derinlikli ilikilerin öne çıktıı görülür. Ortega Gassetroman özü gerei aırdan alan bir türdür (2012: 67) derken romanın olay anlatma aceleciliinden

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "derinlikli ilikilerin öne çıktıı görülür. Ortega Gassetroman özü gerei aırdan alan bir türdür (2012: 67) derken romanın olay anlatma aceleciliinden"

Transkript

1 Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 8 Sayı: 37 Volume: 8 Issue: 37 Nisan 2015 April HER EY GEÇP GDER ROMANINDA TOTALTER SOVYET UYGULAMALARININ GÖRÜNÜMLER THE ASPECTS OF TOTALITARIAN SOVIET IMPLEMENTATIONS IN THE NOVEL EVERYTHING FLOWS Fatih KESKN 1 Öz Rus yazar Vasili Grossman ın Her ey Geçip Gider isimli romanı Lenin ve Stalin dönemlerinde uygulanan Sovyet politikalarının bireysel ve toplumsal boyutlarda yol açtıı travmaları ele alan bir eserdir. Sovyet dönemi Rus edebiyatı, baskı ve sansür gibi araçlarla uzun yıllar boyunca kontrol altında tutulmu ve Sovyet yönetiminin belirledii söylemlerin dıına çıkarılmamıtır. Ancak Vasili Grossman bu eseriyle totaliter Sovyet uygulamalarının sebep ve sonuçlarını sorgulamakta, bir korku toplumu yaratmada kullanılan bütün araç, kurum ve sistemlerle hesaplamaktadır. Bu hesaplamanın kapsamı içinde, simgesel düzeyde Sovyet insanı nı temsil eden roman kiileri de yerini almaktadır. nsanları kitleler halinde yok ederek yaama ihtirası içerisindeki bir rejimin yarattıı toplumsal korku, arkadalık ve akrabalık gibi bütün sosyal iliki biçimlerini geri dönülmez biçimde tahrip etmitir. Bu tahribat ihbar sisteminin kurulmasına zemin hazırlamı ve aile içindeki bireyler bile birbirlerini ihbar etmeye balamılardır. Romanda Sovyet toplumunun yaadıı bütün bu travmaların tarihî, politik, ideolojik, psikolojik ve sosyolojik boyutları üzerinde durulmaktadır. Roman, bu yönüyle edebiyat biliminin dıındaki baka disiplinleri de dorudan ilgilendirmektedir. Bu çalımada, romanın konusunu oluturan Sovyet uygulamaları edebiyat biliminin dıındaki disiplinlere ait verilerden de yararlanılarak tespit ve tahlil edilmeye çalıılmıtır. Anahtar Kelimeler:Sovyetler Birlii, Stalin, Korku Toplumu, hbar, Sansür, Vasili Grossman. Abstract The novel entitled, Everything Flows, by Russian author, Vasilli Grossman, deals with Soviet policies which took place during Lenin and Stalin eraled to traumas at the level individual and societal levels. Russian literature in Soviet era was controlled for a long time such tools as suppression and cencor and was only allowed to tackle topics supported by the Soviet regime. Vasilli Grossman in his novel, however, questions to the causes and results of talitarian Soviet implementations and settles up with all syytems, institutions and tools used to create a society of horror. In the context of this struggle, the novel characters representing the Soviet man emerge at the symbolic level. The fear, creattedby a regimekillingpeople in massnumber in ordertosurvive, damagedallkinshipandfriendshiprelations in an irreversible way. This damage led to the setylement of denunciation syytem and finally even the member of the same family started to denounce each other. The novel deals with all political, ideological, historical psychological and sociological dimensions of all these traumas experience by the Soviet society. The novel, in this context, takes directly the atteniton of disciplines out of literature. In this study, Soviet implementations that constitutes the topic of the novel have been dealth with, making use of data in other disciplines out of the science of literature. Keywords: The Soviet Union, Stalin, The Horror Society, Denunciation, Cencor, Vasili Grossman. Giri Rus yazar Vasili Grossman ın Her ey Geçip Gider romanı; van Grigoryeviç isimli bakarakterin hayat öyküsü etrafında Sovyetler Birlii gerçeini derinlemesine tahlil eden belgesel nitelikli bir romandır. Stalinist uygulamalar neticesinde; on dokuz yılı çalıma kamplarında olmak üzere toplam otuz yıllık bir mahkûmiyet hayatından sonra tekrar özgür dünyaya dönen van Grigoryeviç, Sovyetler Birlii uygulamalarının bir maduru ve tanıı olarak bu uygulamaların nesnel muhakemesini üstlenen bir simge kiiliktir. Genel olarak roman türü, uzun tasvirlere ve karakterlerin ruhsal boyutlarıyla açımlanmalarına imkân tanıyan bir anlatı biçimidir. Romandaki zaman, mekân ve olaylar bu açımlanmanın araçları niteliindedir. Bu balamda deerlendirildiinde, roman türünde olaylardan ziyade tasvirlerin ve karakterler arasındaki Türk Dili Okutmanı, Gazi Üniversitesi TÖMER, e-posta: mtarzan@hotmail.com.

2 derinlikli ilikilerin öne çıktıı görülür. Ortega Gassetroman özü gerei aırdan alan bir türdür (2012: 67) derken romanın olay anlatma aceleciliinden kaçınarak karakterleri açımlama özelliine vurgu yapar. Umberto Eco da metaforik bir söyleyile ormanda oyalanmak (1996: 59-86) tâbirini kullanarak aynı duruma dikkat çeker. Her ey Geçip Gider romanında ise, anlatıcının Sovyet totalitarizmi hakkında çok fazla söyleyecek sözünün bulunması, bu romanı Gasset in bahsettii anlamda aırdan alan bir tür olmaktan çıkarmı; özellikle romanın sonlarına doru daha fazla hissedilen tarihe not düme kaygısı, olay ve fikirlerin pe pee sıralanmasına ve kurgusallıın da giderek zayıflamasına sebep olmutur. Birey ve Toplumun Karabasanı: Totaliter Rejim Totaliter uygulamaların neden olduu bunaltıcı bir hava, romanın baından itibaren kendini hissettirmekle beraber, roman ilerledikçe apaçık bir Sovyet eletirisinin yapıldıı görülmektedir. Özellikle romanın son bölümlerinde Anna Sergeyevna ile van Grigoryeviç arasındaki güven ortamının salanmasından sonra Anna nın anlattıı yaanmı olaylar ve sonrasında Anna nın ölümünü takip eden süreçte van ın yazdıı notlar, totaliter uygulamalarla hesaplamaya yöneliktir. Bununla birlikte, van ın otuz yıllık hapis ve kamp hayatı da balı baına totaliter rejimin bir ürünüdür. Romanın baından sonuna doru younlaan bir bütünlük içinde, totaliter uygulamaların farklı görünümleri ortaya çıkmaktadır. Bu farklı görünümler, diyalektik bir sorgulama çerçevesinde özgürlük ve esaret arasında iç içe geçmi ilikileri gündeme getirmektedir (Keskin, 2015). Romandaki esaret ve hürriyet arasındaki diyalektik sorgulamanın farklı boyutları vardır. Bunlardan bir tanesi totaliter uygulamalara maruz kalan Sovyet toplumunun özgürlüksüzlüü; dieri daha derinlemesine bir tahlille, bin yıllık Rus tarihi boyunca süregelen farklı görünümlerdeki esaretin bakiyesi olan köle psikolojisi ve bir dieri ise Batılı ülkelerle Sovyetler Birlii arasındaki büyük uçurum üzerinedir. Çarlıktan Sovyetler Birliine uzanan bir süreçte, Batı ile Rusya arasında büyük ve temel bir farklılık vardır. Bu farklılık; Batı nın gelimesinin özgürlük artııyla, Rusya nın gelimesinin ise kölelik artııyla döllenmi olmasındaydı uçurum (s. 202) ifadelerinde de ortaya konduu gibi, özgürlük ve özgürlüksüzlük mukayesesine dayanır. Totaliter bir idare altındaki Sovyet toplumunda gerçek bir özgürlükten bahsetmek mümkün deildir. Nisbî ve fiziksel bir özgürlüe sahip olmak için, ruhsal ve düünsel boyutta daha büyük bir esareti kabul etmek gerekir. Totaliter rejimler uyruklarını tutsaklatırmaya onları belleklerinden ederek balar (Connerton, 2014: 29-30). Bellekleri, zihinleri, iradeleri ve bedenleriyle tamamen rejimin hizmetine giren kitleler, etrafları dikenli tellerle çevrili olmasa da asla özgür olamazlar. Romanda, bakarakter van Grigoryeviç in kuzeni olan NikolayAndreyeviç bata olmak üzere, neredeyse bütün Sovyet toplumunun içinde bulunduu durum tam da bu ekilde; totaliter rejimin düüncelerine kesinlikle ters dümemeyi ve rejimin emirlerini harfiyen uygulamayı gerektiren ruhsal ve düünsel boyutta bir esarettir. van Grigoryeviç ise fiziksel anlamda esarete mahkûm edilmi olmasına ramen, düünsel ve ruhsal boyutta nisbî bir özgürlüü temsil etmektedir. van Grigoryeviç in temsil ettii zihinsel özgürlük, onutotaliter sistem karısında pasif bir direniçi konumuna yükseltir. Bu yönüyle van Grigoryeviç; AynRand ın Ben (1999) romanındaki Eitlik , George Orwell ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (2013) romanındaki Winston Smith, Aldous Huxley in Cesur Yeni Dünya (2011) romanındaki Vahi ve Cengiz Aytmatov un Gün Olur Asra Bedel (2011) romanındaki Abutalip Kuttubayev karakterleri gibi sistemin yok edici uygulamalarına karı bir kimlik ve özgürlük mücadelesinin simgesi haline gelir. Simgesel deerleri sebebiyle,bu roman kiilerinin totaliter uygulamalara karı verdikleri mücadele bireysel olduu kadar toplumsal bir özellik de gösterir. Bu da onların totaliter rejimlerin despotluu karısında bir nesne konumunu kabul etmeyerek özne iradesi ortaya koymalarının önemli bir göstergesidir. Alain Touraine özneyi bir muhalif ve direniçi olarak tanımlar (2014: 335) ve kiisel öznenin oluumu ile toplumsal hareket arasında sıkı bir ba olduunu ifade eder (2014: 363). Bu çerçevede, bu romanların bakarakterlerinin, pasif nitelikli bile olsa, bir direni içinde bulunmaları onların totaliter uygulamalar tarafından nesneletirilemeyen güçlü özneler olduunu ortaya koymaktadır. Totaliter uygulamalar karısında bireyin bir özne olarak var olma mücadelesinin anlatıldıı bu romanlar, gerçeklie ait endieleri yansıtan ancak nihayetinde ütopik bir olay örgüsüne sahip eserlerdir. Her ey Geçip Gider romanı ise dorudan gerçeklie dayanan ve gerçeklii bir fon olarak kendi yapısı içinde barındıran bir romandır. Romandaki kurgusal olay örgüsünün arka planında, romanın sonuna doru giderek daha belirgin hale gelen bir gerçeklik yer almaktadır. Totaliter sistemin bir yansıması olan bu gerçekliin bileenlerini ise u balıklar altında kategorize etmek mümkündür: a- hbar Sistemi ve Yahuda Tipleri Romanın bakarakteri van Grigoryeviç otuz yıllık bir tutsaklık cezasının ardından özgürlüüne kavuur ve otuz yıl öncesine göre çok farklılamı olan dı dünyaya bırakılır. Bu bırakılma, van ın

