Wed Sep 27, :41 am (PST)

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Wed Sep 27, :41 am (PST)"

Transkript

1 Posted by: "NESRİN BOSTANCI" nsrnbstnc Wed Sep 27, :41 am (PST) bu siteden kopyaladım: s.com/unlimited2 012/shift/ schumannresonanc e.html SIFIR NOKTASI ve SCHUMANN REZONANSI Baskı Versiyonu Gregg Braden son günlerde Amerika eyaletlerini ve medyayı0 gezerek Dünya'nın Foton Kuşağı'ndan geçtiğine ve Dünya'nın ratasyonunun yavaşladığına dair bilimsel kanıtlarını anlatıyor. Aynı zamanda Dünya'nın rezonans frekansında bir artış bulunmaktadır. (Schumann Rezonansı) Dünya dönüşünü durdurduğunda ve rezonans frekansı 13'e ulaştığında sıfır noktası manyetik alanında olacağız. Dünya durduktan sonra 2 ya da 3 gün içinde ters yöne doğru tekrar dönmeye başlayacak. Bu durum Dünya'nın etrafındaki manyetik alan içinde ters yönde ani bir değişikliğe sebep olacak. Jeofiziksel Durum #1: Dünya'nın Yükselen Temel Frekansı Dünya'nın zemin temel frekansı, ya da "kalp atışı" (Schumann Rezonansı, SR, olarak adlandırılır) hızla artmaktadır. Coğrafi bölgelere göre değişkenlik göstermesine rağmen, onlarca yıldır toplam ölçüm 7.8 devir / saniye'yi göstermekteydi. Bu değerin sabit olduğu düşünülüyordu ve global askeri haberleşme sistemi bu frekans üzerine geliştirilmişti. Son rapolar oranın 11 devire ulaştığını ve yükselmeye devam ettiğini söylüyor. Bilim bu oranın neden yükseldiğini ya da yükselişe neden olanın ne olduğunu bilemiyor. Gregg Braden verileri bu konu üzerinde çalışan Norveçli ve Rus araştırmacılardan aldı; Amerika'da çok geniş çapta raporlama yapılmıyor. (SR üzerine tek referans hava ile ilgili ve sadece Seattle Kütüphanesinde referans bölümünde bulunmaktadır. Bilim SR'yi sıcaklık değişkenlerinin ve dünya çapında hava durumlarının hassas göstergesi olarak kabul etmektedir. Braden değişen SR'nin son zamanlardaki şiddetli fırtınaların, sellerin ve havanın bir faktörü olduğuna inanıyor.) Jeofiziksel Durum #2: Dünya'nın Azalan Manyetik Alanı Bir yandan dünyanın "pulse" oranı yükselirken diğer yandan manyetik alan kuvveti azalmaktadır. New Mexico Üniversitesi Profesörü Bannerjee'ye göre, son 4000 yıl içinde manyetik alan yoğunluğunun yarısı kaybetti. Manyetik alan kuvveti, manyetik kutupların tersine dönmesinin bir habercisi olduğu için, Prof. Bannerjee, başka bir değişimin gelmekte olduğuna inanıyor. Braden, devirsel "Yer değiştirmeler" ters dönmeyle birleşik olduğu için manyetik dönüşümün belirtisi olan dünyanın jeolojik kayıtları ayrıca tarihte daha önceki "Yer değiştirmeler"i de işaret etmektedir. Zaman ölçüsünün büyüklüğü düşünüldüğünde, bunlardan sadece bir kaç tane mevcuttur. Schumann Rezonansı Nedir? İster inanın, ister inanmayın, Dünya dev bir elektrik devresi gibi davranmaktadı r. Aslında atmosfer zayıf bir iletkendir ve eğer hiçbir şarj kaynağı olmasaydı varolan elektrik yükü yaklaşık 10 dakika içinde dağılırdı. Dünya'nın yüzeyi ve iyonosferin iç kısmı arasında 55km'lik bir boşluk bulunmaktadır. Herhangi bir anda bu boşluk içindeki toplam yük 500,000 Clombtur. Yeryüzü ile iyonosfer arasında 1-3x10-12 Amper / m2'lik bir dikey akım akışı vardır. Atmosferin rezistansı (direnci) 200 Ohm'dur. Potansiyel voltaj 200,000 Volt'tur. Dünya çapında herhangi bir anda yaklaşık 1000 şimşek çakmaktadır. Bunların her biri 0,5 ila 1 Amper üretmektedir ve Dünya'nın elektromanyetik boşluğundaki akım akışının ölçümü için hesaplanmaktadı r. Schumann Rezonansları bu boşlukta varolan ve aralarında az da olsa benzerlik gösteren elektromanyetik dalgalardır. Yaydaki dalgaların da olduğu gibi, her zaman mevcut değildirler, fakat incelenebilirliğ in olması için reaktif olmak zorundadırlar. Dünyanın içsel faktörleri, kabuk ya da çekirdek tarafından oluşturulmamaktadı r. Atmosferdeki elektriksel faaliyetlere ait gibi görünmekteler, özellikle şiddetli şimşek faliyetlerinin

2 oluştuğu zamanlarda. 6 ila 50 devir / saniye arasındaki frekans değerlerinde meydana gelmektedir; özellikle 7.8, 14, 20, 26, 33, 39 ve 45 Hertz'de, +/-0.5 Hertz'lik varyasyon ile. Sonuç olarak Dünya'nın elektromanyetik alan özellikleri aynı kalırsa bu frekanslarda aynı kalır. Tahminen Dünya'nın iyonosferi, Güneşin 11 yıllık macula? devrinin sonucunda bu duruma cevaben değişime uğramaktadır. Çoğunlukla SR 2000 ile 2200 birim zaman aralığında daha kolay görülebilmektedir. Atmosferin bir yük, bir akım ve bir voltaj taşıdığı göz önünde bulundurulursa böylesine elektromanyetik dalgaların bulunması hiç de şaşırtıcı değil. Dünyadaki bu boşluğun rezonans özellikleri ilk defa 1952 ve 1957 yılları arasında Alman fizikçi W. O. Schumann tarafından ortaya atılmış ve 1957 yılında Schumann ve König tarafından kanıtlanmıştır. Bu fenomenin ilk spiritüel tasviri 1960 yılında Balser ve Wagner tarafından hazırlanmıştır. Son 20 yıl içindeki incelemeler, denizaltılarıyla Ekstrem Düşük Frekanslı haberleşme araştırmalarını yürüten Deniz Kuvvetleri Bölümü tarafından yönetilmektedir. Daha fazla bilgi için: "Handbook of Atmospheric Electrodynamics, vol. 1", Hans Volland, 1995, CRC Press. 2. Bölüm tamamıyla Schumann Rezonansları üzerinedir ve Davis Campbell tarafından yazılmıştır. (Geophysical Institute, University of Alaska, Fairbanks AK, 99775) Ayrıca bu araştırmanın tarihçesi ve geniş bir bibliografisi de bulunmaktadır. MUHTEMEL SONUÇLAR Sıfır noktasına yaklaştığımızda zaman hızlanmış olarak tezahür edecek. Buna göre 24 saatlik zaman dilimi, 16 ya da daha az saatte yaşanmış olacak. Binlerce yıldır SR'nın 7.8 devirde olduğunu, fakat 1980 yılından beri artmakta olduğunu hatırlayın. Bugün bu değer yaklaşık 12 devirdir. Ve 13 devire ulaştığında duracak. Sıfır noktası ya da Çağların Değişimi, kadim insanlar tarafından binlerce yıl önce bildirilmişti. Bir çok değişimler meydana gelmiştir; her yıllık Ekinoks geçişi sürecinin yarısı olan yılda bir. Sıfır Noktası ya da manyetik kutupların ters dönüşü muhtemelen yakında, birkaç yıl içinde, belki de her 20 yılda bir 12 Ağustos tarihinde gerçekleşen Dünyanın dört devir bioritmi ile eşzamanlı olarak gerçekleşecek. Sıfır Noktasından sonra Güneşin batıdan doğup, doğudan batacağı da söylenmektedir. Bunun daha önce gerçekleştiğine dair çok eski kayıtlar bulunmaktadır. İlginçtir ki Yeni Dünya Düzeninin 2003 yılında hayata geçeceği planlanmıştır. Bu, bir çok etkene ve gündeme bağlı olarak olabilir de olmayabilir de. Fakat merkezde kalın ve sezgilerinizi takip edin. Sıfır Noktası değişimi muhtemelen bizi 4. boyuta sokacak. Burada, düşündüğümüz ve istediğimiz her şey hemen tezahür edecek. Bu Sevgi'yi ve Korku'yu içermektedir. NİYETİMİZ en yüksek öneme sahip olacak. Bildiğimiz bir çok teknoloji işlemez hale gelecek. İstisnalar Sıfır Noktası ya da serbest enerjiye dayalı olan teknolojiler olabilir. Sıfır Noktasına yaklaştıkça fiziksel bedenlerimiz değişmektedir. DNA'larımız 12 sarmallı yapıya yükseltilmekte. Yeni bir ışık beden yaratılmakta. Daha sezgisel bir hale bürünüyoruz. Maya Takvimi şu anda gerçekleşmekte olan bütün değişimleri önceden bildirmiştir. Buna göre biz teknolojinin ötesine doğru ilerlemekte, Doğanın ve Evrenin natürel devirlerine dönmekteyiz. 2012'de 5. Boyuta gireceğiz. (Sıfır Noktasında 4. Boyuta geçtikten sonra) Bütün bu bilgiler korkutucu nitelikte değildir. Yeni Işık Çağını getirecek olan bu değişimlere hazırlanın.

3 Paranın ve zamanın ötesine geçiş yapıyoruz; Korkuya dayalı kavramların tamamen ortadan kalkacağı ? Güneşin yüzeyinde güçlü bir manyetik alan ile birlikte periodik olarak beliren soğuk kara lekeler.._,_ Akıl Haritasının Kullanım Alanları Akıl Haritası tekniği, yaşamın hemen her alanında, düşünmeyi gerektiren her konuda kullanılabilir. Bu alanlardan başlıcaları şu şekilde özetlenebilir: -günlük, haftalık, aylık, vb. planların yapılmasında; -not tutmada; -bir projeyle ilgili strateji belirlemede; -kitap, konu, makale, vb. özetlerinde; -konu anlatımlarına girişte veya sonuçta; -sunumlarda; -beyin fırtınası yaparken; -ders çalışırken; -vb. pek çok alanda.. Akıl Haritası Tekniğinin Kullanımı Akıl Haritası tekniğinin kullanımında iki temel malzemeye gereksinim vardır: -Çizgisiz, en az A4 boyutunda kağıt (eğer mümkünse A3 boyutunda kağıt tercih edilmelidir). Kağıt, yatay olarak kullanılmalıdır. -Renkli kalemler (mümkünse çok sayıda renkte ve farklı kalınlıklarda keçeli kalemler) Gerekli malzemenin temin edilmesinden sonra akıl haritasının konusu seçilir. Eğer konu bilgi aktarımı ise, öncelikle konuyla ilgili verilerin toplanması, bu bilgilerin incelenmesi gereklidir (örneğin bir hikaye, öykü, kitap, vb. özeti ise öncelikle okunması gereklidir). Eğer konu bir plan veya proje türü etkinlik ise, harita çiziminde beyin fırtınası tekniği kullanılmalıdır. Bu nedenle beyin fırtınası tekniğinin akıl haritasından önce ele alınması gereklidir. Eğer bu yapılamıyorsa, akıl haritasını yaparken düşüncelerin tamamen serbest bırakılmasına ve akla gelen her türlü düşüncenin kaydına özen gösterilmesine dikkat edilmelidir. Akıl Haritası iki temel bölümden oluşur: üretme ve düzenleme. İlk bölüm olan üretmede, adımlar şu şekilde sıralanır: Temel konu ve bu konunun sembolü yatay olarak kullanılan kağıdın tam ortasına çok büyük olmayacak şekilde yazılır ve çizilir ve dikkati bu noktaya çekmek için kalın çizgilerle belirginleştirilir; Temel konuyla ilgili akla gelen her türlü düşünce, bu temelden çıkan oklar (kollar) aracılığıyla şekle eklenir. Ancak bu süreçte uyulması gereken bazı kurallar vardır: oanahtar kelimelerin kullanımı: düşüncenin sadece bir tek kelime ile ifade edilebilmesine özen gösterilmelidir. Bu şekilde düşüncelerin temel elemanlara indirgenmesi hedeflenmiştir. oher kelimeye bir sembol eşlik etmelidir: akıl haritasında kullanılan her kelime mutlaka bir sembolle ilişkilendirilmelidir, ancak bu şekilde beynin her iki yarıküresi de aktif olabilir. Soyut kavramların bile sembolle ifade edilmeye çalışılmasına özen gösterilmelidir. orenklerin kullanımına özen gösterilmelidir. Renk kullanımı hem dikkat çekilmek istenen noktaların vurgulanmasında, hem de sembollerin daha etkin şekilde çiziminde yardımcı bir unsurdur. odikkat çekilmek istenen noktalar daha kalın çizgilerle belirginleştirilmeli, ana ve yan dallar net olarak ayrıştırılmalıdır. oher dalda sadece bir tek kelime ve sembolü bulunmalıdır. Bu düşünceden çıkan yeni düşünceler ise ayrı dallarla çıkarılırlar. Temel konuya eklenen dallara, alt dallar eklenerek akıl haritası geliştirilir. Bu kısımlarda da yukarıda belirtilen kuralların kullanılması gereklidir. Eğer eklenen düşünceler yenilerini getiriyorsa bu işlemlere akıl haritası tamamlanıncaya kadar devam edilir. İkinci bölüm olan düzenleme, üretme bölümünün sona ermesiyle başlamaktadır. Bütün düşünceler aktarıldıktan sonra, akıl haritası incelenerek eğer gerekli görülürse eklemeler veya düzeltmeler yapılır. Bu düzeltmeler bazen haritanın yeniden yapılmasını gerektirebilir. Bu aşamanın tamamlanmasıyla akıl haritası son halini almış olur.

4 Kaynak : Bakıldığında yüzünden ışıltılar yayılan yaşlı bir kadına sordular: Yüzünden nasıl böyle güzellikler yayılıyor? Sırrı nedir bunun? Cevabı şöyle oldu yaşlı kadının: Her bir uzvumu ayrı bir kulluğa adadım Dudaklarımı gerçeğe Sesimi hayra Ellerimi sadakaya Kulaklarımı merhamete Kalıbımı izzete Kalbimi de muhabbete. Ve bir yaralı kuştan Düşmanıma kadar herşeye Hep dua ediyorum Kanada'da yapýlan bir araþtýrmaya göre, dini meditasyonda, bazý bilim adamlarýnýn savunduðu gibi beynin sadece bir kýsmý deðil, birçok bölgesi harekete geçiyor. Montreal Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Dr. Mario Beauregard ve ekibi tarafýndan yürütülen araþtýrmada, 23 ila 64 yaþýndaki 15 rahibenin dini meditasyon sýrasýnda beyin faaliyetleri MRI (manyetik rezonansla görüntüleme tekniði) ile incelendi. Sonuçlarý bu hafta Neuroscience Letters adlý dergide de yayýmlanacak araþtýrmada, bazý bilimadamlarýnca 10 yýl kadar önce dile getirilen ve beynin ön tarafýnda dini inanýþý yöneten 'tanrý noktasý' adlý özel bir bölgenin bulunduðu teorisinin sorgulanmasý amaçlandý. 'Ön lob' ile sýnýrlý deðil Dr. Beauregard ve ekibi tarafýndan yürütülen araþtýrma, dini ibadete odaklanma sýrasýnda, beynin faaliyetinin sadece 'ön lob' ile sýnýrlý kalmadýðýný ortaya çýkardý. Araþtýrmasýnýn sonuçlarýný yorumlayan Dr. Beauregard, "beyinde tek baþýna bir tanrý noktasý bulunmuyor. Bu tip faaliyet sýrasýnda, duygulanma, benlik bilinci veya vücudu boþlukta betimleme gibi deðiþik fonksiyonlarla birlikte tüm beyin çapýnda karmaþýk bir hareket söz konusu" dedi. Deneyleri sýrasýnda, rahibelerin kendilerine "tanrý ile birlikte bir mutluluk ve barýþ duygusu" hissettiklerini anlattýklarýný söyleyen Beauregard, bu sýrada özellikle beynin heyecan kýsmý olan limbik sistem bölgesinde bir hareketlenme tespit ettiklerini kaydetti. Ýncelemeleri sýrasýnda vücudun betimlenmesine baðlý bir bölge olan yan kortekste de deðiþiklik belirlediklerini anlatan Beauregard, din adamlarýnýn meditasyon sýrasýnda vücutlarýný daha az hissettiklerini söylemelerinden ötürü beynin bu bölümünün önemli olduðunu belirtti. Kanadalý bilimadamý, bu faaliyet sýrasýnda beyin dalgalarý seviyesinde bir yavaþlama tespit ettiklerini de belirtti.

5 Dr. Beauregard, "beyin dalgalarýný isteðe baðlý olarak yavaþlatmak olanak dýþý. Bu durum bize dini meditasyon sýrasýnda elektrik seviyesinde beynin çalýþmasýnda bir deðiþiklik olduðunu gösteriyor" dedi Bilim Teknik AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan Zihindolu olmamak, kendine yazık etmektir. Akciğerin kıvrımları açılıp yayılırsa, bir tenis kortu kadar alan ediyor. Her nefeste alınan havaysa o koca alanda, tenis topu kadar ancak geliyor. İnsana ne çok nefes lazım? Beyin orta boy bir sini genişliğinde yüzeye sahip, bir düşüncenin hiç denecek kadar yer işgal ettiğini varsayarsak, havadan daha fazla insana düşünce lazım! Zihindoluluk Başlığı mindfulness'ın karşılığı olarak kullandım. Zihindoluluk, basitçe hiçbir yaşam sürecini kaçırmadan, yaşamla interaktif kalarak, yaşadığımız döneme karşı sorumlu ve akıl dolu hareket etmek demektir. Bu bir hedeftir, buna ulaşabilmek için şimdiyle dolmak, geçmiş ve geleceği şimdi için kurban etmek önemlidir. Peki neden şimdi? Çünkü şimdinin geriye ve ileriye doğru uzantıları somut anlamda hayat değildir, onlar iz ve gölgedir. Evet geçmişle gelecek vardır, ama onlar ancak şimdinin zihniyle anlaşılan, bugünün elleriyle yoklanandır. Hangimiz geçmişi bugün, dünü yaşadığımız çocukluğun gözüyle görüyor, hangimiz geleceği, yaşayacağımız yaşlılığın zihniyle anlıyoruz? Şimdi, şüphesiz acıdan ibaret değildir, ama daha çok acı içerir. Bugünden bakıldığında geçmiş ve gelecekte acı yoktur. Çünkü, geçmişin acısı artık acı değil, dayanıklılığımızla bize övünç veren bir anıdır. Gelecek için söyleyeceğimiz de odur ki, kimsenin hayallerinin içinde acı olmamıştır, varsa bile onlar, başkasından şefkat toplamaya ve narsist bir ruhu doyurmaya dönük aldatmacalar, beyni bedeni "hamhalat" biçimde var etme çabalarıdır.

6 Oysa ben zihni düşünce ve sorumlulukla doldurmak peşinde beyni nasıl harcarız onun derdindeyim. İnsanı yaksan, sonra külünü eleyip elementlerini toplayıp satsan 38 YTL ediyor; zihni dolu değil de zihni külse insanın ucuza gidiyor! Diyebilirsiniz ki, bunları konuşmak boşuna, zihnikül kim var ki aramızda. Var: 8 yaşındaki çocuğunu, tecavüz edilir korkusuyla, fermuarından asma kilitle kilitleyip okula öyle gönderen annelerimiz ve tuvalete okulda pantolon yırtılarak sokulan çocuklarımız var bizim (Özen Ş, Anadolu Psikiyatri Dergisi 7:121, 06) İkinci olarak zihindoluluk, derin biçimde farkında olmak, her olayı şuurla karşılamak demektir. Bu, olayları neden sonuç bağlantıları kurarak algılamanın ve tekrarlayan olaylarda bir varsayım yaratmanın önünü açar. İlk farkındalık ikinci olayı, birinci varsayım bir düzine yaşamı anlamamızı kolaylaştırır. Biraz karışık olsa da söylediklerim, O. Wilde'dan bir hatırlatmayla zafiyetim konusunda vereceğiniz hükmün önüne geçmek isterim: Bilim çok az saf olup, asla basit değildir. Zihindolu bir yaşamda, yaşamın olgunlaştırdığı kararlar vardır, hamlığın zorladığı hükümler değil. Kahil bir insanda olması gereken kabullenmedir; kabullenme hüküm vermemenin abartılmış halidir aslında. Reddetmeleri sıklaştırırsak hüküm vermiş, hüküm vermeleri yok edersek kabullenmiş oluruz. Bir yaşam, şimdi olup biten her şeyi kabullenecek bilgeliğe, geçmiş ve gelecek için verilecek her hükme direnecek güce sahipse muhteşemdir. Hüküm vermek, kendini değil nesneyi değiştirmek, yaşama haksızlık etmektir. Kabullenme ise dünyanın karşısında kendine haksızlık etmek, kendini değiştirmektir. Dünyayı ancak çok fazla anlayabilenler kendilerini değiştirmeye razı olmaktadır. Buna karşılık besinin geçtiği yolları fark ederek, beslenecek bir ortamın kolay yaratılamadığı savanlardan kalkıp, bağırsağa yerleşmiş bazı mikroplar mesela, insana sindirim için yardım ederken, kendileri de kolay besine ulaşmaktadır. Mikrop dünyayı bir kayadan farklı olarak kendine yetecek alçakgönüllülükte anlamış, insanla ortaklık kurmuş, kendini değiştirmiştir; ama insanın da, besin yollarını doyurmaktan öte geçerek, dünyayı bir mikroptan daha fazla anlamaya, zihnini daha fazla doldurmaya ihtiyacı vardır! Anlamak ve değişmek kendine haksızlık etmekse, doğru dürüst bir yaşamı bu dünyada, ancak kendine haksızlık ederek kurabilir insan! Ayrıca zihni yaşamla doldururken, kendinden ve bedeninden onu özgür tutabilmek önemlidir; mesela aşk, hastalık ve hırs zihindoluluğuna engeldir, onlar zihni insanın kendisiyle ve bedeniyle doldurması demektir. Halbuki zihindolulukta hiçbir sürece bağlanmamak, onlara sadece dokunmak esastır. Sonuç olarak zihinde düşünceler akmalıdır ama bunların bir düşünürü olmamalıdır

7 Bir parça sessizlik taşıyın: Bütün dikkatinizi sessizliğe yöneltin. Tabii bunun için önce sessiz bir köşe seçmeniz gerekiyor. Sonra konsantre olun. Sessizliğin size geldiğini anlayacaksınız, onu dinleyin. Sonra da bu sessizliği gittiğiniz her yere götürün. Zaman harcayın: Çok çalışan insanlar hiçbir zaman eğlenceli aktivitelerle vakit geçirmezler. Fakat, çok çalışan insanlar için eğlenceli geçirilen zaman, harcanmış vakit sayılmaktan çok uzaktır. Nefesinizi dinleyin: Nefesinizin sesine konsantre olduğunuzda, soluk alıp verdiğinizi gerçekten duyduğunuzda, kendinizi son derece huzurlu hissedeceksiniz. Bunun için derin soluklar alın. Ve bir çiçeği kokladığınızı hayal ederek nefesi içinize çekin. Vakti gelince endişelenin: Endişelerin çoğu gelecekle ilgilidir. Birçoğu asla gerçekleşmeyecek olayların etrafında dönüp durur. Bu nedenle yaşadığınız zamana konsantre olun. Böylece gelecek, kendi başının çaresine bakacaktır. Nane için: Eğer daha uyarıcı olan kahve veya siyah çay içmeyi tercih ediyorsanız, sakinleşmeyi unutun, boşa harcanan zaman demektir. Ya da nane çayı gibi bitkisel çayları tercih ederek sakinleşmeye yardımcı olun. Hassas ayakkabılar giyin: Herhangi bir refleksolojist size gerçek rahatlamanın ayaklardan başladığını söyleyecektir. Açıkça görülüyor ki, rahat ayakkabılar giymek, hiç ayakkabı giymemiş olmak kadar rahatlatıcıdır. Her şeyin içinde en iyiyi arayın: İnsanlarda ve olaylarda en iyiyi aramayı alışkanlık haline getirin. Bu basit yaklaşımın sizi sakinliğe götürecek iyimserlik ve pozitiflik yarattığını anlayacaksınız. Tara ve tarat: Birinin saçlarını taramak için vakit ayırın. Daha iyisi, kendi saçlarınızı tarayın veya başkasına taratın. Yavaşça, metotlu ve uzunca. (Taramak birkaç sakinleştirici akupresür noktaya temas ederek mesaj etkisi yaratır ve tekrarlanması daha çok işe yarar.) İnsan olduğunuzu düşünün: Kusursuz ve mükemmel olmayı başkalarına bırakın. Ne olduğunuzu, kim olduğunuzu düşünün ve bulunduğunuz halden mutlu olun, sonuç olarak daha rahat olacaksınız. Çocukları izleyin ve ders alın: Çocuklardan sakinlik (huzur!) dersi alın: Onların her anlarını, nasıl sadece ve sadece o anın zevki için yaşadıklarını seyredin. Kendinizin de böyle olabileceğinizi düşünün. Sakin düşünün: Sakin düşüncelere sahip olun. Sakin manzaralar hayal edin, sakin sesleri anımsayın ve ne hissedeceksiniz tahmin edin, bakalım. En iyisi tahminle vakit geçirmeyip hemen uygulamaya başlamak. En iyisi de bir deniz kenarında engin suları seyretmek. Denizin olmadığı yerde gökyüzünün derinliklerine bakabilirsiniz. Portakal çiçeği spreyleyin: Bir bardak maden suyuna 3 damla portakal çiçeği yağı ekleyin ve rahatlama ihtiyacı hissettiğinizde etrafa bir sprey ile sıkın.

8 Beyaz giyinin: Giydiğiniz giysilerin nasıl hissettiğiniz yönünde ciddi etkileri vardır. Bedeninizi sıkmayan rahat giysiler, doğal kumaşlar ve açık renkler hep sakinleştirir. Bu yüzden yogiler hep beyaz giyerler. Sahip olmak ile yaşamak arasındaki farkı tanıyın. Bebek gibi uyuyun: Uykunuzu engelleyen her şey kahve, kola, alkol sakin olabilme yeteneğinizi engeller. Bunları içmek yerine ihtiyacınız olduğu kadar uyuyabilmek için gereken ne ise onu yapın. Gülümseyin: Gülümsemek yüzünüzdeki başlıca bütün kasları gevşetir. Aynı zamanda kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olacak müthiş bir etki yaratır. Daha az nefes alın: Oldukça rahatlamış bir insan dakikada sadece 5-8 defa nefes alır. Nefesinizi bukadar düşürdüğünüzde çabucak rahatlayıp gevşeyeceksiniz. Güzellik saçın: Hayatta nereye giderseniz gidin, ne yaparsanız yapın, bir parça güzellik katmak için gayret edin veya zaten varolan güzelliği geliştirin. Biraz gözyaşı dökün: Ağlamanın hem duygusal, hem de fiziksel rahatlatıcı bir yanı vardır. Günbatımını hayal edin: Günbatımları bazen hüzünlü olmalarına rağmen her zaman huzurludurlar. Ve pembe olanları daha da huzur yüklüdür. Cumartesi olduğunu hayal edin. Değişin: Gergin durumlarla başa çıkmanın iki yolu vardır, ya onları değiştirirsiniz ya da onlara bakış açınızı değiştirirsiniz. Bakış açınızı değiştirmek daha zordur, fakat kişiyi aydınlatır. Kol saatinizi satın: İşte, en çarpıcı sakinleştirici. Hiç saatinizi çıkarttığınız zaman ne kadar sakinleştiğinize dikkat ettiniz mi? Zaman zaman saatinizi çıkartın ve zamanın baskılarından kurtulun Dın ınanxına vbeynin tepkisi Tanrı inancı beyinde 12 ayrı bölümü eşzamanlı harekete geçiriyor. Tanrı inancı söz konusu olduğunda, beyinde en faal olan bölüm ise romantizm ve anaçlıktan sorumlu kaudat nükleus Bilim insanları, Tanrı inancı ve benzeri ilahi güçlere yönelmenin insan beyninde belli bir bölümden kaynaklandığını var sayıyordı. Ancak yeni bir araştırma, beyinde özel bir bölümden ziyade Tanrı inancının beynin farklı bölümlerinin eşzamanlı ortaklaşa

9 devreye girmesinden kaynaklandığı savunuyor. Bu teze göre, insanın kendinden aşkın bir güce kavuşma dürtüsü için özel bir bölüm yok Araştırmayı yapan University of Montreal profesörü Mario Beauregard, amaçlarının ilahi düşünceyle ilgili sinir sisteminde somut bir bölgenin olup olmadığını incelemek olduğunu, böyle bir bölgenin olmamasının insanların inançlarını zedelemeyeceğini vurguladı. Beauregard, tanrı inancına mahsus beyinde tayin edilmiş bir bölüm bulunmadığını, aşkın bir güce kavuşma duygusunun duygulanma, varlık bilinci ve vücut farkındalığı gibi odaların birbirleriyle ilişkisinden kaynaklandığını dile getiriyor. RAHİBELER DENEY OLDU Yapılan deneyde araştırmacılar, yaşları 23 ile 64 arasında değişen rahibeleri denek olarak kullandı. Deneyde rahibelere dini konularda duyguları ve tanrıyla ilişkili yaşadıkları en ilahi olay sorulurken, beyinleri özel bir tarayıcıdan geçirildi. ROMANTİZM VE TANRI? Bilim insanları, bu soruya yanıt verilirken beyinde meydana gelen nörolojik değişimleri, beynin olağan haliyle kıyaslamak için rahibelere bir insanla yaşadıkları en duygulandırıcı anı anlatmalarını istedi. Tanrı ile ilgili sorulara yanıt verirken, beynin aşkla sorumlu bölgesi en faal durumuna geliyor. Deneyde, mistik anı betimlenirken beyinde 12 ayrı bölümün aynı anda faaliyete geçtiği ortaya çıktı. Tanrı veya benzeri ilahi kavramlarla ilgili konuşmada, rahibelerin mutluluk, romantik aşk ve anaçlıktan sorumlu kaudat nükleus adlı beyin odasının normalin üstünde işlediği gözlemlendi. Uzmanlar, bunu Tanrı inancının Tanrıya inanan rahibelerde mutluluk yarattığı şeklinde yorumladı. Araştırmayı değerlendiren İngiltere nin önde gelen Katolik ilahiyatçılarından Papaz Stephen Wang, çalışmanın insan beyin ile ruhsal deneyimler arasındaki ilişkiye ışık tuttuğunu, ancak dinsel inancın ve dua etmenin salt olarak beyinde gerçekleşen bir nörolojik olay değil, ruhsal bir fenomen olduğunu savundu Beyın ve hafıza ile iglili LK GÜN Gerekeni, gerektiği anda ve yerde hatırlamanız için, belleğin (hafızanın) sihirli gücü: Sıradan bir insan, belleğinin sadece % 10 unu kullanabilir. Bununla birlikte içimizde zihinsel gücümüzden % 100 yararlanmamızı sağlayacak bir yetenek uyumaktadır. Hafıza, hiç ara vermeden, sürekli çalışan zihinsel bir mekanizmadır. *Verimli bir hafıza yoksa, çok şey yapılmadan kalır. *Verimli bir hafıza yoksa, birçok önemli hedefe ulaşılamaz. *Verimli bir hafıza yoksa, hayatın değerli diye sunduğu şeylerin büyük kısmı yitirilir. Her şeyden önce bellememiz gereken bir gerçek: Kötü Bellek Yoktur! İyi ve kötü diye bilinen belleklerin tek farkı, hatırlama teknikleridir. Bu kitapta da anlatılan hatırlama tekniklerinden başka birşey değildir. Belleği yaşanmış, işitilmiş ve okunmuş olan her şeyi sayısı hesapsız çekmecesi bulunan dev bir dolaba benzetebiliriz. Kullanacağımız bilginin çekmecesini açar, yardımcı bilgilerle destekleyebiliriz. Bir şey zihinde ilgi alanına göre kalır veya kalmaz. Mesela, dün veya herhangi bir zamanda sokağa çıkmışsınızdır. Yolda tanıdık bir kimseye rastladınız mı? Rastladıysanız, bu tanıdığınız nasıl giyinmişti?

10 Yolda bir kimseyle konuştunuz mu? Ne üzerine konuştunuz? Herhangi bir mağazanın önünden geçtiniz mi? Vitrinine neler konmuştu? Vereceğiniz cevapları iyice düşünün ve her ayrıntıyı hatırlamaya çalışın. Beyninizin ilginç bir işleme tarzı açığa çıkacaktır. Beyninizde kalan ilgi alanınıza giren olaylar olduğunu göreceksiniz. Bundan sonraki her bölümde (kitapta gün deniliyor), bellek gücünüzdeki % 10 luk artışı göreceksiniz Şu ana kadar sıradan bir insanın belleğine sahipsiniz. % 100 % 90 % 80 % 70 % 60 % 50 % 40 % 30 % 20 % 10 Normal verim İKİNCİ GÜN: Bu bölümde iyi bir belleğe giden yolda iki önemli işaret taşını göreceğiz. Hayatta yaptığımız herşeyin bir nedeni, bir gerekçesi vardır. Verimi yüksek, güçlü bir belleğe giden bu yola çıkmamızın gerekçesi ne? Hatırlarsanız, yazarımızın gerekçesi para kazanmaktı. Bunun için hiç de bilmediği boks alanında bir yarışmada binlerce dolar para kazanmıştı. Gereç, otomobilinizin deposuna koyduğunuz benzin gibidir. Yani sizi harekete geçirecek, güç verecek kaynaktır. Sonra sadece istemek kalır. İstemeniz marş motorunuzdur. Motor çalıştı mı, beyin motoru harekete geçer ve isteğiniz gerçekleşene kadar stop etmeyecektir. BELLEK, GEREKÇENİN ŞİDDETİ ÖLÇÜSÜNDE GELİŞİR Bu cümleyi bir defa daha okuyun. Yüksek sesle okuyun. Şimdi kitaba bakmadan tekrarlayın. Sonra da kaleminizi alıp bu cümleyi yazın. Verimli bir bellek için sadece tekrar yeterli değildir. Mesela, telefonunuzu günde kaç defa kullanırsınız? Numaratörü kaç defa çevirirsiniz? Cevabınız defalarca olacaktır. Peki, numaratörün iç tablasında harfler var mıdır? Varsa, büyük harfler mi? Küçük harfler mi? Renkleri ne? Defalarca bakmış olmanıza, ve defalarca kullanmış olmanıza rağmen bu soruları doğru olarak cevaplayacağınızı sanmıyorum. O halde hafıza için sadece tekrar bir işe yaramaz. Tekrar, gerekçeyle anlam kazanır. O halde belleğin ikinci temel kuralı: Gerekçe + Tekrar = Bellek Sağlamlığıdır. Bellek motifini hiçbir zaman gözden kaçırmayanlar, sadece onlar amaçladıkları hedefe çabuk, kolay ve olabilecek en büyük başarıyla erişebilirler. Onun için aşağıdaki noktaları içeren açık listeler yapmanız lazım. 1-Verimi yüksek bellek için nedenleriniz? 2-Mükemmel bellekten beklediğiniz yararlar? Bunları bir kağıda yazınız. Bu kitapta Yazınız! denilen yerler yazılmazsa, başarılı olunamaz. Belleğin üçüncü temel kuralı ise: Hatırlama yeteneği ne kadar zorlanırsa, sağlamlığı da o kadar gelişir. Ayrıca yakın hedefler de bellek eğitiminde önemlidir. Şunu asla unutmayınız: Bellek gerekçeye göre gelişir. Gerekçe + Tekrar = Bellek Sağlamlığı Hatırlama tekniğinin zorlaması. %50 %40

11 %30 %20 Bellek gerekçesi %10 Normal verim ÜÇÜNCÜ GÜN: Verimli bir bellek için üçüncü adım keyfe bağımlılığı ve bağımsızlığı bir kenara bırakıp hedefe yürümektir. Ah! Şu anda keyfim hiç yerinde değil. Birşey yapamam! Bugün çalışmak hiç işime gelmiyor Şimdi başka şeyler yapayım daha iyi Bu bahanelerin her biri işten kaçmaktan başka birşey değildir. Ertelemek her ne sebeple olursa olsun, güvensizlik oluşturur. İsteksizlik şu andan itibaren özür olarak değerini kaybetmiştir. İş yapmanın keyifle bir bağlantısı yoktur. Çalışmaya hiç de hevesli olmadığınız günlerde de önemli işler yapmış, buna karşılık yataktan kalktığınız zaman bazı günler hiçbir işe başlayamadığınız olmuştur. İnsanın keyfinin olup olmaması bağlayıcı değildir. Bu ruh haletini yenebilirsiniz; ama nasıl? İlk Adım: Gelgeç hedeflere hedef olmayınız. Çünkü bunlar zaman öldürme canavarından başka birşey değildir. Bellek gücünüzü artırmak istiyorsanız, işinize hemen başlamalısınız. İkinci Adım: Her işe derhal girişin. Girişmek istediğiniz işe hemen girişmezseniz, kaybedersiniz. Erteleme (1 dakika bile olsa) yarın bir saat oluverir. Unutmayınız: Her İşe Derhal Girişiniz. Üçüncü Adım: Başladığınız her işin sonunu getiriniz. şimdiye kadar yaptığınız şeylerin üstüne yatmanız için çok erken. Bütün benliğiyle bu üç kurala göre hareket eden asla keyfinin kölesi olmayacaktır. Özürlerin en göze çarpanı: Öğrenmek beni yoruyor! Yorulan beynimden arada bir istirahatı esirgememeliyim. Nice insanlar, durmuş ya da yorgun düşmüş beyinden yakınırlar. Oysa böyle birşey yoktur. Bellek dorukları yani hatırlama günün hangi saatinde olduğu, kişisel tecrübelerle bilinebilir. Psikoloji deneylerinin neticesi, saat ile arasında hatırlama gücünün ikinci doruğuna çıktığını saptamıştır. Birinci zirve uyandıktan sonraki 2 saattir. Keyif bağlılığından kurtaracak en güvenilir araç, bedeni rahatlatacak koşullardan sakınmaktır. Başarıda doruk noktasını amaçlamak için kumaştan kaplaması olmayan bir iskemleye oturmaktır. Bedensel gevşeme keyif canavarının en büyük müttefiğidir. Rahat bir ortamda yapılan bir toplantının konforun azaltıldığı bir ortamda yapılan toplantıdan daha verimsiz olduğu araştırmalarla ve tecrübelerle sabittir. %30 keyfe gem vurmak %20 Bellek gerekçesi %10 Normal verim DÖRDÜNCÜ GÜN Hatırlanacak şeye anlam kazandırın. Unutmayınız: *Herşeyin bir anlamı olmalıdır. *Tutamak noktaları bulun ve bunlardan yararlanın *Anlam ne kadar büyük lorusa, bellek de o kadar iyi olur. *Tutamak noktalarınıza daha derin anlamlar verin. *Herşey anlam kazanabilir. Yeter ki zihinde tutmak zorunluluğunu hissedin. Bu bir makinenin seri numarası, telefon numarası vs. olabilir. Örneğin: rakamı nasıl anlam kazanır. 2(+1)= 3(+2)= 5(+3)= 8(+4)= 12 Mesela:

12 Şemsiye: 1 (Her zaman bir çubuklu olur) Ayakkabı= 2 (Her zaman bir çift yani iki tane olur) Pasta çatalı= 3 (Her zaman üç dişli olur) Oyun masası= 4 (Her zaman dört ayaklı olur) Eldiven= 5 (Beş parmaklı olur) Sıraya koyarken sıranın mana ile alakasına dikkat edin. Ya da manav için hazırladığınız, armut, elma çilek, bamya, fasulye, dereotu,ceviz alacaksınız. Kolayca akılda kalması için Armut:A Bamya:B Ceviz:C Dereotu:D Elma:E Fasulye:F Başka türlü de düzenleyebiliriz: Mesela, Ekmek, Salam, Makarna, Ampul, limon alacaksanız: Salam Ekmek Limon Ampul Makarna gibi bir sıralama yapabilirsiniz. Yapacağınız iş alacağınız şeylerin sadece baş harflerini hatırlamanız yeter. Bir telefon numarası Bu ikinci dünya savaşının başlangıç tarihidir. Daha kısa bir numara: Kristof Kolomb un Amerika yı keşfi (Ne demektir? 2x2=4) 3618 (Ne demektir? 3.6=18) 2468 (Ne demektir? ) 2173 (Ne demektir? 21:7=3) Bir tekstil firması modelleri her defasında bir kodla ifade etmeyi keşfetti. T.B= Taş bebek M.T=Makineli Tüfek M.K=Monte Kristo gibi. Aşağıda 10 maddelik listeler göreceksiniz. Bu listeleri iyice okuyun sonra kitabı kapatıp sıralarını bozmadan yazmayı deneyin. Liste A Liste B Liste C 1-BU1-KIZ1-OTOMOBİL 2-KÜÇÜK2-OYNUYOR2-KİTAP 3-KIZ3-BEBEK3-GÖK 4-BUNLA4-ENTARİ4-YİYECEK 5-UZUN5-ÇORAP5-İŞ 6-TAŞLI6-PAPUÇ6-AĞAÇ 7-YOLU7-ŞAPKA7-YARDIM 8-KOŞARAK8-ARABA8-İSKEMLE 9-EVE9-DİNGİL9-TAŞ 10-GİTMİŞ10-TEKER10-GÜĞÜM Bu listeleri zihinden yazıp, yazamadığınızı kontrol edin ve sonuçları karışlaştırın. Birinci liste kolaydı. İkinci dizide biraz daha zorlandınız. En zoru muhakkak ki üçüncü gruptu. Ya şöyle nasıl? Bu kız bebeğiyle oynuyor, ona bir entari, sonra da çorap pabuç, şapka giydiriyor ve bebeğini bir dingili ve bir tekeri eksik arabaya oturtuyor. Daha kolay değil mi? Çünkü kelimelere manalar verdik ve birbirine bağladık. Peki C listesi:?

13 Onu da Otomobil-kitap, gök-yiyecek, iş-ağaç, yardım-iskemle, taş-güğüm gibi ikililerle yazalım. Bir de ritimle deneyin. Önce D sonra E listelerini başlama ve bitim saatlerini yazarak deneyin Başladım...Şimdide E listesine anlam LİSTE D LİSTE E katmayı deneyin 1-Deriz1-Gü1-Gü1-Gü+zel 2-Ev2-Tü2-TÜ2-Tü+nek 3-Yol3-Bü3-Bü3-Bü+tün 4-Ak4-Pen 5-Gök5-Ke 6-El6-Si 7-At7-Di 8-Eş8-Yo 9-Taş9-Za 10-Dil10-Ka Bitirdim... Görüldüğü gibi bu şekilde daha kolay anlaşılır ve zihne çabuk nakşolunur. Burada önemli olan hatırlamak değil, sırasıyla hatırlamaktır. Bir de tutamak noktası metodunu deneyelim: 1- Ben Bir tek kişi demektir; beni kendimi amaçlıyor= ben 2-Ayakkabı=Her zaman bir çift giyilir= iki 3-Şey=Her şeyin iyisi üçtür= üç. 4-Masa=masanın dört ayağı olur= dört 5-Parmak=Her elin beş parmağı olur= beş 6-Cadı=Çok sevilen bir çocuk masalı: Sabah tam altıda gelir= küçük tatlı cadı 7-Hafta=Her hafta yedi gündür= yedi 8-Gece=Geceler sekizde başlar= sekiz. 9-Sinema=Sinemaların saati genellikle dokuzdur= dokuz 10-Zenci=On küçük zenci ünlü bir kitaptır, oyundur= on Kapatıp kavramları zihinden doğru sırasıyla söylemeyi deneyin. Daha kolay söyleyiverdiniz. Niçin? çünkü anlam kazandırdınız. Peki bu 10 kelimelik listeyi hayatta nasıl kullanacağız? Bir insanın günlük programı şöyle olsun: saat 9 saat 10 BERBER saat 11 saat 13 GÖZ DOKTORU saat 14 SEYAHAT ACENTASI, TATİL İÇİN BİLET saat 16 BEDİR DE AKŞAM ÇAYI. Saat zenci-10-küçük zenci-zenci kıvırcık saçlı-saç- berber saat 13-Yani saat 1-1-ben-bekleme odasında yalnız-doktor-göz doktoru-saat 14- saat-2-2-ayakkabılar-ayakkabılar oda kapısının dışında-otel-tatil-seyehat-seyehat acentası-bilet. saat 16-yani 4-4-masa-masada çay-bedir de çay. Bunun tersi de yapılabilir. Göz doktoru-doktor yardım eder. Kime?-bana-bu benim-ben:1:saat-13 gibi. Artık randevularınızın karmakarışık olacağını zannetmiyorum. Bu metod bir konuşma hazırlarken de kullanılabilir. Konunun ana başlıkların anlamlı terimlerle destekler ve unutmayacağımız noktaları konuşma bölümleri yaparız. Başka bir hatırlama tekniği de kafiyeli kısa ve manzum şiirlerdir. Abraham Lincoln un yardımcısı kimdir? Şu andan itibaren hiç unutmayacaksınız Hamlin i. Bir diğer teknik de bildiğimiz olaylarla bağlamaktır. Telefon numaraları, katalog numaraları bu yolla akılda tutulabilir Ridaniye Zaferi Almanya da ihtilal 1879= (eksi)100= = 1879 gibi Bir başka yöntem de hatırlanacak şeyi geçici olarak canlandırmaktır. Dramatize olaylar da ayrıca kalıcı olaylardır. Siyah fona yazılmış beyaz yazılar, beyaz fona yazılmış siyah yazılardan daha kalıcıdır. %40-Tutamak noktaları %30-Keyfe gem vurmak %20-Bellek gerekçesi %10-Normal verim.

14 BEŞİNCİ GÜN Hiç unutmayın: *Kendinize bir hedef seçin *Bu hedefi hiç gözden kaçırmayın *Son amacınızı kendinize ara hedefler belirleyerek en hızlı biçimde izleyin Planın taslak halinden fiil haline dönüşmesinin ilk şartı hedeftir. Bu kitabı niçin okuyorsunuz? Belleğinizi geliştirmek için o halde birinci hedef bu. Peki bu parlak hafızanızdan nasıl yararlanacaksınız? Bunu ancak kendiniz cevaplayabilirsiniz. Hedefte kararlı olmadan, hiçbir girişimde başarılı olunamaz. Onun için apaçık bir hedef seçin ve bu hedefe ulaşmak için bütün size yardım edecek, destek olacak şeyleri bir kenara yazın. Hedefe yaklaştıkça heyecan artar ve hedef sizi çekmeye başlar. Yani hedefin çekim gücü vardır. Kendinize ara hedefler bulun ve bu yolla vitesi hiçbir zaman boşa almayın. Bazen hiçbir şey düşünemez, yapamaz hale gelirsiniz. Unutmayın beyin hiçbir zaman yorulmaz, işlevini sürdürür yani siz vitesi boşa çıkartsanız dahi, bellek çalışıyordur. Kendinize ara hedefler bulmakla hem hızınızı üçe katlar hem de vitesi hiç boşa atmazsınız. Varsayalım ki İngilizce öğrenmek istiyorsunuz. Kafanıza koyduğunuz bu amacı her gün 10 kelimelik bir listeyi ezberlemekle gerçekleştirebilirsiniz. Her kelime grubunun ezberinden sonra belleğin daha hızlı ve güvenilir çalıştığını fark edeceksiniz. % 50-Hedef belirlemek % 40-Tutanak Nokt. % 30-Keyfe gem % 20-Gerekçe % 10-Normal ALTINCI GÜN Hiç unutmayın. Kendini ödüllendirme, bellek gücünü artırır. Kendini ödüllendirme geriye hatırlama için zaman ortaya çıkarır. Geriye hatırlamanın etkisi bellek verimini yükseltir. Her başarı zaten bir ödül olmakla birlikte ödüllendirme başarının artması demektir. Bir işe başladığımızda bizim kaçamak yaptığımız işler esasında birer ödüldür. Yani ödüllendirmek için çok masrafa hiç gerek yok. Sizin dikkatinizi dağıtan sebepler ne ise o sebeplerle kendinizi ödüllendirebilirsiniz. Bir fincan kahve, çay, telefon görüşmesi, sohbet birer ödüldür. Yapılan her işten sonra böyle bir ödülü hakettiğinizi unutmayın. Fakat bu ödül faslı, dikkati azaltmamalı. Mesela; iki bölüm olan tarih kitabının birinci bölümünü bitirip sinemaya gitmek ödül değildir. Çalışmanızı tümüyle tehlikeye sokan etkili bir dağınıklıktır. Yani ödüllendirme sizi oyalamaya iterek. Çalışmayı önlememeli. Ayrıca ödülü geciktirmemelisiniz. Mesela; bu bölümü okuduktan sonra bir fincan çayı ödül koymuşsanız mutlaka bir saniye bile geçirmeden o çayı için; ama kesinlikle bir saniye önce değil. Çünkü gecikince ödülün etkisi azalacaktır. Ödüllendirmenin sınırı olmalı, hiçbir şekilde çalışmayı kesintiye uğratmamalıdır. Sonunda, doğru verilmiş kısa dinlenme araları zihinsel çalışma sonuçlarını hissedilir derecede iyileştirir. Bu kısa arada geriye hatırlama vardır. Geriye hatırlama ile insan öğrendiği bilgiye yardımcı geçmiş yaşantısından o an öğrenmediği bilgileri hatırlayabilir. % 60-kendini ödüllendirmek YEDİNCİ GÜN Hiç unutmayın: *Aralama tekniği geriye hatırlamanın etkisini artırır. *Aralama tekniği ile geriye hatırlama, bellek verimini yükseltir. *Birşeyi sadece kısa süre için bellemek istemenizin dışında, asla beyninize tıkarcasına ezberlemeyin. Aralama tekniği isimler, listeler ve mekanik biçimde belleklenen şeylerde işe yarar. Mesela aşağıdaki listeyi ezberlemeye çalışın. 1-Şu andaki politik durum 1-Atom enerjisinin kullanma olanakları 2-İç Politika 2-Savaşta kullanılması 3-Uluslarası ilişkiler 3-Yok edici özelliği 4-Devlet başkanının yetkileri 4-Barışçı amaçlarla kullanılması 5-Anayasa değişikliği için öneriler 5-Atom enerjisi ve geleceğin dünyası Bu listeyi bir defa okuduktan sonra hepsini hatırlayana dek iki listeyi de ezberleme zamanınızı not ettiğinizde ikinciyi daha hızlı ezberlediğinizi göreceksiniz. % 70- Aralama tekniği SEKİZİNCİ GÜN Hiç unutmayın: *Kuşbakışıyla canlı bir genel izlenim edinin. *Bütünü mantıklı, organik ve zihne kolay giren parçalara bölün.

15 *Her parçanın kendi içinde bir bütün oluşturmasına dikkat edin. *Tek tek parçaları, düşünce bağlantısı yasasına göre birbirleriyle birleştirin. Bir manzumenin ezberini küçüklükten beri hep kıta kıta yapardık. Ama en etkili yol o değilmiş. En etkili olanı bütüne bir kuşbakışıyla bakmak kıtalararası bağlantıyı kurup zihinde bir harita çizmekmiş. Öbür türlü hergün bir kıtasını ezberlediniz şiiri birgün okumanız gerektiğinde beyninizin stop edişini çok görmüşsünüzdür. Bu konuda yapılan birçok deney bütün metodu nun kullanılmasının, parça metodu na oranla öğrenen kimseye yüzde yirmi bir zaman kazandırdığını kanıtlamıştır. Bellek malzemeniz (mesela bir şiir) kısa ise bütün olarak öğrenin. Ama uzun bir ödev ise o zaman ödevi kuşbakışı gözden geçirin ve bölebildiğiniz en büyük parçalara bölün. Ancak bu bölünmeler de parçalar birbiriyle anlamlı olmalı.başta verdiğimiz dört parça,bütün kuralını da öğrendikten sonra verimi yüksek bellek hedefine sadece iki adım kaldı. % 80-Kuşbakışı. DOKUZUNCU GÜN Uz okuma: İnşad da denilen kelime ve cümlelerin vurguların, anlamlarını belirterek ve dinleyiciyi duygulandırmayı amaçlayan yüksek sesle okuma. Ezbere okunan parçayı uzun süre bellekte tutmak için, tekrar tekrar okumakla yetinmeyip, her tekrardan sonra yüksek sesle söyleyip akılda ne kadara kaldığını kontrol edin ve bu yüksek sesle okumayı bir uz okumaya dönüştürün. Uz okuma: 1-Zaman kazandırır. 2-Ezberlemekte zorluk çekeceğiniz parçaları anlamanızı sağlar 3-Kalıcı bir hafıza izlenimi oluşturur. Uz okumanın zaman kazandırdığı da deneylerle ispat edilmiştir. Hafızadan bütünüyle yararlanmak isteyen, dikkatli gözlem yapmak zorundadır ve bütünü anlamak zorundadır. Okunacak metni yüksek sesle okumak sizi verimi yüksek belleğe bir adım daha yaklaştıracaktır. Bu yolla görsel nitelik, işitsel nitelikle tamamlanır. Yüksek sesle okursanız zihinsel izlenimler canlanır. Kelimeler vücut kazanır. Bellenecek şeyi önce hafif sesle, sonra da yüksek sesle okuyan ve bunu uz okuyuşa dönüştüren kişi daha sonra hatırlamak durumunda kaldığında gerekeni yapmış demektir. Eğer ortam uygun değilse bu durumda bir kalem alıp bellenecek şeyi yazın. Bu da ikinci en iyi yöntemdir. % 90-Yüksek sesle okuma metodu. ONUNCU GÜN Hafızanızın gelişiminde son menzile, insan zihninin en garip yeteneklerinden birini yardıma çağırmakla varılacak. Bu yetenek unutmaktır. O halde verimli bellek için son kuralı Belleğinize önemsiz şeyleri yüklemeyin. Onları unutun. Önemli şeyleri dahi hatırlamada güçlük çekmenizin sebebi bilincinizi zorlayan başka düşünceler tarafından rahatsız edilmesidir. Belleği önemsiz şeylerden temizlemenin en iyi yöntemi tekrarlama ve uz okumaya dayanan öğrenme metotlarıdır. Eğer okuduğunuz veya duyduğunuz şey önemsizse, o zaman her türlü tekrarlamadan kaçının Ivır-zıvır şeyler önemli olanların yolunu tıkayarak hatırlama yeteneğini zedeler. Kasıtlı unutma, güvenilir bir belleğin temelini kurar. HİÇ UNUTMAYIN: *Kasıtlı unutma, kusursuz belleğin anahtarıdır. *Zihninize önemsiz şeyleri yüklemeyin *Önemliyi hatırlamak için doğru unutmayı öğrenin % 100Kasıtlı unutma % 90Yüksek sesle okuma metodu % 80Kuşbakışı % 70Aralama tekniği % 60Kendini ödüllendirmek % 50Hedef belirlemek % 40Tutamak noktaları % 30 Keyif e gem vurmak % 20Bellek gerekçesi % 10Normal verim

16 Kaynak Dr. Joyce BROTHERS, Edward P.F.EAGON İnsanlar anlamsız şeyler söyler ve yaparlar. İnsanlar hasta olurlar. Arabalar bozulurlar, bir şeyler olur, bütün planlarımızı alt üst eder. Trafikte bir sürücü canımızı sıkabılır... Bu %10'luk kısım tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşir. Diğer %90'lık kısmı olaylara yaklaşımınızla kendiniz belirlersiniz. Örneğin ailenizle kahvaltı yapıyorsunuz. Kızınız, kahve fincanına çarpıyor ve bir fincan kahve gömleğinizin üzerine dökülüyor. Biraz önce olan bu olay üzerinde hiçbir kontrolünüz yok. Sonradan olacaklar ise sizin davranışınıza göre belirlenecek. Kahveyi üzerinize döktüğü için kaba bir şekilde kızınızı azarlıyorsunuz. Kızınız üzülüyor ve ağlamaya başlıyor. Kızınızı azarladıktan sonra eşinize dönüyor ve kahve fincanını masanın kenarına çok yakın koyduğu için eleştiriyorsunuz. Bunu kısa bir sözlü tartışma takip ediyor. Öfkeyle üst kata çıkıyor ve gömleğinizi değiştiriyorsunuz. Aşağıya indiğinizde kızınızı, ağlamaktan dolayı kahvaltısını bitirememiş ve okul için hazırlanamamış bir halde buluyorsunuz. Kızınız otobüsü kaçırıyor. Eşinizin işe gitmek için hemen çıkması gerekiyor. Hemen aceleyle arabanıza koşuyorsunuz ve kızınızı okula bırakmak üzere hareket ediyorsunuz. Geç kaldığınız için, saatte 90 km hız sınırlaması olmasına rağmen saatte 120 km hızla gidiyorsunuz. 15 dakikalık gecikmeden ve hız limitini astığınız için ödediğiniz 60 milyonluk trafik cezasından sonra okula ulaşıyorsunuz. Kızınız size hoşçakal demeden binaya koşuyor. Ofise 20 dakika gecikmeyle geliyorsunuz ve evrak çantasını evde unuttuğunuzu anlıyorsunuz. Gününüz korkunç bir şekilde başladı! Devam ettikçe kötüleşiyor, daha da kötüleşiyor sanıyorsunuz. Eve gitmeyi dört gözle bekliyorsunuz. Eve ulaştığınızda esiniz ve kızınızla olan ilişkilerinizde araya sıkıştığınızı sanıyorsunuz. Neden? Sabahleyin nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak! Neden kötü bir gün geçirdiniz? A) Kahve sebep oldu B) Kızınız sebep oldu C) Polis sebep oldu D) Siz sebep oldunuz. Cevap D şıkkı. Kahvenin dökülmesinde sizin bir kontrolünüz yoktu. Sizin gününüzün kötü geçmesine o 5 saniye içindeki davranışlarınız sebep oldu. Olabilecek ve olması gereken ise şöyleydi. Üzerinize kahve döküldü. Kızınız ağlamak üzere. Siz nazikçe tamam tatlım, bir dahaki sefere biraz daha dikkatli olman gerek diyorsunuz. Havluyu kaptığınız gibi üst kata çıkıyorsunuz. gömleğinizi değiştirip, evrak çantasını aldıktan sonra aşağıya iniyorsunuz ve aynı anda pencereden kızınızın otobüse bindiğini görüyorsunuz. Kızınız geri dönüp el sallıyor. Siz ve eşiniz işe gitmek için birlikte çıkmadan önce öpüşüyorsunuz. 5 dakika önce işe geliyorsunuz ve çalışma arkadaşlarınıza neşeli bir şekilde selam veriyorsunuz. İki farklı senaryo. İkisi de ayni başladı. İkisi de farklı bitti. Neden? nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak. Gerçekten olanların %10'unda hiç bir kontrolünüz yok, diğer %90'ı ise sizin tepkinizle belirlenir AÇIK HAVADA DÜŞÜNÜN 1- Beyin açık havadayken ve ayaktayken daha iyi çalışır. İnsan beyninin ayaktayken yaklaşık yüzde 10 daha fazla çalıştığı düşünülmektedir. Önemli kararlarınızı alırken kapalı alandaysanız, volta atmayı deneyebilirsiniz. 2 - Yürürken kolları sallamak beynin performansını olumlu etkiliyor. Önemli kararlarınızı açık havada, kollarınızı sağa sola sallayarak yürürken almaya ne dersiniz? 3- Yabancı bir dil öğrenme beyni güçlendiriyor. Her gün birkaç yabancı ya da yerli yeni kelime öğrenip, kullanabilirsiniz. Sözlük okuyabilirsiniz. Alışveriş listesi veya telefon numaralarını ezberlemeyi deneyebilirsiniz. 4- Zihinsel jimnastik /antrenman yapın. Bunun için çeşitli bulmacaları çözebilirsiniz. Satranç gibi akıl oyunları oynayın. Yatkınsanız, meditasyon, yoga gibi zihni dinginleştiren teknikler üzerinde çalışın. RUTİNDEN KURTULUN 5 - Rutin olarak tekrar ettiğiniz davranışlardan vazgeçin. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer elinizle taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin. En azından bir günlüğüne televizyon kumandasını sık kullanmadığınız elinizde tutun.

17 6 - Entelektüel zevklerinizi geliştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş antolojisinden birkaç cümle okuyun. Beyninizi kaliteli cümlelerle besleyin! 7 - Her gün güzel bir resme veya fotoğrafa bakmaya çalışın. Estetik algınız, gördüğünüz estetik şeyler kadar gelişir. 8 - Sevdiğiniz bir müziği bir süre gözleriniz kapalı dinleyin. Beyin otoriteleri tarafından klâsik müziğin zekâya 7 puan ekleyebildiği iddia edilmektedir. 9 - Günde aklınızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkındaysa, hayatınız da ona göre şekillenir. Unutmayın, kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda da onu çoğaltırsınız Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, beyin ve düşünce kapasitesini artırır. KALİTELİ BEYİN İÇİN UYKU 11 - İyi bir uyku kaliteli bir beyin için şarttır. Çok uyuyorum diye üzülmeyin. Einstein in günlük 10 saatten fazla uyuduğu biliniyor. 24 saati geçen uykusuzluk beyinde sarhoşluğa benzer bir etki yapar Bol ve temiz oksijen beyin için çok önemlidir. Beynimiz ağırlık olarak vücudumuzun yüzde 2 sini oluşturduğu halde, vücuda gelen oksijenin yüzde 25 ini tüketir. Oksijensiz kaldığımızda ölümü gerçekleşen ilk organımız beyindir. Odanızın penceresini açarak kendinize bol bol oksijen ısmarlayın Farklı düşünme tarzları beyninizi geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun Kullanılmayan organ körelir. Sürekli televizyon seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın Beynin en tehlikeli yanı ters çaba kuralına göre çalıştığı anlardır. Başınıza gelmesinden en çok korktuğunuz şeye odaklanırsanız, korktuğunuzu başınıza getirir! Buna ters çaba kuralı denir. Beyin odaklanılan hedef olumsuz olsa bile, bunu gerçekleştirmek için çalışır. Topluluk önünde konuşma yaparken acaba heyecanlanır mıyım? diye düşünürseniz, heyecanlanırsınız Beyni yoran monotonluktur. Hayatınızı ne kadar renklendirirseniz, beyninizi o kadar neşelendirirsiniz. SİHİRLİ SAYI KURALI 17 - Beyin kısa süreli hafızada beş ile yedi arasındaki bilgiyi işleyebilir. Yeni bir bilgi gelince, bu bilgilerden birini atar. Buna sihirli sayı kuralı denir. Bu kural aşılıp aşırı bilgi yüklenmesi durumunda beynimiz servis dışı olur. Hayatınızın en büyük kararlarını alırken kafadan değil, tıpkı beş haneli iki rakam grubunu çarparken yaptığınız gibi, bir kâğıt üzerine yazarak ne yapacağınızı hesaplayın Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Fiziksel zindelik, zihinsel zindelik getirir. Uzun süre hareketsiz kalmak, zihni de hareketsizleştirir. Spor yapmaya, fazla kilolarınızdan kurtulmaya özen gösterin. Yeterince su için. Çünkü, insan beyninin yüzde 78 i su ile kaplıdır Ders çalışırken ilk öğrenilenler, son öğrenilenler, sık tekrarlananlar ve ilginç bulunanlar en çok akılda kalanlardır. Dersleri kısa aralar vererek çalışmak akıllıca bir harekettir Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla düşünün. Unutmayın, beynimizi daha iyi çalıştırmak için kullanacağımız organ yine beynimiz! Aklınızı başınıza toplayın ve kullanın! Kendini tanıma testi 1) Çok kalabalık bir lokantada, sipariş vermek için bekliyorsunuz. Fakat garson sizi 15 dakikadır görmüyor. a) Garsona seslenerek el sallar, dikkatini çekmeye çalışırsınız. b) Bir daha yanınızdan geçtiğinde nazikçe gülümser ve kibarca artık sipariş vermek istediğinizi söylersiniz. c) Beklemeye devam edersiniz. Nasıl olsa bir ara sizi görüp gelecektir.

18 2) Haksızlık... a)... sert bir biçimde cezalandırılmalıdır. b)... değiştirilemez, en mantıklısı göz yummaktır. c)... karşısında elinizden hiçbir şey gelmez. 3) Çok keyifsiz bir gününüzdesiniz... a) Sinirinizi gizlemeye çalışmaz, neye sinirlendiyseniz belli edersiniz. Böylece keyfiniz tekrar yerine gelir. b) Sıkıntınızı sadece yakın arkadaşlarınızla paylaşırsınız. Neşeli halinize geri dönmeniz biraz uzun sürebilir. c) Kendi kendinizi dinler, keyfinizi kaçıranın ne olduğunu çözersiniz. Keyfiniz zaten çok çabuk yerine gelir. 4) En samimi kız arkadaşınız kuaförde saçlarını yaptırmış, fakat çok kötü görünüyor. Ona ne dersiniz? a) ''Kuaföre mi gittin? Çok hoş olmuş'' diyerek arkadaşınızın moralini bozmamaya çalışırsınız nasılsa olan olmuştur. b) ''Hala en yakın arkadaşımsın'' diyerek, hoş bir şekilde beğenmediğinizi anlatırsınız. c) ''Eski saçların daha güzeldi'' diyip net bir şekilde beğenmediğinizi ona söylersiniz. 5) Dostane ama sizi sürekli lafa tutan komşunuz, çok aceleniz varken size merdivenlerde rastlarsa... a) Onu sabırla dinler, lafını kesmezsiniz. Elbet bir ara diyecekleri bitecektir. b) Kibarca çok aceleniz olduğunu söyler, hızlı adımlarla uzaklaşırsınız. c) Konuşmayı çabucak bitirmesi için kestirme laflarla cevap verir, sizi lafa tutup engellediğini tavırlarınızla belli edersiniz. 6) Kayınvalideniz yaş gününüzde size çok zevksiz bir kazak hediye etti... a) Mutlaka teşekkür edersiniz, ama kazağınız dolabınızın en alt çekmecesinde yerini alır. b) Hemen içine bakıp, değiştirme kartı olup olmadığını kontrol edersiniz. c) Kayınvalidenizin sizin zevkinizi hala anlamamış olması canınızı sıkar ve gecenin ilerleyen saatlerinde bunu kendinize dert edersiniz. 7) Mutfakta başarılı olmamanıza karşın kek yaptınız... a) Kimse yaptığım kek hakkında yorum yapmaz. b) Gülümseyerek inatla insanların kekimi nasıl bulduklarını sorarım. c) İkram etmeden önce keki denemek için yaptığımı mutlaka söylerim ve yanında pastaneden aldığım kurabiyeleri de koyarım. 8) Bir lokantaya giriyorsunuz ve yanınızdaki çiftin insanlara bakarak fısır fısır konuştuklarını fark ediyorsunuz... a) Sinir olurum, başkaları hakkında böyle alenen konuşan insanlardan hiç hoşlanmam. b) Bir şey düşünmem! c) Çok şeker bir çift olduklarını ve birbirlerini yeni tanıyan heyecanlı aşıklar olduklarını düşünürüm. 9) Sabah koşu yaparken, sizden çok daha genç olan iş arkadaşınızla karşılaşıyorsunuz ve o gülümseyerek sizi hızlıca geçiyor. a) Kalan tüm gücünüzü toplar siz de onu geçersiniz. b) Siz de ona nazikçe gülümsersiniz, sporda hızlı olması sizden daha formda ve daha ince olduğunu göstermez. c) Temponuzu hiç bozmazsınız, yavaş olmak hiç sorun değilmiş gibi davranırsınız. 10) Girdiğiniz mağazada tatlı dilli bir tezgahtar size çok yüksek fiyatlı bir pantolonu satmaya uğraşıyor. a) ''Bir daha bu dünyaya ne zaman geleceğim'' diye düşünür, pantolonu tereddüt etmeden alırsınız. b) Paranıza kıyamaz ve mağazadan çıkarsınız. c) Tezgahtara tekrar düşüneceğinizi söyler, evinizin yolunu tutarsınız. 11) Patavatsızlık yapıp, birilerini kırdığınız oluyor mu? a) Elbette çok sık oluyor. b) Hayır asla kırmam çok dikkatli davranırım. c) Nadiren olur ama bunu asla kasten yapmam. 12) İnsanlara iltifat etmeyi sever misiniz? a) İltifat etmesini de almasını da çok severim. b) Eğer gerçekten öyle düşünüyorsam söylerim, iltifat olsun diye değil. c) Evet ara sıra iltifat ederim, herkes biraz övgü duymak ister. Soru-yanıt puanları a b c 1) ) ) ) ) ) 2 5 0

19 7) ) ) ) ) ) Toplam puanınız:... Ve işte test sonuçları: Bakalım insanlar sizi nasıl buluyor? 9-25 puan arası Kesinlikle çevrenizle çok uyumlu birisiniz. İnsanlarla rahat iletişim kurmak, yanlarında kendinizi huzurlu hissetmek sizin için son derece önemli. Dikkat etmeniz gerekenler: Tüm gücünüzü insanlara ayırmayın, kendinizle ilgilenmek için de zaman yaratın. Seveceğiniz bir kitap, güzel köpüklü bir banyo ya da doğayla baş başa bir yürüyüş. Tüm bunlar biraz rahatlayıp kendinizle baş başa kalmanızı sağlayacaktır puan arası Sempatik bir görüntünün, tüm kapıları açan bir anahtar olduğunun farkındasınız. Çevrenizle ilişkilerinizde kendinize fazlasıyla güveniyorsunuz ve beceriklisiniz. Dikkat etmeniz gerekenler: Düzgün davranmaya o kadar uğraşıyorsunuz ki, içinizdeki ''ben'' bir türlü dışa çıkamıyor. Ara sıra taşkınlıktan çekinmeyin. İçinizdeki ''ben''i dışarıya çıkarın, gerçekten neyi arzuluyorsanız onu yapın ve herkes sizi daha az sevecek diye endişelenmeyin puan arası İçiniz dışınız bir. Hiç kimse görüş ve düşünceleriniz konusunda ikilemde kalmıyor. Zaten siz de ikilemde kalmayı, kimsenin işi ikircikli bırakmasını istemiyorsunuz. Dikkat etmeniz gerekenler: Ara sıra zayıf yönünüzü göstermenin bir zararı dokunmaz. Ara sıra çekilin bir kenara ve kendinize biraz soluk aldırın. Hem böylece başkaları siz olmadan da bir şeyler yapmaya çalışacaktır. Kaynak : Subject: FW: ZEKÂNIN EFENDISI BILINCALTI > >Ilginc bir yaklasim, anne baba ve egitimcilerin okumasi gerekir diye >düsünüyorum > >Sevgiler > > >ZEKÂNIN EFENDİSİ BİLİNÇALTI > Bilinçaltının temelinde bağlantı kurma vardır. Öğrendikleriniz >arasında bağlantı kurarsanız unutmazsınız. Yani ne kadar çok bağlantı, >o kadar çok zekâ. > > Bilinçaltımızın derinliklerinde sınırsız bilgelik, engin bir güç >ve bize gerekli her şeyin olduğunu biliyor muydunuz? Bilinçaltımızı >geliştirip kontrol ederek yaşamımızdaki olumsuzlukları değiştirmek >mümkün mü? İşte bu sorunun cevabını üç yıldır profesyonel olarak "zihin >koçluğu" yapan fizik öğretmeni Zafer Akıncı'ya sorduk. Uzun yıllar öğrencilerin öğrenme >modelleri üzerine çalışan Akıncı, "zihin koçu"

20 >olmasını şöyle anlatıyor: "Önceden öğrencilerin ya zeki ya da geri >zekâlı olduklarını düşünüyordum yılında çoklu zekâ >uygulamalarıyla tanıştıktan sonra her şey değişti. O yıl hafıza eğitimi >aldım. Öğrencilerle yaptığım çalışmalarda gördüm ki bu çocuklarda >anlayış, öğrenme ve hafıza sorunu yok. Anladım ki öğrenmeyi etkileyen >hafıza ve zekânın dışında bir faktör daha var. Onun da bilinçaltı olduğunu keşfettim." > >Vizyoner Eğitim Danışmanlık Merkezi'nde "zihin koçluğu" yapan Zafer >Akıncı, öğrenme problemi yaşayan, kötü hatıralarından kurtulmak ve bilinçaltını >kontrol altına almak isteyenler için sorularımızı cevaplandırdı. > > Bilinçaltını kısaca tarif eder misiniz? > > Amerika'da bilinçaltı konusunda uzmanlardan biri "Bir gemi >düşünün, bütün tayfaları bilinçaltıdır. Her şeyi yapan onlardır. Bilinç >de kaptandır. Kaptan emir verir, duygularıyla 'şunu yapma' derse, bilinçaltı >ona >itaat eder. Çünkü gemiyi kontrol eden esas işi yapan bilinçaltıdır." diyor. >Kaptanı yani bilinci etkileyen faktörler vardır. Bunlar anne, baba, >kardeşler, arkadaş çevresi, televizyon vb. >Bir çocuk doğduğunda en az 400 defa "yapamazsın, edemezsin" sözünü >işitiyor. Bilinç bunu hemen algılıyor ve bilinçaltına kaydediyor. >Psikolojide buna "Kendini gerçekleştiren kehanet" deniyor. Bu olumsuz >şartlanma, insan zihnini kötü yönde etkiliyor. > > Bilinçaltını kullanarak öğrenme nasıl gerçekleşir? > > Aslında bizim bütün öğrenmelerimiz bilinçaltında olur. Bilinçaltı >bağlantılarla çalışır. Bana getirilen bir öğrencinin ebeveyni "Hocam bu >çocuk matematiği sevmiyor." demişti. Çocukla matematiği neden >sevmediğini bulmak için konuştuk. Konuşurken ilkokul döneminde yaşadığı >bir anısını anlattı. Matematik öğretmeni derste soru çözerken yanlış cevap verdiği için >çocuğu öğrencilerin arasında küçük >düşürmüş. Çocuk bilinçaltında bağlantı kurmuş, matematik işlemlerini >görünce kendisini aşağılanmış hissediyor. Öğrenciyle bir bilinçaltı >çalışması yaptık. "Çok güzel bir anını düşün" dedim. Kendini çok iyi >hissettiği sırada -tabiî gevşemiş bir halde alfa konumunda, duyusal >yoğunluk yaşayarak- tahtaya matematik dersinden uzun formüllerden >birisini yazdım. "Şimdi gözünü aç!" dedim. Gözünü açınca formülü gördü. >"Şimdi gözünü kapat" dedim. Bir iki kere daha bunu uyguladık. Yaptığım >şey şu; matematik formülleriyle çocuğun güzel anıları arasında >bağlantılar kurduruyorum. Çocuk, sene sonunda takdirname aldı. Matematiği de beş oldu. > > Velilerimizin çok kullandığı bir şey var: Meselâ çocuk matematik >dersinden ödevini yapmaya çalışıyor, fakat yapamıyor. Veli de >sinirlerine hakim olamayıp çocuk anlamadı diye bağırıp çağırıyor veya >tokadı yapıştırıyor. Farkında olmadan çocuğun bilinçaltında matematik >dersiyle azar ve tokat arasında bağlantı kurduruyor.

21 > >Bu da ileride o çocuğun matematik dersini sevmemesine ve yapamamasına >neden oluyor. Antony Robbins diyor ki "Annem bana sigarayı nefret >ettiren kadındır. Birgün annem, 'Oğlum sigara içmek ister misin?' diye >sordu. Ben de 'Evet' dedim. Bir hafta kavanozun içinde beklemiş, >ıslanmış, iğrenç kokan sigarayı verdi ve 'İçeceğin şeyin kokusunu al.' dedi. İçimde öyle bir >bağlantı oluştu ki ne zaman sigara görsem midem bulanıyor." > Bilinçaltı çok güçlüdür. Bağlantılarını yapar ve sizin >fizyolojinizi ona göre ayarlar. Farkında olmasanız bile bilinçaltı >bağlantıları eğitimde, ailede ve her türlü ilişkide kullanılır. Ne >yapmanız gerektiğini bağlantılar kurarak ayarlar. Bu eğitimde çok daha >önemlidir. Bir şeyi başaramayacağınıza inanırsanız onu başaramazsınız. > > > Bilinçaltıyla öğrenme tekniklerini hangi temele bağlıyorsunuz? > > Bilinçaltının temelinde bağlantı kurma vardır. Öğrendikleriniz >arasında bağlantı kurarsanız unutmazsınız. Hafızası zayıf olan bir >çocukla görüşüyorum. Çocuk ateri oyunlarında muhteşem. >Labirent tipi oyunlarda bütün labirentleri sayabiliyor. "Nasıl >tutuyorsun bunu aklında?" dedim. "Hocam, çok zevkli." dedi. Labirent >isimleriyle bilinçaltı arasında zevkle bağlantı kurmuş. Hafıza >teknikleri, çoklu zekâ uygulamaları, konsantrasyon eğitimi, hızlı okuma >teknikleri bunların hepsi bilinçaltı bağlantı tekniğiyle öğretilir. Zaten fizyolojik olarak da böyle. >Beynimizde nöronlar var. Bütün nöronların arasında bağlantı >kurduğunuzda zekâ oluşuyor. Yani ne kadar çok bağlantı, o kadar çok >zekâ. Herkeste yaklaşık 100 milyar nöron var ama nöronlar arasındaki >bağlantı kombinasyonu sınırsız. > > Temel prensip bağlantısını, bilinçaltında eğitimcilerimiz kullanmalı. >Meselâ ben ders anlatırken hiçbir zaman konunun ismini önceden söylemem. >Her konuya hazırladığım küçük hikâyelerle başlarım. Örneğin > >"Nişanlı güzel bir bayan laborant, deney yapıyor. Deney yaparken birden >parmağındaki yüzük, deney yaptığı sıvının içine düşüyor. Ağlayarak >profesörün yanına koşuyor diyor ki 'ben mahvoldum, alçak adam bütün >herşey yalanmış.' Profesör soruyor; 'ne oldu kızım' diye. 'Bu adamın >sevgisi yalanmış' diyor. Profesör, 'Nerden anladın?' deyince o da >'yüzüğüm sıvının içine düştü ama dibe batmadı, sıvının öz kütlesi >altının öz kütlesinden küçük olduğu için batması gerekirken yüzüğüm >batmadı. Demek ki altın değilmiş bunun herşeyi yalan." Ve diyorum ki >"Çocuklar kaldırma kuvveti hayatınızı kurtarır, kendinizi kandırtmayın." Herkes gülmeye başlıyor. >Böylece güzel bir duygu oluşuyor konu hakkında. Şimdi ben ne anlatırsam >anlatayım onlar anlayacaklar. Bu yöntem dersin başında 5 dakikamı alıyor. >Sonra "Hocam ne kadar kolay bir konuymuş." diyorlar. Psikolojide buna >"çapa" deniyor. Mizah yaparak çocukların kafasına çapalar atıyorum. > > "Çocuklar şimdi çok zor

22 >bir soru soracağım bunu yapan her soruyu çözer." diyorum. Halbuki >sorduğum soru çok basit. Tabiî çözüyor çocuk. "Hocam hani zordu" diyor. >"Aslında zor da size kolay geldi, işte bir zor soru daha" diyorum, gülmeye başlıyorlar. >Beyinlerinde bağlantı kuruyorum. Zor soru deyince mizah anlıyorlar. >Bağlantıyı güçlü kurduğumuzda %95 başarı alıyoruz. 14 kişilik bir >sınıfta yaptığım çalışmalar sonunda 11'i Milli Eğitim başarı sınavında >ilk 50'ye girdi. Bunu tüm derslerde uygulayabilirsiniz. Bilinç ve >bağlantı tekniği artı mizah. Meselâ gazlarda kaldırma kuvvetiyle ilgili bir formül vardır. >P.V=N.R.T çocuklara ben "Palavracı Nurettin" deyince gülüyorlar. Formül >komik geliyor. > > Eğitimde bu tekniklerin uygulanması gerekir. Bu bakış açısını >kazandırmak lâzım çocuklara. Bir öğrencim var. Psikoloğa götürmüşler IQ >testinde geri zekâlı olduğu tespit edilmiş. Halbuki IQ testi, zekânın >tümü için yapılan bir test değil, sadece sayısal ve sözel zekâyı >ölçüyor > >ve her insanda 20'ye yakın zekâ türü var. IQ testi sonucu geri zekâlı >olduğu söylenen çocukla çalışmaya başladık. Ona 10 tane kelime verip "Say" >dedim. "Hocam, biliyorsunuz bunu sayamam." dedi. Perişan olmuş çocuk, >ailesi de kendisi de geri zekâlı olduğuna ikna edilmiş. İki buçuk ay >özel bir çalışma yaptık. Şimdi bana diyor ki "Hocam dünya hafıza şampiyonasına >nasıl başvurabilirim?" Özgüven kazandı; çünkü yapabildiğini gördü. > > Bilinçaltıyla öğrenme teknikleri herkese uygulanabilir mi? > > Herkese uygulanabilir. Özel bir şart gerekmiyor. Bilinçaltı sadece >psikologların tapusunda olan bir konu değildir. En muazzam organımız >olan beynin nasıl kullanılacağını öğrenmemiz gerekir. Eğitimciler >özellikle bilinçaltını bilmediği için birçok çocuğu harcıyor. >Öğretmenler olarak verdiğimiz mesajlar çocuğun beynine ne olarak >gidiyor, nasıl sonuçlar doğuruyor, öğrenmemiz lâzım. Anne babaların da > >bilinçaltı konusunda etraflıca bilgi almaları gerekir. Çünkü her insan >deha beyniyle doğar. > > Bilinçaltımızın kapasitesi ne kadardır? > > Beyni tanıdıkça bilimadamları şu tespiti yapıyor: "Gerçekten >muazzam sınırsız bir yapı." Oysa veliler çocuklarının bilinçaltını >"yapamazsın, edemezsin, ahmak" gibi sözlerle dolduruyor. Ve bunlar >sürekli kayıt ediliyor. Bu şekilde çocuğun beyni şartlandırılıyor. >Sonra da öğretmenler çocuğun hayatını karartıyor. Hepsi için demiyorum; >çünkü bu teknikleri bilmediği halde öğrencilerini çok iyi yetiştiren öğretmenler var. > > > Bilinçaltı öğrenme teknikleriyle hangi yaşlardaki öğrencilerden >daha fazla verim alıyorsunuz?

