ANKARA 2 NO LU DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI NA,

Transkript

1 ANKARA 2 NO LU DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI NA, DOSYA NO : 2000/124 Esas BEYANDA BULUNAN : Fetullah Gülen VEKİLLERİ : Av. Abdülkadir Aksoy & Av. Orhan Erdemli KONU : Davanın esası hakkındaki savunmamızın sunulmasıdır. SAVUNMALARIMIZ : B İ R İ N C İ B Ö L Ü M MÜVEKKİLİMİZE İSNAT OLUNAN SUÇ Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı Sayın Nuh Mete Yüksel, müvekkilimiz Fetullah Gülen in, 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1. maddesi delaletiyle, 7. maddenin 1. fıkrası uyarınca 1989 yılından itibaren Laik Devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu nu iddia ederek Hz., E. ve İd. no lu iddianameyle, tarihinde kamu davası açmıştır. Sözkonusu iddianamede müvekkilimiz özetle Devletin tüm sistemlerinde İslam hükümlerini egemen kılarak teokratik bir İslam diktatörlüğünü kurmayı amaçladığı; demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini sona erdirip, yerine şer i yasaların hakim olduğu İslam devletini kurmak için okullarında beyinlerini yıkadığı gençlik ile oluşturacağı toplumu kullanmayı planladığı; İslamcı ideolojik bir yaklaşımla, bulunduğu legal yolu muhafaza ederek, sahibi olduğu etkin mali gücü ile, bünyesinde bulunan vakıf, okul ve dersaneleri kullanarak eğitilmiş gençlerden oluşan bir taban oluşturmayı, Devletin bütün kadrolarında, bütün bürokraside, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Teşkilatında kadrolaşmayı ve yurtdışında, Türkiye de kurulacak siyasal İslam a sempati ile bakacak bir gençlik oluşturmayı istediği; Papa ile görüşerek sadece Türkiye de değil, Dünyadaki Müslümanları yönetmeyi amaçladığı, siyasi parti, kişi ve bazı devlet kadroları tarafından kabul görmesi nedeniyle hedefine ulaşmada devlet rejimini istismar ettiği şeklinde isnatlarla suçlanmıştır. İddianamede, somut hiçbir eylemden bahsedilmemiş, müvekkilimizin kitap, kaset gibi yazılı ve görsel eserlerindeki düşünceleri ile sosyal faaliyetleri, yani düşünce ve inançları suçlama konusu yapılmıştır. Bu nedenle, iddianame ve delillere karşı savunmalarımızdan önce, müvekkilimizin eserlerinin ve faaliyetlerinin niteliğinin ortaya konulması gerekmektedir. Bu husus ortaya konulduktan sonra, iddianamedeki isnatların asılsızlığını ve müvekkilimizin masumiyetini, dosyadaki delilleri tek tek ele alarak ispatlayacağız. 1

2 İ K İ N C İ B Ö L Ü M FETULLAH GÜLEN İN ESER VE FAALİYETLERİNİN NİTELİĞİ Öncelikle ş unu belirtmemiz gerekir ki, iddianamede müvekkilimizin konuşma ve kitaplarından yapılan alıntılar tamamen çarpıtılmış, daha sonra bu çarpıtılmış alıntılara dayanılarak bir takım ithamlarda bulunulmuştur. Böylece, iddianamede müvekkilimizin düşünce ve sosyal etkinliklerinin bütünlüğü bozulmuş, gerçek anlamı ve amacı anlaşılamaz hale getirilmiştir. Müvekkilimizin düşünce ve sosyal faaliyetlerinin anlaşılması için, kişiliğinin, din görevlisi ve düşünce adamı kimliğinin ortaya konulması gerekir. I- Din Görevlisi Olarak Fetullah Gülen Müvekkilimiz bir din görevlisidir. Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosunda yılları arasında vaizlik görevi yapmış, bu görevinden ayrıldıktan sonra da müftülüklerin görevlendirmesiyle vaaz vermeye devam etmiştir. Sözkonusu faaliyetler kamusal nitelikte olup, topluma İslam dininin esaslarının anlatılması müvekkilimizin resmi görevinin bir gereğidir. 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 1. maddesindeki İslam Dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek şeklindeki hükümden bu husus açıkça anlaşılmaktadır. Yine Diyanet İşleri Başkanlığı, Din Hizmetleri Dairesi Başkanlığı nın yerine getireceği bazı görevleri Toplumu din konusunda aydınlatmak, vatandaşlara vaaz ve irşad yoluyla din hizmetini götürmek, dini ve milli kültürün gelişmesine yardımcı olmak, dini konularda konferans, seminer, panel ve benzeri toplantıları düzenlemek, vatandaşların dini ve milli ülkülere bağlılıklarını kuvvetlendirici, inanç ayrılıklarının istismarını önleyici çalışmalar yapmak şeklinde düzenlemiştir. Müvekkilimiz de, Diyanet İşleri Başkanlığının bir mensubu olarak, İslam dini hakkında toplumun aydınlatılması, çeşitli sorunların çözümlenmesi için vaaz ve irşad faaliyetlerinde bulunmuştur. Bu faaliyetler tamamen yasal çerçeve içerisinde ve kamuya açık olarak gerçekleşmiş olup müvekkilimiz bu faaliyetleri sebebiyle idari ve cezai hiçbir kovuşturmaya muhatap olmamıştır. Bu husus dosyamız içerisindeki Diyanet İşleri Başkanlığının müvekkilimize ait şahsi sicil dosyası ile sabittir. II- Mütefekkir Şahsiyet Olarak Fetullah Gülen Müvekkilimiz din görevlisi olmanın yanında, bir düşünce adamı olarak milli, tarihi, sosyal, ekonomik, ülke kalkınması, toplumsal barış, eğitim gibi çeşitli konularda da konferanslar, paneller, toplantı ve görüşmeler gibi çalışmalarda bulunarak çeşitli görüşler ortaya koymuştur. Müvekkilimizin bu faaliyetleri yazılı ve görsel eserler halinde kamuoyuna sunulmuştur. Bu eserlerde, İslam dininin esaslarının yanında, fertlerin ve ülkenin çeşitli sorunlarına değinerek, bu sorunların çözümüne yönelik fikirlerini beyan etmiştir. Müvekkilimizin eserlerinin içeriğinde hiçbir suç unsuru bulunmamaktadır. Bu nedenle bu eserler herhangi bir yargılamaya konu yapılmamıştır. Sayın Mahkemenin de takdir edeceği üzere, müvekkilimizin eserlerindeki fikirlerinin başkalarınca benimsenmesi gayet tabii olup, bu durum da düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün bir gereğidir. Müvekkilimizin eserleri ve ilmi-fikri çalışmaları ile sosyal etkinlikleri Anayasa ve yasalarda öngörülen hak ve yetkilerin kullanılması çerçevesinde yerine getirilmiştir. Müvekkilimiz ülkemizde sevginin, birlik ve beraberliğin tesisi için, toplumumuzun değişik kesimlerine mensup kişiler arasında diyaloğun, hoşgörünün ve uzlaşma ortamının gelişmesine ve yerleşmesine gayret etmiştir. Müvekkilimiz, Devlete olan 2

3 bağlılığı, Devlete ve millete hizmete kendini adayan düşünce ve yaşantısıyla kamuoyunda olduğu gibi devlet ricali tarafından da büyük bir ilgi ve takdirle karşılanmıştır. Müvekkilimizin bu faaliyetlerinin bütün amacı Türkiye Cumhuriyetinin her alanda güçlenmesi, dünyada hakettiği yeri almasıdır. Müvekkilimiz Türkiye de oynanmak istenen bir takım oyunları zamanında farketmiş; laik-antilaik Alevi-Sünni, sağcı-solcu, müslim-gayrimüslim, Türk-Kürt gibi kavramları kullanmak suretiyle toplumumuzda çatışma ortamı oluşturmak isteyen odakların önüne geçmek için büyük çaba harcamıştır. Müvekkilimizin Devletine bağlılığı ve her zaman devleti savunması karşısında, terör eylemlerini yürüten radikal gruplar tarafından ölümle tehdit edildiği, Emniyet istihbarat bültenlerinde de yer almıştır. Müvekkilimiz teröre, teröriste, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne kastedenlere her zaman açık tavır koymuştur. İlmi, fikri ve sosyal faaliyetleri nedeniyle müvekkilimiz çeşitli kuruluşlardan çok sayıda ödül almıştır. Bunlardan bazılarını burada belirtmek istiyoruz. Türk Ocakları Vakfı, teşvikleriyle Türk Dünyasında çok sayıda okulun açılmasına vesile olduğundan dolayı müvekkilimize 1995 yılında Türk Dünyası Hizmet Ödülü nü vermiştir. Türk Sanayisi ve İşadamları Vakfı, her kesimle kurmaya çalıştığı yakın ilişkilerden ve hoşgörü adına yaptığı çalışmalardan dolayı 1996 senesinde müvekkilimize Yılın Hoşgörü Ödülü nü vermiştir. Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı, Türkiye yi dünyaya açmak için gösterdiği gayretlerinden dolayı müvekkilimize 1997 yılında Türk Dünyasına Hizmet Ödülü vermiştir. İpekyolu Vakfı, Türk Dünyasının gelişmesine, milli birlik ve beraberliğin sağlanmasına katkılarından dolayı Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Mesut Yılmaz ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit ile birlikte müvekkilimize 1998 yılında Türk Dünyasına Hizmet Ödülü vermiştir. Türk Ocakları, başta Türk dünyası olmak üzere, dünyanın her yerinde okul açılmasını teşvik ederek, eğitim ve kültür hayatında hizmet etmek isteyen hamiyetperver insanlarımızı bu alana yönlendirerek, kültür alanında benzeri ender görünen yaygın bir hizmet kervanının ortaya çıkmasının amili olduğu; Türk dünyasında açılan okullarda öğrencilerin Türkçe konuşmayı ve istiklal Marşımızı öğrendiği, Türkiye yi tanıdığı; bu hizmetlere vesile olması, teşvik etmesi nedeniyle müvekkilimiz Fetullah Gülen e 1998 yılı Kültür Armağanı nı vermiştir. Türk 2000 ler Vakfı, müvekkilimize 1998 yılında eğitim alanında Türk Dünyası Ödülünü vermiştir. Türkiye Yazarlar Birliği de 2000 yılında müvekkilimizi Kültür ve Eğitimimize uzun süreli hizmet ve katkılarından ötürü YILIN KÜLTÜR ADAMI seçerek Üstün Hizmet Ödülü vermiştir. Müvekkilimizin sözkonusu gayretlerinin devlet adamları, siyasi parti liderleri, aydın, sanatçı gibi çok çeşitli kesimler tarafından büyük takdirle karşılandığına dair Fethullah Gülen Gerçeği ve Diyaloğa Adanmış Hayat isimli kitapları ve tarihli dilekçelerimiz ekinde sunmuştuk. 3

