T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ"

Transkript

1 i T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE NAZAL Staphylococcus aureus TAŞIYICILIĞI İNSİDANSI Hazırlayan Elçin ÖZGER Danışman Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Bitirme Ödevi Mayıs 2013 KAYSERİ

2 ii T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE NAZAL Staphylococcus aureus TAŞIYICILIĞI İNSİDANSI Hazırlayan Elçin ÖZGER Danışman Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Bitirme Ödevi Mayıs 2013 KAYSERİ

3 i BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kural ve davranışların gerektirdiği gibi, bu çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve referans gösterdiğimi belirtirim. Elçin ÖZGER

4 ii YÖNERGEYE UYGUNLUK Eczacılık Fakültesi Öğrencilerinde Nazal Staphylococcus aureus Taşıyıcılığı İnsidansı adlı bitirme ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi ne uygun olarak hazırlanmıştır. Hazırlayan Elçin ÖZGER Danışman Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Müberra KOŞAR

5 iii Eczacılık Fakültesi Öğrencilerinde Nazal Staphylococcus aureus Taşıyıcılığı İnsidansı adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi ne uygun olarak hazırlanmış ve Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir. Hazırlayan Elçin ÖZGER Danışman Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Müberra KOŞAR ONAY : Bu bitirme ödevinin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı nın... tarih ve.. sayılı kararı ile onaylanmıştır. / / Prof. Dr. Müberra KOŞAR Dekan

6 iv TEŞEKKÜR Bitirme ödevimi hazırlarken bana gerek çalışmamın pratik gerekse teorik bölümünde yardımcı olan, benimle sürekli her türlü iletişimde bulunan, elinden geleni yaparak benim için vakit harcayan, tez konusu dışında da birçok konuyu danışmama müsade eden ve benimle bilgilerini paylaşan, akademik gelişimimi destekleyen danışman hocam Sayın Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER e, araştırmamın özellikle pratik bölümünde benimle birlikte çalışan Sayın Arş. Gör. Ufuk İNCE ye, bitirme ödevimin araştırma konusu için bana yardımcı olan, araştırmaya katkıda bulunan değerli arkadaşlarıma, çevirilerimde bana yardımcı olan İngilizce öğretmeni yengeme ve gerek bitirme ödevim süresince gerekse bu yaşıma kadar bana destek olan ve güven duyan aileme en derin duygularımla teşekkür ederim. Elçin ÖZGER Kayseri, Mayıs 2013

7 v ECZACILIK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE NAZAL Staphylococcus aureus TAŞIYICILIĞI İNSİDANSI Elçin ÖZGER Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Bitirme Ödevi, Mayıs 2013 Danışman: Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER ÖZET Stafilokoklar 100 yılı aşkın bir süredir enfeksiyon etkeni olarak tıp dünyasında sözkonusu olan mikroorganizmalardır. Stafilokoklar normal floranın bulunduğu üst solunum yolu, gastrointestinal ve ürogenital sistemde ve nemli deri kıvrımlarında bulunurlar. Çocuk ve erişkinlerde S. aureus taşıyıcılığı oldukça yaygındır. Normal sağlıklı erişkinlerin yaklaşık %15 inde nazal S. aureus taşıyıcılığı bulunmaktadır. Mikroorganizmanın penisilin direnci günümüzde çok yaygınlaşmıştır ve büyük tehdit oluşturmaktadır. Bugün insanlardan izole edilen S. aureus suşlarının % 95 inden fazlasında bu direnç görülmektedir. Hastanelerde çalışan doktor, hemşire ve diğer sağlık personellerinde nazal S. aureus taşıyıcılığının diğer kişilere göre daha fazla olduğu birtakım çalışmalarla gösterilmiştir. Ben de çalışmamda Eczacılık Fakültesi öğrencilerindeki nazal taşıyıcılığı araştırdım. Her sınıftan 5 bayan ve 5 bay olmak üzere 50 öğrencinin burun mukozasından sürüntü alınarak önceden hazırlanmış mannitol salt agarlara semikantitatif ekim yapıldı. 50 öğrencinin 6 sında nazal S. aureus taşıyıcılığı tespit edildi. Yapılan disk difüzyon antibiyogramlarında S. aureus larda penisilin dirençli suş bulunmadı. Nazal taşıyıcı olan 6 kişide yaş ve cinsiyet açışından anlamlı bir fark bulunmadı. Taşıyıcı olan 6 kişinin 3 ü bay ve 3 ü bayandı ve 3,4 ve 5. sınıflardan oluşmaktaydı. Bu durum eczane ve hastane stajlarının ve genel laboratuvar çalışmalarının 2. sınıftan sonra başlamasıyla ilişkilendirilebilir. Nazal taşıyıcılık enfeksiyon epidemiyolojisinde oldukça önemlidir, bu da konakla ve çevreyle ilgili bazı faktörlere bağlıdır. Fakat nazal taşıyıcılık sıklıkla geçici olduğundan, çoğu birey bakteriyi devamlı taşımaz. Anahtar Kelimeler: S. aureus, nazal taşıyıcılık, eczacılık fakültesi öğrencileri

8 vi THE INCIDENCE OF Staphlococcus aureus NASAL CARRIAGE IN STUDENTS OF FACULTY OF PHARMACY Elçin ÖZGER Erciyes University, Faculty of Pharmacy Department of Pharmaceutical Microbiology Graduation Project, May 2013 Advisor: Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER ABSTRACT Staphylococci are the microorganism that is said as the effect of infection in medical more over than 100 years. Staphylococci stand in top of respiratory tract, gastrointestinal and urogenital system and in wet skinfold. Carriage of S. aureus is very common in children and adults. Approximately, %15 of healty adults are the carrier of S.aureus. Resistant of penicilin in microorganism is very common nowadays and it causes serious threats. Today, this resistant is seen in more than %95 of S.aureus strain that is isolated from people. Some studies have showed that carriage of S.aureus in doctors, nurses and other paramedics who work in hospital is more than other people s carriage. I have studied on the nasal carriage of students in Faculty of Pharmacy. I have studied on 50 students that contains 25 girls and 25 boys from all levels. By taking a sample from the 50 students nasal mucosa, was inoculated semi-quantitatively on mannitol salt agar which had been prepared. That is identified that 6 of the 50 students is the carrier of nasal S.aureus. It wasn t founded any penicilin resistant S.aureus in disc diffusion antibiograms. There is no serious difference in ages and sex in this 6 nasal carriers. These 6 carrier students are from 3,4 and 5 th levels and 3 of them are girls and the others are boys. It can be related with that training in pharmacy, hospital and studies on general laboratory begins in the 2 nd level. Nasal carriage is really important in infection epidemiology, and this is related with factors on the host and environment. But, because of temporariness of nasal carriage, a lot of individual don t carry the bacteria continually. Key Words: S. aureus, nasal carriage, students of pharmacy faculty

9 vii İÇİNDEKİLER BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK... i YÖNERGEYE UYGUNLUK... ii KABUL ONAY... iii TEŞEKKÜR... iv ÖZET... v ABSTRACT... vi İÇİNDEKİLER... vii TABLOLAR LİSTESİ... x ŞEKİLLER LİSTESİ... x KISALTMALAR... xii 1. GİRİŞ VE AMAÇ GENEL BİLGİLER Tarihçe Genel Özellikleri Morfoloji ve Boyanma Özellikleri Yapısal Özellikleri Kapsül ve Slime Tabakası Peptidoglikan Teikoik asit Protein A Koagülaz ve Diğer Yüzey Adezyon Proteinleri Sitoplazmik Membran Kültür ve Üreme Özellikleri Biyokimyasal Özellikleri Enzimleri Koagülaz... 13

10 viii Katalaz Hyalüronidaz Fibrinolizin Lipaz Nükleaz Penisilinaz (beta-laktamaz) Patogenez Toksinleri Sitotoksinler Eksfoliyatif Toksinler Enterotoksinler Toksik Şok Sendrom Toksini-1 (TSST-1) S. aureus un Laboratuvar Tanısı Mikroskopi Kültür Tanımlama Testleri Koagülaz Testi Lam Koagülaz Testi Tüpte Koagülaz Testi Katalaz Testi Mannitol Fermentasyonu Epidemiyoloji S.aureus un Neden Olduğu Klinik Hastalıklar Antimikrobiyal Duyarlılık Direnç Fenotipinin Belirlendiği Yöntemler İnhibitör Aktivite Testleri Katı ve Sıvı Besiyerinde Dilüsyon Yöntemleri Disk Difüzyon Yöntemi... 29

11 ix E (Epsilometer) Testi Bakterisidal Aktivite İle İlgili Testler Genotipik Yöntemler Beta-Laktam Antibiyotikler Genel Bilgiler Antibakteriyel Etki Mekanizmaları GEREÇ VE YÖNTEM BULGULAR TARTIŞMA ve SONUÇ KAYNAKLAR ÖZGEÇMİŞ... 48

12 x TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1. S.aureus un biyokimyasal ve diğer temel özellikleri Tablo 2. S.aureus un neden olduğu enfeksiyonlar Tablo 3. Mannitol Salt Agar içeriği Tablo 4. S.aureus ile S.epidermidis in besiyeri görünümü ve koloni oluşumu açısından farkı Tablo 5. Triptic Soy Agar içeriği Tablo 6. Stafilokok ve streptokoklardaki hemoliz gelişimi farkı Tablo 7. Müller Hinton Agar içeriği Tablo 8. İnhibisyon zon çapları ve test mikroorganizmaları Tablo 9. S.aureus gözlenen numunelerin ekildiği besiyerlerindeki sefoksitin disk çapları... 40

13 xi ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1. Peptidoglikan zincirler ve aralarındaki çapraz bağlar Şekil 2. Haşlanmış deri sendromu Şekil 3. S.aureus un mikroskopta görünümü Şekil 4. S.aureus suşunun kanlı agarda β-hemolizi Şekil 5. Lam koagülaz ve tüpte koagülaz testleri Şekil 6. S.aureus için katalaz testi Şekil 7. S.aureus örneklerinin mannitol salt agarda CoNS ile karşılaştırmalı görünümleri Şekil 8. Disk difüzyon testi ile oluşan farklı zon çapları görünümü Şekil 9. E testi ile oluşan eliptik zon görünümü Şekil 10. Çalışmamızda S.aureus un oluşturduğu sarı koloniler... 35

14 xii KISALTMALAR ATCC CLSI CNA CoNS CRF DNA DSÖ EDTA : American Type Culture Collection : Clinical and Laboratory Standards Institute : Columbia nalidixic acid : Coagulase negative staphylococci : Coagulase reacting factor : Deoksiribonükleik asit : Dünya Sağlık Örgütü : Etilen diamin tetrakloro asetik asit ETA, ETB : Eksfoliyatif toksin A, B FDA Ig IL MBK MİK MRSA : Food and Drug Administration : Immünoglobulin : Interlökin : Minimal bakterisidal konsantrasyon : Minimal inhibitör konsantrasyon : Methicilin-resistant Staphylococcus aureus NAM, NAG : N-asetil-muramik asit, N-asetil-glukozamin NCCLS PBP PEA PMNL : National Committee for Clinical Standards : Penisilin bağlayan protein : Phenyl ethyl alcohool agar : Polymorphonuclear leukocyte

15 xiii P-V SSSS TNF TSS TSST VISA VRSA WHO : Panton-Valentin : Staphylococcal scalded skin sendrom : tümör nekroz faktör : Toksik şok sendromu : Toksik şok sendromu toksini : Vancomycin-intermediate Staphylococcus aureus : Vancomycin-resistant Staphylococcus aureus : World Health Organisation

16 1 1.GİRİŞ VE AMAÇ Stafilokoklar, ilk tanımlanan patojenik mikroorganizmalardan biridir. İnsanlarda stafilokoklar ilk olarak 1878 yılında tarif edilmiştir yılında ise üretilmeye başlanmıştır. Staphylococcus terimi mikroskop altındaki karakteristik görünümleri nedeniyle eski Yunanca da üzüm salkımı anlamına gelen staphyle sözcüğünden üretilmiştir ve bu terim 1881 yılında ilk defa kullanılmıştır (1). Stafilokoklar, normal floranın bulunduğu üst solunum yolu, gastrointestinal ve ürogenital sistemde ve nemli deri kıvrımlarında bulunan mikroorganizmalardır. S.aureus taşıyıcılığı oldukça yaygındır. Sağlıklı erişkinlerde nazofaringeal S.aureus taşıyıcılık insidansı %15 olmakla birlikte yatan hastalar, sağlık personeli, ekzematöz deri hastalığı bulunanlar ve sürekli ilaç kullananlarda bu oran daha yüksek olarak gözlenmiştir (2). S.aureus suşlarının ekolojik olarak yerleşim yeri ön burun deliğidir. Yapılan birçok çalışma, bu mikroorganizmaların en kolay burundan izole edilebileceğini göstermiştir. Nazal S.aureus taşıyıcılığında mikroorganizmanın nazal epitel hücrelerine affinitesinin taşıyıcı olmayanlara göre daha fazla olduğu gösterilmiştir. Fibronektin, vücut sıvılarında ve mukozal yüzeylerde bulunan yüksek molekül ağırlıklı bir glikoproteindir. S.aureus un spesifik olarak fibronektine bağlanan bir komponenti vardır (1). S.aureus taşıyıcılık riski, konağa bağlı bazı faktörlerle değişebilmektedir. Bu faktörler genelde immün sistemi etkileyen faktörlerdir. Bunlara örnek olarak bazı cilt hastalıkları, neoplazmlar, diyabet, kronik granülomatoz hastalıklar, karaciğer ve böbrek yetmezliği, hemodiyaliz, organ transplantasyonu, steroit kullanımı verilebilir. Nazal ve el taşıyıcılığı sıklıkla geçici olduğundan, çoğu birey bakteriyi devamlı taşımaz. Toplumda üç tip nazal S.aureus taşıyıcısı bulunmaktadır: Devamlı taşıyıcılar (%10-20), aralıklı taşıyıcılar (%30-50) ve hiçbir zaman taşıyıcı olmayanlar (%20). Hiçbir zaman taşıyıcı

17 2 olmayanlarda sebep konağın genetik faktörleri veya önceki floranın bakteriyel interferansı olabilir (1). S.aureus, sağlıklı kişilerin vücutlarının çeşitli yerlerinde hiçbir hastalık belirtisi göstermeden taşınabilir. S.aureus un insan vücudunda kolonizasyon için tercih ettiği bölgeler, spesifik bazı faktörlerin yanı sıra virase, sebase ve apokrin bezlerden zengin bölgelerdir. Aksilla, perine gibi apokrin bezlerin yoğun olduğu bölgeler de taşıyıcılık yönünden önemlidir. Burun, yanak, alın, göbek, meme altı, kasık, ön kol, el ve boğaz kolonizasyonun görülebildiği sahalardır. Bunlardan yayılmada ve taşıyıcılıkta önemli olanlar burun, perine, aksilla, el, yüz, boğaz ve saçlardır. Egzama ve sedef hastalarında cilt taşıyıcılığı daha fazla görülür, bebekte ise göbekte kolonizasyon görülebilir. Perianal taşıyıcılığın tespiti, kontamine bir bölge olması açısından oldukça zordur. Perianal taşıyıcılığın bulaştırmada nazal taşıyıcılık kadar önemli olduğu saptanmıştır (1). Stafilokok enfeksiyonlarının epidemiyolojisinde nazal taşıyıcılığın önemi uzun yıllardır bilinmektedir. Taşıyıcı bir bireyde enfeksiyon oluşmasında en önemli mekanizma, taşıyıcının bu bakteriyi burnundan eline bulaştırması ve buradan da doku bütünlüğü bozulmuş deri üzerine bakterinin inoküle olmasıdır. Bu şekilde lokal ve genel enfeksiyonlar oluşabilmektedir. Epidemilerin ortaya çıkmasında nazal taşıyıcılık önemli bir faktördür. S.aureus ile kolonize veya enfekte hastalarla temasta bulunan hemşire, doktor ve yardımcı sağlık personelinde nazal taşıyıcılık oranı, hastalarla temasta bulunmayan personelden daha yüksektir (1). Çalışmamın amacı, özellikle Enfeksiyon Kontrol Komitesi ve Enfeksiyon Hastalıkları uzmanı olmayan hastanelerde bu komitenin işleyişinde önemli yere sahip olacak Eczacılık Fakültesi öğrencilerindeki nazal S.aureus taşıyıcılığını araştırmaktır.