23 > > En çok ortaokul düzeyindeki öğrencilerle çalıştım. ÖSS düzeyinde >de verim aldım. Ortaokul çok önemli bir çağ; tam karakterin oluştuğu, >bilinçaltının > >oturduğu bir dönem yaşına kadar çocuklar çok iyi eğitilmelidir. > > Her ders için aynı teknikle mi yoksa ayrı ayrı tekniklerle mi >eğitim veriyorsunuz? > > Aslında ben ilk başladığımda fotografik hafızayı kullanıyordum. >Ondan sonra çoklu zekâ uygulamalarını keşfettim. Sonra konsantrasyon, >hızlı okuma ve NLP tekniklerini öğrendim. Ve bunların hepsini birleştirerek "bütünleşik >zihin gelişimi" adında bir öğrenme modeli uygulamaya başladım. > > Bütünleşik zihin gelişimi modelini biraz daha anlatır mısınız? > > Bu sistemle insanlara zihninin nasıl çalıştığını öğretiyoruz. Yani >ben çocuğa "Tarih dersini böyle çalışmalısın" demem, "Senin zihnin >böyle çalışıyor, aklında böyle tutabilirsin." derim. Çocuk zaten >zihnini keşfedince nasıl çalışacağını kendisi buluyor. Başarılı çocuklar bunları >kullanıyor zaten. >Başarısız olan öğrenciler ise "İllâ böyle çalışacaksın." diye bizim >koşullandırdıklarımız. > Şu ana kadar 270'in üzerinde öğrenciyle çalıştım. 270 tane ayrı >ayrı beyin çalışma sistemi buldum. Biz insanlara nasıl yapacağını öğretiyoruz. >Bu yanlış. Önemli olan beynin nasıl çalıştığını anlatmak. > > Geçenlerde bir hadise yaşadım. Velinin bir tanesi dedi ki "Hocam >bu çocuk ders çalışırken ayakta geziyor. Ben de oturtuyorum". Çocukla >konuştum. Yaptığım testlerde de çocuğun "kinestetik" yani dokunsal bir >yapısı olduğu ortaya çıktı. Bedeniyle anlayan bu çocuğu oturtuğun an >dersi anlayamaz. İşte veliler bunları bilmedikleri için çocuğu koşullandırıyor. >On kere çocuğun kafasına vursanız bir daha kalkıp dolaşamaz ama dersini >de anlayamaz. Sonra da "geri zekâlıyım" diye kendini etiketler, inanç >oluşturur. Çocukları bir şeylere zorlamadan önce iyi analiz yapmak gerekir. > > > Küçük >yaşlarda bilinçaltıyla öğrenme eğitimi almış bir öğrencinin ileriki >yıllarında aldığı bu eğitim etkisini korur mu? > > Küçük yaşlarda verdiğimiz böyle bir eğitim, çocuğun ileriki >yaşlarında da avantaj sağlar. Çocuk, zihnini tanıdığı için öz güveni >gelişir; karakteri oturur. Biz çocukların zihinlerinin nasıl >çalıştığını önemsemiyoruz. Başarısız olduklarında ise onları suçluyoruz. > >

24 > Verimli bir bilinçaltıyla öğrenme eğitimi kaç seansta tamamlanıyor? > > Bilinçaltı teknikleri dediğimiz öğrenme modelinde sihirli değnekle >dokunup bir şeyleri değiştirmiyoruz. Çocuk nasıl öğreniyorsa öyle >öğretiyoruz. Beynin grafiğini çıkarıyoruz. Çalışmalarımız genellikle >bir ay sürüyor. Bilinçaltı tekniklerini kullanarak konsantrasyon, >öğrenme, motivasyon, hedeflere kilitlenme eğitimlerini veriyoruz. Konsantrasyon çok >önemli. Öyle öğrencilerle karşılaşıyorum ki "Beş >dakika dersin başında duramıyorum." diyor ama "Yüzüklerin Efendisi" >filmini üç saat gözünü kırpmadan izliyor. Konsantrasyon bozukluğu olan >çocuk üç saat nasıl otuyor? Sorun konsantre bozukluğu değil dersi nasıl >çalışacağını bilmiyor. Biz derse konsantre olmasını sağlıyoruz. > > > > >BAŞARI İÇİN BİLİNÇALTINI PROGRAMLAMA İPUÇLARI > >1- Bilinçaltınızda her sorunun cevabı vardır. Uykuya dalmadan önce >bilinçaltına "Sabah altıda kalkacağım." emrini verirseniz sizi tam saatinde >uyandıracaktır. > >2- Her gece yatarken kendi kendinize söylediğiniz olumlu ifadeler >sağlığınızın kusursuz olması yönünde olsun; bilinçaltınız buyruğunuzu >yerine getirecektir. > >3- Bir kitap ya da harika bir tiyatro eseri yazmak, fevkalâde bir >konuşma yapmak istiyorsanız, bu fikri sevgiyle hissederek bilinçaltınıza iletin; o >da size istediğiniz karşılığı verecektir. > >4- Asla "bunu yapamam" >ya da "şunun olması imkânsız" gibi sözler söylemeyin. Bilinçaltınız >bunu yalın anlamlarıyla alacak ve bu düşüncelerden dolayı yapmak >istediğiniz şey için yeteneğiniz olmadığını kabul edecektir. > > >5- Size zarar verecek ya da canınızı yakacak şeyler düşünmeyin. Çünkü >neye inanırsanız onunla karşılaşacaksınız. > >6- En doğru şekilde düşünüp hissetmeye başlarsanız huzurlu bir zihne >sahip olmanız kaçınılmaz olur. Bilinçaltınız, zihninizden geçirip doğru olduğunu >iddia ettiğiniz her şeyi kabul edecek ve size bunu yaşatacaktır. > >7- Bilinciniz kapıdaki bekçidir. En önemli işlevi bilinçaltını, yanlış >izlenimlerden korumaktır. İyi şeylerin olabileceğini ve şu anda olmakta >olduğunu düşünmeyi her zaman tercih edin

25 Duygusal zekayı beş boyut ve boyutların etkin olduğu sonuçlar açısından ele alıyoruz. Kişinin kendisi, çevresiyle uyumu, dengesi ve enerjisiyle ilgili olan boyutlar şunlardır: - Kendini tanımak kendini yönetmek - Çevreyi hissetmek- ilişkileri yönetmek - Değişimi yakalamak- kendini yenilemek - İç dengeyi kurmak- sağlıklı olmak - Olumlu enerjiyi yaymak- aranan olmak Bu beş temel değişken insanın tam iyilik halini bedensel, psikolojik ve sosyal olarak yaşamasına imkan verir. Duygusal zeka, yaşam biçiminin niteliğini oluşturur. Kendini tanıyan, düşüncelerinin farkında olan, güçlü ve geliştirilmesi gereken yönlerini bilen bir kişi kendi duygu, ve davranışlarını yönetebilir ve kişiler arası ilişkilerinde olumlu, yapıcı olabilir. Kendini tanımak ve duygularını yönetebilme becerisi kazanmak yüksek duygusal zekanın zeminini hazırlar. Kendini Tanıma Boyutu Kendini tanıma bireyin kimliğini belirleyen özellikleri tanımasını içerir. Bu özellikler; duygusal farkındalık, güven, kendine saygı ve kendini gerçekleştirmedir. Duygusal zekanın kendini tanıma bölümünde dört özellikten söz edeceğiz. - Duygusal farkındalık, - Kendine saygı, - Kendini gerçekleştirme, - Bağımsız kişilik, Duygusal Farkındalığı Yüksek Kişi - Ne hissettiğini bilir, duygularını anlar, - Düşünceleriyle sözleri ve söyledikleriyle hissettikleri arasındaki bağlantının farkındadır, - Duygu dünyasının, performansını nasıl etkilediğini tanımlar, - Değerinin ve hedeflerinin kendisine nasıl yön verdiğinin farkındadır. Duygusal farkındalık, duygusal zekayla ilgili diğer bütün yetilerin üzerine inşa edildiği temel yeterliliktir. Bu nedenle, kişinin duyguları konusunda içgörü sahibi olması duygusal zekasını geliştirmesi konusunda atması gereken ilk ve en önemli adım olacaktır. Kendine saygı, kişinin gözündeki itibarıdır. İnsanın kendi ben kavramına affettiği olumlu değerlendirmedir. Kişinin kendinden hoşnut olması e en az diğer insanlar kadar iyi şeylere layık olduğuna inanmasıdır. İç dünyasının zenginliği kişinin kendine hayranlığıyla azalır, saygısıyla artar. Kendine Saygı Duyan Kişi; - Kendini içinde bulunduğu duruma, kişi ve kişilere yoğunlaştırabilir, - Tüm varlığıyla o anda ve o yerde orada olabilir, - Görüşleri kabul görmese de onları yüksek sesle dile getirmeye devam eder, diğer doğrularla yoğurmayı bilir, - Belirsizlik ve baskı altında da tutarlı ve kararlıdır. Kendini gerçekleştirme, kişinin kendi potansiyelini gerçekleştirebilmesi, yapmayı istediği ve yapabildiği şeyleri gerçekleştirmesi anlamına gelir. Kendini gerçekleştirme yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Kişiliğin bir amaç etrafında bütünleşmesini, dengeli ve uyumlu biçimde gelişmesini tanımlar. Kendini gerçekleştirmenin sınırsız ve erişilmez bir derinliği vardır. Kendini gerçekleştirmeye çalışan kişi; - Kim olduğuna, neleri yapıp yapamayacağına kendi karar verir, - Yaptığı işe inanır, kendini adar ve cesaretlidir, - Davranışlarını kendi isteğiyle seçebileceğini bilir, - Hayatını ilişkilerini amaçları doğrultusunda kontrol eder, - Hayata bakış açısı ve amaçları temelinde önceliklerini belirler, - Başka kişilerin ve dış koşulların etkisiyle yolundan sapmaz.

26 Oniki farklı kuruluşta yöneticilerle yapılan bir araştırmada üstün performansın, en temel duygusal yetkinlik olan kendini tanıma ile doğrudan bağlantılı olduğu görüldü. Bağımsız kişilik yapısı, kişiye düşünce ve davranışlarını kendi başına yönetip denetleyebilmesi şansını verir. Kendini tanımanın; duygusal farkındalık, kendine saygı, kendini gerçekleştirme modülleri, kişiliğin önemli bir öğesi olan bağımsızlık motivini besler ve geliştirir. Bağımsız Kişilik Yapısı Özellikleri; - Diğerlerinden bağımsız karar verebilme, - Kendi ayakları üzerinde durabilme, - Kendine yetebilme, - Bağımsız hareket edebilme yetilerini içerir İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar; "Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi..." Berber çocuğa seslenir: "Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve bir elinde beş yüz bin, diğer elinde beş milyonluk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: "Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk dalgın dalgın bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar ve sonunda beş yüz binlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek: "Gördün mü? Sana söylemiştim." der.tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden beş milyonluk değil de, beş yüz binlik banknotu aldığını sorar.çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir : - Eğer beş milyonluğu alırsam oyun biter!" Allah'ın bile insanlar hakkındaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken... Biz kim oluyoruz da insanları birkaç kez görmek, iki-üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yargılama hakkına sahip olabiliyoruz! Dale Carnegie Hayatı Çaresizliklerle dolu bir adamın öyküsü" 7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. yalnız ve içine kapanık biri olarak yasamaya, oradan oraya sürüklenmeye başladı. 8 yasında okuldan alindi ve köyde yasadı zamanını tarlalarda geçirdi. 10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. ailesi onu okuldan aldı. sinirden ve korkudan üç gün evinden çıkamadı. 17 yaşında hayalindeki okulun istediği bolumu için gerekli not ortalamasını tutturamadı. 24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.

27 25 yaşında sürgüne gönderildi. 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı, kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu. doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken, o kalabalık arasında yalnız başına olanları izliyordu. 30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti. 30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. yeni görevinde fiilen issiz bırakıldı. aylarca bos kaldı. 37 yaşında! böbrek hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı. 37 yasında komutan olarak yeni atandığı ordu dağıtıldı. 38 yaşında savunma bakanı tarafından görevinden atıldı. 38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı. 38 yaşında en yakin beş arkadaşından ucu, onun kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı. 39 yaşında idam cezasına çarptırıldı sonra ne mi oldu? 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu! içimizden biri?! okuduğunuz öykü efsanevi lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir. simdi düşünün, sizin basarili olmanızı engelleyen ama Atatürk'ün karşısına çıkmamış bir engel var mi? basarinizin! önündeki engel ne? paranız mi yok? Atatürk'ün de yoktu! sağlığınız mi bozuk? Atatürk'ün de bozuktu! Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var? Atatürk'ün de vardı! bazı yakin arkadaşlarınız sizi arkadan mi vurdu? Atatürk'ü de vurdular! aileniz çok zengin değil miydi? Atatürk'ünki de değildi! amirleriniz hakkinizi mi yiyor? Atatürk'ünkini de yemişlerdi!

28 sizden daha beceriksiz ama hırslı insanlar, sizden daha hızlı yükselip size amirlik mi yapıyor? Atatürk'ün de başına gelmişti! geçmişte bazı denemelerinizde basarisiz mi oldunuz? Atatürk de olmuştu! hakkınızda idam fermanı çıktığı için mi basarili olamıyorsunuz? Atatürk'ün de basına gelmişti! gündelik hayatta karsılaştığımız küçük ya da büyük kişisel sorunlar büyük başarıların önünde engel değildir. Atatürk kişisel kurtuluş savası ile ülkeyi kurtarma savaşını birlikte götürebilmişti. ona, "para yok" dediler, "bulunur" dedi, "düşman çok" dediler, "yenilir" dedi. ve sonunda tüm dedikleri oldu! Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nde niçin, "vazifeye atılmak için içinde bulunduğun şartların imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin," dediğini sanırım daha iyi anladınız. Atatürk büyük yasamak için yapılması gerekenleri de özetlemiş: "büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. iste sen burada direneceksin. önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil küçük, araçsız, hiç telakki edecek, kimseden yardim gelmeyeceğine inanarak o engelleri asacaksın. ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin." Sağlıcakla kalın. Gökhan ONATER BAŞARI NEDİR? Başarı deyince aklımıza farklı şeyler gelir. Toplumun gözünde başarı, iyi maddi gelir getiren bir kariyer, büyük bir ev, lüks bir arabadır. Aslında bunlar başarılı olmanın tanımı değildir. Aşağıda Ralph Waldo Emerson'un başarı tanımına kulak verelim:

29 BAŞARI ; Sık sık gülmek ve çok sevmektir; Akıllı insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmaktır; Dürüst eleştirmenlerin onayını almak; sahte dostların arkadan vurmalarına dayanmaktır; Güzeli sevmektir; Herkesteki en iyiyi bulmaktır; Karşılık beklemeyi hiç düşünmeden kendiliğinden vermektir; Geride ister sağlıklı bir çocuk, ister kurtarılmış bir ruh, ister bir parça yeşil bahçe, ister iyileştirilen bir sosyal durum bırakarak dünyanın iyileşmesine katkıda bulunmaktır; Gönlünce eğlenmek ve gülmek; Kendinden geçerek şarkı söylemektir; Tek bir kişi bile olsa, birinin sizin varlığınızdan ötürü daha rahat nefes aldığını bilmektir. İşte bu başarılı olmaktır Beyaz Saray'da bir şizofren George Washington Üniversitesi'nde görev yapan Profesör Justin Frank, ABD Başkanı George Bush'un sağlık kayıtlarını ve davranışlarını inceleyerek psikolojik durumunu analiz etti... eorge Washington Üniversitesi'nde görev yapan Profesör Justin Frank, ABD Başkanı George Bush'un sağlık kayıtlarını ve davranışlarını inceleyerek psikolojik durumunu analiz etti. Profesör Frank'e göre, ABD Başkanı Bush'ta paranoid şizofreni rahatsızlığının belirtilerine rastlanıyor. Gerçekliğin algılanması konusunda Bush'un problemleri olduğunu vurgulayan Prof. Frank, kaleme aldığı "Kanapedeki Bush" adlı kitapta şu ifadelere yer verdi: "ABD Başkanı paranoid şizofreninin ilk belirtileri arasında gösterilen megaloman davranışlar sergiliyor. Bush düşmanlar yaratıyor ve zihninde onları yenerek gücünü ispat etmeye çalışıyor. Bunu yaparken gerçeklikten kopuyor. Ayrıca genç yaşlarında alkolik olması beyninde kalıcı hasara yol açmış. Tedavi edilmezse Bush'un akli dengesi daha da bozulabilir." Yaşamımızda birer engel olarak karşımıza çıkan duvarlara tırmanabilmek için önce, sıkıntıların, dertlerin, düşmanların ve ihanetin karşısında dimdik

30 durabilmek, sonra da bir kez daha, ikinci kez, üçüncü kez ve dördüncü kez çaba göstermek gerekir. Kimi kişiler, karşılarına çıkan ilk duvarın önünde yollarının bittiğine inanırlar. Kimi kişiler ise, duvarın öte yanına geçerler ve... Hiçbir duvarı umursamaksızın, yollarını sürdürürler. Aşağıda, onların bu başarılarının anahtarlarını bulacaksınız... Daha fazlasını yapacağım. Ait olmaktan daha fazlasını yapacağım, katılacağım. İlgilenmekten daha fazlasını yapacağım, yardımcı olacağım. İnanmaktan daha fazlasını yapacağım, anlayışlı olacağım. Düş kurmaktan daha fazlasını yapacağım, çalışacağım. Öğretmekten daha fazlasını yapacağım, ilham vereceğim. Kazanmaktan daha fazlasını yapacağım, kazandıracağım. Vermekten daha fazlasını yapacağım, hizmet edeceğim. Yaşamaktan daha fazlasını yapacağım, büyüyeceğim. Arkadaşlıktan daha fazlasını yapacağım, dost olacağım. Denemekten daha fazlasını yapacağım, başaracağım ZEKÂNIN EFENDİSİ BİLİNÇALTI Bilinçaltının temelinde bağlantı kurma vardır. Öğrendikleriniz arasında bağlantı kurarsanız unutmazsınız. Yani ne kadar çok bağlantı, o kadar çok zekâ. Bilinçaltımızın derinliklerinde sınırsız bilgelik, engin bir güç ve bize gerekli her şeyin olduğunu biliyor muydunuz? Bilinçaltımızı geliştirip kontrol ederek yaşamımızdaki olumsuzlukları değiştirmek mümkün mü? İşte bu sorunun cevabını üç yıldır profesyonel olarak "zihin koçluğu" yapan fizik öğretmeni Zafer Akıncı'ya sorduk. Uzun yıllar öğrencilerin öğrenme modelleri üzerine çalışan Akıncı, "zihin koçu" olmasını şöyle anlatıyor: "Önceden öğrencilerin ya zeki ya da geri zekâlı olduklarını düşünüyordum yılında çoklu zekâ uygulamalarıyla tanıştıktan sonra her şey değişti. O yıl hafıza eğitimi aldım. Öğrencilerle yaptığım çalışmalarda gördüm ki bu çocuklarda anlayış, öğrenme ve hafıza sorunu yok. Anladım ki öğrenmeyi etkileyen hafıza ve zekânın dışında bir faktör daha var. Onun da bilinçaltı olduğunu keşfettim." Vizyoner Eğitim Danışmanlık Merkezi'nde "zihin koçluğu" yapan Zafer Akıncı, öğrenme problemi yaşayan, kötü hatıralarından kurtulmak ve bilinçaltını kontrol altına almak isteyenler için sorularımızı cevaplandırdı. Bilinçaltını kısaca tarif eder misiniz?

31 Amerika'da bilinçaltı konusunda uzmanlardan biri "Bir gemi düşünün, bütün tayfaları bilinçaltıdır. Her şeyi yapan onlardır. Bilinç de kaptandır. Kaptan emir verir, duygularıyla 'şunu yapma' derse, bilinçaltı ona itaat eder. Çünkü gemiyi kontrol eden esas işi yapan bilinçaltıdır." diyor. Kaptanı yani bilinci etkileyen faktörler vardır. Bunlar anne, baba, kardeşler, arkadaş çevresi, televizyon vb. Bir çocuk doğduğunda en az 400 defa "yapamazsın, edemezsin" sözünü işitiyor. Bilinç bunu hemen algılıyor ve bilinçaltına kaydediyor. Psikolojide buna "Kendini gerçekleştiren kehanet" deniyor. Bu olumsuz şartlanma, insan zihnini kötü yönde etkiliyor. Bilinçaltını kullanarak öğrenme nasıl gerçekleşir? Aslında bizim bütün öğrenmelerimiz bilinçaltında olur. Bilinçaltı bağlantılarla çalışır. Bana getirilen bir öğrencinin ebeveyni "Hocam bu çocuk matematiği sevmiyor." demişti. Çocukla matematiği neden sevmediğini bulmak için konuştuk. Konuşurken ilkokul döneminde yaşadığı bir anısını anlattı. Matematik öğretmeni derste soru çözerken yanlış cevap verdiği için çocuğu öğrencilerin arasında küçük düşürmüş. Çocuk bilinçaltında bağlantı kurmuş, matematik işlemlerini görünce kendisini aşağılanmış hissediyor. Öğrenciyle bir bilinçaltı çalışması yaptık. "Çok güzel bir anını düşün" dedim. Kendini çok iyi hissettiği sırada -tabiî gevşemiş bir halde alfa konumunda, duyusal yoğunluk yaşayarak- tahtaya matematik dersinden uzun formüllerden birisini yazdım. "Şimdi gözünü aç!" dedim. Gözünü açınca formülü gördü. "Şimdi gözünü kapat" dedim. Bir iki kere daha bunu uyguladık. Yaptığım şey şu; matematik formülleriyle çocuğun güzel anıları arasında bağlantılar kurduruyorum. Çocuk, sene sonunda takdirname aldı. Matematiği de beş oldu. Velilerimizin çok kullandığı bir şey var: Meselâ çocuk matematik dersinden ödevini yapmaya çalışıyor, fakat yapamıyor. Veli de sinirlerine hakim olamayıp çocuk anlamadı diye bağırıp çağırıyor veya tokadı yapıştırıyor. Farkında olmadan çocuğun bilinçaltında matematik dersiyle azar ve tokat arasında bağlantı kurduruyor. Bu da ileride o çocuğun matematik dersini sevmemesine ve yapamamasına neden oluyor. Antony Robbins diyor ki "Annem bana sigarayı nefret ettiren kadındır. Birgün annem, 'Oğlum sigara içmek ister misin?' diye sordu. Ben de 'Evet' dedim. Bir hafta kavanozun içinde beklemiş, ıslanmış, iğrenç kokan sigarayı verdi ve 'İçeceğin şeyin kokusunu al.' dedi. İçimde öyle bir bağlantı oluştu ki ne zaman sigara görsem midem bulanıyor." Bilinçaltı çok güçlüdür. Bağlantılarını yapar ve sizin fizyolojinizi ona göre ayarlar. Farkında olmasanız bile bilinçaltı bağlantıları eğitimde, ailede ve her türlü ilişkide kullanılır. Ne yapmanız gerektiğini bağlantılar kurarak ayarlar. Bu eğitimde çok daha önemlidir. Bir şeyi başaramayacağınıza inanırsanız onu başaramazsınız. Bilinçaltıyla öğrenme tekniklerini hangi temele bağlıyorsunuz? Bilinçaltının temelinde bağlantı kurma vardır. Öğrendikleriniz arasında bağlantı kurarsanız unutmazsınız. Hafızası zayıf olan bir çocukla görüşüyorum. Çocuk ateri oyunlarında muhteşem. Labirent tipi oyunlarda bütün labirentleri

32 sayabiliyor. "Nasıl tutuyorsun bunu aklında?" dedim. "Hocam, çok zevkli." dedi. Labirent isimleriyle bilinçaltı arasında zevkle bağlantı kurmuş. Hafıza teknikleri, çoklu zekâ uygulamaları, konsantrasyon eğitimi, hızlı okuma teknikleri bunların hepsi bilinçaltı bağlantı tekniğiyle öğretilir. Zaten fizyolojik olarak da böyle. Beynimizde nöronlar var. Bütün nöronların arasında bağlantı kurduğunuzda zekâ oluşuyor. Yani ne kadar çok bağlantı, o kadar çok zekâ. Herkeste yaklaşık 100 milyar nöron var ama nöronlar arasındaki bağlantı kombinasyonu sınırsız. Temel prensip bağlantısını, bilinçaltında eğitimcilerimiz kullanmalı. Meselâ ben ders anlatırken hiçbir zaman konunun ismini önceden söylemem. Her konuya hazırladığım küçük hikâyelerle başlarım. Örneğin "Nişanlı güzel bir bayan laborant, deney yapıyor. Deney yaparken birden parmağındaki yüzük, deney yaptığı sıvının içine düşüyor. Ağlayarak profesörün yanına koşuyor diyor ki 'ben mahvoldum, alçak adam bütün herşey yalanmış.' Profesör soruyor; 'ne oldu kızım' diye. 'Bu adamın sevgisi yalanmış' diyor. Profesör, 'Nerden anladın?' deyince o da 'yüzüğüm sıvının içine düştü ama dibe batmadı, sıvının öz kütlesi altının öz kütlesinden küçük olduğu için batması gerekirken yüzüğüm batmadı. Demek ki altın değilmiş bunun herşeyi yalan." Ve diyorum ki "Çocuklar kaldırma kuvveti hayatınızı kurtarır, kendinizi kandırtmayın." Herkes gülmeye başlıyor. Böylece güzel bir duygu oluşuyor konu hakkında. Şimdi ben ne anlatırsam anlatayım onlar anlayacaklar. Bu yöntem dersin başında 5 dakikamı alıyor. Sonra "Hocam ne kadar kolay bir konuymuş." diyorlar. Psikolojide buna "çapa" deniyor. Mizah yaparak çocukların kafasına çapalar atıyorum. "Çocuklar şimdi çok zor bir soru soracağım bunu yapan her soruyu çözer." diyorum. Halbuki sorduğum soru çok basit. Tabiî çözüyor çocuk. "Hocam hani zordu" diyor. "Aslında zor da size kolay geldi, işte bir zor soru daha" diyorum, gülmeye başlıyorlar. Beyinlerinde bağlantı kuruyorum. Zor soru deyince mizah anlıyorlar. Bağlantıyı güçlü kurduğumuzda %95 başarı alıyoruz. 14 kişilik bir sınıfta yaptığım çalışmalar sonunda 11'i Milli Eğitim başarı sınavında ilk 50'ye girdi. Bunu tüm derslerde uygulayabilirsiniz. Bilinç ve bağlantı tekniği artı mizah. Meselâ gazlarda kaldırma kuvvetiyle ilgili bir formül vardır. P.V=N.R.T çocuklara ben "Palavracı Nurettin" deyince gülüyorlar. Formül komik geliyor. Eğitimde bu tekniklerin uygulanması gerekir. Bu bakış açısını kazandırmak lâzım çocuklara. Bir öğrencim var. Psikoloğa götürmüşler IQ testinde geri zekâlı olduğu tespit edilmiş. Halbuki IQ testi, zekânın tümü için yapılan bir test değil, sadece sayısal ve sözel zekâyı ölçüyor ve her insanda 20'ye yakın zekâ türü var. IQ testi sonucu geri zekâlı olduğu söylenen çocukla çalışmaya başladık. Ona 10 tane kelime verip "Say" dedim. "Hocam, biliyorsunuz bunu sayamam." dedi. Perişan olmuş çocuk, ailesi de kendisi de geri zekâlı olduğuna ikna edilmiş. İki buçuk ay özel bir çalışma yaptık. Şimdi bana diyor ki "Hocam dünya hafıza şampiyonasına nasıl başvurabilirim?" Özgüven kazandı; çünkü yapabildiğini gördü. Bilinçaltıyla öğrenme teknikleri herkese uygulanabilir mi?

33 Herkese uygulanabilir. Özel bir şart gerekmiyor. Bilinçaltı sadece psikologların tapusunda olan bir konu değildir. En muazzam organımız olan beynin nasıl kullanılacağını öğrenmemiz gerekir. Eğitimciler özellikle bilinçaltını bilmediği için birçok çocuğu harcıyor. Öğretmenler olarak verdiğimiz mesajlar çocuğun beynine ne olarak gidiyor, nasıl sonuçlar doğuruyor, öğrenmemiz lâzım. Anne babaların da bilinçaltı konusunda etraflıca bilgi almaları gerekir. Çünkü her insan deha beyniyle doğar. Bilinçaltımızın kapasitesi ne kadardır? Beyni tanıdıkça bilimadamları şu tespiti yapıyor: "Gerçekten muazzam sınırsız bir yapı." Oysa veliler çocuklarının bilinçaltını "yapamazsın, edemezsin, ahmak" gibi sözlerle dolduruyor. Ve bunlar sürekli kayıt ediliyor. Bu şekilde çocuğun beyni şartlandırılıyor. Sonra da öğretmenler çocuğun hayatını karartıyor. Hepsi için demiyorum; çünkü bu teknikleri bilmediği halde öğrencilerini çok iyi yetiştiren öğretmenler var. Bilinçaltı öğrenme teknikleriyle hangi yaşlardaki öğrencilerden daha fazla verim alıyorsunuz? En çok ortaokul düzeyindeki öğrencilerle çalıştım. ÖSS düzeyinde de verim aldım. Ortaokul çok önemli bir çağ; tam karakterin oluştuğu, bilinçaltının oturduğu bir dönem yaşına kadar çocuklar çok iyi eğitilmelidir. Her ders için aynı teknikle mi yoksa ayrı ayrı tekniklerle mi eğitim veriyorsunuz? Aslında ben ilk başladığımda fotografik hafızayı kullanıyordum. Ondan sonra çoklu zekâ uygulamalarını keşfettim. Sonra konsantrasyon, hızlı okuma ve NLP tekniklerini öğrendim. Ve bunların hepsini birleştirerek "bütünleşik zihin gelişimi" adında bir öğrenme modeli uygulamaya başladım. Bütünleşik zihin gelişimi modelini biraz daha anlatır mısınız? Bu sistemle insanlara zihninin nasıl çalıştığını öğretiyoruz. Yani ben çocuğa "Tarih dersini böyle çalışmalısın" demem, "Senin zihnin böyle çalışıyor, aklında böyle tutabilirsin." derim. Çocuk zaten zihnini keşfedince nasıl çalışacağını kendisi buluyor. Başarılı çocuklar bunları kullanıyor zaten. Başarısız olan öğrenciler ise "İllâ böyle çalışacaksın." diye bizim koşullandırdıklarımız. Şu ana kadar 270'in üzerinde öğrenciyle çalıştım. 270 tane ayrı ayrı beyin çalışma sistemi buldum. Biz insanlara nasıl yapacağını öğretiyoruz. Bu yanlış. Önemli olan beynin nasıl çalıştığını anlatmak. Geçenlerde bir hadise yaşadım. Velinin bir tanesi dedi ki "Hocam bu çocuk ders çalışırken ayakta geziyor. Ben de oturtuyorum". Çocukla konuştum. Yaptığım testlerde de çocuğun "kinestetik" yani dokunsal bir yapısı olduğu ortaya çıktı. Bedeniyle anlayan bu çocuğu oturtuğun an dersi anlayamaz. İşte veliler bunları bilmedikleri için çocuğu koşullandırıyor. On kere çocuğun kafasına vursanız bir daha kalkıp dolaşamaz ama dersini de anlayamaz. Sonra

34 da "geri zekâlıyım" diye kendini etiketler, inanç oluşturur. Çocukları bir şeylere zorlamadan önce iyi analiz yapmak gerekir. Küçük yaşlarda bilinçaltıyla öğrenme eğitimi almış bir öğrencinin ileriki yıllarında aldığı bu eğitim etkisini korur mu? Küçük yaşlarda verdiğimiz böyle bir eğitim, çocuğun ileriki yaşlarında da avantaj sağlar. Çocuk, zihnini tanıdığı için öz güveni gelişir; karakteri oturur. Biz çocukların zihinlerinin nasıl çalıştığını önemsemiyoruz. Başarısız olduklarında ise onları suçluyoruz. Verimli bir bilinçaltıyla öğrenme eğitimi kaç seansta tamamlanıyor? Bilinçaltı teknikleri dediğimiz öğrenme modelinde sihirli değnekle dokunup bir şeyleri değiştirmiyoruz. Çocuk nasıl öğreniyorsa öyle öğretiyoruz. Beynin grafiğini çıkarıyoruz. Çalışmalarımız genellikle bir ay sürüyor. Bilinçaltı tekniklerini kullanarak konsantrasyon, öğrenme, motivasyon, hedeflere kilitlenme eğitimlerini veriyoruz. Konsantrasyon çok önemli. Öyle öğrencilerle karşılaşıyorum ki "Beş dakika dersin başında duramıyorum." diyor ama "Yüzüklerin Efendisi" filmini üç saat gözünü kırpmadan izliyor. Konsantrasyon bozukluğu olan çocuk üç saat nasıl otuyor? Sorun konsantre bozukluğu değil dersi nasıl çalışacağını bilmiyor. Biz derse konsantre olmasını sağlıyoruz. BAŞARI İÇİN BİLİNÇALTINI PROGRAMLAMA İPUÇLARI 1- Bilinçaltınızda her sorunun cevabı vardır. Uykuya dalmadan önce bilinçaltına "Sabah altıda kalkacağım." emrini verirseniz sizi tam saatinde uyandıracaktır. 2- Her gece yatarken kendi kendinize söylediğiniz olumlu ifadeler sağlığınızın kusursuz olması yönünde olsun; bilinçaltınız buyruğunuzu yerine getirecektir. 3- Bir kitap ya da harika bir tiyatro eseri yazmak, fevkalâde bir konuşma yapmak istiyorsanız, bu fikri sevgiyle hissederek bilinçaltınıza iletin; o da size istediğiniz karşılığı verecektir. 4- Asla "bunu yapamam" ya da "şunun olması imkânsız" gibi sözler söylemeyin. Bilinçaltınız bunu yalın anlamlarıyla alacak ve bu düşüncelerden dolayı yapmak istediğiniz şey için yeteneğiniz olmadığını kabul edecektir. 5- Size zarar verecek ya da canınızı yakacak şeyler düşünmeyin. Çünkü neye inanırsanız onunla karşılaşacaksınız. 6- En doğru şekilde düşünüp hissetmeye başlarsanız huzurlu bir zihne sahip olmanız kaçınılmaz olur. Bilinçaltınız, zihninizden geçirip doğru olduğunu iddia ettiğiniz her şeyi kabul edecek ve size bunu yaşatacaktır. 7- Bilinciniz kapıdaki bekçidir. En önemli işlevi bilinçaltını, yanlış izlenimlerden korumaktır. İyi şeylerin olabileceğini ve şu anda olmakta olduğunu düşünmeyi her zaman tercih edin.

35 Gece yemesi sendromu nedir? Gece yemesi sendromu yeme bozukluklarının en gencidir. İlk kez 1955 yılında sabahları tokluk hissi, aksam hiperfajisi yani günlük kalori tüketiminin yarısından fazlasının tüketimi ve uykusuzluk üçlemesinden oluşan bir sendrom olarak tarif edilmiştir. Geçmişten günümüze doğru yapılan araştırmalarla tanım ve tedavide gelişmeler kaydedilmiştir. Gece yeme sendromunun görülme sıklığı kilo ile birlikte artış göstermektedir. Gece yemesi bozukluğunun tipik karakteristik özellikleri vardır; Bunlar: -Genellikle sabah kahvaltısında iştah yoktur ve açlık hissedilmez. Uyandıktan saatler sonra ilk öğün yenilir. -Akşam yemeğinden sonra günlük kalori ihtiyacının %50'sinden fazlası tüketilir. Gece uyanılır ve bilinçsiz biçimde mutfağa gidilerek atıştırma yapılır. -Bu durum iki aydan fazla haftada en az üç gece sürer ve sık uyanmalar sırasında yüksek kalorili atıştırmalar yapılır. -Gece yemelerine gerginlik, kaygı ve suçluluk hisleri eşlik eder. -Gece yemesi sendromu strese bir yanıt olarak düşünülmektedir ve genellikle depresyonla birlikte görülür. Özellikle akşam saatlerinde bireyler gergin, ajite ve sinirli hissederler. -Uykuya dalmakta veya sürdürmekte zorluk çekerler. -Tercih edilen atıştırmalar karbonhidrat ve şeker ağırlıklıdır. -Bu tip bir yeme davranışı kişiye suçluluk ve utanç duygusu yaşatır. Gece yemesi sendromu henüz resmi olarak bir yeme bozukluğu olarak tanımlanmamıştır. Altında yatan nedenler araştırılmaya çalışılmaktadır ve tedavi planları hali hazırda geliştirilmektedir. Gece yemesi sendromunun biyolojik, genetik ve duygusal faktörlerin bir kombinasyonu olduğu düşünülmektedir. Bir teoriye göre bu problemi yaşayan kimseler tanımlanmış ya da gizli bir stresin etkisindedir. Gece yemesi sendromunun stres ile ilişkili olduğunu doğrular bir şekilde başka çalışmalar da gece yemesi olanların, kortizol düzeyinin yüksek olduğunu göstermiştir. Bu teoriye göre gece oluşan yeme atakları bu hormonun üretimi yavaşlatmak için bedenin yaptığı bir savunmadır. Bu açıklama kabul veya ret edilmeden önce stresin gece yemesi sendromunu tetiklediği ve stres azaltma programının bu kişilere yardım ettiği göz önünde tutulmalıdır.

36 Araştırmalar ayrıca gece yemesi olanların yiyecek seçimlerin de odaklanmıştır. Ağırlıklı tercih beyindeki iyi hissetmeyi sağlayan kimyasalların arttıran karbonhidrat yönündedir. Bu seçim bedenin bilinçsiz bir kendi kendini tedavi etme yöntemi olarak düşünülmektedir. Gece yemesi sendromu probleminiz varsa, ilk olarak bir sağlık uzmanına başvurarak detaylı bir inceleme yaptırmalısınız. Ayrıca yeme bozuklukları ile çalışan bir psikolog ve günlük kalori tüketiminizi düzenlemek için diyetisyen yardımı almalısınız Yaşadığımız her duyguda enerji üretiriz Yaşadığınız her duyguda, enerji üreten bir jeneratör gibisinizdir. Bu enerji, yaşadığınız duygunun çeşidine göre, negatif veya pozitiftir. Negatifliği veya pozitifliği, iyi - kötü diye değerlendirmeyin. Negatiflik veya pozitiflik, sadece enerjinin farklı özellikteki kutuplarıdır. Yaşam içindeki harmoninin oluşması için, ikisine de ihtiyaç vardır. Önemli olan hangisinin işinize yaradığının farkında olmaktır. Kızgınlık, insan vücudunu en fazla etkileyen, negatif enerjilerden biridir. Dışa vurulmayan kızgınlığın yaydığı negatif enerji bakın neler yapar: Vücut sisteminizde kısa devrelere neden olur, hastalıkları başlatır, sinir sisteminize çok fazla zarar verir, direncinizi zayıflatır. Size zarar veren bu enerjiyi, pozitife çevirerek dengelemek için tam farkındalık gerekmektedir. Kızdıklarınız her kimse ve her neyse sevgi geminize alın hepsini ve el sallayarak ardından, bırakın gitsinler. Affedin hepsini.. Günlük kızgınlıklarınızı ise, ek seferlerle uğurlamayı unutmayın Duygusal zekayı beş boyut ve boyutların etkin olduğu sonuçlar açısından ele alıyoruz. Kişinin kendisi, çevresiyle uyumu, dengesi ve enerjisiyle ilgili olan boyutlar şunlardır: - Kendini tanımak kendini yönetmek - Çevreyi hissetmek- ilişkileri yönetmek - Değişimi yakalamak- kendini yenilemek - İç dengeyi kurmak- sağlıklı olmak - Olumlu enerjiyi yaymak- aranan olmak Bu beş temel değişken insanın tam iyilik halini bedensel, psikolojik ve sosyal olarak yaşamasına imkan verir. Duygusal zeka, yaşam biçiminin niteliğini oluşturur. Kendini tanıyan, düşüncelerinin farkında olan, güçlü ve geliştirilmesi gereken yönlerini bilen bir kişi kendi duygu, ve davranışlarını yönetebilir ve kişiler arası ilişkilerinde olumlu, yapıcı olabilir. Kendini tanımak ve duygularını yönetebilme becerisi kazanmak yüksek duygusal zekanın zeminini hazırlar.

37 Kendini Tanıma Boyutu Kendini tanıma bireyin kimliğini belirleyen özellikleri tanımasını içerir. Bu özellikler; duygusal farkındalık, güven, kendine saygı ve kendini gerçekleştirmedir. Duygusal zekanın kendini tanıma bölümünde dört özellikten söz edeceğiz. - Duygusal farkındalık, - Kendine saygı, - Kendini gerçekleştirme, - Bağımsız kişilik, Duygusal Farkındalığı Yüksek Kişi - Ne hissettiğini bilir, duygularını anlar, - Düşünceleriyle sözleri ve söyledikleriyle hissettikleri arasındaki bağlantının farkındadır, - Duygu dünyasının, performansını nasıl etkilediğini tanımlar, - Değerinin ve hedeflerinin kendisine nasıl yön verdiğinin farkındadır. Duygusal farkındalık, duygusal zekayla ilgili diğer bütün yetilerin üzerine inşa edildiği temel yeterliliktir. Bu nedenle, kişinin duyguları konusunda içgörü sahibi olması duygusal zekasını geliştirmesi konusunda atması gereken ilk ve en önemli adım olacaktır. Kendine saygı, kişinin gözündeki itibarıdır. İnsanın kendi ben kavramına affettiği olumlu değerlendirmedir. Kişinin kendinden hoşnut olması e en az diğer insanlar kadar iyi şeylere layık olduğuna inanmasıdır. İç dünyasının zenginliği kişinin kendine hayranlığıyla azalır, saygısıyla artar. Kendine Saygı Duyan Kişi; - Kendini içinde bulunduğu duruma, kişi ve kişilere yoğunlaştırabilir, - Tüm varlığıyla o anda ve o yerde orada olabilir, - Görüşleri kabul görmese de onları yüksek sesle dile getirmeye devam eder, diğer doğrularla yoğurmayı bilir, - Belirsizlik ve baskı altında da tutarlı ve kararlıdır. Kendini gerçekleştirme, kişinin kendi potansiyelini gerçekleştirebilmesi, yapmayı istediği ve yapabildiği şeyleri gerçekleştirmesi anlamına gelir. Kendini gerçekleştirme yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Kişiliğin bir amaç etrafında bütünleşmesini, dengeli ve uyumlu biçimde gelişmesini tanımlar. Kendini gerçekleştirmenin sınırsız ve erişilmez bir derinliği vardır. Kendini gerçekleştirmeye çalışan kişi; - Kim olduğuna, neleri yapıp yapamayacağına kendi karar verir, - Yaptığı işe inanır, kendini adar ve cesaretlidir, - Davranışlarını kendi isteğiyle seçebileceğini bilir,

38 - Hayatını ilişkilerini amaçları doğrultusunda kontrol eder, - Hayata bakış açısı ve amaçları temelinde önceliklerini belirler, - Başka kişilerin ve dış koşulların etkisiyle yolundan sapmaz. Oniki farklı kuruluşta yöneticilerle yapılan bir araştırmada üstün performansın, en temel duygusal yetkinlik olan kendini tanıma ile doğrudan bağlantılı olduğu görüldü. Bağımsız kişilik yapısı, kişiye düşünce ve davranışlarını kendi başına yönetip denetleyebilmesi şansını verir. Kendini tanımanın; duygusal farkındalık, kendine saygı, kendini gerçekleştirme modülleri, kişiliğin önemli bir öğesi olan bağımsızlık motivini besler ve geliştirir. Bağımsız Kişilik Yapısı Özellikleri; - Diğerlerinden bağımsız karar verebilme, - Kendi ayakları üzerinde durabilme, - Kendine yetebilme, - Bağımsız hareket edebilme yetilerini içerir BEYİN KULLANMA KİLAVUZU Mumin Sekman in hazirladigi "Bu hafta beynine iyi bak!" adli "beyin kullanma kilavuzu" kitapcigindan birkac alinti: Beyin acik havada ve ayaktayken daha iyi calisir. Onemli kararlarinizi acik havada yururken alin. Beyin orneklerle akil yurutur. Kararsiz kaldiginiz bir durumda "Ataturk benim yerimde olsaydi ne yapardi?" diye dusunun. Yabanci bir dil ogrenme ve ezber beyni guclendirir. Her gun birkac yeni kelime ogrenin ve kullanin. Zihinsel jimnastik yapin. Bunun icin basta Sudoku olmak re bulmaca ve satranc gibi oyunlari kullanabilirsiniz. Zihinsel rutinlerinizi kirin. Bazen telefonu sol elinizde

39 tutun, cantanizi diger elinizde tasiyin, evinize baska bir yoldan gidin. Zihinsel zevklerinizi zenginlestirmek icin her gun mutlaka iyi bir ozdeyis kitabindan, birkac cumle okuyun. Guzel bir resme bakin. Sevdiginiz bir muzigi gozleri kapali dinleyin. Bir konu hakkinda dusunurken, nasil dusundugunuzu de gozlemleyin. Dusunmek uzerine dusunmek, dusunce kalitesini artirir. iyi bir uyku kaliteli bir beynin temelidir. 24 saati gecen uykusuzluk sarhosluga benzer bir sekilde beyin fonksiyonlarini etkilemektedir. Bol ve temiz "birinci el" oksijen beyin icin cok onemlidir. Beyin vucuda alinan oksijenin dortte birini tek basina tuketir. Farkli dusunme tarzlari beyni gelistirir. Cocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit gecirin. Sizden farkli dusunen insanlarla konusun. Kullanilmayan organ korelir. Surekli TV seyrederek beyninizi dusuk viteste calistirmayin. Beyninizin sinirlarini zorlamayan etkinlikler, beyninizi gelistirmez. Beyin diyeti yapin. Beynimiz "garbage in garbage out" ilkesine gore calisir. Yani beninize cop girerse, beyninizden cop cikar. Beyninizi neyle beslediginize,

40 midenizi neyle beslediginiz kadar dikkat edin. Kafanizda en cok neyi dusunurseniz, hayatinizda onu cogaltirsiniz. Gunde aklimizdan 60 bin ile 80 bin arasi dusunce gecer. Bu dusunceler ne hakkinda? Beynimiz kendisinin nasil calistigi hakkindaki bilgi ve inanclarina gore calisir. Beynin calismasi hakkinda yanlis bilgilere sahip oldugumuzda, beynimiz de yanlis calisir. Basari beyinde baslar. insan "kafadan" kaybeder! Bu hafta "beyin haftasi." Aklimizi "basimiza" toplama haftasi! Bu hafta kafanizi nasil daha iyi calistirabileceginiz uzerine daha fazla kafa yorun:) Yirminci yüzyılın en büyük bilim adamı ve tüm zamanların en üstün zekalarından biri olan Albert Einstein, ününü görelilik (izafiyet) kuramına borçludur. Aslında iki teori söz konusudur. 1905'te formülü ortaya konan özel görelilik kuramı ve 1915'te formüle edilen genel görelilik kuramı (Einstein'ın yerçekimi kanunu). Bilinen bir mesel, "her şey görecelidir" der. Ancak Einstein'ın kuramı bu beylik felsefi söylemin tekrarı değil, bilimsel ölçümlerin ne şekilde göreceli olduğunun tam bir matematiksel ifadesidir. Öznel zaman ve uzam algılamalarının gözlemciye beğlı olduğu açıktır. Ama Einstein'dan önce insanların çoğu bu öznel izlenimlerin arkasında, duyarlı aletlerin nesnel olarak ölçülebileceği gerçek mesafeler ve bir mutlak zaman bulunduğuna inanıyorlardı. Einstein'ın kuramı, mutlak zamanın varlığını reddederek bilimsel düşünceyi temelden değiştirdi. Einstein'ın görelilik teorisinin sonuçlsrından biri, madde ve enerjinin bir anlamda eşdeğer olduğu ve aralarındaki bağıntının E=Mc2 formülü ile ifade edilebildiğidir. Burada E enerji, M kütle ve c de ışık hızını simgelemektedir.işık hızı saniyede km olduğuna göre, c2, yani bu çok büyük sayının kendisiyle çarpımı, muazzam bir sayısal değerdir. Buradan varılacak sonuç da; küçük bir kütlenin enerjiye kısmen dönüşmesinin bile korkunç bir enerji açığa çıkarabileceğidir. Elbetteki atom bombası veya nükleer bir tesis sadece E=Mc2 formülüyle yapılamaz. Atom enerjisinin gelişiminde başka isimlerin de çok önemli rolleri olduğu akılda tutulmalıdır, ancak Einstein'ın bu konuya katkısının ne kadar önemli olduğu tartışılamaz. Einstein, görelilik kuramları nedeniyle meşhur olmakla birlikte; bilimsel alandaki diğer başarıları O'nun her durumda bir bilim adamı olarak tanınmasını sağlayacak niteliktedir. Hatta daha önce fizikçilerin kafasını epey karıştıran önemli bir kavram olan fotoelektrik etki konusunu açıklayan tebliğiyle Nobel Fizik Ödülü'nü kazanmıştır. Bu tebliğde fotonların yani ışık parçalarının (partikül) varlığını ortaya koydu. Einstein'ın hayatı 1879'da Almanya'nın ULM kentinde doğdu. Oratöğrenimini İsviçre'de yaptı yılında İsviçre vatandaşı oldu. Doktorasını 1905'te Zürih Üniversitesi'nde tamamladı. 1913'te Berlin Üniversitesi'nde profesörlüğe atandı. Aynı zamanda Kayzer Wilheim Fizik Enstitüsü Direktörü ve Rusya Bilim Akademisi'nin üyesi oldu.

41 Einstein Yahudi olduğundan Almanya'daki konumu Hitler'in güç kazanmasıyla birlikte güvenli olmaktan çıktı. 1933'te İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde çalışmak üzere Princeton New Jersey'e taşındı. Ve 1940'ta Amerikan vatandaşı oldu. Einstein iki evlilik yaptı. İkinci evliliğinden iki oğlu oldu. 1955'te Princeton'da öldü Richard Wilkins Ingiltere'de piyasaya cikan "Mental Tonic" (Zihin Acici) adli kitabinda yasam felsefesinden süzdügü ilkeleri siraliyor.iste onlardan birkaci: * Gercek degisim kimi eski seyleri farkli görmeye baslamaktir. * Pencerenizin cami kirliyse disari cikip manzarayi parlatmaniz bosunadir. * Eger siz kendinizi sevmiyorsaniz baskasi neden sevsin. * Ana babaniz dogumunuzdan sorumludur, yasaminizdan degil. * Eger kendinize yön ariyorsaniz yolunu kaybetmis birine sormayin. * Dostluk, ayri olduklari zaman insanlari birlikte tutar. * Fedakarlik cicegin köküdür. * Gecmisi bir kitap gibi kullanin, eviniz gibi degil. * Bircok insan hayatinin büyük bölümünü oldugundan farkli görünebilmek icin heba eder. * Ilerlemenizin önündeki en büyük engel kendinize güvensizliginizdir. * Aci, mutluluga göre daha cok sarki bestelemistir. * Her davranisinda baskalarinin onayini arayan kimseler hayatin bircok güzelligini iskalar. * Satihta hazine bulamazsiniz. * Kahkaha ruhun dansidir. * Mucize, enerjinizi korkularinizi degil rüyalariniza verdiginiz zaman baslar. * Karsisinizdakini dinliyor musunuz, yoksa konusmak icin sirami bekliyorsunuz? * Ikiyüzlülük sadece sahibi tarafindan görülemez. * Hayatinizi bir para kazanma denemesi olarak kullanmayin.

42 * Cennete gitmenin iki yolu vardir 1) Gercekten öldügünüz zaman 2) Gercekten yasadiginiz zaman * Gercek zenginlik vaktinizi insanlara vermektir, para karsiligi satmak degil. * Müzigi notalarin arasindaki sessizlik yaratir. * Mutluluk makineye benzer. Ne kadar basit olursa o kadar az bozulur TAVLA VE SATRANÇ Pers İmparatoru'nun başveziri Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan tavla oyunu dünyanın en popüler oyunlarından biridir. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birliği olarak tavla bir tânedir. 4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hâne 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 gününü, siyah-beyaz pullar gece ve gündüzü, karşılıklı 12'şer hâne günün 24 saatini simgeler... Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu Pers İmparatoru'na, yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir. Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır. Pers imparatoruna; Kim daha çok düşünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanır. İşte hayat budur... Pers İmparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint imparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icad eder ve imparatora sunar. Hint İmparatoru'na tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere şöyle bir mesaj hazırlanır. Hint İmparatoru'na: Evet,

43 Kim daha çok düşünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanır. AMA BİRAZ DA ŞANSTIR. İşte hayat budur A B C Ç D E F G Ğ H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Z E K A = 50% BAŞARI 9 Ç A L I Ş M A K = 85% BAŞARI D E N E Y İ M = 90% BAŞARI Y A L A K A L I K =100% BAŞARI T O R P İ L =110% BAŞARI Mümkün olduğunca dürüst davranarak cevap verdiğinizde, aynı kademedeki arkadaşlarınızın, yöneticilerinizin ve size bağlı çalışan kişilerin, size karşı olan bakış açılarını ölçebilirsiniz. Kendinize 1 ile 4 arası puan verin. 4= Tamamen bana uygun 3= Uygun 2= Uygun değil 1= Hiç uygun değil 1. Zor anlarda bile, genellikle sakin ve olumlu kalabilirim. 2. Stres altındayken bile, elimdeki iş üzerinde sağlıklı düşünebilir ve işimin üzerine odaklanabilirim. 3. Hatalarımı kabul edebilirim. 4. Genellikle veya her zaman verdiğim taahhütleri yerine getirir ve verdiğim sözleri tutarım. 5. Hedeflerime ulaşmada kendi sorumluluğumu bilirim.

44 6. İşimde dikkatli ve düzenliyimdir. 7. Düzenli olarak, farklı kaynaklardan orijinal fikirler ortaya çıkarmak isterim. 8. Yeni fikirler üretmede iyiyimdir. 9. Karmaşık talepleri ve değişen öncelikleri kolaylıkla idare edebilirim. 10. Amaçlarıma ulaşmak için, güçlü bir eğilimle sonuç odaklıyımdır. 11. Teşvik edici hedefler belirlemeyi severim ve onlara ulaşmak için hesaplanmış riskler alabilirim. 12. Benden genç insanlardan da tavsiye alarak, performansımı nasıl geliştirebileceğimi öğrenmeye çalışırım. 13. Kurumsal ve önemli bir hedefe ulaşabilmek için fedakarlıklarda bulunmaya hazırım. 14. Şirketin misyonunu kabul eder ve onunla özdeşleşebilirim. 15. Ekibim, bölümüm veya şirketimin değerleri kararlarımı etkiler ve yaptığım tercihleri ortaya koyar. 16. Şirketimin genel hedeflerimi ileriye götürmek için aktif olarak uygun fırsatlar peşinde koşarım ve diğerlerinin bana yardım etmesine izin veririm. 17. Şu anki işimde ihtiyaç duyulan ve benden beklenen hedeflere ulaşmak için uğraşırım. 18. Engeller ve aksilikler beni kısa bir süre için yolumdan alıkoyabilir ancak durduramaz. 19. Kırmızı çizginin ötesine geçerek, eskimiş kuralları çiğnemek bazen gereklidir. 20. Yepyeni bir işe kalkışmak bile olsa, orijinal bakış açılarını yakalamak isterim. 21. Koşullar değiştiği takdirde, bende taktiklerimi çabucak değiştirebilirim. 22. Bazı işlerin daha iyi yapılmasının yollarını bulma ve belirsizlikten kurtulmak için, yeni bilgiler peşinde koşmak en iddialı olduğum şeydir. 23. Başarısızlık korkusu yaşayacağıma, başarı ümidiyle hareket ederim. 24. Üzüntü verici duygular ve dürtülerim işimde elimden gelenin en iyisini yapmama engel olur. 25. Genellikle kendimin ya da başkalarının kişisel kusurları için sorunlar ortaya çıkarmam. Değerlendirme: 70 puanın altında alınan puan, bir problem olduğunu gösterir.

45 Puanınız çok düşükse, ümitsizliği kapılmayın. Artık duygusal zekanın geliştirilebildiğini biliyorsunuz. Duygusal zeka, aslında hepimizin farklı derecelerde yaşam boyu geliştirdiğimiz bir şeydir. Buna olgunluk da diyebilirsiniz. 18 Nisan 2006 Salı Haber Kaynağı:fortune magazin 2006/04/ Başlamak: Hayatınıza yeni bir yön vermenizin en önemli yolu, başlamaktır. Başlamak kelimesi aklınıza herşeyi getirebilir. Hep yapmak istediğiniz ama bir türlü fırsatını yaratmadığınız birşey, yeni bir dil, okula geri dönmek, hiç yapmadığınız bir yemeği yapmak, eski bir dostu aramak, yürümeye başlamak vs. Başlamak istediğiniz şeyler gözünüzü korkutuyorsa, öncelikle kolay ve yakın plan şeyleri yapmayı deneyebilirsiniz. Hayal etmek: Hayal gücünün sınırı yoktur. Çocukken oyun oynarız, ama yetişkin olduğumuz zaman bizim için hayal diye bir dünya yoktur, gerçeklerle boğuşur, çocukluk hayallerimizi unutur gideriz. Hayalimizde neler kurarız? Cennet gibi bir adada tatil, iyi bir kariyer ve iş vs. Bu hayaller gerçekte ne kadarını yapabileceğimizi de bize gösterir ve hayal kurmak başarının ilk adımıdır. Gülmek: Gülmek insan ruhunun en iyi ilacıdır. Perspektiflerinizi geliştirir, sağlıklı hissetmenizi sağlar ve size zor görünen birtakım şeylerin altından daha kolay kalkmanıza neden olur. Çocuklarınıza anlatacağınız komik fıkra ve hikayeler öğrenin, en sevdiğiniz karikatürü duvara asın ve eski bir arkadaşınızla buluşup, geçmiş günleri yad ederek mutlu olun. İnanmak: Kendinize yapacağınız işte ne olursa olsun başarılı olacağınızı söyleyin. Güne pozitif başlayın ve kendinizi iyi ve olumlu şeylerin yaşanacağı birgün olduğuna ikna edin. Eğer kendinize hedeflerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi söylerseniz, gerçekleştiremezsiniz. İnançsız hiçbirşey yapılmaz hiçbirşeye sahip olunamaz. Keşfetmek: Bilmiyorum demek bazen risklidir. Bulmaya, öğrenmeye çalışmak bilmenin yarısıdır. Yeni yerler gezin, keşfedin, yeni insanlarla tanışın, konuşun. Kısacası yaşamı küçük küçük adımlarla yeniden keşfe çıkın. Oynamak: Biz yetişkinler gerçek dünyanın içinde kaybolup, eğlenmeyi unutur, ihmal ederiz. Haftanın 1 gününü de kendinize tatil olarak ayırın ve gerçekten ne iş, ne ev, ne de koşuşturmaca, düşünmeyin. Arkadaşlarınızla kağıt oynayın, çocuğunuz varsa, onunla sohbet edin, kafanızı dağıtın. Hafif ve sakin geçen günün ardından ertesi gün çok daha taze ve dinç kafayla işleri düşünebilirsiniz. Güvenmek: Karar verme şeklinizi bir daha gözden geçirin.her zaman için ilk verilen kararlar daha doğrudur unutmayın. Kararsızlık bir konu hakkında kötü karar vermekten bile daha acıdır. İç sesinize güvenmezseniz, büyüyemezsiniz. Dinlemek: Çoğu zaman birini dinlerken 2. dakikada kafamız başka yerlere gider ve dağılır, konudan uzaklaşırız. Kelimler ve duyduklarımız bizim için birşey ifade etmez. Oysa karşınızdaki insanı mutlaka dinleyin, kaybedecek hiçbirşeyiniz olmaz ama günün birinde o da sizi dinlemezse, dikkatini vermezse neden diye sormayın. Yaratmak: Hızla değişen ve gelişen dünyaya ayak uydurmak için sürekli birşeyler yaratmaya çalışın. Yaratıcılığınızı pekiştirmek için kendinizi oyalayacak şeyler bulun. Değişik tarzda müzik dinlemek, dişinizi diğer elinizle fırçalamak gibi günlük yaptığınız işleri farklı yapmaya çalışarak beyin oyunları oynamaya başlayabilirsiniz. Dokunmak: İnsanoğlu dokunmayı sever ve dokunulmasını da ister. Dokunmak sevgi, şefkat anlamındadır ve bizi daha iyi hissettirir. Her sabah kapıdan çıkmadan önce, eşinizi 30 saniyede olsa mutlaka öpün ve ona sarılın. Kendinize haftada veya 2 haftada bir masaj yaptırın. Konuşurken arkadaşınızın sırtına dokunun İnsanları yöneten iki derin işletim programı vardır: -İlki, hücrelerden organlarımıza kadar tüm biyolojik yapımızı düzenleyen GENETİK programlar -İkincisi de dış dünyadaki yaşantımızı düzenleyen YAŞAM TARZI programları.bunun beyindeki kod adı niyettir. Niyeti kimin yaptığı çok önemlidir. -Kendimiz yaptığımız ölçüde özgür,bağımsız ve gelişmiş insan oluruz. DERİN YÖNETİM bizim irademiz altında olur.düşündüğümüz ve niyet ettiğimiz gibi yaşarız. Bizi biz yönetiriz.bunun aksi özgürlüğün kaybıdır. Niyeti biz yapmazsak ne olur?

46 -Hayat tabiî ki sona ermez. Otomatik pilot devreye girer. Derin yönetime bizce verilmiş özgür, bağımsız ve sağlıklı bir yaşama talimatı yoksa dış dünyanın oluşturduğu sanal yönetmen yani otomatik pilot kontrolü ele alır. - Bu durumda derin yönetim, dış dünyadan her saniye beynimize akan trilyonlarca bilginin oluşturduğu yeni yönetmene devredilir. -Yönetim böylece yaşam tarzımızı belirleyen küresel iradenin eline ve içimizdeki taşeronuna yani temsilcisine geçer.hayatta her boşluk dolar. Niyeti biz yapmazsak, bizim adımıza başkası yapar ve davranışlar bu niyete göre yeniden şekillenmeye başlar. -Düşündüğümüz gibi yaşayamazsak, yaşadığımız gibi düşünmeye başlarız. -Sonuçta, ya biz dış dünyayı yönetiriz ya da dış dünya bizi.hyat tarzımız da buna göre tezahür eder Oyun sıyah ve mavı ye carptırmadan kırmızı kareyı hareket ettırme Japon bilim adamı Prof. Dr. Masaru Emoto, içinde 70'ten fazla kristal resmi bulunan Su Kristalleri adlı kitabında: "Su cansız bir madde değil; canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Su çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir." diyor. Prof. Emoto'nun suyun biyo-fizikî özelliklerini araştırarak ortaya koyduğu gerçekler, yeni bir döneme kapı açacak gibi. Emoto, üç yıl kadar önce mikroskopla yaptığı araştırmalarda, donmuş su kristallerinin dış tesirler karşısında çok değişik şekillerde reaksiyon gösterdiğini keşfetti. Bu araştırmalara göre su kristalleri, dış çevre tesirlerinin yanı sıra, müzik, söz ve kavramlara da tepki veriyor. Sanacell sağlık firmasının davetlisi olarak, Temmuz ayında Berlin Teknik Üniversitesi'nde kişiye konferans veren Prof. Emoto, su kristallerinin nasıl farklı şekillerde davrandığını, büyüleyici bir yapı göstermesine karşılık, temiz dağ suyunun berrak ve düzgün kristal yapıları ihtiva ettiğini tespit etti. Ayrıca, çocukları, su ile konuşturarak su kristallerinin verdiği tepkileri gözler önüne serdi. Emoto, on iki yıl süren çalışmaları ve yaptığı on binlerce deney neticesinde, suyun sadece iyi ve kötü bilgileri, müzik ve sözleri değil, hisleri ve şuuru da kaydettiğini ortaya çıkardı. Çekilen kristal fotograflarında suyun verdiği mesaj çok açık; sevgi ve minnettarlık gibi duygular fıtrat tarafından tasvip görmüştür. Yani sevgi ve minnettarlık, fıtratın özüdür. Su, ne kadar sevgi, duygu ve âhenk dolu söz ve musikî ile karşılaşırsa; altıgen kristal yapısı da o kadar güzel ve düzgün olmaktadır. Meselâ çekilen fotografların birinde suyun yanında "şeytan" dendiğinde, kristaller kaotik bir biçime girerken, diğerinde de güzel sözlerle dua edildiğinde, suda, berrak ve estetik yapısı ile mükemmel bir altıgen ortaya çıkıyor. Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da işaret ediyor. Emoto, su kristallerinden edinilen bilgilerden depremin önceden tespit edilebileceğini söylüyor. Bunun için evvelâ deprem olan bölgelerdeki su kristalleri hemen incelenerek, suyun buna verdiği tepki gözlenmelidir. Daha sonra bilgisayar bağlantılı mini mikroskoplarla sürekli bu bölgelerdeki su kristallerinin bir merkezde değerlendirilerek takip edilmesi gerekiyor. Zira deprem bölgelerinde yer altında meydana gelen değişikliklerin bir anda olmayıp, günler, hattâ haftalarca sürdüğünü ve bu değişikliklerin oradaki su kristallerinden takip edilebileceğini söylüyor. Su kristallerinin fotografının çekilmesi de şöyle oluyor: Önce su eksi yirmi derecede donduruluyor. Sıcaklığı eksi beş dereceyi bulduğunda kristal ortaya çıkıyor. 5 mm'lik buz parçasında ancak 25 mikron, yani 0,025 mm büyüklüğünde bir kristal oluyor. Bu yüzden bunun 200 defa büyütülmesi ve bu esnada en ufak bir titreşimin meydana gelmemesi gerekiyor. Su kristalleri de yaklaşık elli-altmış saniye, buzun sıcaklığı sıfır dereceye ulaşana kadar görülebiliyor Beynimizdeki dýrdýr ettiði sürece dinleyemeyiz. Kalýplaþmýþ bilinç sisteminin yarattýðý alýþkanlýklardan birisi "Dinlememek" tir. Karþýmýzdaki kiþiler bize bir þeyler anlatmaya çalýþýrken, bilincimizde sürekli konuþan ses, onlarý duymamýzý engeller. Dinlemeyi hiç mi hiç bilmiyoruz.

47 Sohbetlerimizde karþýmýzdakinin söylediði binlerce kelimeden, sadece iki üç tanesini alýp, üzerine eklemeler yapmaya bayýlýrýz. Küçük bir denemeye ne dersiniz? Bir arkadaþýnýza þöyle bir hikâye anlatýn: Yahu duydun mu? Ahmet evleniyor. Hem de, kýz otostop yaparken tanýþýyorlar! Bizimki Beþiktaþ tan Sarýyer e giderken yolda duruyor, kýzý arabaya alýyor. Sonra kýz arabada kalp krizi geçirmesin mi? Hastaneler falan derken bizimkiler arkadaþ oluyor. Þimdi de düðün dernek, kýsmet iþte abi. Bu hikâyeyi 10. kiþi size þu þekilde anlatýr; Son bombayý duydun mu? Ahmet in son yaptýðýný? Yoldan kýz topluyormuþ. Dahasý da var. Hazýr mýsýn? Geçen gün arabaya aldýðý kýza sarkmýþ ve kýz çýðlýk çýðlýða, arabanýn kapýsýný açýp arabadan dýþarý atlamýþ mý? Bizimki panik tabi!! Arabayý durdurup kýzý tuttuðu gibi hastaneye zor yetiþtirmiþ! Ooooo dahasý da var dur. Ýki ay sonra evleniyorlarmýþ, çünkü kýz hamileymiþ!" Kalýplaþmýþ düþünce sistemimizin sesini susturamadýðýmýz sürece, ne karþýmýzdakinin söylemek istediðini tam olarak anlayabilir, ne de söylenenlerin aslýnda bize sunulan bir mesaj olduðunu fark edebiliriz. Bu sese izin verdiðimiz sürece, çok iyi hikâye üretmekten daha öte gidemeyiz. Ekranlarýmýzdaki kalýplaþmýþ düþünce sisteminin harikalarý olan hikâye uzmanlarýmýza, gerek basýn gerekse politik sistemlerdeki hikâyelere, hiç dikkat ettiniz mi? Tüm bunlarýn, hayatlarýmýzý ne kadar etkilediðini düþünün bir kez! Gerçek diye sarýldýðýmýz hikâyelerden oluþan bir yaþam mý? Dinleyerek, farkýndalýkla, bilinç evrimini yaþamak mý? Seçim yine bizlerin. Beyninizin içindeki ikinci beyinden haberdar mýsýnýz? Bir grup Avrupalý, Amerikalý ve Asyalý bilim adamýnýn keþfi, biyoloji ve týp dünyasýný sarsacak! Beþ yýldan beri sürdürülen araþtýrmalarýn ve ayný zamanda Amerika ve Avrupa nýn bazý üniversitelerindeki çalýþmalarýn sonucunda nöronlarýn (sinir hücreleri) insan aklýnýn tek "efendisi" olmadýðý belirlendi. Beyin içinde ikinci bir beyin keþfedildi. Ýþte ayrýntýlar... Science at Vie fransýz bilim dergisi, bu bulgunun bilim dünyasý için tam bir þok dalgasý olduðunu yazdý ve bu bulgunun temelinde, nöronlar dýþýndaki diðer beyin hücrelerinin de kilit roller üstlenmesi

48 yattýðýný belirtti. Bilim dünyasýnýn þimdiye kadar göz ardý ettiði bu hücreler, bilgileri beynin bir ucundan ötekine taþýyarak nöronlara eklemlenen gerçek bir iletiþim aðý kuruyorlar. Ýki ayrý görüþ Daha doðru bir ifadeyle, bunlar nöronlarýn etkinliðini senkronize etmek üzere "orkestra þefi" görevini üstleniyorlar. Bu fazla yetenekli hücreler de yýldýzý andýran biçimleri nedeniyle astrosit (astre= Fransýzca yýldýz) olarak adlandýrýyor. Daha doðrusu bunlar, beyin hacminin yüzde 50 sinden fazlasýný kapsayan gliyal adlý hücrelerin büyük ve kuraldýþý sülalesinin bir bölümünü oluþturuyor. Bu ünlü gliyal hücreler 19. yüzyýlýn ortalarýndan beri biliniyor! Peki o halde niçin bunca zamandýr bunlarýn önemi göz ardý edildi? Alman doktor Rudolf Virchow 1856 yýlýnda bunlarý keþfetti. Bunlarý "glue" (tutkal) sözcüðünü çaðrýþtýran "gli" olarak adlandýrdý. Böylece gliyal hücrelerin o tarihten itibaren yalnýzca beyindeki boþluðu doldurmak için varolduklarý sanýldý. Ve 1835 te varlýklarý belirlenmiþ olan nöronlarý Ðsinir hücreleri- izole etmek, beslemek ve pasif olarak savunan ilkel hücreler olarak deðerlendirildi. Þimdi Lozan daki enstitü çalýþaný Pascal Jourdain þöyle diyor: "50 li yýllardan beri, beyindeki faaliyetleri kaydetme yöntemi, nöronlarda elektrik akýmý nýn yayýlmasýna dayanýr. Oysa astrositler (yýldýz hücreler, gliyalar) elektrik açýsýndan hemen hemen saðýrdýr, çünkü onlarýn alýþveriþi kimyasal yoldan gerçekleþir." Ýki kuram karþý karþýya Geçerli nöroloji teorisine göre, kafatasýmýzýn içi, sinaps adlý baðlantý noktalarýndan oluþan geniþ bir iletiþim aðý þeklindedir. Ancak Ýsviçre deki ekipten Andrea Volterra, yýldýz hücreleri göz ardý eden bu yaklaþýmýn beyni kýsmen açýklayabildiðini belirtiyor. Ona göre, bu hücrelerin nöronlar arasýndaki baðlantý noktalarýný sarýp sarmalayan ve bir tür manþon görevi üstlenen uzun kollara sahip olduklarýný ifade ediyor. Nitekim "gliyologlar" beyin ortamýný yapay olarak canlandýran hücre kültürleri üzerinde gerçekleþtirilen in vitro deneylerde þimdiye kadar

49 kimsenin aklýna gelmemiþ olan bir þey fark ettiler: Beyin iletiþimi yýldýz hücrelerin kararlý etkisiyle saðlanýyordu. Araþtýrmacýlardan Pascal Jourdain þu açýklamada bulunuyor: "Klasik modele göre, bir nöron bir baþka nörona mesaj gönderdiðinde, ilk önce bir elektrik akýmýndan geçiyor. Bu akým sinaps düzeyine vardýðýnda, nörotransmetörlerin (sinir iletici kimyasallarýn) serbest kalmasýný tetikliyor. Bu kimyasal mesajlar daha sonra ikinci nöronun yüzeyinde yer alan reseptörlere sabitlenecekler, bunlar da diðer sinapsa elektrik akýmý gönderecekler ve bu tetikleme zincirleme sürüp gidecektir." Hareketleri yavaþ Yýldýz hücreler bu bilgi akýþýný kolaylaþtýracak, yavaþlatacak ve hatta durdurabilecek yöntemlere sahipler. Üstelik eldeki bulgulara göre astrositler bir sinapstaki bilgileri bir diðer sinapsa aktarabiliyorlar. Yani bilgiler sadece nöronlar aracýlýðýyla deðil bir baþka yolla da beynin bir ucundan diðerine iletiliyor. Peki bu yol nasýl iþliyor? Astrositlerin içinde aþýrý miktarda kalsiyum iyonu üretimine yol açan bir dizi kimyasal tepkime söz konusu. Bu tepkimeler bir astrositten diðerine dalga dalga yayýlýyor. Gliyologlar, bir tür kalsiyum dalgasýndan söz ediyor. Ama bu dalganýn yaydýðý bilgiler çok aðýr hareket ediyor. Sinirlerdeki elektrik akýmý saniyede en az 1 metre katederken bunlarýn hýzý en çok saniyede mikrometreye çýkabiliyor. Biri hýzlý diðeri yavaþ bu iki aðýn kullanýmý, beynimizin ekinliklerini daha iyi koordine etmesini saðlýyor. Hayvanda gözlendi 2004 yýlý sonunda Amerikalý araþtýrmacý Hajime Hirase ilk kez canlý bir farenin kafatasýnýn içinde yýldýz hücreleri in vivo görmeyi baþardý. Bunu da laboratuvarlarda þimdilik pek yaygýn olarak kullanýlmayan bifoton mikroskop sayesinde baþardý. Þimdilik bu yöntem beynin derinliklerine nüfuz edilmesine olanak saðlamadýðý için yetersiz olsa da araþtýrmacýlar yakýnda astrosit iletiþimi hakkýndaki teorilerini kanýtlayacak bulgulara ulaþacaklarýndan eminler.

50 Üstelik astrositler yalnýzca iletiþimde rol oynamayýp yeni nöron ve yeni sinapslarýn oluþumunda da vazgeçilmez nitelikteler. Beynin yaþam süresince sürekli maruz kaldýðý deðiþimler öðrenme ve anýmsama iþlevlerinin temeli olduðuna göre bu özellik büyük önem taþýyor. Beynin bu esnekliði de astrositlerin salgýladýðý kimyasal maddelerden kaynaklanýyor. Einstein ýn zekasý Albert Einstein ýn beynine 1980 li yýllarda otopsi yapma izni verilen ilk araþtýrmacý olan Marian Diamond, "bir sýrrýn anahtarý tam da gözünüzün altýnda olabilir ve siz yýllarca bunu görmeden yanýndan geçebilirsiniz" diyor. Einstein ýn beyninin sýrrý neydi? Aslýnda ünlü dahinin beynindeki nöronlarýn sayýsý ve fizyonomisi sýradan insanlarýndakinden farklý deðildi. Bununla birlikte, beyninde nitelikli iþlere rezerve edilmiþ bazý bölümlerdeki gliyal hücre sayýsýnýn inanýlmaz derecede yüksek olduðu belirlendi. Bu gözlem o yýllarda bilim adamlarýný hayretler içinde býrakmýþtý. Ancak artýk bu durumun nasýl açýklanacaðý biliniyor. Marian Diamond, Einstein ýn ve daha genel olarak, hayvan soyunun en yüksek orandaki gliyal hücrelerine sahip insan türünün zekasýnýn geliþiminde gliyal hücrelerin önemli bir rol oynadýðýnýn artýk bilindiðini kaydediyor. Kýsacasý zeka ne kadar geliþmiþse o kadar fazla gliyal hücreye sahip. Týp dünyasýnda bir devrimin yakýn olduðundan kimsenin kuþkusu olmasýn. Haber Kaynaðý:hürriyet bilim 2006/02/12 -* Son yýllarda "Komplo Teorisi" adýyla tanýnan ve insanlarýn ya da dünyanýn > geleceði ile ilgili bazý ilginç planlarý ve projeleri ele alan teorilerden > söz edilmeye baþlandý. Uzaktan ve manyetik yollarla gerçekleþtirilmek > istenen "beyin kontrolü" konusu da bunlardan birisidir. > Dünyada tarikatlarýn, Hint felsefesinin ve mistisizmin yayýlmasýnda da büyük > bir artýþ var son yýllarda. Bu konuda da ilginç bazý yorumlar yapabiliriz.

