipertansiyon

Detaylı

T bbi Makale Yaz m Kurallar

T bbi Makale Yaz m Kurallar .Ü. Cerrahpafla T p Fakültesi Sürekli T p E itimi Etkinlikleri Araflt rmalar ve Etik Sempozyum Dizisi No: 50 May s 2006; s. 7-11 T bbi Makale Yaz m Kurallar Dr. Sebahattin Yurdakul ÖZGÜN ARAfiTIRMA USULE

Detaylı

Uluslararas De erleme K lavuz Notu No. 13 Mülklerin Vergilendirilmesi için Toplu De erleme

Uluslararas De erleme K lavuz Notu No. 13 Mülklerin Vergilendirilmesi için Toplu De erleme Uluslararas De erleme K lavuz Notu No. 13 Mülklerin Vergilendirilmesi için Toplu De erleme 1.0. Girifl 1.1. Bu K lavuz Notunun amac ; Uluslararas De erleme Standartlar Komitesine (UDSK) üye tüm ülkelerde,

Detaylı

ÜN TE V SOSYAL TUR ZM

ÜN TE V SOSYAL TUR ZM ÜN TE V SOSYAL TUR ZM Bu ünitede turizmin çeflitlerinden biri olan sosyal turizmi daha ayr nt l bir flekilde ö renip, ülkemizdeki sosyal turizmin geliflimi hakk nda bilgiler edinece iz. Ç NDEK LER A. S

Detaylı

GENÇ YET fik NLERDE BÜYÜME HORMONU EKS KL

GENÇ YET fik NLERDE BÜYÜME HORMONU EKS KL Hasta Rehberi Say 7 GENÇ YET fik NLERDE BÜYÜME HORMONU EKS KL Orta kolayl kta okunabilir rehber Genç Yetiflkinlerde Büyüme Hormonu Eksikli i - Say 7 (A ustos 2006 da güncellenmifltir) Bu rehber Reading

Detaylı

Mustafa Kemal YILDIRIM*, Tülay TUNÇER PEKER*, Dilek KARAASLAN*, Betül MERMİ CEYHAN**, Oktay PEKER***

Mustafa Kemal YILDIRIM*, Tülay TUNÇER PEKER*, Dilek KARAASLAN*, Betül MERMİ CEYHAN**, Oktay PEKER*** Mustafa Kemal YILDIRIM*, Tülay TUNÇER PEKER*, Dilek KARAASLAN*, Betül MERMİ CEYHAN**, Oktay PEKER*** Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji AD*, Biyokimya AD**, Kalp Damar Cerrahi

Detaylı

Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografik Koroner Anjiyografi Sonrası Uzun Dönem Kalıcı Böbrek Hasarı Sıklığı ve Sağkalım ile İlişkisi

Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografik Koroner Anjiyografi Sonrası Uzun Dönem Kalıcı Böbrek Hasarı Sıklığı ve Sağkalım ile İlişkisi Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografik Koroner Anjiyografi Sonrası Uzun Dönem Kalıcı Böbrek Hasarı Sıklığı ve Sağkalım ile İlişkisi Hamza Sunman 1, Mustafa Arıcı 2, Hikmet Yorgun 3, Uğur Canpolat 3, Metin

Detaylı

Her kronik tam tıkalı lezyon açılmalı mı? Prof. Dr. Murat ÇAYLI Özel Adana Medline Hastanesi

Her kronik tam tıkalı lezyon açılmalı mı? Prof. Dr. Murat ÇAYLI Özel Adana Medline Hastanesi Her kronik tam tıkalı lezyon açılmalı mı? Prof. Dr. Murat ÇAYLI Özel Adana Medline Hastanesi Tanım Anjiyografik veya klinik olarak bir oklüzyonun süresinin 3 ay olmasıdır. Kesin (anjiyografik ispat): 3

Detaylı

BEBEK VE ÇOCUK ÖLÜMLÜLÜĞÜ 9

BEBEK VE ÇOCUK ÖLÜMLÜLÜĞÜ 9 BEBEK VE ÇOCUK ÖLÜMLÜLÜĞÜ 9 Attila Hancıoğlu ve İlknur Yüksel Alyanak Sağlık programlarının izlenmesi, değerlendirilmesi ve ileriye yönelik politikaların belirlenmesi açısından neonatal, post-neonatal

Detaylı

T bbi At k Kontrolü P80-P82. 7. Ulusal Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi - 2011 673

T bbi At k Kontrolü P80-P82. 7. Ulusal Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi - 2011 673 T bbi At k Kontrolü P80-P82 7. Ulusal Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi - 2011 673 P80 Son Dört Y ll k Kontamine Kesici Delici Alet Yaralanmalar Sürveyans Melek Meltem Göksel, Özgül Taflp nar, Fatma

Detaylı

Çalışmaya katılan hasta sayısı: 7601 (7599 hastanın datası toplandı)

Çalışmaya katılan hasta sayısı: 7601 (7599 hastanın datası toplandı) Sevgili Arkadaşlarım, CANTAB için en önemli çalışmamız CHARM Çalışmasıdır.. Eğitimlerde söylediğim gibi adınız-soyadınız gibi çalışmayı bilmeniz ve doğru yorumlayarak kullanmanız son derece önemlidir.