18 3 2.GENEL BİLGİLER 2.1.Tarihçe Staphylococcus cinsi ismini, üremeleri esnasında mikroskop altındaki üzüm salkımı görünümünden dolayı almıştır (3). Yunancada üzüm salkımı anlamına gelen staphyle ile tane anlamına gelen coccus kelimelerinden türetilmiştir ve ilk olarak 1881 yılında İskoçyalı cerrah Alexander Ogston tarafından bu isim kullanılmıştır (4, 5, 6). Üremeleri esnasında bakteriler koloni oluşturmasına rağmen klinik örneklerde tek tek, çiftler halinde veya kısa zincirler halinde görülebilirler (3). Stafilokoklar, patojenik olan mikroorganizmalar içinde ilk tanımlananlardan biridir. Robert Koch, 1878 yılında insan cerahatinde stafilokokları ilk olarak tarif etmiştir. Sıvı besiyerinde ilk kez Pasteur tarafından 1880 yılında üretilmiştir. İlk kez saf kültürleri ise 1884 yılında Rosenbach tarafından yapılmış ve karakteristik özellikleri incelenmiştir. Rosenbach bu inceleme sonucunda beyaz renkli kolonileri Staphylococcus albus, sarıportakal renkli kolonileri ise Staphylococcus aureus olarak isimlendirmiştir (7) yılında Kraus ve Clairmont stafilokokların alfa toksinini, 1935 yılında Glenny ve Stevens beta toksinini, 1938 yılında Smith ve Price gama toksinini, 1947 yılında Williams ve Harper delta toksinini açıklamışlardır de yeni bir hastalık olarak görülen toksik şok sendromu nu Todd ve arkadaşları tanımlamıştır (4). Stafilokokların ağır seyirli ve hatta ölümle sonuçlanabilen enfeksiyonlarının tedavisi, 1928 yılında Fleming tarafından penisilinin bulunmasına kadar çok zordu yılında Oxford da Florey, Chain ve arkadaşları, Penicillium kültürlerinden penisilini saflaştırarak stafilokok tedavisinde ilk adımı atmışlardır. Fakat penisilinin klinik kullanıma girmesinden bir süre sonra penisiline dirençli stafilokoklar görülmeye başlanmış ve bu dirençli stafilokoklar tedavi konusunda sorun oluşturmuştur (9). Penisilinaz üreterek penisiline direnç kazanmış stafilokokları ilk kez 1944 yılında Kirby tespit etmiştir. Bu tür Staphylococcus aureus suşları, 1950 li yılların sorunlu bakterileri

19 4 olmuştur yılında penisilinaza dirençli penisilinler kullanıma girmiştir ve bundan iki yıl sonra bakterilerde metisilin direnci görülmeye başlanmıştır. Bu durum antibiyotik tedavi seçeneklerini önemli ölçüde sınırlandırmıştır (10). Staphylococcus aureus, 1980 li yıllardan itibaren tüm dünyada hastane enfeksiyonu etkenleri arasında önemli bir artış göstererek yeniden doğmuştur. Tüm beta laktam antibiyotiklere direnç gösteren MRSA (methicilin-resistant Staphylococcus aureus) suşları, beta laktam dışı antibiyotiklere de dirençli olduklarından, bu suşların oluşturduğu ağır enfeksiyonların tedavisinde glikopeptit antibiyotikler tek seçenek haline gelmiştir (10). MRSA dışında, 1995 yılında Fransa da vankomisine azalmış duyarlılık gösteren S.aureus (VISA), 1996 yılında Japonya da hetero-visa, ve 2002 yılında A.B.D. de vankomisine dirençli S. aureus (VRSA) suşları saptanmıştır ve böylece stafilokoklarda çoğul antibiyotik direnci daha fazla ciddi hale gelmiştir (11,12). Staphylococcus cinsi, Micrococcus ve Planococcus cinsleri ile birlikte Micrococcaceae familyasına dahildir. Staphylococcus cinsini bu familyaya 1920 yılında Winslow ve arkadaşları dahil etmiştir (11,13). Fakat son yıllarda yapılan çalışmalara göre stafilokokların DNA yapılarındaki birtakım farklılıklardan dolayı stafilokoklar, Bacillus-Lactobacillus-Streptococcus takımına daha yakın bulunmuştur (14,15). Stafilokokların 40 türü ve 24 alt türü bulunmaktadır. İnsan hastalıkları ile ilişkili olarak bilinen en yaygın türleri; S. aureus, S. epidermidis, S. haemolyticus, S. lugdunensis ve S. saprophyticus tur (3). 2.2.Genel Özellikleri Stafilokoklar, insanlar için önemli patojenlerden biri olup çevre koşullarına oldukça dayanıklı bakterilerdir ve klinik materyallerden aylar sonra bile izole edilebilirler (3,4). Bu bakterilerin oluşturduğu enfeksiyon önemsiz olabileceği gibi ölümcül de olabilir, bu durumda tedavi de oldukça zordur çünkü stafilokoklar antibiyotiklere direnç kazanmıştır (16). Stafilokoklar oldukça yaygındır. Tüm insanlarda deri ve mukoz membranlarda normal florada bulunurlar. Cinsin en tehlikeli türü olan Staphylococcus aureus, bakteriyel

20 5 enfeksiyonlara sık neden olan tür olarak kabul edilir, bazı besin zehirlenmelerinin ve toksik şok sendromunun sebebi olması nedeniyle önemlidir. Daha az hastalık yapıcı etkisi olan stafilokok türlerinden biri olan Staphylococcus epidermidis, protez implant enfeksiyonlarına sebep olması nedeniyle, Staphylococcus saprophyticus ise özellikle kadınlarda görülen sistit gibi üriner sistem enfeksiyonlarına sebep olması nedeniyle önemlidir (16). Bazı türler spesifik olarak bazı ortamlarda bulunurlar. Örneğin Staphylococcus aureus burun deliklerinde, Staphylococcuc capitis yağ bezlerinin fazla bulunduğu yerlerde, Staphylococcus haemolyticus ve Staphylococcus hominis apokrin bezlerin bulunduğu yerlerde bulunurlar (3) Morfoloji ve Boyanma Özellikleri Stafilokoklar; sferik yapıda, hareketsiz, sporsuz, çoğu 0,5-1,5 µm çapında, ovalden daha yuvarlak şekle sahiptirler. Boyalı preparatlarda tekli, ikili ya da üzüm salkımına benzer gruplar şeklinde görünürler. Gram-pozitif boyanan koklardır (3, 16, 17) Yapısal Özellikleri Kapsül ve Slime Tabakası Bazı stafilokok suşları, hücre duvarının en dış kısmında bir polisakkarit yapı üretir ve bu kapsül olarak bilinir (18). Bu kapsül bakteriyi çok çekirdekli hücreler olan polimorfonükleer lökositlerin fagositozundan ve komplemanın etkisinden korur. Bunun yanı sıra bakterinin konak hücreye ve katater, protez, yapay kapak gibi yabancı cisimlere yapışmasına öncülük eder (3,17,18). Polisakkarit kapsül yapısı, S. aureus ile enfekte kalp pili kablolarında, periton ile intravenöz kataterlerde elektron mikroskobu ile araştırılmıştır ve in vitro koşullarda immüolojik olarak kanıtlanmıştır (18). Kapsül materyalinin yapımı, hem in vitro hem in vivo koşullara bağlıdır. Kültür sistemlerinde bakterinin üremesi ve ürediği şartlar (katı besiyeri, sıvı besiyeri vs.) kapsül yapımını önemli ölçüde etkiler (3,18).

21 6 Staphylococcus aureus suşlarında 11 polisakkarit kapsül serotipi belirlenmiştir (3,18). Serotip 1 ve 2 kalın yapılı kapsüllerdir, mukoid görünümlü koloniler oluştururlar ve bu serotiplerde kapsüle sahip bakteriler, nadir olarak hastalık oluştururlar (3). Bunun aksine serotip 5, 7 ve 8, enfeksiyonlara en çok neden olan tiplerdir (3,18). Klinik izolatların %70-80 inde serotip 5 veya serotip 8 görülmüştür. İn vivo koşullarda ratların endokardiyal lezyonlarında yüksek düzeyde serotip 8 polisakkaritinin sentezlendiği kanıtlanmıştır. Önceki çalışmalarda kapsülün virülansı arttırmadığı öne sürülürken, daha sonra yapılan çalışmalar, S. aureus kapsülünün stafilokok patogenezine ve virülansına gerçekten katkıda bulunduğu gösterilmiştir. Karakawa ve arkadaşları, 5 ve 8 serotipli kapsül taşıyan S.aureus suşlarının gerçekten antifagositik olduğunu kanıtlamıştır. Bakteriyemi oluşmuş farelerde yapılan bir deneyde serotip 5 kapsülü bulunan S. aureus ların, lökositlerin fagositozuna direnç geliştirdiği ve böylelikle virülansının arttığı gözlenmiştir. Yine yapılan bir çalışmada ratlarda endokardit oluşturan S. aureus lardan elde edilen serotip 5 kapsül proteini içeren konjuge aşılarla yapılan bağışıklamada tekrarlayan enfeksiyonlardan korunma sağladığı saptanmıştır (18). Bu iki önemli kapsül serotipi, özellikle de serotip 8, toksik şok sendromu toksini üretimi gibi diğer S. aureus virülans faktörleriyle de ilişkilidir. Buna ek olarak serotip 5 kapsülü taşıyan S. aures suşlarının önemli bir kısmı, en çok kullanılan antistafilokokal penisilin olan oksasiline dirençlidir. S. aureus lardan elde edilen kapsüllerden serotip 1, 2, 5 ve 8, saflaştırılmış ve karakterize edilmiştir ve genleri kodlanan serotip 1, 5 ve 8, çoğaltılmış ve sekanslanmıştır (18). Bakterinin hücre duvarındaki peptidoglikan yapı gevşek bağlıysa ve suda çözünüyorsa bu yapı slime (biyofilm) tabakası adını alır. Slime tabakası; monosakkarit, protein ve küçük peptidler içerir ve stafilokoklar tarafından farklı miktarlarda sentezlenir. Bu yapı özellikle avirülan koagülaz-negatif stafilokoklarda bulunur ve bakteriyi fagositozdan korur. Slime tabakası da kapsül gibi bakterinin dokulara ayrıca kateter, şant, greft, eklem, prostetik kapak gibi yabancı cisimlere tutunmasını sağlar (3).

22 Peptidoglikan Gram pozitif bakterilerin hücre duvarı ağırlığının yarısını peptidoglikan yapı oluşturur. Peptidoglikan iskelet, N-asetil-glukozamin ve N-asetil-muramik asit polimerlerinin çapraz bağlanmasıyla oluşmuş bir yapıdır. N-asetil-glukozamin ve N-asetil-muramik asit, değişken alt ünite içerir. N-asetil-muramik asit alt ünitelerine bağlanan oligopeptit yan zincirler, pentaglisin ile çapraz bağlanarak köprü oluşturur. Pentaglisin köprüsü, her iki N-asetil-muramik asit alt ünitesine bağlı oligopeptit yapısındaki aminoasitlerden birer tanesini birbirine bağlar. Örneğin, S. aureus ta glikan zincirleri, bir oligopeptitteki L-lizin ile komşu oligopeptitteki D-alanin arasında pentaglisin köprüleriyle çapraz bağlanmıştır. Bu şekilde çapraz bağlı katman sayısı çok olduğu için Gram-pozitif bakterilerde hücre daha sağlamdır. Gram-negatif bakterilerde ise peptidoglikan yapısı, çapraz bağlanmış katmanların sayısının az olması nedeniyle daha incedir ve hücre sağlamlığı daha azdır (3). Şekil 1. Peptidoglikan zincirler ve aralarındaki çapraz bağlar. (

23 8 Peptidoglikan, birçok biyolojik aktivitesi sayesinde bakterinin virülansına katkıda bulunur. Endotoksin benzeri bir etkiye sahiptir ve endojen pirojen yapımını uyarır. Bunun dışında komplemanı aktive eder, apse oluşumu için gerekli olan PMNL (polimorfonükleer lökosit) agregasyonuna neden olur, makrofajların enflamatuar bir sitokin olan interlökin-1 yapımını artırır. Bunlar septik şokun klinik bulgularıdır ve endotoksine sahip olmayan S. aureus un septik şoka neden olması, peptidoglikan yapısının endotoksin benzeri etkisinin olduğunun göstergesidir (3, 17, 18, 19). Peptidoglikan sentezi; bakteri hücresinin üç farklı kompartımanında gerçekleşir ve beş basamaktan oluşur. İlk basamakta, sitoplazmada peptidoglikan öncülleri sentezlenir. İkinci basamakta, bu öncüller sitoplazmik membranda yer alan lipit taşıyıcıya aktarılır, disakkarit pentapeptit üniteleri oluşturulur ve membranın iç yüzünden dış yüzüne taşınır. Üçüncü basamakta, yeni ünite peptidoglikan zincirine bağlanır ve zincir uzar. Dördüncü basamakta, peptidoglikan polimerler arasında çapraz bağlar oluşur. Bu bağlanma transpeptidaz enzimi tarafından gerçekleştirilir ve üç boyutlu bir ağ oluşumuna sebep olur. Beşinci basamakta ise taşıyıcı lipitin bir fosfatı uzaklaştırılarak rejenerasyon sağlanır (20). Peptidoglikan sentezinde birçok enzim faaliyet gösterir ama sınıflandırmak gerekirse bu enzim sistemlerini üç ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar; penisilin bağlayan proteinler (PBP), mur enzim sistemleri ve hücre duvarını parçalayan enzimler dir. Bu sistemler içindeki PBP ler, antibiyotiklerin hedefi olması ve bakterinin antibiyotiklere direnç kazanmasıyla ilgili olması açısından oldukça önemlidir (3,20). PBP ler; peptidoglikan sentezinin transpeptidasyon basamağında rol alan ve yapısal olarak beta-laktamazlara çok benzeyen D,D-transpeptidazlar ve D,Dkarboksipeptidazlardır (20). Bu gibi hücre duvarı sentezinin son basamağına katılan bütün enzimler plazma membranına sıkıca bağlanmış durumdadırlar (21). Penisilin ve diğer beta-laktamlar, bu enzimlerin substrat analoglarıdır. N-asetil muramik asitpentapeptit ünitesinin son kısmında yer alan D-alanil-D-alanin dipeptidine benzerler. Bu nedenle bu enzimlere penisilin bağlayan proteinler adı verilmiştir (20). Kısaca PBP ler, hücre duvarında bulunan transpeptidaz, karboksipeptidaz ve endopeptidaz gibi enzimlerdir (21). Beta-laktam ajanlar transpeptidazlara kovalent bağlarla, yani geri dönüşümsüz olarak bağlanırlar ve enzimin aktif bölgesini açillerler, stabil ve işlevsiz bir açil-enzim kompleksi oluşur. PBP-beta laktam kompleksi hücre ölümüyle sonuçlanır.

24 9 PBP lerin beta laktamlara olan affinitesindeki azalma ise dirence neden olur (20,21,22). PBP ler, iki kısımdan oluşur. Bu kısımlardan biri sitoplazmik membrana gömülüdür, diğer kısım ise periplazmik aralıktadır ve enzimin aktif bölgesi bu kısımda bulunur (20). PBP ler, molekül ağırlıklarına göre 1-6 arası sayılar ile adlandırılırlar. Aynı molekül ağırlığına sahip farklı PBP ler bulunabilir, bu durumda sayıların yanına harfler eklenir (PBP1a gibi). PBP lerin aminoasit dizilimleri birbirlerinden çok farklı olmasına rağmen genel yapıları birbirine benzemektedir (20). PBP ler yüksek molekül ağırlığından düşük molekül ağırlığına doğru numaralandırılırlar. Her bir PBP, başka bir etkiden sorumludur. Örneğin yüksek molekül ağırlığına sahip PBP1a ve PBP1b, hücre büyümesiyle ilgili yaşamsal öneme sahip transpeptidazlardır. PBP2, hücrenin çomak şeklini korur. PBP3, bölünme sırasında septum oluşumunda görev alır. Düşük molekül ağırlıklı PBP ler ise karboksipeptidazlardır ve hücre için yaşamsal değillerdir. Betalaktam antibiyotikler eş zamanlı olarak birden fazla PBP yi inaktive ederek etki gösterirler. Bakteri için yaşamsal öneme sahip olduklarından yüksek molekül ağırlıklı PBP lerin inaktive olması hücre için ölümcüldür (4,20). Bakterilerin özellikle beta-laktam antibiyotiklere direnç geliştirmesinde PBP lar önemli role sahiptir (3,20). Beta-laktam ajanlara direnç üç genel mekanizma ile ortaya çıkmaktadır. Bunlar; ilacın hedefine etkin konsantrasyonda ulaşmasının engellenmesi, ilacı inaktive eden beta-laktamazların üretimi ve hedef PBP moleküllerinin değişmesi şeklindedir (20). PBP değişimine bağlı direnç Gram pozitif bakterilerde daha fazla görülmektedir. Beta-laktam afinitesi düşük PBP ler ile ilgili olarak dört kazanılmış direnç mekanizması bulunmaktadır: 1) Bakterinin beta-laktam ajanlara affinitesi düşük yeni bir PBP geni kazanması (Örneğin metisilin ve benzeri penisilinlere direnç meca geninin kazanımıyla ilgilidir ve bu gen yeni bir PBP olan PBP2a yı kodlar. PBP2a, penisilinlere bağlanmamasına rağmen enzimatik aktivitesini sürdürür. meca geni stafilokoklarda kaset kromozom mec (SCCmec) üzerinde bulunur. Bu kaset kromozomda beş gen sekansı (I-V tipleri) tanımlanmıştır. Örneğin MRSA suşları SCCmec tip IV e sahiptir), 2) Yakın türlerden gen alınması ile mozaik PBP genlerinin kazanılması, 3) Düşük affiniteli bir PBP nin aşırı yapımı, 4) PBP lerin aktif bölgelerindeki aminoasit değişimleri (3,20).