51 > Bilindiði gibi gerek mistisizmde, gerekse de diðer tarikat biçimlerinde, > belirli bedensel tekniklerin uygulanmasý ve zihinsel esrime (gevþeme) > teknikleri mevcuttur. Transandantal Meditasyon'da kullanýlan "mantra" ya da > "zikir" ve benzeri çalýþmalarda yinelenen "hu Allah" gibi sözcükler, beyine, > belli frekanslarda yoðunlaþarak, bilincin alt katmanlarýna geçiþ imkaný > yaratýrlar. Kiþilerin hangi ses titreþimlerine konsantre olduklarý ya da > hangi frekansta beyinlerini gevþettikleri ve evrensel enerjiye açtýklarý > bilinirse, o frekanslarý kullanarak, onlarýn beyinlerine girmek, onlara > müdahale etmek ve onlarý etkilemek mümkün olabilir. > Nitekim, eski tarikatlarda ve medreselerde þeyhlerin, müridlerinin > rüyalarýna girmeleri ve onlara çeþitli öðütler vermeleri sýkça tekrarlanan > bir þeydi. Bu durumda, müride yoðunlaþacaðý sözcük ve telkinleri veren þeyh, > onun beyninin hangi frekansa ayarlý olduðunu bildiði için, onun beyin > dalgalarýna girebilir ve onu etkileyip, yönlendirebilir. > Sese duyarlý bilgisayarlar ve cep telefonlarý, frekanslar yardýmý ile > manyetik etkiler göndermenin tekniðini basit olarak bize açýklýyorlar. Bilim > bu alanda bakýn daha neleri icat etmiþ durumda: eski bir demirperde ülkesine > girdiðinizde, bindiðiniz otobüsün kol dayama yerlerine gizlenmiþ olan > sensörler, kiþinin nabzýný ölçerek, heyecanýný ve kalp atýþlarýný kontrol > edebiliyorlar. Ýsrail'de, otobüslere yerleþtirilen bir düzenek, otobüse > Müslüman birisinin girdiðini, koku frekanslarý aracýlýðý ile þoförün > önündeki tabloda yer alan kontrol düðmesine ulaþtýrýyor. Çünkü Müslümanlar > domuz yemedekileri için, vücutlarýndan yayýlan koku, diðerlerinden daha > farklý olmaktadýr. Ya da Amerika'da yapýlan bazý ameliyatlarda, devlet > adamlarýn derilerinin altýna bazý chiplerin yerleþtirildiði ve böylelikle bu > kiþilerin uzaktan kumandaya açýk hale geldikleri de ileri sürülüyor. > Bütün bunlarý deðerlendirecek olursak, ekonomik emperyalizm,

52 kültürel > emperyalizm derken, þimdi de beyinsel emperyalizmle karþý karþýya olduðumuzu > anlýyoruz. Hatta Irak'la yapýlan savaþta, Baðdat'a Amerikan askerleri > girmeden önce iki gün süreyle çok alçaktan bazý uçaklarýn uçtuðu ve > yaydýklarý belirli ses frekanslarý ile Irak'lý askerlerin direniþlerini > (bilinçaltý düzeyde) kýrdýklarý da iddia ediliyor. > Holistik Evren Tasarýmý- Aydýn ARITAN-Ýnsaný ve Evreni Anlamanýn Altýn > Anahtarý BEYİN HAFTASI mart Beyin, insan vücudunun %2'si ağırlığında olmasına rağmen, geriye kalan %98'i yönetiyor. Başarının da mutluluğun da kaynağı beyin. Öğrenirken, düşünürken, konuşurken onu kullanıyoruz. Ancak çoğumuz kafamızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğimiz üzerine fazla kafa yormuyoruz! Kişisel Gelişim Merkezi (Kigem.com) olarak Mart tarihlerini "beyin haftası" olarak kutluyoruz. Amacımız içimizdeki beyin gücüne dikkat çekmek ve kamuoyunu 'beyni etkili kullanma' hakkında bilinçlendirmek. Bu hafta, kafamızı nasıl daha iyi kullanacağımız üzerine kafa yorma haftası! Bu hafta aklınızı "başınıza" toplamak istiyoruz! Kafamızı Daha iyi Çalıştırmak Üzerine Kafa Yorma Haftası! Kişisel Gelişim Merkezi (Kigem.com) Mart tarihleri arasında Türkiye'de 'beynin anlam ve önemini anlatmak' ve beyni doğru kullanma bilincini yaygınlaştırmak için çeşitli etkinlikler hazırladı. Kigem tarafından organize edilen etkinlikler English Time ve Major Tanıtım'ın sponsorluğunda gerçekleştirilecek. 12 Mart tarihinde Taksim/ The Green Park Otel'de "Başarı Beyinde Başlar" konulu bir seminer yapılacak. 16 Mart tarihinde Lütfi Kırdar da yapılacak olan Kişisel Gelişim Zirvesi/2006 etkinliği kapsamında bir açıklama yapılacak. Kişisel gelişim uzmanı Mümin Sekman tarafından Beyin haftasına özel olarak hazırlanan "Beynine İyi Bak!" adlı "beyin kullanma kılavuzu" English Time sponsorluğunda 20 bin kitapçık Kigem tarafından basılacak. Bu bilgilendirme kitapçıkları İstanbul metrosunda dağıtılacak. Ayrıca isteyenler kendilerine en yakın English Time şubesine gidip ücretsiz olarak alabilecekler. Kigem.com üyeleri kanalıyla 'e yakın insana mail yolu ile "beyninizi nasıl daha iyi kullanabilirsiniz?" konulu bilgilendirme mailleri gönderilecek. Çok sayıda TV, radyo ve gazeteye "beyin kullanma sanatı" üzerine bilgilendirme dosyası gönderilecek.

53 Dünyada Beyin Haftası Nasıl Kutlanıyor? Beyin haftası Türkiye ilk defa bu kapsamda kutlanıyor ancak dünyada 65 ülkede mart haftası "beyin haftası" olarak kutlanıyor. Bazı ülkeler ve global şirketler ise kurumsal karar alarak bir yılı beyin yılı ilan ediyor. ABD parlamentosu aldığı bir karar ile yılı arasını beyin yılı ilan etti. Avusturya hükümeti 1999 yılını beyin yılı ilan etti. İsveç 1998 yılını beyin yılı ilan etti. Kigem tarafından başlatılan Türkiye beyin haftası etkinlikleri, beyinin anlam ve önemini anlatma görevini akademik dünyanın dışına taşıran bir çalışma. Bu yönüyle de Türkiye'de bir ilk. Aklınızı "başınıza" nasıl getirebilirsiniz? Bu hafta beyniniz için bunları yapın. Mümin Sekman'ın hazırladığı "Bu hafta beynine iyi bak!" adlı "beyin kullanma kılavuzu" kitapçığından birkaç alıntı: Beyin açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı açık havada yürürken alın. Beyin örneklerle akıl yürütür. Kararsız kaldığınız bir durumda "Atatürk benim yerimde olsaydı ne yapardı?" diye düşünün. Yabancı bir dil öğrenme ve ezber beyni güçlendirir. Her gün birkaç yeni kelime öğrenin ve kullanın. Zihinsel jimnastik yapın. Bunun için başta Sudoku olmak üzere bulmaca ve satranç gibi oyunları kullanabilirsiniz. Zihinsel rutinlerinizi kırın. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer alinizde taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin. Zihinsel zevklerinizi zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş kitabından, birkaç cümle okuyun. Güzel bir resme bakın. Sevdiğiniz bir müziği gözleri kapalı dinleyin. Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, düşünce kalitesini artırır. İyi bir uyku kaliteli bir beynin temelidir. 24 saati geçen uykusuzluk sarhoşluğa benzer bir şekilde beyin fonksiyonlarını etkilemektedir. Bol ve temiz "birinci el" oksijen beyin için çok önemlidir. Beyin vücuda alınan oksijenin dörtte birini tek başına tüketir. Farklı düşünme tarzları beyni geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun. Kullanılmayan organ körelir. Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın. Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez. Beyin diyeti yapın. Beynimiz "garbage in garbage out" ilkesine göre çalışır. Yani beninize çöp girerse, beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenizi neyle beslediğiniz kadar dikkat edin. Kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda onu çoğaltırsınız. Günde aklımızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkında? Beynimiz kendisinin nasıl çalıştığı hakkındaki bilgi ve inançlarına göre çalışır. Beynin çalışması hakkında yanlış bilgilere sahip olduğumuzda, beynimiz de yanlış çalışır. Başarı beyinde başlar. İnsan "kafadan" kaybeder! Bu hafta "beyin haftası." Aklımızı "başımıza" toplama haftası! Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla kafa yorun:) Bilim adamları başarma isteği veya hırs olarak nitelendirilen dürtünün kaynağını araştırıyor. Time dergisinin 13 Şubat 2006 tarihli sayısında yayımlanan bu ilginç yazının geniş bir özetini sunuyoruz. İnsanlığın davranış portföyündeki dürtülerin içinde hırs Ğortak pastadan, başkaları kapmadan en büyük dilimi kapma isteği- insanlara en demokratik şekilde dağıtılmış olmalıdır.

54 Doğa, aslında toplamı sıfır olan bir oyundur. Aileniz için avladığınız her hayvan, başkalarının bir hayvan eksik yemesi anlamına gelir. İşgal ettiğiniz her toprak, diğerlerinin daha az toprakla yetinmesini gerektirir. Olaya bu şekilde bakınca, başarma ihtiyacının herkese eşit olarak dağıtılmış olduğu sonucu çıkıyor. Ancak bu sonuç gerçeği yansıtmıyor. Başarma arzusu herkeste aynı olmadığı için başarıya ulaşmak için elindeki tüm olanakları kullanan her insana, elindekiyle yetinen başka bir insan düşüyor. Ayrıca başarma hırsı kadın ve erkekte de farklı bir yol izler. Aynı şekilde Amerikalılar ile Avrupalılar, zenginler ile fakirler, savaş sonrası jenerasyon ile zamanımızın gençliği de bu açıdan farklıdır. Hırslı kişiler de tutkularını farklı şekillerde yaşarlar. Hırsın tarifi "Hırs evrimin bir yan ürünüdür" diye konuşan Soka University of America dan antropolog Edward Lowe, "Sosyal statünün nasıl tanımlandığına bakmaksızın, her toplumda bazı insanlar, sosyal statü için diğer insanlardan daha agresif bir yol izlerler" diyor. Davis teki Kaliforniya Üniversitesi nden psikolog Dean Simonton, başarının karmaşık bir olgu olduğuna dikkat çekiyor: "Hırs enerji ve kararlılık gerektirir. Ancak bu noktada bir hedefin de olması gerekir. Hedefi olup da enerjisi olmayan insanlar, bir kanapeye uzanıp bir gün daha iyi bir fare kapanı yapacağım diye hayal kuranlardır. Enerjisi olup, hedefi olmayan insanlar ise bir projeden diğerine atlarken, dağılıp giderler." Enerjinizin, hedefinizin ve yeteneğinizin varolduğunu farz edelim. Bu durumda hırs eşit midir? Olağanüstü bir kulağı olan başarılı bir müzisyen, her notada ter döken başarısız bir müzisyenden daha mı hırslıdır? Mozart ı dinleyebiliriz, fakat Salieri yi de alkışlamamız gerekmez mi? Hırs konusunun en büyük açmazı, hırsın aşırıya vardırıldığı durumlardır. Ahlaki kaygılar taşımayan büyük hedefler, diktatörleri doğurur Ğveya Enron ve Parmalat ı. Günde 16 saatlik çalışma temposu, çalışma masasında yenilen hızlı yemeklerle birleşince kalp krizi ve tükenmişlik sendromlarına davetiye çıkartır. Hatta çocuklar arasında bile hırs, hızla zarar vermeye başlar. Hırsın açmazı Ohio State University den antropolog Peter Demerath, normal müfredatlarının dışında çok sayıda ders alan, derslerden sonra sportif faaliyetlere katılan ve bunlarla yetinmeyip boş zamanlarında çalışan 600 lise öğrencisi üzerinde bir araştırma yürüttü. Bunların yüzde 70 i arada sırada veya devamlı stres içinde olduklarını itiraf ettiler. Demerath karşılaştığı ilginç vakalardan birini şöyle anlatıyor: "Çocuklardan birine, ailesinin bu çalışma temposunu nasıl karşıladıklarını sordum. Çocuk evde geçirdiği zamanın çok kısa olduğunu ve bu nedenle ailesiyle konuşmaya fırsat bulamadığını söyledi." Antropologlar, psikologlar ve diğer uzmanlar bu konuya daha yakından eğilerek, hırsın köklerini ailede, kültürde, cinsiyet farkında ve diğer faktörlerde arıyor. Lowe, "Prestij peşinde koşmak son derece insani bir tutumdur. Yalnızca karnını doyurmak ve barınmak yeterli gelmez. İnsanlar daha fazlasını ister" diyor. Hırs insanların dışında hayvanlar aleminde de yaygındır. Pek çok hayvan, doğdukları andan itibaren hırs belirtileri göstermeye başlar. Tek hırslı tür insan değil Kurt yavruları daha sütten kesilmeden önce, bazılarının "alfa" bazılarının da "beta" oldukları anlaşılır. Alfalar daha hızlı, daha meraklı ve süt, anne ve yatacak yer açısından daha açgözlüdür. Ayrıca yaşamları boyunca da alfa olarak kalırlar. Alfa kurtları yuvarından daha fazla uzaklaşır, her yıl yavrularlar ve yaşına kadar yaşarlar. Betalar bu avantajların hiçbirinden yararlanmazlar; yuvalarından çok uzaklaşmazlar; nadiren yavrularlar ve genellikle 4 yaşından önce ölürler. İnsanlar da buna benzer doğal bir kararlılık sergiler. Çocukluğunda ele avuca gelmez çocukların, büyüyünce ne kadar başarılı bir iş adamı olduğu öyküleri yaygındır. Bu özellik genlerle geçiyorsa, başarı yolunda farklı kulvarlarda ilerleyen tek yumurta ikizlerinin durumu nasıl açıklanabilir? Şu anda doğduktan sonra birbirlerinden ayrılan tek yumurta ikizleri üzerinde devam etmekte olan çalışmalarda, başarı dürtüsünün şiddeti ölçülüyor. Çalışmalarda ikizlerin profillerinin yüzde oranlarında örtüştüğü görülüyor.

55 Hırsın beyindeki izleri Bu sonuç, genetik açıdan, kalıtsallığın çok önemli bir etmen olduğunu gösterir. Ancak yine de çocukluk deneyimleri, ailenin etkisi gibi çevresel etmenlerin de rolünün küçümsenmeyecek kadar önemli olduğu da anlaşılıyor. Bu değişkenleri araştırmanın bir yolu da beyni incelemektir. Missouri, St.Louis teki Washington Üniversitesi ndeki bilim adamları, sebat olarak bilinen bir özelliği incelemek için beyin görüntülerinden yararlandılar. Sebat, bir işe tamamlanıncaya kadar odaklanma yeteneğidir. Bilim adamlarının sebat üzerinde durmalarının bir nedeni de sebatı, hırsı harekete geçiren bir motor olarak düşünmeleridir. Bilim adamları bu bağlamda öğrencilere bazı sorular sorarak sebat düzeylerini ölçtüler. Daha sonra öğrencilere basit bir görev vererek, görevi yaparken beyinlerinin magnetik rezonans ile görüntüsünü aldılar. Sonuçta sebat ölçümleri en yüksek olan öğrencilerin beyinlerindeki limbik bölgede çok büyük bir hareketlilik olduğunu tespit ettiler. Limbik bölge, beynin duygular ve alışkanlıklar ile ilgili olan bölgesidir. "Korelasyon 0.8 (veya yüzde 80) idi" diye açıklamada bulunan araştırma sorumlusu profesör Robert Cloninger, "Bu, sebatın işin tamamlanmasında ne kadar önemli bir etmen olduğunu gösteriyor" diyor. Bu arada beyindeki doğuştan gelen farklılıkların hırsları tetiklediğini veya öğrenilen davranışların limbik bölgeyi faaliyete geçirdiğini söylemek mümkün değil. Fakat bazı bilim adamları hırsı olmayan insanları, doğru yerde doğru yöntemle tetiklendiği takdirde hırslı hale getirmenin mümkün olduğuna inanıyor. "Enerji düzeyi genetik olabilir" diye konuşan psikolog Simonton, "Ancak enerji düzeyi doğru zamanda doğru hedefi bulmakta insanlara yol gösterir" diyor. Simonton ve meslektaşları Franklin D. Roosvelt in çocuk felci hastalığının kendisine öğrettiği sabır ve mücadele ruhu sayesinde bu kadar başarılı bir başkan olduğunu ileri sürüyor. Kadın ve erkekte hırsın sergileniş farkı Kadın ve erkekte yarışma ruhunun farklı olduğuna inanan antropologlar, bunun köklerinin çiftleşme stratejilerinde yattığını ileri sürüyor. Erkekler rekabetçi bir üreme stratejisi benimserken, kadınlar kısa vadeli çıkarlar üzerine değil, uzun sürecek bir ilişkiyi hayal ettikleri için daha gerçekçi bir tutum benimserler. Babunlar ve eski dünya maymunlarında annelerinin sosyal sınıfları genç dişilere miras kalır. Anneler dolayısıyla kendi düzeylerini artırırken, kız evlatlarının da düzeylerini düşünmek zorunda kalırlar. Bu tür bir geleneğin insanlarda da hüküm sürdüğü görülüyor. Bu tür yaklaşımları 21.Yüzyıl ın çalışma koşullarına uygularsak, çocuklarına bakmak için çalışmayı bırakan annelerin kısa vadeli hedeflerini bir kenara bırakarak, uzun vadeli çıkarlar peşinde olduğunu anlarız. Aile ve kültürün rolü Hırsın derecesini belirleyen iki önemli etmenden biri sizi üreten aile, diğeri de ailenizi yaratan kültürdür. Pek çok psikolog, çocukları için iddialı fakat gerçekçi hedefler koyan ailelerin, başarıları alkışlayarak, hataları hoş görerek kendine güvenen çocuklar yetiştireceğine inanıyor. Ailelerin kontrol edemediği, ancak çocukların yetiştirilmesinde çok önemli bir rol oynayan bir diğer faktör de çocukların içinde doğdukları koşullardır. Zenginliğin ve yoksulluğun insanlarda hedefe ulaşma arzusu üzerinde nasıl bir etki yaratacağını tahmin etmek zordur. Genel olarak bu konuda yapılan çalışmalar, hırslı insan oranın en yüksek olduğu kesimin orta sınıfın üst tabakası olduğunu gösteriyor. Bunun, bu sınıftaki insanlarda endişe düzeyinin çok yüksek olmasından kaynaklandığı düşünülüyor. Hırs ve 4 kategoride Antropologlar hırsı ölçerken aileleri 4 kategoriye bölerler: -Yoksullar -Mücadeleyi bırakmayıp, ayakta kalmayı başaranlar

56 -Üst orta sınıf -Zenginler İlk iki sınıfa dahil olanlar için hırs lükstür. Zenginler için ise hırsa gerek yoktur. Üst orta sınıf ekonomik olarak güvende olmakla birlikte bu güvenceyi yitirme korkusuyla kendilerini sağlama almak isterler. Dolayısıyla ellerindeki olanakları artırma çabasına girerler. "Buna statü endişesi diyoruz" diye konuşan antropolog Lowe, "Bu sınıfta doğanların pek çoğunda bu hırs ilk başlarda olmasa bile sonradan olur" diyor. Endişeli toplumlar Ancak bazı toplumlar insanları daha endişeli yapar. Örneğin ABD her zaman "önce ben" toplumudur. Bu özellik paylaşılan kaynakların azalmaya yüz tuttuğu şu günlerde bile devam ediyor. Diğer ülkelerde bu konuda farklı bir yol izleniyor. Bu yol kültürel DNA nın ne kadar derinlere kazındığına bağlı olarak değişiyor. Amerikan modeli zenginlik yaratırken, karşılığında yüksek bir bedel ödeme gerekliliğini de getiriyor. Örneğin hırs silahı bazen hırslı kişiye yönelebiliyor. Ohio State University de öğrencilerdeki stres düzeyini ölçmek için düzenlediği deneylerde, Demerath, başka bulgulara daha ulaştı. Başarma arzusunun yüksek düzeylerde seyrettiği öğrencilerde kandırma, aldatma gibi ahlaki çöküş izlerine rastlandı. "Çocuklar böyle bir ortamda kendi ahlak kurallarını kendileri yaratıyorlar" diye konuşan Demerath, "Rekabetçilik o kadar içlerine işlemiş ki, kişilikleri rekabet temeli üzerine oturmuş" diyor. Hava atmak yararsız Demerath bu deneyi farklı bir kültürde uyguladığında son derece farklı sonuçlarla karşılaştı lı yıllarda Papua Yeni Gine de bir yıl kalarak küçük çocukların öğrenme süreçlerini izledi. Bu ülkede okullarda bireysel rekabete yer verilmediğini, toplu başarının her şeyden önemli olduğunu gördü. Başkalarının yenilgisi üzerine kurulan başarı, Papua Yeni Gine de gösteriş ve "abesle iştigal" olarak algılanıyordu. Bu akıllıca bir taktikti. Çünkü çiftçilikle veya balıkçılıkla geçinilen bir ülkede, hasta olduğunuz zaman sizin yerinize tarlanızla ilgilenen veya sizin için balık avlayan birinin bulunması düzenin devamı için gereklidir. Oysa sınıfta "hava atma"nın böyle bir yararı yoktur. Koşullar değiştikçe hırslanan insanlar Kolektif başarıya prim verenlerin bu tutumları ne yazık ki her koşulda devam etmiyor. ABD de İspanyol kökenli göçmenlerin okuldaki başarılarını ölçen bilim adamları göçmen çocukların Amerikalı çocuklardan daha başarılı olduğunu tespit etmiş. Ayrıca ilk göç eden ailelerin sonradan gelenlere oranla daha iyi durumda olduğu görülüyor. New York Üniversitesi nden eğitim profesörü Marcelo Suarez-Orozco, "100 yıl önce insanların orta sınıf standartlarını yakalamaları için iki veya üç nesil geçmesi gerekirdi. Bugün bu standardı bir nesilde ele geçiriyorlar" diyor. İnsanlık tarihi aşırı hırsın yol açtığı felaket öyküleri ile doludur. Başarma dürtüsü çok yüksek olan insanlar genellikle bu özelliklerini gizli tutmaya gayret ederken, bazen bu dürtü aniden şaşırtıcı bir biçimde ortaya çıkabilir. Aşırı hırsın doğurduğu tehlikeler Atlanta daki Yerkez Primat Merkezi nden primatolog Frans de Waal, primatlar üzerindeki gözlemlerini şöyle açıklıyor: "Grubun içinde en kenarda köşede kalmış erkek şempanze, bir gün fırsatını yakaladığında lider şempanzeyi yerinden edip, tamamen farklı bir erkek haline gelir. İnsanların yüzde 90 ınında böyle olduğunu düşünüyorum. Üç kişinin bulunduğu bir adada içlerinden biri küçük bir diktatör olabilir." Ancak üstün olma kaygısı beraberinde bir dizi olumsuzluk da getirir. Kalp krizi, ülser ve strese dayalı diğer hastalıklar başarılı insanlarda daha yaygındır. Alfa kurtlarının kanlarında kortizol düzeyi daha yüksektir. Kortizol, endişeli insanların kanlarında da bulunan bir stres hormonudur. Alfa şempanzelerde kalp krizi ve ülser oldukça yaygındır.

57 Bu nedenlerle, alfa olma dürtüsü taşıyan insanlar ve hayvanların ellerindekilerle yetinmeyi öğrenmeleri daha akıllıca bir yaşam stratejisidir. "Yüksek pozisyonlarda olma arzusu evrenseldir" diye konuşan Waal, "Ancak bu özellik diğer bir özellikle birlikte evrilmiştir. O da alt pozisyonları yaşanılır hale getirme dürtüsüdür" diyor. "B oyuncusu" olmanın yararları İnsanlar beta pozisyonlarda huzur içinde yaşamayı öğrenmenin yanı sıra bu pozisyonlarda para kazanmayı da öğrenmişlerdir. Şirketlerin içinde, en avantajlı çalışma grubu "B oyuncuları"ndan oluşur. B oyuncuları, üst yöneticilerin altında çalışan profesyonellerdir. Bunların çok büyük güçleri yoktur, ancak şirketin ayakta kalmasını sağlayan ve beceri isteyen tüm işleri bunlar yürütür. Lowe bu konuda şöyle konuşuyor. "Herkes yükselmek ister. Bu nedenle toplumlar yükselmek isteyenlere çeşitli alternatifler sunmak zorundadır." Son olarak bu esneklik Ğolası ödüllerin çeşitliliği- tüm sıkıntılarına karşın büyük hedeflerin peşinde koşma dürtüsüne haklılık kazandırır. Hırs çok pahalı bir dürtüdür, çünkü çok büyük miktarda duygusal yatırım gerektirir. Burada önemli olan önünüze çıkan fırsatları zamanında değerlendirmektir. Oprah Winfrey Başarıları: 1 milyar dolarlık medya imparatorluğu, filmler, magazinler ve 20 yılını dolduran "talk show"u. Başarı yolunda ilk işaretler: 2 yaşında okumaya başladı. 5 yaşında okula gitti. Birinci sınıfı bitirdikten sonra üçüncü sınıfa atladı. Bill Clinton Başarıları: ABD eski Başkanı, bugünün ünlü devlet adamı Başarı yolunda ilk işaretler: 16 yaşında kadar öğrencinin içinden seçilerek sanal bir senatoda koltuk kaptı. Washington a yaptığı bir gezide en büyük idolü olan Başkan John F.Kennedy ile el sıkışmayı başardı. Condoleezza Rice Başarıları: ABD Dışişleri Bakanı Başarı yolunda ilk işaretler: Yetenekli bir çocuk piyanist olarak Alabama Birmingham Konservatuvarı na 10 yaşında başladı. Tüm derslerinden en yüksek notları alıyordu. Buz pateni yapmak için her sabah saat 4:30 da kalkarak buz pistinde çalışıyordu. Michael Schumacher Başarıları: 84 yarış kazandı ve 7 kez Dünya şampiyonu oldu. Bugüne dek gelmiş geçmiş en başarılı Formula One sürücüsü. Başarı yolunda ilk işaretler: 4 yaşında go-kart kullanıyordu, 6 yaşında yerel kulüp şampiyonu, 15 şinde Alman Gençler şampiyonu oldu. Jennifer Lopez Başarıları: Eski TV-Show danscısı, plakları 40 milyon sattı. Hollywood un en yüksek ücreti alan Latin Amerikalı sanatçısı. Kendi adını taşıyan parfümleri var. Başarı yolunda ilk işaretler: Sony ile ilk antlaşmasını yaptığı zaman, "Her şeyin en iyisini istiyorum" diyerek hırsını ortaya koymuştu. Tom Cruise Başarıları: Film başına 25 milyon dolar alıyor. Üç Oskar sahibi.

58 Başarı yolunda ilk işaretler: Orta okuldaki bir müzikaldeki ilk rolünden sonra 10 yıl içinde meşhur olacağına söz verdi. Bundan 4 yıl sonra "Risky Business" isimli filmde rol aldı. Britney Spears Başarıları: İlk single ı ve ilk dört albümü çıkar çıkmaz birinci sıraya oturdu. O tarihten sonra 76 milyon disk sattı ve yaklaşık 150 milyon gelir elde etti. Başarı yolunda ilk işaretler: Spears kendini banyoya kapatıp, bebeklerine şarkı söylerdi. Her şarkıdan sonra eğilip, bebeklerden oluşan seyircisine selam verirdi. Richard Bronson Başarıları: Uçak ve trenlerden oluşan küresel bir ulaşım ağı; müzikten, makyaj malzemelerine kadar her şey satan mağazalar zinciri Başarı yolunda ilk işaretler: 16 yaşındayken "Student" adında bir dergi çıkarttı. 20 yaşındayken posta ile alışveriş şirketi "Virgin"i kurdu. Karaipler de ada satın aldı. Martha Steward Başarıları: Amerikalılara nasıl yaşamaları gerektiğini öğreten bir yaşam gurusu; bir dergi, iki TV show u, bir uydu radyosu antlaşması, sayısız kitap Başarı yolunda ilk işaretler: Evde bebek bakarak para kazanılmayacağını fark ederek, daha küçük bir çocukken para karşılığında evlerde doğum günü partileri düzenliyordu. Tiger Woods Başarıları: 21 yaşında dünyanın bir numaralı golfçüsü olmayı başardı. 30 yaşında 56 milyon doların sahibi. Başarı yolunda ilk işaretler: 6 yaşında aynanın önünde vuruş talimleri yaparken "Kendi kaderimi kendim çizeceğim" cümlesinin kayıtlı olduğu teyp bandını dinliyordu. 08 Mart 2006 Çarşamba Haber Kaynağı:hürriyet /bilim En az 8 saat uyku Bir araştırmanın sonuçlarına göre uyku, uçup gidebilecek anıları garanti altına alıyor. Yakın geçmişte bu hususla ilgili olarak Amerika'da yayınlanan 'Nature Neuroscience' isimli bilimsel gazetede Harvard Tıp Okulu'ndan Psikiyatrist Prof. Dr. Robert Stickgold bazı bildirilerde bulundu. Buna göre, yeni bir şey öğrendikten sonra gece boyunca ayakta uyanık kalanlar dinlenme ve uyku süreçlerim tamamlayanlara zıt olarak, öğrendiklerini kalıcı bilgiye dönüştüremiyorlar. Bunu yapın: Geceleri 8 saat uyumaya özen gösterin. Uygun zaman ve mekanlarda şekerleme yapın. Aerobik Egzersizleri Zihin sağlığı için aerobik egzersizleri adeta 'gençlik çeşmesi'... Uzmanlara göre bu tür sporlar stresi azaltıyor; beyne daha çok oksijen gitmesini sağlıyor ve sinir dokusundaki hücrelerin üretimini artırıyor. İllionis Üniversitesi'nin bilim ve teknoloji çalışmaları yapan birimi Beckman Enstitüsü'nün araştırmacıları, haftada 3 kez 45'er dakikadan aerobik yapanlar üzerinde 6 ay boyunca çalıştılar. Ve sonuçta bu kişilerin zihinsel performanslarmda yüzde 25 artış olduğunu kaydettiler. Bunu yapın: Beyin hücrelerini aktif ve tetikte tutmak adına, haftada en az 5 kez 20'şer dakikalık aerobik türü egzersizler yapmalısınız. Klasik müzik

59 Uzmanlar, Mozart gibi klasik müzik bestecilerinin eserlerini günde en az bir kere sakin bir ortamda dinlemek gerektiğim söylüyorlar. Bu yöntemle özellikle 'zihinde imaj canlandırma' konusunda başarılı olabiliyorsunuz. Bunun yanı sıra, matematik problemlerim çözmekte, satrançta, müzik enstrümanlarım çalmak da kreatif bir proje kurmada ustalaşıyorsunuz. Ayrıca klasik müziğin zihni açtığı ve gevşemeye yardımcı olduğu görüşünde birleşiyorlar. Bunu yapın: Zekanızı yoğun olarak kullanmak durumunda olduğunuz zamanlarda klasik müzik dinleyin. Bunun için fanatik bir klasik müzik dinleyicisi olmanız gerekmiyor, aynı formda başka türde eserleri de seçebilirsiniz. Hafızaya Ginkgo Biloba desteği Uzmanlara göre eşsiz bir antioksidan. Başta beyin fonksiyonları olmak üzere vücudun genel sağlığı için önemli bir destek Beyin kuvvetlendirici olarak da tanımlanıyor. Çünkü belleği güçlendiriyor. Ayrıca, yine beyindeki oksijen seviyelerini artırıyor. Ayrıca yaşlanma etkilerini ve ruhsal yorgunluğu azaltıyor ve nörolojik bozukluklara iyi geliyor. Bulmaca çözün Çapraz bulmacalar kelime haznemizi geliştirmenin en yararlı yöntemlerinden birisi. Uzmanlar, birkaç hafta önce yeni öğrendiğimiz bir kelimeyle yeniden karşılaştığımız da bu Tekrarlamanın hatırlamamıza yarcımcı olduğunu belirtiyor. Yani bulmacalara vakit ayırmamız gerekiyor. Kategorize ederek düşünün Bilim adamlarının ortaya koyduğu bir gerçek var: Birçok kişi yedi (artı veya eksi 2'de olabilir kimi zaman) ile sınırlı bir hafıza yetisine sahip. Bunun için en güzel örnek, kuşkusuz 7 basamaklı telefon numaralarının kolaylıkla anımsanabilmesi. Uzmanlar, 7, baz alınarak yapılan çalışmalar sonucunda hafıza mekanizmasının daha da geliştirilebileceği görüşünde. Bunu yapın: Alışverişe çıkarken bir akıl listesi oluşturup bunu kategorize ederek işe başlayabilirsiniz. Örneğin; sütlü besinler, et türleri ve meyveler olarak sınıflandırma yapabilirsiniz. Böylelikle sosları veya makarnayı otomatik olarak daha kolay hatırlayacaksınız. Çünkü beyninizde bunlar için odacık kalmış olacak. İsim etiketleri yaratın! Herhangi bir yüze bir 'ad' takabilir misiniz? Yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları, görsel imajların, isimler gibi özel adları anımsatmada eşsiz araçlar olduğunu defalarca ortaya koydu. Bunu yapın: Bu kez yeni tanıştığınız kişinin ismini duyduğunuzda, beyninizde istediğiniz bir cümle kurun ve bu isim, özne olsun. Cümleyi bir kaç kez içinizden tekrar edin. Örneğin; "Can, buzdolabının yanında duruyor". Bu cümleyi bir kaç kez tekrar ettiğiniz taktirde, zamanla 'Buzdolabı Can'a dönüşecektir. Can'ı lakabıyla anımsamanız artık kesinlikle daha kolay olacaktır mkün olduğunca dürüst davranarak cevap verdiğinizde, aynı kademedeki arkadaşlarınızın, yöneticilerinizin ve size bağlı çalışan kişilerin, size karşı olan bakış açılarını ölçebilirsiniz. Kendinize 1 ile 4 arası puan verin. 4= Tamamen bana uygun 3= Uygun 2= Uygun değil 1= Hiç uygun değil 1. Zor anlarda bile, genellikle sakin ve olumlu kalabilirim. 2. Stres altındayken bile, elimdeki iş üzerinde sağlıklı düşünebilir ve işimin üzerine odaklanabilirim.

60 3. Hatalarımı kabul edebilirim. 4. Genellikle veya her zaman verdiğim taahhütleri yerine getirir ve verdiğim sözleri tutarım. 5. Hedeflerime ulaşmada kendi sorumluluğumu bilirim. 6. İşimde dikkatli ve düzenliyimdir. 7. Düzenli olarak, farklı kaynaklardan orijinal fikirler ortaya çıkarmak isterim. 8. Yeni fikirler üretmede iyiyimdir. 9. Karmaşık talepleri ve değişen öncelikleri kolaylıkla idare edebilirim. 10. Amaçlarıma ulaşmak için, güçlü bir eğilimle sonuç odaklıyımdır. 11. Teşvik edici hedefler belirlemeyi severim ve onlara ulaşmak için hesaplanmış riskler alabilirim. 12. Benden genç insanlardan da tavsiye alarak, performansımı nasıl geliştirebileceğimi öğrenmeye çalışırım. 13. Kurumsal ve önemli bir hedefe ulaşabilmek için fedakarlıklarda bulunmaya hazırım. 14. Şirketin misyonunu kabul eder ve onunla özdeşleşebilirim. 15. Ekibim, bölümüm veya şirketimin değerleri kararlarımı etkiler ve yaptığım tercihleri ortaya koyar. 16. Şirketimin genel hedeflerimi ileriye götürmek için aktif olarak uygun fırsatlar peşinde koşarım ve diğerlerinin bana yardım etmesine izin veririm. 17. Şu anki işimde ihtiyaç duyulan ve benden beklenen hedeflere ulaşmak için uğraşırım. 18. Engeller ve aksilikler beni kısa bir süre için yolumdan alıkoyabilir ancak durduramaz. 19. Kırmızı çizginin ötesine geçerek, eskimiş kuralları çiğnemek bazen gereklidir. 20. Yepyeni bir işe kalkışmak bile olsa, orijinal bakış açılarını yakalamak isterim. 21. Koşullar değiştiği takdirde, bende taktiklerimi çabucak değiştirebilirim. 22. Bazı işlerin daha iyi yapılmasının yollarını bulma ve belirsizlikten kurtulmak için, yeni bilgiler peşinde koşmak en iddialı olduğum şeydir. 23. Başarısızlık korkusu yaşayacağıma, başarı ümidiyle hareket ederim.

61 24. Üzüntü verici duygular ve dürtülerim işimde elimden gelenin en iyisini yapmama engel olur. 25. Genellikle kendimin ya da başkalarının kişisel kusurları için sorunlar ortaya çıkarmam. Değerlendirme: 70 puanın altında alınan puan, bir problem olduğunu gösterir. Puanınız çok düşükse, ümitsizliği kapılmayın. Artık duygusal zekanın geliştirilebildiğini biliyorsunuz. Duygusal zeka, aslında hepimizin farklı derecelerde yaşam boyu geliştirdiğimiz bir şeydir. Buna olgunluk da diyebilirsiniz. 22 Şubat 2006 Çarşamba Haber Kaynağı:Fortune Magazine. 2006/02/ Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen, korkularımızla karşıu karşıya gelmemizin nedeninin sadece kendi bilinçaltınız olduğunu söylüyor. 1- Bizi kötü alışkanlıklarımıza sıkı sıkıya bağlayan dış kaynaklı programların silinmesi için, derin yönetimi, içe dönük konuşma ile bizi bağımlılıktan kurtaracak yeni programlarla aldatmak gerekir. Çünkü beynimizdeki Alaeddin in lambasında oturan dev, elleri bağlı emrimize hazır bir şekilde beklerken sıklıkla tekrarladığımız cümlelere inanır, onları emir olarak kabul eder. 2- Bilinçaltı, neyin gerçek olduğunu neyin olmadığını bilmez. Ona anlattığınız her şeyi emir olarak algılar ve buna göre hareket eder. Bir nevi aptal kutusudur. 3- Söylenen şeyin doğru veya yanlış,, mantıklı veya mantıksız olduğuna da bakmaz. Ona ne söylerseniz onu yapacaktır. Başka seçeneği yoktur. 4- Bilinçli veya bilinçsiz yaptığımız her seçim bilinçaltına gönderdiğimiz gizli bir emirdir. 5- Bu yöntemde, bilinçaltınıza verdiğiniz emirler ayrıntılı ve kesin olmalıdır. Belirsizlik, çözüm imaları ve beklentiler işe yaramaz. Sigarayı kesince kilo alıyorum tarzındaki söylem yanlış ve eski programdır. Doğrusu ; Sigara içmiyorum, kilo da almıyorum. Hedef veya başarmak istediğimiz sonuç şimdiki zamanda ifade edilmelidir. 6- Sigara ve alkol sevmem, gerektiği kadar yerim, bir lokma bile fazla yemem gibi program cümleleri binlerce kere tekrarlanarak beyne yerleştirilir. Söylediğiniz şeyin gerçek olması gerekmez. Arkanızdan yalancı diyebilirler, hiç önemli değil. Nasıl olmak istiyorsanız önce onu belirleyin, her yere yazın, herkese söyleyin, sürekli tekrarlayın. Hepsi bu, başardınız. 7- Beynimizi bu yöntemle sürekli olarak doldurur ve meşgul edersek, eski programların hayat alanı giderek daralacak ve sonunda yaşama şansı kalmayacaktır. Eski bilgilerin oluşturduğu programlar ve bunların yönetim kurulu üyeleri derin yönetimden kovulacaktır. 8- Bütün alışkanlıklar, daha önce beynimize yerleşen şartlanmanın oluşturduğu programlardır. Eski bir alışkanlığı değiştirmek için, eski program bulunur, silinir ve yerine bizim yararımıza olan en doğrusu yazılır. Sonuçta özgürlük ve bağımsızlığa kavuşur ve kötü alışkanlıklarımızdan kurtuluruz Japonya'daki Tohoku Üniversitesi'nde görevli bilim adamı doktor Şiniçi Kuriyama ve ekibinin, 70'li yaşlarında ve üzerindeki 1003 kişi üzerinde yaptığı araştırma, daha çok yeşil çay içen kadın ve erkeklerde, kavrama zayıflığında azalma görüldüğünü ortaya koydu. Sonuçları 'American Journal of Clinical Nutrition' dergisinde yayınlanan araştırma çerçevesinde 1003 yetişkine, beslenme biçimleri, sağlık durumları ve alışkanlıkları hakkında sorular soruldu ve bu kişilerin, hafıza, dikkat ve dil kullanımı gibi kavrama fonksiyonları test edildi. Kuvvetli tutuyor Araştırma, günde 2 fincan ya da daha fazla yeşil çay içen yaşlılarda, haftada üç ya da daha az içenlerden yaklaşık yüzde 50 daha az kavrama zayıflığına rastlandığını gösterdi. Günde ortalama bir fincan yeşil çay içenlerin ise bu iki grubun arasında yer aldığı kaydedildi. Ancak bitkisel çayları içerken dikkat edilmesi gereken noktaları da unutmamak gerek. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Farmokognozi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Sezik, bitkisel çayların alternatif içecek, koruyucu ve tedavi amaçlı olmak üzere üç grupta ele alındığını belirterek 'Bu çaylar gün boyu

62 içilen çay ve kahvenin yerine sağlıklı bir içecek olarak değerlendiriliyor. Çoğu kişi sabah çayından sonra artık, kuşburnu, elma, adaçayı bitkilerinden hazırlanan çayları tercih ediyor' dedi. Bitkisel çayların vücudun direncini artırarak hastalıklardan koruduğunu belirten Sezik, bu çayların tedavideki rolü hakkında bilgi verdi: 'Nezle, grip gibi günlük rahatsızlıkların yanında böbrek, karaciğer hastalıkları, yüksek tansiyon gibi hastalıklarda da bitkisel çaylar yaygın bir şekilde kullanılıyor. Ancak, kanser gibi çok ciddi hastalıkların tedavisinde bitkilerin çay halinde ilaç olarak kullanımı da görülmektedir. Bu yanlış ve hastanın sağlığını tehlikeye sokacak bir durumdur.' Bitkilerle Tedavi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, bitkisel çayların tedavi amaçlı kullanımının yaygınlaşması nedeniyle ülkemizde de yürürlükte olan 'Avrupa Farmakopesi'nin bu tedavi edicilerle ilgili standartlar getirdiğini söyledi. Doğru şekilde hazırlanmadığında bitkisel çayların etkisini gösteremeyeceğine dikkat çeken Prof. Dr. Ekrem Sezik, 'Bitkisel çaylar, demleme, kaynatma ve normal ısıda hazırlanabilir. Yöntemlerin seçimi önemli. Çünkü bitkisel çay çözeltisine geçecek maddeler bu hazırlama yöntemlerine göre değişebilir. Yanlış yöntem seçilirse istenen maddeler geçmeyebilir veya istenmeyen maddeler geçebilir. Bitkisel çayların bir ilaç şekli olduğu unutulmamalı ' diye konuştu Kimilerine göre, zihinsel güçlere sahip olabileceğimiz fikri dahi gülünç. Kimilerine göre ise, telepatinin gerçekliğinin tartışılması bile gereksiz. Bu iki uç noktanın arasında yer alan parapsikologlar, telepati konusunu ciddiye alan, kanıtlar bulmak için deneyler yapan bilim insanları. 1970'li yıllardan itibaren, dünyanın önde gelen üniversiteleriyle araştırma enstitülerinde çalışan parapsikologlar, çeşitli iddialar ortaya attılar ve iddialarını ciddi bilimsel çalışmalarda test etmeye başladılar. Testlerin sonuçları ise, konu üstünde çalışan bilim insanlarını bile fikir ayrılığına düşürecek nitelikte. Bazı araştırmacılar, elde edilen sonuçları telepatinin varlığını kanıtlamak için yeterli buluyor. Bazıları da, araştırma sonuçlarının geçerli bilimsel kanıtlar sunamadığını söylüyorlar. İşte bu yüzden, bir bilim dalı olarak parapsikolojinin sonunun yaklaştığı iddia ediliyor. Kuşku duyanların ve savunanların uzlaştıkları tek bir alan var: Bugüne dek en geçerli kanıtların elde edildiği "ganzfeld" deneyleri. Sözcük, Almanca'da "tüm alan" anlamına geliyor. 1970'li yılların ortalarında, meditasyon yapan insanların telepatik deneyimleriyle ilgili raporlar, zihinsel konularda araştırma yapan bilim insanlarının merakını uyandırmıştı. Raporlar, telepatinin insanlar arasında iletişim sağlayan sinyaller içerebileceği düşüncesini doğurdu. Sinyallerin normal beyinsel çalışma ile algılanamayacak kadar belirsiz olduğu, meditasyon gibi çalışmaların ise algılanmalarını kolaylaştırabileceği düşünülüyordu. Bu düşünce, ışık, ses ve sıcaklığı kapsayan bir "tüm alan"da rahatlayan insanlar üstünde deneyler yapılmasına yol açtı. Deneylerden sonra "ganzfeld", telepatinin test edilmesinde en popüler yöntem haline geldi. Evde telepati gücünüzü test edin Telepati ile ilgili ikna edici kanıtlar, ancak otomatik ganzfeld deneyleri gibi titizlikle hazırlanmış deneylerde elde edilebilir. Yine de, evinizde iskambil kâğıtları, rahat bir koltuk ve "yollayıcı" olmayı kabul eden bir arkadaşınızla basit bir deney yapabilirsiniz. Bunun için sıradan bir iskambil destesinden as, dört, on ve papazları ayırın. Size yardım eden kişi bunları karıştırsın. Siz de başka bir odada (kartlarla ilgili ipucu almamak için), rahat bir koltuğa oturun. 15 dakika gözleriniz kapalı, nefes alıp vermeye odaklanın. Burada amaç, telepatik sinyalleri algılamak için zihninizi boşaltmak. Daha sonra "yollayıcı" kartlara konsantre olarak, üzerlerindeki resimleri iletmeye çalışsın. Birkaç dakika sonra, iletilen kartın hangisi olduğunu söyleyebilmelisiniz. Bu sırada yardımcınız doğru ve yanlış tahminleri not etsin. 16 kart bittikten sonra kartları karıştırıp, deneyi üç defa daha tekrarlayın. Rastlantısal tahmin yapılırsa, 64 tahmin içinde 16 civarında doğru bilme olasılığı var. 23 ya da daha fazla doğru ise, bilim dünyasınca istatistiksel açıdan anlamlı bulunabilecek kanıt olacaktır Science at Vie fransız bilim dergisi, bu bulgunun bilim dünyası için tam bir şok dalgası olduğunu yazdı ve bu bulgunun temelinde, nöronlar dışındaki diğer beyin hücrelerinin de kilit roller üstlenmesi yattığını belirtti. Bilim dünyasının şimdiye kadar göz ardı ettiği bu hücreler, bilgileri beynin bir ucundan ötekine taşıyarak nöronlara eklemlenen gerçek bir iletişim ağı kuruyorlar. İki ayrı görüş

63 Daha doğru bir ifadeyle, bunlar nöronların etkinliğini senkronize etmek üzere "orkestra şefi" görevini üstleniyorlar. Bu fazla yetenekli hücreler de yıldızı andıran biçimleri nedeniyle astrosit (astre= Fransızca yıldız) olarak adlandırıyor. Daha doğrusu bunlar, beyin hacminin yüzde 50 sinden fazlasını kapsayan gliyal adlı hücrelerin büyük ve kuraldışı sülalesinin bir bölümünü oluşturuyor. Bu ünlü gliyal hücreler 19. yüzyılın ortalarından beri biliniyor! Peki o halde niçin bunca zamandır bunların önemi göz ardı edildi? Alman doktor Rudolf Virchow 1856 yılında bunları keşfetti. Bunları "glue" (tutkal) sözcüğünü çağrıştıran "gli" olarak adlandırdı. Böylece gliyal hücrelerin o tarihten itibaren yalnızca beyindeki boşluğu doldurmak için varoldukları sanıldı. Ve 1835 te varlıkları belirlenmiş olan nöronları Ğsinir hücreleri- izole etmek, beslemek ve pasif olarak savunan ilkel hücreler olarak değerlendirildi. Şimdi Lozan daki enstitü çalışanı Pascal Jourdain şöyle diyor: "50 li yıllardan beri, beyindeki faaliyetleri kaydetme yöntemi, nöronlarda elektrik akımı nın yayılmasına dayanır. Oysa astrositler (yıldız hücreler, gliyalar) elektrik açısından hemen hemen sağırdır, çünkü onların alışverişi kimyasal yoldan gerçekleşir." İki kuram karşı karşıya Geçerli nöroloji teorisine göre, kafatasımızın içi, sinaps adlı bağlantı noktalarından oluşan geniş bir iletişim ağı şeklindedir. Ancak İsviçre deki ekipten Andrea Volterra, yıldız hücreleri göz ardı eden bu yaklaşımın beyni kısmen açıklayabildiğini belirtiyor. Ona göre, bu hücrelerin nöronlar arasındaki bağlantı noktalarını sarıp sarmalayan ve bir tür manşon görevi üstlenen uzun kollara sahip olduklarını ifade ediyor. Nitekim "gliyologlar" beyin ortamını yapay olarak canlandıran hücre kültürleri üzerinde gerçekleştirilen in vitro deneylerde şimdiye kadar kimsenin aklına gelmemiş olan bir şey fark ettiler: Beyin iletişimi yıldız hücrelerin kararlı etkisiyle sağlanıyordu. Araştırmacılardan Pascal Jourdain şu açıklamada bulunuyor: "Klasik modele göre, bir nöron bir başka nörona mesaj gönderdiğinde, ilk önce bir elektrik akımından geçiyor. Bu akım sinaps düzeyine vardığında, nörotransmetörlerin (sinir iletici kimyasalların) serbest kalmasını tetikliyor. Bu kimyasal mesajlar daha sonra ikinci nöronun yüzeyinde yer alan reseptörlere sabitlenecekler, bunlar da diğer sinapsa elektrik akımı gönderecekler ve bu tetikleme zincirleme sürüp gidecektir." Hareketleri yavaş Yıldız hücreler bu bilgi akışını kolaylaştıracak, yavaşlatacak ve hatta durdurabilecek yöntemlere sahipler. Üstelik eldeki bulgulara göre astrositler bir sinapstaki bilgileri bir diğer sinapsa aktarabiliyorlar. Yani bilgiler sadece nöronlar aracılığıyla değil bir başka yolla da beynin bir ucundan diğerine iletiliyor. Peki bu yol nasıl işliyor? Astrositlerin içinde aşırı miktarda kalsiyum iyonu üretimine yol açan bir dizi kimyasal tepkime söz konusu. Bu tepkimeler bir astrositten diğerine dalga dalga yayılıyor. Gliyologlar, bir tür kalsiyum dalgasından söz ediyor. Ama bu dalganın yaydığı bilgiler çok ağır hareket ediyor. Sinirlerdeki elektrik akımı saniyede en az 1 metre katederken bunların hızı en çok saniyede mikrometreye çıkabiliyor. Biri hızlı diğeri yavaş bu iki ağın kullanımı, beynimizin ekinliklerini daha iyi koordine etmesini sağlıyor. Hayvanda gözlendi 2004 yılı sonunda Amerikalı araştırmacı Hajime Hirase ilk kez canlı bir farenin kafatasının içinde yıldız hücreleri in vivo görmeyi başardı. Bunu da laboratuvarlarda şimdilik pek yaygın olarak kullanılmayan bifoton mikroskop sayesinde başardı.

64 Şimdilik bu yöntem beynin derinliklerine nüfuz edilmesine olanak sağlamadığı için yetersiz olsa da araştırmacılar yakında astrosit iletişimi hakkındaki teorilerini kanıtlayacak bulgulara ulaşacaklarından eminler. Üstelik astrositler yalnızca iletişimde rol oynamayıp yeni nöron ve yeni sinapsların oluşumunda da vazgeçilmez nitelikteler. Beynin yaşam süresince sürekli maruz kaldığı değişimler öğrenme ve anımsama işlevlerinin temeli olduğuna göre bu özellik büyük önem taşıyor. Beynin bu esnekliği de astrositlerin salgıladığı kimyasal maddelerden kaynaklanıyor. Einstein ın zekası Albert Einstein ın beynine 1980 li yıllarda otopsi yapma izni verilen ilk araştırmacı olan Marian Diamond, "bir sırrın anahtarı tam da gözünüzün altında olabilir ve siz yıllarca bunu görmeden yanından geçebilirsiniz" diyor. Einstein ın beyninin sırrı neydi? Aslında ünlü dahinin beynindeki nöronların sayısı ve fizyonomisi sıradan insanlarındakinden farklı değildi. Bununla birlikte, beyninde nitelikli işlere rezerve edilmiş bazı bölümlerdeki gliyal hücre sayısının inanılmaz derecede yüksek olduğu belirlendi. Bu gözlem o yıllarda bilim adamlarını hayretler içinde bırakmıştı. Ancak artık bu durumun nasıl açıklanacağı biliniyor. Marian Diamond, Einstein ın ve daha genel olarak, hayvan soyunun en yüksek orandaki gliyal hücrelerine sahip insan türünün zekasının gelişiminde gliyal hücrelerin önemli bir rol oynadığının artık bilindiğini kaydediyor. Kısacası zeka ne kadar gelişmişse o kadar fazla gliyal hücreye sahip. Tıp dünyasında bir devrimin yakın olduğundan kimsenin kuşkusu olmasın. 14 Şubat 2006 Salı Haber Kaynağı:hürriyet bilim 2006/02/ Subject: Sorular-cevaplar Rakamlar Toplami 1 den 1000 e kadar olan sayilarin rakamlari toplami kactir? (Sayilarin toplami degil, rakamlar toplami) Acimasiz Kral Eski zamanlarda acimasiz bir kral, on mahkumu daire biciminde siralar ve iclerinden birini secerek ona bir kilic verir. Kilic kimdeyse solundaki ilk mahkumu oldurecek ve olenin solundaki ilk canli mahkuma kilici verecektir. Islem tek bir mahkum kalana kadar devam edecek ve bu mahkum serbest birakilacaktir. Kilicin ilk verildigi mahkuma 1 den baslayarak sola dogru takip eden sayilar verilirse, bu on kisi icinden sirasiyla

65 2,4,6,8,10,3,7,1,9 numarali mahkumlar olecek ve 5 numarali mahkum kurtulacaktir. Ayni islem onbin mahkumluk bir gruba uygulansa hangi mahkum kurtulur? Dogru Cevap : 5 Tavla Tavla oynuyorsunuz ve bir pulunuz kirik. Sadece uc atarsaniz pulu yerine koyabileceksiniz. Pulu yerine koyma olasiligi (Gele atmama olasiligi) kactir? Dogru Cevap : 11/36 Cay - Sut Bir bardak sut bir bardak da cay var. (Bardaklarin buyuklugu ve esit olup olmadiklari bilinmiyor). Sutten bir kasik alip cay bardagina koyuyoruz. Daha sonra cay bardagindan bir kasik (ayni kasik) sut bardagina koyuyoruz. Bu durumda cayda mi daha fazla sut var, sutte mi daha fazla cay var? Dogru Cevap : Esit! Yarisma Bir yarismada uc tane kapi var. Bu kapilardan birinin arkasinda araba var. Sunucu secimini sordugunda yarismaci bir kapiyi seciyor. Sonra sunucu arkasinda araba olmadigi bilinen kapilardan birini aciyor ve

66 yarismaciya sectigi kapiyi degistirmek isteyip istemedigini soruyor. Sunucu oyunun bu sekilde oldugunu anlattiktan sonra, yarismaci o zaman siz bir kapi actiktan sonra fikrimi kesinlikle degistiririm, cunku bu kazanma ihtimalimi arttirir diyor. Yarismaci hakli mi, yoksa sectigi kapiyi degistirmek, kazanma ihtimalini degistirmez mi? Dogru Cevap : Yarismaci en basta bir kapi sectiginde, eger dogru kapiyi secerse (ihtimali 1/3) sonra degistirirse kaybeder. Yani degistirmek 2/3 ihtimalle kazandirir. Degistirmemek ise sadece 1/3 ihtimalle kazandirir, bu durumda yarismaci hep degistirmelidir! Oda ve Lamba Disariya hicbir sekilde isik sizdirmayan kapali bir odada(4 duvar bir oda ve kapisi kapali) bir ampul var. Odanin disinda 3 tane elektrik dugmesi var. Bu dugmelerden birinin o ampulu yaktigini biliyoruz ve amac o dugmenin hangisi oldugunu bulmak! Odaya sadece 1 kere girme hakki var (odaya girmeden ampulun yanip yanmadigini ogrenme sansimiz yok!) Dogru dugme nasil bulunur? Dogru Cevap : Yaratici o kadar cok cevap var ki... Sinek Bir bisikletli A kentinden B kentine dogru saatte 40 km ile yol aliyor. A ve B kentleri arasi 60 km dir. Bir sinek ise bisikletli B kentine varana kadar bisiklet ile B kenti arasinda saatte 60km ile durmadan

67 gidip geliyor. Bisikletli B kentine vardiginda sinek toplam kac km yol yapmistir? Dogru Cevap : 90 km Kar Topu Bir meydanda 15 cocuk kartopu savasi yapiyor. Cocuklardan herbiri digerlerinden farkli uzakliktadir. Duduk otunce her cocuk kendisine en yakin olana kartopu atar. Her cocuk bir kartopu atisina ugrayabilir mi? Peki ya 16 cocuk varsa? Dogru Cevap : 15 cocuk varsa biri atisa ugramaz, 16 cocuk varsa hepsi atisa ugrar. Yalan - Dogru Ali bir yolun tam ortasindadir. Yolun bi ucu A kentine diger ucu B kentine gidiyor. Ama Ali hangi tarafa giderse A ya gidebilecegini bilmiyor. Yolda iki adama rastliyor, Ali biliyor ki bu adamlardan biri hem yalan soyluyor digeri ise hem gercegi soyluyor. Ama Ali hangisinin dogru soyleyen oldugunu bilmiyor. Ali nin tek soru hakki var. Ali bu adamlardan birine ne sormali ki yolun hangi ucunun A ya gittigini kesin olarak bilsin? Dogru Cevap : Ali adamlardan birine sorar: Diger adama A ne tarafta diye sorsam ne cevap verirdi? Ve cevabin ters yonune gider. Olta

68 Ali tatile giderken 4 metre olan oltasini da yanina almak istiyor. Fakat trene 3 metreden uzun hicbir seyi almiyorlar. Ali bunu size danisiyor ne yapmasi gerekir ki kirmadan ve bukmeden oltasini trene koyabilsin? Yaratici cevaplar bekliyoruz! Dogru Cevap : Ali 3 metre eninde ve 3 metre boyunda bir kutu yaptirir. Bu kutu 3 metreyi gecmedigi icin terene sokabilir ve kutunun kosegeni 4 metreden fazladir. Boylece olta kutuya sigar! Bocek Bir torbada zehirli ya da zehirsiz bir bocek vardir. Torbaya zehirsiz bir bocek atiyorum ve torbada iki bocek oluyor. Torbadan zehirsiz bir bocek kaciyor. Torbada kalan bocegin zehirli olma olasiligi nedir? Dogru Cevap : 1/3 Sac sayisi Ingilterede 50 milyon insan yasiyor. Bir insanin basinda en cok 1 milyon sac var. Ingilterede kafasinda ayni sayida sac olan en az kac kisi vardir? Dogru Cevap : 50 El sikis Bir toplantida toplam 66 el sikis yapildi. Toplantida kac kisi vardi? Dogru Cevap :

69 12 Turnuva Bu yil tenis turnuvasina 82 oyuncu girdi. Sampiyonu belirlemek icin kac mac gerekli? Dogru Cevap : Her mac bir kisi eler. Cevap: 81 Toplar Bir torbada 13 sari, 12 kirmizi, ve 14 mavi top vardir. Torbadan en az kac top cekilmeli ki 3 tane ayni renk secildigi garanti olsun. (Not: Bu soru cekmecedeki corap sorusunun benzeridir, yapamadiysaniz o sorunun cozumunden yararlanabilirsiniz) Dogru Cevap : 7 Yaprak Bir havuzumuz var, havuzun ustunde de bi nilufer yapragi. Yaprak hergun buyuyor ve kendinin iki kati oluyor. Havuzun tum yuzeyini 50 gunde kaplamissa, yarisini kac gunde kaplamistir? Dogru Cevap : 49 8 Top 8 tane top var, bunlardan biri daha agir. Bir iki tarafli terazi ile agir olan topu en az kac tartida bulursun?

70 Dogru Cevap : 2 Bozuk Makina Bir sirkette jeton ureten 10 tane makina var. Bu makinalardan biri bozuk ve urettigi jetonlar 1 gram eksik cikiyor. Soru su: Tek bir tartma hakkin var ise bozuk makinayi nasil bulursun? Dogru Cevap : Makinalar numara sirasina koyulur, tartiya her numara karsiligi miktarda jeton koyulur, tartida bozuk olan numaranin karsiligi kadar eksik cikar. Kopru Bir kopruden gecirmemiz gereken 4 kisi var. Bunlar tek baslarina sirasiyla 1, 2, 5 ve 10 dakikada gecebiliyorlar. Fakat iki kisi birlikte gecerken hizli olan yavasi beklemek zorunda. Yani 10 dakikada gecen kisi ile 1 dakikada gecen kisi beraber giderse yolculuk 10 dakika surer. Bu arada hava da karanlik ve sadece bir tane fener var. Yani iki kisi gectikten sonra birinin geriye donup feneri diger tarafa goturmesi lazim. Tabiki zaman da ilerliyor geri donerken. Bu 4 kisi en az kac dakikada karsiya gecebilir? Dogru Cevap : 17 Cekmecedeki coraplar Bir cekmecede 10 beyaz, 6 tane de siyah corap vardir. Bakmadan

71 cekmeceden rastgele corap cekiyoruz. En az kac corap cekmeliyiz ki bir cift cekdigimiz garanti olsun? Dogru Cevap : 3 2 ip 2 tane farkli ip var. Bu ipler yakildiginda herbiri 1 saat sonra bitiyor. Ipler farkli uzunluk ve farkli kalinlikta olabilir. Ayrica bir ipin degisik bolgeleri degisik kalinlikta olabilir.(yarisi yarim saatte yanar diyemeyiz.) Sadece bu iki ipin ve bir cakmagin yardimiyla 45 dakikalik zamani nasil olceriz? Dogru Cevap : Iplerden birinin iki ucunu birden yakariz, digerini ise sadece bir ucundan. Ilk ip biter bitmez ikicinin diger ucunu da yakariz 3 Tane Surahi Elimizde 24 litrelik, 11 litrelik ve 5 litrelik uc tane surahi var. 24 litrelik surahi su ile dolu, digerleri bos. Sadece bu bardaklar kullanilarak 12 litrelik su nasil elde edilir? Dogru Cevap : 1.) 11'lik surahi doldurup dokecegiz. 2.) 11'lik surahiyi tekrar dolduracagiz. 3.) 24'luk surahiye 10(2x5) litre ekleyecegiz. Not: Baska cozumleri de var fakat daha uzun > Saðlýk ve Hastalýk Arasýnda Hiçbir Ayrým Yoktur > Dr. Larry Dossey, holografik zihnin bedende deðiþiklikler oluþturmak

72 için kullandýðý tek aracýn imgeleme olmadýðýna inanýyor. Diðer araç, yalnýzca, her þeyin yok edilmez bütünlüðe sahip olduðunu kabul etmektir. Dossey> '> in gözlemlediðine göre, bizler hastalýða dýþýmýzdaki bir þey gözüyle bakýyoruz. Hastalýk bize dýþarýdan gelir, bizi kuþatýr, saðlýðýmýzý alt üst eder. Ama eðer uzay ve zaman, evrendeki her þeyle birlikte gerçekten birbirinden ayrýlamaz durumda ise, o zaman saðlýk ve hastalýk arasýnda da bir ayrým yapamayýz. > Bu bilgiyi yaþamlarýmýza nasýl uygulayabiliriz? > "> Hastalýðý farklý bir þey olarak deðil de, daha büyük bir bütünün parçasý, bir davranýþ ortamý, diyet, uyku, beden egzersizi ve genelde dünya ile olan diðer çeþitli iliþkilerimizden biri olarak görecek olursak, genellikle daha çabuk iyi oluruz> "> diyor Dossey. Buna kanýt olarak da kronik baþ aðrýlarý çeken hastalarla yaptýðý bir deneyi örnek gösteriyor. Bu deneyde hastalardan baþ aðrýlarýnýn sýklýðý ve þiddeti konusunda bir günlük tutmalarý istenmiþti. Bunun amacý, baþ aðrýsý çeken hastalarý daha sonraki tedavi yöntemine hazýrlayan bir ilk adým oluþturmaktý, oysa deneklerden çoðu günlük tutmaya baþlayýnca baþ aðrýlarýnýn yok olduðunu fark etti! > Holografik bir evrende ayrýca bedenlerimizle de baðlantýlýyýz; > "> eðer bedenimizin her parçasý gerçekten bütünün bir yansýmasýysa, o zaman, olup biteni denetleyecek her türdeki mekanizmanýn varlýðý da söz konusu olmalýdýr. Bu noktada hiçbir þey sabit deðildir.> "> Bu konudaki bilgisizliðimizi göz önüne alacak olursak, zihnimizin holografik bedeni nasýl denetlemekte olduðunu sormak yerine, belki daha önemli bir soruyu sormamýz gerekir: Bu denetimin çapý nedir? Bu denetimin bir sýnýrý var mýdýr, eðer varsa, bu sýnýr nedir? Þimdi dikkatimizi yöneltmemiz gereken soru budur.

73 > Olmayan Ýyileþtirme Gücü > Zihnin beden üzerindeki denetimini yarým yamalak görebildiðimiz baþka bir týp fenomeni de plasebo(beden üzerinde hiçbir özel etki yapmayan herhangi bir týbbi tedavi biçimine verilen addýr.) etkisidir. Bu gibi deneylerde, gerçek tedavi yönteminin saðlýklý bir biçimde deðerlendirilebilmesi için ne araþtýrmacýlara, ne de deneklere gerçek yöntemin hangi gruba uygulandýðý konusunda bilgi verilmez. Ýlaç deneylerinde genellikle þekerli haplar kullanýlýr. Bazen de maden tuzu karýþýmlarý (tuzlu damýtýlmýþ su) kullanýlýrsa da, plasebo her zaman bir ilaç olmayabilir. Kristallerden, bakýr bileziklerden ve diðer geleneksel olmayan çarelerden saðlýk umanlar da plasebo etkisinden yararlanmaktadýrlar. > Hatta ameliyat bile bir plasebo olarak kullanýlmýþtýr. 1950> '> de anjina pektoris (kalbe yetersiz kan akýþýndan kaynaklanan, göðüste ve sol kolda hissedilen, yinelenen aðrýlar) genellikle ameliyatla tedavi edilirdi. Sonra bazý doktorlar bir deney yapmaya karar verdiler. Meme arterini koroner artere baðlamaktan ibaret olan alýþýlmýþ ameliyatý uygulamak yerine, hastalarý yalnýzca kesip sonra yeniden diktiler. Yapay ameliyat geçiren hastalarýn da gerçek ameliyat geçirenler kadar rahatladýðý görüldü. > Bir plasebonun etkinliðinde rol oynayan bu gibi öðeleri anlamak çok önemlidir; çünkü bunlar bize, holografik bedenimizi denetleme yeteneðimizin inançlarýmýz tarafýndan nasýl biçimlendirilmekte olduðunu göstermektedir. Zihnimiz sigillerden kurtulma, bronþlarýmýzý temizleme ve morfinin aðrý kesici özelliðini taklit etme gücüne sahiptir; ancak bu güce sahip olduðumuzu bilmediðimizden, bu gücü kullanabilmek i> çin

74 kandýrýlmamýz gerekmektedir. Eðer kendi gücümüzü bilmemekten kaynaklanan trajediler olmasaydý bunun komik olduðu bile söylenebilirdi. > Bu durumu psikolog Bruno Klopfer tarafýndan bildirilmiþ bir olay kadar iyi anlatan bir örnek yoktur. Klopfer, ilerlemiþ lenf kanseri olan Wright adýnda bir adamla ilgileniyordu. Alýþýlmýþ tüm tedavi yöntemleri tükenmiþti ve Wright> '> ýn çok az zamaný kalmýþ gibi görünüyordu. Boynu, koltuk altlarý, göðsü, karný ve kasýklarý portakal büyüklüðündeki tümörlerle dolmuþtu ve dalaðý ile karaciðeri son derece büyümüþtü; göðsünden her gün iki litre kadar sütümsü sývý çekilmek zorundaydý. Ama Wright ölmek istemiyordu. Krebiozen adýnda yeni bir ilaç çýktýðýný duymuþtu, doktoruna onu denemesi için yalvardý. Doktoru önce bunu kabul etmedi, çünkü bu ilacýn en çok üç aylýk ömrü kalanlar için olduðunu biliyordu. Ama Wright o denli diretiyordu ki, sonunda doktor pes etti. Cuma günü Wright> '> a Krebiozen iðnesi yaptý ama içinden Wright> '> ýn o hafta sonunu çýkartamayacaðýna emindi. Sonra doktor evine gitti. Pazartesi günü þaþkýnlýk içinde Wright> '> ýn yataktan çýkmýþ ve ortalýkta dolaþmakta olduðunu gördü. Klopfer, onun tümörlerinin > "> sýcak bir sobanýn üzerindeki kartoplarý gibi erimiþ> "> ve önceki boyutlarýnýn yarýsýna inmiþ olduðunu belirtti. Bu, en güçlü röntgen ýþýnlarý tedavisiyle bile saðlanamayacak hýzda bir iyileþmeydi. Ýlk Krebiozen tedavisinin üzerinden on gün geçtikten sonra Wright hastaneden ayrýldý, doktorlarýnýn görebildiði kadarýyla kanserden kurtulmuþtu. Hastaneye geldiðinde nefes alabilmek için oksijen maskesine gereksinimi olan adam, oradan ayrýldýðýnda, kendi uçaðýyla hiçbir rahatsýzlýk duymadan 3657 metre yüksekliðe çýkacak

75 kadar iyileþmiþti. > Buraya kadar gözden geçirmiþ olduðumuz ipuçlarý karþýsýnda insan ister istemez tüm ilaçlarýn plasebo olup olmadýðýný merak ediyor. Bunun yanýtý elbette hayýr olacaktýr. Birçok ilaçlarýn, onlara inanalým ya da inanmayalým etkili olduklarý kesindir. > Bu gibi olaylar deneysel durumlarla sýnýrlý deðildir. Plasebonun günlük yaþamýmýzda da rolü vardýr. Geceleri kafein uykunuzu kaçýrýyor mu? Araþtýrmalar kafeine duyarlý kiþilerin, kendilerini bir yatýþtýrýcý almakta olduklarýna inandýrdýklarý takdirde, bir þýrýnga dolusu kafein almýþ olsalar bile uykularýnýn kaçmadýðýný göstermiþtir. > Yeni bir kemoterapi üzerinde yakýnlarda yapýlan bir araþtýrmada, ayný biçimde, kendilerine plasebo verilen kontrol grubu içindeki bireylerin % 30> '> u saçlarýný yitirmiþlerdir. Bu yüzden, eðer kemoterapi alan birisini tanýyorsanýz, kendisine beklentilerinde olumlu olmasýný söyleyiniz. Zihin, büyük bir güçtür. Plasebolar, bu güce kaçamak bir göz atma olanaðý vermekten baþka, ayný zamanda bizlere, zihin/beden iliþkisini kavrama konusunda daha holografik bir yaklaþým da saðlamaktadýr. > KAYNAKÇA:Holografik Evren / The Holographic Universe- Michael TALBOT GÝZEMLÝ SIRLAR Derleyen: Halit YILDIRIM DOÐU TAPINAKLARININ GÝZEMLÝ SIRLARI Ýnsan uzaklarda bir yerde bir ormanda, bir daðýn tepesinde, maðarada, dere yataðýnda; yani nerede yaþamýþ olursa olsun tapýnaða benzer bir þeyler inþa etmiþtir, bilincinden böyle bir þey ortaya çýkmýþtýr. Bu kör bir taklit sonucu deðildir; bu tapýnaklar baþka tapýnaklara bakarak yapýlmamýþtýr. Tüm tapýnaklar farklý þekil ve tarzlara sahiptir ama tarih boyunca hep var olmuþlardýr.

76 Tapýnak inþa etmeye dair evrensel dürtü insana mahsustur. Hayvanlar kendilerine sýðýnak, kuþlar da yuva yaparlar ama tapýnak yapmazlar. Kendine bir sýðýnak oluþturmak son derece doðaldýr ve her canlý; hayvanlar, kuþlar hatta böcekler bile bunu yapar ama Tanrýsal bir yapý inþa etmek insaný diðer türlerden ayýran belirgin bir özelliktir. Seni ziyarete gelen misafirler olduðu için bir misafirhane yaparsýn. Eðer hiç misafir gelemeyecek olsaydý hiç kimse misafirhane için boþu boþuna masraf yapmazdý. Þu anda sana gelen kimse olmasa bile misafirhane hala oradadýr. Tanrýsal bir amaçla tapýnak ve sunaklar yaratma fikri de bu þekilde, Tanrýsal olanýn insanlar için yalnýzca hayal ettikleri deðil, ayný zamanda yaþamýn içinde deneyimledikleri bir þey olduðu zamanlarda ortaya çýkmýþ olmalý. Tanrýsal olanýn dünya üzerinde belirmesi durumu, gezegenin her köþesinde ona hizmet etmek üzere oluþturulmuþ özel yerleri gerekli kýlmýþtýr. Bunu þu þekilde de anlamak mümkündür: radyo dalgalarý etrafýmýzdan geçip dursa da bir radyo alýcýsý olmaksýzýn onlarý yakalayamayýz. Eðer yarýn Üçüncü Dünya Savaþý patlak verseydi ve tüm teknoloji yok olduðu halde tek bir radyo þans eseri saðlam kalabilseydi onu atmaya için elvermezdi. Yayýn yapamayacaðýný ya da herhangi bir kanal yakalayamayacaðýný, hatta onu tamir edecek birini bulamayacaðýný bilsen bile bu radyoyu atmak istemezdin. Tapýnaklar da bir zamanlar tamamen ayný þekilde alýcý araçlar olarak hizmet vermiþtir. Tanrýsallýk her yerde var olduðu, insanlar da her yerde yaþadýðý halde ancak belirli koþullarda içimizdeki Tanrýsal olanla ayný frekansý yakalayabiliyoruz. Tapýnaklar da alýcý merkezler olarak hizmet etmiþ, Tanrýsal olanýn varlýðýný hissedebilmemizi, Tanrýsallýðý hissedip ruhsal olarak yükselmemizi saðlamýþtýr. Tüm tapýnak düzenlemelerinin altýnda yatan þey bu amaca hizmet etmektir. Tapýnaklarýn kubbeleri gökyüzünün þekline baðlý olarak ortaya çýkmýþtýr. Bunun altýnda yatan bir amaç vardýr. Eðer açýk havada oturup "om" diye tekrarlamaya baþlarsam sesim kaybolur çünkü gökyüzünün sýnýrsýzlýðý bireysel bir sesi yutuverir. Kendi sesimin çýnlamasýný ve yankýlanmasýný duyamam ve okuduðum tüm dualar gökyüzünün enginliklerinde yitip gider. Kubbeler, okuduðumuz dualarýn týnlamalarýnýn tekrar bize doðru geri sekmesini saðlayacak þekilde inþa edilmiþtir. Kubbe yalnýzca gökyüzünün yarý dairesel, küçük bir örneðidir. Kubbenin altýnda okunan dualar ve yapýlan ayinler engin gökyüzünün altýndaki gibi kaybolmaz çünkü kubbe onlarý ibadet etmekte olan kiþiye geri yollar. Kubbe ne kadar yuvarlak olursa, sesin geri dönmesi de o kadar kolaylaþýr ve yankýsý da o oranda artar. Buda ve Mahavir'in padmasan veya siddhasan duruþlarýndaki oturuþlarýna göz at. Bunlar bu çemberin oluþmasýný saðlayacak farklý yöntemlerin göstergesidir. Ýki ayaðýmýzý birleþtirerek oturduðumuzda ve ellerimizi de bacaklarýmýzýn üzerine koyduðumuzda tüm bedenimiz bir çembere dönüþmeye baþlar. Böylece bedenin elektriði kaçamayacak ve bir devre meydana gelecektir. Devre meydana geldiði anda kiþi düþüncelerden sýyrýlýr. Elektrik mühendisinin diliyle konuþacak olursak, zihnimizin içindeki gürültülü düþünce kalabalýðýnýn nedeni içsel bir elektrik devresi oluþturamamýþ olmamýzdýr diyebiliriz. Bu devre oluþturulduðu anda içsel enerji denge ve sükunete kavuþur. Yani kubbeli tapýnaðýn yardýmýyla bir enerji çemberi oluþturmak çok yüce bir iþti ve tapýnaðýn amacý ve derin öneminin kaynaðý buydu. Tapýnaklarýn giriþinde büyük çan veya gonklarla karþýlaþýrýz ve bunlar da ayný amaca hizmet eder. Sesin, elektriðin daha ince bir biçimi olduðunu unutmamak gerekiyor, artýk bilim bile bu görüþe katýlýyor. Aslýnda her þey elektriðin farklý bir formudur. Hintli bilgeler bir adým öne giderek elektriðin sesin bir formu olduðunu; elektriðin deðil, sesin temel olduðunu iddia ediyorlar. Bu yüzden yüce varlýða "shabdabrahma", Tanrý sestir diyorlar. Artýk Doðulu bilgelerle çaðdaþ bilim adamlarýnýn yaklaþýmlarý büyük bezerlikler taþýyor. Tek fark hangisinin öncül olduðu konusunda; bilim adamlarý elektriðin asýl olduðunu söylerken bilgeler elektriði oluþturan þeyin sesin yoðunluðu olduðunu iddia ediyor. Batýlýlar Hint tapýnaklarýný ilk kez gördüklerinde onlarý hijyenden oldukça uzak buldular. Bu tapýnaklar temellerinde yatan fikrin doðasý gereði fazla kapý ve pencereye sahip olamýyorlardý. Yalnýzca tek bir kapý vardý ve o da çok küçük olmak zorundaydý. Bunun nedeni ses çemberinin kesintiye uðramamasýný saðlamaktý. Batýlýlarýn bu tapýnaklarýn izbe, pis ve karanlýk; temiz havaya bile geçit vermeyen yerler olduðu izlenimine

77 kapýlmalarýna þaþmamak gerek. Bunlarla kýyaslandýðýnda kendi kiliseleri onlarý hijyenik kýlan ýþýk ve temiz havanýn kolaylýkla içeri girmesini saðlayan büyük kapý ve pencerelere sahip havadar ve temizdiler. Bugün Hindistan'da hiç kimse tapýnaklarýn neden birçok kapý ve pencereye sahip olmadýðýný söyleyemez. Böylelikle bu soru sorulduðunda biz de tapýnaklarýmýzýn hijyenden uzak olduðu fikrine katýlma eðilimi gösteririz. Hiç kimse bir zamanlar saðlýklý insanlarýn bu tapýnaklarda yaþamýþ olduðunu, hastalýðýn içeri girmesine asla izin verilmediðini öne sürmeyi baþaramaz. Tüm melodiler, usuller ve onlarýn türevleri Doðu'dan çýkmýþtýr. Bunlar mutlak varlýk deneyiminin sese dönüþmüþ uzantýlarýdýr. Müzikal besteler de tüm dans türleri gibi öncelikle tapýnaklarda ortaya çýkmýþ ve daha sonra sanat dallarý olarak farklý yerlerde geliþtirilmiþlerdir. Kendini adamýþ bir insanýn, sesin sayýsýz farklý etkisini yaþamasý öncelikle tapýnakta gerçekleþiyordu. Bundan kýrk yýl önce Vishuddhananda adýnda bir ermiþ belli sesleri kullanarak birinin öldürülebileceðini kanýtlayabilmek için yüzlerce gösteri yapmýþtý. Bu adam bir tapýnaðýn kubbesi altýnda otururdu, ki bu tapýnak modern standartlarda son derece anti hijyenik sayýlabilirdi. Ve Ýngiltere'den üç doktorun huzurunda ilk kez bir deney gerçekleþtirildi. Doktorlar beraberlerinde bir serçe getirmiþlerdi. Vishuddhananda belli sesler çýkardý...serçe bir süre çýrpýndýktan sonra ölmüþ vaziyette yere düþtü. Doktorlar onu muayene edip ölmüþ olduðunu ilan ettiler. Sonra Vishuddhananda baþka sesler çýkardý...serçe yeniden canlanýp çýrpýnmaya baþladý. Böylece ilk kez belli seslerin belli etkiler yaratabileceði fark edilmiþ oldu. Þu anda Batý'da etkin bir þekilde ses ve yaþam arasýndaki iliþkiyi araþtýran birkaç laboratuar mevcut ve bunlardan ikisi, üçü çok derin öneme sahip sonuçlar elde etmiþ durumda. Bu laboratuarlardan ikisi bazý seslerin emziren annelerde süt oranýný arttýrdýðýný kanýtlamayý baþarmýþ durumda. Belli sesler sayesinde normalde altý ayda çiçek açan aðaçlarda bu süre iki aya kadar inebiliyor; inekler de saðýldýklarý sýrada hafif müzik çalýndýðý taktirde daha çok süt üretiyorlar. Rusya'da inekler saðýlýrken bu yöntem kullanýlmaya baþlandý. Okyanustaki dalgalar gibi her zirveyi bir vadi takip eder. Okyanusun olduðu gibi sesin de dalgalarý vardýr: Müzikteki gittikçe yükselme (crescendo) ve gittikçe hafifleme (diminuendo) gibi. Fonetik olarak doðru telaffuzunu bilmeksizin bir mantrayý ne kadar tekrarlarsan tekrarla hiçbir sonuç alamazsýn. Kafamýzda birçok hassas nokta mevcut. Beyinde milyonlarca hücre var ve hepsi de belirli bir duyarlýlýða sahip. Mutlu olduðunu söylediðinde elektrik belli bir merkezden akýyor ve bu sana mutluluk hissi veriyor. Farz et ki sevgilinin yanýnda oturmuþ, onun elini tutuyor ve mutlu olduðunu söylüyorsun...olup biten nedir? Bir bilim adamý bu durumu tanýmlayacak olsaydý, elektriðin beynin belli bir merkezinden geçmekte olduðunu ve bu insanýn varlýðýnda seni mutlu eden þeyin, zihninde onunla ilgili kurduðun geçmiþ baðlantýlardan kaynaklandýðýný söylerdi. Ancak bu mutluluðu iki-üç ay sonra hissetmeyebilirsin çünkü ayný merkezi çok sýk kullanýp, elektriðin oradan sýk sýk akmasýný saðlarsan o merkez duyarlýlýðýný yitirebilir. Bilim adamlarýnýn fareler üzerinde yaptýðý deneylerden oldukça açýklayýcý sonuçlar elde ediliyor. Bir farenin beyni açýlmýþ ve cinsel iliþki sýrasýnda neler olduðunu gözlemlemek üzere bir 'pencere' açýk býrakýlmýþtý. Fare orgazm olduðu sýrada elektrik akýmýnýn geçtiði nokta kaydedildi. Daha sonra bu nokta bir elektrota baðlandý ve 'pencere' kapatýldý. Elektrotun diðer ucu kontrol edilebilir ölçüde elektrik verebilen bir makineye baðlandý. Bir düðmeye basýlarak çalýþtýrýlabiliyor ve farenin orgazm anýnda akan elektrikle ayný yoðunlukta bir akýmýn verilmesini saðlýyordu. Fareye düðmeye nasýl basacaðý öðretildi. Düðmeye her basýþýnda, makine tarafýndan gerekli ölçüde elektrik verilerek beyinde kablonun diðer ucuna baðlanmýþ olan nokta harekete geçirilip, farenin cinsel iliþki sýrasýnda duyduðu hazzýn aynýsýný yaþamasý saðlanýyordu. Fare düðmeye bakmaktan çok mutlu oluyordu; öyle ki tekrar tekrar basmaya baþladý. Farenin sonraki yirmi dört saat boyunca düðmeye bakmaktan baþka hiçbir þey yapmamýþ olduðunu duymak sizleri þaþýrtabilir. Yalnýzca düðmeye basýp durdu hem de bir saat içinde tam altý bin kere! Yemek, içmek veya uyumak gibi þeylerle uðraþmayýp sonunda yorgunluktan yere düþene kadar düðmeye bastý durdu. Deneyi yapan bilim adamlarý farenin gerçekten cinsel iliþki kurmadýðý halde, yalnýzca beynine verilen elektrik akýmý sayesinde duyduðu cinsel hazdan çok büyük-hatta gerçek cinsel iliþki sýrasýnda hiç duymadýðý

78 kadar-zevk aldýðýný söylediler. Bilim adamlarý kýsa bir süre sonra ayný hissin fare için cazibesini yitirip son derece sýradan bir hal alacaðýný da belirttiler. Iþýk üzerine hiç meditasyon yapýlmamýþsa gaz lambasýyla ghee lambasý arasýndaki farký anlamak güçtür. Bir lambayý gazla yakýp bir saat boyunca ýþýðýna odaklanýrsan gözlerin yanmaya ve yorulup, acýmaya baþlar. Oysa lambayý ghee ile yakýp bir saat boyunca alevine odaklanýrsan gözlerin daha serin ve yatýþmýþ hisseder. Tüm bu þeyler binlerce insanýn içsel deneyimleri sayesinde açýða çýkmýþtýr ve bunlara paralele olarak dýþsal yardýmlar geliþtirilmiþtir. Tabi ki içsel ýþýðýn tamamen aynýsýný verecek bir lamba yaratmak mümkün deðildir bu yüzden ona en yakýn olan bulunmuþtur. Sandal aðacý macunu tüm tapýnaklarda popüler hale gelmiþti. Bu macunun alna sürüldüðü noktaya yogada agya çakra denir. Bazý mantralarý uygulamak sandal aðacýnýn esansýna benzeyen içsel bir deneyime neden olur ama bu kokunun kaynaðý agya çakra'dýr. Üçüncü göz deneyimi yoðunlaþtýðýnda sandal aðacý esansý yayýlýr; sandal aðacý kokusu bu deneyimin simgesine dönüþmüþtür, bu yüzden alna sürülür. Agya çakra bu kokuyu yaydýðýnda sanki üçüncü gözün üzerine bir parça buz koyulmuþçasýna bir tür serinlik hissedilir. Bir þeyleri serinletmek ve dindirmek arasýnda bir fark vardýr, týpký gaz lambasýyla ghee lambasý arasýnda olduðu gibi. Tapýnaðýn yakýnýndan geçen herkes paha biçilemez bir þeyler aldý. Onu çevreleyen büyük bir manyetik alan söz konusuydu ve týpký demirden yapýlma bir þeyin mýknatýsýn çekim gücüne kapýlmasý gibi tapýnaðýn yakýnýndan geçmekte olan herkes de onun enerjisinin çekimine ve etkisine kapýlýyordu. Tüm bu dýþsal destekler yalnýzca paralellikten ibarettir. Ve bir tapýnakta bulundurulduklarý taktirde orayý enerjiyle yüklerler. Bu yüzden tapýnaða yýkanmadan gidilmemesi þart koþulmuþtur. Soðuk suyla yýkanmak kiþinin mekanikleþmiþ yapýsýný ve düþünce zincirlerini kýrar. Kimsenin tapýnaða çaný çalmadan girmesine izin verilmiyordu. Ve kimse tapýnaða eski ve kirli giysilerle giremiyordu, aslýnda ipekli giysiler giyilmesi gerekiyordu çünkü ipek vücut elektriðini düzene sokmaya ve korumaya yardýmcý oluyordu. Ayrýca ne kadar giyersen giy ipekli giysiler hep yeni kalýr. Musa'nýn daða çýktýðýnda orada yanmakta olan ilahi bir ateþle karþýlaþtýðý söylenir. Bütün bir çalý tutuþmuþtu ama alevlerin içinde sonuna kadar açmýþ çiçekler ve yeþil yapraklar mevcuttu. Musa Tanrý'yý aramak için yola çýkmýþtý. Bu çalýya doðru yaklaþýrken ansýzýn ondan gelen bir ses duydu: "Seni sersem! Ayakkabýlarýný bu yerin dýþýnda býrak!" Sýnýr belirleyici hiçbir çizgi görünmediði için Musa ayakkabýlarýný býrakacak bir eþik arayarak yürümeye devam etti. Bir deðiþiklik olduðunu, içinde bir þeylerin deðiþtiðini, içsel bir dönüþüm yaþadýðýný hissettiði noktada ayakkabýlarýný çýkardý. Bu o enerji alanýnýn eþiðiydi. Ýçeri girip kutsal bir yere karþý saygýsýzlýk ettiði için dua ederek af diledi. Günümüzde insanlarýn tapýnaklarýn varlýðý hakkýnda kuþkucu davranmalarýnýn nedeni budur. Okula, üniversiteye gitmiþ, yalnýzca dil ve mantýk eðitimi görmüþ, yalnýzca zihnini geliþtirip yüreðini kapalý tutmuþ olan hiç kimse yaþayan bir tapýnakla ilgili deneyim yaþamamýþtýr ve bu yüzden tapýnaðý anlamsýz bulur. Böylece tapýnaklar zamanla önemlerini yitirmiþtir. Bir zamanlar bir insanýn hayatýnda olup biten her þey tapýnaðýn çevresinde geliþiyordu. Hasta olduðunda, mutsuz olduðunda tapýnaða koþuyor; mutlu olduðunda bile þükredebilmek için yine tapýnaða koþuyordu. Ailede hayýrlý bir durum yaþanmýþsa meyve ve çiçeklerle tapýnaða gidiyor; sorun yaþandýðýnda da dua etmek için tapýnaðýn yolunu tutuyordu. Bugün insanlar açlýktan ölürken tapýnak için yapýlan onca masraf çýlgýnlýk gibi görünebilir: "Tapýnaklarý kaldýrýn! Hastane yapýn ya da okul açýn, tapýnaklarýn evsizlere açýlmasýný, iþe yaramalarýný saðlayýn!" Tapýnaklar iþe yaramaz hale geldi çünkü onlarýn asýl iþlevlerini unuttuk. "Ýnsanlar açlýktan ölürken tapýnakta altýnýn, gümüþün, mücevherin ne iþi var?" diye düþünüyoruz.