3 psikolojik olarak bir bolua dümesine sebep olur. Eski tanıdıkları ve akrabalarıyla birkaç baarısız ve samimiyetten uzak görüme giriimi neticesinde van, fiziksel özgürlük ortamının da kendisi için baka türlü bir zihinsel tutsaklıa yol açtıını fark etmeye balar. van Grigoryeviç, bir gün Leningrad sokaklarında dolaırken VitaliyAntonoviçPinegin isimli eski okul arkadaıyla karılaır. Pek beklenmeyen bir rastlantı sonucu gerçekleen bu karılama da eski tanıdıklarla yapılan dier görümeler gibi son derece samimiyetsiz bir iletiim sürecinin gerçekletii souk diyaloglardan ibaret kalır. Üstelik Pinegin bu karılamadan son derece rahatsız olur. Çünkü yıllar önce van Grigoryeviç in hapis ve kamp hayatını balatan ihbar mektubu Pinegin tarafından yazılmıtır. van Grigoryeviç, bilmedii ve hiçbir zaman bilemeyecei bu gerçekten habersiz olmasına ramen yine depinegin den hiçbir istek ve ricada bulunmadan yoluna devam eder. Romanda, bu karılamanın anlatıldıı bölümü takip eden 74 ilâ 88 inci sayfalar arasındaki 7 nci bölüm, bir hayalî mahkeme eklinde kurgulanmıtır. Romandaki kurgudan ayrııklık hissi veren bu montaj bölümde, farklı ihbarcı tiplerinden hareketle bireyden devlete doru bir silsile halinde, totaliter yapının dourduu ihbar sistemi yargılanmaktadır. Ancak bu yargılama neticesinde muayyen bir suçlunun saptanması mümkün olmaz. Sistem kendi suçuna herkesi ortak etmeyi baarmıtır. Sa kalanlar arasında masum olan yok (s. 88) ifadesi bu suç ortaklıının bir itirafı mahiyetindedir. Romanın 7 nci bölümünde ele alınan ve Yahuda olarak nitelenen ihbarcı tiplerine geçmeden önce, bu tiplerin dıında kalan gerçekten inanmı ve rejime sadık bir tipoloji üzerinde durmak faydalı olacaktır. Bu tip, romanda metaforik bir köpek imgesiyle özdeletirilir. Sovyet rejiminin sadık hizmetkarı olan bu tipin romandaki görünen yüzü Leva Mekler isimli devrimcidir. Sovyet rejimine sadakatle hizmet eden bütün inançlı devrimcilerin simgesi olarak romanda yer alan Leva, rejime olan sadakati sebebiyle babasını bile ihbar etmekten çekinmez: Devrimci ilkelere balılıı nedeniyle babasını hapse atmı, Çeka daki meslektalarına babası aleyhinde ifade vermiti. Sabotajcı kocası için koruma isteyen kız kardeinden sert bir ekilde yüz çevirmiti (s. 180). Leva Mekler in rejime olan bu köpekçe sadakati, bir noktadan sonra rejimi de rahatsız etmeye balar. Rahatsızlık had safhaya ulatıında ise ve sahibi köpei öldürdü (s. 183) cümlesiyle özetlenen bir durum yaanır. Yani rejim, kendi taraftarlarını da bir tehdit olarak algılayıp ortadan kaldırır. 7 nci bölümde yargılanan ihbarcı tipleri bu köpek sadakatine sahip olan tiplerden farklıdır. Bu bölümde yargılananlar, simgesel bir anlam yüklemesiyle Yahuda olarak adlandırılmıtır. Yahuda ismi Hristiyan anlatılarına gönderme yaparak bir metinlerarası iliki kurmaktadır. Hristiyanlık inancına göre Yahuda, sa yı otuz gümü dinar karılıında ihbar eden havarinin adıdır. Yahuda nın ihbarında en dikkat çekici nokta daha sonra büyük pimanlık duyarak intihar etmesidir. Yahuda nın intiharı, onun içinde hâlâ yaamaya devam eden bir iyilik nüvesinin kaldıına iaret eder. Bu çerçeve içinde düünüldüünde Yahuda, öz itibariyle iyilik ve güzellie de yatkınlık gösterebilen ancak çevresel faktörlerin tesir ve baskısıyla kötülüe hizmet etmeye mahkûm olan tipik bir taslak kii dir. Maslow iyi ve kötü ya da güzel ve çirkin gibi zıtlıkların özellikle de daha salıklı kiilerde hiyerarik bir bütün içinde (Maslow, 2001: 186) olduunu ifade eder. Yahudalarda ise bu hiyerarik bütün, dı baskılar ve müdahaleler vasıtasıyla tahrip edilmitir. Romanda simgesel düzlemde ihbarcıları temsil eden bir karı deer durumundaki Yahuda, Türk edebiyatının ihmal edilmi bir romancısı olan Safiye Erol tarafından da farklı bir balamda simgeletirilerek kullanılmıtır. Balamlar farklı olsa da her iki romanda da Yahudaların deimez yazgısı müterektir. Yahuda nın simgeleen macerası, Safiye Erol tarafından u ekilde anlatılmaktadır: (sa ya) Îdam kararı verilince Yehûdâ nın aklı baına geldi; mâbede kotu, aldıı parayı hahamların yüzüne attı ve Îsâ nın serbest bırakılmasını istedi. Fakat i iten geçmiti. Yehûdâ, ancak o zaman bütün fâciayı anladı ve kendini astı (2006: 18). Ülker Fırtınası isimli romanında bu rivayeti nakleden Safiye Erol, Yahuda nın davranıından bir de çıkarımda bulunur: Yehûdâların ezelî nasîbi budur; bir daha yapılamayacak olan bir binâyı yıkarlar ve sonra kendi elleriyle tahrip ettikleri eyin hasretine dayanamayarak ıztırap içinde can verirler (2006: 18). Bu haliyle Yahuda, Her ey Geçip gider ve Ülker Fırtınası romanlarında ebedî mahkûmiyetin timsali olarak karımıza çıkar. Romanda dört farklı tip veya kategori halinde ele alınan Yahudalar, kendilerine göre farklı sebeplerle çevrelerindeki insanları ihbar etmilerdir. Bu Yahuda tiplerinden her birisinin kendisine göre haklı sebepleri vardır. Bu sebepler hayattan beklentilerine göre farklılık gösterse de hemen hemen bütün Yahudaları ihbarcılıa yönlendiren müterek nokta, totaliter rejim içinde hayatlarını devam ettirebilme kaygısıdır. Bunun yanı sıra kiisel kıskançlık ve rekabetler de ihbar sebebi olarak ortaya çıkmaktadır. Kiisel kıskançlık ve rekabetler uruna ihbarda bulunanlar da dâhil olmak üzere; romanın hâkim anlatıcısı, hiçbir Yahuda yı dorudan doruya suçlamaz. Hâkim anlatıcı ve yazarın benimsenmi deerleri açısından bakıldıında, suçlanan olgunun insan fıtratı olduu görülür. Totaliter rejimin tehditkâr tutumu karısında kendini savunmak durumunda kalan Yahudaların ihbarcılıı bu bakımdan ho görülebilir. Ancak insan fıtratının irenç eilimleri hâkim anlatıcı tarafından da ho karılanmamaktadır.