4 Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M DAVANIN AÇILMASINDAN ÖNCEKİ SÜREÇ İddia ve savunmanın gereği gibi değerlendirilebilmesi için, dava açılmadan önce meydana gelen gelişmelerin ele alınması zaruridir. Müvekkilimizin fikir ve faaliyetlerinin toplumda bazı kişilerce benimsenmesi ne kadar tabii ise, bazı kimseler tarafından beğenilmeyip eleştirilmesi de o kadar tabiidir. Ancak, bazı kişiler müvekkilimizin düşüncelerini eleştirmekten öte, ona karşı toplumda husumet doğurucu sistematik bir karalama kampanyası yürütmüşlerdir. Bu kişiler Fetullah Gülen e karşı toplumda bir düşmanlık oluşturmaya çalışmış ve hakkında gerçekdışı iddialar ortaya atarak, müvekkilimizi suçlu ilan etmişlerdir. Davanın açılmasından önceki süreçte ve dava açıldıktan sonra bu kişilerin müvekkilimizi suçlu göstermek için yürüttükleri delil uydurma faaliyetleri, aşağıdaki bölümlerde yeri geldikçe ayrıntılı olarak izah edilecektir. Bu bölümde hukuka aykırı faaliyetlerin çarpıcı bir örneği olarak klasör 3 dizi 18 de bulunan HOCANIN okullari isimli kitap ele alınacaktır. Bu kitap Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer ve 68 liler Birliği Vakfı Başkanı Haşmet Atahan ın yönettiği yasadışı STKB (Sivil Toplum Kuruluşları Birliği) tarafından hazırlanıp bastırılmıştır. Gülseven Yaşer, PKK ya yardım ve yataklık ettiği suçlamasıyla halen İstanbul 3 No lu DGM nin 2002/246 E sayılı dosyasında yargılanmaktadır. Haşmet Atahan ın başkanı olduğu 68 liler Birliği Vakfı hakkında Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2002/192 E sayılı dosya ile kapatma davası açılmıştır. Kapatma davasının gerekçesi Türkiye deki mevcut sistemi ortadan kaldırıp yerine arzuladıkları bir rejimi getirmeye çalışan kişilerin anılarını taze tutmak ve bu kişileri gelecek nesillere tanıtmak amacında oldukları anlaşıldığından şeklindedir tarihinde illegal STKB üyeleri İstanbul Teknik Üniversitesinde bir basın toplantısı düzenleyerek, isim ve kimliklerini güvenlik nedeniyle açıklamadıklarını ileri sürdükleri iki kişinin anlatımlarını bir kitap haline getirdiklerini söylemişlerdir. Bu basın toplantısında, Dayanışma Derneği Eski Başkanı Bülent Berkarda, Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer ve 68 liler Birliği Vakfı Başkanı Haşmet Atahan Fethullah Gülen in çok sayıda okulu olduğunu, buralarda laik cumhuriyet karşıtı bir eğitim verildiğini ve Atatürk e hakaret edildiğini iddia etmişlerdir tarihinde aynı kişiler ikinci bir basın toplantısı yapmıştır. Bu ikinci basın toplantısında her nedense güvenlik gerekçesi ortadan kalkmış ve Serhat Özkan ile İsmail Özdemir isimli öğrenciler açık kimlikleriyle, HOCANIN okullari kitabının yazarı olarak tanıtılmışlardır. HOCANIN okullari isimli kitabın 1. sayfasında Bu kitap Fethullah Gülen in okullarında eğitim gören iki yürekli çocuğumuzun anılarından oluşuyor denilmiş, bu kişilerin özel okullarda öğrenim gördükleri ileri sürülmüş ve bu iddia her iki basın toplantısında da vurgulanmıştır. Ancak, İsmail Özdemir ve Serhat Özkan ikinci basın toplantısında, kitaptaki beyanın ve basın toplantısındaki tanıtımın aksine, kendilerinin Devletin resmi okullarında okuyup mezun olduklarını, hiç özel okula gitmediklerini açıklamışlardır. Sadece bu durum dahi sözkonusu kitaptaki iddiaların, bu iki öğrencinin anlatımlarına dayanmadığını ortaya koymaya yeterlidir. Yine aynı basın toplantısında, İsmail Özdemir Çağdaş Eğitim Vakfı ndan ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği nden iki burs aldığını, Dayanışma Derneği ne ise burs başvurusunda bulunduğunu söylemiştir. Böylece, bu kuruluşların söz konusu iki 4

5 öğrenciye bazı maddi çıkarlar sağlayarak onları yönlendirdikleri ilk olarak bu ş ekilde ortaya çıkmıştır. Ayrıca, İsmail Özdemir, tarihinde Kanal 6 televizyonunda Ceviz Kabuğu programında özetle ortada iğrenç bir oyun ve bu oyunda kendilerine biçilmiş bir rol olduğunu, bir takım vaatlerle ve dayatmalarla bu rolü oynamak zorunda bırakıldıklarını, kendilerini bir senaryo içinde bulduklarını, ne kendisinin ne de arkadaşının bu kitabın yazarı olmadığını, kitapta kendilerine atfedilen iddiaların aslında kendilerine ait olmadığını, Gülseven Yaşer e ait olduğunu söylemiştir. (Ek 1) Bu arada, Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı 1998/3415 Hz. sayılı dosyası ile HOCANIN okullari kitabı hakkında ceza kovuşturması başlatmış, tarihinde İsmail Özdemir (Ek 2) ve Serhat Özkan bu dosyadan alınan ifadelerinde HOCANIN okullari isimli kitapta yer alan Fethullah Gülen in Laik Türkiye Cumhuriyeti karşıtı olduğu, mevcut düzeni yıkıp yerine teokratik bir devlet kurmak için örgütlendiği, Atatürk e karşı tahkir edici propaganda yaptırdığı gibi isnatların kendileri tarafından söylenmediğini; bu ifadelerin Gülseven Yaşer e ait olduğunu, Fethullah Gülen e ait olduğu iddia edilen özel okullarda değil, Devlet okullarında eğitim gördüklerini, dolayısıyla kitaptaki beyanların doğru olmadığını söylemişler, ayrıca kitabı yayınlayan kişilerin kendilerine ücretsiz olarak tahsis ettikleri bir dairenin anahtarlarını ve yine aynı kişilerce sağlanan maddi olanakları belgeleyen banka dekontlarını, çek fotokopilerini Savcılığa teslim etmişlerdir. Serhat Özkan ın ağabeyi Suat Özkan da, Savcılıkta tanık olarak alınan ifadesinde Serhat ile İsmail in bu beyanlarını teyit edici beyanda bulunmuştur. (Serhat Özkan ile Suat Özkan ın ifadeleri tarihli dilekçemiz ekinde sunulmuştur). İsmail Özdemir (Ek 3) ve Suat Özkan (Ek 4) Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesinde 1998/606 E sayılı dosyadan alınan ifadelerinde, savcılık ifadelerini aynen tekrar etmişlerdir. Hocanın Okulları kitabının yazarı olduğu söylenen Serhat Özkan ile İsmail Özdemir bütün öğrenim hayatları boyunca DEVLET OKULLARINDA okumuşlardır. Bu husus Serhat Özkan ın tarihli ifadesi ve İsmail Özdemir in dosyadaki tarihli dilekçesi ile sabittir. Bu kişilerin hangi okullarda eğitim gördüğü ilgili devlet kurumlarından basit bir araştırma ile de öğrenilebilir. Ancak durum böyle iken, Savcı Hamza Keleş tarihli esas hakkındaki mütalaasının 4. sayfasında, bu iki kişinin Fetullah Gülen in okullarında yetiştiğini ileri sürüp, bu kişilerin beyanlarına dayanarak müvekkilimizi suçlamıştır. Bu vahim hata, esas hakkındaki mütalaanın hazırlanmasında yeterli araştırma ve özenin sarfedilmediğini göstermektedir. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı, HOCANIN okullari kitabı üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Savcılığın talebi üzerine Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesi 1998/57 Müt. nolu ve tarihli kararıyla sözkonusu kitabın toplatılmasına karar vermiş ve toplatma kararı Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1998/22, 1998/39 Müt. nolu ve tarihli kararı ile kesinleşmiştir. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı, Hocanın Okulları kitabındaki iddialar nedeniyle kovuşturma başlatmış ve bu kovuşturma neticesinde Hz., K. sayılı, tarihli kararıyla...hocanın okulları adlı kitapta anlatılan Orduyu ve Emniyet güçlerini ele geçirmek için terör amaçlı çete oluşturmak iddiası soyut bir iddiadır... Bu tip olaylar vuku bulmamıştır. Ortada 3713 sayılı Kanunun 7., TCK nun 168. maddesi ve TCK nun 313. maddesi anlamında bir çete yoktur.... Ortada bir suç ve suçlu bulunmadığından takibata yer olmadığı gerekçesiyle müvekkilimiz hakkında takipsizlik kararı vermiştir. (Karar tarihli dilekçemiz ekinde sunulmuştur). Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı 1998/1192 Hz ve tarihli iddianameyle sözkonusu kitaptaki iddialarla Fethullah Gülen e hakaret edildiği gerekçesiyle, sanıklar Haşmet Atahan, Gülseven Yaşer, Gazanfer Uğural ile diğer şeriklerin TCK nun 5