25 10 Mur enzim sistemleri; peptidoglikan yapımında pentapeptit zincirinin sentezinden sorumludur. Bu enzim sisteminde; Mur A-F, D-ala-D-ala ligazlar ve alanin rasemaz enzimleri bulunmaktadır. Mur A ve B enzimleri UDP- NAG dan UDP- NAM sentezini gerçekleştirirler, Mur C- F enzimleri ise sentezlenen NAM ı pentapeptitleri oluşturmak için kullanırlar ve bunlar daha sonra peptidoglikan zincirine eklenir. Diğer bir enzim olan Mur G, lipit II oluşumunu sağlar (20). Hücre duvarını parçalayan enzimler; hücre duvarındaki peptidoglikanın yenilenmesi, yeni peptidoglikan ünitelerinin duvara eklenmesi ve yapıtaşlarının yeniden kullanılabilmesi için sürekli olması gereken yapım ve yıkım olaylarından sorumludur. Üç grup enzim bulunmaktadır: 1) Muramidaz ve lizozim (NAG-NAM bağlarını parçalar), 2) Endopeptidazlar (çapraz bağları veya peptit köprülerini parçalar), 3) Amidazlar (NAM ve L-alanin arasındaki bağı parçalarlar böylelikle peptitlerle glikan ipliklerini ayırırlar) (20) Teikoik asit Hücre duvarının diğer bir majör komponentidir ve hücre duvarı kuru ağırlığının %30-50 sini oluşturmaktadır. Teikoik asitler, ribitol fosfat polimerleridir. Bu polimerler türe spesifik olup peptidoglikan tabakanın N-asetil muramik asit ünitesine ya da sitoplazmik membranın lipitlerine kovalent bağlarla bağlanmıştır (lipoteikoik asit). Teikoik asitler zayıf immünojenik olsalar da peptidoglikana bağlı olduklarında özgül antikor yanıtını uyarabilirler, bu antikor yanıtının gösterilmesi sistemik stafilokok enfeksiyonlarının tanınmasında kullanılabilmektedir. Teikoik asit fibronektine spesifik olarak bağlanarak stafilokokların mukozal yüzeylere yapışmasına aracılık eder ve endotoksin benzeri etkiye sahip olduğu için enflamatuar sitokinlerin salınımına yol açarak septik şokun dürtülenmesinde rol alır (3,17,18,19).

26 Protein A Protein A, bakterinin yüzeyinde bulunur, ya peptidoglikana ya da sitoplazmik membrana bağlıdır (3,4). Bu proteinin immunglobulin (Ig) G molekülünün Fc kısmına bağlanma özelliği vardır. IgG3 dışındaki diğer IgG alt türleri olan IgG1, IgG2 ve IgG4 e bağlanabilir (3,4,17,18,19). Fc parçasına bağlanma, kompleman bağlanma noktasından olduğu için önemli bir virulans faktörüdür çünkü bağlanma, organizmanın antikor aracılı immün klirensini etkili bir şekilde önler (4,19). Kompleman bağlanamadığı için C3b (opsonizasyonu sağlar) oluşmaz, adaptif bağışık yanıt önlenmiş olur ve organizmanın opsonizasyonu ve fagositoza uğraması büyük ölçüde azalır (19). Bir virülans faktörü olarak gecikmiş tip aşırıduyarlılık reaksiyonlarının oluşumunda da rol oynar (18). Protein A, IgG ye bağlanması ve antijen-antikor karmaları ile koaglütinasyona uğraması nedeniyle bazı laboratuvar testlerinde kullanılır. Protein A taşıyan S. aureus, değişik antijenlere antikorların gösterilmesi için spesifik olmayan bir taşıyıcı olarak bazı serolojik testlerde kullanılabilir (3,4,18,19). Protein A nın antifagositik etkisinin yanında kemotaktik ve mitojenik etkileri de vardır (4). Ayrıca koagülaz ve nükleaz aktiviteleri ile büyük oranda korelasyon gösterir, koagülaz negatif stafilokoklar protein A üretmezler. Protein A nın saptanması, S. aureus için bir tanımlama testi olarak da kullanılabilir (3,4,18) Koagülaz ve Diğer Yüzey Adezyon Proteinleri Stafilokoklarda çok sayıda yüzey proteini tanımlanmıştır. Çoğu S.aureus suşunun en dış yüzeyinde clumping factor adı verilen kümelenme faktörü bulunur, bu protein aynı zamanda bağlı koagülaz olarak da adlandırılır. S.aureus için önemli bir virulans faktörü olan bu kümelenme faktörü, fibrinojene bağlanarak fibrinojeni, çözünür fibrine dönüştüren bir aktivite başlatır ve stafilokokların kümelenmesine neden olur. Bu aktivite, bakteri hücresinin fibrinle kaplanarak hücrenin opsonizasyona ve fagositoza karşı daha dirençli hale gelmesine de yardımcı olur. Bu proteinin gösterilmesi, S. aureus için primer bir tanımlama testidir (3,18). Koagülaz dışında fibronektin, elastin, kollojen, fibrinojen gibi proteinler de yüzey proteinleri olarak bilinir ve bunlar konak matriks proteinlerine tutunmada önemli rol

27 12 üstlenen proteinlerdir. Yüzey adezyon proteinleri yeni tedavi yaklaşımlarında hedef oluşturmaktadır (3,18) Sitoplazmik Membran Stafilokoklarda sitoplazmik membran; protein lipit ve az miktarda karbonhidrattan oluşur. Hücre için ozmotik bir bariyer rolü üstlenir. Hücrenin biyosentez ve solunum enzimleri sitoplazmik membranda bulunur (3) Kültür ve Üreme Özellikleri Stafilokoklar fakültatif anaerobik veya aerobik üreyen bakterilerdir. Stafilokokların katalazı pozitiftir, yüksek tuz konsantrasyonunda (%10 NaCl) ve C arasında klasik besiyerinde üreyebilirler. Optimal üreme ısısı C ve ph 7-7,5 tur. Toksin oluşturabilmek için minimum ve maksimum sıcaklık istekleri C dir (5). S. aureus kanlı agarda saatte yuvarlak, düzgün kenarlı, hafif konveks, opak, 1-4 mm çapında koloniler oluşturur (3,4). Katı besiyerlerinde üretildikleri zaman küme yapan gruplar halinde görülürken, pürülan materyal içerisinde, infekte olmuş vücut sıvılarında veya sıvı besiyerlerinde morfolojik özellikleri değişebilir, zincir yapan koklar veya diplokoklar halinde görülebilirler (5). S. aureus kolonilerine altın sarısı rengini karotenoid pigmenti verir. Ancak bu pigment oluşumu, bakteri anaerobik ortamda veya sıvı besiyerinde üretildiği zaman görülmeyebilir. Pigment oluşumu daha fazla inkübasyonla artırılabilir. Kapsül oluşturan mikroorganizmalar mukoid yapışkan koloni görünümlü olurlar (5). S. aureus, koyun kanlı agarda 24 saat inkübasyondan sonra beta hemoliz yapar (primer izolasyon için bu besi yeri önerilmektedir). Anaerobik ve aerobik şartlarda selektif olmayan Kanlı Agar, Nutrient Agar, Tryptic Soy Agar, Brain Heart Infusion Agar da ürer. Yine izolasyon için selektif besiyeri olarak Baird Parker Agar, Mannitol Salt Phenol Red Agar, Chapman Agar, Phenylethyl Alcohool (PEA) Agar, Columbia Nalidixic Acid (CNA) Agar kullanılabilir (23).

28 Biyokimyasal Özellikleri S.aureus un biyokimyasal ve diğer temel özellikleri Tablo 1 de özetlenmiştir. Tablo 1. S.aureus un biyokimyasal ve diğer temel özellikleri(2) Enzimleri Koagülaz Sadece S.aureus da bulunan bu enzim bağlı ve serbest olmak üzere iki tiptedir. Hücre duvarına bağlı koagülaz, fibrinojeni çözünür fibrine dönüştürür ve stafilokokların birbirine yapışmasını sağlayarak kümelenmesine neden olur. Clumping factor olarak adlandırılır. Hücre dışı serbest koagülaz da benzer etki gösterir fakat direk fibrinojene bağlanmaz, globulin plazma faktörü (coagulase reacting factor) (CRF) ile etkileşerek trombin benzeri bir madde olan stafilotrombin oluşturur. Bu madde fibrinojenin çözünür fibrine dönüşmesini katalize eder ve plazmanın pıhtılaşmasına yol açar (3,17,19,24). Koagülaz, stafilokok absesi çevresinde bir fibrin tabaka oluşturarak enfeksiyonu lokalize eder ve bakterileri fagositozdan korur. Bazı diğer stafilokok türleri de koagülaz oluşturabilirler fakat bunlar insan enfeksiyonlarında sık karşılaşılmayan hayvan patojeni stafilokoklardır. Koagülaz, protein bileşiminde ve antijen yapısındadır. Sadece S.aureus koagülaz ürettiği için bunun dışındaki stafilokoklar koagülaz negatif stafilokoklar olarak bilinirler (3,17,19,24).

29 Katalaz Bütün stafilokoklarda bulunan bir enzimdir. Stafilokokları streptokoklardan ayırmak için oldukça fazla kullanılır. Etkisini fagositlerin solunum siklusları için gerekli olan hidrojen peroksiti (H₂O₂) inaktive edip bakterisidal etkilerini ortadan kaldırmak suretiyle gösterirler, böylece fagosite edilemeyen bakteriler yaşamlarını sürdürebilirler. H₂O₂ nin mikrobisidal olması ve bunun yıkılmasının fagositlerin öldürme yeteneğini kısıtlaması nedeni ile katalaz önemli bir virulans faktörüdür (3, 17,19,24). Katalaz, hidrojen peroksiti su ve oksijen gazına ayrıştıran bir enzimdir. Katalaz oluşturan koloni üzerine bir damla peroksit solüsyonu damlatıldığında oksijen gazı oluşmasına bağlı olarak hava kabarcıkları görülür. Stafilokoklarda süperoksit dismutaz ve indirgenmiş flavoproteinlerin oksitlenmesi sırasında açığa çıkan toksik hidrojen peroksidi parçalar (3,17,19,24) Hyalüronidaz Patojenitede rol oynayan ve S. aureus ların %90 ı tarafından üretilen bu enzim, bağ dokusunun asellüler matriksinde bulunan asidik mukopolisakkarit yapısında olan hyalüronik asidi hidrolize ederek parçalar. Böylece bakterinin doku boyunca ilerlemesini sağlar. Antijenik özelliği olan bir maddedir (3,17,24) Fibrinolizin Fibrinolitik etkiden sorumludur. Stafilokinaz olarak da bilinir, fibrin pıhtısını çözer. S. aureus suşlarının neredeyse tamamı tarafından üretilir. Bakteri tarafından salınan bu enzim, plazmada bulunan plazminojen veya profibrinolizin isimli maddeyi aktive ederek plazmin (fibrinolizin) oluşturur (3,17,24) Lipaz S.aureus suşlarının tamamı ve CoNS ların (koagülaz negatif stafilokok) %30 u tarafından üretilir. Dokunun lipit komponentini hidrolize ederek parçalar ve stafilokokların vücudun sebase dokularında barınmasını sağlar. Enfeksiyonunun kütan ve subkütan dokularda yayılımında rolü olduğu düşünülmektedir (3,17,18,24).

30 Nükleaz S.aureus visköz DNA yı hidrolize ederek parçalayabilen ısıya dayanıklı bir nükleaz oluşturur. Bazı ender türler de bu enzimi üretebiliyor olmasına rağmen S.aureus için önemli bir markırdır. Nükleaz veya fosfodiesteraz, eksonükleaz ve endonükleaz aktivitelerinden birlikte sorumludur (3,18) Penisilinaz (beta-laktamaz) Penisilin ilk olarak kullanıldığı 1941 de stafilokokların %90 dan fazlası bu antibiyotiğe duyarlıydı ancak bu mikroorganizmaların penisilinaz üretebilmeleri, penisiline çok hızlı bir şekilde direnç gelişmesine sebep oldu. Günümüzde bu ilaca duyarlı olan stafilokokların oranı %10 un altına düşmüştür (3,25). Beta-laktamaz enzimi; penisilinler, sefalosporinler ve benzeri beta-laktam halkaya sahip antibiyotikleri hidrolize eder ve bu antibiyotiklere direnç gelişimine neden olur. Betalaktam halkasındaki karbonil grubu ile bir ester köprüsü oluşturarak siklik amid bağını bozarlar ve bir açil-enzim türevi oluştururlar. Bu reaksiyon sonucunda üç grup protein beta-laktam antibiyotiklerle reaksiyona girer: 1. Karboksi peptidazlar (düşük molekül ağırlıklı PBP ler) 2. Transpeptidazlar (yüksek molekül ağırlıklı PBP ler) 3. Beta-laktamazlar PBP lerin yanı sıra, beta-laktamazların çoğunluğu da aktif bölgelerinde bir serin aminoasidine sahiptiler, serin peptidazlar sınıfına dahildirler. Enzim-açil türevini izleyen basamağını bir deaçilasyon basamağı izler ve enzim, açil molekülünden ayrılarak rejenere olur. PBP ler ile beta-laktamazlar arasındaki farkı bu deaçilasyon basamağının hızı belirler. Beta-laktamazlar açil türevlerinden kısa sürede ayrılır, ancak PBP lerde bu basamak gerçekleşmez, reaksiyon beta-laktamazların aksine enzim inaktivasyonuyla sonlanır (3,25). Beta-laktamazlar geniş bir enzim grubudur, molekül yapıları ile işlevsel özelliklerine göre sınıflandırılırlar. A,B,C ve D olmak üzere dört farklı moleküler sınıf

31 16 tanımlanmıştır. A sınıfı enzimlerin substratı penisilinlerdir. S.aures un beta-laktamazları da bu grupta yer alır (3,25). Beta-laktamaz enzimlerinin çoğu indüklenebilir ve ekstrasellüler olarak salınabilir. Stafilokokal beta-laktamazlar genellikle küçük plazmidlerle veya transpozonlarla taşınır fakat büyük plazmidler tarafından kodlanan beta-laktamazlar ve diğer direnç mekanizmaları da bulunmaktadır. Bu beta-laktamaz enzimini kodlayan genler transformasyon, transdüksiyon ve konjugasyon ile diğer mikroorganizmalara aktarılır. Gen alışverişi sadece S.aureus lar arasında değil S.aureus ve S.epidermidis arasında da olabilir (3,18,26). 2.4.Patogenez Stafilokokal enfeksiyonların patolojisi genel olarak bakterinin fagositozdan kaçabilmesine, konak dokulara tutunmayı sağlayan yüzey proteinleri oluşturmasına, spesifik toksinler ve hidrolitik enzimler oluşturabilmesine bağlıdır (3) Toksinleri Sitotoksinler Sitolitik ya da membran yıkıcı toksinler olarak adlandırılır. Direkt enzimatik hasara yol açarlar. Birçok hücreyi parçalayabilme ve lizozomal enzimler açığa çıkararak dokularda nekroz oluşturma özelliğine sahiptirler. Stafilokoklar beş farklı sitotoksin oluşturabilirler; Alfa (α) toksin, bu toksinler içinde en önemlisidir. İnsan enfeksiyonlarına neden olan bu toksin S.aureus suşlarının çoğu tarafından üretilir. Bakteri kromozomu ya da plazmitler tarafından kodlanabilen 33-kDa luk bir polipeptittir. Alfa toksin; kan damarlarının düz kas hücreleri, lökosit, eritrosit, hepatosit ve trombosit olmak üzere farklı memeli hücrelerinde 1-2 nm çapında porların oluşumuna yol açar. Hücrenin elektrolit dengesi bozulur, hücre şişer ve parçalanır. Deride belirgin nekroz ve hemolizle kendini gösteren doku yıkımında rolü oldukça büyüktür (3,17,18).