79 Ancak ayný aç insanlarýn tapýnaklara o altýn ve elmaslarý götüren kiþiler olduðunu hatýrlamamýz gerekiyor; kendilerine en deðerli gelen þeylerini tapýnaða sundular çünkü yaþamda deðerli bildikleri her þeyi her zaman için tapýnaktan öðrenmiþlerdi. Tapýnaklar yok edildiðinde baþka bir seçenek de var olmayacaktýr. Evdeki yemekten býktýðýnda bir otele veya restorana gidebilirsin ama ya iþ hayatýndan býktýðýnda nereye gideceksin? Tapýnak, alma-verme dünyasýndan farklý bir boyut sunar. Bu yüzden tapýnaklarý da pazar yerine benzetenler, onlarý yok etmiþtir. Þu anda evrim geçirmekte olan dünyamýzda artýk tapýnak vazgeçilmez bulunmamaktadýr; onun yerini baþka þeyler, okullar, hastaneler ve kütüphaneler almýþtýr. Ancak tüm bunlar yalnýzca maddeyle baðlantýlýdýr, onun ötesiyle hiçbir iliþkileri yoktur. Öteye ait olaný iþaret eden farklý bir þey de gereklidir. Sabah uyanýrken tapýnaktan gelen çan sesini, gece yatarken tapýnaktan gelen dini þarkýlarý duymalýyýz. HAC MEKANLARININ SÝMYASI Pasifik Okyanusu'nda Paskalya Adasý adýnda çok küçük bir ada vardýr ve bu adada taþtan yapýlmýþ yaklaþýk yedi metre boyunda, dev gibi bin adet heykel mevcuttur. Þu anda adanýn nüfusu yalnýzca iki yüz kiþiden ibarettir. Yalnýzca iki yüz kiþinin yaþadýðý bir yerde böylesine büyük heykeller bulmak þaþýrtýcýdýr, hem de bin tane birden! Bu yedi metrelik heykeller kendi içlerinde bir anlam taþýmýyor ancak diziliþ biçimleri havadan gözlemlendiðinde bazý iþaret ve gizli mesajlar taþýdýðý izlenimini veriyor. Bu iþaretler ancak Ay'dan okunabilir. Oysa bu heykelleri yukarýdan görmediðimiz sürece onlarýn nasýl bir iþlevi olduðunu hayal edemezdik ve bizim için yalnýzca heykel olarak kalýrlardý. Üç-dört gün önce, Tahran'da bulunan küçük demir bir kutudan söz ediyordum. Yakýn zamanda, iki bin yýl önce Tahran'da kullanýlmýþ bir çeþit pil olduðu keþfedildi. Tahran'da iki bin yýl önce böyle bir pilin varlýðý herkesin hayal gücünü aþýyordu. Ancak þu anda bu kanýtlanmýþ bir gerçek. Bir tirtha, yani kutsal hac mekaný çok eski bir medeniyet tarafýndan yaratýlmýþ derin ve simgesel; benzersiz bir buluþtur. Oysa bizim medeniyetimiz böyle yerlerin önemine dair hiçbir bilgiye sahip deðildir. Bugün bir hac mekanýný ziyaret etmek bizler için ölü bir törenden ibarettir. Böyle yerlerin neden ve kimler tarafýndan kurulduðunu, iþlevlerinin ne olduðunu bilmiyor ve onlarý yalnýzca hoþ görüyoruz. Öncelikle günümüzde kutsal hac mekanlarýnýn anlam ve iþlevini yitirmiþ olduðunu ve hacca giden insanlarýn zamanlarýný boþa harcadýðýný görmemiz lazým. Jainalar için meþhur bir hac mekaný olan Samved Shikhar diye bir yer vardýr. Yirmi dört tirthankara'dan yirmi ikisi burada ölmüþ, bedenlerini burada býrakmýþtýr. Bu önceden ayarlanmýþ gibi görünüyor, yoksa yirmi dört kiþiden yirmi ikisinin, arada uzun zaman dilimleri olduðu halde ayný yerde ölebilmesi imkansýz olurdu. Jainalara inanýrsak ilk tirthankara ile yirmi dördüncüsü arasýnda yüz bin yýllýk bir zaman dilimi olduðunu kabul etmek zorunda kalýrýz. Müslümanlar için hac mekaný Kabe'dir. Muhammed'den önce Kabe'de üç yüz altmýþ beþ adet heykelcik, yani her gün için ayrý bir put vardý. Tüm bu heykeller kaldýrýldý veya yok edildi ancak Kabe'nin merkezindeki taþ olduðu gibi býrakýldý. Kabe Muhammed'in dininden çok daha eskidir. Ýslam tarihi yalnýzca yaklaþýk bin dört yüzyýl öncesine dayanýrken, Kabe'deki o siyah taþ yüz binlerce yýl öncesine aittir. Ýlginç olan bir baþka husus da bu taþýn dünyamýza ait gibi görünmemesidir. Peki dünyaya nasýl gelmiþtir? Sahip olduðumuz tek hipotez bu taþýn bir meteorun parçasý olduðu iddiasýndadýr. Bir meteor daðýldýðýnda ondan kopan binlerce taþ parçasý dünyaya doðru düþer. Bunlardan çoðu dünyaya ulaþmadan yanýp tükenir. Geceleri kayan yýldýzlar gördüðümüzde bunlar aslýnda yýldýz deðil meteorlardýr. Bazen dev boyutlarda meteorlar bile dünyaya düþmeyi baþarýr. Bu taþlarýn bileþimi dünyadakilerden farklýdýr ve Kabe'deki de iþte böyle bir taþtýr. Ancak bu konuyu daha derinlemesine ele almýþ ve bu tip taþlarýn týpký bizim astronotlarýmýzýn Ay'da dünyaya ait bir kaç þey býraktýðý gibi, dünyaya getirilip býrakýlmýþ olduðunu düþünen kiþiler vardýr. Yani Kabe'deki taþ da bir meteorun parçasý deðil, baþka bir gezegenin sakinleri tarafýndan dünyaya býrakýlmýþ bir cisim olabilir. Belki bir zamanlar bu taþ aracýlýðýyla onlarla iletiþim kurmak mümkün olmuþtur. Oysa þu anda geriye kalan yalnýzca bir tapýnma nesnesidir. Bu taþý bir iletiþim aracý olarak kullanmanýn ilmi yitip gitmiþtir.

80 Yaðmur dünyanýn her yerinde ayný þekilde yaðmaz; bazý yerler çok fazla yaðmur alýrken çöllerde yaðmur ya hiç yaðmaz, ya da çok az yaðar. Ayný þekilde bazý yerler çok soðuk olup kar her tarafý kaplarken, bazýlarý da öyle sýcaktýr ki buz üretmek güç olur. Benzer þekilde, dünyada yüksek bilinç yoðunluðunda ve daha düþük bilinç yoðunluðunda bölgeler vardýr. Yirmi iki tirthankara'nýn o daða çýkmasý, samadhi'ye (aydýnlanma) girip bedenini orada býrakmasý hayli yüklü bir bilinç alaný; özel bir deyiþle bir Samved Shikhar yaratmýþtýr. Hac mekanlarý yaratmanýn tek nedeni, herkesin içsel yolculuðuna kolaylýkla baþlayabilmesini saðlamak için, bilinçli enerjilerle yüklü güçlü alanlar yaratma deneyleri yapmaktý. Hac mekanlarý bilinç ýrmaklarýnýn kendiliðinden aktýðý yerlerdir: Senin yapman gereken tek þey bilinç yelkenlerini açarak bu akýntýnýn ortasýnda durmak ve ileri doðru yolculuðuna baþlamaktýr. Baþka bir yerde fark etmeden negatif bir yere ulaþabilir ve yelkenlerini yanlýþ yöne doðru açarak varmak istediðin noktadan daha da uzak düþebilir ve kaybolabilirsin. Örneðin olumsuz duygularla dolu-söz geliþi kasaplarýn bütün gün hayvan kestiði-bir yerde oturmuþ meditasyon yapýyorsan zihninde büyük bir mücadele ve çatýþma oluþabilir. Hac mekaný bedenden ruha doðru bir akýþýn gerçekleþtiði, tüm atmosferin enerji yüklendiði, insanlarýn bamadhi'ye ulaþmýþ olduðu, yüzyýllar boyunca birçok kimsenin aydýnlanmayý yaþadýðý yerdir. Böyle yerler gerçekten fazlasýyla enerji yüklüdür. Böyle bir yerde yalnýzca yelkenlerini açman, yolculuðunun baþlamasý için yeterlidir. Bu yüzden tüm dinler kendi hac mekanlarýný oluþturmuþtur. Tapýnaklara karþý olan insanlar bile bunu yapmýþtýr. Putlara tapýnmaya ve tapýnaklara karþý olan dinlerin bile hac mekanlarý oluþturmuþ olmasý ilgi çekicidir. Böyle yerler olmaksýzýn dinin de bir önemi yoktur. Jainizm bir Tanrý'ya deðil, insanýn içindeki potansiyele inanýr. Jainalar'ýn tirtha ve tirthankara'lardan diðer dinlerin mensuplarýndan daha derinlemesine faydalanabilmiþ olmasý da bundandýr. Jaina dininde Tanrý'nýn rahmeti veya Tanrý'nýn merhameti kavramlarý yer almaz. Jainalar Tanrý'nýn yardým edebileceðine inanmazlar; arayan tek baþýnadýr ve kendi çaba ve enerjisiyle yol almalýdýr. Ancak bu yolculuðu sürdürebileceði iki yol vardýr. Ýlk yolda her insan kendi teknesiyle, kendi kol kuvvetiyle, kürek çekerek yol almalýdýr. Birçok insanýn içinden belki bir tanesi bunu baþarabilir. Oysa ikinci yolda rüzgarýn yardýmýna baþ vurabilir ve yelkenlerini açarak, çok daha hýzlý ve kolayca gidebilirsin. Peki bu tip manevi rüzgarlar gerçekten mevcut mudur? Evet, hac mekanlarýnýn baðlý olduklarý þey tam olarak budur. Böyle birçok yer mevcuttur. Arabistan'da dýþarýdan hiçbir insanýn girememiþ olduðu Alkufa isimli küçük bir köy vardýr. Ay'a bile gitmeyi baþarmýþ olduðumuz halde hiçbir yolcu o küçük köye girmeyi baþaramamýþtýr. Aslýnda þu zamana kadar onun yerini belirlemek bile mümkün olmamýþtýr. Varlýðý hakkýnda kuþku duyulmaz çünkü tarihte binlerce yýldýr adý geçer, ayrýca bazý haritalar mevcuttur. Yeri ise özel bir nedenden ötürü gizlidir. Bir Sufi meditasyon esnasýnda derin bir bilinç durumuna geçtiðinde yolun anahtarýný bulur; Alkufa'yý bütünüyle gözünde canlandýrabilir. Onun dýþýnda tüm haritalar sahtedir ve insanlarý yanlýþ yönlendirirler. Tüm dinler, diðer din mensuplarýný kendi tapýnak ve hac mekanlarýndan uzak tutmaya çalýþmýþtýr. Peki niye? Bu kurallarý koyanlar bu ziyaretçilerin taþýdýðý tehlikenin farkýndaydýlar. Bu bir nevi, bir atom enerjisi laboratuarýnýn kapýsýnda asýlý duran, "Atom mühendisleri dýþýnda girmek yasaktýr" yazýlý tabelaya benzer. Bu bir hastanýn baþýnda durup onun hastalýðýný tartýþan doktorlarýn konuþmasýna benzer. Hasta onlarý dinlese de anlayamaz çünkü Latince ve Yunanca sözcükler içeren týbbi jargonu kullanmaktadýrlar. Hastanýn anlamamasý onun yararýnadýr. Ayný þekilde tüm dinler de kendi þifreli dillerini geliþtirmiþtir. Kendi gizli kutsal mekanlarý, gizil dilleri ve metinleri vardýr. Yani çoðu zaman hac mekaný sandýðýmýz yerler neredeyse kesin bir biçimde doðru yerler deðildir. Böyle yüce geleneklerin korunmasý gerekir çünkü yanlýþ ellerde kötüye kullanýlabilirler. Bir Nasrettin Hoca hikayesi vardýr. Hoca eþeðini kaybetmiþ, ki tüm serveti bu eþekten ibaretmiþ. Bütün köyde fellik fellik onu aramýþ. Diðer köylüler de ona katýldýðý halde eþeði bir türlü bulamamýþlar. Sonra köylüler mübarek bir ayda olduklarýný ve oralardan geçmekte olan bir sürü hacý olduðunu, eþeðin de onlarýn peþine takýlmýþ olabileceðini söylemiþler. Ya da tüm köyü arayýp bulamadýklarý için Nasrettin

81 Hoca'nýn eþeðin gerçekten kaybolmuþ olduðunu kabul etmesi gerekiyormuþ. Ama Hoca eþeði bulmak için son bir þey deneyeceðini söylemiþ. Orada öylece durup, gözlerini yummuþ. Daha sonra yere eðilip dört ayak üzerinde yürümeye baþlamýþ. Önce evin sonra da bahçenin çevresinde dolaþýp sonunda eþeðin içine düþmüþ olduðu geniþ çukura ulaþmýþ. Arkadaþlarý þaþýrmýþ ve nasýl bir numaraya baþvurduðunu sormuþlar. Hoca þöyle yanýt vermiþ: "Düþündüm ki eðer bir adam bir eþeði bulamýyorsa onu bulmanýn yolu ondan geçmez; eþeði bulmak için eþek gibi olmalýyým. Ben de eþek gibi hissetmeye baþlayýnca bir eþeði arayan baþka bir eþek olsam nereye bakardým diye düþündüm. Öyle düþündüðüm anda da dört ayak üzerine çöküp eþek gibi yürümeye baþladým. Orayý nasýl buldum bilmiyorum ama gözlerimi açtýðýmda o çukurun yanýndaydým ve eþeðim de oracýkta duruyordu!" Bu Ganj nehrinin suyuna benzer. Bilim adamlarý hala bu nehirdeki suyun sahip olduðu bazý niteliklere nasýl olup da dünyanýn baþka hiçbir nehrinde rastlanamadýðýný çözememiþlerdir. Ganj'la ayný daðdan geçen diðer nehirler bile bu niteliðe sahip deðildir. Dað ayný daðdýr, ayný bulutlardan akan yaðmurla sulanýr, zirvedeki ayný buz çözülüp nehirlere akar ama sularýnýn niteliði yine de ayný deðildir. Bunu kanýtlamak güçtür, kanýtlanmasý güç olan þeyler vardýr ama Ganj nehri tümüyle bir simya deneyidir. Eðer baþka bir nehrin suyunu saklarsan bir süre sonra bozulur; oysa Ganj'ýn suyu ne kadar saklanýrsa saklansýn asla bozulmaz. Bu suyu hiçbir deðiþime uðramadan senelerce saklayabilirsin ama baþka bir nehrin suyu birkaç hafta içinde bozulur. Ganj'ýn suyu saflýðýný koruyarak yýllarca ayný kalýr. Ölü bedenleri baþka bir nehre attýðýnda nehir kirlenecek ve kötü kokmaya baþlayacaktýr. Oysa Ganj binlerce ölü bedeni özümsediði halde kötü kokmaz. Bir baþka ilginç husus da kemiklerin normalde suda çözülmedikleri halde Ganj suyunda geride hiçbir þey býrakmayacak þekilde çözülüyor oluþlarýdýr. Ganj'da her þey hýzla çözülüp baþlangýçta sahip olduðu orijinal elementlerine geri döner. Ölülerin Ganj'a atýlmasýnda ýsrar edilmesi de bu yüzdendir çünkü baþka bir nehirde veya baþka þekilde kemiklerin çözülmesi seneler alacaðý halde Ganj bunu hýzla baþarýr çünkü o simyasal özelliðe sahiptir, yaratýlmýþ olma nedeni budur. Piramitlerle ilgili en ilginç gerçeklerden biri de içlerinin mutlak bir karanlýða sahip oluþudur. Kimi on bin, kimisi de yirmi bin yýl önce inþa edilmiþ olan bu piramitlerin zamanýnda elektriðin varlýðý bilim adamlarýna göre pek mümkün deðildir. Ýnsanlarýn piramitlere ellerinde meþalelerle girmiþ olmasý mümkün olabilir ancak duvarlar ve tavanda dumanýn yaratacaðý isten hiçbir ize rastlanmamýþtýr. Piramitlerin içindeki geçitler oldukça uzun olup, karmaþýk dönemeçlere sahip olmalarýnýn yaný sýra son derece de karanlýktýrlar. Elektriðin varlýðý söz konusu olamaz çünkü ortada elektrik tesisatýna ait olabilecek hiçbir bulgu yoktur. Eðer bazý kimselerin iddia ettiði gibi hiç kimse piramitlere girmediyse, neden o kadar çok geçit yapýlmýþtý? Piramitlerin içinde birçok yol olduðu gibi, merdivenler, kapýlar ve içeri bakan pencereler hatta insanlarýn oturabileceði veya ayakta durabileceði yerler de mevcuttur. Tüm bunlar ne içindi? Gerçekte piramitler de birer tirtha idi. Kiþi manevi ateþ deneylerini doðru þekilde yaptýðýnda bedeninden ýþýk yayýlmaya baþlar. Böyle kiþiler piramide girebilecek nitelikteydiler. Ne elektriðe, ne de meþalelere gereksinimleri vardý çünkü kendi bedensel ýþýklarý piramidin içinde hareket etmelerine yetiyordu. Ancak bu ýþýk yalnýzca ateþ elementiyle yapýlan özel meditasyon uygulamalarý sonucunda ortaya çýkabiliyordu. Böylece bu ýþýðý yaratabilmek baþlý baþýna kiþinin piramide girebilme hakkýný elde etmek için verdiði sýnavý oluþturuyordu. Meditasyon yapmayý en kolay hale getiren odanýn ölçüleri deneylerle kesin olarak keþfedilmiþtir. Bir odanýn belli ölçüleri bilincini geniþletmeye veya daraltmaya yarayacak þekilde kullanýlabilir. Çin'de mahkumlarýn beyninin yýkanmasýný kolaylaþtýracak özellikte inþa edilmiþ özel odalar mevcuttur; boyutlarý önceden belirlenmiþtir ve o rakamlarla oynandýðýnda beyin yýkama eylemi güçleþir. Mahkumun odaya adým atmasýyla birlikte zihnin etki altýna girmesini saðlamak için bu tip odalarýn eni, boyu ve yüksekliði birçok deneyler sonrasýnda kesin olarak belirlenmiþtir. Ayný þekilde mahkumun zihninde tam olarak ne kadar süre sonra çözülmeler baþlayacaðý ve delireceði de tespit edilmiþtir. Bu çözülme sürecini

82 hýzlandýracak belli sesler icat edildiði gibi, baþýn belli yerlerine vurulduðunda bu çözülme daha da bile hýzlý gerçekleþir. Mahkumun baþýnýn üstüne su dolu bir kase asýlýr ve su belli bir ritimde baþýna damlatýlýr. Su yirmi dört saat boyunca, damla damla kafada ayný noktaya düþer. Mahkumun pozisyonunu deðiþtirmesine izin verilmez; oturmasý yasaktýr, ayakta durur. Yarým saat içinde bu durum öylesine can sýkýcý bir hale gelir ve ses git gide yükselen, paramparça edici bir hal alýr ki mahkum koskoca bir dað üzerine yýkýlmaktaymýþ gibi hissetmeye baþlar. Bu sürekli tekrarlanan sesle gözaltýnda geçen yirmi dört saat, o özel tasarlanmýþ odada, kiþinin zihnini paramparça eder; oradan çýktýðýnda artýk ayný insan deðildir. Bu yöntem onun her yönden çözülmesini saðlayacaktýr. Doðal olarak hepimiz ayrý bireyler olduðumuza dair bir yanýlsamaya sahibiz. Bu yanlýþ bir inanýþtýr. Burada oturan birçok insan var ama hepimiz sessizce otursak farklý kimlikler ortadan kalkacak ve tek bir benlik kalacaktýr. Yalnýzca sükunetin benliði kalacak ve bilinçlerimiz birlikte titreþmeye ve birbirlerine doðru akmaya baþlayacaklar. Ýlk dua biçimleri gruba yönelik olarak doðmuþtu; bireysel dua çok sonralarý; bireyler daha egoist bir hale gelip, diðer kimselerle kaynaþmalarý zorlaþtýkça ortaya çýktý. Dünyada bireysel dua ortaya çýktýðý andan itibaren, duanýn gerçek faydalarý da yok olmaya baþladý. Gerçekte dua bireysel olamaz. Tirtha ile ilgili kavranmasý gereken son nokta simgelerin deðeridir. Örneðin biri Ýsa'ya gidiyor ve günahlarýný itiraf ediyor. Ýsa elini o kimsenin baþýna koyup, "Gidebilirsin, tüm günahlarýn af olundu" diyor. Peki Ýsa yalnýzca elini baþýna koyarak adamýn günahlarýný nasýl affedebilir? Hindistan'da ne günah iþlemiþ olursanýz olun Ganj'da yýkanýrsan tüm günahlardan arýnmýþ olacaðýna inanýlýr. Bu çýlgýnca gözüküyor. Hýrsýzlýk yapmýþ, insanlarý dolandýrmýþ hatta birini öldürmüþ bir insanýn tüm günahlarý Ganj'da yýkanmakla nasýl silinebilir? Burada anlaþýlmasý gereken iki nokta var. Söz konusu olan aslýnda iþlenen günah deðil onun anýsýdýr. Birini öldürmüþsen onun anýsý tüm yaþamýn boyunca bir kabus gibi peþini býrakmayacaktýr. Ýçsel þeyleri bilenler cinayetin iþlenip iþlenmediðinin yalnýzca trajedinin bir parçasý olduðu ve aslýnda o kadar da önemli olmadýðýný söylerler. Kimse ölmediði gibi öldürülemez de. Ancak cinayetin anýsý bir kaya gibi göðsüne çöker. Eylem gerçekleþtirilmiþ ve sonsuzluðun içinde yok olmuþtur; sonsuzluk tarafýndan içine çekilmiþtir. Gerçekte tüm eylemler sonsuzluða aittir; rahatsýzlýk duymak yersizdir. Ýsa "Tövbe et ve günahlarýný sileyim" der ve ona güvenen biri eve üzerindeki yük kalkmýþ ve arýnmýþ olarak döner. Gerçekte Ýsa seni günahlarýndan deðil onlarýn hatýrasýndan baðýmsýz kýlar. Aný gerçek olandýr ve Ýsa onu ortadan kaldýrýr. Ayný þekilde Ganj da seni günahlarýndan deðil, onlarýn hatýrasýndan arýndýrýr. Kiþi Ganj'a güveniyor ve orada yýkandýðýnda günahlarýndan arýnacaðýna inanýyorsa, binlerce yýlda oluþmuþ kolektif bilinçaltý bu inancý pekiþtiriyorsa ve içinde yaþadýðý toplum da bu güçlü inancý doðruluyorsa hakikaten arýnacaktýr da. Ýsa dünyada ne kadar yaþayabilir? Kaç tane günahkarla buluþabilir? Bunlarýn kaç tanesi tövbe eder? Zaman çok dardýr, peki Ýsa orada olmadýðý zaman ne olacak? Hindular daha kalýcý bir çözüm bularak günah çýkartmayý bir kiþiye deðil, bir nehre atfetmiþlerdir. Nehir sonsuz, akýþý düzenli ve kalýcý; oysa Ýsa kaç yýl yaþayabilir? O ancak üç yýl boyunca, otuz ve otuz üç yaþlarý arasýnda çalýþabilmiþtir. Üç yýl süresince kaç kiþi günah çýkartmýþ olabilir? Kaç günahkar ona ulaþmayý baþarabilmiþtir? Kaçýnýn üzerine elini koyabilmiþtir? Hindu ermiþler bu olguyu bir kiþiye deðil, kiþisel olmayan bir nehre havale etmiþlerdir. Þu anda Amerika ve Rusya'da bilim adamlarý uzaydaki astronotlarýyla iletiþim kurabilmek için telepatik yöntemler geliþtirmeye çalýþýyorlar. Luna adlý uzay gemisi radyosu bozulduðu için uzayda kayboldu bu yüzden de uzayda teknolojiye çok fazla güvenmenin riski konusunda uyanmýþ durumdalar. Radyo baðlantýsý koptuðunda astronotlar da sonsuza kadar yitirilmiþ oluyor; onlarla tekrar baðlantý kurulmasý mümkün olmayabiliyor. Uzayda olduklarý süre içinde dünyaya bildirmek istedikleri bir keþif yapabilecekken bize ulaþamýyorlar, bu yüzden alternatif bir yöntem bulmalý ki iletiþim cihazlarý çalýþmýyor olsa da düþünceler ulaþtýrýlabilsin. Bu nedenle Amerikalý ve Rus bilim adamlarý kararlý bir þekilde telepati üzerinde çalýþýyorlar.

83 Amerika dünyanýn her yerinden telepatiyle ilgili bilgi toplamak üzere bir araþtýrma ekibi görevlendirdi. Üç-dört yýl sonra araþtýrmacýlar telepatinin mümkün olduðunu ancak onu kullanabilen kimselerin bunu nasýl baþardýklarýný açýklayamadýklarýný bildirdi. Hazýrladýklarý raporda Amazon'da yaþayan belli bir kabileyle ilgili özel bir kýsým yer alýr. Bu kabilenin her köyünde belli bir küçük aðaç vardýr ve bu aðacýn yardýmýyla kabile üyeleri bir köyden diðerine mesajlar gönderir. Örneðin bir adam civar köylerden birine evle ilgili bir malzeme almaya gittiyse ve karýsý aniden bir baþka þeyin daha lazým olduðunu hatýrladýysa aðaca gider ve kocasýna: "Hey, baksana! Þunu þunu getirmeyi de unutma" der ve kocasý mesajý alýr. Akþam eve geldiðinde karýsýnýn istediði þeyi de getirmiþtir. Araþtýrmacýlar bu durumu incelemiþti ve oldukça þaþýrmýþlardý. Biz telefonla konuþurken de ilkel bir insanýn þaþýrmasý kaçýnýlmazdýr. Biz sistemi bildiðimiz için þaþýrmayýz. Radyo dinlerken de iþkillenmemizi gerektirecek bir durum yoktur çünkü ne olduðunu biliriz. Oysa aðaçlar aracýlýðýyla haberleþebilen insanlar olduðunu duyduðumuzda kesinlikle þaþýrýrýz. Aðacýn yaþam enerjisi telepati için kullanýlýyordu ama buna nasýl baþlandýðý, aðacýn nasýl iþbirliði içine girip binlerce yýl boyunca böyle bir iþlev gösterdiði kabile insanlarý tarafýndan bilinmiyordu. Anahtar onu keþfedenlerle birlikte yitip gitmiþti. Yalnýzca aðacý dikmeye ve bu amaçla kullanmaya devam ediyorlardý. Budistler asýl bodhi aðacýnýn, yani Buda'nýn altýnda otururken aydýnlandýðý aðacýn ölmesine izin vermezler. Artýk bunun nedenini anlayabilirsin. Asýl bodhi aðacý solmaya baþladýðýnda Kral Ashoka dallarýndan birini Sri Lanka'ya göndermiþti. Dal büyüyüp bir aðaca dönüþtü ve hala orada. Onun bir dalý da Hindistan'a geri getirilip Bodhgaya'ya dikildi. Ayný aðacýn sürekliliði saðlandý. Bodhgaya tirtha'sý bu aðaç yüzünden deðerlidir. Buda aydýnlandýðý zaman o aðaç onun bilincinden bir þeyleri derinden özümsemiþ olmalý. Buda aðacýn ölmemesi için gizli talimatlar vermiþ olmalý. "Bana tapmayýn; bu aðaca tapmak yeterlidir" demiþti. Bu yüzden ölümünden beþ yüz sene sonrasýna dek hiçbir heykeli yapýlmamýþtýr. Put bodhi aðacýydý ve ona tapýnýldý. O günlere ait Budist tapýnaklarýnýn resimlerinde Buda'nýn kendi imgesi deðil yalnýzca dairesel aurasý ve bodhi aðacý görünür. Aðaç da aydýnlanma hadisesinden kendi payýný alýp enerji yüklenmiþti. Bunu bilenler Buda'yla baðlantý kurmak için bu aðacý kullanýrlar. ESRARENGÝZ ÜÇÜNCÜ GÖZ ÝLMÝ Bir derin uykudayken gözlerimiz de uykunun derinliðine baðlý olarak yukarý doðru çekilir. Günümüzde psikologlar uykuyla ilgili birçok deneyler yapmaktalar. Uykun ne kadar derinse gözlerin de o kadar yukarýya çýkýyor; gözler ne kadar aþaðýdaysa o kadar hareketli oluyorlar. Gözler gözkapaðýnýn altýnda hýzla hareket ediyorsa bu çok hareketli bir rüya gördüðün anlamýna geliyor. Artýk derinlemesine yapýlmýþ deneylerle bilimsel olarak kanýtlandýðýna göre hýzlý göz hareketi (Rapid Eye Movement) yani REM hýzla geliþen bir rüyanýn göstergesi. Gözler ne kadar aþaðýdaysa REM de o kadar büyük oluyor; gözler yukarý çýktýkça da REM düþüyor. REM sýfýr seviyesine indiði zaman uyku da en derin noktasýna ulaþmýþ oluyor. O noktada gözler sabit þekilde iki kaþýn arasýndaki noktada duruyor. Yogaya göre derin uykudayken samadhi yani derin meditasyonla ayný duruma ulaþýyoruz. Gözlerin sabitlendiði yer samadhi'de olduðu gibi derin uykuda da aynýdýr. Üçüncü göz, herkeste ayný yerde bulunmaz; çoðu insanda iki kaþ ortasýnýn üzeride yer alýr. Eðer kiþi geçmiþ yaþamlarýnda uzun süre meditasyon yapmýþ ve küçük bir samadhi deneyimi yaþamýþsa üçüncü gözü daha aþaðýda yer alacaktýr. Eðer hiç meditasyon yapýlmamýþsa alýndaki nokta daha yukarýlarda bulunur. Ancak tümüyle üçüncü gözün üzerine odaklanýldýðýnda üçüncü gözle görmeye mani olan engel yanýp gidecek ve içsel gökyüzünü görmene olanak saðlayan kapý açýlacaktýr. Üçüncü göz irade gücünün merkezidir. Þimdi onun iþlevini anlamaya çalýþalým. Bu yaþamda üçüncü göz çakralarý etkin hale gelmemiþ insanlar binlerce yönden esir olarak kalacaklardýr. Bu merkez olmaksýzýn özgürlük söz konusu olamaz. Siyasi ve ekonomik özgürlükten haberdarýz ama bunlar gerçek özgürlükler deðildir çünkü irade gücüne sahip olmayan, üçüncü göz çakrasý açýlmamýþ olan bir kimse her zaman þu veya bu þekilde esir olarak kalacaktýr. Esaretlerin bir türünden kurtulmayý baþarabilir ama bu kez baþka bir þeyin kölesi olacaktýr. Kendi kendisinin efendisi olmasýný saðlayacak olan irade merkezine, irade gücüne sahip deðildir. Kendi kendine emir verme gücü yoktur; bedeni ve duyularýnýn emirlerine uyar. Midesi aç

84 olduðunu söylerse, açtýr. Bedeni hasta olduðunu söylerse, hastadýr. Cinsel merkezi sekse ihtiyacý olduðunu söylerse, cinsel arzusu uyanýr. Bedeni yaþlý olduðunu söylerse, yaþlanýr. Beden emir verir ve o da uyar. Ancak irade gücü merkezi faaliyete geçtiði anda beden emir vermeyi býrakýp itaat etmeye baþlar; tüm düzen tersine döner. Böyle bir kimse kanýndan akmamasýný istediði zaman kaný duru, kalbinden, nabzýndan atmamasýný isterse onlar da durur. Böyle bir kimse bedeninin, zihninin ve duyularýnýn efendisi olmuþtur. Ancak üçüncü göz çakrasý faaliyete geçmeden bu olanaksýzdýr. Bu merkeze ne denli farkýndalýk getirirsen kendinin de o denli efendisi olursun. Eðer kadýnýn üçüncü göz çakrasý güçlenirse teslim olmasý da zorlaþacaktýr. Onun üçüncü göz çakrasý erkeðinkine kýyasla çok daha zayýftýr. Bu nedenle bir kadýn þu veya bu þekilde her zaman birinin yardýmýna ihtiyaç duyar. Kadýn genelde kendi baþýna olmaya kalkýþmak yerine bir yardým eli, yaslanacak bir omuz, yol gösterecek bir kiþi arar. Birinin ona ne yapmasý gerektiðini söylemesinden hoþlanýr ve bu birinin izinden gitme arzusu onu mutlu eder. Sana üçüncü göz çakrasý hakkýnda faydalý olacak birkaç þey daha anlatacaðým. Agya çakra'dan yukarý doðru çizilen çizgi beyni ikiye böler: sað ve sol beyin. Beyin o çizgide baþlar. Beynimizin bir yarýsýnýn kullanýlmadýðý; en zeki insanlarda, dahilerde bile beynin en fazla yarýsýnýn kullanýldýðý, diðer yarýnýn kullanýlmadýðý ve geliþmediði gözlenmiþtir. Bilim adamalarý ve psikologlar bunun nedenini bilememektedirler. Beynin o yarýsý ameliyatla alýnsa bile her þey normal olarak iþlemeye devam edebilir; kiþinin beyninin yarýsýnýn alýndýðýndan haberi bile olmayabilir. Oysa bilim adamlarý doðanýn gereksiz hiçbir þey üretmediðinin bilincindedirler. Bir kiþinin beyni hatalý olabilir ama tüm insanlýðýn deðil! Ama tüm insanlarýn beyinlerinin yarýsý kullanýlmamýþ, faaliyet dýþý ve tamamen hareketsizdir. Yoga beynin bu kýsmýnýn yalnýzca üçüncü göz çakrasýnýn etkin duruma gelmesiyle faaliyete geçeceði iddiasýný korur. Beynin yarýsý üçüncü göz çakrasýnýn altýndaki, diðer yarýsýysa üstündeki merkezlerle baðlantýlýdýr. Üçüncü göz çakrasýnýn altýndaki merkezler çalýþýrken beynin sol tarafý kullanýlýr. Onun üzerindeki merkezler harekete geçtiðindeyse beynin sað tarafý etkin duruma gelir. O diðer yarýnýn faaliyetleri hiç yaþanmamýþ olduðunda bunun kavranmasý da imkansýzdýr. Bu yoganýn içgörüsüdür. Bu tür içgörüler yakýn zamanda edinilmiþ deneyimler sayesinde ortaya çýkmýþ deðildir, yirmi bin yýllýk bir bilgiye dayanýrlar. Bilimin ulaþtýðý sonuçlara fazla güvenemezsin çünkü bilimin bugün doðruluðuna inandýðý bir verinin altý ay sonra yanlýþlýðý kanýtlanabilir. Oysa yoganýn bu içgörülerinin doðruluðu en az yirmi bin yýllýk deneyimler sayesinde kanýtlanmýþtýr. Hindistan'da tilak kullanýldýðý gibi, Tibet'te de üçüncü göz çakrasýna ulaþabilmek için bu noktaya cerrahi müdahaleler uygulamaya dayalý yöntemler mevcuttur. Tibetliler üçüncü göz çakrasýna ulaþmak için tüm diðer uygarlýklardan çok daha fazla çaba göstermiþlerdir. Gerçekten de farklý yönlerden yaþamý irdeleyen Tibet ilim ve yaklaþýmlarýnýn tümünün temelinde üçüncü göz anlayýþý yatar. Bilinç akýþýný üçüncü göze odaklamak büyük bir disiplin gerektirir; zihnin yüksek disiplin düzeylerine çýkmasýný gerektirir. Genelde zihin aþaðý doðru hareket eder; aslýnda zihin normalde cinsellik merkezine doðru akar. Ne yaparsak yapalým; para kazanmak, statüyü yükseltmeye çalýþmak gibi eylemlerde de görünmez bir þekilde motivasyonu saðlayan güç cinsel arzudur. Para kazanýyorsak, bunu yalnýzca seksi satýn alabilme ümidiyle yaparýz. Daha yüksek mevkilerde olmayý arzuluyorsak, bu yalnýzca seks partnerleri seçecek ve garantiye alacak güçte olabilmek içindir. Zihnimizin iþleyiþ biçimi çok ilginçtir. Acý dolu anlarý unutup yalnýzca mutlu anlarý anýmsamak ister. Bu yüzden zihin mutsuzluk getiren tüm olaylarý unutup, yalnýzca mutluluk veren anlarý anýmsamýþtýr. Bu nedenle geçmiþi hep mutlulukla doluymuþ gibi anýmsarýz. Yaþlý bir adam her zaman çocukken mutlu olduðunu düþünür. Bunun nedeni zihnin acý dolu anýlarý silip keyifli olanlarý tutmasýdýr. Bu yüzden kiþi geri dönüp baktýðýnda orada yalnýzca mutluluk görür. Keyifli anlarýn arasýndaki tüm mutsuzluklar unutulmuþtur. Hiçbir çocuk asla çocukluðunun mutluluk içinde geçtiðini söylemez. Çocuklar bir an önce büyümek ister: Çocukluðunun mutlulukla dolu olduðunu söyleyenler yaþlýlardýr. Burada bir yanlýþ anlaþýlma olmalý. Bir çocuða ne yapmak istediðini sorduðunda büyümek istediðini söyler. Yaþlý insanlara ne istediklerini sorduðundaysa yeniden çocukluða dönmek istediklerini söyleyeceklerdir. Çocuk her zaman büyük gibi

85 görünmeye, büyümeye çalýþýr. Sigara içmeyi büyümenin bir simgesi olarak gördüðü için sigaraya baþlar. Psikologlarýn iddiasýna göre çocuklarýn yüzde yetmiþi bunu bir prestij sembolü olarak gördükleri için sigaraya baþlarlar. Yalnýzca büyük, güçlü ve baþarýlý insanlarýn sigara içtiðini düþünürler. Bu yüzden çocuk sigara içerken dimdik duru ve kendini bir þey zanneder; sýradan bir insan deðildir artýk. Piaget isimli psikolog kýrk yýl boyunca çocuklarla ilgili deneyler yaptýktan sonra hayatýn ilk beþ yýlýna dair hafýzanýn çok zayýf, hatta sýfýra yakýn olduðunu çünkü bu yýllarýn çocuðun hatýrlamak istemeyeceði denli zor geçtiðini savunur. Piaget'ye göre ilk çocukluk yýllarý çocuk için oldukça mutsuz yýllardý; kiþi kendini güçsüz, çaresiz ve baþkalarýna baðýmlý hissettiði için belleðini baskýlayarak bu anýlarý belleðinden silmiþti. Oysa hipnotize edilip dört yaþýndan önce yaþadýðý olaylarý, hatta ana rahmini hatýrlamasý istense, bunlarý hatýrlayabilecek ve tarif edebilecektir. Annesi hamileliði sýrasýnda düþmüþse, hipnoz altýndaki kiþi rahimdeyken yaþamýþ olduðu þoku anýmsayabilecektir. Oysa sýradan bellekte bu tip anýlar genelde geri gelmez. Hipnozcularýn gerçekleþtirdiði küçük bir deney vardý. Büyük Fransýz psikolog Charcot, gözlerini baþka bir kiþinin alnýna odaklayarak o kiþiyi etki altýna alma konusunda çalýþmalar yapýyordu. Bakýþlarýný karþýndaki insanýn alnýna odaklarsan bir süre sonra onun öfkelendiðini ve bunu sürdürmene izin vermediðini görürsün. Hatta bu davranýþ ayýp ve kaba olarak algýlanýr. Üçüncü göz çakrasý alnýn yaklaþýk üç-dört santim kadar içindedir yani yüzeye çok yakýndýr. Gözlerini önünde yürümekte olan bir kiþinin kafasýnda, yaklaþýk olarak üçüncü göz noktasýnýn bulunduðu seviyeye odaklarsan, birkaç saniye içinde bu kiþinin baþýný çevirip sana baktýðýný görürsün. Bu deneyi birkaç gün boyunca sürdürüp o kiþiye belli önerilerde bulunmaya baþlarsan onlarý uygulayacaktýr. Uygarlýklarýn gerçek temellerini oluþturan þey bilgi kaynaklarýdýr. Bir uygarlýðýn kökleri kendi uzun bilgi zincirlerinde yatar. Ýki kuþaklýk bir tarih bile ellerinden alýnsa bir ülkenin ilerleme kaydetme fýrsatý tamamen yok olmuþ olur. Ýnsanlar ve hayvanlar arýsýndaki fark budur; hayvanlar ilerleme kaydetmek için yaratýlmamýþtýr çünkü okullarý mevcut deðildir. Eski kuþaklardan yenilerine bilgi aktaracak bir yollarý yoktur. Bir hayvan doðduðu zaman yaþamaya babasýnýn baþladýðý yerden baþlar ve onun çocuðu da aynýsýný yapacaktýr. Ýnsanlar ise eðitim sayesinde, çocuðun yaþamýna babasýnýn býraktýðý yerden baþlamasýný saðlar. Böylelikle bilgi bir süreklilik edinir. Ýnsanlýðýn ilerlemesi tamamen bu bilgi birikiminin kuþaktan kuþaða aktarýmýna baðlýdýr. Ayný þekilde Hindistan'daki iki yüz yýllýk Ýngiliz egemenliði de bir boþluk yaratmýþtýr. Çok eski bir geçmiþe dayanan bilgi ve bilgelikle çoðu baðlantýlar kesilmiþ ve Hindistan'ýn, eski uygarlýðýyla hiçbir iliþkisi olmayan, tümüyle farklý bir uygarlýk ve kültüre dayanan yeni bir kimlik edinmesi gerekmiþtir. Hindistan'ýn þu anda sahip olduðu bilgiler süprüntüdür ki bunlar da yalnýzca geriye kalmýþ artýklardan ibarettir. Batý'nýn Hindistan'a vermeyi tercih ettiði, kendi bilgisidir. Hindistan'ýn bu iki yüz yýl öncesinde bildiði her þey tek darbede yok olup gitmiþtir. PUTLARIN DÖNÜÞTÜRÜCÜ GÜCÜ Bir tapýnaða girdiðinde orada yalnýzca putu görürsün çünkü tapýnmanýn kendisini görememektesindir. Bir tapýnakta adanmýþlýðýn simgesi olan Hintli kadýn mistik yani Meera'yý tamamýyla tapýnma eylemine dalmýþ bir þekilde görebilirsin. Onun için put yoktur. Gerçek tapýnma eylemi derinleþtiði anda put eriyip gider. Biz putlarý görürüz çünkü tapýnma eyleminden haberimiz yoktur. Bu dünyada tapýnma eylemi git gide azaldýkça putlar da git gide çoðalacaktýr. Ve birçok put ortaya çýktýktan sonra tapýnma eylemi de tamamen yitip gidecektir. O zaman da hiçbir iþe yaramayacaklarý ve anlamsýz olacaklarý için bu putlarýn yok edilmesi gerekecektir.

86 Genelde kiþi ilkelleþtikçe puta tapma olasýlýðýnýn daha yüksek olduðunu, kiþi zekileþtikçe de putlardan uzak duracaðýný düþünürüz. Oysa bu doðru deðildir. Tapýnmanýn kendi içinde bir ilmi vardýr ve cahilleþtikçe bunu kavramamýz da daha güçleþir. Ýnsan hayatý öyle sonsuzdur ki kiþi bir yönde ilerleme kaydederken diðer bir yönden ne denli geride kalmýþ olduðunun farkýna bile varamaz. Bilim alanýnda büyük ilerleme kaydetmiþ olsak da, din alanýnda son derece geri kalmýþ durumdayýz. Ne zaman din geliþse bilim geri kalýr. Bir boyutta ilerlenirken diðer boyutlar tamamen unutulmuþ olur yýlýnda, Avrupa'da Altamira maðaralarý keþfedildi. Bu maðaralarda yirmi bin yýl öncesinden kalmýþ olduðu söylenen resimler vardýr; sanki dün yapýlmýþlarcasýna canlý kalmýþ renklere sahiptirler. Bu yüzden maðaralarý keþfetmiþ olan kiþi, Don Marcellano tüm Avrupa'nýn eleþtirisine maruz kalmýþtýr. Herkes onun bu resimlerle oynamýþ olduðuna inanmýþtýr. Onlarýn da haklý olduðu bir nokta vardýr çünkü Van Gogh'un resimleri, üzerlerinden yüz yýl bile geçmeden solmaya baþlamýþtýr, Picasso'nun gençliðinde yapmýþ olduðu resimler þimdiden kendisi kadar yaþlý görünmektedirler. Ancak Marcellano'nun bulduðu maðaralarla ilgili incelemeler tamamlandýðýnda yirmi bin yýllýk bir tarihe sahip olduklarý þüphe götürmeyecek biçimde kanýtlanmýþtýr. Bu çok esrarengiz bir durumdur çünkü o resimleri yapmýþ olan kimseler boyalarla ilgili günümüze kýyasla çok daha fazla bilgiye sahiplermiþ gibi görünmektedir. Ay'a çýkabilmiþ olmamýza karþýn yüz yýldan uzun süre tazeliðini koruyabilecek boyalar üretmeyi baþarmýþ deðiliz. Yirmi bin yýl önce böyle boyalar üretebilmiþ olan insanlar boya ilmi hakkýnda bizden çok daha fazla bilgiye sahiplerdi. Mýsýr'daki mumyalar beþ bin yýl öncesinden kalmadýr. Bunlar ölü insan bedenleridir ama sanki dün ölmüþlercesine iyi korunmuþlardýr. Ve biz hala hangi koruyucu maddelerin kullanýlmýþ olduðunu keþfedebilmiþ deðiliz. Bu bedenler hiçbir çürüme olmaksýzýn nasýl olup da beþ bin yýl boyunca korunmuþ olabilirler? Biz hala bu koruyucu maddeleri bulabilmiþ deðiliz. Yaþamda içsel ve kiþisel olan hiçbir þey gösterilemez. Kalbim kesilip açýlsa bile içinde sevgi olduðunu veya öfke, nefret, baðýþlama ya da þefkat duygularýyla dolu olduðunu görmen olanaksýzdýr. Göreceðin tek þey kan dolaþýmýný saðlayan bir nevi pompadýr. Bir cerrah beni ameliyat masasýna yatýrýp kalbimi inceledikten sonra asla sevgi veya nefreti tatmamýþ olduðumu söylerse bunun aksinin kanýtlayacak bir yola sahip deðilim. Cerrah benim sevgiyi yaþamýþ olduðumu doðrulayabilir mi? Gözlerin ameliyatla incelense de, düþ görmüþ olduklarý kanýtlanamaz. Nasýl olup da ameliyat masasýnda açýlmýþ olan bir göze bakýp geceleri kapalý olduðu sýrada birçok düþ görmüþ olduðu söylenebilir? Hepimiz düþ görürüz ama bu düþler nerede var olur? Düþler gerçeklik taþýmýyor olabilir ama yine de varlýklarý inkar edilemez. Bir düþ ne denli gerçek dýþý da olsa içeride bir yerde meydana gelmiþtir. Korkunç bir düþ gördüðünde, hiçbir gerçekliði olmasa bile, uyandýðýn zaman kalbinin daha hýzlý atmakta olduðunu görürsün. Düþ görürken aðladýysan, uyandýðýnda gözlerin ýslaktýr. Ama Ramakrishna sordu, "Tapýnmanýn kurallarý olabilir mi? Sevmenin kurallarý olabilir mi?" Kurallarýn olduðu yerde tapýnma ölür. Kurallarýn olduðu yerde sevgi ölür. Sevgi son derece kiþisel ve bireysel olan hislerin dýþarý taþmasýdýr. Burada farkýna varýlabilecek evrensel bir gerçeklik söz konusudur: Ýki sevgili birbirini severken, ikisi de ayný eylemi gerçekleþtiriyor da olsalar bunu kendi, bireysel yöntemleriyle yaparlar. Ýkisinin dýþavurumu tamamen farklý da olabilir ama yaþanan deneyimde bir benzerlik vardýr. Aþklarýnýn farklý kimlikleri de olsa, duyduklarý aþkýn içinde ayný ruh mevcuttur. Buda heykellerine dikkat ettiysen bu heykellerin belli bir bireyden çok belli bir oluþ halini yansýttýðýný gözlemlemiþsindir. Bir Buda heykeline derinlemesine baktýðýnda birkaç dakika içinde büyük bir þefkat duygusunun seni çepeçevre sarmaya baþladýðýný hissedeceksin. Buda'nýn havaya kalkmýþ eli, yarý kapalý gözleri, orantýlý bir biçimde þekillendirilmiþ yüzü, zarif ifadesi, nazik oturuþ biçimi hep derin anlamda içindeki þefkat duygusunu uyandýrmaya yöneliktir.

87 Neden resim yaptýðý sorulduðunda büyük Fransýz ressam Cézanne, "Yalnýzca belli bir duygunun, kalbimdeki belli bir hissin tuval üzerinde nasýl bir þekle büründüðünü görebilmek için resim yapýyorum. O hissi ifade etme çabalarým karþýlýðýnda bir resim ortaya çýkýyor" demiþtir. Bir resme baktýðýnda yalnýzca þekilleri görüyor, böyle bir olgunun farkýna varmýyorsan, ressamýn ruhunu da algýlayamazsýn. Birisi tuvalin üzerine bir þeyler karalasa bile bu yalnýzca bir karalamadan ibaret deðildir. Buna odaklandýðýn zaman senin de içinde bir þeyler karalanmaya baþlayacaktýr çünkü doðasý gereði zihin, dýþarýda görmüþ olduðu titreþimin benzerini kendi içinde oluþturur. Ayný çizgiler belli bir simetriyle çizilmiþ olsa, onlara bakarken senin zihnin de belli bir ahenge ulaþýr. Büyük ihtimalle, bir çiçeðe bakarken aldýðýn keyfin çiçeðin kendisinden deðil de yapraklarýnýn senin içinde de oluþan simetrisine dayandýðýndan haberdar deðilsin. Birinin yüz güzelliðinden etkilendiðin zaman bunun nedeni o kiþinin güzelliði deðil, gördüðün þeyin senin içsel güzellik imgenle örtüþüyor oluþudur. Bu senin içinde de bir güzellik titreþimi yaratýr ve senin içinde de bir þeylerin güzelleþtiðini hissettirir. Ayný þekilde çirkin bir yüzün varlýðý karþýsýnda, içinde bir rahatsýzlýk hissi oluþur. Güzel birinin varlýðý karþýsýnda duyduðun neþe, güzelliðin senin içinde akmaya baþlayýp, seni de daha güzel kýlmasýndan kaynaklanýr. Çirkinlikse bir þeyin orantýsýz, kaba, asimetrik ve dengesiz olduðunun göstergesidir ve içimizde bir uyumsuzluk, itilme, kargaþa ve rahatsýzlýk duygusu uyandýrýr. Bir Buda heykeline tapmak için kalbi merkez olarak almak gerekir. Bunu bilmeksizin Buda heykelini asla anlayamazsýn çünkü içinde þefkat duygusunu oluþturmak heykelin tek amacýdýr. Þefkatin merkezi de kalp olduðuna göre Buda'ya taparken farkýndalýðýmýz hem onun kalbinde hem de kendi kalbimizde olmalýdýr. Ýki kalbin ritmini birleþtiren hisse derinlemesine dalmak gerekir. Eðer kendi kalbinin atýþýyla, ayný zamanda Buda'nýn kalp atýþý üzerinde doðru þekilde meditasyon yapabildiysen bu ikisi arasýnda bir iliþki oluþacak ve heykelin kalp atýþý da görünür hale gelecektir. O zaman yüzünün aynada yansýmasý gibi, kalbin Buda'yla birlikte atmaya baþlayacaktýr. Bir toplum belli bir puta binlerce yýldýr tapýyor olsa bile onun merkezinden haberdar olmayabilir ve merkez bilinmeksizin heykelle baðlantý kurulamaz. Ona çiçekler ve tütsü sunabilir, önünde eðilebilirsin ama tüm bunlarý yalnýzca bir taþýn huzurunda yapmýþ olursun. Unutma ki taþýn bir Tanrý'ya dönüþmüþ olmasý gerekiyor! Bunu gerçekleþtirecek olan da heykeltýraþ deðil sensin. Heykeltýraþ ona yalnýzca þekil verecektir. Peki ona kim can katacak? Bunu yapacak olan kimse bu yola kendini adamýþ olandýr. Yoksa heykel taþ olarak kalacaktýr. Tapýnma ancak heykel hayat bulduktan sonra baþlar. Tapýnmaya giden yolda atýlacak bazý adýmlar vardýr ama ilk ve en temel adým her bireyin benmerkezli olduðunu kavramaktýr. Tüm yaþam biçimimiz "Ben" dünyanýn merkezinde yer alýyormuþçasýna þekillenmiþtir: "Ay ve yýldýzlar benim için parlýyor, kuþlar beni neþelendirmek için uçuyor, Güneþ de benim için ýþýk veriyor: Tüm dünya benim etrafýmda dönüyor, dünyanýn merkezinde ben varým." Bu tip bir insan tapýnmayý bilemez çünkü kendini dünyanýn merkezinde görür ve diðer her þey onun çeperinde yer almaktadýr. Tapýnmada bunun tersini görürsün: Tapýnmanýn temel kanunu þudur, "Merkez baþka bir yerde, ben yalnýzca onun çeperinde yer alýyorum." Dindar olmayan bir adamýn felsefesinin temelinde kendisinin merkezde, diðer þeylerin de onun çevresinde olduðu yatar. Tanrý varsa bile onun çevresindedir: "O benim için var. Hastalanýrsam beni iyileþtirmek zorunda. Oðlum iþsiz kalýrsa ona iþ bulmak zorunda. Baþým belaya girerse, Tanrý yardýmýma koþmak zorunda." Bu tarz bir teizm, ateizmden bile daha beterdir. Bu tip bir insan ne söylediðinin farkýnda deðildir. Buda öðrencilerine ölülerin yakýldýðý yerde vakit geçirmelerini önerirdi. Rahipliðe kabul edilmeden önce orada üç ay geçirmeleri gerekiyordu. Buda'ya ölülerin yakýlma yerinden deðil kendisinden bir þeyler öðrenmek için ona geldiklerini söylüyorlardý. Ama Buda ýsrarla, "Orada üç ay geçirdikten sonra "Ben" teslim olacak ve size bir þeyler öðretmek kolaylaþacaktýr. Üç ay boyunca her gün ölü bedenlerin yakýlýþýný izleyecek ve bu üç ay boyunca en az bir gün dünyanýn yalnýz sizin için var olmadýðýný hissedeceksiniz. Siz burada deðilken de dünya mevcuttu. Bedeni yakýlýrken izlediðiniz o kimse de ölmeden yalnýzca birkaç dakika

88 öncesinde dünyanýn kendisi için var olduðunu sanýyordu. Dünya o insanýn artýk var olmadýðnýn farkýnda bile deðil. Bir dalga yok olduðunda okyanus bunun farkýna varmaz." Sufiler bir ibadet biçimi olarak dansa büyük önem vermiþlerdir. Dansýn ilk etkisi kiþinin bedenden ibaret olmadýðýný dans ederken diðer deneyimlere kýyasla daha yoðun bir þekilde hissetmesidir. Dans ederken yapýlan hýzlý hareketler sayesinde kendini bedeninden ayrý hissedersin. Gerçekte bedeninle bilincin araýsnda bir iliþki vardýr. Bu, iyi ayarlanmýþ bir iliþki olduðu için günlük olarak yaptýðýn iþler sýrasýnda asla bozulmaz. Derviþ dansý çok derine gider. Bu dansta, dans edenin bedeni öylesine hýzlý ve öylesine bütünlük içinde döner ki bedenin tüm hücre ve lifleri titreþir. Bunun sonucunda beden ve bilinç arasýndaki iliþki kopar ve dans eden kiþi bir anda bedeninden ayrý olduðunu fark eder. Dansýn ibadet yolunda büyük deðer taþýmasý da bu yüzdendir. Müzik, dua ve mantra okumak hep sesin farklý kullanýmlarýdýr. Her ses içimizde farklý bir durum yaratýr; buna yol açmayan hiçbir ses yoktur. Elektronik sese aygýtlarýyla deneyler yapmakta olan bilim adamalarý, artýk bir bitkinin önünde belirli müzik aletleri çalýndýðýnda, bitkinin normalden bir ay önce çiçeklenebildiðinin bilincindeler. Önlerinde belli müzik aletleri çalýnan inekler de daha fazla süt vermekteler. Oysa yanlýþ aletler kullanýlýp, yanlýþ bir müzik çalýndýðýnda süt vermeyi tamamen de kesebilirler. Tüm dinlerde özel sesler kullanýlmýþ ve binlerce yýllýk deneyler sonucunda bu sesler arýndýrýlmýþtýr. Çoðu zaman ibadet ederken gözünden yaþlar akmakta olan bir kimseyle karþýlaþabilirsin. O mutsuzluktan deðil, sevinçten aðlamaktadýr. Yaþlar ancak kiþinin içinde bir þeyler mutsuzluk veya aþýrý sevinçten akýþkanlaþtýðýnda, sývýya dönüþtüðünde akar. Þu ana kadar bilim adamlarý gözyaþlarýnýn amacýný tam olarak açýklayabilmiþ deðiller. En fazla gözlerdeki tozu temizlemeye yaradýðýný söyleyebiliyorlar. Göz pýnarlarý yalnýzca gözleri temizlemek için yaratýlmýþ. Peki o zaman gözyaþlarý neden kiþi acý çekerken, mutsuzken veya fazla sevinçliyken akmaya baþlýyor? Yalnýzca böyle zamanlarda mý gözlere toz kaçýyor? Oysa bazý anlar gelir ve içimizde donmuþ, katýlaþmýþ olan her þey akýþkanlaþmaya baþlar ve bu oluþumun farkýndalýðý gözlerimizi yaþartýr. Bu yaþlar varoluþa duyulan minnet ve þükran karþýlýðýnda akar. Bize doðru akmakta olan iyiliðin karþýlýðýnda göz yaþlarýmýzdan baþka verecek hiçbir þeyimiz yoktur. Böyle anlarda gözler farklý yaþlar akýtýr. Kendini adamýþ olan kiþinin aðlayýþý bir aþýðýn aðlayýþýndan farklýdýr. Aþýk da aðlar ama o aðlayýþ farklý niteliktedir. Aþýðýn gözyaþlarý küçük arzu ve isteklerle doludur, oysa kendini adamýþ olan kiþinin gözyaþlarý hiçbir talep içermez. O, nedensizce aðlar çünkü çaresizdir. Duyduðu minneti ifade etmeye çalýþsa bile aðzýndan tek bir kelime bile çýkmaz ve aðýz konuþamaz olunca, gözler kendilerince konuþmaya baþlarlar. Ýbadetin mükemmelliði, tamamlanmýþlýðý gözyaþlarýnda, onlarýn akýþkanlýðýnda yatar. Birisi "Tanrý yoktur" dediði zaman hiçbir þeyi kanýtlamasý gerekmez. Oysa "Tanrý vardýr" diyen bunu kanýtlamak zorundadýr. Demek ki zihin olumsuz olana daha yatkýndýr ama olumlu bir þeye yanaþmakta duraksar çünkü bunu kanýtlamak için uðraþmasý gerekir. Tapýnma olumludur, putlar olumludur. Ve bir þeyi reddederken kiþinin kaybedecek hiçbir þeyi yoktur. Turgenev kýsa bir öykü yazmýþtýr: Bir kasabada çok zeki bir adam, bir dahi yaþýyormuþ. Ayný kasabanýn bir de delisi, gerçek bir geri zekalýsý varmýþ. Bir gün deli adam, zeki olana gidip, zeki olabilmesi için bir yol göstermesini istemiþ. Zeki adamsa zeki olmak mý yoksa zeki görünmek mi istediðini sormuþ çünkü zeki olmak uzun soluklu bir çaba gerektirirken, zeki görünmek basitmiþ. Deli, kolay yolu seçip, zeki olmanýn umurunda olmadýðýný, yalnýzca zeki görünmek istediðini söylemiþ. Zeki adam, zeki olma yolunda hata yapýlabileceðini, oysa zeki görünmede hataya yer olmadýðný söylemiþ. Deli, sabýrsýzlanmaya ve bu numaranýn kendisine hemen gösterilmesini istemeye baþlamýþ. Bunun üzerine zeki adam onun kulaðýna bir þey fýsýldamýþ ve o günden sonra kasabanýn delisi diðer insanlar

89 tarafýndan yavaþ, yavaþ zeki biri olarak tanýnmaya baþlanmýþ. Kasabalýlar aralarýnda dedikoduya baþlamýþlar: Nasýl olup da bu deli, zeki birine dönüþebilmiþtir? Zeki adam ona ne söylemiþtir? O yalnýzca deliye duyduðu her cümleyi anýnda olumsuzlamasýný salýk vermiþ. Birisi, "Putlara tapmak iþe yarýyor" derse hemen yaramadýðýný söylemesi gerekiyormuþ. Zeki adama, "Konuyla ilgili hiçbir þey bilmesem de böyle yapayým mý?" diye sormuþ. Zeki adam, "Hiçbir þeyi öðrenmeye çalýþmak zorunda deðilsin. Yalnýzca söylenenin tersini söyle. Sana birisi Kalidas'ýn eserlerinin harika olduðunu söylerse, hemen o eserlerin süprüntüden ibaret olduðunu söyle. Onlardan neden harika olduklarýný kanýtlamalarýný iste. Her kim Beethoven'in müziðinin cennetten çýkma olduðunu söylerse, öyle müziðin cehennemde bile çaldýðýný söyleyip, cennetten çýkma müziðin nasýl olduðunu kanýtlamalarýný iste. Yalnýzca her þeyi reddet ve birisi sana karþý çýktýðýnda da iddiasýný kanýtlamasýný iste." Ýki hafta içinde kasabanýn delisi zekasýyla tanýnmaya baþlamýþ. Ýnsanlar onun çok derin ve yargýlamasý ve anlamasý güç birisi olduðunu söylüyorlarmýþ. Birisi Shakespeare'in þiirlerinin çok güzel olduðunu söylerse o bu þiirlerin beþ para etmez olduðunu, okula giden her çocuðun bunlarý yazabileceðini iddia ediyormuþ. Bu durumda karþýsýndaki insan kendine olan güvenini yitiriyormuþ çünkü söylediðini kanýtlamak güçmüþ. Ýçinde bulunduðumuz yüzyýl, bir bakýma çeþit çeþit saçmalýkla dolu bir yüzyýldýr. Tüm bu saçmalýklarýn temelinde de olumsuzluk yatar. Bir asýrdýr birbiri ardýna birçok þeyi reddetmekteyiz. Diðer kimseler de bir þeyi kanýtlayamadýklarýnda, bu reddediþe katýlmaya baþlýyorlar. Ama unutma ki bir hayat olumsuzlaþtýðý ölçüde, önemini de yitirir. Olumlu olmaksýzýn hiçbir gerçeðe ulaþýlamaz. Kiþi "Hayýr" dediði anda zihninde bir þeyler kapanmaktadýr. Kelimelerin etkileri hakkýnda hiç düþündün mü? Kendini odana kapatýp yüksek sesle "Hayýr" dersen tüm kalbinin kapandýðýný ve sýkýþtýðýný hissedersin. Yüksek sesle "Evet" dediðinde ise kalbinin kanatlarýný açýp gökyüzüne doðru havalandýðýný görürsün. Aziz Augustine'e sormuþlar, "Neye tapar, neye dua edersin? " diye. Aziz Augustine yanýt vermiþ, "Evet, evet ve evet tanrým. Benim ibadetim, tüm duam budur." Adam Aziz Augustine'in bu yanýtýný anlamamýþ olabilir ama yaþama kim bütünüyle evet derse, o bir teisttir. Teizm yalnýzca Tanrý'nýn varlýðýna evet demek anlamýna gelmez; o evet diyebilme kapasitesidir. Ateistler yalnýzca Tanrý'nýn varlýðýný reddetmezler, onlar hayýr demekten baþka bir kapasiteye sahip deðildir. Böyle bir insan kapanýp küçülmeye devam edecek ve sonunda da çürüyüp gedecektir. Oysa evet demek kiþinin öylesine açýlýp, genleþmesini saðlar ki sonunda sonsuzlukla bütün hale gelinir. Rdolf'a göre bir düþünce doðduðunda yüz birime sahipse, parmak uçlarýna ulaþana kadar tek bir birime iner. Yani bu düþüncenin iletimi, düþüncenin harekete dökülmesi sýrasýnda doksan dokuz birim güç kullanýlmýþ olur. Tüm düþünceler bedenin dýþ yüzeyine ulaþana kadar cansýzlaþýr. Kiþi seviþmek hakkýnda düþündüðü zaman çok mutlu olurken, seviþtikten sonra keyifsiz bir ruh haline girer ve seviþmenin aslýnda o kadar da büyütülecek bir þey olmadýðýný düþünür. Peki neden? Seviþme fikri aklýna düþtüðünde yüz birimlik bir potansiyele sahipken, dýþtaki çepere ulaþtýðýnda bir birime düþmüþtür. Bazen bu potansiyel sýfýra hatta negatif rakamlara da inebilir. Beden hasta veya yorgun olduðunda, düþünce ayný mesafeyi kat edebilmek için öyle çok enerji harcamak zorunda kalýr ki, negatif bir þekle dönüþebilir. Bu yüzden hasta olduðun zaman, sevgilinin elini tutmaktan mutluluk duymayý beklesen bile, düþünce eline ulaþana kadar bu eylem mutsuz olmana neden olabilir. Deneyim olumsuzlaþýr. Kiþinin düþüncesinin, doðrudan baþka birinin zihnine atlamasý mümkün müdür? Dine göre bu mümkündür. Rudolf da yüzlerce deney sonucunda benim düþüncemin fiziksel bedenimin aracýlýðý olmaksýzýn, doðrudan baþka birinin zihnine sýçrayabileceðini doðrulamýþtýr. Bunu yapabilmek için gözlerimi kapayarak düþüncemi üçüncü göz merkezinde durduruyor ve doðrudan senin üçüncü gözüne atlamasýný saðlýyorum. Telepati sistemi tamamýyla bu sanata dayalýdýr. Dudolf bir düþünceyi bin mil öteye aktararak bu yöntemi

90 sergilemiþtir. Harvard'da, Rusya'da ve diðer birçok ülkede yapýlan deneyler telepatinin iþe yaradýðýný kanýtlamýþtýr. Telepati, bir düþünceyi baþka birinin zihnine fiziksel bir aracý olmaksýzýn yansýtma sanatýdýr. Üçüncü göz dini amaçlar uðruna birçok yoldan kullanýlmýþtýr. Ýnsan zihniyle iletiþim kurmak için kullanýlabildiði gibi, kozmik zihinle iletiþim kurmak için de kullanýlabilir. Ýslam'da putlara yer yoktu ama sonunda camiler putlaþtý; Müslüman ermiþlerin türbelerine tapýnýlmaya baþlandý. Günümüzde bile bir Müslüman dua edeceði zaman yüzünü Kabe'nin olduðu yöne döner. Bu konuda bilgi sahibi olanlar, üçüncü göz düþüncelerini aktarabilmek için Kabe'yi araç olarak kullanmýþlardýr. Bu gizli anlamýn farkýnda olmayanlarsa yalnýzca dua ederken fiziksel olarak Kabe'ye doðru dönerler. Yansýtmayý Kabe'ye ya da bir puta yönlendirmek arasýnda bir fark yoktur. Bir putun ayaklarýný öpmekle, kabe'nin taþýný öpmek arasýnda hiç fark yoktur, ikisi de birdir, aynýdýr. Muhammed'in resmi veya heykeli olmamasý neyi deðiþtirmiþtir? Bunlarýn yerini baþka þeyler almýþtýr. Muhammed'in tek bir resmi veya heykeli yapýlmamýþtýr ama Müslümanlar türbelere çiçek yaðdýrmaya devam eder. Muhammed'in yerini tutacak güçte bir þey bulmak mümkün olmamýþtýr. Muhammed'in suretinin yasaklanmasýnýn ne faydasý oldu? Bir köyde Müslüman bir ermiþ öldüðü zaman, tüm köylüler onun mezarýnýn baþýna toplanýrlar. Bu hatalý bir davranýþ deðildir, insanýn doðasý gereði böyle olur. Bana göre Muhammed'in heykelinin yapabileceði þeyi, bir ermiþin türbesi yapamaz. Muhammed heykele gerek olmadýðýný söylerken haklý olsa da, bu yalnýzca milyonda bir insan için geçerlidir. Zaten öyle bir kiþinin de hiçbir þeye ihtiyacý yoktur. Onun ne puta, ne Kabe'ye, ne Kuran'a ne de Gita'ya ihtiyacý olmadýðý gibi, Muhammed'e, Krishna'ya ya da Buda'ya da ihtiyacý yoktur. Dünyada bir þekilde puta tapmamýþ hiçbir toplum mevcut deðildir. Dünyanýn hiçbir köþesinde, þu veya bu þekilde putlardan yararlanmamýþ hiçbir topluluk var olmamýþtýr. Bu, putlarýn yalnýz bir kiþi için deðil, tüm insanlýk için gerçek bir ihtiyacý karþýladýðýnýn göstergesidir. Yalnýzca bu yüzyýlda, ya da son iki yüzyýl içinde put kavramý yok olmaya baþlamýþtýr. Bazý insanlar putlarýn taþtan ibaret, anlamsýz birer yük olduðunu ve yok edilmeleri gerektiðini ileri sürer. Oysa bu tip bir ibarenin ardýnda yatan anlam ilkin doðru þekilde algýlanabilseydi, zeki bir insanýn asla putlarý yok etmeye yanaþacaðýný sanmýyorum. Ama putlarýn arkasýnda yatan bilimsel neden anlaþýlmadýkça onlarýn ortadan kaldýrýlmasý gerekecek; bu durumda putlar kurtarýlamayacak, hatta kendi kendilerine yok olacaklar. Bu nedenle sana putlardan söz ettim; putun bütünsel bir manevi dönüþüm için kullanýlan bir yöntem olduðunu anlayasýn diye. Put bunun için yalnýzca bir bahanedir. Bu paltoyu bir askýya asmaya benzer. Askýnýn amacý paltoyu taþýmaktýr. Aský olmasa palto kapýya, sandalyeye yani herhangi bir yere asýlacaktý. Oysa bir kez asýldýðýnda aský görülmez ve bu konuda da hiç soru sorulmaz. Put yalnýzca bir askýdýr; asýl amaç tapýnmadýr. Oysa puta tapýnýrken tapýnmanýn kendisini görmezsin; paltoyu deðil yalnýzca askýyý görürsün. Askýnýn duvarý bozduðunu düþünürsün; öyleyse niye orada kalsýn ki? ASTROLOJÝ: KOZMÝK BÝRLÝÐÝN ÝLMÝ Astrolojinin en derin yasalarý öncelikle Hindistan'da keþfedilmiþtir. Gerçekte matematiðin doðmasýnýn tek nedeni de astrolojidir. Astrolojik hesaplamalar yapabilmek için, matematiðe gereksinim doðmuþtur. Matematikte kullanýlan rakamlar Hindistan'da keþfedilmiþtir; dünyanýn bütün dillerindeki birden ona kadar olan rakamlarýn temeli Hint kökenlidir. Tüm dünyada kabul edilmiþ olan ondalýk sistem de Hindistan'da doðup oradan da tüm dünyaya yayýlmýþtýr. Astrolojinin varlýðýyla ilgili ilk bilgiler Sümer uygarlýðýna Hindistan'dan ulaþmýþtýr. Ýsa'dan altý bin yýl önce Batý dünyasýna astrolojinin kapýlarýný ilk olarak açan da Sümer uygarlýðý olmuþtur. Ýki yüz metre yüksekliðinde dev bir kule inþa edilmiþ ve Sümerli rahipleri yirmi dört saat boyunca bu kuleden gökyüzünü gözlemlemiþtir.