6 480. maddesi uyarınca cezalandırılmalarını talep ederek kamu davası açmıştır. İşbu dava aşağıdaki bilirkişi raporlarından da anlaşılacağı üzere, mahkumiyetle neticelenme aşamasında iken, Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1998/606 E 1999/846 K ve tarihli kararıyla 4454 Sayılı Kanun gereğince ertelenmiştir. Bu davanın hazırlık aşamasında Savcılık tarafından re sen alınan, tarihli bilirkişi raporunda inceleme konusu kitapta müşteki Fetullah Gülen e yapılan isnatlar tümüyle değerlendirildiğinde; yazılanların müştekiyi halkın hakaret ve husumetine maruz bırakacak, namus ve haysiyetine dokunacak biçimde olduğu ve bu suretle TCK m. 480/4 de düzenlenen suçun oluştuğu kanaatine varılmıştır denilmiştir. (Ek 5) Bu rapora davalıların itirazı üzerine, Mahkeme tarafından re sen yeni bir bilirkişi seçilerek bir rapor daha alınmış, tarihli bu raporda da aşağıdaki tespitlere yer verilmiştir : Sonuç olarak, dosya münderecatında inceleme konusu kitapta yer alan isnatların objektif olarak gerçekliğini ortaya koyan herhangi bir belge ya da bilgiye rastlanmamıştır. Kitapta yer alan iddialar yayınlanmadan önce yargılamanın bu aşamasına kadar çelişkili ifadeler veren Serhat Özkan ve İsmail Özdemir in soyut anlatımlarına dayanılmış, bunların gerçekliği peşinen kabul edilmiş, bunun dışında haberin dayanağını oluşturan, gerçekliğini ortaya koyan somut bilgi ve belgelere dayanılmamış, yeterli derecede araştırma yapılmamıştır. Bu nedenle kanaatimizce, TCK nun 480. maddesinde yer alan hakaret suçunun oluşumuna engel olucu hukuka uygunluk hallerinden haber verme hakkının, kişilik hakkına üstün hak olma vasfı dava konusu yazıda, yukarıda belirttiğimiz nedenlerle oluşmamıştır. (Ek 6) Serhat Özkan tarihinde Fatih Cumhuriyet Savcılığı na ifade verdikten tam 8.5 ay sonra, tarihinde Fatih Cumhuriyet Savcılığı na müracaatla, arkadaşı İsmail Özdemir ile birlikte Fethullah Gülen cemaati tarafından kaçırılarak bir televizyon kanalında kendilerine zorla röportaj yaptırıldığını ve ayrıca bu kişiler tarafından uygulanan baskı ve tehditle Fatih Cumhuriyet Savcılığında yine bu kişilerin istediği yönde ifade verdiğini söyleyerek suç duyurusunda bulunmuştur. Ancak, bu şikayet yetkisizlik kararıyla Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı, zorla röportaj yaptırıldığı iddiası üzerine, TV kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmış, bu incelemede zorla kaçırılıp röportaj yapıldığına ilişkin iz ve eserin bulunmadığı tespit edilmiştir. Üsküdar Cumhuriyet Savcılığınca tanık olarak dinlenen İsmail Özdemir, Serhat ın iddialarının gerçekdışı olduğunu ifade etmiştir. Sözkonusu tahkikatı tamamlayan Savcılık, ş ikayeti mesnetsiz bularak, 2001/6713 Hz. ve 2001/10741 K. sayı ile tarihinde takipsizlik kararı vermiştir. (Karar örneği tarihli dilekçemiz ekinde sunulmuştur). Ayrıca, Fatih 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığımız manevi tazminat davası sonucunda Gülseven Yaşer, İsmail Özdemir ve Serhat Özkan, HOCANIN okullari kitabında Fetullah Gülen in kişilik haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle, 1998/379 E, 2001/234 K sayılı ve tarihli kararla, manevi tazminat ödemeye mahkum edilmiş olup dosya Yargıtay aşamasındadır. (Ek 7) 6

7 D Ö R D Ü N C Ü B Ö L Ü M HAZIRLIK SORUŞTURMASI SÜRECİ Müvekkilimiz aleyhindeki kampanya hazırlık soruşturması sürecinde de devam etmiştir. Bunun çarpıcı bir örneği ise, haziran 1999 da bazı televizyon kanallarında yayınlanan düzmece kasetlerdir. Müvekkilimizin konuşmalarını içerdiği ileri sürülen sözkonusu kasetlerdeki montaj ve çarpıtmaları aşağıda deliller bölümünde detaylı olarak irdeleyeceğiz. Ancak burada şu hususu belirtmek istiyoruz : HOCANIN okullari kitabıyla bu kasetlerin yayınlandığı dönem arasında medyada müvekkilimiz aleyhinde yoğun bir karalama kampanyası yürütülmüştür. Kısaca belirtmek gerekirse, bu dönemde yazılan HOCANIN okullari, Bir Cumhuriyet Düşmanının Portresi ya da Fethullah Gülen Hocaefendinin Derin Misyonu gibi kitaplar ile Necip Hablemitoğlu nun Yeni Hayat dergisinde yazdığı yazılar iddianamede müvekkilimizin aleyhinde delil olarak gösterilmiştir. Yine, medyaya müvekkilimiz aleyhinde açıklamada bulunan Eyüp Kayar ın beyanları iddianameye mesnet yapılmıştır. Medyada bir takım makamlara atfen rapor adıyla makamı belli olmayan isimsiz, imzasız yazılar yayınlanmış, bu yazılar da iddianamede müvekkilimizin aleyhinde delil olarak gösterilmiştir. Bu yayınlar ve kasetler yoluyla oluşturulan önyargı ile müvekkilimiz, önce kamuoyuna karşı suçlu olarak ilan edilmiş, daha sonra da hakkında kovuşturma başlatılmıştır. Sonuç olarak bu düzmece yayınlar ve kasetlerle müvekkilimiz hakkında kovuşturma açılmıştır. Ankara DGM Başsavcılığınca 1999/420 Hz. sayılı soruşturması kapsamında Savcılık Makamı, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Ş ube Müdürlüğüne tarihinde bir müzekkere yazmıştır (Klasör 9, dizi 327). Sözkonusu yazıda ; Laik Cumhuriyet aleyhine faaliyetlerde bulunan Fethullah Gülen hakkında yürütülmekte olan soruşturma sırasında, elde edilen bilgi ve belgeler ile adı geçenin konuşmalarını içeren video kasetleri halk arasında Fethullah Gülen Cemaati olarak bilinen hareketin Laik Cumhuriyeti yıkarak yerine dini esaslara dayalı bir devlet kurmak amacını taşıyan bir teşekkül olduğunu göstermiştir. Bu nedenle bu teşekkülün yapılanmasının, sorumlularının, organizasyonda faal rol oynayanların en kısa zamanda tesbit edilerek Savcılığımıza bildirilmesi, bu konuda çok büyük titizlik ve hassasiyet gösterilmesi, olayın en kısa zamanda çözülmesi önemle rica olunur denilmiştir. Dosya içerisinde Klasör 9 dizi 328 de, İddia Makamı tarafından çeşitli Emniyet birimlerine hitaben yazılmış bila tarihli bir kısım müzekkereler de mevcuttur. Bu tarihsiz müzekkerelerde aşağıdaki hususlar dikkat çekmektedir ; - Bila tarihli müzekkerelerdeki imzalar birbiri arasında açık farklılıklar gösterdiği gibi, tarihli müzekkeredeki imza ve Sayın Savcı Nuh Mete Yüksel in dosya içerisindeki diğer imzalarıyla da açık farklılıklar göstermektedir tarihli müzekkere Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı biçiminde matbu antetli olmasına karşılık, tarihsiz müzekkerelerde herhangi bir antet bulunmamaktadır tarihli müzekkere ve Başsavcılığın diğer müzekkereleri matbu kağıda daktilo ile yazılmasına karşılık, sözkonusu tarihsiz müzekkereler matbu olmayan kağıda ve bilgisayar yazıcısından çıkarılmıştır. - Tarihsiz müzekkerelerdeki harf karakteri, diğer Başsavcılık müzekkerelerindeki harf karakterinden farklıdır. 7

8 - Tarihsiz müzekkerelerde Ankara Emniyet Genel Müdürlüğüne ş eklinde hitap hataları ve ilgili makamların unvan dizilişinde sıralama yanlışlıkları bulunmaktadır. - Tarihsiz müzekkerelerin içeriğinde dikkat çekici husus, içeriklerinin hemen hemen aynen Hocanın Okulları kitabından ve Aydınlık Gazetesinden alınmış olmasıdır. Ayrıca, bila tarihli müzekkerelerin sonuç bölümünde Emniyet görevlileri gösterilecek herhangi bir ihmalin görevi savsaklama değil teşekküle yardım olarak değerlendirileceğinin bilinmesi ş eklinde adeta tehdit edilmiştir. Böyle bir ifadenin ilk yazışmada yer almaması gerektiği izahtan varestedir. Bila tarihli müzekkerlerde aynen şunlar yazılıdır : Ülkemizde Said Nursi tarafından oluşturulan nurculuk hareketinin bir kolu olarak Fethullah Gülen önderliğinde gelişen ve halk arasında Fethullah Gülen cemaati olarak bilinen hareketin, Türkiye Cumhuriyeti nin nitelikleri Anayasamızda belirtilen Demokratik-Laik yapısını değiştirerek dini esaslara dayalı bir devlet kurmak amacını taşıyan ve bu yolda faaliyette bulunan siyasi ve sosyal amaçlı bir teşekkül haline geldiği ele geçen dokümanın tetkikinden anlaşılmıştır. Bu nedenle Savcılığımızca yürütülen soruşturmaya esas olmak üzere :Teşkilatın yapısını oluşturan : 1- İstişare kurulu ya da şura denilen ve 12 kişiden oluşan beyin takımı. 2- Ülke imamları. 3- Bölge imamları. 4- Şehir imamları. 5- Esnafı organize eden imamlar. 6- Semtlerden sorumlu imamlar. 7- Ev düzeyinde sorumlu imamlar. 8- Bireyleri kontrol eden imamlar. 9- İlköğretim ve lise düzeyinde öğrencilerle ilgilenen sorumlular. 10- Dershanelerden sorumlu rehberlerin tespit edilerek planlı bir ş ekilde takibe alınmaları, örgütün yapılanmasını oluşturan kişilerin bu şekilde ortaya çıkarılması. Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu bölücülük tehlikesi ile birlikte irtica tehlikesinin sürekli olduğunun, dolayısıyla bu tehlikeye karşı gösterilecek hassasiyetin de sürekli olması gerektiğinin, bu konuda gösterilecek herhangi bir ihmalin görevi savsaklama değil teşekküle yardım olarak değerlendirileceğinin bilinmesi, çalışmaların gizli olarak yürütülmesi ve sürekli olarak Savcılığımıza bilgi verilmesi önemle rica olunur (Klasör 9, dizi 328). Burada belirtmek gerekir ki, Emniyet Genel Müdürlüğü ne Savcılık tarafından yazılan bu müzekkere, Savcı Keleş in mütalaasının 11. ve 21. sayfalarında Emniyet Genel Müdürlüğünün tarih ve 2053 sayılı yazısındaki tespitler olarak gösterilmiştir. Oysa Emniyet Genel Müdürlüğünün bu yazısında Savcılık talimatının alındığı, yazı gereği takibat yapılacağı, gelişmelerin Savcılığa bildirileceği belirtilmiş olup, mütalaada ileri sürüldüğü gibi bu yazıda herhangi bir tespit bulunmamaktadır. Ancak bu yazı mütalaanın iki yerinde açıkça çarpıtılmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğünün bu Savcılık müzekkeresine cevabına ise aşağıda geniş olarak değineceğiz. Bila tarihli müzekkerelerdeki ele geçen doküman diye belirtilen ş ey, gazete bayilerinde serbestçe satılan Aydınlık gazetesinin tarihli nüshasıdır. İşbu yazı ile Aydınlık gibi marjinal bir gazeteyle, Emniyet birimlerine bu sözde ünvanlar ve hiyerarşik yapı empoze edilmek istenmiştir. Klasör 8 dizi 224, sayfa de yer alan Kırıkkale Emniyet Müdürlüğünün bu kuruluşların bugüne kadar herhangi bir olumsuz somut faaliyetinin tespit edilemediği, bu güne kadar takibatı gerektirecek herhangi bir faaliyetine rastlanılmadığı, belirtilen cemaatin yapılanmasını gösteren şemadaki hususlarla ilgili olarak herhangi bir tespitin yapılamadığı şeklindeki cevabi yazısından bu durumun varlığı açıkça anlaşılmaktadır. 8