32 17 Beta (β) toksin, sfingomiyelinaz C olarak da adlandırılır, çünkü birçok hücrede ve çoğu dokuda bulunan sfingomiyelin üzerine toksik etki göstererek sfingomiyelini parçalar (3,17). İnsan ve hayvanlarda hastalık oluşturabilen S.aureus un çoğu suşu tarafından üretilebilen bu toksin, 35 kd ağırlığında bir protein olup ısıya duyarlıdır. Sfingomiyelinaz C enzimi, sfingomiyelin ve fosfatidilkoline spesifiktir olup eritrosit, fibroblast, lökosit ve makrofaj gibi birçok hücre tipine toksik etkilidir. Hücre parçalanmasıyla sonuçlanabilecek düzeyde membran fosfolipitlerinin hidrolizini katalize etmesi, hücre yüzeyindeki sfingomiyelin miktarına bağlıdır. Bu durum, değişik türlerde bu toksine duyarlılık düzeyinin farklı olduğunun bir göstergesidir. Beta toksinin insan hastalıklarındaki rolü henüz tam olarak açıklanamamıştır fakat alfa toksinle birlikte stafilokokal hastalıkların karakteristik abse formasyonu ve doku yıkımından sorumlu olabileceği düşünülmektedir (3,17). Delta (δ) toksin, S.aureus suşlarının çoğu ve S.epidermidis, S.haemolyticus gibi diğer bazı stafilokoklar tarafından üretilir, 3 kd ağırlığında bir polipeptittir. Bu toksin; eritrosit, lökosit, makrofaj, lenfosit ve trombositler üzerine etkilidir. Diğer memeli hücreleri ve hücre içi membran yapılarını da içeren oldukça geniş spektrumlu bir sitolitik aktiviteye sahiptir. Bu durum, bu toksinin deterjan benzeri bir etkiyle sürfaktan gibi hücresel membranlar üzerine toksik etki göstermesiyle ilgilidir. Delta toksin antijenik özelliğe sahip değildir (3,4). Gama (γ) toksin, S.aureus suşlarının çoğu tarafından yapılmaktadır, insan, koyun ve tavşan eritrositlerine sitolitik etki gösterir. Lökosidin, diğer adıyla Panton Valentin Lökosidin (P-V) ise lökosit membranı üzerine etki eden bir ekzotoksindir, hücre zarlarını yıkarak beyaz kan hücrelerini öldürür (3,17,19). Bu iki toksin bikomponent bir toksin olup S (yavaş ayrılan proteinler) ve F (hızlı ayrılan proteinler) parçaları olmak üzere iki polipeptid zincirinden oluşmuştur. Üç S proteini ve iki F proteini tanımlanmıştır. Bakteriler bu beş proteini kodlayarak her iki toksin ile, farklı altı toksin kombinasyonu yapabilmektedir. Bu altı farklı toksinin tümü lökositleri ve makrofajları parçalayabilme özelliğine sahiptir (3). P-V lökosidin toksini lökotoksik etkilidir fakat hemolitik etki göstermez. MRSA suşlarının çoğunda bulunduğundan primer virulans faktörü ve bu suşların saptanmasında önemli bir işaret özelliğindedir. Bu toksinlerin sitolitik etkisi,

33 18 mebranlarda por oluşumunu takiben hücre katyon gradiyentindeki değişikliklere bağlı olarak gelişen osmotik değişikliklerden kaynaklanır (3) Eksfoliyatif Toksinler Eksfoliyatin bir süperantijendir (16). Bu toksinin S.aureus suşlarında bulunma prevelansı coğrafik bölgelere göre değişmekle birlikte genellikle %5 ile %10 arasında bir sıklıkta bulunmaktadır (3). Eksfoliyatin, epidermolitik toksin olarak da adlandırılır (17). Çünkü bu toksinler serin proteaz lardır ve stratum granulosum epidermis tabakasında hücreler arası köprüleri oluşturan hücre tutunma yapıları (desmosom) ailesinin bir üyesi olan desmoglein 1 i parçalar ve derinin soyulmasına yol açar (3,17). Antijenik ve biyolojik özellikler bakımından iki çeşit eksfoliyatif toksin (ETA ve ETB) bulunur. Her biri 24 kda ağırlığında olan bu iki eksfoliyatin de hastalık oluşturabilme özelliğine sahiptir. Eksfoliyatin A, bakteri kromozomundaki bir gen tarafından oluşturulur. Termostabildir (100 C ve 20 dk) ve Etilen Diamin Tetraklor Asetik Asit (EDTA) ile inaktive olabilir. Eksfoliyatin B ise bir plazmid tarafından oluşturulur, ısıya duyarlıdır (3,18,24). Haşlanmış deri sendromu (Staphylococcal scalded skin syndrome: SSSS), eksfoliyatif toksin tarafından oluşturulan ve eksfoliyatif dermatitis olarak tanımlanan bir hastalıktır. Majör veziküllere ve lezyonlara sebep olur. Stafilokokal haşlanmış deri sendromu tipik olarak yeni doğanlarda ortaya çıkar. Bunun muhtemel sebeplerinden biri ETA ve ETB nin, duyarlı yenidoğanların epidermisinde bulunup büyük çocuk ve epidermisinde bulunmayan GM4 benzeri glikopeptitlere bağlanmalarıdır. Haşlanmış deri sendromu; hafif ateş, skarlatiniform döküntüler ve daha sonra döküntülerin üzerinde gelişen büllöz lezyonlarla karakterize ağır bir enfeksiyon hastalığıdır (3,24).

34 19 Şekil 2. Haşlanmış deri sendromu. ( Eksoliyatif toksinler, sitoliz ya da enflamasyonla ilişkili değildir. Hasta epidermiste ne stafilokok ne de lökosit bulunmaz. Bu önemli bir tanı kriteridir. Epidermis toksine maruz kaldıktan sonra koruyucu antikorlar gelişmekte ve toksik etki ortadan kalkmaktadır (3) Enterotoksinler S.aureus türlerinin yarısına yakını (%30-%50) enterotoksin üretir. A-F tipleri olarak altı immünolojik tipi vardır fakat enterotoksin C, üç alt tipten oluştuğu için; A, B, C₁, C₂, C₃, D, E, F, G, H olmak üzere sekiz enterotoksinden bahsedilebilir (3,19,27). Stafilokokal enterotoksinler; bulantı, kusma, sulu ve kansız ishalle seyreden besin zehirlenmesine yol açan toksinlerdir. Gıda kaynaklı hastalıklara neden olurlar (3,17,19). Genellikle ısıya dirençlidirler; 100 C de 30 dk kaynatmaya dayanıklıdırlar (3). Özellikle saflaştırılmamış enterotoksinler, saflaştırılmışlara oranla ısıya daha dayanıklıdırlar (27). Enterotoksinler ayrıca mide-barsak enzimlerinin hidrolizine ve mide asidine de dirençlidirler (19). Bir gıda enterotoksin oluşturan stafilokok ile kontamine olup o gıdada toksin yapılmışsa gıdanın orta düzeyde ısıtılmasının ve yendikten sonra da mide asitlerinin koruyucu etkisi olmamaktadır (3). Enterotoksinler basit proteinler olup su ve tuz çözeltilerinde çözünürler. Bütün enterotoksinler tek zincirli, kd molekül ağırlığına sahip proteinlerdir. Enterotoksin polipeptitleri en fazla lizin, aspartik asit, glutamik asit ve tirozin içerirler. Hepsi T lenfositlerin bir grubunu stimule ederek etki gösterdikleri için süperantijen

35 20 olarak isimlendirilirler (27). Bu toksinler plazmid ya da kromozomal kaynaklı olabilirler (17). Bu toksinler, sempatik aktivasyonla intestinal peristaltizmi belirgin olarak artırarak stafilokoksik besin zehirlenmesine neden olurlar (27). Süperantijen özelliği göstermeleri nedeniyle sitokin salınımını ve T hücrelerinin nonspesifik aktivasyonunu da sağlayabilmektedirler (3). Makrofaj ve yardımcı T hücrelerinden, sırasıyla büyük miktarda interlökin-1 (IL-1) ve interlökin-2 (IL-2) salınmasını uyarır. Zehirlenme tablosuna hakim olan kusmanın nedeni; lenfoid hücrelerden salınan sitokinlerin beyindeki kusma merkezini uyarmak üzere enterik sinir sistemini uyarmasıdır (19). Tipik histolojik değişiklikler ise, mide ve jejenum epitel ve lamina propria da nötrofil infiltrasyonu ve jejenum epitelinde brush border (fırçamsı kenar) kaybı şeklindedir (3). Enterotoksin A; gastroenterit tablosuna (gıda zehirlenmelerine) en sık yol açan türdür, en toksik olan enterotoksindir (3,17,27). Enterotoksin B; psödomembranöz enterokolite neden olmaktadır ve ısıya en dayanıklı türdür. Sütün pastörizasyonu ve süt tozu hazırlanması sırasında aktivitesini kaybetmez (3,27). Enterotoksin C ve D; kontamine süt ürünlerinde bulunur (3). Enterotoksin F; ciddi toksik rahatsızlıklara neden olur. Bu toksinin etkisi maymunlarda araştırıldığında akciğerlerde su toplanması, böbrek yetmezliği gibi etkiler göstermiştir (27). Diğer enterotoksinler hakkında daha az şey bilinmektedir (3) Toksik Şok Sendrom Toksini-1 (TSST-1) Pirojenik ekzotoksin C ya da enterotoksin F olarak da adlandırılan bir ekzotoksindir (17). Bu toksin bir süperantijendir ve T hücrelerinin aktivasyonuna yol açarak büyük miktarda IL-1, IL-2 ve tümör nekroz faktörü (TNF) salınmasını uyararak ateş, hipotansiyon ve döküntüyle karakterize olan toksik şoka neden olur (17,19). TSST, vajina, burun ve diğer enfekte noktalara yerleşik S.aureus tarafından yerel olarak üretilir, toksin kana geçer ve bir toksemiye neden olur. Kan kültürlerinde tipik olarak S.aureus üremez. Bu toksin özellikle adet görme sırasında tampon kullanan kadınlarda veya yara enfeksiyonu bulunan kişilerde toksik şoka neden olur. Burun kanamasını durdurmak için burnuna tampon konan olgularda da toksik şok görülebilir (19).

36 21 Menstruasyonla ilişkili toksik şok sendromu (TSS) olaylarının %90 ından ve diğer formdaki TSS olgularının %50 sinden S.aureus un sorumlu olduğu düşünülmektedir. Enterotoksin B ve nadiren enterotoksin C de menstruasyon ile ilişkili olmayan TSS olgularının yaklaşık yarısından sorumlu bulunmaktadır (3). TSST, ısıya ve proteolize dayanıklı, 22 kd ağırlığında kromozom aracılı bir ekzotoksindir (3). S.aureus izolatlarının yaklaşık %5-25 i TSST geni taşır. Toksik şok, TSST ye karşı antikor bulunmayan kişilerde görülür (19). Yara enfeksiyonlarında TSS tablosu sık olarak ortaya çıkmaz. In-vitro ortamda TSST in oluşturulması için yüksek oksijen konsantrasyonu ve nötral ph gerekmektedir. Bu durum neden yara enfeksiyonlarında bu tablonun sık olarak ortaya çıkmadığını açıklamaktadır, çünkü apse çevresinde anaerobik ve asidik bir ortam bulunmaktadır. TSST, epitel hücrelerine düşük konsantrasyonlarda sızdığı halde yüksek düzeyli sitotoksisiteye yol açmaktadır. Bu toksin mukozal bariyerlerden penetre olabilmekte ve bu nedenle vajina ya da yara gibi ortamda lokalize olduğu halde sistemik etki ile TSS tablosuna yol açabilmektedir. Genellikle hastalarda karaciğer ve böbrek yetmezliği, gastrointestinal ve solunum fonksiyon bozuklukları ile oryantasyon bozuklukları gözlenebilir. TSS ye bağlı ölüm, hipovolemik şok ve çoklu organ yetmezliğine bağlı olarak meydana gelmektedir (3) S.aureus un Laboratuvar Tanısı Mikroskopi Stafilokoklar katı besiyerinde üretildiklerinde kümeler yapan fakat klinik örneklerde tek tek veya küçük gruplar halinde görülen gram-pozitif koklardır. Klinik örnekte etkenin gösterilebilmesi enfeksiyon tipine ve alınan örneğin kalitesine bağlıdır. Apse tabanından eküvyonla kazınarak alınan örnekteki Gram-boyalı preparatta fazla miktarda bakteri görülür. Aspire edilmiş iltihapta çok miktarda nekrotik materyal ve az sayıda bakteri bulunduğu için bu tip örnek incelemeye uygun değildir. Bakteriyemisi olan hastaların kanında az sayıda bakteri bulunduğu için (1 ml kanda ortalama 1 den az sayıda) kan örneğinden kültür yapılabilir fakat boyalı preparat yapılmamalıdır (3).

37 22 Şekil 3. S.aureus un mikroskopta görünümü. ( System) SSSS veya TSS li hastalarda stafilokoklar nazofarinkste ve vajinada saptanabilir fakat stafilokoklar bu bölgelerde kolonize olmuş diğer bakterilerden ayırt edilemez. Bu sebeple böyle hastalıkların tanısı için bakteri kültürünün yanı sıra hastaların klinik bulguları göz önüne alınır. Örneğin bir gıda zehirlenmesi olgusundan, hastanın klinik durumu ve spesifik bazı gıdaların yenme hikayesi göz önünde bulundurularak, stafilokoklar sorumlu tutulabilir fakat gıda örneği ya da hasta dışkısının Gram ile boyanması bir yarar sağlamaz (3) Kültür Klinik örnekler, besin bakımından zengin ve koyun kanı eklenmiş besiyerine ekilmelidir. Stafilokoklar aerobik veya anaerobik koşullarda ve seçici olmayan besiyerinde 1-4 mm çapında büyük ve düzgün koloniler (S tipi) yaparak 24 saat içinde hızla üreyebilmektedirler (3,17). S.aureus kolonileri oda ısısında bekletildiğinde sarı renge döner (3). Tüm S.aureus suşları koyun kanlı agarda 24 saat inkübasyondan sonra β-hemoliz yapar, bu hemoliz α-toksin tarafından oluşturulmaktadır (2,4).

38 23 Şekil 4. S.aureus suşunun kanlı agarda β-hemolizi ( Tanımlama Testleri Koagülaz Testi Lam Koagülaz Testi Lam koagülaz testi, S.aureus suşlarında bulunan bağlı koagülaz (clumping faktör) tespiti için yapılır. Bağlı koagülaz, plazmadaki fibrinojen ile direk tepkimeye girerek aglütinasyona sebep olur. Test; bir damla bakteri süspansiyonunun bir damla plazma ile karıştırılarak kümelenmenin gösterilmesi şeklindedir. Bu test; kanlı agar, Columbia Colistin Nalidixic Agar ya da diğer selektif olmayan nutrient besiyerlerinde üreyen kolonilerden yapılabilir, fakat mannitol salt agar gibi yüksek tuz içeren besiyerlerinde üreyen kolonilerden yapılmamalıdır çünkü yüksek tuz oranı bazı S.aureus suşlarında otoaglütinasyona sebep olabilir. Lam koagülaz testi S.aureus için bir tanımlama testi olsa da S.lugdunensis ve S.schleiferi gibi koagülaz negatif bazı suşlar clumping faktör üretip lam koagülaz testi ile pozitif sonuç verebilirler (3,18).