91 1920 yýlýnda Rus bilimci Chijevsky bu konuyu derinlemesine incelemiþ ve her on bir yýlda bir Güneþ'te dev patlamalar meydana geldiðini saptamýþtýr. Chijevsky Güneþ'te bu nükleer patlamalar olduðu zaman, dünyada da savaþlar ve ihtilallerin ortaya çýktýðýný keþfetmiþtir. Chijevsky'nin bu saptamasý inkar edilemez olduðu halde Marksist bakýþ açýsýna ters düþtüðü için onun 1920'de Stalin tarafýndan tutuklanýp hapse atýlmasýna neden oldu ve ancak Stalin'in ölümünden sonra serbest býrakýlabildi. Güneþ bizim genel kanýmýzýn aksine sabit bir ateþ topu deðil, sonsuz derecede canlý, dinamik ve ateþli bir organizmadýr. Güneþ tutulmasý olduðu zamanlarda ormandaki kuþlar yirmi dört saat önceden ötmeyi býrakýr. Tutulma sýrasýnda dünya tümüyle sessizleþir. Kuþlar ötmeyi býrakýr ve tüm hayvanlar stres altýna girip, ürkek ve endiþeli bir hal alýrlar. Maymunlar aðaçlardan aþaðý inerler. Daha korunaklý bir ortam saðlayabilmek için gruplar oluþtururlar. Normalde sürekli aralarýnda dedikodu yapan, birbirlerini yuhalayan bu maymunlarýn tutulma sýrasýnda meditasyon yapan bir kiþiden bile daha sessiz bir hal alýyor olmalarý da oldukça þaþýrtýcýdýr. Dünya nüfusunun yaklaþýk yüzde yetmiþ sekizinin astrolojiye inandýðý sanýlýyor. Bu yüzdeyi sýradan halk oluþturuyor. Düþünürler ve entelektüeller ise astroloji dendiði anda hemen kýrmýzý alarma geçiyorlar. M.Ö. altý yüzyýl kadar önce Pythagoras gezegenler arasý uyum prensibini ortaya çýkarmýþtýr. Pythagoras Yunanistan'da bu iddiayý ortaya attýðý zaman, Mýsýr ve Hindistan'dan yeni dönmüþtü. Pythogoras'a göre her yýldýz, her gezegen ve her uydu uzayda dolaþýrken ki hareketi esnasýnda benzersiz bir titreþim yayýyordu. Yýldýzlarýn her hareketi bir titreþim yaydýðý gibi, her yýldýzýn kendine özgü, bireysel bir hareket etme biçimi mevcuttu. Tüm yýldýzlarýn toplam hareketi onun evrenin uyumu adýný verdiði müzikal bir armoni oluþturuyordu. Normalde bir doktora saðlýðýn ne anlama geldiðini sorarsak, hastalýksýz olmak anlamýna geldiðini söyleyecektir. Oysa bu olumsuz bir tanýmlamadýr. Saðlýðý hastalýk üzerinden tanýmlýyor oluþumuz talihsizliktir. Saðlýk olumlu, hastalýk ise olumsuz bir þeydir. Saðlýk bizim doðamýz, hastalýk ise doðamýzýn uðradýðý bir saldýrýdýr. Paracelsus bu yorumun yanlýþ olduðunu, saðlýk kavramýnýn olumlu olarak tanýmlanmasý gerektiðini savunurdu. Peki saðlýk kavramýný olumlu olarak yorumlayacak, yaratýcý bir tanýma nasýl ulaþabiliriz? Paracelsus, "Ýçsel ahenginizin içinde bulunduðu durum bilinmeden, yalnýzca hastalýðýnýzdan azat edilmeyi umabilirsiniz çünkü asýl saðlýk kaynaðýnýz içsel ahenginizdir. Bir hastalýktan kurtulsanýz bile hemen diðerine yakalanýrsýnýz çünkü içsel ahenginizle ilgili bir çalýþma yapýlmamýþtýr. Oysa onun desteklenmesi þarttýr," derdi. 1950'de kozmik kimya adýnda yeni bir bilim dalý doðdu. Bu bilim dalýný ortaya çýkaran kiþinin adý Georgi Giardi'dir ve bu yüzyýlýn en önemli kiþilerinden biridir. Bu adam sýnýrsýz laboratuar deneyi yaptýktan sonra tüm evrenin organik bir bütünlüðe sahip olduðunu, tüm evrenin tek bir bedenden oluþtuðunu bilimsel olarak kanýtlamýþtýr. Parmaðým acýdýðýnda bundan tüm bedenim etkilenir. Beden hiçbir uzvun ayýrt edilmemesi, hepsinin bir arada olmasý anlamýna gelir. Gözüm acýyorsa, ayak parmaðým da bu acýyý hissedecektir. Ayaðým acýdýðýnda, mesaj kalbime de ulaþýr. Zihnim hastalanýrsa, tüm bedenim bundan etkilenecektir. Kozmik kimyaya göre, tüm kozmos tek bir bedene sahiptir. Ýçinde hiçbir þey tek baþýna durmaz, her þey birleþik durumdadýr. Bu yüzden bir yýldýz bizden ne kadar uzakta olursa olsun onun yaþadýðý deðiþim bizim kalp atýþýmýzý da deðiþtirir. Güneþ de ne kadar uzakta olursa olsun, onun dengesi bozulduðunda bizim kan dolaþýmýmýzýn da dengesi bozulur. Aristotales'ten iki bin yýl sonrasýna kadar Batý'da uzayýn boþ olduðuna, orada hiçbir þeyin var olmadýðýna ve dünyanýn iki yüz mil ötesinde atmosferin yok olup uzay boþluðunun baþladýðýna inanýlmýþtýr. Oysa uzay araþtýrmacýlarý bu inanýþýn tersini kanýtlamýþlardýr. Uzay boþ deðil, tam tersine dopdoludur. Ne boþ ne de ölüdür, aksine son derece canlýdýr. Astroloji, çok eskilere dayanan bir bilim dalý olduðu için geliþememiþ olduðu düþünülmektedir. Oysa bana göre durum bunun tam tersidir. Astroloji son derece ileri bir uygarlýk tarafýndan, sonsuz derecede

92 geliþtirilmiþ bir bilim dalýydý ama o uygarlýk yok olduðundan bizim elimizde de astrolojinin eksik parçalarý kaldý. Astroloji geliþtirilmesi gereken yeni bir bilim dalý deðil, bir zamanlar son derece geliþmiþ olan bir daldýr. Daha sonra onu geliþtirmiþ olan uygarlýk yok olmuþtur. Uygarlýklar her gün gelip geçiyor, onlarýn geliþtirdiði temel söylemler, temel ilkeler de yok olup gidiyor. Günümüzde bilim, yaþamýn bütün olarak yýldýzlarýn hareketinden etkilendiði tezini kabul edebilecek bir noktaya gelmek üzere. Doðumun belirsiz bir olgu olduðunu anlamamýz gerekir. Doðumun ilk ayaðý gebeliðin oluþtuðu andýr; asýl doðum ceninin ana rahmine yerleþtiði anda gerçekleþir. Asýl doðum budur. Bizim doðum ol ÝNSANI VE EVRENÝ ANLAMADA YENÝ BOYUT: HOLOGRAM Hologram son yýllarda önemi gittikçe artan teknik bir buluþ. Lazer ýþýný kullanarak üç boyutlu görüntü kaydetme tekniði olarak basit biçimde tanýmlayabileceðimiz hologramýn önemi, insaný ve evreni anlama konusunda yarattýðý imkanlarla geniþliyor. Hologram, fotoðrafý aþan bir kayýt etme tekniðidir. Çünkü: 1- hologramýn çevresinde dolanarak veya bakýþ açýmýzý deðiþtirerek, sanki cismin çevresinde dönüyormuþ gibi, onu çeþitli açýlardan görebiliriz. Paralaks adý verilen bu özellik, cismin görüntüsünün üç boyutlu olarak verilebilmesiyle saðlanmaktadýr. 2- dolayýsý ile iki boyutluluk sýnýrý aþýlmýþ ve uzaklýk ile yakýnlýðýn yaný sýra, derinlik kavramý da resimde yer almýþtýr. Yani resmin her yaný uzaklýk farký olmaksýzýn nettir. 3- hologramýn en büyük özelliði ise, tek tek her parçasýnýn bütün cismin görüntüsünü (netliði azalarak da olsa) verebilmesidir. Hologram plakasýnýn her noktasýna, cismin her yanýndan ýþýn dalgalarý gelmekte ve kaydedilmektedir. Plaka ne kadar koparýlsa, kýrýlsa bile, her parça bütünün bilgisini içinde taþýr ve gerektiðinde, bütünün tam görüntüsünü tek baþýna verir. Ýþte bu olgu hologram tekniði ile insaný, evreni ve yaratýlýþ kanunlarýný anlamamýzdaki en can alýcý noktadýr. Hologram bir teknik buluþ olarak bilim ve ticarette yaygýn bir kullaným alaný bulmuþtur. Ama onu asýl ilginç kýlan yönü, bugüne dek birbirinden ayrý iki kutup gibi duran din ile bilimi ve akýl ile gönülü bir edecek felsefi sonuçlarý olmuþtur. Felsefi açýdan en can alýcý noktasý þudur:''her birim, bütünün bilgisini ve benzerliðini kendi bünyesinde korumakta ve saklamaktadýr. Her canlý ya da cisim, bütünün parçalarýdýr.'' Ýngiliz fizikçi David Bohm evrenin, ünlü nörolog Prof. Karl Pribram ise insan beyninin holografik biçimde organize olduklarýný ileri sürüyorlar. yeni fizik anlayýþý insan beynine alýnan bilgilerin holografik biçimde kaydedildiðini, sonra dýþtan gelen frekanslara göre, bunlarýn üç boyutlu uzayzaman içinde düzenlenerek, bilinen algý dünyasýnýn oluþtuðunu söylemektedir. Ýnsan hiçbir þeyi yoktan var edemez. Bizler ancak evrende varolan o ana bilgi plakasýnýn dalga boylarýyla iliþkiye girer ve o frekansýn imkanlarýndan yararlanarak, gerçekleri keþfedebiliriz. Bu emek ve çalýþmanýn sonucunda liyakat olarak elde ettiðimiz þey, ana kaynaða daha çok benzemektir. Her var edilmiþ olan, içinden çýktýðý o ana planýn ve bütünlüðün bütün özelliklerini, hatta özünü (deðiþik biçim ve oranlarda) içinde taþýr. O ana bilgi kaynaðýna yaklaþtýkça, özleri daha net olarak belirir.

93 Eðer evren holografik biçimde organize olduysa, uzay-zaman koordinatlarýnýn ötesine geçilmiþ olmaktadýr. Böyle bir planda geçmiþ, þimdi ve gelecek ayný yerde, ayný anda bulunmaktadýr. Ayrýca ana hologram plakasýnda yer alan her þey, plakanýn bütün zerrelerine (tüm varedilmiþlere) yayýlmýþ demektir. Ama bu ana bilgiden yararlanabilmek, kiþilerin ruhsal olgunluk derecelerine ve kendilerini geliþtirmelerine baðlýdýr. bu bilgiler ýþýðýnda, bize anlaþýlmaz gelen pek çok þeyi de açýklamak mümkündür. Telepati, önceden bilme, uzaðý görme, vb aslýnda varolan ve her an kullanýma açýk olan hologram plakasýna kayýtlý bilgileri ''baþka bir gözle''görebilme yeteneðine dayanýr. Paranormal fonksiyonlar, ''enformasyonun baþka türlü deðerlendirilmesi''nden baþka bir þey deðildir. Çünkü bütün bilgiler, zaman ve uzaydan baðýmsýz olarak, ''her an her yerde''dir. Burada sözü son kez bilime veriyoruz: açýða çýkan baðlantýlarýn ýþýðýnda, yerçekimi ile elektromanyetik güç, madde ile enerji, elektrik gücüyle elektrik alan ve uzay-zaman arasýndaki ayrýmlar yiter. Bunlarýn tümü Einstein ýn evren olarak belirttiði dört boyutlu süreklilikte erirler. Artýk tüm evren ''bir temel alan'' dýr (birleþtirilmiþ alan teorisi). Böylece insanýn yaþadýðý dünya konusundaki bütün algýlarý ile gerçek konusundaki soyut sezgileri bir olur, evrenin derinliðindeki temel birlik açýða çýkar. gerrçeðe varmada felsefe bilimden, sezgi de felsefeden önde geliyor. Ýnsana hayatta pek çok þey garip ve bilinemez gibi gelir. Oysa bu, insanýn duygu ve algýlarýnýn zayýflýðýndan doðmaktadýr. Yine insanýn kendi eseri olan bilimin ve onun getirdiði açýklamalarýn yetersizliði de buna eklenir. Yoksa bütün olup bitenler anlamlýdýr. Evrende dengesizlik, adaletsizlik ve hata yoktur. Önemli olan, bu güzellikleri ve adaleti kavrayýp uyum gösterebilecek olgunluða eriþebilmektir. Þeyh Bedrettin, çaðdaþ bilimsel dilde ''temelde bulunan uzay-zaman birliði'' olarak adlandýrýlan gerçeði: ''evrende Tanrý dan baþka bir þey yoktur'' diyerek anlatmýþ. Bilim þöyle ekliyor: ''böylece doðanýn görünüþteki karmaþýklýðýnýn yerini, derindeki birlik alýr.'' Þimdi de Þeyh Bedrettin:''farklýlýk ancak dolayýsý iledir ve kavramlardadýr. Çokluk hayallerden baþka bir þey deðildir. Belirdiði yerlerin sayýca çok olmasý ile, Tanrý nýn çok sayýda olmasý gerekmez. Her yerde ve her þeyde görünen aslýnda birdir ve ayný þeydir.'' Aydýn Arýtan DÜÞÜNMEK, ÖÐRENMEK UNUTMAK/FREDERIC VESTER (ÇEVÝRÝ, AYDIN ARITAN) Uyku, doğanın yarattığı en değerli sağlık ve güzellik iksiridir. Uyku düzeni ve süresi, kalitesi sağlığımızın ve biyolojik yaşımızın dolaysız bir göstergesidir. Uzmanlar, uyku sırasında vücudumuzun kendini yenilediğnin altını çizerken, uykunun faydalarını şöyle sıralaıyorlar: * Uyurken, tüm organlarımız, kalbimiz, midemiz, karaciğerimiz ve kaslarımız da dahil olmak üzere her şey yavaşlayarak dinlenir, temizlenir ve yenilenir. * Beynimiz boşalır. Rüyalarla tortuları dışarı atarız ve zihnimiz güçlenir. * Vücudumuzdaki toksinler temizlenir ve hücrelerimiz yenilenir. * Bu arada gün boyunca oluşan DNA hasarları onarılır. * Uyku sırasında bağışıklık sistemimiz güçlenir ve dayanıklılığımız artar. * Uyku hali, testesteron, östrojen ve adrenalin gibi önemli hormonların salgılanmasına yardımcı olur. Bu da bizi

94 gençleştirir ve cinsel gücümüzü arttırır. * Öte yandan stresten kaynaklanan aşırı kortizonu dengeler ve yine stresten kaynaklanan her türlü hasarı onarır. * Bizi uyutan hormonlar, gün doğarken mutluluk hormonu olarak tanıdığımız seratonin'e dönüşür ve gözlerimizi umutla, neşeyle açmamızı sağlar. Uyku doğanın gizemlerinden biridir. Tüm canlılar için bir aydınlık-karanlık ritmi olduğunu biliyoruz. Uykuya dalışımız beynimizdeki küçücük bir bezin kimyasal uyarıları sayesinde olur. Vücut saatimiz, gündüzleri aktif olmak, geceleri dinlenmek üzere ayarlanmıştır. Hava kararırken, beyin epifizi Melatonin adı verilen ve ana görevi vücut saatini ayarlamak olan bir hormon salgılar. Melatonin gece saat ile arasında en üst seviyeye çıkar. İnsan gerçekten derin bir uykuya dalmışsa, diğer hormonlar faaliyete geçer ve sabah keyifli uyanmamızı, günümüzü dengeli, huzurlu, aktif ve verimli geçirmemizi sağlar. EN İYİ BESİNDİR * Uyku ile doğal detox: Uyumamızı sağlayan Melatonin hormonu çok güçlü bir antioksidandır. Gece boyunca vücudumuzdaki tüm hasarları onarmaya çalışır. Diğer anti-oksidanların etkisini de arttırır. Bu nedenle antioksidanları yatarken almamız son derece yararlıdır. Bağışıklık sistemimizin en iyi besini ise uykudur. * Uyku bir gençlik iksiridir: Uyku sorunları olan bir insanın cildi hızla değişir, yüzü ve vücudu çöker, çeşitli hastalıklar baş gösterir ve cinsel yaşamı bozulur. Ortalama yaşlarında beyin epifizinin faaliyeti yavaşlar. Uyku kalitesi bozulur ve bağışıklık sistemi de zayıflamaya başlar. Önlem alınmazsa, bu gerilemeyi diğer yaşlanma belirtileri ve hastalıklar takip eder. Yaşlı insanlar uyku uyuyamamaktan yakınırlar. Çünkü yaşımız ilerledikçe melatonin üretimi azalır. Esasen kanımızdaki melatonin miktarı biyolojik yaşımızı gösteren önemli bir ölçüdür ABD nin saygın üniversitelerinden Princeton a gelecek vaad eden matematik dehası olarak girmişti. Okuldaki ilk zamanlarını, üstünlüğünü ortaya koyacağı özgün bir matematiksel teorem geliştirmek için harcadı. Ancak bu konuda somut bir başarı gösteremedi ve hocası tarafından uyarıldı. Başarısız olmayı hazmedemiyordu. Oda arkadaşı Charles Herman yaptığı esprilerle onu neşelendirdi ve ona yeniden çalışma azmi aşıladı. Herman ın büyük desteği ile bu sıkıntılı dönemi aştı. Bu sayede Adam Smith in ekonomi kuramıyla ilgili özgün bir matematiksel kuram geliştirebildi te Pentagon a Sovyetler Birliği nin kullandığı bazı matematiksel şifreleri çözmek üzere özel bir çağrıldı. Burada gösterdiği başarı üzerine gizli servis onunla ajan William Parcher aracılığıyla temasa geçti. Parcher devlet için gizli şifreler işi ile devamlı olarak uğraşmasını sağladı. Hatta bir gün kendini Parcher ın Sovyet ajanlarıyla giriştiği çatışmanın ortasında bulmuş ve çok korkmuştu. Gizli servisin koruma altında tuttuğu çalışma odasında tüm gününü şifre çözmek için geçiriyordu. Bu arada üniversitesindeki bir öğrencisiyle evlenmişti. Evlendikten sonra karısı şaşırtıcı bir gerçek ile karşılaştı. Kocasının okulda beraber kaldığı bir oda arkadaşı gerçekte hiç var olmamıştı. O tüm okul yaşamı boyunca tek kişilik bir odada kalmıştı. Gizli serviste William Parcher isimli bir ajan da, çözülmesi gereken Sovyet mesajları ve şifreleri de yoktu Nobel ödülünü aldığında, gerçekte hiçbir zaman var olmayan oda arkadaşı ve gizli ajanlar hala ona görünüyor ve onunla konuşmaya çalışıyorlardı. O, dünyanın en büyük matematik dehalarından biri kabul edilen John Nash ti ve bir şizofreni hastasıydı. Her şizofreni hastasında olduğu gibi zihni ona çeşitli oyunlar oynuyordu. Şizofreni hastaları çevrelerinde gerçekte var olmayan koku ve ses gibi uyaranları algılar ve bunlara gerçekmiş gibi tepki verirler. Uyaranlar görüntüsel de olabilir: Duvarda çizgiler, kendine bakan yüzler, yaratıklar gibi... Kişi gerçekte var olmayan kokuları algılayabilir ya da vücudunda bir şeyler gezindiğini hissedebilir. Kişi, John Nash in gizli şifreleri çözmeye çalışması gibi sabit bir fikre bağlanabilir. Artık tıbbi görüntüleme cihazları sayesinde bir şizofrenin beyninin sağlıklı bir insanın beyninden farklı olduğunu biliyoruz. Herkesin beyninin içinde yan karıncıklar adı verilen küçük boşluklar mevcut. Bu boşlukların içi beyin ve omurilik sıvısı ile dolu. Çevresine kolay tepki vermeyen suskun şizofrenlerde beynin içindeki bu boşluk normalden çok daha geniş. Bu hastalarda büyük boşluğun yanında zamanla beyin küçülür ve durumları daha da ağırlaşır. Bir şizofrende göze çarpan başka bir farklılıkta alın ve şakak loplarda metabolizma faaliyetlerinin azalması ve buradaki bazı bölümlerin küçülmesi. Diğer bir farklılık ise beynin talamus adı verilen çekirdek kısmının iyice küçülmesi ve buradaki sinir hücrelerinin sayısındaki azalmadır. Bugün bilim adamları bu farklılıkları bilmesine karşın, farklılaşmaların nedeni konusunda kesin bilgilere sahip değil. Şizofreni hastalığı bizlere beynimizin ne derece mucizevi bir organ olduğunu gösteriyor. John Nash de birçok insan gibi önceleri sağlıklı ve normal bir kişiydi. Ama bir gün, tamamen farklı bir kişiliğe büründü, bizim için çok olağan olan ses, tat, görüntü, gibi uyaranları algılamak konusunda yetersiz kaldı.

95 İnsanoğlu bilinçli olması özelliğiyle tüm varlıklar içinde tartışmasız en üstünüdür. Ancak tüm bu üstünlüğün yanında hepimiz korunmaya muhtacız. Bilimin açıklayamadığı nedenlerden dolayı bir anda akıl sağlığımızı yitirebiliriz: Vehimlere ve hezeyanlara kapılıp, halüsinasyonlar görebiliriz yılının Ocak ayının on üçü. C. P. her zaman olduğu gibi küçük kızını okula bırakmak üzere yola çıkmıştı. Aniden önlerine çıkan bir araba ile çarpıştılar. Küçük kız kazadan yara almadan kurtuldu ama babasının emniyet kemeri kopmuş, başını önce ön cama sonra da yan cama çarpmıştı. Kazadan sonra kendine geldiğinde kızı daha önce hiç tanımadığı bir çocuktu. Kazadan önceki tüm hafızası yok olup gitmişti, zihninde geçmişe dair en ufak bir iz yoktu. Konuşmayı yeniden öğrenmesi gerekiyordu. Buna karşın motor yetileri kaybetmemişti; nasıl yürüyeceğini, çatalı kaşığı nasıl kullanacağını biliyordu. Çünkü bunlar beynin arkasında kalan ve beyincik olarak adlandırılan bölümden kontrol ediliyordu. Doktorlar onun beynini tıbbi görüntüleme cihazları ile taramış ancak ne bir hasara ne de sağlıklı bir insanınkinden farklı bir duruma rastlamışlardı. Barry Tiller (bu hastanın gerçek ismi değildir) yaklaşık on yıl boyunca kendisini bitkin düşüren nöbetler geçiriyordu. Bunun nedeni beyninde şakak lopları çevresinde meydana gelen düzensiz sinirsel etkinliklerdi. Tiller iyileşmek umuduyla doktorların ilk defa deneyeceği bir ameliyata razı oldu. Ameliyatta şakak lobunun orta kısımları ve beyindeki iki beyaz çıkıntının ön kısmının üçte ikilik kısmı alındı. Tiller in geçirdiği nöbetler sona ermişti. Ama artık o hatıralarını bir saatten daha fazla saklayamıyordu. Ameliyattan önceki hatıraları taptaze idi yerinde duruyorlardı. Ama her gün yaşadığı deneyimler onun için tamamen yeniydi. Onu birkaç defa ziyaret eden doktorlar her seferinde yeni tanıştığı insanlardı. Bitirene kadar hikayesini ve kahramanlarını aklında tutamayacağı için kitap okuması da imkansızdı. Akşam yemeğinin üzerinden bir saat geçtikten sonra yemek yediğine dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Onun için zamanın akışı ameliyat olduğu saatte durmuştu Rüya sırasında gözler, kapalı gözkapakları arkasında hızla hareket eder. Buna "REM uykusu" denir ki REM İngilizce "Rapid Eye Movement" kelimelerinin kısaltılmışıdır ve hızlı göz hareketleri anlamına gelir. Araştırmalar ve yapılan deneyler gösteriyor ki herkes, 8 saatlik bir uyku sırasında ortalama beş REM devresi geçirir, yani beş tane rüya görür. İşte Analist Robert Bosnak'ın "Rüyalarımız" adlı kitabında önerdiği rüya hatırlama alıştırmaları: 1- Elinize bir kitap alın ve iki elinizle tutup inceleyin. Sonra kitabı yavaşça tam bir tur attırarak döndürün ve bu yavaş dönüşü dikkatle izleyin. Gözlerinizi kapatın ve hafızanızdaki kitaba tekrar bakın. Nasıl döndüğünü ve farklı açılarda nasıl göründüğünü hatırlamaya çalışın. Bu alıştırmayı farklı nesnelerle tekrarlayın. 2- Birkaç metrekarelik, çok dolu olmayan bir oda bulun ve bu odanın içinde bir süre yürüyün. Her köşeyi, her detayı kafanıza kazıyın. Sonra bir yere uzanıp her detayı gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Bunu ne kadar sık yaparsanız, yapmak o kadar kolaylaşacaktır. 3- Detaylarını iyi hatırladığınız bir evi hayal edin. Aşağıdaki paragrafı okuduktan sonra gözlerini kapatın ve bir dakika için nefesinize ve bedeninize odaklanın. Tamamen bedeninize odaklandığınız anda içine girmek istediğiniz evi hayalinizde canlandırın. Evin önündeki giriş yolunuzu gözünüzün önüne getirin. Detayları yakalayın. Pencereler var mı? Bina malzemelerinde ne renk kullanılmış? Kapı neye benziyor? Yüksekliği ne kadar? Daha sonra evin içine girip odaları hayalinizde tek tek dolaşın, her türlü ayrıntıyı fark etmeye çalışın. 4- İşe olabildiğince bilinçli şekilde uyumaya çalışarak başlayın. Uykuyla uyanıklık arasındaki geçişi deneyimlemeye çalışın. Uyandığınızda, çalar saatiniz durmadan önce bulunduğunuz pozisyonda aklın ve uykunun uyanıklığa geçmesini izleyin. Bunu bir hafta boyunca yapın ve her rüyanın hatırlanabileceğini kesinlikle unutmayın. Farkı yaratan tek detay uyanış anına dikkat etmektir. 5- Yukarıdaki alıştırmaları bir hafta boyunca yaptıktan sonra yatağınızın yanına bir not defteri ve kalem ya da ses kayıt cihazı koyun ve gece lambasını açık bırakın. Sabah, hala zihninizdeki rüya görüntüleriyle uyanabilirsiniz. Böyle bir durumda kalırsanız uyandığınız pozisyonda sakince kalın. Sonra kapalı gözlerle kalemi elinize alın ve bu görüntüler hakkında aklınızda kalanı yazın. Sonra durun. Aynı rüyanın farklı ayrıntılarını yavaş yavaş hatırlayabilirsiniz. Gecenin ortasında bir rüyanın sonunda, rüyanın yazamayacağınız kadar uzun ve ayrıntılı olduğu hissiyle uyanabilirsiniz. Bu durumda rüyanın en belirgin yönlerini kısa ifadelerle çabucak yazın. Sonra tekrar yatıp uyuyun.

96 Sabah uyandığınızda yazdıklarınız size hiçbir şey ifade etmiyorsa denemeniz başarısız oldu demektir. Bu, ilk alıştırmalar üzerinde biraz daha çalışmanız gerektiğini gösteriyor. Ne yazdığınızı anladığınız takdirde hayali evinizde dolaştığınız gibi rüyanızda da not aldığınız işaretler boyunca ilerleyin, dolaşın ve hatırladığınız detayları yazmaya çalışın Burr ve Benz adli iki bilim adamı, hayat-gücü veya L(Life) alanları denilen, görünmeyen atmosferde bulunan ve belirli bir şekilde stimüle edildiğinde yoktan madde olusturan alanları buldular. Bu hayat-gücü alanları, biçim kalıbına sahiptirler. L alanları, etraflarında gelişmeye başlayan hayat verici enerjileri kendilerine çekerler. Bu, fiziksel biçimin bütün desen ve modellerinin görünmeyen enerji alanları içinde olduğunu gösterir. Yani şu anki fiziksel biçiminize ait desenin önce geldigini ve Yüksek Benliğiniz veya yüksek şuurunuz tarafından bu desen üstünde çalışıldığı ve ayarlamalar yapıldığı anlamına gelir. Bu desen L alanlarına gider, bu alanlar esirî duble bedeninizi biçimlendirecek enerjileri cezbederler ve bu esirî beden çakralarınızın tüm titreşimsel desenlerine sahiptir ve bu titreşen enerji alanları daha sonra fiziksel bedeniniz biçiminde tercüme edilirler. Bu, diğer bilimsel kitaplarda da tartışılmıştır ve konuyla ilgili değinmelere Lyle Watson'un kitaplarında rastlanabilir. Bu L alanı hareketi akla, görünmeyen atmosferde hayattan önce (spatyomda) yapılan, daha sonra sperm ve yumurtaya indirilen ve daha sonra bugün bizler olan insan varlıklarına aktarilan anlaşmalar olabileceğini getiriyor. Bu ise gebe kalışın aslında, fetüs safhasından ve hatta yumurtlamadan bile önce görünmeyen atmosferde hayatöncesi bir anlaşmanın yer aldığı anlamına gelmektedir. Bu konu bilimsel olarak arastırılmaktayken, çakra sistemimizin; "hayat-öncesi anlaşma" noktasında zaten hizaya girdiği ve her bir çakranın kendi rotasyon hızına sabitlendiği de bilimsel olarak keşfedilmiştir. Zihninizi bu realiteye açtığınızda, insanların size "Çakralarınızı dengeleyeceğim" demesinin saçma olduğunu göreceksiniz. Araştırmalar göstermektedir ki onları değiştiremezsiniz. Onların önündeki bloklari, engelleri kaldırabilirsiniz ama onların hızını değiştiremez ve "onları tutamaz" veya başka herhangi bir şey yapamazsınız. Öyleyse çakralardan söz ederken, aslında söylemekte olduğumuz şey, "Çakraların önündeki enerji bloklarını kaldırıyoruz" olmalıdır; "önündeki" kelimesi çok önemli bir noktayı göstermektedir. Her bir çakra kendine özgü bir enerji hızında dönmektedir, yani üstündekine ve altındaki çakraya göre farkli bir hız ve rotasyonda dönmektedir. Çakralar arasında, enerjinin sistem içinde fazla hızlı yükselmesini durduran tamponlar vardır. 08 Aralık 2005 Perşembe Haber Kaynağı:Geoff FREED 2005/12/ Rüyalar, gerçekliği, bildiğimiz doğa yasalarını alt üst eden, tuhaf, akıldışı görüntülerle haşır neşir olduğumuz, yönetmenliğini kendi zihinlerimizin yaptığı gizemli filmler. Kimi zaman geleceğe yönelik işaretler içerdiğine inandığımız, kimi zaman hayra yormaya çalıştığımız; bazen gerçekmiş gibi gelen, bazen kendimizi uyanmaya zorladığımız gecelik serüvenlerimiz. Rüyaların anlamı ve rüya görmeye yol açan nedenler, pek çok araştırmanın konusu olsa da, akılları kurcalayan soruların yanıtı üstünde henüz fikir birliği yok. Rüya gören bireylerin çok fazla enerji harcaması ve rüya görmenin kuşaklar boyu süreklilik gösteren bir deneyim olması, bu ilginç beyin etkinliğinin önemli bir amaca hizmet ettiği düşüncesini beraberinde getiriyor. Rüyalar ve anlamlarına duyulan merakın tarihi çok eskilere dayanıyor. Sümer kaynaklarında rüyalara ilişkin kayıtlar bulunuyor. Bu kayıtlara göre, M.Ö. 7. yüzyılda yaşayan Asurbanipal rüyalara büyük önem veriyordu. Eski Mısır'da rüyaların kehanet aracı olduğuna inanılıyordu. İncil'de de, Yusuf'un firavunun rüyasını açıklamasının yedi yıllık kıtlığı önlediği anlatılıyor. Diğer kültürler ise, rüyaları ilham kaynağı, şifa verici ya da gerçeğe alternatif olgular şeklinde yorumladılar. Tıbbın babası sayılan Hippokrates, "Rüyalar Üzerine" adlı bir eser yazmıştı. Ortaçağ'da ise rüyalar kimi zaman erdemli kişilere gönderilen tanrısal mesajlar, kimi zaman da şeytani kökenli olgular şeklinde algılandı.

97 Geçen yüzyılda, bilim insanları rüyalar hakkında, bir kısmı birbiriyle çelişen psikolojik ve nörolojik açıklamalarda bulundular yılında Freud, "Rüyaların Yorumu " (Die Treaumdeutung) adlı kitabında, rüyaların bilinçaltına giden yol olduğunu, bireyin iç dünyasının derinliklerini açığa çıkardığını öne sürdü. Sonraki dönemlerde, Freud'un aksine, rüyalar, gelişigüzel sinirsel etkinliklerin sonucu ortaya çıkan anlamsız olgular şeklinde tanımlanmaya başladı. Kimilerine göre de rüyalar, beynin gereksiz bulduğu bilgileri sildiği "tersine öğrenme" etkinlikleri. Sınırsız imgeler: Rüyaların konuları karmaşık ve geniş bir alana yayılıyor. Tüm bu araştırmaların ışığında deneyler yapan Amerikalı araştırmacı Jonathan Winson konuyla ilgili farklı bir bakış açısı sunuyor. Winson, kendi araştırmalarının ve diğer nörolojik laboratuvar çalışmalarının sonuçlarına dayanarak, rüyaların anlamı olduğunu öne süren bir bilim adamı. Beynin denizatı kıvrımı olarak da adlandırılan hipokampüs bölümü ile uyku sırasındaki hızlı göz hareketlerinin (rapid eye movement, REM) ve teta ritmi denilen beyin dalgalarının incelenmesinin, bellek işlemlerinde önemli noktaları aydınlattığını söylüyor. Winson'ın primat-altı hayvanlarda yaptığı teta ritmi araştırmaları, rüyaların anlamına ilişkin evrimle bağlantılı ipuçları sunuyor: Rüyalar, memelilerin bellek işlemlerinin gecelik kayıtları. Onlar sayesinde, hayvanlar yaşamlarını sürdürebilmek için stratejiler geliştiriyor ve günlük deneyimlerini bu kayıtlar ışığında değerlendiriyorlar. Böyle bir işlemin varlığının, insanlarda rüya görmeyi de açıklayabileceği düşünülüyor yılında yapılan bir buluş, rüyaların nörobiyoloji alanında incelenmesinin kapısını aralamıştı. İnsanda uyku döngüsünün ortaya konmasıyla, rüyaların fizyolojisinin anlaşılması yolunda önemli adımlar atılıyordu İnsanların doğum günlerinden hesapladığı pinkodlarını doğru işe doğru insanı yerleştirmede kullanan fizikçi ve yazar Douglas Forbes'a göre pinkodlar sevgiyi ortaya çıkarıyor, insanları duygusal olarak iyileştiriyor. Fizikçi ve yazar Doglas Forbes, doğumgünlerinden hesapladığı 'İnsanın Pin Kodu'nun, 'ben kimim', 'güçlü ve zayıf yanlarım neler', 'görevim ne' gibi sorulara yanıt verdiğini söylüyor. Doğru pozisyona doğru insan yerleştirme konusunun çözme yolunda yeni bir yöntem yarattığını belirten Forbes, Kasım tarihlerinde Festiva A.Ş tarafından düzenlenen Naturel Festivali'nde seminer vermek ve bireysel pin kod analizi yapmak için İstanbul'a geliyor. İnsanın pin kodunun astroloji ya da numeroloji olmadığını, 22 bin kişi üzerinde yaptığı çalışmaların sonucu olarak ortaya çıkan bilimsel olarak geliştirilmiş bir formül olduğunu anlatan Forbes, varoluşun gizemi olarak kabul edilen Pisagor'un Oktagon teoremini çözerek kişilik analizine uyarlamış. Forbes şöyle konuşuyor: "Pin kodlar, size potasiyeliniz hakkında bilgi verir. Hayatınızın doğru amacını ortaya çıkaran pin kodlar kariyerinize yön verebilir. Bir çok şirkette bunu uyguladık. Büyük bir yeniden yapılanma yaşanmadan, daha çok insanların amaçlarının tanımlanması ve iş tanımının şirkete uyucak şekilde düzeltilmesiyle sorunların çözüldüğünü, performansın arttığını gördük. Çünkü insanlar kendilerini ve çevrelerindekileri tanımaya başladılar. Böylece doğru işe doğru insan yerleşti, daha uyumlu ekipler yaratıldı, çatışmalar azaldı ve sinerji ortaya çıktı." Forbes, pin koddaki her sayının özelliklerinin duruma göre aktif ya da reaktif olarak kendini açığa vurduğunu, bunun aynı günde doğan ya da aynı pin koda sahip insanların neden farklı şekilde davrandıklarını ortaya koyduğunu söylüyor. Yüzde 1 oranında doğumgünlerinin yanlış bilindiğini söyleyen Forbes, ailelerin özellikle gece yarısında doğmuş insanların doğumgünlerinde yanlış yaptıklarını söylüyor. Korku yerini sevinç gözyaşına bıraktı Kaderimizin pin kodumuz tarafından saptandığını söyleyen Forbes, "İlişkiler, pin kodlar kesinlikle bilimseldir ve bizim kimyasal formülümüzdür" diyor. Geleceğe dair tüm pin kodlarının da yazıldığını söyleyen Forbes, "Tüm bebekler de bu pin kodlara doğacaklar. Çocukların pin kodlarını ve hayattaki amaçlarını anlamalıyız ki, buna göre davranmalıyız. Böylece toleranslı yetişkinler olacak mutlu çocuklarımız olur. Pin kodların insanların hayatını değiştirdiğine, neden bu şekilde davrandıklarını ya da tepki verdiklerini anladıklarına dair birçok örnek var. Bu kendilerine tolerans göstermelerine yardım ettiği gibi diğer insanları da anlamalarına ve sevmelerine bir kapı açıyor. İnsanların gözlerindeki korkunun yok olduğunu ve sevinç göz yaşlarıyla yer değiştirdiğini gördüm. Pin kodları insanların ruhlarına dokunuyor ve onları duygusal olarak iyileştiriyor" diye konuşuyor. 17 Kasım 2005 Perşembe

98 Yaratıcılık Her insanın, kendi ofisini dekore etmeye, ona verilmiş bir işi kendine has bir yöntemle yapmaya ve yaratıcılığının başkaları tarafından kabul görmesine ihtiyacı vardır. Hepimizin bir parça tembel olduğu düşünülürse, "yaratıcı tembelliği" hoş görmek ve teşvik etmek, yalnızca daha mutlu çalışanlar değil, daha sağlıklı bir bilanço demektir. Katkı Gittikçe daha yoğun bir biçimde, her seviyeden çalışan önerilerinin, çabalarının, enerjisinin ve sadakatinin şirkete pek çok yönden katkıda bulunduğunu bilmek istiyor. Her düzeyde çalışan katkılara değer verildiğini görmeyi arzuluyor. Topluluk İşyeri, daha fazla arkadaşlıklar, egzersiz kulüpleri, günlük bakım, sağlık bakımı ve endişe paylaşımı gibi konularda tek kaynak oluyor. Siz ve ekibiniz, son derece mobil, rekabetçi ve güvensiz bir dünyanın ortasında topluluk ve ekip çalışması duygusu yaratamazsanız, performans beklemeyin. Kişisel gelişim Dış kaynak kullanımı ve mobilite arttıkça, en iyi ve en parlak elemanlar, yaptıkları işin para kazandırmanın ötesinde yaşamlarını güçlendirmesi, zenginleştirmesi ve geliştirmesi gerektiğine daha çok inanıyor. Ekip oluşturmaktan ve iletişim becerilerinden yeni teknik becerilere kadar şirketinizin her üyesi, geliştiğini, daha güçlü ve sağlıklı hale geldiğini bilmeli yoksa huzuru kaçar. Profesyonel gelişim Geçmişte patronlar, kaynakçıya, şoföre ya da memura gereksinim duyuyordu ve çalışanların, bu becerilere sahip olarak işe gelmelerini bekliyordu. Bugün ise iş dünyası, üç yıl önce bile olmayan becerileri talep ediyor! Patrona, geçen yılın raporlama sistemiyle işi yönetmeyi, satış ekibinize geçen yılın web sitesiyle satmayı önermek kötü bilgi, kötü kararlar, kızgınlık, düşük moral ve daha fazla çalışan değişimi anlamına geliyor. Mücadele İşin canlı ve heyecan verici olması için bizi zorlaması gerekir. Bir satış yarışmasını kazanmaktan uluslararası pazarlama ve finans sorunlarını çözmeye kadar hepimiz bir şekilde mücadele etmeyi seviyoruz. Sizin ve ekibinizin, "bir sonraki işi" anladığınızdan emin olun ve ekibinize güvendiğinizi, önlerindeki zorlukların üstesinden gelmek için gereksinim duydukları desteği vereceğinizi gösterin. Kişisel tanınma Çoğu proje, şirket genelinde ekip çalışması ve işbirliği içerse de sonuçta her birey kendi katkısının tanınmasını, takdir edilmesini ve ödüllendirilmesini ister. Durun ve kendi başarılarınızın farkına varın. Kendinizi tebrik edin; mümkün olan her yer ve zamanda bu başarıları başkalarıyla paylaşın! Finansal ödüller İş dünyası, üretkenliği artırmak için teşvik, ikramiye, rekabet ve ödül gibi yöntemleri kullanagelmiştir. Ne yazık ki, çoğu zaman istenen sonuç alınamıyor! Eski kural şöyleydi: İşgücüne mümkün olan en az parayı öde. Yeni kural şu: En iyi elemanı işe almak, eğitmek ve elde tutmak için elinizden geldiğince çok para harcayın! Bu, para kaybettirmez, kazandırır! Net vizyon Çok fazla bilgi, mesaj ve talebin bombardımanı altındayız. Net bir vizyona sahip olmak, gittikçe zorlaşıyor. Her bir ekip üyesinin bir numaralı önceliği tam olarak nedir? Biliyor musunuz? Hedefiniz olsun ve herkesin bu hedefe ulaşmak için üzerine düşen sorumluluğu her zaman bildiğinden emin olun! Nezaket ve karşılıklı saygı Pek çok insan, güvenli, temiz ve destekleyici bir ortamda çalışmak, kendilerinin ve yaptıkları işin saygı gördüğünü bilmek istiyor. Gerçek "bilanço", görgü kurallarına uymak ve doğru olanı yapmaktır. 16 Kasım 2005 Çarşamba Haber Kaynağı:İşte insan/ sabah 2005/11/ Dünyadaki tüm olayların en uygun hızla gerçekleşiyor olması, hayatımızı sürdürebilmemiz için vazgeçilmez bir unsurdur. Bu hızı örneğin beyin hücrelerinin hızla birbirleriyle iletişim kurmalarında, gözden, kulaktan, burundan, dilden ve deriden gelen sinyallerin hızla elektrik sinyaline çevrilip sinir hücreleri aracılığıyla beyne ulaşmasında, bizden milyonlarca kilometre uzakta olan Güneş ışığının olağanüstü bir hızla bize ulaşmasında, sesin hızında ve daha pek çok olayda görebiliriz.

99 Bu işlemlerdeki olası bir saniyelik bir gecikme bile insanlara büyük zararlar verebilecekken böyle bir gecikme hiçbir zaman yaşanmaz. Tüm işlemler en uygun süratle, kusursuzca gerçekleşir. Bizler de bu sayede hayatımızı hiçbir aksaklık yaşamadan sürdürebiliriz. EVRENDEKİ HIZ Sürat Evrenin Yaratılışında Başlıyor: Atomdaki Hız Her atom, bir çekirdek ve çekirdeğin uzağındaki yörüngelerde dönen elektronlardan oluşmuştur. Elektronların atom çekirdeği çevresindeki dönüşleri, yörünge adı verilen yollarda, çok büyük bir düzen içinde ve hiç durmaksızın gerçekleşir. Gezegenlerin Dönüş Hızı Güneş Sistemi'nin yapısını incelediğimizde, her detayda çok hassas bir denge ve ince bir ayar ile karşılaşırız. Eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş'e doğru çekilirler ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı. Bunun tersi de mümkün olabilirdi. Eğer gezegenler daha hızlı dönselerdi, bu sefer de Güneş'in çekim gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge, her an her saniye kusursuz bir biçimde işlemektedir. Dünya nın Dönüş Hızı Dünya sadece 24 saatlik bir süre içinde kendi etrafındaki dönüşünü tamamlar ve bu sayede geceler ve gündüzler kısa sürer. Kısa sürdükleri için de gece ile gündüz arasındaki ısı farkı çok azdır. Dünya'nın kendi etrafındaki yüksek dönüş hızı yeryüzündeki ısının dengeli dağılımına yardımcı olur. Eğer bu hız gereken seviyede olmasaydı, canlılar için yeryüzü yaşanması olanaksız bir yer haline gelecekti. VÜCUTTAKİ HIZ Gözdeki Hız Siz bu cümleyi okuyup bitirinceye kadar gözünüzde yaklaşık yüz milyar işlem yapıldı. Saatte 500 km hızla beyne mesaj ileten 600 bin sinirle beyne bağlı olan göz, aynı anda 1.5 milyon mesaj alıp bunları düzenler ve beyne gönderir. Bu elektriksel uyarılar beyne nesnenin çeşidi, büyüklüğü, rengi, uzaklığı hakkında haber götürürler ve tüm bu dizi işlemler saniyenin onda biri kadarlık bir sürede gerçekleşir. Görme gerçekleşirken bir saniyede meydana gelen işlem sayısı şu an mevcut hiçbir bilgisayarın yapamayacağı kadar yüksektir. Kalpteki Hız Bizler hiç farkında değilken vücudumuzdaki 100 trilyon hücre, damarlarımızda dolaşan kan ve tüm organlarımız muazzam bir hızla görevlerini yerine getirmektedirler. Kalp, uyuduğunuz zaman bile saatte yaklaşık 340 litre kan pompalar. Bir başka deyişle kalbimiz bir arabanın yakıt deposunu saatte 9 kere doldurur. Bedensel hareketler sırasında, örneğin koşarken, temposunu daha da artırır ve saatte yaklaşık 2 bin 270 litre kan pompalar. Eğer kalp böyle hızlı çalışmasaydı ve bu kadar çok işi bu kadar kısa aralıklarda gerçekleştirmeseydi kan vücudun dört bir yanına gereken zamanda pompalanamayacak bu da tüm organların işlevlerini yapmasını engelleyecekti. Kanın Pıhtılaşmasındaki Hız Vücudun herhangi bir bölgesinde bir kanama olduğunda yaranın bulunduğu bölgedeki proteinler, enzimler ve hormonlar hızla kendi aralarında haberleşip pıhtılaşmayı sağlayacak mekanizmayı oluştururlar. Burada çok küçük bir bölümünü incelediğimiz, fakat tüm yaşamımızı kuşatmış olan bu son derece dengeli hız Allah'ın insanlara rahmetinin delillerinden sadece biridir. Hem kendi vücudumuzda hem de evrenin her köşesinde yaşam için gerekli olayların olması gereken en uygun süratle gerçekleşmeleri, belki de hiç farkında olmadığımız bir nimettir. Meydana gelen her olayın hızının ihtiyaca uygun olarak son derece hassas bir şekilde ayarlanmış olması sayesinde yaşam mükemmel uyumuyla devam eder. Allah her şeyi yoktan var etmiştir ve her şeyi her an koruması altında tutmaktadır. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir: "Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir." (Hac Suresi, 65) 18 Kasım 2005 Cuma Haber Kaynağı:İlmi Araştırma Dergisi 2005/11/

100 Tarih boyunca sayıların insan hayatında çok önemli yerleri vardı. Dünyada var olan herşeye gizemli ve hatta bazen şifreli anlamlar yüklendi. Doğadaki varlıkların sayısal şifreleri çözülmeye çalışıldı. İnsanların bile yaşamında inanılmaz olaylara tesadüf eden sayılarının olduğu saptandı. M.Ö. II binde İbraniler, Yunanlılar, Latinler ve Araplar baş tanrıların her birine bir sayı verdiler. Mayalar, oluşturdukları 260 günlük tören takviminde, takvimi her biri bir Tanrının adını taşıyan 20 günlük devrelere böldüler. Platon, sayıların gizemi ile ilgilendi. Republic (Devlet) adlı kitabında "iyi ve kötünün efendisi" olarak nitelediği mistik sayı konusunda yazdı ama bu sayının ne olduğunu belirtmedi. Taocu düşüncede ise, bir ikiyi, iki de üçü yaratmıştır. Bir Tao'dur, iki Yin ve Yang, üç ise cennet, dünya ve insanlığı temsil eder. Hemen her alfabedeki harflerin çok eskiden beri rakam olarak birer karşılığı bulunduğu bilinmektedir. Bunlar arasında en çok tanınan İbrani-Süryani, Grek ve Latin harf-sayı sistemidir. "Ebcet hesabı" denilen ve Arap alfabesinin ebcet tertibine dayanan rakamlar ve hesap sistemi Müslüman milletler arasında kullanılmaktadır. İslam dünyasında kitap düzenlemelerinde ebcetten faydalanıldı. Arap alfabesinin kullanıldığı ülkelerde kitapların başında eserden ayrı bilgiler verileceği zaman bu kısım ebcet harfleriyle numaralanıyordu. Ülkemizde harf devriminden sonra bunun yerini Batıda kullanılan Romen rakamları almıştır. Bazı sözcüklerin sayısal değeri o sözcüklerin simgesi olarak kullanıldı; örneğin Muhammed adının sayısal değeri olan 92, Hz. Muhammed'i çağrıştırıyordu. Argo olarak kullanılan "beşlik" kavramı da Arapça da sayısal değeri 5 olan harfin görünümüyle ilgilidir. Yuvarlak bir biçimi olan bu harfin görünümü, 5 sayısına farklı bir anlam yüklemiştir. Allah'ın adlarının veya Kuran daki surelerin başlarındaki gizemli harflerden kareler oluşturulur ve bunlar da büyü ve muskalarda kullanılırdı. Hala kullanılmakta olan bu yöntemle, üçlü, dörtlü,..., dokuzlu sihirli kareler hazırlanarak değişik amaçlar için muska hazırlanır. Bayrağımızda ki hilal neyi sembolize ediyor dersiniz?. Allah kelimesinin Arapça yazılımında bir "elif", iki "lal" ve bir de "he" harfi vardır. Bu harflerin ebcet değerleri toplamı 66'dır. Hilal kelimesinin Arapça yazılımında bir "elif", iki "lal" ve bir "he" harfinden oluşur, onun da ebcet hesabı 66'dır. "Allah" ve "hilal" kelimelerinin ebcet değerleri 66'ya eşit olduğundan Türk bayrağındaki hilal, Allah'ı sembolize eder. Dikkat edildiğinde bütün Müslüman ülkelerin bayraklarında hilal bulunduğu görülecektir. Bu gerçek bütün diğer Müslüman ülkelerin bayrakları için doğrudur. Ayrıca Türkçe bir deyim olan "işi 66'ya bağlamak" da bu sebeple meseleyi Allah'a havale etmek şeklinde açıklanır. İslami gelenekte çok yaygın olan ebcet hesabına benzer hesaplamalar Batıda da kullanılıyordu. Yahudiler YAHWEH sözcüğünü oluşturan ünsüz harflerin simgelediği rakamların toplamı olan 26 sayısını kutsal saydılar. (Y+H+W+H= =26) Havari Yuhanna'nın Vayhi 13:18'de, harflerin sayısal değerleri hesaplanarak, 666 sayısının kıyamet hayvanı DECCAL'in sayısı olduğu söyleniyordu. İsimlerinin ya da doğum tarihlerinin rakamsal değerlerine bakılarak, Roma'yı yakan Neron'un, 20. yüzyılın katili Hitler'in gerçekte birer "Deccal" olduğunu ispatlamaya çalışanlara rastlanıyordu. Günümüzde ad ve soyada, doğum yerine ve doğum tarihine göre kişilerin uğur sayıları bulunuyor ve bu sayılar simge olarak kullanılarak insan yazgısı ifade edilmeye çalışılıyor. Ad ve soyadınıza, doğduğunuz yere, doğum tarihinize ve burcunuza göre 4 farklı sayıyı uğur sayısı olarak alabilirsiniz. Doğum tarihinize göre uğur sayınızı bulmak için doğum tarihini oluşturan sayıların toplamını alın, elde ettiğiniz sayı iki rakamlı ise, bu sayıların yeniden toplamını alın, sonuçta bulduğunuz 1 ile 9 arasındaki sayı sizin uğur sayınız olacaktır. Diğer uğur sayılarını ise aşağıda verilen tabloya göre harflerin karşılığındaki sayıların toplamını alarak bulabilirsiniz. Kuran'ın ilk ayeti olan Besmele 19 harfe sahiptir. Kuran 114 (19x6) sureden oluşur. Kuran'da, numarasız Besmeleler dahil 6346 (19x334) ayet vardır.

101 Besmelenin ilk kelimesi "isim" kuranda 19 kez geçer. İkinci kelime "Allah" 2698 (142x19) kez, üçüncü kelime "Rahman" 57 (3x19) kez ve dördüncü kelime "Rahim" 114 (6x19) kez geçer. Besmelenin ilk dört kelimesinin tekrar ettiği sayıların toplamı 152 dir ve bu sayı 19'un katıdır. Yüksel bunlar dışında Kuran'ın bazı surelerindeki harflerin sayısına bakarak 19 sayısını buralarda aramıştır.kuran'ın temel mesajı Allah'ın birliğidir. Nitekim Allah'ın VAHİD (BİR) isminin ebcet değeri 19'dur. Mustafa Kemal Atatürk adında 19 harf bulunuyordu. 1881'de (99x19) doğdu, 1938 (102x19) yılında, 57 (3x19) yaşında iken öldü. Nüfus cüzdanı numarası (19x52306), nüfus kütük numarası 19'du. Harp okulunu Türk subayları arasında 19'uncu bitirdi. 19 Mayıs 1919 yılında bağımsızlık mücadelesini başlatmak üzere Samsun'a geldi. Kendisine verilen madalya sayısı 19. İstanbul Akaretlerdeki ev numarası 76. Cenaze töreninde 19 notalı 19'uncu Şopen marşı çalındı. Cenazesinin nakli 19 Kasım 1938 tarihinde yapıldı Bununla birlikte yaratıcılığı artırmaya yardımcı olan yöntemler: *Daha sık duş alın. Duş yapmak vucüdun elektrik dağılımını ve beyninizin çalışmasını geliştirecektir. Einstein'ın fikirlerinin bir bölümü duş yaparken oluşturduğu ve onları sudan etkilenmeyecek bir yere yazdığı söylenir. Beethoven ise yaratıcılığına inanarak çalışma öncesi buz gibi suyla yıkanırdı. *Hayatınızda espriye, fıkraya ve karikatüre mutlaka yer verin. * Tv ve radyoı reklemları izleyin. Farklı reklamları peş peşe izlediğinizde yaratıcı benliğinizi harekete geçirebilecek uyarıları yakalayabilirsiniz. *Not alırken, yazı yazarken farklı renkleri olan kalemler ve şekiller kullanın. *Kendinize her gün için en azından her hafta için minimum yaratıcı fikir üretme sınırı koyun. *makas, kürdan, çivi, çay kaşığı, kağıt sayfa, tuğla, mum gibi çok basit objeler için en az 25 tane farklı kullanım alanı belirleyin. *Dokunma ve koklama duyularınızı geliştirin. *Mutlaka müzik dinleyin Guatama Buda, birkaç mucize gerçekleştirdi ama bu mucizlerin manevi anlamalrı olmadığını duyumsadığı için, onları küçümsemeye eğilimliydi.yine de kozmos, doğumu,aydınlanması ve ölümü de dahil olmak üzere, onun yaşamının önemli anlarında, kendiliğinden, mucizevi fenomenlerin gerçekleşmesine neden oldu. Bunlar arasında, depremler,cenneten, aşağı yağan çiçekler, mücevherler bezeli ağaçların topraktan fışkırması ve çok güzel parfüm kokan nehirlerin meydana çıkası da vardı. Zamanla uzayı, yaşamla ölümü kontrol altına alabiliyorlardı e adeta, tüm kozmos üzerinde tam bir hakimiyet kurabiliyorlardı.buda nın bir müridi olan Mahakasyapa, bir Budist aziz için iyi bir örnektir. Mahakaspaya, sihirli bir şekilde uçabiliyırdu,kendisini başka kılıklara sokabiliyordu ve hem insanlara hemd e doğa üstü varlıklara eğitim verebiliyorlardı. Bu da nın özdeyişlariin toplanması olan Anguttara Nikaya'ya göre, Buda üç çeşit mucize olduğunu düşünüyordu ve diğer iki mucizenin ise bir sihirbazın hilelerinden öte bir şeyler olmadığına inanıyordu. Tibette tanriça Tara nın sihirli, hatta genellikle konuşan görüntülerinin,mucizevi geçlere sahip olduğu söylenir.bunlara en iyi örnek Tara nın bir kaya üzerine Tara nın görüntüsünü bulan, yokseul bir adam ile ilgilidir.kaya üzerinde görüntüyü bulan adam anında yere diz çökerek Tara ya dua eder.ayağa kalktığında, görüntünün bir türbeyi andırdığını işaret ettiğini görür.tara nın gösterdiği yerde bir çukur kazan adam, birküp dolusu mücevher bulur.o yoksul adam fevkalade zengindir.ve o parayı başkalarına yardım etmek amacıyla kullandığından, yedi kuşak boyunca ailede yoksulluktan eser kalmaz.

102 Bir başka örnek de yabani bir Tibet öküzünün saldırısına uğrayan bir uşakla ilgilidir.normalde i yakın boynuzları genci delip geçeceği halde,genç yanında Tara nın bir görüntüsünü taşıdığı için, yakın boynuzları gencin bedenine çarpınca yamulur ve gence hiçbir zarar veremez Bilinen resmi kaynaklara göre, en uzun yaşamış insanlardan birisi 115 yaşında ölen bir İngiliz kadındır, bu yaşa bilim tarafından üst tavan kabul edilir yani insanın yaşayabileceği en uzun süre 115 yıl civarıdır. Balıklar için yapılan araştırmalar sürüyor; bilim gerçek anlamda yaşlanarak ölen bir balık ömrünü henüz kesin saptamış değil; bir bilimsel araştırmaya göre balıklar yaşlanmıyorlar Bir araştırmaya göre zeka, yaşlanmayı hızlandırmaktadır. Fil fareden daha uzun yaşar ama tüm bunlara rağmen insanın avantajı yine zekasıdır çünkü yüz yaşına gelmiş bir insan, diğer tüm uzun ömürlü canlıların ölümlerine tanık olur zira zekasıyla yaşamayı bilen ve doğanın sayısız ölüm nedeninden olabildiğince kurtulmayı beceren tek canlı türüdür. Ama yine de, İnsanoğlu nun yaşamı yüz yılı aşamaz, bunun bir nedeni de duygusallığıdır... Fiziksel boyut, metabolizmayı etkiler bunun göstergesi kalp atışlardır; ortalamalara bakarsak, farenin kalbi dakikada 590 defa çarpar, köpeğinki 95 defa, insanınki 72 defa, filin kalbi ise dakikada 30 defa çarpar. İşte, ömrün zaman ölçüsü buna bağımlıdır yani fizik zaman ve yaşam düzenimiz, kalp ritmi ile ilişkilidir ve sır burada saklıdır; Aslında insan yüz yaş civarında öldüğü zaman, kalbi çarpan diğer tüm canlılardan çok daha uzun yaşamıştır yani kalbi en çok sayıda artmıştır. Acaba kalp çarpma sayısı bize yaşam ve zaman ölçüsü belirlenmesi yolunda ışık tutabilir mi? Doğum zamanımızı gerçek olarak bilemiyoruz; Çünkü gezegenimizin zaman düzenini çözebilmiş değiliz; hatta bu sırrı çözsek dahi sanki uyum sağlayamayacağız. Önümüzde çok uzak ufuklarda, sisler içinde olsa dahi, evrensel bir formül gözüküyor sanki; madde kütle artıp, zeka azaldıkça yaşam süresi uzuyor ama madde küçülüp, zeka arttıkça yaşam süresi azalıyor. Ama bu imdilik hayal... R Kompleksi nin sırrı... Gerçekte, zamanı kalp atış sayısı belirliyor; bu sayıyı belirleyen yer ise beyin kökü ve onu örten R Kompleksi; kalp atış sayısı ve solunum düzeni buradan yönetiliyor; töresel duygularımız, saldırı iç güdümüz, toprağa bağımlılığımız ve sosyal hiyerarşi anlayışımız buradar doğuyor. Evrensel programcı programı böyle yazmış gibi... R Kompleksi, kalbimizin kaç kez çarpacağını belirliyor, ortama göre ayarlıyor hatta biliyor ve alınyazısı anlayışı da buradan kaynaklanmakta. Doğasal kirlenme de dahil olarak, yaşamsal kirlenmeden uzaklaştıkça yaşam süremiz değişebilir. Takvime göre değil tabii ki, çünkü değişen beynimizdeki yaşam süresidir ve zamanın gerçek ölçüsü beynimizdedir. Gerçek yaşımızı asla bilemeyeceğiz, bu süreç R Kompleksinde yazıyor ama biz onu okumayı henüz bilmiyoruz, aksine ölümü çabuklaştırmanın yollarını daha iyi öğreniyor ve her geçen an ölüme daha çok koşuyoruz aynen kelebeğin ışığa koşması gibi Peygamber Efendimize bir müşrik elindeki kemikleri ufalayarak şu soruyu sorar : Senin Rabbin mi bu kemikleri diriltecek. Kur an-ı Kerim cevap verir : Kendi yaratılışını unuttu da çürüdüğü halde bu kemikleri kim yaratabilir? diyerek bize misal vermeye kalkıştı. Deki onu ilk yaratıp meydana getiren diriltecektir. O yaratılışın her özelliğini bilendir. (Yasin 78-79). Ölen, çürüyen, toprak olan vücud ahirette, mahşer günü için yeniden nasıl dirilecektir? İnsan beden ve ruhtan meydana gelir. Yani İnsan = Beden+Ruh tur. Beden, et ve kemikten oluşan ve ölünce toprak olan kompleks bir yapıdır. Ruh ise Allah tan gelen ilahi bir hediyedir. Biz insanlar toprak sayesinde yaşamaktayız. İlk insan Hz.Adem de topraktan yaratılmıştır. İlk önce toprak (çamur ) idik, insan olduk. Ölünce yine aslımıza dönüp toprak oluyoruz. Nasıl ki buz sudan oluşmuştur; eriyince yine aslına döner su olur. İnsanda eriyince, ölünce çürür ve aslına döner toprak olur. Ahirette işte ilk kez topraktan nasıl insan yaratılmışsa ikinci kez de yine topraktan yaratılacaktır. Bedeni canlı iken yaşatan toprak, mahşer günü yine hayat bulup dirileceğimiz kaynak olacaktır. İnsan ölünce toprak olur diyoruz peki ölüm nedir? Ölüm bir son bir toprakta dağılıp, her şeyin bitmesi midir? Hayır aslında ölüm diye bir şey asla yoktur. Ruhlar aleminden yola çıkan bir ruh için artık ölüm, bitiş, yok oluş asla yoktur.

103 Bir insan toplam altı dünyada yaşar. Ruhlar alemi: Allah-ü Teala beden elbisesine sarıp dirilteceği tüm bedenlerin ruhlarını cennet-cehennem, insan yok iken bir mekanda toplanmış ve onlara şu soruyu sormuştur. Ben sizin Rabbiniz değil miyim. Tüm ruhlar, bilakis sen bizim rabbimizsin diye cevap vermişlerdir. Anne karnı: Her insan ruhlar aleminden sonra, sırası geldikçe dünyaya gelebilmek için anne karnında belli bir süre (9 ay) civarı yaşar. O mekan, kısa sürede olsa küçük bir dünya demektir o bebek için. Ruhlar aleminde ölüp anne karnında dirildiği gibi doğum esnasında da ölüp (mekan değiştirip) yeni bir dünyaya gözlerini açar bebek. Dünya hayatı ve rüyalar alemi: Her ikisi de iki ayrı mekandır, iki ayrı dünyadır. Bu iki alem, dünya bir arada yaşanır. Dünyada insanın belli bir ömrü vardır. Ruh ölümsüzdür. Ruhlar aleminden yola çıkan ruh, son durak olan cennet-cehenneme kadar mekan değiştirir, durur. Bizler her mekan değişimine ölüm diyoruz, ama asıl itibarıyle bu ölümler yeni mekana bir doğumdur aslında.yani "ölüm =mekan değiştirmektir, yok olmak demek değil!" Ahiret inancı insanda sorumluluk hissi uyandırır. Yapılan iş amellerin bir gün hesabının verileceğinin inancı, insanları kötü fiillerden uzaklaştırır, iyi fiillere yöneltir. Hesap günü bilinci, insanı insan haklarına saygıya götürür, zararlı davranışlardan uzak, yararlı ve faydalı, iyi ve huzurlu kılar Budizm inancına göre vücudumuzda taşıdığımıza inanılan Kundalini enerjisi bazen bize oyunlar oynayabiliyor. Bazı kişilerde aniden açığa çıkan bu enerji hastalık semptomları gibi algılanabiliyor. Semptomlardan bazıları şöyle sıralanabilir; Kas krampları, spazmlar, Bütün vücut boyunca ani elektriklenme hissi, Ciltte karıncalanma, kaşıntı, batma hissi Ani üşüme krizleri veya sıcak basması, İstemsiz vücut hareketleri; seyirmeler, çekmeler, Yeme bozuklukları, Hiperaktif hareketler veya yorgunluk hissi, Artmış veya azalmış seksüel istek, Başağrısı Çarpıntı, göğüste ağrı, Sindirim problemleri, Duygusal iniş çıkışlar, Kulak çınlaması, Konsantrasyon problemleri, Sersemlik hissi, Garip rüyalar, uçuyormuş gibi hissetmek, Duygusal anlamda geliştiğini hissetmek, dünyayı birdenbire başka bir şekilde görmek. Ruhsal uyanışlar insanın kendini keşfetmesi ile ilgili bir durum. Bu uyanışlara inanmayan, hayatın sıradan işlerine kendini kaptıran insanlar bu olayın farkında olmadan yaşamaya devam ediyorlar. Kundalini inanışına göre bu semptomalrı yaşadığınızda yapacağınız ilk iş, rahatlamak. Vücut alarm veriyor ve bu aşırı enerjiyi boşaltmak için kendine bir çıkış yolu arıyor. Yoga yapmak, müzikterapi, naturaterapi seanslarına katılmak, hiç değilse sevdiğiniz bir müziği dinleyerek hiç bir şey düşünmeden oturmak, kısacası kendinle başbaşa kalmak tedavi için tavsiye edilenler. Ruhumuzda bir organ gibi bakım ve ilgi ister. Onu yok saymak, ruhun tepki göstermesine yol açar. Siz de arada bir kendinizle başbaşa kalın ve ruhunuzun ne söylediğini dinleyin. Göreceksiniz çok daha verimli bir yaşam sizi bekliyor olacak Çengel, Elmas Teorisi adını verdiği teorisiyle bilimde çığır açmayı hedefliyor. Yeni teori şu: Dünyada her şey madde ve mânâ karışımıdır. Yani dünyada bir madde boyutu var. Fakat bir de madde olmayan bir sürü şey var.

104 Muhakeme ve gözleme dayalı Elmas Teorisi nin müspet ilimlere tamamen uygun olduğunu söyleyen Çengel, Einstein ın da 1905 te, yayınlarını, muhakemeye dayanarak yaptığını hatırlatıyor. Elmasın, kurşun kalemlerde iç olarak kullandığımız grafit denen madde ve sobalarda yaktığımız kömürle aynı malzemeden olduğunu biliyor muydunuz? Peki o zaman, torbası 10 YTL ye satılan kömür ile küçük bir parçasına dahi paha biçilemeyen elmasın farkı ne diye sorduğunuzu duyar gibi oluyoruz. Bilim adamları, elmas ile kömürü birbirinden ayıran özelliğin, elmasta karbon atomlarının düzlemsel bir tabaka yerine üç boyutlu bir kristal oluşturacak şekilde dizilmeleri ve pozisyon almalarında olduğunu söylüyor. Daha açık ifade edersek, toprak altında yani karanlıkta kömür ile elmas madeninin içerik olarak aslında hiçbir farkı yok. Fark, her ikisinin ışıkla buluşması ile ortaya çıkan durumda. Yani, elmasın, ışığı kömür gibi emmeyip, yansıtması ve ışıltılı bir hâl almasında. Ve insanların da bu ışıltılı hâle yüklediği mana ve anlamda. Çünkü elmasın paha biçilemeyen madde olması ve güzelliği de bizler için buradan geliyor. Işıltılı hâli bizler için bir anlam ifade etmeseydi, elmas da dünyanın en pahalı madenlerinden biri olmayacaktı. Ancak bugünün bilim adamlarının genel görüşü, her şeyin kaynağının madde ve enerji olduğu yönünde. Dolayısıyla maddeye baktığımızda da temel yapısı itibariyle her atomda elektron, proton ve nötron bulunuyor. Bu anlayışa göre altın da, demir de, kömür, elmas ve taş da aynı şeyi ifade edecekti bizler için. Bir örnek daha verelim. Elimizde bir gül var. Üzeri de çamurlu. Gül ve çamuru laboratuvarda tahlil ettirdiğimizde her ikisinin temel yapısının da madde olarak tamamen aynı olduğu rapor edilecekti bize: Elektron, proton, nötron. Fakat gerçekte her ikisinin de farklı olduğunu biliyoruz. Peki o zaman gül ile çamuru birbirinden ayıran ve bilimin ıskaladığı şey ne? Yeni teori şu: Dünyada her şey madde ve mânâ karışımıdır. Yani dünyada bir madde boyutu var. Fakat bir de madde olmayan bir sürü şey var. İddiayı dile getiren isim ise Amerikan Nevada Üniversitesi eski öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yunus Çengel. 20 yılı aşkın süredir ABD de bilim adamı olarak çalışan Çengel, buna Elmas Teorisi diyor. Prof. Dr. Çengel, Elmas Teorisi nin, bilimin gereği olan gözleme dayalı olduğunu ifade ediyor. Yıllarca gözlemlediklerini Elmas Teorisi ile dile getiren Çengel, böylece, birbiriyle küskün olan, hatta birbirinden uzak duran bilim ile dinin barışmasına katkı sağlamayı amaçlıyor. Barışırlarsa ne mi olacak? Yunus Çengel in deyimiyle, bilimin önü daha da açılacak. Duanın iyileşmeye etkisi inceleniyor Daha önce kabul görmeyen akupunktur tam anlaşılamamış olsa da tıpta kullanılıyor. Bizde kocakarı ilaçları olarak bilinen bitkisel ilaçlarla tedaviye de başlamış Amerikan tıp dünyası. Son gelinen noktada Pensilvanya Üniversitesi, araştırılacak konular arasına duayı da almış. Üniversite, duanın iyileşmeye etkisini inceleyecek. Ancak, Prof. Çengel in söylediğine göre tıp biliminin kat ettiği yola karşılık fizik bu konuda hâlâ kör. Yani maddenin dışında bir şeyin varlığını kabul etmemeye direniyor. Çengel, geliştirdiği Elmas Teorisi ne daha da açıklık getirmek için bu noktada bir örnek daha sunuyor: Kitabı ele alalım. Kitabımızın ağırlığı 100 gram olsun. Bunun 99 gramı kağıt, 1 gramı mürekkepten müteşekkil. Ve yanda da yine 99 gram ağırlığında boş kağıt ile üzerine 1 gram mürekkep dökülmüş bir malzeme olsun. İkisini karşılaştırdığımızda, malzemesi tamamen aynı olmasına rağmen ikincisinin kitap olmadığını söyleyeceğiz. Demek ki kitabı kitap yapan mânâsıdır. İnsanların evrene, tabiata bakışı değişecek Elmas Teorisi ile, yani varlıkların madde dışında bir de mânâ âlemleri olduğunun kabulü ile mühendislik âleminde yeni bir çığır açacağını, fizik dünyasında da çalkantıya sebep olacağını belirten Yunus Çengel, teori sayesinde insanların evrene, tabiata bakışının değişeceğini düşünüyor. Şu anda riayet edilen Her şey madde ve enerjidir. Her şeyin kaynağı da madde ve enerjidir. bakış açısının da bırakılacağını kaydediyor. Çengel teorisinin önünün açık olduğunu vurgulayarak şu Einstein'in sözünü hatırlatıyor: Eğer bir fikir başta saçma ve uçuk gelmiyorsa onun için ümit yok demektir. Onun için Elmas Teorisi ni anlamakta fizikçiler biraz zorlanacak. Felsefe uzmanları da bunu gayet iyi anlayacak Auramız bizim duygusal, fiziksel ya da zihinsel olarak oluşan tüm enerji durumumuzu, gelişimimizi ortaya koyar. "Yüksek özünüz", ilahi aklın gerçek bir kıvılcımı olarak tamamen ilahidir. Tanrı'nın sizdeki ve sizin için olan yaşamı, sevgisidir. Ruhsal gerçekliğin prensipleriyle uyumluysanız, "yüksek özünüz"ün ışığını aydınlatmaya, güçlendirmeye, korumaya ve hayalinizi tam olarak gerçekleştirmeye çağırabilirsiniz. Bunun için temel bir metot önerelim size. 1-Derin ve düzgün nefes alın. Buna pratik boyunca devam edin.

105 2-Tüm vücudunuzu gevşetin. 3-Yürürken dik, düzgün, sakin olun. Kollarınızı gevşekçe iki yana bırakın. Otururken de omurganız dik olsun. Ayaklarınızı birbirine paralel yerleştirin. Elleriniz, avuç içleri aşağıya bakacak şekilde kalçalarda dursun. 4- Bedeninizi çevreleyen uzun, elips şeklinde, yoğun parlak mavi bir ışığı gözünüzün önüne getirin. 5-Sizi tümüyle çevreleyen bu iyice belirlenmiş yoğun mavi ışığı hayal edin. Şimdi auranızın en üst noktasında, başınızın biraz üstünde parlak beyaz bir ışık küresi hayal edin. 6-Dikkatinizi bu küre üzerine yoğunlaştırın. Böylece kor şeklinde yanan magnezyum gibi beyaz ve daha parlak hale gelir. Bunun varlığını hissedin.bu küreyi hayal ederken dokunmaya kalkmayın. Çünkü "yüksek varlığınız"ı bilinçli varlığınızla tesbit etmiyorsunuz. 7-Tümüyle içinde olduğunuz yoğun parlak mavi elips ve başınızın üstündeki beyaz kürenin farkındalığına varın. Onlar zaten var ancak siz onlara konsantre olarak enerjilerinin yoğunluğunu artırıyorsunuz. 8-Düşünebileceğiniz en yüksek pozitif enerjilerin zihninizde dolanmasına izin verin. Bu pozitif enerjileri bırakın tüm benliğinizi sarsın. 9-Hazır olduğunuzu hissettiğinizde göz kamaştırıcı yuvarlağın beyaz ışık saçtığını görün. Bu önce auranıza sonra da size doğru akarak tümüyle nüfuz eder. 10-Şimdi auranızın dış dış kabuğu canlı ve parlak mavi elips şeklindeyken, içi canlı parıldayan beyaz ışıkla dolacak. 11- Auranızın zaten varolduğunu ancak şimdi bunu güçlendirmek için çaba sarfettiğinizin bilincinde olun. Unutmayın ki görme ile ilgili bir illüzyon ya da bağımsız bir hallüsinasyon üretmeye kalkışmıyorsunuz Uzmanlar, bazı beyin hücrelerinin başkalarının aklından geçenleri okumamızı sağladığını belirterek, DNA'ların biyolojinin yapı taşlarını oluşturduğu gibi bu 'ayna' hücrelerin de psikolojinin yapı taşlarını oluşturduğunu vurguluyor. Hayatımızda örnekleri oldukça fazla Çocuk, annesi eline bir oyuncak alıp yanına oturunca gülümser; çünkü bilir ki annesi onunla oynayacaktır. Erkek, şiddetli bir tartış madan sonra karısının araba anahtarlarını alıp çıktığını görünce irkilir; çünkü karısının bu kez gerçekten onu terk ettiğini anlar. Hastabakıcı, serum takmak için yaşlı hastasının damarını ararken rahat değildir, çünkü iğnenin hastasının canını acıttığını bilir. Bütün bu insanlar karşılarındakinin ne düşündüğünü nereden biliyorlar? Onların duygu ve düşüncelerini nasıl okuyorlar? Çocuk niçin annesinin evi terkedeceğini, erkek ise karısının onunla oyun oynayacağını düşünmez? Akıl okuma gizini koruyor Başkalarının aklından geçenleri ''okumayı'' herkeste bulunması gereken doğal bir yetenek olarak ele alırız. Ne var ki psikologlar, felsefeciler ve sinirbilimciler insanların, karşısındakilerin davranışlarından anlam çıkartma, duygularını okuma yeteneğinin altında henüz gizini koruyan bir yön bulunduğunu düşünüyor. Son günlerde İtalyan sinir bilimcilerinden oluşan bir ekip bu doğrultuda çok önemli bir adım attılar. Parma Üniversitesi'nden Vittorio Gallase, Giacomo Rizzolatti ve meslektaşları, düşünceleri okuma bağlamında yürüttükleri çalışmalarda yepyeni bir sınıf nöron tespit ettiler. Bu nöronların harekete geçmesi için kişinin spesifik bir işi gerçekleştirmesi gerekiyor. Nöronlar, başka bir yönleri ile daha ilgi çekiyor. Nöronlar bir başkası da aynı işi yaptığında faaliyete geçiyor. Bilim adamları bu son özelliklerinden dolayı bunlara ''ayna'' adını verdi, çünkü nöronlar diğer insanların davranışlarını olduğu gibi yansıtıyor veya simüle ediyordu. Aynalar bilinmezliğe ışık tutuyor Bugün pek çok sinirbilimci, aralarında insanların da olduğu gelişmiş primatlarda bu nöronların başkalarının niyetlerini anlama konusunda çok belirleyici bir rol oynadığını düşünüyor. Gallese, ''Ayna nöronlar toplumsal yeteneklerimizi açıklayan mozaiğin çok önemli bir parçası olabilir'' diye konuşuyor. California Üniversitesi'nden Vilayanur Ramachandran işi daha da ileri götürerek, ayna nöronların insanın evrimine de ışık tuttuğuna inanıyor. Dil ve kültür konusu başta olmak üzere insan olmanın temelinde bu nöronların yattığını ileri süren Ramachandran şöyle konuşuyor:''dna'lar biyoloji için ne anlama geliyorsa ayna nöronlar da psikoloji için aynı anlama geliyor. Bunlar birleştirici bir çerçeve oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda bugüne dek bilinmezliğini korumuş olan pek çok zihinsel yeteneği açıklamaya yarıyor.'' Akıl-okuma, veya akıl teorisine herkes sahip Akıl-okuma, veya akıl teorisi, tüm sağlıklı insanların sahip olduğu bir yetenektir. İnsanların en yetenekli olduğu konu özellikle, başkalarının spesifik zihinsel durumunu yansıtma doğrultusundadır. Bunlar, başkasını ağlarken

106 görmek ve onun üzüntülü olduğunu anlamak gibi basit duygusal durumların yanı sıra, daha karmaşık zihinsel durumlar olabilir. Bir anne bebeğini kaybettiği zaman diğer annelerin boğazı düğümlenir. Bir arkadaşınızın eşi tarafından aldatıldığını duyduğunuz zaman üzüntüsünü ve öfkesini paylaşırsınız. Sözcükleri bulmak Uzmanlar, ayna nöronlarının sanıldığından daha büyük işlevleri olduğuna dikkat çekiyor. Bilim adamına göre bu ilgi çekici sinir hücreleri lisan ve el hareketleri arasındaki yitik halkayı tamamlamakla kalmıyor, aynı zamanda insanlarda öğrenme, algılama, genel anlamda kültürün oluşumuna ışık tutuyor. İnsan beyni tam boyutlarına yıl önce erişmekle birlikte, alet kullanma, sanat ve matematik gibi konularda becerilerini yıl önce elde etti. Uzmanlara göre ayrıca, bunların ortaya çıkmasındaki en büyük etmen, ayna sistemleri. Bu sistemler her şeyi açıklamakta yetersiz kalmakla birlikte, açıklamakta zorlandığımız pek çok konunun temelini oluşturuyor Massachusetts Ýnstitute of Technology'de okuyan bir öðrencinin tanýk olduðu bu öykü, bir tez çalýþmasýnýn nelere yol açacaðýný göstermesi açýsýndan ilginç bir örnek oluþturuyor: Bir lisansüstü ögrencisi bir yaz mevsimi süresince her gün üzerine siyah-beyaz çizgili bir tiþört giyerek Harvard futbol sahasýna gider. 15 dakika boyunca sahayý bir uçtan diðer uca yürüyerek yerlere kuþ yemi serper. Bu arada cebinden bir hakem düdüðü çýkartýp öttürür. Yaðmur, çamur demeden hergün ayný saatte ayný hareketleri törensel bir ciddiyetle yapar. Derken sonbahar gelir, futbol mevsimi baþlar. Harvard futbol takýmýnýn ilk maçý oynanacaktýr. Siyah-beyaz tiþörtlü hakem baþlama düdüðünü çalar ve o anda olanlar olur. Yüzlerce kuþ sahaya hücum eder ve doðal olarak maç ertelenir. Bu arada öðrenci tezini vermiþ ve mezun olmuþtur. BEYÝN TIKACI Bu ilginç öykü ABD' den Alexandra Donahue'nun arkadaþý Linda'nýn baþýndan geçiyor: Arkansas'a akrabalarýný ziyarete giden Linda, alýþveriþ için bir süpermarkete gider. Arabasýný park ederken yanýndaki park etmiþ arabanýn sürücü mahalinde oturan kadýn dikkatini çeker. Kadýn ellerini baþýnýn arkasýna kavuþturmuþ, gözleri kapalý, kýpýrdamadan durmaktadýr. Linda, kadýnýn durumunda bir tuhaflýk sezer, ancak müdahale etmez. Alýþveriþini tamamlayýp, arabasýna döndüðünde kadýný hala ayný pozisyonda görünce dayanamayýp arabanýn camýna vurur: "Iyi misiniz?". Kadýn cevap verir: "Baþýmdan vuruldum. Beynim dýþarý akmasýn diye tutuyorum".