9 Aydınlık gazetesi, müvekkilimiz hakkında karalama kampanyası yürüten yayın organlarından biridir. Aydınlık gazetesinin yalan haberleri nedeniyle mahkum olduğu yargı kararlarının örneklerini tarihli dilekçemiz ekinde sunmuştuk. İşçi Partisinin web sitesinden aldığımız yazıdan da anlaşılacağı üzere (Ek 8). Aydınlık Gazetesinin kurucusu Doğu Perinçek, TCK nın 141. maddesinden ve bilahare Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesinden mahkum olmuş bir kimsedir. Cezaları infaz edilirken, af yasalarıyla cezaevinden çıkmıştır. 24 eylül 1998 tarihinde de PKK ya silah ve para yardımı yaptığı iddiasıyla gözaltına alınmışsa da bilahare serbest bırakılmıştır eylül 1989 yılında terörist başı Abdullah Öcalan ile Bekaa vadisinde görüşmüş ve bu görüşmeyi Abdullah Öcalan ile Görüşme adında kitaplaştırmıştır. İşte bu kişinin kurucusu ve yöneticisi olduğu Aydınlık gazetesinin asılsız haberi Cumhuriyet Savcısı tarafından ele geçen doküman olarak tavsif edilmiş ve Emniyet Birimleri bu yazıya göre yönlendirilmek istenmiştir. Doğu Perinçek in kurucusu ve başkanı olduğu İşçi Partisinin İzmir İl Başkanlığı tarafından tarihinde (klasör 5, dizi 153) müvekkilimiz hakkında Ankara DGM C. Başsavcılığına suç duyurusu yapılmıştır. Aynı ekibin hem müvekkilimiz aleyhinde yayın yapması hem de daha sonra suç duyurusunda bulunması, müvekkilimiz aleyhinde yürütülen komployu açıkça ortaya koymaktadır. İddianame ve esas hakkındaki mütalaanın, soyut iddialardan ibaret bu dilekçenin üslubunu taşıması ise dikkat çekicidir. Ankara DGM Cumhuriyet Savcılığının biri bila tarihli diğeri tarihli bu iki müzekkeresi üzerine, Emniyet Genel Müdürlüğü 80 ile talimat vermiş, bu illerden gelen istihbari mahiyetteki bilgileri derleyerek Ankara DGM Cumhuriyet Savcılığına göndermiştir (Klasör 8, dizi 223 vd). Emniyet Genel Müdürlüğü nün tarihli cevabi yazısında şu hususlara yer verilmiştir (dizi 223) : Bu faaliyetleri incelediğimizde 1- Faaliyetlerin ağırlıklı olarak legal kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla yürütüldüğü, 2- Dershaneler özel kolejler, yurt ve öğrenci evleri ile gençliğe yönelik eğitim faaliyetleri içerisinde bulundukları, 3- Hem yurt içi hem de yurt dışı eğitim kurumları vasıtasıyla çeşitli dallarda (ulusal-uluslararası) başarılar sağlamak suretiyle eğitim alanlarında kendi propagandalarını yaptıkları, bu ş ekilde eğitim kurumlarına halkın rağbet etmelerini sağladıkları, 4- Ülke genelinde çeşitli vakıflar-dernekler kurmak suretiyle faaliyetlerin her alana yayılmaya çalışıldığı, bu bağlamda faaliyetlerini yasal zeminlerde ve kuruluşlarda toplamaya gayret ettikleri görülmektedir, 5- Cemaat mensupları arasında dayanışmayı ve grubun finansını sağlamak amacıyla bir çok ş irketin faaliyet gösterdiği ve bu ş irketler vasıtasıyla özel okulların işletildiği, 6- TV, radyo, dergi, gazete gibi iletişim alanındaki faaliyetlere ağırlık verildiği, uluslararası ve ulusal bazda bu alanda bir çok yayının çıkarıldığı, 7- Finansal kaynaklarının gruba mensup şirketler ile basın yayın alanından elde edilen gelirler, okul, yurt ve pansiyonlardan istifade eden öğrencilerden alınan paralar, toplanan kurban derileri ve gruba ilgi duyan zengin işadamlarının desteklerinden sağlandığı, 8- Türkiye ve diğer ülkelerde ; eğitim kurumları başta olmak üzere açılan kurum kuruluşların koordinesini sağlamak ve faaliyetlerini sürdürmek amacıyla hiyerarşik olarak ülke, bölge, il, semt, ev, sorumlularının (imamların) bulunduğu, bazı büyük şirket ve vakıflara bağlı Bölge ve İl Şube Başkanlarının da yapılanmada etkili oldukları, 9- Anılan gruba mensup öğrencilerin çoğunlukla yurtlarda, yurt bulunmayan veya yurt kapasitesi yeterli olmayan illerde ise öğrenci evi, dershane, ışık evi gibi isimlerle anılan evlerde kaldıkları, evlerde Kur an ve ilmihal kitaplarının yanısıra Said-i Nursi nin, 9

10 Fethullah Gülen in kitaplarını okudukları ve kasetlerini izleyerek grubun görüşleri doğrultusunda kendilerini yetiştirdikleri anlaşılmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü nün bu cevabi yazısında şirket, vakıf, dernek, okul gibi yasal zeminlerde ve kuruluşlarda yapılan faaliyetlerden bahsedilmekte, ancak hiçbir biçimde cebir, ş iddet, tehdit yöntemlerinin uygulanmasına yönelik bir örgütlenmeden bahsedilmemektedir. 8. maddede imamlardan bahsedilmişse de, Aydınlık gazetesindeki habere uygun olarak yazılan Savcılık müzekkeresinin yönlendirmesi doğrultusunda cevap hazırlandığı ve bu durumun somut bir dayanağı bulunmadığı cevabi yazıdan açıkça anlaşılmaktadır. Bu yazı ekinde 224 no lu dizide sunulan ve 80 ilden gelen bilgi notlarına bakıldığında Adana başlığı altında bir takım vakıf, okul, dershane isimleri ve bu kuruluşların kurucularının ve yöneticilerinin isimleri yer almakta ve yazı Yapılan tetkikte adı geçen ş ahısların intikal etmiş herhangi bir ilişik kaydına rastlanmamıştır ş eklinde sonuçlanmaktadır. Diğer illerden gelen cevabi yazılarda da aynı ş ekilde bazı kuruluşların ve yöneticilerinin isimleri sayıldıktan sonra, yazılar şu şekilde sonuçlanmaktadır : Adıyaman Emniyet Müdürlüğünün yazısı : şu ana kadar illegal bir örgütlenme içerisinde faaliyet yürüttükleri tespit edilememiştir Afyon Emniyet Müdürlüğünün yazısı : gerek ş irket gerekse okullarda yapılan çalışmalarda, irticai anlamda herhangi bir yasadışı faaliyete rastlanmadığı (Ayrıca 225 no lu dizide Afyon il, ilçe, esnaf sorumluları gibi bir yapılanmanın tespit edilemediği yer almıştır), Ağrı Emniyet Müdürlüğünün yazısı : günümüze kadar suç ve suç unsuru herhangi bir faaliyet tespit edilememiştir Amasya Emniyet Müdürlüğünün yazısı : sözkonusu cemaatin fanatik taraftarlarının olmadığı, bugüne kadar herhangi bir yasadışı faaliyetlerine rastlanmadığı Ankara Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Eyüp Kayar ın ifadesinde adı geçen yapılanmanın bir kısım teşkilatlanmalarda olduğu gibi- dikey ve yatay ilişkilerinin ve hiyerarşik yapısının tam ve net çizgilerle ayrışmadığından dolayı yapının deşifresinde zorlukların yaşandığı Aydın Emniyet Müdürlüğünün yazısı : sözkonusu kurum ve kuruluşlarla ilgili günümüze kadar yasalara aykırı herhangi bir tespitin yapılamadığı Bingöl Emniyet Müdürlüğünün yazısı : il genelinde öğrenci evi olarak ifade edilen evlerin bulunmadığı, şahısların ilişik kayıtlarına rastlanmadığı Çankırı Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Fethullah Gülen grubuna ait ışık evleri tespit edilemediği (ayrıca dizi 227 de : Fethullah Gülen grubuna ait ışık evlerinin tespit edilemediği, ayrıca bu yurtlarda yapılan denetim ve kontrollerde günümüze kadar grubun illegal faaliyetlerinin görülmediği ) Elazığ Emniyet Müdürlüğünün yazısı : ışık evi adı altında herhangi bir öğrenci evine rastlanmadığı Erzincan Emniyet Müdürlüğünün yazısı : yukarıda adı geçen kurum ve kuruluşlar üzerinde yetkili mercilerce rutin olarak yapılan değerlendirmelerde bugüne kadar herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı Hatay Emniyet Müdürlüğünün yazısı : yapılan tetkik ve kontrollerde yönetici kadrolar ile ilgili arşivlere intikal etmiş herhangi bir kaydın bulunmadığı İçel Emniyet Müdürlüğünün yazısı : bu güne kadar herhangi bir zararlı faaliyetlerinin görülmediği, ayrıca okul, dershane ve yurtların dışında başka bir yapılanmanın tespit edilemediği 10

11 Kastamonu Emniyet Müdürlüğünün yazısı : bahse konu kuruluşların bugüne kadar herhangi bir illegal faaliyetlerine rastlanılmamıştır Kayseri Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Kayseri ilinde Fethullah Gülen grubuyla ilgili olarak şimdiye kadar illegal bir yapılanmanın tespit edilemediği Kırklareli Emniyet Müdürlüğünün yazısı : günümüze kadar herhangi bir ideolojik faaliyete rastlanmadığı Kırşehir Emniyet Müdürlüğünün yazısı : illegal olarak herhangi bir faaliyetlerinin tespit edilemediği Kütahya Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Bu yerlerde yapılan istihbari çalışmalarda yasadışı bir faaliyetin tespit edilemediği, Kütahya ilindeki özel okullar, yurtlar, ve dershanelerde Valilik tarafından kurulan komisyon üyelerinin yaptıkları denetimlerde herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanılmamıştır Malatya Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Fethullah Gülen grubunun Malatya ilinde daha ziyade Eğitim ve Kültürel çalışmalar üzerinde faaliyetlerini yürüttüklerinin gözlendiği, bağlı okullarda her kesimden vatandaşın çocuğunun kabul edildiği, bu tutumları yüzünden diğer radikal İslami gruplarca sisteme entegre oldukları gerekçesi ile eleştirildikleri anlaşılmıştır Manisa Emniyet Müdürlüğünün yazısı : irticai eğitim verildiği iddiası ile Valiliğin emirleri doğrultusunda ilgili kuruluşlar tarafından inceleme ve denetlemenin sürdürüldüğü Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğünün yazısı : günümüze kadar suç teşkil eden herhangi bir faaliyetlerine rastlanmadığı Mardin Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Dershaneler aylık olarak Vali Yardımcısı Başkanlığında Emniyet Müdürlüğü, İl Jandarma Komutanlığı, Milli Eğitim Müdürlüğü, İl Müftülüğü, Sağlık İl Müdürlüğü ve Vergi Dairesinden katılan temsilcilerin de yer aldığı komisyonca, her yönüyle denetime tabi tutulduğu, yapılan denetimlerde mevzuata ve devlet güvenliğine aykırı herhangi bir faaliyetine rastlanmadığı Nevşehir Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Bu kuruluşların dışında bir faaliyete rastlanmadığı Niğde Emniyet Müdürlüğünün yazısı : sözkonusu yurtların tamamen ticarete yönelik olarak öğrencilere hizmet verdiği Ordu Emniyet Müdürlüğünün yazısı : il ve ilçe mülki amirliklerince oluşturulan heyet tarafından haberli veya habersiz yaptıkları denetimlerde günümüze kadar herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanmadığı Siirt Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Siirt ilinde illegal herhangi bir faaliyetlerine rastlanılmadığı Sivas Emniyet Müdürlüğünün yazısı : adı geçen özel okul, özel dershane ve yurtlarda Sivas ili Vali Yardımcısı Başkanlığında oluşturulan komisyon ile mutat denetimler yapıldığı, denetimler sonucu herhangi bir olumsuz durumun ortaya çıkmadığı anlaşılmış olup" Tokat Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Tokat ilinde Fethullah Gülen e ait il imamı adı altında bir imamın tespit edilemediği, cemaate ait vakıf ve yurtlarda sorumluların bulunduğu, Valilik tarafından onaylanan komisyonlar tarafından denetlenen yurtların herhangi bir olumsuz faaliyetine rastlanılmadığı Trabzon Emniyet Müdürlüğünün yazısı : bahse konu vakıf, dernek, özel okullar ve öğrenci yurtlarında Vakıflar Genel Müdürlüğü, Emniyet Müdürlüğü ve Milli Eğitim Müdürlüğü kanalı ile yapılan denetimler sırasında suç unsuru oluşturabilecek herhangi bir faaliyetlerinin tespit edilemediği, ayrıca ışık evi tanımına uygun faaliyette bulunan herhangi bir evin varlığının tespit edilemediği anlaşılmıştır 11