39 Tüpte Koagülaz Testi Tüpte koagülaz testi, S.aureus suşlarında bulunan serbest koagülaz tespiti için yapılır. Bu metot ile saptanan koagülaz, ekstrasellüler olarak salınır ve bir kompleks oluşturmak üzere plazmadaki CRF (Coagulase-Reacting Factor) ile reaksiyona girer ve stafilotrombin oluşturur, bu da fibrinojenle reaksiyona girerek fibrin oluşumunu tetikler. Test; plazma konmuş tüpe bakterinin ekilerek 4 ve 24. saatlerde pıhtı oluşumunun izlenmesi şeklindedir. Bazı suşların uzun inkübasyon sonunda pıhtının çözülmesini sağlayan fibrinolizin üretebileceği için testler 35 C de 4 saat inkübasyondan sonra oda ısısına alınmalıdır ve saat sonra tekrar okunmalıdır. Nadiren de olsa bazı S.aureus suşları koagülaz negatif olabilmektedir (3,18). Şekil 5. Lam koagülaz ve tüpte koagülaz testleri ( %20Test.htm) ( Tüp koagülaz testi, S.aureus identifikasyonu için referans testtir. Her iki koagülaz testi için de önerilen ortam EDTA lı tavşan plazmasıdır. İnsan plazması çeşitli miktarda CRF ve antistafilokokal antikor içerdiğinden dolayı koagülaz testleri için kullanılmamalıdır (18).

40 Katalaz Testi Katalaz enzimi S.aureus un en önemli enzimlerinden biridir. Etkisini, fagositlerin solunum siklusları için gerekli olan H₂O₂ yi inaktive edip bakterisidal etkilerini ortadan kaldırmak suretiyle gösterir (24). Bu sebeple katalaz önemli bir virulans faktörüdür (19). Böylece fagosite edilemeyen bakteriler yaşamlarını sürdürebilirler (24). Katalaz testi özellikle stafilokokların streptokoklardan ayrılması için yapılan bir testtir. Tüm stafilokoklar katalaz enzimine sahipken streptokoklar bu enzime sahip değildirler (3,19). Katalaz üreten bakteri kolonisi üzerine bir damla peroksit solüsyonu damlatılacak olursa, oksijen gazı oluşumuna bağlı olarak hava kabarcıkları görülür. Bu test eritrosit içeren besiyerlerinde yapılmamalıdır çünkü eritrositlerde de katalaz enzimi bulunmaktadır ve sonucu etkilemektedir (3). Şekil 6. S.aureus için katalaz testi ( Mannitol Fermentasyonu Koagülaz negatif türlerin aksine S.aureus mannitolü fermente etme özelliğine sahiptir. Özellikle S.aureus un dışkıda, çevrede ve nazal taşıyıcılarda taranmasında bu testten yararlanılır. Mannitol fermentasyonu testinde kullanılan besiyeri, mannitol salt agar dır. Bu besiyeri; %1 mannitol, %7,5 NaCl, fenol kırmızısı ve peptonlar içerir. Yüksek tuz konsantrasyonu sayesinde, seçici olarak stafilokoklar ürer, çünkü bu tuz konsantrasyonu diğer mikroorganizmaların üremesi için (enterokoklar hariç) uygun

41 26 değildir. İzole edilen S.aureus kolonileri çevresinde, mannitolden asit oluşumunu gösteren sarı bir zon oluşturur. Nadiren de olsa başka stafilokok türleri de mannitolü fermente edip asit oluşturabildiği için mannitol-pozitif organizmalar daha sonra koagülaz testinden geçirildikten sonra tanı konulmalıdır (18). Şekil 7. S.aureus örneklerinin mannitol salt agarda CoNS ile karşılaştırmalı görünümleri ( Epidemiyoloji Stafilokoklar yaygın olarak bulunurlar. İnsanlarda deri florasında koagülaz negatif stafilokoklar bulunur, S.aureus ise daha çok geçici olarak kolonize şekilde nemli deri bölgelerinde görülür. Yeni doğanların göbek kordonu kalıntısında, deri ve perianal bölgelerinde S.aureus kolonizasyonu sık olarak saptanır. Bütün stafilokoklar aynı zamanda orofarinks, gastrointestinal sistem ve ürogenital sistemde bulunabilirler (3). Stafilokokların deri ve nazofarinkste bulunması nedeniyle bu bakteriler sık olarak hastane enfeksiyonlarına neden olmaktadır. Stafilokoklar yüksek sıcaklığa, antiseptik ve dezenfektan solüsyonlara duyarlıdır ancak kuru yüzeylerde uzun süre canlı kalabilmektedirler. Bakteriler duyarlı kişilere doğrudan temas ile veya kontamine giysi, yatak çarşafı gibi eşyalarla temas yolu ile bulaşır. Bu sebeple sağlık personelleri bu bulaşmaları engellemek için düzenli olarak el yıkama tekniklerini uygulamalıdırlar (3).

42 li yılların başında hastanede yatan duyarlı bireyler arasında yayılmaya başlayan MRSA suşları, stafilokok enfeksiyonlarının tedavisinde ve bu enfeksiyonlardan korunmada önemli değişiklikleri de beraberinde getirmiştir (3). Nazokomiyal enfeksiyonların yaklaşık 2/3 ü yoğun bakım birimlerinde görülmektedir. Metisiline dirençli stafilokokların kolonizasyon veya enfeksiyon oluşturmasında; uzun süreli hospitalizasyon, çeşitli antibiyotiklerle uzun süreli tedavi, metisiline dirençli stafilokoklarla kolonize veya enfekte hastalarla aynı ortamda bulunma, hastalara ait önemli risk faktörlerini oluşturmaktadır. Yanık birimlerindeki hastalarda bu risk oldukça yüksektir. Bu nedenle, nazokomiyal kökenli S.aureus enfeksiyonlarının identifikasyon ve antibiyotik duyarlılık paternlerinin erken ve doğru olarak tespiti son derece önemlidir (28). MRSA enfeksiyonları, toplumdaki sağlıklı bireyler arasında yaygın görülmese de 2003 yılında MRSA nın yeni suşları ile toplumda deri enfeksiyon salgını ve şiddetli pnömoni vakaları görülmüştür. İlginç olarak bu bakteriler hastanede rastlanan suşlardan farklıydı. Her ülkede saptanan MRSA suşlarının genetik olarak farklılığı bulunmaktadır, ortak özellikleri ise; metisilin direncini kodlayan tip IV SCCmec kaseti ile Panton-Valentine lökosidin toksini bulundurmaları ve beta-laktamlar dışında kalan antibiyotiklerin çoğuna duyarlılık gösteriyor olmalarıdır (3) S.aureus un Neden Olduğu Klinik Hastalıklar S.aureus, basit deri enfeksiyonlarından hayati öneme sahip ciddi enfeksiyonlara kadar birçok hastalığa sebep olabilir. Ya toksin oluşturarak ya da dokulara yayılıp zarar vererek hastalık yapmaktadır. Bazı stafilokok hastalıkları sadece toksin etkisinin bir sonucu olarak, diğer bazı hastalıklar ise bakterilerin çoğalmasına bağlı olarak apse gelişimi ve doku yıkımıyla karakterize olarak ortaya çıkmaktadır (3,17). Yabancı cisim varlığında hastalık gelişimi için çok az sayıda bakteri yeterli olmaktadır. Aynı şekilde doğuştan kemotaktik ya da fagositik cevap yetersizliği olan bireyler, stafilokok enfeksiyonlarına çok daha duyarlıdırlar (3). S.aurus un sebep olduğu hastalıklar Tablo 2 de özetlenmiştir.

43 28 Tablo 2. S.aureus un neden olduğu enfeksiyonlar (2) Antimikrobiyal Duyarlılık Bir antibiyotiğin antimikrobiyal aktivitesinin saptanması için uygulanan in vitro işlemlere, genel olarak duyarlılık testleri adı verilmektedir. Bu testler; klinik açıdan önemli, hızlı üreyen aerop ve fakültatif anaerop bakterilerin tedavisinde uygulanacak antibakteriyel ajana duyarlılığın öngörülemediği durumlarda yapılmalıdır (25). Duyarlılık testleri iki gruba ayrılır: Direnç Fenotipinin Belirlendiği Yöntemler Direnç genlerinin ekspresyonu sonrası ortaya çıkan direnç fenotipinin duyarlılık düzeyinin belirlenmesi için uygulanan yöntemlerdir. İnhibitör aktivite testleri ve bakterisidal aktivite ile ilgili testler olmak üzere iki kısımda incelenebilir (25).

44 İnhibitör Aktivite Testleri Katı ve Sıvı Besiyerinde Dilüsyon Yöntemleri Bu yöntemde, standart sayıda bir bakteri topluluğu (inokulum), iki katlı dilüsyonlar şeklinde değişen yoğunluklardaki antimikrobiyal ajan ile karşılaştırılır. İnkübasyon süresi sonrasında değerlendirilir ve gözle görülür üremeyi engelleyen en düşük antimikrobiyal ilaç konsantrasyonu belirlenir ve hesaplanır. Bu konsantrasyona Minimal İnhibitör Konsantrasyon (MİK) denir. Bulunan bu konsantrasyon, duyarlılık sınırı ile karşılaştırılır. MİK değeri bu sınırdan düşük ise mikroorganizma o ajana duyarlı olarak değerlendirilir. Genel olarak tedaviye başlanabilmesi için MİK değerinin serum düzeyinden 4-16 kat daha düşük bir değere sahip olması istenir (25) Disk Difüzyon Yöntemi En çok kullanılan yöntemdir. Bu yöntem FDA (Food and Drug Administration) ve NCCLS (National Committee for Clinical Standards) tarafından kabul edilmiştir. Mikroorganizmadan hazırlanan standart süspansiyonun yayıldığı agar plakların yüzeyine, belirli bir miktar antimikrobiyal ajan içeren diskler yerleştirirlir. Diskteki antibiyotik agar içerisine yayıldığı için etkili olduğu düzeylerde bakteri üremesini engeller. Buna bağlı olarak da disk çevresinde bakteri üremeyen dairesel bir inhibisyon zonu oluşur. Bu zon çapı ölçülerek her antibiyotik için farklı olabilen duyarlılık sınır değerleri ile karşılaştırılır ve duyarlı, orta duyarlı veya dirençli şeklinde duyarlılık kategorisi belirlenir. Difüzyon yöntemi kalitatif bir yöntemdir (25,29).

45 30 Şekil 8. Disk difüzyon testi ile oluşan farklı zon çapları görünümü. ( E (Epsilometer) Testi Antimikrobiyal ajanın MİK değerinin saptanabildiği bir yöntemdir. Plastik stripler üzerinde bulunan ve yayılım temeline dayanan antimikrobiyal ajanlar kullanılır. Bu yöntemde, stripin bir yüzünde bulunan ilaç konsantrasyonunun belirli ve sürekli değişimi olacak şekilde düzenlenmiştir. Diğer yüzünde ise antimikrobiyal ajanın konsantrasyonlarına karşılık gelen değerler sıralanmıştır. Bakterinin yayılmış olduğu besiyeri üzerine stripler yerleştirirlir. İnkübasyon sonunda elips şeklinde oluşan inhibisyon zonunun stripi kestiği noktadaki konsantrasyon MİK değeri olarak belirlenir (25). Şekil 9. E testi ile oluşan eliptik zon görünümü. (

46 Bakterisidal Aktivite İle İlgili Testler Bakterisidal testler özellikle toleransın saptanması ve bazı durumlarda (endokardit, osteomiyelit, septik artrit, ampiyem, bakteriyemi gibi) antibiyotik tedavisine alınan cevabın incelenmesi için kullanılan testlerdir. Üç yöntemle belirlenir: 1. Minimal Bakterisidal Konsantrasyon (MBK): Bir mikroorganizmanın üremesini durdurabilmek için gereken en düşük ilaç konsantrasyonudur. 2. İlacın mikroorganizmayı zamana bağlı öldürme hızı 3.Mikroorganizmayı öldürmek için gerekli hasta serumunun bakterisidal konsantrasyonunun saptanması (25) Genotipik Yöntemler Moleküler yöntemlerle direnç genlerinin gösterilmesi, fenotipik yöntemlerin doğrulanmasını sağlayabileceği gibi fenotipe yansımayan direncin tespit edilmesine de olanak sağlar. Son yıllarda birçok antibiyotik direnç geni tanımlanmıştır. Bu genlerin ekspresyonu sonucunda tedavide kullanılan tüm antimikrobiyal ajanlara direnç gelişimi mümkündür (25,30). Antibiyotik direncinin moleküler yöntemlerle genotipik olarak saptanmasının; dirence neden olan genetik faktörün belirlenmesi, değişken fenotipik kategorilerden bağımsız olma, çok düşük düzeyde dirence neden olan mekanizmaların saptanabilmesi, klinik örneklerden direkt olarak çalışılabilmesi ile tespit süresinin kısaltılması, kolay ve hızlı yorumlanabilir sonuçlar vermesi, yoğun olarak bakteri kültürüne ihtiyaç duyulmadığından daha az biyolojik tehlike ve direncin yayılmasında önemli olan genetik elementlerin (integron, plazmid, transpozon gibi) saptanabilmesi gibi birçok avantajı vardır (30) Beta-Laktam Antibiyotikler Genel Bilgiler Yapısında biri azot, üçü karbon olan dört üyeli heterosiklik beta-laktam halkası içeren antibiyotiklere beta-laktam antibiyotikler veya kısaca beta-laktamlar adı verilir. Beta-

47 32 laktam antibiyotikler; penisilinler, sefalosporinler, karbapenemler, monobaktamlar ve beta-laktamaz inhibitörleri olmak üzere beş gruptan oluşurlar (9) Antibakteriyel Etki Mekanizmaları Penisilinler ve sefalosporinler, henüz bağlanmamış pentapeptit yan dalının ucundaki dipeptit rezidisünün (D-alanil-D-alanin grubu) yapısal analoğu olduklarından, hücre duvarı sentezi sırasında peptidoglikan zincirler arasındaki çapraz bağlanmayı sağlayan transpeptidaz enzimlerine kovalent bağ ile selektif olarak bağlanarak enzimi irreversibl olarak inhibe ederler. Sonuç olarak peptidoglikanlardan, peptidoglikan moleküllerinin kısa peptit zincirleri (köprüleri) ile çapraz bağlanması sonucu oluşan bir süperpolimer olan murein oluşumu bozulur (3,9). Penisilinler ve diğer beta-laktam antibiyotikler, sitoplazmik membran üzerine yerleşmiş olan PBP leri inhibe ederler. Bakteriler yapısal olarak birbirine benzeyen dört tipte PBP oluştururlar. 50 kd dan büyük molekül ağırlığına sahip PBP ler tranpeptidaz, daha küçük molekül ağırlığına sahip olanlar ise karboksipeptidaz olarak işlev görür ve bakteri hücresinin büyüme ve bölünmesi sırasında bakteri hücre duvarı oluşumunun terminal aşamalarında rol alırlar. Bakteri hücresinin yaşamsal fonksiyonları daha çok yüksek molekül ağırlıklı PBP ler (PBP 1a, 1b, 2 ve 3) ile ilişkilidir. Dolayısıyla bu PBP ler beta-laktam antibiyotiklerin antibakteriyel etki göstermeleri için gerekli başlıca hedefleri oluştururlar. Bu PBP lerin inhibisyonu bakteri hücresinin ölümüne neden olurken, diğer PBP lerin (PBP 4, 5 ve 6) inhibisyonu, bakteri hücresinin yaşamını etkilemez (9). Penisilinlere duyarlı bakterilerde otolizinler veya murein hidrolazlar denilen litik enzimler de bulunur. Penisilinler ve sefalosporinler doğal otolizin inhibitörlerini bloke etmek suretiyle otolizinlerin etkinliğini artırırlar. Bu olay hücrenin lizise uğratılmasında rol oynar. Bu da beta-laktamların antibakteriyel etki mekanizmalarının ikincisidir. Bazı stafilokok ve streptokok suşlarının otolizin taşımadıkları saptanmıştır. Toleran suşlar olarak adlandırılan bu bakteriler, penisilinler tarafından inhibe edilebilirler, fakat öldürülemezler. Bunlara penisiline toleran suşlar da denir. Çoğalması duran bakterilerde hücre duvarı sentezi olmadığından, bu döneme giren bakteriler de penisilinler tarafından etkilenmezler (9).