4 Maslow un ihtiyaçlar hiyerarisi balamında düünüldüünde, Yahudaları ihbara yönelten insan fıtratı daha iyi anlaılabilir. Nitekim insan davranılarını yönlendiren ihtiyaçlar içinde Maslow a göre ilk sırayı fizyolojik ihtiyaçlar (açlık, cinsellik) alır; bunu güvenlik ihtiyaçları (korunma) izler. Bu ihtiyaçların karılanmasından sonra sevgi, efkat, ait olma (arkadalık), öz-saygı (saygınlık, beceri, güç) ve son olarak da daha estetik olan bilme, özgerçekletirme ihtiyaçları gelir (Budak 2000: 385). Sovyet rejimi Yahudaların bu hiyerarik ihtiyaçlarını, kendi belirledii oranlarda da olsa karılamakta; ancak ihbar edilen mahkûmlar, bu ihtiyaçların hemen hepsinden mahrum kalmaktadır. Bu durum, toplumda patolojik sonuçlar dourmakta; ihbar edilmeden önce ihbar etme ve bu suretle rejime balılıını ispatlama eilimi hız kazanmaktadır. Temelde ihtiyaçlar hiyerarisine dayanan durum, romanda u ekilde ortaya konulmaktadır: Muhbirleri, gizli görevlileri insan doasının kendisi dourmu olamaz mı? Onları iç salgı bezleri, baırsaklardaki yemek artıkları, mide gazlarının gürültüsü, mukoza, böbreklerin çalıması dourmu olamaz mı? Onlar gözü ve burnu olmayan beslenme, savunma, üreme içgüdülerinden domu olamazlar mı (s )? Buna göre, irenç ve tiksinti verici olan Yahudaların muhbirlikleri deil, onları bu muhbirlie yönlendiren fıtrat ve insani zaaflarıdır. nsanları bir varlık kaygısına sürükleyen Sovyet yöneticileri, insanın zaaflarından ve hayatlarını devam ettirme güdülerinden bu ekilde yararlanmı ve rejime sorgusuzca itaat eden kitleler yaratmayı baarmılardır. Yaratılan bu kitlelerin ihtiyaçlar hiyerarisinin son basamaı olan kendini gerçekletirme dıındaki bütün gereksinimleri rejimin izin ve onay verdii oranda karılanmı ve bu kitleler en azından mahkûm edilip öteki olarak damgalanan ve neticede yok edilen milyonlarca insana nisbetle çok belirgin bir refah düzeyinde yaamılardır. Ancak, bu kitleler varoluçu düzeyde bir tercih yapamadıkları ve bu sebeple kendilerini gerçekletiremedikleri için özgür görünümlü modern esirler olarak kalmaya ve fiziksel özgürlük ortamında zihinsel esareti yaamaya mahkûmdurlar. Romandaki Kitap yazan insanların da, ekin eken ve çizme diken insanların da özgürlüü yok (s. 102) ve bu devlette toplum yoktur, çünkü toplum insanların özgür yakınlıı ve özgür ayrılıı üzerine kurulur, özgürlüün olmadıı bir devlette ise özgür yakınlık ve özgür ayrılık düünülemez (s. 217) eklindeki tespitler hemen hemen bütün toplumu kapsayan bu örtük mahkûmiyetin ifadesidir. htiyaçlar hiyerarisi balamında izah etmeye çalıtıımız insan fıtratının daha rezil bir tarafı ise, romanda et ve siyah havyar simgeleriyle sunulan rahat, lüks ve yüksek statülü bir hayat yaama arzusudur. Davranı biçimleri, temel ihtiyaçlarının giderilmesi istikametinde ekillenen Yahudaların bir yönü ho görülmekle birlikte; bakalarının kanı ve hayatı üzerine ina edilen lüks ve yüksek statülü hayatlar, insanî ihtiyaç ve zaruretleri aan utanç tabloları olarak sunulmaktadır. Nikolay Andreyeviç in van Grigoryeviç i beklerken hissettii duygular bu utanç tablolarından biri olarak romanda yer alır: Evet, evet, yaamı eilmekle, her eye boyun emekle, açlık, ikence, Sibirya ya sürülme korkusu içinde geçmiti. Ama bir de siyah havyar yerine somonbalıı yumurtası almak gibi çok rezilce bir korku vardı (s. 44). Bu korkuların rejime sadakat istikametine kanalize edilmesi ise sanki canlı canlı yüzeceklermi gibi derisini ve siyah havyarı yitirme korkusu NikolayAndreyeviç in ideolojik gücünü besliyordu (s. 44) ifadelerinde açıkça ortaya konmaktadır. b- Kulakların Sürgün Edilmesi ve Kolektifletirme Politikaları hbarların hedef aldıı ilk büyük kitle, kulaklar olmutur. Kulak, asıl olarak topraı ilemeden köylüler üzerinden faiz, tefecilik ve ticaret yoluyla haksız kazanç elde eden kiileri ifade eden bir kelimedir. Ancak 1917 den sonra, kulak kendisi çalımayıp, ücretle içi çalıtıranlara verilen isim oldu (Soljenitsın, 1974: 57) yılında balayıp 1930 yılında iyice hızlanan Sovyetler Birlii uygulamalarında ise, kulak ifadesi mulak bir anlam kazanmı ve çou zaman kolektifletirmeye karı çıkan bütün kesimleri içine alacak bir kavram olarak kullanılmıtır. Orlando Figes, kesin bir tanımın dıında kalan bu kulak sınıfı hakkında u ekilde bilgi vermektedir: Kulaklardan çokça söz edilmesine karın, aslında böyle bir nesnel kategori yoktu. Terim öylesine geni ve geliigüzel biçimde kullanılmaktaydı ki, neredeyse her köylü bir kulak sayılarak mülksüzletirilebilirdi (2009: 124). Figes in bu tespitlerine paralel bir gerçeklik, romanda da yansımasını bulmaktadır. Kulaklara yönelik bütün tasfiye ve tutuklamalar, merkezden bildirilen emirler dorultusunda gerçekletirilen bir mizansenden ibarettir: Eyalet parti yönetimi bir plan hazırlıyor, kulak sayısını bölgelere gönderiyordu, bölgeler kendi rakamlarını köy sovyetlerine bölüyor, köy Sovyetleri de tutuklanacak insanların listelerini oluturuyordu. nsanları bu listelere göre tutukluyorlardı. Listeyi kim hazırlıyordu peki? Üç kii. Birtakım kafası karıık insanlar kimin yaayacaını, kimin öleceini belirliyordu. Her ey vardı açıkçası: rüvet, kadın yüzünden duyulan kıskançlık, eski bir dargınlık, bazen de yoksullar kulak olarak gösteriliyor, daha zengin olanlar ise paçayı kurtarıyorlardı (s. 138). Kulak olarak tespit edilen kiiler tutuklanarak sürgüne ya da çalıma kamplarına gönderiliyor, bunların bütün mallarına da devlet tarafından el konuyordu. Kulaklara yönelik bu keyfî uygulamalar, aslında kolektifletirmeye giden yolda fiziki ve psikolojik bir temizlik harekâtı mahiyetindeydi. Kulaklara yönelik harekâtı uygulayan kuvvetler çounlukla askerler, komsomol örgütleri ve gönüllü aktivist birlikleridir. Anna Sergeyevna da, kulaklara yönelik harekâtın içinde bir aktivist olarak görev almıtır. Anna Sergeyevna, aktivist olarak kulakların tasfiyesine katılma hikâyesini van Grigoryeviç e u

5 ekilde anlatır: Ben de büyünün etkisi altına girmeye balamıtım, bütün kötülüklerin kulaklardan geldiini, kulaklar hemen yok edilirse köylüler için mutlu bir dönemin balayacaını düünüyordum. Onlara hiç acımıyordum: Onlar insan deildi, bu alçakları anlayıp da ne olacaktı. Ben de aktivistlere katıldım (s. 140). Gençlik döneminin heyecanıyla, kulaklardan temizlenen bir hayatın daha güzel olacaına inandırılmı olan Anna; masum insanlara karı uyguladıkları terörün ve yaptıkları kötülüklerin farkına çok sonraları varabilmitir. Kulaklardan boalan araziler kolektifletirilerek kolhozlara balanmıtır. Bunun yanı sıra aama aama bütün çiftlikler kolektifletirilerek özel mülkiyet tamamen ortadan kaldırılmaya çalıılmıtır. Kolektifletirme politikalarına karı büyük küçük birçok isyan çıkmıtır. Nitekim köylülere göre kolektifletirme bir ikinci serflik ti. Tıpkı toprak aalarınca serfletirilip sömürülen ataları gibi, onlar da devletçe topraa balanıp sömürülmekteydi (Figes, 2009: 134). Ancak, köylülerin bu ikinci serflik uygulamalarına karı direnileri çok sert tedbirlerle bastırılır ve kolektifletirme Sovyetler Birlii çapında gerçekletirilir. Kolhoz ekonomisi merkeze alınarak be yıllık planlar halinde tasarlanan bir kalkınma projesi, özel mülkiyeti ve dolayısıyla bireysel özgürlükleri ortadan kaldırmanın yanı sıra, ilk yıllarda kulakların tasfiyesinden kaynaklanan çok aır bir ekonomik hezimetle karı karıya gelir. Romanda AnnaSergeyevna tarafından kulakların mallarına el konulduktan sonra ekili alanlar büyük ölçüde azalmı ve verim dümütü (s. 145) eklinde ifade edilen bu gerçek, kısa bir zaman sonra kıtlık ve açlık olgularını beraberinde getirecektir. c- Açlık Terörü Romanda, Stalinist uygulamaların ulatıı en uç merhale olarak, büyük kitlelerin açlıktan ölmeye mahkûm edilmesi dramatik bir üslûpla anlatılmaktadır. van Grigoryeviç etrafında gelien çerçeve öyküyü izleksel anlamda destekleyen ve gerçeklik vurgusuyla ortaya konulan muhtelif hayat hikâyelerinin birçounun merkezinde Anna Sergeyevna yer almaktadır. Sovyet politikalarının yerel anlamda uygulayıcısı ve ahidi konumunda olan Anna Sergeyevna nın Ukrayna da bir kolhoz muhasebecisi olarak görev yaptıı sırada Sovyetler Birliinin Ukraynalıları açlıkla cezalandırmasına ses çıkarmamı ve hatta destek vermi olması, onun açısından büyük bir pimanlık sebebidir. deolojik bir mensûbiyet duygusuyla, Sovyetler Birliinin bütün zalimliklerini onayladıı dönemler hakkında yanılmılık ve pimanlık duygusu içinde olan Anna Sergeyevna, yaanan zalimliin boyutlarını tarih boyunca yapılan bütün zalim uygulamalarla kıyaslamaktadır: Topluca adam öldürme kararını kim imzalamıtı? Sık sık düünürüm, gerçekten Stalin mi diye. Rusya tarihi boyunca böyle bir emir bir kez bile verilmemitir sanırım. Çar ı bir kenara bırakın, Tatarlar, Alman igalciler bile böyle bir emrin altını imzalamamılardı (s. 146). Bu ifadeler, Sovyetler Birliinin vatandalarına karı takındıı yok edici tavrın tarihin hiçbir döneminde bu iddette bir örneinin daha olmadıına vurgu yapmaktadır. Sovyetler Birliinin Ukrayna halkına karı dümanca bir tavır takınmasının en önemli sebebi, be yıllık kalkınma planı çerçevesinde Ukrayna dan beklenen kolektif üretimin karılanamaması ve aksine kolektifletirmeyle beraber ülke çapındaki üretimin önemli miktarda azalmasıdır. On yılda bile karılanamayacak rakamların tepeden inme bir biçimde Ukrayna halkına dayatılması ve reel olmayan bu rakamların karılanamaması, Sovyet hükümetinin Ukrayna halkını birliin dier ülkelerindekinden daha aır bir biçimde cezalandırmasına sebep olur. u ifadeler, aç bırakılarak yok olua sürüklenen Ukrayna halkının baka halklara nazaran daha aır bir cezalandırmaya maruz kaldıklarını ortaya koymaktadır: Besbelli, Moskova en çok Ukrayna ya bel balamıtı. Sonradan en fazla kin ve öfke de Ukrayna nın payına dütü (s. 146). Bata Ukrayna olmak üzere Sovyet cumhuriyetlerine yönelen bu öfkenin altında, Sovyet hükümeti tarafından belirlenen kalkınma planlarının sabote edilmek istendii yönündeki üphe yer almaktadır. Be yıllık kalkınma planları, Sovyetler Birliinin kolektif üretime dayanan ekonomi politikalarının baarısına yönelik bir gösterge olarak deerlendirilmitir. Dolayısıyla be yıllık planların gerçekletirilemiyor olması, aynı zamanda kolektifletirme stratejisinin de yanlılıına iaret eder. Hem rejimin dayandıı ideolojik temellerin sarsılmaması hem de Sovyet yöneticilerinin dogmatik otoritelerinin zarar görmemesi adına, böyle bir baarısızlık tablosunun ortaya çıkmasına asla tahammül gösterilmemitir. Her mükül durumda bir düman yaratarak öteki ve biz ayrımasından güç kazanma stratejisi, be yıllık planların karılanamaması eklinde ortaya çıkan baarısızlıkta da bir savunma refleksi olarak kullanılır. Planların gerçekletirilememesinin sebebi olarak, sürgün edilen kulaklara ramen kulak ruhunun hâlâ yaaması ve yaamaya devam eden bu ruhun Sovyet rejimini sabote etmek üzere faaliyete geçmesi gösterilir. Rejime yönelik bir tehdit algısının oluturulması, kulaklara ve kulak ruhuna karı yeni bir kampanyanın balamasını beraberinde getirir. Balatılan bu yeni kampanyanın neticesi ise açlıktan ölmeye mahkûm edilen milyonlarca insanın dramatik bir biçimde yok oluudur. Kıtlık ve açlık bölgelerinde yaayan insanların ölüm kayıtları tutulmadıı için açlıktan ölen kiilerin kesin sayısını saptamak da kolay deildir. Bu konuda Orlando Figes in tespitleri u ekildedir: Birçounun kayda geçirilmemi olmasından dolayı ölü sayısını hesaplamak olanaksızdır; ama en akla yakın demografik tahminler arasında 4,6 milyon ile 8,5 milyon