12 Tunceli Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Tunceli ilinde herhangi bir kuruluşu yoktur Zonguldak Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Atatürk hakkındaki görüşlerinde Fethullah Gülen in fikirleri doğrultusunda Atatürk e sahip çıktıkları Aksaray Emniyet Müdürlüğünün yazısı : Bahse konu kuruluşlara ilişkin adliyeye intikal etmiş herhangi bir işlemin bulunmadığı, İl Valiliğince gerçekleştirilen denetlemelerde olumsuz bir konuya rastlanmadığı Karaman Emniyet Müdürlüğünün yazısı : bu zamana kadar devlet aleyhine bir faaliyetlerinin tespit edilemediği anlaşılmıştır Kırıkkale Emniyet Müdürlüğünün yazısı : bu kuruluşların bugüne kadar herhangi bir olumsuz somut faaliyetinin tespit edilemediği, bu güne kadar takibatı gerektirecek herhangi bir faaliyetine rastlanılmadığı, belirtilen cemaatin yapılanmasını gösteren şemadaki hususlarla ilgili olarak herhangi bir tespitin yapılamadığı Batman Emniyet Müdürlüğünün yazısı : ayrıca herhangi bir siyasi kuruluş ve yasadışı ilişkinin tespit edilemediği Şırnak Emniyet Müdürlüğünün yazısı : belli zamanlarda yapılan incelemelerde usulsüz herhangi bir konunun tespit edilemediği Ardahan Emniyet Müdürlüğünün yazısı : öğrenci yurdunda görevli ş ahısların, kalanların ve diğer sivil esnaf kesimin bu güne kadar Devletimiz, rejimimiz ve Atatürk aleyhine herhangi bir faaliyetlerine rastlanmadığı, illegal bir faaliyetlerinin tespit edilemediği Kilis Emniyet Müdürlüğünün yazısı : bahse konu kuruluşlarda bu güne kadar illegal herhangi bir faaliyete rastlanılmadığı Osmaniye Emniyet Müdürlüğünün yazısı : kurumlarda görevli personelin bu güne kadar yasadışı herhangi bir eylem ve faaliyetleri tespit edilemediği Antalya, Denizli, Diyarbakır, Gaziantep, Hakkari, Kocaeli, Konya, Muş, Sakarya, Samsun, Sinop, Tekirdağ, Ş anlıurfa, Uşak, Van, Yozgat, Iğdır, Yalova İl Emniyet Müdürlüklerinden gelen cevabi yazılarda ise sadece bazı kurum ve yönetici isimleri bildirilmiştir. Sözkonusu cevabi yazılarda, müvekkilimizle ilgili olarak, Terörle Mücadele Kanunun 1. maddesinde belirtilen yöntemleri benimseyen ve yine aynı kanunun 7. maddesindeki terör örgütünün bulunduğuna ilişkin hiçbir bulguya rastlanmadığı açıkça görülmektedir. Bütün ülke çapında emniyet birimlerince yapılan araştırmalar sonucunda ortada 3713 Sayılı Kanunda öngörülen biçimde bir örgüt ve eylem bulunmadığı tespit edilmesine rağmen, müvekkilimiz hakkında maalesef tutuklama kararı verilerek, bilahare bu dava açılmıştır. Hazırlık soruşturması esnasında verilen bu tutuklama kararı itirazımız üzerine kaldırılmıştır. İstanbul 2 No lu DGM nin 2000/560 D. İş sayılı sözkonusu kararında ; Ankara DGM. C. Başsavcılığı gün ve Hz. 1999/420 sayılı yazı ile sanık Fethullah Gülen in ; a- TCK.nun 312/2 maddesinde sözü edilen Halkı ırk, din ve mezhep farkı gözeterek kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek, b- TCK.nun 313. maddesinde sözü edilen cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlarını işlediğinden bahisle CMUK. nun 104. maddesi gereğince gıyaben tutuklanmasını talep etmiştir. Hazırlık evrakını inceleyen Ankara 1. nolu DGM Yd. Hakimliği gün ve 2000/459 D. İş sayılı karar ile; 12

13 a- Sanığın yazdığı kitaplar ile ilgili olarak TCK.nun 312/2-3 maddesine girdiği iddia olunan eylemler için 4454 sayılı yasa yürürlüğe girmiş olduğundan, b- TCK.nun 313 maddesine girdiği iddia olunan eylemlerden dolayı da...delil durumu ve suçun niteliği ile sanık Fethullah Gülen in iddia edilen, okul, yurt ve şirketlerle olan ilişkisi ve illiyet bağının varlığı konusundaki maddi olaylar ve kanıtlar gözönüne alınıp değerlendirildiğinde..., Ankara DGM.C.savcılığının gıyabi tutuklama isteminin reddine karar vermiştir. İş bu karara karşı Ankara DGM. C. Başsavcılığı gün ve Hz. 1999/420 sayılı yazı ile bu defa İLK İSTEMİNDE OLMAYAN BİR BAŞKA GEREKÇE İLE SANIĞIN 3713 SAYILI YASANIN 7/I. fıkrasının 1. cümlesine aykırılık bulunduğundan bahisle, Ankara 2. nolu DGM.si nezdinde itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Ankara 2. nolu DGM.si gün ve 2000/453 D. İş sayılı karar ile... sanığın yurt dışında oluşu da gözönüne alınarak 3713 sayılı yasanın 7/1. fıkrasının 1. cümlesindeki suçtan dolayı Ankara DGM Yd. Hakimliğinin gıyaben tutuklamama kararının kaldırıp, sanık Fethullah Gülen in gıyaben tutuklanmasına karar vermiştir. Bu karara karşı sanık vekili Av. Abdülkadir Aksoy Ankara 1. nolu DGM nezdinde günlü dilekçe ile itiraz etmiştir. Ankara 1. nolu DGM Başkanlığı heyet oluşmadığından dolayı evrakın itirazın incelemesi yapılmak üzere en yakın yer olan İstanbul DGM.sine gönderilmesini istemiş ve Ankara DGM. C. Başsavcılığı da evrakı DGM.sine sunulmak üzere İst. DGM. C. Başsavcılığına göndermiştir. Yılbaşında yapılan görev taksimine göre 2000 yılı Ağustos ayında taşradan gelecek itirazlara bakmak İstanbul 2. nolu DGM.sinin görevinde olduğundan mahkememizin itirazı incelemeye yetkili ve görevli olduğu anlaşılmıştır. İstanbul DGM. Savcısından görüş sorulmuş ve savcılık makamı havale tarihli yazı ile... mevcut delil durumu, suçun işleniş şekli de gözönüne alınarak gıyabi tevkif kararının kaldırılması... talebinde bulunmuştur. İtiraz dilekçesi ve tüm hazırlıklar evrakının incelenmesinden : Ankara 1.no.lu DGM.si Yedek Hakimliğinin kararındaki gerekçenin tüm hazırlık evrakı içeriğine uygun olduğu, usul ve yasaya uygun bulunduğu anlaşılmıştır. Bu nedenlerle Ankara 2. no.lu DGM.sinin 2000/453 D.iş sayılı kararının kaldırılması gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur denilmek suretiyle Ankara 1. nolu DGM. Yd. Hakimliğinin gün ve D. İş. 2000/459 sayılı kararındaki gerekçe yöntem ve yasaya uygun olduğundan dolayı; Ankara 2. nolu DGM.sinin gün ve 2000/453 D. İş. sayılı kararının KALDIRILMASINA karar verilmiştir. Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Sayın Nuh Mete Yüksel müvekkilimiz hakkında önce TCK 312 ve 313. maddelerine muhalefetten tutuklama talebinde bululmuş, bu talep DGM Yedek Hakimliğince reddedilince, bu kez 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanuna muhalefetten tutuklamaya itirazda bulunmuştur. Halbuki TCK 312. ve 313. maddelerine göre yapılan tutuklama talebi DGM Yedek Hakimince reddedilince, Savcının aynı maddelere dayanılarak itiraz etmesi veya 3713 Sayılı Yasa veya başka bir yasaya muhalefetten yeni bir taleple tutuklama istemesi gerekirken, tamamen yeni bir suç ve yasa maddesine göre farklı bir konudan tutuklama talebinin reddine itiraz etmiştir. Bu tutuklama talebi her yönü ile hukuka aykırı olduğu açıktır. 13