48 33 3.GEREÇ VE YÖNTEM Çalışmamızda Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi sınıflardan 5 erkek ve 5 kız öğrenci olmak üzere toplamda 5 ayrı sınıftan 50 adet nazal örnek alındı. Burun kavitesine swablar sürülerek önceden hazırlanmış olan mannitol salt agar besiyerine numuneler sürülüp kısa süre içerisinde semikantitatif ekimleri yapıldı. Plaklar 35±2 C de aerobik atmosferde saat inkübe edildi. Sarı olan koloniler S.aureus olarak düşünülüp Kanlı triptic soya agarı besiyerine hemoliz karakterlerini görmek ve katalaz, koagülaz teslerini yapmak amacıyla pasajlandı ve saat inkübe edildi. Bu besiyerinden katalaz ve koagülaz testleri yapıldı. Pozitif olanlara Mueller Hinton agarda oksasilin direncini belirlemek için sefoksitin diski ile disk difüzyon testi uygulandı. Mueller Hinton agar plakları 24 saat inkübe edildi ve CLSI kriterlerine göre disk çapları ölçülerek çalışma tamamlandı. Mannitol Salt Agar : Tablo 3. Mannitol Salt Agar içeriği 1 Litre Saf Su için Formül Sığır Eti Ekstraktı 1,0 g Kazeinin Pankreatik Dijesti 5,0 Hayvan Dokularının Peptik Dijesti 5,0 Sodyum Klorür 75,0 D-Mannitol 10,0 Fenol Kırmızısı 0,025 Agar 15,0

49 34 Mannitol Salt Agar (Mannitol Tuz Agar) klinik ve klinik olmayan örneklerden stafilokokların izolasyonu, sayımı ve mannitol fermantasyonuna göre ayrıştırılmaları için kullanılan seçici ve diferansiyel bir besiyeridir. Hazırlanması Dehidre besiyeri, 108,0 g/l olacak şekilde ısıtılarak distile su içinde eritilir ve otoklavda 121 C'de 15 dakika sterilize edilir ve C'ye soğuyunca steril petri kutularına 12,5'er ml dökülür. Hazırlanmış besiyeri berrak ve kırmızı olup, 25 C 'da ph'sı 7,4±0,2'dir. Mikrobiyolojik Yöntem Mannitol Tuz Agar, koagülaz negatif stafilokoklardan koagülaz pozitif stafilokokların (örn,staphylococcus aureus) ayrıştırılması için Chapman tarafından tasarlanan bir formülasyondur. Mannitol Tuz Agar, klinik örneklerden ve kozmetik ürünlerinden stafilokokların izole edilmesi amacıyla ve mikrobiyal sınır testlerinde kullanılır. Mannitol Tuz Agar, peptonları ve temel besinleri sağlayan sığır ekstraktını içerir. %7,5 sodyum klorür konsantrasyonu stafilokoklar dışındaki bakteriyel organizmaların kısmi veya tam inhibisyonu ile sonuçlanır. Fenol kırmızısı indikatöründeki renk değişimi ile görülen, mannitol fermantasyonu stafilokok türlerinin ayrıştırılmasını sağlar. Koagülaz pozitif stafilokoklar (örn. Staphylococcus aureus), sarı koloniler ve çevresinde sarı besiyeri oluştururken koagülaz negatif stafilokoklar kırmızı koloniler oluşturur ve fenol kırmızısı indikatörde hiç renk değişimi olmaz. Standart suşlar ile besiyerinin etkinliği kontrol edildi.

50 35 Şekil 10. Çalışmamızda S.aureus un oluşturduğu sarı koloniler Tablo 4. S.aureus ile S.epidermidis in besiyeri görünümü ve koloni oluşumu açısından farkı Staphylococcus aureus ATCC Orta büyüklükte sarı koloniler, sarı besiyeri Staphylococcus epidermidis Küçük ila orta büyüklükte beyaz ATCC koloniler, kırmızı besiyeri Tryptic Soy Agar : Tablo 5. Triptic Soy Agar içeriği 1 Litre Saf Su için Formül Kazeinin Pankreatik Dijesti 15,0 g Soya Fasulyesi Küspesi Papaik Dijesti 5,0 Sodyum Klorür 5,0 Agar 15,0

Staphylococcus Gram pozitif koklardır.

Staphylococcus Gram pozitif koklardır. Staphylococcus Gram pozitif koklardır. 0.8-1µm çapında küçük, yuvarlak veya oval bakterilerdir. Hareketsizdirler. Spor oluşturmazlar ve katalaz enzimi üretirler. Gram boyama Koagülaz, alfatoksin, lökosidin,

Detaylı

Takım: Bacillales Familya: Staphylococcaceae Genus: Staphylococcus

Takım: Bacillales Familya: Staphylococcaceae Genus: Staphylococcus Staphylococcus Takım: Bacillales Familya: Staphylococcaceae Genus: Staphylococcus Gram pozi:f kok Düzensiz yığınlar oluşturmaya eğilimli Kokların çapı yaklaşık 1 µm Fakülta:f anaerob (fermenta:f) Katalaz

Detaylı

STAFİLOKOKLAR. Yrd. Doç. Dr. Emrah Ruh. YDÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

STAFİLOKOKLAR. Yrd. Doç. Dr. Emrah Ruh. YDÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı STAFİLOKOKLAR Yrd. Doç. Dr. Emrah Ruh YDÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Genel özellikler Düzensiz gruplar halinde dizilim gösteren Grampozitif yuvarlak hücrler staphylé: üzüm salkımı

Detaylı

DİRENÇLİ BAKTERİ ENFEKSİYONLARINA KARŞI KULLANILAN ANTİBİYOTİKLER

DİRENÇLİ BAKTERİ ENFEKSİYONLARINA KARŞI KULLANILAN ANTİBİYOTİKLER DİRENÇLİ BAKTERİ ENFEKSİYONLARINA KARŞI KULLANILAN ANTİBİYOTİKLER 1. Vankomisin Vankomisin, Nocardia Orientalis in (eskiden Streptomyces orientalis olarak bilinen) belli suşlarından elde edilen amfoterik

Detaylı

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI ADIM ADIM YGS LYS 177. Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI Hastalık yapıcı organizmalara karşı vücudun gösterdiği dirence bağışıklık

Detaylı

ORTOPEDİK PROTEZ ENFEKSİYONLARINDA SONİKASYON DENEYİMİ

ORTOPEDİK PROTEZ ENFEKSİYONLARINDA SONİKASYON DENEYİMİ ORTOPEDİK PROTEZ ENFEKSİYONLARINDA SONİKASYON DENEYİMİ Dr. Şua Sümer Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Enf. Hast. ve Klin. Mikr. AD 17 Mayıs 2016 Prostetik eklem ameliyatları yaşlı popülasyonun artışına

Detaylı

Hücre çeperi (Hücre duvarı)

Hücre çeperi (Hücre duvarı) Hücre çeperi (Hücre duvarı) Mycoplasmalar dışındaki tüm prokaryotlarda vardır. Görevleri: Bakteriyi kendi iç basıncına karşı korur(hücre içi ozmotik basıncı % 10-20 sakkaroz çözeltisi yoğunluğuna eşittir).

Detaylı

T.C. İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

T.C. İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ T.C. İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ STAPHYLOCOCCUS AUREUS LARDA METİSİLİN DİRENCİNİN TESPİTİNDE OKSASİLİN-SEFOKSİTİN DİSK DİFÜZYON, OKSASİLİN AGAR TARAMA, LATEKS AGLÜTİNASYON, meca GEN TESPİTİ VE BİR

Detaylı

HASTANE ENFEKSİYONLARININ EPİDEMİYOLOJİSİ. Yrd. Doç. Dr. Müjde ERYILMAZ

HASTANE ENFEKSİYONLARININ EPİDEMİYOLOJİSİ. Yrd. Doç. Dr. Müjde ERYILMAZ HASTANE ENFEKSİYONLARININ EPİDEMİYOLOJİSİ Yrd. Doç. Dr. Müjde ERYILMAZ MİKROORGANİZMA GRUPLARININ DİRENÇLİDEN DUYARLIYA DOĞRU SIRALANMASI DİRENÇLİ DUYARLI Prionlar Bakteri sporları Mikobakteriler Protozoa

Detaylı

GRAM POZİTİF BAKTERİ ANTİBİYOGRAMLARI

GRAM POZİTİF BAKTERİ ANTİBİYOGRAMLARI GRAM POZİTİF BAKTERİ ANTİBİYOGRAMLARI Dr. Özlem KURT AZAP 26 Kasım 2008 Genel Kurallar Tek koloniden yapılan pasaj seçici olmayan besiyerinde (kanlı agar...) bir gece inkübe edilir Benzer morfolojideki

Detaylı

MİKROBİYOLOJİ SORU KAMPI 2015

MİKROBİYOLOJİ SORU KAMPI 2015 Canlıların prokaryot ve ökoaryot olma özelliğini hücre komponentlerinden hangisi belirler? MİKROBİYOLOJİ SORU KAMPI 2015 B. Stoplazmik membran C. Golgi membranı D. Nükleer membran E. Endoplazmik retikulum

Detaylı

Staphylococcus türleri ile ilgili genel bilgiler ve analiz yöntemleri klinik mikrobiyoloji ve gıda mikrobiyolojisi bölümlerinde de bulunmaktadır.

Staphylococcus türleri ile ilgili genel bilgiler ve analiz yöntemleri klinik mikrobiyoloji ve gıda mikrobiyolojisi bölümlerinde de bulunmaktadır. Staphylococcus 01. Genel Bilgiler 02. Etiyoloji 03. Epidemiyoloji 04. Hastalık belirtileri 05. Laboratuvar Tanısı 05.01. Bakteriyoskopi 05.02. Kültür 05.03. Hayvan Deneyi 05.04. Serolojik Testler 05.05.

Detaylı

ENTERİK BAKTERİLER. Enterik bakteriler barsak florasında bulunan bakterilerdir

ENTERİK BAKTERİLER. Enterik bakteriler barsak florasında bulunan bakterilerdir 12.Hafta:Enterik Bakteriler ENTERİK BAKTERİLER Enterik bakteriler barsak florasında bulunan bakterilerdir Barsakta yaşayan enterik bakterilerin en klasiği E- coli dir ve non-patojendir.yine barsakta yaşayan

Detaylı

İMMUNİZASYON. Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı?

İMMUNİZASYON. Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı? İMMUNİZASYON Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı? Canlıya antijen verdikten belli bir süre sonra, o canlıda

Detaylı

Bacillus anthracis. Hayvanlarda şarbon etkenidir. Bacillus anthracis. Gram boyama. Bacillus anthracis. Bacillus anthracis

Bacillus anthracis. Hayvanlarda şarbon etkenidir. Bacillus anthracis. Gram boyama. Bacillus anthracis. Bacillus anthracis Bacillus anthracis Gram pozitif, obligat aerop sporlu, çomak şeklinde bakterilerdir. 1µm eninde, 2-4 µm uzunluğunda, konkav sonlanan, kirpiksiz bakterilerdir. Bacillus anthracis in doğal yaşam ortamı topraktır.

Detaylı

GIDA KAYNAKLI HASTALIKLAR. Gıda orijinli hastalıklar gıda zehirlenmesi gıda enfeksiyonu olarak 2 ana gruba ayrılır.

GIDA KAYNAKLI HASTALIKLAR. Gıda orijinli hastalıklar gıda zehirlenmesi gıda enfeksiyonu olarak 2 ana gruba ayrılır. GIDA KAYNAKLI HASTALIKLAR Gıda orijinli hastalıklar gıda zehirlenmesi gıda enfeksiyonu olarak 2 ana gruba ayrılır. Gıda Enfeksiyonu: Patojen bir m.o ile kontamine olmuş bir gıdanın yenmesi sonucu oluşan

Detaylı

Stafilokok Enfeksiyonları (1 saat)

Stafilokok Enfeksiyonları (1 saat) Stafilokok Enfeksiyonları (1 saat) Prof.Dr.Sercan ULUSOY Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı 3734538, e-mail: ulusoys@med.ege.edu.tr. Bu Derse Girmeden Önce Bilinmesi Gerekenler

Detaylı

Enfeksiyon odaklarından izole edilen Gram negatif ve Gram pozitif bakterilerde antimikrobiyal duyarlılık sonuçları

Enfeksiyon odaklarından izole edilen Gram negatif ve Gram pozitif bakterilerde antimikrobiyal duyarlılık sonuçları Enfeksiyon odaklarından izole edilen Gram negatif ve Gram pozitif bakterilerde antimikrobiyal duyarlılık sonuçları Doç. Dr. Gönül Şengöz 13 Haziran 2015 KAYIP DİLLERİN FISILDADIKLARI SERGİSİ-İSTANBUL Antimikrobiyal

Detaylı

1. GİRİŞ Stafilokoklar infeksiyon etkeni olarak tanımlandıkları 1881 yılından bu yana insan ve hayvanlarda geliştirdikleri hastalıklarla patojen mikroorganizmalar arasında ilk sıralarda yer almışlardır.

Detaylı

Gram (+)Bakterilerde Duvar Yapısı Gram (-) Bakterilerde Duvar Yapısı Lipopolisakkaritin Önemi

Gram (+)Bakterilerde Duvar Yapısı Gram (-) Bakterilerde Duvar Yapısı Lipopolisakkaritin Önemi Gram (+)Bakterilerde Duvar Yapısı Çoğunluğu peptidoglikan yapıdır. Bunun yanında teikoik asitte içerirler. Bu yapı gliserol veya Ribitolün PO4 gruplarına bağlanmasıyla oluşur. Teikoik asitler peptidoglikan

Detaylı

Komplike deri ve yumuşak doku enfeksiyonu etkeni çoklu dirençli patojenlerin bakteriyofaj duyarlılıklarının araştırılması

Komplike deri ve yumuşak doku enfeksiyonu etkeni çoklu dirençli patojenlerin bakteriyofaj duyarlılıklarının araştırılması Komplike deri ve yumuşak doku enfeksiyonu etkeni çoklu dirençli patojenlerin bakteriyofaj duyarlılıklarının araştırılması Aycan Gundogdu, Ph.D. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim

Detaylı

Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir.

Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir. Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir. Proteinlerin yapısında; Karbon ( C ) Hidrojen ( H ) Oksijen

Detaylı

İÇME SULARININ DEZENFEKSİYONUNDA NANOMATEYALLERİN KULLANIMI

İÇME SULARININ DEZENFEKSİYONUNDA NANOMATEYALLERİN KULLANIMI İÇME SULARININ DEZENFEKSİYONUNDA NANOMATEYALLERİN KULLANIMI Behzat Balcı, F. Elçin Erkurt, E. Su Turan Çukurova Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Giriş İçme sularında dezenfeksiyon,

Detaylı

VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite

VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite Prof.Dr. Yılmaz Akça Prof.Dr. Feray Alkan Prof.Dr. Aykut Özkul Prof. Dr. Seval Bilge-Dağalp Prof.Dr. M. Taner Karaoğlu Prof.Dr. Tuba Çiğdem Oğuzoğlu DOĞAL SAVUNMA HATLARI-DOĞAL

Detaylı

OLGULARLA PERİTONİTLER

OLGULARLA PERİTONİTLER OLGULARLA PERİTONİTLER Stafilacocus Epidermidis Sevgi AKTAŞ Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Periton Diyaliz Hemşiresi Peritonit Perietal ve visseral periton membranının enflamasyonudur. Tanı

Detaylı

CİLT MİKROBİYOTASI PROF.DR. NİLGÜN SOLAK BÜLENT ECEVİT Ü. TIP FAK. DERMATOLOJİ AD

CİLT MİKROBİYOTASI PROF.DR. NİLGÜN SOLAK BÜLENT ECEVİT Ü. TIP FAK. DERMATOLOJİ AD CİLT MİKROBİYOTASI PROF.DR. NİLGÜN SOLAK BÜLENT ECEVİT Ü. TIP FAK. DERMATOLOJİ AD CİLT MİKROBİYOTASI CİLT MİKROFLORASI DERİ MİKROBİYOTASI DERİ MİKROFLORASI DERİ Deri en büyük organımız 2 m² alan Vücudu

Detaylı

İlk «sarı renkli koliform» olarak 1929 da rapor edildi

İlk «sarı renkli koliform» olarak 1929 da rapor edildi Tarihçe İlk «sarı renkli koliform» olarak 1929 da rapor edildi Bebekte septisimiyaya neden olmuştur 1958 ve 1961 de İngiltere de yine iki ölümcül menenjit vakasına neden olmuştur Enterobacter sakazakii

Detaylı

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI Organizmalarda daha öncede belirtildiği gibi hücresel ve humoral bağışıklık bağışıklık reaksiyonları vardır. Bunlara ilave olarak immünoljik tolerans adı verilen