6 kiinin açlıktan ya da hastalıktan öldüü yönündedir (2011: 136). Figes, aynı zamanda romandaki kurgusal dünyanın gerçeklik zeminini destekleyecek biçimde, Ukrayna nın açlıktan en çok etkilenen bölgelerden biri olduunu u ekilde ifade eder: En çok etkilenen bölgeler, kolektifletirmeye köylü direniinin özellikle güçlü ve tahıl tarhlarının aırı yüksek olduu Ukrayna ve Kazakistan dı (2011: 136). Romanın bu ekilde belgesel nitelikli kaynaklarla rahatlıkla desteklenebiliyor olması, kurgudan çok gerçeklie dayanan bir eser olduunu göstermektedir. Romandaki kıtlık ve açlık olguları ile bunların neticesinde yaanan kitlesel ölüm olayları, Sovyetler Birlii gerçei etrafında yazılan baka edebî eserlerde de karımıza çıkmaktadır. Dikkatli bir tarama ve aratırmayla bu konu üzerine kaleme alınmı onlarca eser bulmak mümkündür. Bu çalımanın kapsamı dıında kalan böyle bir aratırmaya girmeden, bir örnek olması ve romanda anlatılan olayları desteklemesi bakımından Türkiye de Kefensiz Gömülenler adıyla yayımlanan otobiyografik romana bir göz atmakla iktifa edeceiz. Bu romanda yine Ukrayna daki kıtlık ve açlık hakkında 1933 yılı baharı aır geldi, açlık baladı, perian vaziyetteki halk, baharda açlıktan kırılmaya baladı (Yusufolu, 2009: 52) eklinde bilgi verilir ve bireysel yaanmılıklar çerçevesinde bu kıtlık ve açlıın mahiyeti ortaya konulur. Devlet tarafından bütün mahsullerine el konulan köylüler hiçbir yerden yardım alamaz. Üstelik Sovyet rejimi, yaanan açlıı dünya kamuoyundan da gizlemektedir. Açlıktan ölüme terk edilen kitleler, bulabildikleri her eyi yiyerek hayatta kalmaya çalıırlar. Romandaki u ifadeler, açlıktan ölmemek için çırpınan kitlelerin son gayretleri niteliindedir: Yemedikleri ne kaldı, fareleri yakaladılar, sıçanları, alacakargaları, serçeleri, karıncaları avladılar, topraı kazıp solucanları çıkarttılar, kemikleri, derileri, ayakkabı tabanlarını ezip un haline getirdiler, pis kokulu eski derileri erite gibi kesiyorlar, tutkalı kaynatıp piiriyorlardı (s.152). Bu son çırpınılar da çounlukla fayda vermemi ve kitlesel ölümler kaçınılmaz olmutur: Ölüleri ilk balarda gömüyorlardı, sonra bıraktılar. Cesetler öylece sokaklarda, avlularda yatıyordu, en son ölenler ise evlerde yatıp kalmılardı. Ortalık sessizlemiti. Bütün köy ölmütü (s. 155). Bunun gibi birçok köy ve bu köylerde yaayan milyonlarca insan dramatik bir biçimde yok olup gitmitir. Açlık, insanları sadece öldürmekle kalmaz. Ölümden önceki bir aama olarak annelerin kendi evlatlarının cesetlerini yiyebilecek derecede çıldırması, açlıkla karı karıya kalan kitlelerin nasıl insanlıktan çıkabileceini gözler önüne sermektedir. nsanların bu çıldırmılık hali ile devletin yok edici uygulamaları arasında da açıkça ortaya konmayan ama romanın bünyesine sinmi bir koutluk vardır. Sovyet rejimini kuran ve Sovyet devletinin hem babası, hem de çocukları (s. 175) olan kadronun 1937 yılında, halk dümanı ilan edilen milyonlarca insanla beraber diktatorya tarafından ortadan kaldırılması, rejimin kendi evlatlarını yiyen bir çılgın güç haline geldiine iaret eder. Açlıktan çıldıran ve yamyamca bir itahla kendi çocuklarını yiyen annelerle rejim arasındaki bu örtük benzerlik, rejimin uygulamalarının salıklı zihinler tarafından yönlendirilmediine dair bir göndermeyi de içermektedir. Zira, annelerin insanî zaaflar ve uur kaybı neticesinde ortaya çıkan davranı biçimleriyle devletin patolojik refleksleri arasındaki ortak nokta çılgınlık tır. Milyonların ortak yazgısı olarak karımıza çıkan bu dramatik sahneler, romanda küçük hayat hikâyeleri etrafında daha bireysel seviyede de ortaya konulmaktadır. VasiliyTimofeyeviçKarpenko da, genç karısı ve küçük oluyla birlikte açlık yüzünden yava yava gelen ölüme dramatik bir ekilde yenik düer. Vasiliy in, ailesini yok eden açlık terörü karısında devletin tutumunu sorgulamaması ise son derece manidardır: Devletin ve Stalin in yaptıı büyük ve anlamsız ie karı son ânına dek ne bir sitem, ne de öfke duydu. Niçin? diye, kendisi ve kendisi gibi uysal, yumuak balı, çalıkan insanlara, bir yaındaki sessiz sakin oluna neden açlıktan ölme ikencesinin yapıldıını bile sormadı (s. 162). Sovyet rejimi, farklı dönemlerde farklı sebepler ileri sürerek gerçekletirdii korkunç ve yok edici uygulamaların yanı sıra, insanların sorgulama eilimlerini yok etmesi bakımından da totaliter bir yapı gösterir. ç- Sansür ve Propaganda Romanda Sovyet rejiminin irdelenen yönlerinden birisi de, totaliter uygulama ve kitlesel imhaların bir sansür ve karartmaya tâbi tutularak gizlenmek istenmesidir. Mensuplarından ideolojik bir artlanma ile kayıtsız artsız bir teslimiyet beklentisi içinde olan Sovyet rejimi, sansür ve propaganda mekanizmalarını devreye sokarak bu beklentinin kesin bir neticeye ulamasını arzu etmektedir. Ayrıca dı politika çerçevesinde, Demirperde içinde yaanan olayların dıarıya yansımaması ve çok elzem durumlarda kontrollü bir biçimde yansıtılması Sovyet rejiminin çok önem verdii bir konudur. nsanların kedi, köpek ve fareleri yemek zorunda kaldıkları açlık terörü sırasında bile dıarıya yönelik propaganda hiç kesilmemitir: Ünlü bir Fransız bakan geldi, onu en korkunç vebanın olduu, bizden daha kötü bir halde insanların insanları yedikleri Dnepropetrovsk bölgesine, büyük bir köye, bir kolhozun çocuk yuvasına götürdüler. Bakan, bugün öle yemeinde ne yediniz? diye sordu, çocuklar da, Hamurlu tavuk çorbası ve pirinç köftesi diye yanıtladılar (s. 153). Romandaki bu ifadeler, Sovyetler Birliinin propaganda ve sansür mekanizmalarını

7 kullanarak bütün dünyada olumlu bir Sovyet imajı yaratma gayretlerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu imajın oluturulması ve sürdürülmesi; Sovyetler Birliinin asla taviz vermedii, uruna çok sert tedbirlerin alındıı, katı bir sistemi beraberinde getirir. Bu katı sansür ve propaganda sitemi romanda açıkça eletirilmekte ve hatta lanetlenmektedir. Sovyet döneminin özgürlükleri ortadan kaldıran uygulamaları çarlık dönemiyle mukayese edildiinde, sansürde gelinen noktayı daha iyi ortaya koymaktadır: Çar Nikolay yönetimindeyken gazetelerimiz tüm dünyaya açlıı duyurdu. Yardım edin, yardım edin diye yazdılar. Köylülerimiz ölüyor. Ya siz canavarlar, siz Büyük Herodes ler bütün bunları büyük bir ova dönütürüyorsunuz (s ). Sovyet yönetimi ise, açlıı duyurmadıı gibi; gelen bazı yardımları da kabul etmeyerek geri göndermitir. Sovyet sisteminde bütün basın-yayın ve iletiim araçları devletin kontrol ve himayesindedir. Edebiyatın da bu araçlardan ayrı düünülmesi mümkün deildir. Sovyetler Birliinde edebiyat, gerek Sovyet vatandalarının ideolojik motivasyonunu sürekli diri tutmak ve gerekse dı dünyaya karı oluturulmaya çalıılan olumlu Sovyet imajını zedelememek amacıyla kullanılan bir araçtan ibarettir. Edebiyatı bir araç olarak kullanma eilimi bütün totaliter sistem ve rejimlerde belli oranlarda görülür. Ancak Sovyetler Birliinde bu eilim, tartıılması ve ihlal edilmesi mümkün olmayan bir boyut kazanır. Sovyetler Birlii nde Yapılanların farkı, edebiyat ve daha sonra tüm sanat dallarının bir ideolojiye balanmasının kurumsallatırılarak bir teori hâline getirilmesidir. Sosyalist realizm adını alan bu teoriletirilme Stalin dönemi Sovyet Rusya sında dogma hâline geldi (Tagızade, 2006: 8). Sosyalist Realizm adıyla sistemletirilen ve parti ideolojsine ba(ım)lılıı esas alan prensipler bütünü, edebiyatın devlet kontrolüne alınmasında etkili bir fonksiyon üstlenmitir. Devletin edebiyat üzerindeki kontrolü o kadar youn bir ekilde hissedilmektedir ki, edebiyatçıların Sovyet ideolojik çizgisinin dıına çıkan bir eser vermeleri mümkün deildir. Bu balamda Sovyet edebiyatı, hakikatin Sovyet bakı açısıyla hikâye edilmesini, yani düünüleni deil, düünülmesi gerekeni, görüleni deil, görülmesi gerekeni emreden sosyalist realizmi sanat metodu olarak benimseyen bir edebiyattır (Karaka, 2008: 468). Sovyet propagandası yapmakla görevli bu edebiyatın her aamada Sovyet sansürüne maruz kalması kaçınılmazdır. Bir dogma haline gelen Sosyalist Realizm, kendi gerçeklik algısı, yani Sosyalist ilkeler, dıındaki bütün gerçekliklere kendisini kapatmıtır. Her türlü edebî eser, bu içe kapanık algılama biçimine uygun ekilde meydana getirilmelidir. Romanda kendini gerçekçi diye adlandıran edebiyat, en az XVIII. yüzyıl köy ve kır romanları kadar artlanmı bir edebiyattı (s. 105) cümlesiyle Sosyalist Realizm in kendi dıındaki gerçeklii yok saydıına vurgu yapılmaktadır. Bu durum, sanatçının hürriyet i hakkında bazı sorgulamaları beraberinde getirir. Bu tür sorgulamalara cevap vermeye çalıan Siniavski nin savunma biçimi de aslında Sovyet edebiyatının içinde bulunduu açmazı ortaya koymaktadır: Batılı yazarlar hep bizde söz özgürlüü bulunmadıından yakınırlar. Bunu yaparken kendilerine ölçü olarak, kiilerin kendilerine olan inançlarını alırlar. Oysa, böyle bir inanç Komünizme aykırıdır. Namuslu bir Sovyet yazarı, bir Marksist, bu eletirileri hiçbir zaman kabul etmez. Bunların ne demek istediini de anlayamaz (1967: 24) Bu ifadeler, özgürlüün Komünist Sovyet rejimine aykırı olduunun açık bir itirafı mahiyetindedir. Bir Sovyet yazarı için namusun ölçüsü, rejime sadakat ve hizmetten ibarettir. Bu anlayı, balı baına bir sansür ve propaganda mekanizması olarak ortaya çıkmaktadır. Sovyetler Birliinde basın-yayın ve edebiyat gibi, bilim de Sovyet ideolojisine hizmet edecek biçimde dizayn edilmitir. Romanda Weismann, Virchow ve Mendel gibi Batılı genetikçilerin, Darwin in maddeci yönünü bırakıp idealist yönüne younlatıkları için Sovyet biliminden dılandıına dair göndermeler vardır (s. 29). Genetik gibi pozitif bilimlerin bir ubesinde bile Sovyet ideolojisine yönelik çıkarlar arayan bir zihniyetin sosyal bilimler alanında takındıı tek boyutlu yaklaım muhakkak ki daha çok çarpıtma ve sansüre sebep olmutur. OlivierRoy, Sovyetler Birliinde özellikle sosyal bilimler alanında ortaya çıkan tabloyu u ekilde özetlemektedir: Bilimsel gözlem sadece bir ilk aamadır. Dilbilimci bir dizi lehçeyi ortaya çıkarır, etnograf töreler ve âdetlerin listesini yapar. Sonra, genellikle hayli nitelikli olan bu sınıflandırma çalıması, yeni bir dil veya yeni âdetler ina etmek için malzeme olarak kullanılır. Tarih çalıması kukusuz daha rahatsız edicidir. Burada kaynakların ve gerçeklerin aratırılmasında bile siyasal sansür devreye girer. Bu yüzden tarihsel çalımalar sınırlı kalacak, eski dönemlerle ilgilenecektir (2009: 117). Sovyet rejiminin çizdii bu çerçevenin dıına çıkan bilim adamları da, rejim için tehlike olarak algılanan bütün sosyal sınıflar gibi hapsedilmi, kamplara gönderilmi ve neticede ortadan kaldırılmıtır. Bu konuda Ahmet Buran ın Kurunlanan Türkoloji (2010) isimli eseri somut verilere dayanan çarpıcı bilgiler vermektedir. Sovyetler Birliinde bütün özgürlük alanları tıkandıı gibi, bilimsel özgürlükten de bahsetmek mümkün deildir. Romanda Sovyet sansürüne iaret eden bir baka önemli gösterge de; yaanan açlık yıllarında, Maksim Gorki nin toplumsal gerçeklikle alakası olmayan yazılar yazmasıdır. Gece boyu açlıktan ölen çocukların cesetlerinin, sabahları katanalar tarafından toplandıı bir zamanda Maksim Gorki; çocuklar için eitici oyuncakların gerekliliine dair yazılar kaleme almaktadır. Katanaların çöplüe taıdıı bu çocuklardan Maksim Gorki nin haberi yok muydu acaba? Oyuncaı ne yapacaklardı onlar? Belki de haberi vardı Gorki nin. Herkes