14 B E Ş İ N C İ B Ö L Ü M İDDİANAMEYE KARŞI CEVAPLARIMIZ I- İddianamenin İçeriği ve Hazırlanış Biçimi Ankara DGM C. Savcısı Sayın Nuh Mete Yüksel tarafından yürütülen hazırlık soruşturması sonucunda 1999/420 Hz. no lu iddianame hazırlanmıştır. Sözkonusu iddianamedeki isnatları cevaplamadan önce bu bölümde, CMUK a göre bir iddianamede bulunması gereken unsurları kısaca belirtmek istiyoruz. Bilindiği üzere CMUK un 163. maddesinde, bir iddianamede yer alması gereken unsurlar açıklanmıştır. Buna göre bir kimse hakkında düzenlenen iddianamede işlendiği iddia olunan suçun yasal unsurlarının hangi biçimde gerçekleştiği ve buna ilişkin somut delillerin ortaya konması gerekir. Oysa müvekkilimiz hakkında hazırlanan iddianamedeki isnatlar sübjektif nitelikte soyut değerlendirmelerdir. İddianamede, varılan yargıların dayanakları gösterilmemiştir. Bilindiği üzere ceza muhakemesinde soruşturma, suç teşkil eden somut eylemler esas alınmak suretiyle yapılır. Halbuki bu iddianamede, eylem değil, şahıs esas alınmıştır. İddianamede suç teşkil eden somut bir eylemin işlenişine yönelik herhangi bir icra hareketinin varlığından söz edilmemiştir. İddianamede, suç teşkil eden somut bir eylemle bağlantı kurulmaksızın, müvekkilimizin sosyal içerikli faaliyetleriyle güttüğü ve tamamı yasal olan amaçları soruşturulmuştur. Prof. Dr. Çetin Özek in dosyada mevcut Hukuksal Görüş ünde de belirttiği üzere iddianamede müvekkilimizin var ise hangi hukuksal tanımlama içerisinde ne tür bir suç işlediği, hangi yöntemleri benimsediği ve hangi amaçları güttüğü ortaya konulmamıştır. Yine belirtmek gerekir ki iddianamede, müvekkilimize isnat edilen suçun ne zaman ve nerede işlendiği hususunda herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Savcı, iddianamenin başında suç tarihi olarak 1989 yılından itibaren ibaresine yer vermiş, buna karşın iddianamede 1960 lı yıllardaki olayları esas almıştır. Bu durum ise suçun tarihini belirlemede herhangi bir somut verinin esas alınmadığını ortaya koymaktadır Esas itibarıyla sözkonusu iddianame, yasal unsuları ihtiva etmeyen, müvekkilimizin görüşlerinin doğru olmadığını, zararlı olduğunu iddia eden, hukuki gerekçelerden yoksun bir metindir. Prof. Dr. Çetin Özek in dosyada mevcut Hukuksal Görüş ünde de belirttiği üzere, iddianamedeki "Göz yumulduğu sonucuna varılmıştır" (s.17), "düşünülmektedir" (s.18), "muhtemel olduğu unutulmamalıdır" (s.18), "imajı verilmektedir" (s. 23); "Türki cumhuriyetlerdeki iş potansiyeline evvela Fethullahçılar uyanmıştır" (27); "çözülmeler olacağına inanıyorum" (s 28); "Benim gözlemim ş u" (s. 28); "şahsi görüşüm" (s. 29); "Araştırma ve analiz yetisinden yoksun Türk halkı ve Türk burjuvazisi" (s. 29); "karşılık verileceğine inanıyorum" (s. 29); "Devlet televizyonlarında ve laik medyada programlar hazırlanmalıdır" (s. 29); "basına yansıtılabilir" (s. 30); "takiyye uygulanmaktadır" (s. 42) ve benzeri tarzda çok sayıda cümle ve ifadeler; bir iddianamenin içeriğinde bulunması olağan sayılamayacak nitelikler taşımaktadır. Sayın Savcı Nuh Mete Yüksel, müvekkilimiz hakkında hazırladığı iddianameyi kitap şeklinde çok sayıda bastırarak, Mahkemeye sunmadan önce basına dağıtmış ve böylece Basın Kanununun 30. maddesini ihlal ederek müvekkilimiz aleyhinde kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. Müvekkilimiz hakkındaki gıyabi tevkif kararı tarihinde İstanbul 2 No lu DGM nin 2000/560 Müt. Sayılı kararı ile kaldırıldığı halde bu husus Sayın Savcı Yüksel tarafından tarihini taşıyan iddianameye yansıtılmamış ve müvekkilimiz kamuoyuna gıyabi tutuklu ve firarda gösterilmiştir. 14

15 Sayın Savcı Yüksel, hazırlık soruşturması esnasındaki müvekkilimizle ilgili olumsuz kamuoyu oluşturma çabasını dava açıldıktan sonra da sürdürmüştür. Nitekim, tarihli dilekçemizde belirttiğimiz üzere, 24 nisan 2001 tarihli Star Gazetesinde 1. ve 4. sayfalarda Sayın Savcı Yüksel e atfen yayınlanan Fethullah Gülen Telefonumu Dinletiyor başlıklı gerçekdışı haber de bu çabanın bir ürünüdür. İstanbul DGM Savcılığının emri ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinin, 3 haziran 2002 tarihinde Çağdaş Eğitim Vakfında yaptığı aramada, Sayın Savcı Nuh Mete Yüksel in bir kadınla ilişkisini gösteren bir ş antaj kasedi bulunduğu basına yansımıştır. Sayın Savcı Yüksel bu kasetle ilgili olarak yayın yasağı kararı aldırmıştır. Bu haberler üzerine Adalet bakanlığı tarafından yapılan tahkikat neticesinde Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu Savcı Nuh Mete Yüksel e kınama cezası vermiştir. Bu kınama cezası üzerine Sayın Savcı Yüksel medyaya açıklama yaparak, Çağdaş Eğitim Vakfında ele geçirilen bu kasetle dahi müvekkilimizi irtibatlandırarak aleyhinde kamuoyu oluşturmaya devam etmiştir. Bir çok dilekçemizde arzettiğimiz üzere Sayın Savcı Yüksel, müvekkilimiz aleyhinde komplo kuran bir organizasyonunun ürettiği delilleri dosyaya taşımıştır. Sayın Savcının alışılmadık bir biçimde bu özel kişiler eliyle delil toplaması ve Çağdaş Eğitim Vakfında bu kasedin bulunması, acaba bu vakıf tarafından Savcıya şantaj mı yapılmıştır sorusunu akla getirmektedir. Anayasada ve ceza mevzuatında suç soruşturması ve kovuşturmasıyla ilgili birçok kural, kişinin haksız işlemlere tabi tutulmasını önlemek amacıyla meydana getirilmiştir. Bunlardan en önemlisi masumluk karinesidir. Buna göre, hiç kimse yetkili mahkemece ve usulüne uygun olarak verilmiş ve kesinleşmiş bir karar olmadan suçlu olarak ilan edilemez. Kişiler hakkında soruşturmayı gerektirecek bir suç şüphesi varsa bu şüphenin adil yargılama kurallarına uygun bir biçimde kovuşturulması gerekir. Bunun için soruşturmayla yetkili kamu makamlarının tarafsız, objektif ve kanunlara uygun bir biçimde kovuşturma yetkilerini yerine getirmeleri zorunludur. Bu esnada şüphe altındaki kişiye yönelik suçlayıcı yayın, tutum ve kişilik haklarını ihlal edici davranışlar hukuka aykırıdır. Yukarıda arzolunan olaylar, kovuşturmanın yürütülüş biçiminde objektif ve tarafsız davranılmadığını ortaya koymaktadır. II- İddianamedeki İsnatlara Karşı Cevaplarımız İddianamedeki isnatlar da asılsız ve mesnetsizdir. Bu bölümde iddianamedeki isnatlar, iddianamedeki sıralama esas alınarak cevaplandırılacaktır. Ayrıca, Savcı Hamza Keleş esas hakkındaki mütalaasında, iddianamedeki isnatları tekrar ettiğinden, yeri geldikçe bunlara da değinilerek, iddianamedeki ve mütalaadaki suçlamalar birlikte ele alınarak cevaplandırılacaktır. 1- Nurculuk Konusundaki İddialara Cevaplarımız (İddianame ss 3-5) İddianamenin başlangıcında (ss. 3-13) Nurculuk la ilgili bazı değerlendirilmeler yapılmakta ve esas itibarıyla Nurculuğun Türkiye Cumhuriyetinin tamamen ş eriat esaslarına ve İslami prensiplere göre idare edilmesini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesini, Kur an dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını savunduğu (s. 5), Nurculuğun laik cumhuriyete ve Atatürk e karşı bir hareket olduğu (s. 4) ve Fethullah Gülen in de Nurcu (s. 3) olduğu iddia edilmektedir. Ancak iddianamedeki bu yargıya nasıl varıldığı belli değildir. İddianamede müvekkilimizin hangi gerekçe veya vakıalara dayanılarak Nurcu olarak nitelendirildiği hususu belirtilmemektedir. İddianamede, müvekkilimizin eserlerinde ve faaliyetlerinde her fırsatta Said-i Nursi nin müridi olduğunu söylediği, Kurduğu örgütün de Nurculuk öğretisi doğrultusunda kurulduğunu açıkladığı (s. 40) ileri sürülmekte, ancak bunu hangi eserinde, ne zaman ve nerede söylediğine ilişkin bir bilgi verilmemektedir. Halbuki müvekkilimizin hiçbir eserinde veya açıklamasında Said-i Nursi nin müridi veya nurcu olduğuna, Nurculuk öğretisi 15