Detaylı

Normal Mikrop Florası. Prof.Dr.Cumhur Özkuyumcu

Normal Mikrop Florası. Prof.Dr.Cumhur Özkuyumcu Normal Mikrop Florası Prof.Dr.Cumhur Özkuyumcu Vücudun Normal Florası İnsan vücudunun çeşitli bölgelerinde bulunan, insana zarar vermeksizin hatta bazı yararlar sağlayan mikroorganizma topluluklarına vücudun

Detaylı

Prokaryotik ve Ökaryotik Hücre Yapısı ve İşlevi

Prokaryotik ve Ökaryotik Hücre Yapısı ve İşlevi Prokaryotik ve Ökaryotik Hücre Yapısı ve İşlevi PROKARYOTİK HÜCRE YAPISI ve İŞLEVİ Prokaryot tamamen bakterilere ait bir kavramdır. Prokaryot hücrelerde hücre zarının çevrelediği hücre içi kompartımanlaşma

Detaylı

DERMATOFİTOZ ŞÜPHELİ KÖPEKLERDE STAPHYLOCOCCUS AUREUS UN ROLÜ

DERMATOFİTOZ ŞÜPHELİ KÖPEKLERDE STAPHYLOCOCCUS AUREUS UN ROLÜ T.C. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MİK-YL-2014-0002 DERMATOFİTOZ ŞÜPHELİ KÖPEKLERDE STAPHYLOCOCCUS AUREUS UN ROLÜ Vet. Hek. Aylin AKTAŞ DANIŞMAN Prof. Dr. Osman KAYA AYDIN - 2014

Detaylı

BAKTERİ GENETİĞİ DERSİ

BAKTERİ GENETİĞİ DERSİ BAKTERİ GENETİĞİ DERSİ 1.Prokaryotların Yapısal Özellikleri Bakterilerin dış yüzeyleri bulundukları çevreyle doğrudan yüzleşen kısımlardır. Bu nedenle çevreyle bağlantılı çok çeşitli özelliklere (Ör: Hareket,

Detaylı

Çocuk ve Yetişkin Üriner Escherichia coli İzolatlarında Plazmidik Kinolon Direnç Genlerinin Araştırılması

Çocuk ve Yetişkin Üriner Escherichia coli İzolatlarında Plazmidik Kinolon Direnç Genlerinin Araştırılması Çocuk ve Yetişkin Üriner Escherichia coli İzolatlarında Plazmidik Kinolon Direnç Genlerinin Araştırılması Melisa Akgöz 1, İrem Akman 1, Asuman Begüm Ateş 1, Cem Çelik 1, Betül Keskin 1, Büşra Betül Özmen

Detaylı

Mycobacterium. Mycobacterium hücre duvarının lipid içeriği oldukça fazladır ve mikolik asit içerir

Mycobacterium. Mycobacterium hücre duvarının lipid içeriği oldukça fazladır ve mikolik asit içerir Mycobacterium Mycobacteriaceae ailesi üyeleri uzun, ince, çomak şekilli, hareketsiz bakterilerdir. Özel ayırt edici boyalarla bir kez boyandıklarında seyreltik asitlerle boyayı vermemeleri yani dekolorize

Detaylı

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ Sağlık hizmeti veren, Doktor Ebe Hemşire Diş hekimi Hemşirelik öğrencileri, risk altındadır Bu personelin enfeksiyon açısından izlemi personel sağlığı ve hastane

Detaylı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Olgu Sunumu 24 Kasım 2016 Perşembe

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Olgu Sunumu 24 Kasım 2016 Perşembe Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Olgu Sunumu 24 Kasım 2016 Perşembe Ar. Gör. Dr. Aslı Keskin Yandal Ar. Gör. Uzm. Dr. Ayşe

Detaylı

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ 15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ İyonlaştırıcı radyasyonların biyomoleküllere örneğin nükleik asitler ve proteinlere olan etkisi hakkında yeterli bilgi yoktur. Ancak, nükleik asitlerden

Detaylı

Biyofilmler; mikroorganizmaların, biyotik veya abiyotik yüzeylere adhezyonu sonrasında oluşturdukları glikokaliks olarak da adlandırılan

Biyofilmler; mikroorganizmaların, biyotik veya abiyotik yüzeylere adhezyonu sonrasında oluşturdukları glikokaliks olarak da adlandırılan Biyofilmler; mikroorganizmaların, biyotik veya abiyotik yüzeylere adhezyonu sonrasında oluşturdukları glikokaliks olarak da adlandırılan ekstraselluler matriks içinde, birbirlerine yapışarak meydana getirdikleri

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD

Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD KOMPLEMAN SİSTEMİ Kompleman sistem, (Compleman system) veya tamamlayıcı sistem, bir canlıdan patojenlerin temizlenmesine yardım eden biyokimyasal

Detaylı

I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık

I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık Fagositik hücreler (makrofajlar, mast hücreleri) Kompleman sistemi(direkt bakteri hücre membranı parçalayarak diğer immün sistem hücrelerin bunlara atak yapmasına

Detaylı

VİRUS HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ

VİRUS HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ VİRUS HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ Doç. Dr. Koray Ergünay MD PhD Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Viroloji Ünitesi Viral Enfeksiyonlar... Klinik

Detaylı

DOYMAMIŞ YAĞ ASİTLERİNİN OLUŞMASI TRİGLİSERİTLERİN SENTEZİ

DOYMAMIŞ YAĞ ASİTLERİNİN OLUŞMASI TRİGLİSERİTLERİN SENTEZİ 9. Hafta: Lipit Metabolizması: Prof. Dr. Şule PEKYARDIMCI DOYMAMIŞ YAĞ ASİTLERİNİN OLUŞMASI Palmitoleik ve oleik asitlerin sentezi için palmitik ve stearik asitler hayvansal organizmalardaki çıkş maddeleridir.

Detaylı

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir.

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. METABOLİZMA ve ENZİMLER METABOLİZMA Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. A. ÖZÜMLEME (ANABOLİZMA) Metabolizmanın yapım reaksiyonlarıdır. Bu tür olaylara

Detaylı

Salmonella. XLT Agar'da Salmonella (hidrojen sülfür oluşumuna bağlı olarak siyah) ve Citrobacter (sarı) kolonileri

Salmonella. XLT Agar'da Salmonella (hidrojen sülfür oluşumuna bağlı olarak siyah) ve Citrobacter (sarı) kolonileri Enterobacteriaceae İnsan sağlığı açısından en önemli bakteri ailesidir. Doğal ortamları insan ve hayvan bağırsaklarıdır. Tipik klinik semptomlarla seyreden hastalığın (tifo, basilli dizanteri, veba) etkeni

Detaylı

13 HÜCRESEL SOLUNUM LAKTİK ASİT FERMANTASYONU

13 HÜCRESEL SOLUNUM LAKTİK ASİT FERMANTASYONU 13 HÜCRESEL SOLUNUM LAKTİK ASİT FERMANTASYONU Laktik Asit Fermantasyonu Glikozdan oksijen yokluğunda laktik asit üretilmesine LAKTİK ASİT FERMANTASYONU denir. Bütün canlılarda sitoplazmada gerçekleşir.

Detaylı

STANDARDİZASYON KURUMLARI VE TÜRKİYE

STANDARDİZASYON KURUMLARI VE TÜRKİYE STANDARDİZASYON KURUMLARI VE TÜRKİYE (yalnızca CLSI mı?) Dr.ELViN DiNÇ OKMEYDANI E.A.H ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ KLİNİĞİ Antibiyotik tedavisi gerektiren bir enfeksiyonda rolü olan

Detaylı

KAN DOLAŞIMI İNFEKSİYONLARI VE DAPTOMİSİN

KAN DOLAŞIMI İNFEKSİYONLARI VE DAPTOMİSİN KAN DOLAŞIMI İNFEKSİYONLARI VE DAPTOMİSİN Dr. Kaya Süer Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Kan dolaşımı enfeksiyonlarının tanımı Primer (hemokültür

Detaylı

Mikroorganizmalar gözle görülmezler, bu yüzden mikroskopla incelenirler.

Mikroorganizmalar gözle görülmezler, bu yüzden mikroskopla incelenirler. 10. Sınıf Enfeksiyondan Korunma 2.Hafta ( 22-26 / 09 / 2014 ) ENFEKSİYON ETKENLERİNİN SINIFLANDIRILMASI 1.) BAKTERİLER 2.) VİRÜSLER Slayt No : 2 Mikroorganizmaların Sınıflandırılması ; a.) Sayısal Yöntem,

Detaylı

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler EGZERSİZ VE KAN Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler Akciğerden dokulara O2 taşınımı, Dokudan akciğere CO2 taşınımı, Sindirim organlarından hücrelere besin maddeleri taşınımı, Hücreden atık maddelerin

Detaylı

ADIM ADIM YGS-LYS 43. ADIM CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI-3 BAKTERİLER ALEMİ

ADIM ADIM YGS-LYS 43. ADIM CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI-3 BAKTERİLER ALEMİ ADIM ADIM YGS-LYS 43. ADIM CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI-3 BAKTERİLER ALEMİ BAKTERİLER ALEMİ Prokaryot hücre yapısına sahip olan tek hücreli canlıların oluşturduğu alemdir. Mikroskobun icadından sonra keşfedilmişlerdir.

Detaylı

Eklem Protez Enfeksiyonlarında Antimikrobiyal Tedavi

Eklem Protez Enfeksiyonlarında Antimikrobiyal Tedavi Eklem Protez Enfeksiyonlarında Antimikrobiyal Tedavi Dr. Çağrı Büke Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı 26.12.15 KLİMİK - İZMİR 1 Eklem protezleri

Detaylı

Minimum Bakterisidal. Prof.Dr.Ayşe Willke Topcu Mart 2010, Aydın

Minimum Bakterisidal. Prof.Dr.Ayşe Willke Topcu Mart 2010, Aydın Minimum Bakterisidal Konsantrasyon (MBC) Prof.Dr.Ayşe Willke Topcu Mart 2010, Aydın Antimikrobik Tedavinin Başarısı Esas olarak konak defans mekanizmasına bağlıdır Konak antibiyotikle etkisi azalmış mikroorganizmayı

Detaylı

*Hijyen hipotezi, astım, romatoid artrit, lupus, tip I diabet gibi otoimmün hastalıkların insidansındaki artışı açıklayan bir alternatiftir.

*Hijyen hipotezi, astım, romatoid artrit, lupus, tip I diabet gibi otoimmün hastalıkların insidansındaki artışı açıklayan bir alternatiftir. * *Hijyen hipotezi, astım, romatoid artrit, lupus, tip I diabet gibi otoimmün hastalıkların insidansındaki artışı açıklayan bir alternatiftir. *Bu hipotez, memelilerin evrimsel geçmişlerinin bir parçası

Detaylı

HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ. YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111

HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ. YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111 HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111 asli.memisoglu@deu.edu.tr KONULAR HAYVAN HÜCRESİ HAYVAN, BİTKİ, MANTAR, BAKTERİ HÜCRE FARKLARI HÜCRE ORGANELLERİ

Detaylı

ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI. Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU

ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI. Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU Arı Zehiri - Tanım Arı zehiri, bal arıları tarafından öncelikle memelilere ve diğer iri omurgalılara karşı

Detaylı

CANDİDA İLE UYARILMIŞ VAJİNAL VE BUKKAL EPİTEL HÜCRELERİNİN SİTOKİN ÜRETİMİ

CANDİDA İLE UYARILMIŞ VAJİNAL VE BUKKAL EPİTEL HÜCRELERİNİN SİTOKİN ÜRETİMİ CANDİDA İLE UYARILMIŞ VAJİNAL VE BUKKAL EPİTEL HÜCRELERİNİN SİTOKİN ÜRETİMİ Emine Yeşilyurt, Sevgi Özyeğen Aslan, Ayşe Kalkancı, Işıl Fidan, Semra Kuştimur Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji

Detaylı

Bağışıklık sistemi nasıl çalışır?

Bağışıklık sistemi nasıl çalışır? On5yirmi5.com Bağışıklık sistemi nasıl çalışır? İnsanda bağışıklık sistemi, özellik ve görevleri nelerdir? Kaç çeşit bağışıklık sistemi vardır? Yayın Tarihi : 23 Ekim 2012 Salı (oluşturma : 10/3/2017)

Detaylı

Dr.Müge Ayhan Doç.Dr.Osman Memikoğlu

Dr.Müge Ayhan Doç.Dr.Osman Memikoğlu Dr.Müge Ayhan Doç.Dr.Osman Memikoğlu Bakterilerde antimikrobiyal direncinin artması sonucu,yeni antibiyotik üretiminin azlığı nedeni ile tedavi seçenekleri kısıtlanmıştır. Bu durum eski antibiyotiklere

Detaylı

Suyun Fizikokimyasal Özellikleri

Suyun Fizikokimyasal Özellikleri Suyun Fizikokimyasal Özellikleri Su bitkinin yaşamında yaşamsal bir rol oynar. Bitki tarafından yapılan her gram başına organik madde için kökler tarafından 500 gr su alınır. Bu su, bitkinin bir ucundan

Detaylı

Sağlık Kuruluşlarında Dezenfektanlarda Direnç Gelişimi

Sağlık Kuruluşlarında Dezenfektanlarda Direnç Gelişimi Türkiye Halk Sağlığı Halk Genel Genel Sağlığı Müdürlüğü Kurumu Sağlık Kuruluşlarında Dezenfektanlarda Direnç Gelişimi Doç. Dr. Serap SÜZÜK YILDIZ Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarı ve Biyolojik Ürünler

Detaylı

*Barsak yaraları üzerine çalışmalarda probiyotikler, yaraların iyileşmesi ve kapanması amaçlı test edilmiştir.

*Barsak yaraları üzerine çalışmalarda probiyotikler, yaraların iyileşmesi ve kapanması amaçlı test edilmiştir. * *Aşılama öncesinde ve beraberinde probiyotik kullanma veya aşının içine serokonversiyon oranını arttıracağına inanılan suşların eklenmesi ilgili çalışmalar son birkaç yılda hızla artmıştır. *Şimdiye

Detaylı

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA İYİLEŞMESİ Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Akut Yara: Onarım süreci düzenli ve zamanında gelişir. Anatomik ve fonksiyonel bütünlük

Detaylı

BAKTERİLERDE EKSTRAKROMOZAL GENETİK ELEMENTLER

BAKTERİLERDE EKSTRAKROMOZAL GENETİK ELEMENTLER BAKTERİLERDE EKSTRAKROMOZAL GENETİK ELEMENTLER Plazmid ve Epizomlar Bakterilerin kendi kromozomlarının yanı sıra, kromozom dışı bazı genetik parçacıklar bulunmaktadır Bakteri kromozomundan daha küçük yapıda

Detaylı

Gıda Zehirlenmeleri. 10,Sınıf Enfeksiyondan Korunma. Gıda Zehirlenmeleri. Gıda Zehirlenmeleri. Gıda Zehirlenmeleri. Gıda Zehirlenmeleri

Gıda Zehirlenmeleri. 10,Sınıf Enfeksiyondan Korunma. Gıda Zehirlenmeleri. Gıda Zehirlenmeleri. Gıda Zehirlenmeleri. Gıda Zehirlenmeleri 10,Sınıf Enfeksiyondan Korunma 17. Hafta ( 05 09 / 01 / 2015 ) BAKTERİLERİN NEDEN OLDUĞU HASTALIKLAR GIDA ZEHİRLENMELERİ Slayt No : 37 Etken ve Bulaşma Yolları Stafilokoklarla oluşan gıda zehirlenmelerinde

Detaylı

Laboratuvarda Tularemi Örnekleriyle Çalışma Rehberi

Laboratuvarda Tularemi Örnekleriyle Çalışma Rehberi Laboratuvarda Tularemi Örnekleriyle Çalışma Rehberi Doç.Dr. Aynur Karadenizli Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Kocaeli Bakteri ile çalışmaya uygun laboratuar

Detaylı

ANTRAKS (ŞARBON) septisemik, bulaşıcı, zoonoz

ANTRAKS (ŞARBON) septisemik, bulaşıcı, zoonoz ANTRAKS (ŞARBON) septisemik, bulaşıcı, zoonoz ÖLÜMden hemen önce ya da sonra doğal boşluklardan KAN PIHTILAŞMAMA KOYU RENK alma DALAKta büyüme ÖDEM ETİYOLOJİ Bacillus anthracis Gram pozitif kapsüllü *

Detaylı

III-Hayatın Oluşturan Kimyasal Birimler

III-Hayatın Oluşturan Kimyasal Birimler III-Hayatın Oluşturan Kimyasal Birimler MBG 111 BİYOLOJİ I 3.1.Karbon:Biyolojik Moleküllerin İskeleti *Karbon bütün biyolojik moleküllerin omurgasıdır, çünkü dört kovalent bağ yapabilir ve uzun zincirler

Detaylı

Pastırmada Enterokoklar

Pastırmada Enterokoklar Pastırmada Enterokoklar Özlem ERTEKİN 1 Güzin KABAN 2 Mükerrem KAYA 2 1 Munzur Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ 2 Atatürk Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, ERZURUM Laktik asit bakterileri

Detaylı

7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ

7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ 7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ Başlıklar 1. Prokaryotlar gen ifadesini çevre koşullarına göre düzenler 2. E. Coli de laktoz metabolizması 3. Lac operonu negatif kontrol 4. CAP pozitif kontrol

Detaylı

Akılcı Antibiyotik Kullanımı. Prof.Dr.Ayşe Willke Topcu 25 Nisan 2014, Muğla

Akılcı Antibiyotik Kullanımı. Prof.Dr.Ayşe Willke Topcu 25 Nisan 2014, Muğla Akılcı Antibiyotik Kullanımı Prof.Dr.Ayşe Willke Topcu 25 Nisan 2014, Muğla 1 Tanım Akılcı (rasyonel, doğru) Antibiyotik Kullanımı; Klinik ve lab.la doğru tanı konmuş Gerekli olduğuna karar verilmiş Doğru

Detaylı

YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI. 9. Sınıf 2 KARBONHİDRAT LİPİT (YAĞ)

YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI. 9. Sınıf 2 KARBONHİDRAT LİPİT (YAĞ) YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI 9. Sınıf 2 KARBONHİDRAT LİPİT (YAĞ) DOĞRU YANLIŞ SORULARI Depo yağlar iç organları basınç ve darbelerden korur. Steroitler hücre zarının yapısına katılır ve geçirgenliğini artırır.