107 Bu cevap üzerine telaþlanan Linda, süpermarket yetkililerinden yardým ister. Ambulans çaðrýlýr. Otomobilinin kapý kilidi kýrýlarak açýlýr ve kadýn dýþarý çýkartýlýr. Ancak büyük bir þaþkýnlýkla kadýnýn baþýnýn arkasýnda bir parça ekmek hamurunu sýkýca bastýrarak tuttuðu görülür. Sonunda olay anlaþýlýr. Kadýnýn marketten satýn aldýðý mayalý ekmek hamurunun poþeti, otomobilin içindeki sýcak havanýn etkisiyle, tabanca sesine benzer bir sesle patlamýþ; hamur parçalarý büyük bir hýzla çevreye saçýlmýþtýr. Duydugu sesi tabanca sesi, baþýnýn arkasýna yapýþan hamuru kurþun deliðinden dýþarý sýzan beyni sanan kadýn, Linda'nin geliþiyle sanal kâbustan kurtulur. KIZARMIS HAYALET Bu öykü Yeni Zelanda'dan Kay Martin' e ait: Akþam yemeðine arkadaþlarýný çaðýran Kay, yemekten önce küçük bir aperatif hazýrlarken bir tavuðun acý acý baðýrdýðýný duyar. Sesin nereden geldigini merak eden Kay bahçeye çýkar. Bahçede bir þey göremez. Ancak ses daha yakýnlardan, hatta mutfaktan gelmektedir. Giderek yükselen sesin kaynaðýný keþfettigi zaman tüyleri diken diken olur. Kýzarmasi için fýrýna yerleþtirdiði tavuktan çýðlýk çýðlýða sesler gelmektedir. "O anda elim ayaðým boþandý. Tavuðu canlý canlý piþiriyorum sandým. Korkudan az daha ölüyordum." diyor.. Tavuðun çýðlýklarý Kay'inkiler ile birleþince konuklar mutfaga üþüþür ve çýðlýklarýn nedeni ortaya çýkar. Tavuðu fýrýndan çýkartan konuklar, hayvan sogudukça seslerin kesildiðini fark ederler. Yeni Zelandâ da tavuk çiftliklerinde hayvanlar, bizde olduðu gibi boynu kesilerek öldürülmez. Kay'in akþam yemeði için hazýrladýðý tavuðun ses telleri kesilmediði için tavuðun karnýnda biriken buhar, hayvanýn boðazýndan geçerken büyük bir basýnçla ses tellerini harekete geçirmiþtir. Bu olaydan sonra, tahmin edebileceginiz gibi, Kay bir daha evinde tavuk piþirmez TAVLA VE SATRANÇ Pers imparatorunun baþveziri Buzur Mehir tarafýndan 1400 yýl önce tasarlanan tavla oyunu; dünyanýn en popüler oyunlarýndan biridir. Zaman kavramýndan alýnan ilhamla tasarlanan oyunun

108 zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birliði olarak tavla bir tanedir. 4 köþesi 4 mevsimi, tavlanýn içindeki karþýlýklý 6'þar hane 12 ayý, pullarýn toplamý ayýn 30 gününü, siyah-beyaz pullar gece ve gündüzü, karþýlýklý 12'þer hane günün 24 saatini simgeler.. Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranç oyununu Pers imparatoruna, yanýnda bir mektup ile hediye olarak göndermiþtir. Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açýklama yapmazken þöyle bir mesaj yazmýþtýr. Pers imparatoruna; Kim daha çok düþünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanýr. Ýþte hayat budur... Pers Ýmparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajý paylaþarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karþýlýk olarak Hint Imparatoruna hediye edilmek üzere baþka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca çalýþtýktan sonra gönderilen satrancýn her taþ hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayý icad eder ve imparatora sunar. Hint Imparatoruna tavla oyunuyla birlikte gönderilmek uzere þöyle bir mesaj hazýrlanýr. Hint imparatoruna; Evet, Kim daha çok düþünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanýr. AMA BÝRAZ DA ÞANSTIR. Ýþte hayat budur Ekim Salý sabahý uyananlar Financial Times'ta çok güzel bir reklamla karþýlaþtýlar...ekte görebilirsiniz...

109 Kal-Der yani Türkiye Kalite Derneði'nin bugünkü Financial Times'a verdiði bir ilan var. Bugün yani Lüksemburg'daki sancýlý saatlerin ertesi günü gazeteyi satýn alanlar þöyle Ýngilizce bir cümleyle karþýlaþacaklar: Who cares about Europe.' Ýlanýn altýndaki imzalar ise Avrupa Kalite Ödülü'nü almýþ þirketler. Brisa, Beksa, Beko, Arçelik, Vitra, Bosch, Kocaeli Sanayi Odasý, ECA, SKF. Ýlanda Türkiye'nin 'Avrupa Kalite Ödülü'nü en fazla kazanan iki ülkeden biri olduðu hatýrlatýlýyor. 'Care' sözcüðünün çifte anlamý var ki, bence 4 Ekim sabahýna pek uygun düþmüþ. Yani bu cümle hem 'Avrupa'ya kim takar', hem de 'Avrupa'ya kim bakar' anlamýnda. Birinci anlamýný þöyle açýklamak mümkün: 'Türkiye'nin Avrupa standartlarýna ulaþmýþ hatta geçmiþ þirketleri var. Avrupa Birliði üyeliði olsa da olmasa da Türk þirketleri dünyada adlarýný duyurmaya ve yol almaya devam edecek...' Ýkinciden ise 'Avrupa'nýn standartlarýný yükseltmesi için en fazla Türk þirketleri gayret gösteriyor. Avrupa'nýn geleceðine en fazla Türk þirketleri ihtimam gösteriyor' anlamýný çýkartmak mümkün. Kal-Der'i bu isabetli ilan nedeniyle kutlamak gerek. Avrupa'ya en iyi mesajý verdi Amerikalý psikoterapist Cynthia Power'ýn 30 yýl boyunca baðýmlýlýk üzerine yaptýðý araþtýrmaya göre, kýzgýnlýk, mutluluk gibi deðiþik ruh halleri, o anki damak tadýnda önemli rol oynuyor. Örneðin,

110 boþanma, ayrýlýk gibi zor bir kriz geçiren kiþi krema ve dondurma gibi yumuþak yiyecekler seçiyor çünkü çocukluðunda hissettiði rahatlýða geri dönmek istiyor. Ýþte duygulara özel yiyecekler: Sinirlenen bir kiþi et gibi sert ve çiðnenebilecek yiyecekler yemeyi tercih ederek, hýrsýný yiyecekten uzun uzun çiðneyip çýkarmaya çalýþýyor. Stres basanlar, soðan gibi tuzlu yiyecekler çiðneyip hem kaybettikleri mineralleri geri kazanýyor hem de günün stresini atýyor. Cinsel yönden mutsuz olanlar, kraker, ekmek gibi karbonhidrat zengini ve enerji veren yiyecekleri günün her saatinde tercih ediyor. Kendini mutsuz hissedenler ise, kurabiye gibi tatlý-þekerli yiyecekler ya da kafein tüketme ihtiyacý duyuyor. Kendini yalnýz hissedenlerler de makarna ve pilav gibi yiyecekler yiyor Kuran'ın şimdiye dek incelediğimiz mucizevi özelliklerinin dışında bir de "matematiksel mucize"si vardır. Bu mucizeye bir örnek, Kuran'daki bazı kelime tekrarlarının verdiği ortak sayıdır. Birbiriyle ilgili bazı kelimeler şaşırtıcı bir biçimde aynı sayıda tekrarlanırlar. Aşağıda, bu tür kelimeler ve Kuran içindeki tekrarlanış sayıları verilmiştir. "Yedi Gök" tabiri 7 kere geçer. "Göklerin yaratılışı (halku semavat)" ifadesi de 7 kere tekrarlanır. YEDİ GÖK GÖKLERİN YARATILIŞI 7 kere 7 kere "Gün (yevm)" tekil olarak 365 kere geçerken, çoğul yani "günler (eyyam ve yevmeyn)" kelimeleri 30 defa tekrarlanır. "Ay" kelimesinin tekrar sayısı ise 12'dir. GÜN GÜNLER AY yevm eyyam, yevmeyn 365 "Hıyanet" kelimesi 16 kere geçerken, "habis" kelimesinin tekrar sayısı da 16'dır. HIYANET HABİS 16 kere 16 kere "Bitki" ve "ağaç" kelimelerinin tekrar sayısı aynı: 26. BİTKİ AĞAÇ 26 kere 26 kere "Ceza" kelimesi 117 kere yer alırken, Kuran'ın temel prensiplerden olan "affetmek" ifadesi bu sayının tam 2 katı kadar yani 234 kere tekrarlanıyor. CEZA AFFETMEK 117 kere 2x117= 234 kere

111 "De" kelimelerini saydığımızda çıkan sonuç 332. "Dediler" kelimesini saydığımızda da aynı rakamı görüyoruz. DE DEDİLER 332 kere 332 kere "Dünya" kelimesi ve "ahiret" kelimesinin tekrarlanış sayıları da aynı: 115. DÜNYA AHİRET 115 kere 115 kere "Şeytan" kelimesi 88 kere geçiyor. "Melek" kelimesinin tekrar sayısı da 88. ŞEYTAN MELEK 88 kere 88 kere "İman" (tamlama almadan) kelimesi Kuran boyunca 25 kere tekrarlanır, "küfür" kelimesi de... İMAN KÜFÜR 25 kere 25 kere "Zekat" kelimesi 32 kere tekrarlanırken, "bereket" kelimesinin tekrarlanış sayısı da 32. ZEKAT BEREKET 32 kere 32 kere "Rahmet" kelimesi 79, "hidayet" kelimesi de 79 kere tekrarlanır. RAHMET HİDAYET 79 kere 79 kere "İyiler (ebrar)" 6 kere, "facirler" ise tam yarısı kadar yani 3 kere geçer. İYİLER (ebrar) FACİRLER 6 kere 3 kere "Yaz-sıcak" kelimeleri ile "Kış-soğuk" kelimelerinin geçiş sayıları da aynı: 5. YAZ-SICAK KIŞ-SOĞUK 5 kere 5 kere "Sizi (insanı) yarattı" ifadesi ve "kulluk" kelimesinin geçiş sayıları da aynı: 16. SİZİ YARATTI KULLUK 16 kere 16 kere

112 "Şarap (hımr)" ve "sarhoşluk (sekere)" kelimeleri de aynı sayıda tekrarlanır: 6. ŞARAP SARHOŞLUK hmr sekere 6 kere 6 kere "Zenginlik" 26 ve "fakirlik" ise yarısı kadar, 13 kere geçer. ZENGİNLİK FAKİRLİK 26 kere 13 kere "İnsan" 65 kere geçer; insanın yaratılış safhalarının sayısının toplamı da aynıdır: İNSAN 65 TOPRAK turabun 17 NUTFE EMBRİYO BİR ÇİĞNEMLİK ET KEMİK nutfun alak meda'a uzamun ET lehmun 12 TOPLAM Kasım 2005 Salı Haber Kaynağı:ayteler.com 2005/10/ ) ETKİSİZ İLACIN (PLASEBO) ETKİSİ NEDİR? Etkisiz ilaç verilen hastaların, tıpkı normal ilaç almış gibi kendilerini iyi hissetmelerinin nedeni nedir, bilinmiyor. Süphesiz duymuşsunuzdur, ilaç yerine verilen etkisiz ilaçların, tıpkı ilaç almış gibi etki yaptığını.. Ama nasıl etkidiği ve nedeni bilinmiyor.. Plasebo etkisinin gücünü siz de evde bir deneyle görebilirsiniz, tabii bu deneyi üzerinde uygulayabileceğiniz birisini bulabilirseniz! Günde birkaç kez, birkaç gün boyunca birinin canını yakın. Deney'in son gününe kadar ağrıyı morfin ile kontrol altına alın. Bu son gün morfin yerine tuzlu su kullanın. Sonuçta tuzlu suyun ağrıyı azalttığını göreceksiniz. İşte plasebo etkisi buna deniyor. Bu etki bazen çok güçlü olabiliyor. Yukarıdaki deneyi ilk kez İtalya'da Torino Üniversitesi'nden Fabrizio Benedetti yaptı. Doktorlar plasebo etkisinin onlarca yıldır farkında. Benedetti, ayrıca Parkinson hastalarında da plasebo etkisini araştırdı. Tuzlu suyun plasebo etkisinin hastalarda titreme ve kas sertliğini azalttığını gören (Nature Neuroscience, vol 7, p 587) Benedetti ve ekibi, hastalara tuzlu su verirken beyinlerindeki nöronların faaliyetlerini ölçtü. Deneyde "Alt-talamik çekirdek"teki nöronların, tuzlu su verildikçe daha az tetiklendiği anlaşıldı. Bu şekilde hastalığın semptomları düzelirken, nöron faaliyetleri de azalıyordu.

113 Benedetti bu deneyden elde edilen sonuçları şöyle değerlendiriyor: "Burada neler olup bitiğini öğrenmek zorundayız. Ancak bir şey kesin: Beklentiler ve terapötik sonuçlar arasındaki ilişki, beyin-beden etkileşimini anlamak için mükemmel bir model oluşturuyor. Şimdi bilim adamları plasebo etkisinin nerede ve ne zaman devreye girdiğini anlamaya çalışıyor. Hastalıklar farklı da olsa altta yatan mekanizma aynı olabilir" Hafıza ıle ilgili oyunlar Telefonla konuþurken, toplantýdayken, ders dinlerken... Hepimiz birkaç þey çiziktiririz önümüzdeki kaðýda. Bu önemsiz karalamalarýn, bilinçaltýný ortaya döktüðünü biliyor muydunuz? Ýþte uzmanlardan birkaç çizikle karakter tahlili... Bir toplantý ya da ders esnasýnda önünüzdeki kaðýda yaptýðýnýz karalamalar hem kiþiliðinizi hem de geleceðe yönelik beklentilerinizi ele veriyor. Kiþilerin yazý stilleri ile çizdikleri objeleri inceleyen "Grafoloji" bilimiyle uðraþan uzmanlara göre karalamalar, beynin sað tarafýndan gelen yaratýcýlýðýn eseri ve genel olarak bilinçli deðil. Da Vinci de biliyordu Leonardo Da Vinci'nin de ilhamý bu karalamalardan aldýðý bilmiyor. Boston Üniversitesi'nin araþtýrmalarýna göre bir karalamayý kitap gibi okuyup analiz etmek mümkün, ingiltere'deki Grafoloji Enstitüsü'nün hazýrladýðý kutudan bakýp karakterinizi analiz edebilirsiniz Neden gizli olduğu konusuna gelince; normal koşullar altında bunları göremememiz ve algılayamamamızdır.bunlara çakralar, yani '' dönen çarklar'' denilmesinin nedeni, çakraları görebildiklerini söylayen durugörü sahibi kişilere göre bunlar ın dönen girdaplara ya da çarklara benzemesidir. Çakraların, bedenin endokrin sistemindeki yedi kanalsız salgıbezi yoluyla çalıştığı söylenmektedir.çakralar gibi kuyruksokumundan kafanın tepesine kadar uzanan salgıbezleri, bedendeki yaşamsal hormonların dolaşımını düzenlerler. Çakralar gözle görülmeyen, ama yine de tümüyle gerçek olan güçlü elektrik alanlarıdır. Çakraların dönüşüm hızının Beş Ayin açısından büyük önem taşıdığını söylenilir.sağlıklı bir insanda, yedi çakra bulunur ve hepsi de hızlı döner ve yaşamsal olarak enerjinin bedende ek olarak, sağlıklı bir insanda yedi çakranın hepsi de aynı hızda döner ve birbiriyle uyum içinde çalışır. Eğer çakralarınızdan biri ya da daha fazlası tıkanmışsa ve doğal dönüşü azalmış hatta durmuşsa, yaşamsal enerjinin dolaşamayacağını bilmenizde fayda var PARADOKSLU HiKAYELER Nasreddin Hoca: Nasreddin Hoca bir gün heybe almak için pazara gider. Güzel bir heybe görüp pazarci ile pazarlik yapar ve 1 akçeye anlasirlar. Tam oradan ayrilacaktir ki daha güzel bir heybe dikkatini çeker:

114 - Kaç akçe su heybe muhterem? - 2 akçe hocam. - Aldim gitti, diyen hoca elindekini birakir ve onu alip tam gidecekken pazarci seslenir: - Hocam. Bu heybe 2 akçe. Sen 1 akçe verdin. Hoca sinirlenir: - Bre cahil adam! Sana önce 1 akçe verdim. Sonra da 1 akçelik heybe biraktim! ikisi eder 2 akçe. Daha benden neyin parasini istersin! Parite Olayi: Olay, henüz döviz kurlarinin uygulanmadigi yillarda ABD-Kanada sinirindaki bir sehirde geçmektedir: ABD ve Kanada malum ki para birimi olarak 'dolar' kullanmaktadirlar. Yalniz her iki ülke de kendi paralarinin daha degerli oldugunu iddia etmektedirler. ªöyle ki Kanadalilara göre: 1 ABD Dolari= 90 Kanada Centi, Amerikalilara göre ise : 1 Kanada Dolari= 90 ABD Centi. Bir amerikali, cebindeki 1 dolarla dolasmaya çikar. Bir ara karni acikir ve simit alir (amerikan simiti!). Simitin fiyati 10 centtir. Cebindeki 1 dolari verir. Simitçi bozuk para ararken cebinin bir kösesinde 1 Kanada dolari bulur, onu verir (90 cente esit ya!). Derken siniri yürüyerek geçer ve Kanada da dolasmaya baslar. Kaleme ihtiyaci oldugunu hatirlar. Girer bir kirtasiyeciye. Kalemin fiyati da 10 Kanada centidir. Cebindeki 1 Kanada dolarini verir. Kirtasiyeci de para üstü olarak 1 ABD dolari verir. Oradan da ayrilip evine döner. Sonra düsünmeye baslar: - Yahu sabah evden çikarken cebimde 1 ABD dolarim vardi, simdi de 1 ABD dolarim var. Pekiyi simitle kalemin parasini kim verdi? Hizli Kaplumbaga: Bu paradoks, Zenon Paradoksu olarak ta bilinir: Hikaye bu ya, kaplumbaganin biri yolda Carl LEWiS'le (Bu ismin gerçek hayatla hiçbir ilgisi yoktur!) karsilasir. Kisa bir sohbetten sonra kaplumbaga, Lewis'e 100 metre yarisi teklif eder. Önce bu teklife gülüp geçen Lewis, kaplumbaganin gayet ciddi ve israrci olmasi üzerine isteksiz bir sekilde teklifi kabul eder: - Tamam yarisalim ama neyine güvenip benimle yarismaya kalkiyorsun be birader? Kaplumbaga, yalniz bir sarti oldugunu söyler: - Senden tek istegim, ben yarisa 10 metre önden baslayacagim. Bu sartla beni kesinlikle geçemezsin. Ne o yoksa korkuyor musun? Lewis kaplumbaganin sartini kabul eder. Yalniz kaplumbaga bir açiklamada bulunur: - Yarisa basladigimizda sen benim ilk basladigim noktaya geldiginde ben biraz önde olacagim(mesela 10 metre). Bu anda filmi dondurup farki göre biliriz. Tekrar harekete basladigimizda sen ikinci kez

115 yarisa basladigim noktaya geldiginde ben biraz daha önde olacagim(mesela 10 cm). Tekrar hareket ettigimizde benim son olarak geldigim yere geldiginde ben mutlaka senin önünde olacagim. Dolayisi ile sen hiçbir zaman beni geçemeyeceksin. Bu sözleri duyan Carl LEWiS, yarisma fikrinden vazgeçer. Mâlum, itibar meselesi... Temelden: Temel, çalismak için gittigi sehirden, köye babasina mektup yazar. Klasik mektup cümleleriyle baslayan mektup, su notla biter: -"Babacugum. Acele cevabini bekliyrum. Yalniz, zarfa biraz da para koyarsan iyi olir. Oglin Temel." Aradan onbes gün geçer ve mektubun cevabi gelir. Temel büyük bir heyecanla zarfi açar. içinden sadece mektup çikar. Mektubun sonunda da bir not vardir: -"Oglim Temel. Sana para göndereceydum. Ama aha bu geri zekali anan zarfi kapatmis. Bir daha ki sefere evladim. imza:buban." Aganin atlari: Zengin bir köy agasi vefat eder. Vasiyeti açilir. Mallarinin yarisini(1/2) büyük ogluna, dörtte birini(1/4) ortanca ogluna ve beste birini(1/5) küçük ogluna birakmistir. Bütün mallar paylasilir ancak Ortada 19 tane de "at" vardir. 19'u ne ikiye, ne dörde, ne de bese bölmek mümkündür. Köyün en akilli adamina gidip akil danisirlar. Adam da onlara yardimci olabilecegini söyler. Der ki: -"Benim de bir atim var. Alin bunu size veriyorum. Oldu mu 20 at? Yarisini sen al bakalim (10). Dörtte birini de (5) ortanca kardesin alsin. Beste birini de (4) en küçügünüze verelim. On, bes daha onbes. Dört daha ondokuz. Verin bakalim su bizim geriye kalan düldülü...! Yalanci-Dogrucu Köy: Günün birinde yolumuz bir köye düstü. Ama bu köy öyle sanildigi gibi bir köy degil. Herkesin kendine göre bir özelligi var. Ve bu insanlardan ikisi bizi köyün girisindeki köprünün basinda bekliyor. Burada iki köprü var. Biri köye gidiyor digeri ise gitmiyor. Ve adamlara soruyoruz: Köye giden köprü hangisi? 1. adam: Ben her zaman dogru söylerim. Bu köprü köye gider. 2. adam: Ben her zaman yalan söylerim. Arkadasimin gösterdigi köprü köye gider. Acaba hangisi yalanci? ismail Serdar YILMAZ'dan Erciyes'in Kari: Yillarca Kayserililer ile ermeniler birlikte yasamislardir. Birbirleriyle siki münasebetlerinin fazla oldugu yillarda, bir kayserili, ermeni arkadasindan borç para ister. Ermeni arkadasi ne zaman ödeyecegini sorar. Kayserili: -"ªu Erciyes Dagi'nin kari eriyince borcumu öderim." Ermeni, bir yil bekler. Kayseriliden ses yoktur. Gider yanina ve alacagini ister. Kayserili, Erciyes'i gösterir ve daha üzerinde kar oldugunu söyler. Bir süre sonra ermeni, kayserilinin oyununa geldigini

116 anlar. Bunu içine sindiremez. Artik karar vermistir ve o da bir baska kayseriliyi kandiracaktir. Gider bir arkadasina ve borç ister. Kayserili ne zaman ödeyecegini sorar ve o da ayni cevabi verir: -" Erciyes'in kari eriyince" "Pekiyi" der kayserili. Aradan bir yil geçer ve kayserili hemserim alacagini istemek için ermeniye gider. Ermeni vatandasimiz bu durumu bekledigi için çok rahat bir tavirla Erciyes'i gösterir ve hâlâ karin erimedigini söyler. Kayserilinin de cevabi hazirdir: -"O gördügün kar, bu yilin kari. Geçen yilin kari çoktaaaan eridi" Ermeni ne yapacagini sasirir ve çaresiz borcunu öder. Müfettis Paradoksu: Bir isyerini, önümüzdeki on gün içinde vergi müfettisleri denetlemeye gelecektir. Müfettisler, mantik oyunlarini sevdikleri için isyeri yetkilisine telefon açarlar ve: -"Hangi gün gelecegimizi, o günün sabahinda tahmin edebilirseniz, denetimden kurtulacaksiniz" derler. Defterleri denetimden geçemeyecek kadar karisik olan isyerinin yetkilisi, biraz düsünür ve müfettislere: -"Galiba bu denetimi yapamayacaksiniz efendim. Çünkü buraya geleceginiz günü çok kolay tahmin edebilirim. ªöyleki: Denetimi, onunucu ve sonuncu güne birakmazsiniz. Çünkü ben ilk dokuz gün gelmediginiz takdirde onuncu gün geleceginizi hemen bilirim. Dokuzuncu gün de gelmezsiniz. Çünkü ilk sekiz gün içinde gelmezseniz, dokuzuncu gün geleceginiz açikça belli olur. (Onuncu gün gelmeyeceginizi az önce ispatlamistim). Onuncu ve dokuzuncu gün gelemeyeceginize göre denetimi, sekizinci güne de birakamazsiniz. Çünkü ilk yedi gün içinde gelmediginiz takdirde sekizinci gün geleceginizi hemen anlarim... Yetkili, mantik oyunlarina müfettislerden daha merakliymis:) MATEMATiK PARADOKSLARI Dogru Parçasi Paradoksu: Önce dogru parçasinin tarifini yapalim: Dogru Parçasi: Baslangici ve sonu olan ve sonsuz adet noktadan olusan dogru. Pekiyi nokta nedir? Nokta: Kalemin kagida biraktigi en küçük iz veya belirti.malûmdur ki noktanin boyutu yoktur. O halde dikkat. Paradoks basliyor: Noktanin boyutu olmadigina göre iki noktanin yanyana gelmesi birsey ifade etmez. 100 nokta veya 1 milyar nokta da yanyana geldiginde herhangi bir sekil olusturmaz.( Çünkü sekil olusturmasi için gerekli olan boyut özelligini saglamiyor) Bu suna benzer ki; sifir ile sifirin toplami yine sifirdir. Milyarlarca sifiri

117 toplasak 'yarim' dahi etmez. O halde dogrunun taniminda bir hata var. Çünkü sonsuz adet noktanin yanyana gelmesi birsey ifade etmez! Noktanin çok çok az da olsa boyutu oldugunu kabul etmemiz gerekir. Bu sefer de noktanin tarifi hatali olur. Noktayi boyutlu kabul edelim. Karsimiza bir paradoks daha çikar; dogru parçasinda sonsuz adet nokta olduguna göre dogru parçasinin da uzunlugu sonsuz olmalidir. Çünkü çok az da olsa boyutu olan bir seyden sonsuz adedi yanyana gelirse sonsuz uzunluk olur. 2+2=5? X = Y...olsun X² = X.Y...esitligin her iki tarafini 'X' ile çarptik. X² - Y² = XY - Y²...her iki taraftan 'Y²' çikardik. (X + Y).(X - Y) = Y.( X-Y )...sol tarafi çarpanlara ayirdik, sag tarafi 'Y' parantezine aldik. ( X + Y ) = Y...( X - Y )'ler sadelesti. X + X = X...X = Y oldugundan, 2.X = X...'X' leri topladik. 2 = 1...'X' ler sadelesti = her iki tarafa '3' ilâve ettik. 5 = 4...buradan, 5 = '4'ü, '2+2' seklinde yazdik. HATA NEREDE? Cantor Paradoksu: George Cantor'a göre bir kümenin alt kümelerinin eleman sayisi, asil kümeden daha fazladir. Ancak bu kaide, "Bütün kümelerin kümesi" için de geçerli midir? "Bütün kümelerin kümesi", X olsun. Öyle ise her alt kümesi kendisinin elemanidir. X'in "Alt kümeleri kümesi" de X'in alt kümesidir. Yani: 2ª Ì X (2 üzeri a, alt küme X) dir. Buradan sunu yazabiliriz: card(2ª) card(a)...1 Çünkü alt kümelerin kardinali asil kümelerden küçüktür veya esittir. Ancak Cantor Teoremine göre: card(2ª) > card(a)...2 olmalidir. 1 ve 2 çelismektedir. Karisim Paradoksu: Bir fincan sütümüz ve bir fincan da kahvemiz var. Bir kasik sütten aliyoruz ve kahve fincanina döküyoruz. iyice karistirip oradan da bir kasik aliyoruz ve süte döküyoruz. simdi sorumuz geliyor: Kahvedeki süt mü yoksa sütteki kahve mi daha fazladir? Cevap sasirtici gelebilir ama karisim oranlari esittir. iste ispati:

118 Kabul edelim ki karisimimiz homojen olmasin. Meselâ kahveye kattigimiz süt, tamamen dibe çöksün. Kahveden aldigimiz miktar tabi ki sütten aldigimiza esit olacaktir. Veya: ilk karisimdan sonra kasigimizin yarisi süt, yarisi da kahve olsun. Bu sefer yine sütte yarim kasik kahve, kahvede yarim kasik süt bulunacaktir. Veya: ilk karisim homojen olsun. Aldigimiz bir kasik karisimin % 90 ini kahve, % 10 unu süt kabul edelim. Sütün % 90 i kahvede kalmistir. Sonuçta eksilen sütün yerini kahve dolduracagindan karisim oranlari esit olur. Bütün Sayilar Esittir Paradoksu: a ve b birbirinden farkli herhangi iki tamsayi ve c de bunlarin farki olsun: a-b=c (a-b)(a-b)=c.(a-b)...her iki tarafi (a-b) ile çarptik. a²-2ab+b²=ac-bc...parantezleri açtik. a²-2ab+b²-ac=-bc...ac yi sol tarafa attik. a²-2ab-ac=-bc-b²...b² yi sag tarafa attik. a²-ab-ac=ab-bc-b²...2ab nin birini sag tarafa geçirdik. a(a-b-c)=b(a-b-c)...a ve b parantezine aldik. a=b...(a-b-c) ler sadelesti. (2+2=5 Paradoksunun benzeri) Karisik Bir Hesap: iki çocuk ayri ayri kalem satmaktadirlar. Her ikisinin de 30'ar tane kalemi vardir. Biri, 3 kalemi 10 TL'ye; digeri de 2 kalemi 10 TL'ye vermektedir. ilki 30 kalemden 100 TL, digeri de 150 TL kazanir. ( Toplam 250 TL.) Ertesi gün yine 30'ar kalemle evlerinden çikarlar. Yolda karsilastiklarinda biri digerine der ki: -"Gel seninle ortak olalim. 60 (30+30) kalemin 5 (2+3) tanesini 20 (10+10)TL'ye satalim. Kazandigimiz parayi da paylasiriz. Basit bir hesapla 60 kalemden 240 TL kazanirlar. Yani: 5 Kalem...20 TL ise 60 Kalem...x TL'dir. Buradan; x=(60.20)/5= 240 TL Çocuklar, ayri ayri satis yaptiklarinda toplam 250 TL kazaniyorlardi. Beraber sattiklarinda neden 10 TL zarar ettiler? 1 kg = 1 ton? 1 kg = 1000 gr...(1) 2 kg = 2000 gr...(2) (1) ve (2) çarpilirsa: 2 kg = gr 2 kg = kg...( gr = kg)

119 2 kg = 2 ton...(2.000 kg = 2 ton). Dolayisi ile, 1 kg = 1 ton Hempel Paradoksu: Carl Hempel'e göre "Bütün kuzgunlar siyahtir!" Bu önermeyi iki sekilde ispatlayabiliriz: a) Çok sayida kuzgun görüp, hepsinin de siyah oldugunu tesbit ederek, b) Siyah olmayan seylerin, ayni zamanda kuzgun da olmadigini görerek. Bilinen su ki çok sayida siyah kuzgun ve yine çok sayida siyah olmayan, ayni zamanda kuzgun da olmayan cisim vardir. Siyah olmayan tüm cisimler incelenmeden bu fikre varamayiz. Kirmizi cisimler için bu uygulama yapilmamissa "bazi kuzgunlar kirmizi " da olabilir. Bu sebeplerden Hempel paradoksu, "Tümevarim" in itibarini sarsmistir. Arnauld Paradoksu: Herkes bilir ki; (Büyük Sayi / Küçük Sayi) ¹ (Küçük Sayi / Büyük Sayi) dir. (5 / 2) ¹ (2 / 5) gibi Ancak negatif sayilar bu kurali bozar: (3 / -3) = (-3 / 3) Ayrica; (Büyük Sayi / Küçük Sayi) > 1 dir. (4 / 3) > 1 gibi Yine negatif sayilar için kural ihlâl edilir: (3 / -1) < 1 Bu durum, matematikçi Arnauld'a mantiksiz geldigi için negatif sayilarin olmadigina hükmetti. Berber Paradoksu: Klasik paradokslardan biri daha: Bir berber, bulundugu köydeki erkeklerden, yalnizca kendi kendini tras edemeyen erkekleri tras ediyor. Berberi kim tras edecek? Kendi kendine tras olsa; kendisini tras edebildigi için tanima ters düsecek. Baskasi tras etse; o kisi kendi kendine de tras olabiliyor demektir. (bkz Russel Paradoksu)

120 Russel Paradoksu: 1970 yilinda 98 yasinda ölen Bertrand RUSSEL'in çok bilinen paradoksu: "Bir odada papa ve ben varim. Odada kaç kisiyiz?" Cevap: "Bir kisiyiz. Çünkü ben, ayni zamanda papayim" Russel'in "Kümeler" Paradoksu: Russel'a göre iki çesit küme var: a) Kendisinin elemani olan(ihtiva eden) kümeler. b) Kendisinin elemani olmayan kümeler. simdi, "Kendisinin elemani olmayan kümeler"in kümesine 'X' diyelim. X, kendisinin elemani midir Roma lı imparator, filozof ve bilge Marcus Aurelius şöyle der : Kişinin yaşamı düşündüğü şeylerden oluşur. Amerikalı filozof Amerson ise, Kişi gün boyu düşündüğü şeylerden oluşur, der. Alışkanlıklarımız sonucu sık sık aklımızdan geçirdiğimiz şeyler, kendilerini fiziksel olarak da var edebilme gücüne sahiptir. Mutluluk ülkesinin adresi ve telefonu sizin düşüncelerinizdedir... Pek çok insan mutluluk yaratmak için suni bir şeyin gerekli olduğunu savunur. Bana çok para çıksın bak nasıl mutlu olurum,... ülkesine gideyim çok mutlu olurum, eğer müdür olursam çok mutlu olurum,. gibi. Gerçekte mutluluk, zihinsel ve ruhsal bir durumdur. Korkular ve kaygılar önümüzü kapatır. Korku, zihnimizdeki bir düşüncedir. Tüm problemlerinizin üzerine çıkarak başarıya ve zafere ulaşacağınıza, duyduğunuz inançla amacınıza ulaşabilirsiniz ( İç engellerinizi ortadan kaldırarak ). Bir gün at ve sahibi aynı yoldan yıllarca gitmiş ve kısa bir yol bulmak umuduyla başka bir yolu denemişler. At, yol kenarındaki ağacın köklerini görmüş ve ürkmüş. Ertesi günlerde de at aynı korku davranışını göstermiş. Sahibi toprağı kazmış, kökleri çıkarmış, yakmış, yolu düzeltmiş. Ancak at, günlerce, aylarca, hatta yıllarca orada hep aynı korkuyu hissetmiş. Aslında atın ürktüğü ağaç kökleriyle ilgili anılarıymış. Mutluluğa giden yolla ilgili ipuçları - W. James, 19.yüzyılın en büyük keşfinin, kendine inanmak ve bu inançla el ele yürüyen bilinçaltının gücü, olduğunu söylemiştir. - Mutluluk bir alışkanlıktır, seçiminiz mutluluktan yana olmalı. - Sabah uyanınca Bugün mutluluğu seçiyorum deyin. - Mutluluğu beyniniz ve kalbinizle isteyin. Biri diğerini reddederse inancınız olmaz. - Mutluluk için şartlar oluşturmayın. Para zaten mutluluk getirmez veya çok param olursa çok mutlu olurum, gibi. - Dünyadaki tüm paralar bir araya gelse mutluluğu satın alamazsınız. Paraya veya istediğiniz herhangi bir şeye bir süre sonra alışır, yine kendinizle baş başa kalırsınız. 14 Ekim 2005 Cuma Haber Kaynağı:yenibir.com/ Işın Akı 2005/10/ Amerikalı meteoroloji uzmanı Scott Stevens'ın Fox Tv'ye yaptığı açıklama 'komplo teorisi canavarı'nı yeniden ortaya çıkardı. Askeri teknolojide sinsi silahlar, meteorolojide hava modifikasyonları olarak tabir edilen 'kara bilim' ürünü iklim silahları denildiğinde,tüm şüpheler ABD tarafından geliştirilen ve Pentagon'un kontrolünde olan HAARP (high frequency active auroral research program)teknolojisi üzerinde yoğunlaşıyor.

121 Hem ABD hem Rusya, suni yağmur yaratıp elektromanyetik dalgalar da kullanarak iklimle oynayabilmeyi başardılar. Tıpkı nükleer silahlar gibi tartışma konusu olan iklim silahlarının bir savaş parçası olarak kullanılması, komplo teorilerinin de konuşulmasına yol açtı. İklim savaşları ve HAARP projesinin iç yüzünü ortaya çıkaran Dr.Rosalie Bertell'in tezi de bu anlamda ilginç. İklim savaşlarıyla ilgili teorisi ise şöyle: ABD ve Rusya'nın arasındaki iklim savaşı yaratan teknolojiler Aşırı Düşük Frekanslı radar dalgaları kullanarak atmosferik rahatsızlıklar oluşturabiliyor. Dr. Bertell'e göre HAARP, gezegenimizi ölümcül radyasyonların bombardımanından koruyan katmanda sadece delikler değil, aynı zamanda oyuklar oluşturarak iyonosferin belirgin olarak dağılmasına sebep olabilecek devasa bir ısıtıcı. Bu enerji, dünyadaki en büyük radyo vericisi ünvanına sahip. Merkez bir saat çalıştırıldığında Hiroşima'ya atılan atom bombası kadar enerji ortaya çıkarıyor. ABD'nin böyle bir enerjiye sahip olamayacağını düşünenler de yok değil. Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen, ABD'nin böyle bir gücü olmadığını, olsaydı Katrina felaketini önlemeye çalışacağını düşünüyor. Meteoroloji Mühendisi Abdurrahman Düşüngen ise iklim silahlarının daha önce Türkiye'de uygulandığını iddia etti. Düşüngen'e göre, arasında Ankara,İstanbul,İzmir'de suni yağmur denemeleri yapılmış ve sonunda Ereğli-Cide arasında kalan sahil şeridinde mal kayıpları meydana gelmiş yılında ise Atina Olimpiyatları2nı sekteye uğratmamak için Atina'yı etkileyebilecek yağmur bulutları Romanya ve Bulgaristan üzerinden yönü değiştirilerek İstanbul Alibeyköy'ün sular altında kalmasına neden olunmuş. ABD resmi kaynakları HAARP'ın görevlerini haberleşmeyi kolaylaştırmak, radar sistemlerini geliştirmek, petrol, doğalgaz yataklarını tespit etmek ve yeraltının tomografik haritasını çıkarabilmek olarak tanımlasalar da komplo teorisyenleri HAARP'ın görevlerinin bunlarla sınırlı olmadığını iddia ediyor. Onlara göre, HAARP'ın amacı, atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon sağlamak, geniş kitlelerin düşüncelerini ve ruhsal durumlarını kontrol edebilmek, istenilen ülkenin iletişim sistemlerini çökertmek. HAARP, iklimleri değiştirebilir, kutupları eritebilir, ozon tabakası ile oynayabilir, deprem yaratabilir, dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir, radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir. Yıllardır yürütülen gizli araştırmalar, komplo teorisyenlerini devreye soktu. Şimdi kasırgaların bir iklim silahı ürünü olduğu komplosu doğrulanmayı bekliyor. 07 Ekim 2005 Cuma Haber Kaynağı:tempo 2005/10/ Doktorlar ve bilim insanları geliştirilen yeni tedavi sistemiyle vücudumuzun aynı zamanda elektronik bir alan olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklar. Çünkü, son beş yıl içinde vücuda yerleştirilen elektronik cihazlarla tedavi edilebilen hastalıkların sayısı ciddi oranda artış gösterdi. Kalp rahatsızlıkları, işitme zorluğu, idrar tutamama, kronik ağrılar ve obezite bunlardan sadece birkaçı. Depresyondan çıkaran sinyaller Depresyon hastaları için geliştirilen Vagus Siniri Uyarıcısı(VNS)adlı bir cihaz, boyundaki vagus sinirleri aracılığıyla beyne etki ediyor. Bu yöntem, ileride depresyondan başka şikayetlere de cevap verebilme potansiyeli taşıyor. Araştırmacılar bu cihazı, bulimia (aşırı iştah hastalığı), aşırı kaygı, travma sonrası stres bozukluğu, panik atak ve obsesif kompülsif bozukluk gibi psikiyatrik sorunlarda; kronik baş ağrısı migren ve Alzheimer hastalarında deniyorlar. Cihazın en büyük avantajı, etkisini hızlı bir biçimde göstermesi ve istendiği zaman durdurulabilmesi(gerektiğinde kapatabiliyorsunuz). İki yıl önce yapılan bir deneyde, migren hastaları, uyarılmalarından yarım saat sonra baş ağrılarının azaldığını ve yarım saat sonra da tamamen geçtiğini belirtmişler. Uyarılma işlemi kapatıldığında baş ağrısı tekrar başlamış ve yirmi dakika sonra doruk noktasına ulaşmış. Öte yandan, vücuda yerleştirilen elektronik cihazların yan etkileri de ilaçlara oranla daha az. Örneğin, migren ilaçları ellerde titremeye ve kilo alımına neden olurken, migren cihazı sadece açıldığı ve kapatıldığı zaman hafif bir batma hissi uyandırıyor. Nöroteknolojide yeni sınırlar:

122 Yeni cihazların ve keşiflerin sayesinde, bilim insanları nöronları uyararak her türlü hastalığı tedavi edebilecek. Bugün mümkün olan ve yakın bir gelecekte olması beklenenler şöyle: Beyin Beynin derin noktalarına yerleştirilen uyarıcılar, belirli bölgelere elektriksel akımlar göndererek Parkinson ya da titreme şikayeti olan hastalara, hareketleri üzerinde daha fazla denetim imkanı sağlıyor. Bu şekilde; epilepsi, Alzheimer, kronik migren, bulimia ve kaygı gibi rahatsızlıkalrın tedavisinde sonuç alınabiliyor. Kalp ve ciğerler Paralize durumundaki hastalar, artık suni solunum aygıtlarına veya kalp atış hızını ayarlayan cihazlara ihtiyaç duymayacak. Göğüs duvarına veya diyaframa yerleştirilen elektriksel uyarıcılar; solunum ve kalp atışından sorumlu sinirlerini aktive ederek, vücudun bu fonksiyonları yerine getirmesini sağlıyor. İdrar kesesi İdrarını tutamayan kişilere yönelik tedavide, doktorlar deri altına idrar yapmadan sorumlu sinirleri uyarmak üzere cir cihaz yerleştiriyorlar. Kulaklar İşitme cihazları, sadece var olan ses düzeyini artırdığı için, ileri derecede işitme kaybında sonuç vermiyor. Kulak salyangozuna takılan cihazlar ise, içindeki konuşma işlemcisi sayesinde sesi dijital sinyallere çeviriyor ve dahili elektrotlar yoluyla duyma sinirini uyarıyor. Gözler Araştırmacıların körlüğü yenebilmek için geliştirdiği protezler; kamera yoluyla kaydedilen görsel sinyalleri, retinaya yerleştirilmiş alıcılara veya doğrudan beynin görsel algıdan sorumlu nöronlarına gönderiyor. Omurga Kronik bel ağrısından mı şikayetçisiniz? Sinir uyarıcı cihazlar; omuriliğe yerleştirilen teller ve piller yardımıyla, acı hissini beyne gitmeden engelleyen elektrik sinyalleri yollayabiliyor. Eller Her iki kol ve bacağı felçli olan kişiler, parmaklara yerleştirilen uyarıcılar sayesinde, sadece omuz hareketiyle ellerini hareket ettirebiliyorlar. Bacaklar Gelişim aşamasında olan bir cihaz, nörolojik rahatsızlıkları nedeniyle yürüyemeyen hastalara yürüyüş egzersizi yaptırmak için tasarlanmış Canımız sıkıldığında, suçlayacak toplum, arkadaşlar, akrabalr, aptal TV programları, yeksenak bir şehir; baş aşağı giden bir ekonomi, komşunun salak köpeği veya gri bir gökyüzü her zaman emrimizdedir. Suçlayacak dış etkenler bulmak, işin her zaman en kolay tarafıdır, çünkü o zaman can sıkıntımızın sorumluluğu taşımayız. Ama suçlmayı başka alanlara kaydırmak, denizaltıya perde kumaşından kapı yapmak gibidir. Can sıkıntısının üstesinden gelmek için, gözlerimizi psikologlara çevirebiliriz. Onlar bu cansıkıntısı hastalığı için aşağıdaki nedenleri veriyorlar: -Doyurulmayan beklentiler -Heyecan vermeyen tekdüze işler -Fiziksel haraketin olmayışı -Çoğunlukla seyirci ve çok ender aktör olmak Bütün bunlar seyirci kaldığımız sürece can sıkıntımızın sorumlusu kendimiziz.can sıkıntısının yazarı yine kendimiziz. Sonuç olarak canınızın sıkıldığı her anda, o sıkıntısını kendiniz seçmişsinizdir. Sorulacak soru, "Niçin?" sorusudur. Özgür ve mutlu yaşamak istiyorsanız, can sıkıntısından vazgeçmelisiniz. Bu he zaman kolay bir fedakarlık değildir. Can sıkıntısını yenmek gerçekten de güvenli ve bildik olandan vazgeçmektir. bu yüzden zordur ve değerlidir.

123 Size kurulu ve işleyen bir şirket, rakipleriniz ve sektör hakkında ayrıntılı bir rapor veriliyor. Yapmanız gereken doğru adımları atıp pazarın lideri olmak. Tabii lider olacağım derken "game over" olma riski de var. Bu savaşın yani oyunun adı: Brandfight. Uzun yıllardır dünyanın farklı ülkelerinde öğrenci ve profesyonellerin eğitiminde kullanılan "brandfight", kısa bir süre sonra farklı sektörlerden profesyonellerin katılımı ile başlayacak. Medicat Communition Institute (MCI) tarafından düzenlenen "brandfight" adlı simülasyonu Dr. Engin Baran yönetecek. Işık Üniversitesi'nde yönetim dersleri veren Dr. Baran ile sanal dünyada ayakta kalmayı ve "brandfight"ın ayrıntılarını konuştuk: * Brandfight nasıl bir oyun, diğer bilgisayar oyunlarından farkı var mı? Aslında bir bilgisayar oyunu, ancak çok önemli bir farkı var. Bilinen bilgisayar oyunlarının bir mantığı vardır ve o dizgiyi çözdüğünüzde oyunu kazanırsınız. Ancak brandfight'ta böyle bir çözüm yok, çünkü gerçek hayatta olan sorunlar var. Sorunların bir kısmını yazılım, bir kısmını da rakip şirketler yaratıyor. Bu oyunun temel kuralları var, yapılması gerekenler var ancak sabit bir çözüm yok. Zaten olsaydı işletme fakültelerinde öğrencilere 'şunları yapın ve başarılı olun' şeklinde şablon çözümler verebilirdik, onlar da gerçek hayatta kısa sürede başarıyı yakalardı. * Oyunun amacı nedir, katılımcılarına hoşça vakit geçirtmek mi eğitim mi? Oyunun temel amacı, uçağı uçurmayı öğrenmek. Birine teorik olarak uçak kullanmayı öğretirsiniz ancak o kişi, kokpite girdiğinde uçağı havalandıramaz. Okullarda ya da iş dünyasının bir bölümünde yaşanan bu; bazı şeyleri öğreniyorsunuz ancak yaşama geçiremiyorsunuz. Oyuna katılanlara bir şirket yöneticisi, ürün ya da pazarlama müdürü olma ve kendilerini deneme olanağı veriyoruz. Kişiler kendi şirketlerini kursunlar, doğru ve yanlış uygulamalar yaparak bu dünyayı keşfetsinler aslında gerçek hayatta yapacakları hataları burada yaparak deneyim kazansınlar, temel hedef bu. Yapılması gerekenler de gerçek hayattan farklı değil; öncelikle pazarı, rakipleri iyi tanımak, müşteri beklentilerine en uygun ürünü geliştirmek, optimal fiyatı belirlemek, en doğru promosyon ve reklam kampanyalarını saptamak, geleceği öngörebilmek, bunun için gerekli pazar araştırmalarını yapmak, önlemleri zamanında almak, her zaman tetikte olmak. * Oyun nasıl oynanıyor? Oyuna katılabilmek için en az üç, en fazla beş kişiden oluşan bir ekip kurulması gerekiyor Ekim tarihlerinde bir toplantı yapacağız, oyunun kuralları ve sektörün durumunu anlatacağız. Ardından ekipler şirketleri ve sektörle ilgili raporları vereceğiz. Öncelikle ekiplerin kendi aralarında bir işbölümü yapmaları, yönetim biçimlerini belirlemeleri gerekiyor. Daha sonra stratejilerini belirliyorlar. Yeni pazarlar, yeni ürünler, fiyat ayarlaması, insan kaynakları uygulamaları, pazarlama faaliyetleri gibi konularda kararlar alıp uygulamaya başlıyorlar. İki gün sonra -ki bu süre oyunda üç ay- aldıkları kararların sonunda şirketlerinin nereye geldiklerini, rakiplerinin neler yaptıklarını açıklayan raporları alacaklar. Bu 12 dönem sürecek ve oyunda tam üç yıl geçmiş olacak. * Katılımcıları nasıl bir pazar bekliyor? Oyunda 560 değişken var, bu nedenle pazarı istediğiniz koşullara getirebilirsiniz. Burada genel değişkenleri Türkiye'de yaşadığımız ortama uygun hale getiriyoruz. Örneğin petrol fiyatlarının yükselmesi, tekstil sektörü ise Çin tehdidi, ilaç sektörü ise patent sorunları gibi güncel durumları dikkate alıyoruz. Ancak zor ve rekabetin yoğun olduğu bir pazar. Üç farklı sektör ve her sektörde dokuz şirket olacak, hem katılımcılarla birebir ilgilenme hem de onların dikkatlerinin dağılmamasını istiyoruz. * Daha önce bu oyunu kullandınız mı, nasıl sonuçlar aldınız? Bugüne kadar yaptığımız uygulamalarda çok başarılı sonuçlar aldık. Özellikle MBA programlarında hem çalışan hem de eğitim görenler katıldıkları için oldukça verimli sonuçlar aldılar. Bir uygulamada sektörlerinde çok başarılı bir yerde olan şirket çalışanlarından oluşan bir ekip vardı. "Başarılı bir strateji izlediler, gerçek hayatta kullandıkları yöntemleri kullandılar, 6-7 dönem boyunca birincilerdi sonra bir anda düşüşe geçtiler neredeyse sonuncu olarak bitireceklerdi. Sonuç toplantısında şunu gördük; gerçek hayatta yaptıkları yanlışlıkları burada da yaptılar ve batma tehlikesi yaşadılar. Ancak bu ekip pazar araştırmalarının ve farklı yönetim tekniklerini görmüş oldu Kozmik bilim, bio enerji, sağlıklı yaşam gibi konular üzerinde uluslararası alanda çalışmalar yapan Azerbaycan Kozmik Araştırmalar Enstitüsü'nden Kozmik Bilim Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Maranki, hayatın sırları, sağlıklı yaşam ve dünyada gizli kalmış çalışmalarla ilgili şok edici bilgiler verdi. Kozmik bilim, bio enerji, sağlıklı yaşam gibi konular üzerinde uluslararası alanda çalışmalar yapan Azerbaycan Kozmik Araştırmalar Enstitüsü'nden Kozmik Bilim Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Maranki, hayatın sırları, sağlıklı yaşam ve dünyada gizli kalmış çalışmalarla ilgili şok edici bilgiler verdi. Maranki, Türkiye'de açılan kuyuların hepsinde petrol olduğunu ifade etti. Samsun'da İlkadım Belediyesi tarafından verilen "Kozmik Bilim ve Kozmik Bilinç" konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Ahmet Maranki, kozmik bilimin akıl sahiplerine, yani aklını kullananlara ve düşünenlere hitap ettiğini, kozmik bilincin ise kainat kitabını ilim ve fen noktasında okumak olduğunu söyledi.

124 Konferansında izleyenleri şaşırtan ve ilgisini çeken konulara değinen Ahmet Maranki, dünyanın büyük bir patlamayla oluştuğunu ve bu patlamayla devamlı bir enerjinin yayılıp genişlediğini, genişlemeyle birlikte ise yeni bir enerji ortaya çıktığını dile getirerek, "Kainatın bu hareketlilikle beslenmesi kozmik bilime göre bu enerjiyle bağlantılıdır. Bu gördüğümüz genişleme ve yayılan enerji bütün kozmosu etkilediği gibi dünyamızı da etkiliyor. Yaratıcı diyor ki; 'Sizin göremediğiniz ama her zaman bedeninizde ve çevrenizde enerji ve canlılar var. Bizim görünmez vazifeli yaratıklarımız var' diyor. Bu kozmik güç beynin uzaktan kontrolünü sağlayabiliyor. Bu çok önemli. O canlılar bizim etrafımızdaki enerjidir. Bu enerji topraklanmadığı takdirde birçok hastalıklar bizi beklemektedir. Etrafımızda oluşan enerjiler canlıdır ve yaratıktır. Dinin emri de bunu gösteriyor. Bu çok önemlidir" dedi. İlk defa dünyada bir elin yaydığı enerjileri tespit ettiklerini, vazifeli yaratıkların şu anda boyutta, her şeyin etrafında olduğunu, bilimsel olarak yüz milyon katrilyon canlılı 10 üzeri 16 milyon kalındığında etrafı koruyan canlılar bulunduğunu, bunların bilimsel olarak görüntülendiğini, enerji diye bilinen bu canlılardan koruma alanı oluştuğunu kaydeden Maranki, "Düşüncelerimize göre, etrafımızdaki enerji şekil değiştirmektedir. Kötü bakarsanız enerji alanınız kötü olur. Bunları iyi düşünün, etrafımızdaki canlılar tüm yaptıklarımızı kontrol merkezine iletiyor. Orada bir eksi veya artı veriliyor. Mesela 100 eksiniz olduğunda bir yere çarpabilir, bin tane olduğu zaman başka bir şey olabilir" uyarısında bulundu. Radyo dalgalarının, televizyonların, gazetelerin, bu iletişim araçlarında bulunan görüş ve fikirlerin, alışveriş yapılan dükkanların, bulunulan yerlerin, görüşülen insanların hepsinin beyne etkileri bulunduğunu ve bu etkilerin insanların genlerini aktifleştirdiğini veya pasifleştirdiğini, şehvet odaklarını arttırıp azalttığını ifade eden Maranki, dünyada herkesin izlendiğini ileri sürdü. Evet, uzaktan zihin, beyin kontrolü mümkün. Radyo dalgalarıyla nelere tesir edebiliriz? Tusinami, kasırga, deprem, tesla projesi neleri kapsıyor? Gölcük depremi proje aksaklığı olabilir mi? Kozmoza hakim olan her şeye hakim olur mu? Gölcük depremi tesla projesiyle bağlantılı. Sordum, bağlantılı olduğunu söylediler. Nevada 51 bölgedir. Uydular görüntülüyor, orijinal resimlerdir. Basit ama hakikatler bunlar. Gözetleniyoruz." 03 Ekim 2005 Pazartesi Alâeddin Şenel Psikoloji, Zeka Testleri ve Irkçılık Irkçı düşünürler, önyargılarını pekiştirmek yolunda, uyduruk bilimler yanı sıra, psikoloji gibi «ağırbaşlı» bilimlerden yararlanmaktan, psikolojinin bulgularını önyargıları yönünde yorumlamaktan geri durmadılar. Psikolojiden daha çok zekâ testlerini kötüye kullanarak yararlandıklarını görüyoruz". 19. yüzyılda ırkın fizik karakterini ölçme yolundaki tüm girişimler, gördüğümüz gibi başarısız kalınca, ırkçılar karakter farklılıkları ile ilgili görüşler geliştirmeye başladılar. Ancak bu görüşler de herhangi bir bilimsel, nesnel, sayısal kanıttan yoksundu. Zekâ testlerinin «icat edilişi» onlara bu tür kanıtlar sunma olanağı verecektir. Gerçekten zekâ testlerinin Birleşik Devletler'de kullanılması yolundaki 1890'ların ilk girişimlerinin amacının, ırklar arasındaki farklılıkların saptanması olduğunu görüyoruz. Almanya'da geliştirilen algılama hızı (sürati intikal) testleri R.M. Bache tarafından, 12 Beyaz, 11 Kızılderili, 11 Zenciye uygulanıp, ırkların algılama güçlerinin karşılaştırılması amacıyla kullanıldı. Alınan sonuçlar, Kızılderililerin algılamada ve de uyarıcılara tepki göstermede en hızlı, Beyazların en ağır olduklarını gösteriyordu. Ancak bu sonuçlar, akıl almayacak biçimde, Beyazların daha akıllı olduklarını gösterdiği biçiminde yorumlandı. Beyazlar, düşünerek davranan, düşünceler kuran (reflective) bir ırk oldukları için, tepkileri düşünmeden davranan öteki ırkların tepkilerinden elbette daha ağır olacaktı(!) B.R. Stetson, 1897 yılında 500 Beyaz 500 Zenci çocuğunu bellek (hafıza) testlerinden geçirdi. Bu kez de zencilerin biraz daha yüksek derece tutturmaları, teste alınan zenci çocuklarının yaşlarının beyazlarınkinden biraz daha yüksek olduğu ile açıklandı. E.L. Thorndike, 1903 yılında, eline yeterli bilgi verilirse, herhangi bir insanın özgün zihinsel doğasını, öğelerine ayırıp çözümleyebileceğini söylüyor; farklı ırklar arasındaki doğuştan zekâ farklılıklarının da saptanabileceğini ekliyordu. Hatta Avrupa ırkları arasında da zekâ farklılıkları vardı. Bu farklılıklar da saptanınca, ırkların zekâ skalası oldukça kesin bir biçimde ortaya çıkarılabilecekti.

125 Beyazların çocuklarına uygulanan zekâ testlerinin birinde, banka yöneticisi, avukat, yargıç, profesör çocuklarının, işçi çocuklarından yüksek dereceler tutturmaları, içinde yaşadıkları elverişli ekonomik, toplumsal ve kültürel çevrenin ürünü olarak değil, başarılı olma savaşımında iyi bir anababadan gelmenin (kalıtımın, öjeniğin) ne kadar önemli olduğunu gösterdiği biçiminde yorumlandı. Alınan sonuç, sınıfsal farklar kadar ırksal farklılıkları da gösteriyordu, çünkü, yorumculara göre, farklı ırkların insanları farklı sınıflar içine yayılmış bulunuyorlardı. Uygulanan zekâ testlerinde önyargılara uygun sonuçlar alındığında bu tür yorumlara gidilmesine karşılık, beklenen sonuçlar alınamayınca, daha önceki birkaç örnekte de gördüğümüz gibi, kırk dereden su getirilip, bambaşka yorumlara başvuruluyordu. Örneğin Amerika'da zekâ testlerinin öncülerinden biri olan Thorndike, aşağı ırklardan çocukların bu testlerde başarılı olduğu durumları, bunların kendilerini tutma yeteneğinin eksikliğinin ürünü, dolayısıyla zihinsel gelişmelerindeki önemli bir geriliğin kesin kanıtı olarak yorumlayabiliyordu yılında, Fransa'da Alfred Binet ile Theodore Simon, zekâ düzeyini ölçecek testler geliştirdiler. Günümüze kadar uygulanagelen ve Binet-Simon adıyla anılan bu testler, yaş gruplarına göre hazırlanmıştı. Binet, 1908 yılında, yaş grubunun sorularının yüzde yetmiş beşini yanıtlayanların o yaşın zekâsında, azını yanıtlayanların, yaşının zekâsının altında, daha fazlasını yanıtlayanların üstünde olduğunu söyleyerek "zekâ yaşı" kavramı ortaya attı. Bu testleri hazırlayanlar, çevresel etmenlerin zekâyı etkilediğini kabul ederek, testlerin benzer çevrelerde yetişmiş kimselere uygulandığı durumda bile, geçerliliklerinin kesin olmayacağı yolundaki uyarıları, zekânın kalıtsal olduğu inancının ağır basmasından dolayı dinlenmedi. Lewis Termann ve arkadaşları, 1916 yılında, Binet'in1908 testlerini, Stanford Üniversitesi'nde yaptıkları çalışmalarla geliştirip «Stanford-Binet Zekâ Skalası»nı sundular. Onları bu skalayı sunmaya iten zekânın sayılarla ölçülebileceği düşüncesi, psikologlar ve halk arasında büyük bir ilgi yarattığı gibi, çeşitli entrikalara yol açacaktı. William Stern, 1912 yılında, zekâ yaşı ile doğal yaşın karşılaştırılmasının sonucu olan IQ (intelligent quotieizt) «zekâ katsayısı»nı, halk arasında zekâ yaşı olarak bilinen katsayıyı sundu. Buna göre, örneğin, on yaşında olup, 10 yaşın zekâ testlerinden yüz puan alan, yaşının zekasında oluyordu, bir başka deyişle, zekâ yaşı da 10 oluyordu; seksen puan alan on yaşındaki çocuğun zekâ yaşı sekiz, yüz yirmi puan alanın zekâ yaşının on iki olduğu düşünüldü. Binet'in ölmesi üzerine zekâ testleri araştırmalarının ağırlık merkezi Birleşik Devletler'e kaydı. Zekâ yaşı katsayısını ortaya atan ekibin başı olan Lewis Termann, 1915 yılında, testlerinde Güneybatı'nın İspanyol-Kızılderili melezi ve Meksikalı ailelerinden gelen kimselerin düşük dereceler aldıklarını gözlemledi. Bu insanların zekâlarının donukluğunun ırksal olacağı sonucuna vardı. Ancak bu yoldaki araştırmaları yeterli bulmadı. Yeterli araştırmaların, ırklar arasında düşünsel kültürü geliştirme programlarıyla kapatılmayacak kadar büyük zekâ farklılıklarının bulunduğunu göstereceğini söyledi; gene, ileride yapılacak ve sağlam sonuçlar çıkarmaya yetecek araştırmalar, birçok çocuğun akıllı bir seçmen olabilecek kadar eğitilmeye bile elverişli olmadığını gösterecekti. Bunlar geleceğin «odun ve su taşıyıcıları» idiler. Birleşik Devletler Ordusu, 1917'de savaşa girince, orduya alınacak kişilerin en etkili olarak hangi işlerde kullanılabileceğini öğrenmek istedi. Robert M. Yerkes başkanlığında bir psikologlar kurulu, orduya gelenlerin zekâ ve eğilimlerini saptayacak testler hazırladılar 'den fazla insan bu testlerden geçirildi. Testlerden alınan sonuçlar, pek çok ve pek yanlış yorumlara ve tartışmalara yol açtı. Biri army alpha adıyla bilinen, İngilizce okuryazarlara uygulanan «dilli»; ötekisi İngilizce bilmeyen, İngilizce okuryazar olmayan göçmenlere uygulanan, army beta adıyla bilinen «dilsiz» test olmak üzere; iki ayrı test takımı uygulanmıştı. Her iki test takımı da yaşa bakmaksızın zekâyı ölçen sorular içeriyordu. Testlerde en yüksek dereceyi tutturan içinden subaylar seçilecekti. Buradan orduda ancak her yirmi kişiden birinin akıllı olduğu sonucuna varanlar çıktı. Ayrıca test uygulananların sayısının yüksekliği, Birleşik Devletler halkının zekâ yaşını vereceği beklentilerine yol açtı. Örneğin testten geçirilenlerin büyük bir çoğunluğunun, zekâ yaşının on dört yaşın zekâsının altında olduğu biçiminde çıkarılan sonuçlar, ABD demokrasisi hakkında kuşkular duyulmasına neden oldu. Pratik ve özel bazı

126 amaçlara göre düzenlenen bu testlerden, ırk ve sınıf önyargıları yönünde sonuçlar çıkarıldı. Psikologlar, açıklanan sonuçlara dayanarak, zekânın çevreden pek az etkilendiği sonucunu çıkardılar ve bu sonuç hızla kitlelere ulaştırıldı. Bu psikologların ulaştıkları öteki sonuçlara göre, çoğunluğun zekası, gelişmiş bir eğitimden (yüksek öğretimden) yararlanamayacak düzeydeydi. Zenciler umut beslenemeyecek derecede geri idiler. Zekâ testlerini hazırlayan ekibin başkanı Dr. Yerkes bile, testlerden çeşitli psikologların yaptığı bazı çıkarsamaların yapılamayacağı yolunda uyarılarda bulunurken, testlerin «zencilerin zekâ derecelerinin düşük olduğunu açıkça ortaya koyduğunu.., yalnızca eğitimin onları Beyaz rakiplerinin düzeyine yükseltemeyeceğini» söyleyebiliyordu. Bir yandan ordu testlerinin sonuçlarından bitmez tükenmez yorumlar türetilirken, öte yandan siviller üzerinde yürütülen test araştırmaları seli Amerika'yı kapladı. Bu testlere bakarak (ya da bakmayarak) E.L. Thorndike, «ırk dolaysız ve dolaylı olarak o kadar büyük farklılıklar yaratır ki, hükümet, iş çevreleri, evlilik, dostluk ile insan güdülerinin ve uygar yaşamın hemen her yönünde, bir insanın ırkının göz önüne alınması gerekir» dedi gibi geç bir tarihte bile, zekânın kabaca, 0'inin genlerden, 7'sinin: eğitimden 'ünün rastlantılardan kaynaklandığını söyledi. Dr. Carl C. Brigham, A Study of American Intelligence (Amerikan Zekâsı Üstüne Bir İnceleme) adlı yapıtında, 1917 ve 1918 ordu testlerine dayanarak, Nordik, Akdenizli ve Alpli olan üç Avrupa ırkından Nordiklerin üstünlüğünü kanıtlayan sonuçlar çıkardıktan sonra, Avrupa uluslarındaki Nordik kanın oranını ölçmeye kalktı. Vardığı sonuçlara göre, İsveç,00 Nordik kanlıydı, Norveç'te 0, Danimarka, Hollanda,' İskoçya'da 85, İngiltere'de 80, Almanya'da 40, Fransa'da ve İrlanda'da 30, Polonya'da ve İspanya'da 10, Rusya'da ve Portekiz'de Nordik kanı vardı. Brigham'a göre rakamlar, ayrıca, zeki oldukları sanılan Yahudi göçmenlerinin de aslında zeki olmadıklarını gösteriyordu. Zekâ testlerinden sonra sıra irade-mizaç (will-temperament) testlerine geldi, sonra da kişiliği ölçen testlere. Yapılan testler genellikle Zencileri, Kızılderilileri, Meksikalıları ve Beyaz olmayan öteki halkları, Beyazlardan düşük kişilikli gösteriyordu. Prof. Otto Klineberg, Race and Psychology adlı yapıtında, Birleşik Devletler'de 1950'lere kadar yapılan testler üzerine yapılan araştırmaları inceledikten sonra, Beyaz, Zenci, Kızılderili gruplarına uygulanan zekâ testlerinde, daha sorular düzenlenirken alınacak sonuçların bilindiği; bunların, zekânın kalıtımsal olduğunu göstermeleri şöyle dursun, zekâ farklarını bile göstermediklerini; testlerden alınan sonuçların kalıtsal değil çevresel, eğitsel, kültürel etmenlerin sonuçlarını gösterdiğini ortaya koymaktadır. Örneğin kendisinin topraklarında petrol çıktığı için zenginleşen Kızılderili ailelerin çocukları üzerine uyguladığı zekâ testinin sonuçlarının öteki testlerde alınan sonuçlara hiç benzememesi bunu göstermektedir. Klineberg ayrıca, I. Dünya Savaşı sırasında askere alınanlara uygulanan ordu testlerinin verdiği en anlamlı sonucun, bazı Kuzey devletlerindeki zenci gruplarının, Güneyin federe devletlerinin Beyaz gruplarından daha yüksek dereceler tutturmaları olduğunu söylemektedir. Irkçı önyargıların desteklenmesi yolunda psikolojiden yalnızca zekâ ve kişilik testleri yoluyla yararlanılmadı; öteki psikolojik bulgulardan da yararlanıldı ya da yararlanılacak psikolojik bulgular bulundu. Örneğin, davranışçılığın düşmanı bir psikolog olan William MacDougall, Is America Safe for Democracy adlı yapıtında, başka ırklarda daha güçlü olan sürü güdüsünün Nordiklerde daha zayıf olduğunu söyleyip, bu nedenle ırkların karışmasını tehlikeli buldu. 1921'de yayımlanan yapıtında, psikolojik nedenlerle intihar eğiliminin ırklara göre farklılık gösterdiğini (yeterli olmayan istatistik verilere dayanarak) öne sürdükten sonra, Akdenizlinin enerjisini ve coşkusunu karşısındakilere yönetmesine, örneğin kendisini aldatan karısını öldürebilmesine karşın, Nordik insanların içe dönük olup böyle bir durumda kendilerini öldürme eğilimi gösterdiklerini ileri sürmek yolunda yararlandı.135 Psikolojinin ırkçı düşünürlerce daha derin bir biçimde sömürülüşünü, ilerde «sosyobiyoloji» ile ırkçılık ilişkisini incelerken göreceğiz. Notlar 134 Zekâ testlerinin gelişmesiyle ilgili aşağıdaki açıklamalar daha çok Gossett, Race, XV. Bölüm, s. 374 vd'da, özetlenmiştir. Zekâ testlerinin değeri hakkında ayrıca Muzaffer Şerif, Irk Psikolojisi'nde ve Otto Klineberg, Race and Psychology'de gerekli ve yeterli açıklamalarda bulunmaktadır. 135 Otto Klineberg, Race and Psychology, s

127 Kaynak: Alâeddin Şenel (1984): Irk ve Irkçılık Düşüncesi, Bilim ve Sanat: Ankara, s Chicago Üniversitesi'ndeki bilimadamları beyin boyutları içinde iki insan genini ve beyin gelişiminin de hala sürdüğünü buldular. Beynin insanları daha akıllı hale getirmek için mutasyona uğradığından şüpheleniyorlar. Bu yeni araştırmaya göre, belirttiğimiz iki gen beyin büyümesini düzenliyor. Bu iki gen de görülen değişiklikler modern insanın yıl önce ortaya çıkmasıyla başlamıştır. İnsanların belirtilen bu özelliği yani büyük beyinlerimiz yıl önceye kadar evrim geçirmeye devam ediyordu. Belki bugün halen aynı şey devam ediyor olabilir. Bu biyolog olmayan insanları şaşırtan nitelikte. Baş araştırma görevlisi Bruce Lahn "Bilimadamları ve bizler kendimizi bu evrimin en üst noktasında sayıyorduk" dedi. "Buna farklı bir açıdan bakarsak evrimin oluşmaması imkansız" diyor Duke Üniversitesi Center for Evolutionary direktörü Grey Wray. Halen bulgular zıt yönde, çünkü genetik değişikliklerin ne gibi etkileri olduğu ve Lahn'in moleküler saatinin öne sürdüğü gibi yazı dili ve şehirlerin gelişiminin de dahil olduğu bazı kültürel başarılarla aynı zaman diliminde ortaya çıkıp çıkmadıklarına dair açık bir bilgi yok. Lahn ve meslektaşları beyin ölçüleriyle bağlantılı iki geni incelediler. Eğer bu genler işe yaramazsa, bebekler microsefali denilen aşırı küçük beyinlerle doğarlar. Etnik olarak karma toplumlardan alınan DNA örneklerini kullanarak, herbir gende normal olmayan sıklıkta gerçekleşen değişim koleksiyonunu tanımladılar. Aslında, değişimler o kadar yaygındı ki raslantısal bir mutasyon olmaları imkansız görünüyordu. Aksine doğal seleksiyondan ötürü oluşuyorlardı. Araştırmacılar Genetik değişimlerin sağlam dayanaklı olduğunu ve yayılmaya başladıklarını rapor ettiler. 12 Eylül 2005 Pazartesi Haber Kaynağı:topix.net 2005/09/ VÜCUDUNUZUN AÐRI KESÝCÝ SÝSTEMÝNDEN HABERÝNÝZ VAR MI? Ýnsanlar kendilerini aðrý kesici aldýklarýnda daha iyi hissederler. Bu durum, içtikleri ilacýn içinde etken madde olmasa bile pek deðiþmez. Buna týp dilinde plasebo etkisi denmektedir. Ýnsan vücudu son derece güçlü aðrý kesici bir sisteme sahiptir. Beyin belirli aðrýlara karþý güçlü kimyasal maddeler salgýlayarak aðrýyý güçlü bir þekilde kesebilir. Michigan Üniversitesinde yapýlan bir çalýþma bu gerçeði bir kez daha ortaya çýkardý. Ýnsanýn ruhsal dünyasý ile vücudu arasýndaki güçlü iliþki

128 sayesinde beyin inançlarýmýz ve algýlarýmýza kimyasal yanýtlar oluþturur. Bu sadece aðrý durumunda deðil, gerçekte (fiziksel olarak) olmayan korkularýmýza karþý da geçerlidir. Ýnsanlarýn çoðu, gerçekleþmemiþ, ortaya çýkmamýþ durumlardan sanal korku objeleri üretir ve beyin bunlarý algýlayarak stress yanýtý oluþturur. Korku gerçek olmadýðý için genelde yüzleþme olmaz, böylece sürer gider. Buna verilen kimyasal yanýt genellikle beyin-böbrek üstü bezi ekseninde gerçekleþir ve uzun dönemde vücudu yorgun ve yýpranmýþ düþürür. Bu olumsuz bir ruh-beden iliþkisidir. Aðrý durumunda ise olumlu bir iliþki sözkonusudur. Beynimiz aðrý durumunda endorfin denen son derece güçlü aðrý kesici kimyasallar salgýlar. Ayný durum kiþiler güçlü bir aðrý kesici aldýðýna inandýðýnda da (plasebo-yani etken madde içermeyen bir ilaç) ortaya çýkmaktadýr. Bilindiði gibi, aðrýyý hisseden organýmýz beynimizdir. Yani aðrýyan organ ile beyin arasýndaki sinirsel baðlantý herhangi bir yerde kesilirse aðrý duyusu ortadan kalkar. Örneðin beyin kanamasý geçirenlerde, beyindeki aðrýyý hisseden bölgenin hasarýndan dolayý aðrý duyulmaz. Oysa þeker hastalýðýndan dolayý özellikle ayaklarýnda aðrý duyusunu kaybeden insanlarda ayakta bulunan aðrýyý algýlayan alýcý bölge hasarlandýðý için aðrý duyusu kaybolur. Omurilik soðaný hasar görmüþ kiþilerde ise aðrý duyacak organ ile beyin arasýndaki yolda (sinirler) hasar olduðu için sonuç aynýdýr. Beynimiz salgýladýðý kimyasallar ile gerek beyinde aðrýyý hisseden bölgede, gerekse omurilik soðanýndaki iletici sinirlerde engelleme yaparak,

129 aðrýnýn duyulmasýný önler veya azaltýr. Ancak vücudumuzun kendi dinamiklerine önem verilmeyiþi ve çok kolay aðrý kesici kullanýlmasý bu sistemin etkinliðini azaltmaktadýr. Savaþlarda yaþanan ve kahramanlýk hikayesi olarak anlatýlan bazý durumlarda insanlarýn kolunun koptuðunu veya yaralandýðýný uzun süre sonra farkettikleri anlatýlýr. Bu tür olaylar özellikle Çanakkale Savaþýnda çok yaþanmýþ ve anlatýlmýþtýr. Hikaye olmanýn ötesinde, beyin, savaþ, felaket gibi durumlarda endorfin salgýsýný hýzla artýrarak kiþinin o anki duruma uyum saðlamasýný ve aðrýdan dolayý gücünün ve mücadele azminin azalmasýný önler. Ayný durum hayvanlar için de geçerlidir; onlar da düþmandan kaçarken, beyinleri aðrý duyusunu bastýrarak hayatta kalmalarýna yardýmcý olur. Gerçekte aðrý kesiciler, çok kolay kullanýlabilecek ilaçlar olmamalýdýr. Bunun birinci nedeni, aðrýnýn insan vücudunda bir erken uyarý sistemi olarak iþ görmesidir. Her ortaya çýkan aðrýnýn hemen bastýrýlmasý gerçek rahatsýzlýðý saklayarak daha kötü durumlara neden olabilir. Oysa ki hiçbir aðrý kesici aðrýnýn gerçek nedenini ortadan kaldýrmaya yönelik deðildir. Bir baþka deyiþle pansuman tedavidir. Ýkinci nedeni ise, bu kadar kolay aðrý kesici kullanýlmasýnýn yukarýda izah edilen vücudun aðrý kesici sistemini köreltmesidir. Bu durum insanýn aðrý eþiðinin düþmesine (aðrýyý çok daha kolaþ hissetmesine) ve ilerleyen zamanlarda çok daha düþük dozdaki aðrýlarda bile aðrý kesiciye ihtiyaç hissetmesine neden olmasýdýr.