8 nasıl susuyorsa o da aynı ekilde susuyordu. Ve bu ölü çocukların tavuk çorbası içtiini yazanlar ne yazıyorlarsa o da onu yazıyordu (s. 157). Maksim Gorki nin, bütün edebiyatı ve bütün kitle iletiim imkânlarını abluka altına almı olan sansür sistemi içinde, gördüklerini yazabilmesi mümkün deildir. Kaldı ki, Maksim Gorki Sovyet edebiyatının ve Sosyalist Realizm akımının en kuvvetli ve en itibarlı yazarlarından birisidir. Zelinski nin Sovyet perspektifinden bir bakıla, Gorki hakkındaki övücü sözleri bu durumu açıkça ortaya koymaktadır: Gorki de kendi halkına ve Komünist Partisi ne karı saldırı aramak saçmadır. Onun tüm makaleleri, Rus insanının zaferini ve büyük Sosyalist Oktobr Devrimi nden sonraki baarılarını yücelten, gerçek zafer arkılarıdır (1978: 77). Gorki; rejimin zafer arkılarını dillendirirken, aslında halkın gerçek durumunu görmezden gelmektedir. Açlık ve sefaletle bouan milyonları yok sayarak, pedagojik içerikli makaleler yazmayı tercih etmektedir. Romandaki konumuyla Gorki, Sovyet basın ve edebiyatının içinde bulunduu duruma yönelik bir gönderme içermekte ve simgesel bir anlam ifade etmektedir. Romanda sadece Gorki nin yazdıklarından bahsedilmekle birlikte, aslında bütün Sovyet basın ve edebiyatının içinde bulunduu durum bundan farklı deildir. Gorki, hemen hemen bütün Sovyet edebiyatçıları gibi; genel kabul gören namuslu yazar sınıfında yer alabilmek ve yer aldıı bu sınıfın hizmetine sunulan devlet nimetlerinden istifade edebilmek uruna, gerçek problemleri görmezden gelmekte ve topluma yapay gerçeklikler sunmaktadır. d- Çalıma Kampları Romanın bakarakteri van Grigoryeviç on dokuz yıl boyunca çalıma kamplarında ceza çekmek zorunda kalmıtır. Ancak, romanın anlatı zamanı van ın bu çalıma kamplarından dönüüyle birlikte balar. Romanda van Grigoryeviç in çalıma kamplarında geçirdii yıllarla ilgili geriye dönüler de çok yer tutmaz. Bu sebeple romanda, van Grigoryeviç in kamp hayatına dair geni bir anlatım söz konusu deildir. Çalıma Kamplarıyla ilgili asıl anlatılanlar, Mariya Konstantinova nın çerçeve öyküye eklemlenen öyküsü etrafında toplanmıtır. Kocası Andrey in tutuklanmasının ardından yirmi altı yaındaki Mariya Konstantinovna da kocasını ihbar etmedii için tutuklanmı, kızı Yuliya dan ayrılmak zorunda kalmı ve nihayetinde zelil kamp hayatına dayanamayarak ölmütür. Mariya Konstantinovna nın baından geçenler, bütün Sovyet vatandaları gibi, Sovyet kadınlarının da katlanmak zorunda kaldıkları travmatik süreci ortaya koymaktadır. Sovyet kadınları da Sovyet erkekleri kadar zor bir hayat geçirmi, onlar kadar aaılanmı, onlar gibi mahkûm edilmi ve onlar gibi en aır artlarda cezalandırılmılardır. Romanda ironik bir biçimde kadın-erkek eitlii vurgusu yapılmakta ve kadınlarla erkeklerin rejimin gazabına urarken de eit oldukları ortaya konulmaktadır: Kadınların erkeklerle eitlii sadece sosyoloji kürsülerinde ve sosyoloji yapıtlarında yer alıp onaylanmamıtır Kadınların eitlii sadece fabrikadaki ite, uzay uçularında, devrim ateinde kanıtlanmamıtır, bu eitlik Rusya nın bugünkü tarihinde, asırlar boyunca hapishanelerde, kamplarda, kamplara götürülürken yollarda yaanan acılarla kanıtlanmıtır (s. 116). Sovyet rejimi; merkezin istatistik talepleri dorultusunda ideolojik bir gereklilik olarak öldürdüü veya çalıma kamplarına mahkûm ettii milyonları, mensup oldukları cinsiyetler çerçevesinde deerlendirmemitir. Kendisi için tehlike olduuna inandıı sınıf mensuplarını ve bireysel olarak suçladıı insanları, kadın ve erkek olmasına bakmadan, aynı iddette cezalandırmıtır. Kadınlarla erkeklerin eit bir cezalandırma yöntemiyle kamplara gönderilmesine ramen; verilen cezalara sebep olan suçların daha çok erkeklere ait olduu, kadınların ise erkeklere ait olan bu suçları paylamak zorunda kaldıkları görülür. Kadınlar genellikle, suçlu bulunanların ei veya yakını oldukları için cezalandırılmıtır. Romandaki u ifadeler bu duruma gönderme yapar: Eler, eler, Moskovalı, Leningradlı, Kievli, Harkovlu, Rostovlu, kederli, pratik ve öbür dünyadan olmayan, günahkâr, zayıf, uysal, öfkeli, gülen kadınlar, sırtlarında mahkûm ceketleriyle Rus kadınları ve Rus olmayan kadınlar. Hekimlerin, mühendislerin, ressamların ve tarım uzmanlarının karıları, mareallerin ve kimyagerlerin karıları, savcıların ve mallarına el konulmu küçük çiftlik sahiplerinin karıları, Rus, Belarus, Ukraynalı rençberlerin karıları. Hepsi kocalarının peinden baraka kurganlarının skit karanlıına gittiler (s. 131). Bu cümlelerin devamında; kadınların erkeklere ait olduu iddia edilen suçlardan dolayı cezalandırıldıı daha ironik bir biçimde vurgulanmaktadır. Ölen halk dümanı ne kadar ünlüyse ardından kamp yollarına düen kadınların sayısı da o kadar fazla oluyordu: karısı, eski karısı, birinci karısı, kız kardeleri, sekreteri, kızı, karısının hanım arkadaı, ilk evliliinden olan kızı (s. 131). Romanda daha çok Mariya Konstantinovna merkezli olarak ele alınan kamp hayatı, aırlıklı olarak kadın kamplarının durumunu yansıtmaktadır. Ancak Sovyetler Birliinin çalıma kamplarında erkeklerin durumuyla kadınların durumu arasında çok az fark vardır. Aleksandr Soljenitsın ın van Denisoviç in Bir Günü (2011) isimli romanında anlatılan erkek kampları ile Her ey Geçip Gider romanındaki kadın kampları çok benzer özellikler gösterir. Bu iki romandaki van Denisoviç ile Mariya Konstantinovna adlı karakterlerin kamplarda yaadıkları olaylar hemen hemen aynıdır. Bununla birlikte, kamp hayatının kadın ruhunda meydana getirdii tahribatların daha fazla olduu görülmektedir. Mariya nın kampa gönderilmek üzere bindirildii trende