16 doğrultusunda örgüt kurduğuna dair bir ifade bulunmamaktadır. Bu husus iddianamedeki isnatların soyut varsayımlara dayandığını açıkça ortaya koymaktadır. Müvekkilimiz, tarihli ifadesinde de nurcu olmadığını ve böyle ayırım ifade eden değerlendirmelerin karşısında olduğunu açıkça belirterek ; müslüman olmak dışında nurculuk vs hiçbir akıma mensup olmadığını ş imdiye kadar,...ci,...cu gibi değerlendirmelerin ayırımcılık manasına geldiğini, dolayısıyla nurcu da olmadığını defalarca ifade ettiğini söylemiş, bu hususu kamuoyuna yaptığı açıklamalarda da vurgulamıştır. Örneğin 6 Haziran 1998 tarihli haftalık Aksiyon dergisinde müvekkilimizle yapılan bir röportajda bu konu çok açık biçimde yer almış ve buradaki ifadeler, Yeni Asya Gazetesinin 11 haziran 1998 tarihli nüshasında, Fethullah hoca : Nurcu değilim başlığı altında iktibas edilmiştir. Yine iddianamenin 40. sayfasında Fethullah Gülen in Said Nursi nin devamı olduğu ve her fırsatta Said Nursi nin müridi olduğunu söylediği iddia edilmiş, dava sürecinde de Fethullah Gülen in Said Nursi nin halifesi olduğu ileri sürülmüştür. Savcı Keleş de mütalaasının 16. sayfasında müvekkilimizin Said-i Nursi nin haleflerinden biri olduğunu, ancak Nurcu olduğunu kitap ve söylemlerinde gizlediğini söylemiştir. Savcı Keleş müvekkilimizin Nurcu ve Said-i Nursi nin halefi olduğu iddiasının delili olarak müvekkilimizin Said-i Nursi yi övdüğü nü göstermiştir. Bu övgüyü ispatlamak için müvekkilimizin dosyada mevcut Fasıldan Fasıla-2 kitabının 200. sayfasından alıntı yaparak Said-i Nursi ye Bediüzzaman (Savcı Keleş in tabiriyle Çağın Farklısı manasında) demesini suç kabul etmiştir. Halbuki Savcı Keleş in alıntı yaptığı ifadelerin devamında, müvekkilimizin adı geçen kişiyi takdir etmesinin en önemli nedeni olarak, onun anarşi problemi konusunda insanüstü bir gayret sarfetmesini zikrettiği görülecektir. Müvekkilimiz hiçbir zaman Said Nursi nin devamı, halifesi veya müridi olduğunu söylememiştir. Bu iddia tamamen gerçek dışıdır. Müvekkilimiz tarihli ifadesinde Said Nursi nin halifesi olmadığını açıkça beyan ettiği gibi, aynı tarihli yazılı savunmasında bu konuda şu beyanda bulunmuştur : İddianamede Said Nursi ile ilgili verilen bilgiler ve kitaplarından yapılan iktibaslar, hemen hepsi yanlış olup, bizzat Said Nursi nin eserlerine de dayanmamaktadır. Ayrıca, hemen tamamı, büyük ölçüde yanlış ve aynen benim kitaplarımdan yapılan iktibaslarda olduğu gibi, çarpıtılmış, ana maksadından saptırılmış ve yanlış yorumlanmıştır. Sayın Mahkeme, bu konuda uzman bir bilirkişiye müracaat ettiği takdirde, bu yanlışlar kolayca ortaya çıkabilecektir. Ben kimsenin halifesi değilim. Said Nursi yi bir İslam büyüğü olarak takdir etmem herhalde onun devamı olduğum manasına da gelmez. Müvekkilimizin düşünce yapısı, tutum ve davranışları Said-i Nursi veya başka bir insanın halifesi veya müridi olması gibi bir konumu benimsemediğini ortaya koymaktadır. Nitekim, müvekkilimiz bir çok eserinde amacını sadece Allah a kulluk etmek biçiminde ifade etmiştir (Fasıldan Fasıla-1, İzmir 1996, s 71; Fasıldan Fasıla-2, İzmir 1996, s.101; Prizma-3, İzmir 1999, s.129). İnsanın kendi serbest iradesiyle bir inancı benimseyip benimsemeyeceğine karar vermesini, hür bir varlık olarak ş ahsiyetini geliştirmesi gerektiğini ifade eden ve daima sade bir müslüman olduğunu vurgulayan müvekkilimizin beyanları, kendisini halife ilan ettiği iddiasının asılsız olduğunu göstermektedir. Bütün bunlara rağmen iddianamede ve esas hakkındaki mütalaada müvekkilimizin Nurcu olduğu varsayımından hareketle hakkında bir çok suçlamada bulunulmuştur. Görülmekte olan davanın konusu Nurculuk değildir. Ancak, bu konuda müvekkilimize yöneltilen suçlamalar nedeniyle, iddianamede Nurculuk adı altında ortaya konan hususların doğru olup olmadığının tartışılması zorunludur. Bu konu aynı zamanda iddianamenin hazırlanışında ne kadar yanlış bilgilere dayanıldığını da gösterecektir. İddianamede Nurculuk konusundaki suçlamalarda Said-i Nursi nin yazdığı Risale-i Nur isimli külliyata dayanılmaktadır. Burada belirtmek gerekir ki, 16

17 iddianamede Nurculuk olarak adlandırılan Risale-i Nur isimli külliyatta suç unsuru bulunmadığına ilişkin Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerince çok sayıda beraat ve takipsizlik kararları verilmiş olup, bu kitapların hiçbiri yasak yayın değildir ve halen serbestçe basılıp satılmaktadır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Erol Cihan ve Prof. Dr. Köksal Bayraktar ın 35 adet Risale-i Nur Külliyatını inceleyerek, bunlarda suç unsuru bulunmadığına ilişkin raporunu da nazara alarak 1984/558 Basın, 1984/173 K sayılı ve tarihli takipsizlik kararı ekte sunulmuştur (Ek 9). Hatta, bu kitapları dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar Devlet Kütüphanelerine aldırmış ve bunu gazeteler vasıtasıyla da ilan etmiştir. Özellikle vurgulamak istiyoruz ki, bizim buradaki maksadımız Said-i Nursi nin müellifi olduğu külliyatta yer alan görüşlerin tartışılması değil, fakat bu külliyattan iddianameye yapılan alıntıların doğru olmadığının ortaya konulmasıdır. Savcı konu hakkında hemen hemen hiç bir ciddi araştırma yapmamış ve o kadar kulaktan dolma bilgilerle ve ön yargılarla iddianame tanzim etmiştir ki Risale-i Nur külliyatı müellifinin soyadını dahi yanlış bilmektedir (iddianame sayfa 3). Müellifin nüfus kaydını istese veya iddianameye konu ettiği mahkeme kararlarına baksa, soyadının Nursi değil Okur olduğunu görürdü (örneğin Yargıtay 1. Ceza Dairesinin tarih 1409 E 1120 K sayılı kararı, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin tarih 1951/137 E 1952/27 K sayılı kararı). Müellifin nüfus kaydı Bitlis ili Hizan İlçesi Uçum Bucağı Nurs Köyü Cilt 13 sayfa 53 tedir. Savcının soyadı gibi bir konuda dahi yaptığı yanlışlık, iddianamede yer alan diğer konularda da ne kadar haksız ithamlarda bulunduğunun karinesidir. İddianamedeki delil listesinin ekinde, Said-i Nursi nin bahsedilen kitaplarının dizini belirtilmemiştir. Said-i Nursi nin kitaplarından doğrudan alıntı yapılmamış, bu konuda başkaları tarafından yazılmış kitaplardan alıntılar yapılmıştır. Said-i Nursi nin kitaplarında olmayan konu ve cümleler, var gibi gösterilmiştir. Bu kitaplarla ilgili yanlışlıkların ortaya konması, müvekkilimiz hakkında iddianamede yer alan isnatların da bir temeli bulunmadığını göstereceğinden, kısaca bunlara değinmek istiyoruz. İddianamenin 3. sayfasında 4. paragrafta Said-i Nursi nin ilmi kariyerinin olmadığı ve risaleleri yardımcılarının yazdığı yer almıştır. Halbuki müellif okuma yazma bilmediğini söylememiş, hattım pek noksan olmasından demek suretiyle yazı şeklinin güzel olmadığını ifade etmiştir. Müellif okur yazar, tahsilli bir zattır. Osmanlı döneminde en yüksek ilmi beratı almış, ayrıca en yüksek ilmi kurul olan Meşihatı İslamiye ye aza seçilmiştir. Müellifin okur yazar olduğu, Isparta Sorgu Hakimliğinin 1954/26 E 1956/311 K sayılı ve tarihli kararında okur-yazar diye zikredildiği gibi, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1951/157 E 1952/27 K sayılı ve tarihli kararında medrese tahsilli denilmiştir. İddianamenin 3. sayfasındaki iddianın aksine Said-i Nursi hiç bir zaman şeyhlik faaliyetinde bulunmamış, bilakis bunun karşısında olmuştur. Müellif kitaplarında, iddianın aksine bölge halkını, ş eyhlik ve velayet adı altında istismar edenlere karşı bilgilendirmiştir. Bu konuda şöyle demiştir : İşte ey ehl-i dünya! Neden benim ile uğraşıyorsunuz? Beni kendi hâlimde bırakmıyorsunuz? Eğer derseniz : Şeyhler bazen işimize karışıyorlar. Sana da bazen şeyh derler. Ben de derim: Hey efendiler! Ben şeyh değilim, ben hocayım. Buna delil : Dört senedir buradayım; bir tek adama tarîkat verseydim, ş üpheye hakkınız olurdu. Belki yanıma gelen herkese demişim: Îman lâzım, İslâmiyet lâzım; tarîkat zamanı değil. (Mektubat s. 66) (Ek 10) Bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz, diyenlere karşı ; velâyetin, şeyhliğin, büyüklüğün ş e'ni tevâzu' ve mahviyettir. Tekebbür ve tahakküm değildir. 17

18 Demek tekebbür eden, sabiyy-i müteşeyyihtir. Siz de büyük tanımayınız diyerek cevap vermiştir (Münazarat sayfa 23-24). (Ek 11) İddianamenin 3. sayfasının 5. paragrafında mahkeme kararları tahrif edilerek tutuklu ile hükümlü karıştırılmıştır. Said Nursi Afyon ve Denizli de tutuklu olarak kalmış ve sonuç olarak beraat etmiş iken, iddianamede mahkum olarak yatmış denilmiştir. İddianamenin 3. sayfasında Tizyak (aslı Tiryak) adlı risalenin 68. sayfasında risalelerini kendisi yazmadığını yardımcılarının yazdığı bildirilmektedir denilmiştir. Halbuki bu risalenin 68. sayfasında iddianamede belirtilen beyan olmadığı gibi (Ek 12) kitabın hiçbir yerinde böyle bir ifade de bulunmamaktadır. İddianamede aynı sayfa, 6. paragrafın sonunda Mektubat adlı risalesinde ise kendisinin Türk olmadığını, Türklük ile münasebetinin bulunmadığını, Türkiye de Kürt milleti diye ayrı milletin olduğunu ileri sürmüştür denilmektedir. Yine, aynı yerde Said Nursi... Kürt Teali Cemiyetine girmiştir yılında yazdığı bir kitabında Uyan Ey Selahaddini Eyyübinin Torunları Kürtler diyerek Kürtleri Türklere karşı tahrik gayreti içine girmiştir denilmiştir. Oysa sözkonusu kitapta böyle bir husus yer almamaktadır. Müellifin, kendisini Kürt Teali Cemiyetinin faaliyetlerine davete edenlere karşı verdiği cevap aynen şöyledir : Allahu Zülcelal Hazretleri Kuranı Kerimde Öyle bir kavim getireceğim ki onlar Allahı severler, Allah da onları sever diye buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı ilahi karşısında düşündüm, bu kavmin bin yıldan beri alemi İslam ın bayraktarlığını yapan Türk Milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine dörtyüzelli milyon hakiki Müslüman kardeş bedeline bir kaç asılsız kavmiyetçi kimsenin peşinden gitmem. (Av. Bekir Berk in İthamları Reddediyorum isimli kitabından naklen, Yeni İstiklal isimli derginin 23 mart 1966 tarih ve 241 sayılı nüshası). (Ek 13) Said-i Nursi, inanış itibari ile ırk ayrımına karşı çıkmış olup, bu mevzu Tarihçe isimli kitapta, iddianamenin tamamen aksine olarak anlatmıştır. Tarihçe sayfa 135 de şöyle demektedir : Eskiden Türk olmayan bir talebem vardı. Eski medresemde hamiyetli ve gayet zeki o talebem ulum-u diniyeden aldığı hamiyet dersi ile her vakit derdi: Salih bir Türk elbette fasık kardeşlerimden ve babamdan bana daha ziyade kardeştir ve akrabadır. Sonra aynı talebe talihsizliğinden sırf maddi fünun-u cedide okumuş. Sonra ben dört sene sonra esaretten gelince onunla konuştum. Hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi ki : Ben şimdi rafizi bir Kürdü, salih bir Türk hocasına tercih ederim. Ben de eyvah! dedim ne kadar bozulmuşsun? Bir hafta çalıştım onu kurtardım. Eski hakikatli hamiyete çevirdim. İşte ey mebuslar o talebenin evvelki hali Türk milletine ne kadar lüzumu var. İkinci hali ne kadar vatan menfaatine uygun olmadığını fikirlerinize havale ediyorum. (Ek 14) İddianamenin 4. sayfa, 8. paragrafında Said-i Nursi nin Atatürk ü kastederek, tek gözlü deccal ya iman et ya bütün Dünyanın maskarası olacaksın... ve 12. sayfa 3. maddede...atatürk e düşman kesilerek, onu Ebu Sufyan ve deccal e benzeterek tek gözlü deccal ya iman et yahut bütün Dünyanın maskarası olacaksın dediği iddia edilmiştir. Halbuki atıf yapılan Barla Mektupları 53. sayfaya bakıldığında Atatürk hakkında böyle bir ifadenin bulunmadığı görülecektir. (Ek 15) İddianamenin 5. sayfasında Mektubat risalesinde sayfa 403 İslam dininde inkılap yapmak ş eriat aleyhtarlığı olduğu için, İslamiyet dairesine aykırı inkılaplar da İslamiyet e aykırıdır denilmektedir ifadesi yer almıştır. İddianamede belirtilenin aksine Mektubatın 403. sayfasında ve bütün kitapta böyle bir ifade bulunmamaktadır. (Ek 16) İddianamenin 5. sayfasının 1. paragrafında Tiryak Risalesinde sayfa 65 te Türkiye nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz anarşist kimselerdir denilmiştir ifadesine yer verilmiştir. Oysa sözkonusu sayfada ve bütün kitapta, bu anlama çekilebilecek bir cümle dahi bulunmamaktadır. (Ek 17) 18