130 Dahasý binlerce türü olan aðrý kesiciler hiç de masum ilaçlar deðildir. Pekçoðunun ciddi yan etkileri vardýr ve özellikle pekçoðu sindirim sisteminizde ciddi hasarlara neden olabilir. Amerika da reçetesiz satýlan ve güçlü aðrý kesici özellikleri olan yeni bazý ilaçlar ciddi yan etkilerinden dolayý (kalp krizi, böbrek yetmezliði, damar týkanýklýðý vs.) piyasadan toplatýlmýþtýr. Ayrýca aðrý kesiciler aðrýyý kesmek için farklý mekanizmalarla etki ederler. Hangi aðrý kesicinin kullanýlmasý gerektiði kiþinin þikayetlerine göre mutlaka hekim tarafýndan seçilmelidir. Sadece baþaðrýsýn bilinen 3000 farklý nedeni olduðu gerçeði sanýrýz bizi haklý çýkarmak için yeterlidir. kaynak: Büyüleyici fazý(etki fazý) Amfetamin fazý:bu dönemde üç kimyasalýn önemli rol oynadýgýný görüyoruz; -Feniletilamin -Dopamin -Norepinefrin FENÝLETÝLAMÝN:Beyinde hipotalamustan salýnan endojen bir nöroamindir.'aþkýn molekulu'olarak tanýmlanýyor.ýlk görüste asktan sorumlu kimyasaldýr.görsel

131 uyarýlar salýnýmýný arttýrýyor.askta ortaya çýkan gözbebeklerinin büyümesi,karýnda kan çekilmesine baglý kramp tarzý duygu,dudaklarda ve cinsel organlarda kanlanmanýn artmasý gibi etkilere neden oluyor.aptal aþk gülücüklerinin nedeni ve bulutlar üzerinde yürüyor gibi hissetmemizin kimyasalýdýr.cazibe,heyecan ve herþeyin iyi oldugu duygusunda rol oynar..romantik filmler seyretmek feniletamin düzeylerini yükseltiyor.belki de insanlarýn ilk aþklarýný hep hatýrlýyor olmalarýnýn sebebi,bu kimyasalýn salýnýmýnýn yüksek oldugu an olabilir ve böylece bu beynimize kazýnýyor olabilir.depresyonda feniletilamin düzeyleri azalýyor. DOPAMÝN:Orta beynin üst bölgesinden(üst mezensefalon) öne doðru yerleþim gösteren 'substansia nigra'dan salgýlanýr.nöronlar sinir uçlarýný kaudat çekirdek,putamen,hipotalamus limbik sistem ve frontal kortekse gönderir. Dopamin'ödül kimyasali' olarak da bilinir.aþýk olunan kiþiye karþý ilgi ve dakkatin artmasýna neden olur.dünyamýz o kiþi üzerine odaklanýr. Ýlk aþkýn baslamasýnda; hiperaktive kýsa süreli hafýza uykusuzluk gýda alýmýnýn azalmasý dopamin etkilerine baglanýyor. Beyin de salýnýmý kiþiyi;

132 konuþkan çoþkulu, seksi Ýstekli ve öforik yapar.bitmeyen aþk konuþmalarý kimyasalýdýr.aþýk oldugumuz kiþiyi düþündüðümüzde salýnýmý artar.feniletilaminde mesolimbik NOREPÝNEFRÝN:Pons ve mezensefalon arasýndaki kavþakta bulunan ve arkaya doðru yerleþmiþ olan locus seruleus'dan salgýlanýr.bu alandan çýkan sinirler serebellum,serebral korteks ve bazal beyin bölgelerine daðýlýr. Norepinefrin 'kaç yada dövüþ'cevabýndan sorumlu nörotransmitterdir. Aþkta kalp atýþ hýzýndan sorumludur.iþte yukarda saydýgýmýz üç kimyasalýn karýþýmý ile birlikte aþk oluþur. BÝLÝM VE TEKNÝK NÝSAN Ýnsan beyninin verimli çalýþmasýnda; konsantrasyon ve dikkat kadar, damar saðlýðýný korumanýn, klasik müzik dinlemenin ve saðlýklý beslenmenin de büyük önemi var. Beyni güçlü tutmak içinse; düzenli fiziksel egzersiz kadar, zihinsel egzersiz de gerekiyor. Kendine iyi bakanlarýn beyni, yýllara raðmen yaþlanmýyor ale Üniversitesi Beyin Cerrahi Bölümü Öðretim Üyesi Dr. Murat Günel, beynimizi nasýl daha verimli kullanabileceðimizin yollarýný anlatýyor: Ýnsan beynini basit yöntemlerle daha verimli çalýþtýrmanýn yollarý var mý? Ýnsan beyninin çalýþmasýnda konsantrasyon ve dikkat çok önemlidir. Örneðin gürültülü bir mekanda konuþan kiþiyi dinlediðiniz zaman, etraftaki gürültüyü bir süre sonra duymayabilirsiniz. Dikkat ve konsantrasyon sayesinde, beyin gücü ve algýlamasý gerçekten artar. Bunun en uç örneklerinden

133 birini, trafik kazasý sýrasýnda yaþayabilirsiniz. Zaman adeta durur ve etrafta olup biten her þey algýlanabilir. Bu sýrada yaþanan stres nedeniyle, beyin en üst seviyesinde çalýþmaktadýr. Bu durumu normal zamanlara taþýmak için, dikkati ve konsantrasyonu artýrmak gerekmektedir; zira bu noktayý, belirli bir disiplin sayesinde hayatýn bütününe yaymak mümkün. Ancak bu alýþkanlýðý bir günde edinmeyi beklememek gerekli. Bu seviyeye ancak her gün çok küçük ilerlemeler elde edilerek, uzun vadeli bir çalýþmayla ulaþýlabilir. Beyni bir konuya maksimum seviyede Dr. seviyede odaklamak için neler yapýlabilir? Öncelikle bir hedef seçilmeli. Beyne yeterince fýrsat verirseniz ve o yönde düzenli aralýklarla çalýþmasýný saðlarsanýz, beyin onu kabul ederek sizi bile þaþýrtýr. Burada sabýr çok önemlidir. Örneðin ben beyin kanamasý ile gelen hastalara, sanki bir çocuk gibi yeniden yürümeyi, okumayý, hatta konuþmayý öðreneceklerini ve nasýl bir çocuk tüm bunlarý yýllar içinde öðreniyorsa,onlarýn da ayný þekilde çalýþmasý gerektiðini, zamana ihtiyaçlarý olduðunu söylüyorum. SPORUN BÝRÇOK YARARI VAR Beyni yaþlanmanýn etkilerinden korumak mümkün mü? Beyni genç tutmanýn en önemli sýrlarýndan biri damar saðlýðýdýr. Genç yaþta bile, beyindeki kýlcal damarlarýn kapanmasýna baðlý olarak; çok küçük, fark edilmeyen beyin hasarlarý ortaya çýkabilmektedir. Bu durum yaþlandýkça arttýðý için, yaþlýlýk demansýna (yaþa baðlý unutkanlýk) neden oluyor. Özellikle yüksek tansiyonu olanlarda ve saðlýksýz yaþayanlarda, bu hastalýklar daha erken ortaya çýkýp, genç yaþta bunamaya neden oluyor. Bu nedenle saðlýklý yaþamak, dengeli beslenmek ve buna egzersizi de ekleyerek hareket etmek çok önemli. Spor yapmak beyni de etkiliyor mu? Son yýllarda yapýlan çalýþmalar, egzersiz sýrasýnda beyinde morfine çok benzeyen bir maddenin salgýlandýðý ortaya çýkarttý. Bu maddeye de 'endo', yani vücutta doðal olarak bulunan bir morfin olan 'endorfin' adý konuldu. Özellikle egzersizden sonra salgýlanan bu madde, hepimizin bildiði haz duygusuna da yol açýyor. Fakat bu haz duygusunun dýþýnda, etkilerini henüz tam olarak çözemediðimiz faydalarýn da varlýðýndan söz etmek gerekir. Egzersiz yaparken, hem kalp hem beyin saðlýðý açýsýndan, kalp atýþ hýzýný belli bir noktaya getirip o noktada tutmak gerekli. Bunun en kolay hesabýysa þöyledir: Ýlk olarak, 220'den yaþýnýzý çýkartýp, maksimum kalp hýzýnýzý bulursunuz. Ýþte amaç, egzersiz sýrasýnda bunun yüzde 50 ila 70'ine ulaþmaya çalýþmak olmalýdýr. Örneðin 40 yaþýndakilerin maksimum kalp hýzý 180 olduðu için, egzersize ilk baþlandýðýnda kalp hýzýný 90 civarýnda tutup, ilerleyen haftalarda 110' kadar çýkartmak hedeflenmelidir. Eðer hayatýnýzda hiç egzersiz yapmadýysanýz, yürüyüþle baþlayýp sonraki dönemlerde koþmaya geçebilirsiniz. Böylelikle, beyin de dahil olmak üzere tüm damar saðlýðýnýzý korumuþ olursunuz. Tabii egzersize baþlamadan önce bir doktor kontrolünden geçmek gerekli. Yeme içme düzeni beyni etkiliyor mu? Kesinlikle evet. Beyin, gýdasýný sadece þekerden veya 'keton' denilen bir maddeden alabiliyor. Ancak fazla karbonhidrat depolanmasý sonucu oluþan yaðýn fazlasý da damar sertleþmesine neden oluyor. Ýþte son yýllarda özellikle batýlý ülkelerde çok ilgi gören Atkins diyeti, çok protein ve çok az þeker yiyerek, vücudun karbonhidrat kullanýmýndan bu keton dediðimiz maddenin kullanýmýna geçmesini saðlýyor. Uzun dönem etkileri bilinmediði halde, kýsa dönemde zayýflama saðlarken, beyin ketonla beslenmeye baþlýyor. Diyet nasýl olursa olsun, her gün yeterince su içmek hem beyin hem de vücut saðlýðý için çok önemli. DÝYET BAÞ AÐRISI YAPMAMALI

134 Diyet yapýlan dönemlerde insanlar çok daha stresli ve hatta unutkan oluyor. Bu durum neden kaynaklanýyor? Beyin gerçekten çok bencil bir organdýr. Kendine yeterince gýda, oksijen ve kan gitmediði zamanlarda, vücudun diðer bütün organlarýný zorlayarak, bu maddelere ulaþmaya çalýþýr. Örneðin kan basýncý düþtüðünde, beyin refleks olarak vücuttaki kas tonunu azaltarak bayýlmaya yol açýyor. Kiþi yere düþtüðünde beyin kalp ile ayný seviyeye geldiði için de, beyne kan akýmý saðlanmýþ oluyor. Ayný þekilde, saðlýklý yapýlmayan diyet sýrasýnda beyin gýda açlýðý çektiði için çeþitli maddeler salgýlayarak, kiþiyi daha stresli ve sinirli hale getiriyor. Diyet sýrasýnda bunlarý hissediyorsanýz, dikkatli olmanýz ve belki de diyet listenizi yeniden gözden geçirmeniz gerekir. Baþ aðrýsý özellikle bu durumda önemli bir sinyaldir. Vitaminler beyin saðlýðýný destekler mi? Ben vitamin konusunun biraz abartýldýðýný düþünüyorum. Günümüzdeki yiyecekler suni olarak güçlendirildiði için, vitamin yetersizliðine girmek düzgün yemek yiyen bir insan için gerçekten zor. Son zamanlarda 'antioksidan' denen, bir bakýma vücutta paslanmayý engelleyen maddelerin alýnmasýnýn faydalarý üzerinde duruluyor. Damarlara iyi gelen pek çok yiyecek, beyin için de yararlý. Özellikle balýk yaðý ya da zeytinyaðýnýn önemli etkisi olduðunu düþünüyorum. Ancak her þeyden dengeli yemek gerekli. Bu konudaki en ilginç çalýþmalardan biri maymunlar üzerinde yapýldý. Yemekleri kýsýlan, az yemek verilen maymunlar çok daha uzun yaþadýlar Ýnsan beynini bir bilgisayara benzeten uzmanlar; bu 'makinenin' iþleyiþi tam olarak kavranmadýðýnda, kiþinin kapasitesinin tamamýný kullanamayacaðýný belirtiyor. Birçok insanýn þikayet ettiði kötü hafýzanýn nedenlerini ise dikkatsizlik, özgüven azlýðý ve olaylarýn duygusal boyutunu atlamak olarak özetleyen doktorlar, hafýzamýzýn sýnýrlarýný geniþletebileceðimizi söylüyor Memory Center Psikiyatri Uzmaný Prof. Dr. Nevzat Tarhan beyin saðlýðý ve unutkanlýk üzerine sorularý yanýtladý: Sizce insan beyninin sýrrý tamamen çözüldü mü? Beyin yapýsýný iyi bilerek beyni daha verimli kullanmak mümkün mü? Ýnsan beyni 1,5 kg'lýk bir mucizedir. 140 milyar hücre ihtiva eder. Bir hücrenin diðer hücre ile baðlantýsý 5-10 bin kadardýr. Prof. Russel "The Brain Book" isimli kitabýnda, 1 gr. beynin dünyadaki telekomünikasyon sistemlerinden daha çok baðlantý ihtiva ettiðini belirtmektedir. 1 gr beyinde milyon hücre vardýr. Yeryüzündeki insan sayýsý ise 5-6 milyar. Bu kadar insan birbiri ile ayný gün telefonla konuþmuyor; ama insan beyin hücreleri sürekli iletiþim halindeler. Masadan bir bardak su almak istediðimizde, kola gelen kaslara gevþeme-kasýlma talimatý vermesi, bardaðýn sertliði, sýcaklýðý, aðýrlýðý, hangi açý ile aðza götürüleceði gibi birçok iþlem, hangi koordinatlarla hareket edileceðine dair bilgiler beynin iþlevidir. Bunlar yapýlýrken olaðanüstü bir bilgi iþlem süreci iþler. Ýþte böyle harika bir organ kendini yenileme yeteneðine sahip deðildir. Diðer beden hücreleri yenilenip deðiþirken beyin için tek yol kapasiteyi arttýrmaktýr. Bu iþlem de beyin eðitimidir. Beynini iyi bilen ve kullanan kiþi baþarý ve mutluluðu yakalayacaktýr.

135 GÖRSEL BELLEK DAHA BASKIN Gördüðümüz þeyi mi duyduðumuz þeyi mi daha çabuk unuturuz? Görme, iþitme, dokunma, koklama, tatma ve heyecan hissetme, harekete geçme, uzun ve kalýcý öðrenmek için bu yedi duyguyu beraber kullanmak güçlü hafýza demektir. Bilgileri kuma deðil taþa yazan insanlar unutma sorunu yaþamayacaklardýr. Hayvanlarda koklama belleði beyinde daha çok alan kaplarken, insanda görsel bellek daha büyük alan kaplar. Heyecan uyandýran ve insaný harekete geçiren bilgilerin beyinde kalýcý olduðu bilinmektedir. Kaza ile veya ameliyatla beynin ön alýn bölgesi (Pre Frontal Korteks) çýkarýlan kiþilerde planlama, karar verme, sosyal kurallara uygun davranma yetilerinin kaybolduðu bilinmektedir. Ayrýca beynin orta bölümlerinde yer alan 'Amigdale' denilen badem büyüklüðündeki alan cerrahi yolla çýkarýldýðýnda, kiþinin olaylarýn duygusal boyutunu unuttuðu ve duygusal körlük yaþadýðý, yeni bilimsel bulgular arasýnda yer alýyor. Depresyon unutmayý artýrýr mý? Stres hormonu uzun süre salgýlandýðýnda, beyinde hücreler arasý enerji transferini ve bilgi akýþýný bozar. Zihinsel yavaþlama, konsantrasyon güçlüðü, dalgýnlýk, halk arasýnda sürmenaj olarak bilinen, bildiklerini unutma ve kullanamama þeklindeki klinik tablo ortaya çýkar. Depresyonun sekiz belirtisinden birisi, düþünce yoðunlaþtýrma bozukluðudur. Diðer belirtiler elemli mizaç, zevk alamama, enerji azalmasý, uyku-iþtah bozukluðu, cinsel ilgi azalmasý ve intihar düþünceleridir. Bazý örtülü depresyon türlerinde sadece bu belirtinin göze çarptýðý unutkanlýk, dalgýnlýk þeklinde gözüken depresyonlar vardýr. Bu, daha çok yönetici ve iþ adamlarýnda, beyin iþçilerinde görülür. Kötü hafýzanýn sorumlusu nedir? Kötü hafýzanýn birinci sorumlusu dikkatsizliktir. Ancak düþüncelerini yoðunlaþtýrabilen kiþi bir konuya konsantre olabilir. Ýnsanlar bilgileri zihinlerine kazýrlar. Dikkat edilmeden dinlenen bilgiler kuma yazýlmýþ gibidir; hemen silinir. Kötü hafýzanýn ikinci sorumlusu ise özgüven azlýðýdýr. Ýnsan beyninde biyolojik bir saat vardýr. Eðer o saate bilerek ve irade ederek sabah 07.00'- de kalkacaðýnýzý söylerseniz, öyle programlamýþ olursunuz. Sabah 07.00'de kalkmanýz kesinleþir. Kolumuzdaki saate güvendiðimiz kadar hafýzamýza da güvenecek olursak, o bizi yanýltmaz. Kötü hafýzanýn üçüncü sorumlusu, önem vermemektedir. Unutulan bilgiler genellikle o kiþi tarafýndan önemsenmeyen bilgiler olacaktýr. Unuttum demek mazeret olmaz; çünkü bu, o konuya önem vermediðiniz anlamýna gelir. Kötü hafýzanýn bir sorumlusu da, akýlda tutma tekniðini bilmemektir. Örnek vermek gerekirse; araba, kuþ, mavi, lale kelimelerini akýlda tutmak istiyorsanýz doðrudan ezberlerseniz aklýnýzda kalmayacaktýr. "Mavi bir arabanýn üzerindeki kuþun aðzýnda lale var" þeklinde ezberlerseniz bunu asla unutmazsýnýz. OLAYLARIN DUYGUSAL BOYUTU Kötü hafýzanýn bir nedeni de, olaylarýn duygusal boyutunun ihmal edilmesidir. Bir tiyatrocu, rolünü öðrenirken heyecanlarý da tekrar eder; böylece rolünü tam olarak uygulamýþ olur. Öðrenme sürecinde, kelimelerle birlikte heyecaný da öðrenirse, rolünü kolay kolay unutmayacaktýr. Merak dürtüsü duygusal gücü arttýracaktýr. Zaten bu nedenle "Merak, ilmin hocasýdýr" denilir. "Kesinlikle unutmamam gerekir" dediðiniz bilgileri mutlaka bir yere not alýn. Bundan 1400 yýl önce, Hz. Peygamber "Unutmamak için sað elinizden yardým isteyin" demiþti. Aldýðýnýz nottan tekrar ederseniz, özellikle 2-3 ayda bir yapýlan tekrarlar sonunda bilgiler kalýcý hafýzaya iþlenecektir. Kötü hafýzanýn önemli bir sebebi bilgilerin kullanýlmamasýdýr. Zihinsel uyarýcýlarýn çok olduðu, bilgilerin tekrar edildiði bir beyinde unutkanlýk olmaz. Çünkü insan beyni "Kullan ya da kaybet" kuralý ile çalýþýr. Ýnsan beyninde kalýcý hafýzaya yazýlan hiçbir bilgi silinmez. Çünkü bunlar protein þifreleri olarak yazýlýdýr. Beyin ameliyatý esnasýnda yarý bilinci açýk hastanýn beyin kabuðu elektrikle

136 uyarýldýðýnda, çeþitli bilgileri dile getirmeye baþlar. Yaþadýðý doðum sancýsýný, bildiði þiirleri okuyabilir. Demek ki, hafýza özel bir biyonik cihazdýr. Ýyi kullanarak, onu iyi bilgilerle doldurabiliriz Son yýllarda yapýlan araþtýrmalarla; duygularýn ve hafýzanýn iþleyiþini anlama yönünde büyük adýmlar atýldý. Fakat bilincin merkezi olan beyin, sýrlarýný hâlâ büyük ölçüde koruyor. Beyne zarar veren birçok faktör olduðunu belirten uzmanlar, rutin hayatýn dýþýna çýkmanýn beyin için kilit öneme sahip olduðunu ifade ediyor Yale Üniversitesi Beyin Cerrahisi Bölüm Baþkaný Prof. Dr. Murat Günel, bilim dünyasýnýn beyin üzerinde bugüne kadar çözebildiði sýrlarý anlatýyor. Anti-aging kavramýnýn bugün artýk beynimiz için de geçerli olduðunu savunan Dr. Günel, yaþam stilimizde yapýlacak yeniliklerle hafýzayý çok daha etkin bir biçimde kullanabileceðimizi ifade ediyor: "Seyahate çýkýn, deðiþik insanlarla arkadaþlýklar kurun, rutin alýþkanlýklardan kurtulun ve bazen boþ oturarak beyninizi dinlendirin." Aþkýn insan beynini nasýl etkilediðini anlatan Günel, kadýn ve erkek beyni arasýndaki farklarý da açýklýyor. Ve dizinin son gününde, dünyada ölüm nedenleri arasýnda en baþta yer alan beyin kanamalarý ve anevrizmalar konusunda son yaptýðý çalýþmalar hakkýnda bilgi verecek. Onun hayali, bir gün küçük bir kan testi ile anevrizma riskini belirleyebilmek. "Sonuç almamýza çok az kaldý" diyor. Onun basit ama etkili önerileri, yalnýzca Türkiye'de deðil, Amerika'da da yüzlerce kiþinin hayatýný deðiþtiriyor. 'Yale'deki dahi Türk doktor' olarak adýný duyuran Murat Günel, bu yazý dizisinde insan beynini ve hafýzayý en verimli kullanma yöntemlerini GÜNAYDIN okurlarýna anlatýyor: * Aþk ve benzeri duygularý beyin mi yönlendiriyor, kalp mi? Tabii ki beyin. Kalp beynin hizmetinde olan bir kastýr. Duygularýn beyinde hangi bölgelerden kaynak aldýðýný bilemiyoruz. Örneðin deneysel hayvanlarda belli beyin bölgeleri elektriksel olarak uyarýldýðýnda, belli duygular kolaylýkla ortaya çýkarýlabiliyor. Bu tabii ki basit duygular için geçerli. Aþk gibi karmaþýk duygularý tam olarak çözemediðimiz halde, beynin birçok bölgesinin bu duygulara katýldýðýný biliyoruz. MONOTONLUKTAN KAÇININ * Kadýnlarla erkeklerin beyin yapýlarý birbirinden farklý mý? Evet. Ýlk olarak, erkeklerin beyin aðýrlýklarý kadýnlarýnkinden daha fazla. Fakat bu, erkeklerin kadýnlardan daha zeki olduðu anlamýna gelmiyor. Son yýllarda fonksiyonel MRI ile yapýlan çalýþmalar, belli fonksiyonlarýn kadýnlarda, belli fonksiyonlarýn ise erkeklerde daha üstün olduðunu ortaya çýkarttý. Örneðin hafýza kadýnlarda daha iyi olduðu halde, yön bulma duygusu erkeklerde daha geliþmiþtir. Ayný zamanda hormonlarýn da beyin üzerine çok büyük etkisi var. Zaten o nedenle kadýnlarla erkeklerin davranýþlarý farklý. Ayný zamanda, kadýnlarda hormonlarýn deðiþtiði dönemlerde ruh halinin deðiþmesi de buna baðlý oluyor. Gebelikteki aþermenin etkisi de, hormonlardaki deðiþimin beyin üzerine etkisinden kaynaklanýr. * Þehir hayatýnýn beynimiz üzerinde etkisi var mý?

137 Þehir hayatýnýn deðiþik açýlardan olumlu ve olumsuz etkileri var. Çevre kirliliðinden yaþamsal tek düzeliðe kadar pek çok faktör beyni olumsuz yönde etkileyebiliyor. Fakat ayný zamanda, sosyal iletiþimlere baðlý olarak, olumlu etkileri de var. Rutinin dýþýna çýkýp, beyni çalýþtýrmak gerekli. Bunun için sevdiðiniz herhangi bir yöntemi bulabilirsiniz. Hobiler beyin saðlýðý için önemlidir. Örneðin ben boþ zamanlarýmda yazmayý, okumayý, boþ boþ durmayý severim. Hafta sonu gezileri beynin rutin dýþýna çýkmasýný saðlayabilir. Benim New York'ta uyguladýðým yöntemlerden biri de, deðiþik gruplara katýlýp, kendimi bir bakýma zorlamamdýr. Bilim adamlarý dýþýnda Amerika'da birçok dostum var. Onlar yüzünden New York'ta 'The Moth' denilen bir gruba katýldým. Amaç, sahneye çýkýp kiþi önünde bir hikanlatmak; hatta yarýþmalar bile var. Herkes çýkýp komik hikayeler anlatýyor. Benim hikayelerim biraz acýklý, biraz duygusal. Ýlk baþlarda biraz tedirgindim ama herkes iyi tepki verdi ve grubun yakýn bir parçasý haline geldim. Bu þekilde de beynimi boþalttýðým oluyor. HÜCRE NAKLÝ ÝÇÝN ÇALIÞILIYOR * Stres beyin hücrelerini öldürüyor mu? Stresin beyin ve vücut saðlýðý üzerine olumsuz birçok etkisi var. Ýlk olarak kan basýncýný artýrarak, beyin olsun, kalp olsun, tüm organlarý yýpratýyor. Stresin yanýnda ortaya çýkan duygular da önemli. Çünkü duygular da bir bakýma hangi maddelerin salgýlandýðýný gösteriyorlar. Örneðin sevdiðimiz birinin baþarýsýný beklerken duyduðumuz stresle, bir kaza anýnda yaþadýðýmýz stres birbirinden farklý duygularý ortaya çýkarýr. Olumsuz duygulara yol açan stres, beyni öldürücü etkisini daha çok gösteriyor. * Depresyondan beynimizi kurtarabilir miyiz? Depresyonun temeli biyolojiktir. Örneðin büyük beyin ameliyatlarýnýn ardýndan tüm hastalar bir süre depresyona girerler. Bunun nedeni de, beyindeki kimyasal maddelerin tamamen tüketilmesidir. Depresyon ilaçlarý da sonuç olarak bu maddelerin yapýlmasýný kolaylaþtýrýp, beyindeki oranlarýný artýrýr. * Beyin nakli bir gün mümkün olacak mý? Beyin naklindeki en büyük sorun, hücrelerin doðru kaynak noktalarýný bulabilme zorluðu. O yüzden organ nakli þimdilik imkansýz. Yoðun ve aktif olarak çalýþýlan konu ise, beyinde hücre nakli. Örneðin bir felçten ya da beyin hasarýndan sonra, hasar gelen bölgeye kök hücrelerin verilmesi konusunda birçok çalýþma var. Son araþtýrmalar kök hücrelerin beyinde de var olduðunu, özellikle hafýzada ve koku sisteminde aktif olarak rol aldýðýný gösterdi. * O zaman çok yakýnda kök hücre yardýmýyla hafýzayý güçlendirmek mümkün olacak mý? Evet. Bunun da ötesinde, Alzheimer ve Parkinson gibi hastalýklarýn tedavisinde bu kök hücrelerin etkili olacaðý düþünülüyor. Ayný þekilde, bir felç sonrasýnda sol kolu oynatan bölge hasar gördüyse, kök hücrelerin bu bölgeye verilmesiyle kol fonksiyonunun geriye döndürülebilmesi konusunda çok aktif çalýþmalar var. * Zekile beyin yapýsý arasýnda bir iliþki var mý? Belli bir noktaya kadar var. Örneðin hayvanlara baktýðýnýzda, maymunlarla insan beyninin aðýrlýðý yakýn olmasýna raðmen, yapýsý çok farklýdýr. Ýnsanlarda daha fazla fonksiyon elde edebilmek için, ilk olarak beyin kendi içinde ikiye bölünerek yüzey alanýný artýrmýþ. Ayrýca, kývrýmlarýn sayýsý da insanlarda çok daha fazla. Yani bu yapý beynin fonksiyonunu artýrarak, insanlarýn daha zeki

138 yaratýklar olmasýný saðlýyor. Köpeklere ve kedilere baktýðýnýzda, koku ile ilgili olan bölge onlarda insanlara göre çok daha büyük Araştırmacılar, bulgularının bu tür büyüme faktörlerini artıracak ilaçların veya diğer önleyici tedavilerin nöronal büyümeyi sağlayacağını ve böylelikle yaşlı insanların öğrenme işlevlerini ve belleklerini koruyabileceğini öne sürüyor. Duke Üniversitesi Tıp Merkezi araştırmacıları hipokampusta yeni nöronların üretiminin orta yaştaki farelerde önemli ölçüde azaldığı bilinmektedir diye belirtmişlerdir. Bu yaş insanlarda yaşlar arasıdır. Fakat bu azalmanın moleküler temeli bir sır olmayı sürdürüyor. GLIA dergisinin 15 Ağustos 2005 baskısında, Duke takımı orta yaş farelerin hipokampusunda önemli derecede azalan üç kritik büyüme faktörü seviyesi bildirdi. Bunlar, fibroblast büyüme faktörü- 2 (FGF-2), insülin büyüme faktörü (IGF-1) ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF)'dür. Bu büyüme faktörleri, astrosit adı verilen beyindeki destekleyici hücreler tarafından çoğunlukla saklanırlar ve yeni nöronlar üretmede kök hücreler için kritiktirler. Sonuçlar, hipokampusun dişli gyrus bölgesindeki yeni nöron üretiminin azalmasının arkasındaki mekanizmayı aydınlatmıştır. Bu dişli gyrus bölgesi, öğrenme ve hatırda tutmanın meydana geldiği yerdir. Bilimadamları önceden, yaşlanan hipokampusta yeni oluşan hücrelerin potansiyellerine ulaşmada bu üç nedenin birinden ötürü başarısız olduğu kuramını ortaya atmışlardı. Yani nöronal olmayan hücrelere dönüşüp kendi uygun beyin bölgelerine yol almıyorlardı veya yeteri kadar uzun hayatta kalmayı başaramıyorlardı. Bununla birlikte Duke takımı daha önceki bir çalışmada orta yaş ve yaşlı farelerdeki yeni oluşmuş hücrelerin kusurlu davranışları sergilemediğini gösterdi. "Yaşlanan hipokampusta yeni oluşan hücrelerin nasıl davrandığında ana ve temel bir kusur yaratmadığına karar verdik." diye belirtildi. Kök hücrelerini yeni nöronlar üretmeye sevk eden büyüme faktörlerinden az vardır. Bu cesaretlendirici bir haberdir, çünkü bu büyüme faktörlerinin seviyesini artırabilecek stratejiler oluşturabileceğimiz ve yeni hücrelerin artırılmış oluşumunun yaşlanan hipokampusta devamının getirilip getirilemeyeceğinin görülmesi anlamına gelir. Örneğin, düzenli vücut egzersizleri ve zenginleştirici çevrelere maruz kalma, hipokampusta yeni nöron üretimini canlandırmıştır. Bu stratejiler azalmayı durduramayacaktır fakat büyük ölçüde yavaşlatabilirler. Genç yetişkin fare beyinleri (insanların yaşlarına denk) hipokampusta günde yaklaşık yeni nöron üretirler. Tersine, orta yaşlara (45-50 yaşları) gelindiğinde günde sadece yeni nöron oluşturuluyor. Bu noktadan hareketle, nöron üretiminde az düşüş olmuştur. Bununla birlikte, çalışma FGF-2 büyüme faktörü üreten destekleyici astrositlerin sayısı ilerleyen yaşlarla birlikte azalmaya devam ettiğini gösterdi. Dahası, yaşlı beyinlerde yeni oluşmuş nöronlar, dentritlerin( diğer nöronlarla iletişimi sağlayan kılcal ağlar) oluşumunu normalden daha çok yavaşlatarak etkilerler. Yeni nöron sayılarındaki bu tür değişiklikler ve büyüme ertelenmiş hafıza uzanımlarına beyin yaşlandıkça katkıda bulunurlar. Bu araştırma, yaşlanan beyinlerdeki yeni oluşmuş nöronların uzun dönemli hayatta kalmalarını inceleyen ilk çalışmadır. Birçok çalışma nöronal davranıştan bir süre sonra değil de belirli bir yaşta yeni nöronların üretimi üzerine odaklanmıştır. Çalışmalarında Duke takımı genç, orta yaş ve yaşlı farelerde beş ay süresince hücreler bölünürken, olgunlaşırken, dönüşürken ve yer değiştirirken yeni nöronları izlediler. Nöron davranışlarını gözlemlediler ve yeni nöron üretiminin ve gelişiminin her yaş grubunda nasıl ilerlediğini belirlemek için her yaşta büyüme seviyelerini ölçtüler.

139 Gelecekteki çalışmalar, artırılmış nöron üretiminin yaşlanmış beyinde sürdürülmesi stratejilerini geliştirmek ve yaşlanan hipokampusta yeni nöronların üretiminin öğrenme ve bellek işlevlerini geliştirip geliştiremeyeceğine odaklanacaklardır. 25 Ağustos 2005 Perşembe Haber Kaynağı:Yücel Dönmez 2005/08/ İşyerlerinde, bireyler ve birimler arasında sinerji bulunmalıdır. ancak bunu her zaman görmek mümkün olmuyor. Bazı şirketlerde üretim biriminin, zaman zaman kendini fazla önemsediğini, en azından satış biriminden üstün gördüğünü duyabilirsiniz. Aynı anda satış biriminin de kendini üstün gördüğünü, "Ben satamazsam onların üretmesi neye yarar, depolar dolar taşar, üretimi kısmak zorunda kalırlar" dediğini işitebilirsiniz. Üretim ve satış birimlerinin bu tavırları sinerjik değildir. Acaba bir şirketteki birimleri sandalyenin bacakları gibi düşünebilir miyiz? Sandalyenin dört bacağından hangisinin diğerlerinden daha önemli olduğunu söyleyemediğimiz gibi, bir şirketi oluşturan birimlerden hangisinin diğerlerinden daha önemli olduğunu da söyleyemeyiz. tek başlarına önemli bir işlev sergileyemeyecek olan birimler, bir araya gelip sinerjik bir iletişim oluşturduklarında, büyük bir güce sahip bir şirket ortaya çıkarabilirler. Ekip olmak önemli şüphesiz. Ancak ekip olmayı olmazsa olmaz bir şart kabul etmek, ekip olamayanların ise yaramaz olduklarını düşünmek, herhalde bir abartı olsa gerek. Moreno'nun Sosyometrisi'sinde, birlikte çalışan, yaşayan insanlara, kiminle birlikte çalışmak, yaşamak istedikleri sorulur. Araştırmalar, karşılıklı olarak birbirlerini seçen kişilerden oluşan ekiplerde verimin arttığını, hata oranının düştüğünü göstermektedir. sinerjik etkileşim için, ekip olabilmek için, çalışanların sosyometrik tercihlerinin sorulması, bu alanda yeni ufuklar açabilir TELEPATIYLE HASTALIK NAKLEDILEBILIR MI? Sovyetlerin gerçekleştirdiği bu konudaki ileri tecrübeler,hayret uyandırıcı,tehditkar sonuçlara ulaşmaktadır.çökertici heyecanlar(duygularemosyonlar) pşişik olduğu kadar Fizyolojik yapımızda da kötü etkiler yapmaktadır.yapıcı ve iyimser tesirler vücudun den- geye kavuşmasında yardımcı oluyor.pavlova-sergeyev-naumov üçlüsü düşünce kudreti Ile ilgili çok önemli keşiflerde bulunmuşlardır.kendi kendinize karamsar düşünceler ta- Sarlamadığınız anlarda da içiniz sıkılabilir;çünkü etrafımızdaki insanların kötü tesirlerini Farkında olmadan almamız mümkündür.telepatik araştırmalardan önce de Sovyetler düşüncenin kan hücrelerine tesir ettiğini biliyorlardı.dr. S. Serov ile A. Troçkin hastalarına hoşa gidebilecek heyecanlar telkin ettiklerinde akyuvarlarda 1500 ünite artış tespit

140 etmişler(1600).hoşa gitmeyen tesirler altında ise akyuvarlarda 1600 ünütelik bir azalma görülmüştü.bilindiği gibi lökositler(akyuvarlar)vücudu hastalıklara karşı korumakla görevlidir).(bu bilimsel açıklamalar ölüm ve hastalık büyülerinin hiç de dışıolmadığını göstermektedir) MESSING, FREUD VE EINSTEIN Messing in Batı nın ünlü bilginleriyle de ilişkisi olmuştur.bunlardan Albert Einstain, Messing i özel olarak evine çağırmıştı.orada ünlü psikanalist Sigmung Freud da vardı. Freud,Messing in pşişik yetenekleriyle çok ilgilendi,onunla bir dizi deneyler yaptık. Hatta psikanalizin babası Freud eğer tekrar dünyaya gelirse kendisini seve seve parap- Sikolojiye adayabileceğini söylemiştir. Freud un verici rolünü oynadığı telepati deneylerinin birinde, ünlü psikanalizci, Messing e göre gönderdiği zihni mesajda, Banyodaki dolaptan cımbızı alınız ve Einstain in Iri bıyıklarılarından üç kıl koparınaz! diyordu. Messing cımbızı bulduktan sonra ünlü fizikçinin yanına gitti ve Freud un zihni mesajını söyledi.einstain güldü ve bıyıklarını Genç Messing e uzattı. Bunlardan sonra ünlü telepat dünyanın birçok ülkelerini dolaştı. Joponya, Hindistan,Arjantin,Avustralya ve Avrupa nın hemen her ülkesi 1927 yılında gittiği Hindistan da Gandi ile tanıştı. Gandi de Messing ile bazı telepatik deneyler yaptı. Bunlardan birinde Masadaki flütü al ve odadaki birine ver! diye telkinde bulundu. Messing,Gandi nin zihni mesajlarını yerine getirdi.adam flütü dudaklarına götürüp çalmaya bir olay değildir.bilgi edinmede bilimsel ve mantıki metodun yanı sıra dolaysız bir biliş de vardır ki buna precognition(önceden bilme) diyoruz.biz bazen mekan ve bunların gaçmiş, hal ve gelecekte ilişkilerin manası hakkında karışık fikirlere sahibiz. Bu bilgi şimdiki görünüşüyle bize izah edilemez görünüyor. Insanın hür iradesi var. Fakat büyük mihverler var.gelecek denilen şey geçmiş ile şimdikinin devamıdır.onların arasından düzenli bağlantılar bulunmaktadır.bu bağlanların işleyiş şekli henüz izah edilememiştir;ama bana göre bir bütündür. Geleceği görme kabiliyetini bu şekilde özetledikten sonra Messing,önümüzdeki olayları nasıl görebildiğini şöyle anlatıyor:

141 Messing in hayat hikayesinin 1967 yılında yayınlanacağı daha önce açıklamıştı,fakat kitabın basılması birden duruverdi (El altından elyazması halinde dağıtılmıştır).muhtemeldir ki Sovyet sansürleri ve yüksek mevkideki bazı kişiler Messing inkehanet ve ifşaatlarından hoşlanmadılar.ünlü talapat belki kitabında partinin ileri gelenlerini de kapsayan eski olayları anlatıyordu.(insan Messing in bu yeteneklerini Stalin in pratik ve siyasi amaçlarla kullanıp kullanmadığını çok merak ediyor.)kitabın ortadan kaldırılışı bir tarafa,belirli bir serbestlik vermekten ibaret olan Sovyet siyasetine çok ters ve pahalı gelmeyen bir dengeleme hareketinin bir başka türlüsüdür. Bildiğimiz bütün paranormal olaylar P.K. veya telekinezdir.cisimlerin tesir olmadan kendiliğinden hareketi kişilerindaha ziyade buhranlı anlarında oluyor.sahibinin ölümü anında duran saat hikayelerini hepiniz duymuşsunuzdur. Diğer bir Sovyet yazarı Konstantin Postovki başından geçen bir P.K. olayını Hayat Hikayem isimli kitabında şöyle anlatıyor: Rus iç savaşı sırasında Odesa da su sıkıntısı vardı. Suyu kovalarda taşıyıp koridordaki damacanalara boşaltıyorduk. Bir gün dostum Yaşa nın feryadaını duydum, odadan dışarı fırladığımda gözlerim faltaşı gibi açıldı; gözlerimin önünde iki sürahi havada harekety ediyordu. Bir süre öylece sallandıktan sonra düşüp parçalandılar Nelya Mihailova,P.K. gücünü,birkaç sene önce fark etmiş Çok öfkeli olduğum bir gündü. Evdeki dolaba doğru yürüdüm. Birden büfenin üstündeki sürahi hareket etti ve düştü. Nelya nın yiyecek maddeleri üzerinde etkisi de incelenip filme alınmış. Tuzlu su içine çiğ yumurta konmuş. Ayakta duran Nelya iki metre mesafeden P.K. gücünü kullanarak yumurtanın beyazını sarısından ayırmış sonra tekrar birleştirmi GEORGE ORWELL 1903 yılında Hindistan da doğdu. 1950'de Londra da yaşamını yitirdi. Ingiliz edebiyatının en önemli isimlerinden. Asıl ismi Eric Arthur Blair. Babası Hindistan'da görevli bir Ingiliz, annesi Fransız asıllı. Aristokrat bir ortamda büyüdü. Ingiltere'ye döndükten sonra 1922'de Eton College'dan mezun oldu. Üniversiteye gitmek yerine aile geleneğini sürdürdü, Birmanya ya giderek Imparatorluk Polis Teşkilatı na girdi. Aslında edebiyatla ilgilenmek istiyordu. Ingilizlerin Birmanyalılara yaptığı baskıları görünce 1928 de polislikten istifa etti ve anılarını 1933'te yayınlanan "Burmese Days" isimli kitabında topladı. Aynı yıl yazdığı "Down and Out in Paris and London" adlı kitabında Paris ve Londra da geçen günlerini anlattı. 1930'larda kendisini sosyalist olarak tanımladı. Ama gazete muhabiri olarak izlemeye başladığı Ispanya Iç Savaşı'nda Cumhuriyetçi milislere katıldı. Teğmen rütbesine kadar yükseldi ve bir çatışmada ağır yaralandı. 1937'de komünistlere karşı savaştı. Hayatını tehlikeye attığını düşünerek bu ülkeden ayrıldı. Bu dönem izlenimlerini, 1938'de

142 yayınlanan "Katalonya ya Selam" adlı kitabında aktardı. Isyanya deneyiminden sonra tutucu bir görüş benimsedi. BBC'nin Hindistan yayınları bölümünün başına getirildi. 1943'te Tribune gazetesinde edebiyat sayfasını yönetmeye başladı. 1944'te en önemli eseri olan ve Rus devrimiyle Stalin'in devrime ihanetini konu alan "siyasal fabl"ı "Hayvanlar Çiftliği"ni yazdı. Eserde, bir çiftlikte yaşayan bir grup hayvan, kendilerini sömüren insanları yönetimden devirip eşitlikçi bir toplum kurar. Ama zamanla aralarındaki zeki ve iktidar düşkünü domuzlar, devrimi yolundan saptırıp insanlardan daha baskıcı ve acımasız diktatörlere dönüşür. Önce bastıracak yayıncı bulamadığı bu kitap, 1945'te yayınlandığında Orwell'e büyük ün ve para kazandırdı yılında yayınlanan "1984" adlı romanı da büyük başarı kazandı. Bu romanda olaylar, dünyanın sürekli birbiriyle savaşan üç totaliter devletin egemenliğinde olduğu bir gelecekte geçer. Orwell, bu eserle dünyayı, herşeyin tümüyle devletlerin kontrolünde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine karşı uyarır. Birçok kişiyi derinden etkileyen bu kitap, "Hayvanlar Çiftliği" gibi 1984'te sinemaya uyarlandı. Bu kitabı yazarken verem tedavisi gören Orwell, Londra'daki bir hastanede yaşamını yitirdi Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Programları Büro Yönetimi Bölümü'nü birincilikle bitiren ve KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi'nden Metazifik unvanını alan ve bir kitap yazan Gökhan Hani, nazar olayının insandaki yoğun radyolojik ışınlarla ortaya çıktığını ileri sürüyor ve şöyle diyor: "Geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan nazar inanışını laboratuvar ortamında inceledim. Radyolojik açıdan nazarı meydana getiren, yıkıcı, yakıcı ve sarsıcı ışınların gözün ağ tabakasında birikerek ışığa duyarlı fotoreseptörler tarafından oluşuyor ve gözdeki sinir kaslarını kasıyor. Kasılan sinirden çıkan ısı ışınları nesne üzerine akmasıyla etkileşim oluşuyor. Bunun adı nazardır'' dedi. Nazarı en çok etkin olan gözlerin mavi ve sarı renkli gözlerin olduğunu anlatan Hani, "Nazar en çok kadınlarda var. Bunun nedeni kadınların kapris yapma özelliğinin olmasından kaynaklanıyor. Kapris göz akım dalga ışınımlarında, hızı erkeğin göz akım dalgasından daha fazla olmasından kaynaklanıyor'' dedi. Kitapta nazarın bilinçsizce ortaya çıktığını kaydeden Hani, nazarın istendiği zaman oluşmadığını belirterek, tek gözlü olanların bile nazar yapabileceğini söyledi. Arı Sanat ve Yayıncılık tarafından yayınlanan kitaba ilginin yüksek olduğu belirtilirken, Hani bu tür çalışmalarının devam ettiğini vurguladı. 19 Temmuz 2005 Salı Allah dunyayı yarattı vede nasıl ldu dunya IMAN EN BÜYÜK IMKÂNDIR

143 IMKÂNIM YOKTU deme. Kendine doğruyu söyle. Üşendim de... Tembellik ettim de... Canım istemedi de... Yapmak içimden gelmedi de... Hiç değilse yattım de... Ne dersen de, ama imkânım yoktu deme. Unutma, iman en büyük imkândır. Imanı olanın imkânı tükenmez. Hatta kimi zaman imkânım yoktu demek, imanım yoktu demeye bile gelebilir. Birileri önüne çıkıp şöyle sorabilir: Falancanın imkânı var, fakat yapmıyor. Neden acaba? O zaman diyeceğin bir şey, vereceğin bir cevap yoktur. Imanın makarrı olan yürek, bitimsiz bir güç merkezidir. Göz ferini, diz dermanını, yumruk fermanını yürekten alır. Tıpkı kaslara komuta eden

144 sinir sistemi gibi... Başını dik tutan kasların değil, o kasa komuta eden beynindir. Yumruğunu havaya kaldıran pazuların değil, o pazulara komuta eden beynindir. Gittinse, ayağın değil yüreğin götürdüğü için gittin. Gitmedinse, yüreğin yetmediği için gitmedin. Yaptınsa, elin erdiği için değil aklın erdiği için yaptın. Yapmadınsa, elin ermediği için değil yüreğin yetmediği için yapmadın. Gördünse gözün olduğu için değil, dahası baktığın için değil, gönlün olduğu için gördün. Eğer gözü olan herkes görseydi, bunca bakarkör ün varlığını nasıl ve neyle açıklardık? Eğer göz görmenin yegâne organı olsaydı, gözü olmadığı halde bir çok göz sahibinin göremediği hakikatleri gören kafa gözü kör, kalp gözü açık yiğidi nereye koyardık? Görmedinse göz olmadığı için değil, hatta göz bakmadığı için değil, gönül akmadığı için görmedin. Tıpkı yapmadıklarını gönlün olmadığı için yapmadığın gibi. Tarih bir işe baş koyanların, önce o işe gönül koyduklarının şahididir. Unutma ki, baş işe düşmeden iş başa düşmez. Yapacaktım ama, kimsem yoktu deme.

145 Kimsesiz değilsiniz, kimse, sizsiniz. Allah var, O yâr. Gerisi olmasa ne çıkar? Yapacağı işte O nu hesaba katmayanlar Besmelesizdirler. Besmeleli olanlar, yaptıklarını O'nun sayesinde, O'ndan aldıkları yetki ve güçle, O'nun yardım ve desteğiyle yaptıklarının bilincinde olanlardır. O, elde var Bir dir. O'nu yanında bilen kimseye muhtaç değildir, O'nsuz olanın kimsesi yoktur. Görevini yapmak için sağına soluna ve dahi ardına bakanlar, O'nun gözetimi altında olduklarının, O'na karşı sorumlu olduklarının şuurunda olmayanlardır. Yürüyeceğim ama, kim gelecek? deme, sadece yürü. Yeter ki yürü ve iz bırak. Zamana ve mekâna bir soğuk damga gibi vur ayak izini. Yürüyüşünün tanığı olsun bıraktığın izler. Hiç iz bırakıp da izlenmeyen birini gördün mü? Unutma ki iz bırakanlar mutlaka izlenirler. Izlemeye gönlü olanlar, mutlaka iz ararlar. Hem, baksana kendine. Sen, senden önce yürüyen birilerinin izini izlemiyor musun? Bunu ancak yolcu olduğunu unutmayanlar, yolculuğu her şeye

146 rağmen sürdürenler bilir. Zaten yol dediğin, izlerin icmalinden başka nedir ki? Yolu yol kılan, biraz da senin ve senden önce yürüyenlerin izi değil midir? Zaman ve mekânda var olan tüm yolları, yolcular açmamışlar mıdır? Ve yolun kerameti yolcudan menkul değil midir? Ve bir de yapacağım ama, değerinin bilineceğinden umutlu değilim deme. Bir kere umut dediğin, imanın öz çocuğudur. Çocuğuna kıyan, anasını ağlatır. Umuduna kıyma ki, imanın ağlamasın. Etrafına bak. Ne kadar umutlu adam varsa, hepsi de bir şeyler yapan, değer üreten, kıymet ortaya koyan kimselerdir. Yani yapanlar umutlu, yatanlar umutsuzdur. Handiyse birinin umuduna bakıp onun yapanlardan mı, yatanlardan mı olduğunu anlayabilirsin. Hem yatanların umutlu olması hayra alâmet değildir, tabi ki yapanların umutsuz olması da... Değerini kim mi bilecek?

147 Bu kaygı sahte değerlere yakışan bir kaygıdır. Sahici değerlere vurulanlar, Değerim bilinir mi acaba? diye kaygı duymazlar. Çünkü adı üstünde, değer değerini başkalarının bilmesine borçlu değildir, bu bir. Ikincisi, değer bilenlerin varlığı ve hâlâ bir şeyler yapıyor olmaları, değerin değerini takdir eden birilerinin her zaman mutlaka var olacağının en güzel ispatıdır. Mustafa Islamoğlu / ZAFER İnsan Genom Projesi"nin sonuçlanmasıyla birlikte bilim dünyası artık tüm genetik şifremizi biliyor. Pek çoklarımız için genetik şifrenin çözülmesi doğacak çocuğumuzun boyunun nekadar uzun olacağının, cinsiyetinin, zekasının ya da göz renginin önceden bilinebilmesi anlamına geliyor... Önümüzdeki 20 yıl içinde bireyin genetik kimliğini ve tüm özelliklerini içeren çipler oluşturulacak! Genetik kodların açıa çıkması ve insan vücudundaki çalışma mekanizmasının öğrenilmesi, genlerimizde ortaya çıkan değişiklik sonrası oluşan hastalıkarın tanısı ve tedavisi yönünde büyük bir çığır açmış durumda. Bu gelişmeler, günümüzdeki pek çok ölümcül hastalığın geecekte tedavi edilebileceği müjdesini veriyor. Yakın bir gelecekte laboratuarlarda kök hüre yönemiyle kalp, akciğer, pankreas gibi organlar üretilebilecek. 5 YIL İÇİNDE NELER OLACAK? -Laboratuarda organ üretilecek: Bilim dünyası organ naklini gerekli kılan kaza, yaralanma ve organın tamamen iflas ettiği hastalıklar için kolları sıvadı. Günümüzde karaciğer, kalp böbrek, akciğer, pankreas gibi organların yetersizlik durumlarında kök hücre tedavsi önemli bir seçenek olarak sunuluyor. -Alzheimer, Parkinson ve felç tedavi edilebilecek: Felç ve beyni belli bir yaştan sonra etkileyen bu hastalıklarda beyne kök hücreler verilerek hastalıklı hücrenin fonksiyonunu yapması sağlanacak. -Hangi hastalıklara yatkın olduğumuz belirlenecek: Hastalıkların büyük çoğunluğu enetik ya da genetik katkılı nedenlerde kaynaklanıyor. Genetik tarama testleriyle gerek kanser gerekse kalp hastalıkları için risk belirlemesi yapılabilecek. 10 YIL İÇİNDE NELER OLACAK? -Tüm genetik sorunlar tanımlanacak: DNA çip teknolojisi sayesinde hangi hastalıklara yatkın olduğumuz, hangi ilaçlara duyarlı olduğumuz, allerjik reaksiyonlara karşı verdiğimiz tepkiler gibi pek çok bilgi çip üzerine yerleştirilecek ve kayıtlı olacak. -Kişiye özel ilaç tasarlanacak: Gelişen DNA çip teknolojisi sayesinde aynı anda incelenebilen binlerce gen ve gen ürünü bizim hangi ilaçlardan hangi dozda ve nekadar süre ile kullanmamız gerektiği konusunda oldkça detaylı ve yararlı bilgi sağlayacak.

148 -Kalıtsal hastalıklar önlenebilecek: Kök hücre uygulamaları ve tedavileri enfarktüs, merkezi sinir sistemi hasarları, diyabet gibi günümüzde henüz kesin bir tedavi yöntemi olmayan veya tedavi edilebilmesi için organ ve doku nakline ihtiyaç duyulan hastalıklar için son derece önemli bir gelişme. Artık organ ve dokuları vücut reddetmeyecek. -Kısırlık sorunu tarihe karışacak: Kök hücre yöntemleri doku mühendisliğiyle birlikte çalışırsa bu konuda bir çığır açabilir. Sperm veya yumurta üretemeyen çiftler için çok büyük ve önemli bir tedavi yöntemi doğacak... -HIV aşısı denenecek: Fransa'da yapılan araştırmalarla HIV aşısı 10 yıl çinde denenebilecek: En zoru ise virüsün mutasyon geçirerek değişim göstermesinin önüne geçilmesi. -Hücre ve embriyo bankaları kurulacak: Embriyolar hastalık önlenmesi amacıyla daha fazla taramadan geçirilecek. 20 YIL İÇİNDE NELER OLACAK? -İnsan ömrü 120 yıl olacak: Bireyin genetik hastalıklara yatkınlığı taranacak ve bu konuda bir danışmanlık oluşturulacak. Çevre faktörlerine karşı alınacak önlemler, yaşam biçiminin değiştirilmesi, beslenme, erken tanı ve tarama programları kişiye uygulanacak. -Ameliyatsız tedaviler olacak: Özel kimyasal maddeler veya DNA yapıları geliştirilerek tıp dünyasında ameliyatsız tedaviler uygulanacak... UZMAN GÖRÜŞLERİ: Prof. Dr. Turgut Ulutin: "İnsan gibi çok kompleks genetik yapıya sahp bir canlının kopyalanması sanıldığı kadar basit değildir!" Prof. Dr. Cihangir Özkınay: "İnsan kopyalama çalışmalarının karşısında ciddi bir bilim etiği ve yasal sınırlamalar var! Kopyalanan canlı aslından daha kısa süre yaşıyor" Amerikan Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü: Günümüzde bebeğin cinsiyetine, saç ve göz rengine müdahale etmek mümkün. İsternirse şahin gibi keskin gözlü, kurt gibi hassas kulaklı insanlar olabilecek ROBO-KATIR Arazi muharebeleri sırasında yük hayvanı olarak zaman zaman kulllanılan katırların ortalma askeri teçhizat 45 kilo ağırlığında. Üstelik idaresi de her zaman o kadar kolay değil. Pentagon'da ki subaylar, işlevi ve enerjisi daha çok olacak yeni bir alternatif üzerinde çalışıyor şu sıralar. Askerleri hemen her koşulda takipedebilecek Robo-Katır, aynı zamanda mobil bir iletişim merkezi ve güç kaynağı olarak görev yapacak. Geliştirilmeye çalışılan cihazın 4 ayak üstünde en hızlı hareket edebilen robot olması ve toz, tepe, çukur vs. gibi hiç bir arazi koşulda etkilenmeden hareket edebilmesine özellikle önem veriliyor. Peki Bize Robo-Katır bize neler kazandıracak? ROBO-KATIR için bir takım sivil görevler türetmek mümkün.örneğin kamp malzemelerinizi taşıyabilir. Dağ tepe gezerken dünya ile iletişimimizi sürdürerek güvenliğimizi sağlar hatta ısıtıcı ve yön gösterici olarak çalışır. Aydınlanma ve mobil cihazlar için şarj kaynağı olarak da bir hayli iş görür. Süper ince radar dalgaları Biz zamanlar ormanlık bölgelerde düşmen tanklarını tespit etmek için geliştirilen milimetrik dalga radarı artık askeri personelin güvenlik tarması için kullanılıyor. Çok kısa olan dalga boyu ile kumaşı geçip insan vücudunu inanılmaz netlikte detayları ile ekrana yansıtıyor. Hava limanlarındaki üstün körü taramalardan söz edilmiyor burada. Buradaki olay resmen pornografik ayrıntılara kadar girebilmekte. Milimetrik dalgalar sadece metal ve insan teninden geçemiyor.dolayısı ile bedenin herhangi bir yerinde gizli bıçak, ateşli silah veya bubi tuzaklarını hatasız tespit ediyor.

149 Peki Süper ince radar dalgaları bize neler kazandıracak? Bu tür süper -tarayıcıları pek yakında cezaevlerinde ve karakollarda görebiliriz. Böylece güvenlik işlemleri hem daha hızlı hem de daha firesiz olacak. Tüm vücut kontrolleri esnasında oranızı buranızı mıncıklayan elemanlar da sizden uzak olacak. Sessiz konuşma Pentagon'un ilgili departmanları 'non-acustik' (yani akustik olmayan) bir mikrofana son rötuşları yapmakla meşkul. Esasen çok gürültülü ortamlarda kullanılmak üzere tasarlanan sistem ses dalgaları yerine sinir ve kaslardaki elektirik akımını ve değişimleri algılıyor. Dolayısı ile yüksek sesle konuşmak yerine ağız ve gırtlağınızı konuşuyormuş gibi hareket ettiriyorsunuz ve özel kulaklık takan şahıslarda siz gırtlağınızı patlatmadann edediğinizi duyabiliyor. Kalabalık bir ortamda biri ile çok gizli bilgileri sözlü olarak paylaşmak zorunda olduğunuz durumlar için ideal. Peki Sessiz konuşma bize neler kazandıracak? Etrafımızdakiler duymadan cep telefonumuzla konuşabiliriz. Birinin arkasından konuşma kavramı da tarih olur.artık yüzüne baka baka birini çekiştirebiliriz. Süper soğutmalı giysi Tam teşşekküllü arazi kıyafetleri veya anti- kimyasal tulumlar içindeyken havalandırmalar bir işe yaramaz çöl operasyonları ile sağa sola barış getirme derdinde olan ABD Savunma Bakanlığı durumun ciddiyetini daha iyi fark etmiş olacak ki giyisiye dahil edilmiş kişisel soğutma sistemi geliştirdi.iççamaşırının altına veya üstüne giyilebilecek özel fanilanın örgününde içinde soğuk su dolanan incecik tüplerden müteşekkil bir ağ bulunuyor. Bu özel giyisilerin ilk denemelerini yapan helikopter pilotları çöl sıcağında bile normalden üç kat daha fazla uçuşta kalabildiklerini ve performanslarının çok yükseldiğini rapor etmiş.son rötuşları yapılan modelde rahatlık için hemen her şey bulunuyor. Ve giyeni 8 saat süreyle serinletebiliyor. Peki Süper soğutmalı giysi bize neler kazandıracak? Spor yaparak ter atmak iyi bir şey olsada özellikle yaz sporları ile uğraşanlar için çok kullanışlı olacağı söylenebilir. 40 derece sıcak altında çalışmak zorunda kalanlar için bulunma nipet. 8 mach uçak ABD Hava Kuvvetleri filosu 2025 yılında tamamen yenilendğinde, uçakların bir kısmını Kuzey Amerika'dan kalkıp dünyanın herhangi bir yerine bomba yağdırabilecek özel savaş uçakları oluşturacak. Çünkü üstünde çalışılan yeni uçağın hız tavanı 8 mac. Bu inanılmaz hıza ulaşmasını sağlayan motor tipine 'scramjet' ya da 'süpersonic yanmalı dinamik basınçlı jet ' adı veriliyor. Bu hızla operasyon yaparken kullanılacak bombalarda doğrudan çarpma tesirli dev, sivri ve savaş başlıksız füzeler. Korktunumuz mu... Peki 8 mach uçak bize neler kazandıracak? Doğrudur kazanç kavramı savaş ile yan yana hoş durmuyor. Ama olayı ileri teknolojinin nipetleri gözü ile bakmak için kendimizi zorlarsak, bu denli hızlı bir uçak motorunun sivil havacılıkta çok faydalı olabileceğine inanabiliriz. İstanbul-Newyork arası uçuş süresi bir buçuk saate inecek... Konuşkan robo-pilotlar Yapay zeka olaylarını irdeledikçe Pentagon'un bu alanda dünya lideri olduğunu kabul etmekten başka şansımız kalmıyor. Bilhassa konuşan bilgisayarlar söz konusu olduğunda ise Pentagon'un akıllara zarar sidekick prototipi öne çıkıyor. İnsansız ve bilgisayarlı bir savaş uçağı olan Sidekick, insanlı uçaklarla yanyana uçup onları izleyebiliyor. Uzaktan sesli talimatları yerine getirebiliyor keşif ve operasyonlar katılıp bağlı bulunduğu merkeze sürekli bilgi akışı sağlıyor. Üstelik yanında ikinci pilotu da mevcut. Peki Konuşkan robo-pilotlar bize neler kazandıracak?

150 Sidekick projesinde kullanılan bilgisayarların tüm taşıt araçlarında kullanılması yol güvenliğini tavana vurdurabilir. Ayrıca ev kontrol sistemlerine eklenerek sahibinin sesini dinleyen, bir dediğini iki etmeyen bir siber kahya görevi görebilir. Siz yine de adını HAL koymayın ne olur ne olmaz. Not: İleri teknolojiler hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız bu satırların yazarı David Hambling'in Weapons Grade isimli kitabına göz atabilirsiniz GÜNAAAYDIIIIIIIIN.!!! Güne Moralle Başlamanın Yolları Yonca Çelik 02/11/2004 Nedir bu asık yüz, neden homurtular içindesiniz. Bir türlü mutlu olamıyorsunuz.. "Işte berbat bir gün daha" yakınmalarıyla yataktan kalkıyorsunuz. Oysa güne daha iyi başlamak da mümkün.. Ki bir gün nasıl başlarsa öyle gider! Uzmanların bu alandaki önerilerine kulak kabartmak lazım.. Işte size bir güne güçlü ve moralle başlamak için ipuçları.. Güne nasıl başlarsanız bütün gününüz öyle geçecektir. o yüzden günü moralle başlamak çok önemlidir. Bir çok insan homur homur yataktan kalkara ve bütün gün de o homurtularıyla kendisini olduğu kadar çevresini de rahatsız eder.. Yatakta gözünüzü açtığınız andan itibaren günü yapılandırmak sizin elinizde. Mutlu, başarılı, insan ilişkilerinde doyurucu bir güne merhaba demek için bazı yöntemleri yaşama geçirmeniz gerekiyor. Işte mutlu bir gün için size bazı önemli "sır"lar.. ü Sabah henüz yataktan kalkmadan (uyandığınız an) dudaklarınıza bir gülümseme gönderin.. ü Her gün kendiniz için olumlu onaylamalarla uyanmayı alışkanlık

151 haline getirmeye gayret gösterin. Örneğin şöyle söyleyebilirsiniz: "Bugünüm aydın olsun. Bugün evrenin bana vereceği tüm güzel mucizeleri kabul ediyorum." ü Pencerenin önüne gelin ve dışarıya ( doğaya bakarak ) nefes alıp vermeye başlayın. Bu "Nefes egzersizleri"ni, nefesinizi izleyerek gerçekleştirin.. Bunu birkaç kez tekrarlayın.. ü Sabahleyin eğer kendinizi çok ağır ve hareket edemeyecek kadar yorgun hissediyorsanız mutlaka egzersizle başlayın güne. Ya da enerjinizi sağlamak için bol vitaminli bir kahvaltı hazırlayın. Güne enerjik başlarsanız bütün gün öyle geçer. Bunu için şu sözü aklınızdan geçirin : "Hiç kimse içindeki coşkuyu kaybetmiş bir insan kadar yaşlı olamaz!" ü Beş veya on dakika denizi ya da yeşil bir alanı seyredin. Bu ortamda varlığınızı fark edin. Sahip olduklarınız için evrene (örneğin sevdiğiniz işte çalıştığınız için ya da sağlıklı olduğunuzdan dolayı) teşekkür edin.. ü Her şeyle ama her şeyle bağ kurmaya çalışın; çiçekle, ağaçla, hayvanlarla, cansız varlıklarla... Onlarla aranızdaki bağ günü mutlu geçirmeniz için size enerji sağlayacaktır. Örneğin işe giderken yolunuzun kenarındaki çiçekleri mutlaka "görün". Varlıklarından dolayı mutlu olduğunuzu düşünün. Çiçeklerle kurulan bağ çok önemlidir. Yaşam bize bizim ona sunduğumuz kadar artı (+) veya eksi (-) frekans sunar.

152 ü Her gün birisi ya da bir şey için, iyi olduğuna inandığınız bir davranışta bulunun. (Örneğin "Seni seviyorum" deyin ya da ona çiçek alın. Ihtiyacı olan birine iyilik yapın) Ancak asla "Ben yaptım", "ben gittim", "ben hallettim" gibi sözleri kullanmayın.. ü Sabahleyin evde ve işte karşılaştığınız insanlara gülümsemeye çalışın. Bu sizin için zorsa kendinizi zorlayın. Çünkü bedenin de buna ihtiyacı var. Gülümsediğiniz zaman kendinizi daha iyi hissedeceğinizi biliyor musunuz? (ancak gülümsemenize canlılık katın, gözlerinizle de gülümsemeye çalışın) Bunun aksine kaşlarınızı çattığınız zaman da olumsuz duygularla örülü bir çemberin bedeninizi saracağını... ü Miş gibi oyununu oynayın ve "Bugün mutluyum" deyin. Mutluymuş gibi davranırsanız mutlu olmanızı sağlayacak ruhsal durumu davet eder ve bunun sonunda gerçekten mutlu olursunuz. ü Okuduğunuz gazeteyi düşünün. Olumsuz haberlere içiniz kararmıyor mu? Sabah ilk karşılaştığınız insanlara yönelik olarak kendinizle ilgili "olumlu haberler " yayınlayın! Unutmayın, işyerinizde ve çevrenizdeki insanlar bu "haberlere göre sizin hakkınızda fikir sahibi olacaktır. Örneğin "Bugün kendimi harika hissediyorum" deyin. Her firsatta bunu tekrarlayın. Kendinizi gerçekten iyi hissetmeye başladığınızı göreceksiniz. ü O günün kötü geçeceğine dair bir düşünce zihninizde belirdiyse

153 bunu derhal uzaklaştırın düşüncelerinizden. Örneğin "Işe gidiyorum yine, müdürümün o berbat yüzünü göreceğim yine" diye düşünmek yerine, "Iyi ki bir işim var, sorunlarımı paylaşacağım bir iş arkadaşına sahibim" diye düşünün. (Uzmanlar, bu tür olumlu sözlerin yolda yürürken ya da gün boyunca dönem dönem tekrarlanmasını öneriyorlar.) ü Işinizde veya çevrenizdeki insanlara daha farklı bakmayı deneyin. Örneğin insanlara "değer katma"yı düşündünüz mü? "Yardımcılarımın değerine değer katmak için ne yapabilirim?" diye kafa yorun. Onların daha verimli olmalarını sağlamak için ne yapabileceğinizi düşünün. Unutmayın bir insanın iyi yanını ortaya çıkarmak için önce onun en iyi yanını hayalinizde canlandırmaya çalışın, ü Eğer zorlu bir günü başlayacaksanız (Önemli toplantı, sınav veya konuk ağırlama gibi) hayal gücünüzü devreye sokun. Imgelemeniz, bedeninizin davranışlarını inanılmaz ölçüde belirler. Kendinizi zihninizin gözüyle resmedin. Örneğin o gün, nasıl olmak ve nasıl görünmek istiyorsanız öyle.. Güçlü, güvenli ve dinlenmiş vs.. Bu olumlu imgenizin nasıl eksiksiz gerçekleştiğine siz bile inanamayacaksınız. Eğer günlük işleri iyi gidiyormuş gibi zihnimizde canlandırırsak işler inanın ki iyi gidecektir! ü Kendinizi sevmiyorsanız o gününüz iyi geçmeyecektir. Kendinizden nefret etmekten vazgeçin. Kendinizi küçük görmeyi bırakın. Kollarınız kendinize dolayıp, " Herşeyin güzel,. saçlarını dökülüyor olabilir, ama sahip olduğum tek şey sensin" deyin. Insan zayıf yanlarıyla da insandır. Güçsüzlüklerinizle barış yaptığınız zaman her şey daha

154 kolaylaşacaktır UYUM KABILIYETI VE DUYGUSAL ZEKA DR. SEDEN TUYAN&ERAY BECEREN Ancak aptallar ve ölüler düşüncelerini hiç değiştirmezler. J. R. Cowell Günlük hayatımızda gelişen, farklı, belirsiz ve değişen koşullara uyum sağlayabilmek önemli bir duygusal zeka becerisidir. Uyum kabiliyeti yüksek olan kişiler, esnek ve dinamik olmalarının yanı sıra, yanlış yaptıklarını anladıkları anda fikirlerini değiştirebilen ve bu konuda farklı görüşlere açık olan bir tutum sergilerler. Oysa ki, bu beceriden yoksun olanlar, katı ve inatçı olma eğilimi taşır ve yeni durumlara kolay uyum sağlayamazlar. Dahası, bu tür kişilerde, korku, kaygı ve değişime karşı derin bir rahatsızlık duygusu hakimdir. Dolayısıyla, olaylara geniş açılardan bakamaz ve genellikle karşılaştıkları fırsatları iyi değerlendiremezler. Yeni düşünceler konusunda muhafazakâr, esneklik konusunda ise tedirgin davranırlar. Sonuç olarak, bu davranışın onlara hiçbir şey kazandırmayacağını bildikleri halde eski tutumlarına sıkı sıkıya bağlı kalırlar. Diğer yandan, esnek olmak, gerçekçi değerlendirme yapmakla da yakından ilgilidir. Kişi çevresinde olanları dikkatle okuyamıyor ve değerlendiremiyorsa, onu doğru davranışa götürecek işaretleri de dolayısıyla kaçırabilir. Bir şirket yöneticisi, bir öğretmen, bir

155 ebeveyn, bir eş, vb. yeri geldiğinde yapılan planları ve alınan kararları bir kenara bırakarak gelişen olaylar karşısında yerini alabilmelidir. Aksi halde, değişen durumun getireceği olanakları değerlendiremez ve başarısızlığa mahkum olur. Uyum kabiliyeti geliştirilebilir Güneşin sana ulaşmasını istiyorsan gölgeden çık Konfüçyüs Esnek davranmamak ailemizden kaynaklanan güdüsel bir hareket gibidir (Stein & Book, 2000, s.202). Çünkü insan uzun zaman boyunca gözlemlediği tavır ve düşüncelerin etkisinden kolay kolay kurtulamaz. Bu anlamda, hayatımıza şöyle bir baktığımızda çok farklı durumların uyum kabiliyeti gerektirdiğini gözlemleyebiliriz; Y Günlerden Pazar ve eşiniz kahvaltıdan sonra sinemaya gitmeyi teklif ediyor. Oysa siz kapalı ortamlardan hiç zevk almıyorsunuz. Ne de olsa Pazar günü dışarıda geçirilir Y Bugünkü yemek enginar ve siz enginarı hiç sevmezsiniz Y Bir patron olarak iş yerinizde müşterilerinizi ve çalışanları dinlemeyi zaman kaybı olarak görüyorsunuz. Herkesin dediğini yapmaya kalksanız bu iş nasıl yürür?

156 Y Bir öğretmen olarak öğrencilerinizin özel hayatlarını asla irdelemesiniz. Herkesin özel hayatı kendisini ilgilendirir. Y Yeni evlisiniz Eşiniz kariyer planları yapıyor ve birkaç yıl çocuk sahibi olmayı hiç düşünmüyor. Size göre çocuk evliliğin en büyük hediyesi, çocuksuz bir evlilik düşünülemez. Y Bir anne olarak bebeğinizi bakıcıya emanet etmezsiniz, bakıcılara güvenilmez. Y Kalın yastıkta yatmazsınız, boynunuz ağrır. Y Asla gece tırnak kesmezsiniz, uğursuzluk getirir. vs. Bu tür düşünce ve davranışlar hayatınızda değişik sorunlar ve kısıtlamalar yaratır. Dolayısıyla, çok farklı sebeplerden dolayı mutsuz, doyumsuz, aksi, sabit fikirli bir tutum içerisinde hayatın size sunduğu sonsuz seçeneklerin tadına varamamış olursunuz. Oysa ki hayattan daha çok zevk alabilmenin anahtarı sık sık yüz yüze geldiğimiz bu tür sorunlara karşı daha esnek bir bakış açısı geliştirebilmek ve böylece bizleri zor durumda bırakan düşünce ve davranış kalıplarını değiştirebilmektir. Kayınvalidesi ile Geçinemeyen Gelin

157 Bir gelin kayınvalidesiyle hiç geçinemezmiş. Araları o kadar kötüymüş ki gelin aktara giderek durumu anlatmış: Onu mutlaka zehirlemeliyim, ama bana öyle bir zehir ver ki, kimse fark etmesin. Yaşlı aktar geline bir toz vermiş. Bunu her gün yemeğine çok az karıştır. Fakat aranı çok düzgün tut, gülümse iyi davran ki kimse senden şüphelenmesin demiş. Kızgın gelin kaynanasının her yemeğine muntazaman o beyaz tozdan karıştırıp, bir ay ömrü kalan kaynanasına çok iyi davranmaya başlamış. Aradan bir ay geçince gelin tekrar aktara gelmiş ve; bu zehrin panzehirini istiyorum. Zehirlediğimi anlamasın diye kayınvalideme farklı davranmaya, gülümsemeye ve saygı göstermeye başladım. Bu sefer onun da bana tavrı değişti, çok iyi bir insan oldu. Şimdi benim en iyi dostum. Onun ölmesine müsaade edemem demiş. Bunun üzerine yaşlı aktar cevap vermiş: Panzehire ihtiyaç yok. Sana verdiğim zehir sadece tuzdu. O bir parça tuz şimdiye kadar kaç kişinin arasını düzeltti anlatamam. (Anonim) Içsel Konuşma Bizleri işe yaramayan, eski düşünce kalıplarımıza bağlayan en önemli etken, mücadele etmeyi başaramadığımız içsel konuşmalarımızdır. Hikayedeki gelini kayınvalidesini öldürebilecek kadar kızdırabilen içsel konuşması belki biraz abartılıdır ancak gelinin aktardan aldığı zehir sayesinde içsel konuşmasını bastırabilmesi, aldığı karar gereği kayınvalidesine iyi davrandığında değişimin doğal olarak gerçekleştiğini ve ilişkinin iyiye gittiğini görmesi, düşünce ve davranışlarımız konusunda esnek olabilmenin ne kadar olumlu

158 sonuçlar doğurabileceğine güzel bir örnektir. Zira içsel konuşmamızın zararlı etkileriyle mücadele etmeyi başardığımızda, durumları henüz ortaya çıkarken gözlemleme ve çabamızın ne kadar işe yaradığını fark etme imkanı buluruz. Işte böyle bir durumda yapıcı davranamıyorsak, mutlaka gözden kaçan bir içsel konuşma vardır (Stein & Book, 2000). Neler Yapmalı? Uyum küçük şeylerin büyümesini sağlar. Uyumsuzluk ise büyük şeylerin yok olmasına neden olur. Sallust Uyum kabiliyeti geliştirilebilir. Bu bakımdan öncelikle kişinin mutsuzluk yaratan durumları çözebilmek amacıyla esnek olmak konusunda kendisini eğitmesi gereklidir. Burada en çok dikkat edilmesi gereken nokta olayları gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirebilmektir. Çünkü çevresinde olanları gerçekçi bir gözle değerlendiremeyen kişiler yeni oluşumlara uyum sağlamakta zorlanırlar. Bunun yanı sıra, Duygusal Zeka araştırmacısı Claus Moller in (2000) uyum sağlama kabiliyetini geliştirebilmek konusunda bazı önerileri var; Y Değişimi, yeni fikir ve yaklaşımları memnuniyetle karşılamayı öğrenin.

159 Y Veriler yanıldığınızı gösteriyorsa görüş açınızı değiştirmeye hazır olun. Y Alışılmış iş yapma tarzınız işe yaramıyorsa, stratejinizi değiştirin ve daha iyi bir yol bulun. Y Koşullar sizi zorlamadan önce değişmeyi öğrenin. Değişime zorlandığınız zaman genelde çok geç olur. Y Aynı olay veya problemi farklı şekillerde ele almaya çalışın. Y Değişimi yeni şeyler öğrenmek ve gelişmek için bir fırsat olarak görün. Y Sizden farklı olan insanları (değişik kültürlerden gelen, farklı geçmişlere, deneyimlere ve tutumlara sahip insanlar, vs.) anlamayı ve hoş görmeyi öğrenin; Y Günlük yaşantınızda daha fazla çeşitlilik yaratın. Örneğin, işe gidip gelirken farklı bir yol seçin. Yeni yerler ziyaret edin. Yeni insanlarla tanışın. Yeni beceriler edinin. Farklı tarzda tatiller yapın, vs. Y Çok işlevli bir çalışan olun. Farklı işlev ve görevler üstlenin. Eğer mümkünse şirketinizin farklı departman ve takımlarında görev

160 almaya çalışın. Başkalarının nasıl çalıştıklarını, öncelikler belirlediklerini ve işlev gösterdiklerini araştırın. KAYNAKLAR Y Goleman, D. Işbaşında Duygusal Zeka, Çeviri; Varlık Yayınları, Y Stein, J. S., Book, H. E. EQ-Duygusal Zeka ve Başarının Sırrı, Çeviri; Müjde Işık, 2003, Özgür Yayınları. Y Claus Moller, Heart Work, TMI, İstanbul'da geçtiğimiz ay düzenlenen 1. Uluslararası Parapsikoloji Kongresi parapsikolojinin önemini vurgulamanın en güzel örneği. Uluslararası çapta bir parapsikoloji konferansına ev sahipliği yapan İstanbul'da akademisyenler, üniversitelerin parapsikoloji bölüm başkanları, araştırma laboratuvarı kurucusu ya da görevlileri ağırlandı... Duyular dışı algılamalar, ölüm ve ötesi, bunun yanında enerji çalışmaları ve doğaüstü olaylar parapsikolojinin başlıca konularını oluşturuyor. Bu sorulara ise çağımızda bilimsel açıklamalar getiriliyor... Bu fenomene genel anlamı ile duyular dışı algılamalar deniyor. Burada kast edilen bir kimsenin beş duyusunu kullanmadan kendi çevresindeki nesnelere karşı duyarlılık göstermesi. Bunu içine de durugörü (bir eşya

161 ya da olayın duyular dışı algılama kanalıyla algılanması) veya telepati (başka bir kimsenin zihinsel durumunun ya da düşüncesinin algılanması) ya da prekognisyon (bir olayın vuku bulmadan önce bilgisinin alınması) konuları girmektedir lı yılların başında A.B.D de Duke üniversitesinde J.B.Rhine ve eşi L. Rhine tarafından yürütülen çalışmalarda psişik çalışmaları belirtmek için almanca parapsychologie terimini kullanmışlardır. Sözü geçen 1930'lu yıllarda telepati, telekinezi ve durugörü çalışmalarının yoğun olduğu ve isimlendirmelerde özellikle durugörüdeki hadiselerinin Extrasensory perception adlandırdıkları (duyu dışı algılamalar) görülmektedir. Duyu dışı algılamaları geçmişi,şimdiki zamanı ve geleceği algılama diye önce üçe ayırmışlardır. Duke üniversitesi labaratuarlarında zihnin madde üzerindeki fiziksel etkileri araştırıldığında bulunan sonuçlar zihinsel devinim anlamında yeni bir terimin kullanıldığını görmekteyiz Psikokinesis kısaca PK yani zihnin maddeye hakimiyeti yine bu dönemlerde spirit çalışmalarda hassas deneklerin meydana getirdiği fenomenleri inceleyen bilim adamları medyom kelimesinin yerine PSİ yetenekleri adını vermişlerdir. Fransa da 1900 lü yılların başında Alan Cardec in ve ABD de EDGAR CAYCE isimlerinin Trans altında çeşitli algı ve kehanetlerini işte bu PSİ yetenekleri ile izah etmeye çalışmışlardır. Parapsikoloji araştırmacıları bu isimlerin yanında yine aynı dönemlere rastlayan bir

162 dönem sovyetler birliği ve doğu bloku araştırmacılarının ESP yerine psikotronik veya biyoiletişim PSİ yerine bioenerji /bioplazma kelimelerini kullanmışlardır. Sovyet ideolojisi bu fenomenleri biokimyasal hadiseler olarak ele almıştır. Psikotronik, Yunanca psişe ve elektron sözcüklerinden gelmektedir. İlk kez 1968 de Dr. Z. Reydak başkanlığında bir grup Çek bilim adamı tarafından Moskova Uluslararası Parapsikoloji konferansında parapsikoloji sözcüğü yerine kullanıldı. Bu bilimadamları parapsişik olaylarda sözü edilen enerjinin yapısını keşfetmek amacında olduklarını belirtmişlerdi.psikotronik enerji paranormal olayların temelini oluşturabilir. Bu enerji birimi ise psikotron olarak adlandırılmaktadır. Dr. Rejdak, psikotronik ile ilgili olarak özde insanla ilgili olan bir biyonik bilimdir. Biz, PSİ olayını öncelikle insanda ikincil olarak ta tek başına bir enerji şeklinde tanımlamaya çalışıyoruz. Amaç ya ara bağlantı olarak insanı yada insanı saf dışı bırakarak yapay bir sentezi kullanarak (elektromanyetik,çekimsel yada diğerleri gibi bilinen enerji biçimlerinden hiçbirinin bu olguda geçerli olmadığı bir kez kanıtlandığında,insanın telepatik nakil sırasında kullandığı enerjinin bir üretecini meydana getirmek yoluyla), bu konuyla ilgili sorunların uygulamalı sonuçlarını arayıp bulmaktır der. Psikotronik denemelerin bu gün hangi boyutta olduğu bir gizemdir.amerika da Meşhur bir Philedelphia deneyinden söz edilir burada bir geminin su üzerinden

163 demateryalize edilerek enlem ve boylamı önceden belirlenen başka bir alana nakil yaptırıldığı söylenir. Psikotronik enerji ile ilgili çalışmalar parapsikolojinin en dinamik alanlarından biridir. Eski dönem mısırda bu enerjilerin kullanıldığına dair savlar vardır. Yine tarih içinde parapsikoloji gezimizde 1939 yılında, Sovyet mühendis Semyon Davidoviç Kirlian ın geliştirdiği yüksek frekans alanlı bir fotoğraf tekniğini görürüz. Bu yöntemle canlı ve cansız nesnelerin çekilen fotoğraflarında cisimlerin etrafında gözle görünmeyen renkli bir alanın varlığının ispatlandığını görüyoruz.teşhis ve tedavide araç olarak kullanılan bu teknik günümüzde kullanılmaktadır. Sovyet bilimadamları enerji beden üzerindeki çalışmalarını ilk kez 1968 de Kazakistan devlet üniversitesince basılan Kirian etkisinin biyolojik etkinliği başlığını taşıyan ve ayrıntılı bir rapor halinde bilim dünyasına sunmuşlardır. Buna göre bu fotoğraflarda görülen biyo-ışıldama organizmanın elektriksel bir hali olmayıp biyoplazma tarafından oluşturulmaktadır. Bizim kendi kültürümüzde ölmekte olan bir kişiyi algılayan insanların onun ışığını göremiyorum.ferri sönmüş tabiri ve hıristiyan kilisesinin ve hinduist budist inanışlarında baş bölgelerine çizilen ışıkların biyoplazma olduğunu 1968 yılında söyleyenlerden sonra 2000 lere girerken biz olabilir diyebilir miyiz?