9 yaadıı çaresizlik ve azap dolu duygular bu farkı vurgulamaktadır. Aynı anda bu iki acı herhalde ancak genç bir kadının yüreinde yaar: Bir ananın ıstırabı, âciz yavrusunu kurtarma istei ve aynı zamanda devletin gazabı karısında çocukça bir âcizlik, baını annesinin gösüne saklama istei (s. 123). van Grigoryeviç de, kamplarda on dokuz yılını geçirmi birisi olarak, kamp hayatının kadınlar için daha yıpratıcı olduunu tasdik etmektedir: Ve van Grigoryeviç, Kolıma Kampı nda erkekle kadının eit olmadıını, erkein yazgısının yine de daha kolay olduunu düündü (s. 135). e- Lenin ve Stalin Eksenli Deerlendirmeler: Romanda Lenin, iki farklı kiilik olarak ele alınmaktadır. Paradoksal bir durum yaratan bu kiilik özelliklerinden birincisi insan ve aydın Lenin e, dieri ise diktatör Lenin e aittir. Bu kiilik özellikleri arasında badamaz bir aykırılık söz konusudur. nsan ve aydın yönleriyle ortaya konulan Lenin; kibar, mütevazı, sanatsever bir kiiliktir. Özel hayat sınırları içinde her zaman varlıını sürdüren bu özellikleri, siyasî alanda ise görmek mümkün deildir. Lenin, siyasî alanda rakiplerine karı son derece acımasız ve kibirli bir kiilik haline dönüür. Yanıldıını, fikirlerinin veya uygulamalarının yanlı olduunu asla kabul etmez. deolojisine ve kendisine karı tavizsiz bir imanı vardır. Lenin in acımasızlık ve kibir eklinde zuhur eden siyasî kiilii, yeni kurulan devletin prensiplerinin oluturulmasına da büyük oranda etki eder. Ekim Devrimi, Vladimir lyiç in özelliklerinden kendisi için gerekli olanları almı, gereksizleri atmıtır (s. 191) cümlesinde yansımasını bulan bu etki, devletin diktatöryal bir yapıya dönümesine sebep olmutur. Aslında Lenin in ahsında totaliter bir yapıya dönüen kölelik ruhu, Rus gelimesinin her aamasında var olmutur. Romanda Petro ve Yekaterina dönemlerinde ivme kazanan gelimelerin de zorbalık ve baskıya dayandıı vurgulanmaktadır. Ancak, Sovyetler Birliindeki fiziksel ve ruhsal baskı her bakımdan Çarlık dönemi uygulamalarını amıtır. Nitekim romanda, Çarlık dönemiyle alakalı olarak zorbalık ve baskıdan bahsedilmekle birlikte totaliter veya diktatör gibi sıfatlar kullanılmamıtır. Çarlık yönetimine karı özgürlük iarıyla harekete geçen Sosyalist hareket, sonunda Çarlıktan daha zalim bir yönetim anlayıını benimsemitir. Bu paradoksal ve trajik evrilmenin merkezinde ise Lenin in kiilii ve siyasî düünceleri yer almaktadır. nsanî özellikleri bakımından çok olumlu bir portre çizen Lenin in, devleti dönüü olmayan bir totalitarizm istikametine sokması baka bir paradoks yaratır. Tolstoy un kitaplarına ve Beethoven in müziine içtenlikle hayran bir adamın köylülerin ve içilerin yeniden kölelemesine, Aleksey Tolstoy gibi, kimyacı Semyonov gibi, müzisyen ostakoviç gibi Rus kültürünün seçkin kiilerinin devletin uaı haline getirilmesine yardım etmesi gerçekten trajiktir (s. 205). Bu trajik durumun devamı olarak; Lenin tarafından balatılan totaliter uygulamalar, Lenin in ölümünden sonra Lenin in kurduu devletin yöneticileri tarafından devam ettirilerek süreklilik kazanmıtır. Lenin den sonra iktidarı ele geçiren Stalin, Lenin in bütün yol arkadalarını ve Sosyalist devleti kuran kadroyu ortadan kaldırmıtır. Böylece Stalin in devlet üzerindeki hâkimiyeti, Lenin e göre daha kesin bir iddette tecelli etmi ve partiyle devlet ontolojik bir bütünlük içinde Stalin in emrine girmitir: Partiyle devletin birlemesi, Stalin in kiiliinde ifadesini buldu. Stalin de, onun karakterinde, aklında, iradesinde kendi karakterini, kendi iradesini, kendi aklını dile getiriyordu devlet (s. 215). Stalin in devlet üzerindeki hâkimiyeti o kadar sarsılmaz, o kadar tartıılmaz ve o kadar kesindir ki; Stalin, devletin tek patronu konumundadır. Stalin in tek adam yönetimi; kolektifletirme, tasfiyeler, siyasî cezalandırmalar, idamlar ve nihayet 2. Dünya Savaı galibiyetiyle tamamen pekimitir. Stalin in zaman geçtikçe güçlenen iktidarı galiba, zaman zaman, özellikle de yaamının sonuna doru devlet ona kendi özel uaı gibi geliyordu (s. 215) cümlesiyle vurgulanmaktadır. Stalin, dogmatik bir görünüm kazanan iktidarına ramen; bir taraftan da büyük bir yalnızlık ve korku içindedir. Stalin i en çok korkutan düünce ise özgürlük tür. En zayıf ve en bastırılmı dönemlerde bile özgürlük, potansiyel bir güç ve tehdit olarak algılanmıtır. van Grigoryeviç gibi bazı insanların ruhlarının derinliklerinde bir kırıntı hâlinde yaamaya devam eden özgürlük düüncesi, rejimin ve özellikle Stalin in korkulu rüyası olmutur. Bu sebeple Stalin, bütün iktidarı boyunca bireylerin ve kitlelerin özgürlüklerini fiilen yok ettii halde özgürlük söyleminden asla vazgeçememitir. Fiilen ortadan kaldırılmı olmasına ramen özgürlük kavramının büyülü gücü Stalin i o kadar ürkütmütür ki bütün totaliter Sovyet uygulamalarının özgürlük ve demokrasi adına yapıldıını ileri sürmek zorunda kalmıtır. Romandaki u ifadeler Stalinist rejimin özgürlük korkusunu tasvir etmeye yöneliktir: Özgürlüksüz devletin her zaman özgürlük ve demokrasi adına hareket etmesi, özgürlüün adını anmadan adım atmaktan korkması özgürlüün gücünü kanıtlıyordu. Stalin in korktuu pek az kii olmutur, fakat özgürlükten yaamının sonuna dek hep korkmutur, özgürlüü öldürüp cesedinin önünde yalakalık yapmıtır (s. 219). Stalinist rejimin romanda yalakalık eklinde ifade edilen sözde özgürlük propagandasına duyduu ihtiyaç, tarihin en büyük diktatörlerinden birisini bile

10 korkutabilen özgürlük düüncesinin bastırılabilir, sindirilebilir ancak asla tamamen yok edilemez bir içsel güç olduunu (Keskin, 2015: 88) ortaya koymaktadır. Politikalarını sürekli bir düman veya öteki yaratmak ve yaratılan bu dümanla mücadele etmek üzerine kuran bir mutlak iktidarın politik hamlelerinde izledii metot, aslında her zaman var olan büyük korkunun açıa çıkmasıdır. Stalin in birçok politik hamlesi, aslında korku neticesinde uygulamaya konulmutur. Orlando Figes, Stalin in yaadıı korkunun geliim serüvenini u ekilde tespit etmitir: Anlaıldıı kadarıyla paranoyakça bir düman korkusu Stalin in karakterinde vardı. Karısı Nadejda nın 1932 deki intiharı ve bir karde gibi sevdii Kirov un bir cinayete kurban oluu bunu pekitirmiti (2011: 275). Büyük diktatörler yaratabilecek kudretteki bir duygu olan korkuya yönelik bir baka gönderme de Muhtar ahanov un Cengiz Han ın Sırrı isimli manzum romanında yer almaktadır. Romanın kadın karakterlerinden Akerke, Cengiz Han ın mutlak gücüne ramen korku içinde olduunu söylemektedir: Onun bütün kahramanlıı / Dünya hükümranlıı / Fobisine balı (ahanov, 2002: 235). Ayrıca bu eserin Cengiz Han ın ahsında bir diktatör simgesi oluturduu ve bu diktatör simgesiyle de aslında Stalin i iaret ettii göz ardı edilmemelidir. Alfred Adler, insanların çevresine karı takındıı dümanca tutumda sıklıkla korkaklık özelliinin rol oynadıını görürüz (2012: 268) ve korkuya kapılanlar hayatta kendilerini destekleyecek birilerini ararlar hep; her zaman birinin, emirlerine hazır bulunmasını isterler (2012: 313) gibi psikolojik tespitlerle romanda Stalin e atfedilen korkuyu aydınlatacak veriler sunmaktadır. Zira Stalin, belki de korkusunun büyüklüüyle orantılı olarak, her zaman devleti kendi emrinde tutma gayreti içinde olmutur. Stalin in bu gayretindeki tartıılmaz baarısı ise korkunun güdüleyici özelliiyle izah edilebilir. f- Korku Toplumu Stalin in güdüleyici korkusunun bir neticesi olarak ortaya çıkan bütün totaliter uygulamalar, toplumsal psikolojide de aksini bulmu ve korku duygusuyla abluka altına alınmı bir toplum yapısı meydana getirmitir. Devlet, sürekli olarak kendi vatandalarından dümanlar üretmekte ve bu dümanları en aır ekilde cezalandırmaktadır. Devletin mutlak gücü karısında çaresiz bir bekleyie mahkûm kalan milyonlar için, her an yakalanıp götürülme korkusu günlük hayatın bir parçası hâline gelir. Romandaki u ifadeler; Sovyet toplumunda çaresiz bekleyile birlikte yaanan korku, panik ve huzursuzluu yansıtmaktadır: Yeni dünyanın dıarıdaki özgür kurucuları Alacaklar mı, almayacaklar mı? diye fal açıyorlardı. Herkes gece zilin çalmasını, otomobil lastiklerinin çıkarttıı hıırtının evin kapısının önünde birden kesilmesini bekliyordu (s. 177). Toplumsal ilikileri ve toplumdaki güven duygusunu da hemen hemen ortadan kaldıran bu çaresiz bekleyi, aynı zamanda dikenli tellerle çevrili çalıma kamplarının dıındaki esirlerden oluan bir topluma iaret etmekteydi. Zira henüz özgürlüüne el konulmamı insanlar da, sistemin mutlak gücü karısında özgür olmadıklarını hissediyorlardı. Toplumsal korkunun en üst seviyede hissedildii zaman dilimi, 1937 de balayan büyük katliam dönemidir. nsanların basit ve gerçek dıı ihbarlarla tutuklanıp yok edildii bu dönemde toplum iyice kabuuna çekilmek zorunda kaldı. Her an ihbar edilme ve tutuklanma korkusuyla yaayan milyonlar, bir taraftan rejimin aleyhine olarak yorumlanabilecek her türlü söylem ve eylemden uzak durmaya azami derecede dikkat ederken dier taraftan da bakalarını ihbar ederek rejime olan balılıklarını gösterme ve böylece sistem içinde kendi konumlarını salamlatırma telaına kapıldılar. nsanlar en çok en yakınlarındaki insanlardan üphelenmeye ve korkmaya baladılar. Korku o dönemde dostluk, sevgi ve güven balarını parçaladı. nsanların ayakta kalma yönündeki kaotik yarıta birbirlerinin kuyusunu kazmalarıyla birlikte, bir toplumu kenetleyen ahlaki baları parçaladı (Figes, 2011: 311). Bu durum, kiiler arasındaki iletiimin sahtelemesini ve bireylerin kendi içlerine kapanmasını da beraberinde getirdi. Sahici iletiimin son bulmasıyla, güvensizlik bütün topluma yayıldı. nsanlar gerçek benliklerini kamusal maskeler ardında gizlediler. Dıa dönük olarak doru Sovyet davranı biçiminin kurallarına uyarken, içe dönük olarak bakalarının eriemeyecei bir özel düünce dünyasında yaadılar. Bu ortamda korku ve dehet büyüdü (Figes 2011: 295). Büyüyen korku ve dehetin neticesinde ise toplumda büyük bir huzursuzluk, güvensizlik ve paniin ba göstermesi kaçınılmazdır. Bireyler arasındaki baların en salam olduu toplumlar bile sistematik olarak maruz kalınan korku karısında bir süre sonra dirençlerini yitirirler. Sonuç Vasili Grossman ın Her ey Geçip Gider romanı, totaliter Sovyet uygulamalarını bakarakter van Grigoryeviç in çerçeve öyküsü etrafında ortaya koymaktadır. Romanda totaliter Sovyet uygulamaları hakkında genel hükümlere ulamamızı salayabilecek örnek olaylar, kurgudan ziyade gerçee yakın sunulu biçimleriyle farklı zamanlarda farklı mekânlarda farklı görünümler balamında ortaya konulmakta, bu olayların sebep ve sonuçları üzerine felsefi ve psikolojik derinlikli sorgulamalar getirilmektedir.