19 Yine, iddianamenin 5. sayfası 3. paragrafında ve 7. sayfa 11. maddede Mucize-i Kur aniye isimli risalede (sayfa: ) Müslümanlara Kur an dışında bir Anayasa lazım değildir... denilmiş ve bu cümlenin Tiryak sayfa 65 de de olduğu ileri sürülmüştür. Mucizatı Kur aniye ve Tiryak adlı risalelerde böyle bir cümle yer almamaktadır. (Ek 17) İddianamenin 6. sayfasının 3. maddesinde Laik Cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş sadmeye maruz bırakmıştır (Münazarat sayfa ) denilmekte ise de, sözkonusu kitapta böyle bir ifade yoktur. (Münazarat kitabı Ek 10 da sunulmuştur). Bu sayfalarda doğu bölgelerinde kurulacak bir üniversitenin masraflarının nasıl karşılanacağı belirtilmekte ve üniversitenin yapacağı hizmetlerden bahsedilmektedir. İddianamenin 7. sayfasının 14. maddesinde Münazarat sayfa: de İslam Devleti için tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda bütün dünyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır. Bu dünya milleti hayatı maneviye ye dayanacaktır. Bu İslam devleti de hamiyeti İslamiye ve milliye altında İttihad-ı Muhammedi davasında olan ş eyh-i risale-i nur sayesinde kurulacaktır denildiği iddia edilmekte ise de Münazarat ın bahsedilen sayfalarında böyle bir cümle yoktur. (Münazarat Ek 10 da sunulmuştur). İddianamenin 8. sayfasının 17. maddesinde Münazarat sayfa: de Said Nursi ye göre İslamiyet Devletinin Mekke-i Mükerremesi Cezirat-üm Arap olacaktır. Bu arada Osmanlılıkta bir Medine-i Münevvere şeklini alacaktır cümlesinin yer aldığı ileri sürülmüşse de, bu kitapta iddianamede ifade edildiği şekilde bir ibare bulunmamaktadır. (Münazarat kitabı Ek 10 da sunulmuştur). İddianamenin 8. sayfasının 22. maddesinde Said-i Nursi nin Zülfikar 1945, sayfa da Said Nursi faizin yasak edilmesini istemekte, sınıf kavgalarının ortadan kaldırılması için bankalar kapatılmalı riba yasak edilmeli, Kur an kadına üçte bir hisse vermektedir; medeniyetin kadına erkek kadar hisse verilmesi ahlaksızlıktır dediği iddia edilmekte ise de ilgili sayfalarda böyle bir cümle yoktur. İddianamenin 10. sayfasında İslam Dini Yönünden Nurculuk başlığı altında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlandığı belirtilen ve yazar ismi bulunmayan (Nurculuk Hakkında) isimli bir yayına atıfta bulunulmaktadır. Halbuki Diyanet İşleri Başkanlığının böyle bir yayını bulunmamaktadır. Savcı Hamza Keleş de esas hakkındaki mütalaasının sayfalarında, sanki Diyanet İşleri Başkanlığının böyle bir yayını varmış gibi, hiçbir araştırma yapmadan iddianamede bu konuda yer alan iddiaları aynen tekrar etmiştir. İddianamenin 11. sayfasında Said-i Nursi nin, Türkiye nin de dahil olacağı, tamamen şeriat hükümlerine göre yönetilecek, merkezi Mekke de olmak üzere bir İslam Devleti kurulmasını Nur Risalelerinde teklif ve takdim ettiği ileri sürülmüştür. Nur Risalelerinin hiç birinde böyle bir teklif ve takdim bulunmamakta olup, bu iddialar da tamamen dayanaksız ve hayalidir. Hal böyle iken, tamamen gerçekdışı olan bu iddialar, Savcı Hamza Keleş in esas hakkındaki mütalaasında 1-4. sayfalarda Nurculuk Hareketinin Tarihi Gelişimi ve Nurculuğun Laik Cumhuriyete ve Atatürk e Karşı Söylemleri başlıkları altında aynen tekrar edilmiştir. Bilindiği üzere esas hakkındaki mütalaada, iddianame düzenlendikten sonraki yargılama sürecinde ortaya çıkan yeni delillerle, iddianamede ileri sürülen hususların teyit edildiğinin veya gerçek olmadığının ortaya konulması gerekir. Mütalaada, Nurculuk ile ilgili olarak iddianamede ileri sürülen hususların doğruluğunu teyit eden hiçbir delil gösterilememiştir. Aksine, müvekkilimizin savunmalarında iddianamede bu hususla ilgili olarak ileri sürülen bilgilerin yanlışlığı bütün açıklığıyla ortaya konulmuştur. Buna rağmen esas hakkındaki mütalaada bütün bu gerçekler gözardı edilerek, sanki bu yönde savunma makamı tarafından hiçbir ş ey ileri 19

20 sürülmemiş gibi tek yanlı olarak iddianamede ileri sürülen iddiaların tekrarlanması yoluna gidilmiştir. Sayın Savcı Nuh Mete Yüksel de, Sayın Savcı Hamza Keleş de bu iddiaları ispat sadedinde, dosyaya herhangi bir belge ibraz etmemişlerdir. Bu iddiaların gerçekdışı olduğunu gösteren belgeler ise, yazılı savunmamız ekinde tarafımızca sunulmuştur. 2- Nurculuk Hakkındaki Ceza Genel Kurulu Kararının Değerlendirilmesi (ss. 5-13) İddianamenin 5. vd sayfalarında Nurculuk Hakkında Ceza Genel Kurulu Kararı başlığı altında, tarihli bir karar yer almaktadır. İddianamede, gerek bu karar gerekse Prof. Dr. Çetin Özek in bu kararda atıf yapılan bir kitabı müvekkilimizin aleyhinde delil olarak gösterilmiştir. Sözkonusu Ceza Genel Kurulu kararı ş u anda yürürlükte bulunmayan TCK 163. maddesi üzerine bina edilmiş olup, günümüzde bağlayıcılığı ve emsal olma niteliği yoktur. Prof. Dr. Çetin Özek dosyada mevcut Hukuksal Görüşünde konuyla ilgili olarak şöyle demektedir : Şu anda Fethullah Gülen hakkında açılan davaya ilişkin iddianamede de yine aynı karar ve eserime atıfta bulunularak, sanığın Said Nursi nin ve Nurculuğun temsilcisi olduğu ileri sürülerek, bu varsayımdan onun laik düzeni değiştirmek amacıyla terör örgütü kurduğu çıkarsaması yapılmaktadır. İddianamede varılan bu sonuç çeşitli açılardan hatalı olup ceza hukukunun temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Öncelikle belirtmeliyim ki, atıflarda bulunulan inceleme ve araştırmalarımda, Nurculuğun cebir şiddet yöntemini benimseyen bir terör örgütü olduğu herhangi bir biçimde ifade edilmediği gibi, laiklik yanlısı olmayan her oluşumun da terör örgütü olarak nitelendirilemeyeceği sonucu açıkça ortaya konmuştur. Terör örgütü suçunun oluşması için başta cebir ş iddet yöntemlerinin kullanılması olmak üzere aşağıda değinilecek diğer bir çok unsurun varlığı gerekir. Diğer yandan adı geçen incelemelerime yapılan atıflarda tartışma konusu olan husus, TCK nın mülga 163. maddesinde öngörülen laikliğe aykırı propagandanın yapılıp yapılmadığı idi. Bugün ise 163. maddenin kaldırılmasıyla bu tür bir propaganda suç dahi oluşturmadığına göre, adı geçen eserimdeki açıklamaların bu davanın özü ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Aşağıda yer alan (V) nolu bölümde, bu konuda davanın özüne ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. Öte yandan "suçta ve cezada kanunilik ilkesi"nin anayasal bir ilke olup, ilga edilen bir hüküm çerçevesindeki eski bir yargı kararının, görülmekte olan bir davada kullanılması, yine Anayasamızın 38. maddesinde öngörülen "cezaların şahsiliği ilkesi" ile de çelişecektir. Çünkü söz konusu karardaki eylemden yıllar sonra, şu an görülmekte olan bu davada sanık olan Fethullah Gülen sorumlu tutulmak istenmektedir. Başkasının eyleminden sorumlu tutulmak anlamına gelen bu durum ise cezaların ş ahsiliği ilkesiyle bağdaşmaz. Hukuk önünde kişiler ya da onların tercihleri bakımından bir ayrımcılığa (discrimination) yer vermeksizin; sanık Fethullah Gülen in var ise hangi hukuksal tanımlama içerisinde ne tür bir suç işlediği, hangi yöntemleri benimsediği ve hangi amaçları güttüğü; başkalarının değil bizzat kendi eser, eylem, tutum ve davranışlarıyla somut ve kabul edilebilir tarzda ortaya konulmalıdır. Ceza hukukunda varsayımlara dayanılarak sorumluluğun belirlenmesi hukukun ve adil yargılamanın (fair trial) ilkelerine de aykırıdır. 3- İddianamedeki Fethullah Gülen Grubu Bölümüne Cevaplarımız (ss ) İddianamenin sayfalarında Fethullah Gülen Grubu başlığı altında 1-Amacı, 2- Stratejisi, 3- Teşkilat, 4- Yurtiçi faaliyetleri, 5- Yurtdışı faaliyetleri, 6- Finans Kaynakları, 7- Fethullah Gülen in Siyasi Hedefleri, 8- Fethullah Gülen Grubunun Büyük Kuruluşları şeklinde başlıklar taşıyan bölümlerde müvekkilimiz hakkında suçlamalarda 20