164 imedya Sinem Kıcıklar 22 Haziran 2005 Çarşamba Haber Kaynağı:parapsikoloji 2005/ Subject: Gizemli odalar... odadaki imlanları kullanarak odalardan çıkmaya çalışıyorsunuz, ben denedim denedim çıkamadım hadi kolay gelsin :) 1.Oda 2.Oda 3.Oda buda benim oda :) ki daha önce hiç gitmediğiniz, küçük kentin kalabalık ana caddesinde arabanızla ilerliyorsunuz. Aniden sol tarafınızda beliriveren yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmek için kırmızı ışığın yanmasını beklediğini gördünüz. İçinizi bu kente daha önce geldiğiniz hissi kaplıyor. Bir arabadaydınız, aynı kavşakta bulunuyordunuz ve aynı yaşlı kadın kaldırımdan iniyordu. Ancak kadın arabanızın ön tamponuna kadar geldiği anda, hatırladıklarınızla o onda yaşadıklarınızın uyuşmadığını fark ediyorsunuz. Tanıdıklık, önceden yaşanmışlık hissi bir anda yok oluyor... Çeşitli araştırmaların ortaya koyduğuna göre, insanların yüzde 50 'sinden fazlası, hayatları boyunca en az bir kez böyle bir deja-vu anını yaşamış. İçinizde uyanan belli belirsiz bir his o anı her ayrıntısyla yaşadığınızı söylüyor ama kimse tam olarak hangisinin daha önce olduğunu bilmiyor. Önceden yaşanmışlık hissi genelde bir kaç saniye sürüyor. Yaşlılara oranla gençler ve genç yetişkinler daha sık bu rüyamsı hayata düşselerde, her yaştan insan deja-vu yaşıyor. Deja-vu özellikle stress nedeniyle çok bitkin ya da aşırı uyarılma hallerinde görülüyor. Buna karşıklık, çok az insanda da rastlansa, bunun tersi de yaşanabiliyor. 'Jamais-vu '( jemavü okunuyor.) Bu durumdaki kişiler tanıdıkları, bildiklerindeki bir yere gittiklerinde ya da tanıdık birisi ile karşılaştıklarında o yeri ya da o kişiyi hiç görmediklerini söylüyorlar. Deja- vu Fransızca'da 'daha önce görüldü' anlamını taşıyor. İlk kez 1876'de Fransız Fizikçi Emile Boiraç tarafından kullanılmış. 20.yy boyunca psikiyatırlar, DEJA-vu yu Freud'çu açıklamalarla bastırılmış duyguların geri çağrılmaya çalışılması olarak anlamlandırdılar. Bu 'Paramnezi' teorisine (ÇARPIK ANIMSAMA) o an yaşanan olayla, bir bunalımla ilintilidir. Ve biliçaltına atıldığından artık belleğimizde ulaşılmaz durumdadır. Bu nedenle, benzer olay bir hatırlama yaratmasa da anlaşılması zor bir tanıdıklık hissiyle egoya esas olayı hatırlatır..dejavu yaşayan birçok insan, bunun mistik bir güç ya da geçmiş yaşamlar, reenkarnasayon sonucu ortaya çıktığı kanısını taşıyor. Böyle düşünmelerinin nedenine gelince insanlar; olayın hemen önce ve hemen sonrasında zihin ve algılamalarının açık olduğunu, buna göre de durumun tek açıklamasının paranormal - telepatik- mistik bir güç olabileceğini söylüyorlar. Bu çıkarımla tatmin olmayan bilim insanları, uzun zamandır DEJA-VU'nun ardında yatan fiziksel nedenleri araştırıyorlar. Ancak sis perdesi henüz aralanmış bile değil.

165 Çünkü Deja-vu'nun gerçekleşmeden önce herhangi bir belirtisi yok. Bu durumda da araştırmacılar deneklerin hatıralarına ya da belleklerine dayanmak zorundalar. Ne var ki durum o kadarda ümitsiz değil. Çünkü bilim insanlarının elinde De-javu'nun tanımını ve çıkış nedenlerini belirleyebilecek yeteri kadar veri bulunuyor. Halüsinasyon değil? İlk önce dejavu'yu diğer alışılagelmişin dışındaki algısal deneyimlerden ayırt etmek gerekiyor. Örneğin bu durum bir halüsünisyon değil...halüsinasyon ruhsal hastalıkların ya da LSD gibi uyuşturucu maddelerin etkisiyle beyin içi dengesizliklerin tetiklediği, ileri düzeyde görsel, işitsel ya da diğer duyuların aşırı hassasiyeti ile ortaya çıkıyor. 'Şakak lobu epilepsisi' hastalarında da deja vu benzeri belirtiler görülüyor. Örneğin genç bir erkek Japon hasta sürekli olarak hayatının ve evliliğinin bir çok yılını yeniden yaşadığından yakınıyordu. Bu kısır döngüden kurtulmak içinde umutsuzca intihar girişiminde bulunuyordu. Ancak genç Japon'un durumunu DEJAVU'den belirgin vir şekilde ayıran bir yön var. Şaşak lobu epilepsisi hastaları da yaşadıklarının tıpatıp geçmişteki ile aynı olduğuna inanıyorlar.oysa ki Dejavu yaşayan biri daha o sırada hemen bunun bir yanılsama ve mantıksızlık olduğunu fark ediyor. Almanya'da Martin Luther Üniversitesi'nde okuyan 220'den fazla öğrenci üzerinde yapılan bir araştırmada Dejavu'yu yaşadığını söyleyen deneklerden yüzde 80'i bunun geçmişte yaşadıkları bir olaya benzediğini söyledi. Bu çalışmanın ışığında bilişsel psikologlar belirtisiz, bildirimsiz, anılardan sorunlu olan bir başka bilinç dışı sürece yöneldiler. Onlara göre bunlar uzun zamandır unutulan bilinçli olarak geri çağrılamayan ama henüz sinir ağından silinemeyen yaşanmışlıklardır yılında bugün Washington Üniversitesi'nde görevli psikolog Larry Jakobi önderliğinde bir deney yapıldı. Deneklerin toplandığı sınıfın duvarına onların bilinçli olarak algılayamayacakları kadar kısa bir süre tek bir kelime yansıtıldı. Doğru dürüst algılanamayan bu görüntü beynin görsel merkezlerinde bir yerlerde kaydediliyor. Psikolog Jakobi daha sonra kelimeyi uzun süre duvara yansıttığında denekler bunu daha önce gördüklerini iddia ettiler. Bilinçaltında algılanan uyarıcının bilinç dışı işlenişi daha sonra benzer uyarıcının çok daha yüksek bir hızda işlenmiş gibi algılanmasına yol açıyor. İşlemeye hazırlama olarak tanımlanan bu olgu bilim insanlarınca o tarihten beri ciddi biçimde inceleniyor. İşlemeye hazırlama ve diğer dikkat nitelikleri Deja vu içeren durumlarla oldukça uyuşuyor. 1900'li yıllarında başında Hollan'da psikolojinin kurucusu Gerhard Heyman 42 öğreciyi 6 ay boyunca izledi. Bu öğrencilerden Dejavu yaşadıktan hemen sonra kısa bir anket doldurmaları istendi. Heyman 'ın belirlediğine göre ruh durumu değişken olan ya da apati (kayıtsızlık) dönemi yaşayanarla düzensiz çalışma alışkanlıkları olan öğrenciler daha sık deja vu yaşıyordu. Diğer araştırmacılara göre ise bu öğrenciler çok yorgun ve aşırı stresli oldukları dönemlerde Dejavu yaşamaya daha yatkınlardı. Bilim insanları Dejavu'nun nörolojik kökenini çözebilseler onu tetikleyenenin ne olduğunu da ortaya çıkarabilirler. Ama bugün için sinirsel bağlantıların yalnızca bir bölümüne ulaşılmış bulunuluyor. Bu arada uzun süre gecikmeli sinirsel aktarımın sorumlusunun DEJAVU olduğu varsayılıyor. Algılama sürecinde bilgi parçacıkları farklı sinirsel yolları izleyerek beynin işlem merkezlerine ulaşıyor. Ve beyin bunları biraraya getirerek anlamlı bir bütün oluşturmaya çalışıyor. İşte bu süreçte aktarımın herhangi bir aşamasındaki gecikmenin karışıklığa ve dejavu oluşumuna yol açacağı düşünülüyor yılında Efron araştırmalarının sonunda beynin sol yarımküresindeki şaşak lobunun gelen verileri bire bir düzenlemekten sorumlu olduğunu ortaya koydu. Anı zamanda bu yerin görsel yollardan saliseler içinde iki kere mesaj aldığını (birini doğrudan diğerini normal dolaylı yollar aracılığıyla sağ yarımkürden aldığı sanılıyordu) buldu. Eğer herhangi bir neden ötürü dolaylı aktarımda bir gecikme olursa sol şaşak lobu ikinci mesajda bir zamanlama hatası kaydediyor. Ve görsel sahneyi sanki daha önce yaşanmış gibi yorumluyor. Hatıraları olmayan bellek Yapay olarak sağlanan bu dejavuların gerçekte yaşanan ile benzerliği tartışıla dursun yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar önemli bilgiler sağlıyor. Nörologlar orta şakak lobunun bildirimsel ve bilinçli belleğimizde doğrudan rol oynadığını kanıtlamış durumda. Algısal olayların sanki gerçek olaylarmış gibi kaydedilmesini sonrasında da sanki gerçekten yaşanmışlar gibi gözlerimizin önünden bir film şeridi gibi geçmesini sağlayan hipokankus beynin orta şakak lobunda yer alıyor. Ayrıca orta şakak lobunda parahipokampalgirus, rinalkorteks ve Amigdal'da bellek konusunda önemli bir role sahip yılında Stanfoord Üniversitesi'nden meslaktaşlarının yürüttüğü bir çalışma hipokankus'un bilinçli hatırlamayı sağladığını parahipokampalgirus'un ise bellekten herhangi bir olayı geri çağırmaksızın tanıdik uyarıcı ile yabancı uyarıcıyı birbirinden ayırdığını gösteriyor.

166 Beynin bir çok bölgesi dejavu üretiminde etkili olabilir. Bireye kendinden ve çevresinden yabancılaştığını, zaman duygusunu kaybettiğini hissettiren bu duygu tarafından tetiklenen dejavu çok karmaşık bir sürecin işlemekte olduğunu ortaya koyuyor. Nörologlar bu küçük yanılsamaların zihin işleyeişine ilişkin önemli bir içgörü sağladığını düşünüyorlar. Dejavu'nun olgusu konusunda gelecekte yapılacak çalışmaların yalnızca belleğimizi nasıl yanılttığımızı değil aynı zamanda beynimizin hangi yolla tutarlı bir gerçeklik hissi yarattığını da yardımcı olmadığı bekleniyor Haziran 2005 Pazartesi Haber Kaynağı:focus 2005/06/ Zikir, beyinde belirli anlamlar taşıyan kelimeleri tekrar etme çalışmasıdır.. Zaman ve mekânla, inançla kayıtlı değildir!.. ZİKİR sayesinde beyin hücreleri arasında oluşan Bio elektirik enerji,zikrin söylemi sırasında hücre duvarlarından geçip diğer kullanılmıyan bölgeleri harekete geçirir. Sen, Allah`ın ilminde, O`nun güzel isimlerinin özellikleriyle yaratıldığın için, Allah isimlerinin işaret ettiği mânâlar, özellik olarak senin beyninde açığa çıkmaktadır. Allah`ın güzel isimlerini beyninde tekrarladığın zaman, bu isimlerin özelliklerinin beyninde daha da gelişmesini sağlamış olursun.. Allah`ın "İRADE" sıfatının adı olan "Mürîd" ismini, meselâ hergün diyelim ki üçbin defa civarında tekrarladığın zaman; bir kaç ay içinde irade kuvvetinin arttığını görürsün!..irade zayıflığı yüzünden gerçekleştiremediğin pek çok şeyi, kendini zorlamadan başardığını farkedersin hayretle!. Zikrin, yani kelimelerin beyindeki tekrarının, beyinde yeni hücre bloklarını devreye sokma çalışmaları olduğunu tasdik eden ilk bilimsel makale ise 1993 yılı aralık ayında Dünyanın en ünlü bilim dergisi olan "Scientific Amerikan"da John Horgan imzasıyla yayınlandı... Uzun yıllar yapılan yoğun laboratuvar çalışmaları sonucu açıklanıyordu bu makalede.. Sonuç; her yeni öğrenilen ve tekrarlanan kelimeler, beyinde o zamana kadar boş-âtıl duran hücre guruplarını devreye sokarak beynin çalışan kapasitesini arttırıyordu!.. Siz, Allah`ın isimlerini beyninizde, bir süre, belirli bir düzen içinde tekrar ettiğiniz zaman, otomatikman beyninizde o anlam doğrultusunda bir kapasite oluşuyor; böylece kişiliğinizi o anlam istikametinde geliştiriyorsunuz! zikirden amaç da ötendeki bir tanrıyı hoşnud etmek değil; beyin kapasiteni ve buna bağlı olarak anlayış ve idrak kapasiteni arttırarak, özündeki Allah`ı tanımak; o güzel isimlerin anlamlarının sende kuvvetli olarak açığa çıkmasını sağlıyarak "hilâfet sırrını" yaşamaktır!.. Jon hargon isili Bilim adamı Beyinde entegrasyonu sağlıyan beyin üstü bir güç bir olgu varmı sorusunu araştıdığında,beynin( nöron action) aktivitesi. deneklere verilen sözcüklerin sürekli tekrarı halinde, nöron aktivitesi artıyor.verilen sözcük anlamı kişilerin davranışlarını etkiliyor. Telkinlere dayalı Psikoterapide bu yollla davranış bozukluğu gösteren kişileri tedavi etmiye çalışmaktadır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (AL-İ İMRAN SURESİ / 191) Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. (A'RAF SURESİ / 205) Ancak: "Allah dilerse" (inşallah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir." (KEHF SURESİ / 24)

167 Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (KEHF SURESİ / 28) Şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokca zikreden erkekler ve (Allah'ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (AHZAB SURESİ / 35) Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin. (AHZAB SURESİ / 41) Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. (ZUHRUF SURESİ / 36) 17 Haziran 2005 Cuma Güney Afrikalı fizikçi Douglas Forbes, 20 yıl süren çalışmalarının ardından Human Pin Code u, yani insanın pin kodunu açıkladı. Forbes, en azından yüzde 95 doğruluk payına sahip bir kişilik analizi ve gelecek tayini aracı yaratmış olduğunu söylüyor. Bulduğu basit formülle doğum tarihinizdeki rakamları kullanarak kendinizi tanıyabilir, geleceğiniz hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. İşte formül ve rakamların gizleri... İşte en çok para kazandıran meslekler... Alışverişinizi akıllı sepetle yapın karlı çıkın Forbes un yazdığı kitapta bulduğu pin kodunu insanlar üzerinde deneyip nasıl başarılı sonuçlar aldığını görüyorsunuz. Doğum tarihiniz masa üzerine yatırılıyor ve hayatınızın şeklini belirleyen tarihler bir bir anlatılıyor. Kişilik rakamınızın tam açıklaması kitapta var. Forbes, fizik okumasına rağmen uzmanlaştığı alana içinde mistisizmi ve matematiği de barındıran konvansiyonel fizik demeyi tercih ediyor. Forbes, zaman ve insanın var oluşu arasında bir bağlantı geliştirdiğini iddia ediyor, " Bunun sonucu olarak da en azından yüzde 95 doğruluk payına sahip bir kişilik analizi ve gelecek tayini aracı yaratmış oldum." diyor. Forbes, insanın pin kodu ve kader arasında bir bağıntı olduğunu, bu yüzden, insanların geçmişte ya da gelecekte nasıl bir hayat süreceğini net bir şekilde görebildiğini belirtiyor. Forbes un araştırmasının ilginç yanlarında biri de aynı gün doğmuş kişilerin aynı şekilde programlanıyor olması. Gene de Forbes ekliyor, her sayının 10 aktif ve 10 tepkisel niteliğini hesaplarsak, elimizde 8 basamaklı işleme göre 80 trilyonluk bir kombinasyon olur ve bu da her insanın aynı hayatı yaşayacağını, aynı kişilik özelliklerini taşıyacağını göstermez. Çünkü her sayının bir dinamiği var. Nasıl hesaplanıyor? Diyelim ki doğum tarihiniz Doğum günü olan 17 rakamını kendi içinde topluyorsunuz: 8. Doğum ayını kendi içinde topladığınızda 3 buluyorsunuz. Doğum yılı 1975 ü kendi içinde, tek rakama düşene dek topluyorsunuz ve 4 elde ediyorsunuz. Sonra doğum günü sayısı 8 i doğum ayı sayısı 3 ü ve doğum yılı sayısı 4 ü topluyorsunuz =15=6. Şimdi bu sayıyı bir tarafa yazıyorsunuz. Daha sonra da son bulduğunuz sayı olan 6 sayısını tekrar doğum günü sayınız yani 8 ile topluyorsunuz 8+6=14, 1+4=5'i bulup bunu da bir yere yazıyorsunuz. Bunlar ilk basamakta bulunan sayılar. Bir alt satıra geçtiğinizde ise gününüzün toplamı olan sayıyı yani 1+7=8 ile doğum ayınızın toplamı olan sayıyı 1+2=3'ü topluyorsunuz. Daha sonra 8+3=11=2'yi buluyorsunuz. Doğum sayısı yani 1+2=3 ile doğum tarihinizin toplam sayısı =22=4'ü buluyoruz. Bunu da doğum tarihimizin toplamı 3 ile toplayıp 7 rakamını buluyorsunuz. Son olarak da daha önce bulduğunuz 2 sayısı ile toplayıp 9 rakamına ulaşıyorsunuz. Bir hayli karışık gibi görünen bu işlem geleceğinizle ilgili mesajlar taşıyor. Forbes un kitabında

168 yapılan analizlerden size nelerin uyup uymadığına karar veriyorsunuz. 1: Hava elementi- Yaratıcı Aktif özellikler: Lider, canlı, parlak, dokunsal, neşeli, yaratıcı, gururlu, hevesli, konuşkan, girişken. Tepkisel özellikler: Değişken, gürültücü, agresif, rahatsız, hoşgörüsüz, homurdanan, uyuşuk, depresif, egoist, mızmız. 2: Su elementi- Besleyen Aktif özellikler: Besleyen, bakan, sakin, gözlemci, cool, yumuşak, istikrarlı, eve düşkün, sosyal, kendine yeten. Tepkisel özellikleri: Duygusal, ağlamaklı, savunmacı, geri çekilen, koruyucu, fırtyınalı, melankolik, ruh hali değişken, somurtkan. 3: Ateş elementi- Organizatör Aktif özellikler: Organize, adayan, bağımsız, iyimser, dinsel, hayat dolu, samimi, hayvansal, ciddi. Tepkisel özellikler: Yanlış yönlendirilen, düşmanca, korku dolu, fanatik, savunma bozukluğu, küskün, kayıtsız, kaba, öfkeli. 4: Toprak elemneti- Bütünlük Aktif özellikler: Bireysel, esrarengiz, farklı, hedefleri olan, sadık, alışılmışın dışında, zeki, ad,l, devrimci, şaşırtıcı. Tepkisel özellikler: Gizli, egzantrik, şok sözler eden, alışılmamış, kinci, heyecanlı, patavatsız, yalancı, sabit fikirli, aldatan. 5: Hava elementi- Kaşif Aktif özellikler: Zarif, mizahçı, dışa dönük, analitik, entellektüel, sonuca giden, esne duygusallığa kapılmayan, mantıklı. Tepkisel özellikler: İsyankar, rahatsız, eleştirel, sivri dilli, yoğun, uçarı, zor, ters, sinirli. 6: Ateş elementi- Karizma Aktif özellikler: Büyüleyici, şefkatli, romantik, seksi, uyumlu, duygusal, sıcakkanlı, arkadaş, müzakereci. Tepkisel özellikler: Aşırı duygusal, kendine dönük, uyumsuz, talepkar, yapışkan, kıskanç. 7: Su elementi- İdealist Aktif özellikler: Sakin, muhafazakar, tapan, sanat sevgisi olan, kendini çeken, bağımlı, araştırmacı, idealist. Tepkisel özellikler: Kinci, münzevi, yalnız, duygusuz, radikal, ruh hali değişken, ihtiyatlı, kontrolcü, utangaç. 8: Toprak elementi- Güvenilir Aktif özellikler: İstikrarlı, sabırlı, destekleyen, deneyimli, bilge, sorumlu, güvenli, kayıtsız. Tepkisel özellikler: Güvensiz, yoğun, obsesif, göstermeyen, hesapçı, manipülatif, zorba. 9: Elementi yok- Çocuk Aktif özellikleri: Biricilik, naif, artistik, kararlı, incinebilir, masum, verici, çocuksu. Tepkisel özellikleri: Çelişkili, karışık, safça, dürtüsel, unutan, gururlu, düşük özgüvenli, sabırsız. 16 Haziran 2005 Perşembe Haber Kaynağı:tempo, yeni aktüel 2005/06/15 Araştırmalara göre hafıza kadınlarda; yön bulma ise erkeklerde daha gelişmiş durumda. Beyin Cerrahı Prof. Dr. Murat Günel beynimizin de bir cinsiyeti olduğunu belirtiyor. Kişiliğimizi, kadın ve erkek duygularını, hatta hamilelik dönemindeki aşermeyi bile beyindeki hormonal değişiklikler belirliyor. Beyni dinlendirmenin en iyi yolu ise; onu rutin yapılan işlerden kurtarıp değişikliklerle karşılaşmasını sağlamak. Aşk ve benzeri duyguları, beyin mi

169 yönlendiriyor kalp mi? Tabii ki beyin. Kalp beynin hizmetinde olan bir kastır. Duyguların beyinde hangi bölgelerden kaynak aldığını bilemiyoruz. Örneğin; deneysel hayvanlarda belli beyin bölgeleri elektriksel olarak uyarıldığında, belli duygular kolaylıkla ortaya çıkarılabiliyor. Bu tabii ki basit duygular için geçerli. Aşk gibi karmaşık duyguları tam olarak çözemediğimiz halde, beynin birçok bölgesinin bu duygulara katıldığını biliyoruz. Kadınlarla erkeklerin beyin yapıları birbirinden farklı mı? Evet. İlk olarak; erkeklerin beyin ağırlıkları kadınlardan daha fazla. Fakat bu erkeklerin kadınlardan daha zeki olduğu anlamına gelmiyor. Son yıllarda fonksiyonal MRI ile yapılan çalışmalar, belli fonksiyonların kadınlarda, belli fonksiyonların ise erkeklerde daha üstün olduğunu ortaya çıkarttı. Örneğin; hafıza kadınlarda daha iyi olduğu halde, yön bulma duygusu erkeklerde daha gelişmiştir. Aynı zamanda hormonların da beyin üzerine çok büyük etkisi var. Zaten o nedenle kadınlarla erkeklerin davranışları farklı. Aynı zamanda, kadınlarda hormonların değiştiği dönemlerde ruh halinin değişmesi de buna bağlı oluyor. Gebelikteki aşermenin etkisi de, hormonlardaki değişimin beyin üzerine etkisinden kaynaklanır. Şehir hayatının beynimiz üzerinde etkisi var mı? Şehir hayatının değişik açılardan olumlu ve olumsuz etkileri var. Çevre kirliliğinden yaşamsal tek düzeliğe kadar pek çok faktör beyni olumsuz yönde etkileyebiliyor. Fakat aynı zamanda sosyal iletişimlere bağlı olarak, olumlu etkileri de var. Rutinin dışına çıkıp, beyni çalıştırmak gerekli. Bunun için sevdiğiniz herhangi bir yöntemi bulabilirsiniz. Hobiler beyin sağlığı için önemlidir. Örneğin; ben boş zamanlarında yazmayı, okumayı, boş boş durmayı severim. Hafta sonu gezileri beynin rutin dışına çıkmasını sağlayabilir. Benim New York'da uyguladığım yöntemlerden biri; değişik gruplara katılıp, kendimi bir bakıma zorlamamdır. Bilim adamları dışında Amerika'da birçok dostum var. Onlar yüzünden New York'da 'The Moth' denilen bir gruba katıldım. Amaç; sahneye çıkıp kişi önünde bir hikâye anlatmak, hatta yarışmalar bile var. Herkes çıkıp komik hikâyeler anlatıyor. Benim hikâyem biraz acıklı, biraz duygusal. İlk başlarda biraz tedirgindim ama herkes iyi tepki verdi ve ben sanki grubun yakın bir parçası haline geldim. Bu şekilde de beynimi boşalttığım oluyor. Rutinden olabildiğince ayrılmak gerekli. Stresin beyin hücresi üzerinde gerçekten öldürücü etkisi var mı? Mekanizmasını tam olarak anlamasak bile, stresin beyin ve vücut sağlığı üzerine olumsuz birçok etkisi var. İlk olarak kan basıncını artırarak, beyin olsun, kalp olsun, tüm organları yıpratıyor. Stresin yanında ortaya çıkan duygular da önemli. Çünkü duygular da bir bakıma hangi maddelerin salgılandığını gösteriyorlar. Örneğin; sevdiğimiz birinin başarısını beklerken duyduğumuz stresle, bir kaza anında yaşadığımız stres birbirinden farklı duyguları ortaya çıkarır. Olumsuz duygulara yol açan stres, beyni öldürücü etkisini daha çok gösteriyor. Depresyondan beynimizi kurtarabilir miyiz? Depresyonun temeli biyolojiktir. Örneğin; büyük beyin ameliyatlarının ardından tüm hastalar bir süre depresyona girerler. Bunun nedeni de, beyindeki kimyasal maddelerin tamamen tüketilmesidir. Depresyon ilaçları da sonuç olarak bu maddelerin yapılmasını kolaylaştırıp, beyindeki oranlarını artırır. Bu ilaçlar ilk dört - altı hafta etkili olmazlar. Yağda eriyen maddeler oldukları için etkilerini bu sürenin sonunda göstermeye başlarlar. Beyin nakli bir gün mümkün olacak mı? Beyin naklindeki en büyük sorun; hücrelerin doğru kaynak noktalarını bulabilme zorluğu. O yüzden organ nakli şimdilik imkansız. Yoğun ve aktif olarak çalışılan konu ise; beyinde hücre nakli. Örneğin; bir felçten ya da beyin hasarından sonra, hasar gelen bölgeye kök hücrelerin verilmesi konusunda birçok çalışma var. Son araştırmalar kök hücrelerin beyinde de var olduğunu, özellikle hafızada ve koku sisteminde aktif olarak rol aldığını gösterdi. Örneğin; yeni hafızanın oluşmasında, bu kök hücrelerden yeni beyin hücrelerinin ortaya çıkıp hafızayı güçlendirdiği konusunda tezler bile var. O zaman çok yakında kök hücre enjekte edip, hafızayı güçlendirmek mümkün olacak mı? Evet. Bunun da ötesinde; Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıkların tedavisinde bu kök hücrelerin büyük rol oynayacağı düşünülüyor. Aynı şekilde, bir felç sonrasında sol kolu oynatan bölge hasar gördüyse, bu kök hücrelerin bu bölgeye verilmesiyle kol fonksiyonunun geriye döndürülebilmesi konusunda çok aktif çalışmalar var.

170 15 Haziran 2005 Çarşam Tuhaf rakam 6174! Tek basamaklı herhangi 4 sayı tutun... Sallayın da denebilir, tutmak neymiş? (yalnız hepsi aynı olmasın en azından biri farklı olmak zorunda...) Sözgelimi: Tuttuğunuz ya da salladığınız bu sayıları büyükten küçüğe ve küçükten büyüğe doğru sıralayarak iki tane 4 basamaklı sayı elde edin; 9732 ve 2379 Büyük olandan küçük olanı çıkartın; = 7353 Elde ettiğiniz sayıya aynı işlemi uygulayın; = 4176 Yine aynı işlemi uygulayın; = 6174 Devam etmeye gerek kalmadı = 6174 Olay 6174 'de döngüye giriyor... Fakat tuhaf olan başta tuttuğunuz (en az biri farklı) dört sayı ne olursa olsun bu işleme sokulduğunda en fazla 7 adımda 6174'de geliniyor... Nedir? Matematikçiye gıcık olan varsa işte fırsat!!! Sorun bakalım nasıl bir yorum getirecek? Bu olay matematikte 'Kaprekar's Constant' olarak biliniyormuş Vucudun sistemini gösteren bir sanal ortam

171 Dua ederiz..bir isteğimizin gerçekleşmesi için, huzur bulmak için, maneviyatımızı zenginleştirmek ya da ona ulaşmak için...fakat aslında bilmeyiz onun kendi içimizde yaptığımız bir yolculuk olduğunu ve bir "çağrı" niteliği taşıdığını...peki gece yapılan duaların daha etkili olmasının nedeni nedir? "Dua müminin silahıdır" diyor peygamberimiz. Mermilerse bizim kalp atışlarımız olsa gerek...işte dua ve faziletleri... Hıristiyanlığın kayıp mezhebi Montanusçuluk Anadolu'da aranıyor İmedya Web TV'de 10:00 HABERLERİ'ni izlemek için tıklayın! İnsan, "hakikat"i itibariyle Allah'ın bir "esma terkibi" yani "güzel isimlerinin işaret ettiği manalardan oluşan bir formül"üdür...bu isimlerin manaları çeşitli dönüşümlerden sonra takdir edilen şekliyle insanın beyninde açığa çıkmıştır. Böyle olunca dua, aslında Allah'a ait olan bir istektir! İşte bu Allah'ın güzel isimlerinin manalarından doğan istek, bazen de sizden "dua" şeklinde açığa çıkar. Dua, özümüzdeki Allah esmasından gelir; beynimizden, o amaca yönlendirilmiş dalga olarak açığa çıkar ve hedefe ulaşır. yani, uzaklardaki veya dışardaki bir tanrıdan talep değil, özümüzdeki Allah'tan çıkan istektir. Diğer yandan dua umduklarına ulaşmanın en güçlü silahıdır. Özündeki Allah'a ait kuvvet ve kudretin sendeki değerlendirilişidir.! Duadan mahrum olan hem özündekio kuvvetleri kulanmaktan mahrum kalır, hem de o duaların getirisinden. Dua, özündeki Allah'a ait gücün kullanııdır. Gece, nasıl güneşin parazit oluşturan ışınımı dünyanın arka yüzünde kaldığı için kesiliyor ve kısa dalga yayın çok net alınabiliyorsa ; insan beyni de özellikle gece yarısı ve sonrasında çok hassas hale gelir ve kuvveti artar. Bu hem alıcılık yani ilham dediğimiz şey, hem de vericilik yani dua yönünden böyle meydana gelir. Kişinin beyin kapasitesi ne kadar güçlü ise "yayını" ve duası da o derecede etkilidir. Allah'ın içimizden geçen herşeyi bilmesi bizim onun varlığından meydana gelmiş olmamız ve O'ndan gelenlerin bizde açığa çıkması nedeniyledir. O istemeseydi biz de isteyemezdik! Kur'an'da DUA açıklanıyor: Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez. (A'RAF SURESİ / 55) İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde 'aykırılığa (ve inkâra) sapanları' bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır. (A'RAF SURESİ / 180) Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan)dır. Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkâr edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir. (RA'D SURESİ / 14) İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir. (İSRA SURESİ / 11) Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (KEHF SURESİ / 28) Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (NUR SURESİ / 41) Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten

172 büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir. (MÜ'MİN SURESİ / 60) imedya Sinem Kıcıklar > Gülümseyin. > Öyke sıcak ve samimi olun ki her sıktıgınız ele ruhunuzu da katın... > Düşmanlarınızı düşünüpte zaman kaybetmeyin... > Korkuya kapılıp hedef degiştirmeyin... > Aklınızı hedefinizle yoğunlaştırın... > Güçlü ve faydalı olma düşüncesini zihninizde yaşattıkça gerçektende öyle > olmaya başladığınızı göreceksiniz... > Siz ısrar ettikçe fırsatlar çıkacaktır... > Fikir imanla bağlanırsa kudret haline gelir... > Imanla bağlanın.. > Cesur açıkgöz ve samimi olun... > Kalbiniz neye bağlanırsa varlığınız onun mahiyetine bürünür. > Bürüneceğiniz mahiyeti doğru tesbit edin... > Bir gülümsemenin insana hiç bir masrafı yoktur. > Bu kadar basit bir sermaye ile elde edeceğiniz kazançlar ise büyük > olabilir... > Kısacık bir ana sığan gülümseme bir hafızada ömür boyu yaşayabilir... > Hiç kimse gülümsemenin meydana getireceği faydaları reddedecek kadar > zengin değildir. > Hiç kimsede gülümsediği için fakir düşmez... > Gülümseme korkaklara güç,kederlilere neşe,hastalara sıhhat verir.

173 > Gülümseme yorgunları dinlendirir. > Onu satın alamazsın;onu dilenemezsin,onu çalamazsın. > Onu birisi size ancak gönül rızasıyla verir. > Içten gelmeyen bir gülümsemenin de kimseye bir faydası yoktur... > Size gülümsemeyen bir insanla karşılaşırsanız siz yinede gülümseyin.. > Gülümsemeyi onlardan esirgemeyin. > Çünkü gülümsemeye en çok ihtiyacı olanlar gülümseyemeyenledir... > Gülümseyiniz... > Yalnız fotoğraf çektirirken değil,fotoğraf çekerken de gülümseyiniz... > > Dale CARNEGI İmedya Özel Son zamanlarda eskilerin, kahkaha en iyi ilaçtır sözü yeniden tartışılır oldu. Ruhsal sağlığımızın iyi olup olmamasının, fiziksel sağlığımızı etkilediği artık kanıtlanmış bir gerçek. Peki içten gelen bir kahkahanın bizi kalp krizinden korumaya yardımcı olduğunu biliyor muydunuz?; Egzersiz, meme kanserinde ömrü uzatıyor Beyin viagrası sizi zeki yapacak! İmedya Web TV de SAĞLIK HABERLERİ'ni izlemek için tıklayın! CBS'te yayınlanan The Early Show un sağlık muhabiri Dr. Emily Senay, depresyon, keder gibi negatif düşüncelerin ve stresin kalp rahatsızlıklarının ilerlemesine katkıda bulunduğunu ve kalp krizini tetiklediğini belirtiyor. Kalp ameliyatlarından sonraki iyileşme dönemlerinde Stres yönetimi terapilerine katılmak daha yaygın bir şekilde uygulanır oldu. Akıl ve fiksel sağlığın arasındaki ilişki tam olarak anlaşılamadı. Fakat araştırmalar gösteriyor ki, terapilerinin bir parçası olarak stres yönetimine katılan kalp hastalarında daha az depresyon ve duygusal üzüntüye rastlanıyor. Bunun yanında bu hastalarda kan damarlarının iyileşmesi, vücudun tansiyonu ayarlamada daha başarılı olması gibi fiziksel yararlar da gözlendi. Bunların yanı sıra Maryland Üniversitesi Sağlık Bölümünün yeni yaptığı bir araştırmanın sonuçları gülmenin damarlar üzerinde uygulamadakinin benzeri fiziksel etkilere sebep olduğunu gösterdi. Özet olarak, Dr Senay, her

Bu kitap www.gencakademi.com adresinden indirilmiştir. ON GÜNDE KUSURSUZ BELLEK

Bu kitap www.gencakademi.com adresinden indirilmiştir. ON GÜNDE KUSURSUZ BELLEK Bu kitap www.gencakademi.com adresinden indirilmiştir. ON GÜNDE KUSURSUZ BELLEK Yazarı: Dr. Joyce BROTHERS, Edward P.F.EAGON I.BÖLÜM Gerekeni, gerektiği anda ve yerde hatırlamanız için, belleğin (hafızanın)

Detaylı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası Kelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,

Detaylı

NASIL ÇALIŞILIR? NASIL BAŞARILI OLUNUR?

NASIL ÇALIŞILIR? NASIL BAŞARILI OLUNUR? NASIL ÇALIŞILIR? NASIL BAŞARILI OLUNUR? BEYNİ ÖĞRENMEYE HAZIRLAMAK 1. Fizyolojik Hazırlık Duruşunuzu Düzeltin İyi Beslenin Sağlığınıza Dikkat Edin Olumlu Yüz İfadesi Oluşturun Hareket Edin Gerginlikten

Detaylı

Nasıl Bir Zekâya Sahipsiniz? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim. Ayın Testi

Nasıl Bir Zekâya Sahipsiniz? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim. Ayın Testi Ayın Testi Prof. Gardner yıllar boyu hâkimiyetini sürdüren, insanların tek bir zekâya sahip oldukları IQ denen zekâ anlayışını kırdı. Gardner'a göre insanların sahip oldukları çoklu zekâların her biri

Detaylı

ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ

ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ ÇOKLU ZEKA ÖZELLİKLERİ I- Açıklama Sizi tam olarak tanımladığına inandığınız her cümlenin yanına 1 yazın. Eğer ifade size uygun değilse, boş bırakın. Sonra her bölümdeki sayıları toplayın. Bölüm 1 Nesneleri

Detaylı

ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ ÖĞRENME VE BAŞARI

ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ ÖĞRENME VE BAŞARI ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ ÖĞRENME VE BAŞARI Anlamlı ve kalıcı öğrenme ancak bireyin(kişinin) kendi isteği, çabası ve bilinçli bir şekilde bilgileri işlemesi ile

Detaylı

SINAV ÖNCESİ SON UYARILAR...

SINAV ÖNCESİ SON UYARILAR... SINAV ÖNCESİ SON UYARILAR... Gereksiz yere kaygılanmayın! Kendinizi rahat hissederseniz sınavda panik yaşamazsınız. Sınav için daima olumlu düşünün. Sınavı ölüm kalım savaşına dönüştürmeyin. Sınav sadece

Detaylı

Adım Adım Başarıya...

Adım Adım Başarıya... Adım Adım Başarıya... Sevgili Gençler, Etkili çalışma yöntemleri ve bunların uygulanması kısa vadede okul başarınızı arttırıcı bir faktördür. Uzun vadede ise yaşamda başarılı bir kişi olmanızı sağlar.

Detaylı

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma 1 of 5 14/10/2010 Stresle Başa Çıkma Stres bizim baskıya karşı duygusal ve fiziksel tepkimizdir. Bu baskı dışsal faktörlerden kendimizin ya da bir yakınımızın yaşam etkinliklerinden, hastalıklarından yaşam

Detaylı

SINAV ÖNCESİ SON 1 AY

SINAV ÖNCESİ SON 1 AY SINAV ÖNCESİ SON 1 AY Sık sık deneme sınavlarına katılın. Son 5 yılda çıkmış soruları çözün. Hatırlamakta güçlük çektiğiniz konuları tekrar edin. Ders aralarında düzenli olarak 10-15 dk. bedensel egzersizlere

Detaylı

Uzaktangörü (Remote Viewing) Basitleştirilmiş Çizim Taslağı Düzenleme V01.01 2010/02/28

Uzaktangörü (Remote Viewing) Basitleştirilmiş Çizim Taslağı Düzenleme V01.01 2010/02/28 Uzaktangörü (Remote Viewing) Basitleştirilmiş Çizim Taslağı Düzenleme V01.01 2010/02/28 Beş önemli kritik nokta 1. Bir kez, hedef çizim NUMARASINI yazdığınızda, hemen ardından, AŞAMA 1 deki, sağ üst köşedeki

Detaylı

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ ETKİLİ ÖĞRENME, uygun yöntem ve teknikleri kullanarak öğrenme amacını gerçekleştirmektir. ETKİLİ ÖĞRENME İÇİN, Zamanı planlama, Çalışma ortamı düzenleme, Etkili okuma, Etkili

Detaylı

9. Sigarayı bırakma zamanı

9. Sigarayı bırakma zamanı 9. Sigarayı bırakma zamanı 1 9. Sigarayı bırakma zamanı Dünyada 8 saniyede 1 can alan, yılda 4 milyon kişinin ölümüne neden olan, dünyada her 10 erişkinden birinin ölüm nedeni sayılan sigarayı bırakmak

Detaylı

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ. Verimli ders çalışmayı öğrenmek istiyor musunuz?

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ. Verimli ders çalışmayı öğrenmek istiyor musunuz? VERİMLİ DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ Verimli ders çalışmayı öğrenmek istiyor musunuz? Ders Çalışmanızın Nedenleri ve Sonuçları Verimli Ders Çalışma Yolları Nelerdir? Amaçların ve Önceliklerin Belirlenmesi Her

Detaylı

GAZİANTEP LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ

GAZİANTEP LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ GAZİANTEP LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ Konsantrasyon Sorunu Ders çalışmak yerine başka şeyler yapmak istiyorum, Kitabı elime alıyorum fakat kapağını bir türlü açamıyorum diyorsanız konsantrasyon sorununuz

Detaylı

TEOG ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİMİZE VE VELİLERİMİZE KÜÇÜK TAVSİYELER

TEOG ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİMİZE VE VELİLERİMİZE KÜÇÜK TAVSİYELER TEOG ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİMİZE VE VELİLERİMİZE KÜÇÜK TAVSİYELER Sınava sayılı günlerin kaldığı bu süreçte öğrencilerimizde ve velilerimizde kaygıyla heyecanın iç içe olduğunu biliyoruz.bu nedenle TEOG öncesinde

Detaylı

BİZ, MELEKLER - DRUNVALO

BİZ, MELEKLER - DRUNVALO BİZ, MELEKLER - DRUNVALO http://www.kosulsuz-sevgi.com/ruhu-yukselten-yazilar/biz-melekler-drunvalo-2/ Drunvalo Melchizedek En azından, Sümer de 6000 yıl önce uygarlık başladığından beri, melekler insan

Detaylı

..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; SINIFLAR TÜRKÇE DERSİ ÇERÇEVE PLANI

..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; SINIFLAR TÜRKÇE DERSİ ÇERÇEVE PLANI SÜRE YÖNTEM- TEKNİKLER ETKİNLİKLER ARAÇ- GEREÇLER GEZİ- GÖZLEM- İNCELEME ATATÜRKÇÜLÜK ÖLÇME- DEĞERLENDİRME..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; 1.-2.-3.-4

Detaylı

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 2019 yılında kendimize daha fazla zaman ayırmak istiyoruz. Fotoğrafla olan iletişimimizi artırmak istiyoruz. Fotoğrafın bir sanat

Detaylı

lkokul Eğitim Koordinatörü

lkokul Eğitim Koordinatörü Değerli Velilerimiz, Yılın sonuna yaklaştığımız günlerdeyiz. Bu hafta, her sınıf düzeyinde planlarımıza yer alan göre konuları kaynak kitaplardan, dijital içeriklerden, Fen laboratuvarımızdan, bahçemizdeki

Detaylı

Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR..

Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR.. Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR.. ÖĞRENCİLERDE PERFORMANS, MOTİVASYON VE BAŞARI GELİŞTİRME TEKNİKLERİ Skeçler, Testler, Video çekimleri Başarıya Ulaşmak İçin HEDEF BELİRLEMEK PLAN OLUŞTURMAK

Detaylı

Verimli Çalışma Teknikleri

Verimli Çalışma Teknikleri Verimli Çalışma Teknikleri İlham, fikir gelince bunu mutlaka not alın! Ord.Prof.Dr. Süheyl ÜNVER evinin her tarafında kağıt ve kalem bulundururmuş. Duyduğu, aklına geldiği her şeyi yazarmış. 50 den fazla

Detaylı

Beynimizi Zinde Tutmak. Dr. Emre Esen Bilecik Devlet Hastanesi 11.03.2015

Beynimizi Zinde Tutmak. Dr. Emre Esen Bilecik Devlet Hastanesi 11.03.2015 Beynimizi Zinde Tutmak Dr. Emre Esen Bilecik Devlet Hastanesi 11.03.2015 Beyin Farkındalığı Haftası Beynin fonksiyonları, Beyin sağlığı, Beyin araştırmalarının yararları hakkında; Toplumda farkındalık

Detaylı

MERYEM ALTI PATLICANI DÜŞÜRDÜ. YUSUF YEDİ DOMATESİ YIKADI. KERİM SEKİZ PATATESİ KAYBETTİ. SANEM DOKUZ PORTAKALI SAKLADI.

MERYEM ALTI PATLICANI DÜŞÜRDÜ. YUSUF YEDİ DOMATESİ YIKADI. KERİM SEKİZ PATATESİ KAYBETTİ. SANEM DOKUZ PORTAKALI SAKLADI. BİRİNCİ MATRİSE GİRİŞ MERYEM ALTI PATLICANI DÜŞÜRDÜ. YUSUF YEDİ DOMATESİ YIKADI. KERİM SEKİZ PATATESİ KAYBETTİ. SANEM DOKUZ PORTAKALI SAKLADI. Yukarıdaki 4x4 tablo dinleyiciye çeşitli cümleler kurmakta

Detaylı

HADİ BAKALIM KOLAY GELSİN ORTAK ÖZELLİK. O halde, A, B, C, D, E, F sayılarını kolayca bulacağınızı sanıyoruz. 3 A 6 B 2 6 C 10 5 D E F MUZİP BİR SORU

HADİ BAKALIM KOLAY GELSİN ORTAK ÖZELLİK. O halde, A, B, C, D, E, F sayılarını kolayca bulacağınızı sanıyoruz. 3 A 6 B 2 6 C 10 5 D E F MUZİP BİR SORU HADİ BAKALIM KOLAY GELSİN ORTAK ÖZELLİK Eskişehir, Balıkesir, Diyarbakır ve Adana, birbirinden güzel 4 ilimizdir. Eskişehir de hiç olmayan bir özellikten, Balıkesir de 1, Diyarbakır da 2, Adana da 3 tane

Detaylı

Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme

Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme Đyi bir başarı için gerekli olanşartlar Çocuğunu desteklemek isteyen annebabalar için çeşitli tavsiyeler Elisabeth Grammel und Claudia Winklhofer Übersetzung: Abdullah

Detaylı

Unutmamak İçin Ne Yapmalı? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Unutmamak İçin Ne Yapmalı? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Unutmak! Hangimizin başına gelmiyor ki... Stres altında çalışan herkes mutlaka zaman zaman unutkanlık yaşıyor. Ancak bu sorunu bazı küçük alıştırmalarla gidermek mümkün. Bu çok doğal bir olay. Fakat çoğumuz,

Detaylı

Nasıl Daha İyi Öğrenirim?

Nasıl Daha İyi Öğrenirim? Nasıl Daha İyi Öğrenirim? Farklı Öğrenme Yöntemleri Öğrenciler farklı yöntemlerle öğrenirler. Bunlardan bazıları aşağıda verilmiştir: okuyarak ve okuduğunu hatırlayarak, önemli bölümlerin altlarını çizerek,

Detaylı

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA İÇİN ÖNERİLEN ÇEŞİTLİ ÇALIŞMA METODLARI

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA İÇİN ÖNERİLEN ÇEŞİTLİ ÇALIŞMA METODLARI VERİMLİ DERS ÇALIŞMA İÇİN ÖNERİLEN ÇEŞİTLİ ÇALIŞMA METODLARI Etkili olduğu görülmüş çalışma formülleri vardır. Bunlara formül diyoruz çünkü izlenecek belirli işlemleri kapsar. Değişik çalışma işlemlerinin

Detaylı

TEOG YAZ TATİLİNDE KAZANILIR

TEOG YAZ TATİLİNDE KAZANILIR TEOG YAZ TATİLİNDE KAZANILIR Sevgili öğrencim, Yoğun bir yılı bitirdin ve artık TEOG sınavı hazırlık sürecinde geri sayıma başladın. Öncelikle TEOG un düzenli çalışan her öğrencinin kolaylıkla başarabileceği

Detaylı

DOLAPOĞLU ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ DOLAPOĞLU ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ

DOLAPOĞLU ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ DOLAPOĞLU ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ Günlük Plan Hazırlarken ve Uygularken Yapmanız Gerekenler DOLAPOĞLU ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ ÖĞRENCİ VERİMLİ DERS ÇALIŞMA PLANLAMA VE UYGULAMALARI Planınıza öncelikle acil

Detaylı

KORKU HAYAL GÜCÜNÜN MUHTEŞEM BİR HEDİYESİDİR

KORKU HAYAL GÜCÜNÜN MUHTEŞEM BİR HEDİYESİDİR KORKU HAYAL GÜCÜNÜN MUHTEŞEM BİR HEDİYESİDİR Korku, yaşamın olağan ve doğal bir parçası, kızgınlık, sevinç ya da üzüntü gibi bir duygudur. Korku insanların görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri

Detaylı

SINAV KAYGISI: Sınav kaygısı nedir? Sınav kaygısı yaşayan öğrencilerin genellikle kullandıkları ifadeler Sınav kaygısının etkileri

SINAV KAYGISI: Sınav kaygısı nedir? Sınav kaygısı yaşayan öğrencilerin genellikle kullandıkları ifadeler Sınav kaygısının etkileri SINAV KAYGISI: Sınav kaygısı nedir? Öğrencinin sınav öncesi öğrendiği bilgileri sınav esnasında verimli bir şekilde kullanmasına engel olan, dolayısıyla da başarısını düşüren kaygı türüdür. Kaygının azı

Detaylı

VERİMLİ DERS ÇALISMA YÖNTEMLERİ

VERİMLİ DERS ÇALISMA YÖNTEMLERİ VERİMLİ DERS ÇALISMA YÖNTEMLERİ A. ÇALISMA ORTAMININ DÜZENLENMESİ 1. Çalışma odasının ısısı normal olmalı, mümkün olduğunca fazla sıcak veya soğuk olmamalıdır. 2. Çalışma odası sık sık havalandırılmalıdır.

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Televizyon, bilgisayar ve oyun gibi araçlar öğrencide düzensiz uykuyu tetikliyor, bu da başarıyı yüzde 80 düşürüyor. Günümüzde zaman öldüren

Televizyon, bilgisayar ve oyun gibi araçlar öğrencide düzensiz uykuyu tetikliyor, bu da başarıyı yüzde 80 düşürüyor. Günümüzde zaman öldüren Televizyon, bilgisayar ve oyun gibi araçlar öğrencide düzensiz uykuyu tetikliyor, bu da başarıyı yüzde 80 düşürüyor. Günümüzde zaman öldüren faktörlerin başarıyı etkilediği bilinirken, düzensiz uyuyan

Detaylı

ADIGÜZEL REHBERLİK. Rehberlik Postası. 2015/Sayı:2

ADIGÜZEL REHBERLİK. Rehberlik Postası. 2015/Sayı:2 1 VERİMLİ DERS ÇALIŞMASI KONUSUNDA VELİLERE ÖNERİLER Anne, baba ve öğretmenlerin öğrenciden genel beklentisi, onların "derslerine çok çalışıp, başarılı olmaları" yönündedir. Beklenti böyle olunca başarısızlığın

Detaylı

Streslere karşı 7 etkin uygulama

Streslere karşı 7 etkin uygulama Streslere karşı 7 etkin uygulama Stres ve huzursuzluklarda, mide kazınmalarında korku ve kaygı durumlarında aşağıdaki uygulamalar size her zaman yardımcı olabilir: 1. Dikkati başka yere yönlendirmek Şarkı

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

KAYGIMIZI YENİYORUZ. REHBER ÖĞRETMEN Mustafa KESTANE

KAYGIMIZI YENİYORUZ. REHBER ÖĞRETMEN Mustafa KESTANE KAYGIMIZI YENİYORUZ REHBER ÖĞRETMEN Mustafa KESTANE SEMİNER SÜRECİNDE Kaygı nedir? 1 Sınav kaygısı nedir? 2 3 Nasıl oluşur? Belirtileri ve nedenleri nelerdir? 4 5 Kaygıyla baş etme yolları nelerdir? Sınav

Detaylı

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULU PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK SERVİSİ VELİ BÜLTENİ MAYIS -2012 ÇOCUK VE KİTAP "EĞİTİM YAŞAM İÇİNDİR" 2 ÇOCUK VE KİTAP Önceleri çocuk için kitap bir oyuncaktır.

Detaylı

ANA SINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. ( 07 Eylül-16 Ekim 2015 )

ANA SINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. ( 07 Eylül-16 Ekim 2015 ) ANA SINIFI PYP VELİ BÜLTENİ ( 07 Eylül-16 Ekim 2015 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

Đngilizce yi Daha Hızlı Öğrenmenize Yardımcı Olacak Rahatlama Teknikleri

Đngilizce yi Daha Hızlı Öğrenmenize Yardımcı Olacak Rahatlama Teknikleri Đngilizce yi Daha Hızlı Öğrenmenize Yardımcı Olacak Rahatlama Teknikleri Hande and Ian Przybylinski Đngilizce yi Daha Hızlı Öğrenmenize Yardımcı Olacak Rahatlama Teknikleri Stres hayatın bir parçası. Herkes,

Detaylı

ÖĞRENMEDE BAŞARIYI ETKİLEYEN EN ÖNEMLİ FAKTÖRLER. Öğrenmeye karşı istekli ve kararlı olma. Öğrenme için gerekli yeteneklere sahip olma

ÖĞRENMEDE BAŞARIYI ETKİLEYEN EN ÖNEMLİ FAKTÖRLER. Öğrenmeye karşı istekli ve kararlı olma. Öğrenme için gerekli yeteneklere sahip olma ÖĞRENMEDE BAŞARIYI ETKİLEYEN EN ÖNEMLİ FAKTÖRLER Öğrenmeye karşı istekli ve kararlı olma. Öğrenme için gerekli yeteneklere sahip olma Yeteneklerinize uygun bir çalışma planı geliştiripolumlu ders çalışma

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM

Detaylı

Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Genç Gelişim Kişisel Gelişim Siz şu an mutlu musunuz? Emin değilseniz kendinizi teste tabi tutup bunu netleştirebilirseniz. Mutsuz değilseniz üzülmeyin, bunun için de 8 önerimiz var: Time Dergisi, 'mutluluğun dosyasını' yaptı: Yaşlılar

Detaylı

BEYİN GÜCÜNÜ KULLANARAK ZAMANI YÖNETMEK - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

BEYİN GÜCÜNÜ KULLANARAK ZAMANI YÖNETMEK - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Geri getirilmesi olanaksız tek şey zamandır. Bazı insanlar zamanı planlı kullanırken, bazıları da cömertçe harcar. Zaman, öncelikler doğrultusunda kullanılırsa kontrol altına alınabilir. Önceliklerin belirlenmesi,

Detaylı

2. Sınıf Cümle Oluşturma Cümle Bilgisi

2. Sınıf Cümle Oluşturma Cümle Bilgisi Penguenler Güney Kutup Bölgesi'nde yaşayan penguenler çok soğuk ve dondurucu olan kutuplarda rahatlıkla yaşayabilirler. Bunu sağlayan, penguenlerin derisinin altında bulunan kalın yağ tabakasıdır. Bu tabaka,

Detaylı

DİKKAT VE DİKKAT TOPLAMA ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ

DİKKAT VE DİKKAT TOPLAMA ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ DİKKAT VE DİKKAT TOPLAMA ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ Dikkat, * *Dikkati konu üzerinde toplamadan çalışmayı sürdürmek boşuna zaman kaybıdır. Çünkü dikkat olmadan

Detaylı

Sinirbilimsel Yaklaşımlar

Sinirbilimsel Yaklaşımlar Çağlayan Taybaş c.taybas@gmail.com Gündelik Hayata Sinirbilimsel Yaklaşımlar İçindekiler 1) Romanların Beyin Üzerindeki Etkileri 2) Sağ Beyniniz mi Baskın Sol Beyniniz mi? Cevap: İkisi de Değil 3) Kontrollü

Detaylı

Öğrencilerin Dikkate Alması Gereken 13 Verimli Ders Çalışma Yöntemi

Öğrencilerin Dikkate Alması Gereken 13 Verimli Ders Çalışma Yöntemi Öğrencilerin Dikkate Alması Gereken 13 Verimli Ders Çalışma Yöntemi 1. Amaçlarınızı belirleyin Başarılı olabilmek için mutlaka amacın açık ve net bir tanımının yapılmış olması, kişinin buna inanması gerekir.

Detaylı

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ŞİİRLER 10 Kasım geldi işte Üzgünüz biz milletçe Atatürk! ü anarız O bizim kalbimizde 10 Kasım geldi işte Koşarız Anıtkabir e Atatürk ü anarız

Detaylı

BELLEK. 1- KISA SÜRELİ BELLEK: Kısa süreli bellek de iki aşamalıdır. -Duyumlarla elde edilen bilgilerin - Çok kısa süreli bellekten gelen

BELLEK. 1- KISA SÜRELİ BELLEK: Kısa süreli bellek de iki aşamalıdır. -Duyumlarla elde edilen bilgilerin - Çok kısa süreli bellekten gelen BELLEK Geçmiş yaşantıları ve bilgileri akılda tutma ve hatırlama gücüne Bellek diyoruz. Bellek öğrenilen bilgileri depolar, istenildiği zaman kullanılmasına olanak sağlar. Bellek, insanların dil,kültür

Detaylı

HIZLI OKUMA TEKNİKLERİ

HIZLI OKUMA TEKNİKLERİ HIZLI OKUMA TEKNİKLERİ Dünyada Hızlı okuma 1945 te savaş sırasında Hızla geçen uçakların kimliğini tespit için.. Fransa da okullarda ders olarak okutuluyor Almanya da günlük kitap okuma oranı 24 dk Türkiye

Detaylı

Beyni geliştirmek ve zekâmızı parlatmak mümkün. Beyin, yeni bilgiler ve beyin faaliyetleri ile gelişir ve büyür.

Beyni geliştirmek ve zekâmızı parlatmak mümkün. Beyin, yeni bilgiler ve beyin faaliyetleri ile gelişir ve büyür. Beyni geliştirmek ve zekâmızı parlatmak mümkün. Beyin, yeni bilgiler ve beyin faaliyetleri ile gelişir ve büyür. Kullanılmayan beyinde kısmi ve genel büzülme meydana gelir. Bilim adamlarının araştırmaları,

Detaylı

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa

Detaylı

BASKETBOLCU AHMET İLKÖĞRETİM 1. SINIF. Gülşen DEMİR Porsuk İlkokulu /Odunpazarı /ESKİŞEHİR

BASKETBOLCU AHMET İLKÖĞRETİM 1. SINIF. Gülşen DEMİR Porsuk İlkokulu /Odunpazarı /ESKİŞEHİR BASKETBOLCU AHMET Ahmet ile babası televizyonda spor haberlerini izliyorlardı. Ahmet, babasına : - Spor ne demek, babacığım? diye sordu. Babası: - Spor, tek başımıza veya birden fazla kişi ile yaptığımız

Detaylı

YONCA CİMNASTİK İLE HAYATA SPORLA GÜLÜMSEYİN. Hafta içi her gün saat : 09.30-17.00

YONCA CİMNASTİK İLE HAYATA SPORLA GÜLÜMSEYİN. Hafta içi her gün saat : 09.30-17.00 Spor ve eğlencenin bir arada olduğu, keyifli ve hijyenik bir ortamda doyasıya spor dolu bir yaz programı Çocuklarımızın çeşitli spor branşları ile gelişimlerine katkı sağlamakta,farklı program konseptiyle

Detaylı

Verimli Çalışma. Edinilmiş çalışma alışkanlıkları

Verimli Çalışma. Edinilmiş çalışma alışkanlıkları Verimli Çalışma Edinilmiş çalışma alışkanlıkları Bir üniversite öğrencisi olarak sizden beklenilen, bağımsız bir öğrenci olmanızdır. Kimse nasıl çalışmanız gerektiğini sizden daha iyi bilemez, ancak size

Detaylı

Can kardeş Rehberlik ve Psikolojik Danışma Birimi Nisan Ayı Rehberlik Bülteni Can Velimiz ;

Can kardeş Rehberlik ve Psikolojik Danışma Birimi Nisan Ayı Rehberlik Bülteni Can Velimiz ; Can kardeş Rehberlik ve Psikolojik Danışma Birimi Nisan Ayı Rehberlik Bülteni Can Velimiz ; Anne babalar için çocuklarının ilk kelimelerini duymak heyecan verici bir deneyimdir. Duyduğu yeni kelimeleri

Detaylı

ANKARA YILDIRIM BEYAZIT UNIVERSITY

ANKARA YILDIRIM BEYAZIT UNIVERSITY ANKARA YILDIRIM BEYAZIT UNIVERSITY Odanızı yeniden düzenlemek, ne zamandır ertelediğiniz işleri gerçekleştirmek, yeni bir dil öğrenmek, bir spora başlamak bir enstrüman çalmayı öğrenmek. Okul dışında etkinliklere

Detaylı

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Herkese Bangkok tan merhabalar, Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak

Detaylı

2.SINIFLAR 21.HAFTA (18-22 şubat) GÜNLER 1.DERS 2.DERS 3.DERS 4.DERS 5.DERS 6.DERS

2.SINIFLAR 21.HAFTA (18-22 şubat) GÜNLER 1.DERS 2.DERS 3.DERS 4.DERS 5.DERS 6.DERS PAZARTESİ SALI ÇARŞAMBA PERŞEMBE 2.SINIFLAR 21.HAFTA (18-22 şubat) GÜNLER 1.DERS 2.DERS 3.DERS 4.DERS 5.DERS 6.DERS TÜRKÇE MATEMATİK İNG İNG TÜRKÇE B.E.O Dinlediklerinde /izlediklerinde geçen olayların

Detaylı

MEV KOLEJİ ÖZEL BASINKÖY OKULLARI OKUL BAŞARISINI GELİŞTİREN VERİMLİ ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ

MEV KOLEJİ ÖZEL BASINKÖY OKULLARI OKUL BAŞARISINI GELİŞTİREN VERİMLİ ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ MEV KOLEJİ ÖZEL BASINKÖY OKULLARI OKUL BAŞARISINI GELİŞTİREN VERİMLİ ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ Rehberlik Servisi Ekim 2018 Değerli Veliler, Öğrenciler çoğu zaman ders çalışmaya başlamakta güçlük çektiklerinden,

Detaylı

ÖZEL BİLGE OKULLARI 2. SINIFLAR NİSAN AYI BÜLTENİ

ÖZEL BİLGE OKULLARI 2. SINIFLAR NİSAN AYI BÜLTENİ ÖZEL BİLGE OKULLARI 2. SINIFLAR NİSAN AYI BÜLTENİ Nisan Ayı Kazanımlarımız Türkçe, Matematik ve Hayat Bilgisi Dersi Konularımız 2. SINIFLAR NİSAN AYI BÜLTENİ BÜLTENİMİZDE NELER VAR? Nisan ayı kazanımlarımız

Detaylı

İYİ Kİ VARIZ SAĞLIKLIYIZ EVLİYİZ VE SAĞLIKLI BİR ÇOCUĞUMUZ VAR

İYİ Kİ VARIZ SAĞLIKLIYIZ EVLİYİZ VE SAĞLIKLI BİR ÇOCUĞUMUZ VAR GÜNDEM MADDELERİ 1. OKULUMUZUN YIL SONU ETKİNLİKLERİ -KERMES VE BİLİM ŞENLİĞİ, OKUL GECESİ 2. ÖĞRENCİLERİN DURUMU 3. DERS ÇALIŞMA ALIŞKANLIKLARI 4. OKULUMUZA GELİŞ GİDİŞLERDE İZLENECEK YOL- ÖĞRETMEN VE

Detaylı

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULLARI BÜLTENİ

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULLARI BÜLTENİ ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULLARI BÜLTENİ Sayı : 1 Yaş Grubu : 5-6 EYLÜL 2014 İÇİNDEKİLER Merhaba, KGP etkinlikleri YGP Etkinlikleri Düşünme Becerileri Etkinlikleri 2014-2015 Eğitim ve Öğretim Yılı

Detaylı

BÖLÜM 1 SINAVLARA HAZIRLANMAK

BÖLÜM 1 SINAVLARA HAZIRLANMAK İÇİNDEKİLER GİRİŞ... XI BÖLÜM 1 SINAVLARA HAZIRLANMAK 1 Sınav Süreci...3 Giriş...3 Neden Sınav Oluruz?...4 Sınav Süreci...5 Sınavlara Hazırlanmak...6 Sınava Girmek...7 Sınavlara Rağmen Öğrenmek...8 Değişik

Detaylı

Özel GOP ANASINIFI. Ekim 2018 EĞİTİM BÜLTENİ

Özel GOP ANASINIFI. Ekim 2018 EĞİTİM BÜLTENİ Özel GOP ANASINIFI Ekim 2018 EĞİTİM BÜLTENİ 1 ÖZEL GOP ANASINIFI EKİM 2018 BÜLTENİ Değerli velilerimiz Ekim ayını geride bırakıyoruz. Bu ay öğrencilerimize neler kazandırdık, hangi etkinlikleri yaptık,

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

.. Özel Eğitim Uygulama Merkezi. Kaba Değerlendirme Formu

.. Özel Eğitim Uygulama Merkezi. Kaba Değerlendirme Formu .. Özel Eğitim Uygulama Merkezi Kaba Değerlendirme Formu Öğrenci Adı-Soyadı: Değerlendirme Tarihi: Sınıfı: Değerlendiren: AMAÇLAR +/- AÇIKLAMA 1. Ellerini yıkar. 2. Ellerini kurular. 3. Yüzünü yıkar. 4.

Detaylı

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN 3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (19 Ekim - 04 Aralık 2015 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

Beynin Temelleri BEYNİN TEMELLERİ 1: BEYNİN İÇİNDE NE VAR?

Beynin Temelleri BEYNİN TEMELLERİ 1: BEYNİN İÇİNDE NE VAR? Beynin Temelleri Kitabın geri kalanının bir anlam ifade etmesi için beyinle ve beynin nasıl işlediğiyle ilgili bazı temel bilgilere ihtiyacınız var. Böylece, ileriki sayfalarda nöron gibi bir sözcük kullandığımda

Detaylı

..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; SINIFLAR TÜRKÇE DERSİ ÇERÇEVE PLANI

..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; SINIFLAR TÜRKÇE DERSİ ÇERÇEVE PLANI SÜRE YÖNTEM- TEKNİKLER ETKİNLİKLER ARAÇ-GEREÇLER GEZİ-GÖZLEM- İNCELEME ATATÜRKÇÜLÜK ÖLÇME- DEĞERLENDİRME..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; 5.6.7.8. SINIFLAR

Detaylı

TAT İ L ÖNER İ LER İ

TAT İ L ÖNER İ LER İ TATİL ÖNERİLERİ 20 OCAK 2017 GÜNÜ SÖMESTR TATİLİ BAŞLIYOR! Yoğun geçen bir döneminin ardından karneler alınıyor ve sömestr tatili başlıyor! Karne ne anlama gelir? Geçen bir dönemin ardından öğrenim sürecinin

Detaylı

MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER

MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER KURUMSAL KÜLTÜRÜMÜZ VE DEĞERLERİMİZ KURUMSAL KÜLTÜRÜMÜZ VE DEĞERLERİMİZ GÜVEN Dürüstlüğümüz, doğruluğumuz ve etik iş uygulamalarımız ile güven kazanırız. Doğruluk ve yüksek

Detaylı

3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. (16 Aralık 2013-24 Ocak 2014)

3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. (16 Aralık 2013-24 Ocak 2014) 3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ KENDİMİZİ İFADE ETME YOLLARIMIZ (16 Aralık 2013-24 Ocak 2014) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında 16 Aralık 2013-24 Ocak 2014 tarihleri arasında

Detaylı

BU ÜÇ HAFTA NE YAPALIM?

BU ÜÇ HAFTA NE YAPALIM? BU ÜÇ HAFTA NE YAPALIM? En az 6 aydır sınava hazırlanıyorsun. Ya gerçekten çalıştın hakkını vererek, ya da çalışmadığını düşündün. Ama dışarıdan biri baktığında senin saatlerce kendi geleceğini elleriyle

Detaylı

REHBERLİK SERVİSİ BÜLTENİ HAZİRAN 2013

REHBERLİK SERVİSİ BÜLTENİ HAZİRAN 2013 REHBERLİK SERVİSİ BÜLTENİ HAZİRAN 2013 TATİLDE NELER YAPALIM? Tatil, çocuklar için her gün yapmak zorunda kaldıkları işlerden uzaklaşmak için bir fırsattır. Tatil döneminde her çocuk anne ve babası ile

Detaylı

TEKNOLOJİ TASARIM DERSİ TANITIM VE PAZARLAMA

TEKNOLOJİ TASARIM DERSİ TANITIM VE PAZARLAMA TEKNOLOJİ TASARIM DERSİ TANITIM VE PAZARLAMA Yapılacak Çalışmalar Proje Çalışması Tamamlandıktan Sonra Marka Amblem ve Logo Ambalaj Slogan ve Reklam Çalışmaları yapılacaktır. MARKA, AMBLEM ve LOGO Marka

Detaylı

Aşık olduğumuz kişiyi neden unutamayız?

Aşık olduğumuz kişiyi neden unutamayız? sağlık (/saglik) Aşık olduğumuz kişiyi neden unutamayız? 04.10.2016 Salı 13:11 3 0 Uzman Psikolog Özge Genlik aşık olduğumuz kişiyi neden unutamadığımızı anlattı Aşık olduğumuz kişiyi unutmak yerine anlamlandırmamız

Detaylı

YÜZ YÜZE 2016 ISTANBUL 2016

YÜZ YÜZE 2016 ISTANBUL 2016 YÜZ YÜZE 2016 ISTANBUL 2016 İyi Öğretmenin Önemi Çocukta etki bırakır (doğrudan veya dolaylı) Eğitime yakınlaştırır veya uzaklaştırır Rol modeldir Hayat felsefesini aşılayabilir Karakter oluşumunda etki

Detaylı

OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK ÇALIŞMALARI OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK ÇALIŞMALARI Okulöncesi eğitim çevresini merak eden, öğrenmeye ve düşünmeye güdülenmiş çocuğun bu özelliklerini yönetme, teşvik etme ve geliştirme gibi çok önemli bir görevi üstlenmiştir.

Detaylı

BEYİN GÜCÜNÜ ARTIRIP HAFIZAYI GÜÇLENDİRME, AŞURE GÜNÜ, NE HALİNİZ VARSA GÜLÜN, BİZİM İÇİN BİR TARİF, KİTAP ÖNERİLERİMİZ..

BEYİN GÜCÜNÜ ARTIRIP HAFIZAYI GÜÇLENDİRME, AŞURE GÜNÜ, NE HALİNİZ VARSA GÜLÜN, BİZİM İÇİN BİR TARİF, KİTAP ÖNERİLERİMİZ.. . SİZİN KLÂSİK SÖZÜNÜZ 10 KASIM TÖRENLERİ NE? BU AYKİ KİTAP ÖNERİLERİMİZ KADER ORTAĞIM OLUR MUSUN? BEYİN GÜCÜNÜ ARTIRIP HAFIZAYI GÜÇLENDİRME, AŞURE GÜNÜ, NE HALİNİZ VARSA GÜLÜN, BİZİM İÇİN BİR TARİF, KİTAP

Detaylı

VERİMLİ ÇALIŞMA VE MOTİVASYON

VERİMLİ ÇALIŞMA VE MOTİVASYON VERİMLİ ÇALIŞMA VE MOTİVASYON Verimli çalışan? Verimli çalışan bireyin, motivasyonu yüksektir. Motivasyonun Kelime Anlamı Bu kavram İngilizce ve Fransızca motive kelimesinden türetilmiştir. Temelde kişinin

Detaylı

ÖĞRENCİ GÖZLEM VE DEĞERLENDİRME RAPORU

ÖĞRENCİ GÖZLEM VE DEĞERLENDİRME RAPORU ÖĞRENCİ GÖZLEM VE DEĞERLENDİRME RAPORU PSİKOMOTOR GELİŞİM: RİTME UYGUN DANS ETME GİBİ KABA MOTOR BECERİLERİNDE BAŞARILI. JİMNASTİK DERSLERİNDE İSTEKLİ VE DAYANIKLILIĞI ARTIŞ GÖSTERİYOR. YUVARLAK ÇİZME,

Detaylı

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası nı kutladık. Halk ekmek fabrikası gezisine katıldık. TÜRKÇE * Dilbilgisi:

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası nı kutladık. Halk ekmek fabrikası gezisine katıldık. TÜRKÇE * Dilbilgisi: Değerli Velilerimiz, 2017 yılının son ayında, güneşin hafifçe ısıttığı günlerdeyiz. Havalar hala, öğrencilerimizin bahçede neşeyle oynamalarına müsait. Palto giyme koşuluyla teneffüslerde temiz havada

Detaylı

Çoklu Zekâ Teorisi Ek 2

Çoklu Zekâ Teorisi Ek 2 ÇOCUKLAR İÇİN ÇOKLU ZEKÂ GÖZLEM FORMU Öğrencinin Adı Soyadı: Cinsiyeti: Tarih: Sınıfı: Lütfen formda yer alan her ifadenin sizin için ne derece uygun olup olmadığını aşağıdaki beşli dereceleme ölçeği üzerinde

Detaylı

Ruhsal Gelişim, d e n g e d e kalabilmeyi öğrenmek demektir. Brahma Kumaris tarafından hazırlanmıştır.

Ruhsal Gelişim, d e n g e d e kalabilmeyi öğrenmek demektir. Brahma Kumaris tarafından hazırlanmıştır. Ruhsal Gelişim, d e n g e d e kalabilmeyi öğrenmek demektir. Denge; uyum, düzen ve huzurdur. Denge ile görüş açımız genişler, hakikati yakalar ve uçlarda olmaktan kurtuluruz. Denge halinde, zıt kutupların

Detaylı

3-6 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ

3-6 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ 3-6 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ GELİŞİM NEDİR? Gelişim, Çocuğun hareket etmeyi, Düşünmeyi, Hissetmeyi, Başkalarıyla ilişki kurmayı öğrendiği, ileriye doğru giden bir değişim sürecidir. Gelişim ana rahminde

Detaylı

ÖZEL EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU DENİZYILDIZI GRUBU MAYIS AYI BÜLTENİ

ÖZEL EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU DENİZYILDIZI GRUBU MAYIS AYI BÜLTENİ ÖZEL EFDAL GÖZTEPE ANAOKULU DENİZYILDIZI GRUBU MAYIS AYI BÜLTENİ 2015 MAYIS AYINDA NELER ÖĞRENDİK? Taşıtlar konusunda neler bildiğimizi akıl haritasında resimledik. Trafik kurallarını ve işaretlerini öğrendik.

Detaylı

TERAKKİ VAKFI ÖZEL ŞİŞLİ TERAKKİ ANAOKULU 2031-2014 EĞİTİM YILI Bilgi Bülteni Sayı:7 4 5 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM BASAMAKLARI

TERAKKİ VAKFI ÖZEL ŞİŞLİ TERAKKİ ANAOKULU 2031-2014 EĞİTİM YILI Bilgi Bülteni Sayı:7 4 5 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM BASAMAKLARI TERAKKİ VAKFI ÖZEL ŞİŞLİ TERAKKİ ANAOKULU 2031-2014 EĞİTİM YILI Bilgi Bülteni Sayı:7 4 5 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM BASAMAKLARI Okul öncesi dönem genel anlamda tüm gelişim alanları açısından temellerin atıldığı

Detaylı

EFT ile POZİTİF HAYAT EĞİTİMİ EFT NEDİR?

EFT ile POZİTİF HAYAT EĞİTİMİ EFT NEDİR? SELDA TÜRKMEN le EFT ile POZİTİF HAYAT EĞİTİMİ EFT NEDİR? EFT, orijinal İngilizce isminin baş harflerinin kısaltmasıdır; "Emotional Freedom Techniques". İnsanda huzursuzluk yaratan bütün kötü duygulardan

Detaylı

MATEMATİK DERSİ GENEL DEĞERLENDİRME

MATEMATİK DERSİ GENEL DEĞERLENDİRME MATEMATİK DERSİ GENEL DEĞERLENDİRME Adı Soyadı :.. 1. Aşağıdaki sayıları sembol kullanarak küçükten büyüğe sıralayınız. 456, 56, 71,877,950,95,2,857 7) 75 misket beş kardeş arasında paylaştırılıyor. Küçük

Detaylı

SANAT ATÖLYEMİZ ATÖLYEDE NELER OLUYOR? Renk çalışmaları, Üç Boyutlu Çalışmalar ve Otoportre Çalışmaları

SANAT ATÖLYEMİZ ATÖLYEDE NELER OLUYOR? Renk çalışmaları, Üç Boyutlu Çalışmalar ve Otoportre Çalışmaları SANAT ATÖLYEMİZ ATÖLYEDE NELER OLUYOR? Renk çalışmaları, Üç Boyutlu Çalışmalar ve Otoportre Çalışmaları Yapıldı. Renk çalışmalarında; çocukların renk algısını geliştirmek amacıyla üç ana renk vererek ara

Detaylı

Çoklu Zeka Kuramı - Zeka Tipleri

Çoklu Zeka Kuramı - Zeka Tipleri Çoklu Zeka Kuramı - Zeka Tipleri Howard Gardner "Çoklu Zeka Kuramı" nı ortaya atmadan önce insanların zeki olup olmadığı matematik, geometri ve mantık sorulardan oluşan IQ testleri ile ölçülmekteydi. Fakat

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

Hayatta ya da ev işlerinde daha iyi organize olmak için, profesyonellerin önerdiği bu 20 yolu deneyebilirsiniz.

Hayatta ya da ev işlerinde daha iyi organize olmak için, profesyonellerin önerdiği bu 20 yolu deneyebilirsiniz. Organize Olmanın 20 Kolay Yolu Hayatta ya da ev işlerinde daha iyi organize olmak için, profesyonellerin önerdiği bu 20 yolu deneyebilirsiniz. 1. Depolama alanları açın Evinizde rahatça hareket edebilmeniz

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

Fen Bilgisi konularının zihnimizde kalıcı olmasını sağlamak için, konuyu dinlediğiniz akşam mutlaka en az bir 10 dakika tekrarını yapın.

Fen Bilgisi konularının zihnimizde kalıcı olmasını sağlamak için, konuyu dinlediğiniz akşam mutlaka en az bir 10 dakika tekrarını yapın. SBS Fen Bilgisi Derslerine Nasıl Çalışılır? Fen Bilgisi dersi, derste (okulda) öğrenilir. Sizler de dersi çok iyi takip ederek ayrıntıları yakalamaya çalışın. Kaçırdığınız veya anlayamadığınız noktaları

Detaylı