11 Romanda, Sovyet sisteminin kendi varlıını devam ettirebilme kaygısıyla kendi mensup ve taraftarlarını bile yok edebilecek bir çılgınlıkla uyguladıı totaliter politikaların birey ve toplum davranılarında büyük bir çözülme ve çürümeyi ortaya çıkardıı görülmektedir. hbar edilmeden önce bakalarını ihbar etme telaıyla balayan toplumsal çözülme bir korku toplumu nun ortaya çıkmasına sebep olur. Ekonomi politikalarındaki baarısızlık halk üzerindeki baskının daha da artmasına ve bu baarısızlıkların sorumlusu olarak sunulan insanların kitleler halinde imha edilmesine zemin hazırlar. Kitlelerin açlıkla karı karıya bırakılması ise devletin kendi halkına dümanca bakıını trajik bir ekilde ortaya koyar. Her ey Geçip Gider romanı; baskı ve sansür mekanizmalarıyla yıllarca parti kontrolü altında tutulmu bulunan Sovyet dönemi Rus edebiyatı içerisinde asla yer alması düünülemeyen bir objektiflik ve açıklıkla Sovyet rejiminin totaliter uygulamalarıyla yüzlemekte ve hesaplamaktadır. KAYNAKÇA ADLER, Alfred (2010). nsanı Tanıma Sanatı(Çev. Kâmuran ipal), stanbul: Say Yay. AYTMATOV, Cengiz (2011). Gün Olur Asra Bedel(Çev. Refik Özdek), stanbul: Ötüken Yay. BUDAK, Selçuk (2000). Psikoloji Sözlüü, Ankara: Bilim ve Sanat Yay. BURAN, Ahmet (2010). Kurunlanan Türkoloji, Ankara: Akça Yay. CONNERTON, Paul (2014). Toplumlar Nasıl Anımsar(Çev. Alâeddin enel), stanbul: Ayrıntı Yay. ECO, Umberto (1996). Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti(Çev. Kemal Atakay), stanbul: Can Yay. EROL, Safiye (2006). Ülker Fırtınası, stanbul: Kubbealtı Neriyat. FGES, Orlando (2011). Karanlıkta Fısıldaanlar(Çev. Nurettin Elhüseyni), stanbul: Yapı Kredi Yay. GASSET, Ortega Y (2012). Sanatın nsansızlatırılması ve Roman Üstüne Düünceler(Çev. Neyyire Gül Iık), stanbul: YKY Yay. GROSSMAN, Vasili (2013). Her ey Geçip Gider(Çev. Aye Hacıhasanolu), stanbul: Can Yay. HUXLEY, Aldous (2011). Cesur Yeni Dünya(Çev. Ümit Tosun), stanbul: thaki Yay. KARAKA, uayip (2008). Sovyet Edebiyatı Hakkında Bazı Tespitler, Ahmet BicanErcilasun Armaanı(Editör: Ekrem Arıkolu), Ankara: Akça Yay., s KESKN, Fatih (2015). Esaret ve Hürriyet Diyalektii Balamında Her ey Geçip Gider Romanı, Karadeniz, ISSN: , Yıl: 6, S. 25, s MASLOW, Abraham (2001). nsan Olmanın Psikolojisi(Çev. Okhan Gündüz), stanbul: Kuraldıı Yay. ORWELL, George (2013). Bin Dokuz Yüz Seksen Dört(Çev. Celâl Üster), stanbul: Can Yay. RAND, Ayn (1999). Ben(Çev. Emine Gedik), Ankara: Liberte Yay. ROY, Olivier (2009). Yeni Orta Asya ya da Ulusların mal Edilii(Çev. Mehmet Moralı), stanbul: Metis Yay. SNAVSK, Andrei (1967). Sosyalist Realizm(Çev. S. Türker), stanbul: Habora Yay. SOLJENTSIN, Aleksandr (1974). Gulag Takım Adaları(Çev. Selim Taygan), stanbul: Nebiolu Yay. SOLJENTSIN, Aleksandr (2011). van Denisoviç in Bir Günü(Çev. Mehmet Özgül), stanbul: letiim Yay. AHANOV, Muhtar (2002). Cengiz Han ın Sırrı, stanbul: Da Yay. TAGIZADE, Leyla (2006). Sosyalist Realizm: Kökeni, Oluum Süreci ve Kavramı, Modern Türklük Aratırmaları Dergisi, Ankara, C. 3, S. 4, s TOURAINE, Alain (2014). Modernliin Eletirisi(Çev. Hülya Uur Tanrıöver), stanbul: Yapı Kredi Yay. YUSUFOLU, ükrullah (2009). Kefensiz Gömülenler(Çev. uayip Karaka), Ankara: Berikan Yay. ZELNSK, K. (1978). Sovyet Edebiyatı(Çev. Funda Sava), stanbul: Konuk Yay.

Giri Kaynakları ve bazı ortak konu alanları bakımından benzerlik gösteren sosyoloji ve edebiyat, birinin bilim, dierinin sanat dalı olması

Giri Kaynakları ve bazı ortak konu alanları bakımından benzerlik gösteren sosyoloji ve edebiyat, birinin bilim, dierinin sanat dalı olması RASM ÖZDENÖREN N ÇOK SESL BR ÖLÜM ADLI HKÂYESNE EDEBYAT SOSYOLOJS AÇISINDAN BR YAKLAIM AN APPROACH FROM THE PONT OF LTERATURE SOCOLOGY TO RASM ÖZDENÖREN S STORY NAMED ÇOK SESL BR ÖLÜM Yılmaz IRMAK Özet

Detaylı

Giri 1. Ortado u Bölgesinin Tanımı Ve Özellikleri 1.1. Ortado u Neresidir?

Giri 1. Ortado u Bölgesinin Tanımı Ve Özellikleri 1.1. Ortado u Neresidir? Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 5 Sayı: 20 Volume: 5 Issue: 20 Kı 2012 Winter 2012 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 ORTADOU'NUN YENDEN

Detaylı

Anahtar Kavramlar: Aile, Göç, Çocuklar, Eitim Örenim Hakkı, Van. Abstract

Anahtar Kavramlar: Aile, Göç, Çocuklar, Eitim Örenim Hakkı, Van. Abstract Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 6 Sayı: 27 Volume: 6 Issue: 27 Yaz 2013 Summer 2013 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 GÖÇLE GELEN ALELERN

Detaylı

fade Özgürlüü Avrupa nsan Hakları Sözlemesi nin 10. Maddesi nin uygulanmasına ilikin kılavuz Monica Macovei nsan hakları el kitapları, No.

fade Özgürlüü Avrupa nsan Hakları Sözlemesi nin 10. Maddesi nin uygulanmasına ilikin kılavuz Monica Macovei nsan hakları el kitapları, No. fade Özgürlüü Avrupa nsan Hakları Sözlemesi nin 10. Maddesi nin uygulanmasına ilikin kılavuz Monica Macovei nsan hakları el kitapları, No. 2 çindekiler Giri... 4 10. Madde konusunda genel düünceler...

Detaylı

ANAYASA HUKUKU VE NSAN HAKLARI AÇISINDAN BLG EDNME HAKKI

ANAYASA HUKUKU VE NSAN HAKLARI AÇISINDAN BLG EDNME HAKKI ANAYASA HUKUKU VE NSAN HAKLARI AÇISINDAN BLG EDNME HAKKI Doç. Dr. Firuz D. Yaamı firuz@ttnet.net.tr firuz@sabanciuniv.edu ÖZET Bilgi özgürlüü ya da bilgi edinme hakkı hem çok eski ve bilinen anayasal kavramların

Detaylı

AVRUPA TOPLUMLARINDA ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK: Sosyolojik Bir Yaklaım* (Multiculturalism in European Societies: A Sociological Approach)

AVRUPA TOPLUMLARINDA ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK: Sosyolojik Bir Yaklaım* (Multiculturalism in European Societies: A Sociological Approach) AVRUPA TOPLUMLARINDA ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK: Sosyolojik Bir Yaklaım* (Multiculturalism in European Societies: A Sociological Approach) Doç. Dr. Kadir CANATAN** Özet Bu makale, Avrupa Sosyal Aratırması nın verileri

Detaylı

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Tasarısı ile ilgili TBMM tartımaları

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Tasarısı ile ilgili TBMM tartımaları Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Tasarısı ile ilgili TBMM tartımaları Bu PDF dokumanı http://www.bilgilenmehakki.org tarafından hazırlanmıtır. BRNC OTURUM Açılma Saati: 15.00 8 Ekim 2003 Çaramba BAKAN : Bakanvekili

Detaylı

Neoliberal Küreselleme Kalkınma için Bir Fırsat mı, Engel mi?