Detaylı

Tablo 3.3. TAKV YES Z KANAL SAC KALINLIKLARI (mm)

Tablo 3.3. TAKV YES Z KANAL SAC KALINLIKLARI (mm) 3. KANAL KONSTRÜKS YONU Türk Standart ve fiartnamelerinde kanal konstrüksiyonu üzerinde fazla durulmam flt r. Bay nd rl k Bakanl fiartnamesine göre, bas nç s - n fland rmas na ve takviye durumuna bak lmaks

Detaylı

GÖRÜfiLER. Uzm. Dr. Özlem Erman

GÖRÜfiLER. Uzm. Dr. Özlem Erman GÖRÜfiLER Uzm. Dr. Özlem Erman Son y llarda dünyadaki h zl teknolojik geliflmeye paralel olarak t p alan nda da h zl bir de iflim yaflanmakta, neredeyse her gün yeni tan, tedavi yöntemleri, yeni ilaçlar

Detaylı

ZOR VAKALAR Doç. Dr. Cuma Yıldırım

ZOR VAKALAR Doç. Dr. Cuma Yıldırım ZOR VAKALAR Doç.. Dr. Cuma YıldY ldırım SORU: Hangi vaka ZOR vakadır? OLGU-1 17 yaşında erkek hasta, 3 gündür olan göğüs ağrısı tarifliyor. Gece 23. 00 de acil servise kardeşleri tarafından getirildi.

Detaylı

RİSKLİ YAPILAR ve GÜÇG

RİSKLİ YAPILAR ve GÜÇG RİSKLİ YAPILAR ve GÜÇG ÜÇLENDİRME ÇALIŞMALARI Doç.. Dr. Ercan ÖZGAN Düzce Üniversitesi YAPILARDA OLU AN R SKLER N NEDENLER GENEL OLARAK 1. Tasar m ve Analiz Hatalar 2. Malzeme Hatalar 3. çilik Hatalar

Detaylı

Kocaeli Üniversitesi ktisadi ve dari Bilimler Fakültesi Ö retim Üyesi. 4. Bas

Kocaeli Üniversitesi ktisadi ve dari Bilimler Fakültesi Ö retim Üyesi. 4. Bas 1 Prof. Dr. Yunus Kishal Kocaeli Üniversitesi ktisadi ve dari Bilimler Fakültesi Ö retim Üyesi Tekdüzen Hesap Sistemi ve Çözümlü Muhasebe Problemleri 4. Bas Tekdüzen Muhasebe Sistemi Uygulama Tebli leri

Detaylı

Hastane nfeksiyonlar n n Sürveyans ve Amerika Ulusal Nozokomiyal nfeksiyon Sürveyans Sistemi: II

Hastane nfeksiyonlar n n Sürveyans ve Amerika Ulusal Nozokomiyal nfeksiyon Sürveyans Sistemi: II Hastane nfeksiyonlar Dergisi 2002; 6: 107-124 Hastane İnfeksiyonları Amerika Ulusal Nozokomiyal nfeksiyon Sürveyans Sistemi: II [National Nosocomial Infection Surveillance System (NNIS)] Dr. Gül Ruhsar

Detaylı

NADİR Mİ, YOKSA?! Doç. Dr.Hülya KAŞIKÇIOĞLU. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi HAZİRAN 2010

NADİR Mİ, YOKSA?! Doç. Dr.Hülya KAŞIKÇIOĞLU. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi HAZİRAN 2010 NADİR Mİ, YOKSA?! Doç. Dr.Hülya KAŞIKÇIOĞLU Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi 11-12 HAZİRAN 2010 1.Olgu 55 yaşında erkek hasta Akut inferior miyokard infarktüsü nedeniyle

Detaylı

Akut Koroner Sendrom ve Trombolitik Tedavi. Yrd.Doç.Dr. Tarık OCAK Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD

Akut Koroner Sendrom ve Trombolitik Tedavi. Yrd.Doç.Dr. Tarık OCAK Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD Akut Koroner Sendrom ve Trombolitik Tedavi Yrd.Doç.Dr. Tarık OCAK Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD Tanım: Akut koroner sendromlar, koroner arter kan akımının azalması sonucu miyokard

Detaylı

Okumufl / Mete (Ed.) Anne Babalar için Do uma Haz rl k / Sa l k Profesyonelleri için Rehber 16.5 x 24 cm, XIV + 210 Sayfa ISBN 978-975-8882-31-1

Okumufl / Mete (Ed.) Anne Babalar için Do uma Haz rl k / Sa l k Profesyonelleri için Rehber 16.5 x 24 cm, XIV + 210 Sayfa ISBN 978-975-8882-31-1 Deomed Medikal Yay nc l k Okumufl / Mete (Ed.) Anne Babalar için Do uma Haz rl k / Sa l k Profesyonelleri için Rehber 16.5 x 24 cm, XIV + 210 Sayfa ISBN 978-975-8882-31-1 Birinci bask Deomed, 2009. 62

Detaylı

Hart Walker, gövde deste i ve dengeli tekerlek sistemi sayesinde, geliflim düzeyi uygun olan çocuklar n, eller serbest flekilde yürümesini sa lar.

Hart Walker, gövde deste i ve dengeli tekerlek sistemi sayesinde, geliflim düzeyi uygun olan çocuklar n, eller serbest flekilde yürümesini sa lar. Cerebral palsi gibi hareket ve postüral kontrol bozukluklar na yol açan hastal klar olan çocuklar, hastal klar n n derecesine ba l olarak yürüme güçlü ü çekmekte veya hiç yürüyememektedir. Hart Walker,

Detaylı