Detaylı

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II. KAN-DOLAŞIM ve SOLUNUM DERS KURULU

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II. KAN-DOLAŞIM ve SOLUNUM DERS KURULU DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II KAN-DOLAŞIM ve SOLUNUM DERS KURULU Doç.Dr. Engin DEVECİ İMMÜN SİSTEM TİPLERİ I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık Fagositik hücreler (makrofajlar, mast

Detaylı

LİZOZOMLAR Doç. Dr. Mehmet Güven

LİZOZOMLAR Doç. Dr. Mehmet Güven LİZOZOMLAR Doç.. Dr. Mehmet GüvenG Lizozomlar tek bir membran ile çevrili evrili veziküler yapılı organellerdir. Lizozomlar eritrosit dışıd ışındaki tüm t m hayvan hücrelerinde h bulunur. Ortalama olarak

Detaylı

7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ

7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ 7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ Başlıklar 1. Prokaryotlar gen ifadesini çevre koşullarına göre düzenler 2. E. Coli de laktoz metabolizması 3. Lac operonu negatif kontrol 4. CAP pozitif kontrol

Detaylı

KÜÇÜK KOLONİ VARYANTLARI, BİYOFİLM FORMLARI TOLERAN, PERSİSTAN BAKTERİLER VE L-FORMLARI

KÜÇÜK KOLONİ VARYANTLARI, BİYOFİLM FORMLARI TOLERAN, PERSİSTAN BAKTERİLER VE L-FORMLARI KÜÇÜK KOLONİ VARYANTLARI, BİYOFİLM FORMLARI TOLERAN, PERSİSTAN BAKTERİLER VE L-FORMLARI Dr. Burçin Şener Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD 10. Antimikrobik Kemoterapi Günleri

Detaylı

ayxmaz/biyoloji Adı: 1.Aşağıda verilen atomların bağ yapma sayılarını (H) ekleyerek gösterin. C N O H

ayxmaz/biyoloji Adı: 1.Aşağıda verilen atomların bağ yapma sayılarını (H) ekleyerek gösterin. C N O H Adı: 1.Aşağıda verilen atomların bağ yapma sayılarını (H) ekleyerek gösterin. C N O H 2.Radyoaktif izotoplar biyologları için önemlidir? Aşağıda radyoakif maddelerin kullanıldığı alanlar sıralanmıştır.bunlarla

Detaylı

Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur.

Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur. Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur. Yağların suda çözünmemesi canlılığın devamı içi önemlidir. Çünkü

Detaylı

Sorunlu Mikroorganizmalar, Sorunlu Antibiyotikler ve E Test. Prof.Dr.Güner Söyletir Marmara Üniversitesi, İstanbul

Sorunlu Mikroorganizmalar, Sorunlu Antibiyotikler ve E Test. Prof.Dr.Güner Söyletir Marmara Üniversitesi, İstanbul Sorunlu Mikroorganizmalar, Sorunlu Antibiyotikler ve E Test Prof.Dr.Güner Söyletir Marmara Üniversitesi, İstanbul Sorunlu Mikroorganizmalar Nonfermentatif bakteriler Acinetobacter sp. Stenotrophomonas

Detaylı

HISTOLOJIDE BOYAMA YÖNTEMLERI. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin

HISTOLOJIDE BOYAMA YÖNTEMLERI. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin HISTOLOJIDE BOYAMA YÖNTEMLERI Dr. Yasemin Sezgin yasemin sezgin HÜRESEL BOYAMANIN TEMEL PRENSİPLERİ Hem fiziksel hem kimyasal faktörler hücresel boyamayı etkilemektedir BOYAMA MEKANIZMASı Temelde boyanın

Detaylı

Probiyotik suşları. Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı

Probiyotik suşları. Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Probiyotik suşları Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı İnsan ve bakteri ilişkisi İnsan vücudundaki bakterilerin yüzey alanı = 400 m 2 (Tenis kortu kadar) İnsandaki gen

Detaylı

Diyabette Bakteri Endotel İlişkisi ve Bakteriyel Adherans. Doç. Dr. Hüseyin BASKIN Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

Diyabette Bakteri Endotel İlişkisi ve Bakteriyel Adherans. Doç. Dr. Hüseyin BASKIN Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Diyabette Bakteri Endotel İlişkisi ve Bakteriyel Adherans Doç. Dr. Hüseyin BASKIN Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Diyabette Bakteri Endotel İlişkisi ve Bakteriyel Adherans

Detaylı

2)Subatomik parçacıklardan oluşan radyasyon. α, β ışınları

2)Subatomik parçacıklardan oluşan radyasyon. α, β ışınları B) RADYASYON UYGULAMALARI Radyasyon = enerji yayılması 1)Elektromanyetik radyasyon. UV, X ve γ ışınları 2)Subatomik parçacıklardan oluşan radyasyon. α, β ışınları İyonizan ışınların canlı hücreler üzerine

Detaylı

BAKTERİ GENETİĞİ DERSİ YRD.DOÇ.DR.YOSUN MATER

BAKTERİ GENETİĞİ DERSİ YRD.DOÇ.DR.YOSUN MATER BAKTERİ GENETİĞİ DERSİ YRD.DOÇ.DR.YOSUN MATER 1.Prokaryotların Yapısal Özellikleri Bakterilerin dış yüzeyleri bulundukları çevreyle doğrudan yüzleşen kısımlardır. Bu nedenle çevreyle bağlantılı çok çeşitli

Detaylı

Streptococcus. 01. Genel Bilgiler. 02. Etiyoloji

Streptococcus. 01. Genel Bilgiler. 02. Etiyoloji Streptococcus 01. Genel Bilgiler 02. Etiyoloji 03. Epidemiyoloji 04. Hastalık belirtileri 05. Laboratuvar Tanısı 05.01. Bakteriyoskopi 05.02. Kültür 05.03. Hayvan Deneyi 05.04. Serolojik Testler 05.05.

Detaylı

HASTANE VE TOPLUM KAYNAKLI STAPHYLOCOCCUS AUREUS İZOLATLARINDA ÇEŞİTLİ VİRÜLANS FAKTÖRLERİNİN REAL-TİME PZR YÖNTEMİ İLE ARAŞTIRILMASI

HASTANE VE TOPLUM KAYNAKLI STAPHYLOCOCCUS AUREUS İZOLATLARINDA ÇEŞİTLİ VİRÜLANS FAKTÖRLERİNİN REAL-TİME PZR YÖNTEMİ İLE ARAŞTIRILMASI HASTANE VE TOPLUM KAYNAKLI STAPHYLOCOCCUS AUREUS İZOLATLARINDA ÇEŞİTLİ VİRÜLANS FAKTÖRLERİNİN REAL-TİME PZR YÖNTEMİ İLE ARAŞTIRILMASI Soner YILMAZ1, Abdullah KILIÇ1, Aylin Üsküdar Güçlü1, Orhan BEDİR1,

Detaylı

FİZYOLOJİ LABORATUVAR BİLGİSİ VEYSEL TAHİROĞLU

FİZYOLOJİ LABORATUVAR BİLGİSİ VEYSEL TAHİROĞLU FİZYOLOJİ LABORATUVAR BİLGİSİ VEYSEL TAHİROĞLU Fizyolojiye Giriş Temel Kavramlar Fizyolojiye Giriş Canlıda meydana gelen fiziksel ve kimyasal değişikliklerin tümüne birden yaşam denir. İşte canlı organizmadaki

Detaylı

KAS DOKUSU. Prof.Dr. Ümit TÜRKOĞLU

KAS DOKUSU. Prof.Dr. Ümit TÜRKOĞLU KAS DOKUSU Prof.Dr. Ümit TÜRKOĞLU 1 Kas dokusu, kimyasal enerjiyi mekanik enerjiye dönüştürerek hareketi sağlayan bir dokudur. Toplam vücut ağırlığının Yenidoğanda % 25 Genç erişkin dönemde % 40 ve yaşlılık

Detaylı

VIII. FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU BÖLÜM ULUSAL TANI VE TEDAVİ KILAVUZU 2013

VIII. FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU BÖLÜM ULUSAL TANI VE TEDAVİ KILAVUZU 2013 ULUSAL TANI VE TEDAVİ KILAVUZU 2013 FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ VIII. BÖLÜM TANI VE TEDAVİ KILAVUZU KALITSAL FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ Dr. M. Cem Ar ve THD Hemofili Bilimsel

Detaylı

PERİTON DİYALİZİNDE ENFEKSİYÖZ KOMPLİKASYONLAR

PERİTON DİYALİZİNDE ENFEKSİYÖZ KOMPLİKASYONLAR PERİTON DİYALİZİNDE ENFEKSİYÖZ KOMPLİKASYONLAR Peritonit (en sık) PD-ilişkili enfeksiyonlar Çıkış yeri enfeksiyonu Tünel enfeksiyonu PERİTONİT TANISI Diyalizat sıvısında hücre sayısı > 100/mm³ ( > %50

Detaylı

İnfektif Endokarditin Antibiyotik Tedavisinde Antimikrobiyal Direnç Bir Sorun mu? Penisilin

İnfektif Endokarditin Antibiyotik Tedavisinde Antimikrobiyal Direnç Bir Sorun mu? Penisilin İnfektif Endokarditin Antibiyotik Tedavisinde Antimikrobiyal Direnç Bir Sorun mu? Penisilin Dr Emel YILMAZ UÜTF-Enf Hast ve Kl Mikrob AD İEÇG-KLİMİK 21.10.2017 İnfektif Endokardit Koruyucu uygulamalara

Detaylı

KİMYASAL VE FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ SEBEBİYLE MİKROBİYEL GELİŞMEYE EN UYGUN, DOLAYISIYLA BOZULMAYA EN YATKIN, GIDALARDAN BİRİDİR.

KİMYASAL VE FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ SEBEBİYLE MİKROBİYEL GELİŞMEYE EN UYGUN, DOLAYISIYLA BOZULMAYA EN YATKIN, GIDALARDAN BİRİDİR. KIRMIZI ETLER KİMYASAL VE FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ SEBEBİYLE MİKROBİYEL GELİŞMEYE EN UYGUN, DOLAYISIYLA BOZULMAYA EN YATKIN, GIDALARDAN BİRİDİR. ETTEKİ ENZİMLER VE MİKROBİYEL AKTİVİTE BOZULMANIN BAŞLANGICIDIR.

Detaylı

Y. pestis, Y. pseudotuberculosis, Y. enterocolitica

Y. pestis, Y. pseudotuberculosis, Y. enterocolitica Yersinia Enterobacteriaceae ailesindedir Y. pestis, Y. pseudotuberculosis, Y. enterocolitica Y.frederiksenii, Y.kristensenii,Y.intermedia Yersinia pestis Veba hastalığının etkeni (Kara ölüm) İlk pandemi

Detaylı

Travmalı hastaya müdahale eden sağlık çalışanları, hasta kanı ve diğer vücut salgıları ile çalışma ortamında karşılaşma riski bulunan diğer sağlık

Travmalı hastaya müdahale eden sağlık çalışanları, hasta kanı ve diğer vücut salgıları ile çalışma ortamında karşılaşma riski bulunan diğer sağlık Doç. Dr. Onur POLAT Travmalı hastaya müdahale eden sağlık çalışanları, hasta kanı ve diğer vücut salgıları ile çalışma ortamında karşılaşma riski bulunan diğer sağlık personeli gibi hastalardan bulaşabilecek

Detaylı

Kan Kültürlerini Nasıl Değerlendirelim? Rehber Eşliğinde. Dr. Banu Sancak

Kan Kültürlerini Nasıl Değerlendirelim? Rehber Eşliğinde. Dr. Banu Sancak Kan Kültürlerini Nasıl Değerlendirelim? Rehber Eşliğinde Dr. Banu Sancak KAN KÜLTÜRÜ Mikrobiyoloji laboratuvarının en değerli örneklerinden biridir. Kültür sonuçları hastanın sağ kalımı açısından kritik

Detaylı

Doç. Dr. Fatih ÇALIŞKAN Sakarya Üniversitesi, Teknoloji Fak. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği EABD

Doç. Dr. Fatih ÇALIŞKAN Sakarya Üniversitesi, Teknoloji Fak. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği EABD BİYOUYUMLULUK (BIO-COMPATIBILITY) 10993-1 Bir materyalin biyo-uyumluluğunun test edilmesi için gerekli testlerin tümünü içerir. (Toksisite, Hemoliz, sitotoksisite, sistemik toksisite,...vs.) Hammaddelerin

Detaylı

OKSİJENLİ SOLUNUM

OKSİJENLİ SOLUNUM 1 ----------------------- OKSİJENLİ SOLUNUM ----------------------- **Oksijenli solunum (aerobik): Besinlerin, oksijen yardımıyla parçalanarak, ATP sentezlenmesine oksijenli solunum denir. Enzim C 6 H

Detaylı

DR BEHİCE KURTARAN Ç.Ü.T.F. ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ AD

DR BEHİCE KURTARAN Ç.Ü.T.F. ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ AD DR BEHİCE KURTARAN Ç.Ü.T.F. ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ AD ANTİBİYOTİK DOZLAMA HİPOALBUMİNEMİ Kritik hastalarda hipoalbuminemi sık %40-50 Yüksek oranda protein bağlayan antimikrobiyallerin,

Detaylı

T.C. DOKTORA TEZİ. Gülden VURAL. Tez Danışmanı Prof.Dr. Nedim SULTAN

T.C. DOKTORA TEZİ. Gülden VURAL. Tez Danışmanı Prof.Dr. Nedim SULTAN T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TIBBİ MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI SÜPERANTİJEN NİTELİĞİNDEKİ STAFİLOKOK TOKSİNLERİNİN VE PROTEİN A NIN KRONİK SİNÜZİT ETİYOLOJİSİNDEKİ ROLÜNÜN İNCELENMESİ

Detaylı

KOLONİZASYON. DR. EMİNE ALP Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.D.

KOLONİZASYON. DR. EMİNE ALP Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.D. KOLONİZASYON DR. EMİNE ALP Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.D. KOLONİZASYON Mikroorganizmanın bir vücut bölgesinde, herhangi bir klinik oluşturmadan

Detaylı

Canlının yapısında bulunan organik molekül grupları; o Karbonhidratlar o Yağlar o Proteinler o Enzimler o Vitaminler o Nükleik asitler ve o ATP

Canlının yapısında bulunan organik molekül grupları; o Karbonhidratlar o Yağlar o Proteinler o Enzimler o Vitaminler o Nükleik asitler ve o ATP Tamamı karbon ( C ) elementi taşıyan moleküllerden oluşan bir gruptur. Doğal organik bileşikler canlı vücudunda sentezlenir. Ancak günümüzde birçok organik bileşik ( vitamin, hormon, antibiyotik vb. )

Detaylı