Neoliberal Küreselleme Kalkınma için Bir Fırsat mı, Engel mi? ERC Working Paper in Economic 04/09 August 2004 Neoliberal Küreselleme Kalkınma için Bir Fırsat mı, Engel mi? Fikret enses ktisat Bölümü Orta Dou Teknik Üniversitesi Ankara 06531 Economic Research Center

Detaylı

Amerikan ç Savaı ve Mısır: Pamuk Örneinde Mısır Modernlemesi ve Amerikan ç Savaı nın Sürece Olan Katkısı

Amerikan ç Savaı ve Mısır: Pamuk Örneinde Mısır Modernlemesi ve Amerikan ç Savaı nın Sürece Olan Katkısı Amerikan ç Savaı ve Mısır: Pamuk Örneinde Mısır Modernlemesi ve Amerikan ç Savaı nın Sürece Olan Katkısı American Civil War and Egypt: Modernization of Egypt in the case of Cotton and the Contribution

Detaylı

POPÜLER KÜLTÜR VE MÜZK ÜZERNE ABOUT POPULAR CULTURE AND MUSIC Deniz AYDAR

POPÜLER KÜLTÜR VE MÜZK ÜZERNE ABOUT POPULAR CULTURE AND MUSIC Deniz AYDAR Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 7 Sayı: 33 Volume: 7 Issue: 33 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 POPÜLER KÜLTÜR VE MÜZK ÜZERNE ABOUT

Detaylı

Çok Alanlı Sanat Eitiminde Ölçümleme ve Deerlendirme Yaklaımları: Bolu li Örnei

Çok Alanlı Sanat Eitiminde Ölçümleme ve Deerlendirme Yaklaımları: Bolu li Örnei Mamur, N. (2004). Çok Alanlı Sanat Eitiminde Ölçümleme ve Deerlendirme Yaklaımları: Bolu li Örnei, lköretim- Online, 3(2), 1-18, [Online]: http://ilkogretim-online.org.tr Çok Alanlı Sanat Eitiminde Ölçümleme

Detaylı

Melike GÖKCAN TÜRKDOAN

Melike GÖKCAN TÜRKDOAN Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Volume: 3 Issue: 15 Klâsik Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı -Prof. Dr. Turgut KARABEY Armaanı- KLÂSK TÜRK EDEBYATINDA

Detaylı

G R VE KURAMSAL ÇERÇEVE

G R VE KURAMSAL ÇERÇEVE Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 7 Sayı: 34 Volume: 7 Issue: 34 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 MECLS- MLL DEN ULUSAL KONGRE YE KIBRIS

Detaylı

Sayı tayın Performans Ölçümüne li kin Ön Ara tırma Raporu

Sayı tayın Performans Ölçümüne li kin Ön Ara tırma Raporu Aratırma/nceleme/Çeviri Dizisi Sayıtayın Performans Ölçümüne likin Ön Aratırma Raporu Aratırma Sacit Yörüker (Kom Bakanı) Levent Karabeyli (Kom. Üyesi) Safiye Kaya (Kom. Üyesi) Baran Özeren (Kom. Raportörü)

Detaylı

ASILACAK KADIN VE KADININ ADI YOK ROMANLARINDA FEMİNİZMİN YORUMLANIŞI FEMINIST READINGS OF THE NOVELS WOMAN HAS NO NAME AND A WOMAN TO BE HANGED

ASILACAK KADIN VE KADININ ADI YOK ROMANLARINDA FEMİNİZMİN YORUMLANIŞI FEMINIST READINGS OF THE NOVELS WOMAN HAS NO NAME AND A WOMAN TO BE HANGED - 139 - Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 7 Sayı: 32 Volume: 7 Issue: 32 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 ASILACAK KADIN VE KADININ ADI

Detaylı

Kaynak: Berksun, O. (2003), Anksiyete ve Anksiyete Bozuklukları (2nd ed.), stanbul: Turgut Yayıncılık.

Kaynak: Berksun, O. (2003), Anksiyete ve Anksiyete Bozuklukları (2nd ed.), stanbul: Turgut Yayıncılık. Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 8 Sayı: 37 Volume: 8 Issue: 37 Nisan 2015 April 2015 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 BALANTIDA KALMAK

Detaylı

Iyi bir politikaci olmak

Iyi bir politikaci olmak ..... Iyi bir politikaci olmak Alfred Moser Stichting International Foundation for Social Democracy 2009 Alfred Mozer Stichting www.alfredmozerstichting.nl Postbus 1310 1000 BH Amsterdam The Netherlands

Detaylı

Nilgün, Ne Kadar Yerli?

Nilgün, Ne Kadar Yerli? Tekst 1 Nilgün, Ne Kadar Yerli? brahim Mercano lu 1 Geçen yazımda politikada uyum konusundaki tartı maların genelde olumsuz bir çerçevede yürütüldü ünden söz etmi, yerel politikada uyumu sa lamak için

Detaylı

BİREYLERİN TERÖR ÖRGÜTÜNE KATILMASINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER ÜZERİNE BİR ALAN ÇALIŞMASI: PKK/KCK ÖRNEĞİ

BİREYLERİN TERÖR ÖRGÜTÜNE KATILMASINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER ÜZERİNE BİR ALAN ÇALIŞMASI: PKK/KCK ÖRNEĞİ 57 BİREYLERİN TERÖR ÖRGÜTÜNE KATILMASINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER ÜZERİNE BİR ALAN ÇALIŞMASI: PKK/KCK ÖRNEĞİ A Field Study on Factors that Affect Individuals Decision to Join the Terorist Organization: The

Detaylı

Özlem KALE. stanbul Üniversitesi, YTE Anabilim Dalı Doktora Örencisi.

Özlem KALE. stanbul Üniversitesi, YTE Anabilim Dalı Doktora Örencisi. GURBET KULARI, ESKC VE OULLARI, VUKUAT VAR ROMANLARINDA GÖÇ OLGUSU PHENOMEN OF IMMIGRATION IN THE NOVELS WHICH ARE GURBET KULARI, ESKC VE OULLARI, VUKUAT VAR Özlem KALE Öz Bu çalımada Orhan Kemal in Gurbet

Detaylı

TARİHE TANIKLIK EDEN ROMAN: DRİNA DA SON GÜN

TARİHE TANIKLIK EDEN ROMAN: DRİNA DA SON GÜN TARİHE TANIKLIK EDEN ROMAN: DRİNA DA SON GÜN Mustafa AYDEMİR 1 Özet Türk romanının değişmez mekânı olan İstanbul dan sonra, Milli Mücadele ve akabinde Cumhuriyetle birlikte başlayan değişim, Anadolu yu

Detaylı

Walter Benjamin in Kavramlarıyla Kültür Endüstrisi: Aura, Öykü Anlatıcısı ve Flâneur

Walter Benjamin in Kavramlarıyla Kültür Endüstrisi: Aura, Öykü Anlatıcısı ve Flâneur Walter Benjamin in Kavramlarıyla Kültür Endüstrisi: Aura, Öykü Anlatıcısı ve Flâneur Culture Industry with the Concepts of Walter Benjamin: Aura, Storyteller and Flâneur Bilgen Aydın SEVM Özet Yirminci

Detaylı

YIKILUPDUR BU CHÂN VE ALTI NAZRE YIKILUPDUR BU CHÂN AND SIX NAZIRE Hüseyin GÖNEL

YIKILUPDUR BU CHÂN VE ALTI NAZRE YIKILUPDUR BU CHÂN AND SIX NAZIRE Hüseyin GÖNEL Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 6 Sayı: 28 Volume: 6 Issue: 28 Güz 2013 Fall 2013 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 YIKILUPDUR BU CHÂN

Detaylı

Mülteci Savunuculuk & Destek Programı. stenmeyen Misafirler: Türkiye de Yabancı Misafirhaneleri nde Tutulan Mülteciler

Mülteci Savunuculuk & Destek Programı. stenmeyen Misafirler: Türkiye de Yabancı Misafirhaneleri nde Tutulan Mülteciler Mülteci Savunuculuk & Destek Programı stenmeyen Misafirler: Türkiye de Yabancı Misafirhaneleri nde Tutulan Mülteciler Kasım 2007 RAPORLA LGL ÖN BLG Helsinki Yurttalar Dernei (hyd) bu raporu, rapor yayımlanmadan

Detaylı

Orhan Kemal in Fabrika ve Toprak İşçilerini Konu Alan Bereketli Topraklar Üzerinde, Vukuat Var ve Hanımın Çiftliği Romanlarında Yapı, Tema ve Anlatım

Orhan Kemal in Fabrika ve Toprak İşçilerini Konu Alan Bereketli Topraklar Üzerinde, Vukuat Var ve Hanımın Çiftliği Romanlarında Yapı, Tema ve Anlatım Orhan Kemal in Fabrika ve Toprak İşçilerini Konu Alan Bereketli Topraklar Üzerinde, Vukuat Var ve Hanımın Çiftliği Romanlarında Yapı, Tema ve Anlatım Emine Özerinç Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma

Detaylı

Kafkas Dernekleri Federasyonu. YOK OLMA TEHLİKESİ ALTINDAKİ DİLLER ve ADIGE-ABHAZ DİLLERİNİN KONUMU

Kafkas Dernekleri Federasyonu. YOK OLMA TEHLİKESİ ALTINDAKİ DİLLER ve ADIGE-ABHAZ DİLLERİNİN KONUMU Kafkas Dernekleri Federasyonu YOK OLMA TEHLİKESİ ALTINDAKİ DİLLER ve ADIGE-ABHAZ DİLLERİNİN KONUMU Ankara, 2006 YOK OLMA TEHLİKESİ ALTINDAKİ DİLLER ve ADIGE-ABHAZ DİLLERİNİN KONUMU Kafkas Dernekleri Federasyonu

Detaylı

Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi. The Journal of International Social Research. Cilt: 7 Sayı: 31 Volume: 7 Issue: 31

Uluslararası Sosyal Aratırmalar Dergisi. The Journal of International Social Research. Cilt: 7 Sayı: 31 Volume: 7 Issue: 31 VAKA ARATIRMASI: ÖZEL ETM ALANINDA ÇALIAN ÖRETMENLERN SORUNLARI VE HTYAÇLARI A CASE STUDY: THE PROBLEMS AND NEEDS OF TEACHERS WORKING IN THE FIELD OF SPECIAL EDUCATION Yeim GÜLEÇ-ASLAN* Fidan ÖZBEY* Canan

Detaylı

Gelecek 100 Yıl-21. Yüzyıl İçin Öngörüler (Kitap Özeti)

Gelecek 100 Yıl-21. Yüzyıl İçin Öngörüler (Kitap Özeti) George FRIEDMAN Baykent Bilgisayar & Danışmanlık Gelecek 100 Yıl-21. Yüzyıl İçin Öngörüler (Kitap Özeti) Yayınlayan: Pegasus Yayınları: 179 Düzenleyen: Dr.Tuğrul BAYKENT w.ekitapozeti.com YAZARIN NOTU:

Detaylı

TELEVİZYON DİZİLERİNDE ERKEKLİK TEMSİLİ: KUZEY GÜNEY DİZİSİNDE HEGEMONİK ERKEKLİK VE FARKLI ERKEKLİKLERİN MÜCADELESİ.

TELEVİZYON DİZİLERİNDE ERKEKLİK TEMSİLİ: KUZEY GÜNEY DİZİSİNDE HEGEMONİK ERKEKLİK VE FARKLI ERKEKLİKLERİN MÜCADELESİ. TELEVİZYON DİZİLERİNDE ERKEKLİK TEMSİLİ: KUZEY GÜNEY DİZİSİNDE HEGEMONİK ERKEKLİK VE FARKLI ERKEKLİKLERİN MÜCADELESİ Emel BAŞTÜRK AKCA Kocaeli Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü Kocaeli

Detaylı

KENT KÜLTÜRÜNDE DELİLER VE DELİLERLE İLGİLİ ANLATILAR: GİRESUN ÖRNEĞİ

KENT KÜLTÜRÜNDE DELİLER VE DELİLERLE İLGİLİ ANLATILAR: GİRESUN ÖRNEĞİ KENT KÜLTÜRÜNDE DELİLER VE DELİLERLE İLGİLİ ANLATILAR: GİRESUN ÖRNEĞİ The Insane People and Their Narrations in Urban Culture: Example of Giresun Mustafa AÇA* ÖZ Köy monografilerinden başlamak üzere, kırsal

Detaylı